KONULAR

DÂVANIN ESASLARI GENÇLERE SESLENİŞ

KUR'AN BAYRAĞI ALTINDA

MÜSLÜMAN   KARDEŞLER

CİHAD

AYDINLIĞA DOĞRU

 

 

HASAN EL-BENNA HAKKINDA

 

Asrımızda islâm dâvasının öncüsü olduğu için Hasan el-Benna'ya tîmam» ve «Mürşid'ül-âm» unvanları verilmiştir. Başlattığı dâvayı yürütürken bir suikaste kurban gittiği için de «şehid» deniliyor.

Hasan el-Bcnna, Hicri 1324 - Miladî 1906 yılında, Mısırın İskenderiye şehri yakınlarındaki Mahmudiye kasabasında dünyaya geldi. Babasının adı Ahmed, dedesinin adı Abdur-rahman el-Benna'dır. Babası ilim sahibi ve büyük muhjd-dislerdendi.

Hasan el-Bcnna ilk ve orta tahsilini kendi kasabasında yaptıktan sonra yüksek tahsil için başkent Kahirc'yc gitti ve Kahire üniversitesinin Darul-Ulüm Fakültesinden mezun oldu. Yüksek tahsilden soma Ismailiye şehrinde lise öğretmenliği yapmaya başladı.

Küçük yasta yeteri kadar din bilgisi almış, çek miktarda ayet ve hadis ezberlemişti. Müslümanlığını severek yapıyordu. Yüksek tahsili sırasında kendini kitap okumağa vermişti. Yeteri kadar îslâmi bilgisi bulunduğu için, daha çok   islam ideolojisi   dışındaki  kitapları  okuyor  ve   islam

«) Bu  bilgiler Zcrkali'nia «El-A'lâm» adlı  kitabıyla  Said Ramazan'm   tEI:H:ıvatır»  adlı   eserindin   derlenmiştir.

<!>îütmim!iY)

prensipleriyle mukayeseler yapıyordu. İslâm nizamı yanında bütün ideolojilerin sönük kaldığını gördükçe İslama daha çok sarılıyor ve onu, içine sindire sindire yaşıyordu.

Hasan el-Bcnna. islâm dininin sahabe devrindeki yaşa-niş şekline sonsuz hayranlık duyardı. Islâmın bugün de aynı şekilde yaşanmasını, müslümanların o temiz ve berrak hayata tekrar kavuşmasını isterdi. O hayata döriüldüğü takdirde islâm aleminin maddi ve manevi bütün problemlerinin çözüleceğine sonsuz inancı vardı, lslâmı iyi bilen herkesin bu inancı taşıyacağını söylerdi. Müslüman olup ta bu inançtan mahrum yaşayan kimselerin islâm' dinini iyi öğrenmemiş olduklarını, ve bu yüzden o inanca eremcdiklerin! sık sık tekrarlardı. Bu yönleriyle Onları mazur görmeye çalışarak: «lslâmı birbirimize öğretmeliyiz. Felâketler cehaletlerden doğar. Her şeyden önce mukaddes dinimizi iyi -öğrenmeye, öğretmeye ve toplum olarak onu yaşamaya mecburuz» derdi.                    ^

İmam Hasan el-Benna. inandığı islâm dâvasını gerçek jnüslümanlara açmak ve aynı istikamette onları biraraya getirmek istiyordu. Bunun için de halka inmek ve işe. henüz bozulmamış olan halk tabakasından başlamak gerekiyordu, tsmailiye'de öğretmenlik yanarken, bu fikrini ilk defa, kültürlü ve dindar olan yakın arkadaşlarına açtı. Onları ikna etti. Fikir . birliğine vardılar. Birlikte-kahvelere gidiyorlar, kahvede vakit öldüren muslümanlara son derece hoşgörü içinde sokuluyorlar, onlarla tatlı tatlı sohbetler yapıyorlar ve günün birinde birkaçını alıp namaza götürmeye muvaffak oluyorlardı. Sonra onlar da. islâmı ve müslümanların gerçek görevini daha iyi öğreniyor ve dâva kervanına katılıyorlardı.

Böylece adetleri çoğaldı. 1929 yılında, merkezi tsmailiye'de olmak üzere «thvan-ı Müslim'in» (Müslünîan Kardeşler' adlı malûm teşkilâtı kurdular. Hasan cl-Benna 23 yaşındaydı. Teşkilâta başkan seçildi. Kendisine «Mürşid'ül-âm» unvanı verildi. Artık şehir-şehir, köy-köy. kasaba-kasaba dolaşarak konferanslar veriyorlar, sohbetler yapıyorlar ve islâm dâ-

vasının önemini müslumanlar arasında yaymaya .çalışıyorlardı. Her gittikleri yerde teşkilâtın bir şubesi açıldı. Teşkilât her gün biraz daha genişliyordu. Müslümanların kızlarını dini terbiyeyle yetiştirmek ve kadınları da bu dâvaya katmak için İsmail iyede bir de «Müslüman Anneler Enstitüsü» kuruldu.

Bu arada Hasan cl-Bcnna'nın öğretmenlik görevi Kahi-re'ye nakledildi. Dolayisiyle. teşkilâtın genel merkezi de Kahire'ye getirildi. Müslüman Kardeşlerin son derece ihlâs ve samimiyetle başlattıkları bu dâva Kahirc'de büyük bir sevgiyle karşılandı. Teşkilât çemberinin gün geçtikçe genişlemesi o gün için Mısın sömürge gibi kullanan İngiltere-nin dikkatini çekmeye başlamıştı.

lhvan-ı Müslimin Teşkilâtı islâmın iyi öğrenilmesine, toplum dertlerinin islâm prensipleriyle tedavi edilmesine çok önem veriyordu. Mısır'ın bir çok yerinde enstitüler, okullar, hastahaneler ve talim terbiye yerleri açtı. Kahire'de günlük, «lhvan-ı Müslimin» gazetesi çıkarılıyordu. Bu gazete Mürşid'ül-âm Hasan el-Benna'nın minberi sayılıyordu. Teşkilât gün geçtikçe genişledi ve Mısır'ın sınırlarını da aşarak bir çok arap ülkelerinde şubeler açıldı. İslâm aleminde en kuvvetli teşkilât haline geldi.

O tarihlerde Mısır krallıkla idare ediliyordu. Kral ve Mısır hükümeti bu teşkilâtın devamlı büyümesi- karşısında endişe duymağa başladı. Müslümanların islâm prensiplerine bağlanarak birlik haline gelmesi. İngiltere, Fransa. Amerika gibi batılı ülkeleri daha çok düşündürüyordu. İslâm alemi gerçek mânada Kur'ana sarılıp tek kuvvet haline gelirse dünya stratejisi ters dönecekti, özellikle İngiltere bu teşkilâtın dağıtılması için Mısır hükümetine baskı yapmağa başladı. Hükümet teşkilâtın faaliyetlerini engelliyor ve kapatmak için bahaneler arıyordu. Kapatmak mümkün olmadı. Fakat, büyük lider Hasan el-Benna. 1949 yılı Şubat Ayında tertiplenen bir su-ikastla şehîd edildi. Şehid olduğunda henüz 43 yaşını doldurmamıştı. Seyyid Kutuplar, Mu-hammed Kutup'lar, Şeyh Fergali'ler,  Abdulkadir Udehier

Said Ramazanlar ve daha yüzlerce islâm mücahidi onun mânevi medresesinde yetiştiler.

Bu yolda şehid olan bütün mücahitlere Hak Teâlâdan sonsuz rahmetler diler hayatta olanlara ise muvaffakiyetler niyaz ederiz.

Mütercimler

DÂVANIN ESASLARI

/¦>

GAYEMİZ: «ALLAH»

Ey Müslümanlar!., islâm Dâvasının baştan sona kadar yegâne gayesi: insanların kalplerini temizleyen, ruhlarını yücelten bir bağla; Allah ile insanlar arasında hakikî bir irtibat kurmaktır. Beşeriyete yaratıcısını doğrudan doğruya tanıtmaktır.

Göklerin ve yerin yaratılmasının, Peygamberlerin gönderilmesinin asıl gayesi de budur. Salih zâtlar da. ancak bu gayenin peşindedirler.

Bütün insanlar ve onların hareketleri ancak Allah'ı bilmekle düzelecektir. Günümüzde bütün islâm Ümmeti geçmiş milletleri helak eden şeyleri yapmaktadır.

Bunun içindir ki biz Müslüman Kardeşler, islâm ümmeti'nin Allah'ın emirlerine boyun eğen bir millet olmasını istiyoruz. Bu da ancak müslümanların Allah'ı bilmeleriyle kalplerinin Allah'a tamamen bağlanmasiyle gerçekleşecektir.

— 15 —

Allah'ı hakkıyle bilme hissi kulun kalbine sızınca, jnsan eski halinden bambaşka hale döner. Kalp yepyeni bir hale çevrilince insan da yönünü Hakk'a çevirir, ferf Hakk'a dönünce aile de döner. Aile Hakk'a yönelince millet te yönelir. Zira millet cemiyetten, aileden ve fertten başka bir şey değildir.

Bizler, «Gayemiz: Allah»tır diye haykırdığımızda Allah'ın kelâmının her nizamdan üstün tutulmasını ve bütün müslümanların «Allah'ı hakkıyle tanıyan» kimseler olmalarını kasdediyoruz.

Gayemiz: «Allah»tır. Çünkü insanları Allah'a davet ediyoruz. Onların Allah için birleşmelerini istiyoruz. Onlara Allah'ı tanıtıyoruz. Kur'an-ı Kerimin de ifade buyurduğu gibi, sadece Allah'a ibâdet etmek için yaratıldığımızı çok iyi biliyoruz...

«Ben insanları ve cinleri sadece bana ibâdet etsinler diye yarattım.»!')

Allahü Teâlâ bir hadis-i kudsîde şöyle buyuruyor: «Ey Kullarım!.. Ben sizi az olan mahlûkatı çoğaltayım diye değil, veya ıssızlıktan dolayı sizinle ülfet edeyim diye değil, yahut âciz kaldığım bir işte sizinle yardım-laşayım diye değil, yada bana bir menfaat sağlamanız, bir zararı önlemeniz için değil; sizi ancak uzun zaman

VO Zariyat Sûresi: 56.

16 —

bana ibâdet edesiniz, çokça beni zikredesiniz, sabah-akşam teşbih edesiniz diye yarattım.»

Biz Müslüman Kardeşler, Allahü Teâlâ'nın Resulüne bildirdiği yüce emrine uymak istiyoruz. Allahü Teâlâ Peygamberine şöyle buyuruyor:

«Resulüm de ki: Şüphesiz ki benim namazım, iba^ detlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabb-ı olan Allah içindir.»(-')

Biz Resuiüllah (S.A.V.)'ın, amcasının oğlu Abdullah b. Abbas (R.A.)'a yaptığı nasihati tutmak istiyoruz. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:

«Sen Allah'ın dinini koru ki, Allah ta seni korusun. Allah'ın dinini koru, O'nu yanında bulursun. Bir sey istediğinde Allah'tan iste. Bir yardım dilediğinde Allah'tan düa. iyi bil ki, bütün insanlar sana bir fayda temin etmek için bir araya gelseler, Allah'ın sana yazdığından başka hiçbir menfaat sağlayamayacaklardır. Yine bütün insanlar sana bir zarar vermek için birleşse, Allah'ın takdir ettiğinden başka hiçbir zarar veremeyeceklerdir. Kalemler kurudu. Sayfalar dürüldü.»(»)

Biz sadece Allah'a tevekkül ederiz. Sadece O'n-dan yardım isteriz. Yalnız Allah'tan korkarız. Allah bi-

(2)  En'am Sûresi:  162.

(3)  Bu hadisi şerifi Tırmızî ve İmam Ahmed rivayet elmlşlerdir.

Risaleler 1

17 —

F: 2

zimle beraber oldukça elbette ki bize kimsenin zulmü dokunamayacaktır. Bütün dünyanın musibetleri başımıza gelse de devamlı huzur ve refah içerisinde olacağız:

«Bunlar hakkıyle -iman edenler ve Allah'ın zikri ile kalpleri huzura kavuşanlardır. İyi bilin ki kalpler ancak Allah'ı zikretmekle huzura kavuşur.»(4)

(4) Ra'd Sûresi:

18

ÖNDERİMİZ: «HZ. PEYGAMBER»

Biz, Allahü Teâlâ'nın lider seçmediği herhangi bir insanı lider edinip ne onun için haykırırız, ne de ondan bizim için bağırıp çağırmasını isteriz. Fakat biz Allah'ın Resulü olan Hz. Muhammed (S.A.V.)'i gönüllerimizde yaşatıyoruz:

Diridir Resûlüllah şüphesiz gönüllerimizde Zamanla görülüp anılacak dillerimizde Yemin olsun ki okuyan kelamullah'ı Sanki hisseder, savt-ı Resûlullah'ı.

Evet... Peygamber Efendimiz (S.A.V.) gerek kuvvet, gerekse fazilet bakımından tam mânâsıyle bir liderdir. Hiç kimse Resûlüllah (S.A.V.) gibi lider olamaz. Hiçbir insanın siyaseti, Resûlüllah'ın siyasetine ulaşamaz.

— 19 —

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) şiddete dökülmeyen bir kuvvete, acizlik derecesine ulaşmayan bir yumuşaklığa, aldanmayan bir uyanıklığa, müstakbeli bildirebilecek bir ferasete sahipti. Bunlardan başka Allah'ın desteğine, günâh ve hatalardan korumasına ve tev fîkine mazhardı. Bu sıfatları hâiz bir lider olan Hz. Mu-hammed (S.A.V.) in liderliğinden başka hangi liderlik yeryüzünde yaşamaya, ebedî kalmaya daha lâyık olabilir?

Hangi siyâset Hz. Muhammed (S.A.V.)"in siyasetinden daha üstün olabilir? Peygamber Efendimiz (S.A.V.) in güttüğü siyaset on sene zarfında yeni bir millet oluşturmuş, yeni bir medeniyet ve devlet anlayışı getirmiştir. Halbuki yeni bir ümmet olarak ortayı çıkardığı insanlar, Hz. Muhammed (S.A.V.) in kurduğu medeniyet ve tesis ettiği devletten hiç bir şey bilmemekteydiler.

Bu liderlik Peygamber Efendimiz (S.A.V.) in de hadis-i şerifinde belirttiği gibi ilâhî bir liderliktir: Re-suluHah (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: «iftihar etmiyorum ama ben Âdemoğlunun efendisiyim. iftihar etmiyorum ama ben geçmiş ve geleceğin en üstünüyüm.»

Nice liderler vardır ki, zamanla liderlikleri unutulmuş, yok olmuştur. Fakat Hz. Muhammed (S.A.V.) in

— 20 —

liderliği daha da artmaktadır. Getirdiği Şeriat daha da kökleşmekte ve yerleşmektedir. Zamanlar geçtikçe Hz. Muhammed (S.A.V.)'e inen islâm Şeriatı daha da açıklığa kavuşmakta ve bütün rejimlerden mutlak bir üstünlüğe sahip olduğu güneş gibi ortaya çıkmaktadır.

Tenkidler bu Şeriat-ı Garrâ-yı Muhammediye'yi ancak takviye etmiş ve Hak olduğunu açıkça ortaya koymuştur.

Nice liderler vardır ki, tenkitlere karşı dayanamamış ve mukavemet edememiştir. Müslüman olmayan liderler izzet ve şereflerini şiddet ve zulüm esasları üzerine bina ederler. Aslında onlar izzet ve şereften mahrumdurlar. Onlarca fetihler; şahsî çıkarlarını sağlamak, zulmetmek ve memleketleri yakıp yıkıp ocakları söndürmek  içindir.

Ey  Müslüman!..     Senin  Anayasan     «Kur'anadır Kur'an'ın zikri hidayettir. Hükmü Hak'tır.

Biz «liderimiz Hz. Muhammed'dir,» nidamızla şunu demek istiyoruz: «Gelin ey günümüzün liderleri gelin!.. Hz. Muhammed (S.A.V.)'in liderliğini birlikte okuyalım. Siz partilerin liderisiniz. Fakat hiçbir zaman bir ümmet lideri değilsiniz. Halbuki Allah'ın Resulü Hz. Muhammed (S.A.V.) bütün insanlığın lideridir.

Siz, mahallî liderlik mertebesine parti yoluyla ve-

._ 21 

ya maddî servetiniz yoluyla yahut şiddete başvurarak erdiniz. Başkalarının sırtından geçinerek telâfi ettiğiniz acizliğinizi hiçbir zaman unutamazsınız.

Fakat Resulullah (S.A.V.) fakirlikle, gurbetle ve cihadlâ Dünya liderliğine ulaşmıştır. Birkaç yılda dünyaya hükmeden, Allanın dinini yeryüzüne yayan bir ümmet meydana getirmiştir.

Ey günümüzün liderleri!.. Siz liderliği elde etmeden önce bizim gibi insanlardınız. Liderliği aldıktan sonra da eşi-dostu tanımayan putlar gibi oluyorsunuz.

Resulullah (S.A.V.) ise Hicaz'a, Yemen'e, Irak'a ve Şam'a hâkim olmasına rağmen içi lif dolu deri döşekte yatıyor, aile efradıyle beraber akşam yiyecek bir şey bulamıyor, aylarca evinde tencere kaynamıyordu. Çok kere gıdası hurma ve su idi.

ölüm döşeğinde yatarken sadece yedi dinarı vardı. Bu paranın, ruhunu teslim ederken yanında bulunmasını istememiş ve ehl-i beytine: «Bunu müslüman fa-kirteıe dağıtın» buyurmuştu. Kendisinin hizmetiyle meşgul olan ehl-i beyt bu emri yerine getirmeyi unutmuştu. Hz. Muhammed {S.A.V.) ayılıp kendine gelince ehl-i beytine: o dinarları ne yaptıklarını sordu. Hz Âişe dinarların aynen durduğunu söyleyince Resulullah (S.A.V.) Hz. Âişe'ye bunları getirmesini emretti. Son-

__ 22 __

ra dinarları eline alarak şu mübarek kelâmı söyledi: «Bu dinarlar elinde bulunarak Allah'ı karşılarsa. Mu-hammed'in Rabbine karşı düşüncesi ne olabilir?»

Hakikaten dünya Resulullah (S.A.V.)ın elinde idi ama kalbine girememişti.

Dünya ona geldi, o dünyadan yüz çevirdi.

Daha büyük makamları arzu etti.

Ne ipek elbiseleri giydi,

Ne işlenmiş taçlan başına koydu.

Kim dünyaya huzur ve saadet elbisesini

giydirdi?

Yamalı gömleği değil.. Eğer dileseydi yeryüzündeki her şey elinde

olacaktı. Allah'tan en üstün şeyleri istedi.

Ey günümüzün liderleri!. İşte Hz. Peygamber (S.A.V.)'in liderliği budur. Sizin liderliğinizle onun liderliği arasında herhangi bir irtibat buluyor musunuz? Veya sizin siyasetiniz le onun siyaseti arasında herhangi bir benzerlik görüyor musunuz?

Bu mevzuda Avrupalı bir misyonerin şu sözü sizlere kâfidir: «insanlık, Muhammed (S.A.V.) gibi bir za-

— 23 —

tın kendinden biri olmasıyla iftihar eder. Zira okur-ya-zarlığı olmamasına rağmen, bîr devlet te'sis etmeyi, bir ümmet meydana getirmeyi ve bir dini yaymayı başarmıştır.»

İşte kendimize önder seçtiğimiz riz. Muhammed (S.A.V.) budur. Biz O'nun gösterdiği yoldan gidiyoruz. O'na tâbi oluyoruz. O'nun yürüdüğü yoldan yürüyoruz.

«Şüphesiz ki Allah'ın Resulünde sizler için güzel nümûne vardır.»(')

Biz O'nun mirasını ihya etmeye ve O'nun izzet ve şerefini tekrar iade etmeye çalışıyoruz:

Ey Peygamberin ruhu!.. Uzat başını şu

»cemaate bak

Bu cemaat mirasın uğrunda dünya ve içinds bulunanı foda ediyor.

Bu cemaat, sana ahdetmiştir — ya sevdiğin

zafere erecek Veya gayelerini müdafaa ederek can

verecek.

Gayesi izzet ve şeref, vasıtası kılıçtır Allahü Akber! Bu grubun arzusunu Allah'tan başka kim yerine getirebilir?

(1) Ahzab Sûresi: 21.

24 —

ANAYASA'MIZ: «KUR'AN*

Bizim Kur'an'dan başka Anayasa'mız yoktur!..

Kur'an-ı Kerim, yüce semâdan Hz. Muhammed (S.A.V.) in kalbine muska yapılmak için, sadece kabirlerde, matemlerde okunmak için, satırlara yazılıp ezberlenmek için, kağıtlarını yüklenip, ahlâkî yönünü ihmal etmek için, sözlerini ezber edip hükümlerini ter-ketmek için~ inmemiştir.

Kur'an-ı Kerim, insanlığı hayır ve saadete kavuşturmak için inmiştir. «Şüphesiz ki size Allah katından Nûr ve apaçık bir Kitab inmiştir. Allahü Teâlâ bu ki-tabla rızasına uyanları selâmet yollarına sevkeder. Onları emriyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları doğru yola sevkeder.»)')

Ey Müslümanlar!.. Yabancıların kanunlarına razı olup ta ilâhî nizâma razı olmamanız ayıp değil midir?"

(1) Maide Sûresi: 16.

— 25 —

Halbuki  Allahü  Teâlâ  Kur'an-ı  Kerim'in  hükümleriyle hükmetmeyen her milleti «fâsıklık» ile vasıflandırıyor: «Allah'ın indirdiği ile hiikmetmiyenler .. işte onlar basıkların tâ  kendileridir.»(-)

«Allah'ın indirdiği ile hiikmetmiyenler... işte onlar  kâfirlerin    kendileridir.»!3)

Allah'ın kitabı ile hükmetmiyen bugünkü müslü-manlar, şu misallerde zikredilen kimselere benzemektedirler:                              -i

a)   Elindeki lâmbayı söndürüp körden imdat bekleyen adama:

Ey Müslümanlar!.. Allahü Teâlâ'nın kitabını bırakıp bu hâle geldikten sonra elinde lâmba bulunduğu halde onu söndürüp körlerden kılavuzluk bekleyen adam gibi oldunuz.

b)   Lâmbanın düğmesine basmayıp karanlıkta körü körüne dolaşan adam:

Bugün Allah'ın kitabını bırakan Müslümanlar, önündeki lâmbanın düğmesine basıp her tarafı aydınlatmayan, kendisini kuşatan karanlık içinde sağa-sola çarpan, şuursuzca hareket eden bir cemaat gibidirler.

(2) Maide  Sûresi   :47. ;(3)        »            » : 44.

— 26 —

Hattâ fâsıklığı da az görerek Kur'an'la hükmet-miyenleri «kâfir» ilân etmiştir:

c)   Dalgalara tutulan bir geminin yolcularına: Günümüzde bütün âlemi, materyalizm akımı kaplamıştır.  Maddecilik,   insanları,  dalgalar  içinde  sağa-sola   sallanan   bir  geminin   yolcuları   haline  getirmiştir. Bugün insanlık ızdırap içindedir. Acı çekmektedir. Şahsî çıkarların ve açgözlülüğün ateşinde yanıp kavrulmaktadır.

İnsanlık Kur'an-ı Kerimin hidâyetinden alınan tatlı sulara muhtaçtır. Bu ilâhî menba ile ızdırabının yaralarını yıkasın. Huzur ve saadete ersin.

d)   Elindeki hazineleri bırakıp faizcilerden en yüksek oranda faizle ödünç para alanlara:

Bugün hukukçular, Kur'an-ı Kerimi bırakıp beşerî düzenlere başvurunca elindeki hazineleri bırakıp faizcilerden en büyük faizle ödünç para alanlara benze-mişlerdir. Şüphesiz ,ki, akıllı bir kimse bunu yapamaz.

Yazıklar olsun  hukukçulara,  yazıklar  olsun. Gayret sarfediyorlar, hâlâ birşey bulacaklar. Ellerinde âb-ı hayata davet eden Kur'an En yüce metod ve mukaddes Ahkâm.

Ey Müslümanlar!..

__ 27__

Allanın kalb gözlerini Kur-an-ı Kerimin nuruna kapattığı şu batılıların, yollarını şaşırmış olmalarına hayret edilmez.

Çünkü Allahü Teâlâ buyuruyor ki: «Allanın kendilerine nûr bahşetmediği   (bir)   kimsenin  nuru  ola*

maz.nf)

Fak'at ceplerinde ve evlerinde Kur'an-ı Kerim bulunan şu müslümanların Kur'an'dan uzak kalmaları çok hayret vericidir.

işte bu batılılar, bazân nefsanî yollara başvurarak, bazan da kuvveti ve müsbet ilimleri kullanarak müslümanları Kur'an-ı Kerim'in nurundan ve doğru yolundan uzaklaştırmayı başarmışlardır.

Allahü Teâlâ'nın da buyurduğu gibi, batılılar «Dünya hayatının sadece dış görünüşünü bilirler, âhiretten

gafildirler.»!-)

Böylece     müslümanlar     Peygamber     Efendimiz

<S.A.V.)'in bildirdiği şu hale gelmişlerdir:

«Siz, kendinizden öncekilerin yolunu karış karış adım adım izleyeceksiniz. Hattâ bir kertenkele deliğine girseler onları takip edersiniz.» Ashâb-ı Güzin: «Bunlar Yahudi ve Hıristiyanlar mı?» deyince,  Peygamber

(1)  Nûr Sûresi: 40.

(2)  Rûm Sûresi: 7.

— 23

Efendimiz (S.A.V.): «Ya kim olacak?» cevabını vermiştir.

Halbuki Allahü Teâlâ müslümanları bu şekilde hareket etmekten şiddetle men'etmiştir: «Ey iman edenler!.. Eğer kâfirlere itaat edecek olursanız, sizi geriye çevirirlerde dünya ve âhirette hüsrana uğrayanlardan olursunuz. Aslında sizin dostunuz Allah'tır. O yardım edenlerin en hayırlısıdır.»(')

Anarşiye davet eden batılılara  kulak verilirken.

Doğruluğu haykıran Kur'andan yüz çevriliyor. Vah Kur'an'a. Bir bak onun ulvi ahkamı ne oluyor?

Müslümanlar tarafından diri diri gömülüyor. Bugün, arap alemi mihnet içinde kıvranıyor.

Batının dayandığı anarşi onu yıkıyor.

İşte biz Müslüman Kardeşlerin kanun kabul ettiğimiz. Anayasa olarak ilân ettiğimiz, Kur'an-ı Kerim işte budur!., insanı bela ve musibetlerden kurtaran ancak Kur'an'dır.

Boynumuza takılan zillet ipinden, içine battığımız fesattan kurtaracak da odur.

Kur'an-ı Kerim her nesil için, her zaman ve mekânda tatbiki elzem bir kitaptır:

(3) Âl-i Imran  Sûresi:  149.

— 29 —

Biz Kur'an'ın her asırda ANAYASA olmasını

istiyoruz.

Biz  Kur'an'ı  kırılmaz süngülerle her tepeye

dikmek istiyoruz. Ya izzet ve şerefle dolu bir hayatı

yaşamalıyız Veya ölümü tadıp mes'uliyetten

kurtulmalıyız...

— 30

YOLUMUZ: «CİHAD»

İnsanlara Allah'ı tanıtmak, Hz. Muhammed (S.A.V.) in liderliğini bütün insanlığa kabul ettirmek ve bütün dünyayı Kur'an-ı Kerimin nuru ile aydınlatma* ancak ve ancak cihad yoluyla gerçekleşir. Başka çıkar bir yol yoktur.

«Hayat; iman ve cihad'dır.»

Birçok insanlar biz Müslüman Kardeşlerin, gayemizi gerçekleştirmek ve İslâm ülkelerinin bir kısmını işgal edenlere karşı koymamız için maddî güçlere muhtaç olduğumuzu söylerler. Öyledir ve bu bir gerçektir.

£akat bundan daha önemli olan şudur ki: Her şeyden önce üstün ahlâk, temiz vicdan, sarsılmaz imarv gibi manevî kuvvetlere muhtacız. Biz hakkımızın olduğuna inanıp içinde bulunduğumuz bu tavrı değiştirdi

__ 01  __

ğimiz zaman elbette ki, maddî kuvvetleri her yönden elde  edeceğiz.  Tarih  bunun  misalleriyle  doludur.

Biz bunu ileri sürerken kendimizden bir şey icad etmiyoruz. Bu fikrimizi en derin kamus, uçsuz-bucak-sız deniz ve en sağlam Anayasa olan Allahü Teâlâ'nın kitabından alıyoruz. Çünkü yüce Rabbimiz şöyle bu-yürüyor:

«Şüphesiz ki bir millet kendini değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.»(')

Kur'an-ı Kerim birçok âyet-i celîlelerinde manevî kuvvetin maddî kuvvetten daha üstün olduğunu beyan buyurmaktadır.

Kur'an-ı Kerim Benî israil'e ait bir hikâyede zavallı bir milleti anlatıyor ve bunlara benzeyen her millet için kurtuluş yolunu gösteriyor.

Aslında itibar cephane ve silaha değil, bunları kullanan manevî kuvvetedir. Bunları sevk ü idare eden manevî ruhadır.

Sarhoş ve ayyaş kişiye zenginliğin faydası ne olabilir? Korkak ve hain için silâhın değeri ne olabilir? Güzel ahlâkla silâhlanmayan bir orduda sayının değoıi ne olabilir? Çünkü isyanlar nimetleri giderir. Musibet-

(1) Ra'd Sûresi: 11.

32

leri artırır, azmi kırar, vicdanları köreltir, vatanperverlik ruhunu öldürür, kahramanlığı, şehâmeti ve yiğitliği söndürür. Bu ise başarısızlığın tâ kendisidir.

«Bir kavim kendilerinde olan iyi hali değiştirmedikçe Allah da onlara ihsan ettiği nimeti değiştirmez. Gerçekten Allah her şeyi işiten ve bilendir.»(2)

«Allah bir şehri misâl veriyor ki o şehir emniyet ve huzur içinde bulunuyordu. Oraya her yerden bol bol rızık geliyordu. Nihayet o şehir Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük etti. Allah ta o şehrin halkına yaptıklarının cezası olarak açlık ve korku elbisesini giydirdi.»!')

