DÜNYA VE AHİRETE KARŞI RABBANİ YAKLAŞIMLAR.. 2

1. Yaratılışı Tefekkür Etmek. 2

2. Dünya Ve Ahiret Hayatını Doğru Tanımak. 4

3. Küfredenlere Verilen Dünyalıklara Rağbet Etmemek. 4

4. Alman İle Üzülmemek, Verilen İle Şımarmamak. 5

5. Dünya Hayatının Çok Kısa Ve Geçici Olduğunu İdrak Etmek. 5

6. Ahirete İman Etmek. 5

7. Ahireti İstemek Ve Ahireti Dünyaya Tercih Etmek. 6

8. Büyük Günün Azabından Korkmak. 6

9. Ölüm Gerçeğini Doğru Anlamak. 7

10. Dönüşün Allah'a Olduğunu İdrak Etmek. 7

11. Ölümü Yakın Görmek Ve Ölümün Güzeline Talip Olmak. 8

12. Haşr (Yeniden Dirilme) Ve Haşre İman Etmek. 9

13. Kıyamet Ve Kıyamete İman Etmek. 10

14. Hesap Gününü Dikkate Almak. 12

15. Cennet Ve Cennete Kavuşmak. 13


DÜNYA VE AHİRETE KARŞI RABBANİ YAKLAŞIMLAR

 

1. Yaratılışı Tefekkür Etmek

 

2-164. Gerçek şu ki, göklerin ve yerin ya­ratılmasında gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeylerle de­nizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle ölümünden sonra yeryüzünü dirilttiği suda, debelenen her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş         bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.

3-190. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahibleri için gerçekten ayetler vardır.

191. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışını düşü­nürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."

6-95. Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır. O, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. İşte Allah budur. Öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz.

96. O, sabahı da yarıp çıkarandır. Geceyi bir sükun (dinlenme), güneş ve ay'ı bir hesap kıldı. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen Allah in takdiridir.

97. O, karanın ve denizin karanlıklannda yolunuzu bulmanız için size yıldızlan yaratandır. Bilebilen bir topluluk

için Biz ayetleri geniş geniş (yeterince) açıkladık.

11-6. Yeryüzünde debelenen ne kadar canlı varsa hepsinin rızkı ancak Allah’a aittir. (Allah) Onun karar (yerleşik) yerini de, geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir Kitab'tadır.  

7. O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yara­tan O'dur. Andolsun onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, küfre sapanlar mutlaka: "Bu, açıkça bir büyüden başka bir şey değildir" derler.

13-2. Allah O'dur ki, gökleri gördüğünüz (şekilde) direksiz (dayanaksız) olarak yük­seltti. Sonra arşı istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri belli bir vakte kadar akıp gitmektedirler. (Allah) bütün işleri (idare edip) düzenleyerek, ayetleri açıklayandır. Umulur ki, Rabbinize kavu­şacağınıza kesin bilgiyle İnanırsınız.

3. Ve O,  yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünle­rin herbirinden ikişer çift yaratmıştır; O, geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ibretler vardır.

15-19. Yere (gelince,) onu döşeyip-yaydık, onda sarsılmaz-dağlar bıraktık ve onda her şeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik.

20. Ve orada sizler için ve kendisine rızık vericiler olmadığınız kimseler (canlılar) için geçimlikler kıldık.

21. Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim katımızda olmasın; Biz onu belirlenmiş bir miktar olarak indiririz.

22. Ve aşılayıcılar olarak rüzgarları gönderdik, gökten su indirdik de sizleri böylece suladık. Oysa siz (su ve      diğer  nimet)  hazinelerinin   koruyucuları değilsiniz.

23. Şüphesiz Biz yaşatır, Biz öldürürüz ve varis olanlar da biziz.

16-3. Gökleri ve yeri hak ile yarattı: O, şirk koştukları şeylerden yücedir.

4. İnsanı bir damla sudan yarattı, buna rağmen o, apaçık bir düşmandır.

5. Ve hayvanları da yarattı; sizin için onlarda ısınma ve yarar­lar vardır ve onlardan yemektesiniz.

6. Akşamları getirir,  sabahları götürürken onlarda sizin için bir güzellik vardır.

7. Bu hayvanlar, sizin ağırlıklannızı ancak can­lara eziyet ederek varabileceğiniz şehirlere taşımaktadırlar. Şüphesiz sizin Rabbiniz şefkatli ve merhametlidir.

8. Onlara binmeniz ve süs(lü görerek beğenmeniz)  için atları, katırları ve merkepleri (yarattı). Ve daha sizlerin bilmediğiniz neleri yaratmaktadır?

16-10. Sizin için gökten su indiren O'dur. Size ondan (o sudan) içecek var. Yine ondan ağaç (ve bitkiler) ki hayvanlarınızı onda otlatırsınız.

11. Onunla (o su ile) si­zin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk İçin ayetler vardır.

12. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır.

13. Yeryü­zünde sizin için yarattığı (üretip-titrettiği) çeşitli renklerdekiîeri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayet vardır.

14. Denizi de si­zin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan, süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyor­sunuz. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve umulur ki şükretmeniz içindir.

15. Sizi sarsıtıya uğratır diye yerde sarsılmaz dağlar bıraktı, ırmaklar ve yollar da (kıldı). Umulur ki doğru yolu bu­lursunuz.

16. Ve (başka) işaretler de (yarattı); onlar yıldız(lar)la da doğru yolu bulabilirler.

17. Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misi­niz?

18. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onları (bir genelleme yaparak bile) sayamazsınız. Gerçekten Al­lah, bağışlayandır, esirgeyendir.

16-66. Sizin için hayvanlarda da elbette ibretler vardır, size onların karınlanndaki fışkı ile kan arasından, içenlerin boğazın­dan kolaylıkla kayan dupduru bir süt içirmekteyiz.

67. Hurmalıklann ve üzümlüklerin meyvelerinden de hem içki, hem de güzel bir rızık edinmektesiniz. Şüp­hesiz aklını kullanabilen bir topluluk için, gerçekten bunda bir ayet vardır.

68. Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlardan, ağaç­lardan ve onların yaptıklan çardaklardan kendine evler edin.

69. Sonra meyvelerin herbirinden ye ve Rabbinin sana kolay­laştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır.  Şüphesiz düşünen bir topluluk için bunda bir ayet vardır.

21-30. O küfre sapanlar görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) gökler ile yer birbiriyle bitişik iken Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?

31. Yeryüzü onları sarsıntıya uğratmasın, diye (orada) sabit dağlar yarattık ve (istedikleri yerlere) gidebilsinler diye (dağların aralarında) geniş yollar açtık.

32. Gökyüzünde korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çevirmektedirler.

33. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur; herbiri bir yörüngede yüzüp gitmektedir­ler.

22-63. Görmedin mi, Allah gökten su indirdi, böylece yeryüzü yemyeşil donatıldı.  Şüphesiz Allah, lutfedicidir, her şeyden haberdar olandır.

64. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Şüphesiz Allah,   hiçbir şeye ihtiyacı olmayan (Gani) dir,        övülmeye layık olandır.

65. Görmedin mi,  Allah yerdekileri ve denizde O'nun emriyle akıp gitmekte olan gemileri sizin yararınıza verdi. Göğü de, izni olmaksızın yerin üstüne düşmekten (O) alıkoymaktadır. Şüphesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir.

25-45. Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra biz güneşi ona bir delil kılmışızdır.

46. Sonra da onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir.                           

29-19. Onlar görmediler mi ki, Allah yaratmaya nasıl başlıyor sonra onu iade ediyor? Hiç şüphe yok, bu Allah'a göre kolaydır.

