CİHAD.. 2

ARAPÇA YAYINCININ ÖNSÖZÜ.. 2

GİRİŞ. 2

Mukaddime. 2

1- Müellifin Siyasi Hayatı 3

2. İbn Nahhas'ın Kültürel Hayatı 4

3- Sosyal Hayatı 4

1- İsmi, Nesebi, Nisbeti: 4

2- Künyesi, Şöhreti ve Lakabı: 4

3- Şeyhleri (üstadları) ve öğrencileri: 5

4- İlmi Kariyeri: 5

a- Emr-i Bil Maruf, Nehy-i Anil Münker 6

b- Bidat ve Bidatçılara Karşı Tutumu: 6

4-İlmi eserleri 6

5-Alimlerin ona senaları ve vefatı 7

GİRİŞ. 7

1-Cihadın tanımı, delaleti ve güzellikleri 7

Kur'an ve Sünnette Cihadın Delaleti: 7

Cihad Ne Saldırıdır Ne De Savunma: 8

Şer'i Anlamıyla Savunma. 9

2- Cihadın Sebepleri ve Merhaleleri 9

Cihadın Merhaleleri: 9

3- Cihadın Büyük-Küçük Diye Taksimi 11

4- Metnin tahkiki 13

A- Kitabın müellifine isnadı. 13

B- Metodu: 13

Cihad Hususunda Yaazilnıış Eserler: 14

Kitaplardan bazıları: 15

İbni Nahhas'ın Cihad Kitabıyla, Muhammed b.Yusuf'un "El-İctihad'u fi Fazli'l-Cihad" Adlı Kitabının Karşılaştırılması: 18

İbn-i Nahhas'ın Kitabının Meziyetleri: 18

Sonuçtaki Meziyeti: 19

Kitabın Kopyaları: 19


CİHAD

 

ARAPÇA YAYINCININ ÖNSÖZÜ

 

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat ve selam muttakilerin imamı mücahitlerin efendisi, dinin san­cağım dalgalandıran Nebi (s.a.v.), al ve ashabı İle bu ümmetin selefinden ve halefinden onlara tabi olan, her zaman cihad edip savaşan, sınırlarda nöbet tutan ve onu savunanla­rın üzerine olsun.Elinizdeki bu kitap çok değerli ve bulunmaz bir cev­herdir. Kitap, hüküm, haber ve fazilet açısından cihad ve mücahidlerle ilgili her şeyi kapsıyor. Neticede Allah yolunda cihad ile ilgili benzeri olmayan bir ansiklopedi ortaya çıkı­verdi. Dar'ül-Beşair (yayınevin)in onu önemli bulup ya­yınlamakla Allah (c.c.) onu büyük bir şerefle şereflendirdi ve ona büyük bir ikramda bulundu.Kitap, aslında değerli iki kardeşimiz Dr. İdris Muhammed ve Dr. Halid İstanbuli'nin Ümmü'I-Kura Üniversitesi Şeri­at Fakültesine sundukları master tezidir. Kitabın bir bütün olarak yayınlanmasına ikisinin karar vermesinden sonra, kendilerinin doktora tezini hazırlamakla meşgul oldukların­dan Allah onları muvaffak kılsın ve adımlarım da doğru kıl­sın kitap matbaaya verilmeden önce onu gözden geçirme ve kritiğini yapma işini bana verdiler.Kitaptaki tercümelere özellikle önem verdim. İki tezde de tekrarları çıkarttım. Fayda gereği veya ravinin tercüme­siyle ilgili olduğundan (kalan kısmını) sonuncusunu bırak­tım. Aynı zamanda bazı meşhur alimlerin tercümelerini kı­salttım ki tercümenin amacını aşmadan mümkün mertebe ki­tap dipnotları kısa olsun. Aynı şeyler yer ve yöreler için de söz konusu olmuştur.Kitaba fihrist koymak ve kaynakları da eklemek gerekiyordu. Bu çalışmada Adnan Çolak kardeşimiz iyi bir çaba gösterip kitaba fihrist koydu. Kardeşimiz Dr. Yusuf Merişli de planı koymada bana yardım ettiği gibi kitabı tab'ından Önce gözden geçirmede ve tetkikte de bana yardım etmek­le ikramda bulundu.Ayrıca kitabın tashih, tetkik ve gözden geçirilmesinde bü­yük çabalar gösterilmiştir. Kitapla başladığımız süreç dört yılı aşkındır. Bunda çabası olanlara Allah (c.c.) büyük mü­kafat versin.Sonuç olarak en güzel şekliyle bu büyük eserin ortaya çı­karılmasında bu az bir çabadır. Kerim mevladan sunulan ameli amel defterlerine yazmasını bu ümmeti cihad yoluy­la kuvvet ve mecalini iade etmesini dileriz. O ne iyi Mevla ne iyi yardımcıdır.         

 

GİRİŞ

 

Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat ve selam Nebimiz (s.a.v), ali ve ashabı üzerine olsun.Kardeş Muhammed Halid İstanbuli'nin master tezi ola­rak sunduğu bu kitabın bir bölümünün tartışmasına katılmak­tan dolayı çok mutluyum.Bu kitapla iyi bir beraberliğim oldu. Aynı zamanda bu be­raberlik müslümanların Allah yolunda cihada Selefi salihin yoluna yönelmelerinde bir arzu meydana getirdi. Geçmiş­teki müslümanlara kıyasla günümüz müslümanlarının duru­mu üzüntü verecek boyutlardadır.Bu kitap, Allah (c.c.) ile karşılaşmak, O'nun salih kolla­rı için hazırladığı ebedi nimetleri kazanmak için gizlenmiş arzu ve duyguları nefislerde uyandırır. Bu eser görüşüme gö­re İslam'a davet hususunda yazılmış en iyi kitaptır. Çünkü kitap değişik üslûplarla, ahiret hayatında insanı bekleyen son hakkındaki düşüncelerini uyarmakta ve müslümanın kıya­met sahnelerini hissetmesini derinleştirip, yoğunlaştırmak­tadır. Ayrıca ahirette mutlu bir hayata kavuşmak için de en doğru yolu açıklamaktadır.Ahiret nimetlerine kavuşmanın en yakın yolu, Allah yo­lunda şehid olmak olduğuna göre, kitapta genellikle bu ta­rafa yoğunluk vermekte, değişik üsluplarla okuyucuyu bu çağda ona önem vermeye iletmektedir.İki araştırmacı da bu değerli kitabın hizmetini iyi yaptı­lar. Onu okumaya ve ondan istifade etmeye, kişiyi özendi­recek şekilde ortaya koydular. Allah'tan (c.c.) dileğim, müslümanları onların bu iyi çalışmalarından yararlandırmasıdır. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.Abdulaziz b. Abdullah el-Humeydi Mekke Ümmül Kur'a Üniversitesi Usuli'd-Din Fakültesi Dekanı [1]

 

Mukaddime

 

Salihlerin velisi olan Allah'a (c.c.) hamd olsun. Müka­fat her zaman O'na itaat eden ve O'ndan sakınanlar içindir. Düşmanlık ancak zalimleredir. Şehadet ederim ki, O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O'nun ortağı da yok. Evvel­kilerle sonrakilerin ilahı O'dur. Yine şehadet ederim ki, mücahidlerin imamı ve nişanlı (atlarla cihad eden) ların önderi olan Muhammed (s.a.v.) Allah'ın kulu ve Rasulüdür. Allah'ın salat ve selamı onun ve pak alinin üzerine olsun. Al­lah yolunda gereği gibi cihad eden, kendilerine ölüm gelin­ceye kadar ilayı kelimetullah uğruna nefs ve nefisi (değer­liği) harcayan onun sahabesinden de Allah razı olsun.Ömür, yarışmacıların yarıştığı, koşuştuğu, Allah'ın salih kullarının kar ettiği, alemlerin Rabbi olan Allah'ın (c.c.) komşuluğunu kazanmak için, dinlerini Allah'a (c.c.) halis kı­lan, gecelerini uykusuz, gündüzlerini susuz geçiren müca­hidlerin başarıyla geçtikleri yarış şerididir.Evet bu meydandaki yarış ipi, kahhar olan Malik'e iba­det etmektir ki, bunun için insanı ve cini yaratmıştır. İbadet ise, Allah'ın (c.c.) sevdiği her söz, kalbi itikad ve organlar­la yaşamadır. İmandan sonra mutlak anlamda ibadetlerin ef-dali Kur'an'da ifade edildiği gibi ilayı kelimetullah uğruna Allah yolunda cihaddır. Çünkü diğer ibadetler buna bağlı­dır. Cihad olmazsa insan düzeni; durur, bozulur, dengesi sar­sılır.İşte buradan, Allah'ın (c.c.) muhkem kitabında mümin­lere cihadı farz kıldığında O'nun hükmündeki hikmeti, kul­ları üzerindeki rahmeti ve yargısındaki adaleti tecelli etti:

