HİZİPÇİLİK
VE ALLAH’A DAVETTE OLUMSUZ ETKİLERİ...
Hizipçiliğin
Müslüman Cemaat Üzerindeki Zararları:
Hamd, Alemlerin Rabbi
Allah’a mahsustur. Salâtü Selâm Rasulullah sallallahu
aleyhi ve sellem’ın, Ehlinin, Sahabesinin ve de kıyamete kadar onları dost
edinen herkesin üzerine olsun.
Müslümanlardan hiçkimse bugün, hizipçilik ve ayrılığın
islami hareketlerin başına gelen en büyük afet olduğunda ihtilaf etmez. Bu
hastalık İslam daveti önünde de büyük bir engeldir. İhtilaf ve ayrılığın en
önemli nedenleri de taassup, hizipçilik ve gururdur. Maalesef çağımızdaki çoğu İslami
hareketler ve cemaatler bu olumsuzlukların kıskacındadırlar. Her hizip
kendisiyle gurur duymakta; her grup kendisini üstün tutmakta, kendisini ümmetin
liderliğine daha layık görmekte ve ümmetin problemlerini sadece kendisinin
çözebileceğini düşünmektedir. Kendi hizip veya cemaatlerinden olmayan
müslümanları, alim ve davetçileri küçümsemekte ve hatta onları hor
görmektedirler.
Bu cemaatlerden bazıları kendilerini bütün
müslümanların cemaati olarak görmekte veya bu sıfata en layık cemaatin kendi
cemaatleri olduğuna inanmaktadırlar. Bu hastalığın nedeni velâ bilincinden
mahrumiyettir. Sahih Akîdeye (dosdoğru olan ve kendisine öylece bağlanılan
inanca) sahip tüm müslümanlara velâ (dostluk) gösterilmesi gerekirken, sadece
kendi hizip, grup, taife ve kavimlerine velâ göstermekte, sevgi ve düşmanlıkta
bunu esas almakta ve olaylara bu dar hizipçilik açısından bakmaktadırlar. Bu
yanlış tutumun sebep olduğu vahim sonuçlar ortadadır.
İslamda dostluk ve düşmanlık sahih akîdeye olan
bağlılık esası üzerinde gerçekleştirilir. Sahih itikada sahip (dosdoğru bir
inanca bağlı bulunan) her müslümana, etnik kökenine, rengine ve diline bakılmaksızın
dostluk ve sevgi göstermekle yükümlüyüz. Ehli sünnet akidesine sahip ve selef
ahlakı ile donanmış müslümanlara tam anlamıyla velâ gösterilmesi gerekir. Küfre
varmaması koşulu ile itikat ve ahlak bakımından hatalı olan müslümanlara ise
iman ve hayırlarından dolayı genel bir velâ gösterilir. Fakat bidat ve günahlarından
uzak durulur. Ehli Sünnetin İslam ismi altında toplanan müslümanlara bakışı budur.
Oysa diğer mezheb ve fırkaların müslümanlara bakış açıları hatalı olup Allah’ın
bizi kaçındırdığı ihtilaf ve ayrılıklara neden olmaktadır. Allahu Teala şöyle
buyurur:
“Hep
birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın.” (Al-i İmran, 3/103).
“Dinlerini
parça parça edip gruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin
yoktur.”
(En’am, 6/159).
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem‘de şöyle buyurdu:
“İhtilafa
düşmeyin. Sizden öncekiler ihtilaf ettiler ve helak oldular.”[1]
İhtilaf şiddetle yasaklanmasına rağmen, maalesef
bugün İslamî faaliyet gösteren bir çok cemaat ve hareketler birbirleriyle
sürekli olarak ihtilaf etmektedirler. Bunun nedeni Kitap, Sünnet ve Selef
metodu ile olan bağlarının zayıf olması, buna mukabil hizip taassubu ve gurura
kapılmaları, hak üzere toplanmayı, Allah’ın sapasağlam ipine tutunmayı
gerektiren ehli sünnet ve’l cemaat itikadına sarılmamış olmalarıdır. Dindeki
ihtilaf ancak bu şekilde sona erebilir. Biz bu cemaatlerden Selef’in metoduna
aykırı olarak sürdüre geldikleri itikadi ve ameli yanlışlıklar üzere
toplanmalarını değil, hak üzere toplanmalarını talep ediyoruz. Hak ise; Allah’ın
kitabı, Resulü’nün Sünneti ve Selefi Salihin metodu ile apaçık ortadadır.
