Ayet metninde geçen “min dûn’illah = Allah’ın dûnundan” ifadesi “Allah’ı bırakıp da...” şeklinde tercüme edilmiştir. Bu tercüme yanlış olmamakla birlikte Allah’tan başkasını çağıranların Allah’ı devre dışı bıraktıkları hissini vermektedir. Halbuki hiç bir müşrik, Allah’ın varlığını ve birliğini inkâr etmez. Onun farkı, Allah ile kendi arasında, yetkisi Allah tarafından verilmiş bir aracının varlığına inanması, onu Allah’a yakın sayıp yardımını ve şefaatini beklemesidir. Bu konu üzerinde daha sonra durulacaktır.
Dûn kelimesi sözlükte, üstün zıddı, en üst mertebeden beri, ondan aşağıca anlamlarına gelir. Kelimeye “başka” anlamı da verilir. “Akreb yani en yakın” anlamına da olur; ona çok yakın anlamına “Haza dûnehu” denir. Dûne, önce manasına da gelir[1].” Türkçe’de buna, çoğu defa yakın, bazen beri[2], bazen önce bazen de başka kelimesi karşılık olabilir.
Devlet başkanına ulaşmak isteyenler, nasıl onun bir yakınını aracı koyarlarsa Allah’a ulaşmak isteyen kimi insanlar da kendilerince ona yakın gördükleri birini aracı koyarlar. Bu sebeple “min dûn’illah”ı, “Allah’ın yakınından” diye tercüme etmek, çoğu zaman daha uygun düşer.
Daha sonra okuyacağımız ayetlerde açıkça görüleceği gibi müşrikler de bütün gücün Allah’ın elinde olduğunu bilirler. Bunu bilen bir kişi, Allah’a yakın gördüğünü en fazla aracılık konumunda düşünebilir. Allah’tan istemesi gerekeni o aracıdan değil, ama onun aracılığı ile isteyebilir. Bu sebeple Hayrettin KARAMAN Hocanın türbe ziyaretleri ile ilgili yazısında, ölmüş büyükleri aracı koyanlarla ilgili şu sözüne katılmak mümkün olmamaktadır:
“... yeter ki müminler, Allah’tan istemeleri gerekeni kuldan istemesinler, Allah’a yapmaları gerekeni kula yapmasınlar![3]”
Bu gibi sözler sebebiyle, bir ölüye, dirilerde bile olamayacak hayali yetkiler verip, Allah’a onun aracılığı ile ulaşmak, İslam aleminin en temel hastalıklarından olmuştur. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“De ki, baksanıza, Allah’ın yakınından neyi çağırıyorsunuz? Gösterin bana, onların yeryüzünde yaratmış oldukları ne vardır? Yoksa onların göklerde bir payı mı bulunuyor? Bu konuda bana, bundan önce gelmiş bir kitap veya bir bilgi kalıntısı getirin bakalım. Doğru sözlü kimseler iseniz. (Ahkaf 46/4)Ayette geçen “Allah’ın dûnundan” ifadesi “Allah’ı bırakıp da...” şeklinde tercüme edilince, Allah’ın devre dışı kaldığı hissi ortaya çıkar ve yukarıdaki anlamları koyacak yer kalmaz.Bu tenkitler, yukarıdaki üç ayet esas alınarak yapılmıştır. Aynı hatalar, içinde dua kökünden kelimeler bulunan bir çok ayetin Türkçe’ye çevrilmesinde de görülmektedir. Daha garibi, birkaçı dışında bütün Türkçe meallerde aynı tür hataların tekrarlanmış olmasıdır.
[1] Dûn kelimesi ile ilgili olarak Kamus’ta şu bilgiler yer alır: “Dûn, fevk'in zıddıdır, en üst mertebeden beri demektir, ondan aşağıca diye ifade edilir. Bazıları bunun "dünüv" kelimesinin maklûbu olduğunu söylemiştir. Kelime "gayr" manasına da gelir. "Akreb" manasına da olur ki, zarf olur. Ona çok yakın manasına “Haza dûnehu” denir. Dune, kabl manasına da gelir. Bir şey öbüründen biraz aşağıda olunca “Haza dûne zâke” denir. Firuzabâdî, Kâmus Tercümesi, Mütercim Asım. Bahriye Matbaası 1305.
[2]- Beri, bu tarafta, yakında ve daha yakın anlamlarına gelir. Şemseddin Sami, Kâmus-i Türkî, ist.1319 tarihli nüshadan ofset.
[3] - Hayrettin KARAMAN, “Ramazanda Türbe Ziyaretleri” 12. 12. 2000 tarihli Yeni Şafak Gazetesi, Fıkıh Köşesi.