20. De ki: "Yeryüzünde gezip dolaşın da,   böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın. Sonra Allah, ahiret yaratmasını (veya sonraki yaratmayı) da inşa edip yaratacaktır. Hiç şüphe yok Al­lah, her şeye güç yetirendir.

32-4. Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra da arşa istiva etti. Sizin O'nun dışında bir yardımciniz ve şefaatçi olanınız yoktur. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?   

5. Gökten yere (kadar) her işi O evirip-düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir.

32-7. Ki O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya da bir çamurdan başlayandır. 

8. Sonra onun soyunu bir özden  (sülale'den),  basbayağı bir sudan yapmıştır.

9. Sonra da onu “düzeltip bir biçime soktu”  ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulaklar, gözler ve gönüller var etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz?

39-5. Allah, gökleri ve yeri hak olarak ya­rattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp-örtüyor. Güneşe ve aya da boyun eğdirdi. Her biri adı konulmuş bir ecele (süreye) kadar akıp gitmektedir. Haberin olsun; üstün ve güçlü olan, bağışlayan sadece O'dur.

6. Sizi tek bir nefisten yarattı, oy sonra ja onc]an kendi eşini var etti ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karınlarından, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk de O'nundur. O’ndan başka ilah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?

41-9. De ki: "Gerçekten siz mi yeri ikigünde yaratana (karşı) küfre sapıyor ve O'na birtakım eşler kılıyorsunuz? O, alemlerin Rabbidir."

10. Orada (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti, onda bereketler yarattı ve onda isteyip-arayanlar için eşit olmak üzere oradaki rızıkları dört günde takdir etti.

11. Sonra, kendisi duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere "İsteyerek veya is­temeyerek gelin" dedi. İkisi de "İsteyerek geldik" dediler. 

12. Böylelikle onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve herbir gökte kendi emrini vahyetti. Biz dünya   göğünüde kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu aziz ve alim olan Allah'ın takdiridir;

45-3. Hiç şüphe yok, mü'minler için göklerde ve yerde gerçekten ayetler vardır.

4. Sizin yaratılışınızda ve türetip- yaydığı canlılarda da kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır.

5. Gece ile gündüzün ardarda gelişinde (ve değiş­mesinde), Allah'ın gökten bir rızık indirip de yeryüzünü ölümünden sonra onunla diriltmesinde ve rüzgarları (belli bir düzen içinde) yönetmesinde aklını kullanabilen bir kavim için ayetler vandır.

50-6. Üstlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik? Onun hiçbir çatlağı da yok.

7. Yeri de (nasıl) döşeyip yaydık? Onda sar­sılmaz dağlar bıraktık ve onda göz alıcı ve iç açıcı her çiftten (nice bitkiler) bitirdik.

50-38. Andolsun, Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık; Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı.             

51-47. Biz göğü “büyük bir kudretle” bina ettik ve Biz (onu) genişletici olanlarız.

48. Yeri de döşeyip-yaydık; Biz ne güzel döşeyici olanlarız).

49. Ve Biz, her şeyden iki çift yarattık. Umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.

56-75. Hayır, yıldızların yer yemin ederim,

76. Eğer bilirseniz bu (ye­min), gerçekten büyük bir yemindir.

65-12. Allah yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; gerçekten Allah'ın her şeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle her şeyi sarıp kuşattığını bilip-öğrenmeniz için.

67-3. O, birbiriyle uyumlu (ahenk içinde) yedi gök yaratmıştır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir çelişki ve uy­gunsuzluk (nizamsızlık) göremezsin. Haydi, gözü(nü) çevirip-bak; herhangi bir çatlak görebiliyor musun?

4. Sonra gözünü iki kere daha çevirip-bak; o göz umudunukesmiş bir aciz ve bitkin olarak sana dönecektir.

5. Andolsun, biz (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle süsleyip-donattık ve bunları,  şeytanlar için taşlama-birimleri (rücum) kıldık. Onlar için çılgınca yanan ateşin azabını hazırladık.[1]

 

2. Dünya Ve Ahiret Hayatını Doğru Tanımak

 

3-14. Kadınlara, oğullara, kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan ar­zulu tutku, insanlar için süslü ve çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının metaıdır.                        Varılacak yerin güzel olanı, Allah katında olandır.

6-32. Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değil. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz?                                                     

10-24. Dünya hayatının örneği, gökten indirdiğimiz bir su ile insanların ve hayvanların yediği yeryüzü bitkileri birbirinekarışmıştır. Nihayet yeryüzü zinetlerini takınıp süslendiği ve sahipleri de kendilerini ona kadir (güçleri yeter) sandıkları bir sırada gece veya gündüz ona emrimiz gelmiştir de, dün sanki hiçbir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir duruma getiririz. Düşünen bir topluluk için ayetlerimizi işte böyle açıklıyoruz.                 

13-26.  Allah dilediğine rızkı genişletir-yayar ve daraltır. Onlar ise dünya hayatıyla sevinip-şımardılar. Oysa ki ahiretin yanında dünya hayatı, (geçici ve çok az) bir meta'dan başkası değildir.                                             

18-45. Onlara, dünya hayatının örneğini ver; gökten indirdiğimiz su gibidir ki, onunla yeryüzünün bitkileri (önce gürleşip) birbirine karıştı, arkasından rüzgarların savurduğu çalı çırpı oluverdi. Allah, her şeyin üzerinde güç yetirendir.

46. Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan salih ameller ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, (karşılığım) umud etmek bakımından da daha hayırlıdır.

29-64. Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi.

40-39. "Ey Kavmim, gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir metadır. Şüphesiz ahi­ret ise, karar kılınacak (asıl) yurt odur."

42-36. Size verilen herhangi bir şey, dünya hayatının metaıdır. Allah katında olan ise,  daha hayırlı ve süreklidir.  (Bu da) İman edip Rablerine tevekkül edenler içindir;

47-36. Gerçekten dünya hayatı, ancak bir oyun ve tutkulu bir oyalanmadır. Eğer iman ederseniz ve korkup-sakınırsanız, O size ecirlerinizi verir ve mallarınızı da (ta­mamen) istemez.

57-20. Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, (eğlenceli) bir oyalanma, bir süs, kendi aranızda bir övünme (konusu), mal ve çocuklardabir “çoğalma-tutkusudur”. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; bir de Allah'dan bir mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, bir aldanış metaından başka bir şey değildir.[2]

 

3. Küfredenlere Verilen Dünyalıklara Rağbet Etmemek

 

3-91. Şüphesiz küfredip kafir olarakölenler, yeryüzü dolusu altını olsa -bunu fidye olarak verse de- bunların hiçbiri­sinden kesin olarak kabul edilmez. Onlar için acıklı bir azab vardır ve onların yar­dımcıları yoktur.

9-55. Şu halde oniarın mallan ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azablandırmayı ve canlarının onlar küfür içindeyken zorlukla çıkmasını ister.

15-88. Sakın onlardan bazılarını yararlandırdığımız şeylere (rağbet ederek) gözünü dikme, onlara karşı hüzne de kapılma. Mü'minler için (şefkat) kanatlarını ger.

20-131. Kendilerini onunla denemek için, onlardan bir kısmını yararlandırdığımız dünya hayatının süsüne gözünü dikme. Senin Rabbinin rızkı hem daha hayırlı, hem daha süreklidir.

43-32. Senin Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırmaktadırlar? Dünya hayatında onların maişetlerini aralarında Biz pay­laştırdık ve birbirlerine iş gördürmeleri için bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükselttik. Senin Rabbinin rahmeti, onların toplayip-yığmakta olduk­larından daha hayırlıdır.[3]

 

4. Alman İle Üzülmemek, Verilen İle Şımarmamak

 

6-44. Derken kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onların üzerlerine herşeyin kapılarını açtık. Öyle ki kendilerine verilen şeylerle “sevince kapılıp şımarınca” onları apansız yakalayıverdik. Artık onlar,               umudları suya düşenler oldular.

