Moğollar

Moğollar bedevi bir kavim olup Çin civa­rında Gubi çölünde yaşamaktaydı.  Çöl halkı olup kötülük ve ihanetleriyle meşhurdular.  Göçebe hayatları vardı. Kabile nizamına tabi olup liderlerine aşırı bağlıydılar. Savaşmayı, yağma ve çapulculuğu severlerdi. Yıldızlara tapıyorlar ve doğuşu esnasında güneşe secde ediyorlardı. Her hayvanın etini hatta köpekle­rini dahi yerlerdi. Onlar yanında her şey mu­bahtı. Şaman dinine mensup oldukları bilin­mektedir. Bazı kötü hayvanlar için kurbanlar sunarlar ve ruhları kutsal sayarlardı.  Aslen her ne kadar Tatar olsalar da Moğol kabile­sinin Tatarlara bir zamanlar hakim olmasın­dan dolayı Moğol ismi genel olarak kullanı­lagelmiştir. Moğolların büyük ismi Cengiz Han, Tatar kabilelerinin tümünü çevresinde topladı. Daha sonra kuzey doğuya Çin’e doğru hareket etti. Çin topraklarını kendi topraklarına katıyor, soygunlar gerçekleştirip ülkeyi yağmalıyordu.

Bu esnada Suriye’de Haçlı sömürgeleri za­yıflayınca bazıları ülkelerine dönmeye baş­ladılar. Bunun yanında İslam topraklarının doğusunda Moğolların ortaya çıktığını, büyük bir güç olduklarını, bu şekilde harekete geç­meye yeltendiklerini ve büyük savaş imkânlarının olduğunu işittiler. Haçlılar, Türkler, Sel­çuklular ve Oğuzların müslümanlarla yakın temaslarından dolayı İslama girdiklerini bil­diklerinden aynı şekilde Moğolların da bu teması kurup İslam’a ısınacaklarından kork­tular. Bu gerçekleştiği takdirde Müslümanlar kuvvetlerine kuvvet katacaklardı. Bu du­rumda sadece Suriye'deki Haçlılar değil Avru­pa­dakiler de tehlikeye düşecekti. Bu yüzden Haçlıların yapmaları gereken ilk şey buna engel olmaktı.  Sonra da yapılacak olan şey Mo­ğolları, doğuda Moğol, batıda da Haç­lılar olmak üzere, iki ateş arasına sıkışacak olan Müslümanlarla savaştırmaktı. Bu düşün­ceden hareketle Haçlılar, Moğollara elçiler gönderdiler. Onlara İslam topraklarını, tahıl ve ürünleriyle, çeşitli imkan ve taşıdığı önemli konumuyla güzel gösterdiler. Onları bölgeye sahip olma ve savaşma hususunda teşvik ettiler. Ayrıca gönderdikleri elçilere eşlik eden- ki bu elçiler devamlı aynı şeyi ya­pıyorlardı- Müslümanların ülkelerini bal üre­ten bahçeler ve nehirlerini süt akıtan nehirler olarak güzel gösteren, dost kılığında kadın elçiler de vardı. Moğollar fakirlik ve kıtlık içinde yaşayan çöl bedevileriydiler. Haçlılar, Moğolları özellikle batıya, İslam ülkelerine, Müslümanları vatanlarından uzaklaştırmak için tahrikte bulununca, bu tavsif edilenleri sadece duymakla Moğolların ağızlarından salyalar akmaya başladı. Bu anlatılanlar ve teşvikler üstelik kadınların ayartmalarıyla da birleşmişti. Çünkü bu kadınlar, ayartma işini memleketlerinden uzak, yalnız başına ve on­larla başbaşa kalarak yapacaklardı.

Moğollar, Cengizhan’ın gönderdiği elçi­nin Harizmşah tarafından öldürülmesinden son­ra topyekün batıya doğru yürüdüler. Ka­labalık Moğol birlikleri büyük dalgalar halinde yaş-kuru ne varsa yakarak ilerlediler. Haçlılar bundan oldukça mutluluk duydular.

