MÜRİT- İnsanlar birbirinden yardım istemezler mi? Bu da Allah’tan başkasından yardım istemek olmaz mı?
BAYINDIR- Yardımlaşmayı emreden çok sayıda âyet ve hadis-i şerif vardır. Ama herkes bilir ki, ruhanîlerden beklenen yardım farklıdır. Onlardan insanların güç yetiremediği konularda ve olağandışı yollarla yardım istenir. Bu, ya bir korkudan kurtulmak veya bir isteğe kavuşmak için olur.
Mesela İstanbul'da Tuzla'da bindikleri otomobille sele kapılıp sürüklenenlerden biri, "Ya Seyyidenâ Hamza!" diye Hz. Hamza'yı yardıma çağırıyor[1]. Eğer bu zat orada bulunan kişileri yardıma çağırsaydı yadırganmazdı. Ya da her şeyi her an görüp gözeten Allah Teâlâ'dan yardım isteseydi güzel bir şey yapmış olurdu. Ama o, İstanbul'dan binlerce kilometre uzaktaki kabrinde yatan Hz. Hamza'yı yardıma çağırıyor. Demek ki Hz. Hamza'nın çağrıyı işittiğine ve derhal oraya gelip kendisini kurtaracak güç ve kuvvete sahip olduğuna inanıyor. Yoksa dar zamanında Hz. Hamza'yı hatırlar mıydı? Demek ki, bu zat, Hz. Hamza'da bazı insan üstü sıfatların var olduğunu hayal ediyor. Bunlar hayat, ilim, semi, basar, irade ve kudret sıfatlarıdır.
Hayat dirilik demektir. Bu zat Hz. Hamza'yı diri saymasaydı yardıma çağırmazdı.
MÜRİT- Ama şehitler ölmez.
BAYINDIR- Doğru, şehitler ölmez. Ayette şöyle buyuruluyor:"Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin, zira onlar diridirler, ama siz bunu anlayamazsınız." (Bakara 154)
Bu, bizim anlayabileceğimiz bir dirilik değildir. Eğer anlayabileceğimiz gibi olsaydı, Hz. Hamza'nın şehit olmasına Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem o kadar üzülür müydü? Çağırınca geliyorsa, zaman zaman onu çağırır ve ondan bazı şeyler isterdi.
Abdullah b. Mes'ud diyor ki; Biz Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin Hz. Hamza'ya ağladığı kadar bir şeye ağladığını görmedik. Onu kıbleye doğru koydu, cenazesinin başında durdu ve sesli olarak hıçkıra hıçkıra ağladı[2]."
Hz. Hamza'yı şehid eden Vahşî, yıllar sonra müslüman olunca Hz. Muhammed ondan kendisine görünmemesini istemişti[3].
Şehitler konusuna tekrar değineceğiz.
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ölünce, Allah ondan razı olsun Hz. Ebubekr'in yaptığı önemli bir konuşma vardır. Abdullah b. Abbas'ın bildirdiğine göre Hz. Ebubekr bu konuşmasında şöyle dedi:
"Bakın, sizden kim Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme kulluk ediyorsa işte Muhammed ölmüştür. Kim de Allah'a kulluk ediyorsa şüphesiz o diridir, ölmez. Allah Tealâ buyuruyor ki: "Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de nice elçiler gelip geçmiştir. O ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönerse, o Allah'a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenlere mükafat verecektir." (Al-i İmrân 3/144)
Abdullah b. Abbas diyor ki, " Ebubekr okuyuncaya kadar Allah Teâlâ'nın böyle bir âyet indirdiğini sanki hiç kimse bilmiyordu. Artık insanlardan kimi dinlesem bu âyeti okuyordu. Saîd b. el-Müseyyeb de bana, Ömer'in şöyle dediğini bildirdi: "Vallahi Ebubekr'in o âyeti okuduğunu işitince öyle oldum ki, kendimden geçtim. Ayaklarım beni taşıyamaz oldu. Ayeti okuduğunu duyunca yere yığıldım. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gerçekten ölmüştü[4]."
Şu iki âyet de Hz. Muhammed ile ilgilidir:
"Senden önce hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü olacaklardır?" (Enbiya 21/34)
"Şüphesiz sen de öleceksin, onlar da öleceklerdir. "(Zümer 39/30)
Buna göre Hz. Hamza'nın anlayabileceğimiz manada diri olduğunu kim söyleyebilir?
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
Allah neyi gizlediğinizi, neyi açığa vurduğunuzu bilir.
Allah'ın berisinden çağırdıkları ise bir şey yaratmazlar; esasen kendileri yaratılmıştır.