«Eğer o memleketlerin halkı iman edip Allah'tan korkmuş olsalardı, muhakkak ki üzerlerine gökten ve yerden bereket kapılarını açardık. Fakat onlar yalanladılar. Biz de elde ettiklerinin cezası olarak onları azabımıza uğrattık.»(¦*)

Hz. Ömer manevî kuvvetin ehemmiyetini bildiği için iran'ı fetheden ordunun kumandanı Sa'd b. Ebî Vakkas'a şu mektubu göndermiştir:

«Sana ve beraberinde olanlara Allah'tan korkmayı

(2)  Enfâl Süresi: 53.

(3)  Nahl  Sûresi:  112.

(4)  A'raf Sûresi: 96.

Risaleler 1

— 33 —

F: 3

tavsiye ederim.     Çünkü Allah'tan korkmak,     düşmana karşı en büyük hazırlıktır. Size, düşmanlarınıza karşı herhangi bir günah işlemekten şiddetle kaçınmanızı tavsiye ederim. Çünkü askerin günahları kendileri için düşmanlarından daha tehlikelidir.  Müslümanlar,  düşmanlarının günahkâr oluşu sebebiyle zaferi kazanırlar. Günah işlemekte düşmanlarla eşit olursak düşmanlarımız bizden  daha  iyi  sayılır.   Eğer biz  düşmanımızı manevî üstünlüğümüzle yenemezsek maddî gücümüzle hiçbir zaman yenemeyiz. Çünkü biz ne sayı bakımından, ne de hazırlık bakımından düşmanlarımız gibiyiz. «Düşmanlarımız bizden daha fenalar, dolayısıyle bize galib gelemezler, demeyin. Zira bir milletin işlediği günahın cezası, olarak Allah, o millete daha fena bir milleti musallat kılar.»

Ebû Bekr et-Ârabî şöyle der: «Bir savaşta günahkâr kimselerle beraber ordunun bir safında idik. Aniden kuvvetli bir rüzgâr ve iğnenin ucu gibi hafif bir yağmura tutulduk. Rüzgâr ve yağmurlar sanki düşmanı bize doğru itiyor, bizde de korku ve endişe husule getiriyordu. Nihayet düşmanlar bize galib geldi.»

Evet...  Biz manevî kuvvetin önemini    müdrikiz. Bunun için nefsimizle cihad etmekteyiz. Bunun yanın-

__ 34 __

da  Allah'ın  düşmanlarıyla  da  cihad edeceğimiz günü bekliyoruz.

Ah!.. Keşke sevketse bizi pırıl pırıl gerçekler Makamların en yücesi, Cihad-ı Ekbere. Fethetmeye müşriklerin ülkesini Çevirelim bahçelere, mekteplere o yerleri. Allah'ın  düşmanlarını  kendimize düşman Dostlarını dost edinip olsak pür iman.

— 35 —

I

EN YÜCE TEMENNİMİZ «ALLAH YOLUNDA ŞEHİD OLMAK*

Biz ölümün, tehlikelerle dolu bir hayattan ebedî nimet ve saadetlerle dolu gerçek bir hayata geçiş köprüsü olduğunu biliyoruz. O halde biz ölümden nasıl korkarız?

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) in şu sözü bu yolda canlarımızı feda etmemiz için kâfirdir: «Allahü Teâ-lâ, yolunda cihad için çıkan kimseye kefildir: Kim sadece benim yolumda cihad etmek ve bana iman ettiği için. Peygamberimi tasdik ettiği için evinden ayrıtır-sa, bu kimse onu cennete koyacağımı veya elde edeceği mükâfatıyle evine çevireceğimi garanti etmiş olur.»

«Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda alınan her hangi

__ -37 __

bir yara kıyamet gününde aynı şekilde görülecek. Rengi kan renginde ve kokusu misk kokusunda olacaktır.

Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer müslümanlar için zorluğa sebep olmasaydım. Allah yolunda cihad eden hiç bir müfrezeden geri kalmazdım.

Muhammed'in nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, isterdim Allah yolunda cihad edip öldürüleyim, sonra yine cihad edip öldürüleyim, sonra yine cihad edip öldürüleyim.»

Ve Allahü Teâlâ'nın Kur'an-ı Azîm'inde bizlere beyan ettiği şu âyet-i cetîle kâfidir: «Sakın Allah yolunda can verenleri ölü sanmayın. Hakikatte onlar Rableri katında diridirler, rızıklandırılırlar. Allah'ın lütfundan kendilerine arkadan kavuşamıyanlara kendileri .için korku olmadığını ve mahzun olmayacaklarını müjdelerlerde)

Ey Müslümanlar!..

Şunu da bilmek gerekir ki, ölümden korkana âyet-i celilenin bir tesiri olmaz. O âyet-i kerime ne kadar yüce, ne kadar ulvî olsa da...

ölümü hayata tercih eden kimse için ölümle ha-

(1) Âl-i imran, Süresi: 169 - 170".

— 38 —

yat müsavidir. Peygamberimiz (S.A.V.) bize Hak uğrunda ölmekten korkmamayı öğretmiştir. Hiçbir şey bizi korkutamıyacaktır. ölümü hayata tercih eden bir milletin önünde hiçbir şey duramayacaktır.

Ey Müslümanlar!.

işte dâvamız bu!.. Esasını teşkil eden prensipler de bunlardır!.. Bütün gücümüzle açıkça Allah'a davet ediyoruz. Başarıya ereceğimize tamamen güveniyoruz. Başka hiç bir şeye önem vermiyoruz.

Ve sallallahü alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ve'sellim...

— 39 

MÜSLÜMAN KARDEŞLER

İslama hizmeti hedfil alan birçok cemiyetler bulunmaktadır. Bunun neticesi olarak ta çeşitli Cihad me-todları ve çeşitli gayeler ortaya çıkmıştır.

Allah'a hamdolsun, bütün bu kuruluşlar faydalıdır, inşallah hem müslümanlar için ve hem islâm için hayırlı ve faydalı olacaklardır.

Bütün bu cemiyetler islâm kültürünü yaymaya, cahilliği önlemeye, hastahaneler. Dispanserler, okullar kurmaya, iyilik yapmaya, yardımda bulunmaya, milleti irşad etmeye çalışmaktadırlar.

Şüphesiz ki bütün bunlar hoştur, güzeldir. Bu faaliyetlerin daha da çoğalmasını, istenilen gayeye kavuşmasını candan temenni etmekteyiz.

Ancak yaşamak isteyen, istikbâlini kurmak isteyen genç bir millet; daha başka türlü tedaviye muhtaçtır.

— 41 

Bu tedavi yolu, millet için daha faydalı ve gayesine ulaştıran daha yakın bir yol olabilir.

Bu yol: «Eğitim ve öğretim yoludur, insanları üstün bir ahlâk, sarsılmaz bir iman, samimî bir inanç sahibi yapmanın çaresi burada yatar.»

islâmî müesseselerden hangisi bu tedavi yoluna başvursa millete büyük faydası dokunacaktır. Kalkınmaya yardım edecektir. Gaye ve hedeflere ulaştıracak en kısa yolu gösterecektir.         /.

İşte Müslüman Kardeşler Cemaati, her şeyden önce bu gaye için kurulmuştur. Müslüman Kardeşler Cemaati dersler okutur, konferanslar verir, binalar te'sis •ederler.

Müslüman Kardeşler müteaddit mescidler, çeşitli okullar, fabrikalar ve enstitüler kurmuşlardır. Fakat asıl gayeleri bunların üstündedir. O da, insanları yetiştirmek, ahlâk" kalesini kurmak, insanı yüce amellere sevkeden doğru itikada ulaştırmaktır.

Hakkının ne olduğunu bilen bir millet, elbette ki ondan asla taviz vermeyecektir. Başkaları da böyİe bir milletin hakkına saldırmaya cesaret edemiyeceklerdir.

Şayet hakkını bilen bir milletin hakkı, çeşitli baskılar altında çiğnenilse veya gafletinden, cehaletinden istifade edilerek hakkı elinden alınsa bile, bunu idrâk

42

•eden o millet, elbette susmayacaktır. Çiğnenilen hakkını istemesini bilecektir. Böylece ne hak kaybolacak, ne millet susacaktır.

izzet ve şeref, ruhuna' işlemiş bir millete hiçbir kimse dokunamaz. Çünkü böyle bir millete dokunmadan meydana gelecek zararın, elde edilecek kârdan çok büyük olduğunu herkes bilir.

Fakat kendi kendine ihanet eden bir millet, insanlara karşı da zelildir. «Kendi şahsiyetini korumayan, kimsenin şahsiyetini başkaları korumaz.»

Bir milletin, başkasını kendine tercih etme ruhu ve kardeşinin kusurlarını affetme ahlâkı kuvvetlenir de birbirini sevme ve birlikte yaşama derecesine varırsa böylebir millete elbette ki bölücüler giremeyecek, düşmanlar saldıramıyacaktır. Çünkü birlik her kuvvetin üstünde bir kuvvettir.

Rabbinin tek olduğunu,?herşeyi takdir edenin sadece Allahü Teâlâ olduğunu, Hakka yardım edip bâtılı

ezdiğinde mükâfat bulacağını bilen bir millet, elbette ki Allah'tan başka hiçbir kimseden korkmaz. Hak ve Adalet uğrunda kurban ettiği hiç bir şeye üzülmez.

Üstün gayesi uğrunda elinde bulunan her şeyi seferber etmek, o millete zor gelmez.

islâm Dini, bütün bu faziletleri ihtiva etmektedir.

43

I

Bir ümmetin fazilette ve kemâlde nümûne-i misâl olması ve gerçek müslüman olması için, İslâmı doğru olarak bilmesi ve İslâm'ın şuuru ile yaşaması kâfidir.

Müslüman Kardeşler bilsin ki, cemaatlerinin vazifesi budur. Birinci gayeleri kendilerini islâm esasları üzerine yetiştirmektir.

islâmî esaslara karşı gel-jn herhangi bir kimse Müslüman Kardeşlerden olamaz. Bir müslüman hiçbir zaman zelil ve rezîl olamaz. Bencil ve cimri de o;^-

maz.

Müslüman, hain ve yalancı olamaz. Korkak ve pısırık olamaz. Müslüman ancak Rabbinden korkar. Ve ancak günah işlediği için korkar.

Müslüman, ancak Allah için çalışır. Namazın, asla ihmal etmez, zekâtını yerine verir. Hiçbir zaman dünyasını dinine tercih etmez. Kendini zelîl düşürmez.

Bu sıfatları haiz olmayan, müslüman kardeşler cemaatinden değildir. Böyle bir kişi ya kendisini ıslah edip bize gelmeli, veya başka renklerden cemaatler aramalıdır.

(Allahü Ekber!.. Ve'l-izzetü ' lil- müslimîn...»

GENÇLERE SESLENİŞ

— 44 —

«— Ey iman edenler!.. Rasûl-i Zişân size hayat verecek olan Şeriat Emirlerine, sizi davet ettiği zaman Allah'ın Rasûlünün bu davetini kabul edin.»(>)

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlarım.

Allah'a hamd, Rasûlüne, âline, ashabına ve onlara tabi olanlara salât ü selâm olsun...

«Ey Rasûlüm de ki: Size sadece bir tek nasihat ediyorum: Allah için ikişer ikişer, teker teker kalkınız. Sonra da arkadaşınızda delilikten bir eser olmadığını ve O'nun ancak şiddetli bir azabdan sizi korkutan bir peygamber olduğunu düşününüz.

Yine de ki: Ben yaptığım bu tebliğ vazifesinden dolayı sizden bir ücret istemedim. Ücretiniz sizin olsun. Benini mükâfatımı Allah Telâlâ verecektir. O her şeye şâhiddir.

Yine onlara de ki: Muhakkak ki benim Rabbim, hakkı yerli yerine koyar. O bütün gayblara tamamiy-le vâkıftır.

Ey Rasûlüm onlara de ki: Hak (din olan islâm) gelmiştir. Bâtıl kaybolmuştur ve geri dönmeyecektir.

(11 Enfâl  Sûresi:  24.

— 47

Onlara de ki: Ben yanılırsam bunun zararı banadır. Eğer hidayete erişmişsem bu, Rabbimin bana vahy etmesi sebebiyle olur. Muhakkak ki O, her şeyi işitir ve hem size hem de bana çok yakındır.»(-')

Ey gençler!.

Kendisinden başka hiçbir mâbud olmayan Allah Tealâ'ya hamd ederim. Islahatçıların önderi, müca-hidlerin seyyidi olan Peygamberimiz (S.A.V.) âline, ashabına ve tabiine salât ü selâm ederim..*.

Gençler!.

Bir fikir ancak kuvvetle inanıldığı, uğrunda ih-lâs ve hamaset gösterildiği, gerçekleşmesi için gayret ve fedakârlıkta bulunulduğu zaman başarıya ulaşır. Bu dört esas yani: «İman, ihlâs. Hamaset ve Amel mü-dahit gençlerin hususiyotlerindendir.

Çünkü imânın esasını uyanık kalp, İhlasın esasını arınmış gönül, hamasetin esasını sağlam şuur, amelin esasını ise kuvvetli azim teşkil eder. Bütün bu esaslar ancak mücahit gençlerde bulunur.

Bu sebeple gerek mazide, gerekse hâli  hâzırda bütün milletlerde görülen kalkınma ve ilerlemenin te-

{2) Sebe Sûresi: 46-50.

— 48

ineli, direği,  belkemiği,  gizli  sırrı,  fikri    hareketlerin bayraktarları gençler olmuştur.

«Ashabı Kehf. Rablerine imân etmiş olan gençler topluluğu idi ve biz de onların hidâyetlerini ziyade eylemiştik.»!")

Ey gençler! Bu sebeple vazifeniz çoktur, mes'u-liyetiniz büyüktür, milletinizin üzerinizdeki hakkı her gün biraz daha artmaktadır. Dolayısıyle omuzlarınızda-ki emânet yükü ağırlaşmaktadır. Çok düşününüz, çok çalışınız. Hareket tarzınızı, stratejinizi iyi ayarlayınız, kurtarmaya koşunuz ve milletinizin hakkını kamilen edâ ediniz.

Eğer bir genç müreffeh, zengin, sözü geçer ve gelişmiş bir cemiyet içinde yetişirse milletinden daha çok kendini düşünür. Hiç bir derdi olmadan oynar, eğlenir. Ama bir genç başkalarının istilâ ve istibdadı altında kaldığı için elinden alınmış haklarının, gasbolmuş kültürünün, kaybedilmiş hürriyetinin şeref ve haysiyetinin geri alınması için çalışan ve devamlı Cihad eden bir cemiyet içinde yetişirse o gencin başta gelen vazifesi milletinin işlerini kendi işlerine tercih etmektir. Kendinden daha fazla milleti için çalışmaktır. Böyîe bir genç bunu yaptığında hem dünyada zafer meydan-

^l  Kehl  Sûresi    13

Risaleler t

49 —

F;  4

larında peşin mükâfata nail olacaktır, hem de ahirette Allah'ın mükâfatını kazanacaktır.

Allah'a hamdolsun ki biz birinci gruptan değiliz, ikinci guruptanız. Hak ve hakikat yolunda durmadan Cihad eden bir milletin içinde doğup büyüdük.

Arkadaşlar!.

Hazırlanınız... Zafer Mü'minlere çok yakındır. Çalışan, say ü gayret gösterenlerin ^başarısı çok büyük olacaktır.

Gençler!.

Ağyarla işbirliği yapmak, değişik davet yollarına < başvurmak,  birbirine zıt plân ve projeler hazırlamak, layık olmadığı  halde lider ve başkanlığa talip olmak kalkınmakta olan bir millet için en tehlikeli şeylerdendir.

Çünkü bu, bütün çalışmaları aksatır, kuvveti parçalar, ve gayeye ulaştırmaz. Bunun içindir ki ıslahatçıların davet yollarını incelemeleri ve en iyisini seçmeleri ge;ekir.

Bu sebeple Müslüman kardeşlerin dâvasını kısaca açıklamayı kendime vazife bilirim:

50

-MÜSLÜMAN KARDEŞLER DÂVASI

— Veya H. 14. Asırda İslâm Dâvası —

Gençler!.

Seksiz şüphesiz iman ettik. Sarsılmaz bir inançla inandık ki, bu çilekeş dünyayı kurtaracak, şaşkınlık içerisinde kalan bu insanlığı doğru yola sevkedecek tek bir nizam vardır. O da İSLÂM!..

Bu nizam ilân edilmesi, müjdelehmesi, uğrunda malın-canın feda edilmesi gereken bir nizamdır, islâm dini, dosdoğru bir dindir. Onda bâtıl, asılsız hiçbir şey yoktur. Ona uyan en doğruyu bulmuştur.

«Allah kendinden başj<a ibadete lâyık hiçbir ilâh olmadığını açıkladı. Melekler ve ilim sahipleri de buna hakkıyte imân ettiler. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O azizdir. (Her şeye galibdir) Hakimdir (yüce hikmet

  51  

sahibidir)   Doğrusu   Allah  katında  hak   din   ancak   İslâm dinidir.»('- J

«Bugün sizin için dininizi kemâle erdirdim. üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve size din olarak islâm'ı seçtim.»(-)

islâm dini ve Müslümanlar çok güç devirler yaşamışlardır, ard arda hâdiseler, yağmur gibi yağan musibetler görmüşlerdir, islâm düşmanları, bunu fırsat bilerek, islâm'ın nurunu söndürmeye,^değerini düşürmeye, müslümanları saptırmaya, İslâm kanunlarını tenfiz etmemeye, ordularını zayıflatmaya ve hükümlerini değiştirmeye çalıştılar.

islâm saltanatının ortadan kalkması, cihanşümul hilâfetinin parçalanması islâm ordusunun bozulması ve ümmetinin zeli' bir durumda kâfirlerin pençesine düşmesi,  islâm  düşmanlarına  daha   büyük  bir  imkân

vermiştir.

Öyleyse biz müslümanların ilk vazifesi: insanlara islâm dinini noksansız-ziyadesiz doğru olarak öğretmektir. Davamızın nazarî kısmı işte budur. Davamızın diğer yönünü ise, müslümanları İslâm'ı tatbik etmeye, onu yaşamaya sevketmek teşkil eder.

(1)  Âl-i  Imran   Sûresi:   18-19.

(2)   Maide  Sûresi:  3.

Bütün bunlarda dayanağımız, hiçbir tarafından bâtıl sokulamayan Allah'ın kitabı, Rasûlüllah'dan vı-rid olan sahih hadisler ve islâm Ümmetinin muazzez ecdadının tarihidir. Gayemiz, sadece Allah'ın rızasını kazanmak, vazifemizi ifa etmek ve insanlığı hidayete sevketmektir. Başka bir şey değil.

Düşüncemizi gerçekleştirmek için, cihad edeceğiz. Sağ kaldıkça uğrunda çalışacağız. Bütün insanları O'na davet edeceğiz. Ya fikrimiz galip gelir, izzetle yaşarız veya yolunda şerefle can veririz. Her zaman sı-loganımız şu olacaktır:

«Allah gayemiz. Peygamber rehberimiz. Kur'an Anayasamız. Cihad yolumuz. Allah yolunda canvermek en büyük temennimizdir.»

Gençler!..

Allah sizi, kendine imân etme, islâm'a girme ve onunla yetişme şerefiyle müşerref kıldı. Bu sebeple sizleri, bütün dünyaya rehberler, insanlığa mürşit ve hocalar kılmıştır.

«Siz, insanlar için çıkarılan en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder kötülükten nehyedersiniz. Allah'a hakkıyla imân edersiniz.»!')

(1) Âl-i   irnran   Sûresi:   110.

52 —

53

«Ey müslümanlar! Sizi, şerefli ve mümtaz bir ümmet kıldık ki insanlara karşı şahidler olasınız.»(')

Gençler! Allah sizi imân etmeye, insanlar arasında değerinizi bilmeye, düşmanlarınız zelil olmanızı istese de dünyanın efendisi olduğunuza inanmaya, başkaları maddi kuvvetleriyle size galip gelseler de cihanın mürşitleri olduğunuzu idrak etmeye davet ediyor. Hayırlı akibet Allahtan korkanlarındır...

Gençler!.                                       '•¦ ¦

İmânınızı yenileyin. Gayenizi, hedefinizi bilin. En güçlü kuvvet imândır, imânın neticesi birliktir. Birliğin sonu ise tam bir zaferdir.

Öyle ise gelin imân edin. Kardeşçe birbirinize sarılın. Durmadan çalışın, cihad edin. Bundan sonra da zaferi  bekleyin.

Bugün bütün dünya şaşkın bir halde ve ızdırap içindedir. Hakim olan düzenler insanlığın dertlerine çare bulamamaktadır. Bu dertlerin çaresi ancak islâm'dadır. Öyle ise «Bismillah» deyip bu âlemi kurtarmaya koşun. Çünkü herkes bir kurtarıcı bekliyor. O da meşalesini taşıdığınız bu islâm nizamıyla olacaktır.

(2i Bakara  Sûresi.  T43.

  54 —

Gençler!.

Müslüman kardeşlerin metodu belli, aşmak istedikleri merhaleler belirlidir. Biz, ne yapmak istediğimizi ve emellerimizi hangi yolla gerçekleştirebileceğimizi pekâlâ biliyoruz.

Gerçekleştirmek arzusunda olduğumuz noktalar şunlardır:

1)   Her şeyden önce düşüncesiyle, inancıyla, ahlakıyla,  şuuruyla,  hareketiyle ve bütün tasarruflarıyla İslâm'ı yaşayan bir fert istiyoruz.

2)   Bütün bu sayılanları tatbik eden bir aile istiyoruz. Bunun içindir ki erkek kadar kadına da önem veririz. Gençler kadar ihtiyarlara ve çocuklara da önem veririz.  Bizim aile anlayışımız  işte budur.

3)   Bu   islâmî   esaslardan   ayrılmayan   müslüman bir toplum  istiyoruz.  Bunun  içindir ki davamızın  her eve girmesine, sesimizin her yerde işitilmesine, ve düşüncemizin köykente varmasına çalışırız. Bu yolda baş vurmadık hiçbir çare bırakmıyacağız.

4)   Şu  insanları  camilere  götüren,   milleti   islâm yoluna sevk eden müslüman bir nizam, güçlü bir iktidar istiyoruz.

5 — Bunlardan   sonra   batılıların   parçaladıkları

— 55 -

islâm ülkesinin her parçasını biraraya getirip tek devlet yapacağız. Bunun içindir ki bu siyasi bölünmeleri asla tasvib etmiyoruz, islâm vatanını kolayca yutmak için küçük devletçikler haline getiren Milletlerarası Anlaşmaları katiyyen doğru bulmuyoruz. Müslümanların hürriyetlerinin ellerinden alınıp.zulmedilmelerine karşı el-betteki susmayacağız, üzerinde «Lâ ilahe İllallah» sesini yükselten tek bir müslümanın bulunduğu her yeri bizim vatanımız sayarız. Onu kurtarmaya, parçalarını biraraya getimeye çalışacağız.

Alman Milliyetçiliği (Reich), damarlarında Alman kanı taşıyan bütün insanları birleştirmeyi gaye edinir de islâm Akidesi her güçlü Müslümana dindaşlarını korumayı nasıl farz kılmaz?., islâm dini ırk bağını hiçbir zaman dini rabıtadan kuvvetli görmez, islâm'da Akide her şeyin üstündedir.

Biz. Allah'u Teâlâ'nın sancağının, asırlarca ezan sesleriyle inlemiş, Allahû Ekber sedalarıyla çalkalanmış, islâm şerefine naii olmuş memleketlerde dalgalanmasını istiyoruz, ispanya, Sicilya, Balkanlar, Güney kalya ve Akdeniz adaları birer İslâm ülkeleriydi. Tekrar İslâm bayrağı altına girmelidirler. Akdeniz ve Kı-zıldeniz, evvelce olduğu gibi, tekrar birer islâm Gölü halini almalıdır.

_ 56 —

italyalı Senyör Mussolini eski Roma imparatorluğunu tekrar ihya etmeyi tabii bir hak kabul ederse, (ki bu imparatorluk zulüm ve gasb esasları üzerine kurulmuştu.) Adalet ve hakkaniyet temelleri üzerine kurulan, insanların arasında huzur ve saadeti temin etmeyi güden islâm hilâfetini tekrar ihya etmek elbetteki bizim de tabii hakkımızdır.

7) Davamızı bütün âleme duyurmayı, herkese tebliğ etmeyi, şımarık kişileri buna boyun eğdirmeyi istiyoruz.

«Böylece hiçbir şirk kalmasın. Yeryüzünde tamamen Allah'ın dini hakim olsun.»(')

«İşte o gün müminler Allah'ın yardımıyla sevinirler. Allah dilediğine yardım eder. O, herşeye galiptir, en merhametli olanıdır.»^')

Bu aşamaların her birinin kendine göre planlan, gerçekleştirme yolları vardır. Fakat biz sözü kısa kesmeyi daha uygun bulduk. Yardım Allah'tandır. O bize kâfidir. O ne güzel mevlâ ne güzel vekildir.

Diğer yandan, acizlerin, korkakların, beyinsizlerin «düşüncemizin'bir hayal olduğunu, gerçekleşmesi

(1)   Enfal  Sûresi: 39.

(2)  Rûm  Sûresi: 4.

— 57 —

mümkün olmayan bir kuruntu,  bir vehim olduğunu»

söylemeleri bizleri yolumuzdan engelleyemez, davamızdan geri. koyamaz.

Bu çeşit düşünceler, sahibinin acizliğini gösterir, islâm'da böyle bir düşünce yoktur, islâm zilleti; acizliği asla kabul etmez.

- Ne var ki, bugün müslümanların kafasına bu tür fikirler yerleşmiş ve müslüman düşmanlarının galibiyetine yol açmıştır.                             *

İşte kalpleri harap eden, imanı zaafa uğratan ve müslümanları çökerten hastalık budur. Açıkça haykı-rıyoruz ki bu metoda inanmayaıl, bunun tahakkuku için çalışmayan herhangi bir müslümanın islâmla alâkası yoktur. O kişi kendisi için başka bir fikir, başka bir din arasın!.

Gençler!..

Azminiz, sizden önce bu yolu tutup, islâmı yayanların azminden daha az olmasın. Gevşeklik, uyuşukluk göstermeyin. Korkak, pısırık olmayın. Daima Allah'û Teâlânm şu kelamını gözünüzün önünde bulundurun: «O kimseler ki «İnsanlar sizin aleyhinize toplandılar, onlardan sakının» denilince bu onların imanını

_ 58 —

artırdı. Ve «Allah bize kâfidir. O ne güzel vekildir.» da-

Hakiki müslüman bir fert olmak için, kendimizi yetiştireceğiz. Müslüman bir yuva kurmak için ailemizi yetiştireceğiz. Memleketimizde Müslüman millet var olsun diye halkımızı yetiştireceğiz. Biz de müslüman halkımızın arasında olacağız ve sarsılmaz adımlarla kendi çizdiğimiz gayeye değil, Allahın bizim için takdir ettiği hedefe ulaşacağız.

«Kâfirler istemese de Allah mutlaka nurunu ta-mamlayacaktır.»((i)

— Biz Müslüman Kardeşler — hedefimize ulaşmak için sarsılmaz, yıkılmaz bir imâna sahip kişiler hazırladık. Bıkmaz, usanmaz elemanlar yetiştirdik. Allah'a güvenen zatlar, kahramanlar büyüttük. Biz Allah yolunda şehid giderek, Rablerini karşıladıkları günü en bahtiyar gün sayan ruhları taşımaktayız. Hakiki Müslümanlar olarak içte ve dışta takip edeceğimiz siyaset, İslâm'dan aldığımız bu metoda göre ayarlanmıştır. İs-lâmda, din ve devlet ayrımı yoktur. Hakiki Müslümanlar, islâm'ı gerçeği ile anlayanlar bunu pek iyi bilmek-

(5)  Âl-i   Imran   Sûresi:   173.

(6)  Tevbe  Sûresi:  32.

L

tedir. Bizi yolumuzdan çevirmek isteyenler bizden uzak olsunlar. Çünkü O, ya islâm'ın düşmanı, ya da onu bilmeyen bir cahildir. Üçüncü bir ihtimal yoktur.

Gençler!..

Müslüman Kardeşleri, «Kendilerini Yalnız İbadete veren, Namnz, Oruç, Zikir ve Tesbihden başka bir şey bilmeyen zavallı kişiler,» olarak zannedenler aldanmaktadır. Müslüman Kardeşler islâm'ı böyle anlamıyorlar.

Onlar İslâmı, hem inanç hem ibadet, hem vatan hem milliyet, hem madde hem mâna, hem ilim hem kanun, hem müsamahakâr hem kuvvetli bir nizam olarak tanımış ve imân etmişlerdir. İslâmın cihanşümul bir nizam olduğuna, dünya ve ahireti tanzim ettiğine inanmışlardır.

Bundan Müslüman Kardeşlerin ibadetleri ihmal ettikleri ve —Allah Korusun— Rablerine karşı olan vazifelerini ifa etmedikleri manası çıkarılmamalıdır. Onlar ibadetlerini gereği gibi yaparlar. Allah Teâlâ'-nın kitabını okurlar. Allah Teâlâ'yı zikrederler.

Bununla beraber âhiretierine zarar vermeyecek bir şekilde dünyadan nasiplerini almayı unutmazlar. Çünkü onlar Allah Teâlâ'nın şu kelâmını bilirler:

— 60 —

«Ey Muhammed de ki: «Allah'ın kulları için ya-Tattığı zınetleri, helâl ve temiz rızıkları kim haram edebilir?)^')

Müslüman kardeşler, sahabeyi kirama verilen «geceleri âbit gündüzleri mücahid» namının en üstün unvan olduğuna ve bu ünü taşıyanların büyük zatlar olduklarına inanmışlar, ve bunlar gibi olmaya çalışmaktadırlar. Başarı Allah'tandır.

Müslüman kardeşlerin vatanperver olmadıklarını sananlar da aldanmaktadırlar. Müslüman kardeşler, vatanları için en samimi olan insanlar, vatan uğrunda canını feda eden fertler, vatana çalışanları en çok takdir eden kişilerdir.

Ancak müslümân kardeşlerin milliyetçiliğiyle, kuru milliyetçiik güdenlerin milliyetçiliği farklıdır:

Müslüman kardeşlerin milliyetçiliği islâma dayanır. Müslümân kardeşler vatanları olan Mısır için çalışırlar, onun için cihad ederler. Çünkü Mısır islâm ülkelerinden biridir.

