RİDDET SAVAŞLARI (MÜRTEDLERLE SAVAŞ)

 

 

İşin başında mürtedler, Medine’deki or­dunun zayıf olması karşısındada kalabalık ve güçlü olmaları, Ebu Bekir’i dediklerini kabul etmeye zorlayacağını zannettiler. Böylece ca­hil­liklerinden haksız vergi saydıkları zekâttan da kurtulmuş olacaklardı. Ancak bu zan­ları tutmadı.

Ebu Bekir (r.a) sahip olduğu imanla, ha­yatta olduğu sürece İslamın temellerinden bi­rini çözmekten veya rükünlerinden birinin çiğ­nenmesine karşı suskun kalmaktan çok da­ha güçlüydü.

Ebu Bekir (r.a) mürtedlere karşı savaş aça­cağını ilan etti. Aynı zamanda Üsame’nin or­dusunun da yola çıkıp görevini yerine ge­tirmesinde ısrar etti. İşte en büyük zorluk bu­ra­da yaşandı. Ancak Ebu Bekir’in güçlü imanı bu zorluğu yendi ve problem çözüldü.

Hicretin sekizinci senesinde Zeyd b. Ha­rise Mute savaşında komutan iken şehid edilmişti. Bundan dolayı Rasulullah (s.a.v), Mute taraflarına gazve düzenleyecek ordunun komutasını Zeyd’in oğlu Üsame’ye teslim etmek istedi. Rasulullah orduyu hazırlamış, Üsame’yi de komutan olarak tayin etmişti. O’na bugün Ürdün topraklarında bulunan el-Belka’ya, Filistin’de Gazze yakınında ki Dârûm'a atlarıyla girmesini emretti. İnsanlar hazırlıklarını yaptılar.

Üsame’nin komuta ettiği ordu ilk muha­cirlerden konuldu. Bunların arasında Ebu Bekir ve Ömer’de vardı. Ardından Rasulul­lah’ın hastalığı sebebiyle insanlara namaz kıl­dırması için Ebu Bekir istisna edildi, orduya katılmadı.

Üsame’nin ordusu Rasulullah’ın (s.a.v.) hazırla­dığı son orduydu. Ordu hazırlığını tamamla­yıp yola çıkacekken Rasulullah vefatıyla sonuçlanan hastalığına henüz ordunun son askeri Medine’den ayrılmamıştı ki Rasulullah Rabbine kavuşmuştu. Bu sefer Üsame or­duyla beraber durdu. Halife olarak Ebu Be­kir’e beyat edilip, Rasulullah’ın vefatının üze­rinden üç gün geçince Ebu Bekir orduya hareket etme ve Rasulullah’ın emrettiği yöne seyretme emri verdi: Rasulullah’ın vefatından sonra Ebu Bekir’in münadisi çıkıp şöyle ses­lendi:

“Üsame’nin ordusu görevini tamamlasın! Üsame’nin ordusunda bulunan hiçbir asker Medinede durmasın ve el-Cirf’teki birliğine katılsın![1]

Üsame, Ömer b. el-Hattab’a şunu söy­ledi:

Rasulullah’ın halifesinin yanına dön ve ondan insanlarla beraber dönmem için izin iste. Çünkü insanların ileri gelenleri benimle beraber, Rasulullah’ın halifeside güvende de­ğil.

Gerçekten Müslümanlar, nifakın arap ya­rımadasında yayılması ve bazı kabilelerin din­den dönmeleri sebebiyle durumun tehlikeli olduğunun farkına varmışlardı.

Üsame’nin ordusunda bulunan Ensar da şunu söylediler:

“Eğer kabul etmezse bizim adımıza ken­disine şunu tebliğ et. Ondan başımıza Üsa­me’den daha yaşlı birini tayin etmesini iste.

Ancak onlar, şartlar ne olursa olsun, ne­tice nasıl gelirse gelsin Ebu Bekir’in en nefret duyduğu şeyin Rasulullah’ın emirlerinden birine aykırı davranmak olduğunu bilmiyor­lardı.