11-9. Andolsun, biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu kendisinden çekip-alsak, kuşkusuz o, (artık) umudunu kesmiş bir nankördür.

10. Ve andolsun, kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet taddrırsak, kuşkusuz: "Kötülükler benden gidiverdi" der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir.       

11. Sabredenler ve salih amellerde bulu­nanlar başka. İşte, bağışlanma ve büyük ecir bunlarındır.

13-26. Allah dilediğine rızkı genişletir-yayar ve daraltır. Onlar ise dünya hayatıyla sevinip-şımardılar. Oysaki ahiretin yanında dünya hayatı, (geçici ve çok az) bir meta'dan başkası değildir.                                             

28-76. Gerçek şu ki, Karun, Musa'nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, onun anahtarlarını (taşımak bile) birlikte davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi   ona   demişti   ki: "Şımarma, çünkü Allah şımaranları sevmez.”

77. "Allah'ın sana verdikleriyle ahiret yurdunu ara,  dünyadan da kendi payını (nasibini) unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarma. Çünkü Allah, bozgunculuk çıkaranları sevmez.

57-22. Yeryüzünde olan ve sizin nefisle­rinizde meydana gelen herhangi bir mu­sibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir Kitab'ta (yazılmış) olmasın. Şüphesiz bu Allah'a göre pek kolaydır.

23. Böylece elinizden çıkana karşı üzülmeyesiniz ve size (Allah'ın) verdikleri ile de şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.

89-15. Fakat insan; ne zaman Rabbi kendisini bir denemeden geçirse, ona bir keremde bulunsa,  onu nimetlere   koysa; "Rabbim bana ikram buyurdu" der.

16. Ama ne zaman onu deneyerek rızkını kıssa, hemen "Rabbim bana ihanette bu­lundu" der.[4]

 

5. Dünya Hayatının Çok Kısa Ve Geçici Olduğunu İdrak Etmek

 

20-102. Sur'a üfürüleceği gün, biz o suçlu-günahkarları gözleri (dehşetten) göm gök bir halde mahşerde toplayacağız.

103. (Dünyada) Yalnızca on (gün) kaldınız" diye kendi aralarında fısıldaşacaklar.

104. Onların sözünü ettiklerini biz daha iyi bi­liyoruz. Onların önde gelenleri ise: "Siz yalnızca bir gün kaldınız" derler.

23-112. Dedi ki: "Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?"

113. Dediler ki: Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor."

114. Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten siz bir bilseydiniz."

30-55. Kıyamet-saatinin kopacağı suçlu-günankarlar, tek bir saatin dışında (dünya hayatı) yaşamadıklarına and içerler. İşte onlar (haktan) böyle çevri­liyorlardı.

56. Kendilerine ilim ve iman verilenler ise, dediler ki: "Andolsun, siz Allah'ın takdir ettiği diriliş gününe kadar

kaldınız; İşte bu da dirilme günüdür. Ancak siz bilmiyordunuz."[5]

 

6. Ahirete İman Etmek

 

2-3. Ki onlar, gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.

4. onlar, sana indirilene, senden önce indiri­lenlere iman ederler ve ahirete de kesin bilgiyle inanırlar.

5. İşte bunlar, Rablerinden olan bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de bunlardır.

3-114. Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, ma'ruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır.

3-145. Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını isterse ona ondan veririz, kim de ahiret sevabını is­terse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz.

27-1. Ta, sin. Bunlar, Kur'an'ın ve apaçık olan Kitab'ın ayetleridir.

2. Mü'minler için bir hidayet ve bir mujdedir. Ki onları namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve onlar, ahirete kesin bilgiyle iman eden­lerdir.

31-4. Onlar, namazı dosdoğru kılarlar, ze­katı verirler. Ve onlar, kesin bir bilgiyle ahirete inananlardır.

5. İşte onlar, Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve felah bulanlar da onlardır.[6]

 

7. Ahireti İstemek Ve Ahireti Dünyaya Tercih Etmek

 

2-200. (Hacc) ibadetlerinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliyye döneminde) atalarınızı andığınız gibi hatta ondan da kuvvetli bir anma ile Allah'ı anın. İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada ver" derler; onların ahirette nasibi yoktur.

201. Onlardan öylesi de vardır ki: "Rabbimiz, bize hem dünyada iyilik, hem de ahirette iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru" derler.

202. İşte bunların kazandıklarına karşılık nasibleri vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.

4-74. Öyleyse, dünya hayatına karşı ahi­reti satın alanlar, Allah yolunda savaş­sınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz.

8-67. Hiçbir peygambere, yeryüzünde ke­sin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın   geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

9-38. Ey iman edenler ne oldu ki size, Allah yolunda savaşa kuşanın denildiği zaman, yer(iniz)de ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten (cayıp da) dünya hayatına mı razı oldunuz?  Ama ahirettekine (göre), bu dünya hayatının yararı pek azdır.                               

16-96. Sizin yanınızda olan tükenir, Allah’ın katında olan ise kalıcıdır. Sabredenlerin karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak Biz vereceğiz.

97. Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim Salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.

17-18. Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse,  dilediklerimize dilediğimiz kadarını onda (dünyada) çarçabuk veririz. Sonra da ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve (rahmetten) kovulmuş olarak gider.

19. Kim de ahireti is­ter ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.

20. Hepsine, on lara da bunlara da Rabbinin ihsanından arttırarak veririz. Rabbinin ihsanı kesil­miş değildir.

21. Onlardan bir kısmını bir kısmına nasıl üstün tuttuğumuzu gör. Mu­hakkak ahiret dereceler bakımından daha büyüktür, üstünlük bakımından da daha büyüktür.

28-60. Size verilen her şey yalnızca dünya hayatının metaı ve süsüdür. Allah katında olan ise daha hayırlı ve süreklidir. Yine de akletmiyecek misiniz?

61. Şimdi, kendisine güzel bir vaidde bulunduğumuz, dolayı­sıyla ona kavuşan kişi, dünya hayatının metaı ile metalandırdığımız sonra kıyamet günü (azaba uğratmak için) hazır bulun­durulanlar arasında olan kişi gibi midir?

33-28. Ey peygamber, eşlerine söyle: "Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü-çekiciliğini istiyorsanız, gelin size boşan­ma bedellerinizi vereyim de hepinizi güzellikle salıvereyim."

29. "Eğer siz Allah'ı, Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, artık hiç şüphe yok ki Allah, içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir hazırlamıştır."

42-20. Kim ahiret kazancını isterse, Biz onun kazancını arttırırız. Kim de dünya kazancını isterse, ona da ondan veririz; ancak onun ahirette bir nasibi yoktur.[7]

 

8. Büyük Günün Azabından Korkmak

 

2-48. Hiç kimsenin, hiç kimse adına birşey ödeyemeyeceği, hiç kimseden bir şefaatin kabul edilmeyeceği ve hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korkun.

2-123. Ve hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemiyeceği, hiç kimseden bir kurtuluş karşılığı (fidye) alınmayacağı ve hiç kimseden bir şefaatin kabul edilmeyeceği ve yardım görülmeyeceği bir günden korkun.

2-281. Allah'a döneceğiniz günden korkun-sakının. Sonra herkese kazandığı eksiksizce ödenecek ve onlara haksızlık da yapılmayacaktır.

6-14. De ki: "O, gökleri ve yeri yaratırken ve O, (hep) besleyip (hiç) beslenmezken, ben Allah'tan başkasını mı veli edinece­ğim?" De ki: "Bana gerçekten müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma (denildi)."

15. De ki: "Şüphesiz ben, Rabbime isyan edersem o büyük günün azabından korkarım."

7-59. Andolsun, biz Nuh'u kendi kavmine (toplumuna) gönderdik. Dedi ki: "Ey kav­mim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından kork­maktayım."

