Kaynak: Gönül Bahçesinden Muhabbetteki sýr
Osman Nuri Topbaþ – Erkam Yayýnlarý 152, Ýst.2001,
Altýnoluk Dizisi 35
Osman Nuri Þah-ý Nakþýbend-i tasarrufta Allah’a ortak koþuyor.(S: 8-9),
Zîrâ Cenâb-ý Hakk, sevdiði kullarýna muhtelif tecellîler bahsetmiþtir. Bu meyanda kimini Hazret-i Þâh-ý Nakþibend eyleyip' tasarruf ve mârifetullahda sonsuz ve eþsiz bir himmet deryasý kýlmýþ;kimini Mecnûn gibi aþk çöllerinde dolaþtýrmýþ; kimini hayret vadilerinde gezdirmiþ; kimini azamet-i ilâhîsi karþýsýnda dilsiz eylemiþ; kimini Yûnus Emre gibi aþk bülbülü kýlmýþ; kimini de Hazret-i Mevlânâ gibi dilinden hikmetler fýþkýran ve nadide inciler saçan bir mânâ membaý eylemiþtir.
Osman Nuri þirk dolu Mesneviyi kendisine örnek alýyor.(S:9)
"Mesnevi,
hakîkate
ulaþmak
ve Allah'ýn
sýrlarýna
agâh
olmak isteyenler için
bir yoldur. Mesnevî,
temizlenmiþ
kiþiler
için
gönüllere
þifâ-dýr.
Hüzünleri
giderir. Kur'ân-ý
Kerîm'i
anlamaya yardým
eder. Huylarý
güzelleþtirir,
"buyurduðu
gerçeðinden
hareketle bu vasýflarla
sýfatlanmak
gayesini taþýdýk.
Sürüyü kurtlarýn koruduðu yalaný.(S:11)
Geniþ ve ýssýz bir ovadan geçiyordum. Garip bir çobana rastladým. Gördüm ki, derin bir huþu içinde namaz kýlýyor, sürüsünü de kurtlar koruyordu. Taaccüb ettim. Merakla namazýn bitmesini bekledim ve:
"-Ey çoban! Kurtlar nasýl oldu da koyunlarýnla dost oldu? Onlardaki düþmanlýk ve cânîlik ruhu nasýl oldu da yerini sulh ve muhabbete terketti?" diye sordum.
Allah'a secdenin alâmeti sîmâsýný nura bürümüþ olan sâ-lih çoban, þöyle dedi:
"-Ey garip yolcu! Kurtlarýn kuzulara olan þu dostluðun-daki sýr, çobanýn, sürünün asýl sahibine olan dostluðuna baðlýdýr. Yâni bu hâl, muhabbetteki bir sýrdýr."
Ruhaniyete sarýlma þirki.(S: 15)
Ulü'l-azm bir peygamberin bile takatini eriten bu büyük ve anî tecellî de gösteriyor ki, muhabbette kademeleþme zarurîdir. Kalbin ilâhî aþka kabiliyet ve meylini arttýrýcý ve güçlendirici temrînler lâzýmdýr. Bu ise, nefsin sultasýndan uzaklaþarak Hakk dostlarýnýn rûhâniyetine sarýlma ile tedrici mü-mâreseyi gerektirir. Zîrâ kalb, ancak böyle mümâreselerle kabiliyet ve muhabbet temayülünü artýrýr, menfîliklerden sýyrýlýp berraklaþýr, bütün fânî baðlantý ve nefsî takýntýlardan kurtulup seviye kazanýr ve cilâlý bir ayna gibi ilâhî muhabbete ma'kes olabilme yolunda takat kazanýr.
Alnýnda Nur-u Muhammediyi taþýma yalaný.(S:17)
Alnýnda nûr-i Muhammedi'yi taþýyan Hazret-i Yûsuf, kardeþleri tarafýndan kuyuya atýlýnca, Allah celle celâlühû-, onu orada helak etmedi. Þiddetli susamýþ bir yolcu, içinde su var sanarak kuyuya bir kova saldý. Ýpe tutunan Hazret-i Yûsuf, kova ile birlikte yukarý çýkýnca, yolcu, susuzluðunu unutuver-di. Karþýsýnda akýllara durgunluk veren bir güzellik görerek hayret ve dehþetler içinde kaldý. Ancak gafil yolcu, bu güzelliðin manevî tarafýný göremedi. Onun maddesine takýldý ve gâfilâne bir þekilde az bir dünyevî ücretle onu elinden çýkardý. Aynen Leylâlara takýlý kalýp ilâhî vuslata eremeyenler gibi..
