Keramet Çeşitleri

 

Abdurrauf el-Münavi tasavvufçuların üç türlü kerameti olduğunu söylüyor ve şöyle tasnif ediyor:

1- Ölüleri diriltmek. Kerametlerin en üstünü budur. Buna örnek olarak şu kerametleri gösterebiliriz. Ebu Ubeydillah el-Yusri savaşa gitmiş, ama yanındaki biniti ölmüş, Allah'tan diriltmesini istemiş, hemen kulaklarını sallıyarak hayvan kalkmıştır.

Yine Mufarric ed-Demamînî'ye getirilen kızartılmış piliçlere ed-Demamini "Allah'ın izniyle uç" demiş, onlar da uçmuşlardır.

el-Keylani de yediği tavuğun kemiğini eline almış ve "Allah'ın izniyle kalk" demiş, tavuk kalkmıştır.

Ebu Yusuf ed-Dehmani'nin bir oğlu ölmüş, ed-Dehmani ona çok üzülmüş ve çocuğa "Allah'ın izniyle kalk" demiş, o da kalkmış ve uzun zaman yaşamıştır.

Yine damdan bir çocuk düşmüş ve ölmüş, ed-Dehmani hemen Allah'a dua etmiş, çocuk dirilmiştir." (1)

Görüyorsunuz, yüce Allah'ın Hz. İbrahim, Hz. İsa'ya verdiği mucizelerin aynısı. Yahut harabeye dönmüş kasabaya uğradıktan sonra ölen ve Allah tarafından yüz sene sonra diriltilen insanın diriltilişi gibi bir şey!

el-Kelâbâzî böyle demiyor mu "Su üzerinde yürümek, hayvanlarla konuşmak, tayyi mekan yapmak ve bir şeyi olduğu yerden başka yerde göstermek gibi evliyanın kerametlerini kabul etmede icma etmişlerdir."

Hasan Rıdvan da bunları menzum olarak şöyle dile getiriyor: "Allah bir velisine kudretle tecelli ederse, o veli güzel olur, eşyayı gaybi müşahade ile avucunda ve kendi kudretiyle maşahade eder. Ancak görünen alemde bunun eserleri onun eliyle zahir olur. Himmet sahiplerinin ayaklarıyla su üstünde, bulutlar veya hava üzerinde yürümeleri, tayyi zaman veya mekan etmeleri, toprağı ekmek yapmaları veya daha başka gösterdikleri olağanüstü işler bundandır. Şartı da ona muvafık olmasıdır." (1)

Onun için tasavvufçular Allah'ın bütün evreninde velilerinin genel tasarrufa ve umumi yönetime sahip olduklarını, bundan dolayı emir ve nehiy, kabul veya red, hami veya zem hakkına sahip bulunduklarını kabul etmişlerdir. (2)

el-Kûhenî, Seleme er-Râdî'nin mucizelerinden söz ederek şöyle der: "Kardeşlerden birinin eşi hamile kaldı ve çocuk dokuzunda annesinin karnında öldü. On gün annesinin karnında ölü olarak kaldı. Doğuracağı zaman eşi bu durumu şeyhimize anlattı. Öyle mi? dedi. Ondan sonra çocuk annesinin karnında ölmemiş gibi sapasağlam doğdu.

Kardeşlerden birinin de gözü kör oldu. Durumu üstada anlattı. Ona, bunu gizlersen gözün açılır, dedi. Bu şartı kabul etti ve gözünü silince gözü açıldı.

Cize limanında önde gelen kişilerden birinin bir tek kızı vardı. Sıtmaya tutuldu, iyileştikten sonra dili tutuldu. Hiç konuşmadı. Yıllarca doktorlara götürüp getirdiler, çaresi olmadı. Şeyhimize getirdiler. Ona bir baktı ve ismini sordu. Kız ismini söyledi ve hemen dili çözüldü." (3)

Yüce Allah'ın Hz. İsa'ya verdiği mucizelerin aynısı! Bu şekilde tasavvufçular velilerinin dilsiz, cüzzamlıyı, körü iyileştirdiğine, ölüleri dirilttiğine inanırlar. İşin tuhaf yanı, kendilerine Allah'ın kudretinin nisbet edildiği ve evliya dedikleri bu insanların birçoğu şeytanın Allah'a karşı isyan ettiği gibi isyan içindedirler!

Tasavvufçuların kerametlerinin ilki bu olunca, diğerlerini burada sıralamaya gerek kalmamaktadır. Merak edenler Abdurrauf el-Bünavi'nin el-Kevakibu'd-Durriyye, kitabına bakabilirler.