Onlar ölüdürler, diri değil. Ne zaman dirileceklerini de bilemezler. (Nahl 16/19-21)
Maalesef kendi kötü emellerine Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi alet edenler bile vardır. Bunlar, insanlar üzerinde kurdukları baskının devam etmesi için habire yalan ve iftira ile meşgul olurlar. Bunca âyete rağmen Hz Peygamberin sağ olduğunu ve onunla görüştüklerini ileri sürerek insanları saptırırlar. Hatta haşa onun, başmüfettiş gibi etrafındaki insanları teftiş ettiğini ve yaptığı hizmetleri denetlediğini iddia edenler dahi vardır. Evliya ölünce ruhu kınından çıkmış kılınç gibi olur, diyen veya bir kısım ruhanilerden yardım isteyen kişilerden başka ne beklenebilir?
Gözlerini hırs bürümüş bu insanların uslanması zor ama birazcık aklını kullananlar için Hz. Ömer'in şu sözünü nakletmek isterim:
"İsterdim ki, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem yaşasın da bizden sonra ölsün. Her ne kadar Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem gerçekten ölmüş ise de Allah aranıza bir nur koymuştur, onunla hak yolu bulursunuz. Allah Muhammed'i de onunla hak yola sokmuştur[5]."
O nur Kur'an-ı Kerim'dir. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de veda hutbesinde konuya değinerek şöyle buyurmuştur:
"Aranızda, sıkı sarılırsanız artık sapıtmayacağınız bir şey bıraktım, Allah'ın kitabını"[6].
İşte hak budur. "Hakkın ötesi sapıklık değildir de ya nedir?" (Yunus 10/31-32)
Sözügeçen şahsın Hz. Hamza'da varsaydığı sıfatların ikincisi ilim sıfatıdır. İlim, bilmek ve kavramak demektir. İnsanda da ilim sıfatı vardır ama bu, onun öğrenebildiği ve kavrayabildiği şeylerle sınırlıdır. Onları da zamanla unutur. Allah'ın ilmi sınırsızdır. O, her şeyi en ince ayrıntısına kadar en doğru biçimde bilir ve asla unutmaz.
Istanbul'a hiç gelmemiş olan Hz. Hamza'nın çağrıldığı yere gelmesi için, olayın geçtiği İstanbul Ankara yolunun Tuzla'daki bölümünü bilmesi gerekir. Bu şahıs Hz. Hamza'nın bilgisinin, şüphesiz Allah Teâlâ'nın bilgisi gibi sınırsız olduğunu kabul etmez. Ama onu böyle bir yere çağırdığına göre Hz. Hamza'yı Allah Teâlâ'ın sınırsız bilgisinin bir bölümüne ortak saymış olur.
Üçüncü sıfat semi'dir. Semi', işitme gücüdür. Allah insana işitme gücü vermiştir, ama bu, belli mesafeden ve belli titreşimdeki seslerin işitilmesiyle sınırlıdır. Hele Hz. Hamza gibi kabirde bulunanlara bir şey işittirmeye bizim gücümüz yetmez. Her şeyi işiten Rabbimiz, elçisi Hz. Muhammed'e hitaben şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah dilediğine işittirir. Ama sen kabirdekilere bir şey işittiremezsin.” (Fatır 35/22)
Allah her şeyi işitir. En gizli sesler, hareketler, içten yakarışlar ve her şey onun tarafından işitilir. Şimdi bu zat, İstanbul'dan, "Ya Seyyidena Hamza ! " dediği zaman Hz. Hamza'nın bu sesi işittiğini hayal ettiğine göre onu Allah'ın işitme sıfatına ortak etmiş olmaz mı? Çünkü bu şekilde bir işitme, Allah'tan başkası için sözkonusu değildir.
Dördüncü sıfat basar'dır. Basar, görme gücü demektir. İnsanlarda da görme gücü vardır, ama bu çok sınırlıdır. Allah Teâlâ, en küçük şeyleri bile en ince ayrıntısına kadar görür.
Kilometrelerce uzakta, kabirde yatan birini yardıma çağıran kişi, onun kendini gördüğünü kabul etmiş olur. Yoksa onun durumunu nasıl kavrayıp yardım edebilir? Bu şekilde bir görme, yanlız Allah'a mahsus olduğundan bu şahıs Hz. Hamza'yı Allah'ın görme sıfatına da ortak saymış olur.
Beşincisi irade, altıncısı da kudret sıfatıdır. İrade, dilemek ve tercih etmektir.
Kudret de bir şeye güç yetirme anlamına gelir. İnsanın iradesi de kudreti de sınırlıdır. Ölünce bu konuda hiç bir şeyi kalmaz. Bu şahıs Hz. Hamzanın, kendi çağrısını kabul ettiğini ve gerekli yardımı yapabildiğini hayal ettiğine göre Hz. Hamza'ya bu iki sıfatı da vermektedir. Bu, olağan dışı bir irade ve kudret yakıştırmasıdır. Bu anlamda irade ve kudret sahibi tek varlık Allah Teâlâ'dır. Demek ki o şahıs Hz. Hamza'yı Allah'ın bu iki sıfatına da ortak saymış olmaktadır.
"Hiç bir şey yaratamayan ama kendileri yaratılmış olanı ortak mı sayıyorlar?
Oysa bunların onlara yardımda bulunmaya güçleri yetmez. Bunların kendilerine bile yardımı olmaz.
