EY BÜRÜNÜP SARINAN!

Bir süre dinlenip yatıştıktan sonra Cebrail'in (a.s.) şiddetli nuranî basıncını tekrar üzerinde hissetti. Bu kez şöyle diyordu:

"Ey bürünüp sarınan (Resûlüm)! Kalk, ve (insanları) uyar. Sadece Rabbini büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terk et." (Müd­dessir (74), 15)

Resûlullah (s.a.v.) daha önce olduğu üzere üşü­yüp titremeye ve alnından terler boşalmaya başladı…

Faziletli eş Hatice, olup bitenleri ve ona gelenin kim olduğunu anladı. Onun korkularını din­dirmeye, endişelerini gidermeye çalıştı. Ardından vakit yitirmeden amcasının oğlu Varaka bin Nevfel'e gitti. Varaka cahiliye putperest anlayışını reddederek uzlete çekilmiş bir kimseydi. Hatice'nin anlattıklarını dinledikten sonra şöyle dedi:

"Allah'a yemin ederim ki, ona gelen Nâmûs-u Ekber'dir ki, o Musa'ya da gelmişti."

Hatice, zihninde ancak âlim ve hikmet sahiplerinin kavrayıp anlayabileceği düşünceler ve kalbinde de ancak kuvvet sahibi insanların dayanabileceği karmakarışık duygularla geri döndü. Son derece metin ve soğukkanlı bir kadındı. Kolaylıkla sarsılmayan, telâşa düşmeyen bir kişiliğe sahipti.

Güler, sevecen bir yüzle eşine yöneldi. Konuşurken ağzından âdeta bal akıyordu. Onu yatıştırıyor, yardımcı olmaya çalışıyordu. Değerli eşine şöyle dedi:

"Ey amcamın oğlu! Allah'a yemin ederim ki, sen akrabanı görüp gözetirsin! İşini görmekten âciz olanların yükünü taşırsın! Yoksula verir, hiç kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın! Misafiri ağırlarsın! Karşılaştıkları musibet ve felaket hâdiselerinde halka yardımcı olursun… Vallahi, Allah seni hiçbir zaman utandırmaz, üzüntüye dü­şürmez."

 Hatice'nin bu sözleri Muhammed'in (s.a.v.) kalbini yatıştırdı, ona güven verdi.

Ruhu'l-emin Cebrail (a.s.) bir süre gelmedi. Sonra Allah'ın vahyi olan âyetlerle tekrar geldi. Melek ondan ayrılıp gidince Resûlullah (s.a.v.) hissettiği soğukluktan dolayı tüylerinin diken diken olduğunu, alnında inci taneleri gibi terlerin birikmiş olduğunu gördü. Hatice'ye:

"Beni örtüp bürüyün… Beni iyice örtüp bürüyün…" dedi.

Cebrail (a.s.) ona şu âyetlerle geldi:

"Ey örtünüp bürünen (Resûlüm)! Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl. (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt. Ya da bunu çoğalt ve Kur'an'ı tane tane oku.  Doğrusu biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyede­ce­ğiz." (Müzzemmil (73), 15)

Vahyin etkisi üzerinden gidince yerinden doğ­rulu­p kalktı. Sevgili hanımı Hatice'ye dönüp şöyle dedi:

"Ey Hatice, artık uyku ve dinlenme zamanı bitti."

Faziletli ve temiz eş, iman davetini hemen kabul etti. Allah'ın bir ve tek ve sevgili kocasının da Al­lah'ın peygamberi olduğuna iman etti. O ikisi İslâm ümmetinin ilk çekirdeğiydiler.

Ali bin Ebû Tâlib, Resûlullah'ın (s.a.v.) bakım ve himayesinde yaşıyordu. O da iman çağrısını kabul etti ve Resûlullah'a tâbi oldu.

Resûlullah'ın (s.a.v.) hizmetkârı Zeyd bin Hârise de aile ortamında normal olmayan hâl ve hareketler gör­meye başladı. Başlangıçta gördüklerine bir anlam veremedi. Sorup işin aslını, anlam ve derinliği­ni öğrenince o da kendi arzu ve isteğiyle iman kervanına katılmakta tereddüt etmedi.

Allah'ın Elçisi (s.a.v.) İslâm ve peygamberlik konusunu yakın dostu Hz. Ebû Bekir'e açtı. Ebû Bekir en küçük bir tereddüt izi dahi göstermeksizin, kendisine yapılan iman çağrısını derhal kabul etti.