Vesile, birini diğerine yaklaştıran şey, aracı; tevessül de bir şeyi vesile yapmak, aracı kılmak demektir.
Bazı tarikatlarda veli ve şeyh ruhlarının Allah ile kul arasında vesile ve vasıta olduğu kabul edilerek dua sırasında onların ruhaniyetinden yardım istenir.
ŞEYH EFENDİ - Sen vesileyi kabul etmiyorsun. Vesileye dair delilimiz vardır. Bir zatın gözleri âmâ olmuştu. Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme geldi, ona dua etmesini söyledi. O da ona, "Abdest al, iki rekat namaz kıl ve "Ya Rabbi elçini vesile ederek senden şifa istiyorum.” diye dua et, buyurdu. O şahıs bu dua ile beraber “Ya Rabbi peygamberini hakkımda şefaatçi kıl.” dedi. Bu sahih hadistir. Bu hadisi kabul etmezsen biz de seni kabul etmeyiz.
BAYINDIR- Bu hadis-i şerif, hadis kitaplarından Tirmîzî’de, İbn Mâce’de ve Ahmed b. Hanbel’in Müsned'inde geçer.
“Gözleri kör bir adam Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme gelir ve şöyle der:
- Allah’a dua et, bana şifa versin. Allah'ın elçisi buyurur ki,
-İstersen dua ederim, istersen durumuna sabredersin daha iyi olur. Adam der ki;
- Dua et.
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ona, güzelce abdest almasını, iki rekat namaz kılmasını ve şöyle dua etmesini emreder: “Allah’ım senden istiyorum, rahmet peygamberi Muhammed ile birlikte sana yöneliyorum. “
- Ya Muhammed, şu ihtiyacımın görülmesi için seninle Allah’a yöneldim. Ya Rabb! onu benim hakkımda şefaatçi kıl[1].”
Bu bir dua isteğidir. Her mümin başkası için dua edebilir. Burada Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem o şahıs için dua etmeye söz veriyor ve onun da kendisiyle birlikte dua ederek şöyle demesini istiyor:
Nebi kelimesinin başındaki bâ harf-i cerri yanıltıcı olabilir. Bu harf ilsâq anlamı verir. İlsaq yapıştırmak ve bir şeyi öbürünün parçası haline getirmek demektir. Bu sebeple duanın doğru manası şudur: “Allah’ım senden istiyorum, rahmet elçisi Muhammed ile birlikte sana yöneliyorum.“
Aksini düşünmek şu âyete aykırı olur:
"(Ya Muhammed) De ki: "Allah'ın dilemesi dışında ben kendime bile bir fayda ve zarar verecek durumda değilim." (Araf 7/188)
ŞEYH EFENDİ - Şu âyet hakkında ne diyeceksin? Bu da tevessülün delilidir:
“...Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler ve Allah’tan bağışlanmayı dileselerdi, Resul de onların bağışlanması için dua etseydi Allah’ın tevbeleri kabul ettiğini ve merhametli olduğunu göreceklerdi.” (Nisa 4/64)
Onlar Hazreti Muhammed'e geliyorlar, Hazreti Muhammed de Allah'tan onları bağışlamasını istiyor. İşte insanlar da evliyaullaha gelir, onlar da Allah’ın onları bağışlamasını ister. Çünkü evliya Hazreti Peygamberin varisidir. Peygamberin yaptığını onlar da yaparlar.
BAYINDIR- Bilirsiniz, tevbe dönüş yapmak, istiğfar da bağış dilemektir. Kişinin yaptığı günahtan pişmanlık duyup onu bir daha işlememeye karar vermesi tevbedir. Allah’dan bağış dilemesi de istiğfardır.
Bizde, Hıristiyanlar gibi günah çıkarma yoktur. Tevbe için bir hocanın yanına gitmek de gerekmez.
