RİDDET SAVAŞLARI
(MÜRTEDLERLE SAVAŞ)
İşin başında mürtedler, Medine’deki ordunun zayıf olması karşısındada kalabalık ve güçlü olmaları, Ebu Bekir’i dediklerini kabul etmeye zorlayacağını zannettiler. Böylece cahilliklerinden haksız vergi saydıkları zekâttan da kurtulmuş olacaklardı. Ancak bu zanları tutmadı.
Ebu Bekir (r.a) sahip olduğu imanla, hayatta olduğu sürece İslamın temellerinden birini çözmekten veya rükünlerinden birinin çiğnenmesine karşı suskun kalmaktan çok daha güçlüydü.
Ebu Bekir (r.a) mürtedlere karşı savaş açacağını ilan etti. Aynı zamanda Üsame’nin ordusunun da yola çıkıp görevini yerine getirmesinde ısrar etti. İşte en büyük zorluk burada yaşandı. Ancak Ebu Bekir’in güçlü imanı bu zorluğu yendi ve problem çözüldü.
Hicretin sekizinci senesinde Zeyd b. Harise Mute savaşında komutan iken şehid edilmişti. Bundan dolayı Rasulullah (s.a.v), Mute taraflarına gazve düzenleyecek ordunun komutasını Zeyd’in oğlu Üsame’ye teslim etmek istedi. Rasulullah orduyu hazırlamış, Üsame’yi de komutan olarak tayin etmişti. O’na bugün Ürdün topraklarında bulunan el-Belka’ya, Filistin’de Gazze yakınında ki Dârûm'a atlarıyla girmesini emretti. İnsanlar hazırlıklarını yaptılar.
Üsame’nin komuta ettiği ordu ilk muhacirlerden konuldu. Bunların arasında Ebu Bekir ve Ömer’de vardı. Ardından Rasulullah’ın hastalığı sebebiyle insanlara namaz kıldırması için Ebu Bekir istisna edildi, orduya katılmadı.
Üsame’nin ordusu Rasulullah’ın (s.a.v.) hazırladığı son orduydu. Ordu hazırlığını tamamlayıp yola çıkacekken Rasulullah vefatıyla sonuçlanan hastalığına henüz ordunun son askeri Medine’den ayrılmamıştı ki Rasulullah Rabbine kavuşmuştu. Bu sefer Üsame orduyla beraber durdu. Halife olarak Ebu Bekir’e beyat edilip, Rasulullah’ın vefatının üzerinden üç gün geçince Ebu Bekir orduya hareket etme ve Rasulullah’ın emrettiği yöne seyretme emri verdi: Rasulullah’ın vefatından sonra Ebu Bekir’in münadisi çıkıp şöyle seslendi:
“Üsame’nin ordusu görevini tamamlasın! Üsame’nin ordusunda bulunan hiçbir asker Medinede durmasın ve el-Cirf’teki birliğine katılsın![1]
Üsame, Ömer b. el-Hattab’a şunu söyledi:
Rasulullah’ın halifesinin yanına dön ve ondan insanlarla beraber dönmem için izin iste. Çünkü insanların ileri gelenleri benimle beraber, Rasulullah’ın halifeside güvende değil.
Gerçekten Müslümanlar, nifakın arap yarımadasında yayılması ve bazı kabilelerin dinden dönmeleri sebebiyle durumun tehlikeli olduğunun farkına varmışlardı.
Üsame’nin ordusunda bulunan Ensar da şunu söylediler:
“Eğer kabul etmezse bizim adımıza kendisine şunu tebliğ et. Ondan başımıza Üsame’den daha yaşlı birini tayin etmesini iste.
Ancak onlar, şartlar ne olursa olsun, netice nasıl gelirse gelsin Ebu Bekir’in en nefret duyduğu şeyin Rasulullah’ın emirlerinden birine aykırı davranmak olduğunu bilmiyorlardı.