Moğollar, İslam beldelerini yerle bir ederek batıya doğru ilerlediler. İslam hilafeti­nin başkenti Bağdat’a ulaştılar. Orada yıkım gerçekleştirip insanları öldürdüler. Öldür­dük­leri insan sayısı bir milyonu geçti. Hicri 656 yılında Abbasî devletini yıktılar. Bütün bu olaylarda Moğollara önceden zikrettiğimiz ba­zı fırkaların elemanları yardımcı oldular. Maalesef onlar, İslam’a bağlı kimseler olduk­larını iddia ediyorlardı.  Mesela İbnu’l-Alkamî bunlardandır.[1]

 Moğollar Hülagu’nun liderliğinde ilerle­yip hicri 658 yılında Safer ayında Haleb’e ulaştılar. Aynı yılın Rebiul Evvel ayında da Dı­maşk’a ulaştılar. Burayı kuşattılar. Bir ay sonra şehir kendilerine teslim edildi. Şehrin kalesi ise aynı yılın Cemadiyelula ayına kadar di­rendi.

Moğollar, güneye Mısır’a doğru hareket ettiler. Liderleri Hülagu, kardeşi Büyük Moğol Hanı Mengu'nun ölmesi üzerine geri döndü.  Onun yerine komutayı Ketboğa Noyan aldı. Moğollar bugünkü Filistin topraklarında Nab­lus ile Beysan arasında Ayn Calut mev­kiinde Seyf Kutuz komutasında Memluklerle karşılaştı. İman, Müslümanların kalbinde ha­rekete geçmişti. Bu yüzden maneviyatları yükselmişti. Müslümanlar cihad ilan ettiler. Komutanları Seyf Kutuz son sesiyle, “Vay İslam’a” diye bağırıyordu. 658 yılının 15 Ra­mazanında çetin bir savaş oldu. Müslümanlar tam bir zafer kazandılar. Moğol komutanı Ketboğa’yı öldürüp oğlunu da esir aldılar.

Seyfuddin Kutuz daha sonra Suriye’ye hareket etti ve Şam’a girdi. Bölgeyi Moğollar­dan temizledi ve hakimiyeti ele geçirdi.

Moğollar, İslam’ın kılıcı enselerinde parla­yınca İslam’a yönelmeye başladılar. Moğol­lardan, yaklaşık 650’de, İslam’a ilk giren kimse Cengiz’in torunu Berke Han’dır. Berke, Cen­giz’in en büyük oğlu Cuci’nin oğludur. Kafkaslar, Dağıstan, Harizm, Bulgaristan,  Rus­ya ve batıda bir kısım yerleri içine alan Kuzey Moğol Hanlığı teslim oldu. Cengiz Han hicri 624 yılında öldü. Erkek çocukları kendi­lerine verilen topraklara yerleşti.

Cuci, babası Cengiz Han’ın vefatından altı ay kadar önce öldü. Hanlığı oğlu Batu b. Cuci teslim aldı ve onun idaresi 650 yılında son bulunca Sartak idareyi ele alarak 652 yılına kadar hükümdarlığını sürdürdü. Ardın­dan Berke Han b. Cuci 665 yılına kadar hü­kümdarlıkta kaldı. İdare Berke Han’ın eline geçtiğinde Müslümanlarla dayanışma içeri­sinde olduğunu gösterdi ve amcasının oğlu Hülagu b. Tuli b. Cengizhan ile savaştı. Ona karşı zafer kazandı. Mısır’da bulunan Memluk sultanı Baybars ez-Zahir ile mektuplaşıp Hü­lagu’ya karşı onunla anlaştı. Ayrıca evlilik yo­luyla onunla akraba da oldu.

Memlüklerle Kuzey Moğolları arasındaki ilişkiler, Memlükler ve Hülagu’nün İran, Irak ve Cebel dağlarında kurmuş olduğu İlhan Moğolları arasında ortaya çıkan ve Timurlenk zamanına kadar süren anlaşmazlık boyunca devam etti.

