BEDİR SAVAŞI
Bedir savaşı, uzun bir konudur. Allah'ın izniyle onu sana özetlemeye
çalışacağım.
Bir Kureyş ticaret kervanının Şam'dan Mekke'ye doğru ilerlemekte olduğu
ve kervanda yüklü miktarda ticaret malının bulunduğu haberleri Resûlullah'a (s.a.v.)
ulaştı. Derhal ensar ve muhacirlerden meydana gelen üç yüz on küsur kişilik bir
orduyla kervanın bulunduğu bölgeye hareket etti. Beraberlerinde
Kureyş'in ticaret kervanını Ebû Süfyan yönetiyordu. Müslümanların
gelmekte olduklarını öğrenince derhal Mekke'ye birini göndererek Kureyşlileri
uyardı. Kureyşliler mallarının Müslümanlar tarafından ele geçirilmesinden endişe
ettiler. Savaş için gerekli hazırlıkları tamamlayıp Medine'ye doğru hareket
ettiler.
Ebû Süfyan da her zamanki yolunu değiştirerek, sahile doğru yöneldi. Böylece
kervan ve mallar kurtulmuş oldu. Ardından birini göndererek kervanın son durumu
hakkında Kureyş'i bilgilendirdi. Ne var ki başta Ebû Cehil ve avenesi olmak
üzere şirkin elebaşları kervan kurtulmuş olmasına rağmen Mekke'ye geri dönmeyi
reddettiler. "Bedir'e varmadan geri dönmeyeceğiz! Biz orada üç gün kalacağız.
Develer keseceğiz, yiyip, içip, sarhoş olacağız. Oyuncu kadınlar oynayacaklar,
şarkılar söyleyecekler. Çevredeki Araplar da bizi işitecekler ve bundan sonra
hep bizden korkup duracaklar!" dediler. Müşrikler bin kişiydiler.
Resûlullah (s.a.v.) koşulların değişmiş olmasını dikkate alıp, ashabıyla
durum değerlendirmesi yaptı. Mikdâd bin Amr şöyle dedi:
"Yâ Resûlallah! Allah'ın emrettiği şeyi yerine
getir! Biz senin yanındayız! Vallahi, biz sana, İsrail oğullarının Musa'ya
(a.s.) dediği gibi, 'Sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız.'
(Mâide (
Resûlullah (s.a.v.) Mikdâd'ın bu konuşmasından çok memnun oldu. Fakat
aynı şekilde ensardan da böyle bir güven almak istiyordu. Onlara dönerek:
"Ey insanlar! Siz de bana görüşünüzü açıklayınız!" buyurdu.
Sa'd bin Muâz:
"Yâ Resûlallah! Sen galiba bizi kastediyorsun?" dedi.
Resûlullah (s.a.v.) onun bu sorusunu:
"Evet!" diye cevapladı.
Bunun üzerine Sa'd şöyle konuştu:
"Biz
sana iman etmiş, seni doğrulamış, bize getirdiklerinin hak ve gerçekliğine şahitlik
etmiş, bu yolda seni dinlemek ve itaat etmek üzere sana kesin sözler de vermiş
bulunuyoruz! Yâ Resûlallah! Sen, istediğini yap! Seni hakla peygamber olarak gönderen
Allah'a yemin ederim ki, sen bize şu denizi gösterip dalsan, seninle birlikte
biz de dalarız, içimizden hiç kimse de geri kalmaz! Senin yarın bizi
düşmanımızla karşılaştırmandan dolayı da asla hoşnutsuzluk göstermeyiz. Savaşta
sabır ve sebat göstermek, düşmanla karşılaşınca da
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Öyleyse yürüyünüz ve de sevininiz! Allah, bana iki şeyden
birini söz verdi: Ya kervan ve ondaki mallar ya da savaş. Fakat vallahi ben, şu
anda, sanki o kavmin vurulup düşecekleri yerleri görüyor gibiyim!" buyurdu.
Ardından müşrik ordusundaki asker sayısının ne kadar olduğunu araştırdı ve onların
yaklaşık bin kişi olduklarını öğrendi.
Habbab bin Münzir, suyun kontrol altına alınıp müşriklerin sudan faydalanmalarının
engellenmesi için suyun yanında konuşlanılmasını önerdi. Hz. Peygamber
(s.a.v.) Habbab'ın bu önerisini uygun bularak yerine getirdi. Orada ona
"yönetim merkezi" olarak kullanacağı bir çardak kuruldu.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) savaşın öncesinde Allah'a (c.c.) zafer
için dua etti. Duasında şöyle diyordu:
"Ey Allah'ım! İşte Kureyşliler! Olanca kibir ve
gururları, kendilerini beğenmişlikleri ve üstünlük taslamalarıyla gelmişler. Onlar
sana düşmanlık etmek ve senin Resûlünü yalanlamak istiyorlar!
Allah'ım! Bana verdiğin sözünü yerine getir!
Allah'ım! Şu bir avuç İslâm cemaatini helâk edersen,
artık sana yeryüzünde ibadet olunmaz."
Müşriklerin susuzluğa tahammülleri kalmayınca Esved bin Abdülesed isminde
bir adam Müslümanların suya yaptıkları havuzu yıkmak için ilerledi. Hz. Hamza
adamın yolunu keserek, ona kılıcıyla bir darbe indirdi. Ayağından yaralanan adam,
havuzun ilerisine yığıldı.
Sonra Kureyş ordusundan Utbe bin Rebîa, kardeşi Şeybe bin Rebîa ve Velîd
bin Utbe Müslümanlara meydan okuyarak dövüşmek üzere öne çıktılar. Allah'ın
Peygamberi (s.a.v.) amcası Hz. Hamza'dan, iki amcasının oğulları Ali ve Ubeyde'den
onların karşısına çıkmalarını istedi. Onlar Resûlullah'ın (s.a.v.) buyruğunu
yerine getirip müşriklerin karşısına çıktılar. Kıyasıya yapılan bir dövüşün
sonunda onları cansız yere serdiler.
Sonra iki
ordu birbirine girdi! Allah Teâlâ, mü'min dostlarını kendi katından gönderdiği
meleklerle destekledi! Oldukça zorlu, korku ve dehşet veren bir savaş yapılıyordu.
Ebû Cehil, Ümeyye bin Halef, Bahterî bin Hişâm başta olmak üzere küfrün
elebaşlarının cansız bedenleri birer birer yere serilmeye başladı. Savaş sona
erdiğinde müşrikler yetmiş ölü, yetmiş esir vermişler, geri kalanları da kaçmışlardı.
O gün Müslümanlar pek çok savaş ganimeti elde ettiler.
Resûlullah (s.a.v.) zaferle Medine'ye döndüğünde kızı, Hz. Osman'ın
hanımı Rukayye'nin vefat ettiğini öğrendi. Kızının mezarına giderek, onu
rahmetiyle kuşatıp ve bağışlaması için Allah'a dua etti.