Ömer (r.a) Üsame’nin emriyle dönüp Ebu Bekir’e geldi. Üsame’nin söylediklerini ona aktardı. Ebu Bekir dedi ki: Köpekler ve kurtlar beni kaçıracak olsa bile Rasulullah’ın verdiği bir emri geri alamam. Ömer, şunu söyledi: “Peki, Ensar sana şunu tebliğ etmemi istediler. Onların başlarına Üsame’den daha yaşlı birini tayin etmeni istiyorlar.” Oturan halde bulunan Ebu Bekir ayağa fırladı, Ömer’in sakalına yapıştı. Ve ona şöyle dedi:
“Annen seni kaybetsin Ey Ömer! Rasulullah onu emir tayin etmişken, sen benim onu azletmemi istiyorsun.
Bunun üzerine Ömer, orduya geri döndü. İnsanlar ona “ne yaptın?” diye sorunca şöyle cevap verdi: “Ananız sizi kaybetsin! Yolunuza devam edin! Sizin yüzünüzden Rasulullah’ın halifesinden ne azarlar işittim!”
Arkasından Ebu Bekir, Üsame’nin ordusunun yanına geldi, onları uğurladı. Ebu Bekir yürüyor, Üsame de atının üzerindeydi. Abdurrahman b.Avf da Ebu Bekir’in bineğini çekiyordu. Bunun üzerine Üsame, Ebu Bekir’e şunu söyledi:
“Ey Rasulullah’ın halifesi! Allah’a yemin olsun ki ya sen de bin veya ben ineyim.” Ebu Bekir dedi ki:
Allah’a yemin olsun ki, ne sen ineceksin ne de ben bineceğim. Allah yolunda kısa bir süre ayaklarımın tozlanmasının bana ne zararı var. Muhakkak ki Allah yolunda savaşa çıkana her adımına karşılık yediyüz sevap yazılır, makamı yediyüz derece yükseltilir, üzerindende yedi yüz hatası silinir. Yolun sonuna geldiğinde Üsame'ye şöyle dedi: “Eğer uygun görüyorsan, Ömer’in bana yardım etmesi için kalmasına izin ver. O da izin verdi.
Sonra Ebu Bekir şöyle dedi:
“Ey insanlar! Durun. Size on şeyi tavsiye ediyorum ki bunları muhafaza edin. Hainlik etmeyin, ganimetten çalmayın, kalleşlik yapmayın, ölüleri teşhir etmeyin (müsle yapmayın). Küçük çocukları öldürmeyin, ihtiyarları, kadınları öldürmeyin, hurmalıkları kesmeyin, yakmayın. Ağaçları kesmeyin. Koyun, inek, deve… yemek dışında kesmeyin. Kendilerini manastırlara kapatmış bazı insanlar göreceksiniz onları kendilerini adadıkları şeylerle baş başa bırakın. Yine bazı insanlara uğrayacaksınız ki bunlar önünüze içinde türlü yemekler bulunan tabaklar sunacaklar. Bu yemeklerden bir şey yerseniz muhakkak üzerine Allah’ın adını anın. Başlarının ortasını traş edip etrafını sarık gibi bırakmış bir kavimle de karşılaşacaksınız. Onları kılıçlarınızla doğrayın. Allah’ın adıyla yola çıkınız!...
Sonrasında Ebu Bekir yine Üsame’ye döndü ve şöyle dedi: “Rasulullah’ın sana emrettiği şeyleri yerine getir. Önce Kudâ’a bölgesinden başla sonra Âbil’e doğru yürü. Rasulullah’ın emirlerinden birini noksan yapayım deme. O’nun emrine muhalif olabilecek hiçbir davranışını beğenme, hoş görme.
Üsame, Vadi ve Zi’l-merve’ye doğru yürüdü. Rasulullah’ın emir verdiği yerlere ulaştı, atlarını Kudaa’lıların toprakları içine sürdü. Ardından Âbil’e saldırdı. Zaferler kazanıp ganimetler elde etti. Bu seferi gidiş-dönüş süresi hariç kırk gün sürdü.
Üsame’nin ordusunun savaşa çıkması, Ebu Bekir’in imanın ne derece güçlü olduğuna, neticeler nasıl gelirse gelsin Rasulullah’ın emrini yerine getirmeye çalıştığına delalet etmektedir. Çünkü o şuna inanıyordu. Mademki emri veren Rasulullah, s.a.v.) o halde netice mutlaka hayırlı olur.