Şu bilinmeli ki: İslam’da birlik ve beraberlik
asıl, ayrılık ve ihtilaf ise haramdır. Bu asıl, itikad birliği, Kur’an ve
Sünnet hükümleriyle amel doğrultusunda, müslümanların kardeşlik ve dostluk bağlarını
güçlendirir. Birbirlerine Allah için duydukları sevgi ve dostluğu arttırır.
Bununla beraber onları, Allah’ın dini ve şeriatine aykırı olan şeylerden de
uzaklaştırır. Böylece asrı saadet İslam toplumu tarzında yeni bir İslam toplumu
oluşmuş olur. Bölünmüşlük ve hizipçilik ise, tüm bunları yıkar, samimi İslam
kardeşliğini öldürür, bunun yerine dar ve sınırlı hizip kardeşliğini tesis
eder.
Hiç böylesi bir anlayışla övgü hak edilir, davet
yürütülür, hareket başarıya erer mi?
Hizipçi taassub, bağlılarının, başka birinden
geldiği için hakkı red etmelerine yol açar ve bunu kışkırtır...! Durum böyle
olunca insanlar dostluk ve düşmanlıklarını şahıslara, isimlere, cemaatlere ve
dergilere hasrederler!! Şeyhu’l-İslam İbn Teymiyye şöyle dedi: “kim, herhangi
bir kimseye tabi olarak, dostluk ve düşmanlığını onun söz ve davranışına göre
ayarlarsa, o kimse, dinlerini parçalayıp hiziplere ayıran kimselerden olur.”
Allah Şeyhu’l-İslam’a rahmet etsin, ta o zamanda günümüzdeki vakıayı yazmıştır.
Günümüzdeki bir çok İslami cemaat ve grubunun hali budur. Başlarına bir lider
geçirirler, sonra onun dostlarına dost, düşmanlarına düşman kesilirler. Kitap
ve Sünnete başvurma gereği duymadan, delillerini sormadan, o liderlerin her
dediğine, her fetvalarına itirazsız tabi olurlar!... Bu yapıdaki cemaatlerin
toplumu değiştirmeleri ve müslümanların birliğini sağlamaları mümkün değildir.
Müslümanlar şimdiye kadar her hangi bir mezhep
veya hizip üzerine birleşmiş değillerdir. Mesele bununla da sınırlı kalmamakta
her bir cemaat yeni cemaatler, her bir hizip yeni hizipler doğurmakta ve
birbirleriyle ihtilaflı yeni liderler, şeyhler ve imamlar türetmektedir!...
Bundan dolayı cemaat ve hiziplerin bu derece çokluğu ve ihtilafı istenmeyen bir
haldir. ve bu hal üzere devam etmemesi gerekir. Müslümanların tekrar insanlar
için çıkarılmış hayırlı bir ümmet olmaları, dinin tamamen Allah’a has kılınması
için, her müslümanın bu illetin gederilmesi için çalışması gerekir. Hizip ve
hizipçiliği eleştirirken, şunu yakinen biliyoruz ki: değişik ictihatların ve İslami
birliklerin tasvip edilmesi veya eleştirilmesi mümkündür. Kimsenin bundan
gocunmaması gerekir. Hiziplere yönelik bu eleştiriyi yaparken, bazılarının sandıkları
gibi, müslümanlar hakkı söylemek, zulmü önlemek ve İslam ümmetini savunmak için
bir araya gelmesinler demiyoruz. Bilakis İslami faaliyet ve dayanışma kapısı,
sabit, sağlam kaide ve kurallar içinde, ehil olan herkese açıktır.
Ümmetin en önemli sorunlarından birinin
hizipçilik olduğuna işaret ettikten sonra şimdi hizbin anlamı, Kur’an’ın bu
kelimeyi herhangi anlamlarda kullandığı ve bunun etkileri üzerinde duralım.[2]
Hizip kelimesi Kur’an’da değişik
anlamlarda kullanılmıştır.
