Yahudilerin Tevrat'ta Altını Çizdikleri Katliamı
İşaretleyen Emirler:
"Pax Amerikana1" Planının Bir Ürünü Olarak
"Oslo Süreci"
Filistin: İntifada Kuşatma Altında
Filistinli Sümeyye... A'nın İtirafları.
Mezmurlar Bab:137 Ayet.8-9 S.622
Filistin Çocukları Ne İstiyor?
Selam, selamın
sahibine selam, hüzün halkı Filistin'e selam, kutsal davası uğruna can veren
şehitlerine destur diyor, Cenab-i maliki mübinden destur diliyor ve kardeş ülke
Filistin'in konuşura devinmek istiyoruz.
Hakikatlerin
neticesinden oluşan ispat ve bazı mevcut beyanları siz saygı ve itibar hak eden
insan alemine sunmak istiyoruz. Bilindiği gibi yıllardır tarihinin acı ve kanlı
vesikalarına şahit olmaktayız. Tüm Dünya ve insanlık aleminin de bildiği gibi
1948'de Filistin için kanlı bir dönemin başlangıcı olmuş ve Filistin diyarı bir
matem ülkesine çevrilmiştir. Daha sonradan kurulan yapay bir devlet tarafından
soykırıma tabi tutulmaktadır.
Çünkü İsrail devleti
1948'de kurulmuş ve Filistin halkının da felaketi olmuştur. Yarım asın
aşkındır. Filistin'de dinmek ve bitmek bilmeyen acı gözyaşı kan ve insan
alemine duyurulmaya çalışan Filistin halkının feryatları ve bunları görmezden
gelen insan alemi.
Elli yedi yılı
aşkındır. Filistin'e yapılan bu insanlık dışı vahşetler ve İsrail'e karşı
yapılan tenkit ve kınamalar hiçbir işe yaramamış ve İsrail devleti silahlarını
susturmak yerine Filistinlileri öldürmek yok etmek ve sakat bırakmak için
kullanmaya devam etmiş ve halende etmektedir.
Filistin çıkmazına
çözüm bulunmamakla beraber bunca vahşet ve katliamlar neden ve niçin sorusu da
tarihin bir köşesinde öylece asılı kalmıştır.
Siyonist emperyalist
güçler tarafından tarihin sürekli çarpıtılması, Filistin halkının haksızlığa
uğratılması ve bu halkın canice Siyonist saldırılarına uğrayarak vahşice
katledilmesi ve bütün Dünya ülkelerinin yalnız ve yalnız bu vahşetlere seyirci
kalması da ayrı bir duyarsızlık örneğidir.
Dünya hukuku her
halkın ulusal haklarını kutsal önemini belirler-yıllardir ihlal edilen
Filistin'in ulusal haklan neden verilmedi? Bu österiyor ki Filistin ulusal
hakları dünya hukukundan geçmemiş inüyor. Çünkü kuvvet kullanarak tarih
yanıltılarak doğru ve hakleri saptırılarak toprak elde edinilmesinin hiçbir
ilke ulusundan din ünya hukukundan da hiçbir yasal yönü yoktur. İnsanlık
sınırlarımış bu devlet temsilcileri ve bu vahşet katliamların günah ortak-ii
yapan ülkeler neden belli bir ırkın üzerinde odaklanmışlar. But ada anlaşılan
net bir hakikat var ki Müslüman kitlenin hergün z daha büyüyüp genişlemesi bazı
toplumlarda endişe ve korkula-t artamasma neden görülmektedir. Müslüman kesimin
orta doğu-i zulüm ve haksızlıklarını hergün biraz daha artıp şiddetlenmesi ine
bu yöndedir.
Sömürgeci güçlerin hep
aynı nedenlerle işgallerini gerçekleştirmiş ası ve ülkelerin ulusal hakların
koruyup gözetmekten sorumlu birleşmiş milletlerin Filistin halkının haklarım
savunmayıp du-ız ve bunca vahşete tepkisiz kalması da israil'in günah ortağı
gibi inmektedir.
İsrail'in Dünya'ya
meydan okuma tutumu ve tavrı mazlum bir ı sindirerek ezmesi'de Haçlı katliamını
anımsatmaktadır. Çünkü nişte'de kutsal toprak Kudüst'te iki gün içinde yaklaşık
kırkbin ilümanı vahşice öldürmüşlerdi. Bununla beraber büyük Halife Hz. sr'in
daha önceden getirmiş olduğu barış ve huzura insanlık dışı ;unç katliamlar da
son bulmuştu. Ancak bu insan suretinde'ki ca-ır ruhlu barbarlar. Kurmuş
oldukları krallıkları Selahattin Eyyubi katiyle 1187'deki hittin savaşında tüm
haçlı ordusunu bozguna itmiş ve adil hak adalet büyük Halife Hz. Ömer'in
fethinden sonra ;ez daha tecelli etmişti.
İlginçtir, rezalet ve
vahşetleri yabancı tarih, İngiliz tarihinde balı-len kral I Ric hard 1191
yılında akra kalesinde bir çok kadın çocun'da içinde bulunduğu 3000 müslüman
katledilmişti. Haçlı bar-ırm yaptıkları katliamlar ve birilerinin vesilesiyle
gelen Allah'ın adil adaleti Filistin'in kutsal topraklarında birkez daha
radikal işgalci Yahudilerden arındırılmıştı.
Ehli kitap ve
eylemlerden uzak duran Yahudi hristiyan ve Müslümanlar Hz. Ömer'in getirmiş
olduğu barış ve huzur zamanında ki gibi üç ayrı dinin mensupları kendi
dinlerini bir arada yaşamışlardı. Ancak;
1917'de tekrar
Müslümanların hakimiyetinden çıkmış ve tekrar terör savaşı ve katliamları yine
başlamıştı. 1930'lardan itibaren iki halkm arasında çatışmalar başlamış ve
Siyonist güçler Araplara karşı terör Örgütleri kurmaya ve bir süre sonrada
bunlarla İngilizleri de vurmaya başlamışlardı. İngiltere başa çıkamadığı ülkeyi
1947'de terk etmiş ve ardmda'da çatışmalar sürmekte olan İsrail ve Filistin
işgali takip etmiştir.
Tarihin bu vahşet
bölümü ve suretleri Dünya'yı hayretlere düşürdü fakat bir o kadarda bu vahim
olayı göz ardıda etmiş durumdadır. Çünkü yarım asrı geçkindir sürmekte olan bu
vahşet Dünyadaki insan aleminin duyarsızlığın ve de ihmalin'de kurbanı olduğu
gerçeğini ortaya koymaktadır. Tüm dünyanın gözleri önünde bir halk korkunç
yöntemlerle katlediliyor ve ulusu yok sayılarak ve daha önce olmayan bir
devletin kurulmasıyla birlikte bu ülkenin yurduna ve topraklarına zorba bir
usluplan mülk edinen bu devlet, nasıl oluyorda diğer dünya ülkeleri tarafından
da yasalmış gibi görünüyor?
İsrail'in bu felakete
dayalı politikasını sadece her insanlık dışı işlenen katliamların ardında kuru
bir 'kınama" nm dışında hiçbir yarar sağlamamıştır Filistin halkına.
Büyük bir gönül
bağıyla topraklarına sadık olan Filistin halkı ne acıdır ki öz yurtlarından
topraksız duruma düşürülmüşler İsrail devleti tarafından bu halkın ellerinden
toprakları mal ve mülkleri alınarak zor koşullara itilmişlerdir.
Filistin halkının bir
kısmı israil'in vahşetinden kormuş ve komşu sınır ülkelere dağılmak zorunda
kalmışlardır. Bu sınır ülkelere dağılan filistinli'lerin sayısı tahminen 4,5
milyon civarı olarak ta tahmin ediliyor.
Yahudi Siyonistlerin
toprak ve kana doymayışlan Filistin halkmi darmadağın ve perişan etmiştir.
Filistin yurdundan bir çok kalanları da Lübnan ile Ürdün ve bir k.smıda Suriye
gibi komşu ülkelerin sınırlarında bulunan kamplarda diğer kısımları ise
kampların dışında ve zor koşullar altında hayatta kalma mücadelesini
vermektedirler
Bu mülteci kaplarında,
Dünya'ya gözlerini açan Filistinli çocuklar her türlü sosyal faaliyetten ve
hayattan yoksun yaşamaktalar. Bu ırkm çocukları aile büyüklerinden, öz
vatanlarından zorba bir devlet tarafından nasıl zorla topraklarından
çıkarıldıklarını öğrenirken diğer yanda da Filistin çocuklarının yurtlarında,
İsrail çocuklarının her türlü imkan ve sosyal olanakları içerisinde nasıl
hayat sürdüklerine de tanık oluyorlar.
Filistinli çocuk diyor
ki; Benim diye baktığım bu memlekette sürgünüm, bana tuzak olan bu alemde ne
huzurluyum ne de hürüm.
Siyonizm'in, getirdiği
felaketler ve Siyonist zihniyetleri Filistin topraklarını kendine hak görmüş ve
savaş sebebini buna yormuşlardır.
Bu arada Filistindeki
yapılanlardan ve fırsattan yararlanan misyonlar İngiltere, Rusya, İtalya,
Fransa, Almanya gibi devletler. Bölgeye kuluçkalanmış ve hemen faaliyet
göstermeye başlamışlardır. Buralarda dini okullar, ibadet yerleri, yani
kiliseler ve büyük cemiyetler kurmuşlardır.
Filistin halkı,
filistinin içinde kendisini gösteren bu sevimsiz siyasete karşı direnmiş ve de
halen direnmektedir.
Gazze şehrinde olan
mülteci kampında fakirlik oranı %99 ve %100 işsizlik, imkansızlık oranı ise
%70'i bulmaktadır. Bu yerlerdeki yoğun mülteci nüfusunun yaşamış oldukları
geçim sıkıntısı ve hayatta kalma mücadelesi İsrail, Filistin çocuklarını
8-9-10-11 yaşlarından itibaren %90-%40'da altında çalıştırarak ve hiçbir sosyal
güvence ve yasal haklara sahip etmeyerek onları İsrail'in adına çalıştırıyorlar
ve bu halde bile vergi ödemek zorunda bırakıyorlar. Fakat buna rağmen de hiçbir
haktan faydalanmaları da söz konusu bile değil, çünkü onlar vatandaş değiller.
İsrail anlayışına göre onlar yalnız Arap...
İsrail, Filistin
halkını mülteci kampından yaşattıkları sefalet ve işkence yetmemiş gibi tekbir
alıyoruz diye Bahanelerle halkı kamplarda da kuşatma ve abluka altına alarak
işkence ve baskılarını oradan da sürdürüyorlar.
Bütün yollar ve
çıkışlar yalnız Yahudilerinmiş gibi geçit ve bütün yollan Filistin halkına
kapatarak araçlarla yolculuk yapan Filistinlileri indirip ve sonrada bıçaklarla
araçların lastiklerini parçalayarak yolcuları yaya yürütüp bazen de üzerlerine
ateş açarak onların ölümlerine sebep oluyorlar bütün bu insanlık dışı
vahşetlere mazeret ise her zaman bildik hikaye askerler yalnız kendilerin
savunuyor ve koruyorlar. İsrail'in terör politikası filistin'in tüm sosyal
haklarıyla birlikte bu halkın hayat ve ibadet haklarından da mahrum bırakmış
ve eylemci liderler ne tepkilere ne de kınamalara hiç aldırmadılar.
İsrail'in
ideolojisinde Filistin halkını yok sayarak ve kendilerinin olmayan bir ülkeye
varis olmuşlardır. Fakat İsrail diye bir devlet yokken, ortada Filistin ulusu
ve halkı vardı. 1948'de İsrail devleti kuruldu' Filistin ulusu bitirildi.
Filistin içten kemirildi. Halkı sıkıştırıldı, vuruldu, sürüldü, işkence gördü.
İsrail tarafından Filistin halkına sunulan seçenek ise ya çık git yada öl, yok
ol denildi. Filistin halkı topraklan için direndikçe de katledildi. Şu an
Filistin de yaşayan Müslüman Arap halkı Siyonist devleti tarafından kuşatılmış
durumda çünkü İsrail bu halkın tüm haklarını ellerinden alarak bu halkı
çaresizliğe sefalete sürüklemiştir.
İsrail devletin de
adaletin kısır oluşu yalnız kin, kan ve nefret politikası olduğu görülmüştür.
Çünkü İsrail sokaklarında "tüm Arapları öldürün" yazısına rastlayan
gazeteci ve haberciler bu korkunç bildiri ve eylem çağrısını tüm Dünya'ya
duyurduğu halde bu katliam ve vahşet çağrılarının hesabı sorulmadı.
İsrail sokaklarında
"tüm Arapları öldürün" yazısına rastlamak mü mümkün
Bu yaştaki bir çocuk
ne suç işlemiş olabilir ki annesinden İsrail askerleri tarafından zorla
alınıyor? Hiç insanlık ahlakıyla bağdaşmayan bu davranış yasal mı? Değilse!
Yasalar nerede?
Çünkü İsrail polisi ve
eylemci Siyonistlere göre Filistinlilerin öldürülmesinin kazançlı olduğu
görüşündeler. Burada biraz daha kapsamlı düşünülürse filistinde yaşamakta olan
hadise Filistin topraklarında yaşayan Müslüman halkın yok edilmesi için perde
arkasında oynanan ve kendini toplumdan daha farklı göstermeye çalışan devletler
tarafından da desteklenerek sistemli ve planlı bir politik oyunun izlediğini
fark edebiliriz. Bu halka yapılan baskı ve şiddetlere diğer devletlerin de göz
yumduğu müddetçe Filistin halkı kendi ülkelerinde yaşama haklarını
kaybedecektir. Çünkü Siyonist inancına göre Dünya insanları iki kısımdır;
hükmedenler ve hüküm olunanlar. Bu ideoloji yalnız Arap halkına yönelik değil
Yahudi olmayan diğer halklara da yöneliktir. Buradaki en Önemli gerçek insaf ve
vicdan hürriyeti olmayan devletlerin Dünya'ya ve içinde ki Yahudi olmayan
halklara da ne şekilde baktığıdır. İsrail devletinin Filistin halkına yapmış
olduğu yıldırma ve halkı sindirme politikası ve hiçbir gerekçe gösterilmeden
tutuklama vurma ve Filistin de hayatlarını kaybedenlerin yaşları
13-14-15-16-17-18 bunların altı ve de üzeri vurulma şekli baş-ense yani boyun
göğüs olmak kaydıyla ve bunun içinde keskin nişancılar tercih edilerek bu
yöntem uygulanmaktadır.
Sakatlık nedenleri ise
kollardan ve bacaklardan riskli kırıkların olması. Bu da gösteriyor ki
direnişçileri püskürtmek için değil asıl amaç ve maksat bu halkı yok etmek ve
soykırıma götürmek içindir. Fakat İsrail devleti askerlerin yalnız kendilerini
savunduğunu ve Filistinli leri | yalnız püskürtmek amacıyla ateş ettiklerini
söylüyorlar. Püskürtmek j için mi keskin nişancı askerler tercih ediliyor?
İnsan vücudunun ölümcül bölgelerine hedef işaret göstererek vur emri veriliyor.
"Ve garp
tarafında Filistin sırtına uçup atihcaklar; şark oğullarını birlikte çapul
edecekler. Edem ve maub üzerinde ellerini atacaklar ve Amman oğullan onların
sözünü dinleyecekler."
İşte bütün netlik
ortada. Bu da gösteriyor ki İsrail ırkçı bir devlettir. Rast gele
tutuklamaların üzerinde yılların geçmesine rağmen bir türlü mahkemeye
çıkarılmaması ve ne aileleriyle ne de avukatlarıyla görüştü rülmemesi de
gösteriyor ki İsrail devleti vicdan hürriyeti olmayan bir devlettir. Çünkü
İsrail, Filistin işgalinde de bunu kanıtlamıştır. Bu terör devletinin
destekçisi olan Amerika kayıtsız şartsız İsrail devletinin desteklemiş ve arka
çıkmıştır. Her ne kadar aşikar olmasa da amerika'nın israil'e karşı olan destek
ve sadakati Dünya'mn gözün den kaçmamıştır. 1999 tarihi itibariyle İsrail
hapishanelerinde yaklaşık 4000'in üzeri Filistin li tutuklu bulunmaktadır.
Fakat israil'in Öfke ve kini bu kadarla da kalmamıştır. Nedensiz başka başka
Filistinlileri tutuklayarak da bu halkın direnişlerini kırmak istemişlerdir.
Çünkü yarım asın aşkındır., İsrail bu zulmü Filistin halkına yapıyor ve hem de
hiçbir gerekçe göstermeden onların tüm haklarını ellerinden alarak ve halkın
gözleri
önünde hiçbir neden
göstermeden de insanlara gözdağı vermek için onlara insanlık dışı davranmıştır.
Dünya ülkeleri ise bu vahşetleri ve zulmleri görmezden gelmiştir. Filistin için
yıllardır süren zulüm ve vahşetin her türlüsü İsrail tarafından Müslüman
Filistin Halkına uygulanmaktadır.
Ama ne çare ki
Filistinliler uğramış oldukları bu insanlık dışı muamelelere İsraile ve
yetkililerine neden niçin yapıyorsunuz demeye bile haklan yok gibi. Çünkü
Filistinlilerin karşısındaki güç zorba ve her-tür ağır silah gücüne sahip bir
devlet var. Bu felakete 1967' den beri kaç defa çözüm arandıysa da bütün barış
ve çözüm girişimleri İsrail devleti tarafından her seferinde sonuçsuz
bırakılmıştır. Her yeni bir barış planı yapılışında israil'in kin kusan yüzleri
barış istekli görünsede kısa bir süre sonrada hemen kabuğundan sıyrılıp asıl
kendi görünümüne bürünerek eylemlerini tekrar sürdürmüşlerdir. İşte bu da
gösteriyor ki sahte barış sever İsrail görüntüsü bu devletin asıl niyetinin
barış olmadığını Dünya'ya yansıtmıyor da değil.
Bir ayeti kerimede
Allah biliyor ki "(onlar) size eziyetten başka asla zarar veremezler
sizinle savaşırlarsa da (yine) geri dönüp kaçarlar, sonra onlara yardımda
edilemiz" [1]
Filistin halkı tüm
zorluk ve engellere karşm'da kendini yönetmeyi ve mücadelesini vermeye devam
etmektedir. Radikal Siyonist Yahudiler ezeli olan inatları yüzünden birçok
peygamberi de katletmişlerdi. Allah'ın kavimlere gönderdiği nebi ve resullerin
getirmiş olduğu hakikat beyanlarında Yahudilerin canları sıkıldığı vakit o
peygamberleri hemen öldürüyorlardı. Bir rivayete göre 70, diğerbir rivayete
göre de 1000 peygamberin Yahudiler tarafından katledildiği söylenir.
Bir ayeti kerimede
"Onlardan bir kısmı da ümmi (okuryazar deği D'dirler kitabı (Tevrat)'ı
bilmezler bildikleri ancak (risalelerden işittikleri) bir sürü hayali
uydurmalardır; onlar sadece (boş) bir zan içindedirler.[2]
On iki kabileye
ayrımlaş olan Yahudiler Süleyman Aleyhisselamın vefatından sonra bir şehre
(Mısır'a) iki devlete ayrılarak on kabile İsrail devletini, diğer kabile'de
yahudâ devletini kurdular. Ne inanç itibarı ile sağlıklı davrana bildiler ne
de hukukları ile adil olabildiler.
İsrail devleti M.Ö.
586'da Babiler tarafından yıkıldı. Asuriler, Babil devletini işgal etti. 587'de
Asuri hükümdarı Buhtunnasar kudüs'ü yıkıp yaktı. Bu kutsal şehre pek çok
zararlar verdi orada yaşayan Yahudilerin çoğunu öldürdü. Kalan Yahudilerde
Babiie sürdü. Bu esnada Allah'tan inen mukaddes kitap İncil de yakıldı yok
edildi.
İran hükümdarı Sire
vegh, Asurilerle çarpıştı onları yendi ve Kudüs'ten çıkarılan Yahudileri
tekrar çağırdılar. Bir müddet perisiler sonrada Makedonyalıların idaresi
altında yaşadılar. Bu sefer M.Ö. 63 senesinde Kudüs bu sefer Romalı kumandan
pompey tarafından zaptedil-di. Bu sefer'de Pompey, Yahudileri dağıttı. Kutsal
şehir Kudüs ve Mes-cid-i Aksayı yıktı ve yaktı. Böylece Yahudiler Roma
devletinin hakimiyetine girdiler. M.Ö. 20'de Romalıların Filistin'deki Yahudi
valisi Herod mabedi tekrar yaptırdı ve daha sonra Roma hakimiyetinde olan
Yahudiler isyan etmeye başladılar ve miladın 70. senesinde Romalı kumandan
Titus bu sefer Kudüs'ü yıkıp yakarak şehri tamamen bir harabeye çevirdi. Bu
arada Beyt-i mukaddes'te yandı. Sadece batı duvarı sağlam kaldı. Bu ağlama
duvarı dedikleri ve Yahudilerin milli ve dini inancı ayakta tutandır.
Titus'un bu zulüm ve
korkunç katliamlardan sonra Yahudiler filisi tin'i bölük, bölük terk etmeye
başladılar.
"Biz, İsrail
oğullarına kitap'ta (Tevrat'ta) şu hükmü bildirdik "Siz o (mukaddes)
yerde, mutlaka iki defa fesat çıkaracaksınız" ve muhakkak büyük bir
kibirle çalım atacak (ve azgınlık) yapacaksınız" [3]
Bura da Şaron ve
Titus'un vahşet benzerliklerini fark etmekte mümkün. Böylece Yahudiler Kudüs ve
civarında çıkarılmışlardı. Bu arada Yahudi esirler, Romalıların emrinde
çalıştırmak için Mısır'a sürüldüler bu esnada Yahudiler Dünya'mn dört bir
yanma yayıldılar Yahudilerin uğramış olduğu bu bela ve musibetler Kuran-ı
Kerim'in ayetlerinde de rastlamak mümkün.
"Hani bir vakit
Musa (susuz kalan) kavmi için su aramıştı. Biz'de "Asanı taşa vur"
demiştik, hemen (oda vurur vurmaz) oradan (kabileleri sayısınca) on iki pınar
fışkırdı... herkes (kendi) su içeceği yeri bildi. Allah'ın rızasından yiyin,
için, yeryüzünde emirlerinin dışına çıkıp ortalığı karıştırarak bozgunculuk
yapmayın" demişti.[4]
"Hani siz (yine)
"Ey Musa, (biz artık) birtek (Kudret helvasıyla bıldırcın etinden) yemeye
asla katılmayacağız. Rabbi'ne bizim için dua et de, bize yerin bitirdiği sebze
salatalık, sarımsak, mercimek ve soğandan çıkarsın" demiştiniz. (Hz.
Musa'da): "Daha iyi olanla bu daha aşağı olanı değiştirmek mi
istiyorsunuz? (Öyleyse) bir şehre (Mısır'a) inin, şüphesiz (orada) sizin için
istediğiniz (sebzeler) vardır" dedi. Onlar yine yoksulluğa, düşkünlüğe
aşağılığa maruz kaldılar ve Allah'tan bir gazaba'da uğradılar. Bu'da hem
Allah'ın ayet (mucize ve açık belge)le~ rine nankörlük etmelerinden ve
peygamberlerinden Zekeriya, Yahya ve Şu'ayb'ı) öldürmelerinden, hem de
(Allah'a) isyan edip aşırı gitme-lerindendir.[5]
Yahudi geçmişine
baktığımız zaman Yahudilerin geçmişte sindirilmesi, öldürülmesi ve filistinden
çıkarılmaları Yahudilerin ne yaptıkta hak ettik diyecekleri yerde kin ve nefretlen
beslenerek birgün mutlaka ve mutlaka filistin'e döneceğiz. Hesabını yaparken
onlara eziyet eden halkın ve ırkın Filistinli Müslümanların yapmadığını
bildikleri halde dönüp geçmişin intikamını hiçbir suçu ve günahı olmayan
Filistin hakkından almaya başladılar.
Yahudilerde kendi
aralarında pek çok fırkalara ayrılmışlardır. Bunların bir kısmı hristiyanliğm
zuhurundan önceki Yahudi fırkaları bir de bu günümüzün Yahudi fırkaları ve
bugünümüzün Yahudi fırkalarını incelediğimiz zaman bunları üç grupta
toplayabiliriz.
Bunlardan ilki
ferisiler; Sadûkiler, Eseniler'dir. Bunlardan Ferisiler Hz. Musa Aleyhisselam'a
inanırlar ve tur-i Sina'da yazılı emirleri ve tevratm yanında sözlü emirlerinde
doğruluğuna inanırlardır.
Sadûkiler de sadece
Tevrat'a inanıp sözlü emirlere inanmazlar. % Ahiret hayatını, öldükten sonra
cennet ve cehennemi, melekleri inkar ederler. İndilerde bunların isimleri sık
zikredilir.
Eseniler, bunlar da
dünya hayatına önem vermez daha çok ibadet , ile meşgul olur, ticaret yapmaz ve
hayvan eti yemezler. Bunların çoğunluğu da M. S. 70 yıllarındaki büyük Yahudi
katliamlarında öldürülmüşlerdi.
Karaim Yahudileri,
yazılı emirleri (Tevrat-ı) çok okurlar. Kurtarıcı mesih'in geleceğine ve
ahirete inanırlar. Ahirette hesaptan sonra iyilik edenlerin mükafatı, kötülük
ve günah işleyenlerin azap göreceklerine inanırlar. Karami Yahudileri namaz
ibadetini günde iki defa kılarlar. Yani sabah ve bir de akşam namaz kılarlar.
Ve bu Yahudi fırkası dua' da ederler. Senede 70 gün oruç tutarlar. Bazı Yahudi
fırkaları da bunları Yahudi olarak kabul etmezler.
İseviyye, kurucusu Ebu
İshak Bin Yâkub'dur. Ebu İshak kendisinin beklenen Mesih olduğunu söylemiştir.
Böylece pek çok Yahudi ona tabii olmuştur. Günlük ibadetleri yediye çıkarmış,
Kudüs'e hakim olmadan et yemeyi ve içki içmeyi yasaklamıştır.
Yudganiyye, Ebu
İsa'nın ölümünden sonra onun geçen yudganın yoluna tabii olanlardır. Diğer
Yahudi mesheplerinden farkı da onların inancında kulu kendi fiilinin yaratıcısı
kabul etmişler, Tevrat'ın tevili ile uğraştılar. Bunlar Hz. İsa'yı ve Hz.
Muhammed'i de peygamber kabul ederler. Yalnız Hz. Musa'yı onlardan daha üstün
görürler. Belirli Yahudi mezhepleri de farklı olup Ortodoks Yahudilik,
Reformist Yahudilik gibi kısımlara ayrılır. Fakat dünya Yahudilerinin çoğu da
Ortodoks Yahudileridir. Amerika ve İsrail'de yaşayan Yahudilerde bunlardandır.
Tabii ki bir azınlık kısmı da bunların dışındadır. Reformist Yahudiler ise bir
çok hakikati ve ibadeti inkar ederler. Reform Yahudiler Allah'ın bir olduğuna
inanırlar. Fakat bir yandan da saptırmalar yapmayı da ihmal etmezler. Bunlar
Allah'ı birler ve sonra da Allah'ın alemi yartırken yorulduğunu ve Yakub
Aleylisselam ile görüştüğüne inanırlar. İnançlarının en önemli kısmı ise;
Yahudilerin diğer halklar içerisinde seçilmiş efendiler olarak
yaratıldıklarına inanmalarıdır.
Yahudilere göre Allah
yer yüzünü adaletle dolduracak bir kıralhk kuracak, fakat bu hıristiyanlarm ki
gibi gök yüzünün kırallığı olmayacak, Yahudilerin kurtarıcısı yer yüzünün
mesihi ve Yahudi alemi dünyaya hakim olup saltanatına da hakim olacaktır.
Yahudilerin iki büyük
eseri okullarda ve üniversitelerde temel ders arasında belirlenmiş ve hatta
işlenmesi mecburi bile kılınmıştır. Bunlardan biri Babil talmudu; ilk defa
miladi 1523-1522'de Kudüs Tal-mudu almanca İngilizceye Kudüs tehnudu da
fransizcaya tercüme edilmiştir. Yahudiler Takımda inanmayanı ve içindekileri
kabul etmeyeni Yahudi saymazlar. Babil Telmudu'nun % 30'unu Kudüs teşkil ediyor.
Yahudilerin mekteplerinde bunları okuturlar. Talmud ve Tevratı ders olarak
işleme mecburidir. Fakat hristiyanlar telmuda tamamen karşı olup ve de büyük
tepkiler göstermişlerdir. Fakat bu Talmud'lar Yahudilerin Tevrattan sonraki
kudsi kitaplarıdır, "sözlü emirler" dedikleri kitaplardır. Talmud iki
kısımdan meydana gelmiştir.
Bunlar mişna ve
Gamara'dır. Mişna: Ibraniece "tekrar" manasına gelir. Yahudiler sözlü
emir-ler,dediklerihaline getirmişlerdir, Yahudi inancına göre Allah Musa
Aleyhisselamı Tur dağında Tevrat kitabın da bulunan yazılı emirleri verdiği
gibi sözlü emirleri de bildirmiştir. Hz. Musa'ya bu sözçlerde Talmud'lardır. Bu
eserleri nesilden nesile nakleden hahamlar tarafından durmadan yeni şeyler
ilave edilerek değiştirilmiştir.
El-ken-zul mesud fi
Kavaid-it Talmud kitabının beyanında, Tal-mud'dandan İsa Aleyhisselamm
cehennemin derinliklerinde, zift ve ateş arasında olduğu, Hz. Meryem'in de
asker Pandira ile zina ettiği, kiliselerin necaset dolu pislik içinde olduğu,
papazların kelplere yani (köpeklere) benzediği ve Hıristiyanların öldürülmesi
lazım geldiği gibi hadiseler yazılıdır. Bunun için de Hıristiyanlar tamamen bu
Telmud kitabına karşıdırlar. 1520'de papanın izni ile Babil Talmud'u, üç sene
sonra da Kudüs Talmud'u basılmış, bundan 30 yıl sonra Yahudiler için felaketler
ortaya çıkmıştır. 1553'de Roma'da ele geçirilen bütün Talmud nusalarıylan
birlikte yakılmışlardır. Bu durum İtalya'da da 1554 senesinde tatbik edilmişti.
Talmud ve diğer benzeri eserler tamamen yasak ettirilmişti. Fakat 1578-1581
senesinde Talmud tekrar Besel şeh-; rinde yeniden basılmıştı. Bu baskıda
Yahudiler biraz daha temkinli davranmış ve Hıristiyanları kötüleyen risaleler
ve cümleleri çıkararak) bununla birlikte birçok kelime ve cümleleri de
değiştirmiştiler.
Ama Karamı Yahudileri
Telmud'u reddetmiş bu eserlere ve ha-hamların uydurmuş olduğu bu emir sözlerini
kabul etmemişlerdi. Ve, diğer Yahudiler de Karamı Yahudilerin! reddederek
onların Yahudi olmadıklarnı kabul etmişlerdi. Yahudilerin Talmud'a olan
itikatlan vâ görüşleri Talmudun içindebir kaç örnek "Hahamların öğrettiği
şeylere itiraz edenlerin cezalandırılacağı bir Yahudi, bir yabancı yanında bir
yahudinin aleyhine şahitlik yaparsa lanetleneceği ve bir yahudinin yabancıya
yaptığı yeminin hiçbir hükmünün olmadığı, yine Talmud'u beyanlarmdandır.
Talmud'un Hoşem
Hamispat, Yoreh Deah saltan ara kısımlarında "Yahudi olmayan kimselerin
kanını akıtmak Allah'a kurban takdim etmektir. Yahudilik maksat ve gayesi için
işlenen bütün günahlar gizli olmak şartı ile mubahtır. yalnız Yahudi olanlara
insan gözüyle bakılır. Yahudi olmayanlar birer hayvandır diyorlar Allah
dünyanın bütün servetini sadece Yahudilere tahsis etmiştir. Hırsızlık etmeyiniz
emri sadece Yahudiler içindir. Yani, yahudinin malını çalmayacaksınız, fakat
Yahudi olmayanın malım çalacaksınız. Çalmayacaksın kelimesi Yahudiler içindir.
Diğer milletlerin canlan ve malları Yahudilere helaldir. Zina etmeyeceksin emri
Yahudiler içindir.
Yahudi olmayanın
malını çalın ve işini elinden alın. Bunları yapan bir Yahudi iyi bir iş yapmış
sayılır.
Emirlerimizi Yahudi
olmayan birine haber vermek bütün Yahudileri katledilmeleri için ihbar etmekle
aynıdır. Yahudi olmayanlar kendileri için öğrettiğimiz şeylerden malûmat
sahibi olunca bizi sürgün ederler.
Ziraatten daha aşağı
bir iş yoktur. Bu gibi fikir beyanlarına sahipler Yahudiler.
Talmud'daki Mesih
hadisesi ve bildirisi de şöyle "Mesih gelecek ve Yahudi olmayan herkesi
kılıçtan geçirecek ve harp arabalarının tekerlekleri altında ezecektir. Büyük
harp olacak, malup olanların silahlarını yedi sene yakacak olarak
kullanacaklardır. Diğer milletler Yahudilere itaat edeceklerdir. Mesih
Hıristiyanları kabul etmiyecek ve onları tamamen imha edecektir. Bütün
milletlerin hazineleri Yahudilerin ellerine geçecek, Yahudiler çok
zenginleşecekler, Hıristiyanlar yok edilince, diğer milletlerin gözleri
açılacak, onlar da Yahudi olacaklardır.
Böylece Yahudiler
dünyaya hakim olacak, dünyanın hiçbir yerinde Yahudi olmayan tek bir kimse
kalmayacaktır." Yahudi ideoloji ve anlayışında bu hurafeler yatmaktadır.
Bütün bu korkunç
beyanlara rastlayınca Filistin'de olan bu korkunç katliamların hangi
zihniyetlerle yapıldığını daha iyi anlayabilmek mümkündür.
"Onlardan (ehl-i
kitap'tan) öyle bir grup vardır ki, kitap'tan sanmanız için, kitabı (okurken
onu çarpıtmak için) dillerini eğip bükerler. Bu Allah kalındadır" derler.
Halbuki o Allah katından değildir, bildikleri halde Allah'a karşı yalan
söylerler." [6]
Siyonizmin hayal
ettikleri dünya hakimiyetini elde edebilmek için uygulanmış oldukları ve işte
insanlık ayıbı!
İsrailde okullarda ve
üniversitelerde bile ders olarak işlenmesi şart vemecburi kılman Tevrat ve
Talmud'lar her eğitim kademesinde temel ders olarak işleniyor.
Hahamların vücuda
getirdiği Tevrat, Talmud ve risaleler haham-lann katkılarıyla büyümüş ve bir
insanın zor taşıyabileceği ağırlığa ulaşmıştır.
İçerikliği ise kin ve
nefretten doğan korkunç insan hak ve hukuku- j na ihlaller ve insanlık dışı
katliamlar anlatılmaktadır.
Ve İsrail onun
mirasının sıptıdır; ismi orduların RABBIDIR. Sen benim topuzum ve cenk
silahımsın; ve seninle milletleri kıracağım; ve seninle ülkeleri helak
edeceğim; ve seninle atı ve binicisini kıracağım; ve seninle cenk arabasını ve
binicisini kıracağım; ve sininle erkeği ve kadını kıracağım; ve sininle
kocamış adamı ve genci kıracağım; ve seninle genç adamı ve ere varmamış kızı
kıracağını; ve seninle çobanı ve sürüsünü kıracağım; ve seninle çiftçiyi ve
çiftini kıracağım; ve sininle valiyi ve kaymakamı kıracağım. [7]
İsraiVde okullarda ve
üniversitelerde bile ders olarak işlenmesi şart ve mecburi kılınan Tevrat ve
Talmud'lar her eğitim kademesinde temel ders olarak işleniyor. Hahamların
vücuda getirdiği Tevrat, Talmud ve risaleler hahamların katkılarıyla büyümüş ve
bir insanın zor taşıyabileceği ağırlığa ulaşmıştır. İçeriğinde ise kin ve
nefretten doğan korkunç insan hak ve hukukuna ihlaller ve insanlık dışı
katliamlar anlatılmaktadır.
Dünya'nm dört bir
yanma dağılan Yahudiler. Hüküm sözleri niteliğini taşıyor dedikleri Talmud'lar
ve benzeri risalelerle Yahudi olma-a yan halkları yok etmek için hahamların
yazmış ve uydurmuş oldukla- f rı bir sürü korkunç iddiaları ortaya koyarak
Yahudi olmayan halkları hızla soykırıma götürmektedirler. Yahudiler Musa
Aleyhisselamm getirmiş olduğu dini bozarak Museviliğe çevirdiler. Ve tamamen
Musa, Aleyhisselamm şeraatinden uzaklaşarak ve Musa Aleyhisselamm tef belliğ
ettiği dini esaslarını, putperestleri kabul edebilecekleri hale ge-j tirdiler.
Böylece dini esaslardan uzak ve inanılması zor sapıklığa ve vahşetlere
sürüklediler. Böylece akıl ve mantığın kabul edemiyeceği bir din ve ırk
anlayışı meydana çıkmıştır. Bilinen bir gerçek var ki Mu-J sevilik yunan
felsefesini çok büyük tesirindedir. Yunan imparatorlu-i ğunda da birkaç çeşit
putperest cemaat vardır. Çünkü bu cemaatlarin-de inancında kurtarıcı bir
tanrının inancı var.
22 Ve Allah'ın RAB o
milletleri senin Önünden azar azar kovacak; onları çabukça bitiremezsin, yoksa
senin üzerne kır hayvanı çoğalır. 23 Ve Allah'ın RAB onları senin önünde ele
verecek, ve onları helak edinceye kadar büyük kiralığınla kıracak. [8]
13 Ve Allah'ın RAB onu
senin eline verdiği zaman, onun her erkeğini kılıçtan geçireceksin; 14 ancak
kadınları ve çocukları ve hayvanla-n ve şehirde olan her şeyi, bütün malını
kendin için çapul edeceksin; ve Allah'ın Rabbin sana verdiği düşmanlarının
malını yiyeceksin. 15 Bu milletlerin şehirlerinden olmayıp senden çok uzakta
bulunan bü- j tün şehirlere böyle yapacaksın. 16 Ancak Allah'ın Rabbin miras
olarak sana vermekte olduğu bu kavramların şehirlerinden nefes alan kimseyi
sağ bırakmayacaksın; 17 fakat onları, hittileri ve Amorileri ve Kenanlüan ve
Prezzileri ve Hivileri ve Yabusileri, Allah'ın Rabbin sana emrettiği gibi
tamamen yok edeceksin;[9]
Yahudilerin dönüp
geçmişin intikamını Filistin halkından alması adil olmadığı gibi dünyanın da bu
adaletsizliğe tepkisiz kalması da ayrı bir insanlık ayıbıdır.