Diğer yandan, Müslümân kardeşler sadece Mısır İçin değil, bütün İslâm âlemi için çalışırlar, cihad ederler.

(1) A'raf Sûresi:  32.

.__ 61  ¦—

Halbuki kuru milliyetçiler, yalnız kendi vatanlarının hudutlarını savunurlar. Bunu, Allanın kullarına farz kıldığı cihad'ı yapmak için değil, şan ve şeref kazanmak için, gösteriş yapmak için, şahsi çıkarları için yaparlar.

Müslüman kardeşlerin, herhangi bir müslümânın yaşadığı topraktan bir karış taviz verilmesini affedilmez hıyanet saymaları, vatanlarını candan sevdiklerine yeterli bir delildir.                                       '-¦       .

Yine müslümân kardeşleri, tenbelliğe ve ihmale davet eden bir cemaat sananlar aldanmaktadırlar. Müslümân kardeşler, müslümânın her hayırlı işin lideri olmasını ilân ederler. Müslüman kardeşler, liderlikten başkasına razı olmazlar. Çalışma ve cihad etmeden gayrisini kabul etmezler. Sıhhatte, kuvvette, ilimde ve malda herkeeten üstün olmaya çalışırlar.

Her hangi bir hususta geri kalmak, bizim düşüncemize zararlıdır, islâm'ın hükümlerine zıttır.

Bununla beraber, insanların arasında yaygın olan ve onları sadece kendilerini düşünmeye sevk eden aşırı maddeciliğe kesinlikle karşıyız. Çünkü böyle düşünen bir insan, bütün imkânlarını, vakitlerini ve gayretlerini sadece kendi    çıkarları    için kullanır ve baş-

62

«alarmı asla düşünmez. Milletinin durumuyla alakadar olmar.

Halbuki peygamber efendimiz (S.A.V.) şöyle buyuruyor:

«Müslümanların durumu ile alakadar olmayan, müslümânlardan değildir.» Diğer hadisi şerifte, «Allah herşeye karşı iyilikte bulunmayı Farz kıldı.»

Yine müslümân kardeşleri «millet arasında tefrika çıkarıyorlar» diye itham edenler de aldanmaktadırlar. Biz, İslâm'ın insanlar arasındaki münasebetlere saygı gösterilmesini emrettiğini ve buna büyük önem verdiğini çok iyi bilmekteyiz. Bu konuda Allahû Feâlâ şöyle buyuruyor:

«Ey insanlar doğrusu biz, sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışıp anlaşasınız diye sizi milletler, kabileler halinde yarattık.»(')

Diğer yandan İslâm dini, bütün insanların refahı için Alahtan bir rahmet olarak gelmiştir. Vazifesi bu olan bir dinin insanları böldüğü, tefrika yaptığı iddia edilebilir mi? Bilakis Kur'an, insanların birlik ve beraberliğini emreder.

«Biz, Allanın peygamberleri arasında  hiçbir ayı-

cı) Hucûrat Sûresi:  13.

63 —

rım yapmayız»(') der. islâm dini, hatta kızgınlık, anlaşmazlık ve kavga halinde bile tecavüzde bulunmayı yasaklamış ve adaleti elden bırakmamayı emretmiştir.

«Bir millete karşı olan öfkeniz sizi adaletsiz davranmaya sürüklemesin. Adaletli davranın.»(')

Keza islâm dini, bir vatanda yaşayanlara —tünleri farklı bile olsa— iyilikte bulunmayı emretmiştir.

«Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan, sizi memleketinizden çıkarmayanlara iyilikte bulunmanızı, ve adaletli davranmanızı yasaklamaz.»(')

Yine islâm, müslümân memleketinde yaşayan Ehli Kitaba insaflı davranmayı, güzel muamelelerde bulunmayı emretmiştir.

islâmda: «Bize ne varsa onlara (ehli kitaba) da o vardır. Bizim mes'ul olduğumuzdan onlar (ehl-i kitab) da mes'uldür.» hükmü vardır.

Biz bütün bunları  biliyoruz.  Dolayısıyle  ırk ayrımına, gurupçuluğa davet etmeyiz. Fakat birliği sağlayalım diye imanımızı satamayız. Birliği temin için inan cımızı harcayamayız. Birlik için müslümanların menfaatini yok edemeyiz. Hak ve Adaletle olan birliği kabul

(2)  Bakara Sûresi âyet: 285.

(3)  Maide Sûresi   »   8.

(4)  Mümtehine Sûresi âyet: 8.

_ 64 —

ederiz. Bundan başkasına başvuranı yerinde durdurur, hatasını gözleri   önüne sereriz:

«izzet ancak Allah'ın. Rasûlû'nün ve Mü'minlerin-dirM4)

Son olarak, Müslüman kardeşler'in belirli bir teşkilât hesabına çalıştıklarını veya belli bir cemaate dayandıklarını zannedenler de aldanıyorlar.

sMüslüman Kardeşler her yerde ve her zaman islâm ve Müslümanlar için çalışırlar. Allah'ın kendilerine verdiği rızıkları, onun rızasını kazanma yolunda harcarlar. Şimdiye kadar hiçbir kimseye (yardım talebi için) el uzatmamışlardır. Kimsenin desteğini istememişlerdir. Bununla iftihar ederler.

Gençler!.

Sizleri bu ulvi esaslara, bu sağlam kaidelere davet ediyoruz. Eğer fikrimize inanır, yolumuzu tutar, bizimle beraber islâm yolunda gider, inancınız uğrunda her gayreti sarf edersen iz; dünya ve ahirette sizin için en hayırlı olan bir yolu tutmuş olursunuz.

Allah, geçen asırlarda ecdadımız vasıtasıyla ger pekleştirdiğini sizinle gerçekleştirecektir.   Şayet bunu

(4) Münafikin Sûresi: 8. Risaleler 1

65 —

F: 5

yapmayıp çeşitli fikirler arasında tereddüt eder, başarısız metodlarla yürümekte ısrar ederseniz haliniz perişandır. Allahın ordusu az da olsa, çok ta olsa hep ileriye doğru gidecektir.

«Zafer ancak Aziz ve Hâkim olan Allah'ın katında-dır.»(3)

(5) Âl-i Imran Sûresi: 126.

66 —

KUR'AN BAYRAĞI ALTINDA MÜSLÜMAN KARDEŞLER

Şehid Hasan el-Benna'ntn bu risalesini; mazideki şeref haysiyetine susayan gençliğe, yol ayrımında şaş-r kın şaşkın duran bir ümmete, zamanın alnına iftihar eserlerini yazan o mübaret şehid kanlarının varislerine; dünyada hâkimiyeti, âhirette saadeti arzu eden her millete... Takdim ediyoruz.

Bu risale, şerefli, canlı mazimizden, genç fakat istikrarsız günümüze intikal eden bir risaledir. Yeniden dirilen bugünün, mes'ud yarınları için hazırladığı bir azıktır.

Ey gençler!.. Ey yaşamak isteyen şaşkın!.. Ey Allah'ın dinine hizmet etmeye aşık olan!.. Ey AMah rızası için canını kurban .etmek isteyen!..

Hidayet buradadır. Doğru yol buradadır. Hikmet buradadır. Doğruluk buradadır. Fedakârlık zevki, ci-had lezzeti buradadır.

Şu halde sen de yılmayan orduya koş. Peygam-

69

berjerin  Efendisinin   (S.A.V.)  bayrağı     altında  çalış. Müslüman kardeşler ordusuna katıl...

«Böylece artık fitne sona ersin ve yeryüzünde tamamen Allah'ın dini hâkim olsun. .»(}

(=:•) Enfal   Sûresi:  39.

— 70 —

KUR'AN BAYRAĞI ALTINDA MÜSLÜMAN KARDEŞLER

(Bu risale, merhum Hasan el-Bennâ'nın 4 Nisan 1939, 14 Safer 1358 h. sah günü Kahire'de bulunan Müslüman Kardeşler lokalinde yaptığı konuşmanın metnidir.)

Allah'a hamdolsun. O'nun Resulü Hz. Muham-med (S.A.V.) âline ve ashabına salât-ü selâm olsun...

Sizi islâm selâmı ile selâmlarım. Bu selâm Allah'ın katından olan mübarek ve güzel bir selâmdır.

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun...

Ey Müslüman Kardeşler!.. Ey insanlar!..

Zamanımızda, hâmile günlerin doğurduğu çeşitli hâdiselerin çığlıkları arasında; dünyanın dörtbir yanına yayılan,   insanları   ümit  ve   vaadlerle   aldatan   çeşitli

«izm» ve akımların çarpıştığı bir zamanda biz Müslüman Kardeşler dâvamızı takdim ediyoruz.

Dâvamız sessizdir. Fakat esen kasırgalardan daha kuvvetlidir. Dâvamız mütevazidir. Fakat yüksek dağlardan daha yücedir. Dâvamız muayyendir. Fakat yeryüzünün bütün hudutlarından daha geniştir.

Dâvamız aldatıcı manzaralardan, yalancı görünüşlerden uzaktır. Hakkın azâmetiyle, ilâhî vahyin güzelliğiyle ve Allah'ın yardımıyla kuşatılmıştır.

Dâvamız; şahsî gayelerden, nefsî arzulardan, ferdî menfaatlerden berîdir. Ama bu dâvaya inananlara, onun uğrunda çalışanlara dünyada hâkimiyeti, âhirette cenneti kazandırır.

— 72 —

İSLÂM'IN İLK DAVETİ IŞIĞINDA

Ey Müslüman kardeşler!.. Ey insanlar!..

Kâinatı inleten şu ilâhî nidayı dinleyin, islâm'ın ilk devirlerinde haykıran bu nida bugün de manen haykırıyor:

«Ey örtüye bürünen (Habibim)!.. Kalk ve uyar. Rabbine tekbir getir.»!1)

Bu nida ile beraber Allahü Teâlânın şu kelâmının sırrı da nida ediyor:

«Sen emrolunduğun şeye sımsıkı sarıl. Müşriklerden yüz çevir.»(-')

Ve ilâhi nida, vahiy lisanı ile bütün insanlara hitap ederek şöyle diyor: «De ki: Ey insanlar!.. Doğrusu ben, göklerin ve yerin sahibi, kendinden başka ilâh bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah'ın hepinize gönderdiği

(1)  Müddessir Sûresi: 1-3.

(2)  Hicr Sûresi: 94.

73 —

peygamberiyim. Allah'a ve okuryazarlığı olmadığı halde size O'nun haberlerini getiren peygamberine iman edin. O peygamber de Allah'a ve kelâmına iman eder. O peygambere uyun ki. doğru yolu bulaşınız.»!*)

<3) Araf  Sûresi:   158.

— 74

İSLÂMİ HÜKÜMLERE KARŞI NE DURUMDAYIZ?

Ey müslüman Kardeş!. Ey insanlar!..

Allah size lider gönderdi. Kanun koydu. Hükümlerini açıkladı. Kitabını indirdi. İyi ve temiz şeyleri helâl kıldı. Murdar şeyleri de haram kıldı. Bize hayr ve saadet yolunu gösterdi. Doğru yola irşad etti.

Acaba siz gönderdiği Peygamberine uydunuz mu? Kanunlarına hürmet gösterdiniz mi? Hükümlerini tatbik ettiniz mi? Kitabını takdis ettiniz mi? Helâl gördüğü şeyleri helâl, haram kıldığı şeyleri haram saydınız mı?

Açıkça cevap verin, susmayın! Gözünüzü açıp bir bakın ne hale gelmişsiniz!

Tatbik ettiğiniz tüm kanunlar islamla alakası olmayan, İslâmdan alınmayan, İslama dayanmayan ve taklid edilen bir takım kanunlardır.

— 75 —

iç idarede, devletler arası münasebetlerde, adliye teşkilatında, savunmada, fert ve devletin iktisadî sisteminde, eğitim ve kültür siyasetinde, aile hukukunda, hattâ ferdin şahsî harekâtında bile tatbik ettiğimiz kanunlar islâmın ruhuna ters düşmektedir, idarecilere ve idare edilenlere'hâkim olan ruh, islâmdan ve emirlerinden çok uzaktır.

Geriye ne kaldı ki? Söyleyin geriye kalanları.

Sadece fakirlerin ve âcizlerin gittikleri şu muazzam camiler mi? Çok azları hariç, içlerinde huşu ve huzurdan uzak ibâdetler yapılan mescidler mi? Tembellik, ve yeme-içme için bir vasıta haline getirilen Mübarek Ramazan ayı mı? Çok az kişiler bu ayda nefislerini arındırır, ruhlarını temizlerler, «iman edip iyi âmel işleyenler hariç, bunlar da çok azdır ya!..»(*)

islâm; riyakâr teşbihler, süslü elbiseler, aldatıcı sakallar, çeşitli mevlidler-merasimler, klişeleşmiş ifadelerden mi ibaret?!..

Allah'ın büvük rahmeti ve âlemler için yüce nî-meti olan İslâm bu mudur? Milletlerin hastalıklarını tedavi eden, insanların meselelerine çözüm yolu getiren, her şeyi düzeltmek için en muazzam ve sarsılmaz kaideleri  ihtiva eden Kur'an-ı  Kerim Nizamı bu mudur?

(4) Sâd Sûresi: 24.

_ 76 —

BATI TAKLİTÇİLİĞİ AKIMI

Ey Müslüman Kardeşler!..  Ey insanlar!..

Şu gerçeği itiraf etmeliyiz ki; müslümanlar derin gaflete dalıp zevk ve sefaları peşinde koşark#n; çok kuvvetli, yıkıcı bir akım, akıl ve fikirleri tesir altına almış, onlara hakim olmuştur.

Böylece birtakım fikirler doğmuş, birtakım görüşler ve felsefeler ortaya çıkmıştır. Yepyeni fakat temelsiz birtakım medeniyetler kurulmuştur. Bu dâvalar, bu görüşler, bu felsefeler, bu asaletsiz medeniyetler; islâm fikriyle yarışa girmişler, Müslümanlara kendi memleketlerinde saldırmışlardır. Müslümanları, her taraftan kuşatmışlar, memleketlerine evlerine, hattâ ha-rim-i ismetlerine kadar girmişlerdir.

Bununla da yetinmemişler, Müslümanların kalplerine, akıllarına ve hislerine hâkim olmuşlardır. Bu zararlı cereyanları hakim kılmak için çeşitli aldatıcı yol-

— 77 —

lara, kuvvetlere başvurulmuş ve bütün müslüman milletler tesir altında bırakılmıştır. Hatta islâmî ciddiyetle müdafaa eden devletler bile bu akımlara kapılmış, bunları körükörüne kabul etmişlerdir.

Bunun neticesi olarak bütün müslüman milletlerde manevî ve ahlâkî yönden melez bir nesil türemiş, bu nesil islâmdan daha çok, islâmî olmayan fikir ve görüşlere bağlanmıştır. Bu melez nesil, fikrî, siyasî ve idari yönden islâm liderliğini eline geçirmiş, müslüman milletleri gaflet içinde istediği yola koşturmuştur.

Müslümanlar ne yaptıklarını, nereye gittiklerini bilmez olmuşlardır. Müslümanların arasında bâtıl inanç ve fikirlere davet eden sesler yükselmiş, müslümanla-ra: «Artık islâm prensiplerinden elinizde kalan şu birkaç şeyi de bırakın. Bizimle beraber siz de, isteyerek hayatın şartlarını, yaşamın icaplarnı kabul edin. Eskimiş, kokmuş fikirlerden kafanızda ve kalbinizde ne kalmışsa atın. Aldatıcı, iki yüzlü ve softa olmayın. Gelin, Garplılar gibi hareket edin. Fakat müslümamz, da deyin,» demek istemişler ve onları bu yola çekmişlerdir.

Şu gerçeği bilmeliyiz ki: Biz islâm Nuru'ndan, islâmî esaslar ve hükümlerden çok uzaklaştık. Evet... İslâm Dini, her faydalı şeyi almamızı, nerede bulursak hikmeti kabul etmemizi emreder...  Fakat Allah'ın di-

_ 78 —

ninden olmayan şeylerde başkalarına benzememizi, islâm inanç ve farzlarını, ceza ve hükümlerini bir tarafa atıp, dünyaya dalan ve şaytanlara kapılan bir milletin peşinde koşmamızı şiddetle yasaklar.

Hakikaten ilim ilerledi. Teknik gelişti. Fikir çeşitli merhaleleri aştı. Servetler arttı. Dünya zînetlerle doldu, insanlar nîmetlere garkolup zevk-u sefaya daldılar.

Fakat bunlar insanlığa bir saadet getirdi mi? Bunlardan herhangi biri, bu dünya hayatında, insanlar için emniyet temin etti mi? insanların ruhlarını sükûnete, kalplerini huzura kavuşturdu mu? Yatakta uyuyan insan emniyet içinde mi? Gözler yaş akıtmaktan uzak kaldı mı?

Suçlara karşı savaş açıldı mı? Cemiyet canilerin şerrinden kurtuldu mu? Sayılması mümkün olmayan milyonlarca açların karnı doydu mu? Fakirler zenginleşti mi? Her tarafı kaplayan çeşitli eğlence yerleri ve çirkef mahaller üzgünlerin kederlerini giderdi mi? Bağrı yanıklara çare buldu mu?

İnsanlar rahat ve huzura erdi mi? Saldırganların düşmanlığından, zalimlerin zulmünden emîn oldu mu?

Ey insanlar!.. Bunlardan hiçbiri gerçekleşmemiştir, öyleyse.günümüzün bu yaldızlı medeniyetinin df-

__  70  __

ger    medeniyetlerden üstün tarafı  nedir?     Bu yıkıcı akımların zararı sadece bunlar da değildir.

Görmez misin?.. Bu asrın kanunları, felsefeleri ve görüşleri birbirini çürütmekte, birbirini yok etmekte, insanları uzun tecrübelere sürükleyip büyük kurbanlar verdirdikten sonra başarısızlığa uğratmaktadır. Mahrumiyet acısını tattırmaktadır.

80 —

VAZİFEMİZ

Şu halde Müslüman Kardeşler olarak bizim vazifemiz nedir?

A — özet olarak vazifemiz:

Materyalist medeniyetin, şehvet ve zevk medeniyetinin yıkıcı akımlarınm karşısına dikilmek...

Bu materyalist medeniyet Müslüman milletleri yakıp yıktı. Müslümanları Hz. Muhammed (S.A.V.)'in rehberliğinden, Kur'an-ı Kerim'in doğru yolundan uzaklaştırdı. Bütün âlemi, Kur'an-ı Kerim'in hidayet nurundan mahrum etti. Yüzlerce sene müslümanları geri bıraktı.

Bu şehvetperest medeniyet, islâm ülkelerinden çekilip, milletimiz şerrinden kurtuluncaya kadar savaşalım. Bununla da kalmayıp o medeniyetin kaynağına varalım. Onu kendi memleketinde dahi yok edelim.

Böylece bütün dünya Muhammed (S.A.V.)'in adı-

Risaleler 1

81 —

F: 6

nı çağtrrın. Kur'an-ı Kerim'in hükümlerini öğrensin, is-lâmın gölgesiyle gölgelensin, işte o zaman hakikî müs^ lümanın arzusu gerçekleşecektir" Yeryüzünde hiç bir fitne kalmayacak, sadece Allah'ın dini hâkim olacaktır. «Eninde-sonunda emir Allah'ındır. O gün mü'min-ler sevineceklerdir, Allah'ın yardımıyla... O, dilediğine yardım eder, Allah herşeye gâlibdir, Rahîm'-dir.» (5)

B — Biz Müslüman kardeşlerin kısaca vazifesi bu iken; geniş plânda vazifemiz şudur:

1 — islâmî bir iç nizâmı temin etmeliyiz. Böylece şu ilâhî ferman gerçekleşecektir: «Aralarında Allah'ın indirdiği kitap ile hükmet. Beşerî arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği şeylerin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın.»('¦)

2-----Devletlerarası  münasebetleri  islâmî tarzda

tanzim etmeliyiz. Bu şekilde şu ilâhî kelâm gerçekleşecektir: «Ey müslümanlar sizi şerefli ve mümtaz bir ümmet kıldık ki, insanlara karşı şahidler olasınız. Bu Peygamber de size karşı şahid olsun.»(")

(5)   Rûm  Sûresi: 4-5.

(6)   Maide Sûresi: 40.

(7)  Bakara  Sûresi:   143.

82

3  — Adlî teşkilatı şu âyete mutabık olarak tanzim etmeliyiz: «Hayır, Rabbine yemin olsun ki, aralarındaki ihtilaflarında seni hakem yapmadıkça, sonra da verdiği hükmü seve seve kabul edip ona boyun eğme-dikçe iman etmiş olamazlar.»(«)

4  — Askerî nizamı, islâmî ruha uygun kılmalıyız, icabettiğinde seferberliği ilân etmeliyiz: «Savaş kendiniz için kolay olsada zor olsada hepiniz Cihad'a çıkın. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihad edin.»{!))

5  — Hem fert, hem devlet için bağımsız bir iktisadî nizamı gerçekleştirmeliyiz. Bu nizamın esasını şu âyet teşkil edecektir: «Allah'ın sizler için medâr-ı hayat kıldığı mallarınızı beyinsizlere vermeyin.»("')

6  — Cehaleti   ortadan   kaldıracak,   Kur'an-ı   Kerim'in ilk inen şu âyetine uygun düşecek bir eğitim ve kültür sistemi takip etmeliyiz: «Yaratan Rabbinin adıyla oku.»(")

7 — Çocukları ve genç müslüman erkek ve kadınları yetiştirecek mükemmel bir aile nizamı tesis etmeliyiz. Şu ilâhî kelâmı gerçekleştirmeliyiz: «Ey iman

(8)   Nisa Sûresi:  65.

(9)  Tevbe  Sûresi:  41.

(10)   Nisa   Sûresi:   5

(11)  Alâk  Sûresi:   1.                                                        .         .

— 83 —

'.,mf

edenler!.. Kendinizi ve çoluk-çocuğunuzu, yakıtı insanlar ve taştan ibaret olan ateşten koruyun.»(12)

8  — Ferdin şahsî harekâtını da tanzim etmeliyiz. Allah Teâlânın şu kelâmında kasdedilen kurtuluşu gerçekleştirmeliyiz: «Amdolsunki nefsini temizleyen kurtuluşa ermiştir.»(ı:!)

9  — Müslüman bir millette hem idareciye, hem de idare edilene hâkim olacak islâmî bir ruhu aşılama-Iıyız. Bu ruh şu ilâhî kelâmden alınmalıdır: «Allah'ın sana verdiği şeylerde âhiret yurdunu ara. Dünyada olan nasibini de unutma, yeryüzünde fesatı arama.»!11)

Hülâsa biz;

Müslüman fert... Müslüman halk... Müslüman ev... Müslüman idare... istiyoruz, islâm Devletlen-ne önderlik eden, müslümanları birleştiren, islâmın izzet ve şerefini tekrar iade eden,'müsiümanların gasbe-dilen ülkelerini tekrar fetheden, sonra da cihad bayrağını ve Aliah'a davet sancağını yüklenen bir islâm Devleti istiyoruz.

Böylece, bütün dünya İslâm Nizâmı İle nûrlansın,

islâmî saadete kavuşsun, istiyoruz...

(12)  Tahrim Sûresi: 6.

(13)  Şems Sûresi: 9.

(14)  Kasas Sûresi: 77.

VASITAMIZ

Ey insanlar!.! İşte gayemiz, işte metodumuz!.. Acaba gayemizi gerçekleştirmek için vasıtamız nedir? (İman ve Cihad)

Bizim vasıtamız da ecdadımızın başvurdukları vasıtalardır. Bizim silahımız da; liderimiz Hz. Muham-med (S.A.V.) ve Ashabının —sayıları ve servetleri az olmasına rağmen— büyük gayretle bütün inkarcılara karşı kullandıkları silahtır.

Evet... Birinci vasıtamız imandır. Yeniden bütün dünyaya karşı cihad etmek için yükleneceğimiz silah «Hakiki iman» ve «Allah'ın yardımına güvenme» silahı olacaktır.

Hz. Muhammed (S.A.V.) ile beraber cihad eden o Sahabe-i Kiram Allah'a, Allah'ın yardım ve desteğine

— 85 —

kalpten     iman  etmişlerdi.     «Eğer Allah  size  yardım ederse hiçbir kimse size galip gelemez.»(13)

Bu Sahabe-i Kiram, önderleri Hz. Muhammed'-(S.A.V.) e, onun doğruluğuna ve liderliğine iman etmişlerdi: Andolsun ki, sizler için Allah'ın Resulünden güzel numuneler vardır.»(ı(i)

Sahabe-i Kiram islâm metoduna, islâmın üstünlüğüne ve faydalı olduğuna da iman etmişlerdi: «Doğrusu sizlere Allah'dan bir Nûr ve apaçık bir kitap gelmiştir. Allah, rızasına uyanları bu kitap vasıtasıyla kurtuluş yoluna sevkeder.»(1T)

Sahabe-i Kiram islâmî kardeşliğe ve islâmî kardeşliğin icap ettirdiği hak ve hukuka ve bu kardeşliğin kudsiyetine de iman etmişlerdi: «Mü'minler ancak kardeştir.»('«)

Sahabe-i Kiram Allah'ın kendilerine vereceği mü-kâfaatın büyüklüğüne ve çokluğuna da iman etmişlerdi:

«Çünkü onların Allah yolunda karşılaşacakları herhangi bir susuzluk, yorgunluk, açlık; kâfirleri kızdıracak herhangi bir yere ayak basmaları ve düşmana

(15)  Âl-i Imran Sûresi: 160.

(16)  Ahzab  Sûresi:  21.

(17)   Maide Sûresi: 15.

(18)   Hücûrat Süresi: 10.

_ 86 —

verdikleri herhangi bir zarar mukabilinde kendilerine iyi bir amel yazılır. Doğrusu Allah iyilikte bulunanların mükâfatını zayi  etmez.»{'«)

Allah (C.C.) Sahabe-i Kiramı insanlığı kurtarmak için seçmiş ve bunları bu sebeple üstün kılmıştır. Sa habe-i Kiram insanlar için yaratılan en hayırlı ümmet olmuştur, imana davet eden Allah elçisini işitince hemen îman etmişlerdir.

Allah'tan niyazımız odur ki, Allah, îmanı nasıl Sahabe-i Kirama sevdirmişse bizlere de sevdirsin. Kalplerini nasıl îmanla süslemişse bizim kalbimizi de îmanla tezyin etsin.

(19) Tevbe Sûresi: 120.

— 87 

İKİNCİ VASITAMIZ CİHADDIR

Sahabe-i Kiram dâvalarının ancak cihadla, fedakârlıkla, can ve malı Allah yoluna kurban etmekle zafere kavuşacaklarını çok iyi bilmişler, canlarını ve mallarını Allah yoluna harcamışlar, Allah için hakikî cihadı yapmışlar, kendilerine seslenen şu ilâhî kelâmı dinlemişlerdir:

«De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, hazırladığınız mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz alış-verişiniz ve hoşlandığınız yurtlar, sizin için Allah'tan, Onun Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, o halde; AllaTı emrini gönderinceye kadar bekleyin.»(-°)

Sahabe-i Kiram bu ilâhî nidayı duymuş, can-ü gönülden, kalpden herşeylerini Allah yoluna harcamış, Allah'ın kendileriyle yaptığı alış-verişe istekleriyle ka-

(20) Tevbe Sûresi: 24.

89 ¦-¦•

tılmışlardır. Bunlar ölümü karşılarken şöyle haykmnış-lardır: «Sadece Allah razısı için, Alah'a kavuşuyorum!..»

Bunlardan biri (Ebu-bekr) bütün malını Allah yolunda sarfettikten sonra şöyle der: «Çoluk-çocuğuma Allah'ı ve Resulünü bıraktım.» Yine Sahabe-i Kiramdan biri boynu kılcın altında iken şöyle der:

«Müslüman olarak öldürüldükten sonra, Allah rızası için ölümüm nasıl olursa olsun, benim için önemli değildir.»

Evet... Sahabe-i Kiram böyle idi. Hakikaten cihad ediyorlardı. Büyük fedakârlıklara katlanıyorlardı. Büyük kurbanlar veriyorlardı. Biz de bunlar gibi olmaya çalışıyoruz. Bunların izinden yürümek istiyoruz. Bunların yaptıklarını yapmaya gayret ediyoruz.

Allah'ın bize yardım edeceğine güveniyoruz. Bizi destekleyeceğinden şüphe etmiyoruz: Şüphesiz ki, Allah, dinine yardım edenlere yardım eder. Doğrusu Allah çok kuvvetlidir ve herşeye galiptir. Onlar ki eğer yeryüzünde kendilerini selahiyet sahibi kıisak namazlarını gereği gibi kılar, zekâtlarını verirler. İyiliği emrederler, kötülüğe mani olurlar, işlerin sonu Allah'a va-

(21) Hacc Sûresi: 40-41.

90 ¦—

BU BİR HAKİKAT Mİ, YOKSA HAYAL Mİ?

Bunu dinleyen zayıf imanlılar şöyle diyeceklerdir: «Bunların anlattıkları hayalin tâ kendisidir. Bu sözler bir gurur eseridir, imanla cihaddan başka vasıtaları olmayan şu adamlar çeşitli silahlara ve çeşitli güçlere karşı nasıl dayanacaklar? Haklarına nasıl kavuşacaklar? Halbuki bunlar her zaman 'arslanın ağzı ile pençesi arasındadırlar'.»

Evet... Çokları bunu diyecekler. Belki de böyle ¦demekte mazur sayılacaklardır. Çünl;ü onlar ümitsizliğe kapılmışlar, kendilerine bile güvsnemez olmuşlardır. Kuvvet ve kudret sahibi Allah ile olan irtibatlarından bile ümitlerini kesmişlerdir.

