Kaynak: İstanbul Evliyaları - Şevket Gürel, Veysel Karani Hırka-i Şerif Camii Hizmet Vakfı Yay. No: 2, Yılmaz Ajans Matbaacılık, İst-1998
Evliyaların manevi varlığı toplumu baştan başa kuşatmıştır. Onlar yaşadıktan şehirlere farklı bir ruh iklimi getirmiş, bulundukları yerlere farklı bir anlam katmışlardır. Bu etkinin en yoğun şekilde ortaya çıktığı şehirlerin .başında şüphesiz İstanbul gelir. Yaygın kanıya göre İstanbul'u gerek savaşlardan, gerekse doğal afetlerden Evliyaların manevi kişiliği korumuştur ve halâ korumaktadır.
Bu büyük insanlarına feyzlerinden istifade etmek isteyen pekçok insan, İstanbul'un dört bir köşesine yayılmış türbeleri ziyaret ederek mânevi doyumun doruğuna ulaşırlar. Oralar âdeta insanın ruh iklimini tazeleyen ona İslâmın güzelliğin birkez daha hatırlatan rahatlama merkezleridir. Ve oralar dan alınan mânevi huzur fertten başlayarak silsile halinde. toplumun diğer katmanlarına ulaşır.
Ebû Leheb bu derece kâfir ve azaba müstahak iken Peygamber Efendimizin doğumu münasebetiyle sevincinden dolayı müjde olarak cariyesini âzâd ettiğinden her pazartesi geceleri cehennem azabı kendisinden kalkar. Bu böyleyken mü'minlerin, müslümanların sevgili Peygamberimizin vücudu ile her dâim sevinenlerin hâlinin ne olacağını düşün!..
Âdem Aleyhiselâmın hilkati Fahri Âlem Sallallahü Aleyhi ve Sellemin vücûdunun müjdesi idi. Peygamberimizin nesebi Âdem Aleyhisselâm-dan itibaren Cenâb-ı Abdulla'ha varıncaya kadar ter temiz idi. Hiç bir batın zina yapmamış, küfür işlememiş idi. Şit Aleyhisselâm vefatında pederi Adem Aleyhisselâmın kendisine ettiği vasiyeti aynen evlatlarına tekrar etti. Nasihatta "alnınızda olan nuru en iyi zarflara koyunuz." dedi.
Bu vasiyet tâ Hazreti Âmine
Radıyallahu Ânhâya kadar zincirleme
devam etti. Bu suretle bu nuru Muhammedi (S.A.V.) temiz olan nesiller-
den zarflardan intikâl ederek Hazreti Âmina Radıyallahu Anhaya yetiş
ti. Bu sebeptendir ki bütün Âba ve Ümmehât-ı Peygamberi (S.A.V.) kü
fürden, kusurlardan beri, mümtaz, kerim ve tâhir idiler. Bu vasiyet bu
Silsile-i mutahharanın cümlesinde yüklü oldu.
Hiçbır mahluka o kemâle yakın kemal nasip olmadı.
Kutlu doğum gecesi öyle bir gecedir ki İslâm dini o gece ile zinetle nir. O gecede gaybdan gelen sözlerin ardı kesilmemiştir, müjdeler devam ederdi, Mustafa doğdu diye sesler gelirdi. Bu seslerden birisi Mek-|e-i Mükerremede cennet-i muallâdan işitilen nida idi. Bütün insanlar işitti ve hayret ettiler, Fakat baktılar kimseyi göremediler.
ikinci padişah Sultan Orhan Üsküdar'a kadar gelmiş, ikinci) Murad fetih hazırlıkları yapmış, Hacı Bayram Veli Hazretlerine:
"Fetih bize müyesser olacak mı?" diye sual etmiş:
"Hayır Sultanım size nasib olmayacak, fakat tedbirde kusur etme, evliyanın asasına binip at koşturan şu çocuğa nasib olacak ve ilk hayratı bana O yapacak"diye Fatih'i müjdelemiştir. Fethi müteakip Silivrikapı dışında Hacı Bayram Veli Hazretleri için bir çeşme inşâ ettirilmiş, hâlen kitabesi ile durmaktadır.
Cenâb-ı Hak bu şerefi Fatih Sultan Mehmed Han gaziye ihsan buyurmuş. Elli üç gün muhasaradan sonra İstanbul müslüman Türk'ün olmuştur.