Fena fillah ve bekâ billah hurafeleri. (S: 18)
Nihâyeti, Rabb'e dönüþ, yâni bir nehrin denize vâsýl olduktan sonra onun içinde kendi vücudundan bir þey kalmayýp kaybolmasý gibi "fena fillâh" ve bunun da neticesi olan "bekâ-billâh"týr .Bilmelidir ki aklýn hudud muayyendir. Ötesi cinnettir. Gönlün hududu ise, sonsuzdur. Teskin noktasý da, "fenâ-fillâh" ve "bekâ-billâh"týr. Hazret-i Mevlânâ, fenâ-fillâh ve be-kâ-Bîllâh halinde ilâhî aþký kavruluþunu ve ruhunda yanan bu ateþin ölümle bile sönmeyeceðini ne güzel ifadelendirir
Mecazi ve hakiki aþk yalaný.(S:18)
Ýki türlü aþk vardýr: Mecazî ve hakîkî...
Kâinatta mâsivâdan herhangi bir varlýða sevgi, iptilâ ve düþkünlüðün yaygýn hâline "mecazî aþk"; cemâli kemâl, kemâli cemâl kutbundan olan kâinatýn Rabb'ine karþý duyulan derin muhabbet ve kalbî alâkaya da "hakîkî aþk" denir.
Geylani’nin Hak’tan söz iþittiði yalaný.(S:19)
Arifler sultâný Abdülkadir Geylânî Hazretleri'nin Hakk katýndan manen iþittiði:
"Ben Ýnsanin Sýrrýyým..."(Fusûsu'l-Hikem Tere. ve Þerhi, l, 48) ifâdesi de bu nükte çerçevesinde bir beyândýr.
Mahlukat içerisinde ilk olarak Muhammed’in Nurunu yaratýlmýþtýr yalaný.(21-22)
Nitekim Cenâb-ý Hakk, mahlûkât içinde en evvel "nûr-i Muhammedî"yi yaratmýþtýr. Çünkü bu kesret âleminin murâd-ý ilâhîden sonraki ikinci varlýk sebebi, "nûr-i Muhamme-dî"yi zarflandýrmadýr. Bunun için nûr-i Muhammedî, Rabb'in, kâinata ve kullarýna büyük bir ihsân-ý ilâhîsidir. Nûr-i Muhammedî ki, ilâhî hakîkatin ilk tezahür mekânýdýr. Nûr-i Muhammedî, zât-ý ilâhînin hakîkatinin bizim dünyâmýza ve onun þartlarýna tenzîl edilmiþ bir tecellî menbaýdýr.
Þair Itrî peygamberi ilahlaþtýrýyor.(S: 22)
Bu meyânda þâir Itrî, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'i ne güzel tavsîf eder:
Sayesi düþmez yere bir böyle nahl-i Tursun,
Mihr-i âlem-gîrsin baþdan ayaða nursun!..
"Yâ Rasûlallâh! Sen, Tür Daðý'nda, üzerinde ilâhî nurlarýn tecellî ederek Hazret-i Musa'ya yol gösteren ve gölgesi yere düþmeyen bir nur aðacý gibisin! Sen, âlemi elinde tutup aydýnlatan bir güneþ olarak baþtan ayaða nursun, nurdan ibaretsin!.."
Sensin ol þeh kim Süleymanlar kapýnda mûrdur,
On sekiz bin âleme hükmetmeðe me'mûrsun!..
"Sen, kapýsýnda Süleymanlarýn karýnca olduðu öyle bir pâdiþâhsýn ki, on sekiz bin âlem senin emrine müsahhar kýlýnmýþtýr."
El benim, dâmen senin ey Rahmeten li'l-âlemîn,
Þöhretim isyan benim, sen afv ile meþhursun!..
"Ey âlemlere rahmet olarak gönderilen! Senin rahmet eteðine sarýldým. Ben günah ve kusurlarýmla tanýnan bir zavallý, Sen de afv ve merhametinle meþhur bir sultansýn!.."
“O olamasaydý, hiçbir þey olmaz idi” yalaný.(S: 26)
Bütün güzellikler O'na âiddir. O'nun sebebi ile yaratýlmýþlardýr. Nerede bir güzellik varsa, O'ndan akistir. Âlemde bir çiçek açýlmaz ki, O'nun nurundan olmasýn ! Zîrâ O olmasa idi, hiçbir þey vücûd bulmaz idi. O ki, o yüzden varýz... O ki, solmayan, aksine gün geçtikçe tazelik ve terâveti daha da artan serapa nurdan ibaret bir gonca-i ilâhîdir.
