DİN NASİHATTIR

 

 

SALİH ÖZBEY

Beka


KISALTMALAR                   

a.g.e       Adı geçen eser.

a.g.y.     Adı geçen yayın

(a.s)       Aleyhisselâm

bsm.       Basılmıştır  

b.            Bin, İbn

bint        Binti

bkz.        Bakınız.

çev.        Çeviren

Doç.        Doçent

H.           Hicri

c.           Cilt, cüz.

(c.c)                   Celle Celâlühû

Hz.          Hazret

Nşr:       Neşreden

Ktb.        Kütüphanesi

M.          Milâdî

Mad.      Maddesi, Madde

M.Ö.       Milattan Önce

M.S.      Milattan Sonra

ö.             Ölüm tarihi

Prof.       Profesör

(r.a)       Radıyallahû anh

(r.anha)           Radıyallahû anha

(rha)      Rahmetullahi aleyh

s.             Sayfa

(sav)      Sallallahû aleyhi ve sellem

Trc.        Tercüme

v.            Vefatı, Vefat tarihi

vr.          Varak

vs.          ve saire

y.y.        Yüzyıl

vd.          ve devamı.

vs.          vesaire

Yay.       Yayınevi.

yz.          Yazma.

ty.          Tarih yok


 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

ÖNSÖZ............................................................................. 7

NASİHAT VE İRŞAD.......................................................... 8

LOKMAN'IN, OĞLUNA YAPTIĞI TAVSİYELER.................... 15

HZ. EBU BEKR (R.A)'DAN TAVSİYELER............................. 31

HZ. ÖMER (R.A)'DAN TAVSİYELER.................................. 36

HZ. OSMAN (R.A)'DAN TAVSİYELER................................ 41

HZ. ALİ (R.A)'DAN TAVSİYELER...................................... 43

İMAM-I AZAM  EBU HANİFE (R.H)’ DAN........................... 65

KABUSNÂME'DEN TAVSİYELER...................................... 70

İMAM GAZZÂLÎ'DEN TAVSİYELER.................................. 100

ABDÜLKADİR GEYLÂNÎ’DEN  TAVSİYELER..................... 121

MEVLANA'DAN ÖĞÜTLER............................................. 149

ŞEYH EDEBALİ’NİN OSMAN GAZİ'YE TAVSİYELERİ......... 174

İMAM RABBÂNÎ'DEN TAVSİYELER................................. 176

ŞAİR NÂBÎ'NİN, OĞLUNA YAPTIĞI TAVSİYELER.............. 185

ERZURUMLU İBRAHİM HAKKIDAN TAVSİYELER............. 216

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ'DEN TAVSİYELER............... 222

ÇEŞİTLİ TAVSİYELER.................................................... 232

DUA............................................................................ 236

KAYNAKÇA.................................................................. 245

 

 

 

 


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


ÖNSÖZ

 

Nasihat ve İrşad

Allah yolunun yolcularına gereken en büyük azık na­si­hat­tır. Ancak azığı nasihat olanın kazabilme imkanı olur. Aksi takdirde nasihatın haricinde insanoğlunun yü­reğini fethetmeye giden hiç bir yol yoktur, sadece tek bir yol vardır, işte o yolda, nasihat ve akabinde irşaddır.

Tarihte kılıç, günümüzde silah veya kitapların arasına para koyarak insanlara bir şeyler vermeye çalışan nasihat tellalları, yüreklerin ancak tatlı dil veya güzel bir nasihatle feth olabileceklerini arka plana atmışlardır.

Görünür de çok cazip olan maddi güçle insanları işgal altına almak, gelecek için çok büyük bir tehlikedir. Çünkü zorla boyun eğenler bir gün gelir boynunu eğenlerin boyunlarını eğdirirler. Yani kendilerine yapılan yanlışlıkların hesabını sorarlar ve bunun intikamını mutlaka alırlar. Fakat nasihatle yürekleri feth olan insanlar ise ölünceye kadar yüreklerini fethedenlere te­şekkür edip dua ederler.

Şimdi bu girişten sonra nasihat ile irşadın açıklamasını yap­maya çalışalım.


NASİHAT VE İRŞAD

Nasihat:

Nasihat kelimesi sözlükte; nush, öğüt manasına gelir.

İbnü'l-Esîr'in "en-Nihaye" adlı eserinde "nasihat" kelime­si­nin Arapça'daki aslî manası; kendisine nasihat edilenin hayrını istemek demektir.

Bu manayı tek bir kelime ile ifade etmek mümkün değildir. Buna en yakın kelime, "hayırhahlık"tır. Bu, Arapça'da kulla­nılan manaca en kapsamlı ve geniş kelimelerden biri kabul edilmiştir. Kelimeyi dilimizdeki öğüt vermek, tavsiye etmek ma­na­sında almak, manayı daraltır. Bu sebeple "hayırhahlık" ma­na­sını da zihnimizde canlı tutmamız gerekir.

İslam alimleri, nasihatin dinde mühim bir yer tuttuğunu be­lirtirler ve dinin mihver ve direğini nasihatın teşkil ettiğini söy­­­lerler. Görüleceği üzere, Resulullah "din"i nasihat olarak ta­rif etmiştir. Müslüman da Allah (c.c.) peygamber (a.s) Kur'an, büyük­ler ve din kardeşleri için hayır dileyen kimsedir.

Temimu'd-Dâri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyissalâtu vesselâm): 'Din nasihatten (hayırhahlıktan) ibaret­tir!' demişti. Biz: 'Ey Allah'ın Resulü! Kimin için hayır hah olmaktır?' diye sorduk. Resulullah (a.s): 'Allah için, Allah'ın ki­ta­­bı için, Resulü için ve Müslümanların imamları ve hepsi için!' buyurdu."[1]

Görüldüğü üzere bu hadiste, din, nasihat olarak tarif edil­mektedir. Buna göre dinî bir ifade olarak nasihat; hayırhahlık yani hayrını ve iyiliğini istemek, bu sebeple hayrı ve iyiyi duyurup, hatırlatmak anlamına gelmektedir.

Bu manayı dilimizde ifade eden en yakın kelime, öğüttür.

Hadiste, "Din nasihattir" yani din hayırhahlıktır denildikten son­ra bu hayır isteme işinin kimler için olacağı sorulmuş, Re­sulullah (aleyissalâtu vesselâm) da "Allah, Resu­lul­lah, Kita­bul­lah, Müslümanların imamı ve Müslümanlar için ha­yır­hahlık" di­­ye açıklamıştır.

İbnu'l-Esir konuyla ilgili olarak kısaca şu açıklamaları ya­par:

* Allah için nasihat (hayırhahlık): Allah'ın birliği hususunda sıhhatli bir itikaddır. O'na yapılan ibadette niyeti halis tutmaktır.

* Kitabullah için nasihat (hayırhahlık): Onu tasdik ve on­da olanlarla amel etmektir.

* Resulullah için nasihat (hayırhahlık): Peygamberliğini tasdik, emir ve yasaklarına inkıyad etmektir.

* İmamlar için nasihat (hayırhahlık): Hakta onlara itaat etmek, zulmettikleri zaman da onları zulümden alıkoymaktır.

* Bütün Müslümanlar için nasihat (hayırhahlık): Onları maslahatları doğrultusunda irşad etmek."[2]

Dinin, "nasihat" olarak tarif edilmesi, dinde nasihatin ne ka­dar önemli bir yer tuttuğunu ortaya koyması açısından büyük bir değer göstermektedir.

Hadisin zahiri, nasihat edilen kimseye nasihatin fayda et­­me­yeceğini bilse bile, nasihatin vacip olduğunu ifade eder.

Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulul­lah (al­eyissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kime ilme dayanmayan bir fetva verilmişse, bunun günahı ona fetva verene aittir. Kim, bir kardeşine, gerçeğin başka olduğunu bile bile, farklı bir irşadda bulunursa ona ihanet etmiş olur."[3]

Nasihatle yola çıkıp irşadla devam eden her Müslüman da­vetçi bu yolun sonunda güzel verimler elde ederek hem dünya hem de ahiret saadetini yakalamış olacaktır.

Şimdi bu izahtan sonra irşadın tanımını ve önemini izah et­meye çalışalım.

 

İrşad:

Rüşd kelimesi sözlükte; doğru yoldan gitmek, doğru yolu bulmak, doğru düşünmek, akıl ve temyiz gücüne sahip olmak, irşâd ise, doğru yolu gösterme, uyarma, irfan sahibi birinin bir kim­seye Allah yolunu göstermesi gibi anlamlara gelir. İrşâdı ya­pan kimseye mürşid denir.

Allah'ın, güzel isimlerinden birisi de "er-Reşîd"dir.[4] Reşîd, mürşid anlamındadır. Mürşid, doğ­ru ve hak yolu gösteren demektir. Şu halde irşâdda; rehberlik, doğru yolu gösterme, hak ve hakikate davet söz konusudur.

Terim olarak irşâdı şöyle tarif edebiliriz: Bu işe ehil kimseler tarafından insanları, dünya ve ahiret saadetine ermeleri için hak ve hakikate, doğru yola, salih amele ve her çeşit iyiliklere çağırarak, her türlü kötülükten kaçınmalarını telkin etmek.

İrşâdda muhatab olan, yani irşâd edilecek kimseler hem gayrimüslimler ve hem de müslümanlardır. Müslüman olma­yan­­­ları irşâd; onları iman ve İslâm'a davet etmek demektir. Müs­­­lümanları irşâd ise; onlara imanın gereği olan salih amel ve gü­zel ahlâkı telkin etmektir.

İrşâdı yapacak kimseler ise Peygamberlerden sonra, salih müminler ve din bilginleridir. İrşâd, dini bir emir olup müs­lü­man­lar üzerine farz-ı kifayedir. Müslümanların içlerinden bir grup bu görevi yapınca diğerlerinin üzerinden düşer. İnsanları irşâd edecek mürşidleri, din bilginlerini yetiştirmek Müslüman­lar üzerine farzdır. Kur'an-ı Kerîm'de: "Sizden, insan­ları hayra ça­­ğıran, iyiliği emredip kötülükten alıkoyan bir topluluk olsun"[5] buyurulur. Ümmet; grup, sınıf anlamınadır. "İçinizden irşâd gö­revini yapacak bir grup bulunsun" veya "siz­den, emr-i bi'l ma'ruf ve nehy-i ani'l münker yapacak bir topluluk oluşsun" demektir.

İnsanlık tarihinde doğru veya yanlış hiçbir sistem ve hiç bir nizam büyük kitleler tarafından kendiliğinden kabul edil­memiştir. Her hangi bir nizam ve ideolojinin kabul edilmesi için mutlaka o nizam ve ideolojinin davetçilerinin bulunması gerekir. Din için de bu genel kaide geçerlidir. Allah Teâlâ'nın insanların hidayeti için peygamberler göndermesi, bu peygam­ber­lerin, Allah'ın dinini yeryüzünde hakim kılmak için da­imi bir ça­lışma içerisinde bulunmaları bunun apaçık bir delilidir.

İnsanları irşâdda bulunmak, onların dünya ve ahirette saa­det ve selametleri için çalışmak demektir. Bu nedenle in­sanları irşâd önemli bir görevdir. Bu görevi toplumda belli bir grubun üstlenmemesi, toplumun hepsinin sorumluluğuna sebep olur. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Günah işleyenlerin bulunduğu bir toplumda önlemeye gü­cü yeten kimseler olduğu halde bunu engellemezlerse, Allah'ın, kendi nezdinden onların hepsini kapsayan bir azabın gelmesi pek yakındır."[6]

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Şunu yeminle söylüyorum ki; siz ya iyiliği emreder, kötülükten sakındırmaya çalışırsınız; aksi halde Allah size içinizdeki en kö­tülerinizi musallat eder. Sonra hayırlılarınız dua eder, fakat du­aları kabul olunmaz."[7]

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Allah Resulüne, insanların en hayırlısının kim olduğu soru­lunca, şöyle cevap vermiştir: "İnsanların en hayırlısı en çok okuyanı, en muttaki olanı, iyiliği en çok emredeni, kötülükten en fazla sakındırmaya çalışanı ve en çok sıla-ı rahim yapanıdır. "[8]

Hz. Peygamber, Veda haccı hutbesinde, dinî emir ve ya­sak­ların, bilgilerin nesilden nesile aktarılması ve irşat faaliyetinin sürdürülmesi için ümmetine görev yüklemiştir. Bu da tebliğ görevidir.

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Sizden hazır olanlar, burada bulunmayanlara sözlerimi ulaştırsınlar. Umulur ki, bunları burada bulunmayanlar, bulunanlardan daha iyi anlar ve korur."[9]

Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:

"Siz insanların faydası için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. iyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız."[10]

Onu en hayırlı yapan; iyiliği emretme, kötülükten sakındırmaya çalışma, başka bir deyimle "irşad" görevini ifa etme özelliğidir.

İrşâdın metodunu ve irşad sırasında izlenecek yolu Kur'an-ı Kerîm şöyle belirlemiştir: "Ey Peygamber! İnsanları Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz ki Rabbin, yolundan sapanı da çok iyi bilir, doğru yolda yürüyenleri de çok iyi bilir."[11]

"Ey Musa ve Hârun! İkiniz de Firavun'a gidin. Çünkü o çok az­dı. Öğüt alacağını veya korkacağını umarak ona yumuşak sözler söyleyin."[12]

"(Ey habibim!) Allah'ın rahmeti sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Eğer sen sert ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz insanlar, etrafından dağılır giderlerdi. Öyleyse onları affet ve ba­ğışlanmalarını dile. İşlerde onlarla istişare et. Bir işe de azmettin mi, Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever."[13]

Diğer yandan mürşidin etkili olabilmesi söyledikleriyle önce kendisinin amel etmesine bağlıdır. Aksi halde irşâddan olumlu sonuç alınamayacağı ayette şöyle ifade edilir: "Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi, niçin söyleyip duruyorsunuz."[14]

Son olarak, bu kitabın hazırlanmasının temel sebebi nasihat ve irşad ile din ve imanı ayakta tutmaya çalışmak ama­cıyla birkaç söz dile getirmek. Bundan amacımız insanlığın kurtuluşunda ve doğruyu bulmasında bir ışık tutmaktır. Di­limiz sürçtü, kalemimiz yanlış yazdı ise af ola.

"Ey Rabbimiz bizi ulemâ-ı âmilîn ve sulehâ-i şâkirinden ey­­le."

"Ey Rabbimiz bizi, bilgisiyle amel eden âlimler ve nimetlere şükür eden sâlihler zümresine ilhak et." (Amin).

 

 Salih ÖZBEY

                       Şubat\2005



LOKMAN'[15]IN, OĞLUNA YAPTIĞI

TAVSİYELER

Hz. Lokman, ilim ve hikmetiyle dillere destan bir zattır. Bu­nun içindir ki, kendisine "Lokman Hakîm" denmiştir.

Hz. Lokman'ın "Saran" ismindeki bu oğlu babasının verdiği bütün öğütlere uymuştu.

Hz. Lokman'ın hikmetli sözlerinden birisi Kur'an'da şu şekilde yer almaktadır:

 

Allah'a ortak koşma

"Hani Lokman oğluna öğüt verirken demişti ki, 'Oğlum (ey oğul!) Allah'a ortak koşma. Muhakkak ki şirk pek büyük bir zulümdür."[16]

 "Yürüyüşünde mutedil ol. Sesini alçalt. Seslerin en çirkini, şüphesiz ki, eşeklerin sesidir."[17]

Hz. Lokman'ın ismi Kur'ân'da da geçmesine rağmen peygamber mi, yoksa veli mi olduğu hususunda İslam alimleri arasında görüş ayrılığı vardır.

Hz. Lokman'dan gelen bu tavsiyeler tefsirlerde genişçe bu­lunmaktadır. Hz. Lokman'ın tefsirlerde geçen öğütlerinden ve hikmetli sözlerinden bazıları şöyledir:[18]

 

Takvayı esas al

Ey oğul!

Takvayı kendin için kârlı bir ticaret olarak kabul et. Çünkü böyle ticaretler sonsuz kazançlar temin eder.


Merasimlere katıl

Ey oğul!

Cenaze merasimlerine katıl. Düğün merasimlerinden de uzak durmaya çalış. Çünkü cenaze sana âhireti hatırlatır; düğün ise dünyaya çeker.

 

Horozdan geri kalma

Ey oğul!

Horozdan daha geri kalma. Çünkü sen uykunun derinliklerinde iken, o dünyayı sese vererek insanları uykudan uyandırmaya çalışır.

 

Tevbeyi geciktirme

Ey oğul!

Tevbeyi geciktirme. Çünkü ölüm ansızın geliverir.

 

Cahille dost olma

Ey oğul!

Cahil kimselerle dostluk kurma. Çünkü onunla dost olursan, kendi yaptıklarını senin hoş karşıladığını sanar.

 

Allah'tan kork

Ey oğul!

Allah'tan hakkıyla kork. Kalbinin bozuk olduğunu bildiğin halde başkalarının sana saygı göstermesi için takva ehli olduğunu ihsas ettirme.

 

Susmak altındır

Ey oğul!

Şimdiye kadar susmaktan dolayı hiç pişmanlık duymadım. Çünkü söz gümüşse, sükût altındır.

Günahlardan sakın

Ey oğul!

Kötülük ve günahlar senden sakındığı gibi, yani işlemedikçe sana dokunmadığı gibi, sen de onlardan sakın. Çünkü kötülük kötülüğü, günah da günahı çeker.

 

İlim meclislerine katıl

Ey oğul!

Âlimlerin meclisinde bulun. Hikmet ehlinin sohbetlerini dinle. Çünkü Allah kuru toprağı yağmurla nasıl canlandırırsa, ölmüş kalpleri de hikmetli sözlerle öyle diriltir.

 

Yalandan sakın

Ey oğul!

Allah, yalancının yüz suyunu kurutur, haya duygusunu giderir. Ahlâksız kimsenin de sıkıntısı hiç eksik olmaz.

 

Ahmak adamdan uzak dur

Ey oğul!

Kayaları uzaklara taşımak, ahmak adama laf anlatmaktan daha kolaydır.

 

Kendi işini kendin gör

Ey oğul!

Cahili vasıta olarak kullanmaktan, işini gördürmekten uzak dur. Şayet akıllı birisini bulamazsan kendi işini kendin gör.

 

Kendi milletinin kızıyla evlen

Ey oğul!

Kendi milletinden olmayan bir kızla evlenme. Aksi takdirde çocukların ileride sıkıntıdan kurtulamazlar.

Ey oğul!

Öyle bir zaman gelecek ki, sabırlı insanların bile yüzü gülmez olacaktır.

 

Allah'ın anıldığı meclislere katıl

Ey oğul!

Katılacağın meclisleri kendin ara bul. Allah'ın anıldığı mec­­lisleri bulunca hemen oturuver. Çünkü âlim isen ilmin artar, cahil isen yeni bir şeyi öğrenmiş olursun. Oraya inen rahmetten sen de payını alırsın. Allah'ın anılmadığı meclislere hiç katılma. Çünkü âlim de olsan, cahil de olsan zarar görürsün. Ayrıca oraya inecek olan İlâhî gazaptan sen de nasibini alırsın.

Ey oğul!

Sofrana takva ehli mü'minleri davet et.

 

Tecrübe sahipleriyle istişare et

Ey oğul!

Her işinde ilim ve tecrübe sahibi kimselerle istişare et, onların fikrini almaya çalış.

 

Takvadan bir gemi edin

Ey oğul!

Dünya dipsiz bir denizdir. Onda niceleri boğulmuştur. Bunun için takvadan bir gemi edin. İçine îmânı yükle. Tevekkül yelkeniyle açıl. Ancak bu şekilde selâmetle yol alır, sahile çıkarsın.

 

Kötü komşudan uzak dur

Ey oğul!

Nice ağır yükler taşıdım. Fakat kötü komşu kadar ağır bir yüke rastlamadım. Nice acılar tattım, fakat fakirlikten daha şid­detli bir acı tatmadım.

 

İlimden nasibini al

Ey oğul!

İnsan fakir de olsa ilim ve hikmetiyle hükümdarların mec­­lisinde yer alır.

 

Arkadaş seçimine dikkat et

Ey oğul!

Birisiyle dostluk kurmak istiyorsan, önce onu öfkelendirecek bir şey yap. Şayet öfkeli iken sana insaflı davranırsa ona yaklaş, insafsız davranırsa uzak dur.

 

Âhirete hazırlan

Ey oğul!

Dünyaya geldin geleli âhirete doğru yol alıyorsun. Bunun için âhiret yurdu, sana dünya yurdundan daha yakındır.

 

Dilini duaya alıştır

Ey oğul!

Dilini 'Allah'ım, beni affet' demeye alıştır. Çünkü öyle anlar vardır ki, o saatlerde Allah duaları reddetmez, istediğini ihsan eder.

 

Borçlanmaktan uzak dur

Ey oğul!

Borçlanmaktan uzak dur. Çünkü borç, seni gündüz zillete sürükler, gece de üzüntüye boğar.

 

Günah işlemeye cesaretin olmasın

Ey oğul!

Allah'tan öyle bir şey iste ki, günah işlemeye cesaretin olmasın. Ve Allah'tan öyle kork ki, rahmetinden hiçbir zaman ümidin kesilmesin.

 

Önce selâm ver

Ey oğul!

Bir cemaatin bulunduğu yere gittiğin vakit, önce onlara İslâm'ın okunu at, yani selâm ver. Sonra bir köşeye otur, onları konuşuyor halde görmedikçe sen de konuşma. Şayet Allah'ın zikrine dalacak olurlarsa sen de onlara katıl. Fakat başka bir söze geçerlerse oradan ayrıl.

 

Kendini anla

Ey oğul!

İki dünyada mesut olmak istiyorsan, kendini anla. Okuyup bilgili olmaya çalış. Çalış ki, bilenle bilmeyen bir olmaz.

 

Tembel olma

Ey oğul!

Tembel olma. Tembellik bedbahtlık alâmetidir.

 

Acele etme

Ey oğul!

Acele etme, acele şeytan işidir.

 

Güler yüz göster

Ey oğul!

Ahlâkını düzelt. Dostuna da, düşmanına da güler yüz göster. Ancak değerin ve itibarın kırılacak derecede hareket etme.

Orta yolu tut

Ey oğul!

Her şeyin hayırlısı olan orta yolu tercih et.

 

Yolda dikkatli yürü

Ey oğul!

Yolda yürürken yüzünü gözünü oraya buraya çevirme ki, gönlün vesvesede kalmasın.

 

Mecliste önce oturma

Ey oğul!

Bir cemaat içinde bulunduğunda onlar ayakta iken oturma. Oturdukları zaman sen de oturuver.

 

Yollara Tükürme

Ey oğul!

Bıyık ve sakalınla oynama. Parmağını burnuna sokma. Yollara tükürme, sesli sümkürme. Elinle sinek kovalamayı terk et.

Az konuş

Ey oğul!

Sükût ve teenni ile hareket et. Az konuş. Çok konuşmak, yanılmaya sebeptir.

 

Sözü fazla dağıtma

Ey oğul!

Konuşurken sözü fazla dağıtma. Aksi takdirde şerefine zarar gelir. Konuşurken başkalarını utandırma. Kaş göz işareti yap­ma.

Güzel ve lâtif sözleri duymaya çalış. Fazla hayrete düşme. Sözün tekrarlanmasını isteme. İnsanları güldürecek ve kendini maskara edecek sözlerden sakın.

 

Atıp tutma

Ey oğul!

Kimse hakkında atıp tutma.

 

Fazla ısrar etme

Ey oğul!

Senden bir şey istendiği zaman, elinden geliyorsa vermeye çalış. Birinden bir şey istediğinde de fazla ısrar etme.

 

Dinde tartışmaya girme

Ey oğul!

Dinle alakası olmayan meselelerde aksi vaki ise tartışmaya ve münakaşaya girme.

 

Fakirliğini kimseye açma

Ey oğul!

Acizliğini ve fakirliğini hiç kimseye, hattâ ailene dahi aç­ma ki, onların yanında itibarın düşmesin, sözünü dinlemez olmasınlar.

 

Hizmetçilerle şakalaşma

Ey oğul!

Hizmetçi ve benzeri kimselerle şakalaşma. Çünkü bunlarla şakalaşmak hakaret ve düşmanlığa sebep olur. Onlara öyle muamele et ki, hem seni sevsinler, hem de senden korksunlar.

 


Şiddetten sakın

Ey oğul!

Çocukları ve elinin altındakileri terbiye ederken şiddetten sakın. Öfkelendiğin vakit vakarla geçiştirmeye çalış. Müm­kün olursa sövüp dövme ki, aksi takdirde onların gözünde mehabetin yok olur.

Kendini ve çocuklarını övüp durma.

Hayasız gençlerle ve o halde olan kız çocukları ile ülfet et­me. Çünkü dünya ve âhirette mezellete sebep olur.

 

Önce düşün

Ey oğul!

Bir kimse ile bozuşursan, dilini tut ve makbul olan sözü söyle. Önce düşün, sonra söze giriş.

Herkesin değerini ve layık olduğu hürmeti muhafaza eyle.

 

Azla yetin

Ey oğul!

Bir kimsenin davetinde bulunduğun vakit, azla yetin. Dalkavukluk edip de o yemeği övmekle başkalarının yemeğini kötüleyip tahkir etme.

 

Misafirlikte gözlerine dikkat et

Ey oğul!

Bir kimsenin evinde misafir kaldığın vakit gözlerine dikkat et. Her tarafa bakıp durma. Durumuna vakıf olduktan sonra dine aykırı da olsa sırrını ifşa etme.

 

Elini çek

Ey oğul!

Emanete hıyanetten elini çek.

Kimseye açma

Ey oğul!

Bir işe başladığın zaman, meydana gelmeden önce kimseye açma ki, mahcup düşmeyesin.

 

Çok ver

Ey oğul!

Sadakayı çok ver. Mal sevgisini gönlünden çıkar.

 

Razı ol

Ey oğul!

Doğru söyle, Allah'tan gelene razı ol.

 

Yemekte şunlara dikkat et

Ey oğul!

Yemekten önce ve sonra ellerini yıka. Bu hal fakirliğini giderir, göze kuvvet verir.

Çok yemek kalbe katılık ve gaflet verir. İbadette tembelliğe sebep olur.

Yemeğin başında Bismillah, sonunda Elhamdülillah, ortasında da nimetin Allah'tan geldiğini düşün.

Tek elle ekmeği koparma. Bu hareket kibirli insanların âdetidir.

Yemeğin başında ve sonunda bir parça tuz yemek birçok hastalığa karşı devadır.

Lokmayı küçük tut ve iyice çiğne.

Misafir geldiği zaman mümkünse yemeği büyük kaba koy, berekete sebep olur.

Yemek yerken önünden al, ekmeğin ve tabağın ortasından alma.

Elinden ekmek ve yemek parçası düştüğünde al, temizle ve öyle ye.

Sıcak olan yemeğe soğutmak için ağzınla üfleme, soğuyuncaya kadar bekle.

Yemeği çabuk yeme.

Hurma ve kayısı gibi sayılabilir meyveleri teker teker ye, çifter çifter yeme ve çekirdeklerini bir tarafa topla.

Yemek arasında çok su içme. Su içerken bardağın içine bak. İçine uygunsuz bir şey düşmüş olmasın. Suyu içerken üç nefeste içiver.

Yemeğe herkesten önce el uzatma.

Yemek esnasında güzel şeylerden bahset.

Sofrada bulunan arkadaşlarına ara sıra göz ucuyla bak. Yemek ve ekmeği o tarafa sür.

Misafirler çekingen davranırlarsa üç defadan fazla yemeleri için ısrar eyleme. Yemek yeme isteğin yoksa özür beyan eyle.

 

Dilini tut

Ey oğul!

İlim ve takva ehli veya herhangi bir sebeple senden ileride bulunan bir kimsenin huzurunda dilini tut.

 

Dostlarını dinle

Ey oğul!

Senin iyiliğini isteyen dostlarının tavsiye ve öğütlerini can kulağıyla dinle.

 


Doğru ol

Ey oğul!

Sözünde, işinde ve gidişinde doğru ol. Doğru olan sözlerin bile hayrete ve tereddüde sebep olacaksa, söyleme daha iyi.

 

Ümidini kesme

Ey oğul!

İnsanların gönlünü almaya çalış. Allah'ın rahmetinden ümi­dini kesme.

 

İyi ol

Ey oğul!

Açıkta ve gizlide iyi olmaya çalış.

Varlık yokluktan, akıl sarhoşluktan iyidir.

Bir şeyi vaktinden önce isteme.

 

İçini süsle

Ey oğul!

İçini dışından daha çok süsle: İçin Hakkın, dışın halkın baktığı yerdir.

Her yerde ve her zaman Allah'ı yanında hazır nazır olarak bil.[19]

Allah nazarında seni utandıracak işi bırak.

Dünya derin bir denizdir. Çokları onda boğulmuştur. O denizde senin gemin Allah’tan takvâ olsun. Bineğin Allah'a ima­nın ve yolun Allah'a tevekkül olsun. Umulur ki kurtulursun; tamamen kurtulacağını da sanmam.

Yavrum, insanlar ibadet ve taatte her gün noksanlaştıkları halde nasıl olur da vaad olunduklarından korkmazlar!

Yavrum! Dünyadan yetecek kadar al, ona kapılma, bu ahi­retine zarar verir. Dünyadan el etek de çekme, yoksa insanlara yük olursun. Oruç tut, bu şehvetini keser. Seni namazdan alıkoyan orucu tutma, çünkü Allah'ın katında namaz oruçtan daha büyüktür... Yavrum! İyiliği ondan anlayana yap. Nitekim koç ile kurt arasında dostluk olmadığı gibi; iyi ile kötü arasında da dostluk olmaz. Çekişmeyi seven hakarete uğrar, kötülük olan yerlere giden töhmet altında kalır, kötülüğe yaklaşan kendini kurtaramaz ve dilini tutmayan pişman olur.

Yavrum! iyilerin hizmetinde bulun; fakat kötülerle dostluk kurma.

Yavrum! Güvenilir kimse ol ki zengin olasın. Kalbin günah lekeleriyle dolu olduğu halde insanlara, Allah’tan korkuyormuşsun gibi görünme.

Yavrum, âlimlerle bir arada bulun ve onların dizinin dibinden ayrılma; fakat onlarla tartışmaya da girme, yoksa sohbetlerinden seni mahrum ederler. Onlara bir şey sorarken nazik davran. Seni ihmal ettiklerinde onlara bıkkınlık verme, yoksa senden usanırlar.

Yavrum! her şeyi arkanı dönerek isteme ve yüzün dönük olarak da ondan uzaklaşma! Zira bu, basîreti azaltır ve aklı zayıflatır.

Yavrum, küçükken edepli olursan, büyüdüğünde faydasını görürsün!

Yavrum, yolculuğa çıktığında, onu çekip götürebileceğin bir yerde olmadıkça, hayvanından emin olma; çünkü onun sırtı çabuk yağır olur ve bu hakimlerin işlerinden değildir. Gideceğin yere yaklaştığında da hayvanından in ve yürü; kendinden önce onu doyur. Gecenin ilk saatlerinde yolculuğa çıkmaktan sakın! Sana gecenin yarısına kadar dinlenip gece yarısından sonra yola çıkmanı tavsiye ederim. Sefere çıkarken yanına kılıcını, mest'ini, sarığını, elbiseni, su kabını, iğne ve ipliğini, biz'ini (saraç iğnesi) al!

Ayrıca yanında sana ve beraberindekilere yetecek kadar ilâç bulundur. Arkadaşlarınla, Allah'a isyanın dışındaki hususlarda uyum sağla ve onlara vefâ göster!

Yavrum, kanaatkâr görünmekten sakın, zira bu tavrın sana gündüzleri şöhret, geceleri ise şüphe getirir.

Yavrum, kendini unutup da insanlara iyiliği emretme! Yoksa senin durumun, insanlara ışık verdiği halde kendisi yanarak tükenen kandile benzer!

Yavrum, küçük işleri umursamazlık etme! Çünkü küçük, yarın büyüğe dönüşür.

Yavrum, yalan söylemekten sakın! Çünkü yalan, dînini ifsat eder, insanların yanında mürüvvetini noksanlaştırır ve bu durumda da utanma duygun yok olur; değerin düşer, makam ve mevkiin elden gider; küçümsenirsin, konuştuğun zaman sözün dinlenmez, söylediğine itibar edilemez. Bu duruma düşüldüğünde de yaşamanın zevki kalmaz!

Yavrum, kötü huydan, sıkıntı vermekten, sabırsızlıktan sa­kın! Bu hasletler karşısında hiç bir arkadaşın sana dürüst davranmaz ve seninle aralarında dâima bir mesafe bırakırlar. İşini sev; sık sık karşılaştığın olaylar karşısında sabret! İnsanlara karşı güzel huylu ol! Zira huyu güzel olan, herkese güler yüz gösteren ve bunu yaygınlaştıran, iyiler yanında nasîbini alır; ona karşı iyi kimseler sevgi besler, kötüler de ondan uzaklaşır.

Yavrum, gönlünü kederlerle ve kalbini üzüntülerle meşgul etme. Aç gözlülükten sakın. Takdire rıza göster. Allah tarafından sana verilene kanaat et ki hayatın güzelleşsin, gönlün sürurla dolsun ve hayattan zevk alasın. Eğer dünya zenginliklerinin senin için bir araya getirilmesini istersen, insanların ellerinde olanlara göz dikme! Zira peygamberleri bulundukları mertebeye ulaştıran şey insanların ellerinde bulunanlara göz dikmemeleridir.

Yavrum, dünya hayatı kısadır. Senin oradaki ömrün ise daha da kısadır. Bu kısa ömrün de daha az bir kısmı geride kalmıştır.

Yavrum, iyiliği ehline yap, ehil olmayana iyilik yapma; yoksa o, dünyada boşa gider, ahirette de sevabından mahrum olursun. İktisatlı ol, savurgan olma; cimrilik derecesinde mala sarılma, israfa varacak şekilde de onu dağıtma!

Yavrum, hikmete sarıl ki onunla ikram göresin, onu yücelt ki sen de üstün tutulasın. Hikmet ahlâkının en üstünü Allah (c.c)'ın dinidir.

Yavrum, hasetçinin üç belirgin özelliği vardır:

·        "Gıyabında dostunu çekiştirir.

·        Yanında olduğu zaman ona yaltaklanır,

·        O bir musibete duçar olduğunda da ona sevinir."[20]

 

 

 

 

 

 

 

 

 


HZ. EBU BEKR (R.A)'DAN[21] TAVSİYELER

Hz. Ebu Bekr Der ki:

·   Kendine kabir değil, kendini kabre hazırla.

·   Mal cimrilerde, silah korkaklarda, karar da zayıflarda olur­sa işler bozulur.

·   Kabre hazırlıksız giren, denize kayıksız açılmış gibidir.

·   Zulüm, vefasızlık ve hile kimde bulunursa zararı yine kendine dokunur.

·   Kitaplar, akıllı kişilerin bahçeleridir.

·   Cahil abid, şeytanın oyuncağıdır. Tıpkı fareyi cebinde taşıyanlar gibi.

·   Komşunla kavga etme, misafir gider o kalır.

·   İstişarede doğru söyle ki, görüş doğru olsun..

·   Halka iyilik etmek, afetlerden ve belalardan korunmayı gerektirir.

·   Takva, akıllıca yapılan işlerin en güzelidir.

·   Hakk'a asi olmak, ahmakça yapılan işlerin en çirkinidir.

·   Verilen emaneti yerine getirmek, en üstün doğruluktur.

·   Hıyanet olarak da en önde, yalan gelir.

·   Mazlumun bedduasından korkunuz...

·   Ölümü özüne sevdir. Nasıl olsa gelecek.

·   İşlerinizi çevirmek için başınıza geçtim... Doğrulukta devam ettiğim müddet bana uyunuz, kaydığımı görünce de bana kıyam hakkınızdır.

·   Sonun iyiliği, evvelin iyiliği kadar olur.

·   Mazlumun bedduasından korkunuz.

·   Ölümden korkma ki, hayat bulasın.

·   Dostuna dost ol ve bütün dostlarını hukukta eşit tut.

·   Sabredin ki, her şeyin başı sabırdır.

·   Düşmana karşı cesaret göster. Çünkü korkarsan maiyetin de korkak olurlar.

·   Ne söylediğini ve ne zaman söylediğini düşün.

·   Farz eda olunmadıkça nafile kabul olunmaz.

·   Allah, dışını gördüğü gibi içini de görür.

·   Zulüm, verdiği sözü bozmak, hile; bu üç haslet kimde varsa, zararları yine kendine dokunur.

·   Hakk'ı tanıyanların kölesi ol...

·   Ya Rabbi! Ruhumu Müslüman olarak al ve beni Salih­lerle beraber haşreyle.

 

A. Hz. Ebu Bekr'in, Amr İbn As'a Yaptığı Tavsiye:

Hz. Ebu Bekr, Amr ibn As komutasındaki üç bin kişilik bir orduyu Şam tarafına uğurlarken Amr ibn As'a şu tavsiyelerde bulundu:

"Ey Amr! Gizli ve aleni her türlü davranışta Allah'tan kork! Çünkü O, seni ve yaptıklarını görür. Ey Amr, ben seni, senden da­ha önce İslam'a giren, senden daha çok İslam'a ve Müslümanlara faydalı olan bazılarına tercih ettim ve seni ordunun başına getirdim. O halde sen ahiret için çalışanlardan ol. Yapacaklarını Allah rızası için yap. Maiyetinde bulunanlara bir baba gibi şefkat göster, onların gizli hallerini araştırma, zahirini mü­şahedelerinle yetin. Kararlarında azim­kar ol, düşmanla karşılaştığında sebat et, korkma, hiyanet edenleri hemen cezalandır.

Askerlerine öğüt verdiğinde az ve öz konuş. Kendi nefsini ıslah et ki emrin altındakiler de sana hiç itirazsız tabi olsun."

 

B. Hz. Ebu Bekr'in, Zekat Memuru Olarak  Görevlendirdiği Amr ile Velid bin Utbe'ye Yaptığı Tavsiye:

"Gizli ve açık işlerde Allah'tan korkunuz. Allah kendisinden korkana kurtuluş kapılarını açar, hatır ve hayaline gelmeyen yer­lerden rızık verir. Kim Allah'tan sakınırsa, Allah onun günahlarını affeder, ecirlerini de kat kat arttırır. Takva, Allah’ın kullarının birbirlerine tavsiye ettikleri hayırların en iyisidir. Sen Allah'ın yollarından bir yoldasın, o yolda şahsi menfaatlerine öncelik vermen, gevşeklik göstermen, dininizin ayakta durmasının, işlerinizin de sağlıklı yürümesinin kendisine bağlı olduğu hususlarda gafil davranman çok büyük bir vebaldir.

Bu sebeple üzerine aldığın görevi ifâ hususunda gevşeklik gösterme."

 

C. Hz. Ebu Bekr'in, Eski İdarecilere Hürmet ve  Onlara Fikir Danışmanın İyiliğine Dair Şurahbil  bin Hasene'ye Yaptığı Tavsiye:

"Ey Şurahbil! Halid bin Said'e itibar göster, onun senin üzerindeki hakkını bil. O senin komutanın olsaydı sen ondan neler bekleyecek idiysen onun da senden aynı şeyleri beklediğini farz ederek kendisine ona göre davran. İyiliği tavsiye edecek takva sahibi bir kimsenin görüşlerine başvurma ihtiyacı hissettiğinde ilk önce Ebu Ubeyde bin Cerrah'a, sonra Muaz bin Cebel'e, üçüncü olarak da Halid bin Said'e başvur. Muhakkak ki bunlardan faydalanacaksın. Sakın onlarla istişare et­me­mezlik yapma. Alacağın herhangi bir kararı onlardan saklama."

Allah Tealâ insanları kendisine iman etmeye, böylece ancak kendi himayesini tercih etmeye çağırmıştır.

Bu sebepten dolayı Allah'ın hıfzu emanında olan birine haksızlık yapan, kesinlikle Allah'ın lanetine düçar olur."

 

E. Hz. Ebu Bekr'in, Savaşa Gidecek Mücahidlere  Yaptığı Tavsiye:

"Gideceğiniz memlekette zinhar zulüm ve teaddi etmeyiniz, çok yaşlı olanı katletmeyiniz. Hayvanatı da helak etmeyiniz. Düşman ile ahid ve karar ettiğiniz zaman, ahdinizi bozup da ikrarınızdan dönmeyiniz ve manastırlarda birtakım ruhbanlar vardır ki, onların kavl-i batılları iktizası nefislerini hapsetmişlerdir. Onları sakın katletmeyiniz. Mabedlerini yıkmayınız ve fevkalade zaruri olmadıkça hayvanları kesmeyiniz ve ağaçları da kesip yakmayınız.

Takva, akıllıca yapılan işlerin en güzelidir. Hakk'a asi olmak, ahmakça yapılan işlerin en çirkinidir.

Verilen emaneti, yerine getirmek, en üstün doğruluk sayılır. Hiyanet olarak da, en önde yalan gelir."[22]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


HZ. ÖMER (R.A)'DAN TAVSİYELER

Hz. Ömer (r.a.)[23] Diyor ki:

·   İnsanların en cahili, ahiretini başkasının dünyası için satandır.

·   Çok konuşan çok yanılır. Çok gülenin heybeti ve hayası aza­lır.

·   Şükür nimeti artırır.

·   Doğruluk her ne kadar seni öldürse bile ondan ayrılma.

·   Bana ayıplarımı söyleyen kimse Allah'ın rahmetine kavuşsun.

·   Komşusu, akrabası ve arkadaşı tarafından iyi denen kimse gerçekten iyidir.

·   Her gün, falanca öldü denilir. Bir gün gelecek, Ömer öldü, denilecek.

·   İyiliğin şerefi çabuk yapılmasındandır.

·   Kötülüğü bilmeyen onun tuzağına düşer.

·   İnsanlar seni kendinle ilgilenmekten alıkoymasın. Çünkü durumundan onlar değil sonunda sen sorumlu olacaksın.

·   Gündüzleri boş geçirme. Çünkü işlediğin amellerin kayde­diliyor. Bir kötülük yaptığında hemen iyilik yap. Çünkü işlediğin amellerin kaydediliyor. Bir kötülük yaptığında hemen iyilik yap. Çünkü yapılmış olan bir günah için hemen iyilik yapmaktan daha iyi bir şey görmüyorum.

·   Sana kötülük yapanlardan uzak dur. Az bulsan da salih kim­seleri dost edin.

·   Sana gerçek belli oluncaya kadar, Müslüman kardeşinin işini en güzel şekilde yorumla. Bir Müslüman’ın ağzından çıkan bir sözü hayra yorma ihtimali bulunduğu sürece kötüye yorumlama.

·   Kendini suçlamalara açık tutan kimse, zanla kendine kötü diyenleri kınamasın. Sırrı gizleyen kimsenin elinde serbest hareket etme imkânı vardır.

·   Kendileriyle yaşayacağın doğru arkadaşlar edin. Çünkü on­lar rahatlıkta zinet, sıkıntılı anında hazırlıktır.

·   Seni ilgilendirmeyen işlere karışma.

·   Olmayan şeyler hakkında soru sorma. Çünkü boş şeyle meşgul olmuş olursun.

·   Senin kurtuluşunu istemeyenden bir ihtiyacını talep etme.

·   Yalan yemin etmeyi önemsiz görme; Allah seni helak eder.

·   Kötülüklerini öğrenmemek için kötülerle arkadaşlık etme.

·   Düşmanından uzak dur.

·   Güvenilmeyen arkadaşından sakın.

·   Allah'tan korkandan başka güvenilir kimse yoktur.

·   Kabirlerde huşu içinde ol.

·   İbadet anında tevazu içinde ol.

·   Günahtan korun.

·   İşlerinde de Allah'tan korkanlarla istişare et

·   Allah (cc) şöyle buyuruyor:

“Ve insanlardan ve yürür hayvanlardan ve davarlardan da böylece renkleri muhtelif olanlar (vardır) ve Allah'tan kulları arasında da ancak ilim sahipleri olanlar korkar. Şüphe yok ki, Allah galiptir, bağışlayandır.”[24]

·   ­Erkekler ve Kadınlar üç gruptur:

·   Üç grup kadın şunlardır:

·   Dindar, iffetli, yumuşak, sevimli ve doğurgan kadınlar. Bunlar kocasının zararına çalışmaz, sıkıntılı günlerinde yardımcı olur. Bunları çok az bulursun.

·   Sadece bir kap olan kadınlar. Bunlar çocuk doğurmaktan başka işe yaramazlar. Bir de kocasının boynuna bir bukağı gibi olan kadınlar. Allah bunları dilediğinin boynuna geçirir. Dilediği zaman da çıkarır.

·   Üç grup erkek ise şunlardır:

·   İffetli, yumuşak, görüş sahibi ve kendisine danışılabilecek olanlar. Bunlar başlarına bir iş geldiğinde kendi akıllarıyla onu hallederler.

·   İkincisi, herhangi bir görüş sahibi olmayan erkeklerdir. Bun­lar, başlarına bir iş geldiğinde meseleyi görüşü yerinde olan ve danışılacak kimseye ileterek hallederler.

·   Üçüncüsü ise görüşü olmayan ve şaşkın kimselerdir. Bunlar da herhangi bir yol gösterene de itaat etmeyen erkeklerdir.

·   Çok gülenin heybeti azalır.

·   Mizah yapan hafife alınır.

·   Çok konuşanın hatası da çok olur.

·   Hatası çok olanın hayası azalır.

·   Hayası az olanın verası az olur.

·   Verası az olanın da kalbi ölür.

·   Allah'ın, batılı onu terk ederek öldüren; hakkı da zikretmek suretiyle dirilten kulları vardır.

·   Bunlar iyiliğe yöneltildiklerinde rağbet ederler, kötülükten sakındırıldıklarında da sakınırlar.

·   Korkarlar, emin olmazlar. Gözleriyle görmedikleri halde yakinen inanırlar.

·   Korku onları ihlaslı yapar. Ebedi olan için faniyi terk ederler.

·   Haya onlar için nimet, ölüm bir şereftir. Hurilerle evlendirilirler, ölümsüz gençler onlara hizmet ederler.

·   Kitaplarla ve ilimle dolunuz, ilim pınarı olunuz. Allah'tan her gün rızkınızı isteyiniz.

·   Tevbe edenlerle oturunuz. Çünkü onlar kalbi en yumuşak olanlardır.

·   Allah'tan korkan intikam almaz. Takva sahibi olan günah işleyemez.

·   İnsanlara karşı insaflı olanlar işinde başarılı olur. İbadet edince aşağılanmaz.

·   Kişinin şerefi takvasıdır. Soyu dini, insanlığı da ahlâkıdır.

·   Sen, Farslı, Acemli ve Nabat’lı birinden daha hayırlı de­ğilsin. Üstünlük ancak takva iledir.

·   Hikmet yaş büyüklüğünde değildir. Ancak o, Allah'ın di­le­diğine verdiği bir ihsanıdır.  

·   Aşağılık ve kötülenen önemsiz işlerden sakın."[25]

 

 

 

 

 

 

 

 


HZ. OSMAN (R.A)'DAN TAVSİYELER

Hz. Osman (r.a.)[26] Diyor ki:

·   Ey insanlar, Allah'a muhalefetten sakınınız.

·   Allah'a muhalefetten sakınmak bir ganimettir.

·   Çok konuşmak dili kaydırıp şaşırtır, dostları usandırır.

·   İki şey ebediyen devam eder; Musibetler ve ihtiyaçlar.

·   Ey insanlar! Kumar aletlerinden sakınınız.

·   Kimsenin görmediği, vakıf olamadığı işlerinizde Allah'a muhalefetten sakınınız.

·   Ya bela ve musibetlere sabredersin, yahut nedamet edersin!..

·   En sonunda varacağınız Haktan korkun ki, fitne ve fesada koşmuş olmayasınız.

·   Cenabı Hak Kur'an’da dünyaya ne kadar değer verdiyse, siz de ona o kadar değer verin.

·   Mezar dünya istasyonlarının en sonu, Ahiret istasyonlarının en evveli. Orada azap görenin ilerisi kötü, iyilik görenin ilerisi de iyiliktir.

·   Çok söyleyen değil, çok iş yapan amire muhtaçsınız.

·   Allah insanları hak üzere yarattı. Sen de haktan başka bir şey yapma.

·   İçkiden kaçının ki, her şerrin anahtarı odur.

·   Allah için ticaret yapın ve kazanın.

·   Doğru alın ve doğru verin.

·   İnsanların en hayırlısı günahsız olan ve Allah'ın kitabı ile amel edendir.

·   Sabredin, yoksa pişman olursunuz.

·   Allah’tan başka hakiki sığınak yoktur.

·   Ferahlandığın vakit, düşmanın sıkılması ne güzel intikamdır.[27]

 

 

 

 


HZ. ALİ (R.A)'DAN TAVSİYELER

Hz. Ali (r.a.)[28] Diyor ki:

·   Kadınların en hayırlısı kocasına muhabbet gösterendir.

·   Her şeyi boğazına atan (fakir hakkı gözetmeyen) zengin, fakir hükmündedir.

·   Haklı olduğun yerde korkma, yardımcın Allah'tır.

·   Haddini bilen kimse helak olmaz.

·   Cahillerin kalbi dudaklarında, alimlerin ağzı kalplerindedir.

·   İnsanlarla öyle iyi geçinin ki; düşmanlarınız bile ölümünüze ağlasın.

·   Alim ölse de yaşar, cahil ise yaşarken ölür.

·   Şahsınıza fenalık eden bir düşmanı affediniz, làkin vatanınıza, milletinize ve dininize fenalık edenleri affetmeyiniz.

·    Çalışanlar kötülük düşünmeye vakit bulamazlar; tembeller ise kendilerini kötülükten kurtaramazlar.

·   Sen, babanın hakkına riayet edersen, oğlun da senin hakkına riayet eder.

·   Ölümü unutmak, kalbin paslanmasındandır.

·   Ölümü yaklaşan kimseye hilesi fayda vermez. Ve­fa, dünkü gün gibi geçip gitti!

·   Üç öldürücü şey biliyorum: Hasislik, gurur, heva ve heves... 

·   Cahil ölü, alim diridir...

·   Fenalıklardan uzak duran ve daima verdiği sözü yerine getiren insanlarla dostluk ediniz.

·   Birçok kimseye dostluk gösterdim, onlardan bir dostluk göremedim. Yine de dostluktan vazgeçmedim.

·   Dostlarımla dost olanları çok severim ve onların değerini de, dostluklarının derecesiyle ölçerim.

·   Her şeyin hayırlısı yenisidir; fakat dostun hayırlısı eski olanıdır.

·   Hakiki dost, sıkıntı zamanında imdada yetişendir.

·   Dostların kalbini kırmakla düşmanların arzularına hizmet etmiş olursun.

·   Yüksekliği istedim, onu alçak gönüllükte buldum.

·   Sakladığın sır, senin esirindir. Açığa vurursan, sen onun esiri olursun. 

·   Zenginlik, gurbeti vatan; yoksulluk, vatanı gurbet yapar. 

·   İyilik ediniz, onun karşılığında kötülük görebileceğinizi aklınıza getirmeyiniz.

·   Kalbini öğütle yaşat, hikmetle aydınlat. 

·   Allah dostları o kişilerdir ki insanlar dünyanın görünüşüne baktıkları zaman onlar, dünyanın içyüzünü görürler. 

·   Affetmekten usanmayın. Cezalandırmakta acele etmeyin.

·   Kişi dili altında saklıdır. Konuşturunuz, kıymetinden neler kaybettiğini anlarsınız.

·   İnsanın yaşlanıp Rabbini bildikten sonra ölmesi, küçükken ölüp hesapsız cennet'e girmesinden daha hayırlıdır.