“(Ey müminler) Sizin için hoş olmasa bile, savaş size farz kılındı; fakat olabilir ki, bir şey sizin hakkınızda ha­yırlıdır da, onu kötü görürsünüz; bir şey de, hakkınızda şerr olduğu halde, ondan hoşlanırsınız. (Bunu) siz bilemezsiniz de Allah bilir.” [2]Bilahare velilerinin nefislerindeki bu hoşnutsuzluğu gidermek için, Allah (c.c.) indindeki en sevimli vasıflarıyla onlara seslenerek onları rağbet ettirip teşvik etti:Ey iman edenler! Sizi çok acı bir azaptan kurtaracak olan bir ticareti size göstereyim mi? Allah'a ve Rasulü'ne iman ederseniz; malınızla ve canınızla Allah yolunda savaşırsınız. İşte bu, eğer bilirseniz, sizin için daha ha­yırlıdır. (Böyle yaparsanız, Allah) sizin için günahlarını­zı bağışlar; sizi, (ağaçlar) altından ırmaklar akan cennet­lere ve Adn cennetlerindeki hoşa gidecek meskenlere sokar. İşte bu, büyük kurtuluştur." [3] Ahiret tüccarları bu Rabbani çağrıyı duyunca ona doğru koşmaya başladılar. Kimileri değerli varlıklarını teslim et­mekte acele ederken, kimileri de bundan şüphe etmemekle beraber cimrilikten yavaşladı. Ta ki kendilerine ait olmayan değerin verilmesi için onları sürükleyen hakkın davetçisi ge­linceye kadar. -Kişinin kendisine ait olmayan bir şeyde cimrilik etmesi onun ahmaklığmdandır.- Bu davetçi ezelde Rabb'leriyle yaptıkları alışverişin gereğini hatırlatmaya başladı:

Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da kendi üzerine vadedilmiş bir borç olmak üzere Allah, Allah yolunda dö­vüşüp öldüren ve öldürülen müminlerden, Cennet ken­dilerinin olmak şartıyla canlarını ve mallarını satın al­mıştır. Allah'tan daha çok kim ahdini yerine getirir ki? Bu itibarla, (ey müminler!) yaptığınız bu alışveriş dola­yısıyla sevinin! İşte en büyük kurtuluş budur."

[4]Nefislerini daha önce sattıklarından dolayı kendilerinin olmadığını bildiler. Onu sahibine teslim etmek için yarıştı­lar. Ki o bilahare en güzel bir şekilde çok muhtaç oldukla­rı bir dönemde onlara bunu iade etsin. O andan itibaren müuahidler çaba ve gayretle paçalarını sıvadılar. Cihad kul­luğunu ifa etmeye başladılar. Dünyada da ahirette de en iyi kullar oldular. İbn-i Kayyım bunların diğer insanlara olan üstünlüğünün hikmetini şöyle açıklamaktadır:Onlar Allah'ın kendileriyle dini ikame ettiği, düşman­larının şerrini defettiği, İslam'ı koruduğu, din havzasını himaye ettiği askerleridir. Onlar dinin tümü Allah'ın (c.c.) oluncaya ve en yüce kelime O'nun oluncaya kadar savaşır­lar. Canlarını, Allah'ın sevgisi, dininin yardımı ve düşman­larının defedilmesi yolunda harcadılar. Kılıçlarıyla onu sa­vunanların çalışmalarına -bunlar evlerinde de otursalar- or­taktırlar. Cihadlarından ve fetihlerinden dolayı Allah'a ibade edenlerin ecirlerinin aynısı onlar içindir. Bunda asıl sebep  kendileridir.[5]Sahabeden Muhacir ve Ensarın ve de güzellikle her yer ve zamanda onlara tabi olanların en büyük zanaatlarını Al­lah yolunda cihad kılmaları, en şerefli vazifelerini Allah düş­manlarını korkutup def etmek için gaza bilmeleri, dinlenme bahçelerini de Allah'ın (c.c.) korusunu korumak için nöbe­ti (ribatı) seçmelerine iten neden budur.Bu konuda telif edilmiş en iyi kitap, tahkikini ve yayınını yapmakta olduğumuz "Cihadın Faziletleri" hakkındaki İbn-i Nahhas'ın eseridir. Bunu rızası için kılmasını Allah'tan (c.c.) dileriz. [6]

 

1- Müellifin Siyasi Hayatı

 

İbn-i Nahhas 690-922 yıllarındaki Memlûk devleti döne­minde yaşamıştır. Genel olarak Memlûk hükümetinde emir­lerin tayin veya azli çok olurdu. Hele Dımaşk (Şam)'te kı­sa bir zamanda ipleri bir yönetici eline alabiliyordu. Hatta bazen bu iş ayda bir olurdu. Söz konusu devlet işleri idare etmede ve Haricilerin başkaldırmasında bir tuhaftı. Nedeni ise şudur; Sultan genellikle zayıf olurdu ki, onu isteme­yenler, istedikleri zaman istedikleri gibi indiriyorlardı. Bu nedenle Memlûk devletinde sultanlar çok olurdu. Kahire'nin durumu ise bir perişan... Sulta için savaşanların sa­vaşıp galip gelen tarafın sokaklarını en az üç gün veya bir hafta süslemelerinden başka yapacağı bir şey yoktu. Her kü­çük olay için dahi bu süsleme işi yapılırdı. Öyle ki, sultanın cemaati bir fakir memluku yakaladıklarında aynı şeyi yapıp dururlardı. Şam ki o dönemde Kahire'ye bağlıydı önce Türkler daha sonra da Çerkezler zamanında en küçük zafer­ler için de defler çalınır, kral da sevinir, eğlenirdi.Memluk sultanlarından hayır ehli olan, kendilerine rah­met ve güzel yönetmenin galip olduğu kişiler de vardı. On­ların zaafı Memluklu olmaktan geliyordu. Onlardan her bir emirin, sevgisinde aşırı giden bir cemaati olurdu. Ümmet bu nedenle, iki rakipten biri diğerine galip gelinceye kadar ül­kesini tahrip ediyor, evladını heder ediyor, servetini tanı mar ediyordu.[7]Genel hatlarıyla Şam ve Kahire'deki (İbn Nahhas'ın) siyasi hayatı buydu. Bu iki yer o zaman bir devlet gibiydi. Özelde ise, (İbn-i Nahhas'ın) Şam'daki hayatı 790-803H. ise çok daha köklüydü. İkinci Moğol devletinin kurucusu Timurlenk b. Tergay b. Ebgay ülke yöneticilerinin karşı koya­mayacağı büyüklükte bir orduyla doğudan gelip, Şam'ın başkentleri Dımeşk ve Haleb'i yerle bir etti. Haleb'e girin­ce malları yağmalayıp öldürme işinde de aşırı gitti. Öyle ki ölü sayısının çokluğundan atılan her adımda bir cesede bas­mak gerekiyordu. Halep ehlinden öldürülenler yirmi bin civarındaydı. Hezimet sırasında şehrin kapılarına saldır­maları esnasında atların ayakları altında ezilip ölenler bun­dan hariç. Bir o kadarı, hatta daha fazlası açlık ve susuzluk­tan öldü. Halktan çoğu bunca vahşetten kaçıp Dimaşk'a doğru yola koyuldu.Bilahare Dimaşk'a saldırdı. Vasıflanamayacak şekilde ba­şına bela getirdi. Olmadık işkenceler etti. Namusa tecavüz insanın tüylerini diken diken edecek türdendi. Bu bela ondokuz gün sürdü. Bu süre içerisinde cezalandırma ve açlık­tan ölenlerin sayısını ancak Allah bilir.Tirmırlenk, Dimaşk'tan ayrılınca, orası artık bir harabey­di. Orada artık ne mal, ne adamlar, ne evler, ne de hayvan­lar vardı. Orada sağ kalabilen sultan ve ailesi, askerler ve bunların ehli bir araya toplanıp, hep beraber Mısır'a gittiler.[8] Bu fitne dolayısıyla İbn-i Nahhas da Mısır'ın Menzel [9]şehrine gitti (803 H.). Menzel ehli ona ikramda bulundu. Da­ha sonra Dimyat'a yerleşip şehid oluncaya kadar orada kal­dı.Burdan hareketle, İbn Nahhas'ın bu kitabı yaşadığı ça­ğın ve onun uzun süre yaşadığı bu karanlık atmosferin ürü­nüdür. Çünkü o, insanoğlu arasında zulmün yayıldığını, tuğyan dalgasının oldukça yükseldiğini görmüş, silip süpü­ren savaşlar ile yakıcı şer ateşi arasında büyümüş, bu durum onu bu kitabı yazmaya zorlamıştır. Bununla müslümanları Allah yolunda cihad etmeye teşvik etmiştir. Çünkü kendi­si müslümanların başına gelen bu fitnenin sebebini müslü­manların bu cihad rüknünü terketmelerini idrak etmişti.