Bu ordunun gönderilmesi ayrıca Müslümanlara büyük bir moral, manevi güç vermiştir. Bu vesileyle Müslümanların en azından büyük bir manevi gücü bulunduğunu hisseden münafıkları ve mürtedleri zayıf düşürmüştür. Çünkü durum böyle olmasaydı, bırakalım arap yarımadasına çok uzak olan bu bölgelere ordu göndermeyi, arap yarımadasının içine bile gönderilmezdi. Medine’yi her taraftan kuşatıp, oranın yönetimine isyan edenlerin tehditlerinden de asla korkmadılar.
Rasulullah vefat ettiği zaman riddet çemberi genişlemişti, Mekke, Medine, Taif ve Bahreyn dışında nifak tekrar ortaya çıkmıştı.
Ancak Medine’nin kuzey tarafında yer alanlar Üsame’nin ordusunun savaşa çıkmasından çok korkmuşlardı. Şöyle diyorlardı: Müslümanların bir gücü olmasaydı bu orduyu çıkarmazlardı. Onlarla savaşı Rumlara bırakalım. Eğer Rumlar galip gelirse, biz savaşmaktan kurtulmuş oluruz. Yok eğer Müslümanlar galip gelirse o zaman da İslam yerleşmiş olur. Bu durum nifak ve riddetin sadece güney bölgelerde kalmasına sebep oldu.
Mürtedler iki fırkaydı. Birincisi, Müseylime, Tuleyha, El-Esved gibi peygamberlik iddiasında bulunan yalancıların peşinden gidenler. İkinci fırka ise Müslümanlığı kabul ettiği görüntüsünü verip ancak zekat vermeyi reddedenlerdi. Bazı sahabiler bu ikinci fırkanın vaziyetinin basit olduğu kanaatine varıp Ebu Bekir’le onlara karşı savaş meselesinde münakaşa ettiler. Ancak Ebu Bekir onların görüşlerini reddetmiş ve o meşhur sözünü söylemişti.
“Allah’a yemin olsun ki, Rasulullah’a vermiş oldukları bir yuları bana vermeyecek olurlarsa, onun için onlara karşı cihad ederim.
Ebu Bekir (r.a) Üsame’nin ordusunu yolcu ettikten sonra Medine’ye dönünce sahabelerin önde gelenlerini, Medine’nin çöl tarafında bulunan girişlerine yerleştirmişti. Bunlar: Ali b. Ebi Talib, Zübeyr b. el-Avvam, Talha b. Ubeydullah, Sa’d b. Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf ve Abdullah b. Mes’ud.
Medine’lilere de olabilecek herhangi bir olağanüstü durum için mescitte bulunmalarını emretti. Ardından onlara şöyle dedi: “Yeryüzü kafir oldu. Onlar önlerinde bir azınlık görüyorlar. Siz de, size gece mi, gündüz mü saldırırlar bilemezsiniz. Size en yakınları bir berid[2] mesafeden geliyor. Bunlar taleplerini kabul edip onlarla anlaşmamızı bekliyorlardı. Ancak biz kabul etmedik, ahitlerini de onlara geri çevirdik. O açıdan hazırlıklı olun, hazırlık yapın.
Ebu Bekir (r.a) münafıklar ve mürtedlere karşı savaşı Üsame’nin ordusu dönene kadar ertelemek istiyordu. Bundan dolayı kendisi elçileri karşılıyor, bazı yerlere de elçiler gönderiyordu. Ancak bu esnada bazı münafıklar fırsatı değerlendirmek, Müslümanlar hazırlığını tamamlamadan ve Rum diyarındaki İslam ordusu daha dönmeden Medine’ye saldırmak istediler. Ebu Bekir’in orduyu uğurlamasının üzerinden üç gün geçmişti ki Medine’ye gece vakti bir baskın düzenlendi. Baskını düzenleyenler İslam ordusunun Medine’den iyice uzaklaşmış olduğundan eminlerdi.
Saldırgan ordu Medine’ye vardığında arkasında Zül-husa denilen yerde bir destek güç bırakmıştı. Bunlar Medine’nin girişlerine ulaşınca karşılarında öncü birlikleri buldular. Arkalarında da Medine’yle irtibatı sağlayan haberciler vardı. Ebu Bekir’e haberi mescitte verdiler. Ebu Bekir mescittekilerle beraber Medine’nin girişlerine geldi. Baskını düzenleyenler hezimete uğrayıp kaçmaya başladılar. Müslümanlar onları Zül-husa’ya kadar takip ettiler. Baktılar ki orada bunların destek kuvvetleri mevcut. Onlar yağ tulumlarını şişirip iplerle bağladılar ve Müslümanların develerinin önüne doğru yuvarladılar. Develer ürküp medşne'ye doğru kaçmaya başladı. Bunun üzerine münafıklar Zül-kıssa denilen yerdeki arkadaşlarının yanına gidip olanları anlattılar.