Saron'un liderliği ve
Tîtusl'lan olan hakimeyit ve barbarlık benzerliği bu zalim liderler adeta
firavun varisleri ve temsilcileri gibidirler. Şu durumda Filistin halkı da
geçmiş firavunun aslı Mısır halkının konumundadırlar. Saron'un halka ya bana
iman ve itaat edin yani (Yahudi) olun canınızı kurtarın, ya da korkunç
işkencelerle ölün yok olun diyor.
Bir ayet-i kerimede
Allah buyuruyor ki; "kendisi ve askerleri o yerde haksız yere büyüklük
tasladı. Onlar hakikatten bize döndürül-meyeceklerini mi sandılar."
Ben dedim; siz
ilahlarsınız ve hepiniz yüce olanın oğullarısınız, fakat insan gibi
öleceksiniz.[10]
Geçmiş asırların bu
korkunç zihniyeti ne yazık ki bu asırda ve günümüzde bile halen dünyanın
çeşitli yerlerinde değişik şekillerde devam edip bu zamanda bile halen yoz
inancı ve anlayışı sürmektedir. Özellikle İslam coğrafisine baktığımız zaman
hep benzeri sebepsiz nedenlerle Tahuti güçler ve otoriteleri, İslam'ın
genişlemesinden ve yayılmasından onların hakimiyet ve idareciliğinden oldukça
rahatsızlık ve korku duymaktalar. Bu korkular emir sözleriylen de pekişince
ta-aruz, katliam ve soykırım takip etmektedir.
Hz. Musa Aleyhisselamm
zamanında Firavun, İsrailoğullarma bu zulmü yapmıştı. İsrail oğulları Allah'ın
yardımıyla firavunun gazabından kurtulmuşlardı. Şimdi de azınlık Yahudiler bu
zulmü Filistin halkına yapmaktadır. Çünkü fanatik Yahudi zihniyetine göre vaat
edilmiş topraklarlar yalnız Yahudüerindir, ve de sonsuza kadar da yahudilerin
olacaktır.
8 Ve senin gurbet
diyarını, bütün Kenan diyarını, sana ve senden sonra zürriyetine ebedi mülk
olarak vereceğim.
Bütün bu memleketleri
sana ve zürriyetine vereceğim ve senin zürriyetini göklerin yıldızları gibi
çoğaltacağım.[11]
Üzerinde yatmakta
olduğun diyarı sana ve senin zürriyetine vereceğim; 14 ve senin zürriyetin
yerin tozu gibi olacak ve garba ve şarka ve şimale ve cenuba yayılacaksın; ve
yerin bütün kabileleri sende ve zürriyetinde mübarek kılınacaktır. [12]
Ve RAB Musa'ya
söyleyip: 2 İsrail oğullarına emret ve onlara de: Kenan diyarına girdiniz zaman
(size miras olarak düşecek olan bu diyar, sınıflarına göre Kenan diyarı)
3 o zaman cenup
tarafınız Tsin gölünden Adam boyunca olacak, ve cenup sınırınız şarka doğru Tuz
denizinin ucundan olacak; 4 ve sınırınız Ak rabbim yokuşundan cenuba doğru
dolaşacak ve Tsine geçecek, ve onun uçları Kadeş-barneanin cenubunda
olacaklar; ve Hastar-addara çıkacak, ve Atsmana geçecek; 5 ve sınır Atsmondan
Mısır vadisine kadar dolaşacak, ve onun uçları deniz yanında olacaktır.
6 Ve garp sınırınız
büyük deniz ve onun kıyısı olacaktır; garp sınırınız bu olacaktır.
7 Ve şimal sınırınız
bu olacak; büyük denizden Hor dağına kadar kendinize işaret koyacaksınız; 8 Hor
dağından Hamata girilecek yere kadar işaret koyacaksınız; ve sınırın uçları
Tsedadda olacak; 9 ve sınır zifrona çıkacak, ve onun uçları Hatsar enanda
olacak; şimal sınırınız bu olacaktır.
10 Ve şark sınırınız
Hatsar-enandan Sefama kadar işaret koyacaksınız;
11 Ve sınır Sefamdan
Ainin şark tarafından Ribbya inecek; ve sınır inecek ve şarka doğru Kinneret
denizinin yanma dokunacaktır. 12 Ve sınır Erdene inecek ve uçları Tuz denizi
yanında olacaktır. Çepeçevre sınırlarına göre memleketiniz bu olacaktır. [13]
18 O günde Rab Abramla
ahdedip dedi: Mısır ırmağında büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar, bu diyarı. 19
Kemleri ve kenizzileri ve Kadmanileri, 20 ve hittileri ve perizzileri ve
Refalan 21 ve Amorileri ve Kenanlıları ve Girgaşileri ve Yebusileri senin
zürriyetine verdim. [14]
12 Ta ki, Edomun
bakiyesini ve üzerine ismim çağırılan bütün mil-letlerimülk edinsinler, bunu
yapan RAB diyor. [15]
31 Ve kızıl Denizden
Filistinlilerin denizine kadar ve çölden ırmağa kadar sana hudut koyacağım;
çünkü memleketin ahalisini siniz elinize vereceğim; [16]
23 O zaman RAB bütün
milletleri önünüzden kovacak sizden büyük ve kuvvetli milletlerin mülkünü
alacaksınız. 24 Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak; Sınırınız
çölden ve Libnandan, ırmaktan, fırat ırmağmdangarp, denizine kadar olacaktır.
25 Önünüzde kimse durmayacak; Allahmız RAB, size söylediği gibi, dedehiştimizi
ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır.[17]
10 Büyük milletleri
vurdu, Ve kudretli kıralları öldürdü
11 Amoriler kiralı
Sihonu Ve Basan kralı Ogu, Ve bütün Kenan ülkelerini vurdu,
12 Ve onların yerini
miras,
Kavmi İsrail'e miras
olarak verdi. [18]
Kendilerini bütün
ırklardan üstün gören zorba insanlar. Ve onlara tabii olanlarla birlikte yok
olacaklar. Ve güçleri ne dünya'da kalmaya yetecek, ne de mülk edindikleri
hiçbir şeyi yanlarında götüremeyecek-ler. Çünkü onlar da kul ve beşerdir. Asla
diğer milletlerden ve ırklardan hiçbir üstünlükleri de yoktur. Tek farkları
ise zorba ve vicdani duygularının olmayışıdır. Çünkü Allah'ın adaleti adil'dir,
zulüm değildir. Bu ayetler ve bab'lar da Allah'ın kelamı olması da mümkün değildir.
Haşa Allah kullarının bir kısmını yüceltip neden bir kısmını al-çaltsin?
Cenab-ı Allah iyiliği emretmiştir, kötülüğü, adaletsizli ve zulmü men
etmiştir. Allah'ın adaletinde zulüm varsa kul hakkını Rabbi niye gözetlesin.
Kul hakkı ve insan hakları yalnız Yahudi ırkına mı mahsustur? Rabbi eğer yalnız
Yahudi ırkının haklarım gözetleseydi Yahudi alemini mutlu kılması için diğer
ırkları da yaratmamış olurdu.
Bütün bu vahşetler ve
insanlık dışı yapılan bu katliamlar da gösteriyor ki Siyonist, emperyalist
olan radikal Yahudiler yanlış bir ideoloji içindeler.
Bir gün gelecek ki o
dünya'ya ve içindekilere meydan okuyan zorbalar doğruların ve doğrulukların
karşısında eriyip yok olacaklar. Ve;; yine onlara merhamet edecek olan onlar
için kurtuluş dileyecek olan yine Yahudilerin zulmettikleri insanlar olacaktır
"O gün (Allah)
onlara seslenip "Benim ortaklarım sandıklarınız nerede?"
diyecek" [19]
Washington Report
isimli derginin bir kapağında bu bildiriyi taşıyan fanatik Yahudilerin
görüntüsüne rastlanılmıştır. Yahudilere göre f Filistin'e dönüşlerini kutsal
bir dönüş olarak görüyorlar ve yapmış oldukları ve de halen yapmakta oldukları
bunca vahşeti de kutsal savaş olarak nitelendiriyorlar. Çünkü İsrail'de
özellikle çok önem verip üzerinde durdukları temel ders olarak görünen
Yeşu'nun kitabı (eski Ahit) Yeşu börümü'nün altının çizilerek özellikle
okunulmasının ve de hafızalarda bu bilgilerin tutulmasının sağlamaktalar.
Özellikle İsrail okullarında bu eserin temel ders olarak işlenilmesi ve hatta
işlenilmesi de mecburi kılınmıştır. Ele geçirilen ülkeler de halkın kutsal
amaçla yok I edilmesi ve herkesin, erkekler gibi kadınların, çocukların ve
ihtiyarların da kılıçtan geçirilmesi üzerinde durmaktalar. Radikal Yahudi anlayışına
göre sözler tevrat'tan sonra Allah tarafından Hz. Musa'ya söylenen hüküm
sözleridir. Bu vahşet bildirileri
"İsrail
oğullarına sor kendilerine ne kadar apaçık ayetler gönderdik. Kim, Allah'ın
nimeti kendisine geldikten sonra onu değiştirirse şüphesiz ki Allah azabı çok
şiddetli olandır." [20]
"Onlara Allah'ın
indirdiklerine iman edin denildiğinde "biz sadece bize indirilene iman
ederiz" derler. Ondan sonra geleni inkar ederler. Halbuki O, ellerindeki
Tevrat'ı tasdik eden hak bir kitaptır. Ey Muhammed de ki; "eğer
mümin'seniz daha önce Allah'ın peygamberlerini niçin öldürüyorsunuz.[21]
Ayet'i Kerimelerde de
mukaddes kitap Tevrat'ın Yahudiler tarafından bozulduğu bildirilmiştir ve bu
mukaddes kitap tabilini kaybetmiştir.
Siyonist radikal
Yahudilerin bunca katliam ve vahşetleri neye dayanarak gerçekleştirdiklerini
de bu ayetlerin ve bu ayetlerin doğrultusunda olduğu da netlik kazanmıştır.
Siyonistlerin emir sözleridir dedikleri, felaketlerin oluşuna sebep olan bu
bab ve ayetler nasıl Allah'ın kelamı olabilir.
Bak bugün milletler
üzerine ve ülkeler üzerine, kökünden sökme ve yıkmak için helak etmek ve yok
etmek için seni koydum.[22]
Siyonist radikal
Yahudilere göre onlar dünyadaki Yahudi olmayan tüm ırklardan üstün
varlıklardır. Allah'ın ortakları varisleri ve dünya hükümdarlığı da onlara
verilmiştir. Siyonist ideolojisindeki bu çarpıklık sadece Filistin ırkına
karşı değil diğer ırklara karşıda aynı inanca sahipler. Siyonist radikal
Yahudilere göre Filistin halkının hiçbir değer ve hakları yoktur. Onların
gözünde onlar yalnız Arap ve Filistin kutsal toprakları da yalnız Yahudilerin
atalarından miras kalmıştır. Onlara göre Filistin'e dönüşleri olması gereken
bir haktır. Çünkü Filistin kutsal toprakları onların atalarının topraklarıdır
ve onlar bu toprakların varisleridirler. Ve Allah'tan Yahudi ırkına vaad edilen
kutsal topraklardandır.
Peki Filistin halkının
kimliği nerede türedi? Bunlar daha önceden yurtsuz muydular?
İsrail Filistin
yurdunu içten işgal etmeye başlayınca İsrail'in vahşet politikası bir kısım
Filistin'linin topraklarını terk etmelerini sağlamış ve bir kısmı da ne
pahasına olursa olsun İsrail devletine karşı direnmiş ve tek can kalıncaya
kadar topraklan için direneceklerini kanıtlamışlardır. Bu gerçeklerle yüzleşen
İsrail hırs ve kinlerinden zehirlenerek dünyayı hayretlere düşüren vahşet ve
zulüm politikasıyla insanlık dışı katliamlarla adil olmayan ve de bitmek
bilmeyen bir savaşla Filistin arap halkını soykırıma sürüklemektedir.
İsrail, Filistin'i
kuşatarak taciz ve zulümle bu halkı sürgüne zorlamıştır. Ve her zamanki
bilindik hikaye "Filistin Arap halkı Yahudi us kıyla birlikte yaşamak
istemedikleri için topraklarını terk etmişlerdir. Bunun içinde terk edilen
topraklar doğal olarak direk Yahudi mülkiya-tına geçer. Halbuki dünya ve tüm
insan alemi de biliyorlar ki İsrail devletinin kuruluşu Filistin devletinin
kemirilmesine neden olmuştur. İsrail, Filistin'i içten işgal ederek masum halkı
kadın, çocuk demeden vahşice .katlederek her şeyden kötü olan ise onur yıkıcı
çirkinliklerle kadın ve kızlara yapılan taciz ve tecavüzlerle bunun bir savaş
değil de bir vahşet olduğunu da ortaya koymuştur.
Yahudilerin istediği
dünya hakimiyeti imkansız olan bir gerçektir. Ve aynı zamanda üç dinin hayat
sürdüğü Filistin kutsal toprakları da sadece Yahudileştirilmesi de mümkün
değildir.
Büyük halife Hz.
Ömer'in fethinden sonra üç dinin mensupları bu kutsal topraklardan huzurlu bir
hayat sürmüşlerdir. Bugün de istenilirse aynı geçmişteki gibi huzur ve barış
içinde yaşamak mümkün. Eğer ki İsrail devleti siyaset temsilcilerini ve
liderlerini eylemci terörist liderlerden oluşan siyasetçilerinden arındırıp
kanlı katliamlarla tanınan ve bilinen temsilcilerinin yerine farklı,
ırklardaki insanları ve tüm ırkların dini inancına ve ibadet yaşantısına saygın
olup (Allah'u C.C) yarattığı tüm kullan eşit olarak gören, renk ve din
inançlarından dolayı saygı duyan haklarını koruyan ve onların haklarını
kollayan siyasi liderlere yer verirse eğer, Filistin yurduna kan gözyaşı ve yas
yerine huzur ve barışın gelmesi hiç de zor değil.
Filistin konusu vicdan
ve sağ duyu toplum ve devlet liderlerinin görmesi lazım. Duyarsızlık ve
tutarsızlık hiçbir şeyi halletmediği gibi felaketlerinde akışına ve büyümesine
sebep olur. Barış girişimleri yüzeysel olduğu müddetçe girişimler sonuçsuz
bırakıldıkça da Filistin'de her gün birkaç masum insan çoluk, çocuk demeden
ölmeye ve yok olmaya devam edecektir.
Filistin'li aydın
Edward Said'in bir açıklamasında "Bizler, UNRA-VVA'nın (bulunduğumuz yerlerde
bizi yerleşikleştirmeye yönelik belirli bir siyasetinin bulunduğunu
hissetmiştik, onlar bizden Filistin'i unutmamızı istiyorlardı. Dolayısıyla
bizleri istihdam etmek üzere çalışma projelerini başlattılar. Kunduracılık
yahut kilimcilik gibi küçük işler kurmak üzere halkın bir kısmına krediler
veriyor, daha sonra (mültecilere ait) tahsisat kartlarını onlardan geri
alıyorlardı. Daha tehlikeli olan yöntemse Avusturya Amerika'ya göçü teşvik
çalışmalarıydı. Gene, böyle birisine bilet sağlayıp kartını alıyorlardı. Bütün
bunlara, yayınlar oturumları yoluyla, karşı durmaktaydık. Siyasi bilinci olan
halk böyle toplantılara gidiyor ve tartışmalara katılıyordu. Böylece bu
projelere karşı çıktık çünkü, yoksulluk içinde yaşasak da toprağımıza bağlı
kalacağımızı biliyorduk.
Siyonizm'in inancında
(Filistin yurdu Yahudiler için Allah'ın vaad ettiği topraktır) bu iddia'mn
doğru olmadığını Kur'an da açık bir şekilde bildirmiştir.
"Allah Hz.
İbrahim'in varislerini dünya'ya meydan okuyan Yahudiler değil Hz. İbrahim'in
dinini yaşayan Müslümanları haber vermiştir.
"Şüphesiz
İbrahim'e inananların en yakını (zamanında) ona uyanlarla şu peygamber
(Muhammed Aleyhisselam) ve ona iman edenlerdir. Allah müminlerin" dost ve
yardımcısıdır." Aî-i İmran 68
Yahudiler bizim
pederimiz ibrahim'dir dediler. İmanlarından üstün gelen inatları Yahudi ırkına
gönderilen son peygamber Hz. İsa Aleyhisselamı da inkar etmişlerdi. Filistin'de
büyük bela ve musibetlere maruz kalarak bu kutsal topraklarda sürülmüşlerdi.
Hz. İsa'ya tabi olduk diyen hristiyanlar ise geçen zaman içerisinde Hz. İsa'nın
getirmiş olduğu dini değiştirerek ve de bozarak tamamen çarpıtıp farklı bir
inanç sergilemişlerdir. Kuran'da zikredilen peygamberler kıssalarında da
filistini işaret eden ayetlerden de bu toprakların kutsiyetini bildirmektedir.
"Hani Meryem oğlu
İsa'da: "ey İsrail oğulları şüphesiz ben size Allah'ın peygamberiyim.
Benden Önce Tevratı tastik edici ve benden sonra gelecek, adı Ahmet olan bir
peygamberide müjdeleyid olarak geldim" demişti. Fakat o (müjdelenen
peygamber kendilerine gelince,
"Bu apaçık bir
sihirdir dediler.[23]
İsrail siyonda Musevi
ve İsevi dinini hber eden bir çok peygamberin yaşayıp bazılarının vefat
ettiğini, bazılannmda Allah'ın dini uğruna şehit olduğu belirtilmektedir.
Bunun içindir ki. Peygamberler
diyarı olan Filistin yurdu yalnız ,
Filistinliler için
değil tüm Dünya Müslümanları içinde çok büyük önem taşımaktadır.
Yalnız Siyonist
radikal Yahudilerin göz ardı ettiği bir gerçek varki ne pahasına olursa olsun
Filistin halkı kanlarının son damlasına kadar . filistin'de direnecekler ve
gerekirse'de yurtlan ve vatanları için Ölecekler ama filistin'i işgalci
Yahudilere bırakmayacaklardır.
Filistin kutsal
topraklan peygamberler diyarıdır. Bunun içinde tüm İslam alemini alakadar eden
vahim bir deruni meselelidr.
Filistini işgalci
güçlerden arındırmakta diğer İslam ülkelerinin J meselesi'dir bu sorunu ve
meselenin çözümü sadece Filistin halkına yüklemekte adil olmamakla berabar tüm
İslam aleminin sorunu ve meselesidir. Allah'ın kavimlere göndermiş olduğu
peygamberlerin yurdu ve mekanı olan Filistin kutsal toprakları defalarca zorba
hükümdarlar tarafından yıkılıp, yakılıp, yağma edilmiştir. Bunun için de her
karış toprağı binlerce insanların kanıyla kan gölüne çevrilmiştir. Ve Hz.
Ömer'in Kudüs'e girişi ardından Filistindeki farklı inançlara karşı gösterdiği
hoşgörü ve adil davranış ayrı ayrı dinlere sahip olan ırkların arında
savaşılmadan da barış içinde yaşamının mümkün olduğunu göstermiştir. Ve
böylece güzel bir dönemin başlangıcı olmuş ve Hz. Ömer'in camii'de o dönemin
bir anısı olarak Hz. Ömer Camii inşa edilmişti.
Hz. Ömer Kudüs
fethinde Filistin'de bulunduğu sırada kutsal yerleri dolaşmış ve bunu yaparken
de büyük barışın elçisi sebebiyle de orada bulunduğundan dolayı diğer dinlerin
kutsal yerlerini de ziyaret etmeyi de ihmal etmemişti. Musevi ve İsevilerin de
kutsal yerlerini ziyaret etmiş ve sıra tam kutsal mezar (Holy Sepkhre)
kilisesine gittiğinde namaz vakti gelmiş ve durup namazı düşündüğü sırada baş
rahip Hz- Ömer'e kilisede namaz kılmasını teklif eder. Fakat büyük halife bu
teklifi nazik bir şekilde geri çevirmiş ve rahibe dönüp sebebini anlatarak
şöyle izah etmiştir. "Eğer ben bu kilisede namaz kılarsam daha sonra
Müslümanlar bu olayı amlaştirmak için buraya bir mescit inşa edebilirler. Ve
böyle bir teşebbüs de kilisenize zarar verebilir" diye izahta bulunmuştur.
Ve oradan aynlarak biraz ilerisinde namazını kılmıştı. Böylece büyük halifenin
namaz kılmış olduğu yerde Müslümanlar tarafından o, olay gerçekleştirilmiş ve
bu cami kutsal mezar kilisesinin karşısmdadır. Hz. Ömer'in diğer büyük camii
ise tam tapmak tepesinde inşa edilmiştir. Bu kutsal belde büyük manevi değerde
taşımaktadır. Çünkü Kudüs dünyadaki kutsal üç şehirden biridir.
Kudüs'ü Feth'inden
önce sadece farklı inançlar yüzünden barbarca vahşice katliamlar oluyordu.
Fakat Hz. Ömer'in fethinden sonra Filistin'de Müslümanlar Hıristiyanlar ve
Yahudiler yıllarca dinlerini barış ve huzur içinde yaşamışlardı. Müslümanlar
Hıristiyanlar ve Yahudiler arasında hiçbir sorun olmadan hayat devam etmişti.
Ancak 11. yüzyılın sonunda bu kutsal topraklara dışardan gelen Yahudi işgalci
güçler tarafından vahşi ve barbarların gücü hakim olmuş ve daha sonra haçlı
vahşeti takip etmişti.
Avrupa'daki
Hıristiyanlar bir "haçlı" seferi düzenleyerek papa II. Urba'nm 25
Kasım 1095 günü clermont konseyinde yaptığı çağrı ile "Bu kutsal
toprakları Müslümanlardan alma planlan yapıldı ve yüz binin üzerinde insan
Avrupa'nın dört bir yanından Filistin'e doğru yola çıkmıştı. Müslümanlara karşı
gerçekleştirdikleri bir çok yağma olayı yaparak insanları barbarca katlederek
1099 yılında Kudüs'e varmışlardı ve haçlıların kente girmesiyle de dünyanın en
büyük kanlı vahşetinden biri daha dünya tarihine geçmişti.
Bu vahşet Kudüs
şehrindeki tüm Müslümanları ve Yahudileri kadın çocuk demeden hepsini
katletmişlerdi. Raymond Of Aguiles bu barbarlığı ve vahşeti şöyle anlatmıştır:
"Görülmeye değer
inanılmaz sahneleri gerçekleştirdik. Adamlarmızın bazıları ki bunlar bize göre
en merhametli olanlarıydı. Düşman-^ larımızm kafalarını kesiyorlardı. Diğerleri
de onları oklarla vurup da sürüyor, bazıları da onları canlı canlı yakalayıp
ateşe atarak onların da-,! ha uzun süre acı çekerek ölmesi için işkence
yapıyorlardı. Adamları-! mızdan bazıları da Müslüman ve Yahudileri yakalayıp
canlı canlı kafa) derilerini ve yüzlerinin derilerini yüzerek ondan sonra
öldürüyorlardı,! Şehrin sokakları kesilmiş kafalar, eller ve ayaklarla doluydu.
Öyle kij yolda kesik başlar, kollar ve ayaklara takılıp düşmeden yürümel.
mümkün değildi. Ama bütün bunlar Süleyman tapmağında yapılanların yanında
hafif kalıyordu. Orada nemi oldu? Eğer gerçekleri söylesem, buna inanmak
istemezsiniz. Fakat en azından şunu söyleyebilirim ki; Süleyman tapmağında akan
kanların yüksekliği adamlarımızın! dizinin boyunu aşıyordu."
„
11. M.S. 71 yılında
Romalılar tarafından Kudüs topraklarından çikanlan Yahudiler dünyanın dört bir
yanına yayıldılar. Yahudilerin bir . gün mutlaka Kudüs'e geriye dönüş olarak
ahtı nesilden nesile geçmiş oldu. Ve II.
Dünya savaşını fırsat bilerek hızlaörgütleşen Siyonist Yahudiler filistine
yavaş yavaş sızıp yerleşmeye başladılar. Ve İsrail devletinin kurulmasıyla
birlikte filistini içten işgal ederek bu halkın felaketi oldular. Ve bununla
birlikte yarım asrı aşan bir iç savaş Filistin ülkesi taviz ve taarruz merkezi
haline getirilmiş oldu Siyonistler tarafından. Fakat bunca vahşet ve uğramış
oldukları felaketlere rağmen de Filistin halkı tekrar bu kutsal topraklarda
huzurlu bir hayat sürecekleri günün umudunu da hiç kaybetmediler.
1920-1929 tarihinde
Filistin'e göç eden Yahudilerin sayısı 100 bini bulmuştu. O dönemde Filistin'in
nüfusunun 750 bin civan olduğu düşünülürse 100 bin gibi bir rakam hiç de
küçümsenmeyecek bir sayıdır. Peki bunlar nasıl güçlendiler ve kimler
destekledi? Dünyaya meydan okuma cesaretine nasıl ulaştılar? Belirlenen hedefler
ve yapılan hesap ve planlar nasıl hiç şaşmadan istikametlerine ulaşabildi?
Hızla akan zamanın içerisinde göç eden Yahudi sayısı 1920'lerde 100 bin olan
göçmen sayısı 1930'lar da 232 bin civarına ulaştı. 1939'a gelindiğinde toplam
1,5 milyon olan Filistin nüfusunun tam 445 bini Yahudilerden oluşuyordu. Bu da
gösteriyor ki yaklaşık % 10'dan daha az olan nüfus oranı 1939'larda % 30'lara
ulaşmış ve Yahudi yerleşimi Filistin de hızla yaygınlaşmıştı. Fakat
Yahudilerin sahip oldukları toprak ve mülkiyat miktarı 1920li yıllara nazaran
iki misline çıkmıştı. 1947 yılına gelindiğinde Filistin'de 630 bin Yahudi 1
milyon 300 bin civarı Filistinli vardı. 29 Kasım 1947'de BM Yahudilere taksim
edildi ve İsrail devletinin kuruldu ilan edildi. 15 Mayıs 1948'den Siyonist
gruplar dışardan da destekli olarak iyice güçlenip Filistin topraklarını hızla
ele geçirmeye başladılar. Filistin halkının köy ve kasabalarına baskın yaparak
kadın, yaşlı, çocuk demeden bu halkı katlederek erleri ve erkek çocukları
nedensiz tutuklayarak bazılarını da yıldırıp sürgüne zorlayarak baskı ve
şiddetlerini halen sürdürmektedirler.
1930-1939'da İngiliz
mandası döneminde büyük bir göçü takip etmişti. Yaklaşık 232 bini bulmuştu
Filistin'e o dönem yerleşen Yahudi sayısı, bu yerleşmeler daha sonra Filistin
halkının kabus ve felaketi olmuş durumda.
Göçmen dairesi başkanı
Joseph VVeitz 1940'da yapmış olduğu bir konuşmasında "Şu anda bu topraklar
üzerinde iki ayn halka yer yoktur. Araplar varken bu ülkede bağımsız bir halk
olarak var olmamız mümkün değildir. Tek çözüm büyük İsrail'dir. En azından batı
bölgesinde hiç Arap bulunmayan bir büyük İsrail ve bunun için Arapları komşu
ülkelere sürmek dışında başka hiçbir seçenek yoktur. Arapların hepsini
sürmeliyiz. Arapların bulunduğu tek bir kasaba ve tek bir köy bile kalmamalı.
Hepsini sürelim Irak'a, Suriye'ye ve Ürdün'e. Filistin de tamamen bunları
çıkarmaktan başka çare yok."
Peki baskılara karşı
Filistin halkı direnince ne oluyor? Tabii ki canından oluyorlar. İsrail
askerleri tarafından vurularak öldürülüyorlar.
İsrail devleti
kurulmadan önce hedefe yönelik kurumlaşma birbirini takip etmiş ve tarihin
ötesine uzanıp İsrail ve Filistin işgaline bakıldığı vakit İsrail'in her bir
şeyi ne kadar planlı yaptığını görmekte mümkündür. Çünkü Yahudiler hedef
belirlerken özellikle Arap nüfusunun etkili kesimlerinde iyice yoğunlaşarak
iyi bir şekilde kök salma-; ya başlamışlardı. Ve de Filistinde de bir Yahudi
devleti kurmayı hedef alan Siyonizm'in zuhuru başlarken geçmişin tarihinde de
Yahudilerin dönüşünün kaçınılmaz olduğunu görmek mümkün. İsrail devletinin
kurulmasında büyük desteği olan İngiliz devleti, 16 Mayıs 1916 tarihli, gizli İngiliz,
Fransız sykey picot anlaşmasından sonra karşılıklı çıkarların uyuştuğu İngiliz
ve Musevi işbirliği de gözlerden kaçmamıştır.
İngiltere'nin askeri
işgali ile başladığı Filistin'deki yönetiminin yeni kurulan milletler
cemiyetinin manda sistemi altında hukukileştirirken giderek daha çok Siyonist
teşkilatı ve işbirliği içersinde Yahudi milli yurdunun kurulmasında ve
güçlenmesine destek ve de bonkörce katkıda bulunduğu da hiç gözlerden
kaçmamıştır.
Filistin topraklarında
Yahudi milli yurdunun kurulması ve Filistin halkının yok sayılmasının hiçbir
ilke hukukunda yeri yokken neden Filistin'e bağımsızlık haklan tanınmadı? Ve de
tanınmıyor? Veya niçin Filistin halkı bu haklara dahil edilmiyor? 57 yıldır
dirhem dirhem Siyonist devleti tarafından soykırıma götürülen Filistin Arap
halkının nüfusu kat ve kat Yahudi nüfusundan daha çok olmasına rağmen Filistin'in
kimliği Filistin topraklarından türediği halde nasıl oluyor da Filistinli kendi
topraklarının varisi sayılmıyor ve nasıl oluyor da Filistin'in dışından gelip
sonradan bu topraklara yerleşen Yahudiler Filistin'in gerçek varisleri
sayılabiliyor?
"Nüfusun onda
dokuzuna baktığımızda Arap'ların yerleşik bulunduğu bir ülke üzerinde bir
Yahudi milli yurdu oluşturma siyaseti olağan dışı idi. Yahudilerin pek çoğu ve
İngilizlerin bir kısmı Yahudi halkının eski konumunu elde etmesine dair kutsal
kitabın verdiği ilhamın gerçekleştirilmesi yolunda ateşli bir inanca sahipti.
Ancak bu inancın Arapların üzerine yükletilmesi de mümkün değildi. (Dolayısıyla)
Araplar için yeni bir uluslar arası düzenin ilkelerinden birisi olarak ilan
edilen kendi geleceğini belirleme hakkını ellerinden alan bir siyasete karşı
savaşmak gayet tabii idi."
Siyonist
ideolojisindeki inanç sisteminde Filistin kutsal toprakları Yahudilere aittir.
Evveli ve ezeline kadar da aynen Yahudilerin olacak. Çünkü Filistin onların
atalarının topraklarında yaşıyorlar ve Yahudi-lerde bu toprakların asıl
varisleridirler.
Çünkü Ben; babalar
günahını çocuklar üzerinde üçüncü nesil üzerinde, ve dördüncü nesil üzerine
ariyan, bir Allahım.[24]
Allah'ın RAB, mülk
olarak almak için gitmekte olduğun diyara seni götüreceği, ve senin önünden
çok milletleri, Hittikleri, ve Girgaşile-ri, ve Amarileri, ve Kenanhları, ve
Perzzileri ve Hivileri, ve Yebusileri, senden daha büyük ve daha kuvvetli yedi
milleti kovacağı; ve Allah'ın RAB onlan senin önünde elevereceği, ve sen onları
vuracağın zaman; onları tamamen yok edeceksin; onlarda ahdetmeyeceksin, ve
onlara acımayacaksm;[25]
Şöyle ki kendi
memleketimde Aşurluyu kıracağım, ve dağlarımın üzerinde onu ayakaltmda
çiğneyeceğim.[26]
Deniz kıyısında
oturanları, keretiler milletinin vay başına! Ey Kenan, Füistiler diyarı,
Rabbin sözü size karşıdır; seni yok edeceğim, öyle ki, artık sende oturan
kimse olmayacak.[27]
Öldürülmüş ve esir
edilmiş olanların kanından,
Düşmanların reislerin
başından,
Oklarımı kanla sarhoş
edeceğim,
Kılıcım et yiyecek.
Ey milletler, onun
kavmi ile beraber sevinin,
Çünkü kullarının
kanının öcünü alacak,
Ve hasımlarına
intikamla karşılık verecek.[28]
Bundan dolayı orduların
Rabbi şöyle diyor: İşte, ben onları yokla yacağım: yiğitler kılıçla ölecekler;
oğullan ve kızları kıtlıkla ölecekler: ve onlara bir bakiye kalmayacak; çünkü
Anatot ellerine kötülük getireceğim, onların yoklanılma yılını getireceğim.[29]
Ey Habeşler, sizde benim
kılıcımda öldürüleceksiniz.[30]
Ve garp tarafından
filistilerin sırtına uçup atılacaklar; şark oğullarını birlikte çapul
edecekler; Edam ve Moab üzerinde ellerini atacakla* ve Amman oğullan onların
sözlerini dinleyecekler.
Atalarının fesadından
ötürü, onun oğullarını boğazlayacak yer hazırlaymda ayağa kalkmasınlar ve
diyarı kendilerine mülk edinmesin-j Ier ve dünya yüzünü şehirlere doldurmasınlar.
Ve orduların Rabbi diyor: Onlara karşı kalkacağım, ve adı, ve baki kabını, ve
oğlunu, ve torunu Babilden kesip atacağım, Rab diyor.[31]
İşte kavm: DİŞİ ARSLAN
gibi kalkıyor ve kendisini ARSLAN gibi kaldırıyor, Şikarını yiyinceye kadar, ve
öldürülmüş olanların kanını içinceye kadar yatmayacaktır. [32]
"İşte benden ve
miras olarak sana milletleri, Mülkün olarak yeryüzünün uçlarmi'da
vereceğim"
"Onları demir
çomakla kıracaksın;
Bir çömlekçi kabı gibi
onları parçalayacaksın. [33]
Ve İsrail onun
mirasının siptıdır,; orduların RABBİDİR. Sen benim topuzum ve cenk
silahlarrmsm; ve seninle milletleri kıracağım ve seninle ülkeleri helak
edeceğim.[34]
"Milletlerden öç
alsınlar; ve ümmetleri tedip etsinler; onların krallarını zincirlerle,
ve ileri gelenlerini
demir bu kağlar ile bağlasınlar:
" Ta ki, yazılmış
olan hükmü onlara karşı yürütsün.[35]
Çünkü Rabbin bütün
milletlere öfkesi bütün onların ordusuna kızgınlığı var;
Çünkü Rabbin öç alma
günü, Sion davasından ötürü karşılık yılı var. [36]
Tevratta Yahudi
olmayan halkların Yahudiler tarafından yok edilmesi ülkelerini Yahudilerin
sahiplenmesi toprak ve hazinelerinin Yahudilerin eline geçmesinin bir hak
olduğunun iddiası, Tevrat aytele-rinde görülmektedir. Diğer hakları yok etmek
ülkeleri helak etmek için Rabbin İsrail oğullarını görevlendirdiği
açıklanmaktadır.
Bunca insanlık dışı
vahşet ve zulüm uydurulmuş olan bunca hurafeler nasıl Allah'ın kelamıdır
denilebilir. Bütün bu akla ve hayale sığmayan yalan ve hurafeler insan alemine
ve müslüman alemine yapılmakta olan haksızlıklardan ziyade öncelikle yerin ve
göğün hükümda-n ve tüm alemin Rabbi olan Allah'a karşıda büyük gaf ve hakarettir.
Allah'ın kelamı olan emirlerin içerikliğine taban tabana zıt olan bu beyanlar
masum insanların felaketi olmuş ve halende olmaktadır.
Ünlü Yahudi
ansiklopedisi Hahamların düşüncesine göre Mesih, insanlık tarihini en üst
noktasında, israil'in düşmanlarını yenecek, Yahudi halkını yeniden
topraklarına kavuşturacak onları Ye Ha va'yala yakınlaştıracaktır. Bir
peygamber savaşçı, kral ve Tevrat öğreticisi olacaktır.
Yahudilerin hayalleri
geleceği belirlerken bunun bilançosu ise arap halkınmda felaketi oluyor.
Radikal Siyonist Yahudilerin inanç sistemi mukaddes kitap tevrat'm beyanlarına
göre değilde Hahamlerin uydurmuş oldukları sözlü emirler risalelerini inanarak
kendini özel varlıklar olarak görmüşlerdir. Siyonizmin bu bozuk mantıksal
işleyişi bir ülkenin inanılmaz zaiyatma sebep olmuştur. Kalpteki marazın
durmadan insanı zehirlemesi ve şeytani hislerin dürtüsü uyduruk
Sabra ve Şatüla
katliamının mimarı olan Arieî Şaron Tevrat rulolarını taşırken görünmektedir.
Nesilden nesile nakleden kin, kan, vahşet ayetlerinden oluşan bu tevrat
rulosuna ve içindekilerin doğruluğuna nekadar sadık ve bağlı olduğu da işlemiş
ve halen işlemekte olduğu cinayetleriyle anlaşümmaktadır. Kalp kusurlu olursa
fikirlerde bozuk işler. Din ve inanç uygarlığın temelidir.
Eğer din saptınhrsa
vahşetlerin önüne geçilemez. Din insanlarda vicdan mahkemesini oluşturan adil
bir hukuku da temsil eder. İnsanların ve toplumların uygarlıkları dini
inancıyla ve davranışlarıyla bilinir ve de ölçülür.
felsefelerinde
mantıklara yatmış görünmektedir. Onun içindir ki bazı felsefelerin mantıksal
olarak yürüttüğü kör inançların sonucunda ise Filistin tablosu görünmekte.
Gelmiş geçmiş hataların en kötüsü ve de davranış biçimi ise bir yurda girerek
onu ilhak etmek ve ulussuz bırakmaktır. İşte siyonizmin getirdiği felaketler
Siyonist zihniyetlerine göre kutsal diyarlar ve kıymetli beldeler Filistin
kutsal toprakları da dahil olmakla beraber kendilerine hak görmüş ve savaş
sebebiyle kendine mülk edinmişlerdir.
İnsan hakları varsa
Filistin halkının hakları nerede? Ve ya insan hakları bilindiği halde niçin hiç
umursanmıyor?
Filistin insan
haklarında doğmuş olan haksızlıklara neden terk edildi?
Filistin'in
bağımsızlık've hükümranlık hakkı nerede? Filistin'in toprak bütünlük hakkı
nerede?
Filistinlilerin kendi
geleceğini belirleme hakkı nerede? Filistinliler yurtlarından çıkarıldılar
ellerindeki mal ve toprak varlıklarına el kondu. Bu mütecavuz olay adil mi?
Adil değilse adalet neden Filistin halkı için tecelli etmiyor?
İnsan için en Önemli değer
olmazsa olmaz olan eğitim ve sağlık kurumları neden Filistin için sınırlamalar
getiriliyor İsrail devleti tarafından?
İsrail bu insanlık
dışı cinayetlere savaş derken savaşların hedefi askeri birliklerini olmalı
yoksa masum ve savunmasız sivil halk mı?