Biz ise, bu îman ettiğimiz gerçeklerin uğrunda azimle yürümenin bir hakikat olduğunu söylüyoruz. Ve Allah'ın şu kelâmını okuyup onun emrini yerine getirmeye çalışıyoruz:

— 91 

«Düşmanınız olan kavmi (savaşmak için) aramakta gevşek davranmayınız.    Eğer siz acı çekiyorsanız, şüphesiz ki, onlar da sizin çektiğiniz gibi acı çekiyor lar. Halbuki siz, onların Allahtan ümit etmediği şey.'eri ümit edersiniz. (--)

Ecdadımızdan, kıtalar fetheden, yer yüzünde is-lâmî saltanatı hakim kılan kahramanların sayısı azdu Kullandıkları vasıtalar da güçlü ve kuvvetli değildi. Fakat onlar mümindi. Mücahitti.    ±

Biz, Resulüllah (S.A.V.) şu hadisi şerifi buyururken nasıl hazırlanmışsa öyle hazırlanacağız. Habbab bin c!-Erett bir rivayetinde diyor ki: «Bir gün Resul efendimiz (S.A.V.) Kâbenin gölgesinde bir elbiseyi yastık etmiş yetarken, ondan şöyle bir rrzuda bulunduk: Ey Allah'ın Resulü! Bizim için yardım dileğinde bulunmaz mısınız? Bizim için Allah'a dua etmez misiniz? Peygamber efendimiz şöyle buyurdu: «Sizden öncekilerden bazı kişiler bir çukura konur, testere ile ikiye biçi-lîrdi. Ne varki, bu hal onu dininden ayıramazdı. Bazılarının da et ve sinirleri, kemiğine işleyen demir taraklarla taranırdı, ama bu hal onu dininden döndüremez-di. Aiah'a yemin ederim ki, elbette bu emir tamam-

(22) Ahzap Sûresi: 10.

— 92

lanacaktır. Yolcu San'adan Hazremevte kadar gidecek, ve Allah'tan veya koyunlarını yiyecek kurttan bcşka hiçbir şeyden korkmayacaktır. Fakat siz, acele ediyorsu-nuz.»(»)

Peygamber efendimiz (S.A.V.) bu hadisi şerifi buyurduğunda, müslümanlar henüz islâmı g'izli yaşıyorlardı.

Evet... Biz, sadece din uğruna hicret eden Suraka bin Malik ile, ona Kisra surlarının fethedileceğini haber veren Resulüllah (S.A.V.) nasıl hazırlandılar ise öyle hazırlanıyoruz. Biz, Resulüllahın Hendek kazarken «Al-lahu Ekber» nidaları arasında Rum kasırlarının fethini haber vererek hazırlanışı gibi hazırlanıyoruz.

«Berra bin Âzib bir rivayesinde diyorki: Resulüllah hendek kazmamızı emretti. Hendekte kazmaların sökemediği bir taşa rastlandı. Bunu Resulullaha haber verdiler. Peygamber efendimiz geldi, taşın üzerine çıktı, kazmayı aldı. Bismillah diyerek taşa vurdu. Taşın üçte biri kırıldı. Resulüllah: Allahu Ekber! Şam'ın anahtarları bana verildi. Allah'a yemin ederimki Şam'ın kırmızı saraylarını burrdzn görüyorum, dedi. Sonra bismillah deyip bir kazma daha vurdu. Taşın üçte biri

(23) Bu hadisi şerifi Buhari ve İmam Ahmed rivayet etmişlerdir.

daha kırıldı. Ve Resulullah: Allahu Ekber! Acemis-fanın anahtarları bana verildi. Allah'a yemin ederim ki buradan Medaini ve onun beyaz saraylarını görüyorum dedi. Yine Bismillah deyip son kazmayı vurunca taşın tamamı söküldü. Resulullah: Allahu Ekber! Yemenin anahtarları bana verildi. Allah'a yemin ederim ki, buradan SANA'nın kapılarını görüyorum.» dedi.(-J)

iki cihanın efendisi Hazreti Muhammed (S.A.V.) bunları buyururken Müşrikler Medine'nin her tarafını kuşatmışlardı. «O vakti hatırla ki, gözler dönmüş, yürekler gırtlaklara dayanmıştı.»(-v<)

(24)   Bu  hadisi  İmam Ahmed rivayet etmiştir.

(25)   Nisa Sûresi: 104.

_ 94 —

BUNDAN SONRA NE OLDU?

Bu âlem. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) in dâvasına boyun eğdi. Kur'an-ı Kerimin ayetlerini yâd etti. Re-sulullaha tabi olanların kalplerine hidayet güneşi doğdu. Kâinat nurla doldu. Dünya üzerinde sulh bayrağı, dalgalandı. İnsanlık, adaletli bir idareden doğan huzur ve saadetin tadını tattı.

Hazreti Muhammed (S.A.V.)in yetiştirdiği halifelerin idaresi altında olanlar huzur ve emniyet içinde yaşadı. Rum imparatorluğu ve köşkleri fethedildi. Acem ülkeleri müslümanlara boyun eğdi. Yer yüzü islâma teslim oldu, .hidayete kendi isteğiyle boyun eğdi.

Artık yer yüzünde Peygamber rüzgârları esiyordu. Vahyin nefis kokusuyla dolu bâdisaba yelleriydi bu. Dünyayı Allah'ın rahmeti kapladı.

«Allah, Kafirleri kinleriyle beraber geri çevirdi. Hiçbir hayır kazanamadılar. Allah, savaşta yardım ola-

— 95 —

rak îman edenlere yeter. Allah, en kuvvetli ve her şeye

galiptir.

Allah, ehl-i kitaptan kâfirlere yardım edenleri kalelerinden indirdi. Kalplerine korku saldı. Onların kimini öldürüyor, kimini de esir atıyordunuz. Allah, sizleri onların yerlerine, yurtlarına, mallarına, hiç ayak basmadığınız yerlere vâris kıldı. Allah, her şeye Kadir'-

dir.»(-'«)

Ey insanlar!.. Biz de bugün aynı hazırlıkla hazır-lanacağız. Yakın geçmişte ecdadımız nasıl muzaffer olduysa biz de muzaffer olacağız:

«Zafer ancak Azîz Hâkim olan Allah'ın katında-

dır.»(-n

Yakında bizim için de, Allah Teâlâ'nın şu vaadi gerçekleşecektir: «Biz ise istiyorduk ki, güçsüz sayılanlara iyilikte bulunalım. Onları önderler kılalım. Onları vârisler yapalım. Onları yeryüzünde yerleştirelim.»^"1)

«Sabret, şühhesiz ki, Allah'ın vaadi haktır. Hakiki îman etmeyenler seninle istihza etmesinler.»(?fl)

(26)  AhZ£.b Sûresi: 25.

(27)  Âl-i Imran Sûresi: 126. <28) Kasas Sûresi: 5-6. (29) Rûm Sûresi: 60.

— 96 —

BİZİM DE BİR DEVLETİMİZ OLSAYDI!..

Bizim de, hakikî müslüman, sağlam îmanlı, düşünce ve tatbikatında müstakil, elinde bulunan islâm'ın büyük bir hazine olduğunu bilen, azametini .takdir eden, milletinin içindeki hastalıklardan kurtuluş çaresinin islâmda olduğuna iman eden ve bu mukaddes dinin bütün insanlar için bir doğru yol olduğunu tasdik eden bir idaremiz olsaydı; ondan, islâm nâmına dünyaya el uzatmasını, başka devletleri islâmı araştırmaya sev-ketmesini isterdik.

Bu müslüman devletimiz, müslüman olmayan devletleri çeşitli uyarmalarla, delillerle temsilciler göndererek ikna eder, islâma çekerdi. Böylece islâmî devletimiz diğer devletler arasında hem siyasi yönden, hem de manevî yönden büyük bir itibar kazanırdı. Millete canlılık verir, onları nura sevkederdi. Bu devlet

Risaleler 1

97 —

F: 7

milletin kalbine çalışnrfa gayretini yerleştirir, ruhlarını canlandırırdı.

Ne acayipdir ki; komünizm, kendisini ilân edecek, ona davet edecek, uğrunda mal ve canını harcayacak, ve insanları zorla kabullenmeye sevkedecek bir devlet bulsun da: İslâm"Dini böyle bir devlet bulamasın...

Yine ne gariptir ki.  Faşizm ve  Nazizm teorileri

kendilerini takdis edecek, aşjrı derecede sevecek, uğrunda cihad edecek, onlara uymakla iftihar edecek, onları öğretmek için bütün nizâmlara başvuracak milletler bulunsun da; islâm dini böyle bir millet bulamasın...

Keza çeşitli sosyal ve politik doktrinler canlarını, akıllarını, düşüncelerini, kalemlerini, mallarını... ve bütün çabalarını yoluna vakfederek ölümü göze alıp onu gerçekleştirmeye çalışacak çok kuvvetli yardımcılar bulsun da; islâm dini böyle yardımcılar bulamasın... çok acı!..

Bütün bu rejimlerin güzel taraflarını alıp kötüKJk-lerini atan, islâm dinine davet edici bir islâm hükümeti bulunmasın...

Bu  devlet,  insanî problemlerin  hakikî çözümünü

taşıyan ve cihanşümul bir nizâm olan islâmı diğer milletlere tanıtmasın, vermesin!..

Halbuki islâm, kendine daveti farz kılmış, bütün bu beşerî nizâmlar ortaya çıkmadan çok önce dine davet etmeyi bir vazife olarak müslüman fert ve cemaata yüklemiştir.

«İçinizden hayra davet edecek, iyiliği emredecek, kötülüğe mani olacak bir cemaat bulunsun, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.»!20)

Fakat bizim idareciler bunu nereden yapacak? Bizimkiler hep yabancıların dizi dibinde yetiştiler. Onların fikirleriyle yoğuruldular. Elbette onların izlerinden koşacaklardır. Yabancıları razı etmek için yarışa gireceklerdir. Yabancıların tesiri altında kalmadan hareket etmenin, bizim idarecilerin hatırlarına dahi gelmediğini söylersek mübalağa etmiş olmayız.

Mısır'da birçok idarecilere bu isteğimizi arzettik. isteklerimizin hiçbir netice vermemesi gayet tabii idi. Çünkü islâmı bizzat kendilerinde, ailelerinde ve hususî işlerinde yaşamayan liderler, onu başkalarına öğretemezler. Başkalarını İslama davet edemezler. Zira kaybedilen bir şeyin başkasına verilmesi düşünülemez.

(3ü)  Bakara  Sûresi:  104.

_ 98 —

— 99 —

Kardeşler!.. Bu, bizim idarecilerin başarabileceği bir vazife değildir. Tecrübeler bu vazifeyi yerine getirmekten âciz olduklarını isbat etmiştir.

Bu vazife yeni neslin vazifesidir. Bunun için yeni nesli bu vazifeye davet edin. Onları yetiştirmek için ciddiyetle çalışın. Yeni nesle fikren, aklen, ruhen ve kalben bağımsız olmayı öğretin. Onların heyecanlı ruhlarını islâmın azameti ve güzelliğiyle doldurun. Yeni gelen nesli Hz. Muhammed (Ş.A.V.)'in sancağı altında asker edin. işte bu nesilden, bizzat kendisi çalışıp başkalarını mes'ud eden bir müslüman idareci bulacaksınız...

_ 100 —

DÂVAMIZIN HUSUSİYETİ

Ey Müslüman Kardeşler!.. Ey insanlar!..

islâm Dinine uygun bir siyaset takip etmek dâvamızın esasından olmasına rağmen, biz bir siyasi parti değiliz.

Hayır-hasenât yapma en büyük maksatlarımızdan olmasına rağmen, biz bir Hayır Cemiyeti değiliz.

Bedenî ve ruhî eğitimler en önemli vasıtalarımızdan olmasına rağmen, biz bir spor kulübü değiliz.

Biz bu teşkilatlardan değiliz. Çünkü bu teşkilatları  belirli  gayeler,  kısa bir müddet  için  meydana  getirir.  Hattâ  bazan  idarecilik  unvanlarını  alabilmek ve birtakım insanları biraraya getirebilmek gayesiyle kurulurlar.

Ey insanlar!.. Bizler hem düşünce, hem de inanç

sahibiyiz. Hem nizâm, hem de metod sahibiyiz. Bizim

,, dâvamız muayyen bir yere mahsus değil, muayyen bir

— 101 

ırka ait değildir. Coğrafî hudutlar dâvamızın önüne duramaz. Bu dâva, yeryüzüne islâm hâkim oluncaya kadar sürecek olan bir dâvadır.

Çünkü bu, Alemlerin Rabbı olan Allah'ın nizâmıdır. Allah'ın Resulü Muhammed'ül-Emîn (S.A.V.) in yürüdüğü yoldur.

Ey insanlar!.. Biz, Resulullah (S.A.V.) in ashabının vârisleriyiz.Peygamberimiz ve O'nun güzide ashabından sonra islâm bayrağını yükseltenleriz Biz de Sahabe-i Kiram gibi O yüce Resulün (S.A.V.) dâvasını yayan Kur'an-ı Kerim'i ezber eden ve islâm dinini müjdeleyenleriz. «Yakında elbetteki onun haberini öğreneceksiniz.»(¦")

Ey Müslüman Kardeşler!.. Dereceniz budur!.. Kendinizi küçümsemeyin. Kendinizi başkalarıyla ölçmeyin. Dâvanızı yayarken mü'minlerin yolundan başka bir yoldan gitmeyin. Allah'ın nurundan, Resulullah'ın sünnetinden aldığımz bu dâvayı, ihtiyaçların doğurduğu kı-s;ı ömürlü dâvalarla ölçmeyin.

Şimdiye kadar Allah yoluna davet ettiniz. Durmadan oihad ettiniz. Bu mütevazi çalışmanızın meyvesi olarak,  Resulullah     (S.A.V.)  rehberliğini  ilan     edep,

(31) Sad Sûresi: 88.

- 102 —

Kur'an Nizâmının hâkim olmasını isteyen, çalışmanın gerekli olduğunu ileri süren, gayenin sadece Allah için olmasını candan dileyen seslerin yükseldiğini gördünüz.

Yine yaptığımız bu mütevazi çalışmanın semeresi olarak Allah yolunda gençlerden akan pâk kanları gördünüz. Allah yolunda şehid olmayı candan arzu edenleri duydunuz.

Bunlar beklediğimizden daha üstün başarılardır. Gayretinizi sarfetmekte devam edin, çalışın. Allah (C.C.) sizinle beraberdir. O, yaptıklarınızı zayi etmeyecektir.

Bugün bize katılanlar yarışı kazanacaklardır. Muhlis olup ta bizden geri kalanlar ise yarın bize ek olacaklardır. Her zaman şeref öncülerindir.

Kim dâvamızı alay ederek veya küçümseyerek yahut başarıya kavuşacağından ümitsiz olarak yüz çevirirse: gelecek günler hatasının büyüklüğünü gösterecektir. Allah, hak olan dâvamızı onun güttüğü bâtıl dâvaya  çarpıp,  onu  mahvedecektir!

Ey çalışan' mü'minler!.. Ey ihlâslı mücahitler!.. Bize gelin bize! Doğru yol buradadır. Hakikat buradadır. Bizden ayrılarak kuvvetlerinizi parçalamayın.

«İşte yolum budur!.. Doğrudur!.. Buna uyun.  Bâtıl

— 103 —

yo!l«r* sapmayın ki, sizi Allah'ın yolundan ayırmasınlar. Allah bunu size tavsiye etmiştir. Umulur ki, sakınırsınız.»! ;)

(32) Enam Sûresi: 153.

104 —

CİHAD RİSALESİ

Âlemlerin Rabbı olan Allah'a hamd olsun. Mücahitlerin önderi, Müttekîlerin lideri. Nurlu mü'minlerin kumandanı Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)e, O'nun âline, ashabına ve kıyamete kadar dâvası uğrunda ci-had edenlere salâtü selâm olsun...

CİHAD, HER MÜSLÜMANA FARZDIR

Allahü Tealâ cihadı, lüzumlu ve mecburi bir vazife olarak her müslümana farz kılmıştır. Cihada son derece teşvik etmiş, şehitlerin ve gazilerin sevabını bol bol vereceğini beyan buyurmuştur. Şehitlerin mertebesine ancak onların izinden giden ve başlattıkları mukaddes cihada gönül verenler ulaşabilecektir.

Allahü Tealâ, Şehidlere dünya ve âhirette hiç '"kimseye verilmeyen maddî ve manevî meziyetler bah-,

  107 —

şedecektir. Temiz ve pâk olan kanlarını dünyada zafer nişanesi, âhirette de kurtuluş alâmeti kılmıştır.

Cihaddan geri kalan ve cihada iştirak etmeyenlere, Cenâb-ı Hak en şiddetli azabı vaadetmiştir. Bu gî-bî insanları en çirkin ve kötü sıfatlarla vasıflandırmış-tır. Korkaklıklarını ve cihaddan geri kalmalarını kınamış, acizlik ve zaafiyetlerini ortaya koymuştur.

Allah (C.C.) onlara dünya üzerinde öyle bir ziüet verir ki, bundan ancak cihad etmeleri sayesinde kurtulabilirler. Fakat Uhud dağı kadar altın sarfetseter âhi-ret günündeki azapdan yine de kurtulamazlar. Cenâb-ı Hak cihaddan geri kalmayı ve ondan kaçmayı en büyük günahlardan sayar. Helak edici yedi büyük günahtan biri olarak gösterir.

Eski veya yeni bütün ilâhî ve beşerî nizâmlar içinde, cihada ve Askerî Nizâma önem verme bakımından ve bütün gücüyle Hakkı Müdafaa için milleti topyekûn seferberliğe davet etme yönünden, İslâm Nizâmının bir benzerini gösteremezsiniz.

Kur'an-ı Kerimin âyetleri, Resulullah'ın mübarek hadisleri bu üstün mânalarla dolup taşmaktadır, islâm Dini, en sade bir dille ve en açık bir üslupla, cihada, askerliğe ve harbe davet eder. Müslümanların her

— 108 —

zaman karada, denizde ve havada asrın en modern silahlarıyla donatılmalarını  ister.

Biz bu risalede islâm'ın Cihad hakkındaki görüşünü tamamen inceleyecek değiliz. Sadece bir kısmını zikredeceğiz. Cihad hakkında zikredeceğimiz âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri uzun uzun izah etmeyeceğiz. Zira bu iki kaynaktaki mükemmel lâfızlar, kolay ibareler, açık mânâlar ve ruhanî kuvvet, okuyucuyu fazla izaha muhtaç etmeyecektir.

109

CİHAD HAKKINDA KÜR'ÂN-I KERİMDEN BAZI ÂYETLER

1.   «Hoşunuza gitmediği halde cihad üzerinize farz kılındı olur ki, hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlıdır. Hoşunuza giden şey ise sizin için daha kötü olabilir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.»!1)

2.  «Ey iman edenler siz yeryüzünde dolaşan veya cihad  eden  kardeşlerine:   Onlar  yanımızda  olsalardı, ölmezler veya öldürülmezlerdi, diyen kâfirler gibi olmayın. Onlar bunu söylediler ki, Allah kalplerine nedamet versin. Allah hem diriltir, hem de öldürür. Allah yaptıklarınızı görür. Yemin olsun ki, Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz Allah'ın sizi affetmesi ve size rahmette bulunması onların toplayacağı şeylerden daha hayırlıdır.

(1) Baljara Sûresi: 216.

   111  

Yemin olsun ki, ölseniz de, öldürülseniz de Allah katında toplanacaksınız.»!2)

Dikkat ediniz!.. Birinci âyette Allah yolunda ölçmek ve savaşmak Mağfiret ve Rahmetle yanyana zikredilmiştir, ikinci âyette ise bu beraberliği göremiyoruz. Çünkü burada Cihad yoktur. Âyet korkaklığın mü'min-lerin değil, kâfirlerin sıfatı olduğuna işaret ediyor.

Bakınız... Şu âyet-i celile korkakların karşısında Şehid olanları nasıl vasıflandırıyor:

3.   «Sakın Allah yolunda can verenleri ölüler sanmayın. Hakikatte onlar Rableri katında diridirler, rızık-lendırılırlar. Allah'ın lutfundan kendilerine verdiği nimetlerle sevinç içindedirler. Kendilerine arkadan ka-vuşamıyanlara, kendileri için korku olmadığını ve mahzun olmayacaklarını müjdelerler.»}7)

Geri kalan kısmı için Kur'an-ı Kerime müracaat edebilirsin.

4.  «O halde geçici dünya hayatını ahirete değişenler Allah yolunda savaşsınlar. Allah yolunda savaşan kimse öldürülse de, galip gelse de biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.»(4)

(2) Âl-i Imran  Sûresi:  156-158. <3)    »       »            »    : 169-175.

•(4) Nisa Sûresi: 74.

112 —

Ayeti celilenin devamı için Kur'an-ı Kerime müracaat edebilirsin. Kur'an'da, Allahu Telâlâ'nın müslü-manları nasıl uyanıklığa davet ettiğini, yerine göre ordular, veya cemaatler yahut fertler haJinde cihad etmeye teşvik ettiğini göreceksin.

Yine cihaddan geri kalanları, korkakları, eyyamcıları, menfaatperesetleri nasıl tenkit ediyor; zayıfların himayesine ve mazlumların kurtarılmasına nasıl dikkati çekiyor; Cihadı oruç ve namazla bir tutup islâmın temel esaslarından olduğunu nasıl ilân ediyor; kararsızların tereddütlerini nasıl siliyor müşahede edeceksin.

Keza Allahu Teâlâ'nın korkakları cesaretle ölümü karşılamaya nasıl teşvik ettiğini göreceksin. Allahu Teâlâ Kur'anda; korkaklara muhakkak surette öleceklerini, eğer mücahit olarak ölürlerse büyük mükâfatlar kazanacaklarını, harcadıkları can ve malın karşılığının kaybolmayacağını beyan ediyor.

5. El enfal suresi, bütünüyle savaşa ve onda se batlı t)lmaya teşvik eder. Savaşa ait birçok hükümleri açıklar. Bunun içindir ki, önceki müslümanlar, bu sureyi «harp marşı» kabul etmişlerdi. Harp şiddetlenince bu sureyi okurlardı. Misal olarak bu suredeki şu ayeti celilelere göz atalım;

Risaleler 1

— 113 —

F: 8

a)   «Ey iman edenler! Allah'ın ve sizin düşmanlarınızı yıldırıp korkutmanız için onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın.»(5)

b)   «Ey peygamber! îman edenleri savaşa teşvik et. Eğer sizden sabreden yirmi kişi bulunursa onlardan ikiyüz kişiye galip gelir. Yine sizden yüz kişi bulunursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler. Zira inkâr edenler şuursuz bir zümredir.»(«)

6. Tevbe sûresi de, bütünüyle cihada teşvik eder ve cihadın hükümlerini beyan eder. Allahu Teâlâ, Tevbe sûresinde anlaşmalarını  bozan müşrikler hakkında

şöyle buyuruyor:

a) «Onlarla savaşın. Böylece Allah sizin elinizle onları azaplandırsın, rezil etsin, sizi onlara galip getirsin, müminlerin gönüllerini hoşnut etsin, kalplerinde-ki öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah her şeyi bilicidir, hikmet sahibidir.» (7)

Allahü Teâlâ kitap ehliyle savaşma konusunda da

şöyle buyurur:

b)  «Kitap ehlinden Allah'a ve âhiret gününe îman etmeyen, Allah ve resulünün haram    kıldığını haram

(5) Enfa!  Sûresi:  60. (C) Enfal Sûresi: 65. (7) Tevbe: 14.

— 114

saymayan, hak dini kabul etmeyenlerle, size boyun eğinceye ve bizzat kendileri cizye verinceye kadar savaşın. »(*)

Nihayet cihadı haykıran âyetlerle umum seferberliği ilan ediyor ve sonunda şöyle buyuruyor:

c) «Savaş kendiniz için kolay olsada, zor olsada hepiniz cihada çıkın. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.»(")

Bunun peşinden cihaddan geri kalan korkak ve âdilerin tutumunu tenkit ederek ebediyyen cihad şerefinden mahrum kaldıklarını şöyle ifade buyurur:

d) «Cihaddan geri kalanlar, Allah'ın peygamberine karşı gelip yerlerinde oturup kalmalarına sevindiler. Allah yolunda, mallariyle, canlarıyle cihad etmeyi çirkin gördüler. «Bu sıcakta harbe çıkmayın» dediler. Ey Resul! de ki: «Cehennem ateşi daha sıcaktır keski bunu buseydiler.»

«Yaptıklarının cezası olarak az gülsünler çok ağia-sınlar.»

«Ey Peygamber! Allah seni cihad sonunda tekrar onlardan bir zümreye döndürürse senden cihada çık-

(8)  Tevbe: 29.

(9)  Tevbe: 41.

   115 

mak isteyenlere de ki: Benimle asla çıkmayacaksınız.

benimle beraber hiç bir düşmanla savaşmayacaksınız,

çünkü ilk defa oturup kalmaya razı oldunuz. Artık geri

kalanlarla oturun.»(ı0)

Sonra Allahu Teâlâ, başta mü'minlerin Efendisi Hz. Muhammed olmak üzere mücahidleri övüp Resul-ullah'ın ve Ashab'ı kiramının vazifelerinin cihad olduğunu şu âyetlerle açıklıyor:

e)   «Ancak Peygamber ve onunla beraber    îman edenler mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler, işte bunlara çok ve hayırlı nimetler vardır. Ebedî kurtutuşa erecek te bunlardır.»(H)

f)   «Allah, onlara ebedi  kalacakları,  altından  ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Büyük kurtuluş budur.»^)

Bunun arkasından Allah'ın mü'minlerle yaptığı yüce alış veriş beyan olunur:

g) «Şüphesiz ki; Allah, Allah yolunda savaşarak öldüren ve öldürülen mü'minlerin canlarını ve mallarını, vereceği cennet karşılığı satın alır. Bu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun gerçek olan vaadidir. Kim,

(10) Tevbe: 81-83.

(11) Tevbe: 88.

(12) Tevbe Sûresi: 39.

— 116 —

Allah'tan daha çok verdiği vaadi yerine getirebilir? O halde yaptığınız alışverişle sevinin, işte büyük kurtuluş budur.»(|3)

(13) Tevbe: 111.

117 —

7 — KITAL SÜRESİ (MUHAMMED SÜRESİ)

Allahü Teâlâ'nın kitabında, tam bir sûrenin nasıl «savaş sûresi» diye adlandığını bir düşünün. Bilindiği gibi askerî nizamın temeli itaat ve disiplindir. Allahü Teâlâ bu iki esası, kitabındaki iki âyetinde toplamıştır.

İtaat etmek «Muhammed suresinde» şöyle beyan edilir:

a) «iman edenler, keşke cihad hakkında bir sûre indirilmiş olsaydı» derler. Ama muhkem (hükmü baki) bir sure indiriliptn orada savaş zikredilince kaleplerin-de manevî hastalık olanların, ölüm sarhoşluğuyla bayılmış kimselerin bakışıyla sana baktıklarını görürsün. Korktuklarının başlarına gelmesi onlar için daha iyidir.»

«Onların vazifeleri itaatte bulunma ve gerçeği söy-—  119 —

lemektir. iş ciddileşince Allah'a karşı samimi olsalardı, kendileri için daha hayırlı oiurdu.»(")

İntizam ve disiplin  ise  Saff  suresinde  zikrolun-muştur:

b) «Şüphesiz ki, Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir bina gibi, saf yaparak savaşanları sever.»(J5)

8. Fetih Sûresinde, bütünüyle Hz. Muhammedin cihadlarından birini ve mübarek ağacın gölgesinde yapılan ve zaferi kazandıran şanlı ölüm kalım biatini bizlere bildirmektedir. Bunu şu âyet-i celilede görürüz: «Muhakkak ki, Allah o ağacın altında sana söz verirken mü'minlerden razı olmuş, kalplerinde bulunanı bilmiş, güven vermiş ve kısa zamanda zaferle mükafatlandırmıştır.»

«Keza almakta oldukları birçok ganimetlerle de mükafatlandırmıştır. Allah her şeye Galipdir ve hikmet sahibidir.»!'6)

Ey kardeşim, bu zikredilen âyetler, cihadı ve üstünlüğünü açıklayan, îman edenleri bunu yapmaya teşvik eden, mücahitleri büyük sevaplarla ve güzel mü-

(14)  Kıtal: 20-21.

(15)  Saff Sûresi: 4. (.16) Fetih Sûresi: 18-19.

— 120 —

kâfatlarla müjdeleyen âyetlerden sadece bir kısmıdır. Allahü Teâlâ'nın kitabı, bu gibi âyetlerle doludur.

Kur'an-ı Kerimi oku. Bu mevzudaki âyetleri düşün ve incele. Nice bilmediğin şeyler göreceksin, Müslümanların bu sevabı kazanmaktan gafil olduklarına hayret edeceksin.

Sana bu konuda bazı hadis-i şerifler de nakledeceğim:

1  — Ebu Hüreyre (R.A.) bir rivayetinde diyor ki: Peygamber (S.A.V.) in şöyle buyurduğunu işittim: «Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederimki, kendilerini  techizatlandıramadığım   için   benimle  beraber cihada çıkamadıklarından üzülecek olan mü'min erkekler olmasaydı, Allah yolunda savaşan hiçbir müfzere-den geri kalmazdım. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, şunu temenni ederim: Allah yolunda öldürüleyim, sonra dirileyim, tekrar öldürüleyim, sonra dirileyim, tekrar öldürüleyim, sonra dirileyim, tekrar öldürüleyim.»!'7)

2  — Ebu Hüreyre'(R.A.) dan, Resululleh'ın şöyle buyurduğu rivayet olunur: «Nefsim    yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederimki, Allah yolunda yaralanan

(17) Buhari ve Müslim.  Ebu Dâvud.

  121 

her kişi, (kimin Allah yolunda yaralandığını Allah daha iyi bilir.) Kıyamet gününde rengi kan renginde, kokusu ise misk kokulu olarak gelir.»('s)

3 — Enes (R.A.) rivayet ediyor ve diyor ki: «Amcam Enes b. Nadr, Bedir muharebesinde bulunmamıştı. Amcam dedi ki: «Ey Allah'ın Resulü müşriklerle yaptığın ilk savaşta bulunamadım, Allah'a yemin ederim ki, bana müşriklerle savaşı gösterseydi, Allahü Teâlâ ne yapacağımı insanlara gösterecekti. Uhud savaşında müslümanlar ilk defa yenilince Amcam Enes şöyle dedi: Ey Rabbim, şu arkadaşlarımın yaptığından affetmeni dilerim. Şu müşriklerin yaptıklarından da beriyim. Sonra ileriye doğru devam etti, Sa'd b. Muaz ile karşılaştı ve ona şunları söyledi: «Ey Saad cenneti istiyorum, Nadr'ın Rabbine yemin ederim ki, Uhud dağı tarafından cennetin kokusunu alıyorum.». Saad dedi ki: «Ey Allah'ın Resulü! Ben onun yaptığına kadir olamadım.»