1) Değişik mezhepler ve dinlere bölünmüş insan
topluluklarını ifade etmek için kullanılır: Allahu Teala şöyle buyurur:
“Her hizip
kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.” (Rum, 30/32)
2) Şeytanın ordusu anlamında
kullanılır. Allahu Teala şöyle buyurur:
“İşte
onlar şeytanın hizbidir.” (Mücadele, 58/19)
3) Rahman’ın ordusu anlamında kullanılır. Allahu
Teala şöyle buyurdu.
“İşte
onlar Allah’ın hizbidir.” (Mücadele, 58/22)
Hizip sözlükte belli bir
inanç, gaye hedef veya çıkar doğrultusunda akide ve iman bağından yahut küfür,
fısk ve isyan bağlarından ya da toprak ve kabile bağlarından dolayı bir araya
gelmiş bir grup insan demektir. Kur’an’da ise iki sınıf hizipten
bahsedilmektedir. “Allah’ın hizbi” ve “Şeytan’ın hizbi”, Allah’ın hizbi’nin
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in
gönderilmesinden itibaren başlayan ve ümmetin selefinin de tabi olup, onunla
dünyaya hakim oldukları özel bir metodu vardır. Bu nedenle Allah’ın hizbine başka
hizipler sokanlar, Allah’ın hizbinin dağılması ve birliğinin bozulmasına yardımcı
olmaktadırlar. Şurası iyi bilinmelidir ki, metot ve yöntemi, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in temsil
ettiği Allah’ın hizbine küçük ya da büyük herhangi bir hususta uymayan hiçbir İslami
hizip, Allah’ın Hizbinden değildir. Bundan dolayı dinin, Allah’ın dini
hüviyetini koruması için her müslümanın dar hizipçiliği red edip ondan uzaklaşması
ve ona geçit vermemesi gerekir. Her hizbin kendine has ilke ve fikirleri yahut
gaye ve metodu bulunup, tüm bunları örgütleyip gerçekleştirecek sabit ve değişmez
kabul edilen ilkeleri olduğu herkesçe malumdur. Bu ilkelere inanan, hal ve
davranışlarında onları esas alan kişi o hizbin bir ferdi olur. Artık dostluk ve
düşmanlık ya da birleşme ve ayrılmada esas alınan şey bu ilkeler olur.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in
yol ve yönteminden dışarı çıkmaya veya onu tahrif etmeye, değiştirmeye cesaret
edenlere yazıklar olsun! Kanun koyucuya ortak olmaya çalışanlara yazıklar
olsun! Allah’tan hak üzere sebat dileriz. [3]
Büyük alimlerden Eyyub es-Sıhtıyani şöyle dedi:
“Öğretmeninin hatalarını bilmek istiyorsan, bir başkasının meclisine git.” Bu nedenle
hizipçiler kendi adamlarınının, kendilerinden başkalarının meclislerine
gitmelerine veya kendilerinden olmayanların kitaplarını okumalarına izin
vermezler. Böylece onların beyinlerini yıkarlar ve bidatlerinin anlaşılmasının
önüne geçerler. Bu tavırlarıyla sofilerdeki şeyh mürit ilişkisini aynen
sürdürürler. Oysa ki şeyhlerin öne sürdükleri şartlar nerede, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şartları
nerede!? Ayrıca bilinmelidir ki hizipçilerin öne sürdükleri tüm şartlar batıldır
aslı astarı yoktur. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bazı
adamlara ne oluyor da Allah’ın Kitabında olmayan şartlar ileri sürüyorlar. Yüz
şart da getirseler batıldır. Allah’ın kitabı tam bir hak ve Allah’ın şartı en
güvenilirdir.”[4]
Hizipçiliğin diğer bir olumsuz yanı da şer’î
ilimlere yeterince önem verilmemesidir. Zira ilmi meselelere yeterince önem
vermeyip adamlarını basit meselelerle meşgul ediyorlar. Elemanlarına namaz kılın
diyorlar fakat onlara namazın gerçek niteliklerini, nasıl kılınması gerektiğini
öğretmiyorlar. Onları: hareket ilmi, hareket alimleri, düşünür, hareketçi diye
isimlendirdikleri kişilere yönlendiriyorlar... İnsanları, ümmetin gerçek
alimleri olan şeriat alimlerinden koparıyor ve onları, kendi hizbî
hareketlerine katılmadıkları yahut münker’in eski yollarla ortadan kaldırılmasına
çalıştıkları gerekçesiyle vakıayı bilmemek, düşünmemek ve dar ufuklu olmakla
itham ediyorlar. İlimden yeterince nasibi olmayan kimseleri ise alimlerin
mertebesine çıkararak, onları hareketçi alimler, davet önderleri olarak takdim
ediyorlar. Her bir cemaat ve grup kendisine özel bir yöntem edinmiştir ve karşılaştıkları
her meseleyi bu ölçüler içinde değerlendirmekte ve tevil etmektedirler. Bu
öldürücü bir gurur ve selef metodu konusunda tam bir cehalet değil midir? [5]
* Vela ve bera’yı
hizipçilik üzere yapmak ki bu, musibetlerin en büyüğüdür. Allah’a ve Rasulüne
karşı çıkışın ta kendisi olan bu işi İslam, geldiğinde kökten silmişti.
