Günümüz Nakşibendi Tarikatı Üzerine Birkaç Söz

 

Dünkü Nakşibendi tarikatı ne idiyse bugünkü Nakşibendilik'te odur. Şu anda elimde bunu ispatlayacak iki makaleye sahip bulunuyorum. Birinci makale: Çok fazla yapılan ibadetin bidat olmadığını anlatmaya ve ispatlamaya çalışmış. İkinci makale: Mürşid-i kâmilin tarifi ve evliyaları eleştirmenin tehlikelerini anlatmaya çalışmış.

Birinci makaleye cevap olarak deriz ki: Kur'ân ve sünnetle nafile ibadetlerin tavsiye edildiği itiraza yer vermeyecek açık bir biçimde tavsiye edilmiştir. Buna hiç kimsenin itirazı olamaz. Farz ibadetlerde âyet ve hadis-i şerîflerle belirlenmiştir. Buna da hiç kimsenin itirazı olamaz. Ancak çok aşırı bir şekilde yapılan nafile ibadetlerin nehyi hakkında bir çok sahih hadis varid olmuştur. Bu arada yapılacak ibadetler ancak Allah (c.c.) ve peygamberinin (s.a.v.) emrettiği şekilde olmalıdır. Peygamber (s.a.v.) büyük bir ibadet olan orucun devamlı tutulmasını nehyetmiş ve "devamlı olarak bütün günlerini oruç tutarak geçirenler oruç tutmamıştır" demiş ve bunu üç defa tekrar etmiştir.[1] Görüldüğü gibi oruç gibi kıymetli bir ibadetin sürekli yapılması hadisle nehy edilmiştir. Yazarın makalesinde Hz. Osman devamlı oruç tutardı sözünün kesinlikle aslı yoktur. Zira sahabeler sünnete tabi olmada bütün müslümanlardan daha üstün durumdadırlar. Yazar ayrıca İmam Ebû Hanife hazretlerinin iki rekat namazda Kur'ân-ı Kerîm'i hatmediyordu diyor. Yaptığım araştırmada öyle bir şeye rastlamadım.[2]

Ancak Peygamberin (s.a.v.) Abdullah bin Ömer bin As'ı (r.a.) Kur'ân-ı Kerîm'i üç günde hatmetmekten nehyettiğini hadis kitapları bize haber vermektedir. Peygamber (s.a.v.) ona

"Kur'ân'ı bir ayda hatmet" Abdullah (r.a.)

"Ya Nebi Allah gücüm bundan fazlasına yeter", Peygamber (s.a.v.)

"Yirmi günde hatmet", Abdullah (r.a.)

"Gücüm bundan fazlasına yeter", Peygamber (s.a.v.) ona

"On günde hatmet", Abdullah (r.a.)

"Gücüm bundan fazlasına da yeter" deyince Peygamber (s.a.v.) ona

"O halde bir haftada hatmet, zira hanımının çocuklarının ve vücudunun senin üzerinde hakkı vardır"[3] der. Ayrıca Peygamber (s.a.v.) Osman bin Mazun'un hanımlarını terk edip ibadete dalması üzerine ona

"Ya Osman ben ruhbanlığı emretmedim. Benim sünnetimi terk mi ediyorsun?" der.[4]

Zikredilen iki hadisten daha geniş ve daha açık bir hadis nakledip makale sahibinin sünnet-i seniyyeye olan muhalefetini gözler önüne serelim. Bir gün Peygamberin (s.a.v.) ibadetlerini öğrenmek üzere gelen üç kişiye Peygamberin (s.a.v.) yaptığı ibadetler anlatılınca bunları azımsar bir tavır takındılar ve dediler ki:

"Peygamberin (s.a.v.) gelmiş geçmiş ve gelecek bütün günahları bağışlandı. Bizki çok ibadet ediyoruz." Bunlardan biri