10-15. Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: "Bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir." De ki: "Benim onu kendi nefsimin bir öngörme­si olarak değiştirmem, benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, kuşkusuz ben, büyük günün azabından korkarım."

11-84. Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tut­mayın; gerçekten ben sizi bolluk (ve re­fah) içinde görüyorum. Ve ben, sizi çepe­çevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum."

24-37. (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne de alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı ver­mekten “tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; on­lar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğra­yacağı (dehşetden allak bullak olacağı) günden korkarlar.

39-11. De ki: "Ben, dini yalnızca Allah'a halis kılarak O'na ibâdet etmekle emrolundum."

12. "Ve ben müslümanların ilki olmakla da emrolundum."

13. De ki: "Ben, Rabbime isyan ettiğim takdirde, büyük bir günün azabından korkmakta­yım."[8]

 

9. Ölüm Gerçeğini Doğru Anlamak

 

3-145. Allah'ın izni olmaksızın hiçbir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını İsterse ona ondan veririz, kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz.

4-78. Her nerede olursanız, ölüm sizi bu­lur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: "Bu Allah'tandır" derler; onlara bir kötülük dokunsa: "Bu sendendir" derler.

De ki "Tümü Allah'tandır." Fakat bu top­luluğa ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamağa çalışmıyorlar?

6-60. Sizi geceleyin öldüren (uyutan) ve gündüzün “ne işlediğinizi, ne kazandığınızı” bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten (uyandıran) O'dur. Sonra “en son dönüşünüz” O'nadır. Sonra yapmakta olduklarınızı size O haber verecektir.

61. O, kulları üzerinde kahredici (Kahhar) olandır. Size koruyucular gönde­riyor. Sonunda sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, elçilerimiz onun “hayatına son verirler”. Onlar (bu işte hiçbir) kusur etmezler.

16-70. Sizi Allah yarattı yine O öldürecek. Sizden kimi de ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) çevrilir ki, bilgi sahibi olduktan sonra bilemez olsun. Şüphe yok, Allah alimdir, kadir (her şeye güç yetiren)dir.

21-34. Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar? 

35. Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi şerle de, hayırla da deneyerek imtihan etmekteyiz ve siz Bize döndürüleceksiniz.

31-34. Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah'ın katandadır. (Allah) Yağmuru yağ­dırır; rahimlerde olanı bilir.  Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilemez.  Hiç şüphe yok Allah bilendir, haberdar olandır.

39-42. Allah, ölüm vaktinde canları alır; ölmeyeni de uykusunda  (bir tur ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olan(ın ruhunu) tutar, öbürünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır.

40-67. O'dur ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir kan pıhtısından yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü  (erginlik)  çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size       

(belli bir ömür vermektedir). İçinizden kimi de daha önce öldürülmektedir. (Allah sizi) adı konulmuş bir ecele   erişmeniz ve aklınızı kullanıp, bundaki hikmeti anlama) manız için (böyle yaşatır).

68. Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasını diledi mi, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen olu­verir.

56-60. Sizin aranızda ölümü takdir eden­ler Biziz ve Biz, önüne geçilecek olanlar değiliz;   .

63-10. Sizden birinize ölüm gelip de; "Rabbim, beni yakın bir süreye (ecele) kadar geciktirse, ben de böylece sadaka versem ve salihlerden olsam" demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin.

11. Oysa Allah, kendi eceli gelmiş bulunan hiçbir kimseyi kesinlikle ertelemez. Allah, yapmakta olduklannızdan haberdar olandır.

75-26. Hayır; can köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman

27. Son müdahaleyi yapacak kim" denir.

28. Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu kavrayıp-anlamıştır.

29. (Ölüm korkusundan) ayaklar da birbirine dolaştığında;

30. O gün sevk yalnızca Rabbinedir.[9]

 

10. Dönüşün Allah'a Olduğunu İdrak Etmek

 

5-105. Ey iman edenler, siz kendi nefisleriniz(i ıslah etmey)e bakın. Siz doğru yola erişirseniz- sapan size zarar veremez." Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O,  size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.

6-94. Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) “teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)” bize geldiniz ve size lüt­fettiklerinizi arkanızda bıraktınız. İçiniz­den, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda gör­müyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaş­mıştır.

7-29. De ki: "Rabbim adaletle davranmayı emretti. Her mescıd yanında (secde yerinde) yüzlerinizi (O'na) doğrultun ve dini yalnız Allah'a halis kılarak O'na dua edin. “Başlangıçda sizi yarattığı” gibi (Allah'a) döneceksiniz."

11-4. Sizin dönüşünüz Allah'adır. O, her şeye güç yetirendir.

13-36. Kendilerine Kitab verdiklerimiz, sana indirilen dolayısıyla sevinirler; fakat (müslümanların aleyhinde birleşen) grup­lardan, onun bazısını inkar edenler vardır. De ki: "Ben, yalnızca Allah'a kulluk etmek ve O'na ortak koşmamakla emrolundum. Ben yalnızca O'na dua ederim ve son dönüşüm O'nadır."

23-115. "Bizim, sizi boş yere yarattığımızıve sizin gerçekten Bize döndürülüp-getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?"

32-10. Dediler ki: "Biz yerde (toprağa karışıp) kaybolduktan sonra, gerçekten biz mi yeniden yaratılacakmışız?" Doğrusu onlar, Rablerine kavuşmayı inkaredenlerdir.

11. De ki: "Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra da Rabbinize döndürülmüş olacaksınız."

35-18. Hiçbir günahkar bir başka günahkann günahını yüklenemez. Eğer (günah) yükü ağır olan kimse (bir başkasını) taşımaya çağırsa, -bu, onun yakın akra­bası da olsa- kendisine ondan hiçbir şey yükletilmez. Sen, yalnızca gayb ile Rablerinden “içleri titreyerek-korkmakta” olanlan ve dosdoğru namazı kılanları uyarıp-korkutursun. Kim temizlenip-arınırsa artık o, kendi nefsi için temizlenip-arınmıştır. Sonunda dönüş Allah'adır.

36-51. Sur'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) akın ederler.   

52. Demişlerdir ki: "Eyvahlar bize, uyuya kaldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (peygamber)ler doğru söylemiş."   

53. O, yalnızca bir tek çığlıktan başkası değildir; artık onların hepsi (biraraya) toplanmış olarak huzurumuza getirilmişlerdir.

40-43. "İmkanı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunabilme (hak ve yetki)si yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkı olanlardır."

60-4. İbrahim ve onunla birlikte olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani on­lar kendi kavimlerine demişlerdi ki: "Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında tapmakta olduklanmzdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımıyoruz. Sizinle aramızda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin baş göster­miştir." Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez." demesi hariç. "Ey Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik ve Sana yöneldik. Dönüş ancak Sana'dır."[10]

 

11. Ölümü Yakın Görmek Ve Ölümün Güzeline Talip Olmak

 

2-132. İbrahim bunu oğullarına vasiyet etti. Yakub da: "Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak müslüman olarak can verin" (dedi).

3-102. Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.

3-157. Andolsun, eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, sizin için Allah'ın bir bağışlama ve rahmeti, onların (dünyada kalıp)  toplayacakları bütün şeylerden daha hayırlıdır.

158. Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de şüphesiz Al­lah'a (varıp,  O'nun huzurunda) toplanacaksmız.

3-169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın. Hayır, onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.

170. Allah'ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Arkalarından (gelecek ve) henüz onlara ulaşmayanlara müjdeler vermektedirler ki; onlara (şehidlere) hiçbir korku yoktur, mahzun da ola­cak değillerdir.

171. Onlar, Allah'tan bir nimeti, bir fazlı ve gerçekten Allah'ın mü'minlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelemektedirler.