Hicri 663’te vefat eden Hülagu’nun kur­duğu ve onun vefatından sonra yerine, eşi Bizans İmparatorunun kızı olan Aba Kaan’ın geçtiği, onun da yerine İslam’a girmiş ve adını Ahmed olarak değiştirmiş olan– ki ba­bası Hülagu, onun eğitimini Müslüman mü­reb­bilerin yapmasını istemişti- kardeşi Tekü­dar’ın geçtiği İlhanlı devleti,  Memluk Sultanı Mansur Kalavun ile ilişki kurmaya çalıştı. Çünkü taraflar arasında bulunan an­laşmaz­lıkların ortadan kalkmasını istiyordu. Fakat Ahmed, çok geçmeden yeğeni Ergun tarafından 682’de öldürüldü. Hakimiyeti eline geçiren Ergun 691 yılına kadar saltanatını sürdürdü. Sonra yerine kardeşi Kiğatu geçti. Sultanlığı 693 yılına kadar devam etti. Onun da yerine sultanlığı 695 yılına kadar devam eden ve amcasının oğlu olan Beydu b. Tarhay b. Hülagu geçti.

Daha sonra 694’te hakimiyet Gazan b. Ergun’un eline geçti. Gazan, Budizm dini üzere yetişmişti. 694’te Müslüman olmuştu. İslam’a girdiğinde onunla beraber Tulu ailesi de toptan İslam’a girdi. Bu şekilde onunla beraber yetmiş bin Moğol da Müslüman oldu. Artık İlhanlı devleti Müslüman olmuştu. Fakat maalesef bu onları Müslümanlarla savaş­maktan alıkoyamadı. Gazan Han’ın idaresi 703 yılına kadar sürdü. Yerine Hıristiyanlık üzere yetişmiş olan kadeşi Olcaytu geçti. Daha sonra İslam’a girdi ve Muhammed He­ra­bende ismini aldı. Fakat daha sonra 709 yılında İslam’dan çıktı. 716 yılına kadar başta kaldı. Yerine oğlu Ebû Said Bahadır Han geçti. Onun saltanatı da 736 yılına kadar devam etti. Ebû Said Bahadır inkardan vaz geçti ve İslam’a girdi.

Bahadır Han’dan sonra İlhanlı devleti da­ğıldı. Bu dağılma Timurlenk’in başa geçme­sine kadar devam etti. Timurlenk hicri 796 senesinde Bağdat’a girdi.

Cengiz Han oğlu Çağatay ailesine ge­lince, bu aileden hakimiyeti eline geçirenler­den biri olan Mübarek Şah Müslüman olarak yetişmişti. Devletin başına 664 yılında geldi. Bu ailenin de toprakları parçalara bölündü. Bazı idarecileri İslam’a girdiler. Türkistan ahalisinin büyük çoğunluğu İslam’a girmişti. Türkistan’ı Çağatay’ın ailesinden gelen bir kol yönetiyordu. Aynı şekilde Ağtay ailesi de ön­cekiler gibi Çağatay ailesinden geliyordu.

Neticede Timurlenk’in (736-808) yıldızı parladı ve geniş bir alana hakimiyetini kurdu. O, Moğol sülalesinden gelen Tatarlardandır. İnkarı tercih etmişti.

İşte bu şekilde Moğolların, Müslümanlara olan düşmanlığı iman edip İslama girmele­riyle son buldu. İslam’a bağlı kimseler oldu­lar. Bununla beraber içlerinden bir grup küfrü tercih etti ve amansızca Müslümanlara sal­dırdı. Çok sayıda Müslümanı öldürdüler ve asabiyet içinde ifsadda bulundular. İslam düşmanları, bunların İslam’a düşmanlıkla­rın­da kendi yanlarından yer almalarından dolayı bu gruptan son derece istifade ettiler. Aynı şekilde bu istifade dünya çapında mey­dana gelen olaylar esnasında hala devam etmektedir.

 

G G

 

 


 



[1]    İbnu’l-Alkamî: Muhammed b.Ahmed b. Ali Ebû Talib Mueyyeduddin el-Esedi el-Bağdadî, hicri 593 sene­sinde doğmuş, Bağdat’ta son Abbasî Halifesi Musta’sım Billah’a 642’de ondört yıl kadar vezirlik yapmış ve Moğolların Bağdat’a saldırmalarında destek olmuş ve bunula en kötü cürmünü ortaya koymuştur. 656 yılında Hülagu’nun Bağdat’a girme­sin­den sonra zillet içerisinde ölmüştür.