"Ben bütün zamanımı (günlerimi) oruçlu geçirir ve iftar etmem" der. Bir başkası

"Ben bütün geceleri namazla geçiriyorum" der. Üçüncüsü de

"Ben kadınlardan uzak kalır ve evlenmem" dedi. O anda Peygamber (s.a.v.) onlara gelip

"Şöyle şöyle diyenler sizler misiniz? Yemin olsun ki Allah'tan sizden daha fazla korkarım ve sizlerden de daha muttakiyim. Buna rağmen bazen oruç tutarım bazen de tutmam (Yani bütün seneyi oruçlu geçirmem). Geceleri nafile namaz kılarım, ama uyurum da. Ayrıca da evlenirim. Benim sünnetimden yüz çevirenler benden değildir."[5]

İşte Peygamberin (s.a.v.) sünneti budur. Hadiste zikredildiği gibi çok ibadet edenler, Peygamberin (s.a.v.) ibadetini az bulmuşlardı. Peygamber (s.a.v.) Abdullah bin Ömer bin Âs'a:

"Bir gün oruç tut, bir gün de tutma" der. Abdullah (r.a.)

"Gücüm bundan fazlasına yeter" deyince, ona:

"Hayır böylesi daha efdal" diye cevap verir.

İbadetin sınırı en büyük kanun koyucu olan Allah tarafından belirlenmiş olup bu haddi aşma caiz değildir. Lanetli şeytan hayır işletmek bahanesiyle insanları devamlı olarak kötülüklere itmiştir. Namaz kılarken bir bakarsınız aklınıza bir hayır işi yapmak gelmiş. Artık namaz boyunca bu işi nasıl yapacağınızı düşünür durursunuz. Bu düşünce ile birlikte namazda olması gereken huşuunuzu kaybedersiniz ve namazınızda heder olmuş olur. Aynı şeyi çok aşırı bir şekilde yapılan ibadetlerde de görmek mümkündür. Peygamber (s.a.v.) çok aşırı şekilde yapılan ibadetlerde hayır görseydi Hz. Abdullah'a (r.a.) "Bu daha efdal" demezdi.

Naklettiğimiz hadisler adı geçen makalenin ne kadar tutarsız olduğuna dair yeterli bir delil teşkil etmektedir. İlâhi kanunlar bizlere Allah'tan bir emanet olup mütekamildir. İlave ve düzeltmelere kesinlikle ihtiyacı yoktur. Yapılacak ilave ve düzeltmeler bize emanet edilen davaya sadece ihanettir. İbni Mes'ud (r.a.) ne kadar güzel söylemiş: "Tâbi olun, mubtedi olmayın"[6] yani kendiliğinizden yeni ibadetler icat etmeyin. Çok doğru bir söz. Yapacağımız az bir ibadet uydurulan çok ibadetten hayırlıdır.

İkinci makaleye gelince: Makaleye geçmeden önce başlığını hatırlatalım. Mürşid-i kamilin tarifi ve evliyaları eleştirmenin tehlikeleri.

Yazar makalesinde evliyalara bağlanmayı ve onların yaşadıkları hayatı örnek alarak yollarını takip etmeyi öğütlüyor. Zira Allah bütün kulları arasından onları seçmiş, onlara büyük nimetler ihsan etmiş ve yollarını da nurlandırmıştır. Yazar Tevbe Sûresi'nin 119. âyetini evliyalara bağlanmak için delil olarak getirmiş. Âyet şöyle diyor: ["Ey iman edenler! Allah'tan korkunuz ve sadıklarla beraber olunuz."] Görünen odur ki, yazar, şeyhi olan Şeyh Osman Sıracaddiy'ne tabi olmak için halkı bu makalesiyle davet etmektedir. Gerçek te budur. Zira makalenin sonu şeyhin bir fotoğrafı ile süslenmiştir.