3-193. "Rabbimiz, biz "Rabbinize iman edin diye imana çağrıda bulunan bir çağırıcıyı işittik ve hemen iman ettik. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kusur­larımızı ört ve canlarımızı iyilerle beraber            

7-123. Firavun: "Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı buradan sürüp-çıkarmak ama­cıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz."

124. "Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim."

125. (Onlarda:) "Biz de şüphesiz Rabbimize döneceğiz" dediler.   

126. "Sen sadece Rabbimizinayetleri geldiğinde onlara inandığımız için bizden intikam alıyorsun. "Ey Rabbimiz,  üstümüze sabır yağdır ve bizi müslümanlar olarak öldür."

7-185. Onlar, göklerin ve yerin melekutuna  (hükümranlığına), Allah'ın yarattığı şeylerden bir kısmına ve ihtimal (verip) ecellerinin pek yaklaştığına bakmıyorlar mı? Bundan sonra onlar artık hangi söze inanacaklar?

12-101. "Rabbim, Sen bana mülkten (ve onu yönetme imkanı) verdin, sözlerin yorumunu da (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada da, ahirette de benim velim Sen'sin. Müslü­man olarak benim hayatıma son ver ve beni salih olanların arasına kat."

16-32. Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: "Selam size" derler. "Yap­tıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin."[11]

 

12. Haşr (Yeniden Dirilme) Ve Haşre İman Etmek

 

2-259. Ya da altı üstüne gelmiş, ıpıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi? O) demişti ki: "Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriitti. (Ve Ona); Demişti ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" demişti. (Allah ona:) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış eşeğine de bir bak, (bunu yapmamız)

seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir.  Kemiklere de bir bak nasıl biraraya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" demişti. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra demişti ki; (Artık şimdi) öğreniyorum ki gerçekten Allah, herşeye güç yetirendir."

2-260. Hani İbrahim: "Rabbim, bana ölü­leri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah ona:) "İnanmıyor musun" deyince "Hayır (inanıyorum), ancak kalbimin tatmin (mutmain) olması için." demişti. "Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) herbir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki şüphesiz Al­lah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hik­met sahibidir."

17-49. Dediler ki: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?"

50. De ki: "İster taş olsun, is­ter demir,"

51. "Ya da göğüslerinizde (veya gönlünüzde) büyüttüğünüz bir ya­ratık (olun)." Diyecekler ki "Bizi kim (ha­yata) geri çevirebilir?" De ki: "Sizi ilk defa yaratan." Bu durumda sana başlarım alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: "Ne zamanmış o?" De ki: "Umulur ki pek yakında."

52. Sizi çağıracağı gün, O'na övgüyle icabet edecek (dünyada) pek az bir süre kaldığınızı sanacaksınız.

17-97. Allah, kimi hidayete ulaştırırsa işte o, hidayet bulmuştur, kimi de saptı rırsa onlar için O'nun dışında -asla veliler bulamazsın. Kıyamet günü, biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerler icehennemdir; ateşi sükun buldukça, çılgın alevini onlara arttırırız.

98. Bu şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten bizmi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz? Demelerine karşılık cezalarıdır.

19-66. İnsan demektedir ki: "Ben öldükten sonra mı, diri olarak çıkarılacağım?"        

67.  O daha önce hiçbir şey değilken, gerçekten bizim onu yaratmış olduğumuzu İnsan (hiç) düşünmüyor mu?

68. Rabbine andolsun ki, biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.

20-105. Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: "Benim Rabbim, onları darmadağın edip savuracak'

106. "Yerlerini bomboş, çırçıplak bırakacaktır."

107. "Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek."

108. O gün, kendisinden sapma imkanı olmayan çağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır; artık bir hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.

109. O gün, Rahman (olan Allah) kendisine izin verdiği ve sözün­den hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.

110. O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ise, bilgi bakımından O'nu kavrayıp-kuşatamazlar.  

111. (Artık bütün) Yüzler, diri, kaim olanın önünde eğik dur­muştur ve zulüm yüklenen ise gerçekten perişan olmuştur.

20-124. "Kim de Ben'im zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz."

125. "O da (şöyle) der: Ben görmekte olan biriyken, beni niye kör olarak hasrettin Rabbim?"

126. (Allah da) Der ki: "İşte böyle, sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onlan unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın."

22-5. Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan sonra bir kan pıhtısından, sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi be­bek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.

6. İşte böyle; hiç şüphesiz Allah, hakkın ta kendisidir ve şüphesiz ölüleri diriltir ve gerçekten her şeyin        üstünde güç yetirendir.

7. Gerçek şu ki, kıyamet-saati yaklaşarak gelmektedir. On­da hiçbir şüphe yoktur. Gerçekten Allah kabirlerde olanları diriltecektir. 

30-19. O ölüden diriyi çıkarır ve diriden de ölüyü çıkarır, yeryüzünü ölümünden sonra da (O) diriltir. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.

30-50.  Şimdi Allah'ın rahmetinin eserlerine bak; ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir? Hiç şüphesiz O, ölüleri de gerçekten diriltecektir. O, her şeye kadirdir.

36-78. Kendi yaratılışını unutarak Bize bir örnek verdi; dedi ki: "Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?"

79. De ki: "Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı hakkıyle bi­lir."

80. Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz.

81. Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini de yaratmaya kadir değil mi? Hiç tartışmasız (kadirdir); O, yaratandır, bi­lendir.

37-16. "Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz vakit mi biz tekrar diriltileceğiz?"

17. "(Ve) önceki atalarımız da mı?"       

18. De ki: "Evet (diriltileceksiniz), üstelik sizler hor ve hakir olarak."

46-33. Onlar görmüyorlar mı ki, gökleri ve yeri yaratan ve onu yaratmaktan yorul­mayan (Allah), ölüleri de diriltmeye güç yetirendir. Hiç kuşkusuz O, herşeye güç yetirendir.

54-6. Öyleyse sen onlardan yüz çevir; Çağırıcının hiç görülmemiş, tanınmamış bir şeye çağıracağı gün,

7. Gözleri “zillet ve dehşetten düşmüş olarak', sanki etrafa yayılan çekirgeler gibi kabirlerinden çı­karlar.

8. Çağırana doğru (boyunların uzatmış olarak) koşarlarken, kafirler "Bu, oldukça zorlu bir gün" derler.

56-47. Ve derlerdi ki:"Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?"   

48. "Önceki atalarımız da mı?"

49. De ki: "Hiç şüphesiz, hem öncekiler ve hem de sonrakiler,"

50. "Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır."

70-43. Kabirlerinden koşarcasına çıkacakları gün, sanki onlar dikili bir şeye yönelmişler gibidirler.

75-3. İnsan, onun kemiklerini bir araya getirmeyeceğimizi mi sanıyor?

4. Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-düzene koymaya güç yetirenleriz.

75-37. Kendisi,  döküp-akıtılan meniden bir damIa su değilmiydi?

38. Sonra bir kan pıhtısı oldu, derken Allah, onu (insan biçiminde) yaratıp bir “düzen içinde şekiilendirdi”.

39. Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere iki çift kıldı.

40. (Öyleyse Al­lah,) Ölüleri diritmeye güç yetiren değil midir?

79-10. Kendileri derler ki: "Biz çukurda iken, gerçekten biz mi yeniden (diriltilip) döndürüleceğiz?"

11. "Biz çürüyüp-dağılmış kemikler olduğumuz zaman mı?"

12. Dediler ki: '"O takdirde, zararına bir dönüştür bu."

13. Oysa bu, yalnızca bir haykırıştır.

14. Bir de bakarsın ki, onlar yerin üstündedirler.[12]

 

13. Kıyamet Ve Kıyamete İman Etmek

 

7-187. Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki: "Onun ilmi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun süresini O'ndan başkası açıklayamaz." O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O, size apansız bir gelişten başkası değildir. Sanki sen, ondan tümüyle haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki: "Onun ilmi yalnızca Allah'ın katındadır. Ancak insan­ların çoğu bilmezler."