Ebu Bekir (r.a)’da hazırlığını yaptı ve gecenin sonuna doğru yola çıktı. Ordunun sağında Numan b. Mukarrin[3] solunda Abdullah b. Mukarrin[4] arka kuvvetlere de Suveyd b. Mukarrin[5] komuta ediyordu. Sabah olunca münafıklar daha kendilerine gelmeden Müslümanlar onları kılıçlarıyla biçmeye başlamışlardı. Kuşluğa doğru münafıklar kaçışmaya başladılar. Müslümanlar Zül-kussa’ya vardılar. Ebu Bekir Numan b. Mukarrin ve beraberinde bir grup müslümanı orada bıraktı, kendisi geriye kalanlarla birlikte Medine’ye döndü.
Bu zaferle Müslümanların maneviyatı oldukça yükseldi. Kabilelerdeki Müslümanlar da dinlerinde sebat ettiler. Çeşitli bölgelerden zekat mallarının gelmesiyle de müslümanlar bir zafer daha yaşadılar. Bu Üsame’nin ordusunun yola çıkmasından iki ay sonra olmuştu. Ardından üçüncü zafer geldi. Daha on gün geçmeden Üsame’nin ordusu zaferler ve ganimetlerle dönmüştü. Bu defa Hz. Bekir yerine Üsame’yi bıraktı, ona: İstirahat edin ve bineklerinizi dinlendirin dedi” ve Zul-kussa'da ve Medine’nin girişlerinde bulunan kuvvetlerle yola çıktı. Bunun üzerine Müslümanlar ona şöyle dediler: “Ey Rasulullah’ın halifesi Allah aşkına, kendini tehlikeye atma. Çünkü sana bir şey olursa insanların düzeni kalmaz. Sizin burada kalmanız düşmana daha ağır gelecektir. Yerine birini gönder, ona bir şey olursa başkasını tayin edebilesin. Sonra Ali b.Ebi Talib geldi, bineğinin yularından tutup ona şöyle dedi: “Allah Rasulü’nün Uhud savaşında sana dediklerini diyeceğim.” Kılıcını ver ve bizi senin arkandan üzüntüye düşürme. Medine’ye dön. Allah (c.c.)’a yemin olsun ki, sana bir musibet gelirse senden sonra İslam’ın hiçbir zaman düzeni olmaz. Ebu Bekir ona şöyle dedi: Hayır. Allah’a yemin olsun ki yapmayacağım. Bizzat canımla sizinle beraber olacağım.” Zûl-husa ve Zûl-kussa’ya geldi. Numan ve iki kardeşi orduda önceki görevlerini üstlenmişlerdi. Ebu Bekir beraberindekiler el-Ebrak’tan Rebeze’ye doğru yöneldiler. Oradaki münafıklarla savaşıp onları yendiler. Ebu Bekir'in Medine’ye dönmesiyle. Müslümanların ihtiyaç duyduklarından fazlasını karşılayacak kadar zekâtlar gelmeye başladı. Üsame’nin ordusu da artık tamamıyla dinlenmişti. Bunun üzerine Ebu Bekir mürtedlere karşı savaşmak üzere on bir ayrı sancak açtı.
Bunlar:
1- Halid b. Velid:[6] Hz. Ebu Bekir onu Tuleyhe b. Huveylid el- Esedi[7] üzerine gönderdi. Orada işi bitince el-Bıtah’da bulunan Malik b. Nüveyre el yarbu’i üzerine gitmesini emretti.[8]
2- İkrime b. Ebi Cehil:[9] Ebu Bekir onu da Yemame’de bulunan Müseylime el-Kezzab üzerine gönderdi.[10]
3- Muhacir b. Ümeyye:[11] Ebu Bekir onu Esved el-Ansi’nin taraftarlarına karşı savaşmak üzere gönderdi. Orayı bitirince Hadramevt tarafına gidecekti.[12]
4- Şurahbil b. Hasene:[13] Ebu Bekir onu Yemame’de İkrime’ye yardımcı olması için gönderdi.