Okuduğunuz âyet tevbe ve istiğfardan bahsediyor. Yanlış bir iş yaptıkları zaman onların Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme gelmeleri, pişman olmaları demektir. Bu bir tevbedir. Allah'tan bağış dilemeleri de istiğfardır. Hz. Muhammed'in Allah'tan onları bağışlamasını istemesi ise onlar için duada bulunmasıdır. Allah'ın Elçisinin duasını almak pek güzeldir.
Burada bir aracılık sözkonusu değildir. Allah'ın tevbeleri kabul ettiği ve çok merhametli olduğu zaten Kur'an-ı Kerim'in pek çok ayetinde vurgulanmaktadır.
Ayetin tamamı şöyledir:
“Biz ne elçi göndermişsek Allah’ın izniyle sırf kendisine boyun eğilsin diye göndermişizdir. Onlar kendilerini kötü duruma düşürdüklerinde sana gelseler ve Allah’dan bağış dileselerdi, Resul de onların bağışlanması için dua etseydi, Allah’ın tevbeleri kabul ettiğini ve ne kadar merhametli olduğunu elbette görürlerdi.” (Nisa 4/64)
ŞEYH EFENDİ - Siz ne derseniz deyin, biz Allah ile kullar arasında evliyâullahın ve meşâyih-i izâm[2] hazerâtının ruhlarının vasıta olduğuna inanırız. Onların ruhaniyetinden istimdâd eder, istiânede[3] bulunuruz.
BAYINDIR - Peki ya “iyyâke nestaîn, = yalnız senden yardım isteriz” (Fatiha 1/5) âyeti nerede kaldı? Günde en az kırk kere niçin bu âyeti okuyup duruyoruz?
Allah Teâlâ bir de şöyle buyuruyor: “Andolsun ki, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16)
Allah bize şah damarımızdan daha yakın olduğuna göre velilerin ve büyük şeyhlerin ruhları nerede boşluk buluyor da araya giriyorlar?
ŞEYH EFENDİ - İlahiyat Fakültesinden iki kız talebe geldi ve bana aynı şeyi sordular. Dediler ki, “Allah bize şah damarımızdan daha yakın olduğuna göre neden şeyhler araya giriyorlar?” Ben de dedim ki, “Siz Kur‘an okuyor musunuz?” “Evet dediler.” Dedim ki, “Kur’an’ı size kim okutuyor?” “Kur’an hocası.” dediler. Allah size Kur’an hocasından daha yakın değil mi, neden o okutmuyor da Kur’an öğrenmek için bir başkasına ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sordum, “Tamam, haklısın.” dediler.
BAYINDIR - Birisine Kur'an öğretmenin Allah ile kul arasında aracılık yapmakla ne ilgisi var? Bunun nesi tevessüldür? Bir başkasına bir şey öğreten herkes Allah ile kul arasında vesile kılınmış mı olur?
Ben Kerim olan Allah'ın verdiği aklı, öncelikle dinimi anlamak için kullanmayı tercih ederim.
[1]- Tirmizî, Deevât, ll9. Hadis no 3578. Tirmiz hadisin sonuna şu notu düşmüştür: "Bu hasen, sahih, garib bir hadistir. Hadisi sadece bu vecihten biliyoruz, Hatmî'li Ebu Cafer hadisinden.
İbn Mace, İkâmet'us-salat (hacet namazı), l89, no 1385; Ahmed b. Hanbel, c.IV s.l38.
[2]- Evliyaullah, Allah'ın veli kulları, meşâyih-i izâm da büyük şeyhler anlamına gelir.
[3]- İstimdâd ve istiâne yardım isteme anlamına gelir. Demek ki bunlar veli bildikleri ölülerin ruhlarından yardım istiyor, onları Allah ile kendi aralarında vesıta sayıyorlar. Bunların kim olduğu, Ruhu'l-Furkan, C.II, s.86'da daha açık bir şekilde geçmektedir.