16-77. Göklerin ve yerin gaybı Allah'a ait­tir. (Kıyamet) Saatinin emri de yalnızca bir göz çarpması gibidir veya o daha yakındır. Şüphe yok, Allah her şeye güç yetirendir.

21-49. Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O'nu görmedikten halde) bir haşyet için­dedirler ve onlar, kıyamet saatinden “içleri titremekte olanlardır”.

22-1. Ey insanlar, Rabbinizden korkup-sakının, çünkü kiyamet-saatinin sarsıntısı büyük bir şeydir.

2. Onu gördüğünüz gün, her emzikli kendi emzirdiğini unutup-geçecek ve her gebe-dişi kendi yükünü düşürecektir. İnsanları da sarhoş olmuş görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir. Ancak Allah'ın azabı pek şiddetlidir.

39-67. Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer bütünüyle onun avucu (kapzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, onların şirk koşmakta olduklarından münezzeh ve yücedir.

68. Sur'a üfürüldü; böylece Allah'ın diledikleri dışında, gökler­de ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar hemen ayağa kalkmış (korku ve şaşkın­lıkla) bakıyorlar.

69. Yeryüzü Rabbi'nin nuruyla aydınlanır, (orta yere) Kitab ko­nulur, peygamberler ve şahidler getirilir ve aralarında hak ile hüküm verilir. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.

54-1. Kıyamet-saati yakınlaştı ve ay da yarıldı.

70-44. Gözleri “korkudan ve dehşetten düşük”, yüzlerini de bir zillet sarıp kap­lamış; işte bu, kendilerine va'dedilmekte olan (kıyamet ve azab) günüdür.

73-17. Eğer küfredecek olursanız, çocuk­ların saçlarını ağartan bir günde, siz ken­dinizi nasıl koruyacaksınız?

18. Gök bile onunla (o günün şiddetinden) yarılıp-çatlamıştır; (artık) O'nun va'di gerçekleştirilip-yerine getirilmiştir.

75-6. "Kıyamet günü ne zamanmış" diye sorar.

7. Ama göz “kamaşıp da kaydığı”,

8. Ay karardığı,

9. Güneş ve ay birleştiril­diği zaman;

10. İnsan o gün der ki: "Kaçış nereye?"

11. Hayır; sığınacak herhangi bir yer yok.

12. O gün, “sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstekar) yalnızca Rabbinin katıdır.

13. İnsana o gün, önce­den takdim ettikleri ve erteledikleri şeyler­le haber verilir.

78-18. Sur'a üfürüleceği gün, artık siz dal­ga dalga geleceksiniz.

19. Gök açılmış ve kapı kapı olmuştur.

20. Dağlar yürütül­müş, bir serap oluvermiştir.

79-42. "O ne zaman demir atacak?" diye, sana kıyamet saatini soruyorlar,

43. Onunla ilgili bilgi vermekten yana, sende ne var ki?

44. En sonunda o, (ve onunla ilgili bilgi) Rabbine aittir.

45. Sen, yalnızca ondan “içi titreyerek korkmakta” olanlar için bir uyarıp-korkutansın.

46. Kendileri onu gördükleri gün, sanki onlar (dünya­da) bir akşam veya bir kuşluk-vaktinden başkasını yaşamamış gibidirler.

80-33. Fakat “kulakları patlatırcasına olan o gürleme” geldiği zaman,

34. Kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar;

35. Annesinden ve babasından,

36. Eşinden ve çocukla­rından.

37. O gün, onlardan herbirisinin kendine yetecek bir işi (meşguliyeti) var­dır.

38. O gün, öyle yüzler vardır ki apay­dınlıktır;

39. Güler ve sevinç içindedir.

40. Ve o gün, öyle yüzler de vardır ki üzerini toz bürümüştür,

41. Onu da bir karartı sarıp-kaplamıştır.

42. İşte onlar da kafir, facir olanlardır.

81-1. Güneş, köreltildiği zaman,

2. Yıldız­lar, bulanıklaşıp döküldüğü zaman,

3. Dağlar, yürütüldüğü zaman,

4. Gebe de­veler, kendi başına terkedildiği zaman,

5. Vahşi-hayvanlar, bir araya toplandığı za­man,

6. Denizler, tutuşturulduğu zaman,

7. Nefisler, birleştiği (eşlendiği) zaman,

8. Ve “diri olarak toprağa gömülen kızcağıza” sorulduğu zaman:

9. "Hangi suçtan dolayı öldürüldü?"

10. Sahifeler (amel defterleri) açıldığı zaman,

11. Gök, sıyrılıp-yüzüldüğü zaman,

12. Cehennem ateşi, çılgınca kızıştırıldığı zaman,

13. Cennet de yakınlaştınldığı zaman,

14. (Artık her) nefis, (kendisi için) neyi hazırladığını bilip-öğrenmiştir.

82-1. Gök, çatlayıp-yarıldığı zaman,

2. Yıldızlar, dağılıp-yayıldığı zaman,

3. De­nizler, taşırılıp-karıştırıldığı zaman,

4. Ve kabirlerin içi dışına çıkarıldığı zaman;

5. (Artık her) nefis, önceden (neleri) takdim ettiklerini ve (neleri yapmayıp) erteledik­lerini bilip-öğrenmiştir.

84-1. Gök, yarılıp-parçalandığı,  

2. Ve “kendi yaratılış gereğine uygun” olarak Rabbine boyun eğdiği zaman; 

3. Yer, düzlendiği, 

4. İçinde olanları dışa atıp boşaldığı

5. Ve “kendi yaratılış gereğine uygun” olarak Rabbine boyun eğdiği za­man.

89-21. Hayır; yer, parça parça yıkılıp döküldüğü,

99-1. Yer, o şiddetli sarsıntıyla sarsıldığı,

2. Yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı,

3. Ve insan: "Buna ne oluyor?" dediği za­man;

4. O gün (yer), haberlerini anlata­caktır.

5. Çünkü senin Rabbin, ona vah-yetmiştir.

6. O gün insanlar, amelleri ken­dilerine gösterilsin diye, (kabirlerinden) bölük bölük çıkarlar.

101-1. 'Başa çarpıp patlak verecek olan'  (icatia: kıyamet),

2. Nedir o 'çarpıp patlak verecek olan'?

3. Sana o 'çarpıp patlak verecek olanı' bildiren nedir?

4. O gün in­sanlar, 'her yana dağılmış' pervaneler gi­bidir,

5. Ve dağlar da atılmış renkli yünler gibi olacaklar.[13]

 

14. Hesap Gününü Dikkate Almak

 

17-13. Biz, her insanın kuşunu (işledikle­rini, yaptıklarını) kendi boynuna doladık, kıyamet gününde onun için açılmış olarak önüne konacak bir kitab çıkarırız.  

14. "Kendi kitabını oku; bugün nefsin, senden hesap sorucu olarak sana yeter."

17-71.  Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ elinde verilirse, onlar kitablarını okuya­caklar ve onlar, “bir hurma çekirdeğindeki ipince iplik kadar” bile haksızlığa uğratıl­mazlar.

18-48. Onlar saflar halinde Rabbine su­nulmuşlardır. Andolsun, sizi ilk defa ya­rattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Oysa size va'dedilenlerin tahakkuk edeceği bir (kavuşma) zamanı tayin etmediğimizi sanmıştınız değil mi?

49. Kitab (ortaya) konulmuştur; artık suçlu-günahkarların, onda (yazılı) olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: "Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp her şeyi sayıp döküyor?" Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır.  Rabbin hiç kimseye zulmetmez.