* Ümmetin gençlerini hizip
olmadan İslami çalışma olmaz fikri ile şartlandırtır.
* İslam’ın geniş ufkunu
adeta sınırlar. İnsanların bakış açıları hizbin sınırları içine sıkışır.
* Hizipçilik, taassuptan
dolayı hakkı anlamaya engeldir.
* İslam kardeşliğine
zarar verir. Değişik hiziplere mensup kişiler bir araya gelemezler. Çünkü
herbirinin yöntemi diğerinden ayrıdır.
* Hizipçilik, bilinen İslam
kardeşliğinden farklı hizbin ilkeleri ve esasları doğrultusunda oluşan geniş
anlamı daraltılmış bir kardeşlik icat etmektedir.
* Cemaatlerin
birbirlerine kötü lakaplar takmalarına neden olmaktadır.
* Şahıslar hakkında aşırılıklara
sebeptir.
* Cemaatin görüşlerine
teslimiyet göstermek, bunları yaymak ve bu görüşlerin yanlışlıklarını eleştirmekten
kaçınmak esasına dayanır.
* Kültürel ve örgütsel
hakimiyet bağı miras bırakır.
* Ümmetin gerçek hastalıklarının
gözden kaçmasına sebep olur.
* En önemli zararı da:
Allah’a davet yolunda, Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem’in izlediği yöntem ve merhalelerin kaybına sebep oluşudur.
Dolayısıyla itikadın yerleşmesine, dinin iyice anlaşılmasına, yeterince önem
verilmez çünkü onlar belli bir fikir ve plan doğrultusunda hareket ederler.
Hizbin devamı, onun ilke ve fikirlerini benimseyenler oldukça mümkündür. Aksi
takdirde yaşamı sona ermiş olur. Ancak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in metodu bakidir. Müceddid ölse de bu
davet ölmez. Çünkü bu İslam’ın davetidir. Peygamberlerin davet ettiği (La ilahe
İllallah)’ın içeriğine davettir.
Vahdet hiziplerle değil, sünnet ile sağlanır...!
İslam müslümanları öyle bir bağ ile bir birine
bağlamıştır ki, ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir beşeri örgütlenmenin bunu başarması
mümkün değildir. İslam’da velâ ve berâ’nın esası, İslam kardeşliğidir. Tanısın
veya tanımasın, hatta biri doğuda diğeri batıda olsun, müslüman müslümanın
kardeşidir. İmam Süfyan es-Sevrî Rahmetullahu
Aleyh şöyle dedi: “Biri Doğuda ve diğeri Batıda sünnete sarılan iki adam
duyarsan, onlara selam gönder. Ehli sünnet ve’l-cemaat çok azaldı.” Allahu
Ekber... İşte Rabbani tanzim ile düzenlenmiş ehli sünnet müslümanların
birbirleri ile olan ilişkileri. Velâ ve berâ’ya esas olarak hizip listelerini esas
alan hizipçiler Allah’tan korksunlar. Onların bu tavırları sonucu müslümanlar
kendi aralarında ihtilaf ve bölünmeler ile karşı karşıya kalmıştır. Onlar ise
davet maslahatından bahsetmektedirler. Yasakların çiğnendiği, günahlara
sebebiyet verildiği yerde hangi maslahattan bahsediyorlar.
