Kim ben Allah'a cennete girip cehennemden kurtulmak için ve Allah'tan korktuğum için ibadet ediyorum derse hata etmiş olur. Bu görüş Nakşibendiler'e ait bir görüştür. Ancak kulun Rabbine olan sevgisi hiç bir zaman korkudan ayrı değildir. Lâkin Nakşibendiler; "Biz Allah'tan korktuğumuz için veya cennet ve cehennem için ona ibadet etmiyoruz. Bizim ona yaptığımız ibadet ona olan sevgimizden ileri gelmektedir. Zira biz onu istiyoruz."
Halbuki Allah'a yapılan ibadetler sevgiyle birlikte korkuyu da kapsar. Ve böyle olması gerekir. Zira bir bakıyorsunuz gece mümin olan birisi sabahleyin kâfir oluyor. Dolayısiyle mümin Rabbine devamlı olarak korku, sevgi ve huşu içerisinde hak yoldan sapmaması için Allah'a dua etmelidir. Bu yüzden Hz. Ömer aşere-i mübeşşereden (cennetle müjdelenen) olduğu halde "Keşke Ömer'in anası Ömer'i doğurmasaydı" diyor. Bunu birçok sahabi devamlı söylüyordu. İsra Sûresi'nin 57. âyetinde Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: [Onun rahmetini umarlar ve onun azabından korkarlar.] Secde Sûresi'nin 16. âyetinde de şöyle buyuruluyor: [Çok ibadet etmekten vücutları yataklardan uzak kalanlar rablerine korku ve ümitle dua ederler.] Görüldüğü gibi âyetlerde Allah'a korku ve ümitle dua etmek gereğine işaret ediliyor. Şeyh Muhammed'in şu şiiri bu âyetlere ne kadar muhaliftir:
"Seni seviyorum ama bu sevgiyle cenneti istemiyor ve cehennemden korkmuyorum. Benim muradım sensin. Sen bana Mevla olursan hangi cenneti isteyeyim ve hangi cehennem beni korkutur."[1]
el-Envar el-Kudsiyye'nin yazarı Es-Senhuti şöyle diyor: "Allah ehli insanlar Allah'ın azab ve cehenneminden korkmaz ve cennete girmek için dua etmezler. Onlar sadece Allah'ı isterler." Yine Senhuti şöyle diyor: "Korku ve hayır için yapılan ibadetler gizli şirktir" deyip, Arslan Dimeşki’den şu sözleri naklediyor:
"Korkudan veya Allah'tan bir şey beklenildiği için yapılan ibadetleri inkar etmek vaciptir. Zira Allah'a cenneti ve cehennemi için ibadet etmek, cennet ve cehenneme ibadet etmek demektir. Bu şekilde ibadet eden kimse "tağut" olmuştur."[2]
Halbuki Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurur: "Korkunun ve sevginin Allah rızası için birleştiği bir kalbin sahibine Allah istediğini mutlaka verir. Ve onu korkudan emin kılar."[3]
Korku ve sevgi terazinin iki kefesi gibidir. Ancak burada hayret edilecek şey Şeyh Arslan ed-Dimeşki'nin Allah'a cennet ve cehennem için ibadet eden kişilere "tağut" demesidir. Ne varki Allah'ın (c.c.) şu âyetini unutuyor: [Allah'a korku ve ümitle dua ediniz.] Bu âyeti hiçe saymış ve bu şekilde ibadet edeni "tağutlar" sınıfına sokmuştur.
Taberi bu âyetin tefsirinde şunu diyor: "Allah'a olan ibadetlerinizde hiç kimseyi ona ortak etmeyin. Korkunuz onun azabından tamaınız da onun cennetine girmek olsun." Allah'a olan duası bu şekilde olmayan kişiler yalancılardandır. Çünkü Allah'ın cennetini istemeyip, azabından korkmayan kişi Allah'ı razı etmeyip onu ne kadar kızdırdığını bilip düşünemez.
Merhum Taberi bu âyeti ne kadar güzel açıklamış. Zira korku olmadan yapılan ibadet takvayı azaltır. Ve ibadete verilen önemi düşürür. Korkusuzca yapılan ibadet Şiblî'ye şunu dedirtmiştir: "Allah'ın öyle kulları varki cehenneme tükürseler onu söndürürler."
Eba Yezid el-Bestami de şöyle diyor: "Kıyametin kopmasını ne kadar isterdim. Kıyamet kopsa cehennemin üzerine çadırımı kurardım." Yanındaki bir müridi neden diye sorunca Eba Yezid şöyle cevap verir: "Çünkü biliyorum ki cehennem beni görünce söner ve o zaman ben insanlara rahmet olurum." Yine diyor ki: "Allah'ım evvelden cehennemde yakmayı ve azab etmeyi kararlaştırdığın kullarından insanlar varsa benim vücudumu cehennemi kaplayacak kadar büyüt ki cehennemde benden başkasına yer kalmasın."[4] Bununla beraber cenneti de çocuklar için oyun yeri olarak telakki ediyordu.
Bir şiirinde şöyle diyor: "Seni istiyorum ama cennetin için değil, lakin seni azabın için istiyorum."[5]
Şu sevgiye bak ki sahiplerini cennet ve cehennemi umursamaz hale getirmiş, hatta onlara cennet ve cehennemle alay etme cesaretini bile vermiş. Bu nasıl sevgidir ki insanlara Alah'ın cennetini sevdirip, cehenneminden korkutmaz. Halbuki Peygamber (s.a.v.) ve ashabı devamlı olarak şöyle dua ederdi: "Allah'ım senin cennetini istiyor ve cehenneminden sana sığınıyorum."[6]
Peygamberin (s.a.v.) hadislerine göre Eba Yezid ve diğer şeyhler gerçek mümin olsalardı cehennemin kendilerini yakmayacağına inanmazlardı. Hadiste şöyle deniyor: "Kâfir, Allah'ın ne kadar merhametli olduğunu bilseydi cennetten ümidini kesmezdi. Mümin de Allah'ın yanında ne kadar azab olduğunu bilseydi kendini cehennemden emin saymazdı."[7]