Ravi Enes b. Malik (R.A.) dedi ki:

«Biz, amcamda, seksen küsur kılıç, mızrak veya ok yarası gördük, onu öldürülmüş bulduk. Müşrikler

{18) Buhari,  Müslim.  Ebu  Dâvud.

— 122 —

azalarını kesip atmışlardı. Onu ancak kız kardeşi parmaklarından  tanıyabildi.»!'9)

Enes dedi ki: Şu âyetin onun ve benzerlerinin hakkında indiğini zannediyoruz: «iman edenlerden, Allaha verdiği ahitte sadık olan adamlar vardır.»(-»)

4 — Ümmü Harise (R.A.) dan rivayet olunur ki, bu kadın peygamberimize gelerek: «Ey Allah'ın Nebisi! Bana Harise'yi anlatır mısın? (Harise, Bedir savaşında atıcısı meçhul bir okla yaralanıp ölmüştü) Eğeı Harise Cennette ise sabredeyim başka yerde ise onun için çok ağlıyayım, demişti. Resulüllah: Ey Ümmü Harise! Onun yeri cennet içinde cennetlerdir. Oğlun Cen-net.ül-Firdevse erdi buyurdu.»(-')

Bak kardeşim! Cennet onlara bela ve musibetleri nasıl unutturuyor? Onları zorluklara karşı sabretmeye nasıl sevkediyor?

5  — Abdullah b. Ebi Evfa'dan, Peygamberimizin şöyle buyurduğu rivayet edilir: «iyi bilin ki, cennet kılıçların gölgesi altındadır.»!--)

6  — Halid el-Cuheni'nin oğlu Seyyid Hz. Resul-

 Buhari, Müslim,  Ebu Dâvud.

(20)  Ahzab Sûresi  âyet: 23.

(21)  Buharî, Müslim,  Ebu Dâvud. .(22)      »            »             »        »

123 —

üilah'ın şöyle buyurduğunu haber verir: «Kim Allah yolunda cihad eden bir gaziyi donatırsa cihad etmiş sayılır. Yine kim Allah yolunda cihad eden bir gazinin geride hayırlı bir vekili olursa cihad etmiş sayılır.»(-7)

7 — Ebu Hüreyre (R.A.)    Peygamberimizden şu sözleri naklediyor: «Kim Allah'a iman edip, sevap vaadini tasdik ederek yolunda cihad için at beslerse, kıyamet gününde o atın yediği, içtiği ve tersi terazisinde olacaktır.»(-4) (Allah yolunda hazırlanan   herşey at misalidir.)

8 — Ebu  Hüreyre  (R.A.)  anlatıyor:     Peygamber efendimizden:  «Allah  yolunda  cihad  etmeye ne eşit olabilir? diye soruldu. Hz. Resulüllah (S.A.V.) «ona kadir olamazsınız» dedi. İki veya üç kere bunu tekrarladılar, her defasında «ona kadir olamazsınız»   cevabını verdi. Nihayet dedi ki: «Allah yolunda cihad eden kimse, mücahidin savaştan dönmesine kadar, ara vermeden oruç tutan, namaz kılan ve Kur'an okuyan kimseye benzer.»(->:i)

9  — Ebu Said el-Hudri (R.A.) Resulüllahın şöy!e buyurduğunu rivayet ediyor: «insanların iyisini ve kötü-

(23)  Buhari, Müslim, Ebû Dâvud.

(24)  Buhari.

(25)  Buhari, Müslim, Neseî, Ibn-i Mace, Tirmizi.

__   104, __

sünü sizlere bildireyim mi? Ölüm kendine gelinceye kadar, atının veya devesinin sırtında yahut yaya olarak Allah yolunda çalışan kimse insanların hayırlılarından-dır. Allah'ın kitabını okuyupta ondan öğüt almayan, fenalıklardan vazgeçmeyen kimse ise insanların kötüle-rirdendir.»(26)

10  — İbni Abbas (R.A.) «Resulullah'ın şöyle buyurduğunu işittim, diyor: «İki gözü ateş yakmayacak-tır.  Bunlar; Allah korkusundan ağlayan göz ile Allah yolunda geceleyin nöbetçilik eden göz'dür.»(27)

11  — Ebu Umeyre (R.A ) in oğlu Peygamber efendimizin şu sözlerini naklediyor: «Allah yolunda ölmeyi, bütün köylü ve şehirlilerin mallarını bana bağışlamalarından daha çok severim.»(-s)

12  — Saad bin Raşid (R.A.) anlatıyor: «Sahabelerden biri  Resulüllah'a:  «Ey Allah'ın  Resulü!  neden mü'minler kabirlerinde imtihan edilirlerde yalnız şehid olan imtihan edilmez,» diye sordu. Resulüllah şu cevabı» verdi: «Şehidin başında dönen  kılıçların şimşeği, ona imtihan olarak yeter.» (29)

(26)  Neşet.

<27)  Tirmizi.

(28)  Neseî.

<29)  Neseî.

125

13  —• Ebu  Hüreyre'den Hz.  Peygamberin  şöyle buyurduğu rivayet olunur: «Şehidin öldürülmekten duyduğu acı, ancak sizin ısırılmaktan duyduğunuz acı kadardır.»!3»)

14  — İbni Mes'ud (R.A.) Resulullah (S.A.V.J in şu sözlerini naklediyor: «Rabbimiz Celle ve alâ hazretlerinin çok beğendiği bir kişi vardır ki o kişi Allah yolunda cihad eder, arkadaşları mağlup olduğunda mesuliyetini müdrik olarak tekrar cihada döner. Kanının son damlasına kadar savaşır ve şehîd olur. Allahü Teâlâ, meleklerine: «Benim kuluma bakın huzurumda ereceği nimetlerimi isteyerek ve azabımdan korkarak tekrar cihada döndü ve kanını akıttı. Şahid olun ben onu affettim» der.»(3')

15  — Abdul Hayr dedesinden şunları naklediyor: «Çok üzülmesi sebebiyle yanlarında yara çıkan Ümmü Halâde adında bir kadın, Allah yolunda öldürülen oğlunu   Resulüllah'a  sormaya  geldi.   Sahabelerden   biri: «Kendin yaralı olduğun halde oğlunu sormaya mı geldin?» deyince; kadın: «Ben oğluma acırım, hayatıma acımam» diye cevap verdi. Sonra Resulullah o kadına. «Oğlun için iki şehid mükâfatı var» dedi. Kadın: «Ni-

(30)  Tirmizi.  Neseî.  Dârimi.

(31)   Ebu  Dâvud.

126 —

çin» diye sordu. Peygamberimiz de: «Çünkü onu eh!-i kitap öldürdü» buyurdu.>>(32)

Bu hadis-i şerifte, Kitap ehliyle savaşmanın vacip olduğuna ve onlarla savaşanın mükâfatının iki kat olduğuna işaret vardır. Cihad yalnız müşriklere karşı değil, islâmı tanımayan herkese karşı yapılır.

16 — Hanif'in oğlu Sehl (R.A.) Hz. Peygamberin şu sözlerini naklediyor: «Kim, Allahü Teâîâ'dcn samimi olarak şehid olmayı dilerse yatağında dahi ölse, Allah onu şehidler makamına erdirir.»(3f)

17  — Fatik'in      oğlu      Hüreym      Resulüllah'ın (S.A.V.) şöyle buyurduğunu söylüyor: «Kim, Allah yolunda birşey harcarsa yed i yüz kat sevap yazılır.»(34)

18  — Ebu Hüreyre'den rivayet olunur ki; Resul-

üllah'ın Ashabından biri bir yayladan geçerken tatlı suyu olan bir pınarcığa rastladı ve «insanlardan ayrılsam-da bu yaylada otursam» dedi. Bunu Resulüllah'a açıkladı. Resulullah da şöyle buyurdu: «Bunu yapma! Çın-kü herhangi birinizin Allah yolunda mücadele vermesi evinde yetmiş yıl namaz kılmasından daha üstündür. Allah'ın sizi affetmesini ve cennete koymasını sevmez:

(32)   Ebu Dâvud.

(33)   Müslim, Ebu Dâvud, Tirmizi, Nesei, Ibn-i MEce.

(34)  Tirmizi, Neseî.

127 —

misiniz? Allah yolunda Cihad edin! Kim Allah yolunda, devenin iki sağılımıf) arasındaki vakit kadar savaşırsa cennet ona farz olur.»(3;r)

19  — Madi-Kerib'in oğlu  Mikdam'dan  Resulul-lah'ın şu sözleri rivayet olunmuştur: «Allah katında şehide has altı meziyet vardır: 1 — ilk akan kanının dam-lasıyla affedilir. 2 — Cennetteki yerini görür, kabir azabından kurtulur. 3 — Büyük korkudan emîn olur. 4 — Başına şeref tacı konur (o tacir), bir yakutu dünya ve içinde bulunan şeylerden daha hayırlıdır.) 5 — Yetmiş iki huriyle evlendirilir. 6 — Akrabalarından yetmiş insana şefaatta bulunmasına izin verilir.»( '<¦)

20  — Ebu Hüreyre'nin bir rivayetinde Hz. Peygamberin şu sözlerini görüyoruz: «Kim Allah'ın huzuruna, üzerinde cihaddan bir eser olmaksızın  çıkarsa kendisinde eksiklik bulunarak huzura varmış olur.»(;7)

21  — Enes (R.A.)'dan Resulullah'ın şu sözleri rivayet olunuyor: «Kim, samimi olarak şehid olmayı dilerse, şehidliğe eremese de o mertebe ona verilir.»( '*)

(35)   Tirmizi.

(36)  Tirmizi, Ibn-i Mace.

(37)  Tirmizi, Ibn-i Mace.

(38)  Müslim.

.(") Deveyi sağmadan önce yavrusuna biraz emzirilir, sonra sanılıp yine yavrusu emmeye bırakılır. Burada, iki emzirme arasındaki zaman  kastedilmektedir.

— 128 —

22 — Hz. Osman b. Affan (R.A.) şu hadis-i şerifi rivayet etmiştir: «Kim, Allahü Teâlâ'nın yolunda tek bir gece nöbet tutarsa o gece, oruç tutulan, namaz kılınan bin gece gibidir.»(w)

23  — Ebu Derdâ (R.A.) Resulullah'ın şu sözlerini rivayet ediyor: «Deniz'de yapılan bir savaş, karada yapılan on savaş gibidir. Denizde başı dönen kimse, Allah yolunda kanına bulanmış kimse gibidir.»{4»)

24 — Cabir bin Abdullah (R.A.) der ki: Uhud savaşında Amr'ın oğlu Abdullah öldürülünce Resulüliah: «Ey Cabir, Allahü Teâlâ'nın babana ne dediğini sana haber vereyim mi? dedi. «Evet» dedim. Resulüliah buyurdu ki: «Allah başkalarına ancak perde arkasından konuştu. Fakat babanla karşı karşıya konuştu ve: «Ey kulum! dile benden vereyim sana» dedi. Baban: «Ey Rabbim! Beni dirilt, ikinci kez senin yolunda öldürüleyim» dedi.  Allahü Teâlâ:  «İnsanların  tekrar  dünyaya dönmiyeceklerini ezelde takdir ettim» dedi. Baban: «Ey Rabbim! bunu geride bıraktıklarıma bildir» dedi. Allahü Teâlâ şu âyeti celileyi indirdi: «Sakın Allah yolunda can verenleri ölüler sanmayın.»(«)

(39)  Ibn-i Mace.

(40)  Ibn-i  Mace.

(41)  Ibn-i Mace (Ayet: Âl-i Imran Sûresi: 169.)

Risaleler 1

— 129 —

F: 9

25  — Enes b. Malik babasından naklen şu hadisi şerifi rivayet ediyor: «Allah yolunda savaşan bir mücahidi yolcu ederken, sabah veya akşam yolculuğuna yardımda bulunmayı dünya ve içindeki  şeylerden daha fazla severim.»!4-)

26  — Ebu Hüreyre (R.A.)  Hz. Peygamberin şu sözlerini naklediyor: «Allah'ın elçileri üçtür: 1 — Gazi.

2 — Hacceden. 3 — Hacc-ı Umre yapanlardır.»^3)

27  — Ebu Derdâ (R.A.) şu hadis-i şerifi rivayet etmiştir:    «Şehid, ailesinden yetmiş    kişiye şefaat e-der.»(«)

28  — Abdullah b. Ömer (R.A.) den gelen bir rivayetle,     Peygamber Efendimiz  (S.A.)  şöyle buyuruyor: «Bir şeyi veresiye satın alıpta, tekrar onu satan kişiye, satın alınan değerden daha azına peşin olarak sattığınızda; hayvancılığa ve ziraate çok    önem vererek dünyaya dalıp cihad gibi farzları bıraktığınızda; Alah sizi zelilliğe düşürür. Tekrar dininize dönünceye kadar sizi bundan kurtarmaz.>>(J')

29 — Hz. Ebu Hüreyre'den rivayet olunur ki, Re-

(42)   Ibn-i Mace.

(43)   Meseî, Ibn-i Mace.

(44)   Ebu  Dâvud.

(4£)  Ahmed, Ebu Dâvud, Hâkim.

— 130 —

sulüllah ve Ashabı müşriklerden önce Bedir'e vardılar. Müşrikler gelince Resulüllah buyurdu ki: «Eni göklerle ver kadar olan cennete hazır olun.» Hûmam'ın oğlu Umeyr: «Ne hoş, ne iyi» dedi. Resufüllah: «Bunu sana söyleten nedir?» dedi.

Umsyr: «Vallahi Ya Resulallah cennet ehli olmayı ümit etmekten başka bir şey değil.» dedi. Resulul-lah: «Cennet ehlindensin» dedi. Ebu Hüreyre der ki: «Umeyr ok yeleğinden hurmalar çıkarıp yemeğe başladı. Sonra «Yemin olsun ki, hurmalarımı yeyinceye kadar yaşarsam bu uzun bir hayattır.» dedi. Hurmaları attı, sonra savaştı ve şehid oldu.»(^';)

30 — Ebu İmran (R.A.) şunları anlatıyor: «Biz istanbul'da idik. Rumlar, bize karşı büyük bir ordu çı-* kardılar. Müslümanlardan da düşman kadar veya daha fazla asker düşmanın karşısına çıktı. O zaman Mısır'ın Valisi Ukbe b. Âmir idi. Müslüman ordusunun başında da Ubeyd'in oğlu Fudâle bulunuyordu.

Müslümanlardan bir kişi, rum ordusuna hücum edip saffı yardı ve içlerine girdi. Askerler bağırarak: «Sübhanallah, kendi eliyle kendini tehlikeye atıyor» dediler.   Bunun  üzerine  Ebu  Eyyûb  el-Ensari  Hazretleri

(46) Müolirtı.

— 131 —

ayağa ks'.ktı ve şunları söyledi: «Ey insanlar, siz kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayın.>>('7) Âyet-i celilesini böyle mi anlıyorsunuz. Böyle mi te'vil ediyorsunuz? Bu âyet biz ansar hakkında indi. Allah, islâm, zafere er-dirip taraftarlarını çoğaltınca bir kısmımız diğerlerimize Resulullahtan gizli şöyle dedik: «Mallarımız zayi oldu, mademki Allahü Teâlâ İslâm, azîz kıldı, yardımcılarını çoğalttı, artık biz mallarımızın başında kalalım.  Zayi olanı tekrar elde etmeye çalışalım.» Bunun üzerine Allahü Teâlâ, bize cevaben Peygamberine: «Kendinizi elinizle tehlikeye atmayın.» âyetini  indirdi.  Bunun için, burdaki «tehlikenden maksat malların başını beklemek, onları düzeltmeye çalışmak ve cihadı terketmek demektir.»

Ebu Eyyûb, istanbul'da vefat edinceye kadar Allah yolunda cihad etti ve oraya defnedildi.»(4S)

Ey kardeşim, düşün! Ebâ Eyyûb el-Ensari, bunu söylerken gençlik devresini aşmış, bir pir-i fâni ihtiyardı. Bununla beraber Allah'ın desteği ve İslâmî izzet sayesinde kalben, ruhen, îmanen bir kahramanlık numunesi idi.

31 — Hz. Ebu Hüreyre (R.A.) Resulullahtan şu

(47)  Bakara Sûresi âyet: 195.

(48)  Tirmizi.

— 132

sözleri rivayet ediyor: «Kim, cihad etmeden ve cihad etmeyi gönlünden geçirmeden ölürse, bir çeşit münafık olarak ölmüştür.»{''')

Cihad hakkında varid olan hadisler bir kitaba sığmayacak kadar çoktur. Büyük hadis kitaplarına müracaat ediniz.

(49) MüGiim, Ebu Dâvud, Neseî. -— 133

İSLÂM HUKUKU ÂLİMLERİNCE CİHADIN HÜKMÜ

Cihadın üstünlüğünü bildiren âyet-i celilerleri ve hadis-i şerifleri gördük, islâm hukuku âlimlerinin, ci hadın hükümleri ve ona hazırlanmanın ehemmiyeti hakkındaki görüşlerinden bir kısmını nakletmek isterim. Böylece, müslüman milletlerin, her asırda ittifak ettikleri Cihad mevzuundaki dinî hükümleri nasıl bırakıp onlardan uzaklaştıklarını göreceğiz. Şimdi, her mezhebe göre Âlimlerin görüşlerini birlikte dinleyelim:

1 — Hanefi Mezhebine Göre Cihad'ın Hükümleri:

Mecma'ül-Enhur adlı kitabın müellifi, Hanefi mezhebine göre cihadın hükümlerini tesbit ederek şöyle diyor: «Cihadın lügat manası: Gücün yettiği işi yapmak ve sözü söylemektir.»

Cihadın dini mefhumu ise: İnkarcıları öldürmek,

— 135 —

mallarını ganimet olarak almak, mâbedlerini yıkmak ve putlarını kırmaktır. Yani Müslümanlarla savaş halindeki kâfirlerle, İslâm ülkesinde yaşayıp anlaşmayı bozan gayr-i müslimlerle, İslâm dinini terk edenlerle ve islâm devletine karşı çıkanlarla sonuna kadar savaşıp hak dini kuvvetlendirmek.

— Savaşa, önce bizim başlamamız «Farz-ı kifâye'-dir.» Yani İslama davet kendilerine ulaştığı halde onu reddedenler bizimle savaşmasalar-da bizim savaşa başlamamız farzdır, islâm halifesinin, her yıl, müslüman-larla savaş halinde olan ülkeye, bir veya iki defa müfreze göndermesi gerekir. Müslümanların da buna yardımcı olmaları icabeder.

Bir kısım müslümanlar bunu tahakkuk ettirdikleri takdirde diğer müslümanlardan mes'uliyet kalkar. Yeterli değil iseler, en lâyık olanlar da cihada katılır. Bunlar da kâfi gelmiyor da bütün müslümanların cihad etmesi gerekiyorsa o takdirde cihad, namaz gibi «Farz-ı âyn» olur. Herkesin yapması gereken farz olur.

Cihadın farz olduğuna dair deliller şunlardır: «Müşrikleri öldürün.»(¦«) ve «Cihad, kıyamete kadar bakidir.»^') Onu bütün müslümanlar terkederse, hepsi gü-

(50)  Tevbe Sûresi âyet: 5.

(51)   Ebu   Davud.

— 136

nahkâr olurlar. Eğer düşman, İslâm ülkelerinden birine veya herhangi bir kısmına galip gelirse cihad «Farz-ı âyn» olur. «Kadın erkeğinden, köle efendisinden, çocuk ana-babasından, borçlu alacaklısından izinsiz cihada giderler.»!52)

Bahr adlı kitapta da şöyle denir: «Doğuda bir müs-lüman kadın esir edilirse kadın, o yağmacıların kalesine girmeden batılı müslümanların onu kurtarmaları gerekir.»(i;i)

2 — Maliki Mezhebine Göre Cihad'ın Hükümleri:

Maliki mezhebine ait «Bulğetüssalik» adlı kitabın müellifi şöyle der: «Allah'ın dinini yüceltmek için Allah yolunda, her yıl cihad etmek «Farz-ı kifayedir» bir kısım müslümanlar bunu yaparsa diğerlerinden sorumluluk kalkar. Aşağıdaki hallerde, Cihad herkesin yapması gereken «Farz-ı âyn» olur.

a)   Halifenin emriyle Farzı âyn olur.

b)   Bir yere    saldıran düşmanın    saldırısını önlemekten aciz kalındığında farz-ı âyn olur.

Bu hallerde kadına, köleye, borçluya izin veril-mese de bunlar için cihad farz-ı âyn'dır.

(52)  Mecma-ul  enhur.

(53)   Kitabul-Bahr.

137 —

c)  Ayrıca, Adak ile de cihad farz-ı âyn olur.

Ana-baba, çocuklarını ancak farz-ı kifaye olan cihattan alıkoyabilirler. Esaretten kurtulmak için fidye verecek malı bulunmayan bir müslüman esiri fidye verip erüretten  kurtarmak da farzı  kifayedir.»

3  — Şafii Mezhebine Göre Cihad'ın Hükümleri: Nevevi   «Metn'ül-Minhac»   adlı   kitabında   derki:

«Resulüllah'ın devrinde cihad farz-ı kifaye idi, farz-ı âyn diyenler de vardır. Peygamberimizden sonra ise, kâfirlerin iki haline göre cihadın hükmü değişir:

a)   Kâfirler ülkelerinde kaldıkları takdirde, cihad etmek farz-ı kifayedir. Yani müslümanlardan ehil kimseler bunu yaparlarsa diğerlerinden sorumluluk kalkar.

b)   Şayet kâfirler ülkemizi işgal ederlerse, o takdirde cihad farz-ı âyn olur.  İşgal olunan  ülkenin  insanları, güçlerinin yettiği ölçüde kendilerini savunmalıdırlar.   Borçlular,  fakirler,  küçükler ve  kölelerin  de izin almaksızın cihada katılmaları gerekir.»

4  — Hanbeli Mezhebine Göre Cihad'ın Hükümleri:

İbni Kudârrje «Muğni» adlı kitabında şöyle diyor: «Cihad, farz-ı kifayedir. Bir zümre 6unu yaparsa diğer müslümanlardan sorumluluk kalkar. Şu üç yerde farz-ı âyn olur, yani her müslümanın yapması gerekir:

  138 —

a)   iki ordu karşı karşıya geldiğinde, mevcut olan her kişi savaşa katılmalıdır, orayı bırakıp gitmesi dînen haramdır.

b)   Kâfirler,   bir   şehri   işgal   ettiklerinde   oranın halkının bunlara karşı savaşmaları ve kâfirleri memleketten çıkarmaları Farzdır.

c)   Halifenin   savaşa  davet  ettiği  kişiler,   daveti kabul edip cihad etmeleri lazımdır. Bu da en az, her yıl bir defa olmalıdır.

imam-ı Ahmed ibni Hanbel buyuruyorki: «Farzlar hariç, cihattan üstün bir âmel bilmiyorum. Denizde -cihad etmek, karada cihad etmekten efdaldir.»

'            Enes ibni Malik buyuruyor ki: «Resulüllah, uyu-

. duktan sonra gülerek uyandı. Enesin halası Ümmü Ha-ı î ram: «Neye güldün Ya Resûlallah?» deyince, Peygam-' berimiz: «Ümmetimden Allah yolunda savaşanları gör-¦ düm tahtlarında oturan krallar gibi bu denizin üstünde *    oturup yol alıyorlar» buyurdu. Hadisin devamı; Ümmü

Haram, Peygamberimizden bunlardan olması için duâ

etmesini diledi Resulüllah da duâ etti.

Ümmü Haram yaşadı, Kıbrıs adasını fetheden müslümanların donanma'sma katıldı, Kıbrıs'ta vefat et-

  139 —

ti ve orava defnedildi. Kıbrıs'ta Ümmü Haram'ın adiyle bir mescit ve makam bulunmaktadır.»!54)

5 — Dört Mezhebin Haricindeki Zahirî'lere Göre Cihad'ın Hükümleri:

İbn Hazm, «Muhallâ» adlı kitabında şöyle der: «Ci-had, müslümanlara farzdır. Cihadı, müslüman ülkelerini savunabilen, düşmanlarla kendi ülkelerinde savaşa-bilen ve müslümanların hudutlarını     koruyabilen bir grup yaparsa  diğer müslümanlardan  cihad  etme vazifesi  düşer. Aksi takdirde düşmez. Allahü Tealâ kitabında: «Savaş kendinize kolay olsada zor olsada hepiniz cihada çıkın mallarınızla, canlarınızla cihad edin» buyuruyor. (•¦'•'•).

Cihada gitmek için ana-babanın izin vermesi şarttır. Fakat düşman, müslümanlardan bir topluluğa saldıracak olursa cihad, onlara yardım edebilecek herkese farz olur. Bu durumda ana-babanın izni sorulmaz. Ancak ana-babadan birinin veya her ilcisinin yok olacaklarından korkarsa, yok olma ihtimali olanı bırakıp harbe gidemez.»('")

6 — Şevkani,  «Es-Seyl'ül-Cerrar»  adlı  eserinde

(54)  Muğri-ibni Kudame.

(55)  Tevbe Sûresi: 41.

(56)  Muhella.

  140

der ki: «Kur'an-ı Kerimden ve Hadis-i Şeriflerden cihadın farziyetini gösteren deliller, yazılamayacak kadar çoktur. Fakat cihad, farz-ı kifayedir. Bir kısım insanlar bunu yaparlarsa diğer insanlardan düşer. Hiçbir kimse yapmadığı takdirde her gücü yetene farzdır. Keza halifenin cihada davet ettiği kimseye de cihad farz-ı âyn olur.»{57)

İşte müslüman kardeş, islâm dinini yaymak için, cihadın müslümanlara farz-ı kifaye olduğuna dair bütün ilim sahiplerinin nasıl ittifak ettiklerini gördün. Keza kâfirlerirt saldırılarını önlemek için de farz-ı âyn olduğunu öğrendin.

Bilindiği gibi, bugün müslümanlar başkalarına boyun eğmiş ve kâfirlere mahkûm olmuşlardır. Toprakları işgal edilmiş, ırz ve namuslarına saldırılmış, idarelerine düşmanları hâkim olmuş, İslâmı yaymak bir yana kendi ülkelerinde dinî şiar edinemez ve ibâdetleri yapamaz olmuşlardır. Şu halde, her müslümanın cihad için hazırlanması, cihad etme isteğinde bulunması ve fırsat gelince hsmen savaşa girişmesi mecburî bir dini vazife, bir farz-ı âyn olmuştur.

Şunu da hatırlatmak bu konunun icabı olduğu kanaatindeyim: Müslümanlar, cihad etme ruhu ve şuuru-

(57) Esseyl ul-Cerrar.

— 141

nun yok olduğu bu karanlık çağdan önceki bütün asırlarda cihadı terketmemişler ve ondan asla taviz vermemişlerdir. Hatta âlimler, sofiler ve san'atkârlar dahi cıhad etmek için hazır vaziyette bulunmuşlardır.  .

Meselâ; Abdullah ibn el-Mübarek adlı, islâm hukuku alimi vakitlerinin çoğunu cihad etmeye adamıştı. Zeyd'in oğlu Abdulvahid adlı sofi de böyle idi.

Zamanında tarikatların Şeyhi olan Şakik-i Belhî, talebeleriyle birlikte cihada giderdi.

«Buhari» adlı hadis kitabını şerheden «El-Bedr el-Aynî» ismindeki islâm Hukuku ve hadis-i şerif âlimi, bir sene cihad eder, bir sene okur, bir sene de hacca gider haccederdi.

Esed ibn'ül-Furat adlı zat, Kadı ve aynı zamanda Deniz kuvvetleri kumandanı idi.

İmam Şafii, zaman zaman atış talimleri yapar ve hep hedefe isabet ettirirdi. İşte geçmişlerimiz böyley-diler. Allah, onlardan razıolsun. Onlar nerde biz ner-deyiz?

—142 —

MÜSLÜMANLAR NİÇİN SAVAŞIRLAR?

Birçokları, uzun zaman «islâm cihadı farz kılıyor, savaşı helal görüyor» diye ona dil uzattılar. Böylece şu âyet-i celilenin sırrı ortaya çıktı: «Onlara hem dış âlemde hem de kendi özvarlıklarında delillerimizi göstereceğiz. Böylece onun hak olduğunu görsünler.»! '*)

, Şimdi ise, savaşa hazırlanmanın, barış için en emin yol olduğunu itiraf eder oldular.

Allah, müslümanlara cihadı bir saldırı vasıtası, çıkar sağlamak için bir araç olarak değil, islâm dinini korumak, barışı sağlamak ve müslümanların yüklendikleri büyük vazifeyi başa/maları için farz kıldı. Bu vazife, insanları doğru yola ve adalete sevketme vazifesidir.

Diğer taraftan İslâm, savaşmayı farz kıldığı gibF barışa da davet eder Allahü Teâlâ kitabında: «Ey Mu-

(58) Fussilet Sûresi âyet: 52.

143 —

hammed! eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sende yanaş ve Allah'a tevekkül et!» buyurur.(•">»)

Müslüman, cihada çıktığında yalnız bir şey düşünürdü. O da Allah'ın dinini yüceltmek için savaşmak: «i' lâ-yı Kelimetullah» Müslümanın dini bu temiz gayeye başka bir gaye eklemesini haram kılıyordu.

Cihadı, makam elde etmek için yapmak haram, desinler için yapmak haram, mal kazanmak için yapmak haram, ganîmet mallarından bir şeye sahip olmak için yapmak haram, Haksız olarak başkalarına galip gelme maksadıyla yapmak haramdır... Mücahide helal olan tek şey; canını, kanını inancı uğruna ve insanların hidayeti yolunda feda etmektir. Şu hadis-i şerifler de bunları beyan etmektedir:

a) Müslim'in oğlu Haris şöyle der: «Resulüllah, bizi müfreze olarak bir yere gönderdi. Gideceğimiz yere varınca atımı koşturup arkadaşlarımı geçtim. Halk, beni çığlıkla karşıladı. Onlara: «La ilahe illallah» deyin, kendinizi kurtarırsınız» dedim. Bunu dediler: «Ben de onlara dokunmadım.» Arkadaşlarım beni tenkit ettiler ve: «Bizi ganimetten mahrum bıraktın» dediler. Geri dönünce de yaptığımı Resulullah'a anlattılar. Resulüllah, bu hareketimi hoş gören bir tavırla bana: «Şüp-

(59) Enfal  Sûresi âyet: 61.