5- Amr b. El-As:[14] Kuzeyde bulunan Kudaa kabilesi üzerine gönderdi.
6- Halid b. Said b. el-As:[15] Şam taraflarına gönderdi.
7- Huzeyfe b. Mihsan: Deba ehli üzerine gitmesini emretti.
8- Arfece b. Hasreme:[16] Mehre’ye gidip Huzeyfe’yle buluşmasını emretti.
9- Turayfa b. Haciz: Süleymoğulları ve Hevazin kabilesinden onlarla beraber hareket edenlerin üzerine gönderdi.
10- Suveyd b. Mukarrin: Yemen Tihame’si üzerine gönderdi.
11- el-Ala b. el-Hadrami:[17] Ebu Bekir onu da Bahreyn taraflarına gönderdi.
Müslümanlar –Allah’ın izniyle- hemde o gün dünyanın en büyük devletleri mürtedleri desteklemelerine rağmen mürtedleri ve münafıkları bitirdiler ve arap yarımadasındaki köklerini kestiler. Bu devletler arap yarımadasına komşu olan, geçmiştede burada nüfuzları bulunan Rum ve Pers imparatorluklarıydı. Ayrıca Irak bölgesinde bulunan Araplar da Rumlara boyun eğmişler, onlara tabi olmuşlardı.
Müslümanların görevi –bundan sonra- Allah’a davet ve İslam’ı yaymak uğruna cihatlarına devam etmekti. Aynı zamanda bu, mürtedleri destekleyen ve onları Müslümanlara karşı savaşmaya kışkırtan devletlere büyük bir darbe olacak, onları tedip edecekti.
İşte Müslümanlar mürtedlerin fitnesini bitirince, İslam orduları Rum ve Pers topraklarındaki cihatlarına devam ettiler. Zaferler elde etmeyi, düşman topraklarında ilerlemeyi başardılar. Hatta Persler ve Rumlar, Müslümanlar bu imana sahip oldukları müddetçe onlara karşı duramayacaklarını anladılar. Müslümanların değişmeyen duyguları şuydu: Bizler kardeşiz, tek bir ümmete mensubuz, tek bir halifeye tabiyiz. Öyle ki ikinci bir halifenin bulunması caiz değildir. Cihatlarından da Allah yolunda şehid düşmeyi arzuluyorlardı. Bundan dolayı aslanlar gibi atılıyorlardı. Önlerinde duranın gücü ne olursa olsun ona aldırış etmiyorlardı. Nitekim şehitliği isteyene, hayat bağışlanır. Bunun yanında ise hayatta kalmayı isteyen, bunun için çalışan ve bunu gerçekleştirecek yolları arayan kimsenin önünde ise kimseyi düşünmeden ve neticeye aldırış etmeden paçaları sıvayıp geri kaçmaktan başka yol bulunmamaktadır.
İslam orduları ilerlemeye devam ettiler ve birçok zaferler kazandılar. Büyük devlet olan Rum ve Persler birçok savaşta gerilemek zorunda kaldılar. Ebu Bekir (r.a) H. 13. sene Cemadiyel-ula ayının 22. pazartesi gecesi vefat etti. Cihad halindeki Müslümanlar o esnada Şam topraklarında Rumlara karşı Yermukta Irak topraklarında da Perslere karşı Beynen-Nehreyn (iki nehir arası) de savaşıyorlardı.
II. Raşit halife dönemi:
Birinci halifenin vefatından sonra, Müslümanlar halife olarak Ömer b. el-Hattab’a beyat ettiler. Ebu Bekir onlara bunu tavsiye etmişti.
Ömer (r.a) görevi selefi gibi yerine getirdi. İslam orduları ilerlemelerine devam ettiler. Allah yolunda cihad ediyor, Allah’a kulluğa, ona itaat etmeye, kitabını tatbik etmeye ve bunun dışındaki her şeyi terk etmeye davet ediyorlardı. Mücahitler ilerleyip Mısır’dan, Şam’dan ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden çekilen Rumları mağlub ettiler. Ancak imparatorluğun sultası başkent Kostantiniye’de kaldı. Anadolu’nun bazı bölgeleri ile Avrupa’nın güney batısındaki bazı yerler buraya tabi idi.