Allah’a, Resulüne ve Halid b. Velid’e büyük ifitra.(29-30)
Sahâbe-i kiram, Hazret-i Peygamber'in hem eþyalarý hem de saç ve sakalýnýn mübarek telleriyle teberrük hâlinde olurlardý. Savaþlarda bile bu teberrük heyecanýný taþýmýþlardýr. Bunun en güzel misâli Hâlid bin Velid -radýyallâhü anh-'ýn Hazret-i Peygamber'in saçlarýndan aldýðý birkaç mübarek teli sarýðýnda saklamasýdýr. Rivayet olduðuna göre Hâlid -radýyallâhü anh-, Yermuk savaþýnda bu sarýðý kaybetmiþti. Askerlerine:
"-Onu arayýn!" diye talimat verdi.
Aradýlar, bulamadýlar. Hazret-i Hâlid, tekrar aramalarý için emir verdi. Bu defa buldular. Baktýlar ki, eski bir sarýk imiþ! Sahâbî, bu eski sarýk üzerinde Hazret-i Hâlid'in bu Kadar ýsrar etmesine hayret etti. Bunun üzerine Hâlid -radýyallâhü anh-, þunlarý söyledi:
"-Rasülullâh saçlarýný kesmiþti. Ashab o saçlarý kapýþtýlar. Ben de alnýndan birkaç tel aldým ve bu sarýðýn içine koydum. Bu benim için öyle bir bereket oldu ki, onunla girdiðim bütün savaþlarý zaferle neticelendirdim. Zaferlerimin sýrrý, benim Rasûlullâh'a olan muhabbetimdir."
(Suyûtî, el-Hasâteü'l-Kübrâ, I. 170)
17. Efendimizin kabri tamir edilirken rahatsýz olmasýn diye tahta çekiç
kullanýlmasý hurafesi.(S: 31)
Osmanlý paþalarýndan meþhur Medîne müdafii Fahred-din Paþa, Rasûlullâh'ýn rûhâniyeti rencide olur endiþesiyle Ravza'nýn tamirinde vazîfe alan ustalara, herhangi bir çivi çakmak îcâb ettiði takdirde mutlaka tahta çekiç kullanýlmasý ve çekiç ile çivi arasýna da lastik bandaj konularak sükûnetin ihlâl edilmemesini emretmiþtir.
Osman Nuri insan-ý Kamil’in kalbini ka’be yapýyor.(S:49)
Kâmil insanýn vücûdu bile azalarýna hâkimiyyet sayesinde kalbindeki yüceliklerin bir tezahür sahnesidir. Kalbi ise, Cenâb-ý Hakk'a muhabbet ve aþkýnýn mekâný, mârifetullâh hazînesinin adetâ ihtiþamlý sarayýdýr. Bunun için kâmil insanýn kalbi, bir mânâda beytullâh olmuþtur.
Kamil insan ilahi sýrlarýn hazinesidir iftirasý.(S:58)
Kâmil insan, ilâhî sýrlarýn hazinesidir. Ancak ilâhî esrara âþinâ olanlar, onun kemâline vâkýf olurlar. Çünkü o, cesed yapýsý olarak diðer insanlardan farksýzdýr. Ancak gönül yapýsý olarak Rabb'in mükerrem kýldýðý kullardandýr. Ahsen-i tak-vîm sýrrýna ma'kestir. Nur mâdenidir. Sâlihler silsilesine hal-kalanmýþ bir incidir. Kendisine, ledünnî ilme mazhar Hýzýr'ýn nasîbi bahþedilmiþtir.
20.“Allah ariflerin kalbine 360 kere nazar eder” saçmalýðý.(S:82)
Allah'ýn velî kullarýný sev! Sev ki, onlar da seni sevsinler. Onlarýn gönlüne girmeye çalýþ! Çünkü Allah, o ariflerin kalbilerine her gün 360 defa nazar eder. Onlardan birinin kalbinde senin adýný görürse, seni baðýþlar!.."
21.Herhangi bir kiþiyi rabýta etmek þirktir.(S:82)
Ýþte bu sebeple tasavvufi terbiyede sâlikin mensûb olduðu yere ve sâdýklara ait muhabbetini taze ve zinde tutabilmesi maksadýyla "rabýta", daimî bir temrin hâlinde kâideleþtirilmiþtir.
Düþünmelidir ki, günah ve mâsýyet yolundaki bir insan, bu kalbî baðlýlýðýn güzel tesirleriyle, belki telâfîsi mümkün olmayan pek çok manevî kayýptan kurtulabilir. Yine bunun yanýnda kalbî rabýtanýn bereketiyle hayýr yolunda nice manevî kazançlara nail olabilir.
