HENDEK / AHZAB GAZVESİ
Nadîr oğulları Yahudileri, Medine'den sürgün edildikten sonra Hayber'e
gelip yerleşti. Ardından liderleri Huyey bin Ahtab, Mekke'ye gelip, Kureyşin
ileri gelenleriyle görüştü. Müslümanlarla kendi yurtlarında, Medine içinde
savaşmaları konusunda onları kışkırtıp, ayartmaya çalıştı. Onlara Nadîr
oğulları'nın her türlü yardım ve desteğe hazır olduğu sözünü verdi. Israrlı çabalarının
sonunda onları bu savaşa ikna etti. Süleym ve Gatafan kabileleri de gelip
Mekkelilerle ittifak yaptılar.
Daha sonra on bine ulaşan savaşçı kuvvetleriyle topluca Medine'ye doğru
hareket ettiler. Müşrik ordusunun Medine'ye doğru hareketine dair haberler
Resûlullah'a (s.a.v.) peş peşe geliyordu. Gelen haberler doğrultusunda Resûlullah
(s.a.v)
ashabıyla bir durum değerlendirmesi yaptı. Medine'de kalıp, savaşı şehirden yürütmekte
kararlıydı. Selman el-Fârisî, düşmanla aralarına bir hendek
kazılmasını önerdi. Resûlullah (s.a.v.) bu teklifi beğendi ve Sel' dağından Uhud
dağına kadar hendek kazılmasını istedi. Kendisi de bizzat hendeğin
kazılmasında çalıştı.
Müslümanlara karşı savaşmak üzere birleşen Arap kabileleri (Ahzâb)
Medine'ye gelip de hendekle karşılaşınca çok şaşırdılar. Hendeğin öte tarafında
kalakaldılar. Ne yapacaklarını, hendeği nasıl aşacaklarını bilemiyorlardı. Bazı
atlı süvariler hendeği aşmayı başardılarsa da Müslüman savaşçılar tarafından bozguna
uğratılıp gerisin geriye döndürüldüler.
Nadîr oğulları Yahudilerinin lideri Huyey bin Ahtab da müttefik Arap kabilelerini
savaşa devam etmeleri yönünde kışkırtmaya başladı. Ardından Kurayza oğulları
Yahudilerine giderek onların Müslümanlarla olan anlaşmalarını bozdurmaya
çalıştı. Nihayet Kurayza oğullarının anlaşma yapmaya yetkili adamı Ka'b bin
Esed'i bu konuda ikna etmeyi başardı. Onun bu çabaları sonunda Müslümanlar iki
ateş arasında kaldılar. Önlerinde müttefik Arap kabileleri,
arkalarında da Kurayza oğulları Yahudileri vardı. Resûlullah
(s.a.v.) yapılan bu görüşmelerden ve kurulan tuzaktan haberdar oldu. Gerçekten
o saatler sıkıntı, dehşet ve korku dolu anlardı.
Allah Teâlâ, Kur'an-ı Kerim'de hendek savaşından şöyle söz
etmektedir:
"Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini
hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgâr ve
sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi
görmekteydi. Onlar hem yukarınızdan hem aşağı tarafınızdan (vâdinin üstünden ve
alt yanından) üzerinize yürüdükleri zaman; gözler yıldığı, yürekler gırtlağa
geldiği ve siz Allah hakkında türlü türlü şeyler düşündüğünüz zaman işte orada
iman sahipleri imtihandan geçirilmiş ve şiddetli bir sarsıntıya uğratılmışlardı."
(Ahzâb (
Savaş bütün şiddetiyle sürerken Gatafân kabilesi mensuplarından Nuaym
bin Mes'ûd Peygamber Efendimize gelerek Müslüman olduğunu söyledi. O, kavminin,
Kureyş'in ve aynı şekilde Kurayza oğulları Yahudilerinin yanında saygın, ileri
gelen bir kimseydi. Resûlullah'a (s.a.v.) şöyle dedi:
"Ya Resûlallah, sen ne istersen bana emret."