Ömer (r.a) Üsame’nin emriyle dönüp Ebu Bekir’e geldi. Üsame’nin söylediklerini ona aktardı. Ebu Bekir dedi ki: Köpekler ve kurtlar beni kaçıracak olsa bile Rasulullah’ın verdiği bir emri geri alamam. Ömer, şunu söy­ledi: “Peki, Ensar sana şunu tebliğ etmemi istediler. Onların başlarına Üsame’den daha yaşlı birini tayin etmeni istiyorlar.” Oturan halde bulunan Ebu Bekir ayağa fırladı, Ömer’in sakalına yapıştı. Ve ona şöyle dedi:

“Annen seni kaybetsin Ey Ömer! Ra­su­lullah onu emir tayin etmişken, sen be­nim onu azletmemi istiyorsun.

Bunun üzerine Ömer, orduya geri döndü. İnsanlar ona “ne yaptın?” diye so­runca şöy­le cevap verdi: “Ananız sizi kaybet­sin! Yolunuza devam edin! Sizin yüzünüzden Ra­su­lullah’ın halifesinden ne azarlar işittim!”

Arkasından Ebu Bekir, Üsame’nin ordu­sunun yanına geldi, onları uğurladı. Ebu Be­kir yürüyor, Üsame de atının üzerindeydi. Ab­durrahman b.Avf da Ebu Bekir’in bineğini çe­ki­yordu. Bunun üzerine Üsame, Ebu Be­kir’e şunu söyledi:

“Ey Rasulullah’ın halifesi! Allah’a yemin olsun ki ya sen de bin veya ben ineyim.” Ebu Bekir dedi ki:

Allah’a yemin olsun ki, ne sen ineceksin ne de ben bineceğim. Allah yolunda kısa bir süre ayaklarımın tozlanmasının bana ne zararı var. Muhakkak ki Allah yolunda savaşa çıkana her adımına karşılık yediyüz sevap yazılır, makamı yediyüz derece yükseltilir, üzerinden­de yedi yüz hatası silinir. Yolun so­nuna geldiğinde Üsame'ye şöyle dedi: “Eğer uygun görüyorsan, Ömer’in bana yardım et­mesi için kalmasına izin ver. O da izin verdi.

Sonra Ebu Bekir şöyle dedi:

“Ey insanlar! Durun. Size on  şeyi tavsiye ediyorum ki bunları muhafaza edin. Hainlik etmeyin, ganimetten çalmayın, kalleşlik yap­mayın, ölüleri teşhir etmeyin (müsle yapma­yın). Küçük çocukları öldürmeyin, ihti­yarları, kadınları öldürmeyin, hurmalıkları kes­meyin, yakmayın. Ağaçları kesmeyin. Ko­yun, inek, deve… yemek dışında kesmeyin. Ken­dilerini manastırlara kapatmış bazı in­sanlar göreceksiniz onları kendilerini adadıkları şeylerle baş başa bırakın. Yine bazı insanlara uğrayacaksınız ki bunlar önünüze içinde türlü yemekler bulunan tabaklar sunacaklar. Bu yemeklerden bir şey yerseniz muhakkak üze­rine Allah’ın adını anın. Başlarının ortasını traş edip etrafını sarık gibi bırakmış bir ka­vimle de karşılaşacaksınız. Onları kılıçlarınızla doğrayın. Allah’ın adıyla yola  çıkınız!...

Sonrasında Ebu Bekir yine Üsame’ye döndü ve şöyle dedi: “Rasulullah’ın sana em­rettiği şeyleri yerine getir. Önce Kudâ’a böl­gesinden başla sonra Âbil’e doğru  yürü. Rasulullah’ın emirlerinden birini noksan ya­payım deme. O’nun emrine muhalif olabile­cek hiçbir davranışını beğenme, hoş görme.

Üsame, Vadi ve Zi’l-merve’ye doğru yü­rüdü. Rasulullah’ın emir verdiği yerlere ulaştı, atlarını Kudaa’lıların toprakları içine sürdü. Ardından Âbil’e saldırdı. Zaferler kazanıp ga­nimetler elde etti. Bu seferi gidiş-dönüş sü­resi hariç kırk gün sürdü.

Üsame’nin ordusunun savaşa çıkması, Ebu Bekir’in imanın ne derece güçlü oldu­ğuna, neticeler nasıl gelirse gelsin Rasulul­lah’ın emrini yerine getirmeye çalıştı­ğına delalet etmektedir. Çünkü o şuna inanı­yordu. Mademki emri veren Rasulullah, s.a.v.) o hal­de netice mutlaka hayırlı olur.