·   Kul ümidini yalnız Rabbi'ne bağlamalı ve yalnız günahları kendini korkutmalıdır.

·   Cahil, bilmediğini sormaktan utanmasın. Âlim, içinden çıkamayacağı bir meselede ‘En iyisini Allah'u Teâlâ bilir' demekten sakınmasın.

·   Sizin için korktuğum şeylerin en başında, nefsinin isteğine uymak ve uzun emelli olmak gelir. Birincisi hak yoldan alıkoyar, ikincisi ise ahireti unutturur.

·   Amellerin en zoru üçtür. Bunlar; nefsin hakkını verebilmek, her durumda Allah'u Tealâ'yı hatırlayabilmek, kardeşine bol bol ikramda bulunabilmektir.

·   Takva, hataya devamı bırakmak; aldanmamaktır .

·   Kalpler, kaplara benzer. Hayırlı olanı, hayırla dolu olanıdır.

·   Bana bir harf öğretenin kölesi olurum. [29]

A. Hz. Ali'nin, Oğluna Yaptığı Tavsiye:

Hayatımın son anlarındayım

Ey oğul!

Hayatımın son demlerindeyim. Günden güne zayıflıyorum. Onun için sana bu öğütleri bildirmekte acele ediyorum. Çünkü düşündüğüm bütün şeyleri sana söylemek için fırsat bulamadan ecelimin gelmesinden, vücudum gibi hafızamın da zayıflamasından, heva ve heveslerin veya dünya fitnelerinin benim nasihatımdan önce kalbine hâkim olmasından; bunun neticesi olarak da huysuz bir ata benzemenden endişe ederek sana nasihatimin bir kısmını yazıyorum.

 

İyi insanların izini takip et

Ey oğul!

Benim bu vasiyetimden edineceğin şeylerin en hayırlısı, Allah'tan korkup O’na sığınmak, O’nun sana farz kıldığı şeyleri yerine getirmek, ecdadının ve geçmiş iyi insanların izini takip etmektir.

 

Ecdadını örnek al

Ey oğul!

Şimdi sen kendi nefsine nasıl güven ve itimatla bakıyorsan, senden önce gelip geçen ecdadın da aynı şekilde kendilerine güveniyorlardı. Şimdi sen nasıl düşünüyorsan, onlar da öyle düşünüyorlardı. Fakat neticede iyi ve doğru şeyleri tuttular, vazifelerini noksansız yapmaya çalıştılar.

İşte onların neticede vardıkları şeyi ve takip ettikleri yolda gitmek istiyorsan, onların baştan takip ettikleri yolu aynen takip et. Fakat bu şüphelerini çoğaltmak ve düşmanlarını arttırmak için değil, doğruyu ve hakikati anlayıp öğrenmek için olsun.

 

Allah'a sığın

Ey oğul!

Her hususta önce Allah'a sığın, O’ndan başarı dile. Seni şüp­heye düşürecek veya bir kötülüğe itecek şeyleri terk et.

Kalbinin bütün kötülüklerden durulduğunu, fikirlerinin toplandığını ve tek arzunun hakikat olduğunu görünce sana söylediğim hususları düşünmeye başla.

Şayet bunlara sahip olduğuna emin değilsen, karışık mevzulara girme. Aksi halde önünü göremeyen adam gibi olursun ki, her an içinden kurtulması zor olan çukurlara, uçurumlara düşersin.

Böylece karanlıklar içinde, zulmetler arasında boğulup mahvolmaya mahkûm olursun. Önünü görmeden yürümek ve her an uçurumlara yuvarlanmak tehlikesiyle karşı karşıya kalmak ise İslâm'ı öğrenmeye çalışanlara yakışmaz.

 

Her şey Onun elinde

Ey oğul!

Bu tavsiyelerimi dinle ve anla.

Her canlının ölümünü elinde tutan kim ise yaşamasını elin­de tutan da O’dur.

Varlıklara can verip yaşatan kim ise öldürecek olan da O’dur.

Zenginleri fakir, fakirleri zengin yapan yine O’dur.

Her türlü belayı ve hastalığı veren de O, şifa ve devasını veren de O’dur.

Dünya taşıyla, toprağıyla, rengiyle, şekliyle, ağaçlarıyla ve meyveleriyle Onundur, Onun takdiri üzerine hareket etmektedir.

Ahiret Cennetiyle, Cehennemiyle ve bizim bilmediğimiz da­ha birçok şeyleriyle Onundur.

Herşeyi Allah'tan bil

 Ey oğul!

Bu hususta birinin bilmediğini görünce onu, cehaletine say. İlimde ne kadar ilerlersen, bilmediğin birçok şey şüphesiz, yine bulunacaktır. Zira düşünme ufkunun dışında, görme gücünün çok ilerisinde bulunan nice şeyler vardır.

Allah bazı şeyleri sana öğretmişse, onu kendi gücünle meydana getirip kazandığını zannetme. Çünkü sen, seni yaratan, rızıklandıran ve seni en güzel bir surette meydana getiren yüce Yaratıcıya sığın.

İbadetin O’nun için, aşkın O’nun için, korkun ve sevgin O’nun için olsun.

 

Peygamberi önder olarak al

Ey oğul!

Peygamberin Allah hakkında bildirdiğini hiç kimse bildirmedi ve bildiremez. O’nu bir önder ve kurtuluş ordusunun kumandanı olarak kabul et.

 

Allah'ın rızasını ara

Ey oğul!

İlâhî kudret karşısında kendi küçüklüğünü ve zayıflığını düşünerek hareket et. O’nun karşısında acizliğini ve güçsüzlüğünü düşün. Her hususta O’na ihtiyacın vardır. O’na yönel, rızasını dile. Cezasından kork. Emirlerini yerine getirmeye çalış. Çünkü O iyilikten başkasını emretmez. Yasaklarından kaçın, çünkü O kötülükten başkasını yasaklamaz.

 

Daha iyi bir yerde konaklamak isteyen kervan gibisin

Ey oğul!

Dünyanın ve içinde bulunan her şeyin başka bir yere göç edeceğini, âhireti ve orada insanlar için hazırlananları bildirdim. Bunlar hakkında senin ibret alman için bazı misaller verdim. Bu misallerle senin kurtuluşunu ümit ettim. Dünyayı bütün halleriyle bilen kimse, kervanın içindeki bulunan bir yolcuya benzer ki, devamlı rahatı, temizliği, havası daha iyi olan bir yerde konaklama hazırlığındadır.

 Bunun için yolculuğun her türlü zorluk ve sıkıntılarını, arkadaşlardan ve maldan ayrılma ıztıraplarını göze almış bulunmaktadır. Çünkü o gittiği yerde daha iyi bir mesken bulacağından emindir.

Oralarda eski elemlerden hiçbirini görmeyeceğini, rahat ve saadet içinde yaşayacağını şeksiz şüphesiz bilmektedir.

 

Onun için kendisini buraya ulaştıran ve eski yerinden daha iyi bir yer bahşeden birisinden başka düşüncesi yoktur.

Dünyada kendisine verilen nimetlerle mağrur olup sonunu düşünmeyen kimse ise çok verimli bir topraktan, verimsiz, kıraç bir toprağa göç etme mecburiyetinde kalan bir kervana benzer ki, onun için bu göçten daha feci bir şey düşünülemez.

 

Herkesi kendin gibi bil

Ey oğul!

Kendini başkaları için ölçü kabul et. Diğer insanları tıpkı kendin gibi tut.

Kendi nefsin için istediğin şeyi başkaları için de iste.

Kendi nefsin için sevmediğin şeyi başkaları için de sevme.

Kendine iyilik yapılmasını istediğin gibi başkalarına da iyilik et.

Başkalarında kötü gördüğün şeyi kendin için de kötü gör.

Başkalarına yaptığın şey kadar sana da yapılırsa ona razı ol. Yaptığından fazlasını isteme.

Sana söylenmesini istemediğin şeyi sen de diğerlerine söyleme.

Başkalarının seni nasıl görmesini istiyorsan, sen de başkalarını öyle gör.

 

Kendini beğenme

Ey oğul!

Kendini beğenmek kesinlikle doğru değildir.

Kibir kalbin âfetidir.

Bütün gücünle çalış, malını senden sonra gelecek mirasçılar için hazırlayıp biriktirme. Allah için bağışlanacak yerlere dağıt.

Arzu ettiğin bir şeyi elde edersen onu kendinden bilme.

Allah'a şükret ve Ondan her zaman kork.

 

Gücünün yetmediği şeylere karışma

Ey oğul!

Önünde, seni âhirete götürecek uzun bir yol ve sıkıntılı gün­­ler var.

Dünya malından sana yetecek miktarını düşün ve sadece onu al. Başkasını yüklenme. Zira ondan zarardan başka bir şey gelmez. Gücünün yetmediği şeylere karışma.

Fakirleri görürsen onlara yardım et. Onlar hem üzerindeki ağırlığı kaldırırlar, seni malın felaketinden kurtarırlar, hem de ihtiyacın olduğu zaman (kıyamet gününde) onu sana geri verirler.

Gücün yettiği kadar sadakayı arttır. Eğer böyle yapmazsan ihtiyacın olduğu zaman onu ararsın, fakat bulamazsın.

Dara düştüğün zaman sana geri vermek üzere, zenginliğinde, senden ödünç isterse, isteyenleri reddetme.

İyi kimselerle düş kalk

Ey oğul!

İffeti muhafaza ederek çalışmak kötülükle zengin olmaktan hayırlıdır.

İnsanın sırrını en iyi yine kendisi muhafaza eder.

Bazı kimseler bulunur ki, kendi zararına çalışır.

Çok konuşan, dostlarını gücendirir, düşünceli olan insan iyi görür.

İyi kimselerle düş kalk ki, onlardan olasın.

Hayırsız kimselerden uzak dur ki, onlardan ayrılmış olasın.

 

Haram ne kötü yemektir

Ey oğul!

Haram ne kötü yemektir. Güçsüzlere zulüm, zulmün en çirkinidir. Tecrübe ettiğin şeylerin hayırlısı sana ibret verendir. Alçak tabiatlı yardımcılarda, kötü zan sahibi dostlarda ihtiyar ve irade yoktur.

Sakın inat bineği sana üstün gelmesin.

Sertlik gösterene yumuşak ol

Ey oğul!

Nefsini; kardeşin seninle irtibatı kestiğinde onunla irtibata, sana yüz çevirdiğinde lütfa, pintiliğinde cömertliğe, uzaklaştığın­da yakınlığa, şiddetlendiğinde yumuşaklığa, suç işlediğinde özür dilemeye sevket.

Sakın bu hareketi yersiz,olarak yapma. Yahut ehil olmayanlara yapma,

Dostunun düşmanını dost edinme ki, dostuna düşmanlık etmiş olursun.

Kin ve kızgınlığını hazmet. Çünkü ben, sonu bundan daha tatlı, daha lezzetli bir lokma görmedim.

Sana sertlik gösterene yumuşak ol ki, o vakit o da yumuşasın.

 

Düşmanına iyi davran

Ey oğul!

Düşmanına iyilikle muamele et. Çünkü bu iki zaferin biridir.

Kardeşinle münasebeti kesmek istesen dahi geri dönülecek bir yer bırak. Belki birgün olur münasebete lüzum görülür.

Hakkında iyi düşünen kimsenin zannını hareketlerinle tasdik et.

Aranızdaki samimiyete bakarak kardeşinin hakkını zayi etme. Çünkü hakkını zayi ettiğin kişi hiçbir zaman senin kardeşin olamaz.

 

Ailene iyi davran

Ey oğul!

Hiçbir zaman ailen sana halkın en kötüsü olmasın. Kardeşin senden ayrılmaya, seninle beraber olmaktan istekli olmasın.

 

Rızık: Sen ona gitmezsen, o sana gelir

Ey oğul!

Rızık ikidir. Birini sen ararsın, biri de seni arar. Eğer sen ona gitmezsen o sana gelir.

İhtiyaç zamanında yumuşaklık, istiğna vaktinde sertlik ne çirkin haldir!

Dünyadan sana olan vazife, ancak gideceğin yeri yoluna koy­maktır.

Elinden gidene üzülüyorsan, eline geçmeyen şeylere de üzül.

Olmayanları olanlarla anla. Çünkü işler birbirine yakındır.

Acıyı gördükten sonra öğütten ibret alanlardan olma. Çünkü insan öğütle, hayvan dayakla terbiye kabul eder.

 

Nefsin arzularına uyma

Ey oğul!

Keder yüzünden gelecek sıkıntıyı sabır ve metanet kuvvetiyle ve ilmi yakin elde ederek defet.

Gerçek dost, sen yokken seni tasdik edendir.

Nefsin arzularına uymak bir çeşit körlüktür.

Asıl garip, bir dosta sahip olmayan kişidir.

Hakka tecavüz eden kişi sapa yola girer.

Kifayet miktarı ile kanaat eden doğru yolu bulmuş olur. Kötülüğü geciktir, çünkü onu ne vakit istesen yapabilirsin.

 

Akrabalarına hürmet et

Ey oğul!

Ahmak adamın seninle irtibatı kesmesi, akıllıya kavuşmaya denktir.

Kudret değişince zaman da değişir.

Başkalarından naklen de olsa, gülünç şeyler söylemekten sakın.

Akrabalarına hürmet et, çünkü onlar senin kolunun kuvvetidir.

 

Ölmeden önce Allah'ı razı et

Ey oğul!

Önünde çıkılması ve geçilmesi pek güç bir basamak vardır. Orada yükü hafif olanlar ağır olanlardan daha kolay geçer. Üzerinden zorla geçenler çabuk geçenlerden daha zararlıdır. Bu basamağa ulaşan her insan ya Cennete veya Cehenneme gider. Bu menzile ulaşmadan önce kendi nefsine dön ve hesaba çekilmeden önce kendini hesaba çek. Oraya ulaşmada yolunu düzelt. Ölümünden sonra Allah'ı razı etmek için sana hiç fırsat verilmez.

 

Herşeyi Allah'tan iste

Ey oğul!

Yerin ve göklerin içinde bulunan her şeyi elinde tutan Zat, sana kendisinden istemek ve dua etme nimeti verdi. Duana icabet edeceğine de söz verdi. Sana bir şey vermesi için kendisine dua etmeni emretti. Ondan rahmet dile ki sana rahmet etsin. O, seninle Kendisinin arasına bir perde koymadı ve seni korumak için başkasına teslim etmedi.

 

Tevbeyi geciktirme

Ey oğul!

Bir kötülük işlediğin zaman Ona dön ve tevbe et. O, kendi­ne döndüğün için seni ayıplamaz. İşlediğin günahın cezasını vermekte acele etmez. Yaptığın suçu başkalarına bildirmez. Tev­be etmeni de zorlamaz. Günahları niçin işlediğin hakkında seninle münakaşa etmez.

 

Allah'ın rahmetinden ümidini kesme

Ey oğul!

Allah'ın rahmetinden ümidini kesme. Ancak O, günahtan dönmeyi sevapla mükâfatlandırır. Kötülüğün karşılığını bir, iyiliğin karşılığını da on misli kabul eder.

Sana dönme ve tevbe kapısını açık bıraktı. Ona hitap edersen hitabını duyar, içinden bir şey istersen, ne istediğini bilir. O, gizliyi açık olan şey gibi bilir. İstediğini arz etmeden, içini Ona dökmeden dertlerini ve sıkıntılarını bildirmeden O bilir. İşlerinde muvaffak olmak için Ona sığın.

 

Allah niyetine göre verir

Ey oğul!

Allah bütün hazinelerinin anahtarını eline verdi. Dilediğin zaman kapılarını dua anahtarı ile açarsın. Dilediğin zaman semanın kapılarını açar, ölü toprağa hayat veren yağmurları indirirsin. Fakat istediğin şeyin hemen yerine gelmemesinden endişe edip ye'se düşme.

Onun vermesi senin niyetine göredir. İstediğin şey verilme­yebilir. Fakat onun yerine onun daha hayırlısı verilir. Belki is­te­di­ğin şey yerine üzerinden bir bela kaldırılır. Ki bu senin için daha hayırlıdır. Belki istediğin yerine getirilirse sana veya inancına bir tehlike teşkil edebilir. Bunu da Allah kabul etmez ve istediğini yerine getirmez.

Ahiret için yaratıldın

Ey oğul!

Yapacağın işler senin ve dinin için haylırlı olsun. Sana günah yükleyecek işleri yapmaktan sakın.

Mal yanında kalmaz, sen de malın yanında kalmazsın.

Dünya için değil, âhiret için yaratıldın. Ölüm için yaratıldın, burada yaşamak için değil.

Ne zaman terk edeceğini bilmediğin bir menzildesin.

Âhiret için kâfi derecede azık hazırlayabileceğin bir yerdesin. Âhiret yolunu tutmuş, gitmek üzeresin.

Nereye kaçarsan kaç, seni takip eden ölümden kurtulamazsın. Onun seni bir kötülük üzerinde iken yakalamasından ve tövbe etmemekten kork.

Şayet böyle bir şekilde yakalanırsan kendi kendini helak etmiş olursun. O zaman seni hiçbir kimse kurtaramaz.

Ölümü çok hatırla

Ey oğul!

Ölümü çok hatırla. Bugün ele geçirmek için çırpındığın ve âhirette kendisinden hesaba çekileceğin şeyleri şimdiden düşün. Hesap için hazırlıklı ol. Ani düşersen mağlup olursun.

 

Dünyaya aldanma

Ey oğul!

İnsanların dünyada uzun süre yaşamaları ve istedikleri gibi gezip tozmaları seni mağrur etmesin.

Allah dünyanın halini ve sonunun geleceğini açıkça bildirdi.

Dünya havlayan köpek ve vahşî hayvanlar gibidir. Birbirlerine saldırırlar. Zengin fakiri yer, büyük küçüğü ezer, kahreder.

Bazıları konaklamış kervanın hayvanları gibi bağlı, bazıları da bağından boşanmış, başıboş, sonu meçhul bir yolun yolcusu olmuştur ki, bunlardan birinci grup fakirler ve hiçbir şeye gücü yetmeyen zayıflar; ikincisi ise, kuvvetli olanlardır.

Bil ki, bunlar sarp bir vadide bela ve âfete uğramış sürüler gibidir. Kendilerini güdecek bir kimse olmadığı gibi, bu vadiden kurtuluş yolunu gösterecek de yoktur.

Dünya, gözlerindeki Hûda nurunu söndürüp onları karanlık yollara sürükledi. Böylece onlar da nereye gideceklerini şaşırdılar.

Dünya denizinin içine girerek dalgalarla ölüm kalım savaşı verdiler. Dünyayı bir kurtarıcı sandılar. Oynadılar, oynaştılar, fakat ondan sonrasını düşünmediler.

Bu gafletten uyanıldığı zaman cehaletin haktan gizlediği şeyler şüphesiz meydana çıkacaktır. Bütün insanlar bineklere binmişler, pek kısa bir zaman sonra da bu neticeye ulaşacaklardır. Fakat buna rağmen yolu takip edenler daha çabuk varır.

 

Ecelinden kaçamazsın

Ey oğul!

Kimin bineği gece ve gündüz gibi olursa, kendisi dursa da yoluna devam eder. Evinde istirahat içinde bulunmuş olsa da, uzun mesafeleri pek kısa bir zamanda aşar ve hedefe, farkında olmadan ulaşır.

Dünyada gayene ulaşamazsın. Ecelinden kaçamazsın. Sen­den öncekilerin yolunu takip etmek mecburiyetindesin. Bunun için doğru ol. Hak için çalış, hak olmayan şeyden uzak dur. Helalinden kazan. Böyle yapmazsan elindeki de gider.

 

Herkes istediğine kavuşamaz

Ey oğul!

Her isteyen isteğine kavuşamayabilir. Her kötülük işleyen de mahrum olmayabilir. Bir kötülük seni en üstün mertebelere ulaştıracak olsa bile kendi nefsini ondan alıkoy. İnsan, malı kendisini korumak için toplar. Fakat malı toplarken kendini onun yolunda harcamaktan sakın. Aksi takdirde kaybettiğin şey topladığından çok daha hayırlı ve iyidir.

 

Şerle kazanılan hayır hayır değildir

Ey oğul!

Allah seni hür yaratmıştır. Başkasına kötülük yapma. Şerle kazanılan hayır, hayır değildir. Kötülükle elde edilen iyilik de iyilik değildir.

Allah ile aranda bir perdenin olmasını istemiyorsan açgözlülükten sakın. Tamahkârlık seni felâkete götürür. Sen kendine düşen payı idrak edebilir ve ona uyabilirsin. Allah'tan gelen az da olsa kullardan gelen çok şeylerden daha iyidir.

 


Susmayı tercih et

Ey oğul!

Susarak kaçırdığın bir şeyi telâfi etmek konuşarak gücendirdiğin bir kalbi tamir etmekten daha kolaydır.

Tulumdaki suyu muhafaza etmek, ağzını sıkı bağlamakla olur.

 

İffet içindeki fakirlik daha iyidir

Ey oğul!

Elde bulunan malı muhafaza etmek, başkasının elinde bulunan malı elde etmeye çalışmaktan iyidir.

İffet içinde fakirlik ve çalışmak, haksız yollardan zengin olmaktan hayırlıdır.

 

Çok konuşan çok yanılır

Ey oğul!

Kişi kendi sırrını başkalarından daha iyi muhafaza eder.

Çok kimse var ki, kendi zararına çalışır.

Çok konuşan çok yanılır, Düşünen kimsenin görüşü kesinleşir.

Her konuşan doğru konuşmayabilir. Her isteyen isabet et­memiş olabilir. Her giden de geri dönmeyebilir.

 

İyilere yaklaş

Ey oğul!

İyilere yaklaş ki, onlardan olasın. Kötülerden uzaklaş ki, şer­lerinden kurtulasın.

İyilik kötülüğe yol açarsa, kötülük olur.

Çok zaman dert deva; deva da dert olur.

Çok zaman ehliyetsiz kimseler öğüt verir, kendilerinden öğüt beklenen kimseler de aldatır.

Tembellik ölülerin işidir

Ey oğul!

Ümide dayanıp işsiz güçsüz bekleme. Tembellik ölülerin işi­dir.

Akıl, tecrübeleri ezberlemektir. Tecrübelilerin en hayırlısı sa­na öğüt verendir.

 

Fırsatları iyi değerlendir

Ey oğul!

Fırsatları iyi değerlendir. Lokma boğazında durmadan ken­­dine gel.

Fesat; takva ve iyilik azığını kaybetmek, nefsin isteklerine meyletmek suretiyle er geç kendisine dönülecek yeri bozmaktır.

Her şeyin bir neticesi vardır.

Takdir edilmiş olan her şeyi şüphesiz göreceksin.

Tüccar tehlikededir.

 

İşlerinizde intizamlı olun

Ey oğul!

Size, bütün evlatlarıma, ehlime ve bu vasiyetimin ulaştığı kimselere Allah'tan korkmayı, işlerinizde intizamlı olmayı, birbirinize iyilikle davranmayı, insanların arasını bulmayı vasiyet ediyorum.

 

Yetimleri gözetin, komşuları kollayın

Ey oğul!

Allah için yetimlerin hakkını gözetin. Onları bir aç, bir tok bırakarak hazırladıkarınızı zayi etmeyin.

Allah rızası için komşularınızın hakkına riayet edin. Bunlar size Peygamberinizin vasiyetidir. O, komşular hakkında öyle tavsiyelerde bulundu ki, biz onların mirasımıza da dahil olacaklarını sandık.

 

Cihadı terk etme

Ey oğul!

Allah için Kur'ân'a uyun. Onunla amel etmekte başkası siz­den ileri olmasın.

Allah rızası için namaza dikkat edin. Çünkü namaz dininizin direğidir.

Allah için Rabbinizin evinin hakkını verin. Sağ olduğunuz müddetçe orayı boş bırakmayın. Çünkü o ev terk edilirse, dininizin farzını ihmal ettiğinizden dolayı ne Allah, ne de halk sizden hoşnut olur.

Allah için cihadı terk etmeyin. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla, dillerinizle cihad edin.

 

Fitneye karşı iki yaşındaki deve gibi ol

Ey oğul!

Size düşen görev, karşılıklı iyi ilişkilerde bulunmak, karşılıklı olarak hediyeler vermektir.

Sırt çevirip gitmek ve birbirinizle dargın durmaktan sakının.

İyiliği emredip kötülükten sakındırmayı terk etmeyin. Aksini yaptığınız takdirde başınıza kötüleriniz geçer ve sonra yaptığınız dualar da kabul olmaz.

Fitneye karşı iki yaşındaki deve gibi ol. Onun ne binilecek sırtı, ne de sağılacak sütü vardır.

 

Allah'tan kork

Ey oğul!

Allah'tan hakkıyla kork. Emrinden dışarı çıkma.

Allah'ın zikriyle kalbini diri tut. Allah'ın ipine sım sıkı sarıl. Eğer tutunuyorsan, Rabbinle aranızdaki bağdan daha kuvvetli hangi bağ bulunabilir?

 

Kalbini öğütle yaşat

Ey oğul!

Kalbini öğütle yaşat, hikmetle aydınlat. Dünya malını ve ona olan aşkı terk etmekle nefsini öldür.

Kalp, hakla kuvvetli, hikmetle parlak ve nurlu olur.

 

Ölümü sık an

Ey oğul!

Sık sık ölümü an, ölümü anmak kalbi yumuşatır.

Herşeyin yok olacağını bil ve kalbine yoklukta karar kılacağını bildir. Ona dünya facialarını ve musibetlerini tek tek göster.

Zamanın şiddetini ve kükreyişini, gece ve gündüzlerin aley­hine çevrildiğini düşün, hatırla ve hatırlat.

 

Geçmişten ders çıkar

Ey oğul!

Daha önce geçmiş olan milletlerin kıssalarını ve hikâyelerini oku. Tarihte insanların başına gelen felaket ve musibetleri düşün. Aynı şeylerin tekrarlanmaması için iyice dikkat et.

 

Gideceğin yere hazırlan

Ey oğul!

Atalarının topraklarında, yaşadıkları yerlerde gez ve onla­rın eserlerini dikkatle incele. Onlar neler yapmışlar, nereden nereye niçin göçmüşler? Bunları incelediğin zaman onların yakınlarından ve sevdiklerinden ayrılıp gurbet ellere gittiklerini göreceksin. Tıpkı onlar gibi sen de yakında bilmediğin ve görmediğin yerlere göçüp gideceksin. Şu halde gelecekteki yerini şimdiden hazırla ve temizle. Dünya için âhi­re­tini satma.

 

Söze karışma

Ey oğul!

Bilmediğin bir şey hakkında söze karışma. Üzerine düş­me­yen hususu konuşma.

Sonunda bir felaketin gelmesinden korktuğun yolu ter­ket. Çünkü bir işte felaket sezildiğinde onu terk etmek, korkuy­la ilerlemekten daha iyidir.

Her işi ehline bırak.

 

İyiyi işle, kötülükten sakın

Ey oğul!

İyi şeylerle emret, iyi şeylere ehil ol. Kötü şeylere meydan verme. Onları elinle ve dilinle geri bırak. Onları işlemekten var gücünle uzak ol.

Nerede olursa olsun zor işlere hakkı bulmak için gir.

Bütün işlerde nefsini zorla; onu emin bir yere, kuvvetli bir güvene getiresin.

 

Allah yolunda çalış

Ey oğul!

Allah yolunda iyi çalış. Onun yolunda mücahede ve mü­ca­dele etmekten çekinme.

Bütün işlerinde Allah'a sığın. O en iyi koruyucu ve en yakın kurtarıcıdır.

Her işinde Allah'a teslim ol. İstediğini yücelten, istediğini alçaltan Odur.

 

Güçlükleri aşmaya çalış

Ey oğul!

Herhangi bir kimsenin ağır sözleri seni yolundan alıkoymasın.

Kendini güçlükler karşısında sabretmeye alıştır. Haksızlık karşısında hakka sabretmek en iyi ahlaktır.

Bir işi yapmadan önce çokça düşün.

Güvenilir kişilerle istişare et

Ey oğul!

İyi karar verebilmek için güvenilir kimselerle istişare et.

En hayırlı söz faydalı olandır. Faydasız bilgide hayır yoktur. Lüzumlu olmayan bilgiden de bir fayda temin edilemez.

İslâmiyette ne varsa hepsini anla ve öğren.

 

Şu esaslara riayet et

Ey oğul!

Sana söyleyeceğim sekiz husus var ki, bunları aklından çıkarma:

1. En büyük zenginlik akıldır.

2. En büyük vahşet kibirdir.

3. En büyük fakirlik ahmaklıktır.

4. En büyük meziyet güzel ahlâktır.

5. Ahmaklarla asla dostluk kurma. Çünkü o sana faydalı olayım derken zarar verir.

6. Yalancılarla dostluk kurma. Çünkü onlar sana uzak olanı yakın, yakın olanı da uzak gösterirler.

7. Cimri insanlarla yakınlık kurma. Çünkü cimri adam ihtiyacın olan şeyi bile senden esirger, vermekten çekinir.

8. İslâm’i hayattan uzak olanlarla dost olma. Çünkü seni âdi şeylere götürürler.[30]

 

 

 

 

 

 

 

 

 


İMAM-I AZAM                                                                 EBU HANİFE (R.H)’[31]DAN

1) Ancak ilmi bir ihtiyaçtan dolayı devlet başkanı ile yakın ilişki içinde ol. Onun yanında ateş içerisinde imiş gibi ol. Çünkü sultan kendisi için istediğini başka hiç kimse için istemez.

2) Devlet başkanı sana bir mesele arz ettiğinde, söylediklerini kabul edeceğine kani olmadıkça, o meseleyi çözmeyi kabul etme.

3) Avamın (sıradan seviyesiz ve bilgisiz insanların) arasında, sorulmadan rastgele konuşma.

4) Avamın ve tacirlerin yanında ilme ve dine ait olmayan sözlerden kaçın ki, mala rağbet ve sevgin üzerinde durulmasın.

5) Avam arasında ne gül, ne de tebessüm et, yılışık olma.

6) Gereksiz yere çarşıya - pazara sıkça çıkma.

7) Olgunluğa erişmemiş yeni yetişmelerle çok konuşma, senli benli olma.

8) Sokaklarda, mescitlerde yiyip içme. Yol kenarlarındaki çeşme ve sulardan su içme.

9) Yol ortasında oturma. Yok illâ da oturacaksan hiç olmazsa mescitlerde otur.

10) Dükkanlarda oturma.

11) İpek ve ipek karışımı elbiseleri giyme, ahmaklığa yol açar.

12) Evlilik hayatının tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek duruma gelmedikçe evlenme. Önce ilim talep et, sonra helâl mal kazan, sonra da evlen.

13) Gençliğinde hep ilimle uğraş. Çünkü gençlik, gönlün ve zihnin boş ve temiz olduğu andır.

14) Her daim Allah'tan kork, emaneti edâ et, seviyeli seviyesiz tüm insanlara nasihat et.

15) Hiç kimseyi küçük görme. Kendi vakarını tanıdığın gibi başkalarının vakar ve haysiyetini de tanı.

16) Bilgisiz kişilerle özellikle dini konularda tartışmaya girme.

17) Tartışma kurallarına uymayanlar ve çıkar elde etmek için tartışanlarla tartışma.

18) Her kim sana soru sorarsa, sadece sorusuna cevap ver. Meseleyi fazla dağıtma.

19) Kazançsız ve azıksız on yıl da kalsan ilimden yüz çevirme. Çünkü ilimden yüz çevirdiğinde maişet derdi, geçim sıkıntısı sana musallat olur.

20) Talebelerine, sanki onlar senin çocuklarınmış gibi eğil ki, onların ilme arzuları artsın.

21) Hakkı söyleme konusunda sultan dahil hiç kimseden korkma.

22) İnsanların hatalarının ardına düşme, aksine onların güzelliklerini gör. Ancak dini konularda hatalarını gördüklerini diğer insanlara bildir ki ondan sakınsınlar ve ona uymasınlar. Bu konuda hiç kimsenin makam ve mevkisinden çekinme ki, hiç kimse dini bozmaya, bidatleri hortlatmaya cesaret etmesin. Çünkü Allah bu konuda senin ve dinin yardımcısıdır.

23) Senden başkalarının yaptığından daha çok ibadet ve itaatte bulunmaya çalış ki, ilmin meyveleri üzerinde görülsün.

24) Alimleri bulunan bir yere vardığında orada sadece sen varmış havasına bürünme. Halkı etrafına toplayıp çekip çevirmeye kalkışma. Onların hocalarına dil uzatma. Lüzumsuz ve yersiz tartışmalara girme. Delilsiz, kaynaksız konuşma. Onlardan biri imiş gibi ol. Yoksa sana haset ederler.

25) Allah için, hep göründüğün gibi ol. Nasılsan öyle görün.

26) Tartışma anında korkak olma. Yoksa bildiklerini karıştırırsın, dilin tutulur kalır.

27) Çok gülmekten sakın, çünkü o kalbi öldürür.

28) Ancak ağır başlı bir şekilde yürü. Hoppa ve kaypak olma.

29) İşlerinde aceleci olma.

30) Biri arkandan çağırınca ona kulak verme. Çünkü arkalarından ancak hayvanlar çağırılır.

31) Konuşurken bağırıp çağırma. Lüzumsuz yere sesini yükseltme. Sakin ve ağırbaşlı ol.

32) Yalnız kaldığında olduğu gibi insanların yanında da Allah'ı zikret.

33) Namazlardan sonra kendine ait bir virdin (Allah'ı zikir, şükür, Kur'ân tilaveti ve duâ) olsun.

34) Her ay oruç tutacağın belirli günlerin bulunsun. Bu konuda başkaları seni örnek alsın.

35) Mecbur kalmadıkça alış-veriş işleri ile uğraşma. Bu işlerini güvendiğin kişilere gördür.

36) Kendini kontrol et, başkalarını gözet ki, ilmin ile hem dünyan hem de ahiretinden yararlanılsın.

37) Dünyalıklarına ve bulunduğun haline güvenme. Çünkü Allah tüm bunlardan seni hesaba çekecektir.

38) Ölümü çokça hatırla.

39) Hocaların için duâ ve istiğfarda bulun.

40) Kabirleri, ilmi ile amel eden zatları ve mübârek yerleri çok­ça ziyaret et.

41) Dine dâvetin dışında hevâ ve heves ehli ile düşüp kalk­ma. Oyun oynama. Sövüp sayma.

42) Ezan okunduğunda hemen mescide koş.

43) İnsanların sırlarını açığa vurma.

44) Seninle istişare edenle sen de istişare et, ancak rasgele insanlarla değil, seni Allah'a yaklaştıracağını bildiğin kişilerle.

45) Cimrilikten sakın. Aç gözlü ve yalancı olma. Saçmalama. Her işinde mürüvvetini, insanlığını muhafaza et.

46) Her halükârda beyaz, açık renkli elbise giy.

47) Dünyaya çokça haris olma, gönül zenginliği içinde ol. Fakir olsan bile kanaatkârlığını, gönül zenginliğini ortaya koy.

48) Eşyalarını rasgele insanlara değil, güvendiğin kişilere teslim et. İşlerini de onlara gördür.

49) Şu adı bayağı olan dünyayı hep hakir gör, geçici oldu­ğunu aklından çıkarma. Allah katında olanın daha hayırlı ve daha kalıcı olduğunu unutma.

50) Bir toplum seni öne geçirmedikçe, ne namazda ne de başka işlerde onların önüne geçme.

51) İlim meclislerinde kızma, kendini bilgisizlerle ölçme.

52) Bu öğütlerime sarıl ki, Allah'ın izni ile önünde sonunda ondan faydalanasın. Beni de duândan unutma. Ben ancak senin ve Müslümanların maslahatları, yararlanmaları için bu tavsiyeleri yaptım.[32]

 

 

 

 

 

 


KABUSNÂME'DEN[33] TAVSİYELER

 Bu öğütlere gönül kulağını açık tut

Ey oğul!

Bilmiş ol ki, artık ben kocadım. Zayıf ve azıksız olarak yol ağzına kadar geldim. Ölüm mektubunu elime sundular. O mektup, sakalın ağarmasıdır. Adamın sakalı ağardığında Allah tarafından bir ses gelir:

"Ey kulum, hazırlan, bu dünyayı bırakıp öbür dünyaya geçeceksin..."

Şimdi ey ciğer köşem! Ölmeden önce seni iyilik yoluna ve iyi kimselerin izine yönlendirmek istiyorum. Tecrübelerle elde ettiğim birkaç öğüdü sana yadigâr olarak bırakıyorum. Bu öğütlere uyarak hareket edersen, her muradına erersin ve iyi isim kazanırsın, zamanın elinden sille yemezsin. Çünkü baba şefkati, oğlunun zamanın elinden azar yemesini istemez. Öyleyse sen de gönül kulağını bu öğütler için açık tut, sonra pişman olmayasın. Gerçi zamanımızda her oğul babasının sözünü tutmuyor, ama inşaallah kabul edersin.

 

Bütün tecrübelerimi bu kitapta topladım

Ey oğul!

Gençler kendi bilgilerini yaşlıların bilgisinden üstün görürler. Bu kanaatin yanlış olduğunu bildiğim halde, sana yol göstermek için susarsam doğru olmaz. Bütün tecrübelerimi yazdım; ama az ve öz yazdım. Çünkü her şeyin azı ve özü faydalıdır.

İnsanların bir âdeti vardır, değerli bir malları olursa, onu değerli birine vermek için saklarlar. İşte benim bu dünyadan elde ettiklerimin en değerlisi bu öğütlerdir ve en değerli kimsem de sensin. İşte son günlerimde, bu öğütleri sana veriyorum, inşaallah sana faydası dokunur.

 

Öğüt aklın süsüdür

Ey oğul!

Akıllı ol ve kendi soyunun itibarını iyi gözet, tâ ki şerefsizlerden olmayasın. Gerçi yüzüne ne zaman baksam akıl ve hüner görürüm, ama öğüt aklın süsüdür, benim yapacağım onu sana hediye etmektir, muhafaza etmezsen, yine sen kaybedersin.

Sonra bilmiş ol ki, benim ölümüm yakındır, benim ardımca senin de gelmen yakındır. Öyle çalış ki bu dünyada bir azık hazırlayasın, o yola da yararı olsun. Çünkü bu dünya öteki dünyanın ekinliğidir. Kendini öyle ver ki, senin yerine başka biri ekmesin. Çünkü başkasının ektiğinden senin yararın olmayacak.

 

Ölümlü dünyayı ölümsüz dünya ile değiştir

Ey oğul!

Bu ölümlü dünyayı ölümsüz dünya ile değiştirmeye gayret et. Bu dünyada iyi kişiler aslan gibidir, kötü kişiler ise ite benzer. Çünkü it ne avlarsa, avını avladığı yerde yer; arslan ise avını kendi inine götürür, sonra yer. Bunun anlamı şudur: İt nefsinin esiridir, ne avlarsa burada yer, arslan akıl sahibidir, burada ne avlarsa o âleme tutar, götürür.

Gayret et ki, avın iyilik olsun, öbür âlemde lâzım olur. İyilikten murat, ibadettir. Kul için ibadetten daha iyi av yoktur. Çünkü ibadet yoluna girenler ateşe benzer. Ateşi ne kadar alçak yerde yaksalar, alevi o derece yükselir. İbadet yoluna varmayanlar da suya benzer, suyu ne kadar yukarı akıtırlarsa akıtsınlar, aşağı düşer. İbadeti boynunun borcu bil, tâ ki alevin daima yükselsin.

 

Allah beş türlü ibadet buyurdu

Ey oğul!

Allah'ın emri gereğince şükredersen, az olan şükrün çok yerine geçer. Nitekim Allah din içinde beş türlü ibadet buyurdu. Eğer gece gündüz çalışsan, acizlikten başka bir şey elde edemezdin, ama o ölçüyle beş türlü ibadet buyurdu. Onun ikisini zenginlere, kalanını da bütün halka verdi.

Bunlardan biri Allah'ın birliğini ve Muhammed Mustafa'nın (a.s) peygamberliğini dil ile söylemektir ve gönülle inan­maktır. Diğeri beş vakitte namazdır, öbürü de yılda bir ay oruç tutmaktadır.

Şehadet sözü, batıl şeylerden Allah'a sığınmaktır. Namaz o kabullenişin hakikatini kulluğunda kaim olmaktır. Oruç tutmak da, o kabullenişin ve kulluğun hakikatini Allah'a bildirmektir. Madem ki Allah'a "Kulunum" dedin, öyleyse o kullukta sağlam durmak gerek.

Namaz ve oruç Allah'ın has nimetidir, onları has kullarına nasip kılmıştır. İkisini de yerine getirmekte kusur etme. Eğer bu ikisinde kusur edersen avamdan olursun, seçkinlerden olmazsın.

 

Namaz kılan kişide büyüklenme olmaz

Ey oğul!

Sakın bu söylediklerim hakkında gönlünden kötü düşünceler geçmesin. Yani "Namaz kılmakta eksiklik olabilir" deme. Din açısından gözetmezsen, bari akıl yoluyla bak, ne kadar faydalı olduğunu gör.

Evvelâ, namaz kılanın bedeni ve elbisesi devamlı temizdir. Namaz kılan kişide büyüklenme olmaz, çünkü namazın aslı te­va­zudur. Sen kendini tevazua alıştırırsan, bedenin de sana uyar, tevazu kazanır. Sen bu şekilde tevazuu gözetince, Allah makamını yüceltir.

 

Oruç tutmakta bağnaz olma

Ey oğul!

Oruç tutmak yılda bir ay olan bir ibadettir, yılda bir ay olan kulluğu dahi eksiklikle geçiren gayet namert olur, akıllı olan namert olmayı kendine reva görmez.

Oruç tutmakta bağnaz olma. Yani şehrin kadısı, hatibi ve bütün güvenilir kişileri ne zaman oruç tutarlarsa, sen de o zaman tut; onlar ne zaman yerse sen de ye, cahillere uyma. Bilmiş ol ki, Yüce Allah'ın senin açlığına, tokluğuna ihtiyacı yoktur.

Orucun gayesi, kulun ağzını Allah'ın mühürlemesidir. Bu mührü bütün bedenine vurmalısın. Yalnız ağzına mühür vu­runca, diline, gözüne, ayağına, eteğine de vurmalısın ki oruç senden razı olsun.

Oruç tutmanın faydası odur ki, sabahleyin yiyeceğini bir yoksula veresin, tâ ki açlık zahmetini çekmenin sana faydası dokunsun.

 

Şahsiyetini kendi gayretinle elde et

Ey oğul!

Şahsiyetini ananın babanın verdiği adla değil de, kendi gay­retinle kazanmaya çalış. Çünkü anan ve baban sana bir ad verdi: Ya Ahmet, ya Mahmut, ya falan, ya da filan. Oysa se­nin kazandığın ad, ya bilgin, ya bilge, ya üstat, ya öğretici, ya da becerikli olacaktır.

Böyle olunca, öteki adın, babanın ve ananın yanında mak­bul olduğunun alametidir, bu sonraki adlar da halk arasında makbul olduğunun nişanıdır.

 

Tatlı dille konuş

Ey oğul!

Tatlı dille konuşmayı alışkanlık haline getir. Nitekim de­mişler: "Her kimin dili tatlı olursa, dostları çok olur."

Ne kadar tatlı söylersen söyle, sözün yerini bilmedikçe söyleme. Çünkü yerinde söylenmeyen söz tatlı ve güzel de olsa acı ve çirkin görünür.

Seni sıkıntıya sokacak sözü söyleme. Bu durumda sus­mak daha iyidir.

Halka güzel sözler söyle ki, güzel cevaplar işitesin.

 

Kimsenin üzüntüsüne sevinme

Ey oğul!

Kimsenin üzüntüsüne sevinme, böylece kimse de senin üzüntüne sevinmez. Senden aşağı olanlara zulmetme, adalet göster, böylece sen de, senden büyük olanlardan zulüm görmezsin, adalet bulursun.

 

Çorak yere tohum ekme

Ey oğul!

Çorak yere tohum ekme ve ağaç dikme, çünkü ürün vermez. Yani nankör kişiye iyilik etme. Çorak yerde tohum nasıl boşa giderse, nankör kişiye yapılan iyilik de öyle boşa gider. Fakat iyiliği, lâyık olandan esirgeme.

Elinden iyilik etmek gelmezse, bari halkı iyiliğe yönelt. De­mişlerdir ki, "eddâllü ale'l-hayri kefâilihî", yani "Bir kişi bir ki­şi­yi hayra yönlendirirse, o hayrı işlemiş gibi olur."

 

Yaptığın iyilikten pişman olma

Ey oğul!

Yaptığın iyilikten dolayı pişman olma ve kötülükten çok sakın. Çünkü iyiliğin ve kötülüğün karşılığı ölmeden sana erişir. İyilik ettiğin kişinin gönlü ne kadar rahat olursa, senin de gönlüne o kadar rahata erer. Bir kişiye kötülük edersen, o kişinin gönlüne ne kadar sıkıntı ererse, senin de gönlüne o ka­dar sıkıntı erer, belki tasası ve ağırlığı sende daha çok olur.

 

Kendini halka iyi göstermeye çalış

Ey oğul!

Yüzünü değiştirmeyesin, yani buğday gösterip arpa satma, yani halka kendini iyi gösterip gizlice yaramaz işler işleme, bu ikiyüzlülük nişanıdır. İkiyüzlülük nişanını vurun­ma­mak için bütün gayretini göster.

 

Sevincini ve üzüntünü herkese söyleme

Ey oğul!

İnsanın iki hâli vardır, hiç bir zaman bu iki halden birinden uzak değildir: Biri sevinçlilik, öteki üzüntülük. Sakın, ister üzüntülü, ister sevinçli ol, üzüntünü ve sevincini öyle birisine söyle ki, üzüldüğün zaman o da seninle birlikte üzülsün, sevindiğin zaman o da seninle birlikte sevinsin.

 

İyiliğe ve kötülüğe çabuk sevinme ve üzülme

Ey oğul!

İyiliğe ve kötülüğe çabuk sevinme ve üzülme, bu çocukların işidir. Olmayacak şeyle kendinden geçme, yani olur olmaz şey için kendi durumunu değiştirme. Çünkü akıllı kişiler, olur olmaz şey için kendilerinden geçmezler ve değme yel ile deprenmezler.

Söz gelimi sana bir üzüntü geldi, sen sevinçliydin, hemen üzüldün. Akıllı kişiler bu hâli hoş görmezler. Sana gelen sevinç hâli için hemen sevinme, çünkü elbette onun üzüntüsü vardır; her üzüntü için de hemen üzülme, çünkü sonunda sevinci vardır.

 

Ummadığın yerden umudunu kesme

Ey oğul!

Ummadığın bir yerden ne gelebilir diye umudunu kesme ve bir şey umduğun yerden de sakın umutlu olma. Çün­kü kişiye gelirse, çoğunlukla ummadığı yerden gelir, umduğundan değil.

 

İyiye iyi de, kötüye kötü de

Ey oğul!

Hayatın müddetince hakkı münkir olma. Yani bir kişi bir şey hakkında iyi dese, o dediği şey gerçekten de iyi olsa, sen ona kötüdür deme. Kötüdür derlerse, sen de kötü olduğunu biliyorsan; ona iyidir deme. Münkirlik böyle olur, ama iyiye iyi, kötüye kötü dersen hak tanır olursun. O halde haktanır olmak, hakkı münkir olmaktan iyidir.

 

Ahmaklara cevap verme

Ey oğul!

Öfkelenenlerden olma. Eğer bir kimse sana öfkelenip söylerse sen ona yavaşlıkla cevap ver. Ama ahmaklara susmaktan başka cevap verme. Nitekim derler: "Cevabü'l-ah­mak es-sü­kut," yani "Ahmak kişiye verilecek cevap susmaktır."

 

Üzerinde emeği olanın emeğini boşa çıkarma

Ey oğul!

Üzerinde emeği olan bir kişinin emeğini elden çıkarma. Eğer o emeğin karşılığını ödemiyorsan bari nankör olma. Hele senin için emek çeken hasmın olursa... Ne kadar elinden gelirse, o kadar hasımlarına iyilik eyle.

 

Ne zaman haya varsa, iman da var

Ey ciğerköşem!

Birkaç iyi iş vardır, kişi onları âdet edinip sürdürürse, hem insanların katında, hem de Allah katında itibar görür: İlim, edep, tevazu, zâhitlik, doğruluk, sözde ve fiilde dini temiz tutma, namusluluk; halkı incitmemek, halkın güçlüğünü götürmek. Bunların hepsinin sermayesi hayadır. Nitekim Peygamberimiz buyurur: "El-hayâü mi-ne'l-iman", "Ne zaman haya varsa iman da var." Ne zaman iman var, o iyi işlerin hepsi de olur.

 

Bilgisiz kişiyle birlikte oturma

Ey oğul!

Bilgisiz kişiyi, marifetsiz insanı, insan yerine sayma, bilgisiz ve marifetsiz kişiyle arkadaş olup birlikte oturma, hele kendini âlim sayan bilgisiz cahil ile... Bilgisizlikle ve cahille sohbet etme, iyi kişilerle sohbet et. Çünkü, iyilerin sohbeti yüzünden se­nin de adın iyi olur.

Görmez misin ki, şırlağan bir yağdır, aslı susamdır, ne zaman gülle hem sohbet olur, artık ona susam yağı ya da şırlağan demezler, gül yağı derler, eğer menekşeyle hem sohbet olursa menekşe yağıdır derler.

O iyi adlıların sohbetlerinin bereketi yüzünden, kırk gün onlarla düşüp kalkınca, susam ve şırlağan adı unutuldu, gül ve menekşe adı anıldı.

 

İyilerin iyiliğini unutma

Ey oğul!

İyilerin işini inkâr edici olma ve onların iyiliğini unutma. Senden bir şey umana sitem edip "Benden bir şeyler umuyorsun" diyerek başına kakma, çünkü senden umudu olana sitem etmek "ben de umucuyum" demek olur, böylesi himmetsizlik olur.

Ondan sonra iyi huyu ve iyi kişiliği meslek edin, yaramaz huylardan ırak ol. Kimseye zararın ve azarın değmesin, zarar verici olmak iyi değildir, çünkü zarardan eksiklik doğar ve eksiklikten şerefsizlik. Öyleyse halk içinde şerefsiz olmak iyi değildir.

 

Cahilin övdüğü işten sakın

Ey oğul!

Seni akıllı kişiler övsün, cahil kişiler övmesin. Çünkü akıllılar ileri gelenlerdir, cahiller ayak takımıdır. Bu iki grup birbirinin zıttıdır. Akıllının bilgilice işini cahil beğenmese gerek, cahilin bilgisizce işini akıllı zaten hiç beğenmez. Çünkü akıllı olan kendi mizacına uygun olarak bilgilice iş görür, seni onun için beğenir; cahil de kendi mizacına uygun olarak iş görür, seni onun için över.

Cahilin övdüğü işten sakınmak gerek, tâ ki akıllıların eğlen­cesi olmayasın; çünkü sıradan kişilerin katında övülen insan, ileri gelenlere maskara olur.

Kimseyi incitme. Birisi seni incitse de sen onu incitme, büyüklüğün nişanı budur.

Tecrübeli, şefkatli dostların sana öğüt verirlerse, öğütlerine kulak ver. Öğüt veren böylesi dostların yanına yalnız olarak git ve öğütlerinden nasibini al. Çünkü faydalı öğüt yalnızken verilir, halk arasında öğüt kulağa girmez olur, hem de sitem gibi olur.

 

Kendi bildiğine gitme

Ey oğul!

Bir konuda bilgin tam olsa da bilginle gururlanma. Ne za­man sana bir iş düşse, iyice bilsen ki sen o işi başarabilirsin, buna güvenme, bir akıllı kişiye danışmadıkça o işe başlama. Kendi görüşünü beğenenlerden olma.