Kabirleri; Koca Mustafa Paşa Camii karşısında, Sümbül Efendi merhumun türbesi başucunda, açıktadır. Etrafı ve üstü zarif bir parmaklıkla çevrilidir. İçi kırmızı sarı çiçeklerle doludur.
Hazret-i Ali Efendimiz torunları, yani Hazret-i Hüseyin Efendimizin FATIMA ile SAKİNE adlı kızlardır. Başı dertte olanların, güçlükten bunalanların sığınağıdır. 10 Muharrem'de burası ziyaretçilerle dolar taşar.
Onlar da ayağa kalkmışlar ve mermere basmışlar, ayak izleri mermer üzerine çıkmış. Bu ayak izi hâlâ kabirlerinin yanı başındadır. Kerametlerini görebilirsin.
Müddet sonunda yani kırkbirinci günü ruhban okuluna giden saraya mensup adamlar, bu iki kızın birbirine sarılarak ruhlarını teslim ettiklerini ve de oraya nur indiğini görürler.
Evliya: Bu harman-ı âlemde bir tanedir. Mânâda ne varsa, evliyanın harmanındadır. Çünkü âlemin imarı evliya iledir.
Evliva: Her şeyi olduğu gibi bilendir
Ölenler zahir ulemadır, batın ulema hep diridir, hep diri kalırlar, işte zahir ulema ile batın ulema arasında iki fark budur. Enbiyanın sözlerini evliya tezyin eder.
Maide sûresi; âyet 35 de : " Bir vesile arayınız ve bu vesileyi bulmak için çok çalışınız." buyurulmaktadır.
Peki bu vesile nedir? Bu vesile İnsan-ı Kâmildir. İnsan-ı Kâmili arayıp bulmaktır.
Manisalı Ahmed Şemseddin Yiğitbaşi Hazretlerine göre tarikatlarda silsile şöyledir:
GAVS: Her zaman bir tanedir.
EVTAD: Dört kişidir, dört cihettedir.
EFRAD:Bir kişidir. İbrahim Aleyhisselam sıfatlıdır.
EBDAL: Yedi kişidir. Yedi iklime tasarruf ederler.
BUDALA: Dört kişidir. Kimse onları tanıyamaz.
RUKEBA: Sekiz kişidir. Dünyanın sekiz köşesindedir.
NUKEBA: Oniki kişidir. Oniki burcu muhafaza ederler.
NUCEBA: Altı kişidir. Makamları arşa kadardır.
EL-ÜMMENÂ Üç kişidir. Ci ,ril Aleyhisselam ilmi kadar ilmi vardır.
SULEHA: Beş kişidir. Kalbleri Cebrail kalbi gibidir.
AHYAR: Dokuz kişidir. Nuh Peygamber kalbi gibidir.
BERCİYYÛN: Kırk kişidir
RECEBİYYUN: Recebi ilk görecek olanlar
HAVARİYYÛN: Altı kişidir. Harbde müslümanlara yardım edenler.
HEYYÛN: Üç kişidir.
MÜSLİMİN: Dokuz kişidir.
MUSTAFİYYÛN: Üçyüz kişidir. Kalbleri Adem Aleyhisselam kalbi gibidir.
RİCÂL'ÜL-GAYB: On kimsedir. Daima müşâhede-i Hak'ta dururlar RİCÂL-ÜL-GAVS: Onbir kimsedir RİCÂL-ÜL FETH: Yirmidört kimsedir.
RİCÂL'ÜL MEARİC-İ ULA: Dokuz kimsedir.Her nefeste Allah’a mirasları vardır.
RİCÂL'ÜL TAHTE’SSERA: Beş kişidir.
RİCÂL'ÜL AYN: Üç kimsedir
RİCÂL'ÜL CEYYAN: İşleri halka şefkat etmektir.
RİCÂL'ÜL EYYAMÜS-SİTTE: Altı kimsedir.Hak Teala’dan yardım isteyip, halka yardım ederler, yardım eriştirirler.