Bu ordunun gönderilmesi ayrıca Müslü­manlara büyük bir moral, manevi güç ver­miştir. Bu vesileyle Müslümanların en azından büyük bir manevi gücü bulunduğunu hisse­den münafıkları ve mürtedleri zayıf düşür­müştür. Çünkü durum böyle olmasaydı, bıra­kalım arap yarımadasına çok uzak olan bu bölgelere ordu göndermeyi, arap yarımada­sının içine bile gönderilmezdi. Medine’yi her taraftan kuşatıp, oranın yönetimine isyan edenlerin tehditlerinden de asla korkmadılar.

Rasulullah vefat ettiği zaman riddet çem­beri genişlemişti, Mekke, Medine, Taif ve Bah­reyn dışında nifak tekrar ortaya çıkmıştı.

Ancak Medine’nin kuzey tarafında yer alanlar Üsame’nin ordusunun savaşa çıkmasından çok korkmuşlardı. Şöyle diyor­lardı: Müslümanların bir gücü olmasaydı bu orduyu çı­kar­mazlardı. Onlarla savaşı Rumlara bırakalım. Eğer Rumlar galip gelirse, biz sa­vaş­maktan kurtulmuş oluruz. Yok eğer Müs­lümanlar galip gelirse o zaman da İslam yer­leşmiş olur. Bu durum nifak ve riddetin sa­dece güney bölgelerde kalmasına sebep oldu.

Mürtedler iki fırkaydı. Birincisi, Müseyli­me, Tuleyha, El-Esved gibi peygam­berlik id­di­­a­sında bulunan yalancıların peşin­den gidenler. İkinci fırka ise Müslümanlığı kabul ettiği görüntüsünü verip ancak zekat vermeyi reddedenlerdi. Bazı sahabiler bu ikinci fırkanın vaziyetinin basit olduğu kanaa­tine varıp Ebu Bekir’le onlara karşı savaş me­selesinde münakaşa ettiler. Ancak Ebu Bekir onların görüşlerini reddetmiş ve o meşhur sözünü söylemişti.

“Allah’a yemin olsun ki, Rasulullah’a ver­miş oldukları bir yuları bana vermeyecek olurlarsa, onun için onlara karşı cihad ede­rim.

Ebu Bekir (r.a) Üsame’nin ordusunu yolcu ettikten sonra Medine’ye dönünce sa­habelerin önde gelenlerini, Medine’nin çöl tarafında bulunan girişlerine yerleştirmişti. Bunlar: Ali b. Ebi Talib, Zübeyr b. el-Avvam, Talha b. Ubeydullah, Sa’d b. Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf ve Abdullah b. Mes’ud.

Medine’lilere de olabilecek herhangi bir olağanüstü durum için mescitte bulunmala­rını emretti. Ardından onlara şöyle dedi: “Yer­yüzü kafir oldu. Onlar önlerinde bir azınlık görüyorlar. Siz de, size gece mi, gündüz mü saldırırlar bilemezsiniz. Size en yakınları bir berid[2] mesafeden geliyor. Bunlar taleplerini kabul edip onlarla anlaşmamızı bekliyorlardı. Ancak biz kabul etmedik, ahitlerini de onlara geri çevirdik. O açıdan hazırlıklı olun, hazırlık yapın.

Ebu Bekir (r.a) münafıklar ve mürtedlere karşı savaşı Üsame’nin ordusu dönene kadar ertelemek istiyordu. Bundan dolayı kendisi elçileri karşılıyor, bazı yerlere de elçiler gön­deriyordu. Ancak bu esnada bazı münafıklar fırsatı değerlendirmek, Müslümanlar hazırlı­ğını tamamlamadan ve Rum diyarındaki İs­lam ordusu daha dönmeden Medine’ye sal­dırmak istediler. Ebu Bekir’in orduyu uğur­lamasının üzerinden üç gün geçmişti ki Me­dine’ye gece vakti bir baskın düzenlendi. Bas­kını düzenleyenler İslam ordusunun Me­dine’­den iyice uzaklaşmış olduğundan emin­lerdi.