İsrail'in Filistin'e
açmış olduğu bu savaş savunma amaçlı mı yoksa bir halkı ulus ve kimlikleriyle
birlikte yok etme amaçlı mı?
Savaş, eğitim ve
sağlık merkezlerini, ibadet ve kutsal yerleri mi hedef alır?
Filistin neden adil ve
kalıcı barışın dışında tutuluyor? Filistin'in tabi ve beşeri haklan neden
engelleniyor? Filistin halkının milli kimliklerini kurma haklarından neden
yoksun bırakılıyor?
Yahudilere'de Dünya'da
yetecek kadar toprak mı yok? Yahudiler çok mülkiyetten Ölümsüzleşebilirîer mi?
Yahudiler Dünya'ya ve içindekilere hakimiyet kurabilirmi?
Yahudi inancındaki
savunucu ve savaşçı Mesih kurtarıcı gelecekse Yahudileri kurtarmak için madem
neden Yahudiler kurtarıcının gelip savaşmasını beklemiyorlar da kendileri
katliam yapıyorlar?
İsrail benzeri işgalci
güçleri, hep aynı nedenlerle cinayet işlerken hesap sorulacağı yerde niçin
maaşlarını artırarak bunları ödüllendiriyorlar?
Veya nasıl oluyor da
yapılan saldıralar İslam kesimine yönelik îluyur?
İman edenlerin hiçbir
hesabı olmazken, niçin inat edenlerin hesaı ve kinleri bitmiyor iman edenlere?
Vicdan ve insafın mahkemesi varmı?
Varsa niçin bu
vahşetler vicdan ve insaf mahkemesinde yargılan nıyor?
Firavunların Nemrut ve
Ebu Cehillerin neslinde olanlar bu asırda a mı var?
Kanlı alemin
efendilerine yetki ve etki verilirini?
Halak ve tufan yalnız
geçmiş asırların azgınları içinmidir?
Ahlakın ve hukuk'un
sükût ettiği bu savaşta acaba insaf nerede?
Siyonist güçler
Filistin'e girdikleri vakit asıl amaçları Filistin haini ulusuyla birlikte yok
etmekti. Önce Filistinin ulusunu yok ederek ı toplumun etki ve yetki gücünü
kırmış hertür tabi ve beşeri yetkisi-de beraberinde yok etmiştir. İsrail'in terör
politikasının yasadışı eymleri yasal gibi görünmüş ve bundan dolayı da
israil'in cesareti hadni aşarak felaket ve ölüm kusmaya da devam etmiştir.
İsrailli kurşun
atıyor, filistin'li Ölüyor suç sayılmıyor. Fakat Filis-ı'li taş atıyor suç
sayılıyor ve Siyonist ideolojisine göre ölmesi gerepor. Yıllardır insaf ve
vicdanı hukuku olmayan bu devletin kıskacm-her gün dirhem dirhem vahşet ve
Ölüme terk edilen Müslüman Fitin halkı can çekişmeye devam ederken dünya ve
içindeki insan aleyle birlikte duyarsız kalmaya devam etmektedir.
Peki insan hakları
varmı ve yahut varsa Filistin halkının hakları neden bu hakların dışında
tutuluyor?
Her ülke kendi ulusunu
kurarken ve de bu haklara sahipken Filistin halkı neden kendi ulusuna sahip
değil?
Devletsiz ve ulussuz
olmanın ne olduğunu Filistin halkından daha iyi kim bilebilir. Dünyanın her
yerinde insanlara tanınan hakların filistine tanınmasının yanlış oluşu ve bu
ayıbında dünya da hiçbir mazereti ve nedeni de olamaz. Çünkü bu adaletsizlik
ve hukuk dışı eylem ve vahşetler filistinle birlikte diğer İslam ülkelerinde de
olmaktadır.
Hepsinin saldın ve
eylemleri aynı ve benzeri hayali nedenlerle oluşmaktadır. Dünya'nın gözleri
önünde Filistin halkının doğal hakları ihlal edilmiştir.
Filistin'in içten
bölünmesi ve İsrail devletinin Filistin topraklarında korkunç ziyan teşkil
etmesi, hak olan bir ulusu da yok etmiştir. Nasıl oluyor da sonradan kurulan
bir devlet tüm Dünya'nın gözleri önünde insanlık dışı suç işleyerek, hiçbir
tenkide aldırmaksızm Filistin halkının ulus ve kimliklerini de reddetmektedir.
Günümüz de bile
istediği zaman tedbir alıyoruz hikayesi altında filistinlileri sıkıştırarak/
göçe zorlayarak ve direndikleri vakit de nedensiz tutuklayarak işkence ve zulm
ederek, vurup ölmelerine neden olmaktadır.
ABD Dışişleri Bakanı
Colin Powell'in, Ortadoğu ziyareti nedeniyle yazılı bir açıklama yapan İnsan
Hakları İzleme Örgütü (HRW), ABD, Rusya, AB ve BM'den, bölgedeki insani durumun
izlenmesi için acil bir mekanizma oluşturmaları ve ilerleme sağlanması için
destek sunmalarını istedi.
Yeni 'Yol Haritası'nı
eski anlaşma metinleri ile karşılaştırarak eden HRW, burada da Oslo'da yapılan
hataların tekrarlanarak insan haklarına yer verilmediğini anımsattı. Buna
karşın planda bütün barış sürecini bozan ihlallerin başladığı yerden devam
edilmesine izin verildiğini kaydetti.
HRW Ortadoğu ve Kuzey
Afrika Bölümü Direktörü Hanny Me-gally, ABD ve dörtlünün diğer üyelerinin
ihlallerden ders çıkararak insan haklan standartları ve etkili izlemenin geçiş
sürecini güçlendirecek sini görmeleri yerine bunu planda tamamen devre dışı
bırakmalarını eleştirdi. Megally, "Bu boşluk durdurulmadığı sürece tüm
plan da büzük ihtimalle boşa çıkar" uyarısında bulundu. Sponsorlarının
'Yol Haitası'nı performansa dayalı ve hedefle yürütülen' bir plan olarak
su-iarak İsrail-Filİstin sorununu çözmek istediklerine ve bunun Filistin
levletine yol açacak nihai anlaşmaya kadar üç aşamalı bir süreç Öngördüğüne
dikkat çekti.
Yol Haritası'nda
belirtilen Filistin'in hukuk sisteminin düzenlen-lesi ile ilgili olarak, insan
hakları ve insani sorunlara dikkat çeken IRW, özellikle halkın sağlık ve insani
yardıma erişiminin sağlanması erektiğine işaret etti, Başka önemli
yükümlülüklerin ise planda yer al-ladığmı belirtti. Tüm tarafların, cinayetlere
kasıtlı saldırılar yaparak şır insan haklan ihlallerinde bulunanları adalet önüne
çıkarmalarının lana eklenmesini istedi.
HRW, eksikliklerin
giderilmesi için Povvell ve diğer ülkelerden ba-msız bir insan haklan izleme
mekanizması kurulmasını ve süreci ıltalayacak yeni insan haklan ihlallerinin
önüne geçilmesini de talep ti. Ayrı bir insan hakları izleme mekanizmasının
kurulmaması halin uluslar arası insani hukuk ve insan haklan uzmanlarının 'Yol
Ha-:ası' izleme komitelerine dahil edilmesini Önerdi. Güvenliğin C1A ve şka
güvenlik Örgütleri tarafından denetlenmesinin, ihlallere daveti-olduğu
uyarısında bulundu.
HRW, BM Güvenlik
Konseyi'ni ise kendi kararlarına sahip çıkmamakla eleştirdi. Filistin'deki
sivillerin ihtilafın mağduru olmaları ve İsrail'in yerleşim birimleri
inşaatını sürdürmesinden BM'nin de sorumlu olduğunu kaydetti.
İntifada, Filistin
halkının kendi ayakları üzerinde durma ve kendi gücüyle mücadele etme bilincini
geliştirdi. Bu silkiniş 20 yıldır devam eden işgalin yarattığı katlanılmaz
hayat koşullarına, ırkçı siyonist politikalara karşı bir isyandı. Filistin
davasına zarar veren Arap rejimlerinden beklentileri bir kenara bırakan yeni
kuşak davasına sahip çıktı. Filistinliler kendi kurtuluşlarının kendi ellerinde
olduğunun farkındaydılar. Artık davanın umudu ve bedel ödeyicisi yeni kuşaktı.
Filistin hareketinde bir kilometre taşı olan ilk intifada, ancak Oslo süreci
ile bitirilebilecekti.
İntifada yeni döneme
bir hazırlıktı. Bu hazırlık sistemle bütünleşmeye değil, kavgaya tutuşmaya
göre yapılmaktaydı. Artık diplomasiden, Arap yönetimlerinden, hatta FKÖ'den
bile medet umulmuyordu. Mücadele işgal koşullarında yetişen yeni kuşak ve
kitlelerin inisiyatifi ile yol almaya başlamıştı. Bu silkinme Filistinli
grupları da sarsmıştı; olduğu kadarıyla güçlerini yeniden harekete geçirmeye
başlamışlardı.
İntifada kısa sürede
yayılmakla kalmadı, belirli bir siyasi hedefi ve nispeten örgütlü yapısıyla bir
direniş hareketine dönüştü. İşgal yılları boyunca gündelik hayatı devam
ettirmek, topluluk düzenini sağlamak için oluşan Örgütlülük intifadaya da yansımıştı.
Halk Direniş Komiteleri kent, kasaba, köy ve mülteci kamplarını
bütünleştirmiş, komitelerde örgütlenen halk, Birleşik Milli Liderlik (BML)
altında toplanmıştı.
FKÖ içinden El Fetih,
FDHKC, Demokratik Cephe ve FKP, ayrıca işgal altında (İsrail'in de alan
açmasıyla) yeni palazlanan islamcı gruplar BML içinde ortak çalışıyorlardı.
İşçi sınıfı ise genel grevle intifadaya tam destek veriyordu. Geçmişle
kıyaslandığında Filistin toplumunun sınıfsal yapısı değişmeye başlamış,
proleterlerin belli bir ağırlığı oluşmuştu. İsrail'in ucuz işgücü rezervi
işlevi gören Gazze Şeridi ve Batı Şeria'dan 200 bin civarında işçi günübirlik
İsrail'de çalışmaya gidiyordu. İsrail'in vasıfsız, ağır işlerinin çoğunu bu
işçiler yerine getiriyordu. Dolayısıyla ilk grevleri İsrail'de çok etkili
oluyordu.
İntifada yeni dönemin
hareketi olmasına karşın eski Önderliklere <arşı bir alternatif
oluşturamamış olması en büyük zaaf alanıydı. Yenik adına çıkanlar islamcı Hamas
ve İslami Cihat'h. Kitle çalışmalarınla (El Fetih'teki çürümenin de etkisiyle)
başarılı olmalarına karşın, deolojik açıdan islami temel almaları nedeniyle
davayı hedefe taşıma-arı mümkün değildi. Bundan dolayı önderlik sorunu
varlığını sürdür-lü. İntifada'nın önderliğini yürüten Ebu Cihad'm (Halil El
Vezir) müadeleyi toplu halk ayaklanmasına çevirmeye yönelik bir strateji
üze-inde çalıştığına dair kimi açıklamalar olmakla beraber, MOSSAD'm <bu
Cihad'ı Tunus'ta katletmesinden sonra FKÖ, intifadayı "Oslo Süecini"
başlatmak için kullanarak bu dinamiği büyük oranda heba etti. İntifada ile başa
çıkmak bir yana işgalci yüzü dünya önünde tesir olan İsrail, tam bir acz içine
düştü. Dünyanın en donanımlı savaş nakinalarmdan biri olan İsrail ordusu bu
duruma düşünce, Arafat'ın aşlattiğı diplomasi girişimleri siyonistlerden
karşılık bulmaya başla-i. Sovyetler Birliği'nin çöküşü sonrasında oluşan hava
da görüşmeler :in uygun ortamı oluşturdu.
ABD emperyalizmi
önderliğinde başlatılan Oslo Süreci 1993-95 Oları arasında devam eden,
FKÖ-İsrail arasında imzalanan anlaşma-ır serisidir. "Toprak karşılığı
barış" olarak formüle edilen bu süreçte keler Bildirgesi, Gazze-Eria
anlaşması, Taba anlaşması ve başka an-şmalar imzalandı. Bu anlaşmaların hiçbiri
Filistin sorununu çözme-iği gibi, İsrail ünlü "güvenlik"
gerekçelerini öne sürerek imzaladığı ılaşmalarm önemli bir bölümünü kağıt
üstünde bıraktı. Dolayısıyla .11 Clinton'un 13 Eylül 1993'de kotardiğı, Beyaz
Saray bahçesinde si-ünistlerin Arafat'la el sıkışma seremonisi sorunu çözmekten
oldukça
uzaktı. İsrail en
önemli üç sorunu; Doğu Kudüs, Yahudi yerleşimciler ve 4.7 milyon mültecinin
topraklarına dönmesi sorunları masaya yatırmaktan s'rekli kaçındı. Yahudi
yerleşimlerini kurmaya devam etti vb. Oslo Süreci en çok İsrail'in işine
yaradı. Birincisi, intifadamn bitmesini sağlayarak İsrail'e derin bir soluk
aldırdı. İkincisi, bir kısım Arap ülkeleri dahil olmak üzere birçok devlet
nezdinde İsrail meşru-laştı. Üçüncüsü, Türkiye şahsında Ortadoğu'da stratejik
bir müttefik kazandı. (Türkiye-İsrail ilişkileri geçmişe dayanmakla birlikte,
Oslo Sürecinden Önce böylesi bir adım göze almamıyordu). Dördüncüsü,
geliştirdiği ekonomik ilişkilerin sağladığı olanaklarla gelir düzeyi emperyalist
ülkeler seviyesine yaklaştı. (Kişi başına düşen milli gelir 18 bin 900 dolar,
bu oran Filistin'de 850 dolardı).
Oslo Süreci Filistin
davası açısından ise, sonuçları üzerinden bakıldığında, bir kazanım getirmedi.
Süreç Filistin halkına sahte bir barış bile veremedi. Filistin Özerk
Yönetimi'nin (FÖY) kurulması Filistinli emekçilerin temel sorunlarında bir
değişiklik yaratmadı. İsrail'in bazı icraatları FÖY'e bağlı polislere
devredildi. Filistin polisi Arafat muhaliflerine karşı yetersiz kaldığı zaman
İsrail istihbaratından yararlanıyordu. Kendi çevresindeki adamlar politik
iktidara hakim olduktan sonra ekonomik gücü de ellerine geçirdiler. Ramallah'ta
lüks villalarda oturmaya başladılar. Ama mülteci kamplarında yaşayan emekçilerin
yaşamında bir değişiklik olmadı.
Arafat Siyonistlere
güvenliği sağlamayı taahhüt etti. İsrail saldırılarının neredeyse tümü
Arafat'ın bu sözünü tutmamasına bağlandı. Bu söze sadık kalmak için Arafat çok
çaba harcadı. Gazze'de terör estirdi, yasaklar getirdi, tutuklamalarda bulundu
vb. Ama yine de siyonistle-re yaranamadı. Güvenliği sağlamak için CİA şefiyle
işbirliğine gitmesi bu konudaki çabalarının ibret verici Örnekleridir. Bu
icraatları sonucu Arafat'ın saygınlığı sarsıldı. Filistin davasıyla
özdeşleştiği halde halktan gördüğü destek önemli oranda zayıfladı.
El Fetih giderek
yolsuzluk ve rüşvetçilerin yuvası haline geldi. Arafat yönetimi kısa sürede
baskıcı bir iktidar olup çıktı. Filistin direnişini tamamen tasfiye etmek için
uğraşmayı kendine iş edindi. Siyonistlerin kışkırtmak istediği geniş çaplı bir
iç çatışmanın kıyısına kadar gelindiği zamanlar oldu. Hamas bunun önüne geçmek
amacıyla esnek taktikler kullandı. El Fetih'de yaşanan yozlaşma kitle
ilişkilerine özen gösteren Hamas'm güçlenmesine yaradı.
İsrail ise ırkçı
politikalarını ara vermeden uygulamaya devam etti. Yeni Yahudi yerleşimlerinin
açılması, kuşatma, baskı, taciz, cinayet ve provokasyonlar eksik olmadı. Bu
provokasyonlar Şaron'un Harem El-Şerifi ziyaret etmesiyle doruğa çıktı ve
ikinci intifadanm fitilini ateşledi.
Oslo Süreci ile
aldatıldığını anlayan halk hem İsrail hem de FÖY'ne karşı öfke biriktirmeye
başladı. Halk, "yıllardır Arafat ve İsrail bizi barış süreci adına
oyalıyor" demeye başladı. Filistinliler "barış süreci"
kavramından bile nefret etmeye başladılar. Kendileri taviz veriyor, işgalciler
azıtıyor, bunun adı da "barış süreci" oluyordu.
28 Eylül 20Û0'de El
Aksa İntifadası bu koşullarda patlak vermişti. Dolayısıyla, "El Aksa
intifadası Oslo'nun sonu değil, sonucuydu" değerlendirmesi süreci
tanımlıyordu. Bölgesel başlayan gösteriler kısa sürede Gazze Şeridi ve Batı
Şeria'nm her tarafına yayıldı. Artık çocuklar okul çıkışlarında ölümü göze
alarak işgalci askerlere taş atmaya gidiyorlardı.
Birinci intifadanm
deneyimlerini değerlendiren Siyonistler ilk günden katliamlar yapmaya
başladılar. Vurma emri alan keskin nişancılar çocukların ve gençlerin başlanna
kurşun sıkıyorlardı. Gazze'deki hastaneleri ziyaret eden bir gazeteci,
"Hastaneler başlanna kurşun sıkılmış yaralı gençlerle dolup taşıyordu"
diyordu. İntifada çocukları ilüm kusan namlulara karşı taşla direnmenin
destanım her gün yeni yazıyorlardı.
Filistin direnişi
başından beri emekçi kesimlerin omuzları üzerin-ie yükseldi. İlki gibi ikinci
intifadayi da sürükleyenler yoksulluk ve baskı içinde yetişen emekçi kesimlerden
gelen gençler ve çocuklar oldu. Zira yaşadıkları mülteci kamplarında en temel
ihtiyaçları olan temiz su, sağlık, beslenme vb. bile karşılanamayan yeni
kuşak, bir de ırkçı baskılara katlanmak zorunda bırakılmıştı.
İntifada sayesinde
inisiyatif Arafat yönetiminden tekrar sokağa geçti. Oslo Süreci boyunca Önemli
oranda törpülenen kitlelerin inisiyatif ve direnişi yeniden şekillenmeye
başladı. Bu canlanma yozlaşan El Fetih'in gençlik örgütü "Tanzim"de
de bir sarsıntı yarattı. Tanzim, Arafat'a rağmen intifadanm öncülüğünde önemli
bir rol üstlendi. Mar-van Barguti'nin önderliğinde örgütlenen Tanzim, El
Fetih'ten fiilen ayrı tavırlar geliştirmeye başladı. Hak kazanmanın
diplomasiden değil direnişten geçtiği gerçeğine en sık vurgu yapan, intifadanm
Arafat'la ya da Arafat'sız devam edeceğini dile getiren önderlerin başında Bar-
guti gelmektedir.
Barguti gibi önderler
kimi durumlarda bağımsız tavır geliştirseler de, FKO'den tümüyle bağımsız tavır
almaları sürecin seyrine bağlıdır. Halka yabancılaşıp yozlaşan eski önderliğe
karşın bu çıkışlar önderlik sorununun çözümü açısından umut verici olmakla
birlikte, sorun varlığını devam ettiriyor.
Oslo süreci ile ikinci
intifadanm başlamasına kadar geçen dönemde islami akımlar güçlenip belli bir
kitlesellik kazandılar. El Fetih'te yaşanan çürüme en çok bu gerici akımların
işine yaradı. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi belli bir toparlanma yaşasa da
etkin bir güç olmaktan uzak görünüyor.
11 Eylül'den sonra
azgın ve kesintisiz bir saldırı başlatan kasap Şaron'a ve arkasında duran
Amerikan emperyalizmine karşı, Filistin tarihinde en kararlı bir duruşun
gerekli olduğu bir sürece girilmiştir. Emperyalist saldırganlık ve savaş
politikasının Ortadoğu'ya yönelik hedeflerinden birinin bölgenin en güçlü
direnç noktası olan Filistin'i ezmek olduğu göz önüne alındığında,
ideolojik-politik açıdan sağlam bir önderliğe olan acil ihtiyaç daha iyi
anlaşılır. Filistin halkının yansından fazlası yoksulluk sınırının altında
yaşamaya mahkum edilmiş,
1 milyon Filistinli
günde 2 dolardan az bir gelirle geçinmek zorunda bırakılmıştır. Bu tablonun
sorumluluğu doğrudan siyonist işgalcilere aittir.
İşçi sınıfı ve
emekçilerin yaşadığı yıkımlar, ölümler, ırkçı baskılar ile yoksulluğun kaynağı
aynıdır; emperyalist-siyonist işgal. Yoksulluğa karşı anti-kapitalist mücadele
ile sömürgeciliğe karşı anti-emperya-list, anti-siyonist mücadeleyi birbirinden
ayırmayan bir önderlik anlayışı Filistin'i sahte emperyalist-siyonist barış
dayatmalarından kurtarıp gerçek özgürlüğüne kavuşturabilir ancak.
Filistin halkı daha
yıllarca direnebilecek güce sahiptir. Ancak emperyalist-siyonist kuşatma
altında, en modern silahlarla donanmış, tarihin tanıdığı en katliamcı
ordulardan birinin kıskacı altında bulunduğu da unutulmamalıdır. Dolayısıyla
Filistin halkı her zamankinden çok daha fazla enternasyonal dayanışmaya ihtiyaç
duyduğu bir dönemden geçiyor. Tüm anti-emperyalist, anti-siyonistlerin sorunu
bu bağlamda ele almaları ihmal edilemez bir sorumluluktur.
İsrail ordu sözcüsü
Kitneyden İtiraf, Cenin'de katliam yaptık...
İsrail ordusu,
Cenin'de yaptığı katliamı itiraf ederek, mülteci kampına yapılan saldırıda
yüzlerce Filistinli'nin öldüğünü açıkladı.
Ordu sözcüsü Kitney,
ordu radyosuna yaptığı açıklamada "anlaşılan Cenin'de yüzlerce ölü
var" dedi. Gerçekte ise ölü sayısının İsrail ordu sözcüsünün açıkladığının
çok üstünde olduğu sanılıyor.
Robent Cîough
Irak'taki savaşın sona
ermesi Siyonist Devlet'e Ortadoğu'da tam bir askeri üstünlük kazandırdı. Irak
ezildi, Amerikan emperyalizmi Suriye ve İran'ı doğrudan tehdit etmektedir.
Emperyalist veznedarlarını koruma korkusu olan diğer Arap rejimleri ise
verdikleri kapitülasyonlara karşı gelişen iç tepkileri bastırma ile
meşguldürler. Faydasız şikayetlerle ellerini ovuşturan bu rejimler Siyonistlere
İntifada'yı yok etmeleri için zahmetsiz bir fırsat vermiş oldular. Bush
yönetimince yeşil ışık yakılan Şaron, bu fırsatı değerlendirmek üzeredir.
ROBERT CLOUGH, Filistin halkının yüz yüze bulunduğu durumu vahim olarak
bildirmektedir.
Şaron'un stratejisi
geçtiğimiz haftalarda fark edilir derecede açık hala geldi. İsrail'in
kaygılarının gözetileceği garantisini alan Şaron Bush'un "barış için yol
haritası"nı benimsemektedir. Yalnız, görüşmeleri, Filistin nüfusunun
büyük bir kısmını barındıran Batı Şeria'yı çevreleyecek olan duvarı tamamlamak
üzere kesecektir. Böylelikle, bütün Ürdün Vadisi'ni de kapsayan bölgenin %60'ı
İsrail'e katılmış olacaktır. Bu bölgelerdeki Filistinli'ler tecrit duvarının
oluşturduğu dört askeri kamp ya da yerleşim yerine göçe zorlanacaklardır. Doğru
dürüst bir ekonomileri bulunmayan bütün Filistin halkı tamamıyla dış yardımlara
bağımlı dilenci bir halka dönüşecektir. Kendileri için dayanılmaz bir hal alan
yaşam onları evlerini terke zorlayacaktır;yeni bir Nakbah.
Şaron, Amerikan
emperyalizminin herhangi bir engellemesi ile karşılaşmayacaktır. Geçen iki
buçuk yıllık İntifada boyunca Bush yönetiminin genel kaygısı Filistin halkına
karşı yürütülen Siyonist terör kampanyasının Ortadoğu'da provoke edebileceği
istikrarsızlık olmuştur. Ancak bu kaygı, Arap rejimlerinin Irak'a saldırı
esnasında dahi kendi halklarına karşı yaptıkları etkin jandarmalıkla anlamını
yitirmiştir. Yeni Filistin Yönetimi'nin umutsuz uzlaşma çabalarına rağmen Şaron
zamanın kendisinden yana olduğunu bildiğinden her seferinde fazlasını
isteyecektir. Bu arada, Filistin halkının iradesini yok etme çabası ile Gazze
Şeridi'ni vurmaya devam edecektir.
Şaron'un
stratejisizinin öldürücü noktası ilk ulusal Şaron hükümetinin savunma bakanı,
İsrail Emek Partisi eski başkanı Ben-Eleizer'in ilk kez önerdiğinde Şaron'un
inşasını reddettiği 'tecrit'duvarıdır.Du-var için ilk plan, İsrail ve işgal
edilmiş bölgeler arasındaki sınırı-yeşil hat-azaltmaktı. Böyle olmakla
birlikte, plan az zaman sonra Siyonist yerleşimlerinin İsrail tarafında
kalmasını garantilemek için işgal edilmiş bölgelere saldın planına
dönüştürüldü.(Bakınız FRFI170). Batı Şe-ria'nm %10'unu İsrail'e katacak olan bu
batı tarafı bitirildiğinde 360 km. uzunluğunda olacaktır: Kendilerine oturma ve
vatandaşlık hakkı verilmeyen 385.000, Filistinli ile birlikte 57 yerleşim
yerinin 303.000 sakini İsrail tarafına geçmiş olacaktır. Kuzey'de inşa edilen
114. km.'lik bölüm Temmuz itibarı ile bitirilecektir. Uzun kısımlar her 300
metrede bir inşa edilen büyük koruma kuleleri ile 30 fit yüksekliğinde, Ortaçağ
tarzı yapılardır. Bu bölüm 17 köy ve şehir ile 110.000 Filistinliyi
kuşa-tacaktir. Duvar ve sınır arasındaki toprak kapalı bir askeri bölge halini
alacaktır.
Sekiz metrelik yüksek
duvarla çevrelenecek olan Kalkilya'nın 48.000 kişilik nüfusu şehre sadece bir
kontrol noktasından girip çıkabilecektir. Kalkilya'nın altında Batı Şeria'nm
su ihtiyacının %51'ini karşılayan Batı Akufer su sistemi bulunmaktadır. İsrail
şehrin %30 su ihtiyacını karşılayan 14 su kuyusu ile birlikte bu sisteme el
koyacaktır.
Şaron Hükümeti duvara
ilişkin iki temel karar aldı: Ariel, Kedu-mim ve Irnanuel gibi büyük
yerleşimlerin israil tarafına geçmesi için Batı Şeria'nm daha fazla içinden
geçmesi için duvarı yeniden rotalan-dirmak ve de Ceriko'yu. tam bir tecride
sokacak olan Ürdün Vadisi'nin geniş bir kısmının İsrail'e katılmasına olanak
veren bir doğu tarafın duvara eklenmesidir (sf. 3'teki haritaya bk) Şaron'un
fikri şudur: İsrail için hayati bir doğu güvenlik bölgesi olan Ürdün
Vadisi'nin İsrail'in elinde olmaması hali hiçbir zaman olmayacak bir iştir. Bu
bölge her zaman İsrail'in elinde olacaktır (Jonathan Cook'un alıntısı,
Elektronik İntifada 28 Mart 2003).
Dört Filistin
yerleşimi oluşturulacaktır; Carusalem bütünüyle İsrail'e kalacak, Beytlehem
ise kuşatılmış olacaktır. Şaron duvarın yeni bir sınır olduğunu her ne kadar
inkâr etse de pratikteki maliyeti (1000 km. uzunluktaki duvar için toplam 2000
milyon dolar olarak tahmin edilmektedir.) duvarı sürekli kılacaktır.
Başkan Bush'un
söylenegelen yol haritası 1993'ten beri kendileri için felaketlerle
sonuçlandığı açık olan Oslo barış' planını Filistin halkına yeniden
dayatmaktadır. Filistin Yönetiminin 29 Nisan'da Mah-mud Abbas'm başbakanlığını
teyyidini takiben oldukça fazla ertelemeden sonra Bush yönetimi yol haritasını
yayınladı. Abbas'm belgeyi müzakere ediîmişcesine hemen kabul etmesine karşın
Şaron belgeyi kabul etmemekle birlikte Siyonistlerin Filistin Yönetimi'nin
direnişi silâhsızlandırıp Filistinli mültecileri İsrail'deki yitirilmiş
topraklarına dönme hakkından vazgeçmeye razı edene kadar belgenin gerektirdiği
hiçbir yükümlülüğü yerine getirmeyeceğini bildirdi.
Colin PoweH'ın Mayıs
başlarında Ortadoğu'ya gerçekleştirdiği gezi Şaron'u plan üzerinde anlaşmaya
ikna edemedi; ancak, Powell'm her zaman olduğu gibi odaklandığı nokta Filistin
direnişiydi: "Filistin-li'lerin terörist altyapıyı silahsızlandırma ve
ortadan kaldırmak amaçlı kararlı ve hızlı davrandığı görmeliyiz" dedi.
"Aksi halde yerinde bunca çabamız heba olacaktır.
Siyonistler ve ABD
yönetimi arasındaki yeni görüşmeler, ABD'nin yol haritasında değişiklik
istemesi, Siyonistlerin aynı şekilde belgeyi tümüyle onaylamayacakları
tartışması ile bir çözüme kavuşmuştur. Amerikalı bir resmi görevlinin de
bildirdiği üzere mesele yol haritası kavramsalının yapısını değiştirirken
kavramsalın kendisinin nasıl ayakta tutulacağıdır; açıklanan yol haritası
taslağı nihayetinde işlevsiz de olabilir, fakat yol haritası kavramsalı
işlevsiz değildir. Ortak bir bildiride Colin Powell ve Candoleeza Rice
İsrail'in yol haritası ile ilgili 'hayati kaygılarından' bahsettiler ve şöyle
devam ettiler: 'ABD İsrail'in bu yerinde kaygılarını kabul eder. Yol
haritasının hayata geçirilmesinde bunlara tam anlamıyla ve gerektiği gibi
değinilecektir.'
ABD'nin İsrail'e
partilere dayalı desteğine ilişkin açık kanıtlara rağmen, Filistin Yönetimi'nin
lideri ABD'nin İsrail'i söz konusu görüşmelere zorlayacağı konusunda
umutsuzdur. Zira, bir bakana göre 'Filistin Yönetimi ( yol haritasını )
reddedemez, çünkü bu durumda yüz yüze geleceği şey bir felakettir. Bu tür bir
kapitülasyon doğrudan Siyonizm ve Emperyalizm'e bağımlı bir küçük burjuvanın
çıkarlarını yansıtır.'
Gerçek şu ki amerikan
emperyalizminin yol haritasının gerçekleştirilmesinde pek az menfaati vardır
ve Bush yönetiminin Savunma Ba-kanlığı'ndaki Richard Perle ve Douglas Faith
gibi anahtar figürler Batı Şeria ve Gazze'nin kutsal kitap hükümlerince
İsrail'e ait olduğuna inanmaktadırlar. Richard Cheney sağcı "Ulusal Güvenlik
için Siyonist Yahudi Kurumu"nun yönetimindedir, geçen yıl Donald Rumsfeld
söz konusu işgal edilmiş bölgelerden uluslar arası tanınmış konumlarının açık
biçimde reddi ile bahsetmiştir.
Amerika-İsrail Kamu
İlişkileri Komitesi'nce yürütülen Siyonist bir kampanya, 100 senatörden
88'inin, 400 Temsilciler Meclisi üyesinden 316'sınin Bush'a yol haritasının
İsrail üzerinde oluşturduğu baskı ile İlgili kaygılarını bildirir bir mektup
yazmalarıyla sonuçlandı. İleti açık-hnŞaron'a Batı Şeria'nm %50-60'mı İsrail'e
katıp buradaki Filistin halkını toplama kamplarında yaşamaya zorlayacak olan
tecrit duvarının bitirmesi için gerekli zamanı sağlayacak görüşmeleri kesme
iznin verilmesi. Gazze Kasabalarına Siyonist Saldırı
Mahmud Abbas Filistin
direnişini silahlı mücadeleyi bırakmaya ikna ededursun, Siyonistler özellikle
güneyde Rafah'ı hedef alarak Gazze'yi vurmaya devam etmektedirler. Geçen Aralık
ayında 55,Ocak'ta 77 ve Şubat'ta 91 saldın gerçekleştirildi. Ölüm ve yıkım listesi
18 Şubat'ta El Tufah'a gerçekleştirilip 11 ölümle sonuçlanan istila ile 20
Şubat günü 6 ölüm ile sonuçlanan Beyt Hanan istilasını içermektedir. 6 Mart'ta
sıra Cabalya'dadır: llölü. Ardından 17 Mart'ta Nussey-rat ve Beyt Lahya
vuruldurll ölü. 20 Mart'ta Filistin Polisi Hamas'm Cabalya'daki silah
eğitmenlerini tutuklamaya kalkınca halk tereddütsüz Hamas'ı desteklemiş,
takiben çıkan çatışmada bir Hamas üyesi öldürülmüş, iki polis cipi
yakılmıştır..Saldırı 8 Nisan'da sürdürülmüştür: Askala'da, 10 kişi yok yere
helikopter ateşi ile öldürülmüş, onlarcası yaralanmıştır.
Rafah'ta ll;Nisan'da,
Uluslararası Dayanışma Hareketi (ISM) mensuplarından İngiliz bir aktivist Tom
Hurndall, genç bir kızı İsrail ateşinden uzaklaştırmaya çalışırken başından
vurulmuştur. Şu anda bitkisel hayattadır, İsrail ordusu Hurndall'm bir İsrail
keskin nişancısının ateş eden kamufle olmuş bir Filistinliyi hedeflemişken
çapraz ateşte kaldığını iddia etmektedir. Bütün görgü tanığı ve kanıtlar bunun
bir yalan olduğuna işaret etmektedir: Orada bahsi geçen bir Filistinli bulunmayıp,
Tom ışık yansıtan bir ceket giymektedir. Yabancılar Daire-si'nden cinayete dair
herhangi bir resmi kınama gelmemiştir.
19 Nisan'da Rafah'a
yapılan başka bir saldırı sonucu ikisi çocuk beş Filistinli ölmüş, 30'u
yaralanmıştır. 29 Nisan'da, Abbas Hüküme-ti'nin teyyidinden sadece saatler
önce, Gazze'ye düzenlenen helikopter saldırısı PLFP lideri Nidal Salama ve
yanındaki bir kişi öldürülmüştür.
1 Mayıs günü, Abbas
yemin ederken daha büyük kıyımlar görüldü: Hamas'm ileri gelenlerinden Yusuf
Ebu Heyn'e karşı Gazze'ye düzenlenen saldırıda Şicayah'ta 12 kişi
öldürülmüştür.
Ertesi gün yine
Rafah'ta İsrail birlikleri zırhlı bir personel taşıyıcısından kasten İngiliz
kameraman James Miller*! öldürmüştür. İsrail ordusu bir roket ateşlemek üzere
olan birini vurdukları sırada Miller'ın çapraz ateşe kaldığı iddiasındadır.
Görsel kanıtlar Miller'ın beyaz bir bayrak salladığını göstermektedir;
meslektaşları saatlerce gözlem altında kaldıklarını ve ateşin yalnızca zırhlı
personel taşıyıcısından olduğunu dile getirmektedirler.
İntifada'nın -başından
beri öldürülen 2.500 Filistinliden 250'si Rafah'ta öldürüldü, üçte biri çocuk
olmak üzere. Bölge, İsrailli'ler için sürekli bir ateş ve yıkım ile istila ve
serbest ateş, makineli tüfek ve keskin nişancı ateşi, alanıdır. Siyonist ordu
canice eylemlerini dışardan hiçbir tanık olmadan sürdürebilmek için bölgeden
uzaklaştırmaya çalıştığı gazeteci ve uluslararası gözlemcileri kasten hedef
almaktadır. Siyonistler şimdi suç olarak tanımlanan IDF (ordu) operasyonlarını
durdurmak amacında olan ISM ve diğer örgütlerle bir bağı olmadığını bildiren
yabancı ziyaretçiler talep etmektedir. Bildiri, şu tür bir deklarasyona imza
atmayı gerekli kılmaktadır: 'İçinde bulunduğum riskin farkındayım, îsraiî
Devleti Hükümeti askeri bir müdahale sonucu meydana gelecek ölüm, yaralanma
ve/veya mülke hasar ve zararından sorumlu değildir.' Bu Cenova
Konvansiyonu'nun işgal edilmiş bölgelerde insan haklarının korunması hükmünün
açık ihlalidir.
Yine de bunlar, 'sahip
olduğumuz negatif imaj,bana göre bu anlayışla şekillenen Filistin tarafının
Öyküsünü güçlendiren aktivistler yüzündendir... örgüt [ISM] aktivistlerinin
sınır dışı edilmeleri için başta kendi selametleri için, bir emir verdim- kendi
hayatlarım gereksiz yere tehlikeye atarken bizim bölgede serbest hareket
etmemizi de engellemektedirler. Bu nedenle bölge dışına çıkmaları en
uygunudur.' buyuran İsrail Ordu Komutanı General Ayalon'u pek yolundan etmişe
benzemez.
Emek Partisi
Hükümeti'nin Miller ve Hurndall'm ölümlerine dair İsrail tarafından yapılan
izahata meydan okumadaki gönülsüzlüğü ile Mayıs ayı başlarında ingiliz bir
intihar bombacısının ailesine karşı ha-reketindeki hızı oldukça yalın biçimde
çelişmektedir. Bu, Filistin halkını destekler herhangi bir girişimin
Siyonizm'i koşulsuz destekleyen Emek Partisi'ni nasıl ırgalamadığını
göstermektedir. Yoğunlaşan bir kuşatma altında bulunan Filistin halkı için
İntifada'ya desteğimizi kuvvetlendirmek zorundayız.
Müslüman halkı yok
etme planları da bu yöndedir. Yahudi asıllı ve kolonilerinden görevli VVeit'in
1940'da söylemiş olduğu bu sözler Filistin halkının bilançosu'nu 1948 yılından
çok daha önceden çizilip planlandığı gerçeğini de ortaya koyuyor, "iki
taraf olarak aramızda açıkça bilinmesi gereken nokta, bu ülkede her iki halkı
birlikte tutacak yer bulunmayışıdır. Bağımsız bir halk olarak varolma
hedefimizi bu küçük ülkede Araplarla birlikte gerçekleştiremeyiz. Tek çözüm
Arap nüfusu olmayan bîr Filistin en azından (Ürdün nehrinin batısında) bir şad/ye
furkan demirtaş bati Filistin'dir... Ve Arapları buradan komşu ülkelere
transfer etmekten; tek köy, tek kabile bırakılmaksızm, hepsini dışarı
çıkartmaktan başka da yol yoktur."
