HUNEYN'DEN TEBÛK'E…

Allah'ın sevgili Elçisi henüz Mekke'den ayrılmamıştı. Hevâzin kabilesinin Müslümanlara karşı savaşmak üzere hazırlık yaptığı haberi gel­di. Bu­nun üzerine vakit geçirmeden, geldiğinden daha kalabalık bir orduyla, onların yaşadığı bölgeye doğru hareket etti. Bazı kimseler, ordunun asker sayısı bakımından çokluğuna bakarak:

"Artık azlığımız sebebiyle asla kimse bizi mağ­lup edemez!" dediler.

Bu gurur ve kibirle söylenmiş bir sözdü. Bu bakımdan yanlışlığının gösterilip, akılların başlarına getirilmesi gerekiyordu. Allah'ın buyruğu ve hükmü bu yöndeydi. Cihad, sadece Allah'ın rızasını kazanmak uğrunda ve kesintisiz bir şekilde sürdürülmeliydi.

İlerlemekte olan İslâm ordusu, Hevâzinliler tarafından beklemedikleri bir tuzağa düşürüldüler. Hevâzin ordusunun komutanı Malik bin Avf tarafından planlanıp organize edilen bu tuzak, İslâm ordusunda şok etkisi yaptı, topluluklarını dağıttı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.), sadakatli ve samimi askerlerine seslendi. Hepsi onun çevresinde toplandılar. Ardından iman ve ihlâsa sarılarak, Hevâzin ordusuna karşı saldırıda bulundular. Düşman ordusunu mağlup edip büyük bir bozgun yaşattılar. Yine Allah'ın Müslümanlara ihsan ve lütfu büyük olmuştu.

"Andolsun ki Allah, birçok yerde (savaş alanlarında) ve Huneyn savaşında size yardım etmişti. Hani çokluğunuz size kendinizi beğendirmiş, fakat sizi bozguna uğramaktan kurtaramamıştı. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti, sonunda (bozularak) gerisin geri dönmüştünüz. Sonra Allah, Resûl'ü ile mü'minler üzerine sükûnet ve huzur duygusunu indirdi, sizin görmediğiniz ordular (melekler) indirdi de kâfirlere azap etti. İşte bu, o kâfirlerin cezasıdır. Sonra Allah, bunun ardından yine dilediğinin tevbesini kabul eder; çünkü Allah bağışlayan, esirgeyendir." (Tevbe (9), 2527)

Hevâzinlerden ganimet olarak, pek çok koyun ve deve ile bunların çobanları ve mallar ele geçirildi.

Bir müddet sonra Allah'ın Elçisi, Taif gazvesinde bulundu; birkaç gün boyunca şehri kuşattıktan sonra fethi gerçekleştirmeden oradan ayrıldı. Bir sene sonra, Taif'te yaşayan Sakîf kabilesi bir heyetle Medine'ye gelerek Müslüman olduklarını duyurdu.

Tebûk, Hz. Peygamber'in bizzat katıldığı son savaş oldu. Tebûk, Arap yarımadasında Ürdün yakınlarında bir şehirdi. Allah'ın Elçisi, Bizans ordusunun Müslümanlara saldırmak için yola çıktığını duyunca otuz bini aşan askeriyle Medine'den hareket etti. Oldukça kurak ve ürünlerin az olduğu bir mevsimdi. Yeterli miktarda mal ve para bulunamadığı için ordunun donatılmasında güçlük çekiliyordu. Bu sebeple ordu, "zorluk ordusu" olarak bilinip anıldı. Fakat her türlü olumsuzluğa rağmen ashab-ı kirâm, Allah'ı ve Allah'ın Elçisi'ni hoşnut etmek uğrunda, sahip oldukları tüm imkânları kullanarak orduyu donatmakta birbiriyle yarışıyordu. Hz. Osman, herkesi geçen yardım ve bağışlarıyla bu yarışı en önde sürdürüyordu.

Peygamber Efendimiz binbir zorluk ve güçlük içinde Tebûk'e geldi. Fakat Bizans ordusu ortalıkta yoktu. Bizans'tan gelen tehlike söylentilerinin aslı çıkmamıştı. Bunun üzerine Hâlid bin Velid'i, Dumat el-Cendel bölgesinin lideri Ukeydir'in üzerine gönderdi. Hâlid bin Velid, Ukeydir'i yenerek ganimetlerle geri döndü. Resûlullah (s.a.v.) Eyle (bugünkü Akabe) kralı Yuhanna bin Ru'ba'yla barış anlaşması yaptıktan sonra Medine'ye döndü.