Bu imparatorluk kabuğuna çekildi. Gücü zayıfladı. İslam topraklarına sadece bölgesel saldırılarda bulundu. Amacı varlığını ispat etmekti. Çünkü Müslümanların akınlarını devam ettirmelerinden, devletin imkânlarının bittiğine inanmalarından korkuyordu. Vakıa, Rumlar islam’ın tabiatını bilmiyorlardı. Çünkü Müslümanların kısa süre sonra aralarında ihtilaf edeceklerini veya dünyanın süsleri ile onları aldatacağını zannediyorlardı. Elde ettikleri ganimetler, ellerine geçen esirler, fethettikleri topraklar onları aldatmaya, meşgul etmeye yeterli gelir sanıyorlardı. Ancak bu tahminleri tutmadı, düşündükleri gerçekleşmedi, çünkü Müslümanları hiçbir güzellik aldatmaz, hiçbir iktidar onları cezp etmez, Heva ve hevesler onlarla oynayamazdı.
B
[1] El-Cirf: Medine’nin kuzey tarafında şehre üç mil uzaklıktaki bir yerin adıdır).
[2] 1 berid: 20 km’dir.
[3] Numan b. Mukarrin b. Aiz el-Müzeni. Fetihlerde bulunan cesur ordu komutanlarından biri olan bir sahabiydi. Mekke’nin fethinde Müzeyne kabilesinin sancağını o taşıyordu. Nihavend (h.21) savaşında şehid oldu. On tane kardeşi vardır ve hepsi de cesur kahramanlardandır.
[4] Bu da Numan'ın kardeşidir.
[5] Süveyd b. Mukarrin b. Aiz el-Müzeni. Numan’ın kardeşidir. Ailesiyle beraber Müslüman oldu. Irak’ın fethinde bulundu. Kadisiye ve Medâin savaşlarına katıldı. Nihavend savaşında kardeşi Numan'ın Rey ve Hemedân savaşında da kardeşi Nuaym’ın komutasında savaştı. Sonra Taberistan ve Cürcan’ın fethinde komutanlık yaptı. Kufe’ye yerleşti ve orada vefat etti.
[6] Ebû Süleyman, Allah’ın kılıcı büyük sahabilerden Kureyşin de önde gelenlerinden biriydi. Atlı birliklerin komutanıydı. Hicretin yedinci senesinde Müslüman oldu. Rasulullah onun Müslüman olmasına çok sevinmiştii. Onu atlı birliklerin komutanı yaptı. Mürtedlere karşı savaşlardaki kahramanlıkları meşhurdur. Irak ve Şam’daki fetihlerde komutanlık yaptı. Medine de h.21’de vefat etti. Humus’ta vefat ettiğide söylenmiştir).
[7] (Tulayha b. Huveylid, mürted olmuş, ardından İslam’a dönmüştür. Ömer halife iken gelip ona beyat etmiştir. Sonra Tulayha kavmine döndü ve Irak’a cihad etmek üzere çıkıncaya kadar orada kaldı. Fetihler de güzel katkıları da olmuştur).
[8] (Malik b. Nüveyre b. Cemre b. Şeddad el-Yarbu i el Temimi. Müslüman olmuş ve Rasulullah onu kavminin sadakalarını toplamak üzere görevlendirmişti. İrtidad ettiği söylenmiştir. Mürtedlerle savaşta onu Halid’in emriyle Dırar b. el-Ezver öldürdü.)
[9] (İkrime b. Ebi Cehil el-Mahzumi. Kureyş’in önde gelenlerindendir. Mekke’nin fethinden sonra Müslüman olmuştur).