Yahudilerin tarihine
baktığımız zaman II. Dünya Savaşı öncesi Filistin
Yahudilerin yerleşim yeri olarak belirlinmiş ve her bir şeyin hesabı en ince
noktasına kadar yapılmıştı. Filistin'in nerelerine kadar Yahudiler yerleşecek
ve Filistin halkı nerelere sürüleceğinin hesap ve pla-nı'da yapılmış ve
bölgeler belirlenmişti.
"Biz Galili bölgesinin
iç kısmını temizlemek ve yukarı Galili'nin tamamında bir Yahudi bölgesel
uzantısını yaratmak ihtiyacını duyduk... Dolayısıyla, Galilide kalan on
binlerce suratsız (metinde aynen olduğu gibi) arabı kaçırmak için, bizi güç
kullanmaya mecbur bırakmayacak yollar aradık...
Farklı köylerde
Araplarla temasta bulunan bütün Yahudi muhtarları bir araya topladım ve
Arapların bir kısmına büyük bir Yahudi silahlı gücünün Galili'ye ulaştığı ve
Hule çevresindeki bütün köyleri yakıp yıkacağı söylentisini yaymalarını
istedim. Onlar dostları olarak bu Araplara henüz vakit varken kaçmaları
telkininde bulunacaklardı.
İsrail'in uydurmuş
asılsız iddiaların ne kadar doğru ve ne kadar yanlış olduğunu tüm Dünya alemi
de bilmektedir ki İsrail'in kendine göre uydurmuş olduğu asılsız bahaneler ile
ancak kendilerini kandır-maktalar.
Bir halk nasıl asaleti
sefalete tercih edebilir ki, bir halk nasıl ulus ve kimliklerini kendi isteği
doğrultusunda iptalini isteyebilir ki. Dünyanın en azılı suçluları bile
yargısız infazdan korkarken, nasıl olur da masum ve günahsız bir toplum
sefalete sürün bize zulmedin bizi vurun ve yok edin demeleri mümkün mü hiç?
Veyahut bütün bu
vahşetleri hak ettilerse ve de kendi istekleri doğrultusunda toprak ve
yurtlarını terk ediyorlarsa o zaman Filistinliler niçin bu kadar direniyorlar?
Yahudi kamuoyu
oluşturucularının dünyaya ilk başta kabul ettirdikleri Arap mültecilerin kendi
istekleri ile ayrıldıkları masalı doğru değildir. Gönüllü olarak göçenler
yalnızca üzerlerine giydikleri elbiselerle (evlerini) terk etmezler.
Evlerinden ayrılmaya karar veren insanlar bunu ailelerinin diğer üyelerini
kaybedecek ölçüde bir telaş içinde yapmazlar. Gerçek şu ki (Filistinli)
çoğunluk korku dolu bir kaçış içinde katliamdan kurtulmak için yerlerini terk
ettiler..
Yahudüer bizi,
kadınlarımızdan ayırarak, diğer köylülerle birlikte gruplandırdılar. Bütün gün
köyün meydanında kaldık... Aç ve susuz idik iki köylü, yaşlı ve çocuklara su
getirmek için izin istedi, Yahudiler onlan su için götürdüler fakat bunun yerine
vurup Öldürdüler. Üzerimizi aradılar ellerimizde kalmış para yüzük ve
saatlerimizi de aldılar ve sonra rast gele 200 kişiyi seçip kamyonlara
doldurarak Rama'ya götürdüler, onlara ne olduğunu bilmiyorduk kalanımız kuzeye
Lübnan'a doğru sürülecekdik hemen hemen gece olmuştu, köyün muhtarı Yahudilerden
hiç olmazsa o geceyi geçirmemiz için izin istedi... fakat muhtarın ricasını
reddedip orayı terk etmemiz için yarım saatlik mühlet verdiler, yarım saat
olduğu zaman havaya ateş etmeye başladılar. Sa-cur'a ulaşıncaya kadar birkaç
saat yürüdük... dehşet içerisindeydik yolun hangi tarafına bakarsanız bakın
insanlarla doluydu. Hepsi de Lübnan'a ulaşmanın acelesi içindeydi.
Arapları evlerini terk
etmeleri için hareketlendirmek Yahudilerin siyaseti idi. Bunu sağlamak için
psikolojik savaş yoluna baş vurdular. Daha sonra, savaşın ilerlediği sıralarda
köylerine bağlı kalanlarda zorla dışarı atıldılar. Muazzam bir başarıyla
yürütülen bi siyaset iki önemli avantajı beraberinde getiriyordu. İlkin bu
Arap ülkelerine ilkel ekonomi ve idare mekanizmalarının hiçbir surette baş
ede-miyeceği bir büyük mülteci problemini bıraktı, ikinci olarak da Yahudilere
içlerinde beşinci kol faaliyeti bulunmama görevi güvenci vermiş oldu...
Kendi istekleriyle
Filistinli Araplar topraklarını terk ediyorlar diyen İsrail devletinin yalan
itiraflarını medya ve Dünya basım, doğru olmadığını delil ve belgeleriyle
ortaya koymuştur. İsrail'in iftiralarının aksini ispatlayan Filistin halkı zor
koşullar altındaki yaşam mücadelesi veren Filistin halkının dramı ve
feryatları Filistin yurdunun üzerinde oynanan oyun ve düzenbazlığı da ortaya
koymuştur.
"Oldukça büyük
sayıda mülteci kampında (incelemede) bulundum, fakat burada, Ramallah'ta
gözlerimle tanık olduğum daha kötü bir manzarayı daha önce hiç görmemiştim.
Arabam, doğuya has bir coşkunlukla yiyecek ve evlerine geri dönme isteklerini
haykıran heyecanlan ayaklanmış bir kitle tarafından kelimenin tam anlamıyla
hücuma uğramış idi. Bu acı çeken insanlık dalgası ürkütücü yüzlerle doluydular.
Hele bir deri bir kemik yüzlerini arabanın içine kadar sokup olağan insanın
kesinlikle yenilip yutulmaz bulacağı ve fakat kendilerinin yegane yiyeceği olan
ekmek artıklarını uzatıp gösteren bir grup sakalları karma karışık biçare ve
düşkün ihtiyarı hiç unutamıyorum."
Bebekler kötü söz
söylemezler. Bebekler taşta atamazlar onların kokusu çiçeklerde bile bulunmaz.
Çünkü onlar burcu burcu cennet kokarlar. Onların avuçları da güzel kokar bebeklerin
ellefi kan, kokmamak. Ey dünyayı iğne deliğinden geçirmeye çalışan A... Ey
Allah'ım hüküm ve gazabından habersiz olan A......Sen bebeklerin katili olan
A...Keşke idrak edebilelsen de hayatın içinde kaybettiğin İnsanlığı yüreğinde
ve vicdanında buîabilsen.
Arap Filistin
mültecilerini terk etmek zorunda bırakılmış olan Arapların mülkü üzerinde
Yahudiler yerleşmiş bulunuyor. Zorla, topraklarından çıkarılmış olan Filistin
halkı da zor koşullar altında hayatta kalma mücadelesi vermektedirler.
Yıl 1971 'de 14
Haziran sabahı kapımız hızlı hızlı çalındı, benim ba- j şim açık olduğu için
ben baş örtüme yenilirken yedi yaşındaki oğlum koşup kapıyı açmıştı. Kapıyı
açar açmaz İsrail askerleri ellerinde silahlarla içeriye daldılar. İsrail
askerleri adeta kin ve nefret kusuyorlardı, eşim ve iki oğlum kahvaltı
sofrasında büyük şaşkınlık içinde donup kalmışlardı adeta. 14 yaşındaki oğlum
ağzındaki lokmayı yutmak istedi ama korkudan lokmasını bile yutamamıştı.
Hepimizin lokması elinde kalmış ve çay bardaklarımız henüz doluydu. Ve iri yan
bir İsrail askeri ayağındaki koca botlarla sofraya vurup her şeyi kırıp
dökmeye başladığı anda diğer İsrail askerleri de eşimi 17 yaşındaki ve 14 yaşındaki
oğullarımı yere yatırıp dövmeye başladılar, askerler dokuz kişi ve hepisi de
silahlı idiler. Tekme ve yumruklarla durmadan vuruyorlardı. Eşimin dudakları
patlamış ve burnundan kan oluk oluk akıyordu. Halbuki askerlere karşı
direnmemişlerdi bile. 14 yaşındaki oğlum Zü-beyir yüzü koyun yerde parmaklarını
asker koca botlarıyla ezerken ben daha fazla dayanamayarak oğlumun üzerine
kapandım onun yerine ben ezileyim.istedim. Onlar beni kaldırıp kapıya doğru
fırlatarak evimizi terk edip defolup gitmemizi istediler. Ben sekiz aylık
hamileydim ama onlar acımasızca oğlumu dövmeye devam ettiler. Yerde yatan
oğlumu askerlerin tekme ve tokatlarıyla kan revan içinde kalmıştı. Eşimin ve
çocuklarımın feryatları sancılanmama sebep olmuştu. Askerler bizden hemen
evimizi ve Filistini terk etmemizi istediler. Neden niçin deyip direnmememiz
içinde Önce erkeklerimiz döverek bize göz dağı vermişlerdi. Bizde direnmeden
hemen dediklerini yaptık ve evimizi terk ederek oradan ayrıldık. İsrail
askerleri üzerimize fazladan bir giysi bile almamıza izin vermediler. Küçük
oğlum ve üç yaşındaki kizım feryat ediyor ve titriyorlardı. Bizim biraz paramız
ve benim biraz da takılarım vardı. Ben onları sakladığım yerde evi terk etmeden
önce almak istedim. Fakat bunu fark eden askerler onları almama izin vermediler
ve onları kendileri aldılar. Eşim onlardan para ve takılarımızı geri istedi. Bu
söz üzerine İsrail askerleri bu isteğimize korkunç tepki göstererek ve
belindeki bir tarafı testere gibi olan kocaman bıçağı çekerek bana doğru
yönelmişti. Hemen burayı bir dakika içinde terk etmezsek karnımı yarıp bebeği
de alacağını söyledi. Eşim "tamam" diyerek hemen evimizden ayrıldık.
Çünkü İsrail askerleri baskın ve katliamlarda hamile kadınların karınlarını
yararak ceninleri canlı canlı çıkarıp parçaladıklarını biliyorduk. O yüzden o
korkunç akıbete uğramamak için onların dediklerini yapmak zorunda kaldık.
Bizim gibi birçok Filistinli de aynı akıbete uğramış ve evlerini terk etmek
zorunda kalmışlardı. Yollar insanlarla doluydu ve hiç kimse nereye gittiğini
bile bilmeden yürüyorlardı. Nereye gittiğini bilmeden saatlerce yürüdük,
herkes açlık ve susuzluktan bitkindi ve bütün bir gün yürümenin yorgunluğu
bedenleri iyice halsiz koymuştu. Ve günün sonuna gelmiş Güneş batmış ve
karanlık her yere hakim olmuştu. Hiç kimse gideceği yeri bilmediği halde
korkudan İsrail askerlerine bir şey soramıyordu ve herkes aynı düşüncedeydi. Ya
bizi bir sınıra süreceklerdi, ya hayat koşulları zor olan bir mülteci kampına
ve yahut grup grup ayırıp akıbeti belirsiz bir ölümle hayatımıza son
vereceklerdi. Herkesin korku ve endişesi bu yöndeydi. Yaşlı Musa dedenin bedeni
daha fazla yapılan bu haksızlık ve adaletsizliğe direnememiş ve yolun ortasına
yığılıp kalmıştı. Musa dedenin ak sakalları göz yaşlarından ıslak ıslak yüzüne
yapışmış ve Musa dede son nefesini verirken bile çıktığı yolun istikametine
doğru Filistin'e bakarak Ruhunu teslim etmişti. Musa dede yaşlıydı belki ama o
sağlıklı bir ihtiyardı. Musa deded ölmüştü fakat gözleri halen açık ve sanki
hiç ölmemiş gibi vatanına hasret dolu gözlerle bakıyordu. Gün boyunca ağlayıp
dökmüş olduğu göz yaşlan ve şırıl sıklam olan sakalı sanki namaz için abdest
almış ve yüzünü kurutmamış gibiydi. Erkekler Musa dedeyi gömmek istediler.
Fakat İsrail askerleri buna izin vermediler. Cenazeyi yanlarına almak
istediler. As-fl kerler buna da izin vermediler. Musa dedeyi yolun kenarına
bırakıp devam etmemizi istediler. Musa dedinin zevcesi Fatma nine kocasının
başında ayrılmıyor ve onunlan kalmak için İsrail askerlerine göz yaşları
içinde yalvanyordu. İsrail askerleri asla insafa gelmiyor ve büs bütün kudurup
silahların dipçikîeriyle müdahale edenlere acımasız bir şekilde vuruyorlardı.
Fatma nine Musa dedenin başını sımsıkı kucaklamış kırk beş senelik hayat
arkadaşıyla burada birlikte ölmek istediğini söylüyordu İsrail askerlerine.
Askerler havaya ateş ederek eğer hızlı bir şekilde yola devam etmezsek
hepimizin üzerine ateş edip bizi öldüreceklerini söylediler. Silahlarda havada
uçuşan mermi sesleri insanlarda büyük korku uyandırmıştı ve artık kimse kimseyi
düşünmüyor ve herkes kendi canını kurtarmaya çalışıyordu. Gecenin karanlığında
açlık, susuzluk ve yorgunluktan insanlar düşe kalka yürüyor bazı yaşlı ve
çocukları erkekler sırtında taşımak zorunda kalmışlardı. Gece yarısını geçmiş
ve nihayet Lübnan sınırına varmıştık. İsrail askerleri bize asla bir daha
Filistin'i düşünmememizi istediler. Biz korkudan ağzımızı açamıyor ve yalnız
başımızı sallayarak, onlara anladık diye-biliyorduk. Gece yansını bile geçmiş
neredeyse sabaha karşıydı. Herkes kendini yerlere atmış, kimi sırt üstü kimi
de yüzü koyun yatıyorlardı. Güneşin doğusuyla herkes doğrularak kalkmış kimi
gözyaşları içinde kimi öfkesinden isyanlar içinde bizim burada ne işimiz var diyorlardı.
Çocuklar açlık ve susuzluktan ağlıyor yaşhlarsa hasta düşmüş yattıkları yerden
kalkamıyorlardı bile. Erkeklerimiz yiyecek ve içecek bir şeyler aramaya
başladılar. Yanında parası olanlar parası olmayanlarla paylaşarak yiyecek ve
içecek bir şeyler bulmuşlardı.
Gündüz sıcaktan
kavruluyor, gecenin ayazında da donuyorduk. Yaşlılar ve çocuklar hastalıktan ve
yaşanan zor koşullardan dolayı Ölüyorlardı. Bir çok çocuk ve yaşlıyı Libnan
sınırında kaybettik ve onları Lübnan sınırına gömdüler. Açlık ve çaresizlik
içinde günler bir birini takip ediyordu. Çünkü herkeste aynı müşküllük vardı.
Kimse de para kalmamıştı. Lübnanlılar verince yiyorduk vermeyince aç
kalıyorduk.
Zor koşullar altında
geçen altı hafta açlık hastalık ölüm isyan ve gözyaşı. Ben bir erkek çocuğu
dünyaya getirmiştim. Bebeğim ancak üç gün yaşayabilmişti ve onu kaybetmiştim.
Burada 6 ay kaldıktan sonra Lübnan polisleri bir kısmımızı Suriye sınırına
sürdü. Suriye sınır Harran'a geçtik. Harran halkı tellerin arasında bize
yiyecek ve giyecek veriyorlardı ve onlar bu halimizden dolayı İsrail devletine
ve askerlerine bin bir lanet ve beddua ediyorlardı. Ve bir müddet sonra da
buradan da Lübnan'a geri döndük. Biz ne kadar İsraillilerden uzak görünsek de
halen onların emir ve talimatlarıyla yönlendiriliyorduk. Ben eşimin annesini ve
babasını bebeğimi Lübnan'da kaybettim. Eşimin anne ve babası vatan özlemi ve
hasretinden, İsraillilerin bize yapmış olduğu haksızlık ve zumlun vermiş olduğu
üzüntü ve kahırdan ölmüşlerdi. İki oğlum ve bir kız çocuğumla beraber yaşıyoruz
ama yaşamış olduğum bu hayatta da her gün Ölmekteyim. Sınırlarda kaybetmiş
olduğumuz aile fertlerimizin bedenlerini sınırlara gömmüş olsak bile acılarını
yüreğimize gömmüşüz. Baskılarla topraklarımızı ve evlerimizi kaybettik
ebeveynlerimizi kaybettik, evlatlarımız ve eşlerimizi kaybettik. Ömür
sermayemiz sürgün hayatlarla tükendi ama asla ve asla umudumuzu kaybetmedik. Mutlak
ve mutlak bir gün bizim Ömrümüzü görmeye yetmezse bile yeni neslimiz mutlaka
görecektir. Diyor Filistinli Sümeyya.
Bizim de dua ve
hacetlerimiz bu yöndedir.
Daha önce olmayan bir Isra.il
doğuyor ve bu devletin doğmasıyla birlikte daha önce var olan bir devlet
devletsizleşme tehlikesiyle karşı karşı kalıyor. Filistin halkı yurtlarında
kalmaya çalışsalar da bunların üzerinde çeşitli baskılar uygulanmış ve kendi
istekleriyle Filistin'i terk ettiler masalı ortaya çıkıyor. Yani bir varmış bir
yokmuş. Daha önceden olmayan İsrail doğmuş ve bununla birlikte üç bin yılı
aşkındır var olan bir halk yok edilmeye çalışılıyormuş.
Son olarak Filistinli
göçünün oluştuğu boyutlar belirlemede, başka faktörlerin yanında Siyonist
tedhiş ve eylemlerinin ne kadar bir pay taşıdığını delillendirmek bakımından
önemi inkar edilemeyecek bir kaynaktan söz etmeden geçmek mümkün değildir. Bu
1980'Ierin sonlarına doğru gün ışığına çıkartılan, 1948 savaşının ilk
ateşkesinin sağlandığı, hedeflerde bizzat İsrail savunma güçleri istihbarat
kolu tarafından hazırlanmış ve "1-12-1947 1-12-1948" döneminde
Filistinli Arapların göçü başlığını taşıyan 30 Haziran 1948 tarihli rapordur.
Rapor, gücü yoğunlaştıran etkinler istihbarat kolu'nun değerlendirmeleriyle
Önem sırasına göre şöyle sıralanmaktadır.ıw
1. Arap
yerleşimi birimlerine karşı dolaysız ve hasmane bir biçimde gerçekleştirilen
Yahudi (Hağanah/İsrail savunma güçleri) eylemleri.
2. Bu
dolaysız ve hasmane eylemlerin komşu bölgeleri de etkilemesi.
3. (Yahudi)
muhalif grupların (îrgun Z'va'i Lemui ve Lahomei Herut Visrael) eylemleri
4. Arap
kuruluşların ve (düzenli olmayan) çetelerin emri ve yönergeleri.
5. Arap
sakinleri korkutup kaçırmaya yönelik Yahudi fısıltı (söylenti) yayma eylemleri
(psikolojik savaş).
6. (Yahudi
güçlerce girişilen) sonuç getirici süreme hareketleri.
7. Arapların
Yahudilere yönelik saldırıları (ardından) Yahudilerin misillemesinden
korkulması
8.Köylerin
yakınlarında çetelerin (düzensiz Arap güçlerinin) ve yöne dışı savaşçıların
boy göstermesi (İle duyulan duygu)
9. (Özellikle
sınıra yakın yerlerde) Arap istilası ve getireceği sonuçlar İçin korku
duyulması.
10. Bütünüyle
(veya büyük ölçüde) Yahudi bölgeleri içinde bir kısım Araplar köylerinin tecrit
olmuş bulunması.
11. Çeteli
mahalli faktörler ve genel bir gelecek korkusu "
Bu tür önemli raporlar
delil ve ispat niteliğini taşımakla birlikte İsrail'in fiyaskosunu da ortaya
koymaktadır.[37]
Raporlarda Arap radyo
istasyonları ile veya başka yollarla Filistinlilere evlerini ve köylerini
boşaltmaları yolunda emirler yayıldığından hiçi bahsedilmiyor. Şayet "eğer
böyle bir şey cereyan etmiş olsaydı, Hağanah istihbarat kısmı ve savunma
güçleri istihbarat kolu Arap radyo yayınları ile basının çok yakından takip
ettiği için, şüphesiz, bu belgede zikredilmiş olurdu,[38]
"İsrail ve
Filistin sorunu ile ilgili, 1948'de, 1949'de ve de 1967'de de alman kararlar ve
bu kararlarda Kudüs'ün ve onunla beraber uluslar arası ve Arap devleti
sınırları içeriğine giren bölgeleri üzerinde de hiçbir hakka malik olmadığı
halde, İsrail bu sınırları aşarak Filistin topraklarına da gelip mülk edinmesi
de gösteriyor ki hiçbir uluslar arası alman kararda durmamış ve hep bunların
aksine davranarak da İsrail'in kendisine ayrılan sınırların ötesine
geçmiştir."
"BM Filistin için
uzlaştırma komisyonu mülteci ofisinin tahminlerine göre İsrail'in (elde
ettiği) 20.850 km2'lik toplam alanın % 80'i, dörtte birinden fazlası ekilebilir
durumda olsa da Arap mültecilerinin terk ettiği topraklardır. Bu mülkiyetin
İsrail'i yaşıyabilir bir devlet haline getirme yolunda büyük katkısı olmuştur.
İsrailin elde ettiği sınırlar boyunca uzanan bölgenin önemli kısmını
oluşturduğu görülen bu topraklar, yalnızca kütle olarak İsrail için büyük bir
stratejik önem kazandırmaktadır.
1948'de ve 1953 arası
kurulan 370 yeni Yahudi yerleşimi merkezinin 350'si yerlerinden ayrılanların
mülkü Üzerinde tesis edilmiştir. İsrail'in Yahudi nüfusunun üçte birinden
fazlası daha önce Araplara ait olan topraklar üzerinde yaşadığı gibi buna ilave
olarak yeni göçmenlerin üçte birlik kısmı dahil 250.000 kişi bugün (1954)
yerlerinden ayrılan kitle Arapların mülkü üzerinde yerleşmiş bulunmaktadır.
"Elli'den fazla
köyü boşaltarak köy halkını kamyonlara doldurup Lübnan sınırına doğru yola
koyulmuştu. Kamyonlar o kadar çoktu ki halk her kamyona 60'in üzeri insan
doldurarak konvoy halinde Lübnan sınırı istikametine doğru yola koyulmuşlardı.
İnsanlar da o kadar çoktu ki nefesler birbirine karışmış nefes almak bile çok
zordu. Hiç kimse sağına soluna kımıldayamadığı için hasta ve yaşlı olanlardan
Ölen olmuş fakat kamyonlarda indiğimiz zaman, ancak fark edebilmiştik. Çünkü
herkes o kadar sıkışıktı ki kimse elini kaldırıp başını bile kaşıyamıyordu. Ve
herkes küçük, büyük ihtiyacını bile ayakta sıkışmış halde yapıyordu. Bu halkın
farklı köylerde olmasına rağmen yine de onlar dağılmayı istemiyorlardı ve hep
bir arada olmayı istiyorlardı. Burada da hayat güçtü, çünkü yedi veya sekiz
haneli bir aileye ancak tek çadır veriliyordu. Bazı aileler az fertlerde oluşsa
bile, onlarla çadırlarım paylaşmak bizim inanç ve ahlak anlayışımıza çok ters
geliyordu. Ve bu yüzden de zor koşullar peşimizi hiç bırakmıyordu. Herkese yetecek
ölçüde çadır bulunmadığı için bir çok insan açıkta kaldı. Biz genç erkekler bir
araya toplanarak mağaralarda kalmaya karar aldık.
Ve hatta açıkta
kalmış, çadır alamayan aileler bile mağaralara yerleştik. Zor koşulların
getirmiş olduğu çaresizlik hastalık ve açlık yaşlı ve çocukların ölümlerini her
gün biraz daha arttırıyordu. Kışın da getirmiş olduğu zorlukladan birlikte
halkın ızdirabı da inanılmaz derecede atrtmiştı.
Kışın bitmesiyle
birlikte Lübnan polisi halkı tekrar zorlamaya başladı. Çünkü Lübnan
yetkilileri bizi orada da dağıtmak ve çıkarmak istiyordu. Ama bizler bunun
olmaması için direniyor ve orada zor olan hayat şartlarına rağmen yine de orda
kalmayı tercih ediyorduk. Çünkü burası ana yurdumuza daha yakın olma sebebiyle
her zorluğa karşın, gönüllerimiz orada kalmadan yanaydı.
Bulunduğumuz yer
Burcel Şemali idi. Burası da yurdumuza Filistin'e yakın olması da sanki
Filistin'den tam kopmamiş gibi hissediyorduk. Fakat bizim burada kalma
isteğimiz ve mücadelemiz burada kalmaya yetmemişti. Lübnan yetkilileri
bulunduğumuz yerlere gelerek bizim burayı terk etmemiz için sürekli baskı
yapıyorlardı. Bizim burayı terk etmemize karşılık hayat şartlarının daha kolay
olan yerlere götüreceklerini söylemelerine rağmen de biz yine de tüm
zorluklara razı olmuş ve burada kalıp yurdumuza yakın olmayı istiyorduk. Onlar
bizi grup grup dağıtmak istiyorlardı. Ama orda bulunan mülteciler ayrı
köy ve kasabalarda
olmalarına rağmen asla dağılmayı istemiyorlardı, çünkü herkes aynı kaderi
paylaşıyor ve o yurdun insanlarıydılar. Halkın bu yöndeki direnişini gören
Lübnan polisi baktı ki olmayacak bu sefer de İsrail'in bir nevi taktiğini
kullanarak bazı erkekleri sopa ve ellerindeki joplarla silah dipçikleriyle
dövmeye başladılar. İçinde yaşlıların olması müdahale eden ve müdahalelerinden
dolayı da dayak yiyen kadınların olması da tansiyonların iyice yükselmesine
neden olmuştu. Bu esnada kargaşanın büyümesiyle birlikte Lübnan polisi silahlarına
sarılarak havaya ateş açıp bizi sert bir dillen uyardılar. Baktık ki olmuyor bu
sefer Lübnan polislerine yalvarmaya başladık. Burada ve bir arada kalmak için
fakat bu ısrarlarda hiçbir fayda vermedi ve onlar daha fazla direnmemimiz için
bize birkaç dakika zaman tanıyarak hemen kamyonlara binmemizi istediler.
Joplarla ve sopalarla döverek zorla halkı kamyonlara doldurdular ve Filistin
Arap halkını grup grup ayırarak farklı yer ve bölgelere dağıtıyorlardı. Bir
kısmımız Ürdün sınırına sürüldük. Fakat burada da zorluk ve her türlü imkansızlık
peşimizi bırakmamıştı. Ama biz her şeye rağmen hayatta kalma mücadelesini
verdik. Ve 1977'de 48.000 kişinin dönüşüne izin verilmiş ve ailemlen birlikte
tekrar Filistin ana yurdumuza geri dönmüştük. Fakat ne çare ki babam ve 12
yaşındaki oğlumu Lübnan da annemi de Ürdünde kaybetmiştim. Rafah'daki evimiz
tamamen bir harabeyi andırıyordu. Camları ve kapısı hiç yok gibiydi. Ama her
şeye rağmen tekrar ana vatanımıza döndüğümüz için yine de şükrediyorduk. Fakat
ne acıdır ki diğer yurdunda sürülmüş olan Filistinliler bizler kadar şanslı
değildi. Hayatı sürgün yaşamış olduğum bu hayatta ne özgürüm ne hürüm
gençliğim firar ve her ikisinin acı hatırası ise daima yüreğimde kalacak ve
onunla birlikte bir sürü korkuyu da yüreğimde taşıyorum, Çünkü her an ansızın
gelen bir kurşunlan veya hiç istenmeyen yine bir sürgünle ya koparsam öz
yurdum Filistin'den diye korkularla uyuyup, kabuslarla uyanmaktayım.
Filistinli Ebu Bekir Ha... itirafları.
Filistin'de yaşanan
bunca zulüm ve vahşetlerin asıl ana hedefi müslüman Arap halkına karşıdır.
Çünkü İsrail'in zulmü de yalnız Müslüman Arap halkmadır.
Filistin halkının
yaşadıklarını ve İsrail'in işlediği cinayetleri görmezden gelen ülkelerin
tepkisiz oluşu da adeta İsrail'in cesaretinin artması ve ekmeğine biraz daha
bal çalması gibi görünmektedir.
İsrail devleti
kurulduğundan bu yana hızla genişlemekte ve kendine ait olmayan sınırlarla
birlikte hukuk sınırlarını da aşarak İsrail kendi devletini kökleştirmektedir.
3000 yıllık bir kökeni de kemirerek bitirmeye çalışarak'da. Daha öncede mevcut
olmayan bir devletin kimliği doğuyor ve 3000 yılı aşkındır var olan bir
kimlikte tüm dünya aleminin gözleri önünde yok ediliyor.
İsrail Müslüman
Filistin halkını komşu Arap ülkelerine sürerken diğer yandan da Yahudi halkını
Filistin'in terk edilmiş topraklarına yerleştirerek Filistin yurdunu bütünüyle
Yahudi mülkiyatı konumuna çevirmektedirler.
Evsiz bir sürü insan
ve yurtsuz bir halk beşikteki bebeklerin günahsız ve dünyadan bile habersiz,
neden Öldürüldüğünün bile bilincinde olmayışı ve nedensiz tutuklamalar bu
halkın katliamlardan daha acı insan onur ve haysiyetini zedeleyen kadın ve
kızlara yapılan taciz ve tecavüzler hiçbir gerekçe gösterilmeden Filistinlileri
tutuklayıp mahkemeye bile çıkarılmamaları ve tutuklanan Filistinlilerin hangi
gerekçe ve suçlardan dolayı tutuklandığını bile bilmemeleri, tutukluların
üzerinden yılların geçmesine rağmen mahkemeye bile çıkarılmamaları avukat ve
aileleriyle görüştürühneyerek İsrail hapishanelerinde Filistinlilerin
işkencelerle hayatlarının tüketilmesi.
"Peki bu halk
nereden geldi?" Bu halkın kökeni Filistin'de türemiş ve Filistin'de
doğmuşsa demek ki bu halk Filistinlidir.
İsrail devlet olduğu
zamanlarda Yahudilerin sahip olduğu arazi oranı, %9-10-12 dolayındaydı. Bu
devletin kuruluşuyla elde ettikleri toprak oranı ise % 77'yi aşmış durumdadır.
1977'de ve 1978'de bakıldığı zaman Filistinlilerin terk etmek zorunda kaldığı
topraklara Yahudiler yerleşmişler. Filistin Arapların % 19luk pay ve hakkına
karşılık İsrail'in elde etmiş olduğu toprakların % 90'a yaklaşmıştır. Öte
yandan İsrail'in işgal altında tuttuğu bölgeler ise yaklaşık 2350 mil kare olan
bölgelerinde 1985'de ise % 6O'ı bulmaktadır. Toprak elde etme hırsı İsrail
devletinin kurulmasıyla hızlanmış ve sürmüş olduğu Filistin Arap halkının
arazilerine de mülk edinerek kendilerine ait olmayan mülkiyetlere de varis
olmuş durumdadırlar.
İsrail bunu yaparken
de bu toprakların sahipsiz ve terk edilmiş arazilerdir diyorlar ve bu durumda
da İsrail devletinin zimmetine geçer masalında hiç ihmal etmiyorlar. Filistin
topraklarının İsrail devletinin mülkiyatma geçişini sağlayan ve mümkün kılan
kanun, 1953'de çıkartılan toprak kazanma kanunun ile birlikte hız kazanarak ve
terk edilmek zorunda bırakılmış ve sahiplerinin de bu topraklarda olmayışı da
hiçbir karşılık ve maddi bedel ödemeden direk İsrail'in mülkiyatma
geçirilmiştir.
İsrail devletinin
diğer bir yöntemi ise terk edilmiş Filistin topraklarını devlet arazisi olarak
el konulmasıdır. İşgal altındaki bölgelerde toprak satın alarak mülk edinen
özel şahısların ayrıcalığı da gözlerden kaçmamıştır.
Uluslar arası
topluluktan gelen ivedi taleplere rağmen, İsrail (bölgelere) yerleşme
siyasetini sürdürmekle kalmayıp ayrıca hızlandırmış bulunmaktadır. Yakın
zamanlarda verilen bilgilere göre işgal bölgesinde 1967'den bu yana İsrail
tarafından elde (müsadere) edilen toprakların alam 1989'da toplam alanın
yaklaşık % 55'ine ulaşmıştır. Batı yakasında 183 ve Gazze şeridinde 22 adet
yerleşim merkezi bulunduğu gibi buralarda tamamen yerleşmiş olanların sayısı
tahminen 70.000'i bulmaktadır. Dahası, doğu Kudüs'de işgalin başlangıcından
beri inşa edilmiş yeni yerleşim alanlarında yaklaşık 120.000 İsrail'imin oturmakta
olduğu söylenmekte ve görülmektedir.
İşgal altındaki
bölgelerde yavaş yavaş yayılan bu ilhak siyaseti ancak, çok belirgin hedefler
ve dönemlendirmelere dayalı olarak titizlikle hazırlanıp yürürlüğe konmuş bir
plan olabilir. Nitekim, 1982'nin ekiminde şu açıklamada bulunan İsrail'in eski
savunma bakanı değilmidir.
"Batı yakasının
her tarafına kütleler halinde yerleşme, İsrail'in dışından yabancıların
ülkemize dayatacağı çeşitli planlara karşı en iyi cevaptır?"[39]
Kötü fikirlerin
doğurmuş olduğu vahşetlerden biri olan ve 1946'da-ki 92 ölü King Davıd oteli
baskını, oluşturan Irgan terör örgütü tarafından ve o dönemin Siyonist
yetkilisi Davıd Ben Gurion'un talimatıyla ve dahilinde gerçekleşmişti. Bu
baskında Filistinli İngiliz ve yahudilerden oluşan 92 kişi hayatını kaybetmiş
ve 45 kişi de ağır yaralanmıştı.
Ve 1947'deki baldat
El-Şeyka katliamında 60 üzeri ölü ve bir o kadar da insanın yaralanmasına
sebep olunmuştu. 150-200 israilli teröristlerin gece saat 02.00'de yapmış
oldukları katliamda da yaklaşık 4-5 saat sürmüş ve 60 Filistinli feci bir
şekilde can vermişlerdi.
1947'deki olan Yahudi
katliamı sadece basma yansıyan sayı 13 diye açıklanmıştı. Fakat bir çok hadise
ve olaylarında basma yansı tilma-dığı Filistinliler tarafından bildirilmektedir.
Yine sene 1947'de
Khisas baskınında ise nedensiz rast gele İsrail askerleri tarafından ateş
açılarak 10 Filistinlinin Ölümüne sebep olmuştur. Yıl 1947 O, azaza baskınında
bir eve rast gele İsrail askerleri tarafından ateş açılarak bu evde hiçbir suçu
ve günahı olmayan tam 5 çocuk hayatını kaybetmiştir ve daha sonra Müslümanları
yıldırmaya ve korkutmaya devam eden İsrail bu seferde semiramis oteline baskın
düzenleyerek buradaki tek amaç ise Müslüman Filistin halkına göz dağı verip
onların Kudüs'ü terk etmeleri içindir. Bu eylem de İsrail'in ilk Cumhurbaşkanı
David Ben yani bela Gorion'un koordine ettiği bu eylemde 19 masum insanın
hayatına mal olmuştur.
Yıl 194S'de de Yahudi
teröristler Arap askerleri gibi giyinerek Filistin Arap halkını da buna inandırmış
ve halkta kendi askerleri zannederek ve onları karşılamaya çıktıkları sırada
asker kılığında olan teröristler masum ve savunmasız olan halkın üzerine rast
gele ateş açarak bu katliamdan da ancak o kasaba halkından 40 kişi
kurtulabilmişti.
Bir türlü kana
doymayan Siyonistler Filistin yurdunu bir matem ülkesine çevirmiş kin, kan ve
hiç dinmeyen feryatlar, gözyaşlan ve cinayetlerin bir birini takip etmesi ve
bir türlü bu soruna bulunmayan çözüm.
Yıl 1948'de De Wayma
katliamında Siyonist radikal Yahudiler tarafından gerçekleştirilmiş ve bu
korkunç katliamda da 100 masum insan öldürülmüştü. Bu korkunç katliamları
vicdan sahibi insanların yapması mümkün değildi. Bu vahşetler insan savaşı veya
hesaplaşması da asla olamaz. Ancak insani duygularından yoksun olanların vahşetiydi.
Müslüman Filistin
halkı Cuma namazını kılmak için camiye gelindiği vakit ölüm ve felaketin onlar
için pusuda olduğundan habersizdiler. İşgalci Siyonistlerin bir kısmı camiye
namaz kılmaya gelenler için pusuya yatmış diğer kısmı ise erkeklerin camide
oldu sırada evlere baskın yaparak kadın ve kızlara taciz, tecavüzde bulunmuş ve
daha sonra da evleri dinamitlerle uçurmuşlardı.
Meleklerin lanet
ettiği ve şeytanların eyvah bunlar bizi de geçti dediği bu korkunç katliamın
insan vasfında da hiçbir yerinin olmadığını hayvanlar bile arılayabiliyorlardı.
Yıl yine 1948 ve
Filistin Arap halkı için bir türlü bitmek bilmeyen kabus ve felaketler kanın ve
gözyaşının hiç dinmediği bir yıl.
Houla katliamında da
85'in üzerinde ölü olmuştu. Houla'da İsrail askerleri insanları zorla bir eve
doldurup da sonra bu evi içindekilerle birlikte ateşe vermişlerdi. Bu korkunç
vahşete tanık olan halkta korkuya kapılarak Filistin'den, Beyrut'a göç
etmişlerdi.
Yıl yine 1948
İsrail'in Müslüman halka karşı olan intikamı şeytanın ahtmdan bile baskın
çıkmış ve şahla katliamı gerçekleşmişti. Bu felaketin bilançosu da 105 insanın
ölümüne neden olmuştu. Siyonistler kasaba halkını zorla bir camiye doldurup
tekbir kişiyi canlı bırakmama kaydıyla kurşun yağmuruna tutmuşlardı halkı. Bu
dehşet dakikaları, caminin içindeki silah sesleri kıyametin kopuşunu andıran o
felaket v.e çaresiz insanların feryatlarıyla inlemişti.