Ayrıca bu konudaki düşüncesi çok öncelere dayandığı gözlemlenmektedir. Bu da kavminde büyük olan her kişinin gibi onun İslam ve müslümanların durumuna ne denli önem verdiğinin göstergesidir. Bunu şu satırlardan anlamak­tayız: "Çok eskilerde bazı hafız üstadlanma cihad hususunda yazılmış en iyi kitap hangisidir? diye sordum. İlk ve sonrakilerden yazılmış en güzel kitabın Hafız Bahauddin İbn Asakir'in yazdığı kitap olduğunu söylediler. On iki yıl onu aramaya koyuldum. Onun az bir kısmını dahi bulmak için ya­nıp tutuşuyorken, neticede iki cilt halinde önüme düşüver diler…’’[10]

 

2. İbn Nahhas'ın Kültürel Hayatı

 

İbn Nahhas'ın (Allah rahmet etsin) Memluklar zamanın­da yaşadığını öğrendik. Orda resmi ve sabi olmak üzere iki hayat mevcuttu.

Resmi hayat: Bu, sultanların, emirlerin ve askerlerin emiryasakları ile hareket ve davranışlarından oluşan hayat­tır. Bu, halkın hayatı bakımından öncelikli taraf, hastalıklı ve gürültülü taraftır. Hükümetler değirmen taşı, etrafında da ümmet döner dolaşırdı- Sultanlar her ne kadar despot yüksek ve hakim bir tabaka oluşturuyorlarsa da çoğu, İslam ve müslümanlara karşı da düşman kişilerdi. İslam da halkın diniydi. Onlar İslam ve müslümanların himayesi için malı harcamaktan geri durmazlardı. Allah'ın dinini yaymak için 'cami ve medreseler açarlardı. Öyle ki eğitim aşamalarında dört mezhep zorunlu olan en önemli derslerdi. Tüm bunlar

şüphesiz maruf işlerdir.[11]Bu çalışmalar neticesinde söz konusu çağ, İslam kültü­rünün değişik alanlarında yetişmiş büyük alimlere şahit ol­muştur. Bu alimlerden herbiri büyük bir anlam taşımakta, kültürel alandaki olgunluk ve üstünlüğe işaret etmektedir­ler. Bunlar arasında Tefsir, Hadis ve Fıkıh alimlerinden Şeyhülislam İbn Teymiyye'yi sayabiliriz. Vefat t. 728 H.Hadis ve tarih imamlarından 742 senesinde vefat eden Ebu'1-Hacc el Mezzi'yi, Tarih ve Hadis'te Şemsuddin Mu-"hamrned b. Ahmed ez-Zehebi (vefat tarihi 748 H) yi sayabiliriz.[12] Bunlardan başka Tarih, Tefsir ve Hadis imamlarından Ha­fız İbn Kesir'i (vefatı Hicri 774) ve daha başka imamları sa­yabiliriz. İbn Nahhas da bu seçkin ve mümtaz kişiler ara­sındadır. Ancak sekizinci asırdan günümüze dek "Cihadın Faziletleri" bunun tergib ve terhibi hususunda hiç kimse onun yazdığı bu kitapla yanşamaz. Bunun dışında Hadis ve ilimlerini rivayet ve dirayette Fıkıh ve Usulündeki mahare­ti gibi diğer bir çok alanda da öne çıkmıştır. Okuyucuya sun­duğumuz bu kitap söylediklerimize şahittir. Şahit olarak da bu yeterdir. [13]

 

3- Sosyal Hayatı

 

1- İsmi, Nesebi, Nisbeti:

 

O, Ahmed b. Muhammed ed-Dımeşki ed-Dimyatİ'dir. Onun hayatını konu alan kitaplarda doğum yılına ve aile is­mine rastlamadık.[14]

 

2- Künyesi, Şöhreti ve Lakabı:   

 

Ziriki'nin A'lam adlı kitabında, onun Ebu Zekeriyya ile künyelendiğini -ancak başka kaynaklarda rastlamadım- İbn-i Nahhas ile de meşhur olduğunu gördüm. Hayatını veren tüm kaynaklar onu "Muhyiddin" ile lakaplandırırlar. Ben ise bunu hoş karşılamıyorum. Sebebine gelince; müellifin kendi dişi bunu (bu tür lakaplanmaları) hoş karşılamıyor, bununl da ötesinde caiz dahi görmüyor.O (Allah ona rahmet etsin) dinde ihdas edilen şeylerden bahsederken şöyle der:Onlardan bazıları, çoğu müslümanm dili üzere gelen yalanlardan ve dinde genel bir olumsuzluk olmuştur. Mese­la Muhyiddin, Nuruddin gibi. İhdas ettikleri lakaplarda bu türdendir. Eğer bu caiz olmuş olsaydı, selefin bizden önce ona ulaşmaları gerekirdi. Sahabeden Allah'ın kendileriyle dinine yardım ettiği insanlar gerçekten vardır. [15]

 

3- Şeyhleri (üstadları) ve öğrencileri:

 

Onun tercümesini veren hiçbir eser onun şeyhlerinden tek birinin ismini vermiyor. Ancak kendisi bu kitabının sonun­da .Mısır diyarının Kadı'ul-Kudatı Şeyhülislam Celaluddin el-Belkini (Allah ona ve bize lütfetsin) diye bahse­der.Celaluddin el-Belkini, Kahire'de 824 yılında vefat eden Abdurrahman b. Ömer b. Reslan Ebu'l Fadl'dır.[16]Yine kaynaklar ondan kimin aldığını Sahavi'den -Şem-suddin Muhammed b. el-Fakih Hasan el-Bedran'drr- başka bahsetmemiştir. [17]

 

4- İlmi Kariyeri: 

 

Sahavi (r.a) derki:

"Feraiz hesabım mükemmel bir şekilde bilirdi. Öyle ki, matematiksel olarak hesabı yapabilece­ğini açıklardı. Bu konuda kitap da tasnif etmiştir. Fıkhı da çok iyi bilirdi. Bunların dışındaki ilimlerde de parmağı var­dı.Sahavi'den rivayetle kendisinin akranlarına nahiv hariç tüm ilimlerde müşareket ettiğini söyler. Çünkü "nahivle uğraştı, ancak kendisine bu hususta ilerleme olmadı, ilim ona açılmadı."Derim ki, bu izafidir. Yani diğer ilimlerdeki öne çıkma­sından ve çağdaşları arasındaki alimlere nisbetledir. Çünkü kitapları nahiv ilminde yeterli bir gücünün olduğunu göster­mektedir. Söylediklerimiz, Sahavi'nin hikaye ettiğini sıhha­ti varsayarsak böyledir. Onun büyük hadisçilerden oldu­ğundan bu canlı şahitten (bu kitaptan) sonra iki kişi ihtilaf etmez. Çünkü eliften ya'ya (A'dan Z'ye) kadar ki bu sana­tı sanat yapan elin, hadis ve ilimlerinin uzman eli, bu ilmin tüm yollarını, tariklerini bilen tecrübeli bir kişinin eli oldu­ğunu gösterir.Örnek olarak; o önce hadisi tahriç eder. Sonra şevahidi delilleri serdeder, ahad hadisi değişik yollarla sahabeden bir cemaatten rivayet ederdi. Gördüğünüz gibi bu yol hadisçilerden başka hiç kimsenin yolu değildir.Aynı şekilde hadisi değişik yollarla tahriç ettiğinde ha­dislerin hafızlarının ihtilafını beyan eder. Sanki o, sahih'inde Müslim'dir. Çünkü bu yol Müslim'in (Allah rahmet et­sin) meşhur olduğu yoldur..Bazen de hakkında konuşulan, hakkında bir şey söylemeden zikreder. Mesela, 'filan filanın yoluyla rivayet etti' ve­ya 'hadiste filan var' der. Bu, onun kişileri tenkitte deneyim­li olduğunu gösterir. Ayrıca bu, tenkidçi muhaddislerin yo­ludur. Bazen de tereddüt etmeden metne hafız muhaddisler gibi hükmünü verir. Hadis illetlerindeki mahirliğine s:

39 da Aişe'den (r.a) rivayet ettiği hadis, delil olarak sana yeter.Fetihten sonra hicret yoktur. Ancak cihad ve niyet vardır. Cihada çıktığınızda hepiniz çıkınız. [18]

Dedi ki, Müslim rivayet etti. İbn Abbas'ın rivayeti üze­rinde de ikisi ittifak etmiştir.Muttefekun aleyh olan İbn Abbas'ın hadisi, ne eksik ne de fazla lafızlarıyla Aişe hadisinin aynısıdır.Hadis illetleriyle ilgili muhaddislerin zorluklarından ha­berdar olmayan şunu sorar: "İki hadisin lafızları bir, se­netleri muttasıl olmasına rağmen neden (İbn Nahhas) Müs­lim'in tek başına rivayet ettiğini müttefekunaleyh olan ha­dise takdim etmiş, ikincisine de sadece işaret etmiş.Cevap olarak şunu deriz:Müttefekunaleyh olan İbn Abbas'ın hadisinde İsnad ilmi­ni derinden bilenlerin dışındakilere zahir olmayan bir illet var. O da şudur; İbn Abbas'ın (r.a. hadisini Mansur, Mücahit'ten, Tavus'tan, o da Abbas'tan, İbn Abbas da Nebi'den (s.a.v.) mevsul olarak rivayet etmiştir. Bu sahihayn'da bu şekilde mevcuttur.A'meş, ona muhalefet etmiş. Hadisi Mücahid'den o da Nebi'den (s.a.v) mürsel olarak rivayet etmiş, Said İbn Man­sur İbn Muaviye'den tahriç etmiştir.Yine o, Süfyan'dan o da Davud b. Sabür'dan o da Mücahid'den mürsel olarak rivayet etmiştir. Mansur güvenilir ve hafızdır. Hüküm, hadisin mevsul olduğu hususundadır.[19]Bu nedenle sahihayn sahipleri mevsul olanı tercih etmiş ve tahriç etmişlerdir. Bu ihtilaftan dolayı o bunu tahriç et­memiş ona işaret etmekle yetinmiştir. Gördüğün gibi bu, ha­dis yollarını araştırmakla idrak edilir. Hasseten onun sahi­hayn'da olması ona intibahın olmadığı zannını verir,Bu işaretten değil de sarahaten delalet eder ki, metne ek olarak hadisin tariklerini de iyi bilmektedir. Buna, -yerinde zikredeceğimiz gibi- kaynaklarının bolluğunu da ekleye­biliriz. Tüm bunlara rağmen on ayı aşmayan (çok kısa bir sü­re sayılabilecek bir) zaman diliminde telif etmiştir. Allah ona rahmet etsin şöyle der:Müellifin eli üzere bu kitabın bitimi, Rabbinin rahmetine muhtaç, af ve mağfiretini ümid eden Ahmed b. İbrahim b. Muhammed en-Nahhas ed Dimaşki -Allah onu bağışlasın-812 H, Cemadi'l-Ahir'in bitimine beş kala, başlangıcı da 811 H. Ramazan ayındaydı."Bu, onun muhaddis olması açısındandı. Onun fakih oldu­ğu hususuna gelince, Sahavi'nin bize söyledikleri yeter­dir: "Fıkhı çok iyi bilirdi." Peki ya Sahavi! Onu bilir misin? Kendisi hakkında "Hafız İbn Hacer'den sonra onun benze­ri gelmedi" denilmiş. Fazilet ehlini ise ancak akranları tanır.Onun fakih oluşuna kitabın kendisinden delil çıkarmaya çalışırsan veya fakihlerin büyüklerinden olduğuna dair de­lil getirirsen, bunun başlıbaşına bir araştırma olacağı kesin­dir. Onun bu kitabını okuyanlar İbn-i Nahhas'ın fıkıh ve usu­lünde maharetine hükmetmekte tereddüt etmez. [20]

 

 

a- Emr-i Bil Maruf, Nehy-i Anil Münker

 

İbn-i Nahhas'ın (Allah rahmet eylesin) emr-i bil maruf ve nehyi anil münker hususunda büyük bir payı vardı. Bel­ki de o Rasulullah'm (s.a.v.):Şüphesiz Allah her yüz yılın başında bu ümmetin di­nini yineleyecek birini gönderir.[21] hadisinin müjdeledi­ği dinin müceddidlerindendir.Müceddidin en belirgin özelliklerinden biri emr-i bi'l maruf ve nehy-i anil münker işini yapmasıdır. Bu, Rasul ve Ne­bilerin görevidir. Bu nedenle bu işi yapmayıp çalışanların sadikul yakin, Allah'tan başkasından korkmayacak derecede güçlü imana sahip olması, her şeyin O'nun elinde olduğu­nu tam bir güvenle O'na güvenmesi gerekir. Bu nedenle bu işi yapanların az olduğunu bulursun. Halbuki alimler her yer­de ve her zaman çok olagelmişler. Ancak ya kendileriyle il­gili bir umut veya kalplerini saran korkudan dolayı bu ulvi vazifeyi yapıyorlar.O zaman İbn Nahhas sekizinci yüzyılın başında gönde­rilmiş bir müceddid olsun. Bir asırda bir müceddid olabile­ceği gibi, birden fazla da olabilir. Her yerin (kendine mah­sus) bir müceddidi de olabilir. Hadis, bunların tümünü kap­sıyor. Çünkü hadiste geçen "men" umumu ifade eder.Emri bil maruf nehyi anil münker hususunda sözü îbn Nahhas'a bırakalım. Kendisi kendini bize tanıtsın. O (Allah rahmet etsin) şöyle diyor: "Emri bil maruf nehyi anil münker rüknünün kesildiğini, onu yerine getirmekten kaçınanların da çoğaldığını sünnetin şekil ve işaretlerinin kaybolup isminden başka gerçeklerinden bir şeyin kalmadığını... Münkeri in­kar etmek azımsanamayacak sayıda insanın yanında zillete dö­nüştüğünü... Öyle bir zillet ki, adamların ayaklarının sabit kal­madığı ve bunun büyük-küçük herkesi kapsadığını gördüğüm­de -ki bu durumda Allah için kınayıcının kınamasını olanlar kaldı- bana bu hususta bazı sahifeleri yazmak isteği geldi. Ki bununla isyan ehlinden benim gibi olanlar İle gaflet ve nisyanda olanlara nasihat niteliğinde olsun. [22]