Bir bilene akıl danışmayı ayıp sanma, "Görüş benim görüşümdür, başkası bana elverişli olanı ne bilir" deme, kendi bildiğine gitme. Çünkü kendi görüşüyle iş tutan kişi, sonra pişman olur. Öyleyse akıllı yaşlılarla ve şefkatli insanlarla istişare et, son­ra o işe el at.

 

Doktor kendi kendini tedavi edemez

Ey oğul!

Bir gözle görmek iki gözle görmek gibi olmazsa, iki kişinin görüşü de bir kişinin görüşü gibi değildir. Bir doktor hastalansa kendi kendini tedavi edebilir mi?

Ne zaman hastalığının arttığını görürse, tedavi olmak için hemen bir doktordan yardım ister. Bilgisi ve tecrübesi ne kadar fazla olsa da o sırada kendisine bir faydası olmaz.

İhtiyacı olan birisi senin yanına gelecek olsa, onun için çalış, çabala; emeğini ondan esirgeme. Bu insan, düşmanın veya seni çekemeyen biri olsa da, farklı davranma. Ola ki o düşmanlık dostluğa dönüşe.

 

Şahsiyetli insanın yanına gelen olur

Ey oğul!

İyi konuşan ve söz anlayan kişiler sana gelecek olsalar, onlara hürmet et ve iyi davran. Çünkü onların sana gelmeleri seni ağırladıkları içindir. Ama şahsiyetsiz adamın yanına kimse gelmez.

 

Sözün doğrusunu söyle

Ey oğul!

Sözün doğrusunu söyle, sakın yalan söyleme, yalancı olma. Sözünün doğruluğuyla tanınmış biri olarak bilinmeye çalış. Eğer mecbur olarak bir kez yalan söylesen de gerçeğe geçsin. O halde ne söylersen doğru söyle, yalan söyleme ve yalana benzeyen gerçeği de söyleme. Çünkü bir gerçek ki yalana benzer, o anda yalan olmuş olur.

 

Uygunsuz söz söyleme

Ey oğul!

Sözü yerine uygun olarak söyle, uygunsuz söz söyleme. Çünkü beğenilen sözün hem söyleyene yararı var, hem de işitenin canına can bağışlar. Uygunsuz söz ise söyleyene zarar verir, işitenin de gönlüne hoş gelmez.

 

Sözünün başına sonuna dikkat et

Ey oğul!

Sözünün başına ve sonuna dikkat et. Birisine bir şey söyleyecek olursan yüzüne karşı söyle, arkasından konuşma. Böylece sözü bilerek söyleyenlerden olursun. Çünkü lafını bilmeden konuşan kişi, açık ve anlaşılır konuşan papağana benzer. Papağan sarfettiği sözden habersizdir. Papağan gibi olanlara, "konuşur, fakat konuşmasını bilir" demez­ler.

Öyleyse" konuşan ve konuşmasını bilen odur ki, konuştuğu zaman kim olursa olsun ondan bir şey anlasın. Böyle olmayana insan deme

 

Yeri değilse sözü harcama

Ey oğul!

Söz yüce bir şeydir, sen de sözü yüce bil. Çünkü söz gökten gelmiştir, onun için azizdir. Bu aziz sözün yerini bulunca bildiğinden sakınma. Ve yeri değilse sözü harcama, tâ ki sözün zayıf olmasın, aklına ve bilgine zarar gelmesin.

Yok yere, anlamsız iddiada bulunma. Bir ilimden habersizsen, o ilimle ilgili iddiada bulunma. Dilediğini o bilmediğin ilimle elde edemezsin, ama bildiğin ilimle ne gerekse elde edersin.

Kendinden büyük söyleme

Ey oğul!

Bilmenin sana ne yararı, ne zararı olmayan sırrı öğrenmeye heveslenme ve sırrını kimseye söyleme. Birkaç kişi bir yere toplanıp otursa, orada biriyle fısıldaşma. İyi dahi konuşsan halk kötüye yorar: "Kim bilir ne boş söz ki fısıltıyla söylüyor" der. Çünkü halkın birbirine olan kuşkusu kötüdür, öyleyse sözü açık söyle, ama ne söylersen kendi değerince söyle, Kendinden bü­yük söyleme.

 

Önce düşün, sonra söyle

Ey oğul!

Birisinden işittiğin sözü dinle, fakat o sözle çabuk hareket etme. Ne söylesen, önce düşün, sonra söyle, tâ ki o sözünden sonra pişman olmayasın, çünkü derhal söylemenin bir şekli var: Ya yarar, ya zarar. Ama düşünüp söylemek iki şekildir:

Birisi budur ki, o sözün zararlıysa düşünmekle anlarsın, o zararlı işten sakınırsın. Birisi de budur ki: yararlısını doğru bi­lirsin, çekinmeden o yararlı şeyi elde etmeğe gayret edersin.

 

Çok bilgili, az sözlü ol

Ey oğul!

Nerede olursan çok bilgili ve az sözlü ol. Demişlerdir ki: Susmak ikinci sağlıktır. Çünkü çok kişi sağ yürürken sözü yüzünden hasta olur. Az söylemek ve öz söylemek akıl nişanıdır. Çok söylemek bilgisizlik nişanıdır. Çünkü bir kişi ne kadar akıllı ve kâmil olsa da, ne zaman çok sözlü olursa—sözleri hep yerinde olsa bile—ayak takımı arasında adı beyinsiz olur. Eğer cahil ve sıradan biri de olsa, ne zaman susmuştur ve konuşmaz, sıradan kişiler onu akıllı ve hünerli kişilerden sayarlar.

 


Kendi kendini övme

Ey oğul!

Ne kadar temiz gönüllü, ne kadar iyi kalpli isen de kendini övücü olma, kişi kendine iyiyim diye şahitlik ederse şahitliği geçmez. Çünkü şahitliği kendin için yaparsan onu dinlemezler. Çalış ki, seni başkaları övsün. Kendi kendini öv­me.

 

Halkın sözünü işit, kabul et

Ey ciğerköşem!

Gücün yettikçe söz dinlemekten ürkmemeye çalış. Çün­kü halk söz dinlemekle söz ehli olur. Buna delil şudur: Bir çocuk doğunca yer altında bir kubbede besleseler, süt emzirseler ve ana­sıyla dadısı yanında hiç konuşmasalar, o çocuk büyüdüğü za­man dilsiz ve sağır olur. Ama orada iki çocuk olsa ve hiçbir söz işitmeseler, ikisi birbiriyle konuşmakla bir dil oluştururlar ve o dili de ancak ikisi bilir, başkaları bilmez. Öyleyse halkın sözünü işit ve kabul et. Özellikle geçmiş beylerin ve bilgelerin sözlerini can kulağıyla dinlemek ve itimat etmek gerek.

 

Nuşirevan'dan altın öğütler

·   Gece ve gündüzün birbiri ardınca gelip gittiğini gören insan halden hale dönmesine üzülmesin. Yani sevinç gidip üzüntü gelirse, üzüntü gidip sevinç gelirse, önem vermesin.

·   Becereksiz kişiyi dost tutunmasınlar, becereksiz kişi ne dostluğa yarar, ne düşmanlığa.

·   İnsan, bir işi bir defa yapıp sonra pişman olmuşsa, bir daha o işi yapmasın.

·   Dostlarına düşman olan birisine niçin dost densin?

·   Kendini bilge sanan bilgisizden sakın.

·   Kendi nefsine haksızlık etme, güç eyleme. Yani nefsine elin­den gelmeyecek işler buyurma.

·   Doğru söylemek acıdır, ama sen doğru söyle.

·   Düşmanının sırrını bilmesini istemiyorsan, dostuna da sırrını söyleme.

·   Büyüklere küçük gözüyle bakma, çünkü büyükleri küçük görmek büyük ziyan getirir.

·   Değersiz kişileri ölmüş bil, onları diri sayma.

·   Beraberindeki kişilerden bir şey ummaktansa ölümü yeğ gör.

·   Himmetsiz kişinin ekmeğini yemektense, aç ölmek daha iyidir.

·   Kuşkunun yolunu yüz yerden bağlayacak olsan da, tecrübe etmediğin kişiye güvenme.

·   Kendinden aşağı hısımlarına muhtaç olmaktan büyük dert yoktur.

·   Kişinin, bilmediği şeyi iddia edip başaramamasından ve yalancı olmasından büyük ayıp yoktur.

·   Elinden geldiği halde, kendisinden istenen bir işi bitirmeyen kişiden daha cimri kimse yoktur.

·   Bir kişi senin aleyhinde bir söz söylese ve birisi de dostum diye o sözü sana yetiştirse, sen bu dostunu ondan beter düşman bil. Çünkü o düşman, arkandan konuşur, dostun ise yüzüne karşı söyler.

·   Lüzumsuz yerlere göz dikmekten ve kulak vermekten da­ha büyük dert olmaz.

·   İnsan her şeyi bilgisizlerin şerrinden saklayabilir, ama bil­gisini kendi şerrinden saklayamaz.

·   Halkın, senin iyiliğini söylemesini istiyorsan, kimsenin kö­tülüğünü söyleme.

·   Dostlarının az olmasını istemiyorsan kindar olma.

·   Dünyada zahmet çekmemeyi, kolaylıkla ömür sürmeyi is­tiyorsan, kendi işine bak, başkasının işine karışma.

·   Seni delilerden saymamalarını istiyorsan ele geçmeyecek bir şeyi isteme.

·   Daima alnın ak, yüzün pak olmak istiyorsan, utanmayı iş edin.

·   Aldanmamak istiyorsan, tecrübe edilmiş işleri bırakıp tecrübe edilmemiş olanlara yapışma.

·   Mahcup olmak istemiyorsan, katkın olmayan yerden bir şey götürme.

·   Perdenin yırtılmasını istemiyorsan, kimsenin perdesini yırtma.

·   Arkandan gülünmesini istemiyorsan, elinin altındakileri iyi besle.

·   Pişmanlıktan uzak olmayı istiyorsan gönül arzusunu iş edinme.

·   Zeki kişilerden olmayı istiyorsan kendini başka birinin ay­nasında gör. Yani bir kişinin yaşantısına bak, yaptığı iş iyi midir, kötü müdür? Eğer ondaki gibi sende de kötü bir iş varsa, bilirsin ki bu işlediğin iş kötüdür ve iyi işi de kendinde görürsün. Böylece işinin iyisini kötüsünü göstermek için o kişi sa­na ayna olmuş olur.

·   Korkusuz olmayı istiyorsan, halkla kavga etme, onları inciticilerden olma.

·   Sana hürmet etmelerini istiyorsan başkalarının hürmetini gözet.

·   Halkın senin sözünle iş görmesini istiyorsan, önce sen kendi sözünle iş gör.

·   Halk içinde herkesten büyük olmayı istiyorsan nimetini bol eyle, "Tuzunun, ekmeğinin hakkı için" diyenleri çok edin.

·   Eğer bütün gönüllerde yerinin olmasını istiyorsan, sözünü bütün gönüllere uyacak biçimde söyle.

·   Kâmillerden olmak istiyorsan, kendine lâyık görmediğin bir işi başkasına da lâyık görme.

·   Eğer yüreğine merhemle iyileştirilmesi mümkün olmayan bir yara vurulmasını istemiyorsan, cahillerle tartışma.

·   Halkın iyisi olmayı istiyorsan varını halktan esirgeme.

* * *

Nuşirevan-ı Adil bu öğütleri ve sözleri                                   armağan bırakmıştır.

Şimdi ey ciğerköşem!

Bu öğütleri hor görme, bu sözlerden hem hikmet, hem saltanat kokusu gelir. Çünkü bu sözler hem padişahların sözüdür, hem de bilgelerin sözüdür. Öyleyse yaşlılığında başına bir iş gelirse sıkıntı çekmemek için, bu sözleri gençlik çağında öğren. Çünkü yaşlılar çok yaşadıkları için çok tecrübe elde ederler, sıkıntılı anlarda bu kâr olur.

 

Gençlikte Allah'ı unutma

Ey oğul!

Gerçi gençsin, ama yaşlılar gibi akıllı ve temkinli ol. Birdenbire gençliği bırak demiyorum. Tembel gençlerden olma, neşeli ol. Çünkü gençler neşeli olursa hoş olur.

"Delilik çeşit çeşittir; bir çeşidi de gençliktir." Ama cahil genç­­lerden olma. Belâ dedikleri şey cahillerden kopar. Ömrünün lezzetini de gençlik çağında al, yaşlılıkta bu lezzeti bulamazsın, bulsan da faydası olmaz.

Ne olursa olsun gençlikte Allah'ı unutma ve ölümden emin olma, çünkü ölüm gelince genç yaşlı demez. Öyleyse bilmiş ol, her kim ki doğdu, ölecektir ve her kim ki cihana geldi, gidecektir.

Yaşlılara çok hürmet et

Ey oğul!

Yaşlılara çok hürmet et ve onlarla konuşurken boş sözler söyleme, yani kolayına nasıl gelirse, öyle konuşma. Yaşlılar bir söz söylerlerse hemen cevap verme. Ne kadar düşünürsen onların sözüne, "Bundan iyi cevap olmaz. Cevabını yine siz buyurun, söyleyin" diyesin ve susasın. Çünkü yaşlıların sözünün cevabı, onları dinleyip susmaktır. Yoksa onların vereceği cevaptan utanılacak bir duruma düşersin.

Yaşlıların bilgi ve tecrübesi gençlerin bildiklerinden fazladır. Ama bu dediğim yaşlılar sakallarını büyüklerin sohbetinde ağart­mış olsunlar, kolayca büyütmüş olmasınlar. Çünkü gelişigü­zel yetişmiş yaşlıdan, büyüklerin sohbetini dinlemiş toy gençlerin tecrübesi daha iyidir.

 

Gençliğini gelişigüzel geçirme

Ey oğul!

Gençliğini gelişigüzel geçirme, tâ ki yaşlılıkta bilgisiz kalma­­yasın. Gençlikte yaşlıları taklit et, tâ ki yaşlılıkta gençlerden utanmayasın.

Ne zaman ki gençlik çağı geçip ihtiyarlık çağı gelse, artık gençlikteki dinçliği bekleme. Yani gençliğinde olduğu gibi ter ü taze yürüyüp zevk bekleme. Çünkü yaşlılar yiğitlenip yeni yeni zevk ve şehvet peşinde olurlarsa, halk arasında tez rezil olurlar. Öyleyse insan yerini yurdunu iyi bilsin. Yani gençlikte genç olsun, kocalıkta gençlik evinden göçsün, yoksa hali, geminin üstüne saray yapan adama benzeyecektir.

 

Kişinin geçimi neredeyse evi orada olmalı

Ey oğul!

Yaşlandığında bir yerde yerleşmeye çalış, çünkü yaşlılıkta yolculuk yapmak akıllıların işi değildir, hele yoksul olursa. Çünkü yaşlılık bir düşman, yoksulluk başka bir düşman, bu iki düşmanla yola çıkmak akıllıca bir iş değildir. Ama eğer mecburi olarak yola çıkmak gerekirse, çaresiz olunca çık.

Eğer Yüce Allah o yolculukta sana yardım ederse ve nimet eline girerse, evine dönmeyi arzu etme ki, bir evden ötürü yine yolculuk zahmetini çekmeyesin.

Çünkü kişinin geçimi nerede iyiyse evinin orada olması uy­gundur. "Orada doğdum, orada yaşlandım" demek olmaz, gerçi "vatan ikinci anadır" derler, çünkü anasını sevmek nasıl imandan ise "vatanım sevmek imandandır" dediler; "içinde aç, müflis oturmak imandandır" demediler.

Öyleyse işin nerede gelişmişse orayı vatan edin. Çünkü demişlerdir ki: "Kazancı nerede ise o yerde olmak saadet belirtisidir." Bahtsızların belirtisi odur ki, aç ve dinç otursun, kıtlık çeksin, bu vatanımdır, terk etmem desin. Bu eblehliktir. Görmez misin, Resulullah (a.s) Mekke'de doğdu, ama tebliğ görevini Medine'de daha rahat yaptığı için artık Medine'den ayrılmadı.

Sen de yararlı bir yer bulunca oradan ayrılmamaya çalış, orada ayak direyesin. Sakın filan yerde fayda daha çoktur, deyip başıboş varmayasın, burada olan zararı orada kötü kılarsın ve orada daha zararlı olursun. Çünkü demişlerdir ki: İyi bir yeri bırakıp daha iyisini bulayım deme, bu hayal ile onu bulamazsın ve olanı da elden çıkarırsın.

 

Ömrünü düzensiz geçirme

Ey ciğer köşem!

Eğer dosta ve düşmana iyi görünmek istiyorsan ömrünü düzensiz geçirme. Ömrünü boş yere geçirirsen, avamdan sayılırsın. Öyleyse kendi işinin düzenini iyi koru.

Şakada ölçülü ol

Ey oğul!

Kimseyle şakalaşma. Demişler ki, "Şaka etmek şerrin kılavuzudur, ne ederse eder, savaş şakadan kopar" derler. Ama iyi şakalar yaparsan yap, iyi şaka yapmak ne ayıptır, ne de günahtır. Şaka yapmak iyidir, ama saçma sapan şaka yapma, yaparsan da senden aşağı kişilerle yapma, tâ ki itibarın eksilmesin.

Eğer şakayı terk edemiyorsan bari kendi akranınla yap, tâ ki onların sözü sana ağır gelmesin. Ama bayağı şakayı yapma­mak daha iyidir, yaparsan temiz şakaları yap. Gerçi halk ara­sında şaka herzesiz olmaz, ama şakayı temiz yapmak için ça­lış­mak gerek.

Bayağı şaka insanın bütün hünerini hor eyler, çünkü kişi ne kadar ağır başlı ve hünerli olursa olsun, bayağı mizahla uğra­şırsa, hafif ve itibarsız olur. Çünkü sen ne söylersen, ister istemez cevabını işitirsin. Sen başkasına ne yüklersen, sana da o kadar yük gelir.

 

Malı saklamak kazanmaktan güçtür

Ey oğul!

Mal elde etmekte gafil olma, nereden toplarsan topla, yalnız helâlden sağlanmış olsun, tehlikeli yerden elde etmemeye çalış. Ne kazanırsan doğru ve uygun yerden kazanmaya çalış, tâ ki oradan kazandığın sana sinsin.

Sana kazanç geldiğini gördüğünde, o kazancı telef etme, dağıtma; yani olur olmaz yere harcama. Malı saklamak kazanmaktan daha güçtür. Çünkü parayı çok kişi kazanır, ancak saklamadığı için yine de cimrilikten kurtulamaz.

Çalış, dünyalıktan biriktirdiğin olsun. Eğer bir gün ihtiyacın olursa, toplayıp biriktirdiğinle istediğini satın alırsın. Sonra tez çalış ki, o aldığın kadar toplayasın ve yine yerine koyasın. Eğer hep keseden yersen, aldığınca yerine koymazsan, Karun malı olsa da çabucak heba olur.

 

Zenginliğe gönül bağlama

Ey oğul!

Gönlünü bir şeye büsbütün bağlama. Eğer o gönül bağladığın şey ansızın elinden giderse üzülmezsin. Yani zenginliğe büsbütün "Bana kalsın" diye gönül bağlama. Eğer başına yoksulluk gelirse, üzülüp gönlün daralmasın. Eğer malın çok olursa, bir gün yoksul olacağını düşün, o malı ihtiyatla harca, ölçüyle nafaka edin.

Çünkü ölçüyle harcayınca mal ne kadar az olsa da sonunda bir şey kalır, ama ölçüsüz harcayınca mal ne kadar çok olursa olsun sonunda hiçbir şey kalmaz. Demişlerdir ki: "Zahmetle saklamak zahmetle istemekten iyidir." Meselâ eline değeri az olan bir şey geçti, "Bundan ne olur?" deme, onu saklamaya çalış. Çünkü değeri az olan şeyi saklayamayan çok değerlisini de saklayamaz.

 

Tembellikten uzak dur

Ey oğul!

Hangi işi yaparsan tembel davranma. Tembellikten utan, tembellik bahtsızlığın başıdır. Her işe emek ver. Emek verilen işin sonu tembellikten iyi olur. Çünkü emek vermekle elde edilen ne kadar çok olursa, tembellikte de o kadar eksilir. Yazık değil mi, bir anlık emek yüzünden elde edilecek şeyi tembellik yüzünden yitiresin.

Öyleyse geri durmak akıllıca bir iş değildir; yoksa muhtaç olarak yaşarsın. Bilmiş ol ki, muhtaç olduktan sonra, "Ah n'o­lay­­dı emek çekseydim, tembellik etmeseydim, şimdi lâzım olan şeyi elde etseydim" deyip pişman olmanın yararı olmayacaktır.


Harcamanı gelirine göre yap

Ey oğul!

Çalış ki emeğinin neticesini yine sen yiyesin, tâ ki emeğin boşa gitmesin. Sende değerli bir şey varsa ve birisi o sevdiğin şeyi senden isterse, eğer lâyıksa ondan esirgeme. Çünkü ne olursa olsun, kişi mezarına bir şey alıp gitmez.

Akıllıysan harcamanı gelirine göre yap, tâ ki yoksulluk ateşi sana yol bulamasın. Elinde olanla yetin, çünkü kanaat ikinci zenginliktir. Sakın açgözlü olma. Çünkü sana yük olacak şey nerede olsa yetişir.

 

İsrafın sonu yoksulluktur

Ey oğul!

İsraf etme. İsraf etmeyi mübarek bilme, kötü bil. Çünkü israf Allah'ın sevmediği şeydir. Allah'ın sevmediği şey kullar için uğursuzdur. Nitekim Allah buyurur: "İsraf etmeyin, muhakkak Allah müsrifi sevmez."[34]

Madem ki Allah müsrifi sevmiyor, sen de israfı ve müsrifi sevme. Her felaket bir sebepten dolayı gelir. Yoksulluk da bir fe­lakettir ve onun sebebi israftır, İsrafın fakirlikten başka sonucu yoktur.

İnsanın kendi ihtiyacı için harcadığı şey israf değildir. İsraf, gereksiz yerlere harcanan şeydir; ne dünyasına, ne de ahiretine yaramayan şeydir.

Sözde, sohbette, yemekte, içmekte ve her bir işte israf iyi değildir. Çünkü israf, teni eritir, nefsi incitir, canı daraltır ve diri insanı öldürür.

Bu söze delil olarak, görmez misin ki çerağın yaşaması yağladır, ama ölçüyle olduğu zaman. İsraf ederlerse, yani yağı fitilin üstüne çıkacak kadar koyarlarsa, alev hemen fitile boğulur ve çerağ söner. Yağ ölçülü olunca çerağın hayatına yani yanmasına sebepti, israf edip ölçüsüz yağ yakmak çerağın ölümüne yani sönmesine sebep oldu.

Bundan anlaşılıyor ki, çerağın hayatı, yağdan değildir, itidaldendir; yani fitilin üstüne çıkmayan yağdandır. İşte bunun için Yüce Allah, israfı düşman olarak bildirmiştir. Bilginler de israfı beğenmezler. Çünkü israfın sonu zarardır ve yoksulluktur.

Devamlı israf ederek rızkının kapısını üstüne kapama. Gücün yettiğince kendini hoş tut, kendi işin için gerekli harcamadan kaçınma. Bir şey senin için ne kadar aziz olsa da, kendi canından daha aziz olmasın. Kısacası, elde ettiğin ölçüyle harcamaya çalış.

 

Rahat zahmettedir

Ey oğul!

Dünyada iki şey vardır: Halk birinden kaçar, öbürünü sever. Bu dediğimin biri zahmettir, diğeri rahatlıktır. Ama ikisi de insana gereklidir. Çünkü zahmet çeken rahata erer, rahat yaşayan zahmete ermedikçe olmaz.

Bugünkü zahmet yarının rahatıdır, yarınki rahatlık da önceki günün zahmetidir. Ne elde edersen, ikisini harca, ikisini sak­la. Yani bir akçe dört dâniktir, yarısını harca, yarasını da sak­la. Ne kadar ihtiyacın olursa olsun bundan fazlasını harcama, o yarım akçe birikir, bir zaruret anında gerek olur.

İşte o her gün artanı biriktir ve küçük bir ihtiyaç için ona dokunma, onu unut, bir mirasyedi harcasın, yani biriktirince böyle biriktirmek gerekir. Eğer yaşlanmadan ölürsen "Hayırlı kişiydi, mirasçısına bu kadar miras bıraktı" desinler. Yaşlanırsan zaten işten güçten kalırsın, o zaman bu biriktirdiğin sana destek olur.

 

Borcun gecikmesi, dostu düşman eder

Ey oğul! 

Borç edinme, bir şeyini rehine koyma, faizle para alma. Buna benzer işlerden dolayı halk içinde hor ve itibarsız görülürsün. Öyleyse bu işleri kendine büyük günah bilmelisin.

Bir dostuna ödünç vermişsen, artık ona "malımdır" deme, o parayı o dosta bağışladın farzet. O dostun kendiliğinden ver­me­dikçe isteme, tâ ki gecikmesi sebebiyle dostluk bozulup kesilmesin. Çünkü borcun gecikmesi, dostu çabuk düşman eder, ama düşmanı dost etmek güçtür. Düşmanı ve dostu bil­me­mek çocukların işidir. Dostu düşmandan ayırmak ve akıllıca davranmak gün görmüş yaşlıların işidir.

Elinde olandan hak edenlere hayır etmeyi esirgeme. Kimsenin malına tamah etme, tâ ki halkın gözünde büyüyesin. Kendi malını kendin, elin malını da elin bil.

 

Yok yere yemin etme, aldanma ve aldatma

Ey oğul!

Doğru için olsa bile yemin edici olmamaya çalış. Halk içinde çok yemin edici olarak tanınma. Tâ ki mecbur kalıp da yemin edersen yeminine inansınlar.

Her ne kadar zengin olsan da güvenilir, doğru sözlü ve iyi isim yapmış olmazsan kendini yoksul bil. Çünkü yalan söyleyenlerin ve kötü isim yapmış olanların sonu yoksulluktur.

Kimseyi aldatmamaya çalış ve sakın aldanma, hele alış ve verişte. Çünkü insan alış verişte çabuk aldanılır.

 

Sabırlı ol, aceleci olma

Ey oğul!

Bütün işlerde sabırlı ol, aceleci olma. "Sabretmek ikinci akıllılıktır" demişler. Yani bir kişinin ne kadar aklı olursa ve bir işini sabırla işlerse, aklı o kadar çok olur.

Her işte kendi işinden habersiz olma, gafillik ikinci ahmaklıktır. Yani gafil olan kişi ne kadar akılsızsa, ahmaklığı ve akılsızlığı bir o kadar daha artar. Sonra her işte bezgin olma, bezginlik ikinci cahilliktir. Eğer sana iş ve güç kapansa, tezce işini açmaya çalış, işin düzelmeye yüz tutuncaya kadar sabret, çünkü hiç bir iş aceleyle iyi olmaz.

 

Komşularına iyi davran

Ey oğul!

Eğer ev almak istersen öyle bir yerde satın al ki, o mahallenin halkı iyi kişiler olsun. Sonra şehrin ortasında ev al, ücra yerde alma. Önce komşusunu gör sonra evini al, "önce komşu, sonra ev" demişlerdir.

Evi alınca komşuna çok hürmet et. Mahalle halkıyla iyi geçin, hastalarını sor, ölüsü olana başsağlığı dile, cenaze merasimine katıl. Komşunu sevinilecek bir işi olursa sen de birlikte sevin, eğer üzülecek bir işi varsa sen de birlikte üzül.

İmkânın ölçüsünde komşuna hediye ver, yiyecek giyecek gibi... Çünkü sen komşularınla iyi geçinecek olursan, o mahallenin ileri gelenlerinden olursun. Komşunun çocuğunu görünce sev, okşa, mahallenin yaşlılarını ağırla ve hürmet et.

 

Kusursuz dost arama

Ey oğul!

Dostsuz olma. Her kim dostlarının işiyle ilgilenirse, dostları da onun işiyle ilgilenirler. Eğer o ilgilenmezse dostlar da ilgilenmezler. Öyleyse dostunun işini düşünüp ilgilenmeyen kişiye hiç kimse dost olmaz. Her an bir dost edinmeyi âdet haline getir, tâ ki dostların çok olsun. Çünkü çok dost arasında kişinin birçok ayıpları örtülür ve çok hüneri açılır. Bundan dolayı kişinin dostunun çok olması gerekir. Ama yeni dost tutunca eski dostlarından da yüzünü çevirme.

Dostlarının dostlarını da düşün, onlar da senin dostlarındır. Düşmanlarınla dost olan dosttan da çekin. Ayrıca dostuna düşman olan dosttan da sakın. Önüne kim gelirse sebepsiz yere seni şikâyet eden dostlardan uzak dur. Böyle kişiden dostluk bekleme ve dünyada hiç kimseyi ayıpsız sanma.

İyilerle kötüleri birbirinden ayırt et. İyilerle gönülden dost ol, kötülerle dil ucuyla dostluğun olsun. Çünkü kişinin daima iyilere işi düşmez. Eğer bir kötü kişiye işin düşerse dostluğun sebebiyle elde edersin. Öyleyse kötülerle de dostluk et.

 

Düşmanın güler yüzüne aldanma

Ey oğul!

Kimseye düşman olmamaya çalış. Eğer bir kimse sana düşman olursa korkma ve önem verme. Çünkü, "düşmanı olma­yan kişi, düşmanın eğlencesi olur" demişlerdir. Gizli ve açık, düşmanın işinden habersiz olma. Çünkü o daima kötü tasarılar­la seni aldatma hesapları peşindedir. Sen de bir an bile onun kötü oyunlarından kendini güvende sanmayasın.

Düşmanının tasarladığı oyunları her an sora dur, tâ ki düş­manın belâsına ve âfetlerine uğramayasın. Sonra, fırsat düş­me­dikçe düşmanlığını belli etme ve düşmanına karşı ne kadar büyüklük taslarsan tasla, kendini düşmana büyük göster. Ne kadar düşmüş olsan da ona durumunu alçak gösterme.

Düşmanının güleryüz göstermesine, tatlı sözüne aldanıp gönül bağlama ve inanma. Eğer düşman sana şeker gösterse, sen onu acı bir şey san. Düşmanın ne kadar küçük olsa da, onu hor görme.

Bir düşmanın senden aman dilerse, ne kadar düşmanın ol­sa da ve sana ne kadar eziyet etmişse de sen ona aman ver ve düşmanın aman dilemesini çok büyük bir nimet yerine say. Çünkü düşmanın yenilmesi, kaçması ve ölmesi nasılsa, aman dilemesi de öyledir. Düşmanını güçsüz gördüğünde birden emin olup oturma, onu arada sırada gözetleyedur.

 

İkiyüzlü insanlardan uzak ol

Ey oğul!

Önce işi yapmaya; sonra yaptığını söylemeye gayret et. Başkasının sana dil uzatmasını istemiyorsan, sen de kimseye dil uzatma.

Asla ikiyüzlülük etme ve ikiyüzlü insanlardan uzak ol. Yedi başlı ejderhadan korkma, ama "evet" deyiciden kork. Çünkü onun söz götürüp getirmekten bir anda yırttığını sen bir yılda dikemezsin.

Birisi senin bir ayıbını yakalarsa, o ayıbı hemen kendinden uzaklaştır.

Kendini itibarlı bir yere geçirme, tâ ki o yerden uluorta aşa­­ğı inmeyesin.

 

Özür dilememek için hatâ yapma

Ey oğul!

Olur olmaz her suç için kimseyi cezalandırmayı düşünme. Eğer birisi bir suç işlerse, büyüklük göster ve ondan özür dilemesini iste. Çünkü o suçlu Âdemoğludur, âlemde suçu önce Âdem atamız işledi.

Küçük bir suç için kimseyi suçlama, tâ ki seni de başkaları yok yere suçlamasınlar. Yani "keşke böyle yapmasaydı" diye suç­­lamasınlar.

Yok yere öfkelenme, Kızgınlığını yutmayı alışkanlık haline getir.

Birisi senin yanında hata yapsa, sonra da dönüp af dilese, o hatayı bağışlamayı boynunun borcu bil. Çok büyük bir suç olsa da affetmek güzeldir. Her işlenen hataya ceza verecek olsan büyüklüğün nerede kalır?

Sonra özür dilememek için hatâ yapmamaya çalış. Birisine karşı aniden hata işlersen özür dilemekten utanma.

Senden de suçlular af isterse sen de bağışla, dileklerini kabul et.

 

Cömert kimselerden bir şey iste

Ey oğul!

Eğer birisinden bir şey istemeyi düşünürsen, önce onu dene, gör; o kişi cömert midir, yoksa cimri midir? Cömertse ihtiyacını dile getir, ama dilek vaktini de gözet. Yani o kişinin gönlü dar veya aç olduğu vakit dileğini dileme ki umduğundan mahrum kalmayasın. Sonra dilersen mümkün olanı dile, ele geçmesi mümkün olmayan şeyi dileme, tâ ki elde edebilesin.

Bir istekte bulunmaya gittiğin vakit önce iyi sözler tasarla ve hoş bir edep ve usûlle ortaya uygun bir söz at, sonra buna uygun bir davranışla sözü maksadına getir ve hacetini dile. Söylediğin sözlerle ona lütuf göster, "Hacet vaktinde lütuf göstermek ikinci aracıdır" demişler, yani lütuf, sözü geçen kişi gibidir. Lütuf göstermenin, ona en yakınının söylemesi kadar yardımı vardır.

Öyleyse bir dilekte bulunduğun kimsenin katında kendini bir aciz kul yerinde görmelisin, "insan iyiliğe kuldur." Biz Allah'a, her an Onun dergâhına ihtiyacımız olduğu için kulluk ederiz. Eğer muhtaç olmasaydı, hiç kimse Allah'a yüzünü ve yönünü döndürmezdi.

Dilek diledin ve dileğin kabul edildi, verdiler, o kişiye teşek­kü­rünü yerine getir, onu hoşnut et. Böylece dileğin artarak de­vam eder. Nitekim Allah buyurur: "Şükür nimet çokluğuna se­bep olur." Allah, şükreden kullarını sever.

Hem, önceki dilek kabul olunca teşekkür etmek, ikinci dileğin kabul olunmasının da umududur. Birisinden bir dilekte bulundun, fakat dileğin kabul edilmedi; bunu da kendi talihinden bil. Varıp o kişiyi halka şikâyet etme. "Hacetimi bitirmedi" deme. Çünkü o senin halka şikâyet etmene önem verseydi, hacetini bitirirdi.

                                         

Gönlünde ilim sevgisini sağlamlaştır

Ey oğul!

Bütün ilimlerin içinde din ilminden büyük ilim yoktur. Din, kökü birlik olan bir ağaçtır, dalları şeriattır ve bunları birbirinden ayıran dünya menfaatidir.

Gücün yettiği kadar din ilmine çalış, din ilmini bilenlerin etrafında dolaş, tâ ki hem dünyayı elde edesin, hem de âhireti ele geçiresin. Allah nasip ederse önce din ilmine yapış, çünkü o gövdedir, kalanı daldır. Gövdesiz dal istemek sapıklık nişanıdır.

Eğer bu dediğim işlerden ilmi istersen kanaatkar ol, yani helâli ve haramı seçici ol, açgözlü olma. Gönlünde ilim sevgisini sağlamlaştır, dünya sevgisini gider. Şöyle ki: İlme dost olmalısın, dünyaya düşman. Cefaya ve zahmete dayanıklı ol. Gece uyumayı ve erken uyanmayı huy edin.

 

Yanından kitap eksik olmasın

Ey oğul!

Yazmaya ve okumaya karşı çok hırslı ol, yani yazmaktan ve okumaktan başka hiçbir şeye isteğin olmasın. Gayet alçakgönüllü ol, burnu büyük olma. Okumaktan üşenme, ne okursan ezberle ve ezberini tekrarla.

Âlimleri sev ve daima ilim ehline yakınlaş, onların katında saygılı ol, edepsiz olma. İlim öğrenmekte hırslı ol, unutkan olma. Ama hocana ve her iyilik gördüğüne karşı haktanır ol. Yanından kitap, kalem eksik olmasın. Gönlün bunlardan başka şey­lerle uğraşmasın.

 

Uzak fikirli ve ince bakışlı ol

Ey oğul!

Ne işitirsen aklında tutmaya çalış. Sözü az söyle, ileri görüşlü ve ince fikirli ve kusursuz ol, kusurluluğa razı olma. Çünkü bir ilim talibi bu dediğim gibi olursa, çok süre geçmeden benzeri bulunmayan bir âlim olur.

Eğer çalışıp âlim olursan, gayet dindar olmalısın. İbadette, namaz, oruç ve taat bucağına komşu ol, elbiseni daima temiz tut ve hazır cevap ol. Sana sorulan her türlü meselede düşünmeden cevap verme. Uygunsuz hareketlerin hoşuna gitmesin. Başkasının uygunsuz sözüyle hareket etme. Kendi görüşünü başkasının görüşünden üstün tutmamaya çalış. Zayıf bir mesele için, "Bu meselenin iki yüzü ve iki söylenişi vardır" deyip hareket etme.

 

Şeriatın hükümlerini iyi koru

Konuşma sırasında kaskatı kesilip durma. Karşına, sağına soluna bakarak konuş ve hararetli hararetli konuşurken, sözü çevirip gevşek gevşek konuşma. Toplulukta seni dinleyen halkı her an kontrol et. İnce görüşlülükle iyiden iyiye bak, eğer ağır nükteler hoşlarına gidiyorsa güzel nükteler yap. Yok, eğer amiyane nükteler istiyorlarsa sen de amiyane konuş. Toplulukta söylediğin her sözü aklında tut ve aynı sözüunutma ki bir toplulukta onu tekrar etmeyesin.

Her an açık yüzlü ol, asık yüzlü olma. Tenini ve giysini daima temiz tut, şeriatın hükümlerini, içinde ve dışında iyi koru: Namaz gibi, oruç gibi ve nafile ibadet gibi... [35]


İMAM GAZZÂLÎ'[36]DEN TAVSİYELER

 Asıl adı Ebû Hâmid Muhammed olan İmam-ı Gazali Hazretleri Horasan bölgesinde Tus şehrinin Gazale köyünde 1058 yılında dünyaya geldi. 1111 yılında ise dünyaya veda ey­ledi. İslâm dünyasında "Hüccetü'l-İslâm" (İslâmın ispatlayıcısı) olarak tanınan İmam-ı Gazzâlî, Selçuklu döneminde yaşamış, İslam'a yönelen hücumlara, dine yapılan taarruzlara karşı müdafaalarda bulunmuş, dinin anlaşılması için tartışmaya açılmış olan meselelere çözümler getirmiş bir "müceddid'dir," dinin yenileyicisidir.

 

Allah'tan kork

Ey oğul!

Allah'tan nasıl korkulması gerekiyorsa öyle kork. Ona kulluk görevini gereği gibi yap. Haram kıldığı şeylerden mümkün olduğu nispette kaçın. Allah'ın saadete uzanan yolundan ayrılma. Hayatını düzene sokan emirlerini sakın ihmal etme ki, yaşayışın sıhhat bulsun, gözlerin aydın olsun.

Çünkü gizli ve kapalı hiçbir şey Allah'tan gizli ve kapalı değildir.

 

Babana itaat et

Ey oğul!

Senin hayatına renk katmak için güzel belgeler koydum. Onları korur ve dediklerime kulak verir, günlük yaşayışını ona uydurursan hükümdarların gözleri ve gönülleri sana karşı ilgiyle dolup taşacaktır.

O halde şu anda da, bundan sonra da babana itaat et.

 

Boş sözden uzak dur

Ey oğul!

Aklının hemen kabul etmeyeceği şeyi söyleme. Lüzumsuz lâftan, çok gülmekten, şaka ve alaya almaktan, din kardeşinle tartışmaktan sakın.

Böyle yapmak saygıdeğerliği götürür, kin ve düşmanlık ka­pıları açar.

 

Ağırbaşlı ol

Ey oğul!

Ağırbaşlı, terbiyeli, saygılı ve nezaketli olmaya çok dikkat et ve itina göster. Ancak böyle yaparken gurura kapılma. Sonra senden bu sıfatla söz edilir.

Halka tepeden bakma. Sonra senden bu sıfatla bahsedilir.

 

Herkese hoşnut davran

Ey oğul!

Dostuna da düşmanına da hoşnutluk göster.

Başkasına eza ve cefa etmekten kendini alıkoy ve bunu on­lardan korkup ürktüğün için de yapma. Sadece iyi bir huy ol­duğunu düşünerek öyle davran.

 

Ortayolu tut

Ey oğul!

Bütün işlerinde ortayolu tut. Çünkü işlerin en hayırlısı orta yoldur. Az konuş. Karşılaştığın her Müslümana selâm ver.

 

Yürüyüşüne dikkat et

Ey oğul!

Ölçülü adımlarla yürü, ayaklarını yerde sürükleyerek yürü­me. Sağa sola baka baka yürüme.

Etrafı rahatsız ederek, başını şunun bunun kapısına doğru döndürme.

 

Toplantılarda şunlara dikkat et

Ey oğul!

1. Uğradığın bir toplantıda yer alanların üzerine dikilip dur­ma.

2. Sokak ve caddeleri meclis gibi kullanma.

3. Dükkânları sohbet yeri olarak seçme.

4. Fikrî tartışmada kendini haklı çıkarmak için inat gösterme.

5. Edep ve terbiyesini yitirmiş patavatsız kimselerle tartışma. Bir hüküm verirken "şahsî görüşümdür" de.

6. Birşeyi veya bir adamı överken aşırıya gitme.

7. Bir mecliste oturmak istediğin zaman bağdaş kurup otur.

8. Sakın parmak çatlatma

9. Sakalınla oynama

10. Yüzüğünle meşgul olma.

11. Oturduğun bir yerde, bulunduğun bir toplulukta dişlerini kürdan ve benzeri şeylerle temizlemeye kalkışma.

12. Burnunla oynama

13. Parmağını burnuna sokma.

14. Yüzüne sinek konarsa yavaşça onu kovmayı ihmal etme.

15. Esnememeye dikkat et.

16. Halkın seni hafife alacağı söz ve davranıştan sakın.

17. Bulunduğun topluluk yol gösterici olsun.

18. Sözlerin çok kıymetli bir nesne gibi paylaşılsın.

19. Güzel sözlere kulak ver.

20. Konuşulan bir sözün tekrar edilmesini isteme. Bu, onu dinlemediğini gösterir.

 

Şu kadından uzak dur

Ey oğul!

Huysuz ve karaktersiz kadından sakın. Çünkü böylesinin dili kocası üzerinde çirkin ve ağırdır. Dünyaya çocuk getirmesi, yüzündeki haya perdesini açmıştır. Artık ne ev halkından utanır, ne de konu komşusundan.

Böyle kadınlar ne dünyaya yararlar, ne de âhirete. Bunlar ülfet ve sohbet edilmeye lâyık değildirler.

Böylelerinin gizli hali olmaz. Aile sırrını sokağa dökerler. İyilik ve hayrı çoktan yere gömmüşlerdir.

Asık suratlı olarak sabahlar, akşam nerede olduğu bilinmez.

Onun sunduğu bir yudum su şerdir, zehirdir. Yemeği öfke, konuşması maskedir. Evi perişan, elbisesi kir ve pastır. Yılan gibi sokar, akrep gibi ısırır.

Kocası evet dese, o hayır der. Böylesi kadınlardan uzak dur.

Kadınların bir kısmı da geri zekâlı ve hantaldır. Ağır canlı ve kıt anlayışlıdır. Kocasını sever, kazancına razı olur; fakat güneş doğup yükseldiği halde hâlâ sesi duyulmaz. Yemekleri bayat, kapları kirli ve paslıdır.

 

Şu kadınla da hayatını kur

Ey oğul

Kadınların bir kısmı da sevimli ve merhametlidir. Bereketli ve feyizlidir. Soylu çocuk doğurur.

Kendisine her zaman güvenilir. Komşuları arasında itibarlıdır.

Aile sırlarını korur, kimsenin yanında açmaz.

Cömerttir, eli açıktır. Bağırıp çağırmaz, alçak sesle konuşur.

Evi ter temizdir. Çocukları çiçek gibi, gönül alıcıdır. Hay­rı süreklidir. Kocası da o nispette yumuşak huyludur.

Namus onun şiarı, terbiye değişmez vasfıdır.


Fırsatları kaçırma

Ey oğul!

Fayda sağlayacak fırsatları kaçırma. Muhtaç olduğun şeylere iyice sahip çık. Görülmesini acele ettiğin işlerinde dikkatini başka taraflara dağıtma.

İçinde bulunduğun toplumun âdet ve geleneklerine say­gılı ol.

Âhirette seni rüsvay edecek çirkin âdet ve geleneklerden sa­kın.

Birşeyin neticesini iyice düşünüp hesaba katmadan yap­makta acele etme.

 

Soysuz adamlarla tartışma

Ey oğul!

Soysuz adamlarla tartışma. Sonra onun kötü arzularını kendine çekmiş olursun.

Namus ve şerefini koruyan insanlara herkes izzet ve ikram­da bulunur. Böyle kimseler halk tarafından itibar görür. Hakkı bilmek, doğruluktan gelen bir fazilettir.

Kendini zavallı ve fakir göstermeye çalışan kimse hakarete uğrar.

 

Az kelime ile çok şey anlat

Ey oğul!

Bir meseleyi yazarken gereksiz kelime kullanma. Az kelimeyle çok şey anlatmaya çalış.

Sonu gelmeyecek arzular peşinde koşmak, sapıklıktır.

Başkasını kınayan ve hep kusur söyleyen adamın dostu olmaz.

Din süslerin en güzelidir.

Kuru gürültü, boş yere vakit harcamaktır.

Sarhoşluk insanlıktan uzaklaşıp şeytanlaşmaktır.

Yapılan bir akdi bozan kimse sırtına bir kin yüklenmiş olur.

Yumuşak söz büyüklerin ahlâkındandır.

 

Evlenmek istediğin kızı iyi seç

Ey oğul!

İnsanın hanımı huzur ve sükûnet kaynağıdır. Bir kızla evlenmek istediğinde ailesini iyice araştır ve öğren. Çünkü temiz ve asil bir aile tatlı meyveler yetiştirir.

Bilmiş ol ki kadınlar parmaklarımız kadar birbirinden farklıdırlar.

Şirret ve karaktersiz kadından sakın. Onların dış görünüşlerine aldanma, böyleleri kocasına karşı kaba ve hırçındır.

Kocası kendisine saygılı olduğu zaman bunu bir üstünlük sanır. Hiçbir iyiliğe karşı teşekkür etmesini bilmez. Az şeye de hiç kanaat etmez.

 

Dostunu iyi seç

Ey oğul!

İki çeşit dost ve kardeş vardır. Birisi, başına bir bela geldiği zaman seni korur; diğeri de mutluluk ve ikbal günlerinde senin dostundur.

Belâ gelip ikbalden düştüğünde dostluk yüzünü gösteren kardeşi hakiki kardeş ve dost bil ve dostluğunu korumaya çalış.

Saadet günlerindeki dosta pek güvenme. Sıkıntılı günlerinde dostluk bağını uzatmıyorsa, onu düşmanların düşmanı bil.


İnsanları iyi tanı

Ey oğul!

Heveslerine ve nefsine uyan aşağılık çukuruna yuvarlanır. Zarif görünümlü insanlar fazla ilgini çekmesin, dış görünüşe pek aldanma. Çünkü insan, kalbiyle, düşüncesiyle ve diliyle adamdır, kıyafetiyle değil.

Benzi sarı, zayıf kimseleri hor görme. Çünkü insan iki küçük et parçasıyla ölçülür: Kalbi ve dili. Öyleyse insanların bu iki değerinden faydalanmaya çalış; gerisi et, kan ve kemiktir.

 

Fitneden sakın

Ey oğul!

Düşman ülkesinde de olsan fitne ve fesat çıkarmaktan sakın.

Kendinden aşağı kimselere karşı çoluk çocuğunu, şeref ve itibarını yaygı yapma.

Malını kendinden fazla kıymetli ve üstün tutma.

 

Fazla konuşma

Ey oğul!

Fazla konuşma. Sonra bulunduğun toplulukta taşınması güç bir yük olursun.

Seninle beraber oturana karşı alicenap davran. Yanına otur­­mak isteyene güzel, nazik, hareket et.

Başkasının gözüne dikkatle bakıp durma.

Fazla lügat parçalayıp yaldızlı söz söyleme. Çünkü bu sözlerin dış görünüşü belki güzel sayılabilir, fakat gerçekte güzel değildir.

 


Kendinden fazla söz etme

Ey oğul!  

Çocuğunu çok beğendiğini başkalarına anlatma.

Hizmetçinin çok hünerli olduğundan başkalarına söz etme.

Atından ve kılıcından bahsetme.

Gördüğün rüyaları her yerde anlatmaya kalkışma. Çünkü gördüğün rüyadan sevinç duyduğunu belirttiğin zaman beyinsiz ve seviyesiz insanlar bu konuda seni rahatsız etmeye başlarlar.

 

Kişiliğini korumak için şunlara dikkat et

Ey oğul!

1. Saçını sakalını tarayıp öyle sokağa çık.

2. Beyaz kılları koparmaya kalkma.

3. Lüzumundan fazla güzel kokulu şeyler sürünme.

4. Bir ihtiyacını dile getirirken üzerinde ısrarla durma.

5. Birtakım arzularının yerine gelmesi için küçülme.

6. Servetinin tam listesini, mevcut paranın tam rakamım çoluk çocuğuna verme. Çünkü bunlar onu az görecek olurlarsa kendilerini zayıf sanırlar. Çok görecek olurlarsa yaşayışlarında değişiklik yapmak isterler. Onları hırpalamadan belli ölçüde idare etmeye çalış.

 

Tartışmada şunlara dikkat et

Ey oğul!

1. Birisiyle tartışırken vakar ve efendiliğini elden bırakma.

2. Bilgisizliğini ortaya koyma. Bu konuda aceleci olma.

3. Delillerini getirirken çok iyi düşün.

4. Tartıştığın kimseyle aranda hakem olarak yumuşak huyunu gör.

5. Elinle ve parmağınla fazla işarette bulunma.

6. Fazla heyecanlanıp yüzün turp gibi olmasın.

7. Şakakların terlemesin.

8. Karşındaki adam sana ölçüsüz davranır, küstahlıkta bulunursa sen de nezih ve ağırbaşlı davran.

9. Seni kızdıracak olursa, yine ölçülü konuşmaya çalış, kendi şerefini düşün.

 

Hükümdarla görüşmede şunlara dikkat et

Ey oğul!

1. Devrin hükümdarı sana yakınlık gösterirse, onunla mızrak ucunda bulunduğunu hesapla.

2. Hiçbir zaman onun bu yakınlığından cesaret alıp haddini aşma ve kendini güven içinde hissetme.

3. Son derece efendi ve yumuşak davran.

4. İlâhî hükümlerden biri zedelenmedikçe hükümdarın hoşuna gidecek şekilde konuş.

5. Onun sana lütufları seni ölçüsüzlüğe sürüklemesin.

6. Sakın hükümdarla yakını arasına girme. Ancak iyilik ve hayırlı işlerde gir. Çünkü hükümdarla yakınları arasına giren kişinin düşüşü çok ani ve süratli olur.

 

Konuşurken şu noktalara dikkat et

Ey oğul!

1. Söz verdiğinde onu mümkün olduğu ölçüde yerine getir.

2. Konuştuğunda ancak doğruyu söyle.

3. Sağırlara seslenir gibi konuşma.

4. Dilsizlere hitap eder gibi sesini kısma.

5. Makbul söz söyle, güzel konuşmaya çalış.

6. Seni dinleyenin olduğu takdirde konuş.

7. İlgi duyulmayan yerde konuşma.