Adı geçen makalede göze ilk çarpan şey makale sahibinin insanları Allah'ın dinine değil de insanlara davet etmektedir. Halbuki yazarın insanları Allah'ın kitabı ve peygamberin (s.a.v.) sünnetine davet etmesi ve bunlara muhalif olan bid'atları terk etmeye çağırması gerekirdi. Ayrıca yazar bid'atlerden kesinlikle bahsetmiyor. Zira biliyor ki Nakşibendi tarikatı bid'at ve hurafelerle doludur. Bunun yanı sıra sürekli zikir yaparak "Allah'la aynı şey olmak" mertebesine erişiliyor diyor. Tarikattaki "fenafillah" akidesi budur. Bu akideden hareketle onlardan birisi "enelhak" demiştir. Bunu bir yana bırakacak olursak yazarın makalesinde bahsettiği Şeyh Osman Sıraceddin nasıl olur da Allah'ın "Sadıklarla birlikte olunuz" âyetine mazhar olabilir. Zira adı geçen şeyhin dağıttığı muskaları açıp baktığımızda içinde birçok dörtgenin içine alınmış çeşitli rakamlar, İbranice bazı rumuzlar ve Hz. Davud'un (a.s.) yıldızına benzeyen yıldızlar bulduk. Acaba Şeyh Osman bu tılsım ve çeşitli şekilleri nereden bulmuş ve hangi şer-i delile dayanarak bu muskaları yazmış, bu muskaları yazarken Peygamber (s.a.v.) veya sahabe-i kiramın tavsiyelerine uymuş olmasın. Muskaların içerisinde sadece Allah'ın kelamı var bunu boyunlarınıza asınız deyip dağıtan adam sadıklardan olamaz. Bu tür muskaları hangi imam dağıtıyordu? İmam Şafii mi, İmam Ebu Hanife mi, İmam Mâlik mi, yoksa İmam Ahmet mi? Saydığımız bu dört imam sadıkların en sadığı ve evliyaların en büyüklerindendir. Ama onlar öyle bir harakette bulunmamışlardır. Peygamber (s.a.v.) "Muska asanlar müşrik olmuştur" der.[7]

Şeyhin Riyad'a yaptığı bir ziyaret esnasında içerisinde sadece Kur'ân-ı Kerîm vardır, diye dağıttığı muskalardan büyüde kullanılan acaip şekil ve tılsımlar çıkmıştır. Allah’ın Kur'ân'da bahsettiği sadıklar, bunu mu yaparlar? Asla. Ancak büyü ve sihrin sadıkların sıfatlarından olmadığı bilinen bir şey. Şeyhin Riyad ziyareti esnasında verdiği bir tek konferans olmadığı gibi müridlerini ve hitap ettiği topluluğa ilmi ve fıkhi açıdan hiç bir şey vermemiştir. Ancak müridlerini dara düştükleri anda kendisini yardıma çağırmalarını, bir şirk aleti olan muskaları kullanmalarını ve kendisini Allah'la aralarında vasıta edinmelerini öğütlemiştir. Allah'ın beraberlerinde olun diye emrettiği sadıklar Allah'ın kitabına ve Peygamber (s.a.v.)'in sünnetine davet edip, kendi nefislerine tatbik edenlerdir. Yoksa büyülü işler yapanları değil.

Konuya girmeden önce bu hususla ilgili olarak Nakşibendi tarikatı mensuplarınca kaynak kitap olarak addedilen aşağıdaki kitapları esas aldığımı belirtmek isterim.

Kitapların yazar isimleri ile birlikte isimlerini aşağıya sıralıyorum:

1- el-Mevehib el-Sermediyye fî Menâkıb Essâdetu'l-Nakşibendiyye: Şeyh Muhammed Emin.

2- Tenvir el-Kulub fî Muamelet Allam el-Ğuyub: Şeyh Muhammed Emin.

3- Şifau'l-Alil Tercemetü'l-el-Kavl ec-Cemil: Şeyh Veliyullah Eldehlevi.

4- el-Envar el-Kudsiyye fî Menekıb el-Nakşibendiyye: Şeyh Yasin İbrahim el-Senhuti.

5- Cami Keramet el-Evliye: Yusuf bin İsmail el-Nebheni.