Saldırgan ordu Medine’ye vardığında ar­kasında Zül-husa denilen yerde bir destek güç bırakmıştı. Bunlar Medine’nin girişlerine ulaşınca karşılarında öncü birlikleri buldular. Arkalarında da Medine’yle irtibatı sağlayan haberciler vardı. Ebu Bekir’e haberi mescitte verdiler. Ebu Bekir mescittekilerle beraber Me­dine’nin girişlerine geldi. Baskını düzenle­yenler hezimete uğrayıp kaçmaya başladılar. Müslümanlar onları Zül-husa’ya kadar takip ettiler. Baktılar ki orada bunların destek kuv­vetleri mevcut. Onlar yağ tulumlarını şişirip iplerle bağladılar ve Müslümanların develeri­nin önüne doğru yuvarladılar. Develer ürküp medşne'ye doğru kaçmaya başladı.  Bunun üzerine münafıklar Zül-kıssa denilen yerdeki arkadaşlarının yanına gidip olanları anlattılar.

Ebu Bekir (r.a)’da hazırlığını yaptı ve ge­cenin sonuna doğru yola çıktı. Ordunun sağında Numan b. Mukarrin[3] so­lun­da Abdullah b. Mukarrin[4] arka kuvvetlere de Suveyd b. Mukarrin[5] komuta ediyordu. Sabah olunca münafıklar daha kendilerine gel­me­den Müslümanlar onları kılıçlarıyla biç­me­ye başlamışlardı. Kuşluğa doğru mü­nafıklar ka­çışmaya başladılar. Müslümanlar Zül-kus­sa’­ya vardılar. Ebu Bekir Numan b. Mukarrin ve beraberinde bir grup müslümanı orada bıraktı, kendisi geriye kalanlarla birlikte Medine’ye döndü.

Bu zaferle Müslümanların maneviyatı ol­dukça yükseldi. Kabilelerdeki Müslümanlar da dinlerinde sebat ettiler. Çeşitli bölgelerden zekat mallarının gelmesiyle de müslümanlar bir zafer daha yaşadılar. Bu Üsame’nin ordu­sunun yola çıkmasından iki ay sonra ol­muştu. Ardından üçüncü zafer geldi. Daha on gün geçmeden Üsame’nin ordusu zaferler ve ganimetlerle dönmüştü. Bu defa Hz. Bekir yerine Üsame’yi bıraktı, ona: İstirahat edin ve bineklerinizi dinlendirin dedi” ve Zul-kussa'da ve Medine’nin girişlerinde bulunan kuvvet­lerle yola çıktı. Bunun üzerine Müslümanlar ona şöyle dediler: “Ey Rasulullah’ın halifesi Allah aşkına, kendini tehlikeye atma. Çünkü sana bir şey olursa insanların düzeni kalmaz. Sizin burada kalmanız düşmana daha ağır gelecektir. Yerine birini gönder, ona bir şey olursa başkasını tayin edebilesin. Sonra Ali b.Ebi Talib geldi, bineğinin yularından tutup ona şöyle dedi: “Allah Rasulü’nün Uhud sava­şında sana dediklerini diyeceğim.” Kılıcını ver ve bizi senin arkandan üzüntüye düşürme. Medine’ye dön. Allah (c.c.)’a yemin olsun ki, sana bir musibet gelirse senden sonra İslam’ın hiçbir zaman düzeni olmaz. Ebu Bekir ona şöyle dedi: Hayır. Allah’a yemin olsun ki yapmayacağım. Bizzat canımla sizinle bera­ber olacağım.” Zûl-husa ve Zûl-kussa’ya geldi. Numan ve iki kardeşi orduda önceki görevlerini üstlenmişlerdi. Ebu Bekir beraberindekiler el-Ebrak’tan Rebeze’ye doğru yöneldiler. Oradaki münafıklarla sava­şıp onları yendiler. Ebu Bekir'in Medine’ye dönmesiyle. Müslümanların ihtiyaç duydukların­dan fazlasını karşılayacak kadar zekâtlar gel­meye başladı. Üsame’nin ordusu da artık tamamıyla dinlenmişti. Bunun üzerine Ebu Bekir mürtedlere karşı savaşmak üzere on bir ayrı sancak açtı.

Bunlar:

1- Halid b. Velid:[6] Hz. Ebu Bekir onu Tu­leyhe b. Huveylid el- Esedi[7] üzerine gön­derdi. Orada işi bitince el-Bıtah’da bulunan Malik b. Nüveyre el yarbu’i üzerine gitmesini emretti.[8]

2- İkrime b. Ebi Cehil:[9] Ebu Bekir onu da Yemame’de bulunan Müseylime el-Kezzab  üze­rine gönderdi.[10]

3- Muhacir b. Ümeyye:[11] Ebu Bekir onu Es­ved el-Ansi’nin taraftarlarına karşı savaş­mak üzere gönderdi. Orayı bitirince Hadra­mevt tarafına gidecekti.[12]

4- Şurahbil b. Hasene:[13] Ebu Bekir onu Ye­mame’de İkrime’ye yardımcı olması için gön­derdi.