1688 yılında aşk-ı Muhammedi ile yanan Himmetzâde Abdullah Efendi haca gitti ve yanarak şu kıtayı söyledi:
Ravzana yüz süren bulur âmân
El âmân ey Fahr-i âlem el âmân
Her gelen dilhaste, bulur taze can
El âmân ey Fahr-i âlem el âmân
Şeyh Abdullah Efendi Hacc farizasından dönüşünde Sultan Selim Çamii, Fatih Camii vaizliğine tâyin edildi.
Abdurrahman Sami Hazretleri
gemiden inip bir kaç gün müslüman-
lara va'zetmek niyetiyle iskeleye geldiğinde nuranî bir zât-ı muhterem:
"Sami Efendi hoş geldin!" demeleriyle ol hazret şaşırmış. "Bu benim is
mimi nereden bilir'diye düşünürken Evliyaullahdan Ahmed Sücaeddin
baba buyurur ki: "Geçen gece rü'yanda Resûlüllah Efendimiz sana ne
emir buyurdular?" demesiyle, Sami Efendi hazretleri kendine gelip o
muhteremin eline sarılıp derhal bağlılığını fiilen göstermişlerdir. Buyurun yâ
Sami, fakirin evine misafir olun deyip alıp evine götürmüştür.Gece beraberce
sohbet etmişler.
Keçecizâde Reşad Fuad Bey şöyle bir vakıa anlatır:
"Vapur Şirketi Müdürü Hafız Vehbi Bey'le bir yaz günü paça yemek üzere Beykoz'a gitmiştik. Avdet için vapura bindik ve üst güvertenin iskele tarafına oturduk. Vapur yolcu alıyordu. İskelede "Adam Ol" Meh-med Efendi duruyordu. Hafız Bey: "Bak Mehmed Efendi'ye! vapuru seyrediyor. " Ben de bedava binmesi için verilen emri kabul ettiğini bildiğim için: "Zavallı!" dedim, "galiba bilet parası yok, vapura binemiyor." Mehmed Efendi bu sözü işitmiş gibi başını kaldırdı, hafif bir tebessümle bana baktı: "Adam ol! Adam ol!" dedi. Vapur hareket düdüğünü çaldı, iskeleden kalktı. Mehmed Efedi hâlâ orada duruyordu. Hafız bey: "Mehmed Efendi kaldı." dedi. Vapur açılırken bize bakttı, tekrar etti: "Adam ol! Adam ol!" Köprüye geldik, vapurdan çıktık. Mehmed Efendi karşımızda duruyordu. Aynı tebessümle yüzümüze baktı: "Adam ol!" dedi."
Bir kısmı da alemin mevcut aynasında, Hakk müşâhade ettiklerini söylerler. Tasavvuf edebiyatlarındâ Allah ve ÂIem ayna olduğu gibi, âle-min hulâsası ve Allah'ın mazharı olan "İNSANI KÂMİL" de aynadır. Şe-hâdet âleminde insandan daha mükemmel bir ayna yoktur. O halen âlem, ademini vücudu ile parlak bir ayna olduğundan mutlak olan Allah, bu yanda suretini kemali ile müşahede eder. İnsan, bu âlem âyinesinin sureti, ruhudur.
"İza tehayyertüm fil'ümür, feste'ıynu min ehlil kubur: İşlerinizde Hayret ve tereddüde düştüğünüzde kabir ehlinden vardım işteyiniz" lew hası yazılıp konmuştur.
Padişah Sultan Mehmed ne kadar üzüntülüyse Ali Efendi O nisbette sakin duruyordu. Fatih dayanamadı ve: ,
Ali Efendi Ordu susuz kalmış, asker susurluktan kırılıyor. Neden gerekli tedbiri almazsın? diye seslendi.
Sakabaşı Ali Efendi gayet ve nûrâni cehresi ile: "Devletlü Sultanım! Merak etmeyiniz, su çok" diye cevap verdi, ve arkasını Padişaha dönüp sırtındaki su kırbasını Padişahtan tarafa çevirdi ve;
"Ben yalan söylemem sultanım. Bakın ne kadar çok suyumuz" dedi
Ali Efendinin bu sözünden pek bir şey anlamayan koca Fatih Ali Efen-
dinin sırtındaki kırbanın içine baktı kırbanın içinde bir derya görünmekte, bir değil yüzlerce orduyu kandıracak kadar su Fatih Sultan Mehmed
sakabası Ali Efendive dönerek:
"Su cihan Padişah ı istedediğin kadar su var. Fakat ben askere doyumluk veremiyorum. Çünkü onlar kahramanca çarpışıyor, yorulup terliyorlar. Eğer istedikleri kadar suyu versem hepsi hastalanırlar, zaferimiz tehlikeye düşer düşüncesiyle böyle yapıyorum." dedi.
