Birinci Bölüm

 

Ölüden Yardım İsteme

 

(Ahkaf Suresi 5. Ayete Verilen Yanlış Meâl)

 

İstanbul’da, Oruç Baba adıyla anılan bir türbe vardır. Ramazan’da ilk iftarı orada yapmak iste­yen yüzlerce kişi, büyük bir kalabalık oluşturur, sokaklar kapanır.

9.12.2000 tarihine rastlayan Cumartesi ge­cesi, Kanal 7 Televizyonunda, İskele-Sancak programına bir kısım ilim adamıyla birlikte ben de katıldım[1]. Programda, Oruç Baba hatırlatılarak kabirde yatan bir veliyi, vesile ve aracı olması için yardıma çağırma konusu tartışıldı. Ben orada sadece Ahkaf Suresi’nin 4 ve 5. Ayetlerini oku­dum. Ayetlere verdiğim anlam, hem o tartışmaya katılan bazı ilim adamlarını, hem de halkın bir kesimini rahatsız etti. Hatta Prof. Dr. Hasan Kâ­mil YILMAZ ayetlerin putlarla ilgili olduğunu, an­lamı yanlış verdiğimi söyledi. Prof. Dr. Hayrettin KARAMAN; “Yorum yapıyorsun, meâlden oku!” diyerek tepki gösterdi. Prof. Dr. Süleyman ULUDAĞ da ayetlere böyle anlam verilirse şim­diye kadar gelmiş bütün tarikat mensuplarını ve İran’daki Şiileri müşrik saymak gerekeceğini, do­layısıyla o anlamı vermenin uygun olmayacağını söyledi. Konuşmamı, Prof. Dr. Süleyman ATEŞ dışında destekleyen olmadı.

Ayetlere şu meâli vermiştim. (Bütünlük açı­sından 6. Ayeti de katıyorum.)

“De ki, baksanıza, Allah’ın yakınından neyi çağırıyorsunuz? Gösterin bana, onların yer­yüzünde yaratmış oldukları ne vardır? Yoksa onların göklerde bir payı mı bulunuyor? Bu konuda bana, bundan önce gelmiş bir kitap veya bir bilgi kalıntısı getirin bakalım. Eğer doğru sözlü kimseler iseniz.

Allah’ın yakınından kıyâmet gününe kadar kendi­sine cevap vere­meyecek kimseleri çağı­randan daha sapık kimdir? Oy­saki bunlar on­ların çağrısın­ın farkında değillerdir.

O insanlar bir araya getirildiği gün, bunlar onlara düşman olacak, onlara kulluk ettikle­rini kabul etmeyeceklerdir.”(Ahkaf 46/4,5,6)

Bundan üç gün sonra, Hayrettin KARAMAN, Yeni Şafak Gazetesi’nde, “Ramazanda Türbe Ziyaretleri” başlığı ile bir yazı yayınladı. Yazıdaki şu cümleler dikkatimi çekmişti:

“... Evet halkın, hem bu türbelerde yatan kim­selerin özellikleri, hem onlarla kurdukları ilişki, hem de onlardan veya onlar vasıtasıyla bir şeyler istemeleri konularında önemli yanlışlar oluyor, ancak bunların büyük çoğunluğu şöyle inanarak bunları yapıyor: Allah bu sevgili kullarına bazı yetkiler, imkanlar, özellikler bahşetmiştir, bunlar şefaatçilerimizdir, bizler günahkar ol­duğumuz için doğrudan Allah’tan istemeye yüzümüz yok, belki bunlar sayesinde Allah dileklerimizi kabul eder... [2]

Oruç Baba’nın kabri gibi kabirleri ziyaret edenlerin çoğu, isteklerinin Allah’a ulaştırılması için onları aracı ve şefaatçi olmaya çağırdıkların­dan bizim verdiğimiz anlama göre yukarıdaki ayetler, bunu yapanların en sapık durumda oldu­ğunu göstermiş olur.

Daha sonra, bir kısım meâllerde ayetlere farklı anlamlar verildiğini gördüm. Hayrettin KARAMAN’ın da aralarında bulunduğu altı kişilik heyet tarafından hazırlanmış Kur’an meâlini ele alarak konuyu değerlendirmek istedim. Böylece hem KARAMAN Hocanın canlı yayında; “Yorum yapıyorsun, meâlden oku!” diyerek bana göster­diği tepkinin sebebi anlaşılmış, hem de programı seyredenlerin zihinlerinde oluşan sorulara cevap verilmiş olur.

O meâlde ayetlere, şu şekilde anlam verilmiş­tir:

“De ki: Söylesenize, Allah’ı bırakıp taptığı­nız şeyler yeryüzünde ne yaratmışlar, göster­senize bana. Yoksa onların göklere ortaklık­ları mı vardır? Eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bundan evvel (size indirilmiş) bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı varsa onu bana getirin.

Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek şeylere tapan­dan daha sapık kim olabilir? (Oysa) onlar, bunların tapmalarından habersizdirler.

İnsanlar bir araya toplandıkları zaman (müş­rikler) onlara (tapındıklarına) düşman kesilirler ve onlara kulluk ettiklerini inkar ederler. (Ahkaf 46/4,5,6)[3]

Bu meâl oldukça önemlidir. Çünkü bunu ha­zırlayanlar, saygın ilim adamlarıdır. Türkçe me­âller içinde en yaygın olanıdır. Suudiarabistan bundan, yüz binlerce nüsha basmış ve Türk ha­cılarına, yıllarca hediye etmiştir. Mekke’de Ha­rem-i Şerif’te, Medine’de Mescid-i Nebevî’de yal­nızca bu meâller bulunmaktadır. Bunu, Tür­kiye’de de Türkiye Diyanet Vakfı basmıştır. Diya­netin kabul ettiği meâl olması açısından halkın güvenini kazanmıştır.

Bu meâlde iki temel fark vardır: Biri, “çağırma” diye Türkçe’ye çevirdiğimiz dua kelimesine “iba­det” anlamı verilmesidir. Büyüklerin kabrini ziya­ret eden hiç kimse, onlara ibadet etmediği için, onları, aracı ve şefaatçi olmaya çağırmak ayetin kapsamı dışına çıkmaktadır.

İkincisi, “kimseler” diye çevirdiğimiz “men” ke­limesine “şeyler” anlamı verilmesidir. Bu da ayeti, putlara has hale getirmekte ve büyüklerin ruhu­nun aracı kılınması ile ilgisini kesmektedir.

Bize göre yukarıdaki meâl, bir çok yönden uy­gun değildir.


 

[1] - Ahmet Hakan COŞKUN tarafından yönetilen programa Süleyman ATEŞ, Hayrettin KARAMAN, Süleyman ULUDAĞ, Hasan Kâmil YILMAZ ve Abdulaziz BAYINDIR katılmışlardı.

[2] - Hayrettin KARAMAN, “Ramazanda Türbe Ziyaretleri” 12. 12. 2000 tarihli Yeni Şafak Gazetesi, Fıkıh Köşesi.

[3] - Hayrettin KARAMAN, Ali ÖZEK, İbrahim Kâfi DÖNMEZ, Mustafa ÇAĞIRICI, Sadrettin GÜMÜŞ, Ali TURGUT, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meâli, TDV yayınları, Ankara 1997. (Bu meâlin Suudiarabistan baskısında öze dokunmayan farklılıklar vardır.)