5- Amr b. El-As:[14] Kuzeyde bulunan Kudaa kabilesi üzerine gönderdi.

6- Halid b. Said b. el-As:[15] Şam taraflarına gönderdi.

7- Huzeyfe b.  Mihsan: Deba ehli üzerine gitmesini emretti.

8- Arfece b. Hasreme:[16] Mehre’ye gidip Hu­­zeyfe’yle buluşmasını emretti.

9- Turayfa b. Haciz: Süleymoğulları ve He­vazin kabilesinden onlarla beraber hareket edenlerin üzerine gönderdi.

10- Suveyd b.  Mukarrin: Yemen Tiha­me’si üzerine gönderdi.

11- el-Ala b. el-Hadrami:[17] Ebu Bekir onu da Bahreyn taraflarına gönderdi.

Müslümanlar –Allah’ın izniyle- hemde o gün dünyanın en büyük devletleri mürtedleri desteklemelerine rağmen mürtedleri ve münafıkları bitirdiler ve arap yarımadasındaki köklerini kestiler. Bu devletler arap yarımadasına komşu olan, geçmiştede burada nüfuzları bulunan Rum ve Pers imparatorluklarıydı. Ayrıca Irak bölgesinde bulunan Araplar da Rumlara boyun eğmişler, onlara tabi olmuş­lardı.

Müslümanların görevi –bundan sonra- Allah’a davet ve İslam’ı yaymak uğruna ci­hatlarına devam etmekti. Aynı zamanda bu, mürtedleri destekleyen ve onları Müslüman­lara karşı savaşmaya kışkırtan devletlere büyük bir darbe olacak, onları tedip edecekti.

İşte Müslümanlar mürtedlerin fitnesini bitirince, İslam orduları Rum ve Pers toprak­larındaki cihatlarına devam ettiler. Zaferler elde etmeyi, düşman topraklarında ilerlemeyi başardılar. Hatta Persler ve Rumlar, Müslü­manlar bu imana sahip oldukları müddetçe onlara karşı duramayacaklarını anladılar. Müslümanların değişmeyen duyguları şuydu: Bizler kardeşiz, tek bir ümmete mensubuz, tek bir halifeye tabiyiz. Öyle ki ikinci bir hali­fenin bulunması caiz değildir. Cihatlarından da Allah yolunda şehid düşmeyi arzuluyor­lardı. Bundan dolayı aslanlar gibi atılıyorlardı. Önlerinde duranın gücü ne olursa olsun ona aldırış etmiyorlardı. Nitekim şehitliği isteyene, hayat bağışlanır. Bunun yanında ise hayatta kalmayı isteyen, bunun için çalışan ve bunu gerçekleştirecek yolları arayan kimsenin önünde ise kimseyi düşünmeden ve neticeye aldırış etmeden paçaları sıvayıp geri kaç­maktan başka yol bulunmamaktadır.

İslam orduları ilerlemeye devam ettiler ve birçok zaferler kazandılar. Büyük devlet olan Rum ve Persler birçok savaşta gerilemek zorunda kaldılar. Ebu Bekir (r.a) H. 13. sene Cemadiyel-ula ayının 22. pazartesi gecesi vefat etti. Cihad halindeki Müslümanlar o esnada Şam topraklarında Rumlara karşı Yermukta Irak topraklarında da Perslere karşı Beynen-Nehreyn (iki nehir arası) de savaşı­yorlardı.

II. Raşit halife dönemi:

Birinci halifenin vefatından sonra, Müs­lümanlar halife olarak Ömer b. el-Hattab’a beyat ettiler. Ebu Bekir onlara bunu tavsiye etmişti.

Ömer (r.a) görevi selefi gibi yerine ge­tirdi. İslam orduları ilerlemelerine devam ettiler. Allah yolunda cihad ediyor, Allah’a kulluğa, ona itaat etmeye, kitabını tatbik etmeye ve bunun dışındaki her şeyi terk etmeye davet ediyorlardı. Mücahitler ilerleyip Mısır’dan, Şam’dan ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerin­den çekilen Rumları mağlub ettiler. Ancak imparatorluğun sultası başkent Kostantiniye’de kaldı. Anadolu’nun bazı bölgeleri ile Av­rupa’nın güney batısındaki bazı yerler buraya tabi idi.