 

b- Bidat ve Bidatçılara Karşı Tutumu:

 

İbn Nahhas bidati reddetmede ve bidatçılara karşı savaş­ta önde gidenlerdendi. Uyanlarında İtisam'daki Şatıbi'yi gö­rürsün. [23]

 

4-İlmi eserleri

 

Öğrenebildiğimiz kadarıyla İbn Nahhas (Allah rahmet et­sin) aşağıdaki kitapları miras bırakmıştır:

1- Tenbihu'l Gafilin ve Tahziru's-Salikin Min Efal'i-1 Ha­likın.[24] Bu eser Şeyh Abdullah b. Muhammed b. Hamid'in el yazma nüshasıyla karşılaştırılmış haliyle Riyad'da basıl­mış. Basımına ve bir kısım yorum ve dipnotlarına Şeyh Sa­lih b. Muhammed b. Lehidan israf etmiştir.Kitabın konusu büyük-küçük günahlar ve bidatlardır. Kaynaklan da Zehebi ile İbn Kayyım'in el-Kebair adlı eser­leridir. Onun eklemeleri de çoktur.

2- Beyanul Muğnim fi'l Virdi'1-Azam.[25] Onun bir nüs­hası 1222 rakamla muhtasarla birlikte "İlmi Araştırmalar Merkezi"nde bulunmaktadır. Kitabı bir mukaddime ve ye­di konu üzerine düzenlemiştir.

3- Nevevi'nin Er-Ravza adlı eserinin ihtisarı. Ancak bu­nu tamamlayamamıştır.[26]

4- Şerhu Makamatu'l-Hariri.[27]

5- Şemsuddin Mahmud b. Abdurrahman El-İsfahani'nin (Vef. 746 H.) "Tecrid" adlı eserininin üstüne, 816 yılında ve­fat eden Şerif Cürcani'nin yaptığı "Mahiyet" konusu üzerin­de de îbn Nahhas'ın bir haşiyesi var. "Tecrid'ül-Akaid" metni Nasruddin Ebi Cafer Muhammed b. Muhammed et Tu-si (Vefatı 672 H.) ye aittir.[28]

6- Yayınlamakta olduğumuz ve kritiğini yaptığımız "Me-şariul-Eşvak ile Masariü Uşşak ve Musiru'l-Guram ila Dari's-Selam.[29]                                                                   

7- Meşariu'l-Eşvak'ın muhtasarı. Bu ihtisarı müellifin ken­disi yapmıştır. Kitap, Ümmü'I-Kura Üniversitesi İlmi Araştır­malar Merkezi'nde filme çekilmiş olarak bulunmaktadır.[30]Aynı zamanda Mısır'ın Menzele ehlinden Şeyh Mah­mud el-Alim el-Menzeli (vef. 1311) bu kitabı ihtisar etmiş, ismini de "Fekahetü'l-Eşvak" koymuştur.[31]

 

5-Alimlerin ona senaları ve vefatı

 

Değerli ve muhterem alimler onu layık ve ehli olduğu şeyle övmüşler. Hafız İbn-i Hacer "Dimyat sınırında cihad ediyordu. Onda tam bir fazilet var.[32]demiştir.Savavi: "Hayır işleri yapmaya hırslıydı. İyilikleriyle bö-bürlenmezdi. (One çıkmayıp) kendini gizlerdi. Öyle ki onun güzel bir yapıya sahip olmasına, güzel ve kısa bir sakala sa­hip olmasına ve vücud itidalına rağmen görenler onu avam­dan biri sanırlardı. Çok cihad ederdi ve murabıtti.[33]İbn-i el-Amad: "(O) şeyh, imam, allame ve önderdi di­ye bahseder.[34]Hicri 811 senesinde Frenkler Mısır'ın "Tine" köyüne saldırdılar. "Dimyat" ehli onlara yardım için çıktı. Onların büyüğü de İbn Nahhas'ti. İki taraf arasında büyük bir savaş oldu. Ve İbn-i Nahhas arkasını dönüp kaçarak değil, önden vurulup öldürüldü.[35]

 

GİRİŞ

 

1-Cihadın tanımı, delaleti ve güzellikleri

 

Lügatta cihad, düşmanla savaşmak, söz ve fiili olarak tüm güç ve kuvveti ortaya koymaktır.[36]Allah yolunda cihad etti veya bir işte ictihad etti de­mek, amaca ulaşmak veya o çalışmanın nihayetine varmak için tüm güç ve kuvvetini sarf etmektir.Cihad: Çaba sarfetmek veya vuruşmaktır. Ancak, hak yo­lunda savaşmaya tahsis olmuş bir kelimedir.[37]Cihadın tanımında tüm lügat kitapları bu yolu izlemiştir. Dolayısıyla fazla nakil yapmaya gerek yoktur. [38]

 

Kur'an ve Sünnette Cihadın Delaleti: [39]

 