Yıl yine 1948 bu sefer
vahşetin daha da korkuncu olan 9 Nisan gecesi Deir Yasin Katliamı takip
etmişti. 9 Nisan gecesinin bir yarısında munzur bu sefer halkı uykusunda
yakalamıştı. Suyun bile uyuduğu ama Siyonistlerin uyanık olduğu bir vakitti. O
gece İsraillilerin hoparlörden bağırarak halkı korkular içerisinde uyandırmış
ve herkes neye uğradığım şaşırmış bir halde nelerin olup bittiğini anlamaya
çalışırken halk sade kasabayı boşaltın seslerini ve sözlerini
anlayabilmişlerdi. Ancak, bu esnada da işgalci İsrail askerleri evleri ateşe
vermiş ve can havliyle kendilerini dışarı atan halkın üzerine ateş açarak
ölümlerine sebep olmuşlardı. Bu baskın sırasında kin ve Ölüm kusan Siyonistler
insanları diri diri yakarak ve silahlarla vurarak da hızını alamayan İsrail
askerleri hamile kadınların karınlarını yararak bebeklerini çıkarıp küçücük
ceninlerden bile intikam almışlardı. Deyir Yasin'deki katliam kesinlikle Ehl-i
kitap olan insanların işi olması mümkün değildi, bu baskında günahsız çocuklar
dövülmüş ve tecavüze uğramışlardı. An-ne ve babalanılın gözleri önünde 52 çocuk
canice başları kesilerek öldürülmüş ve sayıları 70'den fazla kadın vücutları
parçalanarak öldürülmüştü. Bunlarlada yetinmeyen gözleri dönmüş Siyonist
teröristler bir kısım kadın ve kızları toplayarak üzerlerini soyup çıplak bir
şekilde kamyonlara bindirip bu şekilde Yahudi yerleşimi olan bölgelerde sokak
sokak dolaştırmış ve daha sonra da azmh Siyonist yahideler tarafından taciz ve
tecavüze uğratıldıktan sonra iki yüz seksen'in üzeri olan kadın ve kızları
kurşuna dizerek öldürmüşlerdi. Bu ikiyüz seksen kişinin içinde bir de küçük kız
çocuğunun da olduğu da açıklanmıştı. Bu onur yıkıcı insanlık vasfına yakışmayan
ve insan karakteri ve ahlakıyla hiç bağdaşmayan rezillik ve korkunç katliamın
sonrasında hissiz ve insafsızların itirafları daha da onur yıkıcıydı. Menahem
Begi'nin açıklaması "Eğer Deir Yasin baskını olmasaydı İsrail devleti de
olmazdı" diye görüşünü bildirmiş olan eylem ve vahşet yanlısı Siyonist
kendi hesaplarını yaparken Allah'ın hesabını hiç hesaba katmamış görünüyor.
Ama dünya alemde tanık oldu ki İsrail devletinin oluşu'da bir ülkenin felaketi
olmuştur.
Çünkü insanlık dışı ve
vahşet politikasıyla da terör estirmişti İsrail. Deir Yasin vahşeti insan
alemini dehşete düşürürken İsrail devleti en ufak bir vicdan azabı bile
duymamıştı.
Siyonistler bu
katliamların olması gerektiğini savunarak ta kendilerini haklı çıkarmışlardı.
BM ve Amerika'da bu vahşete karşı tepkisiz kalarak ta bu vahşetleri onaylar
gibi görünmüşlerdir. Bu korkunç katliamlar Deir Yassin'den sonra da devam
etti.
1953'de de Kibya
katliamı meydana geldi ve bu katliamda da 69 insan hayatım kaybetmişti. Ürdün
sınırında bulunan 2000 nüfuslu Kibya köyüne düzenlenmişti. 13 Ekimde Kibya
katliamı yapıldı ve bu baskında da yüzlerce evi yıkmış ve kadın çocuk demeden
69 savunmasız sivil halkı vahşice katletmişlerdi. Bu cinayeti Koordine eden
ise Ari-el Şaron Komutasındaki unit 101 isimli birlikler gerçekleştirmişti. Bu
birlik yaklaşık 600 üzeri askerle önce bu kasabayı koordine altına alarak ve
diğer Arap köylerle de irtibatı kestikten sonra bizzat Şaron'un kendisi
yönetmiş ve bu birlikle de katliamı gerçekleştirmişti.
Her baskın sonrası
katliam yapılan yere gelen BM ve diğer ülkelerden gelen habercilerin de tanık
olduğu ve tahammülü zor açıklamalar ve yeni insanlık dışı vahşet ve çoğunun
kadm çocuk yaşlılardan oluştuğunu ve basın vesilesiyle de tüm dünyaya
yansıtılmıştı.
Yıl 1956 ve kafr
Kassım katliamı yaşandı. Kafr Kassım katliamında da kadın, yaşlı, çocuk
demeden 49 insan vahşice öldürülmüşlerdi. 1956 29 Ekim tarihinde israil'in
Mısıra karşı başlattığı harekat sırasında meydana gelmişti, israil'in
savunması ise güvenlik güçleri smır güvenliğini sağladık diye açıklamada
bulundular. Zaten kimse de neden niçin diye de hesap sormamıştı.
Bir akşam üstü
Siyonistler 49 masum insanın Azrail'i olmuştu. Bu kasabada da oturanların
çoğunun kasabanın dışında çalıştıklarını İsrail güvenlik güçleri
biliyorlardı.Sokağa çıkma yasağı ilan edilir edilmez israil kuvvetleri
tarafından yollar tutulmuş ve İsrail askerleri üstleri tarafından vur emriylen
birlikte Filistinlileri beklemeye koyuldular. Ve bu arada da formalite icabı
kasabanın muhtarına sokağa çıkmama yasağı bildirildi. Fakat muhtar onlara hemen
ulaşıp haber veremiyeceği-ni İsraillilerde biliyorlardı. Komplo da ona göre
hazırlamıştı zaten ve; planlar işlemeye başlayınca da önce işten dönenlere
uygulandı. Çünkü önce iş dönüşü yollan tutulmuş ölüm ve zulüm Filistinliler
için yine pusudaydı. İşten dönen halk kendilerine kurulan tuzaklardan habersizlerdi.
Bu korkunç katliamdan sağ kurtulan Huzayfe N... dehşet dakikalarını şöyle
anlatıyor.
"Bu kasabada
oturanların çoğunun kasabanın dışında çalıştığını İsrail yetkililri ve
askerleri de biliyorlardı ama bizim sokağa çıkmamam yasağından haberimiz
yoktu. Kasabanın muhtarına saat 16:45'te yani yasak başlamadan 15 dakika önce
haber ediliyor ve kasaba muhtarının bizlere ulaşmasının imkansız olduğunu
İsrail yetkilileri daha iyi biliyorlardı. Olayın olduğu günün gecesi gördüğüm
kötü bir rüya. ile uyanmış ve o gece sabaha kadar uyuyamamıştım. Rüyamda işten
eve dönerken gökyüzünde korkunç şimşekler çakıyordu. O şimşeklerden oluşan
ateş parçalan da üzerimize düşüyor ve canımızı çok yakıyordu. Ve bir yandan da
yer kısım kısım ayrılıyor ve insanlar o çukurlara düşüp kayboluyorlardı. Aynı
yerde çalıştığımız komşum Halil ib~ rahime gece görmüş olduğum rüyayı anlattım
ve Halil İbrahim bana "İsrail içimizde olduğu müddetçe bizler korkularla
uyuyup kabuslarla uyanmaya devam edeceğiz" dedi. Rüyamda canımın çok
yanması o günün selamet olmayacağını anlamıştım zaten. Sabah evden işe giderken
de her zaman olduğu gibi eşim ve çocuklarımla helalleşmiştik. Bunu her zaman
yapıyorduk. Ya evimden çıkıp geriyedÖnemezsem veya dönüp evdekileri göremezsem
endişesini taşıyordum. Çünkü her Filistinlinin korku ve endişesiydi bu. O gün
mesayi bitmiş herkes eve dönüyordu. Fakat ben gece görmüş olduğum rüyayı gün
boyunca düşünüp durdum. O gün üzerimde izahı zor farklı bir hal vardı.
Arkadaşım Halil ibrahimde de bir durgunluk mevcuttu. Kasabanın girişine geldiğimiz
zaman saat yaklaşık 16:50 civarıydı. İsrail askerleri komutanıyla sınırda
kuşanmış bir şekilde bekliyorlardı. Bizler nezaketen İsrail askerlerini
selamladık onlarda bizi selamladılar ve askerler bize mesainin bitip
bitmediğini sordular. Biz onlara "evet mesai bitti" dedik ve Allah
izin verirse evlerimize gideceğimizi söyledik. Onlar bize sert bir üsluplar»
"Allah izin verse de biz izin vermiyoruz" diye silahlarım bize
doğrulttular. Hemen yanı başımda duran Halil İbrahim mırıldanarak "işte o
an dostum Hüzeyfe rüyanda görmüş olduğun felaketin anıdır" dedi. bir
şeylerin ters gittiğini anlamış ve ölümün soğuk nefesini ensemizde
hissedebiliyorduk. Ve birden bire silahlar bize çevrildi. Bizi kurşun yağmuruna
tuttular. Ölüm kusuyorlardı adeta İsrail askerleri. İnsanlar kaçmayı denediler.
Fakat kaçmanın ve kurtulmanın imkanı yoktu. Ben sağ omzumdan ve bacağımdan vurulmuştum.
Kimi insanlar kaçarken vurulmuş kimisi de kaçmaya fırsat bile bulamadan olduğu
yerde vurulmuştu. Ben ve benim gibi ölü numarası yapan birkaç arkadaş yaralı
olarak kurtulmuştuk. Bir kişinin vurulup benim üstüme düşmesi yaralı kurtulmamı
sağlamıştı. Halil ibrahim yanı başımda boynundan ve göğsünden vurulmuş kanlar
içinde yatıyordu. Vücudumdan ılık ılık akan kanları hissedebiliyordum.
Kıyameti andıran silah sesleri ve insanların vücuduna saplanan yüzlerce mermi.
Komutan askerlere hiçbiri sağ kurtulmayacak hepsini imha edin diye emir yağdırıyordu
ve ben yaşadığımı his ediyor, hayatta nasıl kalabilirim diye düşünürken
askerler vurulmuş ve yerde yatan insanlara tekrar tekrar kurşun sıkıyor ve
öldüklerinden iyice emin olmak istiyorlardı. Fakat kin ve Ölüm kusan İsrail
askerleri bununla da yetinmemiş kasabaya giriş yapan tüm araçları durdurup
herkesi araçlardan indirip tarıyorlardı. Çouk yaşlı ve hamile kadınlarında
aralarında bulunduğu Filistinlileri kadın çocuk demeden hepsini tarıyorlardı.
Bu arada silah ve feryat seslerini duyan kasaba halkı merak edip telaşla
dışarıya çıkmış ve İsrail askerleri tarafından yasağı ihlal etti gerekçesiyle
onları da acımasız bir biçimde infaz etmişlerdi. Ben ve benimle beraber o
günün dehşetinden kurtulan çok az sayıda insan kaldık."
Yıl 1956 Han Yunus ve
275 ölü. Han Yunustaki Filistin mülteci kampına saldıran İsrail 275 savunmasız
sivil çoğunun çocuk yaşlı ve kadınlardan oluşan insanı katlettiler.
Yıl 1956'da Gazze
katliamı takip etti. İsrail'in hedefinde yine sivil halk vardı. Gazzeye
yaptıkları baskında çocuklar yaşlılar ve kadınlar vardı. Bu katliamda da 60
kişi hayatını kaybetmişti. Yıl 198l'de Fakha-ni katliamı gerçekleşti ve bu
katliamda da 150 ölü 60'dan. fazla yaralı ve ağır yaralıların hayatlarını kaybetmesiyle
birlikte ölü sayısının 150'nin üzerine çıktığı da bildirilmişti.
Yıl 1982 İsrail'in
Lübnan işgali gerçekleşmişti. İsrail ordusu tarafından Sabra ve Şatilla
kamplarına yapmış olduğu sistemli ve bilinçli tezgahlanan bir soykırımdı. Bu
baskında da Hıristiyan falanjist eylemci gruplar İsrail devletinin ve
ordusunun desteği ve yönlendirmesiyle gerçekleştirdikleri baskın ve
saldırılarda da yine çoğunun çocuk, kadın ve yaşlılardan oluşan 3000'den fazla
4000'e yakın insanı katletmişlerdi. Ve tüm dünya ülkelerinin debildiğİ gibi bu
katliamların mimarı ve-bu vahşetin sorumlusu olduğu bilinmesine rağmen Ariel
Şaron'a bu insanların haklan hiç gözetilmeden nedeni bile sorulmamıştı. Fakat
vicdanlardaki insaf hukuğunun ve akıllardaki soru işareti ise neden niçin
sorusu da kafalarda asılı kaldı.
Burnunu ve kulaklarını
kesip düşürülecekler ve senden arta kalanı kılıç düşürecek. [40]
İsrail ordusu
ayetlerin doğrultusunda vahşetlerini gerçekleştiriyor.
(Allah'ım herşey bana
döndürülecektir diyorsun. Amenna Rabbim, biz de inandık, yok mudur mümin için
vahşetten uzak birdönüş sana.
Bu vahşeti uzman
gazeteci Robert Fisk baskın sonrası tanık olduğu insanlık dışı katliamların
dehşetini şöyle anlatıyor. 1982'de 18 Eylül Sabra ve Şatilla katliamlanndaki
kamplarda insanların uğramış oldu felaket Şaron'un katliam sonrası ardından bırakmış
olduğu şişmiş bir sürü ceset ve vahşice parçalanmış insanlar ve tecavüze
uğramış işkence görmüş kızlar ve kadınlar, vahşice öldürülmüş bebeler
bırakmıştı ardında. Ariel Şaron bir insan celladı'dır. Ardından 18 yıl
geçmesine rağmen hala bu caddelerde dolaşırken bile katliam manzaraları
gözlerimin önünden gitmiş değil. Başımı öte yana çevirdiğim vakit Sabra
camisine giden yolda doksan yaşında beyaz sakallı ve pijamaları ile bay
Nuri'yi görüyorum adeta. Onun ölü bedeninin yanı başında yün başlığı ve
bastonu duruyor adeta. Sanki ilerdeki dar sokakta yemek tencerelerinin yanında
yatan iki kadın cesedi ve birkaç metre ötesinde çürüdüğü için bedenleri
morarmış adeta bir çöp gibi oraya fırlatılmış bebekleri gördüm. Cesetlerin
kuruyan kanlarının üzerinde sineklerin uçtuğunu halen görür gibiyim. Ölüm
sessizliğinin
İhtiyarı, genci ve ere
vermemiş kızı ve çocuklarla kadınları helak için vurun. Gözünüz esirgemesin ve
acımayın.[41]
Siyonist vahşeti
sadece vurmakla, taciz ve tecavüzle yetinmemişler hamile kadınlara eziyet ve
tecavüz ettikten sonra da kin ve hırslarım yene-miyerek hamile kadınların
karnını yararak cenini çıkarıp parçalamışlardı.
Kin ve nefretle
yorulmuş densiz fikirler zalim ve iffetsiz alemin efendileri vahşet
mekteplerinde mevzun olmuşlar ve işte budur marifetleri.
Esanlar susturuldu
çanlar her şehre hakim
Kur'an ayak altında
örtülerse. bürünen mahrem korkunç bir çıplaklıkta
Ya Rabbi! Mazlumda
senin zalimde senin.. hakim oldu ve insanların
hareketsiz bedenlerinin
bileklerindeki saatler ise halen çalışıyordu. Küçük rampayı aşabilmek için etrafa dağılmış ceset parçalarım bir kenara itmem
gerekiyordu. Bu korkunç katliamda yaralanan hastalan görmek için (Barbir) hastanesini ziyaret ettiğimde ise
manzara daha korkunçtu başta kadınlar yaşlılar
olmak üzere zavallı masum insanların
maruz kaldıkları bu vahşet İsrailli liderlerin ideolojisini göstermesi açısından oldukça ibret vericidir. Katledilenler kadınların
büyük bir kısmı Önce Burnunu
ve kulaklarım kesip düşürülecekler ve senden tecavüze uğramışlar-arta kalanı
kılıç düşürecek. jse karınlarını yararak bebekleri parçalanmış, henüz üç dört
yaşlarındaki çocuklar ailelerinin gözleri önünde katledilmişlerdi. Erkeklerin
bir kısmının ise öldürülmeden önce burunları ve kulakları kesilmiş, büyük bir
kısmı da kurşuna dizilmişti."
Filistindeki bu vahşet
katliamlarını yapanlar kadar onlara destek olanlardabir okadar suçludurlar. Ve
birde müdahale sahibi olan ülkelerin bu duruma sessiz kalmaları da ayrı bir
ihmal ve duyarsızlıktır. İsrail askerlerini havada veya karada Filistinli
çocuklara ateş açmak için bir neden veya sebep'de olmasına gerek yok. Onlar
istediği zaman işlerinden dönenlere veya hastaneye sağlık için gidenlere
okuldan eve dönenlere veyahut evden okula gidenlere ve bahçelerinde ve tarlalarında
çalışan kadınlara ve çocukların üzerlerine İsrail gözcüleri havada veya karada
istedikleri zaman ateş açarak ve istediği vakit Filistinlileri vurabiliyorlar.
Sabra ve Şatilla
katliamının görgü tanıklarından öğretmen emine R... İsrail silahlı kuvvetleri
gece karanlığının hakimiyetinden de faydalanarak bulunduğumuz kampları tamamen
kuşatma altına almıştı. Bizler çok korkuyorduk. Fakat buna rağmen de Ölümünde
bizim için kaçınılmaz olduğunu da biliyorduk. Bundan dolayı ne kadar korksak da
korku ve endişelerimizin İsrail askerlerine ve birliklerine karşı hiçbir fayda
sağlamayacağını biliyorduk. Bu kamplarda hepimiz mülteci idik. Yetişkinlerimiz
gitmişlerdi. Çoğu genç ve orta yaşlı gençlerimiz ise İsrail hapishanelerinde
tutuklu bulunuyorlardı. Biz geriye kalanlarımız kadın yaşlı ve çocuklardan
oluşuyorduk. Bombardımanların şiddeti arttıkça bizimde yaşama umudumuz tamamen
tükeniyordu. Ve bizler İsrail askerlerine teslim olma kararını aldık. Ve bunun
için aramızda derdimizi anlatacak bir grup seçerek teslim olmak istediğimizi
söylemesi için İsrail kuvvetlerinin yanma yolladık ve uzun süre bekledik.
Fakat gidenlerden ne bir haber ne de gidenlerden geri dönen olmadı. Hepimiz
merak içindeydik ve onları aramaya gidenler de geriye dönmediler. İnsanlar
iyice paniğe kapılmış ve herkes kendi kafasına göre bir çare düşünmeye
başlamışlardı. O sırada 14 yaşındaki erkek kardeşim tüfeği kaparak bana doğru
yöneldi. Ve ona engel olmak isteyenlere bağırarak "bırakın beni babamın
vasiyetini yerine getireceğim" diye bağırıyordu. Çünkü babam
tutuklanmadan önce kardeşimi karşısına alarak "bak oğlum Yahudiler
baskınlarda kızlara ne yaptığını biliyorsun böyle bir hadiseyle karşılaşırsan
eğer ablanı Yahudilerin ellerine bırakma sakın, tüfeğimi alıp ablanı vurmanı
istiyorum onun kirletilmesine sakın izin verme" demişti. Ben kardeşime
daha hiçbir şeyin bitmediğini söyleyerek onu sakinleştirmeye çalışırken diğer
insanlar böyle bir şeyin olmasına izin vermeyeceklerini söyleyerek onu
sakinleştirmişlerdi. O gece sabaha kadar bombardıman devam etmişti. Mülteciler
kampı terk etme karan aldılar.Her yere Ölüm dehşeti hakim olmuştu. Adeta
bombardımanların sesleri kesilir, kesilmez hemen orayı terk etmemiz gerektiğini
anladık ve hemen kampı boşaltarak birbirimizden ayrılmama kaydıyla tüm
mülteciler aynı yöne doğru koşu
"Ey sen, harap
olacak babil kızı, bize karşılık ettiğinin karşılığını, sana verecek olana ne
mutlu senin yavrularını tutacak, kayaya çarpacak olana ne mutlu!"
Namus ve haysiyet
kavramından yoksun olan Siyonistler genç ve daha çocuk yaşta olan kızları,
kadınları kirlettikten sonra vahşice katledilerek İnsan onuru ve haysiyetini
derinden zeâeliyen bir şekilde bırakmışlardı.
Akıtılan insanların
kanlan denizlere karıştı. Bir yığın masumların feryatları gökyüzüne ulaştı.
Namus ve haysiyetler kirletildi ve günah oldu karımız, yiğitlerimiz budandı
karardı yarınlarımız, hiçbir şeyle ödenmez namus şeref zararımız.
yorduk. Yaşlı ve
çocukların durumu içler açışıydı. Ancak güçlü olanlar her kolunun altına birer
çocuk sıkıştırmış, yaşlılar koşamadıkları için ısrarla kimi bizleri bırakın siz
kaçın kurtulun diyorlardı. Kimi de çocuklarına yük olmamak için ve onların kurtulması
için siz gidin biz burada doğduk burada da öleceğiz diyorlardı. Kimisi de
insanların ka-Çişından düşüp eziliyorlardı ve oldukları yerde bırakmak zorunda
kalıyorduk. Sabah olmuştu bizler kurtulduk mu yoksa hala ölümün pençesinde
miyiz diye düşünürken biraz ilerdeki evlerde garip inilti ve feryatlar
geliyordu. Bir kısmımız evlere doğru yürüdük, diğer kısmımız ise hiç
durmaksızın kaçıyorlardı. Bu evlerin kapılan açık ve buradaki dehşeti
kelimelerle anlatmak mümkün değil, buradaki erkeklerin bir kısmının boğazlan
kesilmiş, bir kısmının elleri bağlanarak burun ve kulakları öldürülmeden önce
kesilmiş ve bazı çocukların da anne ve babalarının gözü önünde boğazları
kesilmiş kadın ve kızlar öldürülmeden önce tecavüze uğramışlar ve de vahşice
öldürülmüşlerdi. Hayatta kalan birkaç kadının da saçı başı darmadağın ve
elbiseleri paramparça akıllarını kaçırmış bir vaziyette idiler.
Filistin sorunu inatla
çözülmemeye terk edilmiş bir vaziyettedir. İnsan alemi bu dehşetlere seyirci
kaldığı müddetçe de bu terörizm saldırı ve işgalleri devam edecektir. Orta
doğuda barış sağlanmadığı takdirde Müslümanların onur ve haysiyeti çiğnenip
vahşice katledilecekler. Ve bu şekilde dünyanın huzura ermesi de mümkün
değildir. Kanlı alemin efendilerinden Ehud Barka'm itirafları da oldukça
ürkütücüdür bu yönde.
"Bana Gazze'de,
Batı Şeria'da ve diğer mıntıkalardaki çatışmaların nasıl dineceğini sormayın;
Filistinli kalabalıklara karşı her türlü aracı kullanmak meşrudur. Kaç
Filistinli'nin öldüğü beni alakadar etmez. Benim için önemli olan halkımın
emniyetidir.
Bu çirkin itiraflardan
da anlaşılıyor ki Filistin halkı kendi topraklarında bile hiçbir hak iddia
edemeyen bir millet konumundadır. Filistin halkı ulusu yok sayılan kimlikleri
ısrarla red edilen bir millettir. Filistin tüm insan aleminin gözleri önünde
hızla soykırıma götürülen bir millettir. Filistin dünya ülkelerinin gözleri
Önünde adeta can çekişen bir millettir.
İsrail'in, Filistin
çocuklarını hedef alması, yetişecek Filistin neslinden korktuğunu
göstermektedir. Hamile kadınların karınlarını yararak ceninlerini çıkarıp
parçalayarak öldürmeleri de bu halka karşı duydukları kin, nefret ve soykırımın
başka bir şeklidir. Filistin çocuklarının 14-15-16 yaş ve onun da altında
ölenlerin ve tutukluların arasında bulunmaları da bu hakikati doğruluyor.
Filistin milli eğitim
bakanlığının yapmış olduğu açıklamalarda Filistin kaybının bilançosunu ortaya
koymaktadır. Eylül 2000'den mart 2000'e kadar 400'ü aşkın henüz okul çağında
olan çocuklar İsrail askerleri tarafından vurularak hayatlarını kaybetmiştir.
Ve 400'ün üzerinde çocuğun yaralandığı haber verilmiştir. Bu katliamlar İsrail
devletinin terör politikasını ortaya koymaktadır.
Şatilla ve sabra
katliamının mimarı Filistin halkının katili Ariel Şa-ron insan alemini hayretlere
düşüren açıklamalar yapmaktan da hiç kaçınmamıştır.
"Filistin
halkının kayıplarım arttırmalıyız ki bu yolla bir daha vurulmasını
anlasınlar.. Onları vurmalıyız bir daha, bir daha vurmalıyız bunu iyice
anladıklarına kanaatimiz gelene kadar.
Bir başka eylemci
liderin fikir beyanları ise şu yöndedir. Meir She-etrit'de İsrail'in terör
politikasını doğru bulup ve bozuk fikirlerini şöyle dile getirmektedir:
"Filirtin'lilerin
barış istiyoruz diye can havliyle bağnncaya kadar vurulmasını
savunmaktadır." Bir başka felaket yanlısı olan dönemin Tel Aviv belediye
başkanı general Shlomo Lohat ise yapmış olduğu bir açıklamasında
"Filistin'liîer bu topraklarda köle olarak yaşamayı kabul edinceye kadar
katliamı sürdüreceğiz" diyerek görüşünü ortaya koymuştur.
İsrail ordusunun
Generallerinden Eyta'ın açıklamalır da "Yaptığımız hiçbir şeyden pişman
değiliz, biz halkımızın ve askerlerimizin güvenliği için her şeyi kullanmaya
hazırız." Filistin'li direnişçilere karşı askerlere silah kullanma emri
verilmiş, Özellikle özellikle direnişçilerin göğüs ve kafalarından vurarak
halkın kalbine korku verilmeye çalışılmıştır.
Batı Şeria'da 1000'den
fazla kişi hayatını kaybetmiştir. Bunların çoğu da 15-16-17-18 ve üzeri yaş
ortalamasına sahip gençlerden oluşmaktadır. Bunların % 80'i baş, boyun ve
göğüslerinden vurularak hayatlarını kaybetmişlerdir. Okuldan evlerine dönerken
132 öğrenci İsrail askerleri tarafından acımasızca vurularak öldürülmüştür.
Bir başka itirafta
haham Ovadia Yosef ten:
"Araplara
acımamak lazım, onların üzerlerine füze yağdırmah, çünkü bu uğursuz ve kötü
adamları yok etmek lazım."
"Ey iman edenler
muhakkak ki (Yahudi) hahamlarından ve (Hıristiyan) rahipleri'nden bir çoğu,
insanların mallarını haksızlıkla yerler ve onları Allah yolundan men ederler.[42]
İsrail'in eski
liderlerinden olan İzhak Şamir 1975 yılındı duygularını şöyle dile
getirmiştir. "Ağaçlardan inen insanlardan meydana gelen ulusların ve
dünyanın liderliğini üstlenmeleri kabul edilebilecek bir şey değil, ilkelerini
üslenmeleri kabul edilebilecek bir şey değil.
Bir ayeti kerimede
Allah buyuruyor ki. "Deki "Eyehl-i kitap (olan Yahudi ve
Hıristiyanlar) bizimle sizin aranızda eşitlik sağlayan (ortak) bir kelimeye
gelen "Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim" [43]
Siyonizm'in
anlayışında Arap halkını aşırı küçümsemek vardır. Golda Meir, İsrail başbakanı
olduğu zaman yaptığı bir açıklamada "Filistinliler diye bir millet
yoktur. Ve de mevcut değildir."
Peki Filistin yurdu
halksiz mıydı ki, Yahudi işgalciler tarafından gasp edilerek Yahudi yerleşimi
alanı ve yurduna dönüştürülüyor? Filistin halkı daha önce kimliksiz miydi ki
işgalci Yahudiler tarafından bu halkın kimliği inkar ediliyor.
Dünyanın hukuku her
halkın ulusal haklarının kutsal önemini belirlerken dünyanın üç kutsal
diyarlarından biri olan Filistin yurdunun ulusal haklan neden verilmiyor?
Filistin halkı neden
vicdan hürriyetinden mahrum bırakılıyor. İsrail devleti tarafından Filistin'in
tüm yasal ve ulusal din, hürriyeti de dahil olmak üzere tamamen engellenilmiş
durumdadırlar. Kuvvet kullanarak toprak işgal ederek yurt edinilmesinin hiçbir
ilke ulusunda ve de hukukunda yasal hiçbir yönü yokken İsrail'in Filistin
işgali nasıl yasal görünebiliyor. Ve ya yasal değilse neden yarım asın aşkın
olan bu saldırılar ve katliamlar önlenmedi ve de önlenmiyor? Niçin? Filistin
halkının kaderi İsrail'in insafına terk edildi?
Irağın 2 Ağustos
1990'da Kuveyt'i işgalinde devreye giren batılı sözü sahibi ülkeler Irak'ın
Kuveyt'e çekilmesini istediler. Ve işgalci Sad-dam'm çekilmeyen güçlerine karşı
BMGK (Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu) Irak'a karşı kuvvet kullanma
kararını almış ve de tatbikine aynen de başlanmıştı. 678 no'lu karar da
"BM'nin tüm çabalanna rağmen üzerine düşeni yerine getirmeyen Irak'ın
eylemlerine karşı diretmişti, taktirinde BM gerekeni yapacaktır. Bu durumda BM
Vll. bölümünde bildirilen kolektif güvenlik sistemi devreye girecektir. BM
tarafından Irak'a belli bir zaman tanınmıştı ve uyulmadığı takdirde üye
devletlere Kuveyt hükümeti ile iş birliği yapılarak barış ve güvenliğinin
sağlanması ve 660 buna bağlı kararların yerine getirilmesi içintüm gerekli
silah ve araçların kullanılması yetkisinin verildiği açıklanmıştır. BM
tarafından Irak'a tanınan zaman, 15 Ocak 1991'e kadardı. Ve o zamanda girdiği
vakit BM dediğinin ve hatta daha da fazlasını yapmıştı.
Irak uyarıyı ciddiye
almadığı için bundan çok daha fazla zarar ve ziyana uğramıştı.
Silahların gölgesinde
Allah'a secde ettiler. Dini inançlarından dolayı hak ve hukukları men edilmeye
çalışılsa da gönüller o semaya ve o zatı kadire bağlıdır.
Gelmiş geçmiş
hataların en kötüsü davranış biçimidir. Tüm kötü davranışlar da israil
yönetiminde mecutiur.
"Onlar, Allah
rızasını kazanma da ve fazilette Allah katında derece derecedirler. Allah,
onların yaptıklarını görmektedir." Al-i İmran suresi, 163. Ayet
1991 yılının Ocak
ayında uluslararası gücün, Saddam Hüseyin'i ve kuvvetlerini Kuveyt'ten çıkarmak
için güç kullanacakları kesinleşince de 12 Ocak'ta Washington'da ABD
senatosu'nda savaş kararını onaylamış ve 16 Ocak 1991'de de savaş başlamış batılı
güçler Irak'ın ana damarlarmdan başlayarak mühim yerleri hedef alarak vurmaya
başlamıştı. Irak güçlerini Kuveyt'ten çıkarmak için bütün ağır silahları ve
hedef şaşırmayan akıllı bombalarına varıncaya kadar kullanmış ve radarlara
yakalanmayan uçakları ile Bağdat'ı vururken ABD ve ingiliz uçak gemilerinden
ateşlenen füzelerin ardından da Suudi Arabistan'dan ve diğer bölgelerden
kalkan uçaklar ve helikopterler Irak'a ait bütün mevziileri vurmuşlardı. 678
sayılı güvenlik konseyi kararı uyarınca 17 Ocak'ta başlayan hava saldırıları
24 Şubat Irak'ın Kuveyt'ten çekilmesiyle körfez savaşı sona erince yabancı
güçlerde Irak'tan çekilmişlerdi.
Filistin'deki bugünkü
reel duruma geçmeden, Filistin- İsrail sorununun başlangıcı ve gelişimini,
Ortadoğu Barış sürecini artıları ve eksileriyle incelemekte yarar var.
"1897 yılında
yapılan ilk Siyonist Kongresi'nde Macaristanlı bir Yahudi olan Theodor Herzl'in
kurulacak olan İsrail devletinin prensiplerini açıklamasıyla başladı.
"1917 yılında
büyük Britanya imparatorluğu, Yahudi halkına Filistin topraklarında devlet
kurma yolunu açan Balfour Deklarasyonu'nu yayınladı.
"29 Eylül 1923
tarihinde Filistin'de İngiliz mandası resmen yürürlüğe girdi.
"29 Kasım 1947'de
BM'de Filistin'in bölünme planı kabul edildi. Fakat Filistinliler bu planı
sürekli olarak reddettiler.
"İsrail'in
Filistinlilere karşı gerçekleştirdiği otuz dört katliamdan en büyüğü 9 Nisan
1948'de Batı Şeria'nm bir köyü olan Deir Yasin'de gerçekleştirilen katliam
oldu. Katliam sırasında 254 Filistinli öldürüldü.
"14 Mayıs 1948'de
ilan edilen İsrail Devleti'ni ilk tanıyan ABD oldu. İsrail devletinin
kurulmasıyla İsrail ile Arap ülkeleri arasında yaşanan savaş sonunda Batı
Şeria Ürdün, Gazze Şeridi Mısır; kalan topraklar da İsrail tarafından işgal
edildi.
"13 Aralık
1949'da İsrail Kudüs'ü başkent ilan etti. 2 Kasım 1956'da Mısır Devlet Başkanı
Nasır'm Süveyş Kanalı'nı millileştirmesi üzerine, İsrail, Fransa ve İngiltere,
Mısı/a saldırdı.
"7 Ekim 1959
tarihinde El-Fetih'in kuruluş kongresi Kuveyt'te yapıldı.
"29 Mayıs 1964
tarihinde ise Filistin kurtuluş Örgütü kuruldu.
"1967 yılında
İsrail'in Mısır, Suriye ve Ürdün'e saldırmasıyla başlayan İkinci Arap-İsrail
Savaşı'nda İsrail, 6 gün içinde, Sina Yarımadası, Golan Tepeleri, Batı Şeria,
Gazze ve Doğu Kudüs'ü işgal etti.
"1974 yılında BM,
Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını tanıdı. FKÖ BM'de gözlemci
statüsü elde etti. 1976 yılında FKÖ Arap Bir-liği'ne tam üye oldu.
"17 Eylül 1978
tarihinde Mısır, İsrail ve ABD arasında, Camp Da-vid anlaşması imzalandı.
"9 Eylül 1982
tarihinde yapılan Arap Birliği Zirvesi'nde tüm bölge ülkelerinin barış içinde
yaşaması için, FKÖ'nün Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak görülmesi
gerektiği kabul edildi.
"1982 yılında
İsrail Lübnan'daki Filistin mülteci kampları olan Sabrar ve Şatilla'ya kanlı
bir saldın düzenleyerek, Filistinlilere tarihlerindeki en büyük travmalardan
birini yaşattı.
"1987 yılında
İsrail işgali altındaki bölgelerde, Filistinliler İntifada hareketini
başlattılar.
1991 yılına
gelindiğinde Filistin ve İsrail tarafını barış sürecine iten pek çok neden bir
araya gelmişti.Öncelikle Filistin tarafını bu sürece motive eden sebepleri
şöyle sıralayabiliriz.
"Birincisi bu
dönemde Arap yönetimleri Soğuk Savaş sonrasında Sovyet desteğini kaybetmiş,
aynı zamanda Arap ülkelerinin çoğu İsrail'i bölgenin kalıcı bir gerçekliği
olarak görmeye başlamışlardı.
"İkinci olarak
Filistin Örgütü ( FKÖ) Kuveyt'e saldıran Saddam Hüseyin'i destekleyerek Körfez
ülkelerinden sağladığı maddi desteği kaybetmiş ve İntifada etkinliğini
yitirmeye başlamıştı. Arafat Sad-dam'ı desteklediğini açıkladığında Körfez
ülkelerindeki pek çok Filistinli işlerini kaybetmiş ve körfez'den
Filistinlilere gelen mali yardımlar kesilmişti. Arafat'ın bole bir tavır
takınmasının en önemli nedeni Filistin kamuoyunun ve Arafat'ın Saddam'm
abartılan gücüne güvenmeleri ve bu gücün kendi davalarına hizmet edebileceğine
inanmaları olmuştur.
"Filistinlileri
barış yapmaya iten üçüncü neden ise intifada'nm Hamas'm gücünü artırmış olması
ve FKÖ ile Hamas arasında Filistinlilerin temsili açısından bir rekabetin
başlamış olmasıydı. İsraillilere benzer şekilde Filistinlilerin de varolan kötü
koşullardan bıkmış olmaları ve Barış Süreci'ni bir çıkış yolu olarak görmeleri
de Filistinlilerin barışa kapı aralamalarının bir diğer nedenidir.
İsrail'i Barış
Süreci'ne iten sebepler ise şöyle sıralanabilir:
Bu dönmede İntifada
tüm dünyanın dikkatini bölgeye çekmişti ve İsrail baskı altındaydı. Buna ek
olarak, İsrail kamuoyunun bazı kesimleri devletin işgal altındaki
topraklarındaki faaliyetlerine karşıydı ve bunları demokratik değerlerin ihlali
olarak görüyordu. İntifada İsrail'in işgalinin ekonomik, siyasi ve askeri
bedelini ağırlaştırdı. Rusya'dan gelen Yahudi göçmenler ekonomiyi iyice
zorlamaya başladığında bu bedel taşınması zor bir düzeye gelmişti. Daha önce
de belirttiğimiz gibi Hamas ile FKÖ arasında Filistinlileri temsil açısından
bir rekabet vardı ve İsrail Hamas ile görüşmek zorunda kalacağı bir durumdan
çekiniyordu. Böylesi bir durumu engellemek için İsrail FKÖ ile masaya oturmayı
uygun buldu. Bunlardan daha önemlisi İsrail'in hem bölgede, hem de tüm dünya
bir meşruiyet problemi vardı. Bu meşruiyet problemini de aşmak için İsrail
"barış karşılığı toprak" planını kabul etti.