Bu imparatorluk kabuğuna çekildi. Gücü zayıfladı. İslam topraklarına sadece bölgesel saldırılarda bulundu. Amacı varlığını ispat et­mekti. Çünkü Müslümanların akınlarını devam ettirmelerinden, devletin imkânlarının bit­tiğine inanmalarından korkuyordu. Vakıa, Rumlar islam’ın tabiatını bilmiyorlardı. Çünkü Müslümanların kısa süre sonra aralarında ih­tilaf edeceklerini veya dünyanın süsleri ile on­ları aldatacağını zannediyorlardı. Elde et­tik­leri ganimetler, ellerine geçen esirler, fet­het­tikleri topraklar onları aldatmaya, meşgul et­meye yeterli gelir sanıyorlardı. Ancak bu tah­minleri tutmadı, düşündükleri gerçekleş­medi, çünkü Müslümanları hiçbir güzellik al­datmaz, hiçbir iktidar onları cezp etmez, He­va ve hevesler onlarla oynayamazdı.

 

B


 

 

 



[1]     El-Cirf: Medine’nin kuzey tarafında şehre üç mil uzaklıktaki bir yerin adıdır).

[2]     1 berid: 20 km’dir.

[3]     Numan b. Mukarrin b. Aiz el-Müzeni. Fetihlerde bulunan cesur ordu komutanlarından biri olan bir saha­biy­di. Mekke’nin fethinde Müzeyne kabilesinin sancağını o taşıyordu. Nihavend (h.21) savaşında şehid oldu. On ta­ne kardeşi vardır ve hepsi de cesur kahramanlardandır.

[4]     Bu da Numan'ın kardeşidir.

[5]     Süveyd b. Mukarrin b. Aiz el-Müzeni. Numan’ın kardeşidir. Ailesiyle beraber Müslüman oldu. Irak’ın fethinde bulundu. Kadisiye ve Medâin savaşlarına katıldı. Niha­vend savaşında kardeşi Numan'ın Rey ve Hemedân savaşında da kardeşi Nuaym’ın komutasında savaştı. Son­ra Taberistan ve Cürcan’ın fethinde komutanlık yaptı. Kufe’ye yerleşti ve orada vefat etti.

[6]     Ebû Süleyman, Allah’ın kılıcı büyük sahabilerden Ku­reyşin de önde gelenlerinden biriydi. Atlı birliklerin komutanıydı. Hicretin yedinci senesinde Müslüman oldu. Rasulullah onun Müslüman olmasına çok sevinmiştii. Onu atlı birliklerin komutanı yaptı. Mürtedlere karşı savaşlardaki kahramanlıkları meşhurdur. Irak ve Şam’da­ki fetihlerde komutanlık yaptı. Medine de h.21’de vefat etti. Humus’ta vefat ettiğide söylenmiştir).

[7]     (Tulayha b. Huveylid, mürted olmuş, ardından İslam’a dönmüştür. Ömer halife iken gelip ona beyat etmiştir. Sonra Tulayha kavmine döndü ve Irak’a cihad etmek üzere çıkıncaya kadar orada kaldı. Fetihler de güzel katkıları da olmuştur).

[8]     (Malik b. Nüveyre b. Cemre b. Şeddad el-Yarbu i el Te­mimi. Müslüman olmuş ve Rasulullah onu kavminin sadakalarını toplamak üzere görevlendirmişti. İrtidad ettiği söylenmiştir. Mürtedlerle savaşta onu Halid’in emriyle Dırar b. el-Ezver öldürdü.)

[9]     (İkrime b. Ebi Cehil el-Mahzumi. Kureyş’in önde gelenlerindendir. Mekke’nin fethinden sonra Müslüman olmuştur).