— 144 —

hesiz ki Allah sana, her kişiye mukabil şu kadar mükâfat yazdı. Ben ise ileride de seni takdir etmeleri için sana bir tavsiye yazacağım» dedi ve yazdı, mühürledi bana verdi.»(6*)

b) Hadi'nin oğlu Şeddad'tan rivayet olunur ki: «Bir köylü gelip Resulullah'a iman ettikten sonra: «Seninle hicret edeceğim» dedi. Resulüllah, bunu bazı As-habına tavsiye etti. Sonra Resulüllah, bir cihattan elda ettiği ganimetleri taksim ederken On da bir pay verince Adam, bu ne? diye sordu. «Senin ganîmet payın» dediler. Bunun üzerine Resulullaha dönerek: «Ben sana bunun için tabi olmadım dedi ve eliyle boğazını göstererek «şuramdan okla vurulayım da cennete gireyim diye tabi oldum» dedi. Resulüllah: Eğer Allah'a karşı samimi isen o da sana karşı samimi olur» buyurdu. Biraz sonra düşmanla savaşa girişildi ve o kişiyi işaret ettiği yerden vurulmuş olarak Resulullah'a getirdiler. Resulüllah: «Bu o adam mı?» diye sordu. «Evet» dediler. Resulüllah: «Allah'a karşı sadık idi, Allah ta ona sadık oldu.» buyurdu.

Sonra Hz. Peygamber kendi cübbesiyle onu kefenledi, ileri götürüp cenaze namazını kıldı. Namazda: «Ey Rabbim! bu senin bir kulundur. Yolunda ci-

(60) Neşet.

Risaleler î

— 145 —

F:  10

had için çıktı ve şehid oldu, ben de buna şahidim», dediği duyuldu.('•')

c)  Ebu Hüreyre'den rivayet olunur ki; bir adam: «Ey Allah'ın  Resulü!  dünya malı  için Allah yolunda cihad etmek isteyen var» dedi. Bu söze karşılık Re-sulullah: «Ona mükâfat yoktur» buyurdu. Adam bunu üç kere tekrarladı, Resulullah da her defasında: «O-nun ecri yoktur» diye cevap verdi.('-')

d)  Ebu Musa'dan rivayet olunur ki: «Resulullah'a kahramanlık için veya, kızgınlık sonucu veya gösteriş için savaşanlardan hangisi Allah yolunda savaşmıştır?» diye sorulunca: Resulullah: «Ancak Allah'ın dinini yüceltmek için savaşan Allah yolunda savaşmıştır» diye cevap verdi.!0)

Sahabe-i kiramın, fethettikleri ülkelerdeki şanlı tarihlerini okursan nefsani arzulardan ve şahsi çıkarlardan ne derece uzak olduklarını ve asıl gayeye yöneldiklerini görürsün. Bu gaye, «Allah'ın dini yücelsin diye, yaratılanlara Hakkı göstermek» gayesidir.

(61)  Neşet.

(62)  Ebu  Dâvud.

(63)  fiuhari,  Müslim,  Tirmizi  Nesef,  Ibn-i  Mace.

— 146 —

Böylece Sahabe'leri, «milletlere hâkim olup esaretleri altına almak ve dünya malı elde etmekle itham etmenin ne derece yanlış olduğunu anlamış ve görmüş oldun...»

  147 —

İSLÂM CİHADINDA MERHAMET

¦9

islâmda cihad, en üstün gayeyi güttüğü için bunu gerçekleştirecek yolun da en güzel yol olması gerekir.

Allahu Teâlâ haksız tecavüzü haram kılarak şöyle buyuruyor: «Tecavüzde bulunmayın. Zira Allah saldıranları elbette sevmez.»(w)

Allah, düşmanlara karşı bile adaletli olmayı emretmiştir: «Bir millete karşı olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe sürüklemesin, adaletli davranın. Bu, takva sahibi olmaya daha yakındır.»^'5)

Müslümanlar, savaştıklarında haddi tecavüz etmezler. Karşı taTafa bir fenalık yapmazlar. Başkalarına ibret olması için, ölülerin azalarını kesmezler, hırsızlık etmezler, yağma yapmazlar, ırza tecavüz etmezler.

(64)  Bakara Sûresi âyet: 190.

(65)  Maide Sûresi âyet: 8.

149 —

kısaca hiçbir eziyet yapmazlar. Müslümanlar, barış halinde en iyi barışçılar oldukları gibi savaş halinde de en hayırlı savaşçılardır. Nitekim bunu şu hadislerden pek güzel anlayacaksın:

a)   Hz. Büreyde (R.A.) buyuruyor ki: «Resulü Ekrem Efendimiz, birini orduya veya bir müfrezeye kumandan yaptığında kendine en yakın olanlar hakkında Allah'tan korkmasını ve beraberindeki    müslümanlara iyi davranmasını emrettikten sonra şöyle derdi:  «Allah'ın yolunda Allah'ın' ismiyle cihad edin. Allah'ı inkâr edenlerle savaşın! Cihad edin fakat ganimete hıyanet etmeyin. Sözleşmenizi bozmayın. Kimseyi hayret verici   bir  şekilde  öldürmeyin.      Çocukları   öldürme yin.»{«6)

b)   Ebu Hüreyde (R.A.) bir rivayetinde: «Resuiuk-lah, herhangi biriniz savaştığınızda yüze vurmaktan kaçınsın» buyurdu, diyor.(67)

c)  Ibni mes'udun bir rivayetine göre, Resulullah (S.A.V.): «Adam öldürmekten en çok çekinen kimseler, Mü'minlerdir.» buyurmuştur.(ss)

d)   Yezid'in oğlu  Abdullah  Resulullah  (S.A.V.):

(66)  Müslim.

(67)  Buhari,  Müslim.

(68)  Ebu Dâvud, Ibn-i Mace, İmam Ahmed.

— 150 —

«Yağma yapmayı ve hayret verici bir şekilde öldürmeyi yasakladı» diyor.('">)

Bundan başka kadınların, küçüklerin, ihtiyarların ve yaralıların öldürülmesinin yasaklandığına, keza din adamlarının, inzivaye çekilenlerin ve savaşa katılmayanların galeyana getirilmemelerine dair hadis-i şerifler de vardır.

Bu merhamet nerede. Medeniyetçilik güdenlerin vahşi tecavüzleri, feci muameleleri nerede! Bu, umumî ilâhî adalet nerede!.. Milletlerarası kanunlar neredel Ey Allah'ım! Sen müslümanlara dinlerini öğret. Bu âlemi karanlıklardan kurtar, islâm nuruyla nûrlandır!.. âmin...

(69) Buhari.

--  151

SONSÖZ

Ey kardeşleri Allahu Teâlâ güzel ölümle ölmeyi gerçekleştirenlere, Şerefli bir ölümle ölmeyi başaranlara dünyada aziz bir hayat, âhirette ebedî nîmet-ler bahşeder. Bizi zelil düşüren acizlik, ancak dünyayı sevmekten ve ölümü çirkin görmemizden doğmaktadır.

Kendinizi büyük ibadete (cihada) hazırlayın. Ölümü içten isteyin ki, size hayat bahşedilsin, iyi bilin ki, ölüm elbette gerçekleşecektir ve tek bir defa olacaktır. Eğer Allah yolunda ölürseniz hem dünyayı, hem de âhireti kazanırsınız. Elbetteki sizlere, Allah'ın takdir ettiğinden başka birşey isabet etmiyecektir.

Allahü Tealâ'nm şu kelâmını iyi dinleyin: «Sonra o kederin arkasından üzerinize öylebir emniyet, öylo bir uyku indirdiki O, içinizden bir zümreyi buruyordu. Bir zümrede canları sevdasına düşmüştü. Allah'a karşı

— 153 —

cahiliyet zannı gibi bir zan besliyordu. «Bu işten bize ne?» diyorlardı. De ki: «Bütün emir Allah'ındır.» içlerinde sana açmadıkları birşey gizliyorlar. «Bu bize ait bir şey olsaydı burada öldürülmezdik» diyorlar. De ki: «Evlerinizde olsaydınız dahi ölmeleri takdir olunanlar şüphesiz ki. ölüp düşecekleri yerlere gideceklerdi. Allah sîne'nizde gizli tuttuklarınızla sizi  imtihan etmek ve kalbinizdeki  inançlarınızı vesveseden     arındırmak için bunu yaptı. Şüphesiz ki, Allah kalplerinizin içinde olanları çok iyi.bilicidir.»H

Azîz olarak ölmeye çalışın ki. tam mutluluğa ere-siniz. Allah, bize de size de yolunda şehid olma faziletini nasip etsin... Amin.

AYDINLIĞA DOĞRU

(1) Âl-i Imran Süresi âyet: 154.

  154 —

MUKADDİME

1366 H. Receb ayında Müslüman Kardeşlerin Umum Mürşidi olan Şehid Hasan el-Bennâ, bu konuşmasını o zamanın Mısır ve Sudan kralı olan 1. Faruk'a, o günün başbakanı sayın Mustafa en-Nehhâs Paşa'ya, çeşitli islâm ülkelerinin reis ve krallarına ve İslâm memleketlerinde dinî ve dünyevî bakımdan ileri gelen şahsiyetlere göndermişti. Bu risalenin ihtiva ettiği görüş ve tavsiyeler müslümanlar için çok önemlidir. Bu tavsiyelerin gerçekleşmesini Allahtan dileriz. Allah'a hamdolsurv Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) âline ve ashabına salât ü selâm olsun. «Ey Rabbimiz! Bize katından rahmet ver. Bizi işlerimizde başarılı k.l!..»{')

(Mısır başkenti Kahire... 1366 h. Receb avı)

Muhterem...

(1) Kehf Sûresi: 10.

157 —

Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

Bizleri bu mektubu yüce makamınıza takdim etmeye sevkeden sebep, Allah'ın sizi başlarına lider kıldığı bu ümmeti doğru yola irşad etme arzusudur. Bu milleti en güzel yola sevkedecek, bunun için en güzel metodu çizecek, bu ümmeti hatalardan, anarşiden koruyacak, acı ve uzun tecrübelerden kurtaracak doğru bir yolu göstermektir.                          4

Bunun peşinden hiçbir şeyde gözümüz yoktur. Yeter ki, vazifemizi yerine getirelim, gereken nasihati verelim. Allah'ın vereceği mükâfat elbette daha hayırlı ve daha ebedîdir.

— 158 —

I — İDARECİNİN MESULİYETİ

Muhterem...

Allah bu milletin idaresini sizin elinize vermiştir. Bu milletin maslahatını, bütün işlerini, hâlini ve istikbâlini  korumanız  için  size teslim  etmiştir.

Siz Allahü Tealânın huzurunda bütün bunlardan mes'ulsünüz. Şu nesil sizin vasıtalarınız olduğu gibi, gelecek nesil de yetiştireceğiniz meyveler olacaktır.

Bir liderin bütün milletten mes'ul olması ne büyük bir sorumluluktur. Bjr milletin bütün işini üzerine alan kişinin yüklendiği emanet ne kadar ağırdır! «Hepiniz çobansınız. Hepiniz idareniz altında bulunanlar-dcn mes'ulsünüz.» Adalet numunesi halife Ömer (R.A.)

şöyle buyuruyor:

«Irak'ta bir devenin ayağı kayşa adli ilâhîde oraya yol yapmadığımdan mes'ul tutulacağım.»

Keza  Hz.  Ömer  (R.A.)  halifenin    mes'ulİyetinirt

— 159 —

ağırlığını bir cümlede şöyle ifade ediyordu: «Temennim odur ki, hilâfetten mes'uliyetsiz yakamı kurtarayım, ne lehime ne de aleyhime olsun.»

— 160 —

II — BİRİNCİ KISIM

a)  Geçiş Devri:

Milletlerin hayatında en çok dikkat edilmesi gereken ve en tehlikeli olan devir bir halden diğer hale geçiş devridir.

Çünkü geçiş devrindş gelecek devrin programları hazırlanır, planları çizilir. Milletin nasıl yetiştirilmesi isteniyorsa ona göre kaideler konur.

Bu çizilen planlar, hazırlanan programlar ve konulan kanunlar şayet açık, uygun, faydalı, değerli ise o milleti uzun bir hayatla ve gerçekleştireceği büyük işlerle, liderlerini üstün başarılarla müjdele. Bu milletin mürşidlerini büyük mükâfatlarla, hatıralarının unutul-mamasıyla ve tarihin kendilerine insaf edeceğiyle müjdele...

b) İki Yol Ayrımında: Yapılacak vazife ikiye ayrılır:

Risaleler 1

— 161 —

F: 11

Birincisi: Milleti siyasî kayıtlardan kurtarmak ve hürriyetine kavuşturmaktır. Böylece kaybettiği istiklâli ne ve egemenliğine tekrar kavuşsun.

ikincisi: Milletimizin diğer milletler arasında yerini alabilmesi ve içtimaî ilerlemede başkalarıyla yarışa girebilmesi için bu milleti yeniden teşkilâtlandırmaktır.

Artık siyasî çatışma bir an içinde olsa susmuştur. Milleti yeni bir döneme götürüyorsunuz, önümüzde iki yol vardır.

— Bu iki yoldan birincisi islâm yolu, islâm hukuku ve islâm Medeniyetidir, ikinci yol; Batı'nın yolu, batının düzenleri ve programlarıdır.—

Bu iki yoldan hangisini kabul ederseniz, milletle beraber o yolda yürümek mecburiyetindesiniz. Bunlardan herbirinin kendine ait hususiyetleri, meziyetleri, tesirleri, neticeleri, davet edenleri ve propagandacıları vardır. Biz müslümanların hâl-i hazırda ve istikbâlde tutmaları gerekli olan yolun sadece islâm yolu olduğu inancındayız.

c)   islâm Yolunu Tutmanın Meziyetleri: Biz, milletimizi  islâm yolunda yürütürsek birçok faydalar elde ederiz:

  162 —

1 — Siyasî istiklâlimizi kazandıktan sonra «içtî-maî ve iktisadî istiklâlimizi de gerçekleştirmiş oluruz.

Çünkü İslâm Nizamı daha önceden tecrübe edilmiş ve insanlık için faydalı olduğuna tarih şahid olmuştur, islâm Nizamı insanlık için en kuvvetli, en faziletli, en merhametli, en lütufkâr ve en üstün bir ümmet ortaya çıkarmıştır, islâm Dininin müslümanların kalbinde yeri olması, saygı değer olması; her müslümanı onu allamaya, kabul etmeye ve onun yolunda yürümeye kolaylıkla sevkedecektir. Yeter ki, müslümanlar islâm yoluna tevcih edilsinler.

Bundan başka İslâm dinini tatbik edersek, hayatımızı örf ve âdetlerimize, elimizde bulunan kanunlara göre tanzim etmiş oluruz. Başkasından bir şey almayız. Bu da bizleri kendi milletimizle iftihar etmeye, başkalarının yanında küçük düşmemeye götürecektir. İşte hakikî «içtimaî istiklâl» budur!..

2 —¦ islâm yolunda yürümek, hem Arap ve hem de islâm birliğini teminat altına alacak ve kuvvetleş-tirecektir.

. Bütün islâm âlemi bizi sevecek, bizimle kaynaşacak, bize destek olacak bizden yardım alacak ve bize yardım edecektir. Elbette ki, bunda büyük faydalar vardır. Aklı olan bunu  inkâr edemez.

  163 —

3  — İslâm Nizâmı hem manen, hem maddeten umumî heyet için en güzel yaşama sistemidir.

İslâm Dininin hususiyetlerinden biri de budur, islâm Dini hayat nizâmını iki esas üzerine kurar: Faydalı şeyleri almak, zararlı şeylerden kaçınmak...

4  — İslâm'ı tatbik etmemiz, bizleri birçok zorluklardan kurtaracaktır:

İslâm yolunda yürürsek,Jsâmı bilmediği için onun tatbikinden mahrum olan devletlerin düştükleri çeşitli problemlerden  uzak oluruz.  Günümüzdeki  kanunların çözmekten âciz kaldıkları birçok meselelere çare buluruz. Bemard Shavv'un şu sözünü hatırlayalım: «Bütün dünya yeni çağında Hz. Muhanimed gibi bir zâta ne kadar muhtaçtır. Hz.  Muhammed önüne çıkan halledilmesi güç bir meseleyi bir fincan kahve içerken çözüyordu.»

5 — Bütün bunlardan sonra islâm yolunda yürürsek Allah'ın yardımı bizimle olacaktır. Zayıf düştüğümüzde bizi kuvvetleştirecektir. Zor durumlarda bizi kurtaracaktır. Zorlukları kolayca aşmamızı sağlayacaktır. Bizlere devamlı «ileri» erhrini verecektir. Bakınız Allahu

Teala ne buyuruyor:

«Düşmanınız olan milleti savaşmak için aramakta gevşek davranmayın.  Siz acı  çekiyorsanız.  Şüphesiz

_ 164 —

onlar da sizin gibi acı çekiyorlar. Halbuki siz onların Allah'dan beklemediklerini ümid ediyorsunuz. Allah herşeyi bilendir, hikmet sahibidir.»(-)

d) Günümüzdeki Batı Medeniyeti:

Bir zamanlar «ilmî ilerlemesi» neticesinde kendi devletlerine, milletlerine boyun eğdiren Batı Medeniyeti bugün iflâs etmiştir, çökmüştür. Temelinden sarsılmıştır. Kanun ve nizamları yıkılmıştır.

işte siyasî temelleri, diktatör rejimler tarafından yıkılmaktadır, işte iktisadî esasları krizlerle dolmuştur. Milyonlarca muhtaçlar, işsizler ve açlar bu düzenin geçersizliğine, yetersizliğine şahittirler.

işte içtimaî esasları, her yerde meydana gelen çarpışmalar, birbirini takip eden devrimler, acaip fikirler bu temelleri kökünden" kazıyor.

Artık insanlık kendini nasıl tedavi edeceğini şaşırmış, yolunu kaybetmiştir. Toplantılar başarısızlıkla sonuçlanıyor, anlaşmalar çiğneniyor, belgeler yırtılıyor. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler de ruhsuz, nüfuzsuz bir bölge haline gelmiş oluyorl

Dünyanın süper devletleri bir yandan başkalarıyle

(2) Nisa   Sûresi:   104.

  165

barış sözleşmeleri imzalarken diğer yandan en büyük zulümleri   işliyor,  en  büyük tokatlan  vuruyor.

Bütün dünya batının bu zalim ve tamahkâr siyaseti yüzünden, dalgalar arasında çırpınan, her taraftan kasırgalara maruz kalan, kaptanı şaşkın olan bir gemi gibi olmuştur.

Artık bütün insanlık azâb çekmekte, acılar içinde kıvranmakta, huzursuz bir hayat yaşamaktadır. Aç gözlülük ve materyalizm ateşleriyje yanıp kavrulmaktadır. İnsanlık Hak Din olan İslâmın tatlı suyuna son derece muhtaç olmuştur islâmın o tatlı suyu insanlığın perişanlık izlerini yıkasın ve insanları mutluluğa kavuştursun. Tarihte dünyanın liderliğini ilk önce şarklılar yapmış, sonra Yunan ve Romalılar devrinde liderlik Garba geçmiş, daha sonra Hz. Musa, Hz. isa ve Hz. Muham-med (S.A.V.) in peygamberlikleriyle tekrar doğuya dönmüştür. Ne yazık ki, sonra doğu uykuya dalmış, gaflete düşmüş, batı kalkınmış, ilerlemiş, böylece batı tekrar dünya   liderliğini  devralmıştır.

Fakat bugün batı zulme girişmiş, vurup kırıyor, ne yapacağını şaşırmış, başını sağa sola vuruyor. Artık bütün dünya Allah'ın sancağı altında gölgelenen, Kur'-an-ı Kerimin bayrağını elinde tutan, kuvvetli ve metanetli iman ordusundan destek alan doğulu bir zatın in-

san liderleiğini almasını bekliyor. Böylece bütün dünya müslüman olsun, huzura kavuşsun ve bütün kainat şu ilahi kelamı haykırsın:

«Bizi buna eriştiren Allah'a hamdolsun. Allah bizi doğru yola eriştirmeseydi biz doğru yolu bulamazdık.»^')

Söylediklerimiz hayal değildir, bilâkis, tarihî bir hakikat, tarihî bir hükümdür, değişmez. Şayet biz bu şerefe nail olamazsak: «Allah, mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve izzetli, Allanın kendinin sevdiği ve kendisini seven bir millet getirir. O millet Allah yolunda savaşır. Hiç bir kınayanın kınamasından çekinmezler. Bu Allah'ın dilediğine verdiği bir lütfu-dur.»(<)

Evet... biz dünya liderliğini üzerimize olmasakta Allah onu yapacak kimseyi gönderecektir. Fakat bu fazileti biz de kazanmak, bu şeref defterine biz de kaydolmak istiyoruz.

«Rabbin dilediğini yaratır ve dilediğini seçer.»(;)

(3)  A'raf Sûresi: 43.

(4)  Maide Sûresi: 54.

(5)  Kasas Sûresi: 68.

  166 —

167 

III — İSLÂM, MÜSLÜMANLARA KEFİLDİR

islâm, gelişmekte olan bir milletin muhtaç olduğu herşeyi temin etmeye kefildir.

islâm, gelişmekte olan bir milletin muhtaç olduğu herşeyi temin etmeye kefildir.

Dünyada hiçbir düzen islam dini kadar gelişmekte olan milletlerin ihtiyaçlarını karşılayamaz. Kur'an-ı Kerim bu hususları açıkça beyan etmektedir. Kur'an-ı Kerim bazen kısaca, bazan da çok tafsilatlı olarak kalkınmak isteyen bir .milletin ihtiyaçlarını zikreder. Gereken ilaçlarını tavsiye eder.

Kim ki, Kur'an'ın izinde yürürse istediğine ulaşacaktır.

a)  İslâm ve Ümit:

Gelişmekte olan bir millet herşeyden önce büyük ümitlere muhtaçtır. Kur'an-ı Kerim müslümanları bu şuurla doldurmuştur. Kur'an-ı Kerim müslümanlara ümit

  169 —

verirken yüce bir üslûb kullanmıştır. Bu üslûb ölü olan bir ümmete hayat verir, ümit verir, azim verir.

Kur'an-ı Kerimin ümitsizliği, inkâra giden bir yol, ye'si, sapıklığın bir alâmeti sayması yeter. En zayıf bir millet bile Kur'an-ı Kerimin verdiği şu müjdeleri dinlese, Kur'an-ı Kerimde zikredilen kıssaları okusa elbette ki, iman ve maneviyat bakımından en kuvvetli bir . millet olur. Tehlikeler ne olursa olsun ileri doğru atılır, istediği kemâle ve olgunluğa erinceye kadar en büyük işleri yapar.

Gel birlikte şu ketâm-ı ilâhîyi okuyalım: «Biz de istiyorduk ki, güçsüz sayılanlara iyilikte bulunalım. Onları önderler kılalım ve onları vârisler yapalım.»(6)

«Gevşemeyin, mahzun olmayın. İman ediyorsanız mutlaka en üstünüsünüz. Eğer size bir yara isabet ettiyse şüphesiz o kavme de o kadar yara isabet etmiştir. Biz o günleri insanlar arasında döndürürüz.»!7)

«Ehl-i Kitabdan iman etmeyenleri ilk sürgünde yerlerinden çıkaran Allah'tır. Halbuki siz çıkacaklarını san-mamıştımz. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını, sanmışlardı. Fakat Allah'ın azabı kendi-

li) Kasas Sûresi: 5.

ı(7) Âl-i Imran  Sûresi:  139-140.

lerine beklemedikleri yerden geldi. Allah kalblerine korku saldı, öyleki evlerini hem kendi elleriyle, hem de mü'minlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri!.. Bundan ibret alın.»(*)

«Yoksa siz kendinizden evvel geçenlerin hali başınıza gelmeden Cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar o kadar yoksulluk ve sıkıntıya düştüler. Sarsıldılar. Peygamber ve beraberindeki mü'minler Allah'ın yardımı ne zaman gelecek? diyordu. İyi bilin ki, Allah'ın yardımı pek yakındır.»(9)

b)   İslâm ve Millî Şuur:

Kalkınmakta olan milletler; faziletli, şerefli, meziyetli ve eşsiz tarihin sahibi olduğunu gösterecek bir milliyetçiliğe ve mukaddesatçılığa da muhtaçtırlar. Böylece yeni gelen nesil, canlarıyla ve mallarıyla izzet ve şerefleri uğrunda çalışsınlar, islâm vatanını mes'ud etmeye ve muazzez kılmaya uğraşsınlar.

Sen bu mefhumu adaletli, faziletli, merhametli bir tarzda İslâmdan başka hiçbir nizamda göremezsin. Çünkü izzet ve şerefinin Allah tarafından Kur'an-ı Kerimde zikredildiğini bilen bir millet, elbetteki dünyayı ve dün-

(8) Haşr  Sûresi:  2.

{9) Bakara Sûresi: 214.     .

— 170

— 171 

yadaki her şeyi ilâhî izzeti uğrunda feda eden bir millet olacaktır.

Alahü Tealâ mü'minleri nasıl tanıtıyor: «Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz, iyiliği emreder kötülüğe mani olursunuz.»{")

«Böylece sizi seçkin bir ümmet kıldık ki, insanlara karşı şahitler olasınız. Bu peygamber de size şahid olsun.»(")

«İzzet sadece Allah'ın, peygamberinin ve mü'min-

lerindir.»('-)

Bu asırdaki milletler izzet ve şerefi milletinin ruhuna yerleştirmeye çalışmıştır. Bunun içindir ki, Al-manyada «Alman milleti diğer milletlerden üstündür.» italyada «italyanlar diğer milletlerden üstündür.» ingil-terede «Ey Britanya! Yüce ol Hükmet!..» Sloganlarını duyduk. Fakat bu sloganların ortaya koyduğu şuurla müslümanın islâmdan aldığı şuuru arasındaki fark: Müslüman yücelerek Allah'a kavuşur. Müslüman olmayanların şuuru ise boş ve yavan sözlerdir.

Diğer yandan islâm izzet ve şeref duygusunun ga yesini belirtmiş, gayeyi aşmamayı emretmiş, izzet ve

(10)  Âl-i Imran Sûresi: 110.

(11)  Bakara Sûresi:  143.

(12)  Münafikan  Sûresi: 8.

— 172 —

||    şerefin ırkçılık, yalancı övünmeler için değil, insanlığı 'i    hayra ve saadete kavuşturmak için olduğunu beyan etmiştir.

Allahü Teala şöyle buyuruyor: «Siz iyiliği emreder, kötülüğe mani olursunuz.»(«) Bundan şu anlaşılır: Müslüman insan, hayırlı ve faziletli şeylere yardım eder. Âdi ve rezil şeylere karşı çıkar, üstün ahlâk kaidelerine hürmet eder. Her işinde iyilikle muamele eder.

işte bu şuur, önceki müslümanlarda, görülmemiş bir adaleti, eşsiz bir merhameti meydana getirmiştir. Fakat Batılıların izzet ve şeref anlayışı «ırkçı ve fana-tik»tir. Dolayısıyle batılıların bu anlayışı, onları, çatışmaya, zayıf milletlere saldırmaya sevketmiştir.

İslâm dini «izzet ve şerefi» emrederken hayırlı tarafları almış, fena ve kötü tarafları tamamen yasaklamıştır.

İslâm Dini, islâm Vatanının hudutlarını genişletmiş. Vatanın hayrı için çalışmayı, memleketin hürriyeti ve izzeti uğrunda kurban olmayı emretmiştir.

İslâm biliminde. Vatan şunları ihtiva eder: 1) Belirli bir bölge, 2) Bütün diğer islâmî bölgeler. 3) Ecdadımızın değer biçilmez kanlarıyla yoğurdukları, Al-

(13) Âl-i Imran Sûresi: 110.

-- 173 —

lah'ın izzetli ve şerefli sancağını üzerine diktikleri islâm topraklarıdır. Müslüman, Allah'ın huzurunda niçin bütün bu islâmi bölgeleri mes'ud etmek için çalışmadığından sorumlu tutulacaktır.

4) Müslümanın Vatanı daha da genişler, bütün dünyaya şâmil olur. Allah'ın şu kelamını işitmezmisi-niz? «Fitne tamamen yok oluncaya ve yalnız Allah'ın dini  hâkim oluncaya kadar onlarla savaşın!..»{")

Böylece İslâm Dini «Hususf milliyetçilik» şuuruy-le «Cihanşümul Milliyetçilik» şuurunu birbiriyle bağdaştırmış bulunuyor. Bütün insanlığın saadeti ancak bu yolla gerçekleşecektir. Diğer bir ayette Allahu Teala şöyle buyuruyor:

«Ey insanlar!.. Doğrusu biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Ve birbirinizle tanışasınız diye. Sizleri   milletler,   kabileler  halinde  yarattık.»('')

c) islâm ve Askerî Kuvvet:

Kalkınmakta olan milletler, kuvvete ve milletini askerlik ruhuyle yetiştirmeye de muhtaçtır.

Bilhassa barışın ancak savaşa hazır olduğunda garanti edileceği ve bütün insanların sloganının «Kuv-

(14)   Enfal Sûresi: 39.

(15)   Hucûrat Süresi: 13.

— 174

yet, hakkı yerine getirmek için en güvenilir yoldur.» «Hazır ol cenge, ister isen sulh-ü salâh...» olduğu bu çağda elbette ki kuvvete ihtiyaç vardır.

İslâm bundan gafil değildir. Bilâkis cihad etmeyi ve cihada hazırlıkta bulunmayı farzlarından biri kılmıştır, islâm bu vecibeyi namaz ve oruçtan farklı görmemiştir. İslâm Dininin Kur'an-ı Kerimde Resulullah'ın hadis-i şeriflerinde bu mevzuya verdiği önemi eski ve yeni hiç bir nizâm vermemiştir. Kur'an-ı Kerimin güçlü olmaya ne derece önem verdiğini şu âyetlerde müşahede edebiliriz.