Seyyid Kutub’un Allah ona rahmet etsin davet maslahatı hususundaki sözleri altın
suyuyla yazılacak sözlerdir. O, Fizilâl’de şöyle der: “Davetin maslahatı
kelimesinin, davetçilerin sözlüklerinden çıkarılması gerekir. Zira bu kelime şeytanın
giriş kapısı mahiyetindedir. Şeytan şahsi maslahatlar cihetiyle gelmekte zorlanınca
bu kapıdan girmektedir. Davetin maslahatı kimi zaman davetçilerin taptıkları
bir put haline gelmektedir. Bu kelime onlara aslî davet metodunu unutturmaktadır.
Davetçilerin bu asli metot üzere dosdoğru olmaları ve gereğine göre hareket
etmeleri gerekir. Şeytan bu metodun takip edilmesinin davet ve davetçiler için
tehlikeli sonuçlar verebileceğini fısıldasa da buna ihtilaf edilmemelidir.
Korkulması gereken tek tehlike, herhangi bir nedenden dolayı asıl menhec’den
(metottan) sapmaktır. Bu sapma az veya çok olsun fark etmez. Allah maslahatı
onlardan daha iyi bilir. Onlar bununla mükellef değillerdir. Onlar tek bir şey
ile mükelleftirler. Menhec (metod)’den sapmamak ve yoldan dönmemek.” [6]
Biliniz ki: Bu gruplar cemaatler ve hizipler
büyük bir gemi karşısındaki küçük kayıklara benzemektedir. Kayıktaki’lerin boğulma
tehlikesi vardır. Gemi ise sabit oluşu ile güvenli ve bir araya getiricidir. Bu
nedenle İmam Malik Rahmetu’llahi Aleyh
şöyle dedi: “Sünnet Nuh’un gemisi gibidir. Kim binerse kurtulur, kim de ondan
geri kalırsa boğulur.” İmam Zührî Rahmetu’llahi
aleyh’de şöyle dedi: “Alimlerimiz şöyle diyorlardı: Sünnete sarılmak, kurtuluştur.” İmam Evza-î Rahmetu’llahi Aleyh’de şöyle dedi: “İslam
ehli değil, sünnet ehli kaybolacaktır. Hatta öyle olacak ki onlardan her ülkede
ancak bir tek kişi kalacaktır.” Ey Allah’ın muvahhid kulu; yalnız kalmaktan ve
azınlıkta oluşundan korkma! Emelini kaybetme! Her zorluktan sonra bir kolaylık
vardır... Tek bir kişi dahi olsan ehli sünnet cemaati ile beraber ol. İbn Mesud
Radıya’llahu Anh’ın şu sözünü hatırlayınız:
“Tek kişi dahi olsanız, cemaat hakka uymaktır.”
Son olarak: Şunu söylüyorum! Ben sadece güç
yetirebildiğim kadarıyla ıslah için çalışıyorum. Başarı ancak Allah’tandır.
O’na güvendim. O’na yöneldim. Allahu Teala’dan bu risaleyi, dinleyen kulaklar
ve idrak eden kalpler için sadık bir çağrı kılmasını diliyorum. Duamızın sonu;
Alemlerin Rabbi olan Allah’a Hamd etmektir. [7]
[1] Buhari.
[2] Abdullah Yolcu,
Hizipçilik Ve Allah’a Davette Olumsuz Etkileri, Guraba Yayınları El Broşürleri.
[3] Abdullah Yolcu,
Hizipçilik Ve Allah’a Davette Olumsuz Etkileri, Guraba Yayınları El Broşürleri.
[4] Sahih
İbn Mace.
[5] Abdullah Yolcu, Hizipçilik
Ve Allah’a Davette Olumsuz Etkileri, Guraba Yayınları El Broşürleri.
[6] Abdullah Yolcu,
Hizipçilik Ve Allah’a Davette Olumsuz Etkileri, Guraba Yayınları El Broşürleri.
[7] Abdullah Yolcu,
Hizipçilik Ve Allah’a Davette Olumsuz Etkileri, Guraba Yayınları El Broşürleri.