BELHUM ADALL
قاَلَ اللهeُ
تَعَالَى فِي
كِتَابِهِ
الْكَرِيمِ :
أَعُوذُ
بِاللهِ مِنَ
الشَّيْطَانِ
الرَّجِيمِ ،
بِسْمِ اللهِ
الرَّحْمَنِ
الرَّحِيمِ
﴿وَلَقَدْ
ذَرَأْنَا
لِجَهَنَّمَ
كَثِيرًا
مِّنَ
الْجِنِّ
وَالإِنسِ
لَهُمْ
قُلُوبٌ لاَّ
يَفْقَهُونَ
بِهَا
وَلَهُمْ
أَعْيُنٌ
لاَّ
يُبْصِرُونَ
بِهَا
وَلَهُمْ
آذَانٌ لاَّ
يَسْمَعُونَ بِهَا
أُوْلَئِكَ
كَالأَنْعَامِ
بَلْ هُمْ
أَضَلُّ
أُوْلَـئِكَ
هُمُ
الْغَافِلُونَ﴾ صَدَقَ
الله
ُالْعَظِيمُ.
وَ قَالَ
رَسُولُ
اللهِ صَلَّى
الله ُعَلَيْهِ
وَ سَلَّمَ
فِي حَدِيثٍ :
,لَماَ
خَلَقَ الله
ُالْخَلْقَ
كَتَبَ فِي كِتاَبِهِ..-
صَدَقَ
رَسُولُ
اللهِ فِيمَا
قَالَ.
Muhterem Müslümanlar!
Bize can veren, bize mülk veren,
bize akıl ve duygu veren ve her şeyi elinde tutan Allah’û
Tealâ, Tin suresinin 4. ve 5. Ayetlerinde şöyle buyurur: “Gerçekten biz insanı en güzel bir biçimde
yarattık. Sonra onu(n bazı
fertlerini) aşağıların en
aşağısına çevirdik”. [3]
Bu ayetin ifadesiyle; yüce
Allah, insanı ruh ve beden bakımından tüm canlılara karşı, en mükemmel
bir surette yaratmıştır.
Bu yaratılıştan sonra insan hür iradesiyle; ya ilâhi çizgilere uyarak en güzel surete lâyık olarak
kalacak; veya aksi yönde hareket ederek, canlı varlıkların en aşağı seviyesinde
yerini alacaktır.
Kıymetli Mü’minler!
Bizleri Allah yaratmış ve en güzel suretlere bürümüştür.
Korunalım ve sakınalım diye, hidayet yollarını açmış, cennetine ulaşalım diye
de cennet kılavuzları göndermiştir.
Ancak ille de korunmam, ille de sakınmam, ille de cennet
yollarını istemem diyenleri de, ayrı bir kategoride sınıflandırmış ve A’raf suresinin 179.
Ayetine muhatap kılarak şöyle buyurmuştur:
“Yemin olsun
ki; biz, cinler ve insanlardan birçoğunu
cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar; gözleri
vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar
hayvanlar gibidir. Hatta daha da şaşkındırlar. İşte onlar (asıl) gafillerin ta
kendileridir.
Değerli cemaat!
“Ahsen-i takvim” (yani en güzel
suret) üzere yaratılmış cinler ve insanlardan bazıları, dünyalık yaşantılarında
yaptıkları kötü işlerle, “esfele safiline” (yani
aşağıların aşağısına) düşmüşler ve ölçüsüz hareketlerinden dolayı, kendi
elleriyle kendilerini cehenneme hazırlamışlardır.
Ezelden ebede kadar, her şeyi bilen yüce Allah, kimin ne
zaman ne yapacağını ve kimin ne zaman ne olacağını bildiği için, henüz anne
karnında iken bu kimselerin, cehennemlik olduklarını tayin ediyor. Allah (c.c.)
biliyor ki; bunlar hür irade sahibi olduklarında, gerekli inancı yaşamayacaklar
yine Allah biliyor ki; onlar “…Alçaklığa
saplanıp kalacaklar ve heveslerine uyacaklardır…”
Bu tür kimseler, akli ve ilâhi delillere uymayıp; sırf hissi
hareket etmelerinden dolayı, hayvanlara benzetilmişlerdir. Ancak şu var ki,
hayvanlar hissi hareket etseler bile, yaratılış gayelerinin dışına çıkmazlar.