6- Tercemet el-Şeyh Muhammed el-Hamid: Abdulhamid Tahmaz.

7- Levakih el-Envar (Tabakat el-Kübra): Abdulvahhap el-Şarani.

Şeyh Osman Sıraceddin'in müridlerinin boynuna astığı muska yukarıda görülen şeklin ta kendisidir. Şeyh Sıraceddin ki Nakşilerin "Gavsı ve imdatlarıdır". İbranice yazılmış olan bu yıldız ve rumuzlara dikkatle bakanlar bunun sünnete ne kadar muhalif olduğunu anlayacaklardır.

Bununla birlikte Nakşiler'in en çok savundukları ve temel kaynak olarak kabul ettikleri Şeyh Muhammed Emin'in yazdığı "Tenvir el-Kulub fî Muamelet Allam el-Ğuyub" adlı kitapla yetinsem bile Nakşibendi tarikatını anlatmama yeterdi. Ama daha açık olsun diye geçen sayfaya aldığımız kitaplardan da alıntılar yapmayı uygun bulduk. Zira adı geçen kitaplar günümüzde bile kaynak teşkil etmektedir. Bu kitaplardan Şah-ı Nakşibend, Hallac ve diğer tarikat büyüğü şeyhlerin söz ve hareketlerini anlatan uzun nakiller yaptık.

Araştırma mahiyetinde olan bu kitabımız kardeşlerimizi hataya düşmemeleri için bir tenbih ve tavsiye mesabesinde olup tarikatın fikir ve prensipleri hakkında bilgi vermek amacıyla kaleme almış ve okuyucunun hizmetine sunulmuştur. Bu tarikata mensup olan arkadaşlarım beni mazur görüp çalışma ve gayretimi takdir etsinler. Çünkü bu kitabı hiç kimseyi incitmek için yazmadım. Ancak her müslümanın bilmesi gereken gerçekleri, İslâm'a sonradan sokulan ve İslâm'danmış gibi gösterilmek istenen hurafe ve bid'atleri gözler önüne sermek benim ve her müslümanın vazifesidir. Okuyucularım bu kitabı okuduktan sonra benim bu husustaki haklılığımı anlayacak ve bana hak vereceklerdir. Ayrıca bu kitabımı okuyacak tarikat mensubu kardeşlerim kızmasınlar. Zira kızgınlık, sevgi ve buğz Allah rızası içindir. Ehli sünnet akidesinin temel esası da budur. Kızgınlık bazan insanları hakkı dinlemekten alıkoyan şeytani bir hile de olabilir. Bunun yanı sıra kızgınlık insanı hissi davranmaya itip akıl ve vicdanı ile hareket etmekten de alıkoyabilir. Kızgınlığı, sevgisi ve buğzu Allah rızası için olan bir insanın bu kitabı okuduğu zaman kızmaması icab eder. Çünkü kitaptaki bütün delillerin hepsi Kur'ân ve sünnetten alınmıştır. Ancak kızgınlığı kendi nefsi için olan birine bir şey anlatabilmemiz mümkün değildir. Çünkü o artık nefsinin esiri olmuştur ki bundan dolayı düşünmemektedir.


 

[1] Buhari Kitab es-Savm (246/2), Müslim (187), Daremi (19/2), Ebu Davud (380), İbni Mace (1708), Malik Muvatta (300-301),

[2] Ebu Hanife (r.h.)'e nisbet edilen bu amelin Ebu Hanife (r.h.)’e bir nevi itham olduğu bilinmelidir. Zira tavsiye edilen sünnetin hilafınadır.

[3] Müslim (182), Buhari (113/6), Nesei (320/1),

[4] el-Daremi (133/2), Ebu Davud (1369),

[5] Buhari, Kiteb el-Nikah (116/6), Müslim (1401), Beyhaki (77/7),

[6] İmam Ahmed fi'l-Müsned (156-4), el-Hakim (384/4),

[7] İmam Ahmed fi'l-Müsned (156-4), el-Hakim (384/4),