İSLAM DEVLETİ

 

 

Rasulullah (s.a.v) Medine’de İslam devletini kurdu. Kısa zaman sonra devlet güçlendi. Düşmanları engellemek ve İslam’a açıkça savaş açanlarla savaşmak için seriyyeler gönderildi. Ayrıca aynı hedefi gerçekleştirmek maksadıyla Rasulullah’ın komutasında gazveler düzenlendi. Bu savaşlarda peşpeşe zaferler kazanıldı. Mute’de Rumlar ve onlara yardım edenlere karşı savaşıldı. Tebuk seferi düzenlendi ki bu, o devletin şanını yükseltti, Araplara ve Rumlara devletin gücünü gösterdi. Bunun yanında Rasulullah, açıkça düşmanlık yapıp, Müslümanların düşmanlarıyla ittifak yaptıkları ortaya çıkınca Yahudileri, Me­dine’den sürdü. Nitekim daha sonra da Hay­ber, Vadi’l-Kura Fedek ve Teyma’da onlara karşı savaşıp zaferler elde etti.

Rasulullah’ın hayatının sonuna doğru artık İslam dini arap yarımadasının çoğuna yayılmış ve burada nüfuz sahibi olmuştu.

Rasulullah (s.a.v) hicretin onbirinci senesi Medine’de vefat etti. O’nun ardından Ebu Bekir’e halife olarak beyat edildi.

Ebu Bekir (r.a) Rasulullah’ın yolunda yürümeye devam etti. Allah’a davet görevini yerine getiriyor, Allah yolunda cihad ediyor ve şeriatı tatbik ediyordu.

Kalplerinde hastalık bulunan, korktuğundan dolayı ve maslahat gereği Müslüman olduğunu söyleyen bazı insanlar Rasulullah (s.a.v)’in vefatından sonra İslam devletinin zayıfladığını zannettiler. Bunların bir kısmı liderliği ve iktidarı ele geçirmek için çalışmalar yapmaya başladı. Bağımsızlıklarını ilan ettiler, dinden döndüler. İsyan bayrağını açıp, eski putperestliklerine döndüklerini ilan ettiler.

Riddet haberleri o günün büyük devletleri olan Rum (Bizans) ve Pers imparatorluklarına ulaştı. Onlar da mürtedleri tanıdıklarını ilan ettiler. Onları kışkırtmaya başladılar. İslam devletine karşı savaşmaları için desteklediler.

Müslümanların halifesi Ebu Bekir (r.a) Allah’a davet etmek ve Allah yolunda cihad etmek için ordular hazırladı. Bu ordular mür­tedleri ortadan kaldırdı, Rumlara ve Perslere karşı savaşmak üzere yoluna devam etti. Nitekim bunlar mürtedlere destek vermişlerdi.

Ebu Bekir (r.a) vefat edince, bu sefer Ömer b. El-Hattab’a beyat edildi. O da Ra­sulullah’ın ve Ebu Bekir’in takip ettiği yolu ta­kip etti. Ondan sonra gelenler de aynı yolda yürüdüler.

Mücahitler, mürtedleri ortadan kaldırınca, İslam dininin yayılmasına engel oldukları ve mürtedleri destekledikleri için Rumlara ve Perslere karşı savaş açtılar.

Müslümanlar, Pers topraklarına doğru yöneldiler ve orayı fethettiler. Kisraların devleti yok oldu, dini olan Mecusilikte ortadan kalktı. İran halkı da tam bir kanaat ve imanla İslam’a girdi. Bu topraklar İslam devletinin bir parçası haline geldi.

Diğer tarafta Rumlar da Müslümanların karşısında gerilemeye başladılar. Şam topraklarından, Mısır’dan ve Anadolu’nun bir kısmından çekildiler. Bu bölgelerde İslam devletine dahil oldu.

Bu şekilde İslam devleti genişledi ve Arap yarımadası, İran, Irak, Şam, Mısır ve Anadolu’nun bir kısmını hakimiyetine aldı. Bunun yanında Müslümanların sayısı da arttı. Devletin gücü de büyüdü ve düşmanların korktuğu, devletlerin çekindiği bir hale geldi.

Arap yarımadası da putperestlikten ve gayr-i Müslimlerden arındırıldı. Bir tek Hz. Ömer’in onları sürgün etmesinden sonra Yahudilerden az bir grup Yemen’de yaşıyordu.

Bunun neticesinde İslam düşmanları şu üç fırkadan oluşuyorlardı:

1-Yahudiler: Bunlar Yemen’de bulunan az bir grup ile İslam devletinin farklı yerlerinde dağınık gruplar halinde yaşıyorlardı.

2-Mecusiler: Müslümanlar Pers topraklarını ele geçirince oranın halkı Müslüman olmuş ve iman kalplerine yerleşmişti. Oranın sakinleri İslam ümmetinin evlatları oldular. Ancak Mecusilerin ileri gelenleri ile Pers imparatorluğunun hakimleri yurtlarında kalabilmek, halklarıyla ilişki halinde olmak ve onları etkileyip aralarında fitneler serpmek için Müslüman olduklarını gösterdiler.

3-Rumlar: Bunlar Ortodoks mezhebine mensup hristiyanlardı. Nüfusu oldukça kalabalık olan geniş bir devlete sahiplerdi.

Bu üç topluluğun düşmanlığı, akidevi esaslara, akidedeki ihtilaftan doğan kine, Müs­lümanlar karşısında yaşadıkları hezimetlere, ellerinde mevcut olan bölgelerin halklarının İslam’a girmesine dayanıyordu. Ayrıca Yahudiler de, ihanetleri, fitneleri ve entrikaları neticesinde Arap yarımadasından sürgün edi­lip birçok hezimet yaşamışlardı.