Allah İle Beraber Olma

 

ALTINOLUK- “Ve hüve maaküm eynema küntüm” şeklindeki ayet-i kerime nasıl yorumlan­mış İslâm bilginlerince? Siz nasıl bakıyorsunuz? İnsan nasıl hisseder böyle bir beraber oluşu? Ya da meselâ “Allah’ın  bize şah damarımızdan ya­kın olduğunu bilmek” nasıl bir bilgidir. İnsan bu bilgiye nasıl ulaşır, nasıl hisseder kendisini bu hisse ulaştığında?

BAYINDIR- Bu ayetlerde anlatılanlar, his de­ğil inançtır. Her müslüman için olmazsa olmaz bir inancı ortaya koyar. Ayetleri doğru anlamak için yukarısı ve aşağısı ile birlikte okumak gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ın ku­sursuzluğunu gösterir. O, güçlüdür, doğru karar verir.

Yerlerin, göklerin hakanlığı onundur. Diriltir de, öldürür de. Onun her şeye gücü yeter.

İlk odur; son da o. Görünen odur; görünme­yen de o. O her şeyi bilir.

Odur, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra yönetimin başına geçmiş olan. Yere ne girer, ondan ne çıkarsa, gökten ne iner, orada ne yükselirse onu bilir. Nerede olursanız olun, o si­zinle beraberdir. Yapmakta olduğunuz ne varsa Allah onu görür.

Yerlerin, göklerin hakanlığı onundur. Her işin sonu Allah’a varır. (Hadîd 57/1-5)

Diğer ayetin tamamı da şöyledir:

“İnsanı kuşkusuz biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıl­da­dığını biliriz. Biz ona şah dama­rından daha yakınız.” (Kaf 50/16)

Müşrik Allah’ı, yer yüzü krallarına benzeterek kendinden uzak sayar. Çünkü krallar, halkı ken­dilerine yaklaştırmazlar. Krala ulaşmak isteyen­ler, ona yakınlığı olan birini bulmak zorunda ka­lırlar. Onlar da Allah’a yakın olduğuna inandıkları biri ile ilişki içinde olmak isterler. Onun kendile­rini, Allah’a yaklaştırmasını, arka çıkıp şefaatçi olmasını beklerler. Hıristiyanların Hz. İsa’yı Al­lah’ın oğlu, Mekkeli müşriklerin putlarını Allah’ın kızları[1] saymaları bundandır.Hıristiyanlar bu du­rumu şu şekilde resimlendirmişlerdir:


 

 

Bu resmin altında şu yazı yer alır:

Yukarıdaki çizim kutsal olan Tanrı ile günahlı insanın konumunu göstermektedir. Arada büyük bir boşluk göze çarpmaktadır. Oklar ise günahlı insanın Tanrı’ya ve O’nun bize sunduğu bol yaşama ulaşmak için gösterdiği çabayı simgelemektedir.

Bu çaba, Tanrı’dan karşılık beklenerek yapılan iyilikler, arayış içinde felsefeden felsefeye koşmak ya da dinsel inanç biçiminde kendini gösterir.

Aşağıdaki resim bize aradaki ayrılığı kapatacak tek yolu açıklamaktadır[2]


 

 

Allah ile insan arasındaki kuzu Hz. İsa’dır. Aradaki boşluğu onun doldurduğu iddia edilir. Pavlus’un Timoteos’a mektubunda şu söz yer alır: “Tek bir Allah ve Allah ile insanlar arasında tek bir Aracı vardır. Bu da in­san olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa’dır[3].”

Hz. İsa’nın kuzu şeklinde gösterilmesi, onun kendini insanlığın kurtuluşu için kurban ettiği inancından kaynaklanır.

 “Tüm insanların, özellikle de günahkarla­rın lehine Babanın yanında tek Arabulucu İsa’dır. İsa’nın kendisi aracılığı ile Tanrı’ya yaklaşanları tamamen kurtarmaya gücü yeter. Çünkü onlara aracılık etmek için hep yaşamaktadır[4].

Allah’ın dununda, yani onun yakınında başka tanrılar edinme inancı bu şekilde oluşur. Halbuki yukarıdaki ayetler, Allah’ın bize uzak olmadığını, Allah’ın yeryüzü kralları gibi değil, bize bizden daha yakın olduğunu dolayısıyla aracıya gerek olmadığını bildirmektedir.

ALTINOLUK- Son olarak bütün bu konulara tasavvuf özel bir ilgi gösteriyor. Bu ilgi sakıncalı mıdır? Sizin bir kalbî kıvam edinmek için uygula­dığınız yöntem nedir? 

BAYINDIR- Allah bizim için İslam dinini seç­miş ve bize müslim adını vermiştir. Türkçe’de buna müslüman diyoruz. Bu din, benim ihtiyacım olan her şeyi verir. Bundan başka adlardan uzak dururum.  Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah uğrunda gerektiği gibi cihad edin. O, sizi seçmiştir ve bu dinde size hiçbir güçlük gös­termemiştir. Atanız İbrahim’in dini gibi. Allah size, bundan önce de bu Kur’an’da da “Müslümanlar” adını vermiştir. Elçisi size tanık olsun, siz de baş­kalarına tanık olasınız diye. Öyleyse o namazı kılın, zekatı verin, Allah’a sarılın. O sizin koruyu­cunuzdur. Ne güzel koruyucudur, ne güzel yar­dımcıdır o.” (Hac 22/78)


 

[1]- Muhammed b. Cerîr et-Taberî, Cami’ul-beyân fî tefsîr’il-Kur’an (Taberi Tefsiri), Beyrut 1412/1992, c. 11, s 519, Necm Suresi, 19. Ayetin tefsiri.

[2]- Resim ve yazılar, internet’ten, www.incil.com’dan alınmıştır.

[3] - İncil, 1. Timoteos 2/5-6. (Kitab-ı Mukaddes, Eski ve Yeni Ahid (Tevrat ve İncil) Kitab-ı Mukaddes şirketi İst. 1981, s. 218.)

[4] - Katolik Kilisesi Din ve Ahlak İlkeleri, paragraf 2634.