21-47. Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da, artık hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak Biz yeteriz.                          

23-101. Böylece Sur'a üfürüldüğü zaman artık o gün aralannda soylar (soybağları) yoktur ve onlar (birbirlerinin halini de) soruşturmazlar.  

102. Artık kimin tartısı ağır basarsa, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.

103. Kimin de tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefislerini hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebe­di kalacak olanlardır.

39-30. Gerçek şu ki, sen de öleceksin, on­lar da öleceklerdir.

31. Sonra şüphesiz sizler, kıyamet günü Rabbinizin huzurun­da davalaşacaksınız.

41-19. Allah'ın düşmanlarının bir araya getirilip-toplanacakları gün,  onlar ateşe bölükler halinde dağıtılırlar.

20. Sonunda oraya geldikleri zaman, onların işitme, görme (duyuları) ve derileri, kendi aleyhlerine şahidlik edecektir.

21. Kendi derilerine dediler ki: "Niye aleyhimizde şahidlik ettiniz?" Dediler ki: "Her şeye nutku verip-konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülmektesiniz.''  

22. "Siz, işitme görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhi­nizde şahidlik eder diye sakınıp-korunmuyordunuz. Aksine, yapmakta olduklarını­zın birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz."

23. "İşte bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz zannınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayanlar olarak sabahladınız."

51-5. Size va'dedilmekte olan, hiç tartışmaşız doğrudur.

6. Şüphesiz (din günü) hesap ve ceza da mutlaka gerçekleşeçektir.

69-25. Kitab'ı sol eline verilen ise der ki; "Bana kitabım keşke verilmeseydi."

26. "Hesabımı da hiç bilmeseydim."

27. "Keşke (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi."

78-38. Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün;  Rahman'm kendilerine izin verdikleri dışında olanlar hiç konuş­mazlar. (Konuşacak olan da,) Doğru söy­leyecektir.

39. İşte bu, hak olan gündür. Şu halde dileyen Rabbine varacak bir yol edinsin.

40. Biz, pek yakın bir azab ile sızı uyarıp-korkuttuk. O gün kişi, ellerinin önceden ne takdim ettiklerine bakacak ve kafir olan da: "Ah, keşke toprak oluverseydim" diyecek.

82-17. Bildin mi nedir din günü?

18. Ve yine bildin mi nedir din günü?

19. Hiçbir nefsin, bir başka nefse herhangi bir şeyle güç yetiremiyeceği (fayda veya zarar veremeyeceği) gündür; o gün emir yalnızca Allah'ındır.

84-6. Ey insan, gerçekten sen, hiç durmaksizın Rabbine doğru çaba harcamaktasın; sonunda O'na varacaksın.

7. Artık kimin kitabı sağ yanından verilirse,

8. Ko­lay bir hesap (sorgu) ile hesaba çekilecek,

9. Ve kendi yakınlarına da sevinç içinde dönecektir.

10. Kimin de kitabı arkasın­dan verilirse,

11. O da, helaki (yok olma­yı) çağıracak.

101-6. İşte (o gün), kimin tartıları ağır ba­sarsa,

7. Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir.

8. Kimin de tartıları hafif ge­lirse,

9. Artık onun da (kucağına sığına­cağı) anası "haviye"dir.

10. Ve bildin mi, o (haviye) nedir?

11. O, kızgın bir ateştir. [14]                             

 

15. Cennet Ve Cennete Kavuşmak

 

2-25. İman edip salih amellerde bulunanları müjdele. Onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır.   Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde "Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler ve bu birbirinin benzeri olarak on­lara sunulmuştur. Orada onlar için terte­miz zevceler de vardır ve onlar orada ebedi kalıcıdırlar.

3-133. Rabbinizden olan mağfirete ve eni,  göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için hayırlarda) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır.

4-57. İman edip salih amellerde bulunanları, altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokacağız.  Onda onlar için tertemiz kılınmış eşler vardır. Ve onları, “ne sıcak-ne soğuk, tam karannda gölgeliğe” sokacağız.

15-45. Gerçekten takva sahibi olanlar,  cennetlerde ve pınar başlarındadır.

46. Oraya esenlikle ve güvenlikle girin.

47. Onların göğüslerinde kinden(ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.

48. Orada onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak değildirler.

18-31. Onlar; altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlanndır, orada altın bilezik­lerle süslenirler, hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan yeşil elbiseler giyerler ve tahtlar üzerinde kurulup-dayanırlar.(Bu,) Ne güzel sevap ve ne güzel destek.

18-107. İman edip salih amellerde bulu­nanlar; Firdevs cennetleri onlar için bir “konaklama yeridir”.

108. Orada ebedi ola­rak kalıcıdırlar, oradan ayrılmak istemez­ler.

22-23. Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri ve salih amellerde bulunanları altından ırmaklar akan cennetlere sokar, orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler; oradaki elbiseleri de ipektir.

35-33. Adn cennetleri (onlarındır); oraya girerler, orada altından bileziklerle ve inci­lerle süslenirler. Ve orada onların elbisele­ri de ipektir.

34. Derler ki: "Bizden hüznü gideren Allah'a hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır, şükrü kabul edendir."

35. "Ki O, bizi kendi faz­lından (ebedi olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık da dokunmaz."

36-55. Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, “sevinç ve mutluluk dolu” bir meşguliyet içindedirler.

56. Kendileri ve eşleri, gölge­liklerde, tahtlar üzerinde yaslanmışlardır.

57. Orada taptaze-meyveler onlar içindir ve istedikleri her şey onlarındır.

58. Çok esirgeyen Rabb'dan onlara bir de sözlü "Selam" (vardır).

37-41. İşte onlar; onlar için bilinen bir rızık vardır.

42. Çeşitli-meyveler. Onlar ik ram görenlerdir.

43. Nimetlerle donatılmış (naim) cennetlerde.

44. Birbirlerine karşı, tahtlar üzerinde (otururlar).

45. Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır.  

46. Bembeyaz; içenlere lezzet (veren bir içki).

47. Onda ne bir gaile vardır, ne de kendilerinden geçip, akılları çelinir.

48. Ve yanlarında, bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır.

49. Sanki onlar, saklı bir yumurta gibi (çarpıcı ve pürüz­süz).

38-49. Bu bir zikr'dir. Şüphesiz muttakiler için, elbette varılacak güzel bir yer vardır.         

50. Kapıları yalnızca kendilerine açılmış Adn cennetleri (vardır).

51. İçinde yaslanıp-dayanmışlardır; orada birçok mey­veler ve içecekler istemektedirler.

52. Ve yanlarında da bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş yaşıt kadınlar vardır.

53. İşte he sap günü size va'dedilen budur.

54. Hiç şüphesiz bu, Bizim rızkımızdır, bitip-tükenmesi de yoktur.                                                                       

39-73. Rablerinden korkup-sakınanlar da, cennete boluk boluk sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, onun kapıları açıldı ve onlara (cennetin) bekçileri dedi ki: "Selam üzerinizde olsun, hoş ve temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin."   

74. (Onlar da) Dediler ki:  "Bize olan va'dinde sadık kalan ve bizi bu yere mi­rasçı kılan Allah'a hamd olsun ki, cen­netten dilediğimiz yerde konaklıyabiliriz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri ne güzeldir."

41-30. Şüphesiz: "Bizim Rabbimiz Allah’tır" deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine me­lekler iner (ve derler ki:) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın,  size vadolunan cennetle sevinin."

31. "Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orada nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir ve istemekte olduğunuz her şey de sizindir."

43-70. "Siz ve eşleriniz cennete girin: “se­vinç içinde ağırlanacaksınız.”

71. "Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşı­lır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı her şey vardır. Ve siz orada ebedi kalacak olanlarsınız."