8. Halkın kabul etmeyeceği ve garip karşılayacağı olaylardan söz etme.

9. Bazı sözleri devamlı olarak tekrarlayıp durma: "Yani, on­dan sonra, evet evet evet, hayır hayır hayır," ve benzeri gibi...

 

Büyüklerin sofrasında dikkatli ol

Ey oğul!

Büyüklerle bir sofraya oturduğun zaman fazla su isteme. Etin kemiği ile fazla meşgul olma. Hiçbir yemeği ayıplama ve sofradaki hiçbir yiyeceği küçümseme. Sonra sofra sahibini üzmüş olursun.

 

Gözü aç ve savurgan olma

Ey oğul!

Kendini iyice sıkıntıya sokmuş bir miskin gibi gözü aç; mal kıymeti bilmeyen, ilerisini görmeyen bir sefih gibi savurgan olma. Sana ait hakları belirle. Dostuna saygılı, düşmanına insaflı ol.

 

Nimetlere şükret

Ey oğul!

Allah'ın verdiği nimete dâima şükret.

Musa Aleyhisselâm, münacatında, "Yâ Rabbi! Âdemoğulla­rına el, ayak, göz, kulak ve sair birçok nimetler verdin. Âdem­­oğulları bu nimetlerin şükrünü nasıl îfa edebilir?" diye sordu.

Cenab-ı Hak ona şöyle buyurdu:

"Yâ Musa! Verdiğim nimeti Benden bilip, kendi işinden ve çalışmasından bilmeyen kulum, ona verdiğim nimetin şükrünü eda etmiş olur. Verdiğim nimetleri kendinden ve çalışmalarından bilip, Benden bilmeyen kulum da nimetin şükrünü eda etmemiş olur. Kula lâyık olan gece ve gündüz Bana tesbih ve hamd etmektir."

 

Fakirlere ihsan et

Ey oğul!

Cenab-ı Hakkın ihsan buyurduğu nimetten fakirleri ve muhtaçları hissedar etmek şükürdür. Eğer kapına bir fakir gelirse, onun kalbini hoş et, öyle gönder.

 

Sadakayı gizli ver

Ey oğul!

Sadaka verirken gizli vermek, kendine bir musibet geldiğin­de bağırıp çağırmayarak, yaygara yapmayarak gizlemek ge­rekir.

Bir günah işlediğinde ceza gelmeden hemen tevbe et. Sadaka vermek sıddıklar nişanıdır. Onlar sıddıklar zümresindendir.

 

Açgözlü olma

Ey oğul!

Tamahkâr olma. Kalbin katı ve kara olur. Çok mal arttırmak için hasislik etme.

 

Salih insanların sohbetinde bulun

Ey oğul!

Âlimlerin ve sâlih insanların sohbet ve meclisinde bulun­mayı elden bırakma. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde şöy­le buyurmuşlardır:

"Bir kimse ulema ve sâlihlerin meclis ve sohbetine giderse.


Cenab-ı Hak o kimsenin her bir adımına karşılık kabul olun­­muş bir hac sevabı ihsan eder." [37]

Âlim ve sâlih zatlar Allah'ın dostlarıdır. Onları ziyaret edenin sevabı Allah'ın evini ziyaret edenin sevabı gibidir.

 

Dargınları barıştır

Ey oğul!

Dargın ve küsülü olanları barıştır ki, sen de yarın Kıyamet gününde mesrur ve şad olasın.

Musa Aleyhisselâm münacatında, "Yâ Rabbi! Küsülü iki ki­şi­yi barıştırana ne ecir verirsin? Senin rızanı kazanmak için hal­ka zulmetmeyenlere nasıl bir mükâfat verirsin?" diye sordu.

Hak Teâlâ şöyle buyurdu:

"Ben de yarın Kıyamet gününde ona selâmet verip korktuğundan emin ederim."

 

Merhametli ol

Ey oğul!

Cenab-ı Hak şefkati ve merhameti sebebiyle Musa Aley­hisselâma peygamberlik verdi. Ey oğul! Sen de şefkat ve merhameti elden bırakma ki merteben yüce olsun.

Yeryüzünde olan mahlukata merhamet eyle. Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Yâ Ebâ Hüreyre! Yeryüzünde olan mahlukata merhamet eylersen, Allah da sana merhamet eder." [38]

 


Anne-babanın rızasını al

Ey oğul!

Anne-baban yaşlanınca elinden geldiği kadar onlara yardım et. Çünkü ebeveynin, sen küçükken türlü türlü zahmetini çektiler. Devamlı onların hayır duasını al. Beddua ederlerse dünyan da, âhiretin de yıkılır. Anne-babanın rızası Allah'ın rızasıdır. Onların öfkelenmesi Allah'ın gazabıdır.

 

Yakın akrabalarına iyilikte bulun

Ey oğul!

Amcan ve halan baban hükmündedir, teyzen ve dayın da ana hükmündedir. Onlara anne-babana ettiğin hürmet gibi hürmet et. Hayır dualarını almaya çalış, sakın ihmal etme.

 

Gözleri kör akrabana iyilik et

Ey oğul!

Senin evindeki bereket direği, rahmetin vesilesi, sana gelecek musibetlerin gidericisi evindeki yaşlı âmâ akrabandır. "İdare edemiyorum, geçimim dardır" deme. Onların vesilesiyle gelen bereket olmasaydı, geçimin daha da darlaşacaktı.

 

Hocana saygı göster

Ey oğul!

Hocana tazim ve hürmet et. Çünkü hoca hakkı ana-baba hakkından fazladır. Ana-baban dünyanı mamur ederken, hocan âhiretini mamur eder. Onun içindir ki, hocaya hürmet, ana-babaya hürmetten efdaldir.

Hocanı gördüğün zaman elini öp, hürmet et, diz çöküp edeple otur. Senden bir isteği olursa, kendi işini bırak, önce onun işini gör.

Eğer fakir ise elinden geldiği kadar yardım ederek hayır duasını al. Çünkü hocanın talebesine duası, ana-babanın evladına duası gibidir.

 

Kardeşinin ayıbını gizle

Ey oğul!

Mü'min kardeşinin bir ayıp ve kusurunu görürsen onu gizle, ifşa edip yayma.

Resul-i Ekrem (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Kim bir mü'min kardeşinin kusurunu görür de, halkın yâ­nın­­da onu rüsvay etmezse, Allahü Taâla Kıyamet gününde onun ayıplarını örter, mahşerde halkın huzurunda rüsvay etmez."[39]

 

Hayırlı işlerde devamlı ol

Ey oğul!

Hayırlı amellerinde sebat et ve işlemede devamlı ol. Bir gün yapıp bir gün terk etme.

 

Anne babana karşı gelme

Ey oğul!

Anne-babana karşı gelme. Gönüllerini kırma. Kalblerini incitme.

Bir kimseden anne-babası razı olmazsa o kimse için Cehennemden iki kapı açılır.

Bir kimsenin anne-babası zâlim olsa bile onlara karşı âsi olmamalıdır.

Cenab-ı Hak, Musa (as)’ma şöyle buyurmuştur: "Ya Musa bil ki, günahların içinde bir günah vardır ki, mizanda en ağır o ge­lir. O da anne-babası çağırdığı zaman, çocuğun onlara 'efen­dim' deyip cevap vermemesidir."

Anne babanı darıltma

Ey oğul!

Anne-baban sana darılırsa, sen onlara karşı gelme. Bir köle efendisine nasıl hürmet ve itaat ederse, sen de ana-baban bir iş buyururlarsa o işi çabucak yap ki, sana beddua etmesinler. Eğer sana darılırlarsa onlara karşı kafa tutma. Ellerini öpüp hiddetlerini teskin et

 

İzzet-i nefsini koru

Ey oğul!

Fakirlere karşı mütevazi ol. Zenginlere karşı zillet gösterme. İzzet-i nefsini koru.

 

Kimseyi incitme

Ey oğul!

Âhirette selâmet istersen kimseyi incitme. Bir çocuk görünce, "Bu günâh işlememiş masumdur. Ben günahkârım, bu benden üstündür" de. Kendinden yaşlı birisini gördüğün zaman da, "Bu benden çok ibadet etmiştir. Benden efdaldir" de.

 

Kendini herkesten aşağı gör

Ey oğul!

Cahil birisini görürsen, "Bu bilmeyerek günah işler, ben ise bile bile günah işlerim, bu benden efdaldir" de.

Bir fakiri görürsen "Bu imân ve saadetle gider. Ben ise nasıl gideceğimi bilmiyorum. Bu benden efdaldir" diye düşün.

Eğer bu şekilde kendini herkesten aşağı görmezsen Allah katında yüce olamazsın.

 


Mü'min kardeşinin ihtiyacını gör

Ey oğul!

Elinden geldiği kadar mü'min kardeşinin ihtiyacını gör.

 

Küçük ve büyük kardeşine güzelce davran

Ey oğul!

Eğer kardeşin senden küçük ise, ona edep ve terbiyeyi öğret. Okut ve tahsil yapmasını temin et. Tatlı sözlerle öğüt ver, fena hallere düşmesine mâni ol.

Şayet kardeşin senden büyükse, ona saygı ve hürmet göster, sözünü dinle, anlattıklarına kulak ver. Âhiret kardeşine ise tazimde kusur etme. Senden bir haceti varsa, çabuk yerine getir. Çünkü, ana-baba bir kardeşten âhiret kardeşin daha hayırlıdır.

Eğer âhiret kardeşin uzakta ise ara sıra ziyaret et, ihmal etme.

 

Oğlunu ve kızını iyi yetiştir

Ey oğul!

Oğluna ve kızına küçükken edep ve terbiye öğret. Onları iyi yetiştir. Büyüdükleri zaman öğretmen güç olur. Hanımının ve çocuklarının bir suçu olursa bağışla.

Küçüklerin kabahatini affetmek, büyüklerin şanıdır.

En efdal sadaka ehline, evladına ve hizmetçine verdiğin sadakadır.

Oğlunu yabancı kadınlarla ülfet ettirme. Yedi yaşında namazı, dokuz yaşında orucu öğret. Günah ve haram olan şeyleri bellet.


Misafire ikram et

Ey oğul!

Evine misafir gelirse kapıda karşıla, selâmını al. İzzet ve ikram ile "Hoş geldiniz, safa geldiniz" diyerek önlerine düş.

Odada üst başa oturt. Sen de aşağıya otur. Yemek vaktinden önce gelmişse yemek çıkar. Yemek vaktinden sonra gelmişlerse tatlı birşey ikram et.

Kalkıp giderken "Rahatsız oldunuz, özür dilerim" diyerek ka­pıya kadar uğurla.

Gece kalmak için akşam üstü gelen misafire de bu şekilde ikram et, yemek yedirdikten sonra gece fazla oturma. Belki mi­safir yorgundur. Münasip bir yere yatağını yap, yanına su koy, tuvaleti de göster. "Allah rahatlık versin" diyerek kendi odana çekil. Sabah olunca kahvaltı çıkar. Eğer kalıcı misafir ise, kalınca­ya kadar gönlünü hoş tut. Gideceği vakit yemek yedirmeden bırakma. Belli bir yere kadar yolcu et, "Allah selamet versin" di­ye dua et.

 

Yiyip içerken şunlara dikkat et

Ey oğul!

1. Sofraya oturmadan önce ellerini yıka.

2. Sağ dizini dikip sol dizinin üzerine otur.

3. Tabağın ortasından değil, kendi önünden ye.

4. Sofrada sağa sola eğilerek yanındakileri rahatsız etme.

5. Ağzında lokma varken konuşma.

6. Ağzındaki lokmayı kimseye gösterme.

7. Etrafına çok bakma.

8. Ekmeği ısırıp yemeğe batırma.

9. Vücudunun rahatını istersen az ye ve az iç.

10. Sofradan kalkınca da az su iç.

11. Cemaat içinde sümkürüp tükürme.

12. Su içerken acele ile bardağı dikerek, hort hort içme. Vü­cuda zarardır. Yavaş yavaş arada nefes alarak iç.

13. Ayakta su içme. Sıhhate zarardır.

14. Bir kimse su isterken sen de isteme.

15. Terli iken su içme.

16. Gece uyanıp su içmek doğru değildir.

17. Eğer çok susamışsan önce ağzını çalkala, sonra az iç.

 

Çarşı pazarda şunlara dikkat et

Ey oğul!

1. Çarşı pazarda yürürken kimseye omuz vurma, incitme.

2. Kimse ile alay etme.

3. Meydanda yere sümkürme ve tükürme.

4. Elle çekişip kavga etme.

5. Sattığın şeyi geri getirirlerse al.

6. Yalan söyleme

7. Kimseyi aldatma.

8. Dükkânını erken aç, geç kapa ve kaparken Besmele çek ve "La havle velâ kuvvete illâ billahi"l-aliyyil Azîm"i oku.

9. Halkla tatlı konuş.

10. Yenecek birşey alırken sahibinin izni olmadan alıp tatma.

11. Aldığın yiyeceği evine açıktan götürme. "O nedir?" diyene tattır.

 

Arkadaşlık hukukuna riayet et

Ey oğul!

Bir kimseyle yol arkadaşlığı yaparsan onun ayağınca yürü, hızlı yürüme.

Öteye beriye sapma.

Yol arkadaşını bırakıp da bir tarafa savuşma. Bir işle meşgul olup da bekletme.

Arkadaşlık hakkını ve onun alışkanlıklarını gözet ki, senden hoşnut olsun.

Ondan ayrılacağın vakit helâlleşip veda et ve elini sık.

 

Hasta ziyaretine git

Ey oğul!

Hastanın halini hatırını sormak görgü kuralıdır.

Hastayı ziyaret ettiğin zaman odasına habersiz girme.

İçeri girerken selâm ver, hastanın sağ yanına oturup elini okşa. "Neren ağrıyor, hastalığın nedir, şimdi nasılsın?" diye sor. "İnşâallah geçer" diye teselli et ve ümitlendir.

Hastanın yanında çok oturma.

İhtiyacı varsa elinden geldiği kadar yardım et.

Eğer hasta ağır ve kendini bilmiyor veya doktor, kimse ile görüşmesini yasaklamışsa odasına girme, ev halkından haber al veya bir adam gönderip sordur:

Hasta ziyareti insanî bir vazife olduğu gibi, sünnettir ve sevabı çoktur.

 

Cenazeye katıl

Ey oğul!

Akrabandan, dostlarından veya memleketin ileri gelenlerinden biri vefat ederse cenazesine katıl.

Cenaze sahibine, evlat ve akrabasına orada hazır bulunanlara selâm ver.

Vefat eden fakir ise cenaze masraflarına yardım et. Cenazeyi yaya olarak takip, etmek sünnettir. Mazeretin yoksa mezara kadar yaya git.

Cenazeye katılamıyorsan ailesine mektup yazarak başsağlığı bildir.

Cenazede bulunmak ve cenaze namazını kılmak çok büyük sevaptır.[40]

 

 

 

 

 


ABDÜLKADİR GEYLÂNÎ’[41]DEN                             TAVSİYELER

Önce kendini düzelt

Ey oğul!

Önce kendi nefsine öğüt ver, kendi nefsini düzelt. Sonra da başkalarına öğüt ver, başkalarını düzeltmeye çalış. Sana önce kendi nefsinin özelliklerini, kendi nefsinin ne durumda olduğunu bilmen lazım. Kendinde ıslaha muhtaç bir hal var oldukça başkalarını düzeltmeye, başkalarına öğüt vermeye kalkışma. Eğer kendinde ıslaha muhtaç bir hal bulunduğu halde bunu bırakır da başkasının ıslahına kalkışırsan yazık sana!

Başkalarını nasıl ve hangi hallerde kurtarabileceğini bilirsin. Sen kendin kör isen, bir başkasının elinden tutup nasıl bir yere götürebilirsin? Gözleri görmeyen birisinin bir başkasının elinden tutup bir yere götürmesi mümkün olmadığı gibi, kendi nefsini ıslah etmemiş birisinin de başkalarını irşat edip Allah'a götürmesi mümkün değildir. Ancak kendi gözleri gören kişi başkalarını bir yerden bir yere götürebilir.

Denize düşen ve yüzme bilmeyen birisini ancak mahir yüzücü olan birisi kurtarabilir. Aynen bunun gibi, Allah'a insanları ancak Onu tanıyan birisi götürebilir. Allah'ı tanımayan kişiye gelince, Ona giden yolda bu kişi insanlara nasıl rehberlik edebilir ki?

Sana Allah'ın tasarrufundan bahsetme ihtiyacını duymuyorum. Sen Onu seversin, amellerini sırf Onun rızası için yaparsın. Asla Ondan başkası için yapmazsın. Ondan korkarsın, Ondan başkasından asla korkmazsın.

 

Takvaya sarıl

Ey oğul!

Sana takva gerek. Takvaya sarıl, muttaki ol. Sana şeriat gerek, şeriatın esaslarına sarıl. Nefse, şehevî arzulara, şeytana ve kötü kişilere muhalefet etmeli ve onlara uymamalısın. Mü'­min kişi bu hususlarda devamlı cihat halindedir. Öyle ki, başından miğferi hiç eksik olmaz, kılıcı asla kınına girmez, atının sırtı hiç eğersiz kalmaz. Uykuyu bile hak erenlerinin uyuduğu niyetle uyur. Hak erenleri düşmana galip gelebilmek için zindelik kazanmak maksadıyla uyurlar. İhtiyaç dolayısıyla yemek yerler. Ancak zaruret halinde konuşurlar. Mecbur kalmadıkça âdetleri dilsizlik ve sükûttur. Onları ancak Allah'ın takdiri konuşturur. Bu dünyada onların dilini Allah hareket ettirir, konuşturur. Tıpkı yarın Kıyamet gününde organlarını konuşturacağı gibi...

Allah'ı daima görür gibi ol

Ey oğul!

Yalnızlık anlarında öyle bir takvaya ihtiyacın var ve öyle bir takvaya sahip olmalısın ki, seni günahlardan ve günaha sürükleyecek kaymalardan alıkoysun. Öyle bir murakabeye ihtiyacın var, öyle bir murakabeye sahip olmalısın ki, Allah'ın daima seni görmekte olduğunu sana hatırlatsın. İşte sen yalnızlık anlarında böyle olmaya muhtaçsın, mecbursun. Bundan başka, nefis, heva ve şeytanla savaşmaya muhtaçsın.

 

Gönülleri hakka davet et

Ey oğul!

Büyük insanları yıkıp mahveden küçük hatalar, sürçmeler ve kaymalardır. Zahitleri mahveden nefsanî ihtiraslardır. Hak erenlerini mahveden yalnızlık anlarındaki kötü düşünceler, hatıra gelen kötü fikirlerdir. Sıddıkları mahveden bir anlık kötülüktür. Onların bütün meşguliyetleri, kalplerini uygunsuz düşüncelerden korumak ve muhafaza etmektir. Onlar Hakka davet mevkiinde bulunan kişilerdir. İnsanları Allah'ı tanımaya davet, ederler. Gönülleri Hakka davet etmekten bir an bile geri durmazlar.

 

Nefsini itaat altına al

Ey oğul!

Bu zaman âhirzamandır. Nifak çarşısı açılmıştır. Yalan çarşısı açılmıştır. Münafık, yalancı, deccal kişilerle oturmayınız. Ya­zık sana ki, nefsin münafıktır, yalancıdır, kâfirdir, fâ­cirdir, müş­riktir. Böyle olduğu halde sen onunla nasıl oturuyorsun? Ona muhalefet et, asla muvafakat etme. Onu bağla, asla salıverme. Onu hapset, zindana at. Kendisine ancak zaruri olan haklarını ver. Fazla verme. Onu müca­he­de­lerle kahret, itaat altına al!


Dünya ile âhireti biraraya getir

Ey oğul!

Dünya ile âhireti bir araya getir. Her ikisini de aynı yere koy. Kalbin dünya ve ahiret düşüncesinden arınmış olarak ve çırıl çıplak bir şekilde Mevlan ile tek başına ol. Allah'tan başka herşeyden arınmadıkça Ona yönelme. Halka bağlanıp kalarak Haktan ayrı kalma. Bütün bu sebepleri kopar, at. Allah'a giden yoldaki engelleri birer birer bertaraf et. Bütün bunları yaptıktan sonra dünya ve âhireti bıraktığın yere var. Dünyayı nefsine ver, âhireti kalbine koy, Mevlâyı da özünde tut.

 

Tevbe ile günah elbiseni çıkar

Ey oğul!

Nefis ile birlikte olma. Hevesinle birlikte olma. Dünya ile de birlikte olma. Öyle ise hemen günahlarına tevbe et, bir daha işlememeye azmeyle. Onlardan sıyrıl. Seri adımlarla Mevlana koş. Tevbe ettiğin zaman hem dışın, hem de için tevbe etmiş olsun. Tevbe, Allah'ın katında makbul kul olmanın temelidir. Halis bir tevbe ile ve Allah'tan hakikaten haya etmek suretiyle üzerindeki günah elbisesini çıkar, at.

 

Derdi sabırla karşıla

Ey oğul!

Sana herhangi bir dert geldiği zaman onu sabır eliyle karşıla ve devası gelinceye kadar sakin ol. Deva gelince de onu şükürle karşıla. Bu hale geldiğin zaman peşinen ebedi zevkli safalı bir hayatta olursun.

 

Himmetin dünya olmasın

Ey oğul!

Dünyadaki himmet ve gayretin yemek, içmek, giymek, evlenmek, güzel ve rahat evlerde oturmak, servet toplamaktan ibaret olmasın. Bütün bunlar nefsin işidir, nefsin rağbet ettiği şeylerdir. Öyleyse kalbe mahsus himmet ve gayret nedir? Kalp, öz ve sır neye rağbet eder? Onun himmet ve gayreti Allah'ı aramaktır. Kalbin rağbet edeceği tek şey budur. Senin himmet ve gayretin ve rağbet edeceğin şey senin için en mühim olandır, sana ehemmiyet verendir. Öyleyse senin rağbet edeceğin şey, Rabbin ve Onun nezdinde olmalıdır.

 

Ahiret için hazırlan

Ey oğul!

Sen, ömründen sadece bir gün kaldığını farzet ve ecel meleğinin geleceğini düşünerek ve ahiret için hazırlan. Dünya hak erenleri için bir kuvvet kazanma ve pişip olgunlaşma yeridir.

 

Dünyada ebedî kalmak için yaratılmadın

Ey oğul!

Sen dünyada ebedî kalmak için yaratılmadın. Allah'ın yoluna uymayan bir yaşayış içindesin. İçinde bulunduğun bu hali hemen değiştir.

Kendini Allah'ın takdirine teslim et. Sonra Onunla birlikte ol. Nasıl bir binanın önce bir temele, sonra da duvarlara ihtiyacı varsa, her işin de önce bir temele sonra da bir yapıya ihtiyacı vardır. Senin yolunun temeli, Allah'ın takdirine teslim olmak, yapısı da Onunla birlikte olmandır. Bu esasa yapış, ömür boyu, gece gündüz buna devam et.

 

Tefekkür insanı Allah'a götürür

Ey oğul!

Tefekkür kalbin yapacağı işlerdendir. Eğer kendin için bir iyilik görürsen, bir iyiliğe nail olursan, Allah'a şükret. Bir kötülük görürsen de ondan dolayı tevbe et. İşte bu tefekkür sayesinde dinin ihya olur, dirilir, şeytanın da ölür.

Şöyle denmiştir: "Bir saat tefekkür, bir gecelik ibadetten hayırlıdır."

Allah'a ulaşma yolunda yine Allah'ın fiillerini delil getir. Nasıl ki bir sanat eserinden sanatkâra intikal ediliyorsa, Allah'ın muazzam bir sanatı olan bu kâinata bakmakla da Allah'a ulaşılabilir. Onun için Allah'ın sanatı üzerinde tefekkür edersen Allah'a ulaşabilirsin.

Hakiki imana sahip olan bir mü'minin iki dış gözü, iki de iç gözü vardır. İki dış gözü ile Allah'ın yeryüzündeki sanat eserlerini görür, iki iç gözü ile de Allah'ın göklerde yaratmış olduğu eserleri görür. Bundan sonra onun gözünden perdeler kaldırılır. Neticede Allah'ın yakın ve sevgili kullarından olur. Sevgiliden hiçbir şey gizlenemeyeceğine göre, Allah'ın sevgili kullarından olan bu kişiden de İlâhî sırlar gizlenmez.

 

Dinini satarak dünyalık elde etme

Ey oğul!

Meşru yoldan ve helalinden alın teriyle kazandığını ye. Dinini satarak dünyalık elde etmeye ve bu yoldan kazanılmış şeylerle geçinmeye kalkışma. Helalinden ve meşru yoldan kazan. Bu kazancınla başkalarına ikram et. Onlara da yedir, içir. Ta ki aradaki sevgi ve kardeşlik bağlarının devamına ve pekişmesine vesile olsun.

 

Allah'ı kullarına şikâyet etme

Ey oğul!

Allah'ı kullarına şikâyet etmeye kalkışma. Kullara şikâyetçi olma. Allah'a şikâyetçi ol. Allah her şeye kadirdir. Ondan başkası ise hiçbir şeye muktedir değildir. İç sıkıntıları, maruz kalınan musibetleri, mânevi dertleri ve verilen sadakalarla yapılan iyilikleri gizli tutmak da iyilik hazinelerindendir. Sadakayı sağ elinle ver. Sol elinin bundan haberdar olmaması için gayret et.

 

Dünya seni yutmasın

Ey oğul!

Dünya denizinden sakın. Onda çok kişiler boğulmuş, ancak pek az kişi kurtulmuştur. O derin bir denizdir. Her şeyi gar­keder, kendinde boğar. Ancak Allah dilediği kullarını ondan kur­tarır. Tıpkı kıyamet gününde mü'minleri Cehennemden kurtaracağı gibi.

 

Takva güneşiyle beraber ol

Ey oğul!

Bütün fiil ve hareketlerinde tevhid güneşi, şeriat güneşi ve takva güneşi ile beraber ol. Zira bu güneş, heva ve hevesin; nefsin, şeytanın ve mahlukata dayanmanın sebep olduğu şirk tuzağına düşmekten seni muhafaza eder. Bu güneş seni Allah yolunda ilerlerken aceleci olmaktan alıkor.

 

Aceleci olma

Ey oğul!

Aceleci olma. Zira acele eden hataya düşer, teenni eden de isabet eder, hedefine ulaşır. Acele etmek şeytandandır, şeytanın işidir. Teenni etmek de Allah'tandır. Çok kere seni aceleciliğe sevkeden şey, dünyalık toplama hırsıdır. Rızık ve dünyalık hususunda kanaat sahibi ol. Zira kanaat tükenmez hazinedir.

Sadece kısmetine ve eline geçene razı ol. Kısmetinde olmayandan da geri dur. Helal ve meşru olandan ayrılma. İşte o zaman zengin olursun. Allah'tan başka hiçbir şeye ihtiyaç duymazsın. Kalbin mutmain olur, sükûnete kavuşur, özün saflaşır, berraklaşır. Zararlı duygu, temayül ve ihtiraslardan arınırsın. Böylece dış gözünde dünya, kalp gözünde ahiret, sır gözünde Allah'tan başkası değersiz olur.

 

Aklını kullan

Ey oğul!

Akl-ı selim sahibi ol. Aklını kullan. Acele etme. Şurası muhakkak ki. Acele etmekle eline bir şey geçmez. Acele etmekle ne vaktinden önce akşamı edebilirsin, ne de sabahı. İstediğini elde edebilmek için sabırla akşama kadar çalışmıyor, didinmiyor musun?

 

Allah korkusu her kapının anahtarıdır

Ey oğul!

Önünde kapalı bir kapının kalmamasını istersen izzet ve celâl sahibi olan Allah'tan kork. Zira Allah korkusu her kapının anahtarıdır, her kapıyı açar.

 

Amellerini güzel yap

Ey oğul!

Güzel ameller işlemekte tembellik etme. Zira tembellik edenler ebediyen mahrum kalırlar. Bu arada daimi bir pişmanlık da peşlerini bırakmaz. Amellerini güzel yap. Unutma ki, Allah hem dünya hayatı ile, hem de ahiret hayatı ile sana karşı cömertlik etmiş, ikramda bulunmuştur.

 

Allah'ın rızasına dön

Ey oğul!

Dua ipini uzat. Allah'ın rızasına dön. Kalbin itiraz ettiği halde dilinle dua eder duruma düşme. Dilinle yaptığın duaya kalbin de inansın ve iştirak etsin.

Kötü kişilerle arkadaşlık etme

Ey oğul!

Kötü kişilerle arkadaşlık etmen, iyi kişiler hakkında kötü düşüncelere sürükler. Hep kötü insanlarla beraber oldukça iyi ve salih kişiler seni kötü bir insan olarak görürler.

 

Dine sarıl

Ey oğul!

Başkaları tarafından uyandırılmadan önce uyan. Dine sarıl. Dinine sahip kişilerin arasına katil. Onlarla birlikte ol. Asıl insan olanlar dinine sarılmış olanlardır. İnsanların en akıllısı, Allah'a itaat eden, Onun dinine, kitabına sarılan ve yaşayışını Allah'ın ahkâmına uygun geçiren insandır. İnsanların en cahili de Allah'a isyan eden, yaşayışını Onun dinine, kitabına ve ahkâmına uygun olarak geçirmeyen kişidir.

 

Cahillerle arkadaşlık etme

Ey oğul!

Cahillerle arkadaşlık ediyorsun, bu durumda onların cehaletinden sana da bulaşabilir. Ahmaklarla arkadaşlık etmek, aldatıcı bir arkadaşlıktır. Sağlam inançlı, alim ve ilmi ile amel eden mü'minlerle arkadaşlık et. Mü'min iman kuvveti sebebiyle diğer insanlara karşı daima neşeli ve güler yüzlü görünmeye, hüznü de Allah ile kendi arasında gizli tutmaya muktedir olabilir. Mü'minin hüznü daimidir, çünkü tefekkür eder. Çok ağlar, az güler.

Kalp ve gönül ehli ile arkadaş ol. Onların sohbetlerinde bulun. Ta ki senin de bir kalbin, bir gönlün olsun.

 


Şu kimselerle dostluk kur

Ey oğul!

Kendileriyle dünyada sırf dünyalık için arkadaşlık ve dostluk ettiğin şu kişileri yarın göremeyeceksin. Aranız ayrılacak. Kötü dost ve arkadaşlarla aran nasıl ayrılmasın ki, sen onlarla Allah için değil, Allah'tan başka şeyler için dostluk ettin. Eğer insanlarla mutlaka dostluk, arkadaşlık ve ahbaplık etmen gerekiyorsa, takva sahibi, arif, ilmi ile âmil, yalnız Allah'ın rızasını isteyen ve Allah'ın nazarında itibarlı olan kişilerle dostluk ve arkadaşlık et. Şu kimselerle dostluk ve arkadaşlık kur:

1. Seni Allah'a yaklaştırsın.

2. Seni dalaletten kurtarsın, doğru yola çeksin.

3. Seni dünyaya kulköle olmaktan kurtarsın.

4. Önüne ahiret nimetlerini sersin.

5. Seni nefsin esaretinden kurtarsın, hürriyete kavuştursun.

6. Seni yılanların, akreplerin ve vahşi hayvan tabiatlı insanlardan kurtarsın, rahata, huzura kavuştursun.

 

Bütün isteklerin Allah'tan olsun

Ey oğul!

Eğer dünya tasalarından sıyrılmaya gücün yetiyorsa hiç durma, hemen sıyrıl. Aksi halde seri olarak kalbinle Allah'a koş. Onun rahmetine yapış. Ta ki kalbinden dünya tasaları çıksın. O her şeye kadirdir. Her şeyi bilir. Her şey Onun kudret elindedir. Onu kendisine imanla ve kendisinin marifeti ile doldurmasını iste.

Ayrıca sana sarsılmaz bir iman vermesini, senin kalbinde kendisine ünsiyet peyda etmesini ve senin bütün uzuvlarını kendisine itaatle meşgul hale getirmesini iste. Bütün bunların hepsini Allah'tan iste. Kendin gibi faninin önünde zelil durumlara düşme. Bütün isteklerin Allah'tan olsun, asla başkalarından olmasın. Bütün muamelen Allah'la beraber olsun ve Allah için olsun, asla Ondan başkası için olmasın.

 

Allah'a hizmet et

Ey oğul!

Hizmet edersen, hizmet olunursun. Haddi aşmazsan kurtulursun. Allah'a hizmet et. Onun yolunda ol. Onun yolunu bırakıp da sana ne zararı, ne de faydası dokunan şu devlet adamlarının hizmetçiliğini yapma. Onlar şimdiye kadar sana ne verdiler? Kısmetinde olmayan bir şeyi sana verebilirler mi?

 

Ahiret endişesini öne al

Ey oğul!

Ahiret endişeni dünya endişesinin önüne al. Eğer böyle yaparsan her ikisini de kazanır, her ikisinden de kârlı çıkarsın. Dünya endişesini ahiret endişesinin önünde tuttuğun takdirde, senin için bir ceza olmak üzere her ikisinden de hüsrana uğrarsın. Dünya sevgisini kalbinden çıkardığın zaman dünyalık olarak elde ettiğin bir şeyde de bereket olacaktır.

 

Dünyan ve ahiretin için çalış

Ey oğul!

Mü'min hem dünyası için çalışır, hem de âhireti için. Dünyası için, ihtiyacı kadar çalışır, kanaat eder. Tıpkı yolcunun ihtiyaç miktarı azık alması gibi. O dünyadan bundan daha fazlasını almaz. Cahilin bütün düşüncesi dünyadır, dünyalıktır. Arifin düşüncesi ise âhirettir, Allah'tır.

 


Günah elbiseni tevbe suyuyla temizle

Ey oğul!

İşlediğin günahlar sebebiyle Allah'ın rahmetinden ümidini kesme. Din elbisendeki kiri tevbe suyu ile temizle. Bu tevbende hem sebat göster, hem de ihlâslı ol. Bundan başka din elbiseni marifetullah esansıyla kokula.

 

Kalbinle Allah'a dön

Ey oğul!

Dünya bir denizdir, iman da gemidir. Kaptan ise ibadet ve taatlerdir. Ahiret de bu denizin sahilidir. Kalbinle Allah'a dön. Allah'a tevekkül eden kişi, Ona dönen kişi demektir.

 

Kur'ân ile amel et

Ey oğul!

Kur'ân ile amel etmek seni Kur'ân'ın mevkiine'yükseltir, oraya oturtur. Sünnet ile amel etmek seni Resul-i Ekreme (a.s) yükseltir.

 

Cahil dünyada ferahlanır

Ey oğul!

Cahil dünyada ferahlanır. Dünya nimetleri ile zevk sefa sürer. Âlim ise dünya hayatını bir fırsat bilir. Manevi mertebelerde yükselme gayreti içinde bulunur. Cahil kaderle çekişir, ona karşı çıkar; âlim ise kadere boyun eğer, razı olur.

 

İbadetine aldanma

Ey oğul!

İbadet ve taatine aldanma. Allah'ın onları kabul etmesini iste. Şu anda sen Allah'a kulluğunu yapma gayreti içindesin. Olur ki içinde bulunduğun bu durumdan başka bir duruma düşebilirsin.

 

Amelini Allah rızası için yap

Ey oğul!

Sana amellerinde ihlas gerek. Amellerini sırf Allah rızası için yapmalısın. Gözünü, amellerinden ve onlara gerek insanlardan, gerekse Allah'tan karşılık beklemekten uzak tut.

 

Ahlakı düşüklerden uzak dur

Ey oğul!

Ahlakı düşüklerden uzak dur. O zaman halis mü'min olursun. Hükümde hakkaniyet üzere ol. O zaman ilimde halis olursun.

 

Sofrana fakirleri ortak et

Ey oğul!

Oruç tut. İftar ederken sofrana fakirleri de ortak et, onlara de yedir. Tek başına yiyip içme. Böyle yapmayan kimsenin fakir olup dilenciliğe düşmesinden korkulur.

Herkese iyi niyetli ol

Ey oğul!

Kimseye eziyet etmemeye ve zarar vermemeye gayret et. Herkese karşı iyi niyetli ol.

 

Ömrünü hak yolda geçir

Ey oğul!

Sanatı öğrenebilmek için sıkıntıya ve meşakkate katlanmak zorundasın. En güzel ve mükemmel eseri meydana getirmek için bin kere yapar, yıkarsın. Eğer ömrünü hak yolda, kendini en iyi şekilde yetiştirmekle harcarsan Allah senin için hiç yıkılmayacak bir bina yapar.

 

Kendi nefsine ağla

Ey oğul!

Bu halinden utanmıyor musun? Kendi nefsine ağla, gözyaşı dök. Zira bu halinle sen doğruya ve başarıya ulaşmaktan mahrum kalırsın. Hiç utanmıyor, haya etmiyor musun ki, bugün itaatkâr oluyorsun, yarın âsi oluyorsun. Bugün ihlaslı oluyorsun, yarın riyakâr.

 

Çalış, didin; yardım Rabbindendir

Ey oğul!

Çalışmadan ayağına hiçbir şey gelmez. Bazı şeyler de sana mutlaka lâzımdır. Çalış, didin; yardım, izzet ve celal sahibi Rabbindendir. Üzerinde bulunduğun bu denizde hareket et, dalgalar devamlı seni üstte tutacak ve sahile ulaştıracaktır. Dua senden, cevap vermek Rabbindendir. Çalışmak senden, başarı Allah'tandır. Kötülükleri terk etmek senden, hamiyet ve gayret vermek Allah'tandır. İstediğin şeyde dürüst ol, samimi ol, ihlâslı ol. Allah sana yakınlık kapısını mutlaka gösterecektir.

 

Kalbinin istemediği dünyalığı bırak

Ey oğul!

Eline bir dünyalık geçtiği ve kalbinin de ondan hazzetmediğini gördüğün zaman onu bırak, alma. Kalp, iyi ile kötüyü, faydalı ile zararlıyı, hayır ile şerri birbirinden ayırt etme melekesine sahiptir. Himmet ve gayretin nispetinde Allah'ın lütfuna mazhar olursun. Allah'tan başka ne varsa kalben hepsinden sıyrıl, hepsinden uzaklaş. Ta ki ona yaklaşabilesin.

 

Kalbini helâl yemekle temizle

Ey oğul!

Helâl yemek suretiyle kalbini temizle. İşte o zaman Rab­bi­ni tanırsın. Lokmanı, elbiseni ve kalbini temizle. İşte o za­man safi, temiz olursun. Henüz vakit geçmeden kalbinle Rabbine dön. Sen iyi kimselerin hallerini dilinle anlatmak ve o halleri de kendin için temenni etmekle yetindin. Tıpkı avucuna suyu alıp yumruk yaparak sıkan kişi gibi ki, elini açtığı zaman orada bir şey bulamaz.

 

Karşılık beklemeden hizmet etmeye çalış

Ey oğul!

En iyisi zayıflık zamanında başkalarından bir şey isteme. Ayrıca sende idrak edemeyeceğin ve başkalarına anlatamayacağın, göremeyeceğin ve başkalarına gösteremeyeceğin bir hal bulunmamalıdır. Eğer karşılık beklemeden ve almadan vermeye gücün yeterse hemen yap. Karşılık beklemeden hizmet edebiliyorsan hemen yap. Allah yolunun yolcuları, yaptıklarını sırf Onun için, Onun rızasına uygun olarak yaptılar. Allah da, hoşlarına gidecek şeyleri, dünyada da, âhirette de onlara gösterdi ve gösterecektir.

 

İhlâs sahibi ol

Ey oğul!

İlim ve irfan öğren ve ihlâs sahibi ol. Ta ki, nifak, ikiyüzlülük ve samimiyetsizlik tuzağından kurtulasın, ilim ve irfanı halkın teveccühünü kazanmak ve dünyalık toplamak için değil, Allah'ın rızası için öğren. İlim irfanı gerçekten Allah rızası için öğrendiysen Onun emirlerini sevgiyle yerine getirir ve Ona karşı huşu içinde bulunursun. Diğer insanlara karşı mütevazi olursun.

Rabbine itaatte nefsine muhalefet et

Ey oğul!

Eğer kurtuluş istiyorsan, Rabbine itaatte nefsine muhalefet et. Nefsinle birlikte olmakta devam ettiğin müddetçe insanları ve diğer varlıkları tanıyamazsın. Dünya sevgisi ile dop dolu olduğun müddetçe âhireti tanıyamazsın. Ahiret sevgisi ile dolmadıkça âhirette Rabbini göremezsin. Nefis devamlı kötülüğe meyillidir, bu onun fıtratıdır, huyudur. Onun fıtratı bu olunca, artık var, ötesini sen düşün, neler yapmaz ki?

 

Allah'ın rızasına ulaşmaya çalış

Ey oğul!

Allah'ın rızasına ulaşmaya çalış. O senden razı olmuşsa bil ki seni sevmiştir. Rızık ve geçim endişesini kalbinden çıkar. Zira sen gönül huzuru içinde çalıştığın müddetçe sıkıntısız olarak rızkın Allah'tan gelecektir. Kalbindeki düşünceleri, tasaları, endişeleri at. Bir tek tasan olsun: "O da Allah'a layık bir kul olup olmama endişesi..." Bu mertebeye ulaşabildiğin an diğer bütün tasalarına Allah kâfidir.

 

Dünyalık için kimseyle çekişme

Ey oğul!

Sakın sakın! Sen sen ol, dünyalık hususunda kimseyle çekiş­me, didişme. Kimsenin elindeki kısmete mani olmaya kalkışma. Zira herkesin nasibi mutlaka kendisini bulur. Eğer kaderde elinden alınması varsa, o da olur. Bu senin isteğinle olmaz.

Kadere razı olmak; kavga, çekişme ve didişme sonunda dünyalık elde etmekten daha güzeldir. Zira Allah'ın takdirine razı olmak her hal ü kârda hayatı güzelleştirir, tatlılaştırır, huzurlu kılar.

Allah'ı kalbin ve kalıbınla an

Ey oğul!

Allah'ı önce kalbinle zikret, sonra da kalıbınla, dilinle. Onu kalbinle bin defa, dilinle de bir defa zikret.

 

Ameline güvenme

Ey oğul!

Sakın ha, amellerine ve mânevi hallerdeki gelişmelere mağ­­rur olma. Bunlarla övünmeye kalkışma, ucbe düşme.

Zira ucub kişiyi zulme, tuğyana, azgınlığa ve günaha sev­keder, Allah'ın gazabına uğramasına sebep olur.

 

İnsanlara baki gözüyle bakma

Ey oğul!

İnsanlara, baki kalacaklarını sanarak o gözle bakma. Fani ol­duklarını bil ve o gözle bak. Hiçbir insan dünyada ba­ki değildir. Bu dünyada her insan fanidir, gelip geçicidir. Onlara, zarar verebileceklerini veya fayda getirebileceklerini düşünerek bu gözle bakma.

 

Allah dostlarına karşı dilsiz ol

Ey oğul!

Kur'ân'ı okursun, fakat anlamazsın, anlamadan okursun. Birtakım ameller işlersin. Fakat ne yaptığını bilmezsin. Ne yaptığının şuurunda olmadan yaparsın. Bu senin yaptığın ahiret endişesi olmadan sırf dünya için yapılan şeydir. Bütün bu hallerden sonra bir de kalkar Allah dostlarına hücum eder, onları çekiştirir, kötülersin. Aklını başına topla, edepli ol, günahlarına tövbe et. Kusurlarından dön, Allah dostlarına karşı dilsiz ol.

Hiçbir işe gururla girişme

Ey oğul!

Önce kendi nefsinle meşgul ol. Önce kendi nefsine faydalı ol. Kendi nefsini düzelt, sonra başkalarıyla meşgul ol. Başkalarını aydınlattığı halde kendini eriten mum gibi olma. Hiçbir şeye gururla, nefsî duygularınla girişme. Allah bir husus için seni dilemişse seni ona hazırlar. Eğer halkı senden faydalandırmayı murad etmişse seni onlara gönderir. Sana sebat verir, insanları idare etme kabiliyeti verir. Onlardan gelecek sıkıntılara katlanma gücü verir. Halkın faydası için senin kalbine genişlik verir, göğsünü açar, oraya hikmet doldurur. O zaman sen senlikten çıkar, Allah'ın has ve halis kullarının arasına girersin.

 

Kalbini zikre yaklaştır

Ey oğul!

İki adım vardır ki, eğer bu iki adımı atabilirsen Hakka ulaştın demektir. Eğer kalbin ve ruhunla dünya ile ahiretten birer adım, nefsin ve diğer insanlardan da birer adım uzaklaşabilirsen Hakka ulaşmış olursun. Kalbin ve ruhunla bu zahirleri terk et, işte o zaman Hakka vasıl olursun. Önce başla, ilk adımı at, bitirmek Allah'tandır.

Sen hemen gerekli alet ve edevatı al. Var, iş kapısının önü­ne otur ki, seni çalıştıracak olana yakın bulunasın. Öyle ya­ta­ğında, yorganının altında ve kapalı kapılar ardında miskin mis­kin durma. İş ara, çalışmak istediğini söyle.

Kalbini zikre yaklaştır. Ona bilhassa, kıyamet gününü, haşir-neşir gününü hatırlat. Ölümü düşün. Allah'ın mahlûkatı nasıl öldürüp, sonra nasıl dirilteceğini, huzurunda nasıl duracağını düşün. Bütün bunları hiç hatırından çıkarmamaya devam ettiğin zaman kalbindeki kasvet gider, günah bulanıklarından temizlenir.

 

Temeli sağlam olan bina yıkılmaz

Ey oğul!

Bina sağlam bir temel üzerine oturtulursa yıkılmaz. Yerinde karar kılar. Sağlam bir temel üzerinde oturtulmadığı takdirde kısa zamanda çöker. Aynen bunun gibi, sen de kendi halini dinin esasları üzerine oturtursan hiç kimse ona noksanlık veremez. Herhangi bir tarafından bir gedik açamaz. Eğer hayâtının dinin esasları üzerine oturtmazsan, dini hayatının bir tarafından gedik açılabilir, temel çürük olduğu için bir mertebeye de ulaşamazsın.

 

Sana teslimiyet gerek

Ey oğul!

Sana teslimiyet gerek. Sebeplere tevessül ettikten ve bütün tedbirleri aldıktan sonra işin gerisini Allah'a havale etmek gerek. Kendi gücüne, kendi kuvvet ve kudretine güvenmemek gerek. Allah'ın fiillerine ve tasarrufuna itiraz etmemek gerek. İnsanları ve kendini Allah'ın iradesine, tasarrufuna ve fiillerine ortak etmemek gerek.

 

Kulluğun sohbetine yapış

Ey oğul!

Sana kulluğun sohbetine yapışmak gerek. Kulluğun sohbeti; Allah'ın emrettiklerini harfi harfine yerine getirmek, yasakladıklarından bütünüyle uzak durmak, musibet ve felaketler kar­şısında sabırlı olmak. Bu meselenin esası tevhiddir, sebattır, temeli sağlam salih ameller bu esas üzerine oturur.

 

Allah, sevenlerini dünya ile birarada bırakmaz

Ey oğul!

Allah, kendisini sevenleri dünya ile birarada bırakmaz. Dün­yanın onlara yapabileceği kötülüklerden bir an bile emin ol­maz. Onları dünya ile de, kendisinden başka birşey ile de as­la birarada bırakmaz. Daima Allah onlarladır,

Onlar da Allah ile... Kalpleri ilelebed Onu zikreder. Hep Onun huzurundadırlar. Yalnız Ona yönelirler. Allah onların koruyucusudur, kendileriyle ünsiyet eder.

 

Nefsinin arzularını ayak altına al

Ey oğul!

Nefsinin rağbet ettiği arzuları ayaklarının altına al, çiğne. Bütün kalbinle onlardan sıyrıl. Eğer Allah'ın ilminde senin için onlardan bir şey varsa, vakti, saati gelince sana mutlaka ulaşır. Çünkü mukadderattan kaçılmaz. Takdir-i ilâhide bulunan her şey mutlaka olur. Allah'ın ilmi asla değişmez. Kısmetin, vakti saati gelince sana mutlaka ulaşır; hem de hazırlanmış olarak, yeterli derecede ve güzel bir şekilde. Öyle ise sen onu zillet eliyle değil, izzet eliyle alırsın.

Bununla beraber Allah indinde senin için zühd sevabı da hasıl olur. Allah seni salih kulları cümlesinden kabul eder. Çünkü sen onu elde etmek için hırs göstermedin, ona kendi arzunla uzanmadın. Sen kaçtıkça ezelde sana ayrılan rızık peşinden gelir. Âdeta seni kovalar.

 

Allah dostlarının hizmetçisi ol

Ey oğul!

Allah dostlarının çömezi ol, yaygısı ol, etraflarında hizmetçi ol. Böyle olmaya devam edersen, işte o zaman hakiki efendi olursun. Kim Allah için mütevazı olursa, Allah onu dünyada da, âhirette de yükseltir. Halkın külfetlerine katlandığın ve kendilerine hizmet ettiğin zaman Allah seni onların üstüne yükseltiyor ve başlarına reis yapıyor. Ya bir de Onun kullarının seçkinleri olan sıddıklara hizmet edersen neler yapmaz ki?

 

Allah korkusu kalbde bir bekçidir

Ey oğul!

Hayatının akışını, Allah için nefis muhasebesini yapanların ve Allah'tan korkanların hayatının akışına zıt olarak görüyorum. Mesela şer ve fesat ehline yanaşıyor, onlarla hemhal oluyor, onlarla düşüp kalkıyorsun. Buna mukabil Allah dostlarından ayrılıyor, uzak duruyorsun. Kalbini Allah düşüncesinden, Allah sevgisinden ve Allah korkusundan tamamen boşaltıp, buna mukabil dünya ve dünyalık sevgisiyle doldurmuşsun. Bilmez misin ki, Allah korkusu kalpte bir bekçi, bir aydınlıktır. O, hak ile batıl arasını ayırır, haklı ile haksızı ortaya koyar.

 

Ölümü hatırlarsan dünya sevgisi azalır

Ey oğul!

Eğer şu anda içinde bulunduğun hal üzere gidişe devam edersen, dünya ve âhiret selametine veda edersin. Ölü­mü hatırlarsan, dünya ve dünyalıkla mest olman azalır. Dünyalık sahibi olmakla daha az sevinir hale gelirsin. Buna mukabil zühd ve takva yönün artar. Esasen sonu ölüm olan bir kişi, dünyalığa kavuşmakla nasıl sevinebilir?

 

Herşeyin sonu ölümdür

Ey oğul!

Tasaların, neşelerin, zenginlerin, fakirlerin, sertliklerin, yumu­şaklıkların, hastalıkların, acıların; hepsinin de sonu ölümdür. Kim öldüyse kıyameti kopmuş, onun hakkında uzaklar yakın olmuş demektir. İçinde bulunduğun her şey hevesten ibarettir. Kalbin, özün ve batınınla, içinde bulunduğun bütün heveslerden sıyrıl.

Dünya belli bir hedefe doğru uzanmaktadır. Âhiret ise belli olmayan bir ebede uzanmaktadır. Senin dünyadaki hayatın belli bir noktaya kadar uzanır. Orada biter. Âhiretteki hayatın ise nihayeti olmayan bir ebede uzanmaktadır.

 

Dinini dünya karşılığında satma

Ey oğul!

Dinini dünya karşılığında satma. Hükümdarların, devlet bü­­­yüklerinin, zenginlerin ve haram yiyenlerin metaları mukabilin­de dinini satma. Dinini yediğin, yani dünyalık karşılığında sat­tığın zaman kalbin kararır. Nasıl kararmasın ki, sen dünyalık karşısında dinini satmakla fanilere kulluk etmiş oluyorsun.