İşte bunlar, yaratılış gayelerine uymadıklarından dolayı,
hayvanlardan daha sapıktırlar ve daha da geridirler.
Bunlar vazifelerini yapmayan boş insanlardır. İşte bunlar,
bu hareketleriyle ilâhi görevlerini yapan tüm mahlûkata, dağlara, taşlara,
bitki ve hayvanlara, hatta insanlık soyuna hakaret ederler.
Bunlar, insan ve cin taifesi olarak, Allah’ın her türlü
nimetlerinden faydalandıkları halde; Allah’ı bilmez ve yaratılış gayelerini
düşünmezler. Oysa, Allah (c.c.)
kendisini bilsinler diye onlara akıl ve duyu organları vermiştir.
“Onların kalpleri
vardır,” duyguları, anlayışları, anlama ve
yorumlama kabiliyetleri vardır, vicdanları vardır, hüzün ve sevinç hisleri
vardır, ancak; kalplerini gerektiği gibi kullanmazlar. İlâhi kaidelere karşı
duygusuz, anlayışsız ve sorumsuz kalırlar.
Onların “gözleri
vardır,” ancak o gözlerle her türlü kötülük kapılarını taradıkları halde,
kâinattaki iyilik kapılarını ve ilâhi delilleri görmezler. Her şeyin Allah’ı
tarif ettiğini algılamazlar. Zerreden kürreye, her
mahlûkatın Allah’ın eseri olduğunu anlamazlar. Bütün yaratılmışlar lisan-ı
halleriyle Allah’ı ispat ederken, onlar
körü körüne körlük ederler.
“Onların kulakları
da vardır,” fakat, “gözü namazda
olmayanın kulağı ezanda olmaz” misali, o kulaklarla hak sözlere, doğrulara,
hukuki kavramlara ve gerçekleri haykıran delillere karşı, sağır gibi
davranırlar.
Belki dinlerler ama, algıdan uzak bir şekilde dinlerler.
Sesleri alırlar, fakat duygusal olarak değer vermedikleri için, sözleri anlamazlar.
Aslında bunlar duyarlar ama; işlerine gelmeyen şeyleri
duydukları için, duymamış olmayı daha çok tercih ederler. Bunlar şeytani
çağrılara kulak kabartırken; Rahmani seslere karşı sağır gibi davranırlar.
Bunlar, Allah ve peygamberin yolunu tercih edenleri
hazmedemez ve inançlarının gereği olan mukaddes değerlerine saldırırlar.
İşte bu tür kimseler; Kur’an
ifadesiyle “ulaike
kel en’ami belhum adall” dirler. Yani “hayvanlar gibidir(ler).
Hatta daha da şaşkındırlar. İşte onlar (asıl)
gafillerin ta kendileridir.”
Kıymetli kardeşlerim!
Kullarını dünyaya imtihan için gönderen Allah, kullarının
isteklerini de yerine getirir.
Bu kullar, kişisel tercihlerine bağlı olarak hidayet yollarına
gözlerini, gönüllerini sevk ederlerse, Allah onlara o yolu kolaylaştırır.
Kimler de, gaflet yollarına meylederse; onlara da, gaflet
yollarını kolaylaştırır.
Allah’û Tealâ, bizleri iman yolunda;
kalbini gözünü ve kulağını kapatan kullarından eylemesin. “Belhum
adall” lerin şerlerinden
korusun. İnsanca yaşamayı ve kâinatın ortak diliyle kulluk etmeyi, cümlemize
nasip eylesin. Amin.
أَلاَ
إِنَّ
أَحْسَنَ
الْكَلاَمِ
وَ أَبْلَغَ
النِّظاَمِ...