İctihad burada, bir islam aliminin bir konudaki görüş ve kanaati anlamındadır.
MÜRİT- Mezhepler her şeyi halletmişlerdir. Bize düşen, onları anlamak ve uygulamaktır.
BAYINDIR- Bu düşünce bir kaç yıl öncesine kadar çok yaygındı. Canla başla savunuluyordu. Şimdi de hatırı sayılır taraftarı vardır. Sağlam bir dayanağı olmadığı için giderek zayıflamaktadır.
Mezhepler her şeyi halletmemişlerdir. Mezhep alimleri, tereddüde sebep olan ve bir karar verilmesine ihtiyaç duyulan hususları Kur'an ve sünnet ışığında yorumlamışlardır. Olayı kendi şartları içinde kavramış, sebepleri ve sonuçları açısından incelemiş, çözümüne ışık tutacak âyet ve hadisleri tespit edip bir sonuca varmışlardır.
İşte burada, içinde bulunulan şartların, eldeki bilgilere olan güvenin ve yorumu yapan ilim adamının özel şartlarının büyük önemi vardır. Bu sebeple bakarsınız ki bir alim, aynı olayı değişik dönemlerde değişik şekilde yorumlamıştır. Bu gayet normaldir ve olması gerekendir. Şartlar değiştikçe yorumların da değişeceği gayet açıktır. Mezhepler tecrübeye ve şartların değişmesine çok önem vermişlerdir.
Mesela Hanefî Mezhebinin kurucusu Ebu Hanife'dir. Ebu Yusuf ve Muhammed[1] onun talebeleri ve mezhebin önde gelen alimleridir. Yargılama (kaza) ile ilgili konularda Ebu Yusuf’un görüşüne uyulur. Çünkü Ebu Yusuf kadılık yapmış ve bu konularda tecrübe sahibi olmuştur. Uygulamadan uzak bir ilmî çalışmanın problem çözmede yetersiz olduğunu herkes kabul eder.
Ebu Hanife öldükten sonra Ebu Yusuf 33 yıl, İmam Muhammed de 39 yıl yaşamıştır. Görüş ayrılığı, bunların farklı çağlarda yaşamış olmalarından kaynaklanırsa gene tercih sebebi olur. Mesela: Ebu Hanife’ye göre, bir suçlama olmadıkça, görünüşlerine bakılarak şahitler dürüst sayılır ve ifadeleri mahkemece doğru kabul edilir. Ebu Yusuf ve Muhammed’e göre bir suçlama olmasa dahi, şahitler hakkında güvenilirlik soruşturması açılması (ta’dil ve tezkiye işlemlerinin yapılması) gerekir. Bu görüş tercih edilmiştir. Çünkü genel ahlak Ebu Hanife’den sonra bozulmuştur. Buna göre artık şahitler hakkında güvenilirlik soruşturması açılmadan, mahkemece ifadeleri doğru kabul edilemez[2]. Bu da olması gereken bir davranıştır. Yanlış olan, onlardan sonra hayatı donmuş kabul edip artık bütün gelişmeleri Kur'an ve sünnet yerine bu alimlerin görüşleri doğrultusunda değerlendirme eğilimidir.
Kimse bundan yüz sene evvelki şartlarla kumaş dokumayı, inşaat veya ulaşımı aklından bile geçirmez ama hayatın l300 sene evvelki Kûfe ve Bağdat şartlarına göre yapılmış ictihatlara uydurulmasını savunanlar çıkabilir. Mezhepler her şeyi halletmişlerdir demek, mezheplerin oluştuğu tarihten itibaren hayatı donmuş saymaktan başka bir şey değildir.
MÜRİT- Bugün Ebu Hanife , İmam Malik ve İmam Şafiî gibi alimler yetişebilir mi? Ebu Hanife'nin kırk yıl yatsı namazının abdesti ile sabah namazını kıldığı rivayet edilir.
BAYINDIR- Zaten asıl felaket burada, bu insanları kutsallaştırmaktadır. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem kaç gün yatsının abdesti ile sabah namazını kılmıştır? Allah'ın dinlenmek için yarattığı geceyi uykusuz geçirmenin faziletine dair Ebu Hanife'nin tek bir sözü var mıdır? Neden bu alimleri olağan dışı, ulaşılmaz varlıklar gibi görmeye çalışıyorsunuz. Halbu ki, onlar sade ve iddiasız bir hayat yaşamışlardır.
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin hayatı da herkesin örnek alabileceği ve rahatça yaşayabileceği sadeliktedir. Gerçi havalarda uçmaya şartlanmış olanlar onun ve ashabının hayatını da olağanüstü göstermek ve bize örnek olmalarını engellemek için yapmadıklarını bırakmazlar. Şükür ki, elimizde Kur'an-ı Kerim ve sahih hadisler var da bunlara karşı koyabiliyoruz.
MÜRİT- İyi vallahi! Tarikatları da mezhepleri de hallettin. Senin maksadın ne? Yoksa İslamı, hayatın dışına itmek mi istiyorsun?