 

Marifetullaha koş

Ey oğul!

Marifetullaha koş. Zira hiç şüphe yok ki, marifetullah her hayrın aslıdır, kaynağıdır. Sen Allah'a olan taat ve kulluğunu art­tırdığın zaman O da sana marifetini bahşeder.

 

Nefsi kendine hizmetçi yap

Ey oğul!

Hep ön safta bulunmalısın. Zira ön saf cesur erkeklerin safıdır. Son safta asla bulunmamalısın. Zira son saf korkakların safıdır. Nefsi kendine hizmetçi yap. Onu işin esasına sevket. İşin zor yanını ve aslını yapmayı alışkanlık haline getir. Zira nefis ne yüklersen onu taşır. Tepesinden sopayı eksik etme. Eğer sopayı eksik edersen hemen uyur. Sırtındaki yükleri de kaldırıp yere vurur. Ona tebessüm bile etme.

Ona hiçbir zaman doyasıya yedirme. Meğer ki, tokluğun onu azdırmayacağını ve tokluk karşılığında çalışacağını bilmiş olasın. Süfyan-ı Sevrî hem çok yemek yiyen, hem de çok ibadet eden bir zattı.

Büyük zatlardan biri der ki: "Süfyan-ı Sevri'nin yemek yiyişini görünce, çok yiyor diye kızardım; fakat namaz kılışını ve ağlayışını görünce ona gıpta eder, sevgi ve şefkatle bakardım."

Süfyan-ı Sevri'ye, çok yemek yiyişinde uyma, çok ibadet edişinde uy. Çünkü sen bir Süfyan-ı Sevrî değilsin, onun nefsine hâkim olması gibi sen nefsine hakim olamazsın.

 

Bütün haramları terk et

Ey oğul!

Bütün haramları terk etmek için gayret et. İmanının ve sarsılmaz bilgi ve inancının kuvvetli olduğu anlarda her şeyde züht sahibi ol. İşte o zaman Allah'ın âbid kullarından olursun.

 

İmana ve marifetullaha sahip ol

Ey oğul!

Sen halis nefisten ve hevesten ibaretsin. Yabancı kadınlarla oturuyorsun, sonra da, "Ben onlara aldırış etmem, benim kal­bin temiz" gibisinden laflar ediyorsun.

Yalan söylüyorsun. Senin bu davranışını şeriat da tasvip etmez, akıl da. Bu hareketlerinle ateş üzerine ateş, odun üzerine odun yığıyorsun. Bunu için önce imana ve marifetullaha sahip ol. Allah'a yakınlığı kuvvetlendir. Sonra da halka tabip ol, iman ve güzel ahlak doktoru ol. Kendisi âmâ, kör kişiyi düşün. Böyle birisi insanların gözünü nasıl tedavi eder? Sağır dilsiz olan kişi insanlara nasıl öğretmenlik eder?

 

Kalbin ne zaman temizlenecek?

Ey oğul!

Kalbin ne zaman saflaşâcak, temizlenecek? Özün ne zaman arınacak? Sen halkı Allah'a ortak tanıyorsun. Allah'a ait birtakım tasarrufları kullara mal ederek Ona şirk koşuyorsun. Sen nasıl felah bulacaksın ki, her gece, ertesi gün kime gideceğini, kime şikâyet edeceğini ve kimden birşeyler isteyeceğini kararlaştırmakla meşgul oluyorsun. Kalbin nasıl arınabilir ki? O tevhidden yana tam takırdır.

 

Önce kendi imanını kuvvetlendir

Ey oğul!

İmanının zayıf olduğu zamanlarda bilhassa kendine yönelmeli, kendi üzerine eğilmelisin. İmanını iyice kuvvetlendirdiğin an derhal ortaya çık. İman hususunda önce aile efradına, sonra da diğer insanlara yardımcı ol. Sakın ha, kendin takva zırhını giymeden ve iman miğferini kalbinin başına geçirmeden ortaya çıkma. Bu arada elinde tevhid kılıcı ve sadağında duaya icabet okları bulunsun. Tevfik atına binmiş ol.

Düşmana hücumu, gereğinde geri çekilmeyi, darbe indirmeyi, gürz, kargı ve mızrak kullanmayı da öğrenmiş bulun. Bütün bunları yaptıktan sonra Allah düşmanlarına karşı çık. İşte o zaman sana dörtbir yandan yardım yağar. İnsanları şeytanın elinden alır, Allah'ın kapısına götürürsün.

 

Her namazı veda namazı olarak kıl

Ey oğul!

Uzun emellerini kısalt. Hırsını azalt. Her namazı veda namazı olarak kıl. Sanki bir dahaki namaz vaktine kadar çıkamayacakmış şekilde kıl. Yiyip içmen veda yiyip içmesi olsun. Aile efradının arasında bulunuşun veda bulunuşu olsun. Mü'min kardeşlerinle buluşman veda buluşması olsun. Kalbine hep eğreti olduğunu, daima veda etme halinde bulunduğunu iyice hakket, kazı. Kaderi başkasının elinde bulunan kişi nasıl veda halinde olmasın? Zira insan yarın ne olacağını, işlerinin nereye varacağını, kaderinin kendisine neler getireceğini bilmemektedir.

 

Bela gelmeden önce Rabbinden kork

Ey oğul!

Eğer bela gelmeden önce Rabbinden korkar, Onu zikreder, Onu tevhid eder ve Ona yönelir durumda bulunursan, daha sonra belâ kapısına düştüğünde Rabbin o belâya hitaben şöyle der: "Ey ateş! İbrahim'e serin ve selâmetli ol." [42]

 

Allah'tan başkası ile meşgul olma

Ey oğul!

Allah'a sarıl, Ondan başkası ile meşgul olma. Ev Onun evidir, rızıklar Onun yarattığı rızıklardır. Ezelde insanların rızık­la­rını O takdir ve tayin etmiş, sonra zamanı gelince yeryüzünde yine O yaratmıştır. Melekler senin rızkını sana ulaştırmakla vazifelidir. Hayır Allah'tandır.

Allah'a giden yolun başlangıcı hoşa gitmeyen şeylerle doludur. Cennetin etrafı hoşlanılmayan şeylerle doludur. Cennetin çevresi böyle olunca Allah'ın yakınlığının çevresi nasıl olmaz?

 

Kabir senin için bir yol olsun

Ey oğul!

Allah'tan başka şeylerle kalben bağlanmaman gerektir. Ölüm gelince seni her şeyden ayırır. Sana yakın olan her şey ölüm gelince seni terk eder. Öyleyse onlar seni terk etmeden sen onları terk et. O senden ayrılmadan önce sen onlardan ayrıl. Böylece kabir senin için bir yol olsun, bir geçit olsun.

Ölmeden önce öl

Ey oğul!

Ölmeden önce öl. Hem kendinden geç, hem de onlardan. İşte o zaman dirilir, gerçek hayata kavuşursun. O zaman Hak ile ebedî hayata kavuşursun. Görünüşte ölü gibi olursun, fakat kaderin eli sende olur.

Bu mertebeye ulaşmak nasip olursa, Allah'ın yakınlığı sebebiyle hayat gelir, ilim gelir. Artık o kimsenin elinden dünyevi birtakım ikballer uçup gitse de aldırış etmez. Kıyamet kopmuş veya kıyameti kopmamış, ölüm varmış veya yokmuş onun için birdir. Çünkü onun tek bir meşgalesi vardır, o da Hakka kavuşmaktır. Allah'la meşgul olmakla dünya meşgalelerinden sıyrıl. Bunu, kalbini temizleyerek, içini temizleyerek, nefsinle mücadele ederek ve şeytanla savaşarak yap, Allah'ı ara, Ona yönel.

 

Sen bugünün çocuğusun

Ey oğul!

Sabaha çıktığın zaman nefsine akşamdan bahsetme; akşama çıktığın zaman da sabahtan söz etme. Zira sabahtan akşama, akşamdan da sabaha çıkıp çıkmayacağını bilmiyorsun. Dün, lehinde ve aleyhinde şahitlerle geçip gitmiştir, bir daha geri gelmez; yarına da erişip erişmeyeceğini bil­miyorsun. Sen bugünün çocuğusun, içinde bulunduğun anın çocuğusun, Bunun için içinde bulunduğun anı en iyi şekilde değerlendir­me­ye bak.

 

Kendinden başkasını kötüleme

Ey oğul!

Kendinden başkasını asla çirkin görme, kötü ilan etme. Ta ki, amellerin güzel olsun. Bir şeyi iyi ve güzel ilan etmek de, kötü ve çirkin ilan etmek de şeriatın işidir, akılların işi değildir.

Vicdanın fetvası müftünün fetvasına da hükmeder, müftünün fetvasına da fetva verir. Zira müftü fetvasını bir çeşit iç­tihadına dayanarak verir. Kalp ise ancak azimetle fetva verir. Kalbin fetvası Allah'ın rızasına uygundur.

 

Ahiret hayatı ise hiç bitmez

Ey oğul!

Allah'ı anman, kalbini Ona yaklaştırır. Onun yakınlık evi­ne girersin. Ona misafir olursun. Misafire ise ikram edilir. Hele bu misafir bir de hükümdarın misafiri olursa...

Kâinatın sahibi olan gerçek hükümdarı bırakıp da fani var­lıklarla meşgul olman daha ne zamana kadar sürecek? Yakında o fani mülk senden ayrılacak, ahiret hayatın başlaya­cak. O zaman dünya hayatının hiç var olmadığını, sanki ora­da hiç yaşamadığını sanacaksın. Ahiret hayatı ise hiç bit­mez.

 

Nefsine açlık sopası ile vur

Ey oğul!

Nefsine açlık sopası ile vur. Onun arzulara, zevklere ve batıl şeylere meyletmesine mani olmak suretiyle vur. Kalbine Allah korkusu ve nefis muhasebesi sopasıyla vur. İstiğfarı nefsinin, kalbinin ve özünün âdet ve alışkanlığı haline getir. Zira bu üçten herbirinin kendisine mahsus birtakım günahları vardır. Her hal-ü kârda onları Allah'ın emrine uymaya mecbur tut.

 

Daima Hakkın huzurunda ol

Ey oğul!

Musibetler üzerine yağdığı halde bile daima Hakkın huzurunda ol. Sen Onun sevgisinin basamağında duruyorsun. Bu halini hiç bozma. Fırtınalar seni yıkmasın, süngüler seni delmesin, sana dehşet vermesin. Bu takdirde öyle bir makamda bulunursun ki, orada faniler yoktur, dünya yoktur, ahiret yoktur, haklar yoktur, hazlar yoktur, elem yoktur, zeval yoktur, Allah'tan başka hiçbir şey yoktur. Fanileri görmek ve aile efradının geçimi sana dert olmaz. Nail olduğun nimetlerin azlığı veya çokluğu, övülmek veya sövülmek, ikbale kavuşmak veya düşmekle bu halini değiştirme. İşte o zaman insanların, cinlerin, meleklerin ve diğer varlıkların idrakinin üstünde Allah'la birlikte olursun.

 

Beni nasıl sevmezsin?

Ey oğul!

Beni nasıl sevmezsin? Ben seni senin için, senin iyiliğin, senin menfaatin için istiyorum. Kendim için istemiyorum. Senin faydanı istiyorum. Senin şu katil, aldatıcı dünyanın pençesinden kurtulmanı istiyorum. Onun peşinden daha ne zamana kadar gideceksin. Siz onun peşinden kendisini takip ederken o, yakında ansızın geri dönecek ve sizi katledecek.

 

 

 

 


MEVLANA'[43]DAN ÖĞÜTLER

 Nefis putunu kır

Putların anası, bir put olan nefsinizdir; çünkü put yılandır; nefis putuysa ejderhâ.

Nefis demirle taş gibidir; put o çakmaktaşından sıçrayan kıvılcımdır; o kıvılcım suyla söner gider.

Fakat çakmaktaşıyla demir, ne vakit suyla söner? İnsanoğlu, bu ikisi, kendisiyle oldukça nasıl esenliğe ulaşır?

Put, testide gizli duran kara sudur; nefsi ise, bu kara suya kaynak bil.

O yontulmuş put, kara sele benzer; put yonan nefisse anayoldaki kaynaktır.

Bir parçası yüzlerce testiyi kırar, ama kaynağın suyu durmadan dinlenmeden coşar kaynar.

Put kırmak kolaydır, pek kolay; fakat nefsi kırıp geçirmeyi kolay görmek bilgisizliktir, bilgisizlik.

Ey oğul, nefsin şeklini arıyorsan yedi kapılı cehennemin hikâyesini oku.

Her solukta bir düzeni vardır nefsin; her düzeninde de yüzlerce Firavun, o firavunlara uyanlarla beraber batar-gider.

Musa'nın İlâhına, Musa'ya, kaç; Firavunluk ederek îman suyunu dökme.

Ahad'e, Ahmed'e el at; a kardeş, kurtul beden Ebû-Cehl'in­den.

 

Her ağlamanın sonu gülmektir

Birisi ağzını eğer de eğlenerek Muhammed'in adını anardı; anarken ağzı eğri kalıverdi.

Pişman oldu da "ey Muhammed" dedi, "lûtuflar sahibisin, ledün bilgisi katında; sen bağışla.

"Bilgisizliğimden seninle alay ettim; halbuki asıl alay edilecek benmişim.

Allah, birisinin perdesini yırtmak isterse gönlüne, temiz kişileri kınama isteğini verir.

Fakat Allah, birisinin aybını örtmek isterse, o kişi nefis yüzünden ayıplara bulanmış kişilerin bile ayıplarını söylemez.

Allah, bize yardım etmek dilerse gönlümüze, ağlayıp inleme isteğini verir.

Ne mutlu gözdür o göz ki onun için ağlar; ne kutlu gönüldür o gönül ki onun için yanar kavrulur.

Her ağlamanın sonu gülmektir; sonu gören kişi kutlu bir kuldur.

Nerde akarsu varsa orada yeşillik vardır; nerde akan gözyaşı varsa oraya rahmet gelir.

İnleyen dolap gibi gözlerinden yaşlar saç da can alanından yeşillikler bitsin.

Ağlamak istiyorsan gözyaşı dökenlere acı; acınmak istiyorsan sen de acı zayıflara.

 

Erenlerin yolunda çalış

A ulu kişi, gücün yettikçe peygamberlerle erenlerin yolunda çalış, çabala.

Kaderle pençeleşmek savaş değildir; çünkü bizi onunla pençeleştiren de kaderdir.

Başın yarılmamış, şu başını bağlama; bir iki günceğiz çalış, sonra güledur.

Dünyayı arayan, olmayacak, kötü bir şeyi aradı; âhireti arayansa iyi, güzel bir hâl aradı.

Dünya kazancında düzenlere başvurmak soğuk bir şeydir; fakat dünyadan vazgeçmek için düzenler kurmak da var, yerindedir bu.

Düzen odur ki kurtulmak için zindanı deler; açılmış deliği kapatmaksa, soğuk bir düzendir.

Bu dünyâ zindandır; biz de dünyadaki mahpuslarız; del zindanı da kurtar kendini.

Nedir dünya? Allah'tan gafil olmak; kumaş, para, ölçü, tartı, kadın dünya değildir.

Malı, din için, Allah için yüklenirsen, Peygamber buna, ne de güzel mal dedi.

 

Allah'ın lûtfuna kaçmalı

Allah'ın lûtfuna kaçmalı, ona sığınmak; çünkü o canlara bin­lerce lûtuflar saçmış dökmüştür.

Bir sığınak bulmak gerek; ama nasıl sığınak? Öyle bir sığınak ki ona sığındın mı su da sana asker olsun, ateş de.

Nuh'a, Musa'ya deniz dost olmadı mı? Su, onların düşmanlarını kinle kahretmedi mi?

Ateş İbrahim'in kalesi değil miydi; böylece de Nem­rud'un gönlünden duman tüttürmedi mi?

Dağ, Yahya'yı kendisine çağırmadı mı; ona kastedenleri taşla sürüp kovmadı mı?

Ey Yahya, gel, bana kaç; kaç da keskin kılıçtan kurtarayım seni, sığınak olayım sana demedi mi?

 

Elinden geldikçe kul ol

Övülmenin tesiri sürer gider; bir zaman sonra da deşilmesi gereken bir çıbandır, baş gösterir.

Nefis çok övülme yüzünden Firavunlaştı; alçak gönüllü ol, ululuk taslama.

Elinden geldikçe kul Ol, pâdişâh olma. Top gibi zahmetler çek, mihnetlere katlan, çevgen olma.

Yoksa şu lütfün, şu güzelliğin kalmadı mı, seninle eş-dost olanlar usanırlar senden.

O vakit, vaktiyle seni aldatan o topluluk, seni görünce, işte şeytan derler.

Seni kapı dibinde gördüler mi, hepsi de mezardan baş çıkarmış hortlak der.

Zayıf, hasta bulunmazsa hekimlik sanatının güzelliği nasıl olur da meydana çıkar?

Bakırların horluğu, bayalığı meydanda olmasa kimya nasıl görünür?

Noksanlar, olgunluğun aynasıdır; o horluk, üstünlüğün, ululuğun aynasıdır.

Çünkü gerçekten de zıddı meydana çıkaran, onun zıddı olan şeydir; bal, sirkeyle belirir.

Kendi noksanını gören kişi, olgunlaşmaya on atla koşar.

Kendisini olgun sanansa, ululuk sahibi Allah'a, bu zannı yüzünden uçup ulaşamaz.

A sapık, olgunluk zannından, vehminden daha beter birşey yoktur senin canında.

Senden bu kendini görüş gidinceye dek gönlünden, gözünden çok kanlar akar.

İblîs'in hastalığı, "Ben ondan hayırlıyım" demesiydi; bu hastalık, her yaratılmışın içinde vardır.

Kendisini pek kırık dökük görse bile arı-duru sudur ama pisliği dibinde ara.

Sınamak için seni bir coşturdu mu, içinde pislik bulunan su, bulanır, pisliğin rengini gösteriverir.

A yiğit, ırmak sana arı duru görünüyor ama dibinde pislik var.

 

Şehvet ateşe benzer

Şunu da bil ki ateş, asıl şehvet ateşidir; suçun, kabahatin temeli, o ateş üstüne atılmıştır.

Dıştaki ateş, suyla söner; fakat şehvet ateşi, parladıkça parlar; adamın yüzünün suyunu yerlere döker.

Şehvet ateşi suyla yatışmaz; çünkü azap etmek bakımından cehennem huyu vardır onda.

Şehvet ateşine ne çâre var? Din ışığı, sizin ışığınız, kâfirlerin ateşini söndürür.

Bu ateşi ne söndürür? İlâhî ışık. İbrahim'in ışığına usta tut da;

Nemrud'a benzeyen nefsinin ateşinden, şu ödağacına benzeyen bedenin kurtulsun.

Ateşe benzeyen şehvet, yanıp durdukça eksilmez; o, ona, dileğini vermemekle eksilir.

Bir ateşe odun attıkça hiç söner mi? Hiç odunu yakmaz mı?

Fakat odun atmazsan ateş söner; çünkü bu çekinmek, ateşe su serper.

Gönüllerin çekinmesinden allık sürünen güzel yüz, hiç ateşle kararır mı?

Ne mutlu o kişiye ki gençlik çağını ganimet bilir de borcunu öder.

Gücü-kuvveti varken, vücudu sağ ve esenken, yüreğinde de, bedeninde de güç-kuvvet varken başarır bunu.

O gençlik, yem yeşil, ter ü taze bir bağa benzer; esirgemeden yapraklar, meyvalar verir.

Genç adamın kuvvet, şehvet kaynakları akar-durur; Bil ki bu sular, yeryüzüne benzeyen bedeni, yemyeşil eder.

Ev yapılmış, döşenip dayanmış; tavanı iyiden-iyiye yüksek. Dört duvarı sağlam, değiştirmeye, onarmaya hacet yok.

Ne mutlu ihtiyarlık günleri gelip çatmadan, boynunu, hurmalıktan bir iple bağlamadan bu işi başarana.

Kocalıkta toprak çoraklaşır, akar dökülür. O çorak toprak, asla güzel bitki bitirmez.

Güç suyu, şehvet suyu kesilmiş. Kendisine de faydası yok, başkalarına da.

Kaşlar, eğer kuskunu gibi aşağı düşmüş; göz sulanmış, kararmış.

Yüz, buruşuklardan kertenkele sırtına dönmüş. Söz söyleyemez, tad alamaz olmuş; dişler kesmez olmuş, gitmiş.

Gün akşam olmuş; leş gibi beden topallayıp kalmış; yol da uzun. İş yeri yıkılmış, iş güç yıkılıp yatmış.

Kötü huyların kökleri sağlamlaşmış; onları sökecek güç-kuvvet azalmış gitmiş.

 

Her kötü huyunu bir diken bil

Diken, güçlenmede, boy atmada... Diken sökecekse ko­cal­mada, gücü kuvveti eksilmede.

Diken, her gün, her solukta daha da yeşermede.

O, daha da gençleşiyor; sen, daha da kocalıyorsun.. Tez ol, vaktini boş geçirme.

Her bir kötü huyunu bir diken bil; dikenler, kaç keredir ayağını yaraladı.

Kaç kere, kötü huyun yaraladı seni; fakat sende duygu yok ki; duygusuz yaratılmışsın.

Çirkin huyunun, başkalarını yaraladığını bilmiyorsan.

Kendi yarandan da haberin yok değil ya; sen hem kendine azapsın, hem başkalarına.

 

Şehvete batan bir daha çıkamaz

Kendine gel a yolcu, kendine gel! Akşam oldu, ömür güneşi kuyuya düşmek üzere.

Aklını başına al da yarın deme; nice yarınlar geçti... Ekin çağı büs bütün geçmesin bari.

Öğüdümü dinle: Beden, güçlü bir bağdır; gönlün yeniye bakıyorsa eskiyi çıkart.

Şehvetleri, tatları boşlamaktır cömertlik. Şehvete batan, bir daha çıkamaz.

Bu cömertlik, cennet selvisinden bir daldır; vay böyle bir cennet dalını elinden çıkaranın hâline.

Yok olan şu dünyâ, var gibi görünmede. O var olan dünyâ ise pek gizlenmiş.

 

Sevgi acılan tatlılaştırır

Sevgiden, acılar tatlılaşır; sevgi yüzünden bakırlar, altın olur.

Sevgi yüzünden tortular durulur, arınır. Sevgiden dertler şifâ bulur, sağalır.

Sevgiden, ölü dirilir; sevgi yüzünden pâdişâh kul kesilir.

Bu sevgi de, bilginin sonucudur; saçma sapan şeylere kapılan, nasıl olur da böyle bir tahta oturur?

 

Topluma dost ol

Yol arkadaşlarını arayıp sormayı gerekli bil; ister yaya olsun, ister atlı.

Hattâ düşman bile olsa bağışta bulunmak iyidir; bağış yüzünden nice düşman, dost olur gider.

Dost olmasa bile kini azalır; çünkü bağış, kine merhemdir.

A iyi dost; daha da çok faydası var; var ama sözü uzatmaktan korkuyorum.

Sözün kısası şu: Topluma dost ol; put yapan gibi taştan bile kendine bir dost düz.

Çünkü topluluk, kervan halkının çok oluşu, yol kesicilerin bellerini kırar; mızraklarını köreltir.

 

Yalancının vefası yoktur

Eğri, yalancı kişinin, dinde vefası yoktur; her zaman andını bozar o.

Gerçek kişilerin, onda ihtiyaçları yoktur; çünkü onların iki aydın gözü vardır.

Andı, ahdi bozmak, ahmaklıktandır; yemininde durmak, vefayı elden bırakmamak, çekinen kişinin işidir.

Peygamber dedi ki: Sizin andınızı mı doğru sayayım, Allah'ın andını mı?

Topluluk, ellerinde Mushaf, dilleri oruçla mühürlü, gene ant içtiler.

Bu doğru, bu ter temiz söz hakkı için o mescidi kurmamız, Allah içindir.

Orda hiç düzen yok; orda ancak Allah'ı zikir var, gerçeklik var, dostluk var dediler.

 

İçi olmayan çekirdek fidan olur mu?

Allah, "suçları pek örterim ben" dedi, sırlarını söylemem; belâlara uğradığına dâir ancak bir belirtiyi söyleyeyim.

Cezasını verdiğimin bir tek belirtisi şu: Kulluk ediyor, oruç tutuyor, dua ediyor;

Namaz kılıyor, zekât veriyor, daha da başka şeyler yapıyor hani. Fakat bir zerrecik bile can tadı bulamıyor.

Kulluklar ediyor, yüce işler işliyor; ama bir zerre bile tat alamıyor.

Kulluğu güzel ama mânâsı güzel değil; cevizler çok ama içleri yok.

Tat gerek ki kulluklar meyve versin. İç gerek ki tohum ağaç olsun.

İçi olmayan çekirdek hiç fidan olur mu? Cansız şekil ancak hayâldir.

Nefis vurulmaktan anlar

Töhmet altında olan nefistir; yüce akıl değil. Töhmet altındaki, duygudur; latif ışık değil.

Nefis şüphecidir, vur başına onun; vurulmaktan, dövülmekten anlar o, delil getirmekle yola gelmez.

Mucize görür, o çağda aydınlanır; ondan sonra hayâldi o der;

O şaşılacak şey göründü ya hani; gerçek olsaydı gece-gündüz, göz önünde kalmaz mıydı?

O, temizlerin gözlerinde kalır, hayvan gözüne eş dost olmaz o.

O şaşılacak şey, bu duygudan utanır, arlanır; hiç tavus kuşu, daracık kuyuda durur mu?

Çok söylüyor deme sakın bana; yüzde birini söylüyorum, o da kıl gibi hani.

 

Ana karnındaki çocuğun âlemi

İnsan, ana karnındayken gıdası kandı; inanan da pis şeyden böylece temizlik elde eder.

Kandan kesilince gıdası süt oldu; sütten kesilince de lokma yemeye koyuldu ya hani.

Ana karnındaki çocuğa birisi, dışarıda pek düzgün bir dünya var.

Enine boyuna kutlu yeryüzü var; orada yüzlerce nimetler var, bunca da boğazına düşkünler var;

Dağlar, denizler, çöller, bostanlar, bağlar, bahçeler, çayırlıklar, çimenlikler var.

Pek yüce, ışıklarla dolu bir gökyüzü, güneş, ay ışığı, yüzler­ce Süha burcu var.

Kuzeyden, güneyden, doğudan yeller esiyor; bağlar-bah­çeler, gelinler gibi süslenmiş, düğün dernek yapıyor sanki.

Dünyanın şaşılacak şeyleri dille anlatılamaz; sen ne diye bu kapkaranlık yerde sınanmalara düşmüşsün?

Bu daracık çarmıhta kan emmedesin; hapse düşmüşsün, pislikler, eziyetler içindesin deseydi;

Çocuk, kendi haline bakar da inkâr ederdi, bu haber verişten yüz çevirirdi, kâfir olur-giderdi.

Bu, olmayacak şey, kandırış, aldatış derdi. Çünkü kör vehim, böyle şeyleri düşünemez ki.

Anlayışı, buna benzer bir şey görmediğinden inkarcı anlayışı, bunu kavramaz bile.

Dünyadaki avam da böyledir işte. Abdal, öbür dünyadan ha­­ber verir onlara.

Der ki: "Bu dünya karanlık, pek dar bir kuyu; dışarıda renksiz, kokusuz bir dünya var."

Fakat bu söz, onların hiçbirinin kulağına girmez. Çünkü bu tamah, pek çetin, pek büyük bir perdedir.

Tamah, kulağı söz duymaz bir hale kor; garez, gözü bağlar, görmez eder.

O ana karnındaki çocuk gibi hani. O da, aşağılık yurtlarda gıdası olan kana tamah eder de,

Bu tamah, şu dünyanın sözlerine karşı perde ardında bırakır onu; kandan başka kuşluk yemeği bile yemez o.

 

Ömür altın heybeye benzer

Dünyâ hırsı geçti gitti de gözü keskinleşti; gözü, kan-yaş dökecek çağda aydınlandı.

Ululanması, öfkelenmesi yüzünden gözü vakitsiz öten horoz kesildi.

Vakitsiz öten horozun başını kesmek gerek; çünkü o ortalığı vakitsiz ayağa kaldırır.

Her zaman, canının bir parça buçuğu alınmadadır; can verirken inancını gör, gözet.

Ömrün, bir altın heybesine benzer; geceyle gündüz de altınları sayan, iki er.

Bilmeden, anlamadan sayar dururlar; sonunda heybe boşaldı mı, ay tutulur gider.

Dağdaki madenden alsan da harcasan, fakat yerine koymasan, maden bile o verişe dayanamaz; tükenir.

Öyleyse her solukta, harcadığının karşılığını, heybeye koy da "Secde et de yaklaş" âyetindeki maksada eriş.

Ama bütün işlere de böyle sarılma; din işinden başka işe o kadar çabalama.

Çünkü sonunda, iş bitmeden gideceksin sen; işlerin bitmeyecek; ekmeğin pişmeyecek.

Mezar yapmak, ne taşladır, ne tahtayla; ne kilimledir, ne keçeyle.

Kendine, temizlik âleminde bir mezar kazman, varlığını, o mezara gömmen gerek.

O mezara toprak olman, onun gamına gömülmen gerek ki soluğun, onun soluğundan yardımlar elde etsin.

Mezarın üstüne türbe yapmak, kubbe kurmak, yüce duvarlar örmek, mânâ erlerince makbul birşey değil.

Diriyken atlaslara bürünmüş, ipekliler giyinmiş adama bak hele. Şimdi, atlas, ipek, aklının elini tutuyor mu hiç?

Canı, Münker-Nekir'in azabına uğramış; gamlı gönlündeyse gam akrebi yer tutmuş.

Dışardan, görünüşü süslü püslü; fakat gönlü düşüncelere dalmış, zârı-zârı ağlayıp inlemede.

Fakat birini de görürsün ki eski püskü hırkaya bürünmüş; o hırka içinde tatlı düşüncelere dalmış, şeker gibi sözler söylemede.

 

Erlerin güzelliği dillerinde gizlidir

Okul çocukları, öğretmenden eziyet çekmişler, çalışmaktan bıkmışlar, usanmışlardı.

Öğretmeni zor durumda bırakmak, okula gitmemek için birbirleriyle danışıp görüştüler.

Öğretmen, hastalanmıyor ki birkaç gün okuldan uzaklaşsın da diyorlardı;

Biz de okulda mahpus kalmaktan, daralmaktan, çalışmaktan kurtulalım. Mermer kaya gibi yerinde durup duruyor.

İçlerinden en zekileri, şuna karar verdi: Hoca diyecekti, neden böyle sararmışsın?

Hayır olsun, betin benzin yerinde değil; bu, ya soğuk algınlığından, yahut sıtmadan.

Benim bu sözümden hoca, birazcık vehme düşer ya dedi; kardeş, sen de bu çeşit yardım et bana.

Okul kapısından girdin mi, hayır ola usta de, bu halin ne?

Vehmi, biraz daha artar... Vehimle, akıllı kişi bile delirir.

Üçüncü, dördüncü, beşinci gelen de bizim ardımızdan, hoca için gamlanır, açıklanır.

Otuz çocuk da bu haberi verirse, otuzu da aynı sözleri söylerse hastalık, yerleşir gider.

Çocukların hepsi de aferin a zeki çocuk dediler; bahtın, boyuna yaver olsun, aferin.

İçlerinden birisi bile dönmemek üzere bu işi kararlaştırdılar, ahdettiler.

Ondan sonra o çocuk, koğucunun birinin, olayı koğu­la­mamasını sağlamak için hepsine ant içirdi.

O çocuğun buluşu, hepsinden de üstündü; aklı, sürünün en ilerisindeydi.

Güzellerin, nasıl birbirlerinden farkları, üstünlükleri varsa insanların akıllarında da fark vardır.

Nimete şükür, nimetten hoştur

Kış geldi mi köpek bir yana büzülür; kışın soğuğu, onu öyle ezer, büzer ki,

Sığınabilecek bir taş ev kurmam gerek der;

Yaz gelsin de der, dişimle, tırnağımla çalışayım, kış için bir taş ev kurayım.

Fakat yaz geldi mi gelişir, kemikleri canlanır, derisi tavlanır.

Kendisini iri yarı gördü mü, a ulu der, hangi eve sığabilirsin ki sen?

İrileşir, ayağını bir gölgeye çeker; tembelliğe dalar, karnı tok, sırtı pek, yatar, uyur.

Gönlü, amca bir ev kur der, fakat o, iyi ama der, söyle bakalım, ben eve nasıl sığarım?

Senin hırs kemiklerin de derde düştüğün zaman incelir, bitişir; büzülür kalırsın. Tövbeden bir ev kurayım da kışın orda barınayım dersin.

Fakat derdin geçti de hırsın arttı mı köpek gibi, senden de ev kurma sevdası geçer gider. Nimete şükretmek, nimetten de hoştur; şükre düşen, nerden nimete yönelecek?

Şükretmek, nimetin canıdır, nimetse deridir, kabuktur; çünkü seni, dostun kapısına dek şükür götürür.

Nimet gaflet verir, şükürse uyanıklık; sen padişahın şükür tuzağıyla nimet avlamaya bak.

Şükür nimeti; gözünü doyurur, seni bey yapar da yüzlerce nimeti, yoksullara saçar dökersin.

 

İmanın belirtisi ölümü hoş karşılamaktır

A genç, îmânın belirtisi şudur: O sırada ecelin gelip çatsa, gene de gözüne görünmez, bir hoş halde karşılarsın ölümü.

A benim canım, îmânın böyle değilse, olgunlaşamamıştır; yürü, dinini olgunlaştırmaya uğraş.

Hangi işe girişir de o işe koyulduğun sırada ölüm bile gö­züne görünmezse, işte o iştir sevdiğin iş.

Çünkü tiksinmek, kötü gelmek ortadan kalkarsa o ölüm, ölüm değildir ki. Görünüşte ölümdür, gerçekteyse gö­çüş.

Tiksinmek gitti mi ölüm, fayda veren birşey olur; şu halde gerçekten de anlaşılmıştır ki ölüm, geçip gitmiştir.

Sevgili, Hak'tır, bir de, Hakk'ın, sen benimsin, ben de seninim dediği kişidir.

 

Gerçekte büyük âlemsin

Demek ki sen, görünüşte, küçük âlemsin; fakat gerçekte büyük âlemsin sen.

Görünüşte o dal, meyvenin temelidir; fakat iç yüzde dal, meyve için var olmuştur.

Meyve elde etmeyi dilemeseydi, meyveyi ummasaydı bahçıvan hiç ağaç diker miydi?

Öyleyse, görünüşte meyve ağaçtan doğmuşsa da gerçekte o ağaç, meyveden doğmuştur.

 

Ölçü Kur'ân'dır

A yiğit, akıl, şehvetin tersidir; şehvet çevresinde dönüp dolaşanda akıl var deme.

Şehvete kul olana vehim sahibi de; vehim, geçer altınlara benzeyen akıllara göre kalp akçedir.

Mihenk olmadıkça vehimle akıl belirmez; tez ikisini de mihenk taşına götür.

Bu mihenk Kur'ân'dır, peygamberlerin halleridir; onlar da mihenk gibi kalbe gel derler;

Fırsatı ganimet bil

Kendine gel, bari bundan sonra çekin; çünkü Allah'ın lût­fuyla tövbe kapısı açıktır.

Tövbenin batı tarafından bir kapısı vardır; kıyamete dek hal­ka açıktır.

Güneş batıdan baş gösterinceye dek o kapı açıktır; o kapıdan yüz çevirme.

Allah'ın rahmetiyle cennetin sekiz kapısı vardır; oğul, o sekiz kapının birisi tövbe kapısıdır.

Öbür kapılar, kimi çağda açıktır; kimi çağda kapalı; o tövbe kapısıysa hep açıktır, hiç kapanmaz.

Aklını başına al, fırsatı ganimet bil, tövbe kapısı açık; tez pılını-pırtını oraya çek; çek de hasetçi kör olsun gitsin.

 

Dört kötü huyu temizle

Bedenin dört huyu, Halil'in (a.s.) kuşları gibidir; onları boğazlamak, cana yol açar.

Çünkü şu beden, dört huyun durağı olmuştur; onların adları, fitneler arayan, düzenler kuran dört kuştu.

Halkın ölümsüz diriliğe kavuşmasını istiyorsan, bu şom, bu kötü dört kuşun kes başlarını.

Ondan sonra bir başka çeşit dirilt onları da bundan böyle, onlardan bir zarar gelmesin.

O yol kesen mânevi dört kuş, halkın gönlünü yurt edinmiştir.

Değil mi ki bütün doğru düzen gönüllerin beyisin; bu çağda Tanrı halîfesi sensin.

Şu diri dört kuşun başlarını kes de diriliği geçici olan şu halkı Ölümsüzlüğe kavuştur.

Bu dört kuş kazdır, tavustur, kuzgundur, horozdur; bu dördünün insanlardaki Örneği de dört huydur.

Kaz hırstır, horoz şehvet. Mevki tavusa benzer; kuzgunsa dileğe.

Kuzgunun dileği şudur: Ümitlere düşer, ölümsüzlüğü, yahut da uzun bir ömrü umar,

Hırs kazı, kuru olsun, yaş olsun, yerde ne bulursa yere gömer.

 

Allah'a borç verin

Akıl güneşini yak, parlat; gözlerinden bulut gibi yaşlar saç.

Sana, küçücük çocuk gibi ağlayan göz gerek. O ekmeği az ye; çünkü ekmek, yüzünün suyunu giderdi.

Beden, gece gündüz, onunla gelişmekte, dallanıp yapraklanmakta; ama can dalı da onun yüzünden yapraklarını dökmekte, güz mevsimine girip sararmakta.

Allah'a borç verin; borç verin şu beden azığından da karşılığında gönülden çayır çimen bitsin.

Borç ver, şu beden lokmasını azalt da hiçbir gözün görmediği yüz belirsin, görünsün sana.

Beden, kendisini pislikten kurtarırsa, misklerle, ululuk incileriyle dolar.

Şu pisliği verir de arılığı alır; bedeni, "Sizi tertemiz bir hale getirmeyi diler" sırrından faydalanır.

Ama Şeytan seni korkutur; sakın ha, sakın der; bundan pişman olursun, için sıkılır.

Şu hevesleri bedeninden giderir, atar, şu heveslerden geçersen, çok pişman olursun, çok gamlanırsın.

Şunu ye, sıcaktır bu, ilâçtır sana; faydalanmak, iyileşmek için şunu iç.

Hem de şu niyetle ye, iç; bu beden, bir binektir; neyi huy edindiyse, neye alıştıysa onu vermek daha doğrudur.

Kendine gel; huyunu değiştirme; sağlığın bozulur; aklında, gönlünde yüzlerce hastalıklar doğar.

O alçak Şeytan, bu çeşit korkutur adamı; halka yüzlerce afsun okur.

 

Kem gözün tehlikesi

Tavus kuşu gibi kanadını görme, ayağını gör de kem göz, sana pusu kurmasın.

Çünkü kötülerin kem gözleri, dağı bile yerinden oynatır.

Ey Allah elçisi, o toplumda öyle kişiler vardır ki kem gözleriyle akbabaları bile eritir, yok ederler.

Nazarlarından, kükremiş arslanların bile kelleleri yarılır da inlemeye başlarlar.

Deveye, ölüm gibi bir bakar da, sonra ardından köleyi yollar.

Var, git der, bu devenin yağından biraz satın al. Köle gider, görür ki deve, yolda sakatlanmış.

Su gizlidir, dolap meydanda. Fakat işin aslında sudur dönen.

Kem gözün ilâcı iyi gözdür; iyi göz, iyi görüş, kem gözü ayağı altında ezer, yok eder gider.

İyi göz, iyi görüş, rahmetin, kahırdan daha üstün oluşun­dandır, rahmettendir; kem gözse kahırdan, lanetten mey­dana gelir.

Allah'ın rahmeti, kahrından üstündür; bu yüzdendir ki her peygamber, kendi zıddına, kendi düşmanına üst olmuştur.

 

Salih amel en sadık dosttur

Her çağda, senin üç yoldaşın vardır; birisi vefalıdır; ikisi gaddar.

Onların biri dostlardır, öbürü mal mülk; üçüncüsüyse vefalıdır ki o da iyi amelledir.

Mal seninle gelemez; evden dışarıya bile çıkamaz; dost gelir ama, mezara dek.

Sana ecelin gelip çattığı gün, dost, hâl diliyle der ki:

Bundan öteye yoldaş olamam sana; bir zamancağız da mezarının başında dururum.

Yaptığın ameldir vefalı olan, ona sarıl; o, mezarın dibine dek seninle gelir.

O amel iyi bir amelse, ebedî olarak dost olur sana; kötüyse mezarda yılan kesilir sana.

Fakat babacığım, doğruluk yolundaki şu amel, şu kazanç, usta olmaksızın nasıl kazanılır, nasıl elde edilir?

Dünyâdaki en aşağılık kazanç bile ustasız elde edilemiyor.

Önce bilgi, ondan sonra amel gerek, böylece de amel bir zaman sonra, yahut ölümden sonra fayda verir.

 

Sanat edinmeye bakın

A akıllılar, sanatlar elde etmeye bakın, bunun için yardımlasın; ama her sanatı, ehli olan temiz, büyük bir kişiden öğrenin.

A kardeşim, inciyi sedefin içinde ara; hüneri sanat ehlinden iste.

Öğütçüleri gördünüz mü, insaf edin; öğrenip öğretmeye koyulun, çekinmeyin.

Adam deri tabaklarken kirli bir hırka giyse, bu hırka, kendisi zenginse, zenginliğini, uluysa ululuğunu azaltmaz ki onun.

 

Fikrini dağıtma

Aklını, fikrini her yana dağıttın; oysa ki o saçma sapan düşünceler, bir tereye bile değmez.

Akıl fikir suyunu, her dikenin kökü emer durur; artık nasıl olurda meyveler verir?

Kendine gel de o kötü dalı kes, buda; şu güzel dala su ver de yeşert.

Şimdi ikisi de yeşildir ama sonuna bak; bu yok olur-gider; ondansa meyve biter.

Bahçenin suyu buna helâldir, ona haram; aradaki ayrılığı sonunda görürsün vesselam.

Adalet nedir? Ağaçları sulamak. Zulüm nedir? Dikene su vermek.

Adalet, bir nimeti yerine koymaktır; su emen her kökü sulamak değil.

Zulüm nedir? Birşeyi, konmaması gereken yere koymak; buysa, belâlara kaynak olur ancak.

 

Sürme kulağa çekilmez

Yük dengini İsa'nın başına koymuş; eşeğiyse çayıra salıvermiş; o da, orada ağlayıp durmada.

Sürme kulağa çekilmez; gönül işi de bedenden istenmez.

Gönülsen, yürü, nazlan, horluk çekme; bedensen, şeker yeme, şerbet içme, acı tat.

Acı bedene fayda verir, şekerse zarar. Bedenin yardımsız kalması daha iyidir.

Beden, cehennem odunudur, onu erit; bir başka dal bitirirse yürü, kes o dalı.

Yoksa odun hammalı olursun, odun hammalı. İki dünyada da Ebû Leheb'e eş kesilirsin.

 

Nuh dokuzyüz yıl davet etti

A oğul, a kul, mihrabın önündeki mum gibi yücelere ağlamak ümidiyle kalk ayağa.

Başı kesilmiş mum gibi bütün gece ağla, arayış yolunda gözyaşları dök, yan yakıl.

Nuh dokuz yüz yıl davet etti. Çağrısı, ancak toplumun inkârını arttırdı.

Ama o, söyleme dizginini hiç kastı mı? Susma mağarasına çekilmeye kalkıştı mı hiç?

Köpeklerin havlamasından kervan, yolundan kalır mı hiç dedi;

Ay ışığının bulunduğu gece, dolun ay, köpeklerin havlaması yüzünden yürüyüşünü aksatır mı hiç?

Ay ışığını saçar, köpek de havlar durur; herkes, yaradılışına göre bir işe koyulur.

Sirke, sirkeliğini arttırdıkça şekerin de şekerliğinin artması gerek.

Kahır sirkedir. Lütuf da bala benzer; sirkencübînin temeli, bu ikisidir.

Nuh'un toplumu, onun davetine sirke döküp duruyordu. Ama lütuf denizi de Nuh'a şekerler dökmedeydi.

Cömertlik denizinden, devamlı şeker geliyordu, yardım ediliyordu ona; o yüzden de şekeri, dünya halkının sirkesinden fazlaydı.

Tek kişi ama bin kişi gibi. Kimdir o? O eren; hatta o Yüce Allah'ın kulu, yüz asrın, tek eri.

 

Sular temizlemeye çalışır

Şu dünyanın o dünya ile birleşmesi yüzünden şu dünya, utancından sıçrar, ortadan çıkar gider.

Bu söz dar, derecesi de aşağı; bayağı bir şeyin, özün özüyle ne ilgisi var?

Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır; ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini azaltır mı hiç?

Her birinin, şu "Allah, dilediğini yapar" pazarında ayrı bir alıcısı var.

Dikenliğin gıdası ateş, sarhoş kişinin dimağının gıdası da gül kokusu.

Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir, hel­vadır.

Pisler, pisliklerini yaparlar ama, sular da temizlemeye çalışır.

Yılanlar zehir saçarlar; acılar, bizi perişan eder ama, Bal arıları da dağlarda, kovanlarda, ağaçlarda, baldan şeker ambarları doldururlar.

Zehirler, zehirliklerini yaparlar ama, panzehirler de daha tez, zehirlerin zehirliğini gideriverir.

 

Renksizlik renklerin temeli

Halkın yapısı, zıtlar üstüne kurulmuştur; hâsılı biz, zarar bakımından da savaştayız, fayda bakımından da.

Hallerimiz birbirine aykırı; her biri, tepki bakımından öbüründen apayrı.

Her solukta kendi yolumu vurmadayım; artık başkasıyla nasıl uzlaşabilirim; başkasına nasıl çare bulurum?

Kendindeki şu çılgın savaşı gör, başkalarının savaşıyla ne diye oyalanırsın?

Meğer ki bu savaştan seni Allah çeke de barış dünyasında bir renge boyanasın.

O dünya, ancak ölümsüzlük dünyasıdır, mâmur bir dünyadır; çünkü zıtlardan düzülmemiştir.

Şu yok oluş, zıddın zıddı yok edişinden meydana gelir; zıt olmayınca ölümsüzlükten başka birşey kalmaz.

Güneş de olmasın, zıddı olan zemherir de olmasın diye o eşi, benzeri olmayan, cennetin zıddı yok dedi.

Renksizlik, renklerin temelleridir; barışlar, savaşların temelleri.

Yükümü başkasına yükleme

Kul ol da yeryüzünde at gibi hür yürü; cenaze gibi omuzda götürmesinler seni.

Nimete kâfir olan, herkesin kendisine hammal olmasını ister; ölüyü mezara götürür gibi onu da taşısınlar, bunu diler.

Rüyada kimi tabuta binmiş görürsen o kişi, yüce bir mevkie ulaşır, mertebesi yücelir.

Çünkü o tabut, halka yüktür; Bu büyükler de halka yük yüklerler.

Yükünü başkasına yükleme, kendin yüklen; baş olmayı az iste, yoksulluk daha iyi.

Halkın boynuna binme de ayaklarına nikris illeti gelmesin.

Sonunda bu binicilikten bezersin ama şimdi düşkünsün; bir şehre benziyorsun ama yıkık bir köysün sen.

Varlığın, bir şehir gibi görünürken bez bu işten de, dengini yıkık yerde çözme.

 

Eûzü çekmenin zamanı

İnsanı rezil eden Şeytan, ömrünü yok ettikten sonra Eûzü çekmenin de bir tadı tuzu yoktur, Fatiha okumanın da.

Şimdi bağırıp çağırmak, tatsız-tuzsuzdur ama gaflet, gerçekten de ondan daha tatsız-tuzsuzdur.

Gene de sen, tatsız tuzsuz da olsa ağla, feryat et, sızlan, a Yüce Allah düşkünlere bir bak diye yalvar.

Ey Allah'ım, zamanında da gücün yeter, zamanı geçince de; senden hiçbir şey yitmez; her şeyi bilirsin sen.

Sen, "Yitirdiğiniz şeye açıklanmayın" diyen padişahsın; öyle bir padişahın istediği şey, nasıl olur da olmaz?

 

Sözümüz susunca daha açık anlaşılır

Bizim sözümüz, sustuğumuz zaman daha da açık anlaşılır; çünkü o istek, men'edildikçe daha da artar.

Deniz coştu mu, coşkunluğu köpük olur; köpürüşü de, "Bilinmeyi sevdim, diledim" sırrını meydana kor.

Söz söylemek, o pencereyi kapatmaktır; söz söylemek, onu gizlemenin ta kendisidir.

Gülün yüzüne karşı bülbülce naralar at da onlara gülün kokusunu duyurma; oyala onları.

Kulakları sözle oyalansın da akılları, gülün yüzüne uçmasın.

Hele pek aydın olan bu güneşin karşısında her kılavuz, gerçekten de bir yol vurucudur.

Ey yarasalardan gizlenmiş güneş, ışık, ışığın yükselişi, senin gözcün bekçindir.

Güneşin önündeki perde, parıltısının çokluğundan, hararetinin, yakışının fazlalığındandır ancak.

Güneşin perdesi de kendi ışığıdır; ondan nasipsiz olan yarasadır, gecedir.

 

Yaratılış neden altı gün sürdü?

Tencereyi yavaş yavaş ustaca kaynatmak gerek; delice kaynayan yemekte iş yok.

Allah'ın, gökleri bir kere, ol demekle yaratmaya gücü mü yetmezdi?

Peki, yine yaratışı altı gün sürdü; hem de faydalanmak isteyen, her gün, bin yıl kadar.

Çocuğun yaratılışı neden dokuz ay? Çünkü yavaş-yavaş iş görmek, o padişahın âdeti.

Neden Âdem'in yaratılışı kırk sabah sürdü; o balçığı yavaş-yavaş insan haline getirdi?

Hani sen şimdi at sürdün, koştun ya a ham adam, senin gibi değil. Sen çocuksun, kendini şeyh gösteriyorsun.

Kabak gibi herkesin üstüne çıktın ama savaşacak ayak nerde sende?

A kelceğiz, sen, ağaçlara, duvarlara dayandın da kabak gibi yücelere çıktın.

Önce bineğin usul boylu selvi oldu, ama sonunda kupkuru, içsiz, bomboş olur gidersin.

 

Kerpiçte görülen gerçek

Halkın aynada gördüğünü pîr, pişmemiş kerpiçte görür.

Kaba-sakalın, kendi evinde görmediğini köse bir-bir görür.

Ne mutludur o göze ki beyi akıldır onun; işin sonunu görür, her şeyi bilir, aydındır.

Çirkini, güzeli akılla ayırt edin; karadan, aktan söz eden güzel değil.

Göz sidik birikintisinde biten yeşilliğe de aldanır; ama akıl ona der ki: Bir de bizim mihengimize vur onu.

Dileği gören göz, kuşa âfettir; tuzağı gören gözse kuşu kur­tarır.

Ama bir başka tuzak da var ki, akıl onu anlayamaz, göremez. İşte gizli şeyi gören vahiy, o yüzden bu yana koştu, geldi.[44]

 


ŞEYH EDEBALİ’[45]NİN OSMAN GAZİ'YE                      TAVSİYELERİ

Ey oğul

Beysin! (Lidersin)

Bundan sonra öfke bize, uysallık sana,

Gücenirlik bize, gönül almak sana,

Suçlamak bize, katlanmak sana,

Acizlik bize, yanılgı bize, hoş görmek sana,

Geçimsizlik, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana,

Kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlamak sana.