«Ey iman edenler. Allah'ın ve sizin düşmanınızı yıldırıp korkutmanız için onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın.»('«)

«Hoşunuza gitmediği halde Cihad size farz kılındı. Olur ki, hoşunuza gitmeyen şey sizin için daha hayırlıdır. Hoşunuza giden şey ise sizin için daha kötü olabilir.»!'')

Namazda, zikirde, ibâdette, duada okunan ve kesin emirle başlayan şu talimat gibi hiçbir askeri talimat var mıdır?

(16)  Enfal   Sûresi:  60.

(17)   Bakara  Sûresi:  216.

— 175

«O halde geçici dünya hayatını âhirete tercih edenler Allah yolunda savaşsınlar...»

Bu âyetin peşinden Cihad karşılığında ne verileceğini de şöyle açıklıyor:

«Allah yolunda cihad eden öldürülse de, galib gelse de biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.»('s)

Bunun arkasından aile ve vatanı koruma duygusunu galeyana getirerek şöyle buyuruyor:

«Size ne oluyor da, Allah yolunda harb etmiyorsunuz? — «Rabbimiz, halkı zâlim olan şu şehirden bizi kurtar. Katından bize bir dost bir yardımcı yolla» diyen âciz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmıyorsunuz.» ('•")

Bu âyet-i Kerimeyi müteakiben müslüman müca-hidlerin gayelerinin şerefli olduğunu, dinsizlerin gayelerinin ise âdi ve basit olduğunu beyan ediyor. Böylece mü'minlerin, mes'ud hayatlarının ve manevi değerlerinin korunması, yayılması için Allah'ın rızasını almak, kâfirlerin ise maneviyatsız madde için korkakça savaştıklarını beyan etmiş bulunuyor.

Bunu şu âyet-i celîle ifade ediyor: «iman edenler, -Allah'ın yolunda savaşırlar, kâfirler ise putlar uğrunda

(18) Nisa Süresi: 74. .(19) Nisa Sûresi: 75.

— 176 —

harbederler. Ey iman edenler şeytanın dostlarıyla savaşın. Şüphesiz ki, şeytanın hilesi zayıftır.»(-°)

Bu âyet-i kerimeden sonra Allahü Tealâ vazifeyi eda etmekten korkanları, basit meş'uliyetleri alıp, kahramanlık yapmaktan kaçınanları şiddetle tenkid ediyor, tutumlarının hatalı olduğunu açıklıyor. Savaşa çıkmalarının kendilerine bir zarar vermeyeceğini, bilâkis büyük mükâfatlar kazanacaklarını, savaştan geri kalmalarının onlara bir fayda temin etmeyeceğini, ölümden kurtuluş olmadığını açıklıyor ve şöyle buyuruyor:

«Kendilerine: — Ellerinizi savaştan çekin, namaz kılın, zekât verin denilenleri görmedin mi? Bunlara cihad etme farz kılınınca içlerinden bir grup, Allahtan korkduğu kadar hatta daha fazla insanlardan korkar. Bunlar: «Ey Rabbimiz! Niçin şu savaşı bize farz kıldın? Ne olurdu bizi bir müddet daha geri bıraksaydın,» demektedirler. Onlara şöyle söyle: «Dünyanın zevki ve» metaı pek değersizdir. Âhiret ise takva sahipleri için daha hayırlıdır. Kıl kadar zulme uğramayacaksınız. Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalayacaktır. Hatta sağlam kalelerin içinde olsanız dahi...»(-7)

Şimdi Allah rızası için konuş!.. Hangi askerî ta-

(20)  Nisa Sûresi: 76.

(21)  Nisa Sûresi: 77.

Risaleler 1

— 177 —

F:  12

Günümüzdeki askerî kuvvetler ise ancak şahsî çıkarlar için, birtakım menfaatlar için harekete geçer.

islâm dininde, devletlerarası hukukunun harple ilgili kanunları mevcuttur. Allahu Teala bir ayette şöyle buyuruyor:

«Bir kavmin hiyanetinden korkarsan, onlarla yaptığın anlaşmayı kendilerine at ki, iki taraf müsavi olsun. Çünkü Allah hainleri sevmez.»(26)

s*.

Resulullah (S.A.V.)'in ve ondan sonra gelen halifelerinin ordu kumandanlarına tavsiyeleri en büyük şefkat ve merhamet nümûnesidir:

Resulullah şöyle buyuruyor: «Hiyanet etmeyin. Ganimet mallarından bir şeyi saklamayın. İbret verici bir şekilde öldürmeyin. Kadınları, çocukları, ihtiyar-lerı, öldürmeyin. Meyve veren bir ağacı kesmeyin. Yaralı adamı öldürmeyin. Mâbedlerine çekilmiş insanları göreceksiniz. Onları inzivaya çekildikleri şeyle başbaşa

bırakın.»

(Bu hadis-i şerif, şu kitaplarda değişik rivayetlerle zikredilmiştir. Müslim, Ebû Davud, ibn Mâce, Muvatta, Tirmizî, Ahmed b. Hanbel.)

Evet... İslâmın Askerî Nizâmı budur. «Adalet ha-

(26) Enfa! Sûresi: 58.

— 180

misi, kanun ve Nizâm Po!isi»dir. Bugünkü Avrupa Askerî Nizamı ise herkesin bildiği gibi «Zulüm ve menfaat Askeri»dir. Acaba hangi grup daha hayırlıdır?

d)  İslâm ve Sıhhat:

Gelişmekte olan milletler güçlü ve faziletli bir orduya muhtaç oldukları kadar, bu ordunun sıhhatli ve sağlam vücutlu olmasına da muhtaçtırlar.

Kur'an-ı Kerim, bu hakikate işaret ederek Talût'un sıhhatli ve güçlü olduğunu bu nedenle lider olma se-lâhiyetini haiz olduğunu beyan buyuruyor. Kur'an-ı Kerim, bunu izah ederken hürriyeti ve istiklâli uğrunda çalışmakta olan bir milleti bize tanıtıyor. Allah o millet için aklı ve bedeni kuvvetli bir lider seçmiştir: «Musa, İsrailoğullarına dedi ki: Allah Talût'u beğenip sizin üzerinize seçmiştir. Ona hem bilgi hem de vücut bakımından üstünlük vermiştir.»(-7)

Resulullah (S.A.V.) de birçok hadis-i şeriflerinde bu hakikati açıklamış, mü'minleri bedenî kuvvetlerini korumaya teşvik etmiştir. Sahih bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:

«Kuvvetli mü'min zayıf mü'minden daha hayırlı-

(27) Bakara Sûresi: 247.

181

dır.» Diğer bir hadiste:  «Vücudunun da sende hakkı vardır.» Varid olmuştur. (28)

Diğer yandan Resulullah (S.A.V.) birçok sıhhat kaidelerini müslümanlara izah buyurmuştur. Bilhassa Tıp iiıninin yarısı sayılan Korunma İlmi (ilm-i Vikaye) ne ait birçok hadis-i şerifleri bulunmaktadır. Bir hadisinde şöyle buyuruyor: «biz, yalnız acıktığında yemek yiyen ve yediğimizde tam doymadan iştahla kalkan bir milletiz.» Peygamber Efendimizi (S.A.V.) içtiği suyun temizliğine dikkat ederdi: «Resulullah (S.A.V.) tatlı suları arardı.»

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) durgun sulara bevletmeyi (çiş) ve abdest bozmayı nehyetmiş, taun (kolera) hastalığına yakalanan bir şehrin karantina altına alınmasını, kimsenin oradan çıkmamasını, oraya girmemesini emretmiştir.

Ayrıca Resulullah (S.A.V.) atıcılık, binicilik, koşu, yüzme gibi beden eğitimi dallarına büyük bir önem vermiş, ümmetini bunları yapmaya, bunlara önem vermelerine teşvik etmiştir. Bir Hadis-i Şerifte: «Kim atı-

(28) Bu   hadisi   şerifi   Düslim,   Ibni  Mace  ve  İmam  Ahmed   rivayet etmişlerdir.

— 182 —

cılığı öğrenir de sonra da unutursa o benden değfl-dir.»(29) buyurulmuştur.

Keza Resulullah (S.A.V.) vücuda dikkat etmemeyi, evlenmemeyi ve Allah'a yakın olayım diye bedene işkencede bulunmayı, vücudu zayıf düşürmeyi yasaklamıştır.

Resulullah (S.A.V.) bütün bu hususlarda mutedil davranmayı tavsiye etmiştir.

Kardeşim!.. Sana zikrettiğimiz bu hakikatler ile islâmın son derece «Umumî sıhhat»e önem verdiğini, sıhhati koruma hakkında titiz davrandığını, bu sahada faydalı olan her şeye kapılarını sonuna kadar açtığını gördün.

e) İslâm ve İLİM:

Milletler kuvvete muhtaç oldukları kadar, bu kuvveti destekleyen, hayırlı yola sevkeden ve muhtaç olunan icad ve keşifleri bulan İLME de muhtaçdır.

İslâm dini, hiçbir zaman ilme karşı değildir. Bilakis ilmi de kuvvet gibi farz saymıştır. Kuranı Kerimin ilk inen ayetinin «OKU» diye emrettiği delil olarak yeter. «Yaratan rabbin adıyla oku. O insanı bir kan

(29) Bu hadisi şerifi Müslim, Ibn. Mace, Nisai ve Darlmi değişik şekillerde rivayet etmişlerdir.

— 183 —

pıhtısından yarattı. Oku... Kabbin sonsuz ikram sahibidir. O kalemle öğretendir. O insana bilmediğini öğretmiştir.» (3«)

Resulullah (S.A.V.) Bedir savaşında esir alınanların serbest bırakılmaları için (fidye olarak) «Müslümanlardan on kişiye okuma yazmayı öğretmeyi» şart koşmuştu. Böylece okur-yazar seviyesini yükseltmeye çalışmıştı.

Allahu Teala, alimlerle cahilleri bir tutmamış, aralarındaki farkı beyan ederek şöyle buyurmuştur: «Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Bunları ancak akıl sahipleri düşünürler.»(M)

İslâm, alimlerin mürekkebini şehitlerin kanı ile bir tutmuştur. Kur'an-i Kerim şu iki ayette bizlere ilimle kuvvet arasında büyük bir münasebet olduğunu beyaı( buyurmaktadır: «Müminlerin hepsi de savaşa çıkacaK değildirler, içlerinden her guruptan bir cemaat cihada çıkmalı, bir kısmı da din hususunda ihtisas yapmalı ve geri döndüklerinde onları uyarmalıdır ki, onların da yanlış hareketlerinden çekinmeleri mümkün olsun...»

«Ey iman edenler! Kafirlerden sizi takip edenler-

(30)  Âlak Sûresi ayet: 1-5.

(31)  Zûmer Sûresi: 9.

— 184 —

le savaşın.Sizi kendilerine karşı sert bulsunlar. Bilinkr Allahu Teala takva sahipleriyle beraberdir.[3S]

Kur'an-i Kerim dini ilimleri dünyevi ilimlerden> ayırmamış, her ikisinin de elde edilmesini emretmiştir. Bütün dünyevî ilimleri tek bir ayeti celilede toplamış, bunları bilmeyi teşvik etmiş ve müsbet ilimleri bilmenin Allahtan korkmaya bir vesile olduğunu beyan etmiştir.

Maddi ilimleri ihate eden ayeti celile şudur: «Al-lahın gökten su indirdiğini görmez misiniz? Biz gökten inen o su ile çeşitli renk ve tiplerde meyveler meydana getirdik. Dağlarda da beyaz, kırmızı, simsiyah çeşitli renk ve tiplerde tabakalar ve hatlar vardır, insanlar, haşaratlar ve hayvanlar da çeşitli renk ve tiplerdedirler.)^33)

Ayeti celilenin: «Allahın gökten su indirdiğini görmez misiniz?» kısmı Astronomi (gökbilim) ilmine ve yerle gök arasında irtibat bulunduğuna işaret eder.

Ayetin: «Biz gökten inen o su ile çeşitli renk ve tiplerde meyveler meydana getirdik» kısmı ise botanik ilmini   (bitkiler hakkında)  göstermektedir.

Ayeti celilenin: «Dağlarda da kırmız,ı beyaz, sim-

(32) Tevbe Süresi: 122-123. (33)Fatır Sûresi: 27-28.

siyah çeşitli renk ve tiplerde tabakalar ve hatlar vardır» bölümü de Jeoloji (yer bilimi) ilmine işaret etmektedir.

Ayetin: «İnsanlar, haşaratlar veya hayvanlar da çeşitli renk ve tiplerdedirler» kısmı ise, biyoloji (canlı bilim) ilmine işaret etmektedir.

Bu ayeti celilenin dünyevi ilimlerden herhangi birini içine almadığı söylenebilir mi? Allahu teala bu ayetin hitamında şöyle buyuruyor: «Allanın kullarından ancak alimler ondan hakkıyla korkarlar.»(")

Bu ayeti celilede Cenabı hakkın insanlara kainatı incelemelerini emrettiğini, insanları dünyevi ilimlere teşvik ettiğini, kainatın inceliklerini ve sırlarını bilenleri: «AHahı bilenler ve Allahtan korkanlar» saydığını

görürüz.

AHahım... Sen müslümanlara dinlerini öğret!

i) islâm ve Ahlâk:

Gelişmekte olan bir millet her şeyden daha ziyade ahlâka muhtaçtır. Faziletli, metanetli bir ahlâka; büyük, üstün ve ümitli bir ruha muhtaçtır. Çünkü böyle bir millet bu asrın ihtiyaçları ile karşı karşıya kalacaktır. Ancak bu milletin, sağlam ve dürüst imanı, sarsıl-

.(34) Fatır Sûresi ayet: 28.

  186 —

<maz azmi, büyük fedakarlıkları, çok sabırlı olması, faz<-letli ve üstün ahlakı her asrın ihtiyacını karşılayabilir.

Böyle mükemmel bir insanı, böyle kuvvetli bir ruhu ancak islâm meydana getirir. İslâm, nefsi İslah etmeyi ve temizlemeyi, kurtuluşun temeli saymıştır:

«Yemin olsun ki, nefsini temizleyen kurtuluşa ermiştir. Nefsinin içyüzünü gizleyen ise ziyana uğramış-tır.»P)

islâm, milletlerin durumlarının değişmesini, ahlâklarının değişmesine, nefislerinin iyi veya kötülüğüne bağlı olduğunu bildirmiştir.

Şu ayeti celile bu hakikati şöyle beyan ediyor: «Şüphesiz ki bir millet kendini  değiştirmedikçe .Allah ta onların durumunu değiştirmez.»("')

Sen, üstün ahlâkın unsurlarını beyan eden âyet-i -celiteleri dinlediğinde nefisleri nasıl ıslah ettiğini ve onları vazifeye nasıl hazırladığını, onları süzüp temizlediğini görürsün. Şu ayeti misal alalım: «İman edenlerden Allah'a verdiği ahitte sadık olan adamlar vardır. Onlardan bir kısmı bu uğurda canını Vermiş, kimi de beklemektedir.  Allah'a  verdikleri  ahdi  asla   değiştir-

(35) Şems Sûresi ayet: 9-10. {36) Ra'd Sûresi: 11.

  187 

memişlerdir. Bu sebeple, Allah, sâdıkları doğruluklarına mukabil mükâfatlandırır.»!17)

Allah yolunda harcamayı, kendini feda etmeyi, sabretmeyi, zorluklara katlanmayı, şiddetlere galip gelmeyi; şu âyet-i celile övüyor ve bunları yapmaya teşvik ediyor:

«Onlara Allah yolunda erişecek herhangi bir susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri kızdıracak herhangf bir yere ayak basmaları, düşmana ve/dikleri herhangi bir zarar karşılığında kendilerine iyi bir amel yazılır. Doğrusu Allah iyilikte bulunanların mükâfaatmı zayi etmez. Allah onları yaptıklarının en güzeliyle mükâfatlandırsın diye harcadıkları az veya çok her nafaka, kat'et-tikleri her yol kendileri için kaydedilir.)^38)

Hiçbir şey islâm kadar şuur veremez, vicdanı uyan-dıramaz. Nefse karşı içten bekçi dikemez. Nefse karşı dikilen bekçi, en hayırlı muhafaza edendir. Hiçbir kanun islâm Dini olmaksızın işlerin gizli taraflarını ve gerçek yüzlerini düzenleyemez.

g) islâm ve iktisad:

Gelişmekte olan bir millet, iktisadî sahasını tan-

(37)  Ahzab Sûresi: 23-24.

(38)  Tevbe Sûresi: 120-121.

— 188

zim etmeye muhtaçtır. Nitekim çağımızda en önem verilen meselelerden biri de budur.

islâm bu sahayı ihmal etmemiştir. Bilâkis temel kaidelerini koymuş, gelişmesine mani olmamıştır. Şu âyet-i celileyi okuduğunda malın korunmasının emre-dildiğini, malın değerine önem verildini görürsün: «Al-lahın sizler için meda-ri hayat kıldığı mallarınızı beyinsizlere vermeyin.»(39)

Gelirle gider arasında denge kurmayı şu âyette müşahede edebiliriz: «Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme. Elini tamamen açıp ta müsrif olma.»('°)

Resulullah (S.A.V.) da: «iktisad eden muhtaç olmaz.»^') buyuruyor. Bu hadisi şerif, hem fert için hem de cemiyet için geçerlidir. Diğer bir hadisi şerifte Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: «İyi adama hayırlı mal ne güzel yakışır.»(J2)

İslâm her hayırlı iktisadî nizâmı kabul eder. Müslümanları ona teşvik eder. Buna hiçbir zaman mani değildir, islâm fıkhı «Malî Muameleler»e ait hükümlerle doludur. Malî muamelelerin nasıl ve ne şekilde

(39)  Nisa Sûresi: 5.

(40)  Isrâ Sûresi:  29.

(41)  Bu hadisi şerifi İmam Ahmed rivayet etmiştir.

(42)  Bu hadisi de İmam Ahmed rivayet etmiştir.

— 189 —

 

yapılacağını açıkça belirtmiş, daha fazlasına ihtiyaç bırakmamıştır.

Kısaca: Bir millet ümit ve vatanperverlik duygusuna, ilime, kuvvete, sıhhata ve sağlam temellere dayanan bir iktisadî nizâma sahipse, şüphesiz ki, o millet en kuvvetli millettir, istikbal onun içil açıktır.

Hele menfaatperesetlik, başkasına tevacüz, gurur, bencillik ve zulüm kirlerinden temizlenirse, bütün âlem. için de hayır ve saadeti temenni Ediyorsa o millet yenilmez, sarsılmaz ve yıkılmaz!..

islâm Dini bütün bu meziyetleri, bu faziletleri teminat altına almıştır. Kalkınmak isteyen bir müslü-man milletin islâmdan yüz çevirmesine dair hiçbir delil yoktur. Tek yol, islâm'dır!..

h) İslâmın Umum Nizamı:

Buraya kadar zikrettiklerimizle muazzez İslâm Şeriatının tek bir yönünü açıklamış bulunuyoruz. Bu da. Milletin Kalkınmasına ait olan bölümüdür.

Fakat tüm olarak İslâm Nizamının eşsizliğini anlatmak .geniş incelemeleri ve sayısız kitapların yazılmasını icab ettirir. Çok kısa olarak şunları özetleyebiliriz:

islâm Nizâmı gerek fert, gerek aile, gerek millet

— 190 —

gerek hükümet ve gerekse milletler arası münasebetler bakımından her şeyi ihtiva etmiştir. Bu mevzuları tanzim ederken çok dikkatli davranmış, faydalı şeyleri seçip almış ve faydasızları bırakmıştır.

İslâm Nizamı insanlığın bildiği eski ve yeni nizâmlardan en faydalı ve en mükemmel olanıdır. Bu hükmümüzü tarih te'yid etmektedir. Araştırmalar da bunu ispatlamaktadır.

islamın en yüce nizam olduğunu, eskiden belirli' kişiler kabul ediyorlardı. Şimdi ise bunu her insaf sahibi itiraf etmektedir. Araştırıcılar incelemelerinde derine daldıkça, kıyamete kadar baki olan bu islâm nizâmının şimdiye kadar akıllara gelmeyen güzelliklerini keşfedeceklerdir.

Şu âyet-i celileyi buyuran Allahü Tealâ ne kadar doğru söylemiştir. «Onlara hem dış alemde hem de kendi özvarlıklarında delillerimizi göstereceğiz. Böylece onun hak olduğunu görsünler. Rabbinin her şeye şa-hid olması yetmez mi?»(w)

(43) Fussilet  Sûresi:  53.

— 191

IV — İSLÂM; AZINLIKLARI

HİMAYE EDER, YABANCILARIN

HAKLARINI KORUR

Muhterem...............

Birtakım insanlar, İslama sarılıp onu hayat nizamının temeli kabul etmenin, müslüman Devletlerde yaşayan azınlık gayr-i müslimlerin varlığına ters düştüğünü zannederler ve ilerlemek içjn en kuvvetli temel olan «millî birliğe» karşı olduğunu sanarlar.

Aslında hakikat bunun aksinedir. Hikmet sahibi, her şeyden haberdar, bütün milletlerin geçmişini hâl-i hazırını ve geleceğini bilen Allahü Tealâ'nın koyduğu islâm Nizâmı, bu meselelere karşı ihtiyatlı davranmış, problemleri kökünden halletmiştir.

islâm Nizâmı azınlıkta bulunan gayri müslimleri korumaya dair apaçık nasslar getirmiştir. Bu hususta şu âyet-i celileden daha açık ne istenebilir:

«Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayanlara iyilikte bulunmanızı ve ada-

Risaleler 1

— 193 —

F:  13

letli davranmanızı yasaklamaz.  Çünkü Allah  adaletli olanları sever.»(4t)

Bu âyet-i celile sadece azınlıkta olanları korumayı değil, onlara iyilik etmeyi de tavsiye ediyor.

Keza islâm Dini hem insanî birliğe önem vermiş, hem de dinî birliği ilân etmiştir, insanî birliğe misal: «Ey insanlar!.. Doğrusu biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. Birbirinizle tanışâsınız diye sizleri milletler ve kabileler halinde yarattık.»(4<)

islâm'ın, dinî birliğe ehemmiyet verdiğini ve bu vasıta ile taassubu kökünden kaldırdığını, müslümanlara bütün Hak dinlere iman etmelerini farz kıldığını şu âyet-i celîlede bulursun:

«Deyin ki: —Biz Allah'a, bize indirilmiş olana, ibrahim'e, ismail'e, ishak'a, Yâkûb'a ve torunlarına indirilmiş olanlara, Musa'ya ve isa'ya verilmiş olanlara ve bütün peygamberlere Rableri tarafından verilmiş olanlara iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırd etmeyiz. Biz Allah'a teslim olanlardanız...» Şimdi onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse muhakkak doğru yolu bulmuşlardır. Şayet yüz çevirirlerse şüphesiz ki onlar ihtilâf içindedirler. Onlara karşı sana Allah

(44)  Müntehine Sûresi: 8.

(45)   Hücûrat Sûresi: 12.

19*

yetecektir. O her şeyi işiten ve bilendir. Siz Allah'ın boyası olan İslâm'a sarılın. Kimin boyası Allanın boyasından daha iyi olur?»{*«)

İslâm Dini, bütün dinlerin birliğine saygı gösterdiği gibi îslâmî birliği kutsal saymıştır: «Mü'minler ancak kardeştir, öyleyse kardeşlerinizin arasını bulun. Allah'tan korkun. Umulur ki, merhamet olunursunuz.»('r) Adalet ve insaf temeli üzerine kurulan islâm Dinine tabi olanların millî birliği parçalayacakları asla düşünülemez. Bilâkis islâm millî birliğe dinî birlik sıfatını getirerek bu birliği daha da kuvvetlendirmiş ve kutsal-laştırmıştır.  İslâmsız, bir milli  birlik  dağılmaya  mahkumdur.  Kur'an-ı  Kerim  kendileriyle alâka   kurmamız icab edenleri sınırlamış ve bizlere bildirmiştir: «Allah yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve yurdunuzdan çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onları dost edinirse işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir.»^)

Dünyada insaflı olan hiçbir kimse; bu âyet-i celî-lenin izah ettiği zorba insanların, en sevmediği bir mil-

(46). Bakara Sûresi: 136-138.

(47)   Hucûrat Sûresi:  10.

(48)   Mümteiıine Sûresi: 8.

let içinde dahi olmasını, onlar arasında fitne ve fesat yaymasını, nizâm ve intizamını bozmasını istemez.

işte islâmın «gayrı-müslim» azınlıklara karşı tutumu budur!.. Burada zulüm yok, insaf ve adalet vardır.

islârmn yabancılara karşı tutumu ise doğru ve samimî oldukları müddetçe onlarla sulh içinde yaşama ve iyilikte bulunmadır. Şayet vicdanları körelir, suçları  çoğalırsa  o takdirde ne yapacağımızı  Kur'an bize

bildirmiştir:

— «Ey iman edenler!.. Sizden olmayanları yakın dostlar edinmeyin. Onlar sizi sapıtmaktan geri kalmazlar. Sıkıntıya düşmenizi isterler. Kinleri ağızlarından fışkırmaktadır. Sinelerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz sizlere âyetlerimizi açıkladık. Siz o kimselersiniz ki, onlar sizi sevmezken siz onları

seversiniz.»!49)

Böylece islâm dini bütün bu yönleri en güzel şekilde tanzim etmiştir.."

(49) ÂM Imran Sûresi: 118.

— 196 —

V — İSLÂM, GARBLA OLAN MÜNASEBETLERİNİ BULANDIRMAZ

Yine bir kısım insanlar, yeni hayatımızda islâm nizamının bizleri batı devletlerinden uzaklaştırdığını, alâkalarımız istikrara kavuşurken islâm dininin tekrar bunları bulandırdığını sanarlar. Bu gibi kanaatler asılsız ve hayalden ibarettir.

Şayet Avrupa devletleri bize karşı kötü niyetli ise ler, İslâm'a uysak ta uymasak ta bizden razı olmayacaklardır. Yok, eğer bize karşı samimî ve sâdık iseler, bize güveniyorlarsa, kendi liderlerinin dahi «her devletin, başkalarının hakkına dokunmamak şartıyla kendi sınırları dahilinde istediği düzeni tatbik edebileceğinde,» hür olduğunu açıklamalıdırlar.   .

Bütün devlet adamlarının, islâm dininin beynelmilel şerefinin tarihte bilinen en mukaddes bir şeref olduğunu bilmeleri gerekir. Milletler arası şeref ve hay-

— 197 —

siyeti korumak için islâm dininin koyduğu kaideler en faydalı ve en sağlamkaidelerdir.

Milletlerarası anlaşmalara bağlı kalma hakkında İslâm Dini şöyle buyuruyor: «Ahdi yerine getirin. Doğrusu verilen ahidde mes'uliyet vardır.»{'9)

«Fakat anlaşma hükümlerinde size karşı bir eksiklik yapmayan ve aleyhinizde kimseye yardım etmeyen müşriklerle yaptığınız anlaşmaya sonuna kadar riayet edin. Şüphesiz ki Allah kendinden korkanları sever.»( ¦')

«Müşrikler, size karşı doğrulukla hareket ettikleri müddetçe siz de kendilerine doğrulukla muamele edin.»!5-')

Mültecilere ikram edilmesi hakkında şöyle buyuru-luyor: «Şayet müşriklerden biri sana sığınacak olursa onu koru ki, Allah'ın kelâmını dinlesin. Sonra onu emniyet içinde olacağı yere kavuştur.»(•")

Bu âyet-i celileler müşriklere karşı nasıl muamele edileceğini beyan buyuruyorlar. Semavî dinlere iman eden ehl-i kitaba, elbette daha iyi davranılacaktır. Garb-lıların, bu kaideleri  koyan, ona tabi olanları  bu yola

(50)   Isra Sûresi: 34.

(51)  Tevbe Sûresi: 4.

(52)  Tevbe Sûresi: 7.

(53)  Tevbe Sûresi: 6.

  198

sevkeden islâm dinini, müslümanlarla olan münasebetleri bakımından, bir garanti, bir teminat saymaları gerekir.

Şunu demek istiyoruz ki. islâmî nazariyelerin devletler arası münasebetlerde hâkim olması Avrupa için de daha faydalı ve en sağlam kaidelerdir.

— 199

VI — DOĞUDA KALKINMA ESASLARI BATIYA UYMAZ

Muhterem..................

Bazı doğu devletlerinin islâmı bırakıp batı devletlerini körükörüne taklit etmeyi tercih etmelerinin sebebi şudur:

Bu doğu devletlerinin liderleri, batı medeniyetini okuyup onun tesiri altında kalmışlardır. Kalkınmanın ancak dini ortadan kaldırmakla, kiliseleri yıkmakla, papaların nüfuzundan kurtulmakla ve papazların ağızlarını tutmakla gerçekleşebileceğine inanmışlardır. Ayrıca medeniyetin, sadece millette bulunan dinî nüfuzu tamamen yok etmekle, dini tamamen devletten ayırmakla tahakkuk edebileceğine inanmışlardır.

Evet... Bunları yapmak batılılar için doğru sayılsa bile islâm milletlerinde asla doğru değildir. Çünkü islâmî hükümlerin tabiatı başka hiçbir dinin hususiyetlerine benzemez.

— 201 —

ı ¦!

Müslüman din adamının nüfuzu, salahiyeti mahduttur, sınırlıdır. Bunun içindir ki, islâm kaideleri asırlarca devam etmiş, insanları ilerlemeye götürmüş, ilmi desteklemiş ve âlimleri korumuştur.

Avrupada yapılanı islâmî bir ülkede yapmak doğru olmaz. Bu mevzu çok önemlidir. Bu mevzuda çeşitli kitaplar yazılmıştır.

Bu risalede mevzuyu kısaca hatırlatma bakımından açıklamayı vazife biliyoruz. Her insaflının bu hususta bizimle beraber olacağı  kanaatindeyiz.

Şu halde bazı doğu memleket liderlerinin kafasına yerleşen bu yıkıcı şuur, bizim ilerlememiz için rehberi-xniz olamaz. Bizim kalkınmamız her şeyden önce faziletli bir ahlâka, şerefli bir ilme, faydalı bir kuvvete da--yanmalıdır. Zaten islâm da bunu emreder...

202 —

VII — DİN BAŞKA, DÎN ADAMLARI BAŞKADIR

Batılıların, yolunda giden bazı beyinsizlerin ileri sürdükleri delillerden biri de şudur: «Müslüman din adamları Miltf Kalkınmaya karşıdır. Zalimlere karşı yumuşaktırlar. Şahsî menfaatlerini, dünyevî çıkarlarını, millet ve memleket menfaatlerine tercih ederler.»