"Gece gündüz Cenâb-ı Hakk'a yalvarıp İstanbul'u fethetmek için sefere hazırlanırım. Bu güzel beldeyi İslâm ellerine ben katayım istedim" der. Ha-cı Bayram-ı Veli Hazretleri sustu, sustu, başını eğdi, sonra doğrularak:
"Biraz evvel elimi öpen ve şimdi de evliyanın asasına binip at koşan oğlu Fatih'i göstererek İstanbul'u o fethedecektir. Ne sen, ne de ben bu-nu göremeyeceğiz. Fetihten sonra bana ilk hayratı o yaptıracaktır. (Siliv-rikapı'da çeşmesi ve kitabesi vardır.) Halifem Akşemseddin bu sefere katılacak. Bu sana emanet edilmiş bir sırdır.
Hazret-i Pir Hüsameddin Uşşâki'nin Mustafa, Âbdü'lâziz ve Abdur-rahman isminde üç oğlu ve Ferah Sultan isminde bir kerimeleri (dünyaya gelmiştir. Esma Hâtûn ile Matlube takma adını kullanan Helvacı Bacı isimlerinde iki de eşleri vardır.
Hazret-i Hüsameddin Uşşâki zamanında halvette bulunan bir dervişe bir türlü feth (kalb gözü açılmak) vâki olmazmış. Sebebi ise canı hel-va istermiş. Kalbinin huzuruna mâni olacak derecede iştahı artmış. Sey-yid Hüsameddin Uşşâki Hazretlerinin hanımına bu hal keşfen malûm olur. Bir miktar helva pişirip ona ikram eder. "İnşâallah fetih vâki olur" derler. Hakikaten ani fethi meydana gelir.Hattâ bir rivayete göre yalnız bu dervişte değil, tam ondokuz dervişte de aynı gece fetih vâki olmuştur. Seyyid Hüsameddin Hazretleri hanımının bu hareketini hoş karşılamışlardır. Bu olaydan sora muhterem refikaları "Helvacı Bacı" namıyla şöhret kazanmışlardır.
Helvacı Baba, Rumelihisarı'nda medfun İsmail Ma'şûki Hazretleri ile birlikte "Vahdet-i Vücud"'a inandığı için zahir uleması tarafından suçlu görülmüş, melâmi büyüklerinden İsmail Ma'şûkî Sultanahmet Meyda-nı'nda idam edilmiş, Helvâcı Ya'kub Efendi ise Akkâ'ya sürülmüş Akkâ sürgününden af ile kurtulan Ya'kub Efendi tekrar İstanbul'a geldiğinde pâdişâhın iltifatına mazhar olmuş, padişah ona şimdiki Vezneciler Bozdoğan Kemeri 51 numaradaki türbesinin yerine birkaç oda yaptırmış.
Abdülkadir Geylâni Hazretlerinin (K.S.) keşf ü kerâmâtı zahirdi, kendisinde harikulade ahval tecelli ediyordu. Meselâ hâlâ Bağdad'da nakledildiğine göre çocuğu olmayan bir kadın Pirin huzuruna gidiyor.
-Ben annelik ihtiyacından mahrumum Diyor. Hazret-i Pir:
-Öyle şey olmaz. Haydi git, sen anne olacaksın! diyor. Kadın gidiyor, zevcinden hâmile kalıyor, dünyaya bir kız çocuğu getiriyor, lohusalık devresinden sonra çocuğu alıp huzura götürüyor:
-Ben oğlan çocuk istemiştim, bu kız., diyor. Hazret-i Pir:
- Ver bakayım, diyor, çocuğu alıyor.
- Bunun neresi kız, bu oğlan!., diyerek anasına istediği oğlan çocuğunu veriyor.
1- Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.)
2- Hz. Ali (R.A.)
3- Hz. Hüseyin (R.A.)
4- Zeynel Abidin (R.A.)
5- Muhammed Bakır (R.A.)
6- Cafer Sâdık (R.A.)