Ey oğul, bölmek bize, bütünlemek sana,

Üşengeçlik bize, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.

 

Ey oğul

Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz.

Şunu da unutma, insanı yaşat ki devlet yaşasın.


Ey oğul, işin ağır, işin çetin, gücün bağlı kıla.

Allah yardımcın olsun.

 

Oğul:

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölür­ler.

Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelamlısın.

Ama,

Bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarında savrulur gidersin. Öfken ve nefsin bir olup aklını yener.

Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmiş gizemler, bilinmeyenler, görülmeyenler, ancak senin fazilet ve erdemlerinle gün ışığına çıkacaktır.

Bu dünyada inancını kaybedersen yeşilken çorak olur çöllere dönersin.

Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma. Gördün söyleme, bildin bilme.

Üç kişiye acı:

Cahiller arasındaki alime

Zenginken fakir düşene,

Hatırlı iken itibarını kaybedene.

Unutma ki! Yüksekte yer tutanlar aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

Haklı olduğunda mücadeleden korkma

Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler...[46]


İMAM RABBÂNÎ'DEN[47] TAVSİYELER

 Dünya bir seraptır

Ey oğul!

Bu dünya imtihan yeridir. Onun yüzü yaldızla ve çeşitli yüzlerle süslenmiştir. Sureti nakışlıdır. Çirkin bir kadın gibi kaşı çekilmiş, yanakları boyanmış. İlk bakışta tatlı gelir, göze tazelik ve canlılık hayali verir; lâkin gerçekte o üzerine koku sürülmüş cifeye benzer.

Sineklerin ve kurtların içine dolduğu bir çöplük gibidir. Su gibi görünür, o bir seraptır, Şeker suretinde zehirdir. İçi harap ve çok kötüdür. Bu süsü ve hayasızlığı ile söylenenlerin ve anlatılanların hepsinden şerlidir.

Onun aşıkı sefih ve büyülüdür. Fitneye düşmüş, çıldırmış ve aldatılmıştır. Kim onun görünüşüne aldanırsa ebedi kayıp zehiri ile zehirlenmiştir. Kim onun tazeliğine ve tadına bakarsa sonsuzluğa kadar pişmanlık duyar.

 

Dünya nedir?

Ey oğul!

Dünya nedir, bilir misin? Kadın, çocuk, mal, makam, reislik, oyun, oyuncak, lüzumsuz işlerle uğraşmak...

Bütün bu sayılanlardan hangisi seni alıp Allah'tan başka şeylerle oyalayıp perdelerse, o dünyaya dahildir.

 

Gençlik tövbesi

Ey oğul!

Cenab-ı Hak sonsuz inayetinden sana nasip verdi. Bilhassa gençlik çağında sana tevbe nasip etti. Şimdi bilmiyorum, o tevbede sebatlı mısın? Yoksa çeşitli muzahrefat ile şeytan seni azdırdı mı?

Tevbe üzerinde durup devam ettirmek zor görülebilir, zira çağ gençlik çağıdır. Dünya malına gelince, elde etme sebepleri çok ve kolaydır, bu manada arkadaşlarının çoğu da uygunsuzdur.

 

Sana tefekkür lazım

Ey oğul!

Önemle üzerinde duracağın iş, mübah şeylerin zaruri olan miktarı ile yetinmektir. Bu zaruri miktar da ibadetlerde kuvvet bulmak niyetiyle alınmalıdır.

Yenen yemekten maksat, ibadetin yerine getirilmesi için kuvvet kazanılması olmalıdır. Elbise giymekten maksat, avret yerini örtmek, sıcaktan ve soğuktan korumaktır. Bu ölçüyü diğer zaruri mubah işlerde de devam ettirmelidir.

Sana tefekkür lâzım. Kalbe dayalı işleri yapmak gerek. Aksi halde yarın ziyandan ve pişmanlıktan başka bir şey elde edilmez.

 

Gençlik büyük fırsattır

Ey oğul!

İbadete yönelme vakti gençliktir. Akıllı olan bu vakti kaçırmaz, fırsatı ganimet bilir. Zira iş önemlidir. İnsan yaşlılık zamanına kalmayabilir. Kaldığını farz edelim, derlenip toparlanmak nasip olmaz. Böyle bir derlenip toparlanmanın müm­kün olduğunu farz edelim, bir amel işlemeye güç yetiremez. Zira o zaman, zaafın ve aczin bastırdığı zamandır. Halbuki şu anda derlenip toparlanma durumu vardır, elde edilmesi kolaydır.

Hele anne-babanın hayatta olmaları Yüce Hakkın nimetlerinden biridir. Senin geçimini onlar üzerine almıştır. İşte bu mevsim fırsat mevsimidir. Güç ve kuvvetinin yettiği mevsimdir. Bugünün işini yarına bırakmak için şu andaki durum nasıl bir özür olabilir? Ertelemeye ne gerek var?

Evet, bugün ahirete ait işlerle bir meşguliyet varsa, bu düşük dünyanın işini yarına bırakmak cidden güzel olur, tam bunun aksi ise pek çirkin bir şey olur.

Şu zaman gençlik zamanıdır. Nefsin, şeytanın ve din düşmanlarının istilası zamanıdır. Bu zamanda yapılan az amele biçilen itibar, bu vakitlerden başka zamanlarda yapılan amellere biçilmez.

 


Allah'ın emir ve yasaklarına uymalı

Ey oğul!

Varlıkların özü olan insanın yaratılmasındaki gaye, oyun ve oyuncakla eğlenmek, yemek ve içmek değildir. Onun yaratılmasındaki gaye, kulluk vazifelerini yerine getirmek, devamlı bir şekilde Allah'a iltica ve niyazda bulunmaktır.

Dinin anlattığı ibadetlere gelince, bunların edasından gaye, kulların faydası ve onların yararıdır. Bunlardan hiçbiri Cenab-ı Hakkın yararına değildir, çünkü onun böyle bir şeye ihtiyacı yoktur.

Durum böyle olunca, onların edası memnuniyete sebep olmalıdır. Bu emirlerin yerine getirilmesi ve yasaklardan kaçınmak için koşmalı, çabalamalıdır.

Cenab-ı Hak sonsuz zenginliği ile kullarına emir ve yasaklar yolundan ikramlar eylemiştir. Bu durumda bize düşen, tam manasıyla bu nimetlere şükretmektir. Memnuniyetin en üstün derecesi ile emir ve yasaklardan ne varsa hepsinin yerine getirilmesi için çaba harcamaktır.

 

Doğru haberci ile yalancının farkı

Ey oğul!

Yalan söylediği defalarca denenmiş olan bir kimse, "Bu gece düşman hücum edecek" diye bir haber verecek olsa, bu haber üzerine o beldenin ileri gelenleri derhal savunma tedbirleri alır. Bu haberi veren kimsenin yalancı olduğunu bildikleri halde o belanın giderilmesi için çareler ararlar. Çünkü tehlike ihtimaline karşı dikkatli olmak lazımdır.

Halbuki, doğru haber veren Resulullah (a.s) bütünüyle âhi­reti haber vermiştir. Durum böyle iken bu haberden kimse müteessir olmamaktadır. Eğer müteessir olsalardı, ondan korunma çareleri ararlardı. Kaldı ki, Resulullah Efendimiz ondan korunma çarelerini de göstermiştir.

O nasıl bir imandır ki, doğru haberciye yalan haberci kadar itibar etmiyor.

 

Mal ve mülk Allah'ındır

Ey oğul!

Nefis kendi özünde cimridir. İlâhi emirleri yerine getirmekten kaçar. Bunun için devamlı yumuşak konuşmalıdır. Yoksa mal ve mülk bütünüyle Allah'ındır.

Kula asıl layık olan zekâtı tam bir memnuniyetle vermektir. Yoksa nefsin arzularına uyarak ibadetin edasında tembellik edip ağırdan almak yakışmaz.

 

Fetvayı âhiret âlimlerinden almalı

Ey oğul!

Dini hükümleri, fetvaları âhiret ulemasından sorup öğrenmek gerektir. Zira onların sözlerinde tesir vardır. Belki onlara sorulduğu için nefeslerinin bereketi ile amelde başarı hasıl olur.

İlmi kendilerine makam vesilesi yapan dünya alimlerinden kaçınmak gerekir.

Dünya adamlarıyla bizim ne işimiz var? Onlarla aramızda ne gibi bir münasebet olur ki, onların hayrı ve şerri üzerinde söz edelim.

 

Tavşan uykusu ne zamana kadar sürecek?

Ey oğul!

Hayatının en güzel zamanlan heva ve heveste geçti. Allah düşmanlarının rızasını kazanma yolunda geçip gitti. Şimdi ömrünün sonu kaldı. Bugün de bunu Hakkın rızası istikametinde harcamazsak, o en güzel ömrün yerini doldurma işinde bir tedarik görmezsek, isterse pek az olsun, çekeceğimiz zahmeti ebedi rahata vesile bilmezsek, az sevap işlemek suretiyle çok günahlarımıza kefaret ettirmezsek, yarın hangi yüzle Allah'ın katına varacağız? Hangi çareye başvuracağız?

Bu tavşan uykusu ne zamana kadar sürecek? Bu gaflet pamuğu ne zamana kadar kulakta kalacak? Yakında basiret gözünden gaflet kalkacak, hiç şüphe edilmesin kulaktan bu gaflet pamuğu da gidecek, lâkin o zaman ne faydası olur? O zaman hasret ve pişmanlıktan başka bir şey olmayacak.

Ölüm gelmeden önce amel işlemeye bak. Kabrinde yaslanacağın bir şey hazırlamalısın. Öncelikle itikadını düzeltmelisin. Sonra dini yönden zaruri bilgileri öğrenmelisin. Fıkıh kitaplarının açıkladığı şeyleri bilmeli ve amel etmelisin.

 

Zikir gafletin kovulmasıdır

Ey oğul!

Fırsat ganimettir. Sağlık ve boş zaman ise iki ganimettir. Vakitlerini devamlı olarak Allah'ın zikrine harcamak gerekir. Hangi amel olursa olsun, dinin emri istikametinde ise o zikre dahildir, isterse alış veriş olsun.

Bütün hal ve hareketlerde dinin hükümlerine riayet etmek gerektir. Ta ki onların hepsi zikir ola... Zikir gafletin kovulmasından ibarettir. Bütün işlerde emir ve yasaklara riayet edilirse, emirleri veren yasakları bildiren Zata karşı gaflet esaretinden kurtuluş nasip olur. O Yüce Hakkın da devamlı zikri hasıl olur.

 

Hayat şeriat üzere olmalıdır

Ey oğul!

Düşük dünya süslerine aldanmaktan sakın. Bu fani saltanata kanmamaya dikkat et. Bütün hal ve hareketlerinde şeriata göre amel et. Hayat, temiz şeriat üzere olmalıdır.

Ehl-i Sünnet ve'l-cemaat âlimlerinin görüşlerine göre öncelikle itikadı düzeltmek gerekir. Bundan sonra himmet dizginlerini amele faydalı fıkıh hükümlerini yerine getirmeye sarf­etmelidir.

Farzların edasında önemle durulmalıdır. Helal ve haram işlerinde dikkatli hareket etmelidir. Farzların yanında nafile ibadetlerin durumu yolda bırakılmış ve itibardan düşmüş gibidir. Halbuki bu zamanda insanların pek çoğu nafile ibadetlere önem verip farzları harap bırakmaktadır. Nafile ibadetlere önem verip farzları da düşük ve itibarsız saymaktadırlar.

 

İlim, amel, ihlas lâzım

Ey oğul!

Bilmiş ol ki, ebedî kurtuluşun kolaylaşması için insana şu üç şey mutlaka lâzımdır: İlim, amel, ihlâs.

İlim iki kısımdır: Birinci kısım, amel olup bunun izahını fıkıh üzerine almıştır.

İkinci kısım, bundan maksat mücerred itikat ve kalbi yakindir. Bunun tafsilatı kelâm ilmi üzerine yazılan kitaplarda vardır. Haliyle Ehl-i Sünnet ve'l-cemaatin görüşüne göre... Şöyle ki: Bunlar fırka-i naciye olup, bunlara tabi olmadan hiç kimse için kurtuluş ümidi yoktur. Bunlara kıl kadar muhalefet olsa, iş tehlikeye girer, hem de ne tehlike!

 

Kul hakkını dünyada iken öde

Ey oğul!

Tam manasıyla kul hakkının ödenmesi cihetine gidilmelidir. Bu yolda tam bir gayret gösterilmelidir. Ta ki, üzerinde hiç kimsenin hakkı kalmaya. Çünkü bu dünyada hak ödemek kolaydır, yumuşaklıkla, tatlı dille helallik dilemek mümkündür; ama âhirette iş zordur. Orada çare bulmak mümkün değildir.

 


Nefsin sevdasına kapılma

Ey oğul!

Nefis, makam ve baş olmak sevdası üzerine yaratılmıştır. Bütün gayreti, akranı üzerine üstün gelmektir.

Bütün arzusu yaratılmışların hepsi kendisine muhtaç, emrine ve nehyine boyun eğmiş olmaktır. Kendisinin hiçbir şeye muhtaç olmasını istemediği gibi, hiç kimsenin hükmü altına da girmek istemez.

Bütün bunlar ondan gelen uluhiyet davasıdır. Benzeri olmayan Yüce Yaratıcı ile ortaklık davasına girer. Mutlu olmaktan yana pek uzaktır.

Hatta ortaklığa bile razı olmaz. Yalnız kendisinin hâkim olmasını ister, başkasını istemez. Her şeyi hükmü altında görmek ister.

Makam, reislik, yükselmek, büyüklenme hususunda nefsin isteklerini vermek suretiyle nefsi terbiyeye kalkışmak ona yardım olur ki, hakikatte Yüce Allah'a düşmanlıktır. Onu takviye etmek dahi bu mânâyadır. Bu işin çirkinliği ciddi bir şekilde idrak edilmelidir.

Peygamberlerin gönderilmesinin hikmeti, nefs-i emma­re­yi âciz bırakıp onun yapısını tahrip etmektir. Dinî emirler nefsi arzuları kaldırmak için gelmiştir. Ne kadar dinî emir işlenirse, o kadar nefsanî arzu zail olur.

Dinî hükümlerin birini yerine getirmek nefsanî arzuların izalesi için bin senelik riyazetten ve bu uğurda mücahe­de­den daha faziletlidir.

Bu riyazet ve mücahede şeriat gereğince olmayınca nefsin arzusunu takviye ve teyit eder. Brahmanlar ve Hindular riyazet ve mücahedede hiçbir kusur işlemezler, fakat şeriat dairesinde yapmadıkları için kendilerine hiçbir faydası olmaz.

Meselâ bir kimse dinin emrettiği zekât niyetiyle bir dinar verse, nefisten gelen bir arzu ile nefsin tahribi yolunda bin dinar harcamasından daha faydalıdır.

Ramazan Bayramında şeriatın emrine uymak maksadıyla oruç tutmayıp yemek, bir kimsenin kendiliğinden tuttuğu bin senelik oruçtan hayırlıdır.

Sabah namazının iki rekât farzını cemaatle kılmak sabah namazını cemaatle kılmayı bırakıp geceyi sabaha kadar ibadetle geçirmekten çok faziletlidir.

Hâsılı; nefsin, başkanlık, üstünlük, yükseklik taslamak hususundaki boş kuruntuların pisliklerinden kurtulmadıkça kurtuluş mümkün değildir. Ondaki bu hastalığın izalesi zaruridir. Tâ ki, ebedi ölümle yüz yüze gelmeye... [48]

 

 

 

 


ŞAİR NÂBÎ'NİN[49], OĞLUNA YAPTIĞI                 TAVSİYELER

Öğütlerin yazılış sebebi

Ey isteklerimin sevinç artıran çerağı! Ey Aziz ve Celil olan Allah'ın bağışı oğul!

Bendeki özelliklerin ve şahsî erdemlerin hepsi sende aynıyla mevcut.

Sende methedilecek ahlâk çoktur ve çok şükür, ben de o bakımdan zararda değilim.

Bunlardan biri, güzel yaratılışının kokusudur. Edebe dair alametler ise sende yaratılıştan mevcut...

Lâkin babanın bu söyledikleri de evladına fazladan bir tesirde bulunsun.

Kulaklarına bir küpe olsun diye ve sana akıllıca bir sermaye olması için.

Ey babasının canı! İstediğim, bunların her zaman kulağında küpe olmasıdır.

Dilerim ki bunu, canından da nazik tutasın ve bir an bile yanından ayırmayasın, aklından çıkarmayasın!

Bunun feyzi mahşer gününe dek yürürlükte olsun ve hem seni, hem de başkalarını kuşatsın.

Bu nimetten sen de yiyip istifade edesin ve "babamın yadigârıdır" diye anasın.

Böylece sen ölünce lütfunla ruhumu şad edesin ve bir dua ile beni daima hatırlayasın.

İşlediklerinin daima sonunu düşün ve böylece din evin onarılmış olsun.

 

İslâmın beş temeli

İslâm yapısının beş temeli hikmet ölçüsüyle yükseldi.

Bu binanın içinde olan kişi rahattır. Dışı ise fenalıkların ayakları altında kalmıştır.

Bilhassa seher vaktinde hiç yatma, uyanık ol. O vakitte kendini tevbe seccadesine vakfet.

O saatte Allah huzurunda el bağlayıp hatalarından dolayı göz yaşı dökmek ne saadettir.

Secde için alnını yere koy da yeryüzünde gerçek saltanat ne imiş bir gör.

Eğer İslâmın değerini gerçekten anlayabilseydin, namazı kılmak için bir an bile gecikmezdin.

Gerçi senin yaşındaki çocuklar bunu anlayamaz, ama yine de sana bu sırrı açıklayayım.

Çalış ve gayret göster ki git gide bunun hikmetini anlayacaksın.

Ey parlak ay gibi olan oğul! Eğer namaz kılacak olursan elif gibi düzgün durmalısın.

Ey harikulade ruh oğul! İnsan olup bunu anlayabilirsen, secdeye kapandığında da mim harfinin daire şekli görünür.

Anla ki: "Namaz kılmayan kişi, hiç âdem olur mu?" sözündeki sırlar sana açılır.

 

Oruç bir rahmet sofrasıdır

Ey babalık bağının seçkin meyvesi! Ey hayat denizindeki sedefin incisi oğul!

Hasta olmadıktan ve vücudun halsiz kalmadıktan sonra Ramazan orucunu sakın geçirme.

Oruç, Allah'ın kullarına bir lütfudur. Orucun mükâfatını bizzat Allah verir.

Oruç bir rahmet sofrasıdır. Oruçlu için ise nurdan bir elbisedir.

Oruç gizli tutulan gizli bir ibadettir. Onun için asla oruca riya giremez.

Oruç, Allah'ın ezelî kudret ve kuvvetine mensup temiz bir gizliliktir. Oruç melekiyet sıfatına bürünmektir.

Oruç, Cennet nimetlerinin yol göstericisidir. Böylece oruçta yeme içmeyi terketmek bir rahmet sebebi olur.

Ta gecenin karanlığı uzadığı bir vakitte güneşin parlak yüzük taşı, senin ağzına mühür vurur, yeme içme kesilir.

Artık kendi nurun parlamaya başlar ve kötü amellerin gece karanlığına gömülür, affedilir.

O ne saadettir ki dudağın kapalı olduğu için, yeme-içme olmadığı için bütün beyhude işlerden uzaklaşmışsındır.

 

Kabe yoluna git

Ey can güllüğünün taze yetişmiş gülü! Ey bilgi ve anlayış dimağını kokularla donatan oğul!

Yola çıkacaksan mutlaka Kabe yoluna git. Gayesiz boşuna yapılmış bir yolculuk cehennem ateşine götürür.

Hacer-i Esved, Allah'ın sevgili kullarının, öperek şifa buldukları bir taştır.

Günahlardan minnetsizce yıkanıp temizlenmek için Altın Oluktan rahmet dökülür.

Zemzem suyu ferahlık verici bir ilaç gibidir. Ondan içen suçlu kullara şifa verir, günahlarından arınmalarını sağlar.

"Lebbeyk" sadalarını çıkaran nefesler göklere doğru uydular gibi yükselir, giderler.

Bu ne ikbal, bu ne saadet ve ne mertebedir ki Allah'ın evini tavaf edersin.

Arefe günü, yarlığayıcı Allah'ın, insanları hesap için topladığı kıyamet gününden bir örnektir.

Arafat'ın o berraklığı ve ter temizliği, satır satır günahların affı için berat yazmaktadır.

Orada günahtan kararmış defterler yıkanmış, paklanmış ve orada günaha esir olanlar azat olunmuştur.

İhramlar içindeki hacıların oluşturdukları gümüş halkanın üstünde Rahmet dağı bir yüzük taşı gibi durur.

Ey oğulcuğum! Eğer sen Kabe'nin etrafını tavaf eden bir pergel olursan, bir gün elbet kazanç noktası sana kendini gösterecektir, karşılığını kıyamette alırsın.


Malını muhtaçlardan esirgeme

Ey sedefin kulak süsleyen incisi! Ey şeref hanedanının hayırlı halefi oğul!

Üzerinde zekâta ait olan bir tanecik bile bırakma. Zekâtını ver ki malın bereketi ve hayrı olsun.

Zekâta ayrılan o mal Hz. Allah'ın hakkıdır, sen de edasını ihmal etme.

Zekât, fakirlerin hakkıdır. Ondan elini çekme, vermemezlik yapma ki temiz olan malını kirletmeyesin.

Zekâtını verdikçe Allah'ın emri üzerinesin ve Allah senin o malının birine on verir.

Malının zekâtını vermezsen bereketi kalmaz ve o nimet sende fazla durmaz.

Malın telef olması, zekâtını vermemektendir. Ayrıca zekâtı vermemek bazı musibetlere de hedef olur.

Dine uyularak verilen zekât, malın tohumudur ve zekât olarak verilen mal, bu tohum, Allah katında kabul toprağına ekilmiş olur.

Serpilmiş tohum yerden fazlasıyla biter ki, bu da iki âlemde sana yeterlidir.

Fakirliği ve zenginliği yaratan Allah, zekâtı da fakirlere tahsis etmiş.

Her şeye kadir olan Allah'ın seni zengin yaratırken onu da fakir etmesinin elbette bir hikmeti vardır.

Fakirlerin hakkını kesme. Senesi geldikçe zekâtını ver.

Ayrıca sadaka vererek de zekâtını tamamla. Bir mal için zekât kök, sadaka ise dal budaktır.

Sadakadan elde edilecek sevabın sınırı yoktur. Nitekim bunu kuvvetlendiren birçok da ayetler vardır.

Fakirler zenginlerin aynasıdır. Nitekim her şey zıddı ile vardır.

Eğer Allah'ın takdiri, seni onun yerine fakir yaratsaydı, bunu değiştirmeye gücün yeter miydi?

Fakirlik olmayınca zenginliğin güzelliği ve çekiciliği kalmaz. İşte Allah bunu böyle yaratmış.

Nimetin şükrüne sebep fakirliktir. Devlet ve ikbalin güzel oluşuna süs yine fakirliktir.

Bu fani dünyada fakirler olmasa acaba sen zekâtını kime verirdin?

Fakir, zekâtı almaktan kaçınırsa üzül, alırsa da memnun ol, sevin.

Zekât, senin ikbaline ve varlığına bir vesiledir. Bunu da Allah tarafından sana verilmiş bir nimet ve lütuf kabul et.

Allah'ın verdiği nimete şükretmesini bil ki ekmeğin ve suyun ziyadeleşsin.

Fukaraya merhamet nazarıyla bak. Sertlikle konuşma, cömertlik et.

Malını muhtaçlardan esirgeme. Allah'ın sana verdiği nimetten açlara ve yoksullara yedir.

Kapını, fakirlerin boş dönmeyecekleri bir hale getir ve mümkün olduğu kadar ihsanda bulun.

Acıkmışı doyurmak, her gün nafile oruç tutmaktan hayırlıdır.

Senin elinden bir açın doyması, nice camiyi tamir ettirmenden yeğdir.

Bir susuza su vermen, her yıl Kâbe'yi ziyaret etmenden daha hayırlıdır.

Senin yüzünden ihtiyaç sahiplerinin sevinmesi ne büyük saadet, ne büyük yücelik, ne büyük devlettir.

O geçim malı ne kutludur ki, fakirler onunla ihtiyaçlarını karşılarlar...

Ve o mal sahibi ne saâdetlidir ki bin yere azık gönderir.

Bir fakire yardımı dokunan kişi gerçekten dine layık kişidir ve o kişinin hayrı başkalarına da geçer.

Sakın fukaraya tiksinti ile bakma ve asla ihsanda bulunmaktan kaçınma.

İhsanda bulunarak çocukları sevindir. Gönüllerini alarak kalplerini mamur et.

Hele hele yetimlerin ve kimsesizlerin yaralı gönüllerine merhem olursa...

Eğer gidişatını düzelttiysen ve Allah da sana malca nimet ve zenginlik verdiyse nimete nankörlük semtine sakın ayak basma ve hem fiil, hem de söz ile şükrünü eda et.

Gerçi şükür kelimesi herkesçe bilinir, herkes şükreder, ama sen yine de can u gönülden şükret.

Hem gizli gizli ve çok çok şükret; hem de aynı şekilde ihtiyaç sahiplerine ihsanda bulun.

Allah'ın kullarını aç, elbiseye, ekmeğe ve yiyeceğe muhtaç görünce ihsan kapısını sakın kapatma ve sana hacetini bildireni sakın geri çevirme.

 

Misafire ikram et

Evine gelen misafir kim olursa olsun elinde bulunan her şeyle sofranı donat.

Misafire kıymeti ölçüsünde tazim göster ve misafirliğin şanına yakışır ikramda bulun.

Misafir kaba saba bir kişi bile olsa sabır göster ve bir tatlı dil ile hatırını yap.

Misafirin gözünü hasret çektiği şeyden perdeleme ve isteğinin imkânı varsa onu ondan esirgeme.

Misafirin gönlünü boş kuruntulardan kurtar. İsteğinin yerine getirilmesi için imkânlarının hepsini kullan.

Misafirin arzusunu yerine getirmek elinde değilse o garibi küstürmeden geri çevirmeye çalış.

 

Yaptığın hayrı başa kakma

Fakirlere lütuf ve ihsanda bulunduğunda riyakâr davranmamak da ayrıca teşekküre değer.

Eğer fukaraya ihsanda bulunursan bunu gizli yap ve yardım ettiğini yalnızca Allah Teâla bilsin.

Yaptığın hayrı sakın başa kakarak boşa giderme, Karşın­dakinin utanmasına meydan verme ve ancak kendin utan.

Nice insanlar yardım istemekten utanırlar. Senin vazifen bu durumda olanları arayıp bulmaktır.

Nice ikbali ile aşağılık olmuş kişiler vardır ki bunlar kendi felaketlerinin ayakları altına düşmüşlerdir.

Öyleleri de vardır ki fakirlik köşesinde ayaklar altında kalmıştır da bir şey isteyip dilenemez.

İşte böyle kişiler için sen bir çare ulaştıran ol, ki bu hareket altın tavan yapmakta daha iyidir.

Bu işlerdeki inceliği anla ki aslında yaptığın hayır senin kendinedir.

Eğer yardımında karşındakini incitirsen yahut riya için yaparsan, bunun hayrı ne sana, ne de ona fayda etmez ve kaybolup gider.

Kimsesizlere yardım dağıtmak; zenginleri davet etmekten elbette çok daha üstündür.

Oysa o zenginler hem yer içerler; hem de seni çekiştirirler ve bir noksanın varsa onu anlatırlar.

 

İlimlerle kendini donat

Ey edep çimenliğini süsleyen fidan; ey babasının gönlüne ve gözüne nur bağışlayan oğul!

Gece gündüz şerefli mukaddes, ilimlere çalış ve hayvan gibi cahil kalma da ilim öğrenen ol.

İlim Allah'ın sıfatlarındandır ve dolayısıyla tüm sıfatların en yücesi ilim sıfatıdır, ilim her şeyin üstündedir.

İlim öğrenmeye çalış ve bilgililerin bilgilisi ol. Resûl-i Ekrem efendimiz ilim öğrenmenin farz olduğunu söyledi: "İlim talebi her Müslüman’a farzdır."[50]

Nur diyarının sultanı ilim hakkında "Rabbi zidnî" (Rabbim, ilmimi artır) isteğine memur oldu.

Öyle bir ilim şehrini arayıp bul ki kapısı Peygamber'in (a.s) damadı Ali olsun.

Varlığın yüzünün süsleyicisi ilimdir. Var ile yoku bilme yolu, yine ilimdir.

İlim ilâhî bir sofradır. İlim Allah'tan insanlara bir bağış, bir bahşiştir.

Değer ve yücelik rabıtası ilimdir. Gönül berraklığı ve ağırbaşlılığın sebebi ilimdir.

İlim, büyüklük ve mertebenin güvenliği ve koruyucusu; ilim, doğruluğun ve talihin kopmayan bağı...

İlim, sahili olmayan bir denizdir ki onun içinde âlim geçinenler gerçekte cahildir.

Allah, cahillik için "ölüm", ilim için "hayat"tır dedi. Sen de sakın ölü gurubuyla aynı durumda olma.

Cahillik ile ebedî hayattan mahrum olma ve iyi ile kötüyü ilim vasıtasıyla birbirinden ayır.

Çeşitli ilimler ile kendini donat, zihnini doldur. Belki bir gün ona ihtiyacın olur da kullanman gerekir.

Bir şeyi bilmek, sorulduğu zaman "Ben onu bilmiyorum" demekten daha güzel değil mi?

İlmi ehlinden öğren

Bir şeyi ehlinden öğren ve bunu yaparken utanma. Çünkü her şeyin âlimliği, cahilliğinden daha iyidir.

Bir şeyden habersiz olan câhil nerde; her şeyi bilen nerde! Hiç gören ile âmâ bir olur mu?

Ne kadar ululuk ve maddi üstünlük bulsa da câhile mevki ile yücelik gelmez.

Cehalet insana bir belâ zindanıdır ki içine düşenler ondan kurtuluşun yüzünü görmez.

İlim, varlığın; cahillik ise yokluğun kaynağıdır. Hiç var ile yok beraber olabilir mi?

İlimle uğraşmak kadar yüce bir iş olmadı. İlimden de hiç kimse elem görmedi.

Yaratıcı olan Allah'ın sıfatlarına sınır olmadığı gibi ilmin şerefine de bir son yoktur.

Sakın ilmin dış kabuğunda kalma. Mânâların özüne ulaşmaya bak.

İlmin dış kabuğunda kalmak, kuşun tek kanatla uçmaya kalkması gibidir. Onun için sen de ilmin dışında kalmayıp içine doğru yönel.

Nitekim yürünüp geçilen yer, evin dışıdır. Oturulup durulacak yer ise o evin içindeki halvettir.

Hiç denizin sahilinde inci olur mu? Cevher istiyorsan elbette derinine dalman lâzım.

 

Dilinde ve gönlünde Allah olsun

Ey varlık ve vücut mecmuasının seçkin nüshası, ey sıfat aynasının süslü ve yakışıklı resmi oğul!

Bu öğüdümü kulağına asılı bir küpe eyle: "Sakın kimseye fazilet satmaya kalkma!"

İnsanı hakikate yaklaştıran, Allah yolunda yüce mertebelere ulaşan kişilerin temiz nefesleri, sözleridir.

Eğer devrinde mürşid-i kâmil bulunmazsa, sana Kur'an bir mürşid olarak yeter.

Arif ol, sakın ham sofu olma; gayret göster de yakın sırrına, Allah ilmine erenlerden ol.

Allah seni Kendisini bilmen için ve Ona candan kulluk etmen için yarattı.

Asıl lâzım olan dünya denilen bu evin sahibidir (Allah'tır). Cahiller ise sahibi yerine evini isterler.

Evin sahibi senin olasıya kadar gece gündüz çalış ve bunun için pervane ol.

Dilindeki ve gönlündeki daima Allah olsun. Uğruna can verdiğin yer, yine Allah'ın yüce dergâhı olsun.

Cennet ümidi ve Cehennem korkusu ile çalışma. Ey gerçeği gören kişi! Cennet ve Cehennemin asıl sahibini isteyip bul.

Kendini ara, bul! Sen kimsin? Kim olduğunu idrak et ki iki âlem sana apaçık görünsün.

Âmâ o kişidir ki hakikat kapıları kapandığı zaman varlıkları hakikatleriyle göremez.

Peygamberlerin medarı iftiharı olan, Hazret-i Peygamber (a.s) bile, hakikatler kendisine açılsın diye duada bulunurdu.

 

Her gördüğüne istek duyma

Kimseye ihtiyacını arz etme de, minnet yükü altında eğrilme.

İsteğin için ağzını sakın açma; dilenme sözleriyle dudağını bulaştırma.

Sana ayrılmış olan rızık elbette seni bulur. Öyleyse açgözlülükten ele geçen yalnızca yüzsuyu dökmektir.

Sana takdir olunmamış rızık ele geçmez; sana ayrılmış olan da asla başkasına gitmez.

Kıymetini bilip harcamayan için yüzsuyu, bengisudur ki Nil ve Fırat nehirleri onun bir damlasına bile susamışlardır.

Kıymetini yücelt, bayağı olma. Her gördüğüne istek duyma!

Kimin elinde ne var ki isteyesin. Onu yahut bunu "bana ver!" diyesin.

O kul da Allah'ın ihsanına muhtaçtır ve Allah'ın bağışına bağlanıp kalmıştır.

O acizin lütfedecek hali mi var, yahut sana bağışlayacak malı mı var?

Allah, lütfunu herkese karşılık beklemeden verir. Kulun mülkiyeti ise arada yalnızca bir vasıtadır.

Gerçi sebebi terkedip bağışta bulunmamak sevap değildir, ama sebep, müsebbibsiz hiçbir işe yaramaz.

Sana rızık olarak verilen şeyin seni bulması için birinden istemeye ihtiyacın olduğunu sanma. Başkasından isteyip de boş yere mihnet ve sıkıntı çekme.

Allah'ın sana bahşedeceğine güven ki rızkın, sana kavuşmak için senin ona olan aşkından daha büyük âşıktır; sen ona yürürken o sana doğru koşar.

Allah'ın verdiği ile yetinip evciğinin köşesinde rahat yaşamak hoştur.

Hakkın ve ruhsatın olmadan bir mala el uzatma. Halini bilecek olan, senden daha büyük ve bilgili olan Allah'tır.

 

Rızkına kanaat et

Rızkı veren Allah'ın sana ayırdığına gönlünü bağla, razı ol ve her ne verdiyse ona kanaat et.

Rızkı hikmetle veren Allah, senin halini bilir ve rızkını, ihtiyacın olduğu anda gönderir.

Senin rızkın sadece herhangi bir mal dolayısıyla değildir. Rezzâk olan Allah, başka sebeplerle de sana rızık ulaştırır.

Para, yenilen şey değil, sadece rızkını sağlamada bir vasıtadır. Sonuçta yenilecek şey, yine Allah'ın yarattığı nimettir.

Eğer altını ve gümüşü harman etsen; ekmek, pirinç ve yağın yerini tutmaz, altın ve gümüşü dişlerimizle yiyemeyiz.

Fakirlik seni hiç korkutmasın ki, nimetin sahibi olan Allah, hiç kulunu aç bırakır mı?

Minnet ile olan nimeti yeme, hatta kokusunda minnet olan gülü bile koklama.

Ey babasının canı! Eğer sana birisi birşey verirse sakın alma, doygun ol.

Gözünü ve gönlünü zengin tut. Lütfen açgözlü ve aşağılık olma.

Ancak sana ikram eden gerçekten sadık dostun olursa ve külfetsiz karşılıksız ikramda bulunursa kabul et.

Sen de o dostuna karşılık ver ve onu ikram ile mükâfatlandır.

Vefa elini vadeye açık tut. Kime bir vaadde bulunursan yerine getir.

Zimmetinde bulunana ve himmete vade vermeyi borç bil. Vadettiğinden geri dönmeyi kişiliğine kusur say.

 

Söylediğin az, manası çok olsun

Dostunu bir latifeye feda etme ki, tuz ekmek hakkını ara yerden kaldırıp atmış olmayasın.

Bunlar samimi dostlar için nefret sahibi olur. Sonunda mutlaka bir kötülüğe sebep olur.

Latifenin bile —ki zarif ve nükteli olursa güzeldir— bir tarafı yanar ateş gibidir.

Hele hele dostların kalbine saplanan bir söz okuna, yergi ve alaya latife demek bile olmaz.

Kasten yapılmış keskin başlı kırıcı bir latife, dostlarını ağzına kadar dolu bir çekişme içine sürükler.

Zarif kişilerin latife dedikleri şey, yerinde söylenmiş cilveli güzel sözdür.

Söylediğin az, mânâsı çok olsun ve asla kimsenin gönlünü incitmesin.

Söylediğin söz, gönül bağından yeni koparılmış bir gül olmalı, onu duyan da içindeki mânâ ile bülbül olmalı.

O söz, gül kokusu gibi gönülleri açmalı ve gönüllerden kinleri gidermeli.

Gönüllere vuslat müjdesi gibi olmalı, onu işiten rağbet ile şevke gelmeli.

Böyle olursa latife ne güzel. Eğer böyle olmazsa onu terketmeyi amelin hayırlısı say.

Kimseyi kötüleyip dedikodusunu yapma. Bunu yapmak akıllı kişiler için bir ayıptır.

Dedikoduculuk ve başkasını kötülemenin lüzumu ve lezzeti yok. Üstelik günahı, diğer suçlardan da fazla.

Bunları yaparsan dostların senden emin olamazlar ve adın anıldıkça senden nefret ederler.

Dedikodu ve başkasını kötülemek, onu yapan kişiyi de kötü andırır. Zaten bu tip kişilerin nasibi de yoktur.

Allah seni bu tür işlerden koruya. Temiz kalpli ve rahat canlı olasın ey oğul!

 


Herkesle iyi geçin

Ey yol ve yordamın üstün vasıflarının bakış dikicisi, ey red ve kabulün manzarasına bakan oğul!

Komşularına eğri bakışla bakma! Mahrum ve düşkünlere iltifatta bulun!

Konu komşuyla iyi geçinerek onların hakkını gözet! Kimse senden incinmesin!

Tek başına bir lokmaya ağız açma, yediklerinden onları da faydalandır.

Sana ihtiyaçları oldukça onlara yardım et, civarını düşkünlerin sığınacakları bir yer haline getir.

Kimseye kin ve düşmanlık gütme. İyi geçinmeyi terk etmeyi de âdet edinme.

Öfke, hiddet ve kin gösterme! Kimseye alnını kırıştırarak bakma!

Herkesle iyi geçin! Cimri de olsa herkes ile gönlün hoş olsun!

Dostlarının haricinde bir kimse de olsa onları incitme! Hoyrat teklif ile kalplerini kırma!

Kimse senin suratından muzdarip olmasın! Bütün dünya iyi huyunun esiri olsun!

Kimseyi eziyet ile incitme! Hatta sana eziyet etse bile onu azarlama! Dostlarına yar ol, yük olma! Kötü huy ile kalplerini kırma!

Eziyet ile kimsenin canını sıkma, gönüllerini yapmaya çalış, sakın yıkma!

Sakın kimseye karşı iddiacılıkla direnme! Böylece inatçılardan Settâr (ayıpları örtücü olan Allah) seni saklar!

Bir başkası için vâsi, kefil ve vekil olup haksızlık yüzünden dünya ve ahirette zelil olma!

Mahkeme salonuna hiç yolun düşmesin. Sakın başını kuru kavgaya bulaştırma!

İnsanlarla kavga ve çekişme halinde olanın eline rahatsızlık ve sıkıntıdan başka birşey girmez!

Kimse ile inatlaşma ve kimseye ayak direme ki bunlar, düşmanlık ateşini tutuşturur!

Kötü iş için adımını atma ve bir elin daima hayırda olsun!

Padişahın (idarecinin) kapısına şikâyet dolayısıyla varma, sana kötülükte bulunanı Allah'a havale eyle!

Elin göğsünde bekle ve derviş tavrında ol! Böylece gam yemez ve dertsiz tasasız olursun!

 

Huyca zengin ol

Ey hayat denizinin en birinci incisi; ey güzel vasıfların seçkin örneği oğul!

Mahrum olduğun iyi huyları bir say hele! Sonra da mülayim gönüllü ve derviş yaratılışlı ol!

Huyca zengin, alışkanlıkça alçakgönüllü ol da böylece kurtuluş gülistanına kök sal!

Çatık kaş ve karışık alın, suratını buruşturmak, iyi ahlâka hiç de uygun düşmez.

Ahlâkça iyi yaratılışlı ve meşrepçe geniş olmak, kalp aynasına parlaklık verir.

Güler yüzlülük rahmet alametidir. Suratı ekşitme ise nefrete sebep olur.

Kötü huy, kötü alışkanlık ve kötü meşreb, sahibini, ebedî olarak istenmeyen kişi yapar. Başkaları ondan kaçarlar.

Her kimin ki işi büyüklenme olsa, gidişatı ve hareketleri başkaları tarafından hazmedilmez.

Gururlu olmak şeytanın sıfatıdır. Gururlu kişi tıpkı şeytan gibi Allah katından kovulur.

Büyüklenen kişilerle oturup konuşma. Bu tip kişilerden daima kaçın.

Eğer onlarla bir arada bulunmak kaçınılmaz olursa, artık çaresiz sen ona karşı tevazu göster.

Gerçi akıllı kişiler şeker gibi tatlı bir söz söyleyip "Sana karşı kibirli olana sen de kibirli ol" dediler.

Lakin yine de onun bir ucu kavga ve kötülüğe çıkar. Onun için sen yine de onu tevazu ile savuştur.

Kibir ve gurur insanın yaratılışında mevcuttur. Bunlar müzmin bir hastalık ve bir nasır yarasıdır.

Bu vadiye düşen kişi iflah olmaz. Onun kötü hastalıkları düzeltilmez.

Sakın mertebe ve makam sarhoşu olma; Allah'tan gelen kötü şeylere de karşı durmaya çalışma.

 

Kimseye büyüklük taslama

Büyüklük ve ululuk, Allah'a aittir, kullarda bu sıfatlar bulunmamalı.

Yaptığın her şey kullara yakışır şekilde olsun. Allah'ı gücendirecek bir şeye sakın elini uzatma.

Sende kibir ve gurur göründüğü zaman Allah, boyunu ikiye büker, sırtını yere getirir.

Tutalım ki merteben dokuzuncu kat göğe çıkmış olsun, sonuçta yine de Allah'ın alelade bir kulusun.

Sertlik ve kabalıkla halkı kapından kovma. Kimseye el ve eteğini öptürme.

Merteben ve yerin ne derece yüksek olursa olsun eteğini öpülmekten uzak tut.

İnsan olarak sana düşen, yüzünü yere sürmendir. Hele el-etek öptürmek de asla kula düşmez.

Kendin için ayıp olan bir şeyi aklından bile geçirme, elinde olduğu müddetçe sakın başa geçme, idareci olma.

Gerçekte devlet idareciliğinin davacısı çoktur, onun için o makamda senin kıymetini bilemezler diye korkarım.

Sakın kimseye büyüklük ve kibir satma ki kimse de seni saymamazlık yapmasın.

 

Edep insanın süsüdür

Halka yumuşaklık ve alçakgönüllülükle selâm ver, onlarla buluş ve sakın onlara, ayağa kalkma külfetini yükleme.

Sana hürmet gösterilirse ne güzel; sana hürmet göstermeyen cahil ile de sakın takışma.

Utanma duygusu ve edep sende mevcut iken elbette bunlar senin saygınlığına sebeptir.

Utanma duygusu iman nurunun süsüdür. Utanmazlık ise dünya ve ahirette ne yaman şeydir.

Yolu yordamı iyi huylulukla göz önünde bulundur da hayatının nasıl tazeleşiverdiğini gör.

Edep insanın süsüdür. Edepsiz ise şeytanın arkasından gidendir...

Hz. Allah hâzır ve nazır, her yerde daima mevcut ve her şeyi görücü iken, sakın Ona karşı edebini terk etme.

Peygamberler sözüne uyup "Basit de olsa her kişinin yüzüne gül."

Peygamberler mesleğini kabul et ki Peygamberimiz böyle yapmakla emr olunmuştu.

Böyle yapmazsan zaten rahat edemezsin. Âlemin övüncü olan Peygamber dedi ki: "Hikmetin başı yüze gülmedir."

Sebepsiz yere insanlarla kavga etme ve aşağılıklara karşı yüze gülme siperini terk etme!

Dünya mihnetinden emin olmak için böyle kişilerin yüzüne gülmekten daha sağlam bir kale olamaz.

Rüzgâr gibi her yere girip çıkma, güneş gibi de her kapıyı dolaşma.

 

Herkesi sırrına ortak etme

Ehli olmayan kişilere sırrını açma. Âdilere, layık olmayanlara da meclise girmeleri için yol verme!

Herkesi sırlarına ortak edinme; sırrını pazarlarda satılan süs malı haline getirme, pazara düşürme.

Herkesin sözünü sadakatle ve dostça söylenmiş sanma; lakin herkesi de iki yüzlü kabul etme.

Kimsenin seni methetmesiyle gururlanma, nefsini kırmaktan, körletmekten da sakın geri kalma!

Yüzüne karşı yapılan övgü ve medih, elbette gösteriş pisliğine bulaşmıştır.

Seni yüzüne karşı söz söyleyerek övüyorlarsa, o sözlerin uyuz hastalığından bir farkı yoktur.

Bu kişiler senden ümidi kestikleri andan itibaren —bayram bile olsa— artık kapını çalmaz, yanına uğramazlar.

 

Bir söyle, iki dinle

Ey oğul! Başkalarının evine davetsiz olarak gitme! Hatta her davet edildiğin yere değil, hürmet ehli olanların evine git.

Vardığın meclis doğru yolda insanlarla dolu olmalıdır, fesat ve kötülük kumkuması olmamalıdır.

Gerçi davete icabet etmek gerekir, ama davet, kötülük ve dedikodudan da emin olmalıdır.

Öyle kötü meclisler sana bir oyalanma yeri olamaz, oralar senin namusuna leke düşürür.

Mecliste sürekli susup durma; yeri geldikçe dil ol, yeri geldikçe kulak!

Sözünü mümkün olduğu kadar kısa tut ki, inci ve mercan gibi değerli olsun.

Söz söylerken sana "söylediği az, mânâsı çok" hikmetinin mânâsı bir gidiş yolu olsun.

İnsanlarda bir dil, iki kulak vardır. Öyleyse sen de bir söyle, iki dinle.

Gerçi çok konuşan hafiflik eder, boş konuşur; buna karşılık, dinlemeyi tercih eden ağır başlılık eder.

Sözü ne kısa, ne de uzun söyle. Sözün ne zaman söylenmesi gerektiğini iyi ayarla ve sözünde ne hafif ol, ne ağır.

İrfan ve olgunluk metaını teraziye koyan bilgeler dedi ki: "Çok söz ancak Kur'an'a yaraşır."

Söylediğin sözü tekrarlama, bir şeyi iki defa söyleme.

Tekrar edilecek söz ya zikir, yahut Allah'tan bağışlanmayı isteme sözü olmalıdır:

Zikir yaparken alenen dudaklarını kıpırdatma, zikir ve Allah'ı anış gizli gerektir.

 

Kimsenin ayıbını yüzüne vurma

Riyakarlık meclisine aşağılık kişiler katılır, ondan elde edilen sonuç da fenalıkların yağmalanması olur.

Kimseye sertlikle cevap verme, bilakis lütuf ve yücelikle hitap et.

Kimsenin ayıbını yüzüne vurma; bir kişi ayıplı da olsa onun sözünü sonuna kadar dinle.

Asla kimseyi cahillikle suçlayıp da Allah'ın yarattığı bir insanı ayıplandırma.

Aman ha! Kimseyi ayıbıyla ayıplama! Böyle bir şeyin sonucu ebedî bir tasa olur.

İlim cevherini sana bağışlayan Allah, sana ilmi; ona da cehaleti uygun bulmuş.

Bu, Allah'ın hikmet rabıtasıdır, kudretin adilce verdiği kısmetidir.

Bu söz dudaklarının bir süsü olsun: "Kimsenin ahını alma, halin yaman olur."

Cefa ve sitem işini terk et. Aman ha! Kerem et de kötü bir iş olan kalb kırıcılık yapma.

Cancağızım! Hele ne yaparsan yap da, tek kalb kırıcı ve keskin dilli olma.

Hatır yıkmak günahların en büyüklerindendir, hatta bütün günahların en kötüsüdür.

Bunun yerine kalpleri kazanmaya, hatır yapmaya çalış da Allah'ın Arş'ını harap etme.

Hiç Yüce Allah, mamur birer ev olan kalplerin harap olmalarına razı olur mu?

 

Kalbinde hileye yol verme

Ey söz meziyetlerinin sayfasını okuyan, ey olgunluk mektebinden dersler öğrenen oğul!

Boşboğazlığı ve ikilik çıkarmayı alışkanlık edinme ki bunlar bağlılık sarayını berbat ederler.

Kalbinde hileye sakın yol verme. Budala olabilirsin, saf olabilirsin, ama sakın pinti olma.

Ah o hilekarlık ve düzenbazlık! Aman ne kadar da istenmeyen birer iştir. Onları yapan kişiye kazandırdığı ise sadece ortalığı karıştırmaktır.

Bunlar şeytanın işlerine yol gösterir, bu işin cezası da zindandır.

Hile yaparak fitneler koparanlar, hayır için bir zerrecik bile ağızlarını açmazlar.

Böyle kişiler diğer insanlar tarafından ayıplanmış olurlar. Yaptıklarından ellerine geçen ise, hayır ve bereketten mahrum kalmaktır.

Bu kişilerin kazandığı ve ele geçirdiği tek şey kötü şöhrettir. Üstelik günleri de gam ve sıkıntı içinde geçer.

Şu atasözü halk arasında meşhurdur ki: '"Hileci kişiler kolay kolay can veremezler."

Haksızlık, nifakçılık, sözünde durmama, dedikoduculuk, kötü düşüncelilik ve kötü ahlak... Hepsi, cehennem ehlinin sıfatıdır ve imanlı kişiler için kötü hareketlerdir.

O din serveri Peygamber (a.s) dedi ki "Müslüman, halkın dilinden ve elinden emin olduğu kişidir." [51]

Ey iyilik sahibi olan kişi! İmanlı kişilerin ırzı, malı ve kanı, insanlara Allah'ın birer emanetidir.

 

Borçtan çok sakın

Ey babasının canı! Şu sözümü kulağına küpe et: "Borçtan çok sakın... Borç insanı perişan eder, eğer kişi Eflatun kadar akıllı bile olsa, borç onu deliye döndürür."

Borç kültürlü insanları aptal eyler, hatta kişiyi, kahramanların en kahramanı bile olsa kadın gibi korkak eyler.

Borçlu kişinin vücudu sıhhatli, ama içi hastadır. Borçlu, alacaklısının karşısında da boynu bükük bir köledir.

Borçlunun borç vadesinin gelmesi, ona canını teslim edeceği anın gelişi gibidir. Borcunu veremediği için çarptırıldığı hapis cezası ise ölülerin mezarı sayılır.

Hele alacaklısı da şer bir kişiyse, her gün kafasını düşünce ve kederlerle doldurur.

Faiz geliri de sermayeye eklenince bu faiz yükü insanın belini büker.

Alacaklısı faizi de dahil, borcun ödenmesini istediğinde "Kanun böyle emrediyor, ödeyeceksin" der ve yalancı şahitleri de yardıma çağırır. Yani borcun faizini ödemekten aslını ödemeye fırsat kalmaz.

Bu yolla borçluyu cefaya sürükler ve zavallı dertliyi bir de halka rezil eder.