Cihad, güç ve kuvvetin tümünü harcamaktır. Allah'a davette muhatabın durumunun gerektirdiği -beyan ve hüc­cet gibi- sabır ve meşakkatlere tahammül etmektir. Malı har­camaktır. Yahut kılıç ve dille veya kendisiyle cihad edile­bilecek her şeyle, her zaman ve her yerde savaşmaktır. Tüm bunlar Kur'an ve Sünnet'te en güzel şekliyle açıklanmıştır. Allah (cc.) şöyle buyuruyor:Allah yolunda hakkıyla cihad edinBu ayette Allah (cc.) kendisiyle cihad edilecek şeyleri mübhem bırakmış ki, tüm cihad aletlerini kapsasın. Allah (cc.) başka bir yerde şöyle buyuruyor: "Onunla onlara karşı büyük bir cihadla cihad et. [40]Onunla"dan kasıt Kur'an'dır.Sünnete gelince, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Mallarınız, canlarınız ve dillerinizle  sa­vaşınız.[41]Buradan hareketle seri anlamıyla cihad, kimi ilim ehli­nin anladığı "sadece savaş" anlamından çok daha genel ve kapsamlıdır. Öyle ki, söz konusu alimlerin bu anlayışından dolayı bazı müsteşrikler İslam'a dil uzatmış ve İslam'a sal­dırmışlardır. Halbuki savaşmak cihadın bir bölümüdür. Bu da tedavi için dağlama cinsinden ancak zaruret halinde ve ihtiyaç duyulduğunda kullanılır. Bunun en büyük delili Ra-sulullah'm (s.a.v.) ordu veya seriyye komutanına yaptığı şu Öğütlerdir:Düşmanın olan müşriklerle karşılaştığında onları üç şeye davet et. Bunlardan hangisi kabul etseler, sen de onlardan onu kabul et ve onlardan el çek. Şayet onlar hiç­birini kabul etmezse o zaman Allah'tan yardım dile ve onlarla savaş.[42]Bu nebevi tavsiyeden anlıyoruz ki, kafirleri delil ve hüc­cetle Allah'a (cc.) davet etmek her zaman kılıç ve mızrak­tan önce olmuştur.Burdan hareketle, savaşmak İslam düşmanlarının lanse ettikleri gibi bir vahşet, barbarlık ve ahmaklık değil, akıllı insanların nazarında güzel bir haslettir. Onlar cihadın fert ve toplumun ilacı olduğunu anlamıyorlar. Bireyi küfür hasta­lığından İslam'ın sıhhat ve afiyetine çıkararak tedavi eder. İnsanlığı yok edici, parçalayıcı hastalık şüphesiz küfürdür. Bunun tam ve mükemmel ilacı da İslam'ın ta kendisidir.Toplumu da, ondaki fesad maddesini kopararak ve top­lumdaki zulümü kaldırarak tedavilerin çoğalmasını sağlamak onları güçlendirmektir. Kafirlerse yeryüzündeki fesa­dın kökü, zulmün kaynağı, yeryüzündeki sakinlerinden gü­venin, mutlululuğun kalkmasmdaki en büyük sebeptirler. Dolayısıyla İslam toplumu, onları ortadan kaldırmadan, güçlerini kırmadan Allah'ın şiarlarını Allah'ın toprağında ikame edemezler. İnsanlık toplumunda kafirin misali in­san vücudunda bir organın hastalığa yakalanması gibidir. Bu organın tedavisi merhem yağı veya ateş dağlamasıyla müm­künse bu yapılır. Dolayısıyla başka organlara da geçmemiş olur. Hastalığın başka organlara sıçramasından korkulursa diğer organlara muhafaza etmek amacıyla bu hastalıklı or7 gani ortadan kaldırmak / kesmek (bu kesme işlemi hastaya çok eziyet verse de) gerekir. Bu eylem akıllıca, güzel, hat­ta gereklidir. Bu durumda hiç kimse şunu iddia edemez: "Efendim bu, tedavide katılıktır, muamelede sertliktir, taş kalbliliktir" veya "hastaya karşı doktor tarafından bir mer­hametsizliktir" diyemez. İslam'da savaşın durumu da budur. Bunu eleştirenlerin aynı zamanda bu tıptaki tedavi yöntemi­ni de eleştirmeleri gerekir.Ebu Abdullah Muhammed b. Abdurrahman el-Buhari(r.a) şöyle der:Cihad başkasında olan anlamından dolayı güzeldir. Çünkü cihadda Allah'ın düşmanlarım ezmek ve İslam keli­mesini yüceltmek söz konusudur. Kafirin küfrünü -ki bu eş­yaların en kötüsüdür- terketmeye zorlayıp, en güzel olan îslam'a dönmesini sağlar. Savaşın kendisinde kafirleri yermek ve şehitleri övmek varsa da temelinde bu, insanlık yapısını bozuyor. Onun bünyesinde ıslah, ihya ve yüceltme var. Is­lah olması sonuç itibariyledir. Çünkü işler sonuçlarına gö­re değerlendirilir. Hacamat (kan aldırma) gibi. Şekil itiba­riyle ifsattır, ancak verdiği sonuç itibariyle ıslahtır. Sonra sa­vaş; İslam ehlinden kafirlerin şerrini def etmek içindir. Ka­firler Allah'ın dininin baş düşmanlarıdırlar. Bunların şerrini savaşsız defetmek mümkünse savaşa hemen el uzatıl­maz. Bu mümkün değilse, savaşa girilir.[43]İşte İslam'da cihad budur. İlk müslümanlar cihadı böy­le anlamışlar ve onu hakkıyla yerine getirmişler. Onlar ken­di aralarında cihadın savunma mı, saldırı mı olduğunu tar­tışmamışlar...! [44]

 

Cihad Ne Saldırıdır Ne De Savunma:

 

Cihadı saldırı veya savunma şeklinde nitelemek doğru de­ğildir. Çünkü bu iki kelime İslam düşmanları tarafından it­hal edilmiştir. Bu iki kavramın anlamı cihadın anlamına zıttır. Saldırı, sözlükte başkasının haberi olmadan gafilken onun üzerine varmaktır.[45]Saldırıdan kastettikleri, bir devletin haksız yere bir başka devlete saldırmasıdır. Rusya'nın daha önce Çekoslo­vakya ve sonra da Afganistan'a saldırısı gibi. Bu, İslam'ın yasakladığı bir şeydir. Dolayısıyla müslümanlara bu farz de­ğildir. Müşriklerin saldırı anlayışı işte budur.Savunma ise; bir devletin kendisine saldıracak olanlara ken­dini savunmasıyla sınırlıdır. Herhangi bir devlet ona saldır­maz ve sınırlarına saygılı olursa bu devlet onun en yakın dos-tu olur. Bunun ötesinde o devletin kafir veya mümin olması on­ları ilgilendirmez. Halbuki bu, İslam'ın evrenselliğine aykırı-dır. Çünkü İslam, Allah'ın dinidir. Onun bayrağını dünyanın dört bir yanına -ki dünya da Allah'ın toprağıdır- yaymak onun hak­kıdır. Bu yayma işlemi ya barışçı yollarla olur (her şeyden ön­ce yapılması gereken budur) veya teslim olmalarıyla sağlanır. Şöyle ki, aşağılanmış olarak cizyeyi verir ve hükmüne boyun eğerler. Onlar akidelerini tercih edip ona bağlandıkça akidele­rinde serbest bırakılırlar. İslam hiç kimseyi akidesini kabul etmesi için zorlamaz:Dinde zorlama yoktur. Hak yol, batıl yoldan ayrıl­mıştır. Kim tağutu inkar eder, Allah'a inanırsa, kopma­sı mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah, hakkıyla işiten, hakkıya bilendir[46]Müsteşriklerin cihadın anlamında hata etmelerinde ya da yanıltmalarında garipsenecek bir durum yoktur. Asıl ga­ripsenen şey onları taklid eden, İslam'ı onlar gibi algılayan, onların bakış açısıyla bakan ve geçmişte ve halen cihadın ib-tidai değil de savunma olduğunu yazan İslamcı yazarların tavrıdır. Bundan da daha garibi, Kur'an'dan bazı ayetleri ge­tirip taşımadıkları anlamlan onlara yüklemeleridir. Şehid Seyyid Kutub'un bu insanlar hakkındaki sözleri oldukça isabetlidir:Kur'an ayetlerini bu dinin cihaddaki medoduna delil ge­tirip cihadın geçirdiği merhaleleri gözetmeyenler. Bu me­todun geçirdiği merhalelerin tabiatını her merhale ile ilgi­li değişik naslarm ilişkisini idrak edemeyenler.Evet bunu yapanlar büyük bir hata işliyorlar. Bu dinin metodunu sap­tırıcı nitelikte karıştırıyorlar. Naslara taşımadıkları nihai kaide ve prensipleri yüklüyorlar. Her nassi bu dindeki son kaideymiş gibi algılıyorlar. Ve onlar isimlerinden başka ni­telikleri kalmayan darmadağınık müslümanlarm ümitsiz realitelerinin baskısı altında kalmış kişilerdir- İslam'ın an­cak savunma için cihad ettiğini söylerler. Onlar bu dini metodundan uzaklaştırarak bu dine güzellik kattıklarını sa­nırlar.[47]Yazılanlardan anladın ki cihad genel anlamıyla ibtidaidir, başka da değil. Rasulullah'a (s.a.v) Kur'an öğretildikten sonra, inen surenin cihadı ilan etmiş olması konuyu daha da netleştirir:

"Ey elbisesine bürünen! Kalk ve uyar[48]Onunla kendilerine karşı büyük bir cihadla cihad et."                                                         [49]Dikkat edilmesi gereken husus -savunmacı kardeşler kulak asmayabilirler- şudur: La ilahe illallah kelimesine davet; soyut olarak onu dille ifade etme değildir. Durum bu olsaydı, Kureyş bunu kabul etmekten kaçınmazdı. Onun anlamı bu kelimenin gereğini yerine getirmektir. Onun ge­reğini yerine getirmek, eski hükmü tümüyle değiştirmeyi uzun süre müşrik devletlerin üzerinde yaşadığı sistemi bü­tünüyle değiştirmeyi gerektirir. Çünkü bu kelimeye davet et­mek, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeye davettir. Rasulullah'ın (s.a.v.) Kureyş'i bu kelimeye davet edip te Kureyş'in bundan dolayı onu bağlamak, sürgün etmek ve ülkeden çı­karmaya yeltenmelerinde anladıkları anlam bunun aynısıdır.Herkesçe bilinen bir şeydir ki, bu dönemde Rasulullah (s.a.v.) onlara kılıç çekmemiş ve onlara taş kaldırmamıştır. Bu davetten Önce ise onlar nezdinde yeryüzünde ondan da­ha sevimli ve daha emin -mutlak olarak- yoktu.Burada şu soru akla gelir. Bu düşmanlığı o mu başlattı, yoksa Kureyşliler mi başlattı? Cevap gayet açıktır. Konunun daha iyi anlaşılması için şu adamın misalini düşün: Kavmin­de iyi şahsiyetli ve büyük konumu olan bir adam devlet başkanına giderek ona şöyle der:

 "Hükmettiğin hükümler ba­tıldır. Halkı kendisiyle yönettiğin yanındaki beşeri hüküm­ler halka uygun değildir. Benim yanımda sana ve bağlıları­na yarayacak bir hüküm ve sistem var. Bunu kabul et. Eğer bunu kabul etmezsen, bu halkı davet etmeme müsaade et!" Sizce başkan nezdinde bu adamın akıbeti ne olacak? Eğer bu­nu tutuklar veya öldürürse hangisi bunu başlatmıştır? Cevap yine açıktır. Cihadın durumu da tıpkı bunun gibidir. [50]

 

Şer'i Anlamıyla Savunma

 

Şer'i anlamda savunma, onların bizim ülkemize girme­lerini beklememiz değildir. Anlamı, onları önce İslam'a davet ederiz. Bunu kabul etmezlerse teslim olmaya davet ederiz. Bunu da kabul etmezlerse onlarla savaşırız. Burada ayrıca tafsil var. gğer onların cihaddan kasıtları savaşsa bu, cihadın tümü değil bir parçasıdır. Ammı ıtlak hususu ira­de babmdandır. Bu noktada kendileriyle beraberiz. Savaş sa­vunmadır. Bunu ancak büyüklük taslayanlar tartışır. Çünkü onlar İslam'ı kabul etmez, teslim olmayı da kabul etmezler­se o zaman onlar savaş konumundadırlar. Bu ya bizlere karşı silah kaldırıp savaşı başlatarak fiili olur, ya da kuvvet­le yani hükümde olur. O da onlarin savaşa hazır ve nazır ol­maları anlamındadır.Her iki durumda da bizler savunma pozisyonundayız. Ta­bir olarak buna 'savunma savaşı1 denilebilir. Bu da haktır. Pratik de bunu gösteriyor. Ancak cihad her zaman savunma­dır denilemez. [51]

 

2- Cihadın Sebepleri ve Merhaleleri

 

Cihadın Sebebi: Alimler cihada götürücü etkenlerde ihtilaf etmişlerdir. Kimileri savaşın sebebinin küfür olduğunu belirtmiştir. Bunu Şafii'ye (r.a) isnad ederler. Cumhura göre cihadın sebebi savaştır. Bu ihtilaf nedeniyle iki hata ha­sıl olmuştur.

Birinci hata: İmam-ı Şafii'nin "Cihadın sebebi küfür­dür." sözünden, sonradan gelen bazı alimlerin, rahip, yaş­lı, evinde oturan yaşlı, kör ve çiftçi gibi savaşmayan insan­ların da öldürülebileceğini anlamalarıdır.[52]Halbuki bu anlayışı bizzat İmam'ı Şafii'nin sözleri reddelmektedir:

"Hiçbir müslümanm kadın ve çocukları kasten öldürmesi caiz değildir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.) onları öldürmekten nehyetmiştir. Ayrıca onlar savaşan insanlar da de­ğildir. Kadınlar veya buluğa ermeyenler savaşırlarsa onlar silahın darbelerinden esirgenmezler. Rahipler öldürülmez. İster bu manastır rahibi olsun, ister kilise rahibi olsun, ister sahra rahibi olsun hiç farketmez. Kendini ruhbanlığa adayan hiç kimseyi Ebubekir'e (r.a.) ittibaen öldürmeyiz.[53]

İkinci Hata: Bazı çağdaş yazarların sebebinin savaş ol­duğuna dayanarak cihadın sadece savunma amaçlı olduğu anlayışına varmalarıdır.Aslına bakılırsa cihadın sebebinde ayrıntı var. O da şu­dur: Genel anlamıyla cihadın sebebi küfürdür. Daha önce geçtiği gibi Kitap ve Sünnet buna delalet etmektedir. Cihad­dan savaş anlaşılıyorsa (yani küllü ifade edip hassı irade et-, me babındansa) şüphesiz onun sebebi o zaman savaş olur. Allah'ın (c.c.) şu ayeti buna delalet eder:Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü on­lara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kı­lacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah'tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyariarından çıkarıldılar. Allah'ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olma­saydı herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescit­ler yıkılırdı ki, bunlarda Allah'ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir.[54]

 

Cihadın Merhaleleri:

 

Cihadın üç merhalesi var.

İlk Merhale: Mekki merhaledir.Cihadın bu kısmı Rasulullah'a (s.a.v.) bisetinden ve onun inzarla emrohmmasmdan beri farzdı. Rasulullah'a (s.a.v.) en şiddetli gelen cihad çeşidi buydu. Kavminden bu uğurda neler çekmedi ki. Öyle ki bu işte kendilerine yardım­cı olacak birilerini bulmak amacıyla Taife gitti. Ancak yü­ce bir hikmetten dolayı gittiği gibi eli boş geri döndü. O da İbn Kayyım'ın ifade ettiği gibi alemler arasında yüce mer­tebesi ile değerinin kemalidir.İbn Kayyım (r.a) şöyle der:Cihad, İslam'ın zirvesi ve kubbesi olduğuna göre, onun ehlinin Cennetteki yeri de dünyada olduğu gibi en yüksek yerdir. O zaman cihad ehli hem dünyada hem ahirette en yü­ce insanlardır. Rasulullah (s.a.v.) da bunların zirvesindedir. Hepsinde Rasulullah (s.a.v.) zirveyi yakalamıştır. Kalbiy­le ve yüreğiyle, davet ve beyanla, kılıç ve mızrakla Allah yo­lunda hakkıyla cihad etti. Onun her anı; kalbiyle, dili ve eliy­le cihad üzereydi. O nedenle bu alem içinde Allah indinde zikri en yüce, değeri en yüksek insandır. Gönderildiğin­den itibaren Allah (c.c.) onu cihad ile emretmiştir: Dileseydik elbet her köyde bir uyarıcı gönderirdik. Madem ki yalnız seni gönderdik, o halde kafirlere itaat eyleme de bununla onlara cihad et, büyük cihad! [55]

Bu sure Mekki'dir. Ayetlerde kafirlerle hüccet, beyan ve Kur'an'ı tebliğle cihad etmeyi emretmektedir.[56]