[10]    (Müseylime b. Sümame b. Kebir b. Habib el-Hanifi peygamberlik iddiasında bulunmuş bir yalancıdır. Yemame’de doğup büyümüştür. Yemame Riyad’ın kırk km kuzeyinde bulunan bir yerdir. Cahiliye döneminde “Rahman’el Yemame (Yemame’nin rahmanı) olarak tanındı. İslam Hicaz bölgesinde yayılınca kavmi Hanife­oğullarından bir heyetle Rasulullah’ın yanına Medine’ye geldi. Denilmiştir ki: “O heyetten geriye kalmış, heyette gelenlerde Müslüman olmuşlardı. Memleketlerine dönünce Rasulullah’la yazışmaya devam etti. Ona nübüvvette ortak olmak istediğini söyledi. Arap yarımadasının yarısı onların diğer yarısı da Kureyş’in (yani Müslümanların) olacaktı. Rasulullah Müseylime’nin fitnesini bitirmeden ahirete intikal etti. Ebu Bekir halife olunca ordularını onun üzerine göndermiş ve hicretin 11. yılında fitnesini bitirmiştir. Onlara karşı savaşta birçok sahabe şehid olmuştu).

[11]    (Meşhur komutanlardan biridir. Bedir savaşında müşriklerin yanında bulunmuştur. Daha sonra Müslüman oldu. Bacısı mü’minlerin annesi Ümmü Seleme’dir. Rasulullah onu Yemen’e gönderdi. Tebuk seferinden de geri kaldı. Rasulullah onu Kinde kabilesinin zekatlarını toplamakla görevlendirdi. Daha yola çıkmadan Rasulullah vefat etti).

[12]    (Esved el-Ansi: Ayhele b. Ka’b b.Avf el-Ansi el-Mezheci. Peygamberlik iddiasında bulunan bir yalancıdır. Yemen islama girince o da Müslüman oldu. Rasulullah döneminde ilk dinden dönenler arasında yer aldı. Rasulul­lah, vefatından bir ay önce öldürüldü).

[13]    Şurahbil b. Hasene el-Kindi Zühre oğullarının mevlası­dır. Komutanlık yapan sahabelerdendir. Habeşistana hicret ettiştir. Rasulullah onu Mısır’a elçi olarak gönderdi. Şam fethinde bir ordunun komutanıydı. Ömer (r.a) onu azl edip yerine Muaviye’yi tayin etti. H. 18 senede Şam’ın güneyinde Umvasta yayılan vebasından vefat etti. Hasene, annesinin adıdır. Babası Kavım b. Abdullah’tır.

[14]    Amr b. el-As b. Vail es-Sehmi el-Kuraşi. Şam’ın fethinde bulunan komutanlarından biriydi. Mısır’ı fetheden komutandır. İleri görüşlü insanlardan biriydi. Hudeybi­ye sulhundan sonra Müslüman oldu. Rasulullah onu Zat’us Selasil gazvesinin komutanı yaptı. Daha sonra onu Uman valisi yaptı. Kınnisrîn’i fethetti. Haleb, Men­bic  ve Antakya idaresiyle sulh yaptı. Önce Filistin sonra Mısır valiliği yaptı. Osman b. Affan onu Mısır valiliğinden azletti. Ardından h. 38’de Muaviye’nin emriyle tekrar görevine döndü. H. 43’de Fustat şehrinde vefat etti.

[15]    Mücahit valilerden biridir. İslam’ın ilk dönemlerinde Müs­lüman oldu. Dini uğruna şiddetli işkencelere maruz kaldı. Habeşistan’a hicret etti. Mekke fethinde ve Tebük gazvesinde yer aldı. Rasulullah onu Yemen’e gönderdi. Rasulullah vefat edince Ebu Bekir onu geri çağırdı. Cihada katıldı ve Kenadin fethinde bulundu. Mercus-Safer’de şehid oldu (H.13)

[16]    Bahreyn’lidir. El-Ala b. el-Hadrami’nin komutasında sa­vaş­tı. Deniz seferlerine katılmak üzere görevlendirildi. Adalardan birini fethetti. Ubulle gazvesinde Utbe b. Gazvan’a destek güç olarak katıldı. Hz. Ömer (r.a) halifeyken vefat etti. (H.20).

[17]    Aslı Hadramevt’lidir. Babası Mekke’ye yerleşmiştir. Ala’ orada doğdu. Orada büyüdü. Müslüman oldu ve hicret etti. Rasulullah onu Bahreyn’e gönderdi. Orada zekâtları toplama görevini üstlendi. Ebu Bekir ve Ömer’de bu görevini devam ettirdiler. Savaşmak üzere denize çıkan ilk Müslümanlardan sayılır. Basra’ya giderken yolda vefat etti. (H.21)