Ey gözümün nuru! Bu tür borçtan Allah Teâlâ seni korusun.

Borçlanmamak için elbiseni ve çulunu satsan daha iyi. Borçsuz olarak aç ve çıplak yatmak, borçlanmaktan iyidir.

Rehinsiz ve kefilsiz sakın kimseye mal verme ki, sonra bu hususta anlaşmazlık çıkar.

Halkta Allah korkusu azalmıştır, onun için, baltalama ve inkâr, hemen hazırdır.

Bazı güçlü kişiler de vardır ki haklının hakkını vermemekte üstlerine yoktur. Bu kişilerin yaptığı iş inkâr ile inkarlarını ispat için ettikleri yemindir.

Sonra bu hengame giderek büyür ve senin hakkını sana vermez de hakimlere rüşvet olarak yedirir.

 

Er kişi yalana tenezzül etmez

Ey cömertliğin son yüksek mertebesinin en güzel süsü, ey varlık okulunda edep öğrenen oğul!

Yalan ve aslı olmayan şeyi sakın söyleme ki kendi söz sabahında parlaklık olsun.

Er olan kişi, yalana tenezzül etmediği gibi yalanın kötü sonucuna da tahammül etmez.

O kötü kişi ne utanmaz ve arlanmazdır ki, yalan ile ağzını pisletir.

Yalanın —ki aslı olmayan bir sözdür— İslâm inancında gireceği bir kapı yoktur.

Bütün işlerin bozukluğunun aslı, yalandır, Akıl sahibi kişiler onu yapmaz.

Ancak gayesi, düşmanları ortadan kaldırmak olan yalanı söylemek kötü değildir.

Yoksa her yalan söz, aykırılıkların özüdür; zaten böyle söz de boş lakırdıdan başka bir şey değildir.

Yalan söyleyen bu tip kişilerle dostluk kurmaktan sakın ki onunla sohbet etmekten dolayı kişiye Cehennem ateşi isabet eder.

İnkarcının inkârı çok kuvvetli olmazsa, kendi sözünü yeminle kuvvetlendirmeye kalkma.

Nice insanlar var ki yalan söyleyip aslı olmayan şeyler anlatarak övünürler.

Sonra da yalanını tasdik ettirmek için yemini, sözün doğruluğu hususunda sıkıca bağlanmış bir kemer haline getirirler.

Allah yolunda ilim yapmış uğurlu kişiler, can verirler, ama yine de Allah adı vererek yemin etmezler.

Ancak bilgisiz cahiller, ahmaklar ve inatçılar, yemin ederek, sözlerini kuvvetlendirmeye çalışırlar.

Nice dinsiz ve mezhepsizler görmüşüz ki her sözlerinde üç kere yemin ederler.

Çok yemin edenler imanlı kişiler değildir. Hatta üst üste ettikleri yeminler de yalancılıklarının şahididir.

Bundan daha iğrenci, nice hırsız ve kötü kişilerin yalanları ile âdeta veli imiş gibi hareket etmeleridir.

Bunlardan birçoğu, güya kerametlerinin şöhretine parlaklık vermek için yalan rüyalar uydururlar.

Aslı olmadığı halde takva ve doğruluk satanlar iki âlemde kurtuluş yüzü görmezler.

Baharda gezintiye çık

Ey Allah'ın yarattıklarını temaşa eden oğul; ey akıllılık ticarethanesinde dünyaya nazar eden oğul!

Gezip dolaşma mevsimi olan bahar ayları gelince gezintiye çık.

Bazen yeşillikle dolu yerlerde dolaş ve Allah'ın rahmetle ortaya koyduğu esere bak.

Allah'ın yaptıkları hakkında gözünü dört aç ve gör ki O, ölü toprağı, bahar mevsiminde yağmurlar ile tekrar diriltmiş.

Yeşilliklerin, kırların kırmızısı, sarısı ve beyazı hep o yeşillikleri ortaya çıkaran Allah'a işarettir.

Kırların taze fidanlarının salınışları, insanın gönlünde keder bırakmaz.

Gül bahçesi taraflarından akan o tatlı sular, coşku kuşuna kanat ve telek yetiştirir, bitirir.

Dere kenarında yeşillikler ne güzeldir, yasemin renkli selvilerin cilveleri ne hoştur.

Güzel sesli bülbülün nağmeleri, insana can bağışlar.

İnsanlığın, nefsin çektiyse kuşların şakımalarını da dinle...

 

Gece sabırla sabaha kavuşur

Ey ebedî yüceliğe doğru koşan; ey ümit geliniyle yüz-yüzelik süren oğul! İşlerinde acele etme, sabret. Sabır kapı üzerinde duran, sıkıntılardan sonraki sevinç anahtarıdır.

Sabır ile düşmanlar dost; yol kesiciler yol gösterici olur.

Her işin düğümünü çözen sabırdır. Karanlık gece bile sabreder de sabaha erişir.

Sabır Allah'ın isimlerinden biridir. Sabır sonsuz hikmetlerden bir hikmettir.

Hikmetler söylemede şekerler yiyenler "Sabır, sıkıntıdan sonra gelen sevincin anahtarıdır" dediler.

Cennet ve Cehenneme hayret edenlerden olma da onların sahibi olan Allah'a karşı inleyici bir âşık ol.

Seher vaktinde yatma da uyanık ol; o vakitte kendini af dileme seccadesine ada.

 

Gaflet elinde oyuncak olma

Ey olgunluk denizinin incisinin soyundan gelen oğul! Şu söyleyeceğim inciler kulağına küpe olsun:

Asla oyuna rağbet etme ki gaflet elinde oyuncak olmayasın.

Tavla ve satranca gönül bağlayıcı olma ki bunlar insana sıkıntı sermayesi olurlar.

Gerçi onları bilmek bilmemekten iyidir, ama bunlarla uğraşmak da boşuna ve gereksizdir.

Onlarla uğraşmak yerine insan gibi şöyle Allah'ın huzurunda işe yarayacak şeylerle meşgul ol.

Kur'an okumak, zikredip salavat getirmek varken vaktini oyuna harcama.

Allah'ın insanlara gerçek bir lütfü olan nefes hazinesi adi hevesler uğruna harcanırsa yazıklar olsun.

İrfanın varsa anla ki, dostların, "Vakit nakittir" diye söyledikleri işte budur.

En tatlı zamanların mayası, değersiz şeylerle uğraşırken yağmalanmış olursa yazıklar olsun.

 

Şeytanın bayrağını yükseltme

Ey kaynaşma ve dostluk kitabından ders okuyan; ey sohbet usullerinden edep öğrenen oğul!

Sakın ha, söz taşıyıcılık yapma ve koğucunun sözüne postacı olma.

Kulak kâsesine giren sözleri tellallık yaparcasına ona buna satma.

Şeytanın bayrağını yükseltici olma ve insanları birbirine düşürme.

Dilini sözler için bir cadde eyleme de, sana laf taşıyıcı demesinler.

Bir meclisten başka bir meclise söz getirme ve ağzını ema­net sandığı yap.

Ağzını ve kulağını emanete sadık eyle. Eğer sorsalar bile iyilikleri için inkâr et.

Sohbeti başkalarına nakletmek bozgunculuk çıkarır. Samimi dostlukların sebeplerine kıtlık verir.

Ayrıca çekişme, bozgunculuk ve fitne koparır; hatta belki de vuruşmayı doğurur.

Kimde bu sıfat yerleşmişse, o kişi sıkıntı diyarında başıboş biri haline gelir.

Akranları arasında yerilir ve kötülenir olur. Onun gelişini birçok kişi uğursuzluk diye nitelendirir.

Onun vardığı yerde susar konuşmazlar ve "Kendinizi kollayın münafık dedi" derler.

O mânâ hırsızı ve haber casusu; sohbetin hepsini sabırsızca ve anında başkalarına aktarır. Allah kimseye böyle bir huy nasip etmesin.

Edep meselelerini öğreten hoca, mecliste söylenenlerin hep­sine "Emanettir" dedi...

Ayıp, yüzlerce ayıp ki Müslüman bir kişi, söz terazisini bozsun...

 

Laf taşıyan nasıl çalışır?

Boşboğaz ve aşağılık birçok kişiler vardır ki söz taşımak için hızlı hızlı solurlar, koşarlar...

Ta ki bir an önce başkalarına yetiştirmek için oturamaz ve yeni getirdiği dedikodu haberini söylemedikçe duramaz.

Nefsine iki nefeslik bir zaman bile sahip olup, hiç olmazsa o meselenin açılmasını beklemeye de sabredemez.

Dağarcığında her ne varsa hemen boşaltıverir. Heybesinin hemen başını aşağı getiriverir.

Ne duyduysa tamı tamına nakleder; hatta birazını da kendi kesesinden uydurur.

Laf taşıyıcı, bir sirke tulumuna benzer ki söz taşımazsa çatlar gider.

Gammaz, bedava gönüllü olarak kedere bulaşmıştır, başkasında gördüğü bir dert ile ortak olmuştur.

Başkalarının sıkıntısından o zevk alır. Kimde bir keder görse kendisi sevinir.

Dili bir kurşun; haşin ağzı da bir tüfek... Bir nefeste savaş kıvılcımları koparır.

Onu ateşlemeye başladığı zaman, birini de bozgunculuk için saklar.

Anlatacaklarını bitirdiği zaman artık duramaz ve hızla oradan da ayrılır.

Bu sefer canını başka bir meclise atar, her ne yapıldıysa orada da satar.

Böyle böyle laf taşıyarak akşama kadar bütün şehri baştan sona dolaşır.

Onun huyu, âdeti ve işi budur. Gece gündüz biricik düşüncesi budur.

O soysuz, böyle halkın arasına düşmanlık bırakır ve o huyu; evladı ve neslinde de fasılasız devam eder.

Böylece iki topluluk sıkıntı ve üzüntüleri hedef olur. Artık aralarında sulh bile olsa işin tadı kaçmıştır.

Onun yaptığı bozgunculuk dillere düşer ve bu arada kendisi de satılır gider.

Onun ahiretteki tek işi inleyiş ve çığlıktır. Çünkü Allah "Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha şiddetlidir"[52] buyurdu. Nice eşekler, nice haber ve hadiseler için ağızlarını ve kulaklarını bunlara vakfetmişlerdir.

Sakın böylesi kötülüklere bulaşmayasın ki iki cihanda rahat olasın!

 

Doktorluğun ve tıbbın önemi

Ey salınan ruh gibi güzel olan oğul! Mümin olan kişiye hekimlik ile din bilgilerini öğrenmek farzdır.

İlimlerin önemlileri içinde ilk sırayı tıp alır. Tıp ilmini delilerden başka hiç kimse inkâr etmez.

İçinde hekim olmayan bir şehirde oturmak caiz olmaz.

Hangi bayındır yer ki orada tıp bilgisi yoktur; orada insanlar ölümü hak etmişlerdir.

Allah, ilaç olmak üzere bitki köklerini hastalıklara bir şifa sebebi olsun diye yaratmıştır.

Adına hekîm denilmeye layık, gerçek doktorlara hazık, usta hekim denir.

Doktorlar, çeşitli ilimleri görmeye muhtaçtırlar ki her birinden bir parça nasip alsınlar.

Hastalığı, kişinin nabzını yoklayarak anlayabilmeli ve şehadet parmağı, yoklamak suretiyle hastalık casusu olmalıdır.

Tedbirlice ve denenmiş şekillerde ilaçlar vermeli ve asla cahillikle insan yaratılışını bozmamalı.

Doktor, hastaya sıhhat rehberi olmalı; aksine hastalığını kuvvetlendirmemelidir.

Hastalığa, kuralları ile şifa tedbiri almalı; yoksa insanları kobay olarak kullanmamalıdır.

Cahillik neşterini kan dökmek için kullanmamalı ve yüce ömrün yol kesicisi olmamalıdır.

Şurubu, sinir ağrılarını dindirmeli; yaratılışına zararı olan hastalıktan yok etmelidir.

Tecrübesiz ve deneyimsiz bir heveskâra, gerçek doktor denmez.

Kendi kendine doktorluk yapmaya kalkışan kişi doktor değil, öldürücü bir hastalıktır.

Birçok acaib kişiler, tabiblik sevdasındalar ve kendi hayalleri ile doktor geçinirler.

Böylesi, tıbba ait birkaç deyim öğrenmiş ve kendisini adeta Eflatun yerine koymuştur.

Sokrat'ı bile kendinden küçük görür. Hatta Sokrat'ı kendi talebesi kabul eder.

Onun derdi ya para yahut şöhret kazanmaktır. Yoksa hekimlik arada yalnızca bir vasıtadır.

Bu meslek hakkında sadece sanılarıyla hareket eder, yoksa ehlinden öğrenmiş değildir. Onun için cahilliğinden dolayı hastaları öldürür.

Nerde bir hasta görse pervasızca hemen nabzına yapışır, tabiî tutacağı yeri bilmeden.

Uzvun sertliğini yumuşaklığından bile ayıramaz; hatta vücudun kızarıklığını bile sarı sanır.

İnsanı ölüm içkisiyle sarhoş eder de zavallının ömür ağacını kırıverir.

İlaç şişesi görse, şarap şişesi sanır. Hacamatçı kabını görse, su kâsesi sanır.

İshale karşı yumuşatıcı sıvılaştırıcı ilaç ile yol açıklığı verir; kabız olanın imdadına da perhiz ile yetişir.

Kara sevdaya karşı kara patlıcanı ilaç diye verir!. Sarılık hastalığıyla karşılaşsa hemen kan alır!

Gerekmedikçe hiç boşuna vücudunu yorma da, bedenini deneme tahtası yapma.

Gerektiği zaman da hiç geciktirmeden usta bir hekimin söyledikleri doğrultusunda çaresine bak.

Üstadını bulduğunda derdinin çaresini ara. Kabiliyetinin de­recesini bir tart.

Sancıların olmaması için sana Peygamberimizin gösterdiği doktorluk kafi. Zira Peygamberimiz Muhammed Mustafa'nın hekimliği ilgilendiren tavsiyeleri şifalı bir tıptır.

Bu kuralı daima göz önünde bulundur ve sakın bunların derecesini arttırma.[53]

 

 


ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI[54]DAN                      TAVSİYELER

Kurtuluş doğruluktadır

Ey aziz!

Konuşursan doğru konuş. Doğruluk keramettir. Yalan aşa­ğılıktır. Kurtuluş doğruluktadır. Yalancı ve hileci şeytandır. Lâkin görünüşte insandır. Yalan söyleyen kimseden hayır umulmaz.

Boş laflar ve şakalar zarara yol açar; ömrü boşa geçirmektir. Gıybet ve koğuculuktan sakın ki, bunlar insanı halktan ve Haktan uzak ederler.

Dili tatlı olanın dostu çok olur

Dil insanın terazisidir, âlim ve cahili ayırıcıdır. Mü'min insaf etmeyene insafla gider. Ahlâkı güzel olan yumuşak söyler. Çok selâm ve tatlı dil sevgiye sebeptir. Büyüklerin yolu güzel sözlü olmak ve açık selâm vermektir. Dili tatlı olanın dostu çok olur. Sözü tatlı olanın muhabbeti lazımdır.

 

Özür dileyenin özrünü kabul et

Allah'ı tanıyan kişi insanlardan özür diler. Özür dileyenin özrünü kabul eyle. Sana eziyet edeni affedip tatlı ve yumuşak söyle. Elinden geldiği kadar kusurları affet, ayıpları görmezden gel. Af ihsanların en güzelidir.

 

İyi arkadaş hayatın süsüdür

İyilik yapanla kötülük yapanı bir tutma. İyilik edeni duadan unutma. İyiliği unutup kusuru saklayan dost değil, düşmandır. Dostunun hatasına dayanamayan ölüm hastalığında yalnız kalır. Dostun, gözün gibi olan insandır. İyi arkadaş hayatın süsü ve belada yardımcıdır. Güzel görüşmekle arkadaşlık devam eder.

 

Mü'min yumuşak olur

Mü'min uysal ve yumuşak olur, emin ve güvenilir olur. İlim, yumuşak huyun esasıdır. İlmin başı rıfk ve bilimdir. Bere­ket rıfk iledir. Hilmin başı kızgınlığını yenmek ve tahammüldür.

Hikmetin başı insanlarla iyi geçinmektir. İnsanın rıfk ve cö­mertliği düşmanına kendini sevdirir. Hilmin zekâtı güzel idaredir. İlmin zekâtı zeki insanlara öğretmektir.

İlmin süsü hilim ve rızadır. Hilmin süsü eziyete katlanmaktır. Kudretin süsü insaf ve adalettir. Nimetin süsü akraba ziyaretine gitmektir.

İyi insan aza da şükreder

Büyüklenmek telefin esasıdır. Kanaat kolaylığın özü, tamah fakirin felaketidir. Söz vermek öyle bir hastalıktır ki, şifası vefasıdır.

Akıllı kimseye muhalefet etmek şiddetli tekdire gider. Ahmağa cevap vermemek en güzel cevaptır.

İyi insan aza şükreder, kötü insan çoğu da beğenmez, kötüye kullanır.

İyi insan verdiği sözü yerine getirir. Sözünü tutmayanı affeder.

Hakka yaklaşmak yalvarmakladır. İnsanlara yaklaşmak ise onlardan bir şey istememekledir.

 

Cimri ve korkakla istişare etme

Meşveret sana rahattır. İstişare rahmettir. Cimri ve korkakla meşveret etme.

İyi insan güzel hareketleri kendi üzerine borç bilir ve bunları yerine getirir. Başa kakıcı alçak insanlar ise geçmişte yaptıkları iyilikleri halk üzerinde bir borç bilip almaya çalışırlar.

Mü'min, insanların eziyetlerine katlanır, ondan ise kimse incinmez. İyi insan namusunu malıyla, kötü insan malını namusu ile korur.

 

Yardım et ki, yardım olunasın

Yardım et ki, yardım olunasın. Kötülük edene iyilik et ki, ona sahip olasın. Kendine razı olduğun sözü insanlara söyle.

Senden büyüklere itaatli ve saygılı ol ki, senden küçükler seni saysınlar.

Sahibinin değerini düşüren işten kaç ki, sorulduğu zaman utanıp inkâr eder. İyi bir insana ihanet ettinse ondan sakın; kötü bir insana iyilik yaptınsa kendini ondan koru.

En faydalı hazine gönüllerdeki sevgidir. Miskin Allah'ın gönderdiği insandır, ona bir şey veren, onu gönderene vermiş olur; vermeyen, gönderene vermemiş olur.

Güzel ahlâkın en güzeli sana gelmeyene senin gitmendir, seni mahrum edene senin iyilik etmendir. Sana zulmedeni affetmendir. Halkın sana ihtiyacı, Hakkın nimetinin revaç bulmasıdır.

 

Cömertlik insanın süsüdür

Malik olursan rıfkeyle, söz verirsen tut, iyilik yaparsan gizle. Başa kakıcıların yanında oruçlu ol. Başkasından kötü bir huy gördünse, onun benzerinden sakın.

Sevginin sebebi cömertliktir. Cömertlik zenginliğe ve rahatlığa sebeptir. Cömertlik insanın süsüdür. Cömertlikle efendilik olur. İnsanların elinde olandan elini çekmek iki cömertliğin biridir.

Şükür ile nimet artar. Tatlılıkla zorlar kolay olur. Herkese selam vermek güzel haslettir.

 

Kanaatin meyvesi azizliktir

Tevazu ilmin meyvesidir. Tevazu şeref süsüdür. Tevazuun meyvesi yükselmektir. Kanaatin meyvesi azizliktir.

 

Güzel huy her faziletin esasıdır. Güzel huy insana hayırlı arkadaştır. Güzel huy insana Hakkın nimetidir. Güzel huy insanı saadete götürür.

İnsanlarla öyle ol ki, bir tarafa gitsen seni arzu eylesinler. Vefat edersen sana ağlayıp, senden söz etsinler.

Ülfetin sebebi vefadır. Ayrılığın sebebi ihtilaftır. Fakirliğin sebebi israftır.

Gönüldeki sükûnet en güzel süstür.

İnsanlarla iyi geçinenin ayıpları örtülür

Malınla cömert, sırrınla cimri ol ki, mal veren aziz, sır veren zelildir. Seni öven belki boğazlar. Sana ayıbını söyleyen nasihat eder.

İnsanlarla eziyet etmeyene kimse düşman olmaz. Senin hak­kında iyi düşünce besleyeni doğru çıkar.

İnsanlarla iyi geçinen selâmet bulur. Kızgınlığına hakim olan halimdir. Şehvetine sahip olan hakimdir.

İnsanlarla iyi geçinenin ayıplan örtülür. Halkın ayıplarını arayanın ayıplan duyulur.

 

Alime hürmet Hakkı tazimdir

Öğüdü kabul eden yüzkaralığından kurtulur. Sana teveccüh edene yardım etmen gerekir. Alime hürmet Hakkı tazimdir. İnsanlar için kuyu kazan kendi düşer içine.

Küçük musibeti büyük sayan daha büyüğüne tutulur. Halka ihsan eden, Haktan ihsan bulur.

 

İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a şükretmiş olmaz

Senden razı olana teşekkür etmek onun rıza ve cömertliğini arttırır. Senden razı olmayana teşekkürün, ondan sana barış ve sevgiye sebep olur. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a şükretmemiş olur. Yanında başkasına teşekkür eden senden bir şey istemiş olur.

 

Namahreme bakmayanın kalbi rahat olur

İnsanlardan utanmayan Allah'tan haya etmemiş olur. Namahreme bakmayanın kalbi rahat olur.

Sana söz getiren, senden de söz götürür. Babasına ve annesine itaatli olan, evladını kendisine itaatli bulur.

Görmemezlikten gelmek gibi hilim, bilmemezlikten gelmek gibi akıl olmaz. Allah katında günah olanda, kullara itaat olunmaz.

Akıllı olana gerektir ki, doktorun hastaya söylediği gibi söylesin. O hiddet ve şiddet gösterdikçe bu yumuşak söylesin.

Halkın beğenmediği işleri işleme ki, hakkında iftiraya başlamasınlar.[55]

 

Geçimli hanım iki rahatın biridir

Kadın reyhandır, kahraman değil, onu yük altına atma. Kadına yük olma. Geçimli hanım iki rahatın biridir.

Sakın mecliste kimseden yüksekte oturma. Meclistekiler se­ni yükseğe oturtmadıkça sen yukarıda bulunma.

 

 

 

 


BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ'[56]DEN                        TAVSİYELER

Bil ki, Ey Aziz!

Dünyanın lezzetleri, zevkleri ve zinetleri Halıkımızı, Mâlikimizi ve Mevlamızı bilmediğimiz takdirde Cennet de olsa Cehen­nemdir. Evet, öyle gördüm ve öyle zevk ettim. Bilhassa şefkatin ateşini söndürecek marifetullahtan başka bir şey var mıdır? Evet, marifetullah olduktan sonra dünya lezzetlerine iştah olmadığı gibi Cennet isteyi bile geri kalır.

 

Bil ki Ey Aziz!

İnsan yaşayış itibariyle bir dağdan kopup sel içine düşen veya yüksek bir apartmandan düşüp yuvarlanan bir şahıs gibidir. Evet, hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür uçağı şimşek gibi geçiyor. Zaman da sel dolaplarını süratle çalıştırıyor. Arz sefinesi (dünya gemisi) de süratle giderken temerrü merre's-sehâb (bulutun geçmesi gibi geçiyor.) Yer gemisi süratle yüzerken dünyanın gayr-ı meşru (helal olmayan) lezzetlerine uzatılan ellere zehirli dikenlerin batacağı düşünülsün. Binaenaleyh o zehirli dünya oklarına bakıp el uzatma.

 

Bil ki, Ey Aziz!

Allah'a kul ve hizmetkâr olana her şey hizmetkâr olur. Bu da her şey Allah'ın mülk ve malı olduğunu iman ve azimle olur.

 

Bil ki, Ey Aziz!

Bu küre-i arz (dünya) misafirhanesi, insanların mülk ve malı değildir. Ancak insanlar amele gibi o misafirhanenin çeşit çeşit işlerinde ve mesleklerinde çalışırlar.

 

 Bil ki, Ey Aziz!

Dünyada sana ait çok emirler var. Ama ne içeriğinden ve ne sonuçlarından haberin olmuyor.

Biri cesettir. Evet, cesedin genç iken lâtif, nazik ve güzel gül çiçeğine benzerse de ihtiyarlığında kuru ve uyuşmuş kış çiçeğine benzer.


Biri de hayat ve hayvanattır. Bunun da sonu ölüm ve bitiştir.

Biri de insaniyettir. Bu ise bitiş ve bakilik arasında şüphelidir. Dâima bakinin ancak zikir ile muhafazası lâzımdır.

Biri de ömür ve yaşayıştır. Bunun da sınırı tayin edilmiştir. Ne ileri ve ne de geri bir adım atılamaz. Bunun için acı çekme, mahzun olma. Tahammülünden âciz, takatinden hariç olduğun uzun emel yükünü yüklenme.

Biri de vücuttur. Vücut zaten senin mülkün değildir. Onun maliki ancak Mâlikü'l-Mülktür. Ve senden daha çok senin vücuduna şefkatlidir. Binaenaleyh Mâlik-i Hakikinin idari emrinden hariç o vücuda karıştığın zaman zarar vermiş olursun. Ümitsizliği aşılayan eden hırs gibi...

Biri de belâ ve musibetlerdir. Bunlar geçicidir, devamları yoktur. Geçiciliği düşünülürse zıtları akla gelir, bu da lezzet verir.

Biri de sen burada misafirsin. Ve buradan da diğer bir yere gideceksin. Misafir olan kimse beraberce getiremediği bir şeye kalbini bağlamaz. Bu yoldan ayrıldığın gibi, bu şehirden de çı­kacaksın. Ve sonra bu fani dünyadan da çıkacaksın. Öyle ise aziz olarak çıkmaya çalış, Vücudunu Mucidine (yaradanına) feda et, karşılığında büyük bir fiyat alacaksın. Çünkü feda etmediğin takdirde ya geçici heva olur, gider, veya Onun malı ol­duğundan yine O'na döner.

Biri de dünyanın lezzetleridir. Bu ise kısmete bağlıdır. Talebinde yorgun düşer. Ve geçici olması itibariyle aklı başında olan onları kalbine alıp kıymet vermez.

Dünyanın akibeti ne olursa olsun lezzetleri terk etmek evladır. Çünkü sonucun ya kurtuluştur; kurtuluş ise şu geçici lezzetlerin terkiyle olur. Veya bedbahtlıktır; ölüm ve idam beklentisinde bulunan bir adam sehpanın güzelliği ve süslendirilmesinden zevk ve lezzet alabilir mi?


Bil ki, Ey Aziz!

Dört şey için dünyayı fiilen değil, kalben terk etmek lâzımdır.

1. Dünyanın ömrü kısa olup süratle bitişe ve batışa gider. Bitişin acısıyla kavuşmanın lezzeti yok olur.

2. Dünyanın lezzetleri zehirli bala benzer. Lezzeti nispetinde acısı da vardır.

3. Seni beklemekte ve senin de süratle ona doğru gitmekte olduğun kabir dünyanın süslü, lezzetli şeylerini hediye olarak kabul etmez. Çünkü dünya ehlince güzel sayılan şey orada çirkindir.

4. Düşmanlar ve zararlı haşaratlar arasında bir saat durmakla dost ve büyükler meclisinde senelerce durmak arasındaki fark, kabir ile dünya arasındaki aynı farktır. Dolayısıyla, Cenab-ı Hak da bir saatlik lezzeti terk etmeye davet ediyor ki, senelerce dostlarınla beraber rahat edesin. Öyle ise kayıtlı ve kelepçeli olarak götürülmeden evvel Allah'ın dâvetine icabet et.

 

Bil ki, Ey Aziz!

Kabir, âlem-i âhirete açılmış bir kapıdır. Arka tarafı rah­mettir, ön tarafı ise azaptır. Bütün dost ve sevgililer o kapının arka tarafında duruyorlar. Senin de onlara karışma zamanın gelmedi mi? Ve onlara gidip onları ziyaret etmeye isteğin yok mudur? Evet, vakit yaklaştı, dünya kirlerinden temizlenmek üzere bir gusül lazımdır…

Eğer, İmam-ı Rabbani Ahmed-i Farukî bugün Hindistan'da hayattadır diye ziyaretine bir davetiye gelse, bütün zahmetlere ve tehlikelere katlanarak ziyaretine gideceğim. Binaenaleyh, İncil'de Ahmed, Tevrat'ta Ahyed, Kur'ân'da Mu­hammed ismiyle müsemma iki cihanın güneşi kabrin arka tarafında milyonlarca Farukî Ahmedler ile ebedi is­ti­rahattadırlar. Onların ziyaretlerine gitmek için niye acele etmiyoruz? Geri kalmak hatadır.

Bil ki, Ey Aziz!

Şu gerçeklere dikkat etmek lazımdır:

1. Allah'a kul olana her şey amadedir. Allah'a kul olmayana her şey düşmandır.

2. Her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmetine razı ol ki, rahat edesin.

3. Mülk Allah'ındır. Sende emaneten duruyor. O emaneti alıp senin için muhafaza edecek. Sende kalırsa gücü biter ve heba olup gider.

4. Devamı olmayan bir şeyde lezzet yoktur. Sen fanisin. Dünya da fanidir. Halkın dünyası da fanidir. Kâinatın şu görünüşü de fanidir. Bunlar, saniye, dakika ve saat ve gün gibi birbirini takiben bitişe gidiyorlar.

5. Âhirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.

 

 Bil ki, Ey Aziz!

Aklı başında olan insan, ne dünya ömüründen kazandığına sevinir ve ne de kaybettiği şeye üzülür.. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde yuva kurmuştur. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda iz bırakmaya niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Dolayısıyla, ebedî ömrün önündedir. O ömrü bakide göreceğin rahat ve lezzet ancak bu fani ömürde çaba ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömrü bakiden hiç haberin yok. Ölüm meleği uyandırmadan evvel uyan.

 

 Bil ki, Ey Aziz!

Kur'ân-ı Kerim okunurken anlamak istediğin zaman değişik şekillerde dinleyebilirsin.

1. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselam nübüvvet kürsüsüne çıkıp beşere hitaben Kur'an'ın âyetlerini tebliğ ederken, kıraatini kalben ve hayalen dinlemek için kulağını o zamana gönder. O mübarek dudaklardan çıkar gibi dinlemiş olursun.

2. Veya Cebrail Aleyhisselâm Hazret-i Muhammed'e (a.s) tebliğ ederken her iki Hazretin arasında yapılan tebliğ konuşmalarının vaziyetini dinler gibi ol.

3. Veya Arş-ı Ala makamında yetmiş bin perde arasında Kelam'ı Ezelî'nin Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselama olan konuşmasını dinler gibi hayalî bir vaziyete gir.

 

Bil ki, Ey Aziz!

Senin iktidarın kısa, bekan az, hayatın sınırlı, ömrünün günleri sınırlı ve her şeyin fanidir. Öyle ise şu kısa, fani ömrünü fani şeylere sarf etme ki, fani olmasın. Baki şeylere sarfet ki, baki kalsın.

 

Bil ki, Ey Aziz!

Ey nefis! Eğer takva ve amel-i salih ile Halık'ını razı etti isen, halkın rızasını aramana lüzum yoktur. O kâfidir. Eğer halk da Allah'ın hesabına rıza ve sevgi gösterirlerse iyidir. Şayet onlarınki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünkü onlar da senin gibi âciz kullardır. Dolayısıyla ikinci şıkkı takip etmekte gizli şirktir. Evet, bir ihtiyaç için sultana müracaat eden adam sultanı razı etmişse o iş görülür…

 

Bil ki, Ey Aziz!

Gözler sanatı görüp de sanatçıyı görmezse çok garip ve pek çirkin düşer. Çünkü o halde Sanatçının manen, kalben görünmemesi ya basiretin körlüğündendir veya kalp gözünün kör olmasındandır. Veya pek dar görüşlü olduğundan meseleyi büyüklüğüyle kavramadığındandır.

 

Bil ki, Ey Aziz!

Senin önünde çok korkunç büyük meseleler vardır ki, insanı tedbire ve hassasiyete mecbur eder.

Birisi: Ölümdür ki, insanı dünyadan ve bütün sevgililerinden ayıran bir ayrılmaktır.

2. Dehşetli, korkulu ahiret memleketine yolculuktur.

3. Ömür az, sefer uzun, yol tedariki yok, kuvvet ve kudret yok, aczi mutlak gibi acıklı acılara maruz kalmaktır. Öyle ise bu gaflet ve unutkanlık isyan nedir? Devekuşu gibi başını unutkanlık kumuna sokar, gözüne gaflet gözlüğünü takarsın ki, Allah seni görmesin. Veya sen Onu görmeyesin. Ne vakte kadar fani şeylere ihtimam ve ebedi şeylerle meşgul olacaksın?

 

Bil ki, Ey Aziz!

Bizler uzun bir seferdeyiz. Buradan kabre, kabirden haş­re, haşirden ahiret memleketine gitmek üzereyiz. O yollarda karanlıkları aydınlatacak bir nur ve bir erzak lazımdır. Güvendiğimiz akıl ve ilimden ümit yok. Ancak Kur'ân'ın güneşinden, Rahmanın hazinesinden tedarik edilebilir.

 

Bil ki, Ey Aziz!

İnsan bir yolcudur. Çocukluktan gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın ihtiyaçları Mâlikü'1-Mülk tarafından verilmiştir. Fakat o ihtiyaçları cehaletten dolayı tamamen bu dünya hayatı için sarf ediyoruz. Halbuki o ihtiyaçlarla alakalı onda biri dünyevî hayata, dokuzu hayatı bakiyeye sarfetmek gerektir.

Ey insan! Ana rahimde iken, çocuk iken, ihtiyar ve iktidardan mahrum bir vaziyette iken, seni pek leziz rızıklar ile besleyen Allah, sen hayatta kaldıkça o rızkı verecektir. Baksana! Her bahar mevsiminde yeryüzünde yaratılan çeşitli rızkları kim yaratıyor ve kimler için yaratıyor? Senin ağzına götürüp sokacak değil ya! Yahu, eğlencelere, bahçelere gidip dallarda sallanan o güleç yüzlü leziz meyveleri koparıp yemek zahmet midir? Allah insaf versin.

 

Bil ki, Ey Aziz!

Ücret alındığı zaman veya mükâfat verildiği vakit, rekabet, kıskançlık mikrobu oynamaya başlar. Fakat iş zamanında, hizmet vaktinde o mikrobun haberi olmuyor. Hatta tembel adam çalışkanı sever, zayıf olan kuvvetliyi takdir ve ihsan eder. Fakat çalışmasını ister ki, iş hafif olsun, zahmetten kurtulsun.

 

Bil ki, Ey Aziz!

İnsanın Cenab-ı Haktan hiçbir hakkı talep etmeye hakkı yok­tur. Bilâkis dâima şükretmeye mecburdur. Çünkü, mülk Onun­dur, insan Onun mülkünün parçasıdır.

 

 Bil ki, Ey Aziz!

Mahlukatın en zâlimi insandır. İnsan kendi nefsine olan aşırı sevgiden dolayı kendisine hizmet ve menfaati olan şeyleri sever, hem kıymet verir. Sermayesinden istifade gördüğü şeylere kul ve köle olur. Aksi halde ne sever ve ne kıymet verir.

 

Bil ki, Ey Aziz!

Yarın seni rezil ve rüsvaylıklara maruz bırakmakla terk edecek olan dünyanın şatafatını bugün kemal-i izzet ve şerefle terk edersen pek aziz ve yüksek olursun. Çünkü o seni terk etmeden evvel sen onu terk edersen, hayrını alır, şerrinden kurtulursun. Fakat vaziyet noksan olursa, kazancında noksan olur.

 

Bil ki, Ey Aziz!

Ey nefs-i emmâre! Katiyen bil ki, senin hususi, ama pek geniş bir dünyan vardır ki, amel, ümit, gayret, ihtiyaç üzerine bina edilmiştir. En büyük temel taşı ve tek direği senin vücudun ve senin hayatındır. Halbuki o direk kurtludur. O temel taşı da çürüktür. Dolayısıyla, gerçekten bozuk ve zayıftır. Dâima harap olmaya hazırdır.

Evet, bu cisim ebedî değil, demirden değil, taştan değil. Ancak et ve kemikten ibaret bir şeydir. Ani olarak senin başına yıkılıyor, altında kalıyorsun. Bak, geçmiç zaman senin gibi geçmiş olanlara geniş bir kabir olduğu gibi, istikbal zamanı da geniş bir mezaristan olacaktır. Bugün sen iki kabir arasındasın, artık sen bilirsin.

Arkadaş! Bildiğimiz, gördüğümüz dünya bir iken, insanlar sayısınca dünyaları mevcuttur. Çünkü, her insanın tam manâsıyla hayalî bir dünyası vardır. Fakat öldüğü zaman dünyası yıkılır, kıyameti kopar.

 

Bil ki, Ey Aziz!

Bu dünya ebedi kalmak için yaratılmış bir menzil değildir. Ancak Cenab-ı Hakkın ebedî ve ezeli olan selam diyarına, yolunun davetlisi olan mahlukatın toplanmaları için bir han ve bir bekleme salonudur.

Ey arkadaş! İnsan başıboş, serseri, sahipsiz bir hayvan değildir. Ancak onun da bütün harekât ve fiilleri yazılıyor, tespit ediliyor. Ve amelinin neticeleri hıfzediliyor ki, mahşeri kübrada ona göre derece alsın. Dolayısıyla, her güz mevsiminde yapılan tahribat, gelecek bahar mevsimlerinde gelen yeni misafirler için yer oluşturmak ve bir nevi teskere ve izindir. [57]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


ÇEŞİTLİ TAVSİYELER

·   Çok konuşmak dili kaydırıp şaşırtır, dostları usandırır. (Hz. Osman)

·   İki şey hayat boyu devam eder; Musibetler ve ihtiyaçlar. (Hz. Osman)

·   Ecelin mutlaka geleceğini bilen, amelini artırır. (Mansur bin Ammar)

·   Nefsinin arzularına göre hareket eden mahvolur. (Mansur bin Ammar)

·   Ey kardeşim; sen, fikirden ve düşünceden ibaretsin. Senin insanlığın bunlardandır. Geri kalan sinir ve kemiktir ki, onlar, hayvanlarda da vardır. (Mevlâna Celàleddin-i Rumi)

·   Ağaçlar çok ama hepsi meyve vermez, meyveler çok ama hepsi tatlı değildir, ilim çok ama hepsi faydalı değildir. (Hz. İsa)

·   Doğru bir kişiliğe eğri söz yakışmadığı gibi; doğru söze de eğri kişilik yakışmaz.

·   Hayatın bedeli uzun yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır. Öyle uzun yaşamışlar var ki, pek az yaşamışlardır.

·   Bilmek bedel ister bir kapının kapalı olduğunu anlamak için o kapıyı itmek gerekir.

·   Ölüme hazırlıklı olmak: Ölümün bizi nerede beklediği belli değil, iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim.

·   Akıllı bir insan fakir olabilir, fakat sadakaya muhtaç değildir.

·   Kötülerle oturmaktansa yalnız oturmak daha iyidir.

·   Ahmak olan kimse, öğünmekten hoşlanır. (Ahmet Bin Hanbel)

·   İki şey vardır ki, insanı çileden çıkarır; söylenecek yerde ağız açmamak, susacak yerde lakırdı etmek.

·   Bazı insanlar evreni bilirler de, kendilerini bilmezler.

·   Elbisen sade, yoldaşın derviş, mayan ilim, evin mescit, dostun Allah olsun.

·   Bütün politikacılar, askerler, büyük sandığımız insanlar, yakından tanıdığımızda küçüktürler. Bunun bir tek istisnası vardır, o da müslümanların Peygamberi Hz. Muhammed’dir. (Goethe) 

·   Zenginlik kullanılacak bir silahtır. Tapılacak bir mabud değil. (Calvin Coolidge)

·   Ahlakı kötü insanlarla sohbet etme ki, günah işlemeye meyletmeyesin. (İmamı Azam)

·   Gurbette taşa yaslanmayan, evindeki hasırın kıymetini bilemez.

·   Doğru yolda yürüyen bir topal, yolunu şaşıran bir koşucudan daha önce varır. (Bacon)

·   İki yüzlü insanlar getirdikleri sözle yararlı olurlar. Ama götürecekleri sözle de zararlı olabilirler. (Monteigne)

·   Allah'ın iradesine teslimiyet, insanların iradesine karşı bağımsızlık demektir. (Aliya İzzetbegoviç)

·   Kendini beğenmiş kişiye nasihat etmek, rüzgara karşı ıslık çalmaktan farksızdır.

·   Gençlerin aynada gördüklerinden daha fazlasını, ihti­yar­lar sadece bir tuğla parçasında bile görebilirler. (Hz. Mev­lana)

·   Şerefli bir ölüm, şerefsiz bir ömürden daha iyidir. (Hatem et-Tai)

·   İnsan ölümü düşündükçe, hayattan daha az tat duyar, ama daha sakin yaşar. (Tolstoy)

·   Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız. Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir. (Hz. Mevlana)

·   Dünyaya geldiğiniz gün, bir yandan yaşamaya, bir yandan ölmeye başlarsınız. (Montaigne)

·   Savaşırken ölenleri kahraman yapan, ölümleri değil, ölüm sebepleridir.

·   Ölüm büyük bir olaydır, büyük bir tehlikedir. İnsanlar bunu bilmiyorlar. (İmam Gazali)

·   İki şeyi asla unutma: Allah'ı ve ölümü. İki şeyi de unut: Yaptığın iyiliği, gördüğün kötülüğü. (Lokman Hekim)

·   Üç şey, kalbin paslanmış olmasının alametidir:

1. Allah'a ibadetten zevk almamak,

2. Günaha düşmekten korkmamak,

3. Ölümden ibret almayıp dünyaya daha çok bağlanmak. (İbrahim Edhem)

·   Ölümü hatırlamak kalbi temizler, insanı dünyaya ve dünyadakilere bağlanmak felaketinden kurtarır.

·   Açlıktan ölen pek az insan gördüm, oburluktan ölen ise, çoktur...

·   Ne kadar okursan oku, bilgine yaraşır biçimde davranmazsan cahilsin. (Sa'dî)

·   Kim alçak adamdan medet umarsa, kendisine ihanet etmiş olur. (Fudayl bin İyaz) 

·   Fakire verilen, daha onun eline geçmeden Allah'a ulaşır. (Zeynel Abidin b. Ali)

·   Başkalarının bahtiyarlığına imrenme. Çok kimseler var ki, senin hayatına gıpta ediyorlar. (Mevlânâ)

 

 

 

 

 

 

 

 


DUA

Ey Allah’ım!

Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden medet umarız.

Bize doğru yolu göster.

Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu.

Gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil.

 

Ey Rabbimiz!

Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizdendi sana itaat eden bir ümmet çıkar.

Bize ibadet usullerimizi göster. Tevbemizi kabul et.

Zira tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin.

 

Ey Rabbimiz!

Bizi doğru yola ilettikten sonra, kalplerimizi eğriltme.

Bize tarafından rahmet bağışla, lütfu en bol olan sensin.

 

Ey Rabbimiz!

İndirdiğine inandık ve Peygamberine uyduk, şimdi bizi şahitlerden yaz.(birliğini ve Peygamberlerini tasdik eden)

 

Ey Allah’ım!

Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma.

Ey Rabbimiz!

Affına sığındık!

Dönüş sanadır.

 

Ey Rabbimiz!

Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme.

 

Ey Rabbimiz!

Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme!

Bizi affet!

Bizi bağışla!

Bize acı!

Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!

 

Ey Rabbimiz!

İman ettik.

Bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru!

 

Ey Rabbimiz!

Günahlarımızı ve içimizdeki taşkınlığımızı bağışla.

Ayaklarımızı yolunda sabit kıl.

Kafirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!

 

Ey Allah’ım!

Amellerin hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!

Ey Rabbimiz!

Cehennem azabını üzerimizden sav.

 

Ey Rabbim!

Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle.

 

Ey Rabbimiz!

Duamı kabul et!

 

Ey Rabbim!

Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et.

Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir.

Ben sana döndüm.

Ve

Elbette ki ben Müslümanlardanım.

 

Ey Allah’ım!

Bize, Peygamberlerin vasıtasıyla vaat ettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil-rüsva etme.

Şüphesiz sen vadinden caymazsın!

İnsanların dirilecekleri gün, beni mahcup etme. o  gün ne  mal fayda verir, ne de evlat.

 

Ey Rabbimiz!

Bize dünyada iyilik ver, ahrette de iyilik ver. Bizi Cehennem azabından koru!

 

Allah’ım!

Sen, gökleri ve yeri boşuna yaratmadın. Seni tespih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!

 

Ey Rabbimiz!

Doğrusu sen kimi cehenneme koyarsan, artık onu rüsvay etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.

 

Ey Rabbim!

Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat.

 

Ey Rabbimiz!

Bizi inkar edenler için deneme konusu kılma.

Bizi,bağışla!

Yegane galip ve hikmet sahibi, ancak sensin....

 

Allah’ım!

Ben senden hidayet, takva, iffet ve servet niyaz ederim.

 

Allah’ım!

Hatalarımı, cehaletimi, yaptığım şeylerdeki aşırılıkları ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affet.

 

Allah’ım!

Ciddi olarak, şaka olarak, kasten ve hataen yaptığım günahları affet. Bunların hepsi bende var.

 

Allah’ım!

Yaptığım ve yapacağım, açığa vurduğum ve gizlediğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affet. Her şeyi yaptıranda, yaptıracak olanda sensin. Sen her şeye kadirsin.

 

Allah’ım!

İşlerimde beni günahtan koruyan dinimi benim için faydalı kıl. Geçimimi temin ettiğim dünyayı bana hayırlı kıl. Son durağım olan ahretimi de hayırlı kıl. Hayır yaptığım müddetçe ömrümü uzat. Kötülüklerden alıkoymak için de ruhumu al.

 

Allah’ım!

Senin rızan için Müslüman oldum. Sana inandım Sana güvenip itimat ettim. Sana yöneldim. Senin için başkalarına düşman oldum.

 

Allah’ım!

Beni sapıtmadan izzetine sığınırım. Senden başka ilah yoktur. Sen ebedi hayat ile Hay’sın.

Cinler ve insanlar ölürler. Ey kalpleri dalaletten hidayete çeviren beni Din'inden ayırma.

 

Allah’ım!

Vücuduma sıhhat ve afiyet ver. Gözlerime sıhhat ve afiyet ver. Ve bunu benden sonrakiler de de devam ettir. Senden başka ilah yoktur. Sen Halim'sin, Kerim'sin. Arşın sahibi yüce Allah'ı tenzih ederim. Alemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun.

Rabb'im bana yardımcı ol. Düşmanlarıma yardımcı olma. Bana yardım et, düşmanlarıma etme. Düşmanlarımı şa­şırt, beni şaşırtma. Bana hidayet et, hidayeti kolaylaştır. Bana isyan edene karşı bana yardım et.

 

Rabb'im! Rabb'im!

Beni sana şükreden, Seni anan, Sen'den korkan, Sana itaat eden ve sana yönelen kullarından eyle.

Tevbemi kabul et. Günahlarımı affet. Dualarımı kabul et. İman ve İslami sabit kıl, kalbime hidayet et, dilime doğruyu konuştur, kalbimdeki kinleri söküp at.

 

Allah’ım!

Sen'den Rahmetine ve mağfiretine vesile olan amelleri, bütün günahlardan uzak olmayı, bol bol iyilik yapmayı, Cehennem'den kurtulup, Cennet'e kavuşmayı isteriz.

 

Allah’ım!

Yaptığımız zulüm ve günahları, şaka, ciddi ve kasten işlediğimiz kusurları affet. Bunların hepsi bizde var.

 

Allah’ım!

Beni en güzel şekilde yarattın, Ahlakımı da güzelleştir.

 

Allah’ım!

Bana iyi ameller yaptır, kötülüklerden vazgeçir, fakirleri ve düşkünleri sevdir, tövbelerimi kabul et.

 

Allah’ım!

İhtiyarlığımda, ömrümün sonunda bana, bol bol rızk ihsan et.

 

Allah’ım!

Borç yükünden ve düşmanların hakimiyetinden sana sığınırız.

 

Allah’ım!

Verdiğin nimetlerin yok olmasından, lütfettiğin afiyetlerin kaybolmasından, beklenmedik afetlerden ve bütün gazaplarından sana sığınırım.

 

Allah’ım!

Alaca illetinden, delilikten, cüzzamdan ve tehlikeli hastalıklardan sana sığınırım.

 

Allah’ım!

Kötü günden, kötü geceden, kötü zamandan, kötü arkadaştan, mahalledeki kötü komşudan sana sığınırım.

Sen'den başka ilah olmadığı, yedi kat göklerin sahibi ve yüce arşın sahibi olduğun için senden istiyorum. Senden başka ilah olmadığı, yedi kat göğün, yedi kat yerin sahibi ve yüce arşın sahibi olduğun için senden istiyorum. Sen her şeye kadirsin..

 

Allah’ım!

Kur'an dan okuduğumuz her bir cüz karşılığında bize mükafat ve her bir HARF karşılığında Manevi bir tad ver.

 

Allah’ım!

Bize Kur'an da bulunan her bir;

ا

ELİF      harfi ile            ÜLFET             ver.

ب

BA          harfi ile            BEREKET      ver.

ت

TA         harfi ile            TEVBE            ver.

ث

SE          harfi ile            SEVAP             ver.

ج

CİM       harfi ile            CEMİL             ver.

ح

HA         harfi ile            HİKMET        ver.

خ

HI          harfi ile            HAYIR            ver.

د

DAL       harfi ile            DELİL              ver.

ذ

ZEL        harfi ile            ZEKA                ver.

ر

RA         harfi ile            RAHMET       ver.

ز

ZE          harfi ile            TEZKİYE       ver.

 س

SİN        harfi ile            SAADET         ver.

ش

ŞIN        harfi ile            ŞİFA                 ver.

ص

SAD       harfi ile            SIDK                 ver.

 ض

DAD      harfi ile            DAYANMA   ver.

ط

TI           harfi ile            TAHARET     ver.

 ظ

ZI           harfi ile            ZAFER             ver.

ع

AYIN    harfi ile            İLİM                     ver.

 غ

GAYIN                            harfi ile                GÜÇ              ver.

ف

FE          harfi ile            FELAH                 ver.

ق

KAF       harfi ile            KURBUBİYET        ver.

ك

KEF       harfi ile            KERAMET        ver.

 ل

LAM      harfi ile            LUTUF                ver.

م

MİM     harfi ile            MEV'İZE             ver.

ن

NUN     harfi ile            NUR                     ver.

 و

VAV      harfi ile            VUSLAT             ver.

ه

HE         harfi ile            HİDAYET          ver.

ى

YE          harfi ile            YAKİN                ver.

ء

HEMZE                           harfi ile               HUŞU          ver.

 


KAYNAKÇA

  1. Alîyyu'l-Kârî, Şerhu'l Fıkhı'l-Ekber, Mısır 1323

  2. Aydın, Mehmet ile Cilacı, Osman, Dinler Tarihi, Konya 1980

  3. el-Bağdâdî, Hatib, Târihu'l Bağdâd, 13, 333; (İbnü'l Bezzâzı, Menâkîbu Ebî Hanife,

  4. De Boer, İslam'da Felsefe tarihi, Çev, Yaşar Kutlay.

  5. Ebû Zehra, Muhammed, İslâm'da Fıkhı Mezhepler Târihi, Çev. Abdulkadir Şener, 1970

  6. ………………….Ebû Hanife, Çev.: Osman Keskioğlu. İstanbul 1970.