Bu şartlar altında,
uluslar arası toplumun ve özellikle de ABD'nin baskısıyla Madrid konferansı
ekim 1991'de başladı. İsrail'in sertlik yanlısı sağ görüşlü Başbakanı İzak
Şamir, terörist olarak kabul ettiği FKÖ ile doğrudan görüşmeyi reddetti. Bu
nedenle ortak bir Ürdün -Filistin heyeti kuruldu ve Filistin bu heyetin
öncülüğünde görüşmelere katıldı. ABD'nin böyle bir konferans için İsrail'e
baskı yapmasının al-tmda yatan nedenlerden başlıcasi bölge kamuoyundaki şu
soruydu: Irak'ın Kuveyt'i işgali karşısında ABD ve uluslar arası kamuoyu hemen
tepki verirken aynı şey niçin Filistin'i yıllardır işgal altında tutan İsrail
için geçerli olmuyor? ABD ilan ettiği Yeni Dünya Düzeni'nin temellerinden
birini de uluslar arası hukuka saygı olarak belirtmişti ve Kuveyt'te
uluslararası hukukun ihlali cezalandırılmıştı. Körfez savaşı sıranda Irak'ın
Filistin sorununu nasıl kendi amaçları için kullanmaya çalıştığını gören ve
İsrail'in de savaşa girmesi tehlikesini yaşayan ABD, kamuoyunu da tatmin etmek
için sorunun çözümü amacıyla İsrail'i masaya oturmaya teşvik etti. Madrid
Konferansı'nda alman kararlar doğrultusunda taraflara BM Güvenlik Konseyi'nin
242 ve 338 nolu kararlarına dayanan adil, sürekli ve kapsamlı bir barış
çağrısında bulunuldu. Ayrıca Madrid konferansı silahların kontrolü, ekonomik
gelişme, su, mülteciler ve çevre konularında iki taraflı ve çok taraflı görüşmelerin
başlatılmasını Öngörmekte ve ayrıca Filistinliler için geçici kendi yönetimleri
ile başlayan ve sürekli kendi yönetimleri ile sonuçlanacak iki basamaklı
görüşme kavramının oluşturulmasını kararlaştırmaktaydı.
Ortadoğu Barış Süreci
Madrid Konferansı ile 1979 İsrail-Mısır Barış Süreci'nden beri ilk defa ivme
kazandı. Ama Madrid sonrası diplomasinin başarısızlığı nedeniyle İsrailliler
ve Filistinliler kendi arasında yeni görüşmeler yaptılar. Taraflar arasındaki
gizli görüşmeler Oslo I olarak da tanımlanan Geçici kendi Yönetim anlaşmaları
Üzerine İsrail- FKÖ Prensipler deklarasyonu ile sonuçlandı. Oslo I Anlaşması
ile İsrail FKÖ'yü Filistinlilerin resmi temsilcisi olarak tanıyor ve barış
karşılığında bazı topraklardan çekilmeyi kabul ediyor, uzun vadede
Filistinlilerin kendi yönetimlerini kabul edeceğini vaat ediyordu. Filistin
tarafı ise İsrail'in varlığını ve güvenli sınırlar içinde yaşamasını kabul
ediyordu.
Oslo I Anlaşmasının
bir devamı olarak görebileceğimiz Kahire anlaşması mayıs 1994 tarihinde
yapıldı. Kahire anlaşmasının maddeleri ise şöyledir:
"İsrail'in Gazze
Şeridi ve Eriha'dan üç hafta içinde çekilmesi,
"Tüm sivil otoritenin
Filistinlilere devredilmesi, ama İsrail'in dış ilişkiler, iç güvenlik ve
yerleşimler konularında kontrolünün devam ettirmesi,
"Filistin
Otoritesinin güçlerinin tanımlanması ve bir polis gücünün oluşturulması,
"Prensipler
Deklarasyonu'nda tanımlanan beş yıllık geçiş sürecinin başlaması.
Barış süreci'nde
Kahire Anlaşmasından sonra Oslo II'yi yani Batı Şeria ve Gazze Şeridi Geçici
Anlaşması'm görüyoruz. Bu anlaşma ile Filistin Otoritesi batı Şeria'nm büyük
şehirlerine genişlemiştir. Oslo Il'nin ana maddeleri şunlardır:
"Batı Şeria'nm A
bölgesi ( Filistin Yönetimi), B bölgesi ( Filistin sivil yönetimi ve İsrail
güvenlik kontrolü), C bölgesi ( İsrail askeri ve idari yönetimi) olmak üzere üç
alana bölünmesi,
"İsrail'in
Filistin seçimlerinden ( Ocak 1996) 22 gün önce Batı Şeria şehirlerinden (
Beytüllahim, Jenin, Nablus, Qalkilya, Ramallah, Tulka-rem) çekilmesi,
"Filistin
seçimlerini takip eden 6 aylık aralarla 3 aşamada C bölgelerinin B bölgelerine
dönüştürülmesi,
"Ortak Güvenlik
amaçlan için bir İsrail-Filistin Güvenlik ve İşbirliği Konseyi kurulması,
"Nihai statü
görüşmelerinin en geç 4 Mayıs 1996'da başlaması.
Oslo anlaşmalarında,
kolay konular gündeme alınırken, çözümü zor konular ( Kudüs, yerleşimciler,
mülteciler ve Filistin devletinin kurulması) nihai statü görüşmelerine
bırakılmıştır. Filistinlilerin amacı bağımsız bir devlete sahip olmaktı ancak
Oslo anlaşmaları ile sivil yönetim Filistinlilere geçmiş; İsrail dış
ilişkiler, iç güvenlik ve yerleşimler ile ilgili kontrolünü sürdürmüştür.
Yönetimi Filistinlilere devredilen bölgeler ekonomik olarak İsrail'e bağımlı
olmaya devam etmişlerdir. Ayrıca Oslo anlaşmaları Filistin Yönetimi'nin
vergilerin toplanması, turizm, kültür, sağlık ve tarım gibi konularda
sorumluluğunu tam olarak belirtmediği için bu süreç içerisinde çeşitli
engeller ortaya çıkmıştır.
Oslo Barış anlaşmaları
ile önemli bir ivme kazandığı sürekli olarak tekrarlanan Ortadoğu Barış
Süreci'nde aslında Filistin tarafı çok Önemli tavizler vermiştir. Likud ve
İşçi Partilerinin liderleri Oslo sürecinin Filistinlilerin aleyhine olduğunu
gizleme gereği duymamışlardır. Çünkü yapılan tüm bu anlaşmalar tüm Filistin
topraklarının sadece %22'lik bölümü üzerinedir. Başka bir deyişle israil
1948'de Filistin'in %78'ini 1967'de ise %22'sini işgal etmiştir. Bugün sadece
bu %22'lik kısım ( Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs) tartışılmaktadır. İsrail
kendi üzerinde bulunduğu %78'lik kısmı hiçbir zaman tartışmaya açmamaktadır.
Oslo Anlaşmaları zaten bölünmüş olan Filistin'i yeniden üç alt bölgeye A, B ve
C bölgelerine bölmüştür. Söz konusu bölünen %22'lik toprak parçası içinde yer
alan Batı Şeria'nin %60'ı, Gazze'nin ise %40'ı İsrail'in idari ve askeri
denetimine bırakılmıştır. Gazze'de A bölgesi diye ifade edilen Filistin'in tam
denetimine bırakılan bölge Batı Şeria'da-kİ A bölgesinden daha geniştir. Çünkü
kıraç toprakları ve çok kalabalık isyankar nüfusu nedeniyle Gazze, İsrail
işgali açısından her zaman büyük bir yük oluşturmuştur. Gazze aslında İsrail'in
kurtulmak istediği bir bölgedir. Dolayısıyla Oslo Anlaşmaları Arafat'ın halk
desteğini almadan ABD'nin baskısıyla imzaladığı, Filistin halkını aldatan bir
süreçten ibarettir. Çünkü bölünme tamamen İsrail tarafından düşünülmüş ve
denetlenmiştir, çünkü Filistinliler kendi haritalarına sahip değillerdir.
Oslo'da Filistinlilerin kendi haritaları yoktu, görüşme grubunda işgal
altındaki toprakların coğrafyasını kararlara itiraz edecek ve alternatif
planlar önerecek kadar bilen tek bir kişi bile yoktu. Dikkatlice bakıldığında
Oslo Süreci'nin, Filistinlileri birbirinden ayrı ve kuşatma altındaki bölgelere
ayırmak ve bu bölgeler arasına Yahudi yerleşimciler yerleştirmek suretiyle
muhtemel Filistin devletinin toprak bütünlüğünü engellemek üzere dizayn
edildiği görülür. Örneğin Gazze ve Eriha İsrail denetimindeki kilometrelerce
toprak ile birbirinden ayrılmıştır. Ayrıca Oslo'dan sonra bu sayı 195.000'e
çıkmıştır ve bu sayı bir Arap bölgesi ,olan Doğu Kudüs'e yerleşen 150.000'den
fazla Yahudi'yi kapsamamaktadır.
Barış sürecinin
Filistinlilere dikte ettiği şartlar Filistinli grupların büyük tepkisine neden
olmuştur. Bu gruplardan en önemlileri Hamas ve İslami Cihad'tır. En önemli olay
kasım 1995'te İsrail Başbakanı Yizt-hak Rabin'in öldürülmesidir. Diğer Önemli
bir engel de İsrail Hükümetlerinin yerleşimci politikalarıdır. İsrail
Filistinlilere bırakacağına söz verdiği topraklar üzerinde yeni yerleşim
bölgeleri inşa etmeye devam etmiştir. Bu yerleşim bölgeleri stratejik olarak
belirlenmiştir. Har Homa projesi ile Netanyahu döneminde Doğu Kudüs'te bir
Yahudi yerleşim bölgesi inşa edilmiştir. Netanyahu bu proje ile Doğu Kudüs ile
Batı Şeria arasındaki bağlantıyı koparmayı amaçlamıştır. Ayrıca Netanyahu'nun
Kudüs'te Müslümanlar için en kutsal mekanlar arasındaki El Aksa Camii'nin
altında arkeolojik tünel açtırması Müslüman kamuoyunda büyük tepkilere yol
açmıştır. Tüm bu Barış Sürecine aykırı uygulamalarına rağmen Netanyahu ABD'nin
baskısı nedeniyle 1997 yılının Ocak ayında el Halil'in %80'ni Filistinlilere
veren El-Halil Anlaşmasına imza atmıştır. 23 Ekim 1998 tarihinde imzaladığı
Wye River Memorandumu ise İsrail'in Batı Şeria'nın başka bölgelerinden de çekilmesini
öngörmektedir.
Bu anlaşmanın
imzalanması ile de çatışmalar sona erdirilememiş-Hr. Çünkü taraflar
birbirlerini anlaşmanın maddelerine uymamakla suçlamışlardır. İsrail
Filistinlilerin üç şartı yerine getirmediğini iddia etmiştir. Terör
şüphelilerinin İsrail'e verilmesi, FKÖ sözleşmesindeki İsrail'in ortadan
kaldırılması ile ilgili tüm maddelerin kaldırılmaması ve El Halil anlaşmasındaki
güvenlikle ilgili sorumluluklarını tam olarak yerine getirmemeleri. Bu
bahanelerle İsrail gerçekleştirmesi gereken çekilmeleri ertelemiş, bunun
üzerine Arafat, eğer ciddi görüşmeler gerçekleşmezse Oslo'nun nihai çözüm için
tanıdığı beş yıllık sürenin dolduğu Mayıs 1999'da Filistin Devleti'ni ilan
edeceğini açıklamış, ancak İsrail'in tek taraflı açıklamaların tek taraflı
İsrail uygulamaları ile karşılaşacağını bildirmesi üzerine yeni İsrail
yönetimine (Barak yönetimi) bir şans tanımak için Filistin devletini tek
taraflı olarak ilan etme kararını ertelemiştir.
Bir yıl içinde
sorunları çözeceği yolunda açıklamalar yaparak iktidara gelen Ehud Barak
hükümeti Suriye ile yaptığı başarısız barış görüşmelerinin ardından 21 yıldır
Lübnan'da bulunan İsrail birliklerini 2000 yılının Mayıs ayında geri çekti.
Tabii tekrar gözler Arafat'a çevrildi. Böylece taraflar ABD'nin baskısıyla
2000 yılının temmuz ayında Camp David'de bir araya geldiler. Camp David
görüşmelerinde bİT ara epey yol katedildiği izlenimi ortaya çıktıysa da
sorunlar çözülemedi ve bir anlaşma ortaya çıkmadı. Tartışmalar Kudüs konusunda
tıkandı. Arafat, İsrail'in Kutsal Mekanlarda kendi yönetimini devam ettirirken,
Filistinlilere Kudüs'ün banliyölerinde egemenlik veren teklifini kabul etmedi. Bu
görüşmelerin başarısızlığının ardından Ariel Şa-ron'un provokatif ziyareti ile
İkinci İntifada başladı. İkinci întifada'nm başlamasının ardından Cîinton
olaylar daha fazla büyümeden ve başkanlık süresi sona ermeden bir anlaşmanın
yapılması için taraflara yeni şartlar içeren bir barış planı sundu. İsrail bu
planı kabul etti fakat Filistin tarafının bazı çekinceleri vardı. Sonuçta bu
plan uygulanma imkanı bulamadı. Kudüs konusunda İsrail daha önce izlediği
politikalara devam ederek şehrin de facto konrolünü elde etmeye çalıştı.
İsrail DoğuKudüs'te yeni yerleşim yerleri inşa etti, şehre Yahudi göçünü teşvik
etti. Burada amaç Kudüs'ün işgal edilen kısımları üzerin de kontrolü elde
etmekti. Bu nedenlerle İsrail Clinton önerisine sıcak yaklaştı. Filistinlilerin
bu teklife itirazları ise daha çok bu planın Filistin devletini birbirinden ve
Filistin'in kalan kısmından kopuk, bağlantısız adacıklar haline getireceği
konusunda yoğunlaşmaktaydı.
28 Eylül 2000
tarihinde ana muhalefet partisi başkanı Ariel Sha-ron'un (şimdiki İsrail
Başbakanı) Mescid-i Aksa'ya yaptığı provokatif ziyaretin ardından bir hafta
sonra Cuma günü Başbakan Ehud Ba-rak'm kitlesel bir polis ve asker gücünü
yığmasıyla başlayan ikinci büyük Filistinli direnişi diğer adıyla II. İntifada
sırasında bugüne kadar yaklaşık 2500 Filistinli İsrail askerleri ve
yerleşimcilerin saldırıları sonucunda hayatım kaybetmiştir. Bir yılı aşkın bir
zamandır devam eden bu en büyük Filistinli direnişi sırasında İsrail'in
uyguladığı aşırı güç kullanımı, yargısız infaz ve siyasi suikastlar,
Filistinlilerin sosyal ve ekonomik haklarını kullanmaları konusunda getirilen
kısıtlamalar, ablukalar, sokağa çıkma yasakları ve dolaşıma getirilen
sınırlamaların hepsi İsrail'in uluslar arası insan hakları hukukunu ihlalini örneklerini
teşkil etmektedir. İsrail çatışmanın başından beri işgal ettiği topraklarda
gerçekleştirdiği bu ihlallerin hiç birini kabul etmemekle birlikte, aynı
zamanda bu bölgelerdeki kontrolün Oslo Anlaşmasıyla, özellikle Filistin
nüfusunun çoğunluğunun yerleştiği "A" bölgelerinde etkin kontrolün
Filistin yönetimine devredildiğini öne sürerek, İsrail'in işgalci bir güç
olarak tanımlanamayacağmı savunmuştur. Ölüm ve yaralanmaların çoğu ise A alanı
çevresinde, yerleşim bölgelerine giden yollarda veya bunların kavşak
noktalarında meydana gelen gösteri ve çatışmalarda vuku bulmuştur. Öldürülen
Filistinlilerin önemli oranda çocuklardan oluşması ihlallerin önemli bir yönüne
işaret etmektedir. Filistinlilerin yürüttüğü hareket top yekûn bir direniş
hareketidir. Doğdukları andan itibaren askeri işgal altında yaşamaya başlayan
Filistinli çocukların gösteri ve çatışmalarda ön planda olması, İsrail'in
iddia ettiği gibi Filistin Özerk YÖnetimi'nin organize etmesi neticesinde ortaya
çıkmış bir olgu değil, tam tersine uzun yıllar baskı altında eziklik ve korku
ve hatta kin duygularıyla yaşayan bu ihsanların gösterdiği haklı tepki ve
direniştir. Batı Şeria ve Gazze'de bulunan Yahudi yerleşim bölgeleri II. İntifadanın
başından itibaren çıkan çatışmalarda önemli bir rol oynamıştır. Filistinlilere
göre yerleşim bölgelerinin inşasının devam etmesi barış süreci için önemli bir
engel ve uluslar arası hukuk açısından da Önemli bir sorundur. Filistinliler
işgalci gücün işgal ettiği topraklara kendi insanlarını yerleştirmesini
yasaklayan Dördüncü Cenevre Konvansiyonu'nun 49. maddesini ihlal ettiği için,
bu yerleşim bölgelerinin hukuk dışı olduğunu savunmaktadırlar. Uluslar arası
toplumda bu konuda Filistinlileri desteklemektedir. Nitekim BM'in yayınladığı
çok sayıda kararda İsrail'in yerleşimcilerle ilgili politikaları kınanmıştır.
1967'den bu yana İsrail, Yahudi yerleşim bölgelerinin inşa edilmesi, finanse
edilmesi ve genişletilmesinden sorumludur. Bazı İsraillilerin, yerleşim
bölgelerinin çoğunun güvenliğe hiçbir katkısı olmadığı, tersine orduya yük
olduğu gerekçesini ileri sürmelerine rağmen İsrail, yerleşim bölgelerinin
sayısını artırarak işgal altındaki topraklarda İsrail kontrolünü sağlamak
üzere fiili durum yaratmaya çalışmaktadır.
Sonuç olarak, İsrail,
işgal altındaki topraklardaki insan hakları ihlallerine müdahaleyi Öngören
1949 Dördüncü Cenevre Konvansiyonuna taraf olmasına rağmen, bu Konvansiyondaki
pek çok maddeyi yukarıda bahsettiğimiz uygulamaları nedeniyle pek çok kez
ihlal etmiştir. Ancak bu güne kadar uluslar arası toplum tarafından, ihlalleri
engellenmek için İsrail'i kınama dışında hiçbir caydırıcı Önlem alınmamıştır.
Uluslar arası toplumun
İsrail'in kınayan kararlar almak dışındı hiçbir ciddi girişimde bulunmaması 6
Şubat'ta yapılan seçimlerde ezici bir üstünlük sağlayarak iktidara gelen ariel
Şaron'un yaklaşık iki haftadır Filistin topraklarında ve mülteci kamplarında
devam ettirdiği işgale adeta davetiye çıkarmıştır. İsrail, Lübnan'ın işgalinden
beri en j büyük saldırısını 12 Martta Ramallah'ı yaklaşık 150 tankla işgal
ederek gerçekleştirdi. Amerika'nın ve AB'nin kınamasının ardından aşamalı
olarak Ramallah'tan çekileceklerini söyleyen Ariel Şaron, İsrail tanklarının
büyük çoğunluğunu Ramallah'ta tutmaya devam etti ve intihar saldırılarını bahane
ederek işgalin alanını genişletti. Batı Şeria'daki kentlerin çoğu bugün İsrail
işgali altındadır. Şaron'un işgalin alanının daha fazla genişletmesinden ve
Gazze'ye yaymasından korkulmaktadır. Zira Gazze Hamas üyelerinin üslendiği yer
durumundadır. Şaron'un Hamas'ı etkisiz hale getirmediği ve istediğini elde
etmeden işgali sona erdirmesi maalesef beklenmemektedir. İsrail askerleri operasyonlar
sarısında sivillere karşı katliam yapmanın yanı sıra pek çok insan haklan
ihlaline de imza atmaktadır. Örneğin yaygın olarak yağma ve işkence olayının
gerçekleştirildiği gelen haberler arasındadır. Filistinli genç erkekler
evlerinden alınarak Batı Şeria'daki askeri kampa götürülmekte ve işkenceye tabi
tutulmaktadır. Filistinli doktorların yaralılara bakmasına müsaade
edilmemektedir ve ambulanslar kuşatma nedeniyle çalışamamaktadır. Sokağa çıkma
yasakları nedeniyle evlerinden çıkamayan insanlar ciddi bir gıda ve su
ihtiyacı ile karşı karşıya bulunmaktadırlar. Dünyanın gözü önünde yapılan bu
işgal hareketi İsrail ve Amerika'daki Yahudi lobisi tarafından hala sivilleri
korumaya yönelik bir operasyon olarak lanse edilmeye çalışılmaktadır. Onlara
göre asıl suçlu Arafat'tır ve operasyon ona ve teröristlerine karşı yapılmaktadır.
Halbuki İsrail kentlerdeki kuşatması yetmiyormuş gibi mülteci kamplarına karşı
da saldırılar düzenlemektedir. Batı Şeria'nm kuzeyinde Nablus kentinde ve Cenin
mülteci kampında, İsrail saldırıları devam etmektedir. Ayrıca Cenin'in
batısındaki bir mülteci kampına da İsrail 20 tane roket fırlatmıştır. İkinci
întifada'nın başlamasından bu yana yaklaşık 2000 Filistinli İsrail saldırıları
sonunda hayatını kaybetmiştir. Bunların yaklaşık 300'ü İsrail'in on bir gün
önce başlattığı "Koruyucu Duvar" operasyonu sırasında öldürülmüştür.
Aslında yapılan
katliamlar Şaron'un geçmişine bakıldığında pek de şaşırtıcı değildir. Çünkü
1953'de Ürdün'ün Kibya şehrinde 70 sivilin katline sebep olan Şaron'du. Aynı
zamanda 1982'de Savunma Bakanı olarak görev yaparken Lübnan'da 17 bin sivilin
ölümüne neden olan yine Şaron'du. Sabra ve Şatilla mülteci kamplarında yüzlerce
Filistinlinin Öldürülmesi olayıyla yine bağlantısı olan Şaron'du. Defalarca
dünya kamuoyu Önünde Oslo anlaşmasını reddeden ve Filistin devletini bloke
etmek için elinden geleni yapan ve tamamen kontrolü altında olmayacaksa yok
etmeye çalışan yine Şaron'du. Ve şu anda da uluslar arası basın sözcüleri ve
insan haklan savunucularının raporlarına göre silahsız sivil halka ateş eden,
tıbbi yardımlara saldıran, hastalara ve yaralılara tıbbi ilaç vermeyi
reddeden, ayrıca gazetecilerin kuşatma altındaki bölgelere girmesine müsaade
etmeyen, ve Arafat'ı Ramallah'taki karargahında kuşatma altında tutarak uluslar
arası toplum temsilcileriyle görüştürmeyen yine Şaron'dur.
Filistin topraklarında
yaşanan söz konusu reel durum ve İsrail'in Filistin otoritesinin tüm
kurumlarını hedef alan yoğun saldırıları, Şaron iktidara geldiğinde yapılan
umutsuz ve karamsar yorumlan haklı çıkaracak niteliktedir. Gerçekten de Şaron,
tahmin edilenin ötesinde Filistinlilere ait ne var ne yoksa ortadan kaldırmayı
hedeflemektedir. Filistin Lideri Yaser Arafat'ı uzun süre Ramallah'taki
karargahında kuşatma altında bulundurması, Filistin Otoritesine ait
karakolları ve tüm binaları saldırıların hedefi haline getirmesi Şaron'un
Ortadoğu Barış Süreci'nde Filistinlilere lütfedilen her şeyi geri alma
hevesinde olduğunu göstermektedir. Saldırıların daha kontrollü olarak
gerçekleştirildiği birkaç ay öncesinde Şaron, tüm bu saldırıları yapacağının
işaretlerini zaten vermişti. Ortadoğu'daki şiddeti durdurmaya yönelik gerçekleştirilen
tüm inisiyatifleri Amerika'nın da ses çıkarmamasını fırsat bilerek boşa
çıkardı. Kasım 2000'de ABD Senatörü George mitchell Başkanlığında oluşturulan
Mitchell Komisyonu'nun hazırladığı raporda İsrail'den yerleşim bölgesi inşasını
bir an önce durdurması istendi. İsrail tarafı, "Filistin'in şiddeti
durdurmasına" yönelik çağrıyı dile getirirken, Filistin tarafı da raporun
"İsrail'in yeni yerleşim yerleri inşa etme faaliyetlerini
durdurması" noktasından raporu değerlendirdi. İsrail yerleşimciler
sorununu, iki tarafında daha önce anlaştığı üzere, Kudüs, mülteciler ve
sınırlar sorunuyla birlikte nihai görüşmelerin bir parçası olduğunu belirterek
bu sorunun diğerlerinden ayrılması gerektiğini söyleyen herhangi bir anlaşma
bulunmadığını belirtti. Amerikalı diplomat Tenet'in sunduğu plan ise yedi
günlük bir sükunet döneminden sonra barış masasına oturulması çağrısında
bulunarak tabiri caizse İsrail'in ekmeğine yağ sürdü. İsrail o gün bugündür
bazen esnek açıklamalar yapmakla birlikte, Filistinliler şiddete son vermeden
barış masasına oturulamayacağı ifadesini tekrarlamaktadır. 11 Eylül
saldırılarının oluşturduğu uluslar arası ortam da hiç şüphesiz Şaron'un bu
kadar pervasızca davranmasında önemli rol oynadı. Hindistan Başbakanı
Vajpayee'nin Hindistan Parlamento binasına yapılan saldırının faillerinin
cezalandırılması konusunda Pakistan'a yaptığı baskının aynısını Ariel Şaron,
Filistin Lideri Arafat'a ve tüm Filistin halkına karşı yaptı ve hala yapmaya
devam etmektedir. Şaron, İsrail Turizm Bakanı Zeevi'nin katillerinin
yakalanması gerektiği argümanını Filistinlilere karşı gerçekleştirdiği tüm
saldmlan uluslar arası kamuoyunda meşrulaştırma aracı olarak kullandı. Bir
diğer argüman ise bununla bağlantılı olarak, 11 Eylül'den sonra sıkça
kullanılan teröre karşı mücadele argümanıydı.
Ramallah'taki
karargahında uzun süredir kuşatma altında tutulan Arafat sadece Şaron'un değil
ABB'nin de baskısı altındadır. ABD Başkanı Bush'un yaptığı açıklamalarda
İsrail'e işgal ettiği topraklardan çekilmesi çağrısında bulunmakla birlikte
bunun zamanını belirtmemiş olması adeta Şaron'a zaman tanımak olarak
algılanmıştır. ABD "İsrail saldırı altındadır ve kendini savunma hakkına
sahiptir, ancak Filistinlileri cezalandırmakta çok ileri gitmemelidir, en
azından bunu alenen yapmamalıdır" argümanını tekrarlamaktadır. Ayrıca
Bush'un yaptığı açıklamalara göre Arafat içinde bulunduğu durumdan kendisi
sorumludur. ABD dışişleri Bakanı Colin Powel'm Fas, Mısır ve İspanya'dan sonra
İsrail'e gidecek olması ise dünya kamuoyunda büyük tepkilere neden oldu.
İsrail'in saldırı altında olduğu argümanı Amerikan medyasının uzun yıllardır
tekrarlayıp durduğu ve maalesef Amerikan kamuoyunu da büyük ölçüde inandırdığı
bir iddiadır. Amerikan toplumu dünyada Filistin sorunu konusunda en duyarsız
toplumdur. Amerikan medyasının % 25'i Yahudilerin elindedir. Amerikanın 280 milyonluk
nüfusunun sadece 6-7 milyonu Yahudilerden oluşmaktadır. Nüfus içinde % 2-3
oranında temsil edilmelerine rağmen akademyada % 15-20, karar mekanizmalarında
ise her zaman % 10'luk bir temsil oranına sahip olmuşlardır. Amerikan
Kongresinin 500'ün üzerindeki üyesinin 50'si her zaman Yahudilerden
müteşekkildir. Yahudiler genellikle Demokratları desteklemektedirler, ancak
karar mekanizmalarındaki rolleri nedeniyle özellikle Israil-Amerika
ilişkilerinde Cumhuriyetçi Bush yönetimi üzerinde de etki sahibidirler.
Yahudiler bugünkü hükümette de Önemli görevlere sahiptirler. Örneğin Savunma
Bakan Yardımcısı Paul WolfWitzh Yahudi kökenli bir Amerikalıdır. Karar
mekanizmalarında bu kadar etkili olan Yahudi lobisinin varlığı devam ettikçe
Amerika'nın İsrail'le stratejik ortaklığı devam edecektir.
Operasyonun başından
beri dünyanın dört bir yanından işgal karşıtı sesler yükselmektedir. Irak,
Lübnan, İran, Suriye başta olmak üzere pek çok Arap ülkesi ve pek çok Avrupa
ülkesinde işgale karşı protesto gösterileri yapılmaktadır. Şaron'un işgal
ettiği topraklardan çekilmesi için BM üç kez çağrıda bulunmuştur. 28 Eylül
2000 tarihinden beri BM'nin Filistin sorunu ile ilgili olarak aldığı ilk karar
12 Mart 2002 tarihli Güvenlik Konseyi karındır. Bu karar bir Filistin devleti
"Vizyonu" nun oluşturulması çağrısında bulunmaktadır. İsrail ise
adeta bu vizyonu ortadan kaldırmayı hedefleyen faaliyetler İçersindedir. Filistin
sorununun görüşüldüğü İKO zirvesinden sonra Arap ülkelerinden ilk ciddi tepki 8
Nisan'da Irak Lideri Saddam Hüseyin'den gelmiştir. Saddam Hüseyin İran ve
Libya'nın da desteğini alarak bir ay süreyle petrol ihracatını durdurduğunu
açıklamış ve Kerkük-Yumurtalık hattını kapatmıştır. Ancak körfez ülkelerinden
Suudi Arabistan ve Kuveyt'in böyle bir karara katılmayacaklarını açıklamaları
dünya petrol fiyatlarında ciddi bir dalgalanmanın meydana gelmeyeceğini
göster-inektedir. İKÖ Zirvesinde İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesi
yönünde caydırıcı bir karar alınamamıştır. Irak'a karşı olası bir operasyonun
sıkça konuşulduğu günlerde Şaron'un böyle bir işgal hareketine girişmesinin
altında Irak'a operasyon öncesinde ABD'nin Filistin sorunu konusunda bir
düzenlemeye girişeceği endişesi yatmaktadır. Şaron böyle bir düzenleme
yapılmadan önce İsrail lehinde de facto bir durum yaratmaya çalışmaktadır.
ABD'nin ciddi baskısını üzerinde hissetmeden de işgale son vermeye hiç niyeti
yoktur.
Peki Irak'ın karşısına
dikilen BM ve diğer ülkeler neden İsrail'i de aynı şekilde uyarmadılar? Niçin
yalnız Filistin meselesi kuru bir kınamayla geçiştirildi? Filistin halkının
insan hakları neden diğer Avrupalı ülkelerin insan hakları kapsamına girmiyor?
Nerede Filistin halkının hakları?
İsrail Filistin'in en
temel hak ve hukukuna bile engel teşkil etmiş ve dünyayı bile bununla birlikte
hayretlere düşürmüştür. Ve de bütün barış girişimlerini de devre dışı bırakarak
Filistin halkını sıkıştırarak, göçe zorlayarak, vurarak yok etmeye devam
etmektedir.
Bu terör politikasına
dünya devletleri ile batılı ve Müslüman ülkelerin tepkisiz kalışı, İsrail'in
daha da cesaretlenip ahkam kesmeye devam etmesi, her geçen gün ve zaman içinde
Filistin'i dirhem dirhem tüketmesi demektir.
İsrail devletinin
Filistin'de kendilerini, bu memleketin sahibi ve varisi olarak görmeleri ve bu
toprakların gerçek sahiplerine haklarının tanınmaması insanlık dışıdır.
Filistin topraklarına sonradan gelip yerleşen bir halkın kimliklerini
korunması adına, bu toprakların gerçek varislerinin vatanlarının dışında
tutulması. Bununla da yetinilmeyip bu halka insanhk dışı muamele edilmesi ve
diğer dünya ülkeleri tarafından da yapılan bu haksızlıkların destek görmesi,
İsrail'in iddialarına katkıda bulunmakta, acilen çözülmeyi bekleyen bu vahim
hadiseyi daha da çıkmaza sokmaktadır. Ancak 57 yıldır Filistin halkı insanlık
alemine feryatlarını duyurmaya ne kadar çalıştıysa da, ne yazık ki insanhk
alemi de bu vahşeti sürekli göz ardı etmiştir. Filistin halkının İsrail
devletine karşı vermiş olduğu bu amansız mücadele toprakları uğruna öldürülen
Filistin'lilerin hesabı ne olacak sorusunu da akıllara getirmektedir?
İsrail'in adalet
sisteminin adil olmayışı ve bu kanlı devletin efendilerinin emirlerinden
oluşan karmaşık sistemler ve doğru işlemeyen hukukları ve insan haklarına karşı
işledikleri ağır suçlar, taciz ve taruz olayları insanların tanık olduğu aşikar
adaletsizliklerdir.
İsrail, Filistin
topraklarını işgal ederek Filistin ekonomisini kötü bir şekilde çöküntüye
uğratarak tarım ve sanayinin gelişimini de engelleyerek halkı her geçen gün
biraz daha çaresizliğe süreklemiştir. Fi-Iistin'lileri İsrail için ucuz emek ve
kazanç kaynağı olarak köle gibi çalıştırmak için geçim kaynaklarını yok ederek
de bu halkı her geçen gün biraz daha çerisizliğe süreklemiştir. Filistinlilerin
büyük geçim kaynaklarından biri de zeytin bağlan'dır. İsrail devleti de bunu
bildiği için, Filistin'in ana damarlarını hedef alarak öncelikle onları imha
ediyor. Filistinli emek veriyor koca bir yıl tam ürün alınacağı vakit İsrail
bulduzerlerle zeytin bahçelerini bile köklerinden ayırıyor ve cenneti andıran
bağ ve bahçeleri adeta cehenneme çeviriyor. Emeklerinin karşılığını toplamaya
gelen Filistin'liler büyük bir hayal kırıklığına uğrayarak elleri boş bir
vaziyette evlerine geri dönmek zorunda kalıyorlar. Fakat İsrailliler bununla da
yetinmeyerek Filistinlilerin kullandığı yollara büyük çukurlar kazarak çiftçi
ve köylülerin mahsullerini toplayıp götürdüklerinde araçlarının devrilmesini
sağlayarak çiftçi Filistinlilere eziyet ve zulüm olsun diye mahsullerinin
dökülmesini sağlayarak ve ziyanlarını artırarak da bazen ürünlerini tamamen,
bazen de bir kısmının zayi olmasına neden oluyorlar. İsrail askerleri
Filistinlilere eziyet olsun diye de mahsulleri insanların sırtında
taşıtıyorlar.
Eziyetlerin bin bir
türlüsüne maruz bu halk bunca çarisizlikler içerisinde bile hayatta kalma
mücadelesini verirken diğer yandan İsrailliler Filistin'lilerin yurdunda,
çaldıkları Filistin'Iilerin kimlikleriyle hayat sürüyorlar.
İsrailliler tarafından
Filistin tanm alanları sürekli tahrip edilerek halk çalışamayacak hale
getirilmiştir. Böylece halkın mağduriyetini arttırıp İsrail için ucuz ve 50
kuruşa çalışmak zorunda bırakılmışlardır.
"Ve her duvarlı
şehir ve her seçme şehiri vuracaksınız ve her iyi ağacı keseceksiniz ve bütün
şu kaynaktan kapayacaksınız ve her iyi tarlayı taşlarla bozacaksınız.[44]
"Biz (şımaran ve
güçsüz halka) zulmeden nice memleketi kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka
kavimler meydana getirdik.
Bir toplumda zulüm,
şirk ve günahların işlenmesi hiçbir kutsal kitaba inanmış ve iman etmiş
ümmetlerin işi değildir. Zulüm ve şirk ancak iman etme yerine inat edenlerin
meziyet ve idealleridir. Vurguncu menfaatperestlerin bu ilhak siyaseti Allah'ın
mazlumun hak ve hukukunun hesabını soracağı güne kadar sürecektir ancak.
İnat edenler, iman
edenleri değersiz gördüler. İnanan Allah rızasını gözetirken inat edenler
dünya ve içindeki insan alemine hakimiyet kurmaya çalışmıştır İsrail ve
Filistin örneğinde olduğu gibi.
Radikal ve eylemci
Yahudiler tarafından bir işgal merkezine çevı len Filistin yurdu, kime ait
sorusuna gelince?
Filistin yurdu asıl
varislerine aittir. Bu varisler eylemci Siyonistler tarafından kuşatılan ve
abluka altma alınan zulüm ve her işkenceye uğrayan Filistin halkıdır. Filistin
yurdu üç kıtanın birleştiği ve kutsiyetiyle de bilinen Peygamberler yurdu ve
diyarıdır. Filistin kutsal toprakları aynı zamanda da üç dinin ana yurdu olup
dünya tarihide de çok önemli bir yere sahiptir.
Bu ülkede 194S'de ve
3967'de işgalci güçler tarafından adalet sürgün edildi ve insaflar da sukuta
uğradı. 3000 yıldan fazla olan Filistin'in coğrafi tarihini şaşırtmaya ve
yanıltmaya çalışan işgalci güçler inanılması güç cesaret sergilemişlerdir.
Peki bu cesaret ve
gücü nasıl, nerede buluyorlar? Tarihin bu vahşet, eylem ve kanlı vesikalarının
günah ortaklığını yapan ülkeler kimlerdir?
BM ve Amerika bu
vahşet ve katliamların son bulması için ne yaptı?
1948 ve 1967'den beri
yapılan barış girişimleri yüzeysel olmasaydı Filistin halen bu halde olur
muydu? Filistin kimliğini inkar edip bu halkı yok sayanlar, Filistin
topraklarına sızmadan önce de Filistin halkı bu coğrafyada mevcuttu. Çünkü
Filistin kimliği Filistin de türemiştir. Bu halk işgalci Siyonistler gibi
sonradan gelip Filistin'e yerleşmemiştir. Filistin halkı daha önceden ne
yurtsuzdu, ne de ulussuz. Bu halk ve devleti varken, İsrail ne devletti ne de
ulustu. Daha Önceden olmayan İsrail kuruldu ve 3000 yıldan fazla olan bir
kimlik inkar edilerek yok edilmeye çalışıldı.
Filistin topraklarının
İsrail devleti tarafından ilhak edilmesine diğer batlı ülke ve devletler
tarafından göz yumulmuştur. İsrail devleti de bunlardan cesaret alarak Filistin
topraklarını, Yahudi yerleşim yurduna dönüştürmüştür. Filistin halkını da
topraklarından kopararak zor koşullar altında yaşamaya mahkum etmiştir İsrail.
İsrail baskısı altında
yaşayan Filistin halkı tüm temel insani haklardan da yoksun bırakılmıştır. Bu
halkın yaşadığı dramın, dünyadaki insani değerleri taşıyan milletlerin
desteğine ne kadar ihtiyacı olduğunu da görmemek mümkün değildir.
Çıplak gerçeklere ne
kadar kılıf geçirilirse geçirilsin esaslı hiçbir hakikat hiçbir kılıfla kamufle
edilemez. Çünkü Allah şahit, tarih şahittir ki: Filistin halkı sonradan
Siyonistler gibi Filistin yurdundan ortaya çıkan bir millet değildir.
Filistin üç kutsal
kıtanın birleştiği yer ve üç dinin de ana yurdudur. Tarihin evvelinden olan
yer Filistinlilerin özü ve kökenleri, kimliği ile birlikte Filistin yurdunda
bulunur. Aynı zamanda ulus'u da, İ.Ö 1190'lardan beri 3000 yılı aşkın süredir
orada yaşayan yurduna ve ulusuna büyük bir gönül bağı ile bağlı olan bir
millettir. Filistin halkı bunu, elli yedi yıldır işgal altındaki yurdu için
yılmadan gerçekleştirdiği direnişi ve sadakati ile de hem kendilerini hedef
alan İsrail'e, hem de tüm dünyaya kanıtlamıştır.