Rabýta, muhabbetin þiddetiyle, kalbî duyuþ ve hissediþte .yüksek bir manevî hat meydana getirir. Bu hattýn iki ucundaki þahsiyetlerde "aynîleþme" istikâmetinde bir ruhî alýþveriþ baþlar,
22.“Mürid mürþidinde fani olmalýdýr” sapýk inancý.(S:96)
Yâni mürid, mürþidinde fânî olarak kendi varlýðýna aid her þeyden sýyrýlmalýdýr. Aksi hâlde içinde çeþitli tereddüd veya muhalefet fýrtýnalarý esen bir mürîdin gönlündeki gizli dikeni çýkarmak mümkün deðildir. Zîrâ zahirî tabibler bile, ameliyat için önüne gelen hastanýn kendi varlýðýndan sýyrýlmasýný , yani teslim olmasýný bekler ve ondan sonra neþter vurarak onu tedâvî edeler.
23.Sami Efendinin bir gecede hafýz etme yalaný.(294)
Medîne-i Münevvere'de meskûn Þamlý Abdullah Efendi vardý. Sami Efendi Hazretleri'nin gönül bahçesinde yeþeren müstesna kimselerdendi. Bu zâtýn, Kur'ân'a olan muhabbet ve aþký bambaþka idi ve her haliyle Kur'ân ahlâkýna bürün-muþtu. Öyle ki, onun Kur'ân'a olan iþtiyak derecesi, ümmî ol-masýna raðmen kendisine Hakk katýndan bir gecede hafýzlýk verilmesi gibi bir nimetle lutuflandýrýlmýþtý. Hafýzlýk, Kur'ân-ý Kerîm'in mucizelerinden olduðu hasebiyle bu þekilde, yâni bir gecede hafýz olmuþ kimseler, müþahede edilegelmiþ lütuf tecellîleridir. Ýfâde ettiðimiz gibi bu husus, gönül alemiyle alâkalýdýr. Nitekim Þamlý Abdullah Efendi'den, bir defasýnda hýfz geri alýnmýþ ve o mübarek þahsiyetin bu lutfa yeniden kavuþ-masý, nice hicranlý gözyaþlarýnýn ardýndan tahakkuk etmiþtir.
24.Hz. Resulullah’ýn ruhaniyetini babasýnda tecelli ettiren sapýk Nuri.(S:320)
Nitekim ömrünün son üç yýlýnda ve bilhassa vefatýna yakýn aylarda sýhhî iptilâ ve sýkýntýlar, üstüste tecellî etti. Evvelâ böbreklerini kaybetti. Devam eden iptilâlara ilâveten vefatýndan birgün evvel de kangren olan ayaðý dizüstünden kesilerek gâzîlik rütbesine de inþâallâh nail oldu. Izdýrap hâlsizlik ve dermansýzlýk sebebiyle konuþmalarý dahî son bulmuþtu. Bu ahvâle raðmen bütün gücüyle "Allah, Allah, Allah..." diye zikir halindeydi. Nihayet Cuma ezanlarý arasýnda bir aþk þehîdi olarak son nefesini mahbûbuna teslîm etti.
Vefatýyla yalnýz ben deðil, onun himmetinin ulaþabildiði herkes ve her þey yetîm kaldý.
Köþkünün bahçesine giriþi ve çýkýþýnda etrafýný saran kediler dahî, onun merhamet ve þefkatine sýðýnýrlardý. O da, on-. lara þefkatle eðilir, hastalarýna baytar getirir ve yaralarýný sardýrýrdý. Bahçesinde uçuþan kuþlarýn yem tahsîsi vardý. Çiçeklere ve güllere bakýþý da, onlarda ayrý bir tebessüm ve baþkalýk meydana getirirdi.Sanki hepsi, rûhâniyet-i Rasûlulâh'ýn tecelliyâtýyla bir neþ'e cümbüþüne bürünürdü.
25.Ýlahi tasarrufu kula verme dalaleti.(S:321)
Demek ki bir mürþid-i kâmil, ilâhî tasarrufla kendisine samîmî baðlananlarý süflî alâkalardan her vesileyle kurtarýyor, onlarý ulviyyâta sevkedip derinleþtiriyor ve huzur kaynaðý olu-yor.Böylece talihlerine ilâhî aþkýn yegâne lezzetini tattýrýyor.
26.Abdullah Mýsrî gaibden ses duyuyor.(S:332)
Abdullâh-ý Mýsrî anlatýyor:
Salih bir zâtýn cenazesini yýkamaya gitmiþtim. Na'þýnýn baþýnda:
"Bu büyük zât da öldü." diye eseflendim.
O sýrada bulunduðum odanýn köþesinden bir ses beni, îkâz etti:
"Allah'ý bilen ariflerin ölmeyeceðini bilmez misin?