  7. Erzurumlu, İbrahim Hakkı (v. 1194), Marifetname, İstanbul, 1330

  8. Geylânî, Abdülkadir, Fethu'r-Rabbânî, Beyrut 1979.

  9. Hakim, Ebu Abdi'llah en-Nisaburi (v. 405), el-Müstedrek Ala's-Sahibeyn, Haydarabad, Deken, 1335 (baskısından ofset), Beyrut.

  10. Hallâk, Hassan, Dırâsât fî Tarihil-Hadâretil-İslamiye, Beyrut 1979,

  11. Hamidullah, Muhammed, Fethul-Endelüs (İspanya) fi Hilafeti Seyyidina Osman sene 27 li'l-Hicre, İ.Ü. Ed. Fak. İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1978,

  12. Hasan, H. İbrahim, Tarihul-İslâm, Mısır 1979.

  13. Heyet, İbn Teymiye Külliyatı, Tevhid Yay. İstanbul 1988,

  14. İbn Abdi'l-Berr, Ebu Ömer Yusuf (v. 463), e-İsti'ab Fî Ma'rifeti'l-Ashab, Kahire 1328 (baskısından ofset),

  15. İbnu'l-Esir, İzzü'd-Din Ebu'l-Hasen Ali İbnu Muhammed el-Cezerî (v. 630), Üsdü'l-Gabe Fî Ma'rifeti's-Sahabe, Kahire, 1970,

  16. …………….el-Kamil fî't-Tarih, Beyrut 1979,

  17. İbnu Hacer, Şerhu'n-Nuhbe, Mısır, 1934.

  18. …………Tehzîbü't-Tehzîb, Haydarâbâd-Deken 1328

  19. ………….İsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, Bağdat t.y.

  20. …………..Fethu'l-Bârî fi Şerhı Sahîhı'l-Buhârî, Mısır,1959,

  21. İbn Haldun, Abdurrahman (v. 808), el-Mukaddime, Beyrut, ty.

  22. İbn Hibbân, es-Siretü'n-Nebeviyye, Beyrut 1407/ 1987

  23. İbn Hişam, Ebu Muhammed Abdü'l-Melik (v. 218), es Siretü'n-Nebeviyye, Mısır 1955,

  24. İbn İshak, Siret. İstanbul 1981,

  25. İbn Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, (çev: B. Karlığa-B. Çetiner). İstanbul 1986,

  26. ……………….el-Bidâye ve’n-Nihâye, Dâru’s-Saâdet, İstanbul,

  27. İmam Rabbani, Mektûbât, İstanbul 1963, Merhum Abdülkadir Akçiçek'in tercümesi.

  28. İbn Sa'd, Ebu Abdillah Muhammed (v. 230), Tabakatu'l-Kübra, Beyrut, 1960,

  29. Kahpani, Zekiyyü'd-Din Mevla İnayetullah İbnu Ali, Mecma'u'r-Rical, Kum, Ty.

  30. Kaşifu'l-Gıta, Muhammed el-Hüseyn Ali, Aslu'ş-Şi'a ve Üsuluha, 4. Tab, Beyrut, 1982,

31.   Kûhistan, Sultanı İskender bin Kavuş, Kabusnâme, 1082 Atilla Özkırımlı, Tercüman 1001 Temel Eser" 36-37. kitabı olarak yayınlanır.

  1. Kumi, Ebu Cafer es-Sadık, Men La Yahdarahu'l-Fakih, Tahran, 1390; 5. Tab,

  2. Küleyni Ebu Ca'fer Muhammed İbnu Yakub (ö. 329), el-Furu Mine'l-Kafi, Tahran, 1391,

  3. Mevlana, Celaleddini Rumi, Mesnev-i Şerif, (Terceme) A.Kadir Gölpınar,1988

  4. Nedvi, Ahmed, Asrı Saadet, Terc. Ali Genceli, İstanbul 1985,

  5. Numanî, Şibli, Bütün yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet İdaresi, Terc. Talip Yasar Alp, İstanbul t.y.

  6. Nursi, Bediüzzaman Said, Sözler, İstanbul 1962,

  7. ……… (İşaretul İcaz,) Kur'ân tefsiri Risale-i Nur külliyatı, İstanbul 1962

  8. ……… Mesnevî-i Nuriye, İstanbul 1962

  9. Sa'lebî, Arâisul-Mecâlis, Mısır 1951,

  10. Suyûtî, Celaleddin, Tarihul-Hulefâ, Beyrut 1986,

  11. Şirazi, Muhammed, el-Mesailu'l-İslamiye, Tarihsiz, ty.

  12. Tahiru'l-Mevlevî, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, İstanbul, 1963.

  13. Taberi, Muhammed İbnu Cerir (v. 310), Tarihu'l-Mülûk, ve'l-Umem Mektebetu Hayyat, Beyrut, tarihsiz (ofset),

  14. Taylan, Necip, Gazzâlî'nin Düşünce Sisteminin Temelleri, Bilgi-mantık-iman, İstanbul, 1989, s. 91.

  15. Tusi, Ebu Ca'fer Muhammed İbnu'l-Hasen, (v. 460), el-İstibsar fima'htulife Mine'l-Ahbar, Tahran, 1390, 3. Tab.

  16. Ülken, Hilmi Ziya, İslâm Felsefesi-Kaynakları ve Tesiri, İstanbul, 1967,

  17. Ya'kubî, Ahmed b. Ebî Ya'kub, Tarih'ul Ya'kubî, Beyrut, ty.

49.  Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Yay. İkinci Baskı, İstanbul, 1960.

  1. Zehebî, Ebu Abdillah Muhammed İbnu Ahmed (v. 748/1347): Mîzânu'l-İtidal fî Nakdi'r-Ricâl, Kahire. 1963.

  2. ……………..Menâkibu'l-İmâm Ebi Hanife ve Sahiheyni Ebi Yûsuf ve Muhammed b. el-Hasen, Mısır.1963.

  3. …………….. Tezkîretu'l-Huffâz, Haydarâbâd. 1956;

 

 

 

 

 

 

 

 

 


BASKIYA HAZIRLANAN KİTAPLAR

1.RUH'UL KUR'AN (Kelime Kelime ve İzahlı                   Kur'an Meali)

Bütün kitaplar tek bir kitabı anlamak içindir,

Bütün bilgiler tek bir bilgiye ulaşmak içindir,

Bütün hakikatler tek bir hakikat içindir,

Bütün dinler tek bir dine kavuşmak içindir,

Bütün güzellikler tek bir güzeli görmek içindir,

Bütün ilahlar tek bir Allah'a erişmek içindir,

Bütün yollar tek bir yolu yürümek içindir,

Bütün şeyler tek bir şeyi anlamak içindir,

 

2. EVRENİN RUH HARİTASI (Akaid)

Kaybetmişiz Pusulamızı

Ebrehelerin Hüküm Sürdüğü Kaldırımlarda

Ölüler Abid

Taşlar Mabud

Ağaçlar Mabed Olmuş.

 

3. İNSANLIĞIN RUH HARİTASI (Ahlak)

Ahlak, ruhun derinliklerinde dışa yansıyan iyiliğin, kıvılcımıdır.

Gülün güzelliği rengidir.

Bülbülün ki, sesidir.

Göğün ki, yıldızlardır.

Yerlerin ki, bitkilerdir.

Dilberin ki, cemalidir.

Yiğidin ki, bileğidir.

Arifin ki, bilgidir.

Abidin ki, zikridir.

İnsanlığın ki ise, AHLAKIDIR.

 

4. RUHLARIN ŞİFASI (Esma’ül Husna)

“En güzel isimler (el-esmâü'l-hüsnâ) Allah'ındır. O halde O'na o güzel isimlerle dua edin. Onun isimleri hakkında eğri yola gidenleri bırakın. Onlar yapmakta olduklarının cezasına çarptırılacaklardır.” (7:180)

Ebû Hüreyre (r.a) den nakil: Resûlüllah (a.s) buyurdu­lar­ ki:

"Şüphesiz ki, Allahü Teâlâ'ya mahsus doksan dokuz isim var­dır. Her kim bu (güzel) isimleri ihsâ eder (sayar, ezber­­­ler ve­di­linin tesbihi haline getirirse) Cennete girer.” (Tirmizi, ibn Hib­ban ve Hakim)

Esma-ül Husna’nın bilinmesi üç şey için çok önemlidir:

1-İlahi Rububiyyet; yüce Allah’ın Rabbaniyyetine delalet eden; varlığına ve biriliğine ve nasıl yaratıcı, nasıl yarattığı varlıkların rızıklarını verici ve nasıl terbiye edici olduğunu öğrenmek.

2-İlahi Uluhiyyet; yüce Allah’ın Azametine delalet eden ne kadar güçlü, ne kadar büyük olduğunu öğrenmek.

3-İlahi Ubudiyyet; yüce Allah’ın lutfuna delalet eden; niye ibadet edilir, nasıl dua edilir, kimi sever, kime rahmet eder, kimi ne için cehenneme koyar ve kimi niçin cennetine koyar gibi özellikleri öğrenmek.

5. YAŞAMIN RUH HARİTASI (Fıkıh)

Anlamak (fıkh etmek), insanın ruh portresidir.

Anlayış sahibi insanlar, halkların gülü ve çiçekleridir.

Anlayış sahipleri, halklar tarafından her zaman koklanmaya çalışılır.

Bazen göklere çıkartılıp yükseltilirler.

Bazen yerlere atılıp ezilirler.

 

6. İNSANLIĞIN RUH MİMARLARI PEYGAMBERLER                      (Peygamberlerin Hayatı)

Evrenin en büyük sanatçısı Allah’tır.

Yüce Allah’ın en büyük sanat eseri insandır.

İnsanın en büyük sanatı ruhtur.

Ruhun mimarları aziz Peygamberlerdir.

 

7. PEYGAMBERLERİN ÇİZDİĞİ RUH HARİTASI                 (Hz. Peygamber'in Hayatı)

Kaybolmuşuz Peygamberlerin çizdiği haritanın üzerinde.

Yön tayin etmede zorlanıyoruz.

Neresi doğu.

Neresi batı.

Neresi kıble.

 

8. ÇOCUKLARIN RUH DÜNYASI

“Her çocuk İslam fıtratı üzere doğar.”

Hiç bir çocuk, anne ve babasının meşru veya gayri meşru yaptıklarıyla sorumlu değildir.

Her çocuk kendi kişisel menkıbesinin sorumlusudur.

Çocuklar, ailenin balı ve dalı,

Toplumun gülü ve bülbülü,

Kainatın çiçeği ve eşrefidirler.

 

9. DERSLERİN RUHU (Tefsir Dersine Giriş 1)

Bütün kitaplar, bir kitabı anlamak içindir, oda KUR’ANI KERİM’dir.

Bütün ilimler, tek bir ilimden onay alır, oda KUR’ANI KERİM’dir.

Bütün ilimlerin merkezi, tefsir ilmidir, oda KUR’ANI KERİM’dir.

 

10. DERSLERİN RUHU (Tefsir İlmine Giriş 2)

Usûl, Arapça asl'ın çoğuludur.

Asl sözlükte temel, kök, soyluluk ve orijinal anlamlarına gelir.

Tefsir usûlü ya da İlmu Usûli't Tefsir, Kur'ân-ı Kerim'in insanlar tarafından anlaşılmasına yardımcı olmak üzere onu, insanların zihinlerine, akıllarına yaklaştırma çalışmaları diyebileceğimiz tefsirin ve müfessirlerin prensiplerini, şartlarını ve çerçevesini belirleyen, tarihini tespit eden ilim veya ilimlerin hepsine birden verilen isimdir.

 

11. ÇAĞIN ALTIN RUHLULARI                                           (Sahabe-i Kiramın Hayatı)

Rasulullah (a.s)’ın da üzere yaratılmış olduğu “ALLAH AHLÂKI”?…

 

“VERMEK”!

Karşılıksız vermek!

Çıkar düşünmeksizin vermek! EBU BEKİR (r.a) gibi.

Zâhirde ve bâtında her an ve her koşul altında adil olmak! ÖMER (r.a) gibi.

Ar, haya, sevgi vermek!.. Karşılık beklemeksizin! OSMAN (r.a) gibi.

İlim, cesaret vermek!… Karşılık beklemeksizin! ALİ (r.a) gibi...

 

12. ADEMİN HİKMETİ

Adem dedikleri;

el,

ayak,

baş değil,

manaya derler.

Kaş,

göz değil,

ruha derler.

 

13. ALEMİN HİKMETİ

Her insan bir ademdir.

Her adem bir alemdir.

Her alem bir sırdır.

Her sır bir yitiktir.

Her yitik bir hikmettir.

Her hikmet bir hazinedir.

Her hazine bir saadeti dareyndir.

 

14. EĞİTİMİN HİKMETİ

Her Müminin dinini öğrenmesi ve bildiklerini öğretmesi dini bir ihtiyaçtır.

Zira inandıklarını uygulayabilmesi öğrenmeye bağlıdır. Öğrenim, eğitimin bir parçasıdır.

Eğitim, hedeflenen davranışların programlı ve planlı faaliyetlerle insana kazandırılmasıdır.

Öğretim ise, öğretme faaliyetlerinin belirlenen hedefler doğrultusunda, planlı ve kontrollü olarak düzenlenmesi ve uygulanmasıdır.

 

15. DÜŞÜNMENİN HİKMETİ

Felsefe;

“seviyorum, peşinden koşuyorum ve arıyorum”;

anlamına gelen ve

“bilgi, bilgelik”

anlamına gelen sözcüklerinden türeyen terimin

işaret ettiği entelektüel faaliyet ve disiplindir.

Buna göre felsefe

“bilgelik sevgisi”

yada;

“bilginin peşinden koşma”

anlamına gelir.

 

16. DÜŞLERİN HİKMETİ

Rüya konusunda;

Batı bilginleri genelde rüyanın insanın günlük yaşantısı sonucu gördüğü şey olarak yorumlarken,

Doğu bilginleri bu görüşe katılmakla birlikte Allah'tan gelen ilahi bir mesaj olarak da görmüşlerdir.


17. HAYALİN HİKMETİ

Fertte çağrışım yapan hayaller neticesinde meydana gelen kolektif alt şuuru psişik hayatın esaslı faktörüdür.

 

18. MEDENİYETİN HİKMETİ

Allah'ın indirdiklerini kendisine hayat nizamı olarak kabul eden toplumlarda medeniyet, kavramın içerdiği gerçek anlamıyla ortaya çıkmıştır. İslâm medeniyeti, iman, amel, ahlâk, sosyal ilişkiler, toplum hayatını insanların iyiliği doğrultusunda yöneten idarî prensiplerin bir tezâhürüdür.

 

19. ACILARIN HİKMETİ (Şiir)

Şair, Şiir yazarken,

çocuk dünyaya getiren

bir annenin sancısını çekmiyorsa

yazdıklarının hepsi yalandır.

 

20. ŞEREFİN HİKMETİ (Müslüman Kadın)

İslâm'a göre şerefli, müttakî olandır; Allah'tan korkup haramlardan her zaman sakınan, Allah'ın emirlerini yerine getirendir.

 

21. AKLIN HİKMETİ

Akıl, eşyanın güzellik, çirkinlik, kemâl ve noksanıyla ilgili sıfatını idrak eden özelliktir. İki hayırdan daha hayırlı; iki şerden daha az şerli olanını idrak etmekten ibarettir. Akıl insanoğluna verilmiş manevi bir kuvvettir. İnsan bu güç ile gerekli ve nazari bilgileri elde eder. Bilgiyi elde eden güç İslâm'da insanı mükellef kılan akıl gücüdür. Bu güç insanda ana rahminde cenin iken oluşan özelliktir. Bu erginlik çağına gelince gelişir ve gittikçe olgunlaşır. Bu da, zarûriyyâtı anlayan güçtür. Bu güç ile elde edilen 'bilgi'ye gelince yerine göre kullanılmadığında akılsızlık özelliğini taşır.

 

22. NAMAZIN HİKMETLERİ

Namaz, tekbir ile başlayıp selâm ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan bir ibadettir. Allah'a karşı tesbîh, ta'zîm ve şükrün ifadesidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



[1]    Müslim, İman 95, (55); Ebu Davud, Edeb 67, (4944); Nesai, Bey'at 31,

[2]    İbnül-Esîr, Üsdü'l-gâbe, Kahire 1970, IV,146

[3]    Ebu Davud, İlm 8,

[4]    Hûd,11/87

[5]    Âli İmrân, 3/104

[6]    Ebû Dâvud, Melâhim 17: İbn Mâce, Fiten, 20; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4, 361, 363, 364, 366

[7]    Ebu Dâvûd, Melâhim, 17; Tirmizî, Fiten, 9; Ahmed b. Hanbel, 5,  388, 390,  391

[8]    Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6, 432

[9]    Ahmed b. Hanbel,Müsned, 5, 41

[10]   Âli İmrân, 3/110

[11]    Nahl, 16/125

[12]    Tâhâ, 20/43-44

[13]    Âli İmrân, 3/159

[14]    Saff, 61/2

[15]    Lokman'ın kim olduğu konusunda çeşitli görüşler vardır. İbn İshak'a göre Lokman'ın nesebi [Lokman b. Bâur b. Nahor b. Tarih (Terah: Âzer)] Dör­düncü. Kuşakda Hz İbrahim (a.s)'in babası Âzer'e ulaşır. Vâkıdî, Lokman'ın İsrâiloğulları kadısı, Eyle ve Medyen taraflarında yaşayan, Eyle'de ölen bir kimse olduğunu zikreder. İkrime'ye göre Lokman bir nebîdir. Ancak onun bir hakim olduğunda âlimlerin ittifakı vardır (Sa­hih-i Buharî Tecrid-i Sarih Tercemesi, IX, 163). Vehb b. Münebbih'e göre; Lokman İbn Bâûra, Âzer neslindendir. Mukâtil'e göre ise, Hz. Eyyub (a.s)'in kızkardeşinin veya teyzesinin oğlu idi. Uzun müddet ya­şadı. Hz. Davud'a yetişti ve ondan ilim aldı. Sanat sahibi idi. Bir nebî olduğunu söyleyenler de oldu. İbn Rüşd, Tehâfüt'ünde söylediği gibi, her nebî hakîmdir, fakat her hakim nebî değildir. Bakara sûresi'nin 269. ayetine göre Yüce Allah hikmeti istediğine verir. Kime de hikmet veril­mişse ona büyük hayır lütfedilmiştir. Dolayısıyle o kimsenin ilmen, amelen bunun şükrünü yerine getirmesi gerekir. Lokman için de Kur'ân'da böyle söy­lenmiştir. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, IX, 3842-3843; Sa'lebî (ö. 427/1035) Arâisul-Mecâlis Mısır 1951, 312).

Bir nebî veya velî olduğu ihtilâflı; ancak çoğunluğun tercihine göre ha­kim bir şahsiyet.

Lokman hakkında hadislerde de bazı bilgiler bulunmaktadır. En'âm suresi'nin 82. ayetinin nüzulünde sahabeler: "Ey Allah'ın Resulü! Bizim hangimiz nefsine zulmetmez ki...?" dediklerinde, Peygamberimiz. Bu ayetteki zulüm sizin sandığınız gibi değildir. O zulüm, şirk demektir. Lokman'ın oğluna nasihat ederken, yavrum, Allah'a şirk koşma. Zira şirk en büyük zulümdür dediğini işitmediniz mi?" cevabını vermiştir (Sahîh-i Buhârî, Tecrîd-i Sarîh, Tercemesi, IX, 163). Lokman şöyle derdi: "Yavrum, ilmi âlimlere karşı böbürlenmek, sefihlerle münazarada bulunmak ve meclislerde gösteriş yapmak için öğrenme!" (Ahmed b. Hanbel, I,190). Bu anlatım ve devamı başka bir rivayette şöyle yer al­maktadır: "...Gınâ göstererek ve cehalete düşerek ilmi terk etme! Yav­rum, meclisleri ihmal etme! Allah'ı anan bir topluluk gördüğünde on­larla otur. Eğer âlimsen ilmin işine yarar; cahilsen onlar sana öğretirler. Umulur ki Allah onlara rahmetini lütfeder, onlarla beraber sana da ula­şır. Allah'ı anmayan bir topluluk gördüğünde onlarla oturma. Eğer âlimsen ilminin sana bir yararı olmaz; cahilsen onlar seni saptırırlar. Allah onları azabına düçar kılar, sana da onlarla beraber isabet eder" (Dârimî, Mukaddime, 34).

[16]    Lokman, 31/12,13

[17]    Lokman Sûresi: 31/13-20

[18]    İbn Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, (çev: B. Karlığa-B. Çetiner). İstanbul 1986; c,12; s, 6409.

[19]    İbn Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, (çev: B. Karlığa-B. Çetiner). İs­tan­­bul 1986; c,12; s, 6409.

[20]   Sa'lebî (ö. 427/1035) Arâisul-Mecâlis Mısır 1951,s, 312.

[21]    EBÛ BEKR-İ SIDDÎK (r.a): Abdüllah bin Ebû Kuhâfe Osman bin Âmir bin Kâ'b bin Sa'd bin Teym bin Mürre bin Kâ'b Kureyşî, Eshâb-ı kirâmın en üstünü, Aşere-i mübeşşerenin birincisidir. Resûlullahın mağara ar­kadaşı ve ilk halîfesidir. Annesinin adı Ümmülhayrdır. Manifatura tüc­cârı olup, çok zengin idi. Kureyşin ileri gelenlerindendi. Hatîce, Ali ve Zeyd bin Hârise'den sonra, dördüncü olarak îman edendi. Resûlullah'a fevkalâde sıdkı ve sevgisi vardı. Osman, Zübeyr, Abdürrahmân, Sa'd bin Ebî Vakkâs, Talha gibi üstün Sahâbîler, Ebû Bekrin çağırması ile îmana geldi. Malının hepsini, Resûlullahın uğrunda harc etti. Çok ha­dis-i şerif ile ve âyet-i kerime ile medh olundu. Bütün gazâlarda bu­lundu. Kendini Resûlullaha siper ederdi. Resûlullah vefât ettiği gün, Hz. Ömerin aklı gidip, (Resûlullah göğe çıktı. Kim Ona öldü derse boynunu vururum) diyerek kılıcını çekti. Herkes, üzüntüden ve Ömerin bu hâlin­den korktuğu hâlde, Ebû Bekr büyük cesaret ile arslan gibi ortaya çı­kıp, (Resûlullahın her insan gibi öleceğini) bildiren âyet-i kerimeyi okudu. Te'sîrli sözleri ile, nasihat ederek, halkı sükûna ve huzura ge­tirdi. Müminlere tesellî verdi. Eshâb-ı kirâmın sözbirliği ile halîfe seçi­lip, önce, mürted olanlarla ve Peygamber olduklarını söyliyerek câhil köylüleri aldatan Esved-i anesî ve Müseylemetülkezzâb ve Sicah hâtun ve Tuleyhat ibni Hüveylid ile ayrı ayrı harp edip, hepsini kahr ve mahv eyledi. Hîre ve Enbâr şehirlerini feth eyledi. Hâlidi ve Ebû Ubeydeyi büyük ordu ile Şâma gönderdi. Dîn-i islâmı yeniden düzene koydu ve kuvvetlendirdi. İki sene, üç ay ve on gün hilâfetten sonra, hicretin onüçüncü yılı, Cemâzil-âhır ayı yirmiikinci salı günü, akşamdan sonra, 63 yaşında vefât etti. (Taberî, Tarih, Beyrut ty, III, 197,198; İbnül-Esir, Tarih, Beyrut 1979, II, 115 vd.)

[22]    Taberî, Tarih, Beyrut ty, III, 197,198; İbnül-Esir, Tarih, Beyrut 1979, II, 115; İbnul-Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, Bağdat t.y., II, 422;

[23]    Hz. ÖMER BİN HATTÂB (r.a):

Eshâb-ı kirâmın en büyüklerinden, Aşere-i mübeşşeredendir. Resûlu­lla­hın ikinci halîfesidir. Dokuzuncu dedesi olan Kâ'b, Resûlullahın yedinci babasıdır. Annesi Hanteme bint-i Hişâm, Ebû Ce­hil’in kız kardeşi idi. Hicretten kırk sene önce doğdu. Kureyşin büyük­lerinden idi. Çok güzel konuşurdu. Önce Resûlullaha düşman idi.

Hz.Ömer (r.a) hilafeti zamanında Dörtbinden ziyâde câmi, mescid yapıldı. Kendi de Şâm’a geldi. Her sene hac yaptı. On buçuk sene ve yedi gün, dünyada hiç görülmemiş bir adalet ile halîfelik yaptı. 23. yıl zilhiccesinde, bir sabah namazına giderken, Mugîre-tebni Şu'be hazretlerinin kölesi Ebû Lü'lü' Firuz tarafından bıçakla karnına vurularak yirmidört saat sonra, 63 ya­şında şehit oldu. Hucre-i saadete defnedildi. (İbnül-Esîr, Üsdül-Ğâbe, Kahire 1970, IV,146; H. İbrahim Hasan, Tarihul-İslâm, Mısır 1979, I, 210; Suyûtî, Tarihul-Hulefâ, Beyrut 1986, 123; İbnul-Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, Bağdat t.y., II, 518; Şibli Numanî, Bütün yönleriyle Hz. Ömer ve Devlet İdaresi, Terc. Talip Yasar Alp, İstanbul t.y., I, 285-286; Ahmed en-Nedvi, Asrı Saadet, Terc. Ali Genceli, İstanbul 1985, I, 317; Hassan Hallâk, Dırâsât fî Tarihil-Hadâretil-İslamiye, Beyrut 1979, 13-15.

[24]   Fatır,35/28.

[25]    H. İbrahim Hasan, Tarihul-İslâm, Mısır 1979, I, 210; İbn Sa'd, Tabakatu'l Kübra, II, 268-269; İbnul-Hacer el-Askalânî, el-İsâbe fi Temyîzi's-Sahâbe, Bağdat t.y., II, 518;

[26]   Hz. Osman bin Affân (r.a): Osman bin Affân bin Ebil'âs bin Ümeyye bin Abd-i Şems, Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden, Cennet ile müjdelenen on kişinin üçüncüsü ve Resûlullah’ın dâmâdı ve halîfelerin üçüncüsüdür. Talha ve Zübeyr’den önce îmana geldi. Îmana gelenlerin beşincisidir. Zevcesi Hz. Rukayye ile Habeşistan’a iki kere hicret etti. Medîne’ye de hicret etti. Rukayye ağır hasta olduğundan, Bedr gazâsına götürülmedi. Zafer haberi geldiği gün, Rukayye vefât etti. Resûlullah, ikinci kızı Ümm-i Gülsümü Osman’a verdi. Bunun için, Hz. Osman’a, zinnûreyn (iki nûr sahibi) denildi. Rukayyeden, Abdullah adında bir oğlu olup, hicretin dördüncü yılı, altı yaşında vefât etti. (İbnul-Hacer el-Askalânî, el-İsabe fi Temyîzi's-Sahabe, Bağdat t.y., II, 462; İbnül Esîr, Üsdül-Ğâbe, III, 584-585; Celaleddin Suyûtî, Târihul-Hulefâ, Beyrut 1986, 165; Siretu İbn İshak, İstanbul 1981,121; İbn Sa'd, Tabakatül-Kübra, Beyrut t.y., I, 207; İbnül-Esir el-Kamil fî't-Tarih, Beyrut 1979, III, 79

[27]    İbn Teymiye Külliyatı, Tevhid Yayınları, İstanbul 1988, 4, 335; Muham­med Hamidullah, Fethul-Endelüs (İspanya) fi Hilafeti Seyyidina Osman sene 27 li'l-Hicre, İ.Ü. Ed. Fak. İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1978, 7, 221-225.

[28]   HZ. ALİ (r.anh)

Resulullah'ın amcasının oğlu, damadı, dördüncü halife. Babası Ebû Talib, annesi Kureyş'ten Fâtıma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib'tir. Künyesi Ebu'l Hasan ve Ebû Tûrab (toprağın babası), lâkabı Haydar; ünvanı Emîru'l-Mü'minin'dir. Ayrıca 'Allah'ın Arslanı' ünvanıyla da anı­lır.

Hz. Ali küçük yaşından beri Resulullah'ın yanında büyüdü. On yaşında İslâm'ı kabul ettiği bilinmektedir. Hz. Hatice'den sonra müslümanlığı ilk kabul eden odur. Hz. Peygamber ile Hz. Hatice'yi bir gün ibadet ederken gören Hz. Ali'ye Peygamberimiz şirkin kötülüğünü, tevhidin manasını anlattığında Hz. Ali hemen müslüman olmuştu.

Hz. Osman'ın şehâdetinden sonra İslâm'ın ileri gelen şahsiyetleri ona bey'at ettiler. Ancak onun bu dönemi Allah'ın bir takdiri olarak son de­rece karışık bir dönem oldu. Hilâfete geçtiğinde hâlledilmesi gereken bir çok problemle karşı karşıya kaldı. Bu karışıklıklar Cemel ve Sıffin gi­bi iç çatışmaları doğurdu. İslâm devleti bünyesindeki bu ihtilâfları gi­derme konusunda büyük fedakârlık ve gayretler gösterdi. Nihayet, Kû­fe'­­de 40/661 yılında bir Hârici olan Abdurrahman b. Mülcem tarafın­dan sa­bah namazına giderken yaralandı. Bu yaranın etkisiyle şehid oldu. (Ze­­hebî, Ebu Abdillah Muhammed İbnu Ahmed (v. 748/1347): Mîzânu'l-İttidal fî Nakdi'r-Ricâl, Kahire. 1963.Zehebî Tezkîretu'l-Huffâz, Hayda­râ­bâd. 1956; Taberi, Muhammed İbnu Cerir (v. 310), Tarihu'l-Mülûk, ve'l-Umem Mektebetu Hayyat, Beyrut, tarihsiz (ofset), 2, 252; Hakim Ebu Ab­di'l-İlah, en-Neysaburi (v. 405), el-Müstedrek Ala's-Sahibeyn, Hayda­ra­bad, Deken, 1335 (baskısından ofset), Beyrut 3, 14; İbnu Hişam, Ebu Mu­hammed Abdü'l-Melik (v. 218), es Siretü'n-Ne­be­viyye, Mısır 1955, 1-2, 289, 408-409; İbnu Hişam, a.g.e., 1-2, 291; İbnu Sa'd, Ebu Abdillah Mu­hammed (v. 230), Tabakatu'l-Kübra, Beyrut, 1960, 1,211; İbnu'l-Esir, İzzü'd-Din Ebu'l-Hasen Ali İbnu Muhammed el-Cezerî (v. 630), Üs­dü'l-Gabe Fî Ma'rifeti's-Sahabe, Kahire, 1970, 4, 201.

[29]    İbnu Abdi'l-Berr, Ebu Ömer Yusuf (v. 463), e-İsti'ab Fî Ma'rifeti'l-Ashab, Ka­­hire 1328 (baskısından ofset), 1, 108; İbnu Hacer, Fethu'l-Bari, Mısır, 1959, 8, 229; Çağın Altın Ruhluları,Ashab-ı Kiram. M.Salih.C1,S,230

[30]   "Kahpani, Zekiyyü'd-Din Mevla İnayetullah İbnu Ali, Mecma'u'r-Rical, Kum, Ty.; Küleyni Ebu Ca'fer Muhammed İbnu Yakub (ö. 329), el-Furu Mi­ne'l-Kafi, Tahran, 1391; Kumi, Ebu Cafer es-Sadık, Men La Yah­da­ra­hu'l-Fakih, Tahran, 1390; 5. Tab; Muhammed el-Hüseyn Al-i Kaşifu'l-Gı­ta, Aslu'ş-Şi'a ve Üsuluha, 4. Tab, Beyrut, 1982-1402; Muhammed Ş­i­razi, el-Mesailu'l-İslamiye, Tarihsiz, Yersiz; Tusi, Ebu Ca'fer Muhammed İbnu'l-Hasen, (v. 460), el-İstibsar fima'htulife Mine'l-Ahbar, Tahran, 1390, 3. Tab.

[31]    EBU HANİFE (80/150 hicri - 700/767 miladi)

İmam Âzam (büyük İmam) lâkabıyla bilinen, Ebû Hanife künyesiyle meşhur Numân b. Sâbit b. Zevta (Zûta) mutlak müctehid ve fıkıhta Ha­nefi mezhebinin imamı.

Ebû Hanife, Kûfe'de hicrî 80 yılında doğdu. Numân ve ailesinin Arap ol­madığı kesindir; onun Farisi veya Türk olduğu şeklinde değişik gö­rüşler vardır. Dedesi Zûta, Teym b. Sa'lebeoğulları kabilesinin âzatlısı olup, Hz. Ali zamanında Kâbil'den Kûfe'ye gelerek; orada yerleşti. Zû­ta'­nın oğlu Sâbit de Kûfe'de ipek ve yün kumaş ticaretiyle uğraştı. İs­lâm'ın hâkim olduğu bir ortamda yetişen Numân b. Sâbit küçük yaşta Kur'ân-ı Kerîm'i hıfzetti. Kırâatı, yedi kurrâdan biri olarak tanınan İmam Âsım'dan aldığı rivâyet edilir (İbn Hacer Heytemî, Hayratu'l Hisan, 265).

Ebû Hanife alenen halkı ehl-i beyt'e yardıma çağırdığı için hapsedildi ve her gün kırbaçlatıldı. Bunun sonucunda yetmiş yaşında şehidler gibi öldü. Zehirletildiği de rivâyet edilir. Bağdat'ta, Hayruzan mezarlığına de­fnedildi, cenazesinde binlerce insan hazır bulundu. (Bak: Muhammed Ebû Zehra, Ebû Hanife, Çev.: Osman Keskioğlu. İstanbul 1970. 43; Ha­tib el-Bağdâdî, Târihu Bağdâd, XIII, 333; (İbnü'l Bezzâzı, Menâkîbu Ebî Hanife, I, 111; İbnü'l Esir, Üsdü'l-Ğâbe, III, 133.)

[32]    Şa'rânı, Tabakatü'l-Kübrâ, I, 52-53; Muhammed Ebû Zehra, İslâm'da Fık­hı Mezhepler Târihi, Çev: Abdulkadir Şener, II, 132; Şah Veliyullah Deh­levî, Huccetullah'il Bâliğa, 1, 146; Zehebî, Menâkibu'l-İmâm Ebı Hanife ve Sahiheyni Ebı Yûsuf ve Muhammed b. el-Hasen, Mısır; M. Ebû Zehra, Ebû Hanife, 44; el-Kerderî, Menâkıbu'l-İmâm Ebû Hanife, II, 218; İbnü'l-Esir, el-Kâmil fi't-Târih, V, 559;

[33]    KÛHİSTAN-İ

Kabusnâme, 1082 yılında Kûhistan sultanı İskender bin Kavuş tarafın­dan Farsça olarak kaleme alınır. Muhatap, oğlu Gilan Şahtır, fakat aradan dokuz yüz yıl geçmiş olmasına rağmen öğütler hâlen canlılığını devam ettirir. Tarih boyu pek çok padişah, sultan ve devlet başkanı tarafından birçok dünya diline çevrilir, birçok edebî, tarihî ve ahlâkî eserlere kaynak teşkil eder.

Eser, Osmanlılar zamanında ilk defa Fatih Sultan Mehmed'in babası Sultan II. Murad'ın dikkatini çeker. Milletin değer hükümlerini alt üst eden fetret ve kargaşa döneminden yeni çıkılmıştır. Edeb, ahlâk, emni­yet ve nizamda yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır. Babası Çelebi Mehmed'in devlet otoritesini temininden sonra, kendisi de manevî sa­hada bir teşkilatlanmayı üstlenmiştir.

Mercimek Ahmed bin İlyas şair, edip ve âlim bir kişidir. Tercümeye ye­ni­den telif kadar emek verir ve 1432 tarihinde tamamlayarak üzerine düşen görevi bitirir.

Kabusname üzerinde Cumhuriyet döneminde bir hayli incelemeler ya­pılır. Eser eski Anadolu Türkçesiyle tercüme edildiğinden Türkiye Türk­çesine göre yeniden ele alınması gerekiyordu. Bu işi de Atilla Özkırımlı üstlenir ve kitap "Tercüman 1001 Temel Eser" serisinin 36-37. kitabı olarak yayınlanır.

[34]   el-A'raf, 7/31

[35]    Kabusnâme, Kûhistan sultanı İskender bin Kavuş 1082 Atilla Özkırımlı, Ter­cüman 1001 Temel Eser, s. 36-37.

[36]   İMAM GAZZÂLÎ

Ebu Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Ahmed' (H. 450/505/m. 1058-1111) Tus şehrinde doğdu. Yaşadığı yüzyıl siyasî bakımdan çal­kantılı, fakat ilmî ve dinî hayat bakımından İslâm dünyasının ve hatta o günkü dünyanın en parlak dönemini teşkil eder. Ayrıca Gazzâlî, yal­nız döneminin değil, bütün İslâm düşüncesi tarihinin en önde gelen dü­şünürlerindendir. Ehl-i sünnet inancına yaptığı hizmet, kendisine Huc­cetü'l-İslâm lakabının verilmesine sebep oldu. Fıkıhta Şâfiî, kelâmde Eş'ariyye ekolünü benimsemiş olan Gazzâlî ömrünün sonla­rını tasavvufî bir hayat içinde geçirdi.

Gazzâlî; Kelâmcılar, sûfiyye, bâtinîler ve özellikle yunan kaynaklı fel­se­fe dahil, devrinin bütün düşünce şekillerini olabildiğince tahlil ve tenkitten geçirdi.

İmâm-ı Gazalî'yi halka tanıtan hacımca küçük, fakat tesiri bakımından büyük olan eseri Eyyühe'l-Veled olarak bilinen ve dilimizde Ey Oğul şeklinde bilinen eseridir.

Gazali, üzerinde çalıştığımız "Ey oğul"un pîri ve üstadıdır. Bu alanda yapılmış olan çalışmanın ilki ve en mükemmelidir. Diğer çalışmalar büyük ölçüde bu kitabın üzerine bina edilmiştir.

Birçok dünya diline çevrilen, UNESCO tarafından da yayınlanan Ey Oğul, batıda ve doğuda okuma rekoru kıran bir eserdir. "Müslümanın yirmi dört saati" demek olan bu kitap, ayrıca bir öğüt ve nasihatler bütünüdür. (De Boer, İslam'da Felsefe tarihi, Çev, Yaşar Kutlay s. 109; Hil­mi Ziya Ülken, İslâm Felsefesi-Kaynakları ve Tesiri, İstanbul, 1967, s. 120; Necip Taylan, Gazzâlî'nin Düşünce Sisteminin Temelleri, Bilgi-mantık-iman, İstanbul, 1989, s. 91.)

[37]    Ebu Dâvud, İlm 1, (3641); Tirmizî, İlm 19, (2683); İbnu Mâce, Mukad­di­me 17,

[38]   Buhârî, Edeb 19, Rikâk 19; Müslim 17, (2752); Tirmizî, Daavât 107-108

[39]   Müslim, Birr 72

[40]   İmâm-ı Gazalî'yi halka tanıtan hacımca küçük, fakat tesiri bakımından büyük olan eseri "Eyyühe'l-Veled" olarak bilinen ve dilimizde "Ey Oğul" şeklinde bilinen eseridir.

[41]    Abdulkadir Geylani Geylân (ö. 471/561:

Evliyalar Sultanı, Gavs-ı Âzam olarak meşhur olan ilim ve hikmet kutbu Abdülkadir Geylânî Hazretleri 1077'de Hazar Denizinin güneyinde bulunan Geylan'da dünyaya geldi ve 1166 tarihinde Bağdat'ta hayata gözlerini yumdu. Hem anne, hem de baba tarafından Peygamberimizin neslinden gelen Abdülkadir Geylânî Hazretleri hem ilmi, hem de manevî hali ile yüz­yıllar boyu muhtaç gönüllere İlâhi aşkı yansıtmıştır. Öyle ki, Müslüman olmayanlar bile onun büyüklüğü karşısında eğilmişlerdir.

Abdülkadir Geylânî Hazretlerinin gerek dergâh ve medresesinde yaptığı sohbetler, gerekse camideki vaaz ve nasihatleri talebeleri tarafından yazılı­yor ve muhafaza ediliyordu. Bizim istifade ettiğimiz Fütûhü'l-Gayb ve Fet­hu'r-Rabbânî isimli eserleri 1150-1152 yılları arasında yaptığı sohbetler­den oluşmuş ve yakın talebesi Afif tarafından kaleme alınmıştır.

Abdülkadir Geylânî Hazretlerinin en önemli eserlerinden olan 620 sayfalık Fethü'r-Rabbâni´den derlemeye çalıştığımız bu öğütler, hemen herkesin ortak derdini dile getirmekte ve çareler göstermektedir.

 

[42]   Enbiya,21\69.

[43]   MEVLANA

Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Hazretleri (1207-1273) on üçüncü asrın yıl­dızı ve ışığıdır. İslâm toplumunu Selçuklu dağınıklığından Osmanlının kuruluşuna hazırlayan bir mânâ büyüğü. Mesnevl-i Şerif, o devir insa­nına İslâmın sunuş tarzıdır. Mesnevi; tevhiddir, imandır, ilimdir, ahlâk­tır, öğüttür ve her şeyiyle insanın şiirleştirilerek anlatımı ve tarifidir. 25618 beyitlik bir külliyat olan Mesnevi, orijinali ve tercümesi ile 6 cilttir.

Mesnevi her ne kadar Farsça olarak kaleme alınmışsa da, verilen mesaj her seviyeden insanın anlayacağı üslûptadır. Eseri aslından okuma im­kânı bulamayanlar dahi tercümesini okuduklarında bu hakkı teslim edeceklerdir. Çünkü en ağır meseleler dahi bir temsil, bir hikâye, bir örnekle sunulmaktadır.

Mesnevi bir hikmetler bahçesidir. Bunun için her devir insanının ala­cağı pek çok dersler vardır. Biz, sizler için bu bahçeden bir demet der­ledik. Mesnevi denizinden bir içimlik hayat suyu takdim ediyoruz. 26000 beyti bulan bu külliyattan bir tutamlık gül tedarik ettik. Bu seç­meler, kitabın genel muhtevası içinde mütalaa edilince bir bütünlük arz ettiği görülecektir. Diğer eserlerde olduğu gibi, bu eserden yaptığımız derlemede de konunun anlaşılmasına yardımcı olması için ara başlık­lar çıkardık.

[44]   İslâm toplumunu Selçuklu dağınıklığından Osmanlının kuruluşuna hazır­layan bir mânâ büyüğü. Mesnevl-i Şerif, o devir insanına İslâmın sunuluş tarzıdır. Mesnevi; tevhiddir, imandır, ilimdir, ahlâktır, öğüttür ve her şeyiyle insanın şiirleştirilerek anlatımı ve tarifidir. 25618 beyitlik bir külliyat olan Mesnevi, orijinali ve tercümesi ile 6 cilttir.

[45]   Şeyh Edebali, (Doğum tarihi bilinmemektedir. Ölüm tarihi. Miladi 1326. h.726. Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi'nin kayınpederi. Ede­bali Hazretleri'nin, beyliğinin lideri olan Osman Gazi'ye, Bey olur ol­maz bu vasiyeti yapmıştır.

[46]   İslam Tarihi,H.Algül,O.Çetin,c.4.s,529.Gonca yay.1991; Y.Rehber Ansk. (T.­Gazetesi) E maddesi,İstanbul,1993.

[47]    İMAM-I RABBANİ

H. 971 - 1034 Serhend  Milâdi 1563'e tevafuk eden (971) tarihinde Hin­distan'ın Lahor ile Delhi şehirleri arasında yer alan Serhend kasaba­sında bir çocuk dünyaya gelir.

Civarda sevilip sayılan bir din âliminin oğlu olan bu küçük yavru; he­nüz konuşmaya başladığı günlerde bile İslâmi terbiye, dinî eğitimle karşılaşır. Çünkü, değerli din adamı baba Abdülehad, tam bir ihlâs ve amel sahibi mâneviyat büyüğüdür. Oğlunu da kendisine hayırlı halef kılma azmini taşımaktadır. Nitekim küçük Ahmed'ine tahsile başladığı ilk senelerde hâfızlığını ikmâl ettirir, hemen arkasından da Arapçanın ilk basamağını teşkil eden sarf nahiv öğretip, ezberlediği Kur'an'ın mâ­nâsını anlamaya doğru tırmanmasını te'min eder.

Her seviyede, her makam ve mevkide insana gönderdiği mektuplarını sonradan talebeleri toplayıp bir araya getirmiş ve üç cild halinde bunları neşretmişlerdir.

Şu anda elimizde bulunan İmam-ı Rabbani'nin Mektubat kitabı, işte bu Farsça mektupların 356'sından teşekkül etmiş değerli bir eser.

    65 yaşında 1034 tarihinde Serhend'de vefat etmiştir.

[48]   İmam-ı Rabbani Hazretlerinin fikir, izah ve hizmet esasları bütünüyle mektuplarında mevcuttur. Aslı Farsça olarak üç cilt halinde tertip edi­len, 847 mektup, 1670 sayfadan oluşan ve daha sonra Arapça ve Türk­çeye da tercüme edilen Mektubat, asıl itibariyle yazıldığı devre ışık tutmakla birlikte, bizlerin de bu eserden öğreneceğimiz pek çok şey vardır.

[49]    NÂBÎ

Hayriye, şair Nâbî'nin aruz vezniyle yazdığı manzum bir öğüt kitabıdır. Bir divan edebiyatı şairi olan Yusuf Nâbî, daha çok bu eseriyle tanınır. Şair bu eserini oğlu Ebü'1-Hayr Mehmed Çelebi adına yazar ve muha­tap da oğludur. Kitap kendi dönemi için olduğu kadar günümüz için de şaşmaz ve değişmez dersler, öğütler ve nasihatlerle doludur. Kitabın di­ğer önemli yönü de, devrinin iç yüzünü ve sosyal hayatını yansıtma­sıyla da tarihî bir vesika oluşudur.

Hayriye kaleme alındığı günden itibaren çok sevilmiş ve en çok oku­nan kitaplar arasına geçmiştir. Nabi, bu eserinde hiçbir makam ve mevki ayrımı gözetmeden, nereden ve kimden gelirse gelsin kötülük­lere hep karşı çıkmış ve insanlara devamlı bir ümit ve yaşama şevki ver­miş, hayatı güzelleştirmeyi hedef edinmiştir.

Hayriye'nin yazıldığı dönem (1700) Osmanlının inişe geçtiği yıllara rastlar. Saraya Valide Sultanlar hâkim olmuştur. Yeniçeri kazan kaldı­rıp isyan etmektedir. Halk bu kargaşadan oldukça payını almaktadır. Devlet idaresinde kaht-ı rical yaşanmaktadır, yetersiz kişiler idarede söz sahibidirler. 18. yüzyılın başlarından itibaren devlet çarkı laçka ol­muştur. Sık sık padişahlar değişmekte, azledilmektedir. 

[50]   Ebu Davud, İlm )1, (3641); Tirmizi, İlm 19, (2683); İbnu Mace, Mukad­di­­me 17, (223).

[51]    Buhârî, İman 4; Müslim, İman 64, (40); Ebu Dâvud, Cihâd 2, (2481); Nesâî, İman 9,

[52]    Bakara,2\191

[53]    Manzum halde İslâm harfleriyle yazılan Hayriye, değerli ilim adamı Doç. Dr. İskender Pala tarafından yeni harflere geçirilmiş ve anlaşılır, sade ve tatlı bir Türkçe ile sadeleştirilmiştir. Bedir Yayınevi tarafından da güzel ve temiz bir baskı ile 1989'da yayınlanmıştır.

Metin ve tercümesi ile birlikte 1647 beyit, 34 bölüm ve 223 sayfadan meydana gelen Hayriye'nin daha çok günümüze ışık tutan bölümlerin­den ve beyitlerinden seçmeler yaptık.

[54]   İBRAHİM HAKKI Hazretleri 1703'te Erzurum-Hasankale'de doğdu, 1780 tarihinde Siirt-Tillo'da âhirete yürüdü. Hizmet hayatını daha çok Tillo'da geçirdi. Fakîrullah Hazretlerinden mânâ dersi aldı ve intisap etti. Sultan 1. Mahmud zamanında İstanbul'a geldi, saray kütüphane­sin­de ilmî araştırmalarda bulundu.

En meşhur eseri, bir yerde bütün eserlerinin içinde bulunduğu Mâ­ri­fet­nâme'dir. Bu kitapta eski ve yeni bilgileri kaynaştırmaya çalıştı. Öyle ki Mârifetnâme, zamanının en kapsamlı ansiklopedisi özelliğini taşı­maktadır.

Mârifetnâme'de astronomiden sosyolojiye, biyolojiden fiziğe, karakter ilminden psikolojiye, dinden tasavvufa, ahlâktan âdâb ilmine varın­caya kadar her ilimden bahisler bulunmaktadır. Çok sade ve tatlı bir anlatımı vardır. Zamanına göre dili bir hayli sadedir.

Mârifetnâme ilmî bir eser olmakla beraber aynı zamanda bir halk kita­bıdır. Hemen herkesin bilgi dağarcığında Mârifetnâme'den birkaç cümle vardır.

Biz ise 1166 sayfalık Marifetnâme'nin âdâb bölümünden öğütler derledik. Yaptığımız bu nakiller hayatta başarılı olmanın sırlarını ver­mektedir.

[55] İbrahim Hakkı Erzurumi (v. 1194), Marifetname, İstanbul, 1330

[56]    BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, 1876 tarihinde Bitlis-Hizan-Nurs'ta dünyaya geldi, 23 Mart 1960'da Urfa'da Hakkın rahmetine erdi. Çok genç yaşlarda iken ilmi, zekâsı, kuvvetli hafızası, cesaret ve dirayeti ile meşhur oldu. Bütün din ve fen ilimlerini okudu. İstanbul'a giderek Sul­tan Abdülhamid'e, Doğunun kurtuluş ve gelişme reçetesi olan din ve fen ilimlerinin okutulması için üniversite kurulması için teklifte bu­lundu.

Vatanı düşmanı işgal edince, 1916'da talebelerini silâhlandırarak Rus­lara karşı mücadele etti. Esir düşünce iki buçuk yıl Rusya'da esir olarak kaldı. Daha sonra kaçarak İstanbul'a geldi. İstanbul'un işgali sırasında Ankara'ya davet edildi, Millî mücadeleyi desteklemesine rağmen tehli­keli yerde hizmet etmeyi tercih ederek gitmedi.

Daha sonra Van'a döndü. 1925'te ise Doğunun bütün ileri gelenleri ile birlikte Batı Anadolu'ya sürgün edildi. Burdur-Isparta'dan sonra Barla'da ikamete mecbur edildi. Bu kasabada kaldığı süre içinde bir iman ve ilim külliyatı olan Kur'ân tefsiri Risale-i Nurları yazdı. Dinsiz yetiştirilmeye çalışılan milleti imana davet ettiği için 28 sene sürgün­lerde, zindanlarda, hapishanelerde eziyetlere maruz bırakıldı. Ama Al­lah hizmetini kabul etmişti, kendisi hayatta iken yüz binlerce genç Nur talebesi olmuş, birer iman kahramanı kesilmişlerdi.

 

[57]    5000 sayfalık bir eser külliyatı olan Risale-i Nur, asrımız insanının iman problemine ve her türlü tereddüt ve şüphelere cevap vererek, İslâmı severek yaşama şevki sunmaktadır. Biz bu eserlerden sadece

Mesnevî-i Nuriye'den, kısa seçmelerde bulunduk. Bu eserde "ey aziz kardeşim bil ki" mânâsında "İ'lem eyyühe'1-aziz" hitabı yer almaktadır. Burada yer alan öğütler sadece bir bahçeden bir çiçek sayılabilir. Bu çiçeğin, sizi bahçeye davet etmeye yeteceğini sanıyorum.