Filistin kutsal
topraklarındaki işgalci güçler ise bu yolda sonradan gelip yerleşen ve ulus
yıkıp devlet kuran ve Yahudi haklarından başka hak gözetmeyen kin, kusup kan
akıtan bir devlettir. İsrail devleti Siyonist ve emperyalizm ideolojisiyle
yalnız insanları şaşırtmakla yetinmeyip aynı zamanda tarihi de yanıltmaya
çalışmaktadırlar.
İsrail'in knesset
Dışişleri komisyonu sekreteri, 18-10-1973'de avam kamarasında millet vekili RJ,
Max Well düşüncesini, şöyle aktarmıştır.
"Fakat onlar
insan değil, halk değil, onlar yalnız Arap" demiştir.
Filistin Arap halkı
için böyle aşağılayıcı itiraflar da gösteriyor ki Siyonizm ırkçılığın, ayrımcilığm,kin
ve nefretin de bir biçimidir. Böyle insanlık dışı fikir yapısına sahip olan
Siyonist liderlerle Filistin konusunun hal olması da La mümkün. Onun içindir
ki şimdiye kadar Filistin ve İsrail sorunu böyle zihniyetler tarafından
sonuçsuz bırakılmıştır. Yıllardır Filistin meselesinin çözümü için İsrail'e
uzatılan zeytin dalı her seferinde zakkum dahna dönüştürülerek Filistin halkına
daha çok zararla geriye dönmüştür. Ve bu halk her zaman olduğu gibi kendi
kaderlerine terk edilmişlerdir. Ve bundan dolayı da Filistin davasının çerçevesinde
alman bazı kararların hiçbir şekilde sonuç vermemesi de Filistin halkının
belki bir umut beklentisini de boşa çıkarmıştır. Her zirH ve ve sonrası onları
derinden sarsarak hayal kırıklığına uğramasına da neden olmuştur. Fakat bu
Filistin halkına bir gerçeğinde kanıtı olmuştur. Çünkü Filistin halkı yüzeysel
girişimlerden de anladı ki ancak her | müşkülat ve çaresizliğe rağmen de ancak
kendi haklarını ve çıkarlarını en iyi şekilde kendilerinin koruyabileceğini
anlamış ve direnişlerini de bu yönde arttırmak zorunda kalmışlardır.
Birleşmiş milletler ve
diğer devletler Filistin sorununun yalnızca , bir mülteci sorunu olmadığını
bildikleri halde elli yedi yıldır sürmekte olan iç işgal ve soykırımın neden
bir hal ve çaresi düşünülmedi? Eğer ki Filistin çıkmazına bir çözüm bulunmuş
olsaydı işgalci güçlerin dışında tüm insan alemi huzura ermiş olacaktı. 57 yılı
aşkındır kanın ve göz yaşının durmadığı Filistin'de ara ara sorunun çözümü için
girişimlerde bulunulmuş ve defalarca bu konu masalara yatırılmış fakat oradan
da raflara kaldırarak dosyaların güvelenmeye ve tozlanmaya terk edilmiştir.
Eğer ki Filistin için şimdiye kadar yapılmış olan barış girişimleri temiz
vicdanların hukukundan geçmiş olsaydı inanıyoruz ki Filistin bu işgalde korkunç
rakamda kayıp ve bu kadar büyük zarara uğramamış olurdu.
Filistin halkı
insanlık aleminin artık bu feryatlarını duymasını istiyor. Varsa insan haklan
eğer, bu haklara dahil olmayı istiyor. Irk ve din ayrımcılığı yapan işgalci
güçlerin topraklarından çıkmalarını, Siyonist radikal Yahudiler tarafından
kemirilen kimliklerinin tanınmasını, ulus ve bağımsızlığının korunmasını
istiyor.
Filistin halkı kendi
uluslarına hak tanınmasını istiyor. Çünkü bir halkı karakterize eden ulus ve
dini inancıdır. Filistin'in direnişi de yurdu, kimliği, ulusu ve dini inancı
içindir. Ve bu halkın direnişi de bu yöndedir. Her ne kadar terörizm
ayaklanması olarak gösterilmeye çalışılsa da İsrail devleti tarafından bunun
bu yönde olmadığını da kendileri de bilmekteler.
Filistin Arap halkı
Siyonist ve emperyalist saldırganların Filistin kutsal topraklarından
çıkarılmasını ve bu kin kusan ve kan döken işgalci güçlerden arındırılmasını
ve binlerce masum insanların canlarına mal olan bu toprakların asıl sahiplerine
geri iade edilmesini istiyorlar. Her vicdanın ve her akim mutlaka iyi ve adil
çalışan bir faaliyeti vardır. İşte Filistin halkı da belki bir umut diyerekten
doğacak olan bu fikir faaliyetinin günü ve zamanını yıllarca bekleyip durdu.
İsrail'in mütecaviz ve
vahşet politikası 1948'de kurulduğundan bu yana Filistin halkına yapmış olduğu
insanlık dışı zulüm ve işkenceler hakkında yüzlerce delil ve ispat sunulduğu
halde her seferinde İsrail inkar etmiş ve her gerçeğe bir kılıf geçirmişti.
Fakat kızıl Haç komitesinin de ellerinde bulunduğu delillerle, Filistin
halkına yapılan insanlık dışı işkenceler netlik kazanmış ve doğrulanmıştı.
Uluslar arası Af Teşkilatı da çeşitli işkence iddialarını doğrulamış ve 1970'deki
raporunda;
"tutukluların
sorguları sırasında çok ciddi boyutlarda kötü muamelelerin doğrulandığı
ispatlanmış ve İsveç insan haklan cemiyetinin de bu konu ile ilgili raporlarda
bu iddiaların doğruluğunu belirtmişti. Bu konuyla ilgili İngiliz "Sunday
Times" gazetesinin 19 Haziran 1977'de yayınlanan özel raporunda da bu
gazetede özel bir çalışma grubunun da (Insight Leam) eski tutuklulardan 44'ü
Filistinli olmak üzere çeşitli kimselerle görüşerek ve 5 ay süren bir araştırma
sonucunda ortaya koyduğu kayıt ve incelemelerinde içinde zikredildiği bu özel
raporda şu sonuçlara varılmaktadır.
İsrail basit ve kötü
davranış ölçülerini iyice aşarak işkence kategorisine sokmaktadır. Hırs ve
kininden doğan vahşetini.
1) İsrail
güvenlik ve istihbarat görevlileri tutuklu Araplara kötü davranmaktadırlar.
2) Bu kötü
muamelenin bir kısmı basit yöntemlerledir; fakat daha, ileri teknikler de
kullanılmaktadır. (Elektrik şoku uygaîama, Özel inşa edilmiş hücrelere kapatma
vb.) Bu durum, İsrail uygulamalarını, basit kötü davranış Ölçülerini iyice
aşarak işkence kategorisine sokmaktadır.
3)
İşkenceye, en azından, altı merkezde başvurulduğu ortaya çıkmaktadır. Dört
cezaevi (Ramallah, Hebran, Nablus ve Gazze) bir göz altına alma merkezi
(Kudüs'te "Russian Compoud" diye ün salmış bir yer) ve bir de askeri
istihbarat merkezi (bu son iki merkez, genellikle içinde sorgulamanın
yürütülebildiği "x hücreleri" diye bilinen Özel hücrelere sahiptir)
4) İsrail
güvenlik birimlerinin hemen hepsi bu işe karışmış durumdadır. "Shm
Beth" (İsrail gizli istihbarat servisi), Askeri istihbarat Dairesi
"Latam" (özel görevlerle ilgili bir güvenlik birimi) ve Sınır polisi;
5) İşkence, emir ve yetkilerini aşan birkaç
kişinin işi denerek görmezlikten gelinemeyecek ölçüde, yöntemli bir şekilde uygulanmaktadır;
bir noktadan itibaren belirli bir siyaset olarak, sistematik şekilde
uygulandığı anlaşılmaktadır;
6)
İşkencenin üç maksatla kullanıldığı görülmektedir; bilgi elde etmek, gözaltına
alınanları suç -işleyip işlemedikleri bile belli olmayan-çeşitli suçlan itirafa
zorlamak; ve işgal bölgelerindeki Arap nüfusu böylece korkutarak
pasifleştirmek.
İsrail hükümetine
gelince, devamlı olarak çok çeşitli kanallardan gelen bu işkence iddialarını
reddetmektedir. Nitekim, Sunday Times raporuna verildiği cevapta 48 "
cezaevlerinin her an için incelemeye açık olduğunu, gazetenin raporda iddia
edilen noktalarla ilgili İsrail'in cevabını istemeden raporu
yayımladığını" ileri sürmektedir. Oysa burada söylendiği gibi cezaevleri
her araştırmacının incelemesine açık tutulmamış, Özellikle soruşturmaları
takip etmek yolundaki istekler İsrail makamlarınca hep reddedilmiştir. 49 Öte
yandan, işkence gördüklerini belirten bir çok eski hükümlünün ifadelerinden
kuvvetle ortaya çıkan bir noktada İsrail'de özel bir askeri kampın bu iş için
kullanılmış olmasıdır. Gene bu kampta özel, penceresiz bir hücrenin bulunduğu, işkence
görenlerin daha sonra buraya konduğu -mülakatların çoğundan- anlaşılmaktadır.
Bu kamp ve hücrenin varlığına kuvvetli bir delil belki de İsrail'in Sunday
Times'a verdiği cevapta bunlardan hiç söz etmemiş olmasıdır. Sunday Times'in
incelemesine göre bu kamp, büyük ihtimalle, Tel-Aviv dışındaki aslında askeri
depo olarak kullanılmakta olan- "Sarafand" adlı kamp olacaktır.
Bunun yanı sıra, bazı deliller, hiç olmazsa belirli bir süre Gazze bölgesine
yakın bir ikinci sorgulama kampının varlığına işaret etmektedir.
1- Tutuklunun,
elbiselerini de soyarak, kamçı veya sopalarla, rasgele vücudunun her yerine
kan çıkıncaya kadar vurulması;
2- Yanık
sigara uçlarının vücuda tatbik edilmesi;
3- Alıştırılmış
köpeklerin, bağlı olarak yere yatırılmış tutuklu üzerine salınması;
4- Elleri
bağlanarak, ayakları yere değmeyecek şekilde tutuklunun duvara asılması ve
böylece şuurunu kaybettirecek kadar uzun süre vücudun gerilişi;
5- Vücudun
nazik bölgelerine (ağız, göğüs, cinsiyet organları..) elektrik şoku
uygulanması;
6- Tutukluya
bir takım kimyevi maddelerin tatbik edilmesi;
7- Tutuklunun
günlerce elleri, ayaklan ve gözleri bağlı, dar ve rahatsız edici hücrelerde
bırakılması;
8- Ellerini
kapıya kıstırılarak kapının açılıp kapatılması;
9- ağza
(veya anüsa) hortum sokularak musluktan su verilmesi 10-Vücudun tabii
deliklerine (anüs veya cinsiyet organlarına) şişe veya çubuk tel gibi
cisimlerin sokulması;
11- Başa bir
torba (veya madeni bir kutu) geçirilerek yumruk veya sopalarla vurulması
12- Soğuk
(bazen sıcak ) suların tutuklunun üzerine (özellikle başına) uzun zaman
dökülmesi...
İnsan hakları varsa
bunca rüsvai haller nasıl yapılır. Yoksa insan haklan yalnız İsrail ve
Amerika'nın mı haklarına koruyup savunur? Koyun aslan gibi olmuş olsaydı kimse
onu boğazlayarnaz ve kesemezdi.
Eğer ki Müslüman
ülkeler ve halklar birbirine arka çıkmış olsalardı Filistin halkı radikal
Yahudilerin elinden helak olmazdı.
Siyonizm dünyanın dört
bir yanını sarmış, kutsal toprak Filistin yurdunda merkezleşmiş ve kendi
menfaatleri, kazançları uğruna Siyonist olmayan diğer toplumların da hak ve
menfaatlerini hiçe saymıştır. Siyonist güçlerin farklı siyasi tutumları dünyada
da kasırgalar estirip Siyonist rejimini ihtiva ederek de "siyon
liderlerinin oluşturdukları dünya üzerinde Yahudi hakimiyetinin çerçevesinde
bir devlet kurmak ve bütün insan alemine hükmederek ve de tüm ırklara teşhir
ederek; kendilerini dünyanın varisleriymişler gibi tanıtmak içinde kan dökerek
ve can alarak diğer ırklara da mesaj vermekteler. İnsaf ve hukuk ölçüsünü
tatbik etmeyen ve hırsıyla devlet kurup kendi halkının hak ve hukukunun dışında
başka halklara karşı hak ve hukuk tanımayan liderler bu misyonlarını da
dünyaya tanıtmışlardır.
Sonradan devlet olan
İsrail ve ulusu olan diğer ülkeler her hak ve hukuka sahipken ye hatta sapıklık
derecesinde olan bazı halklar bile kendi devlet ve uluslarına sahip olup ve de
uluslarıyla da tanınıyorlarsa, bu durumda Filistin'in kendi siyasi hak ve
hukukuna sahip olmaması da dünyadaki İnsan hukukunun adıl olmayışını gözler
önüne sermektedir. Filistin halkı yıllardır bağımsız devleti ve ulusu için mücadele
vermekte ve hakkını savunmaktan başka bu halk ne suç işledi ki terörizmin adı
altında anılıyor?
İsrail'in asıl amacı
Filistin halkını her yönden kuşatma altına al- | mak ve yaşamlarını da daha
dayanılmaz hale getirmek ve halkı yıldırmak ve göçe zorlamak ve bunun içinde
saldırgan politikasını devam ettirmektedir. İsrail bu tutumundan dolayı da tüm
tenkit ve eleştirilere rağmen de geriye adım atma gereği de duymamaktadır.
Peki bu halkın günahı
ve suçu neydi ki bu halk yok edilmeye mahkum edilmiş durumda. Siyonist vahşeti
Filistin'de hakmış gibi bir hale dönüştürülmüş kin, nefret ve vahşet sınır
tanımaz hale gelmiştir.
İsrail'de sınır
tanımayan vahşetin içerisinde, onur ve haysiyet yıkıcı hadiselerin de olması
halkı büsbütün yıkmıştır. Çünkü kadınlara ve kızlara yapılan taciz ve
tecavüzler kadın, yaşlı, çocuk demeden kurşuna dizmeleri bu zulüm ve onur
yıkıcı vahşetlerden dolayı Filistin halkının evlerini ve yurtlarını terk
ermelerine sebep olmuştur.
Filistin halkı mülteci
kamplarında zor koşullar altında hayatta kalma mücadelesi verirken Filistin
çocukları da bu kamplarda dünyaya gözlerini açıyorlar.
Filistin çocukları tüm
dünya çocuklarına tanınan hakların kendilerine de tanınmasını istiyorlar.
Filistin çocuklarının yurdu terörist bir devlet tarafından işgal merkezine
çevrilmiştir. Kan ve gözyaşının yerine barışın gelmesini istiyorlar. Huzurlu
bir dünyada yaşamak Filistinli çocukların da haklarıdır.
Filistin çocukları her
çocuk gibi gök yüzüne yükselen uçurtmaları uçurmak istiyorlar. Onlar havada
bomba yağdıran ölüm kusan savaş uçaklarını değil. Bu istenen dünyayı ve
beklenen özgürlüğü Filistin çocuklarına sunacak olanda insani duyguları olan
sağduyulu liderlerdir. 1948 yılından itibaren mümkün değildir ki bir
Filistinlinin kanı dökülmesin.
Geçmiş asırları
incelediğimiz zaman İsrail hukuki tutumu ve hükümdarlığı Firavun'un Nemrut'un
kanununa ne kadar benzediğini görmek mümkündür. Çünkü Firavun'un mualefeti ve
illeti Siyonist muhalefetine aynen benzemektedir. Çünkü firavun da kendini her
şeyden ve herkesten üstün görmüş ve bundan dolayı da insanlara bin bir eziyet
ve işkenceler yapmıştı. Dünya ve içindekilere meydan okumuştu. Fakat onu yutan
suya hükmedememişti ve gücü dünyada kalmaya da yetmemişti. Firavun inat etti,
ve onunla inat edenler de suda boğulup dünyadan silindiler. Ve kötü bir iz
bırakarak yok oldular. 1 Ama Allah'a iman ve itaat edenler ise Allah onları
korumuştu. Fakat | kendilerine güvenenler kendilerini ne muhafaza edebilmiş ne
de Allah'm hüküm ve gazabından kurtulmaya da güçleri yetmişti.
"(Musa
mucizelerle) onlara geldiği zaman, firavun ona "Ey Musa | muhakkak ki ben
seni büyülenmiş zannediyorum" [45]
(Musa) dedi ki
"Ey firavun bunları, bir takım ibretler olarak gök- ı lerin ve yerin
Rabbinden başkasının indirmediğini elbette bilmişsindir. I "Ey firavun,
ben de senin muhakkak halak edilmiş (olduğunu zannediyorum)" [46]
"Derken (Firavun)
onları, yer yüzünden silip atmak kökünü kazı- :| mak, yok etmek istedi. Biz de
onu beraberindekilerin hepsini suda boğduk" [47]
Ne yazık ki Allah'ın
hesabını ve gazabını hesap etmeyenler de vardır. Halbuki heva ve hevesine
dayanan her şey buna inkar ve zulüm edenler de dahil kendilerini ne ile
muhafaza ederlerse etsinler Allah ne zaman, ve nasıl yok etmesini dilerse her
bir şey çabucak kaybolur. Dünya ve içindekilere meydan okuyan her geçmiş
asrında hükümdarları dünyada kalmaya güçleri yetmemişti. Çünkü Allah tarafında
olacak olan her şey olur. İnsanların mevkii, makam ve rütbeleri de ne olursa
olsun dünyada kalmaya güçleri yetmez. Ölüm kul için kaçınılmaz bir mutlak olduğu
için her canlı gibi insanın da hayatı ölümle son bulur. Bundan kurtuluş ise hiç
mümkün değil ama ölümün vahşet şeklinden de her insan korkar ve asla hiç kimse
istemez.
Geçmiş asırların
hükümdarları Ariel Şaron'dan daha güçlü ve zengin idiler, ama zaman onları bir
değirmen gibi öğüttü. İşte dünya herkes sırasını beklesin zaman ise yalnız
Allah'ın dilediği vakitte oluşur. Ölümle başlayan ikinci hayatın kapısını bir
daha dünyaya açılması la mümkün. Gidenlerin dönmeyişi acaba memnun
kalışlarından mıdır, yoksa dönüşü olmayışından mıdır?
"Karun'u
Firavun'u ve Hamam da (yok ettik) And olsun ki Musa onlara açık deliller
getirmişti de onlar (iman etmeyip) yer yüzünde büyüklük tasladılar. Halbuki
(azabımdan) geçip savaşacak değildir." "Onlardan kiminin üstüne taş
yağdıran bir kasırga gönderdik, kimini korkunç bir çığlık aldı, batınp yok
etti. Kimini yere batırdık, kimini de (suda) boğduk. Allah onlara
zulmetmiyordu. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı." [48]
Yazık ki ayetlerin
doğrultusunda yaşanan bir insanlık yok gibi. Çünkü; Filistin işgaline
baktığımız zaman güç çıkar ve üstünlük dengesini hemen fark ederiz.
Değiştirilmişolan mukaddes kitap Tevratta seçilmiş kelimesini radikal Yahudiler
siyonizt ideolojisine göre değerlendirdiğimiz zaman bir ırk ayrımı ve üstünlük
olarak görmüşler. Yahudilerin dünyaya ve içindeki Yahudi olmayanlara
hükmetmeleri olarak algılanmış ve de tatbiki de aynen uygulanmaktadır. Yani
hüküm edenler Yahudilerdir, hüküm olunanlar da Yahudi olmayanlardır.
"Siz Allanınız
Rabbin oğullarısınız çünkü sen Allah'ın rabbe mukaddes bir kavimsin ve Rab
yeryüzünde bütün kavimlerden üstün olarak kendisine has bir kavim olmak üzere
seni seçti. [49]
"Yahudiler-Hıristiyanlar
(dince güvenilir bir şey üzerinde değildir) dediler. Hıristiyanlar da
yahudiler (güvenilir) bir şey üzerinde değildir." Dediler halbuki hepsi
de (kendilerine indirilen) kitabı (güya) okumaktadırlar. Böylece (okumak)
bilmeyenlerde onların sözlerinin aynısını söylediler. Artık Allah, kıyamet
gününde ayrılığa düştükleri şey hakkında aralarında hükmünü verecektir.[50]
Ayet-i Kerime
"Allah bir oğul
eindi diyenlerin buna dair kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi
yoktur. Birkelime olarak ağızlardan çıkan (bu söz) ne kötü onlar yalandan
başkasını söylemezler.[51]
"Ben dedim, siz
ilahlarısınız ve hepiniz yüce olanın oğullarısınız kalk ey Allah yer yüzüne
hükmet zira milletlerin hepisine sen varis olacaksın.[52]
Ayet-i Kerime kavmimiz
olan şunlar, Allah'tan başka bir takım ilahlar edinenler. Onların gerçek
olduğuna dair bir delil getirseler ya! Artık Allah'a karşı yalan uydurandan
daha zalim kimdir?" [53]
"Ve Yahudiler
bütün düşmanlarını kılıçtan geçirdiler ve öldürdüler ve yok ettiler ve
kendilerinden nefret edenlere istedikler gibi yaptılar.[54]
"Yahudiler ve
Hıristiyanlar "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz dediler.[55]
"(Yahudi,
Hıristiyan ve müşrikler) Allah'ı çocuk edindi" dedileı (Haşa!) O bundan
arınmış ve yücedir. Doğrusu göklerde ve yerde olanların hepisi O'nundur. Hepisi
ona boyun eymiştir. [56]
Tevrat ve onlardan
nefret ettim. Fakat size dedim siz onların topraklarını miras olarak alacaksın
veben size onu mülk olmak üzere vereceğim, Ben sizi milletlerden ayırt eden
Allanınız Rabbim, [57]
Ayet-i Kerime
"yine hani;
"Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız"
diye sizden kesin söz almıştık. Sonra siz de kabul etmiştiniz." [58]
7 Milletlerden öç
alsınlar; ve ümmetleri tedip etsinler;
8 Onların kirallarmı
zincirlerle,
ve ileri gelenlerini
demir bukağılar ile bağlansınlar;
9 Ta ki, yazılmış olan
hükü onlara karşı yürütsün
Ayet-i Kerime
"Sonra siz, (bu
sözünüze rağmen) yine kendinizi (birbirinizi öldürüyor, içinizden bir grubu
yurtlarından çıkarıyor, onlara karşı günah ve düşmanlık yapmakta (birleşip)
yardımlaşıyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde (hem
aranızda savaşıyor, hem de size esir düşerlerse fidye alıp kurtarıyorsunuz.
Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz işte
sizden bunu yapanların cezası ancak dünya hayatında aşağılık (ve rezil) olmaktan
başka değildir. Kıyamet gününde de azabın en şiddetlisine itileceklerdir.
Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.[59]
"ve İsrail onun
mirasının kıptıdır; ismi orduların RABBİDIR: Sen benim topuzum ve cenk
silahımsm; ve seninle milletleri kıracağım; ve seninle ülkeleri helak edeceğim,
ve seninle cenk arabasını ve binicisini kıracağım; ve seninlen erkeği ve kadını
kıracağım; ve seninle kocamış adamı ve genci kıracağım; ve seninle genç adamı
ve bakire kızı karacağım; ve seninle çiftini kıracağım ve seninle valiyi ve
kaymakamı kıracağm[60]
Muharref tevrattaki
vahşet emirleri ve bu korkunç ayet ve sözler nasıl Allah'ın kelamı olabilir?
Acaba bu vahşet ve eylem vari bab'lar-lan çelişen bu babın hükmünü ciddiye
almamışlar mı?
Tevrat "Hükümde
haksızlık etmeyeceksiniz, fakirin hatırını saymayacak ve komşuna adaletle
hükmedeceksin; kavminin arasında çekiştiricilik edip gezmeyeceksin, komşunun
kanma karşı ayağa kalkmayacaksın.
Ben RABB'ım... öç
almayacaksın, ve kavminin oğullarına kin tutmayacaksın, ve komşunu kendin gibi
seveceksin. Ben Rab'im [61]
Ayet-i Kerime
"Ey iman edenler,
Allah için adaleti (hakkı) ayakta tutun, adaletle şahitlik edin kimseler olun.
3 Bir kavme duyduğunuz kin sizi adalet yapmamaya sevk etmesin. Adil davranın,
takvaya daha yakın olun da budur. Allah'a karşı takvalı olun (emirlerine uygun
yaşayın) Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.[62]
Ayet-i Kerime
"Küfre sapanlar
ve ayetlerimizi yalanlıyanlara gelince işte onlar da alevli ateşin halkıdırlar.[63]
Ayet-i Kerime
"Andolsun ki
Allah, İsrailoğullarından sağlam bir söz almıştı.[64]
(verdikleri) kati
sözlerini bozmaları sebebiyle biz onları lanetledik ve kalplerini kaskatı
yaptık. Onlar (Tevrat'ta gerek Rasulü Erkeme gerek diğer ahkama ait)
kelimeleri, yerlerinden kaldırıp değiştiriyorlar. Onlar uyarıldıkları şeylerden
de nasiplenmeyi unuttular, (terk ettiler nevalarına tabii oldular) (Resulüm)
içlerinde pek azı hariç, onlardan yana daima bir hainliğin farkına varıp
durursun, yine de sen onları affet ve aldırma. Şüphesiz Allah iyilik edenleri
sever.[65]
"yeryüzünde
haksız yere büyüklük taslayanlari ayetlerimi anlamaktan uzaklaştıracağım.
Onlar her ayeti görseler de ona inanmazlar. Doğru yolu görseler, onu yol
edinmezler (fakat) azgınlık yolunu görürlerse, yol olarak onu edinirler. Bu
onların ayetlerimizi yalanlamalarından ve onları anlatmaktan gafil
olduklarındandır.[66]
"Milletlere baş
olmak için beni kordun; bilmediğim bir kavim bana kulluk edecek, yabancı
oğullan bana boyun eğecekler, kulakları işitince bana itaat edecekler.[67]
Ayet-i Kerime
İlahınız tek bir
ilahtır. Ahirete inanmayanlar (varsa) onların kalpleri inkarcıdır. Onlar,
büyüklük tashyanlardır.[68]
İsrail oğullarına vaat
edilmiş toprakları muharref Tevrat'taki birkaç ayet, ve yarım asın geçkindir
Filistin'de olan savaşın asıl nedenleri ve bunca vahşetin ana sebebi vaat
edilmiş Filistin toprakları.
"8 ve senin
gurbet diyarını, bütün Kenan diyarını, sana ve senden sonra zürriyetine ebedi
mülk olarak vereceğim. Bütün bu memleketleri sana ve zürriyetine vereceğim ve
senin zürriyetini göklerin yıldızları gibi çoğaltacağım.[69]
"ve RAB Musaya
söyleyip dedi. 2 İsrail oğullarına emret ve onlara de Kenan diyarına
girdiğiniz zaman (size miras olarak düşecek olan bu diğer, sınırına göre Kenan
diyarı) 2 o zaman cenip tarafınız Tsin gölünden edam boyunca olacak ve cenup
sınırınız şarka doğru Tuz denizinin ucundan olacak, 4 ve sırınız Akrabbim
yokuşundan cenuba doğru dolaşacak ve Tsine geçecek ve onun uçlan kadeş
barneanm cenubunda olacaklar, ve hatsar adarda çıkacak ve atsmona geçecek 5 ve
sınır atsmonda mısır vadisine kadar dolaşacak ve onun uçları deniz yanında
olacaktır. [70]
6 ve garp sınırınız
büyük deniz ve onun kıyısı olacaktır garp sınırınız bu olacak.
7 ve şimal sınırınız
bu olacak, büyük denizden Has dağına kadar kendinize işaret koyacaksınız.
8 Hor dağından Hamata
girilecek yere kadar işaret koyacaksınız ve smırm uçlan Tsedadda olacak; 9 ve
sınır Zifrona çıkıacak, ve onun uçları Hatsarenanda olacak, Şamil sınırınız bu
olacaktır.
10 ve şark smınnızı
Hatsar enadan Sefama kadar işaret koyacaksınız.
11 ve sınır sefamdan
anin şark tarafından Riblaya inecek ve sınır inecek ve şarka doğru kinnesat
denizinin yanma dokunacaktır.
12 ve sınır Erdene
inecek ve uçları Tuz denizi yanında olacaktır. Çepeçevre sınırlarına göre
memleketiniz bu olacak.
"31ve kızıl
denizden Filistinlilerin denizine kadar ve çölden ırmağa kadar sana hudut
koyacağım, çünkü memleketin ahalisini sizin elinize vereceğim.[71]
"23 O zaman RAB
bütün milletleri önünüzden kovacak ve sizdeu büyük ve kuvvetli milletlerin
mülkünü alacaksınız. 24 Ayak tabanlarınızın basacağı her yer sizin olacak,
sınırınız çölden ve Libnandan ır-*j maktan Fırat ırmağından garp denizine kadar
olacaktır. 25 Önünüzde kimse duramayacak, Allah'ınız RAB, size söylediği gibi
dehşetinizi ve1 korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır.[72]
Siyonist güçler
Filistin'e girdikleri vakit ne ve hangi amaçla girdikleri Tevrat Ayetleriyle
de daha iyi anlaşılmaktadır. Filistin halkını soy-' kırıma götürmek ve Kenan
diyarı Filistin'e varis olmak! Önce Filistin'in ulusunu yok ederek bu halkın
etki ve yetki gücünü kırmıştır ve] her tür tabii ve beşeri yetkisini de
sınırlayarak halkı iyice mağduriyetini artırmıştır. İsrail'in terör
politikasının yasa dışı eylemleri yasal gibi görünmüş ki dünyanın en uzun
savaşır haline gelmiş. Çünkü İsrailli kurşun atıyor suç sayılmıyor. İsrail
birlikleri baskın yapıyor hiç kimse neden yaptın demiyor. Fakat Filistinli taş
atıyor suç sayılıyor ve öldürülüyor veya tutuklanıyor ve gördükleri eziyetler
ve işkence ise insanların dayanma ve tahammül sınırlarını kat be kat aşan
boyutlardadır.
Devletsiz ve ulussuz
olmanın ne olduğunu Filistin halkından daha iyi kim bile bilir?
Siyonistlerin gözünden
kaçan bir ayet,
"Ey Adem, iyi
olanı, sana bildirdi ve hak olanı yapmak ve merhameti sevmek ve Allah'la alçak
gönüllü olarak yürütmekten başka RAB senden ne ister.[73]
"katletmeyeceksin,
zina etmeyeceksin, çalmayacaksın, komşuna karşı yalan şahadet etmeyeceksin,
komşunun evine temah etmeyeceksin. [74]
Bu adaleti ayakta
tutan ayetler Tevratm yazılı ayetlerindendir. Vahşet ayetleri ise sözlü emirler
dedikleri ayetlerdir. Bu iki son yazılan ayetlerin doğrultusundan yaşanan
insanlık var mı? Olmuş olsaydı Fi- 1 Üs tin bu halde olur muydu hiç? Veya Irak
ikinci bir Filistin'e çevrilir miydi hiç?
Bu son yazılan Tevratm
ayetleri doğrultusunda adalet hukuk bulursa dünya ve içindekilerle birlikte
huzura erecektir. Bizimde bütün dualarımız bu yöndedir.
"Ey müminler,
yine de Yahudilerin size inanacaklarını umuyor musunuz? Halbuki onlardan bir
takım vardır ki, Allah'ın kelamı (olan asıl Tevrat'ı) dinlerler de onu
anladıktan sonra, bile bile tahrif eder (bozup değiştirirlerdi).[75]
Tanınmış Siyonizm
karşıtı Yahudi düşünür ve yazar İsrael Shohak siyonizmin ideolojisini şöyle
dile getirmektedir. "Benim düşünce görüşlerime göre İsrail devleti
terimin tam anlamıyla ırkçı bir devlettir. Bu devlette insanlar, kesin
belirlenmiş yasal yollarla ve yaşmen en önemli olanlarda yalnızca (Yahudi
olmayan kökenlerine göre ayrıma-tabii tutulmaktalar... ırk ayrımı siyonizmle
başlamıştır ve bu günde temelde Siyonist hareketin kurulmasıyla
sürdürülmektedir."
Yahudilerin
ideolojisindeki görüş kendilerini yaratılmış olan tüm ırk ve halklardan üstün
görme inancı ve bu anlayışın temelindeki gerçek Baba Oğul ve de gelecek olan
Meşinin Yahudi ırkı için savaşıp bütün Yahudi olmayanları kılıçtan geçirecek
ve kırallığıni ilan etmesi, Yahudi ırkını dünyaya hakim kılması inancıylan
yatıp kalkan hırs ve kinlerinden dolayı da binlerce masum insanların kanlarını
döken radikal Yahudiler gelecek olan Mesihe kolaylık olsun diye elli yedi yılı
aşkındır Müslüman Arap halkını vahşet ve zulmün her türlüsünü uyguluyor ve
ölüm kusan top ve tüfeğini hiç susturmadan Arap halkını soykırıma
sürüklemektedirler.
"Ben dedim; siz
ilahlarsınız.
Ve hepiniz yüce olanın
oğullarınız, fakat insan gibi öleceksiniz..[76]
Matta incilinde de
havarilerin mektuplarının bu ayetlerindeki Allah'ın oğulları, çocukları
iddialarına rastlamak mümkün. Yahudilerin buradaki Hz. İsa'yı çirkin hitap
etmeleri "Biz zinada doğmadık, Babamız vardır. O da Allah'tır."
10 Yuhanna tncili 8.
Babının 39 ve Sonraki ayetlerinde diyor ki: Yahudiler İsa'ya "Bizim
pederimiz İbrahimdir. Dediler İsa onlara İbrahim'in evladı olsaydınız onun
yaptıklarını yapardınız. Fakat beni yani Allah'tan işittiği hakikati size
söylemiş olan adamı, şimdi öldürmeye çalışıyorsunuz o'na "Biz zinadan
doğmadık bizim babamız var o da Allah'tır" dediler. İsa'da onlara, eğer
Allah sizin babanız olsaydı beni severdiniz, çünkü ben, Allah'tan çıkıp geldim
ben kendiliğimden gelmedim, fakat beni o güönderdi, söylediğimi niçin
anlamıyorsunuz? Çünkü benim sözümü dinleyemezsiniz. Siz babanız sevdandan iblistensiniz
ve babanızın isteklerini yapmak istiyorsunuz" dedi.
Buradaki ben Allah'tan
çıkıp geldim cümlesini Hıristiyanlar. Ben Allah'tan çıktım sözünü ondan doğdum
manasına getirmişler. Halbuki cümlenin tamamından "Ben kendiliğimden
gelmedim Beni Allah gönderdi sözü Hıristiyanların yorumladıkları mananın tam
tersidir. Ben Allah'tan çıktım geldim cümlesini Hz. Isa Allah'tan doğdu dediler
ve Allah'a şirk koştular. Hıristiyanlar Hz. isa'yı tanrı edindiler. Tanrı oluşu
var eden, yani her kudrete sahip olandır. Hem oluş, hem de son buluş onun ilahi
kudreti dahilindedir. Allah güçlü ve kudretlidir. Mantığın çok kolay burada
kavradığı bir şey var. Eğer gerçekten Hz. İsa tanrı olsaydı Yahudiler onu
öldürmek istediği vakit neden Hz. İsa Yahudilerden kaçtı. Var etme gücüne
sahipolan ilah neden var olmuş kullardan kaçsın? İlah'm gücü ve kudreti her
cisimi kuşatmışken hem incilde Hz. İsa'nın gaybı bilmediğide yazılıdır. Peki
Hz. İsa İlahsa gay-bı bilmesi gerekmez mi her bir cisim yaratan ve yoktan var
eden her şeyden de haberdar olması gerekmez mi? ÇünküAIlah yaratmış olduğu her
zerreden haberdardır.
Bir de hıristiyanlar
Hz. İsa öldü, tekrar dirildi derler. Ya Hz. İsa ölürken onu daha sonra kim
diriltti? Veya ölüyken nasıl dirildi? Eğer Hz. İsa kendi kendine ölüyken
dirildiyse ve ölmüş bir bedene ruh veren ilah Yahudileri o büyük kudretiyle
neden yenemedi? Buradaki en önemli husus Hz. İsa'yı kim sakındı ve nasıl
sakındı. Bir de akıl ve mantığın almadığı başka bir husus ise Hıristiyan
inancından Baba Allah kimseyi idare etmez yalnız dünya ve içindekileri idare
eden oğul ilahtır. Fakat Hz. İsa doğmadan da oluş mevcuttu. Dünya ve ahenk yine
zuhur buluyordu veya idare böyle ise? Hz. İsa'nın öldüğüne inanıyorlarsa Hz.
İsa kabirde iken mevcudatın işini kim görüyordu ve dünyadaki canlıların idare
ve rızıklan kim tarafından sağlanıyordu.? Hıristiyan inancından Hz. İsa hem
şekli tahsif edilmez ilahtır, hem de insandır ve Yahudiler onun insani şeklini
katletmiştir diyorlar. Peki insan şeklinde iken ve yalnız bir yerde yaşadığı
vakit dünyanın diğer memleketleri nasıl idare edildi? Veya aynı anda tekbir
memlekette görünürken aynı anda nasıl her yerde olabildi? Olamadıysa diğer
yerlerin idaresi nasıl oldu?
"Muhakkak ki
Allah katında Hz. İsa'nın (babasız dünyaya gelişindeki) durumu. Ademin durumu
gibidir. Onu topraktan yarattı. Sonra "Ol" dedi, O da oluverdi. [77]
"Ey Ehl-i kitap,
dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında gerçek olandan başkasını
söylemeyin, Meryem oğlu İsa Mesih ancak Allah'ın Resulü ve (Meryem'e
ulaştırdığı (ol) kelimesi (nin eseri) ve O'ndan (görülmüş) bir ruhtur. Allah'a
ve resulüne inanın, (Allah) "üçtür" demeyin. Kendi faydanıza olarak
buna son verin. Allah bir tek ilahtır. O çocuğu olmaktan tamamen uzak ve şanı
yücedir. (Münezzehtir) Göklerde ve yerde olanların hepisi O'nundur. Vekil
olarak Allah kafidir. [78]
İslam anlayış ve
inancında da Hz. İsa Hak peygamberdir, ulvi ve büyük bir elçidir. İslam
inancında Hz. Ademden ve Ahir peygamber Hz. Muhammet (s.A.V) e kadar bütün
peygamberler haktır ve gerçektir. Yahudilere gönderilen Hz. Musa ya da ve Hz.
İsa'ya da inandık ve iman ettik. İslam'ın temelindeki inanç ve itikat
bozulmamış ve her zaman da doğruluğunu korumuş ve muhafaza olunmuştur.
Elhamdülillah.
Bir de Yahudiler bizim
pederimiz ibrahimdir dediler.