Resûlullah (s.a.v.) ona:
"Sen tek bir adamsın. Yapabilirsen, bizi kuşatmış
olan kavimlerin arasına gir de onların arasını bozarak birliklerini parçala! Savaş
aldatmaktan ibarettir!" buyurdu.
Nuaym, kıvrak zekâsıyla kendisinden ne yapması istendiğini
kavradı. Kurayza oğulları Yahudileri ile müttefik Arap kabilelerini birbirine düşürmek
ve böylelikle Yahudi-Mekke ittifakını bozmak için bir plan yaptı. Plan gereği
önce Yahudilere gitti. Onların liderleri ile konuşarak şöyle dedi:
"Siz burada zayıf ve tehlike içindesiniz. Çünkü Mekkeliler bu
şehrin insanı değiller. Beklenmeyen bir durum karşısında savuşup yurtlarına
dönecekler ve sizi Muhammed (s.a.v.) ve Müslümanlarla baş başa bırakacaklardır.
Siz Mekkelilerin ileri gelenlerinden bazı kimseleri elinizde bulunmak üzere
sağlam teminat ve rehine olarak almadıkça, sakın onların tarafında yer alıp da
Muhammed'e (s.a.v.) karşı çarpışmayınız! Fakat rehineler elinizde bulunursa,
onlar sizi yalnız bırakıp gidemezler ve sizinle birlikte savaşa devam etmek
zorunda kalırlar."
Kurayza oğulları Yahudileri bu görüşü çok doğru ve yerinde buldular.
Nuaym daha sonra Müslümanlara karşı savaşmak üzere birleşen Arap kabilelerine
gitti. Onların komutanları Ebû Süfyan ile görüşüp ona da şöyle dedi:
"Kurayza oğulları Yahudileri Muhammed'le (s.a.v.) aralarındaki
anlaşmayı bozduklarına pişman olmuş bulunuyorlar. Muhammed (s.a.v.) ile
aralarını düzeltmek ve eski duruma geri dönmek istiyorlar. Bunun için de sizin
ileri gelenlerinizden bazı kimseleri rehin aldıktan sonra, boyunlarını vurması için
onları ona teslim etmeye söz verdiler. Eğer Yahudiler size haber gönderir de
sizin ileri gelen adamlarınızdan rehineler isteyecek olurlarsa, sakın onlara
adamlarınızdan bir tek kişi bile vermeyin! Bu dediklerimin doğruluğundan emin
olmak için yarın onlara savaşa hazırlanmaları için haber gönderin."
Ebû Süfyan, Nuaym'ın önerisini aynen yerine getirdi. Yahudilerden gelen
cevap, Nuaym'ı doğruluyordu:
"Yarın günlerden cumartesi. Bizler
cumartesi günü savaşmayız. Ayrıca sizin bizimle savaşa devam edeceğinizin teminatı
olmak üzere sizden on rehine istiyoruz."
Bu cevapla Ebû Süfyan, Nuaym'ın doğru söylediğine kanaat
getirdi. Böylece müttefik Arap kabilelerinin arasında ayrılık ve bozgun kendini
göstermeye başladı! Aynı şekilde o gece ayaz gibi dondurucu, çok kuvvetli bir kasırga
çıktı. Kasırga, çadırların bezlerini yırtıyor, direklerini söküp fırlatıyor,
sergileri kumlara gömüyor, tencere, tabak vs. ne varsa her şeyi altüst ediyordu.
İnsanlar etrafa dağılıyor, hiç kimse hiç kimsenin yanına gidemiyordu.
Dondurucu kasırga karşısında çaresiz ve perişan olan müttefik düşman
kuvvetleri geri çekilmeye karar verdi. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte
karargâh kurdukları alanda onlardan eser kalmamıştı, sanki hiç gelmemiş
gibiydiler. Allah, savaşta mü'minlerin imdadına yetişmişti.