7- Musa Kâzım(R.A.)
8- Ali Kâzım (R.A.)
9- Mâruf Kerhi (R.A.)
10-Sırr-ı Sakati (K.S.)
11-Cüneyd-i Bağdadi (K.S.)
12-Ebûbekir Şiblî (K.S.)
13- Abdülâziz et-Temimi (K.S.)
14- Abdülfereç Yusuf et-Tarsusî (K.S.)
15- Ebu'l-Hasan Aliyyübnü Muhammed b. Yusuf el-Kureşî (K.S.)
16-
Ebu Said
el-Manzumi (K.S.)
17-Abdülkadir Geylâni
(K.S.)
Kadiri Tarikatının
Şubeleri
Esediyye (Seyid Abdulah
Esed)
İseviyye (Şeyh İsa)
Eşrefiyye (Abdullah Rumî)
Hilâliyye (Muhammed Hilâl Hamedani)
Rûmiyye (İsmail Rûmî)
Garbiyye (Muhammed Garibullah Hindi)
Halisiyye (Ziyaedin Abdurrahman et-Talibani)
Sümbül Sinan Hazretleri:
Musa Efendi! Böyle bir cevhere sahip olmak kolay değildir veririz ama isteğimiz var. Bir deve yükü altın getirirsen biz de kızımızı sapa ve-ririz, dedi.
Merkez Efendi:
Baş üstüne getireyim, diye huzurundan ayrıdı. Bir devenin üzerine iki çuval toprak doldurup Sümbül Efendinin kapısına getirdi. Çuvallar-dan toprak yerine çil çil altın döküldü
Yavuz Sultan Selim Hân'ın kızı Şah Sultan, zevci Sadrazam Lütfü Pa-şa ile Yanya'dan İstanbul'a gelirken, yolda eşkiyânın baskınına uğradı. Bu kötü durumdan nasıl kurtulacaklarını düşünürlerken, o anda Hakk Teâlâ'nın yardımı ile, zamanın yüce velilerinden Merkez Musa Muslihiddîn Efendi karşılarına çıkıverdi. Önceden orada olmadığı halde, bir anda karşılarına dikilen Merkez Efendi'yi gören eşkiyalar, şaşkına döndüler. Eşkiyalar Merkez Efendinin heybeti karşısında kurtuluşu kaça-makta buldular. Eşkiyânın ortadan çekilmesiyle Merkez Efendi de ortadan kayboldu. Bu hâli hayretle seyreden Lütfü Paşa ve zevcesi Şah Sultan Merkez Efendiyi tanımışlar, manevî kudret gücüyle yetişerek bizi kurtardı demişlerdir.
Koca Sultan Seyyid Nizâm hazretleri mübarek kabr-i şerifin kapısına yapışıp inleyerek feryâd ediyor ve;
Ey Ceddim! Huzurunuza girmek ve bizzat kabr-i saâdete yüzümü sürmek istiyorum." diyordu.
O sırada kabr-i saadetten: "Teâle ileyye yâ büneyye" "Gel gel ey oğlum gel. diye hitap geldi. Hücre-i saadetin kapısının kilidi açıldı, etrafa nur saçıldı, olan oldu. Ben bu hâdiseleri görünce ak-lım başımdan gitti, bayılıp düşmüşüm. Daha sonra Seyyid Nizâm Hazretleri'nin ne yaptığını hatırlıyamıyorum. Bir müddet sonra yüce şeyh dışarı çıkmış, beni kendinden geçmişi bir halde bulmuş.
Beni uyandırdık!. Bana niçin böyle yaptın. Haberim olmadan niçin arkamdan geldin?" ve sakın gördüğün bu hâli kimseye söyleme! dedi. kendisi hayatta iken sırrı kimseye söylemedim. Hak dostu, gönül Sultanı Seyyid Nizam Hazretleri'nin zamanında yaşamış ve hacca gitmiş olan bir kimse şöyle anlattı: Medine-i Münev-vere'de Peygamber Efendimizin mübarek kabr-i şerifine durup ağlayarak uyudum. Rüyamda Resûlüllahı gördüm. Bana buyurdularki:
"İstanbul'da benim evlâdımdan Seyyid Nizâm vardır.
Onu bul dâima ziyaret et. Böylece beni görmüş ve cemâline ermiş olursun"