Onları doğru yola çağırırsanız, size uymazlar; çağırmanız da, susmanız da sizin için birdir.
Allah'ın yakınından çağırdıklarınız da, sizin gibi kullardır. Eğer haklıysanız onları çağırın da size cevap versinler bakalım.
Onların yürüyecek ayakları mı var, yoksa tutacak elleri mi var, ya da görecek gözleri mi var, veya işitecek kulakları mı var? De ki: "Ortaklarınızı çağırın sonra bana tuzak kurun, hiç göz açtırmayın."
"Çünkü benim velim Kitabı indiren Allah'tır. O, iyilere velilik eder."
"O'nun berisinden çağırdıklarınız kendilerine yardım edemezler ki size yardım etsinler." (Araf 7/191-197)
“Belki kendilerine yardımları dokunur diye Allah’ın berisinden tanrılar edindiler. Ama onların yardıma güçleri yetmez. Oysaki kendileri onlar için hazır askerdirler. “ (Yasin 36/74-75)
Kendilerine dayanak olsun diye, Allah'ın berisinden tanrılar edindiler.
Tam tersi; onlar bunların ibadetlerini tanımayacak ve bunlara düşman olacaklardır. (Meryem 19/81-82)
İşte şirk budur. Yani Allah'ın vermediği yetkileri, bir kısım varlıklarda veya ruhanîlerde var sayıp onlardan yardım istemek şirktir.
"De ki, Allah'ın berisinden çağırdıklarınıza bakın bakalım. Gösterin bana, yeryüzünde yaratmış oldukları ne vardır? Yoksa onların göklerde bir ortaklığı mı bulunuyor? Eğer doğru iseniz bu konuda bana, bundan önce gelmiş bir kitap veya bir bilgi kalıntısı getirin bakalım."
“Allah’ın yakınından kendisine Kıyamete kadar cevap veremiyecek olanı yardıma çağırandan daha sapık kim olabilir? Oysaki bunlar onların çağrısından habersizdirler.“ (Ahqâf 46/4-5)
MÜRİT- Allah istese Hz. Hamza'ya bu özellikleri veremez mi?
BAYINDIR- Allah'ın gücü her şeye yeter ama Allah'ın gücü ile delil getirilmez. Bunca âyet varken Hz. Hamza'ya özel bir güç verildiğini kim iddia edebilir? Bakın, Allah'ın elçileri de dahil hepimiz Allah'ın kulu, yani kölesiyiz. Allah da bizim Rabbımız, yani Efendimizdir. Köle efendisi karşısında hiç bir yetkiye sahip değildir. Bu sebeple elçiler de dahil hiç bir insanın Allah karşısında bir yetkisi olmaz. Allah'ın verdiği yetkiler olursa o başka. Hele yukarıdaki âyetlerde olduğu gibi Allah'ın kimseye yetki vermediğini açıkça belirttiği bir konuda bazılarını yetkili saymak affedilemeyecek bir suç olur.
MÜRİT- Ama bu zat, bir başka yerde Hz. Hamza'nın yardıma geldiğini bizzat görmüş. Diyor ki, "Cin diyebileceğim bir yaratık beni elimden tuttu ve götürmeye çalıştı. Çok bunaldım. Birden istimdad ile "Ya Hz. Hamza!" dedim. O şanlı sahabi benim davetime icabet etti ve adeta odanın içinde beliriverdi.. Cin onu görünce korkudan geri geri gitti ve duvardan süzülerek gözden kayboldu[7]."
BAYINDIR- Her dara düşene yardım eden Allah Teâlâ, demek ki, onun da sıkıntısını giderince, Hazreti Hamza'nın yardıma geldiğini sanıyor. Yaşayan ya da ölmüş bir kişinin ruhaniyetinden yardım istemek onlara, Allah'ın vermediği bir yetkiyi vermeye kalkışmak olmaz mı?
"Şunu bilin ki, göklerde kim varsa ve yerde kim varsa hepsi Allah'ındır. Allah'ın yakınından[8] bir takım ortaklar çağıranlar neyin peşindedirler? Bunların peşine takıldığı belli bir kuruntudan başka bir şey değildir. Onlarınkisi sadece saçmalamadır." (Yunus 10/66)
[1]- Küçük Dünyam-2, Zaman Gazetesi 28 Kasım l996.
[2]- Safiyy'ur-Rahmân el-Mebar Kefûrî, er-Rahik'ul-mahtûm, Beyrut 1408/1988, s. 255-256.
[3]- Buhârî, Meğâzî, 23.
[4]- Buhârî, Meğâzî, 83.
[5]- Buharî, Ahkâm, 51.
[6]- Müslim, Hac, bab 19, Hadisi no 147-(1218).
[7]- Küçük Dünyam-2, Zaman Gazetesi 28 Kasım l996.
[8]- Ayette kelimesi geçmektedir. 9 numaralı dipnotta bu kelimenin akreb (en yakın) manasına zarf olduğu açıklanmıştı.