Bunların doğru olduğunu kabul etsekte bu, din adamlarının zaafiyetinden ileri gelmektedir. Din böyle mi emrediyor?

Padişah  ve kumandanların  kapılarını  kırıp  içeri •giren, onları tenkid eden,-onJaraemir veren, hediyelerini kabul etmeyen, hak ve hakikati açıklayan, milletin isteklerini amirlere aktaran o faziletli ve celâl sahibi islâm •âlimlerinin nezih yaşayışı bu iddia edilenleri yalanlıyor. Müslüman din âlimleri, silahı omuzuna alıp zalim ve diktatörlerin karşısına çıkmışlardır, islâm Devletinin doğusunda ibn el Eş'as'ın yanında fakihlerden müteşekkil orduyu tarih unutmamıştır. İslâm Devletinin batısın-

-— 203 —

da Kadî b. Yahya el-Leysî el-Melikî'nin başkaldırması gözlerden uzak değildir.

işte islâm dininin hükümleri budur!.. Geçmiş müs-lüman din adamlarının misk kokan tarihçe-i hayatları budur. 0 beyinsizlerin iftiralarından bir eser var mı? islâm Dininden çıkanların mes'uliyetini dine yükleme insafsızlık değil mi?

Bu iftiralar bir kısım insanlar hakkında doğru ol-sada herkes için doğru olamaz. Hususî bir münasebetten dolayı doğru sayılsa bile her zaman doğru kabul edilemez. Şarkın kalkınma tarihinde, her milletten olan müslüman din âlimlerinin yeri bellidir.

Mısır'da el-Ezher'in, Filistin'de Meclis-i Âlâ'nın, Hindistan'da Mevlânâ Ebû'l-Kelâm ve arkadaşlarının, Endonezya'da müslüman liderlerinin sarfettiği gayretler, yaptıkları işler unutulmamıştır. Şu halde müslüman âlimlerinin ilerlemeye karşı oldukları iddiası iftiradır. Kuru milliyetçilik nâmıyle müslüman milleti dininden çevirmek için din alimine iftira edilemez. Şayet yapılan iftiralar gerçek ise; din adamlarını İslah etmek müslüman millet için daha faydalı değil midir? Din adamlarını öldürmeden, daha güzel olmaz mı?

Diğer yandan dilimize geçen, takliden söylenen bazı tabirler (Din Adamı tabiri de bunlardan biridir)

— 204 —

bizim örf ve âdetlerimize uymaz. Çünkü bu tabirler ba-•tıhların papazlık düzeninde mevcuttur, islâm örfünde Din Adamları tabiri her müslüman. içine alır.

— 205 —

VIII — CESARETLİ VE BAŞARILI BİR ADIM

Muhterem.....................

Bütün bu izahlardan sonra, Hak yol olan islâmr bırakıp şehvanî arzular ve geçici zînetler yolu olan Av-rupanın yoluna uymakta mazur sayılamayız.

Avrupanın yolunda zînetler, süsler, lezzetler, zevkler, her şeyi helal görmek mevcuttur. Bütün bunlar âdi nefsin sevdiği ve hoşlandığı şeylerdir.

Kur'an-ı Kerim bize bunları beyan ediyor ve ten-kid ediyor : «Kadınlar, oğullar, kantar kantar altın ve gümüşler, besili atlar, hayvanlar ve ekinler gibi nefsa-nî şeyleri sevmek insanlara yaldızlı görünmüştür. Bunlar dünya hayatının geçici lezzetleridir.»( ¦')

İslâm yolu ise izzet ve şeref yoludur. Hak ve Hakikat yoludur. Kuvvet ve bereket yoludur. Doğruluk ve fazilet yoludur.

Ey Müslüman Liderler!.. Müslümanlarla birlikte bu-(54) Âl-i Imran  Sûresi:  14.

_ 207 —

sağlam yoldan yürüyün, ki Allah sizleri muvaffak et-sin. işte Kur'an'ımız bize şöyle sesleniyor: «De ki: Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? Allah'tan korkanlar için, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedî kalacaklardır. O cennette tertemiz zevceler ve Allah'ın rızasına ermek vardır. Allah kullarını görücüdür.»(55)

Milletleri, zevk-ü sefaya düşmeleri perişan etmiştir. Avrupayı da zevk*ü sefa peşinde koşmakla, açgözlülük kökünden sarsmıştır: «Bir şehri yoketmek istediğimiz zaman o şehrin zevkine düşkün olanlarına emrimizi göndeririz. Buna rağmen yoldan çıkarlar. Artık o şehir yok olmayı hak eder. Biz de onu yerle bir ederiz.»^6)

Allahü Tealâ, Peygamber Hz. Muhammed'i, bütün âlemlere rahmet olarak gönderdi ve O'nunla beraber kıyamete kadar nûr ve hidayet olan Kitabını indirdi.

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) in rehberliği ha-dis-i şeriflerinin devam etmesiyle sürüp gitmektedir. Kur'an-ı Kerim'in yüce saltanatı delillerinin kuvvetli olmasıyla hüküm sürmektedir.

insanlık muhakkak surette Resulullahın liderliği-

(55)  Âl-i Imran Sûresi: 15.

(56)  Isra Sûresi:  16.

— 208

ni ve Kur'an-ı Kerimin saltanatını ister istemez kabul edecektir. Aflahü Tealâ'nın şu kelâmı gerçekleşecektir: «Müşrikler hoşlanmasalar da Allah dinini bütün dinlerden üstün kılacaktır.»^7)

Ey Müslüman Liderler!.. Çilekâr, hasta ve huzursuz bu âlemi kurtarmak için Kur'an-ı Kerimin eczanesinden, Resululiah'ın (S.A.V.) nâmiyle ilk şeriat Nâcı alan siz olun...

Evet... Bu, cesaretli ve —inşallah— başarılı bir adım olacaktır. «Eninde sonunda emir Allah'ındır.»^")

«Allah iradesini yerine getirmekte her şeye galib-dir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.»(59)

«işte o gün mü'minler Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah dilediğine yardım eder. O her şeye galibdir ve rahimdir.»(6«)

(57)  Tevbe Sûresi: 33.

(58)  Rûm Sûresi: 4. (59)Yusuf Sûresi: 21. (60) Rûm Sûresi ayet: 4-5.

Risaleler 1

— 209 —

F:  14

IX — NELER YAPILMALIDIR? (Fiilî İslah için atılacak adımlar)

Muhterem..................

Yeniden kalkınmamız için müslüman milletinde na-' sil bir şuur ve ruhun hâkim olması gerektiğini açıkladıktan sonra, bu şuurun meydana getireceği bazı fiili neticelere temas etmek istiyoruz.

Burada sadece mevzuların başını zikretmekle iktifa edeceğiz. Çünkü bu mevzulardan herbirinin, geniş araştırma ve incelemeye muhtaç olduğunu biliyoruz.

Çünkü; milletimizin bütün ihtiyaç ve isteklerini, kalkınması için icab eden şeyleri tamamen tesbit ettiğimizi söyleyemeyiz. İleri sürdüğümüz bu arzuların kısa bir zamanda gerçekleşeceği kanaatinde değiliz.

Biz bu isteklerin birçoğunun önünde çeşitli engellerin bulunduğu ve bu engelleri aşabilmek için uzun dü-

— 211 

şünmelere, büyük inayetlere ve sarsılmaz bir iradeyo gerek olduğunu düşünüyoruz.

Bununla beraber samimî gayretin elinden hiçbir şeyin kurtulamıyacağtnı, hayır yolunu tutan, kuvvetli irade sahibi bir milletin elbette ki muvaffak olacağına

inanıyoruz.

Öyle ise hep birlikte Allah'a yönelin, muvaffakiyet Allah'tandır...

Hakikî islâmî Ruha dayanarak yapılması istenilen

başlıca ıslahatlar şunlardır:

A — Siyasî, Adlî ve İdarî Sahalarda: >

1)   Partizanlık kaldırılmalı,  milletin  siyasî  gücü tek bir safta toplanmalıdır.

2)  Hukukun bütün dallarında islâm Şeriatı'na uygun olacak şekilde ıslahat yapılmalıdır.

3)   Orduyu kuvvetlendirmen, orduya islâmî cihad ruhu ve heyecanı verilmelidir.

4)   Zayi edilen Hilafet'i tekrar diriltmeye ciddiyette çalışmak için bütün islâm memleketleri —bilhassa Arap Devletleri— arasındaki bağlar kuvvetlendirilmeli.

5)   Devlet dairelerinde bütün memurları islâmî hükümlerden mss'ul olduklarını hissettirecek derecede islâmî şuur yayıîmalıdır.

— 212 —

6)   Devlet memurlarının şahsî tutumları murakabe edilmeli, şahsî davranışı ile vazife esnasındaki davranışı birbirinden ayırt edilmemeli.

7)   Yaz-kış dairelerde çalışma saati ileri alınmalı. Bu yolla dinî vecibelerin yerine getirilmesine yardım edilmeli. Gece geç vakitlere kadar geçen zaman kaybı önlenmeli.

8)   Rüşvet ve iltimasa son verilmeli. Vazife sadece ehil olanlara ve kanunî şartları haiz olanlara verilmeli.

9)   Devletin bütün  işleri  islâm terazisiyle tartıl-mah. Toplantılar, davetler, sohbetler, hapishaneler ve hastaneler İslama ters düşmeyecek sakilde tanzim edilmeli. Çalışma vakitleri namaz vakitleriyle çatışmayacak şekilde ayarlanmalıdır.

10)   Ezher mezunları askerî ve idarî vazifelerde ça-lıştırılmalı, bu yolla yetiştirilmelidir...

B — içtimaî ve ilmî Sahalarda:

1) Milleti, âdâb-ı muaşerete hürmet etmeye alıştırmalı. Bu hususta kanunî müeyyidelerle beraber ir-şad yoluna da başvurulmalı. Âdâb ve ahlâka muhalif suçlar şiddetle cezalandırılmalıdır.

2)  Kadını hem yüceltecek hem de iffetini koruyaf-— 213 —

cak şekilde Kadın Dâvasını İslama uygun olarak hai-letmeli. Bu yolla içtimaî yönden en önemü mes'ele olan bu mevzuu ifrat ve tefrite dalanların sapık görüşüne ve kiralık kalemlerine bırakmamalıdır.

3} Gizli-açık her türlü fuhuş önlenmeli. Fuhuş, ne şekilde olursa olsun faili recmedüecek bir suç sayılmalıdır.

4)   Kumarın, oyun, millî piyango, yarış... vs. bütün çeşitleri kaldırılmalıdır.

5)   Afyon, eroin, haşhaş... vs. gibi, her çeşit içkiye karşı  savaş açılmalı,  içki tamamen yasaklanmalı, millet onun şerrinden kurtarılmalıdır.

6)   Açıklık,  çıplaklık,  önlenmeli,  kadınlar  icabe-den hususlarda irşad edilmeli. Açıklık hususunda asla müsamaha edilmemeli. Bilhassa öğretmen, talebe, doktor... vb. hanımlara karşı sıkı tedbirler alınmalı.

7)   Kızları eğitme programları tekrar incelenmeli. Çeşitli eğitim kademelerinde erkek ve kız eğitim metodu farklı olmalı.

8)   Kız ve erkek talebelerin birlikte okumalarına mani  olunmalı.  Kendisine  helâl  olmayan  bir  kadınla herhangi bir erkeğin başbaşa kalması, cezalandırılması gereken bir suç sayılmalı.

9)   Evlenmeye ve nesli artırmaya çeşitli yollarla

— 214 —

teşvik etmeli. Aileyi koruyacak yuva kurmaya teşvik edecek, evlenme problemini çözecek kanunî tedbirler alınmalı.

10)   Barlar, pavyonlar kapanmalı, dans ve benzeri oyunlar yasaklanmalıdır.

11)   Tiyatrolar,  ve sinema filimleri  sıkı  sansürden geçirilmelidir.

12)   Türkü ve şarkılar temizlenmeli, iyisi seçilip alınmalı, bunlara sıkı sansür konulmalıdır.

13)   Millete verilen konferanslar, açık oturumlar, v.b. islâmî değer taşıyanları seçilmeli, Radyo ve Televizyon yurtsever, ahlâklı ve faziletli şahsiyetler yetiştirmek için kullanılmalıdır.

14)   Nefsî arzuları uyandıran romanlar, fesat tohumu saçan kitaplar toplatılmalı, fuhuş ve fücuru yayan, insanların şehevanî arzularını istismar eden basına el koyulmalıdır.

15)   Yazlıklar ve plajlar cinsî anarşi ve müstehcenlikten uzak bir şekilde tanzim edilmelidir.

16)   Bütün kahvehanelerin açılış ve kapanış saatleri tayin edilmeli, kahvecilerin ne yaptıkları kontrol edilmeli. Faydalı şeyler tavsiye edilmeli, onların uzun zaman kahveyi açık tutmalarına müsaade edilmemelidir.

— 215 —

17)   Kahvehaneler     okuma-yazma     bilmeyenleri okur-yazar yapmak için kullanılmalı. Bunun için öğretmenler ve talebeler yardımda bulunmalıdır.

18)   Gerek iktisadî, gerek ahlâkî yönden zararlı âdetlere karşı savaşmalı. Milleti bu zararlı âdetlerden kurtarıp faydalı âdetlere sevketmeli.  Meselâ  Düğünlerde, mevlidlerde, bayramlarda, matemlerde ve çeşitli münasebetlerde görülen âdetler düzeltilmelidir. Bu yönde bizzat devlet örnek olmalıdır.

19)   Hisbe(*) Teşkilâtı kurulmalı. Ramazanda oruç yeme, kasden namazı terketme, dine küfretme...  vb. İslama   aykırı   hareketle/i   işleyenler   cezalandırılmalıdır.

20)   Köylerdeki okulları, camilerin yanında yapmalı. Hem okul, hem cami, vazife,temizlik ve itina gösterme  bakımından  güzelce tanzim  edilmeli.   Böylece küçük talebeler de namaz kılmaya  alıştırılmalı.  Yaşı geçmiş büyükler ilimden nasibini almalıdır.

21)   Bütün okul ve üniversitelerde Din Dersi mecburî sayılmalıdır.

22)   Hususî okullarda da Kur'an-ı  Kerimi ezber-

(•) Hisbe: demek, her müslürrranın dine karşı suçtan adli makamlara bildirme mecburiyetinde olması demektir. Böyleca herkes savcı vazifesini yapacaktır.

— 216 —

lemeye teşvik edilmeli, din vo dil sahalarında ilmî diplomaları elde etmek için Kur'an-ı Kerimi ezberleme şartı koşulmalıdır. Ayrıca her okulda Kur'an-ı Kerimin bir kısmı ezberletilmelidir.

23)   İstikrarlı bir eğitim sistemi konulmalı, bu sistemle eğitim geliştirilmeli, seviyesi yükseltilmeli, gayeleri bir olan eğitim müesseseleri birleştirilmeli, millette mevcut olan çeşitli kültürler birbirine yakınlaştırılması. Eğitimin birinci  merhalesi yurtseverlik ruhunu,  güzel ahlâkı aşılayacak bir merhale olmalıdır.

24)   Eğitimin bütün merhalelerinde düve edebiyata önem verilmeli. Eğitimin birinci merhalesinde yabancı dil bırakılıp yalnız Arapça'ya önem verilmelidir.

25)   İslâm Tarihine, Millî Tarihe ve islâm Medeniyeti Tarihine önem verilmelidir.

26)^ Yavaş  yavaş   milletin, kıyafetini   birleştirme yolları düşünülmelidir.

27)   Dil, örf, âdet ve kıyafet bakımından evlerdeki batıcılık ruhu kaldırılmalı, bütün bunları millîleştirmen. Bilhassa sosyetelerin evlerinde bu, gerçekleştirilmelidir.

28)   Basını ıslah etmeli, yazar ve muharrirler is lâmî mevzularda yazmaya teşvik edilmelidir.

__   017  __

29)   Sıhhate dair uyarılarda  bulunmak, hastaha-neleri, doktorları, seyyar klinikleri artırmak ve tedavi yollarını kolaylaştırmak suretiyle kamu sağlığına önem verilmelidir.

30)   Nizâm ve intizama riayet edilmesi, temizliğe dikkat  edilmesi, suların   klorlanması,   kültür   vasıîları ve istirahat yerleri bakımından köye önem verilmelidir.

C — iktisadî Sahalarda istenilen Islahat:,

1)   Zekâtın toplanma ve dağıtılması islâm şerja tının emirlerine göre tanzim edilmeli. Zekât vasıtasıyla. Dâr'ül-Aceze, Yetimler Yurdu, Düşkünler Evi ve Askerî Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı gibi hayır müesseseleri "kurulmalıdır.

2)   Faiz derhal yasaklanmalıdır. Bankalar faizsiz olarak tanzim edilmeli. Devlet kendine ait faiz alacaklarından vazgeçmeli, bu yönde örnek olmalıdır.

3)   iktisadî projelere teşvik edilmeli, iktisadî müesseseler çoğaltılmalıdır. Yabancıların elinde olan iktisadî müesseseler millîleştirilmelidir.

4)   Halkı karaborsacılık yapan şirketlerin zulmünden korumalı, onlara hadleri  bildirilmeli, millet için mümkün olan her faideli şey yapılmalıdır.

— 218 —

5)   Dar gelirli memurların maaşlarını artırarak ek ödenekler ve mükâfatlar vererek durumlarını düzeltmeli. Yüksek dereceli memurların aylıklarını azaltmalı.

6)   Vazifeler açıkça belirtilmeli, memurlar sadece zarurî vazifelerde çalıştırılmalıdır. işler memurlara adaletli dağıtılmalı, bunda dikkatli davranılmalıdır.

7)   Zirai ve Teknik sahalarda teşvikte bulunulmalı, üretim bakımından köylülere ve teknisyenlere önem verilmelidir.

8)   işçilere içtimaî ve teknik açıdan gereken alâka gösterilmeli, çeşitti yönlerde seviyelerini yükseltmeye çalışılmalıdır.

9)   Çorak araziler, ihmal edilmiş maden ocakları... vs. gibi tabiî kaynaklar işletilmelidir.

10)   Üretim   ve  işletme  bakımından   zarurî   olan projeler, lüks olanlara tercih edilmelidir.

0  Hülâsa:

Müslüman kardeşlerin dâvası budur. Bunu takdim ediyoruz. Biz canımızı, düşüncemizi ve bütün gücümüzü İslâm Milletini yükseltmek ve ilerletmek isteyen herhangi bir devlet veya kuruluşun emrine veriyoruz. Feda olmayı kabul ederiz. Feda oluruz.

— 219 —

Umarız ki, böylece vazifemizi ifa ettik. Sözümüzü söyledik. «Din Nasihattir... Allah için. Resulü için, Allah'ın kitabı için müslüman liderler için ve bütün müs-îümanlar için...»

Allah bize yeter... Allah'ın seçtiği kulları üzerine-

selâm olsun.

BİRİNCİ KİTABIN SONU

— 220

      LÜGATÇE          

      - A -                     '                                        1       

âb-i  hayat :      hayat suyu                                                                jll        

adl-i   ilahî     :      Allahın   adaleti                                                         II         

ağyar IH :      yabancı                                                                           III        

ahkâm III :      hükümler, emir ve kararlar.                                    M      

ahid  :      sözleşme                                                                       1           

akide :      inanç, doktrin                        ,                                    1           

Adalı   kelâmı    :      Allah sözü                              \                       :           1          

ashab-ı  güzîn    :      seçkin sahabeler,  kıymetli  arkadaşlar                 | |          

Azîz  :       (Allahın   isimlerinden)   onur  sahibi, yüce            1   

      — B — 1    

bâtıl hak olmayan,  yalan-çürük    \          

bcrî  insan  yapısı,  insanî                   \          

beşeriyet   insanlar  topluluğu                    \      

celâl -C-                           '      \ :       yücelik          

cihanşümul  dünya  çapında,   evrensel        

cizye müslüman   olmayan   vatandaşl;          rdan   alı-

      nan   vergi (islâmî  idarede)     

ebedî — E — sonsuz,   devamlı     

chl-i  kitab      Allah   tarafından  gönderilen  k        .aplardan

      birine  bağlı  bulunan.      i

elzem çok lüzumlu, zarurî         

eyyamcı     herkese kavuk sallayıp gününü gün eden        

ezelî                          :   başlangıç noktası olmayan         

      — F —      

iasih                         :    anlaşılan, açık ifadeli     

"âşık                         :    Allahın   emirlerini  tanımayan,  kapik                   1          

tarz-ı   kifaye          '   Aslında  her  müslümanin   yapmjısı  gere-          

      ken, fakat bazı müslümanlar  y;    Aınca  di-1

                  ğer  müslümanların  sorumluluktan    kuı-

tulmuş  olduğu dinî  emirler   (cenaze na-                

maz',  kılmak gibi)               

ütz-I    ayn                     Her   müslümanm   bizzat   yapması   gere-           

ken  dini  emirler.               

irnatik                      :       bağnaz,  mutaasıp                

iazilet                       :       üstünlük,   erdemlilik               

İc raset                      :       ileri görüşlülük                

/                        — G —                

gafil                ı             :       dalgın,  dikkatsiz

garb               j               :       batı

gasb              :       başkasının malına haksız yere el koymak

                  — H —

haiz olmak 1                 :       layık olmak, sahip olmak

hâkim         /              :      hükmeder.

hamaset    /                 :       candan arzulamak

hami          /              :      koruyucu

hiti'tn                 :       yen

huşu              :      alçak   gönüllülük

ıslahatçı               kötü düzeni iyi hale getiren

içtimaî                 — İ — toplumsal

ıhlâs             iyi niyetli olmak, samimiyet

ihtiva etn  ek          içine almak

ihtilaf                 anlaşmazlık

iktisadî    |                ekonomik

inziva      (                bir   keseye  çekilmek

irşad        |               doğru  yolu  göstermek

istibdad  |             diktatörlük

istikbal  |             gelecek günler

istiklâl   1                :            bağımsızlık.

istikrar /              bir ifin ravına oturması

            — K —

kamus       :      sezlük

kclâm-ı     ilâhi :      Allah  kelamı

kemâl       '•      olgunluk

lütufkâr

mahlukat materyalizm maslahat mazhar  olmak medar-i hayat mefhum metanet metanetli meriyet mihnet muayyen muazzez         . muhaddis        < •muhalif

murakabe

murdar

mutedil

muvaffakiyet

muzaffer

mücehhez

müdrik

müfreze

müeyyide

mümtaz

ırüıeffeh

mür$id

  L —

 bağışlayıcı, karşılıksız iyilik yapan

  M —  yaratıklar

 maddeciliği ruhtan önemli tutan felseft

 faydalanmak

 ermek, ulaşmak, sahip olmak

 hayat vesilesi

 anlaşılmış olan

 dirençli olmak

 dirençli

 üstünlük

 zahmet, sıkıntı

 belirli

 saygı değer

 hadis ilmiyle uğraşan alim

 aykırı, karşı                         \

 yaza;-

 kontrol

 pis

 ılımlı

 bararıya ulaşmak

 düşmanı   yenen

 her  yönüvle hazır

 idrâk   eden,   anlayan

 askerî birlikten bir kol

 yaptırım

 seçkin,  eksfra

 sıkıntısız yaşayan

 uyarıcı, yol gösterici

müstehcen

mi:'tcı-i

müstakil

müsrif

münafık

nass

nazarî

nazariye

nedamet

numune

nümune-i   misal

pîr-i   fani

rabıta riyakâr

sâdık         /

sahih         / salahiyet / salih       7 savt-ı Resulullah say-ü giyret seyyid sofi

şâmil

şcriat-ıj garrayı

Muhammediyye

genel  uyarıcı  (genel  başkan)

ahlâk kurallarına  uymayan açık saçıklık

bir yere veya bir kimseye sığınan

czerk

savurgan

dıştan inanır görünüp içinden inanmayan

— N" —

delil  (ayet-hadis gibi) sadtce görüş halinde bulunan, teorik teori,  görüş pişmanlık   duymak örnek başkasına  örnek  olabilmek

—«• t* «_ ölümün eşiğine yaklaşmış  ihtiyar

  R —

bağlılık

istemediği   halde   beğenilecek   hareketle; yapan

  S —

doğru  kişi, sözünde  duran

yanlış olmayan, doğru

yetki

dürüst, takva  sahibi

peygamberin sesi

çaba harcamak

soyu peygambere kadar uzanan  kişi

dindar

—- S — geniş çapta içine alan

Hz.  Muhammedin getirdiği yüce şeriat

şerh

schvânl şeyler

şiar

taassub

tahakkkük

takdis

tpmahkir

tasvip etmek

teçhizat

tefrika

tenfiz

tevekkül

tevfik

te'vil

to'yid tezyin

ulvi

vârid vâris vehim

yâd etmek

yc's

zelil ziraî zillet

Risaleler 1

açıklama

haram helal aramaksızın gönlün arzuları

yol,  gaye

  T —

bir şeye aşırı derecede bağlanmak bir şeyin meydana gelmesi bir şeyi mukaddes tanımak, ilahlaştırmak cimri, aşırı arzu sahibi desteklemek silah ve cephaneler parçalara bölünmek yapmak, uygulamak Allaha bağlanmak başarı

bir mananın dışında başka bir mana çıkarmak desteklemek güzelleştirmek

_ U — yüce

  V —

bir  şeyin  husule gelmesi,   olması ölen kimseden kendisine mal düşen kişi zan, şüphe

—. Y —                                          .     .

anmak kötümserlik

_ Z _

düşük, alçak tarımsal düşüklük, alçaklık

MEHMED AKİF KÜLLİYATI

MİLLİ şairimizin hayatı boyunca kaleme aldığı bütün eserleri biraraya toplayarak gün ışığına çıkaran bu eser' adeta bir Mehmed Akif Ansiklopedisidir. 10 ciltten oluşan külliyatın ilk dört cildi Safahat ve açıklamasını içeriyor. Şiirin orjinali, altında lügatçesi ve karşı sayfadaki geniş açıklamasıyla Safahat günümüz türkçesîyle daha rahat anlaşılır bir hale getirildi. Beşinci ciltte İstiklâl Şairimizin tüm makalelerini, altı-yedi ve sekizinci ciltte tercüme eserlerini, dokuzuncu ciltte vaaz, mektup ve ayet tefsirlerini, onuncu ciltte ise Mehmed    . Akif'in hayatı, şahsiyeti ve idealini bulacaksınız. Eseri, değerli ilim adamımız İsmail Hakkı Şengüler dört yıl süren titiz çalışmaları sonucu kaleme almış, sayın M. Ertuğrul Düzdağ ise son tashih ve düzeltmelerini yaparak gözden geçirmiştir.

İSTİKLÂL ŞAİRİMİZİN BÜTÜN ESERLERİNİ AÇIKLAMALARIYLA BİRARAYA TOPLAYAN TEK KAYNAK ESER...

10 cilt, 5000 sayfa, I. hamur şamua kağıt, kuşe selefon kaplı lüks cilt.

KUR'AN-I KERİM ve TÜRKÇE MEALİ

Bu meal ev halkının tümüne hitabedebilen anlaşılır.bir dille kaleme alınarak beş kişilik ilmi bir heyet tarafından hazırlanmıştır. Parantezlerin, ayrı açıklamaların yer almadığı eser Diyanet İşleri Başkanlığınca tasdik edildi. HERKESİN ANLAYABİLECEĞİ SÂDE BİR MEAL... 640 sayfa - Lüks Şamua Kağıt - iki renk baskı - Süper Lüks Cilt.        -                                              .

BU KİTAPTAKİ KONULAR

DAVANIN ESASLARI GENÇLERE SESLENİŞ

KURAN BAYRAĞI ALTINDA MÜSLÜMAN KARDEŞLER

CİHAD AYDINLIĞA DOĞRU

ISBN 975-7449-02-4

Hasan Elbenna _ Risaleler Cilt1

www.kitapsevenler.com

Merhabalar

Buraya Yüklediğim e-kitaplar Aşağıda Adı Geçen Kanuna İstinaden

Görme Özürlüler İçin Hazırlanmıştır

Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitapları Dinliyoruz

Amacım Yayın Evlerine Zarar Vermek Değildir

Bu e-kitaplar Normal Kitapların Yerini Tutmayacağından

Kitapları Beyenipte  Engelli Olmayan Arkadaşlar Sadece Kitap Hakkında Fikir Sahibi Olduğunda

Aşağıda Adı Geçen Yayın Evi, Sahaflar, Kütüphane, ve Kitapçılardan Temin Edebilirler

Bu Kitaplarda Hiç Bir Maddi Çıkarım Yoktur Böyle Bir Şeyide Düşünmem

Bu e-kitaplar Kanunen Hiç Bir Şekilde Ticari Amaçlı Kullanılamaz

Bilgi Paylaştıkça Çoğalır

Yaşar Mutlu

Not: 5846 Sayılı Kanunun "altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler " bölümünde yeralan "EK MADDE 11. - Ders kitapları dahil, alenileşmiş veya yayımlanmış yazılı ilim

ve edebiyat eserlerinin engelliler için üretilmiş bir nüshası yoksa hiçbir ticarî amaç güdülmeksizin bir engellinin kullanımı için kendisi veya üçüncü

bir kişi tek nüsha olarak ya da engellilere yönelik hizmet veren eğitim kurumu, vakıf veya dernek gibi kuruluşlar tarafından ihtiyaç kadar kaset, CD, braill

alfabesi ve benzeri 87matlarda çoğaltılması veya ödünç verilmesi bu Kanunda öngörülen izinler alınmadan gerçekleştirilebilir."Bu nüshalar hiçbir şekilde

satılamaz, ticarete konu edilemez ve amacı dışında kullanılamaz ve kullandırılamaz. Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması

ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayınına geçilmiştir.

T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi İşlem ve Otomasyon Dairesi Başkanlığı

Ankara

Bu kitaplar hazırlanırken verilen emeye harcanan zamana saydı duyarak

Lütfen Yukarıdaki ve Aşağıdaki Açıklamaları Silmeyin

Tarayan

Süleyman Yüksel

www.suleymanyuksel.com

suleymanyuksel@suleymanyuksel.com

suleymanyuksel6@hotmail.com

Hasan Elbenna _ Risaleler Cilt1