Mekkeliler, ibadet edince, el çırpıyor ve ıslık çalıyorlardı. Bazıları, el çırpmakla, ıslık çalmakla Tanrı'ya hürmet ettiklerini sanıyorlardı. Bazıları da, putlarının önüne bir takım hediyeler takdim ederlerdi. Hristiyanlarda ise diz çökülür, yani dizler yere konur. Bu hareket ne rüku ve ne de secdedir. Vücut dik kalmak şartıyla dizler yere konur. Yahudi havralarında ise ibadet yapan herkes ayakta durur. Hahamları Tevrat'ı açar ve okur. Bu bir-iki saat kadar uzun sürer. Müslümanların ibadetlerinde ise bilindiği gibi, birçok hareket vardır. Ayakta durulur, rüku' yapılır, secde edilir ve bu arada da bir çok dua okunur. Hz. Peygamber doğduğu zaman, Mekke'de tek Tanrı inancının olduğunu görüyoruz. Fakat buna rağmen, taptıkları bir çok put vardı. Ulu Tanrı'ya inanıyorlar ve buna «Allah» diyorlardı, İslamiyet de bu kelimeyi muhafaza etmiştir. Ve bu Allah için Kabe'yi inşa etmişlerdi ki, buna «Beytullah, Allah'ın Evi» diyorlardı. Çünkü onlar da Allah'ın görünmez olduğuna inanıyorlardı ve sembolik olarak ona bir ev inşa etmişler ve onun önünde ibadet ediyorlardı. Bütün bunlar, muhtemelen Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’den gelen bazı adetlerin muhafaza edilmesinden kaynaklanıyordu. Bu adetlere Peygamber olmayan bazı kişilerin adet ve geleneklerini de ilave etmiş olmaları muhtemeldir. Putların Kabe'ye konması da bazı insanların teşebbüsüyle olmuştur. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail |
zamanında Kabe inşa edilince, tabii ki putlar yoktu. Mescidü'l-Haram denen Kabe'nin, kendine has bazı ibadet tarzları vardı. Senede bir defaya mahsus olmak üzere sadece Mekkeliler değil, Kabe'ye hürmet eden diğer Araplar da hac için Mekke'ye gelirlerdi. Tabii, bu İslam’dan evvelki tatbikattı. İbn Hişam'a göre, Hicretten üç yıl evvel, Hz. Peygamber, Mina'ya gidiyor ve orada onbeş kadar kabileye hitab ediyordu. Hz. Peygamber, bu kabilelerden her birine ayrı ayrı hitap etmiş ve onlara; «Beni memleketinize götürün, beni dinleyin, zira beni dinleyenler, yakın bir zamanda Bizans'ın ve İran’ın hakimleri olacaklardır» diyordu. İbn Hişam, bu kabilelerin isimlerini de zikretmektedir. Ben bu kabileleri harita üzerine yerleştirip, nerelerden geldiklerini tespite çalıştım, Arabistan'ın kuzeyinden, güneyinden, doğusundan, batısından, kısaca her taraftan, Mekke'ye hac yapmak için kabilelerin gelmiş olduğunu gördüm. Bu da gösteriyor ki, Kabe sadece Mekkelilerin değil, aynı zamanda Mekke dışındaki bütün Arapların da dini merkezi durumundaydı. Denilebilir ki, İslamiyet’ten evvel dahi Mekke, o zamanki bütün Arapların dinî federasyonunun merkezi idi. Putperest olmalarına rağmen bu Arapların hepsi, Kabe'yi Allah'ın evi olarak kabul ediyor ve hac yapmak için Mekke'ye geliyorlardı. Denilebilir ki, Arapların müşterek olarak Kabe'yi böyle kabul etmeleri, onlar arasında İslamiyet’in kolayca yayılmasına vesile olmuştur. |
![]() |