BAYINDIR- Ben, hayatın dışına itilmiş müslümanlığı hayatın içine çekmek istiyorum. Ama siz, aklınızı kullanmamak için olanca gücünüzü harcıyorsunuz. Halbuki, Allah"..pisliği aklını kullanmayanların üstüne bırakır." (Yunus 10/100)
MÜRİT- Mezhepsiz islam nasıl olur?
BAYINDIR- Aklını kullanan ve ilmi çalışmayı kabul eden insanların olduğu her yerde mezhep olur. İctihad kapısını kapatmak ise ilmî çalışmaları dondurmak anlamına gelir. Bu da hayatı donmuş saymakla mümkün olur. Siz donmuş saydınız diye hayat donmaz. Olan size olur, gelişmelere ayak uyduramaz ve kendinizi çağın dışına itersiniz.
Müslümanlar Kur’an üzerinde akıl yormayı ve ona sıkı sıkıya sarılmayı asırlarca unutmuşlardır. Sonunda Kur’an, erişilemez bir kutsal sayılmış ve onu anlayamayacağımız kanaati doğmuştur. Artık Kur’an, sevap kazanmak için okunan, vaaz ve nasihat için belli bir kaç âyeti açıklanan bir kitap haline gelmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
Bunlar Kur’an üzerinde akıl yormazlar mı? Yoksa kalpler üzerinde kilitler mi vardır? (Muhammed 47/24)
And olsun ki, Kuran'ı anlaşılması için kolaylaştırdık; ama hani anlamaya çalışan? (Kamer 54/17, 22, 32 ve 40)
Ey inananlar! Allah'a ve Elçisine boyun eğin, Kuran'ı dinleyip dururken yüz çevirmeyin, dinlemedikleri halde “dinledik” diyenler gibi olmayın. (Enfal 8/20-21)
MÜRİT- Peki şimdiye kadar yapılmış ictihadları yok mu sayacağız, mevcut mezhepleri nereye koyacağız?
BAYINDIR- Bakın, inanç ve ibadetle ilgili hükümlerin büyük bölümü Kur'an'da ve Sünnette açıkca yer alır. Burada ictihada bırakılan kısım azdır. Dünya ile ilgili konularda da sadece sınırlar çizilmiş gerisi ilim adamlarına bırakılmıştır.
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem “Alimler, elçilerin varisleridir.” buyurmuştur[3]. Bu sebeple alimler, Kur'an ve sünnet üzerinde çalışacak kendilerine bırakılmış bölümle ilgili ictihadlar yapacak ve geçmiş alimlerin ictihadlarından da yararlanacaklardır. Böylece Kur'an ile hükmetme görevinde Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi temsil edeceklerdir. Çünkü Allah Teâlâ'nın Hz. Muhammed'e yüklediği görevi temsilcileri devam ettirmek zorundadır. O görev şöyle açıklanıyor:
Allah'ın indirdiği Kitap ile aralarında hükmet. Sakın onların heveslerine uyma. Onlardan kaçın ki Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmasınlar. Eğer yüz çevirirlerse bilesin ki, Allah bir takım günahlarına karşılık başlarına bir kötülük gelmesini istiyordur. Zaten insanlardan çoğu gerçekten yoldan çıkmıştır.
Yoksa Cahiliye devri hükmünü mü arıyorlar? İyi bilen bir millet için kimin hükmü Allah'ın hükmünden güzel olabilir? (Mâide 5/49,50)
İşte alimler insanları Kur’an ve Sünnete yönlendirirler. Bu, süreklilik isteyen bir iştir. Bilimsel hürriyeti engeller, mezhepleri bir yerde dondurur, mezhep imamlarını ulaşılamaz kişiler sayarsanız işin içinden çıkamazsınız.
[1]Ebu Hanife, Nu’man b. Sabit, Hanefi mezhebinin kurucusu olan büyük İslam hukukçusudur. 80h./699m. tarihinde Kûfe’de doğmuş ve 150 h./767 m. tarihinde Bağdat’ta vefat etmiştir.
Ebu Yusuf, Ya’kub b. İbrahim, Ebu Hanife’nin birinci derecedeki öğrencilerinden ve Hanefi mezhebinin büyük fakihlerindendir. Abbasi halifelerinden Harun Reşid zamanında kadi’l-kudat (başkadı) olarak görev yapmıştır. Bu unvan ilk defa Ebu Yusuf tarafından kullanılmıştır. 113 h./731 m. tarihinde Kûfe’de doğmuş ve 183 h./799 m. tarihinde Bağdat’ta vefat etmiştir.
Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybani, Ebu Hanife’nin birinci derecedeki öğrencilerinden ve Hanefi mezhebinin büyük fakihlerindendir. Mezhebin görüşlerini yazarak günümüze kadar ulaşmasını temin etmiştir. 132 h./749 m.de Vasit’te doğmuş ve 189 h./805 m. Rey’de vefat etmiştir. (BİLMEN Ömer Nasuhi, Hukukı İslamiyye Kamusu, I/370, 392, İstanbul, 1967).
[2]- Mecelle’nin 1716. maddesi bu görüşe göre düzenlenmiştir.
[3]- Buhari, İlim 10; Ebû Davûd İlim 1; İbn-i Mâce, Mukaddime 17; Ahmed b. Hanbel 5/196.