"Ey Ehl-i kitap,
niçin İbrahim hakkında (o yahudidir diye) tartışıyorsunuz? Halbuki Tevrat da,
İncil de ancak onlardan sonra indiril iniştir. (Bu kadarına) akıl erdiremiyor
musunuz" deyin [79]
18 İkinci Samuel'in 7.
babının 14. Ayetinde Süleyman Aleyhisselam "Ben ona Baba olacağım ve o
bana oğul olacaktır" diyor.
19 Tesniyye'nin 14.
babının ilk ayeti, "siz Allah'ınız olan Rabbin oğullarınız"
20 Aynı kitabın 32.
babının 19. ayeti, "ve Rab görürdü ve onlardan ikrah etti çünkü oğullar
ile kızlar onu öfkelendirdiler."
21 İŞAYA'nm 1. babının
2. Ayeti, " Ey gökler, dinleyin ve ey yer kulak verin; çünkü Rab söyledi:
oğullar besledim büyüttüm ve bana asi oldular."
22 aynı kitabın 30.
Babı'nm ilk ayeti "Asi oğulların vay başına" Görüldüğü gibi
hakikatler saptırılmış ve doğruluk karanlıklara
terk edilmiş ve
hakikatler yalanlarla değiştirilince de felaketlerin Önü-fie geçilmez hale
gelinmiş durumdadır.
Yeryüzündeki savaşlar
hangi nedenlerle yapılıyor? Binlerce ve ıtıilyonlarca insanların ölmesine ve
ülkelerin bu şekil harap olmasına rıeden ne?
Bozgunluk Önce
örgütlenmekten başlar ve bozuk zihniyetlerden doğan kötü ve gayri meşruu
fikirlerin neticesinden meydana gelen vahşetler de böylelikle sürer gider.
Kendi mülkü var iken başka halkların toprak ve ülkesine göz dikiliyor güçlü
olan vuruyor ve güçsüz olan vuruluyor, kovuluyor ve sürülüyor. Fakat zorbalığın
sonu ise selamete ulaşmak la mümkün. Onların hayatı ise felaketlerle son buluyor.
İmandan yoksun Kufan
ahlakından uzak olan insanlar felaketlerin oluşuna da sebep teşkil etmişlerdir.
Zayıf karakterlere sahip lider-' jerin hedefi önce savunmasız halk oluyor ve bu
halk üzerinde de gücünü deniyor. Bunun en belirgin örneği Filistin ve Filistin
gibi ülkelerdir.
Yahudilerin işaret
ettiği vaad edilmiş topraklar dedikleri Müslümanların üzerinde yaşadığı
topraklardır. Bunca vahşetlerin asıl kaynağı nedir? Muharref Tevratta olan
sözlü emirler dedikleri vahşeti işaret eden ayetler, bu insanlık sınırlarını
aşan katliyamlar ve acımasız cinayetlerin asıl sorumluları kimlerdir? Bunca
felaketlerin oluşuna sebep olan muharref Tevratı değiştiren Hahamlar ve bu
vahşetleri insan aleminin üzerine tatbik eden liderlerdir.
İbn-i Hişam sire de
rivayet olunur ki "Biz şirk ehli ve putperest iken Yahudiler kitap sahibi
idiler. Onlar bizim bilmediklerimizi biliyorlardı. Bu Yahudilerle aramızda
devamlı mücadele vardı. Biz onlara saldırıp hoşlanmadıkları hareketlerde bulunduğumuzda
onlar bize şunu söylüyorlardı: "Bu yakında gönderilecek olan peygamberin
zamanı gelmiştir. Artık biz onunla birleşecek sizinle add ve irem savaşı yapacağız"
Bu sözleri onlardan sık sık diyardık. Fakat Allah Hz. Muhammed (S.A.V)'i
peygamber olarak gönderince biz ona inandık, Yahudiler ise onun
peygamberliğini inkar ettiler.[80]
Müslüman kesime
Yahudilerin ve Hıristiyanların kin ve nefretlerinin temel nedeni ise İslam
dininin rehberi ve dünya asrının son peygamberi Hz. Muhammed (S.A.V)'i
sindiremedikleri ve Kur'an-ı Ke-rim'de Yahudi ve Hıristiyanların hakikatlari
nasıl saptırdıklarının bahsinin zikredilmesindendir. Bunun için de Yahudi ve
Hıristiyanlar Kur'an ahlakı ile bütünleşen ve onun yolunu takip edenleri hedef
almışlardır. Çünkü Yahudiler ve Hıristiyanlar önce Allah'ın dinini haber veren
peygamberi yalanladılar ve onunla birlikte Kur'an-ı Kerim'in Allah Kelamı
olmadığım ve yalnız Hz. Muhammed'in (s.A.V)'in uydurduğunu söylediler. İslamı
yıkmayı bunlarla da başaramayınca, farklı planlar kurdular. Her gün büyümekte
olan İslam aleminden korkarak bu sefer savaş adı altında Müslüman kesimlerin
bulunduğu yere taarruzlar düzenleyerek soykırıma başvurdular. Gerekçeleri ise
Müslüman oldukları için demek yerine onlar teröristtir demeyi kendilerine göre
daha uygun gördüler. Ama bunun böyle olmadığını ve hangi amaçlarla
Müslümanların katlettiklerini kendileri de daha iyi bilmekteler. [81]
"Ey Ehl-i kitap!
Size, kitap'tan gizlemekte olduğunuz şeylerin bir çoğunu açığa vuran ve bir
çoğundan da (sükut ile) geçiveren Rasulümüz gelmiştir. Doğrusu size, Allah'tan
bir Nur (u İslam) ve apaçık bir Kitap (Ku/an) gelmiş tir. "Yahudilere ağır
gelen son peygamberin Hak din ve ahir ümmetine elçi olmasıydı. Onlar kendileri
gibi bozgunluk yapan vaad edilmiş topraklar dedikleri yerleri kan dökerek
alacaklarını hayal etmişlerdi. Fakat Allah'ın adil adaletin temsilcisi olarak
gelen peygamberi gördüklerinde bu sefer kurtuluşu onu yalanlamakta aradılar.
Şiir ve beyitlerle İslam ve müslüman'i karalamaya, küçümsemeye başladılar. Kin
ve nefretlerinin esaretinden kurtulamadılar. Onun için İsrail askeri
birliklerinde atış talimleri yapılırken bile hedeflerde Muhammed'e ateş
yazılıdır.
Tel-Aviv (AP)- İsrail
ordusuna atış eğitimlerinin Hz. Muhammed'i temsil eden hedefler üzerine yapıldığı
açıklandı. Solcu İsrail milletvekillerinden El azar Gronot'un yaptığı
açıklamaya göre askere alman ençler atış eğitimlerini kefiyeti nişan tahtaları
üzerinde yapıyorlar. Subaylar "Muhammed'e ateş" komutu üzerine tetiği
çekiyorlar.
Tarihin her devrinde
oluşan katliamlarmtek ana hedefleri İslam ve soykırımdır. Fakat Allah buna izin
vermiyor. Kufan-ı Kerim de bunu teyid ediyor.
"Bütün açık veya
gizli kafir gruplar, her yerde islam'a karşı olup Allah'ın nurunu ağızlarıyla
söndürmek (uKur'an-ı ve hükümlerini kaldırmak) isterler. Allah ise kafirler
hoşlanmasa da mutlaka nurunu tamamlamak ve (yüceltmek) ister. (Tamamlayacaktır
da)" [82]
İsrail devleti
kurulmadan önce terörist gruplardan oluşan çeteler Arap halkına karşı başlatmış
oldukları Müslüman halkını ortadan kaldırma girişimleriyle 1948'den önce
hedeflere yönelik katliamlar yapılmıştı. İsrail devletinin kurulmasıyla da
soykırım hızlanmıştır.
Yahudilerin Filistin
de yayılıp kökleşmesine karşı çıkan Arap halkı İngiliz askerleri tarafından 50
bin Arap katledilmiştir.
Allah Tevratta, İncil
de ve Kur'an-ı Kerim'de yeryüzünde toprak işgal etmeyi, kan döküp nefret
kusmayı, haksız yere insan boğazlamayı değil, yeryüzünde insan gibi yaşamayı
emretmiştir. "Ey Kitap Ehli bizimle sizin aranızda müşterek bir kelimeye
gelin" [83]
Savaşlar savunma
amaçlıdır. Soykırım amaçlı olmamalı. Savaşlar birliklere yöneliktir. Sivil
savunmasız halka değildir. Şartlar ne olursa olsun intikam amaçlı intihabın
İslam dininde hiçbir yeri ve mazereti'de yoktur.
Bu eser siyasi bir
özellik taşımıyor. Sadece insani duygularımızın hassasiyetinden doğmuş olan
rahatsızlığın bir ifadesidir.
Bu eserimizin konusu
yarım asırdır sürmekte olan Filistin meselesini ele almıştır. Kitabın
içerİkliğine mutakiben yalnız kendi fikir ve hislerime dayanarak yazmayı uygun
görmedim. Bunun için kitaba büyük ölçüde tarihin kanlı vesikalarına ve bu
aylemlerin ana sebepleri olan mevcut beyanlara yer verme gereğini duydum.bu
eser Filistin İşgalini İçermektedir, buradaki kastimiz ise bütün Yahudileri
kast tme gibi bir Ön yargı içerisinde de değiliz. Biz yalnız terör ve terör
politikasını ve eylemlerine karşıyız. Bu şekil eylemler nerede olursa olsun
terör her yerde terördür.
Bu eseri Filistin
Halkına hediye ediyorum.
Şadiye Furkan DEMİRTAŞ
Saygılarımla
"Ey insanlar,
şüphesiz biz, sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. (ırkınız ve şahsınızla
övünmeniz için değil; sırf iyilik uğrunda) tanışasımz (yarışıp ve
yardınılaşasınız) diye sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki sizin
Allah yanında en şerefliniz, en takvahnız (Allah'ın emirlerine en uygun
ya-şayanınız)dır. 2 Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden haberi
olandır.[84]
"Ve Allah'ın RAB
onları senin önünde ele vereceği ve sen onları vuraca-ğm zaman onları tamamen
yok edeceksin, onlarla ahdetmiyeceksin, ve onlara acımayacaksın.[85]
Çok ocaklar söndürüp
dumansız, ve çok çocuğu da babasız bıraktılar bütün bu felaketlerin ardında
sadece göz yaşı ağıt ve feryatlar kalmışta.
Filistinli şehit diyor
ki; İsrail ne inancımızı yok edebilir ne de bizi davamızdan döndürebilir. Biz
budandıkça ve kanlarımız döküldükçe çoğalacağız. Vatan inanç uğruna bir defa
öldürüisek de bin defa dirileceğiz, canımı dişime takacağım. Ruhumu imanımla
güçlendireceğim. Göğsüme saplanan her kurşundan sendelesem de asla yıkılmayacağım.
Allah'ın huzuruna kanlı gömleğimle varacağım.
Filistinliler
aldıkları her nefesin hesabını bile İsraillilere vermek zorundalar.
"Nereye gidiyorsun Arap?" diye hemen karşısına dikiliyor İsrail
askeri
Siyonist vahşeti
hiçbir şekilde smır tanımaksızın Filistin'de vahşet sergilemeye devam
ediyor.çünkü sana kulluk etmeyen millet ve ülke yok olacak; ve o milletler
tamamen harap olacak[86]
Duygular sefil
düşünceler kısır. Vicdanlar zift gibi insaf ise onlara hiç uğramamış. Yarabbi
bunlar açlıktan mı boğazlıyorlar, bunca insanı aç bile olsalar yiyebilirler mi
acaba insan ölüsünü?
"İşte bütün
dünyaya karşı tasarlanan tertip budur; ve bütün milletlere karşı uzanmış olan
el budur.[87]
Ey Kenan,
Filistinliler diyarı, RABBBİN sözü size karşıdır. Seni yok edeceğim öyleki
artık senden oturan kimse olmayacak. [88]
İnsanlık haysiyetiyle
oynayan ve onlann hak ve hukuklarını gözetmeyen saldırgan gruplar zorba
misyonlarıyla ülke ilhak edip toplumları soykıı götürmektedir.
Öyle budadılar ki
Filistin halkını ne yaprak koydular ne de dalını.
Rab dedi şimdi
gözlerini kaldır ve bulunduğun yerden şimale ve cenuba ve şarka ve garbe bak.
Çünkü; görmekte olduğun bütün memleketleri sana ve ebediyen senin zürriyetine
vereceğim.[89]
Şaron'un başını
kaldırıp Filistin yurduna bütünüyle bakmış ve bu da bir ülke ve halkın felaketi
olmuş görülüyor. Şeytanın durmadan insanları dür-tüklemesi ve uyduruk
felsefelerinde mantıklara yatmış görülmesi bazı felsefelerin kör inançlarıdır.
ve Allah'ın RAB onları senin önünde ele vereceği ve sen onların vuracağın
zaman onları tamamen yok edeceksin, onlarla ahdetmiyeceksin ve onlara
acımayacaksın. [90]
Bu kalleşçe katliamlar
ruhları büyük ölçüde tahrip etmiştir. Peki bunca vahşetlerin hesapları ne
olacak. Gerçekten insan haklan var mı? Varsa eğer mazlumların dünyasını baskı
altına alan insafsızın adaleti neden hala tecelli ediyor?
"Acıklı ölümlerle
ölecekler onlar için dövünen
olmayacak." [91]
Babanın yüreğinde
kopuyordu fırtınalar. Kasırgalara yakalanmıştı duygulan
Takılmıştı bakışları
tek bir noktaya o tanımaya çalışıyordu insanlığı
Bunlar vicdanlarını
verip dünyayı gasp, etmeye çalışanlar. Bunlar çocukların dünyasını bile zindana
çevirenler.
Neden kaçıyorsun
küçüğüm, yoksa senide mi evinden çıkardılar. Neden yüreğin kabarmış küçüğüm!
Daha büyümeden seninde mi umutlarını söndürdüler?
25 Hem yiğidi, hem
kızı. Emzikteki çocukla, ak saçlı adamı, Dışardan kılıç, Ve içerden dehşet
telef edecek.
Hasımlardan alacağım, ve benden nefret edenlere
ödeyeceğim." [92]
Çocuklar her zaman
merhamete muhtaçtır. Vahşete değil.
Bu insanlık dışı
katliamlar yapanları suçlu buluyor ve vicdanlarımızda yargılıyoruz ve onları
Alemlerin hakimi Allah'a dava ediyor ve onun yargısına bırakıyoruz.
21 Atalanmn fesadından
ötürü, onun oğullarını boğazlayacak, yer hazırlayan da ayağı kalkmasınlar ve
diyarı kendilerine mülk edinmesinler; ve dünya yüzünü şehirlerle doldurmasmlar.
22 ve orduların Rabbi diyor. Onlara karşı kalkacağım, ve adı ve baki kalanı ve
oğlu, ve torunu Babilden kesip atacağım, Rab diyor.[93]
İsrail tarihi
şaşırttığı gibi Filistin halkının kaderini de tayin etme hakkını da kendinde
görmüş ve bu halka insanlık dışı bir hayat yönü çizmiştir.
Bu çocuk hiç aynaya
bakmayacak mı?
Sen aynaya bakmaktan
korkma küçüğüm seni bu hale getirenlerin kalpleri bakmaktan ürktüğün bu
yüzünden daha korkunçtur.
Bu kadar vahşet ve
canavarlığı kaldıracak güç yoktur. Ne olur paylaşalım ya Rab. Ağlama güzel
çocuk bunlar gözyaşlanndan anlamazlar. Çünkü bunlar vicdanlarını verip dünyayı
satm alanlar.
Dua, dua üstüne
yürekleri kabarmış.
Çocukların göz yaşları
yağmurlara karışmış.
Filistin çocukları
vahşetin ve kahrm çocukları oldular.
Duvarlar dehk deşik
evler ise harabe ölümün soğuk nefesi hissediliyor FDMtade. Her yerde bu
çocuklara banş gelmiyor, özgürlük gelmiyor. Bu ço-cuklarm yaşadıkları ve tamk
olduklar, tek şey felaket vahşet ve gözyaşı
Yabancı ayaklar
çiğniyor vatan topraklarını. İnsafsız kalplerin hukukuna terkedilmiş kararlar.
Soğuk ve acımasız eller uzanıyor kıskıvrak yakalıyor gençleri. Sebepsiz ve
nedensiz kin, bürümüş onların gözleri hiddet ve şiddetin hakimiyetinde
Filistin onlara söylenen tek şey ya çık gitt, ya da öl yok ol..
1994'de fanatik
Yahudiler tarafından Hz. İbrahim camisine düzenlenen katliamdaki vahşet
tablosunun bîr kurbanı, ibadet için camiye giden Filistinli Müslüman halkı
kendisine kurulmuş olan hain pusudan habersizlerdi. Bu katliamda 50 civarı ölü
300'ün üzerinde insan yaralanmıştı.
Ne gelmez zafermiş bu
Müslümanlar için ya rab senin emrin buysa sana iman eden kullarına boyun eydik
amenna.
Her İslam ülkesinde
çıkıyor karşımıza kanlı bir tablo. Yanlışlık bizde mi yoksa dünyada mı var bir
vefasızlık ama acaba kimde?
1994'de Hz. İbrahim
camisine yapılan saldırıda hayatını kaybedenlerden şehit bir Filistinli.
12 "ve kavimler
kirecin yanması gibi, kesilip ateşle yakılan dikenler gibi olacaklar.[94]
İnsan alemini dehşete
düşüren bu kanlı tarih ve ne olduğu belirsiz olmuş dünyaya azman Ah bu dünya bu
dünya ipsizlerin dünyası.
İnsan elindeki gücü
kullanarak zalimleşir ve alçalır. Fakat o bunu fark edemez.
Senden artakalanı ateş
yiyip bitirecek.[95]
Adaletsizliğin hakim
olduğu bir mekan olmuş Filistin semaya yükselibir feryat hepisinin imdadı ol,
şahit ol yarab ruistm şemaya yükseliyordu acı, acı bin bir feryat hepisinin
imdadı aynı zatı kadireydi. Sen, şahit
12 ve kavimler kirecin
yanması gibi, kesilip ateşle yakılan dikenler gibi olacaklar. [96]
Ey Kenan,
Filistinliler diyarı, Rabbin sözü size karşıdır. Seni yok edeceğim, öyle ki
artık sende oturan kimse olmayacak." [97]
Dehşetin ve esirliğin
ne kadar şekli varsa Müslümanlar yaşadı. Ve de halen yaşamaktalar. Çünkü
Dünyanın hukuku bozuk zihniyetlerin içinde.
Bir yığın fitne fücur
getirdiler illeti. Darma dağm ettiler bu kutsal memleketi.
Siyonistlerin
dünyasında yalnız Yahudilerin hak ve hukuku gözetlenir. Onların dışında başka
halklar için hukuk yoktur. Adalet yok. Arap halkım onlara karşı koruyacak kimse
de yok.
İşte taciz ve taruz
merkezi haline getirilen Filistin, Mülk benimdir buyu-ruyorsun Amenna yarab tüm
oluş senin ama mülk benimdir diyen küfür aleminin efendileri de senin zatına
teslim olanda senin. Yarabbi vuranda senin vurulanda senin. Allah'ım zaferde
senin hesapta senin.
20 Sen benim topuzum
ve cenk silahlarımsm; ve seninle milletleri kıracağı; ve seninle ülkeler helak
edeceğim; 21 ve seninle cenk arabasını ve binicisini kıracağım, ve seninle
erkeği ve kadını kıracağım; [98]
Bir felaketin ve
yıkımın tablosu çiziliyor ve o planını gerekli bulup kendini haklı çıkarıyor.
Haksız da olsa o bundan ısrar ediyor ve derken düzenbazların düzeni başlıyor
ve alt üst oluyor her şey Filistin var ama halkı içinde değil. Gerçekten insan
haklan var mı? Varsa eğer bu insanların haklan nernede?
Vaat edilen ülkelerin
ana yurtlarını nasıl gasp edilip alınacağını muharref Tevrat'ta ki millet ve
memleketleri ilhak emirleri ile oluştuğu anlaşılmaktadır.
8 işte benden ve miras
olarak sana milletleri mülkün olarak yeryüzünün uçlarını da vereceğim.
9onları demir çomakla
kıracaksın; Bir çömlekçi kabı gibi onlan parçalayacaksın. [99]
13 ve Allah'ın RAB onu
senin eline verdiği zaman, onun her erkeğini kılıçtan geçireceksin; 14 ancak
kadınları ve çocukları ve hayvanları, ve şehirde olan her şeyi, bütün malını
kendin için çapul edeceksin; ve Allah'ın Rabbin sana verdiği düşmanlarının
malını yiyeceksin. 15 Bu milletlerin şehirlerinden olmayıp senden çok uzakta
bulunan bütün şehirlere böyle yapacaksın. 16 Ancak Allah'ın Rabbin miras olarak
sana vermekte olduğu bu kavmlerin şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ
bırakmayacaksın; 17 fakat onları, Hitti-leri, ve Amorileri ve Kenanlıları, ve
Prezzileri, ve Hivileri, ve yabusileri, Allah'ın Rabbin sana emrettiği gibi
tamamen yok edeceksin;
Gözlerimizdeki
hayretler yüreğimizi yaslara boğdu gözlerimiz her şeye tanık ne çare ki dil
bunu haykırmaktan aciz. Yarabbi kandil gibi söndürülen bunca insanların hesabı
ne olacak.
İnsanlar ürkmüş
gözlerde daima korku ve dehşet yarınları meçul kalmamış hiçbir umutları ve her
sabahın seherinde Filistinde yine yas havası?
Yarabbi müslümanm ömür
süreci hep esirlik mi olacak?
3 ve öldürülmüş
olanları dışarı atılacaklar ve leşlerinin kokusu çıkacak; ve kanlan ile dağlar
eriyecek. [100]
Bunlar tarihin acı ve
kanlı vesikalarıdır. Melekler günah işlemezler fakat şeytanlar da iyilik yapıp
sevap kazanmazlar. Kendini tahutlaştıran insanlar da iyilik hasıl olmaz çünkü
onların iradesi hırs ve nefsin ibaresine itaat eder. Böyle insanlardan da
adalet ve merhamet beklenmez.
"Bundan dolayı
İsrailoğullanna (Tevrat'ta şöyle) yazdık kim bir canı, başka bir cana veya
yeryüzünde (günah işleyerek toplumda) fesat çıkarmasına karşılık olmaksızın
(Haksız yere) öldürürse, bütün insanlan öldürmüş gibi olur. Kimde onun hayatını
kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur. Muhakkak ki peygamberlerimiz
onlara açık deliller getirmişti. Sonra hakikattan onlardan bir çoğu bunun
ardından yeryüzünde (yine isyan ve cinayetle) taşkınlık etmekteler." [101]
Yarabbi Müslüman
yurtlarını hep belalar mı saracak mümini cezalandır-maksa senin yüce maksadın
teslim olduk amenna.
İsrailli,devletinin
hedeflere yönelik kurumlaşma takip etmiştir.Bu gelişmeler siyonizmi
destekleyen misyonları da memnun etmiştir. Ama Filistin Arap halkını da
derinden vurmuş ve maf etmiştir.
Siyonistlerin yapmış
oldukları katliam ve vahşetlerin dünyaya yansımaması için gazeteci ve
habercilere de şiddet uyguluyorlar. İsrail de adalet yok, hukuk yok insani
değerler yok, acımak yok onların ellerine düşmeyi ver, seni onlardan koruyan
da yok, İsrail yetkilileri istediği zaman tutuklar istediği zaman vurur, hiçbir
hukuk da onlara tesir etmez.
Bu Filistinlinin
ensesinde ölümün soğuk nefesi Azrail'i ise İsrail askeri
Filistinli genç diyor
ki imanım güçlü ölüm korkusu asla taşımıyorum. Göğsümdeki inancımı gururla
taşıyorum. Düşmana teslim olmak onursuzca yaşamak demek sonumun ne olacağım da
artık biliyorum.
Bu çocukların
gözlerinde sayısız ifadeler var. Çünkü korku kin ve nefret-len büyüyor Filistin
çocukları.
Bana karşı yapılan
hiçbir silah işe yaramıyacak ve hükümde sana karşı halkın her dili suçlu, S.
çıkarılacak. [102]
îsrailin her zaman bir
gerekçesi vardır. Adam öldürmek için.
Temelli döndürüldü bir
sürü ocak. Yarabbi bilmem ki bunlar sana nasıl hesap verecek.
Mazlumun dünyasını
baskı altına alan insafsızın adaleti
Filistine sivri sinek
ordusunu gönder ya Rab. Ona da razıdır ümmet. Yeterki sen emret ya Rab onunla
da gelir galibiyet.
İsrailli Filistinlinin
karşısına dikilerek diyor ki ben üstünüm ve Filistin bizim yurdumuz.
Filistinli'de diyor ki ağzın ne kadar büyük olsa da sen beni yutumazsm. Bu
topraklar benim ve bunun için de direneceğim. Gerekirse ölürüm yurdum için ama
sana da asla boyun eğmeyeceğim.
Bebekler kötü söz
söylemezler.
Bebekler taşta
atamazlar anlann kokusu çiçeklerde bile bulunmaz. Çünkü onlar burcu burcu
cennet kokarlar. Onların avuçları da güzel kokar bebeklerin elleri kan,
kokmamah.
Ey dünyayı iğne
deliğinden geçirmeye çalışan A... Ey Allah'ım hüküm ve gazabından habersiz olan
A......Sen bebeklerin katili olan
Keşke idrak
edebilelsen de hayatın içinde kaybettiğin insanlığı yüreğinde ve vicdanında
bulabilsen.
Çünkü sana kulluk
etmeyen millet ve ülke yok olacak, ve o millet tamamen harap olacak" [103]
İşte iman ile küfürün
arasmda bulunup ve vahşet içerisinde ölen insanlar ve biz de bu yargının
hesabını Allah'a bırakıyoruz.
"onların her
şeylerini tamamen yok et, ve onları esirgeme erkekten kadına."[104]
İşgalci güçler
insanlık düşmanları yazık ki dünya hakimiyeti tahutun idaresinde.
Tetik çeken parmağın
feri kesilsin Mermi patlamasın namlu sıkışsın Katilleri sana havale ediyoruz
yarab En iyisini ancak sen bilirsin.
Bir insanın üzerinde
silah veyahut kanunen yasak olan herhangi bir şey çıktığı vakit tutuklanarak
mahkemeye sevk edilmesi gerekmez mi? Veyahut o insan hiçbirşey taşımıyorsa
salınması gerekmez mi?
Dokuz aylık yoldan
geldin dünyaya buseydin alemin bu kadar kirli ve dehşet dolu olduğunu dünyaya
gelmek istermiydin küçüğüm...
Ey kurban olduğum
varını dır bilmem ki bundan daha kötü bir zaman.
Yarabbi bilmem ki
bunlara nasıl verildi bu meydan.
Allah'ım isyanım
yalnız kendime bilirim ki bunların hepisi de sana ayan.
"Onları kuzular
gibi ergeçlerle koçlar gibi boğazlanmağa indireceğim' [105]
10 Büyük milletleri
vurdu, ve kudretli kırallan öldürdü,
11 amoriler kırallan öldürdü ve basan kiralı
Ogu, ve bütün Kenan ülkelerini vurdu,
12 ve onların yerini miras, kavmi İsrail ile
miras olarak verdi. [106]
Yiğitlerin yüreğinde
ilmek ilmek sökülen ve son bulan bir sürü genç hayat
22 Rab Yehova şöyle
diyor; işte milletlere elimi kaldıracağım ve kavmle-re bayrağımı yükselteceğim
ve senin oğullarını kucaklarında getirecekler ve senin kızlarını sırtında
taşıyacaklar, 23 ve kırallar sana lala ve kıraliçeleri sana dadı olacaklar,
yere kapanıp ayaklarının tuzunu yalayacaklar. [107]
Siyonist işgalciliğin
kabulü hiçbir vicdan hukukuna yakışmamaktadır.
Kötü düşünceli
insanların mantık faaliyetleri de bozuk işlemektedir. İşte bu güçler kaba ve
insafsız kuvvet tatbik ederek dünya ve kendi ırkından olmayan halklara da
hakimiyet kurmaya çalışmaktalar.
Bu imkan alemini
kimlerdir. İnsanlara dar ve zindan edenler.
Sorumluluk sahipleri
yalnız kendi mevkiine istikbal beklerse bu davramş diğer insanlar için
haksızlık olur. Bana göresi, bencesi, veya bana nesi ölçü-sündeki hakikatlar ve
vahim bir hadisenin ihmali işte acı manzara!
"Dünya hayatı
küfre sapanlara süslü göründü. (Dünyaperest) oldular." [108]
Sallanıyor dünyanın
çaüsı vallahi başımıza ha çöktü ha çökecek yarabbi sen imdat etmesen Filistini
Şarondan kim kurtaracak. darı.
İsrailliler tarafından
organları alınmış Filistinliyi görüyoruz.
insanların lanetlisi
iblislerin yaveri seni rezil mahluk zorbalığın hüküm-
Bunlar seni
bilmiyorlar yarabbi.
Bunlar seni
bilmiyorlar. Bilmiş olsalardı seni olurdu onlarında bir parça insafları.
Bir vahşetki hiç
bitmiyor. Nerede ve ne zaman başladı. Nereye ulaştı ucu?
Yüzleri paramparça
insan tanınmaz halde. Allah'ım bunca vahşet ve günahlar hangi noktada.
Ne çocuktur diyorlar
ne de ihtiyara acıyorlar. Zorba, Filistin'e hakim müslümam boğazlıyorlar.
Esir olmuşsa bir halk
bir millete yaşatıhyorsa zulmün ve esirliğin her tür lüsü, yetmiyorsa zalime
güçleri vallahi kıranda senin kırılanda senindir ya Rab! "onların her
şeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme; erkekten [109]
Israilin hücumuna
uğrayan halkm feryatları ve yüzlerdeki hüzün ve dehşet çizgileri yüreklerinden
kopan bin bir feryatlar ve dillerde dökülen bedduanın her türlüsü sen şahit ol
şahit ol yarab..
İsrail iç işgalle
yetinmeyerek engelli bir insanı da hedef alaral Filistin halkını galeyana
getirme! istemiştir. İsrail, Filistin halkınır ruhani liderini terör eylemini
içeren bir vahşetle katletmiştir. Ve halkı iyice kışkırtma amacıyla yapmış
olduğu bu katliamlar da yetinmemiştir ve kan dökme bağımlıs olan şaron kan
dökmeye devarr emri verip bizzat eylemleri de kendisi koordine etmektedir.
Fakar bunları yanı sıra da evrensel insar ahlakıyla çatışan başka bir yanlışır
da temelini atmış ve ağlama, duvarına bir de utanç duvarı eklemiştir
Doğruluk Allah'ın adil
adaletiy le bütünleşip nesilden nesile yayı Iacaktır. Kötülerin kötülükleri an
cak karanlık alemlerine gömüle çekler kendileriyle birlikte. İslam aleminin
verdiği kayıp ve de vereceği kayıpla: dökülen her damla kan her daim bin misli
inandım. İman ettim diyen yeni filizleı yeşerecektir. Bunları yok etmeyede hiç
kimsenin gücü vede kuvveti yetmeyecek tir.
Uzayıp göğe erse ya
kanlı alemin efendilerinin başlan
Zulm ve zorbalıktır
bunların hep işleri
Yüzleri hep şerlidir
Her yerde tanınırlar.
Şeytandır liderleri
ezelden lanetliler
Boğazlarken insanları
öldürdüklerini yemezler.
Duygu yoksunudur onlar
hissizdir anlamazlar.
[1] Al-i imransuresi ayet 111
[2] bakara suresi 78. ayet
[3] isra 4. ayet
[4] Bakara Suresi 60. ayet.
[5] Bakara Suresi 61. ayet
[6] Al-i İmran Suresi 78. ayet.
[7] Tevrat, Veremya, Bab 51, Ayet 19-20-21-22-23, S. 777 '
[8] Tevrat, Tesniye, Bab 9, Ayet 22-23, S. 185
[9] Tevrat, Tesniye, Bab 20, Ayet 10- j 17, S. 29
[10] Tevrat, Kasas-39, Memurlar, Bab-82, Ayet 6-7-8
[11] Tevrat, Tekvin, Bab 17, Ayet 8, S 14
[12] Tevrat, Tekvin, Bab 28, Ayet 13-14, S 27
[13] Tevrat, Sayılar, Bab 34, Ayet 1-10, S. 172
[14] Tevrat, Tekvin, Bab 16, Ayet 18, S. 13
[15] Tevrat, Amos, Bab 9, Ayet 12, S. 872
[16] Tevrat, Çıkış, Bab 23, Ayet 31, S. 77
[17] Tevrat, Tes-niye, Bab 12, Ayet 25, S. 189
[18] Tevrat, Mezmurîar, Bab 135, Ayet 10-12, S. 621
[19] Kasas Suresi 62. ayet..
[20] Bakara Suresi 211. ayet
[21] Bakara Suresi 91. ayet.
[22] Tef raf, Ye-remya, Bab 10, Ayet 10, S. 724
[23] Saf Suresi 6. Ayet
[24] Tevmt, Çıkış, Bab 20, Ayet 5, S. 73
[25] Tesniye, Bab 7,
Ayet 1-2, S. 184
[26] Tevrat, îşaya, Bab 14, Ayet 25, S.684
[27] Tevrat, Tsefenya, Bab 2, Ayet 5, S. 885
[28] Tevrat, Tesniye, Bab 32, Ayet 42-43, S. 212
[29] Tevrat, Yeremya, Bab İt, Ayet 22-23, S. 735
[30] Tevrat, Tsefen ya, Bab 2, S. 887
[31] Tevrat, îşaya, Bab 14, Ayet 21-22, S. 683
[32] Tevrat, Sayılar, Bab 23, Ayet 24, S. 160
[33] Tevrat, Mezmurlar, Bab 2, Ayet 8-9, S. 540
[34] Tevrat, Yaremya, Bab 51, Ayet 19-20, S. 777
[35] Tevrat, Mezmurlar, Bab 149, Ayet 7-8-9, S. 628
[36] Tevrat, İşaya, Bab 34, Ayet 8, S. 697
[37] Benny Maris "The aaıses and charecter of the Arab
Exoâus From palestine" the İsme! Defence forces Intelligence Branch
Analyis fa june 1948" Middk Enstern Studies, 22, no 1 (Ocak 1986) S.8
[38] s.17
[39] UN, DFPR, Cilt XIII, Ünitenin No. 3 Mart 1990 S. 4
Filistin hak ve sorunuyla ilgili BM komitelerinden bir şahsın iddia ve
itirafları
[40] Tevrat, Hezekiel, Bab 23, Ayet 25, S. 810
[41] HEZEKİEL BAB-9 Ayet 5-6 s.794
[42] Tevbe Suresi, 34. ayet
[43] Al-i imran, 64. ayet
[44] Tevrat, II, Krallar Bab 3, Ayet 19, $.370
[45] îsra Suresi 101 i Ayet
[46] îsra, 102
[47] îsra, 103
[48] Ankebut, 39-40 ayet
[49] Tevrat, Kitabı Mukaddes, Tensiye, Bab 14-12
[50] Bakara Suresi 113. ayet
[51] Kehf Suresi, 5. Ayet
[52] Tevrat, Kitabı Mukaddes, Mazmurîar, Rab 82/6-8
[53] Kehf Suresi, 15. ayet
[54] Tevrat, Ester, Bab 9, Ayet 5-16, S. 498
[55] Maid 18 ayet.
[56] Bakara Suresi 116. ayet
[57] kitabı Mukaddes, Levliler, Bab. 20/24
[58] Bakara Suresi 84. Ayet
[59] Bakara Suresi 85. ayet
[60] Tevrat, Yemmya, Bab 51, Ayet 19-20-21-22-23, S. 777
[61] Levililer, Bab, 19-15-17
[62] Maide Suresi, 8. Ayet
[63] Maide, 10. ayet
[64] Maide. 12. Ayet
[65] Maide, 13. Ayet
[66] A'raf Suresi, 146. Ayet
[67] Tevrat, 11. Samuel, Bab 22, Ayet 44-45, S. 331
[68] Nahl Suresi, 22. ayet
[69] Tevrat, Tekvin, Bab 17, Ayet 8, S. 14
[70] Tevrat, Sayılar, Bab 34, Ayet 1-10, S. 172
[71] Tevrat, Çıkış, Bab 23, Ayet 31, S. 189
[72] Tevrat, Tesniye, Bab 12, Ayet 25, S. 189
[73] Tevrat, Mika, Bab 6-8
[74] Tevrat, Çıkış, Bab 20-13-17
[75] Bakara Suresi 75. Ayet
[76] Tevrat, Mezmurîar, Bab 82, Ayet 68, S. 8
[77] Al-i İmran suresi 59. ayet
[78] Nisa Suresi 171 Ayet
[79] Al-i İmran, Ayet 6-7
[80] ibn-i Hişam sert, 1. Syf: 211, İbn-i Kesir sire, 1.
Syf: 291
[81] Maide 15. ayet
[82] Tevbe 32 ayet
[83] Al-i İmran suresi 64. ayet
[84] Mucurat Suresi 13. ayet
[85] Tevrat, Tensiye, Bab 7, Ayet 1-3, S. 184
[86] Tevrat, İşaya, Bab 60, Ayet 10-12, S. 718
[87] Tevrat, îşaya, bab 3, Ayet 8, S. 684
[88] Tevrat, Tsefenya, Bab 2, Ayet 5, S. 887.
[89] Tevrat, Tekvin, Bab 13, Ayet 14-15, S. 11
[90] Tevrat, Tensiye, Bab 7, Ayet 1-3, S. 184
[91] Tevrat, Yereyma, Bab 16, Ayet 4, S. 739
[92] Tevrat, Tensiye, Bab 32, Ayet 211
[93] Tevrat, İşaya, Bab 14, Ayet 21-22, S. 683
[94] Tevrat, işaya, Bab 33, Ayet 12, S. 697
[95] Tevrat, Hezikiel, Bab 33, Ayet 13, S. 69
[96] Tevrat, İşaya, Bab 33, Ayet 12, S. 810
[97] Tevrat, Tsefenya, Bab 2, Ayet 5, S. 887
[98] Tevrat, Yeremya, Bab 51, Ayet 19-23, S. 777
[99] Tevrat, Mezmurya, Bab 2, Ayet 8-9, S. 540
[100] Tevrat, Işaya, Bab 34, Ayet 3, S. 697
[101] Maide Suresi, 32. ayet
[102] Tevrat, İşaya, Bab, Ayet S. 714
[103] Tevrat, İşaya, Bab 60, Ayet 10-12, S. 718
[104] Tevrat, Samuel, Bab 15, Ayet 3, S. 286
[105] Tevrat, Yeremya, Bab 51, Ayet 40, S. 778
[106] Tevrat, Mezmurlar, Bab 135, Ayet 10-12, S. 621
[107] Tevrat, İşa-ya, Bab 49-12, Ayet 22-23, S. 711
[108] Bakara suresi, Ayet 212
[109] Tevrat, Samuel, Bab 15, Ayet 3, S. 286