[10] (Müseylime b. Sümame b. Kebir b. Habib el-Hanifi peygamberlik iddiasında bulunmuş bir yalancıdır. Yemame’de doğup büyümüştür. Yemame Riyad’ın kırk km kuzeyinde bulunan bir yerdir. Cahiliye döneminde “Rahman’el Yemame (Yemame’nin rahmanı) olarak tanındı. İslam Hicaz bölgesinde yayılınca kavmi Hanifeoğullarından bir heyetle Rasulullah’ın yanına Medine’ye geldi. Denilmiştir ki: “O heyetten geriye kalmış, heyette gelenlerde Müslüman olmuşlardı. Memleketlerine dönünce Rasulullah’la yazışmaya devam etti. Ona nübüvvette ortak olmak istediğini söyledi. Arap yarımadasının yarısı onların diğer yarısı da Kureyş’in (yani Müslümanların) olacaktı. Rasulullah Müseylime’nin fitnesini bitirmeden ahirete intikal etti. Ebu Bekir halife olunca ordularını onun üzerine göndermiş ve hicretin 11. yılında fitnesini bitirmiştir. Onlara karşı savaşta birçok sahabe şehid olmuştu).
[11] (Meşhur komutanlardan biridir. Bedir savaşında müşriklerin yanında bulunmuştur. Daha sonra Müslüman oldu. Bacısı mü’minlerin annesi Ümmü Seleme’dir. Rasulullah onu Yemen’e gönderdi. Tebuk seferinden de geri kaldı. Rasulullah onu Kinde kabilesinin zekatlarını toplamakla görevlendirdi. Daha yola çıkmadan Rasulullah vefat etti).
[12] (Esved el-Ansi: Ayhele b. Ka’b b.Avf el-Ansi el-Mezheci. Peygamberlik iddiasında bulunan bir yalancıdır. Yemen islama girince o da Müslüman oldu. Rasulullah döneminde ilk dinden dönenler arasında yer aldı. Rasulullah, vefatından bir ay önce öldürüldü).
[13] Şurahbil b. Hasene el-Kindi Zühre oğullarının mevlasıdır. Komutanlık yapan sahabelerdendir. Habeşistana hicret ettiştir. Rasulullah onu Mısır’a elçi olarak gönderdi. Şam fethinde bir ordunun komutanıydı. Ömer (r.a) onu azl edip yerine Muaviye’yi tayin etti. H. 18 senede Şam’ın güneyinde Umvasta yayılan vebasından vefat etti. Hasene, annesinin adıdır. Babası Kavım b. Abdullah’tır.
[14] Amr b. el-As b. Vail es-Sehmi el-Kuraşi. Şam’ın fethinde bulunan komutanlarından biriydi. Mısır’ı fetheden komutandır. İleri görüşlü insanlardan biriydi. Hudeybiye sulhundan sonra Müslüman oldu. Rasulullah onu Zat’us Selasil gazvesinin komutanı yaptı. Daha sonra onu Uman valisi yaptı. Kınnisrîn’i fethetti. Haleb, Menbic ve Antakya idaresiyle sulh yaptı. Önce Filistin sonra Mısır valiliği yaptı. Osman b. Affan onu Mısır valiliğinden azletti. Ardından h. 38’de Muaviye’nin emriyle tekrar görevine döndü. H. 43’de Fustat şehrinde vefat etti.
[15] Mücahit valilerden biridir. İslam’ın ilk dönemlerinde Müslüman oldu. Dini uğruna şiddetli işkencelere maruz kaldı. Habeşistan’a hicret etti. Mekke fethinde ve Tebük gazvesinde yer aldı. Rasulullah onu Yemen’e gönderdi. Rasulullah vefat edince Ebu Bekir onu geri çağırdı. Cihada katıldı ve Kenadin fethinde bulundu. Mercus-Safer’de şehid oldu (H.13)
[16] Bahreyn’lidir. El-Ala b. el-Hadrami’nin komutasında savaştı. Deniz seferlerine katılmak üzere görevlendirildi. Adalardan birini fethetti. Ubulle gazvesinde Utbe b. Gazvan’a destek güç olarak katıldı. Hz. Ömer (r.a) halifeyken vefat etti. (H.20).
[17] Aslı Hadramevt’lidir. Babası Mekke’ye yerleşmiştir. Ala’ orada doğdu. Orada büyüdü. Müslüman oldu ve hicret etti. Rasulullah onu Bahreyn’e gönderdi. Orada zekâtları toplama görevini üstlendi. Ebu Bekir ve Ömer’de bu görevini devam ettirdiler. Savaşmak üzere denize çıkan ilk Müslümanlardan sayılır. Basra’ya giderken yolda vefat etti. (H.21)