72. "İşte, yapmakta olduklarınız dolayısıyla si­zin mirasçı kılındığınız cennet budur."

73. "Orada sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz."

44-51. Muttakilere gelince; muhakkak on­lar, güvenli bir makamdadırlar.

52. Cen­netlerde ve pınarlarda,

53. Hafif ipekten ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinir­ler, karşılıklı olarak (otururlar).

54. İşte böyle ve Biz onları simsiyah iri gözlü hu­rilerle evlendirmişizdir.

55. Orada, güven­lik içinde her türlü meyveyi İstemektedir­ler;

56. Orada, ilk ölümün dışında başka ölüm tatmazlar. Ve (Allah da) onları ce­hennem azabından korumuştur;

57. Se­nin Rabbinden bir fazl ve (lütuf) olarak. İşte büyük “mutluluk ve kurtuluş” budur.

47-15. Takva sahihlerine va'dedilen cen­netin misali (şudur); içinde bozulmayan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmak­lar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır; ve orada onlar için meyvelerin her türlüsünden ve Rablerinden bir mağfiret de vardır. Hiç (böyle mükafatlanan bir kişi), ateşin içinde ebedi olarak kalan ve bağırsaklarını “parça parça koparan” kay­nar sudan içirilen kimseler gibi olur mu?

54-54. Hiç şüphesiz muttakiler, cennetler­de ve nehir (çevresin)dedirler.

55. Oldukça kudretli, mülkünün sonu olmayan (Allah')ın yanında, doğruluk makamındadırlar.

55-46. Rabbinin makamından korkan kimse için ise iki cennet vardır.

47. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabiliyorsunuz?  

48. Çeşit çeşit “in­celiklere ve güzelliklere” (veya her türden sık ağaçlara) sahibdirler. 

49. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabiliyorsunuz?  

50. İkisinde de akmakta olan iki pınar vardır.

51. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabili­yorsunuz?

52. İkisinde de her meyveden iki çift vardır.

53. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabiliyorsunuz?

54. Astarları, ağır işlenmiş atlastan olan döşeklere oturup-yaslanırlar. İki cennetin de meyve devşirmesi (oradakilere olduk­ça) yakın (kolay)dır.

55. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabiliyorsunuz?

56. Orada bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş (öyle) kadınlar vardır ki, bunlardan önce kendilerine ne bir insan, ne de bir cin dokunmamıştır.

57. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabiliyorsunuz?

58. Sanki onlar yakut ve mercan gibidirler.

55-62. Bu ikisinin ötesinde iki cennet daha var.

63. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabiliyorsunuz?  

64. Alabildiğine yemyeşildirler.

65. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini-yalan sayabiliyorsunuz?  

66. İçlerinde durmaksızın fışkırıp-akan iki pınar vardır.

67. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalan saya­biliyorsunuz?

68. İçlerinde (her türden) meyveler, hurma ve nar vardır.

69. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabiliyorsunuz?

70. Orada huyları güzel yüzleri güzel kadınlar vardır.

55-72. Otağlar içinde korunmuş huriler.      

73. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabiliyorsunuz?

74. Bunlara onlardan önce ne bir insan, ne de bir cin dokunmamıştır.

75. Şu halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabiliyorsunuz?

76. Yeşil yastıklara ve çarpıcı güzellikteki döşeklere oturup-yaslanırlar.

56-11. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarrep) olanlardır.

12. Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde; 

13. (Onların) Birçoğu geçmiş (ümmetlerden),

14. Birazı da sonrakilerden.

15. Onlar mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler;

16. (Tahtların) Üstlerinde karşılıklı olarak oturup-yaslanmışlardır.  

17.  Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dolaşırlar;

18. Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,

19. Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de akılları giderilir.

20. Beğenerek-seçecekleri meyveler,

21. Canlarının çektiği kuş etleri,

22. Ve iri gözlü huriler,

23. Sanki saklı inciler gibi;

24. Amellerine bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);

25. Orada, ne boş bir söz işitirler, ne de günaha sokma.  

26. Yalnızca bir söz (işitirler;) "Selam, selam."

27. "Ashab-ı Yemin", ne (kutludur o) "Ashab-ı Yemin."

28. Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçla­rı),

29. Üst üste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları",

30. Yayılıp-uzanmış gölgeler,

31. Durmaksızın akan su(lar);

32. Ve (daha) birçok meyveler arasında, 

33. Azalıp-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler).    

34. Yükseklere-kurulmuş döşekler(dedirler).

35. Gerçek şu ki, biz onları (cennete giren kadınları) yepyeni bir yaratılışla yarattık.

36. Onları hep baki­reler olarak kıldık.

37. Eşlerine sevgiyle tutkulu ve yaşıt (olarak),

38. "Ashab-ı Ye­min" olanlar için.

39. (Bunların) Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden,

40. Birçoğu da sonrakilerdendir.

76-11. Arttk Allah da, onları böyle bir günün azabından korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir.

12. Ve onları sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir.

13. Orada tahtlar üzerinde yaslanmışlardır. Onlar, orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk  görürler.  

14. (Meyvelerin) Gölgeleri onlara pek yakın ve onların devşirilmeleri de kolaylaştırıl­dıkça kolaylaştırılmış.

15. Çevrelerinde gümüşten billur kaplar, kupalar dolaş­tırılır.

16. Gümüşten billur kaplar ki, belli bir ölçüyle tayin ve tesbit etmişlerdir.

17. " Orada onlara bir kadeh içirilir ki, onun karışımında zencefil vardır.

18. Bir pınar ki, orada "selsebil" olarak adlandırılır.

19. Çevrelerinde (gençlikleri ve dinçlikleri) ebe­di kılınmış civanlar dolaşır-durur; sen on­ları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın.

20. Her nereye baksan bir nimet ve büyük bir mülk görürsün.

21. Onların üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlas olan yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bi­leziklerle bezenmişlerdir. Rableri onlara tertemiz bir içki içirmiştir.

22. Şüphesiz bu, sizin için bir mükafattır. Sizin gayreti­niz de şükre değer (meşkur) görülmüştür.

83-22. Gerçek şu ki, ebrar (iyi) olanlar, el­bette nimetler içindedirler.

23. Tahtlar üzerinde bakıp-seyretmektedirler.

24. Nimetin parıltılı-sevincini sen onların yüz­lerinde tanıyıverirsin.

25. Onlara mühürlü, halis bir içkiden sunulur.

26. Ki onun sonu (son kokusu) misktir. Şu halde yarış­mak isteyenler, bunun için yarışsınlar.

27. Onun karışımı "tesnim"dendir.

28. Bir kaynak ki, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlar ondan içer.

88-8. O gün, öyle yüzler de vardır ki, ni­mette (engin bir mutluluk içinde)dirler.

9. Harcadığı-çabadan dolayı hoşnuttur.

10. Yüksek bir cennettedir.

11. Orada 'an­lamsız ve saçma olan' bir söz işitmez.

12. Orada “durmaksızın akan” bir kaynak vardır.

13. Orada yükseklerde kurulmuş, tahtlar da vardır;

14. Konulmuş (içecek dolu) kaplar,

15. Dizi dizi yastıklar,

16. Ve serilmiş yaygılar.[15]

 



[1] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları: 626-633

[2] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları: 633-635

[3] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları: 635-636

[4] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları: 636-637

[5] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları:637-638

[6] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları: 638-639

[7] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları: 639-641.

[8] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları: 641-642

[9] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları: 643-645

[10] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları: 645-647

[11] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları: 647-649

[12] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları: 649-653

[13] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları: 654-657

[14] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları: 657-660

[15] Mehmed Alagaş, Temel Konularda Kur’an Öğretisi, İnsan Dergisi Yayınları: 660-666