İkinci merhale: Hicret Cihadı Nebi'nin (s.a.v) ferdi cihadının semeresi olarak Rasulullah'ın mağara arkadaşı büyük sıddık Ebubekir'den (r.a) başlayarak Mekke'de insanlar yavaş yavaş İslam'a girme­ye başladı. Kureyş bunu görünce, boğazlarını sıkmaya baş­ladı. Onlara eziyet etti. O dönemde Rasulullah (s.a.v) onla­ra Habeşistan'a hicret etmelerini emretti. Müslümanlardan bir grup oraya hicret etti. Onlar arasında Zinnureyn Osman) b. Afvan, zevcesi ve Rasullullah'ın kızı Rukiye de vardı. bilahare müslümanların Medine'ye hicret etmesini emretti. Bu| hicret Mus'ab b. Umeyr ile başlayıp, Rasulullah (s.a.v.) ile bitti.Sahabe'nin geçirdiği en zorlu cihaddı bu. Çünkü bunda| vatandan, aileden, maldan ve dostlardan ayrılıp, durumları-! nı tanımadıkları insanlara, alışık olmadıkları bir beldeye! sonlarının ne olacağı malum olmadığı bir halde çıktılar! Tüm bunlar nefsin taşımakta zorluk çektiği hususlardır! Hele hele kişi -Mus'ab gibi yerinde nimet ve bollukta, üstün bir konumdaysa- durum daha da ağırdır. Ki bu adam nimet bakımından Kureyş'in müreffeh insanıydı. Ana-baba- sı onu çok severdi. Elbisenin en güzelini giyerdi. Mekke'de en güzel koku sürünen kişiydi. Hadramut ayakkabısını giyerdi. Rasullullah onu andığında şöyle derdi:Ben Mekke'de Mus'ab'tan daha güzel arkadaş, daha zarif giyinen, daha nimet içinde olan birini görmedim. [57] Bu onun şehri olan Mekke'deki haliydi. Peki Medine'de ona ne oldu? Durumlar tamamen değişti. Öyle ki vefatı anında kendisini kefenleyecekleri bir elbise bulamıyorlardı. Buhari (Allah"! rahmet etsin) Habbap'tan şunu rivayet eder:Allah'ın rızasını kazanmak için Rasullullah (s.a.v.) ile| beraber hicret ettik. Bizim ecrimiz Allah'a vacip oldu. Bizden kimileri ecrinden bir şey yemeden gitti. Bunlardan birisi Mus'ab b. Umeyr'dir. Uhud günü öldürüldüğünde onu kefenlemek için bir bez parçasından başka bir şey bulamadık  Kafasını örttüğümüzde ayaklan çıplak, ayaklarını örttüğümüzde başı açık kalıyordu. Rasullullah (s.a.v.) onunla başını örtmemizi, ayaklarını da otlarla Örtmemizi emretti.[58]Bu tür cihadın sahabeler üzerine ne denli ağır geldiğini'Bilal'ın şu sözlerinden anlıyoruz:Keşke bilsem! Bir gece geceleyebilecek miyim acaba?Ot ve çalıların etrafımda olacağı ber vadide,Ve bir gün gidebilecek miyim Mecne suyunun basma...Ve bana görünecek mi acaba.. Şamme ve Tufeyl. [59] Bundan sonra da şunu söylerdi:Allahım bizleri vebalı yere çıkaran Utbe b. Rabia, Şey-be b. Rabia ve Ümeyye b. Halefe lanet et.[60]Rasulullah (s.a.v) sahabesinin gurbetten dolayı yaşadık­ları çeşitli sıkıntıyı gördüğünde şöyle demiştir:

Allahım Mekke'yi bize sevdirdiğin gibi Medine'yi de onun gibi hatta daha fazla sevdir. Ona şifa ver. Onun ziraatini (sa' ve müddini) bereketli kıl. Hummasını bura­dan götür. Onu selle götür. [61]

Üçüncü Merhale: Medine CihadıBu cihad merhalesinin üç derecesi var.

Birincisi: Hüccet, beyan ve Kur'an'ı tebliğ ile cihad.

İkincisi: Vacip olarak değil de izne bağlı olarak cihad: “Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü on­lara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kı­lacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah'tır demekten başka bir sebeolmaksızın diyarlarından çıkarıldılar. Allah'ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olma­saydı herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescit­ler yıkılırdı ki, bunlarda Allah'ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir." Abdullah b. Abbas (r.a) şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v.) Mekke'den çıktığında Ebu Bekir (r.a.) şöyle demişti:Onlar nebilerini çıkardılar. Biz Allah'tanız ve Allah'a döneceğiz. Onlar mutlaka helak olacaklar." Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi:Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü on­lara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah'tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyarlarından çıkarıldılar. Allah'ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olma­saydı herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescit­ler yıkılırdı ki bunlarda Allah'ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir.” [62]

Bu savaş ile ilgili inen ilk ayettir." dedi.[63]

Üçüncüsü: Vacip olarak savaş. Buna delil şu ayettir:Savaş üzerinize farz kılındı. Gerçi o size hoş gel­mez. Fakat olur ki siz bir şeyi sevmezsiniz halbuki onda üzerinize bir hayır vardır ve olur ki bir şeyi seversiniz o üzerinize bir serdir. Siz bilmezken Allah bilir”

 Bundan anlıyoruz ki, Medine'de cihad hiçbir zaman ya­sak olmamıştır. İlim ehlinin sözlerinden doğru olanı budur. İmam'ı Şafii buna şu sözleriyle işaret etmektedir:Kendilerine iki cihad; müşriği öldürmeyle ilgili izin gelmeden önce hicretle, izin geldikten sonra da savaşla (kendileri başlatmak üzere) izin verilmişti.Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

“Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü on­lara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah'tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyarlarından çıkarıldılar. Allah'ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olma­saydı herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescit­ler yıkılırdı ki bunlarda Allah'ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir." [64] Devamla Rasulullah'ın hicreti üzerinde bir müddet geç­tikten sonra Allah (c.c.) bir grubu kendisine tabi olmakla nimetlendirdi. Bunlar Allah'ın kuvvetiyle daha önce varamadıkları bir güce ulaştılar. Allah (c.c.) cihadı daha önce mu­bahken bu kez farz kıldı. Allah Tebarek ve Teala şöyle bu­yurmuştur:

"Savaş üzerinize farz kılındı. Gerçi o size hoş gel­mez. Fakat olur ki siz bir şeyi sevmezsiniz, halbuki on­da üzerinize bir hayır vardır ve olur ki bir şeyi seversi­niz o üzerinize bir serdir. Siz bilmezken Allah bilir.[65]

 

3- Cihadın Büyük-Küçük Diye Taksimi

 

Cihadın tarihi boyunca uğradığı en korkunç musibet, onun büyük ve küçük diye ikiye ayrılmasıdır. Eskiden .be­ri İslam düşmanları cihadın kendileri İçin arz ettiği tehlike­yi bilmişlerdir. Cihad baki kaldıkça kendilerinin batıllarıyla yaşayamayacaklarını, devletlerinin (güç ve kuvvetle­rinin) olamayacağını bildiler. Ayrıca müslümanların tek sesle, Allah'ın adıyla ve O'nun bereketiyle cihadı ilan ettik­lerinde önlerinde hiçbir engelin duramayacağını biliyor­lar. Çünkü müslümanlar iki iyilikten birini istiyorlar. Allah da onların yardımcısıdır. Tüm bunları, yarım asırdan daha az bir zamanda dünya küresinin yansını fetheden bu ümmetin selefinin sahifelerinden anlıyoruz.Buradan hareketle, bu korkunç, girift problemleri çözme|yi tefekkür etmeye başladılar. Müthiş çaba gösterip çalıştılar. Onun için de bir çok çözüm buldular. Onların en muhkemi, en başarılısı, amaçlarını en iyi bir şekilde gerçekleştireni, barışçı yollarla müslümanları cihaddan alıkoymaktı]! Hakikaten problem çözüldü. Onlar da sofralarına oturur! cihaddan mustarih bir şekilde emin ve mutmain olarak yiyip içiyorlar. Ülkelere hükmedip insanları köleleştiriyorlar|Müslümanları cihaddan geri çeviren, uzun bir zamandan; günümüze dek zelil bir şekilde oturtan şey, cihadın büyük-| küçük diye ikiye ayrılmasıdır. Dediler ki; küçük cihad kafirlerle mücadele, büyük cihad da nefis ve şeytanla mücade ledir. Bu düşmanlar uyanık insanlardır. Biliyorlar ki insanoğ-(: lu diri kaldıkça nefis ve şeytandan kurtulamaz.Hayatı boyunca onu cihaddan alıkoyacak bir görev ver-İ diler kendisine. Rasulullah'ın (s.a.v), müslümanların gönlündeki büyüklüğünü bildiklerinden, kendisi için Rasulullah'ın dili üzere uyrdurma bir hadis öne sürdüler. O da şudur:Küçük cihaddan büyük cihada döndük Bunu da| müslümanların kitaplarına sokuşturdular.Dininde aldanmiş, miskin kardeşimiz (!) bunu görünce| "nefis ve şeytanla mücadele en büyük cihad olduğuna göre| küçük cihadı ne yapayım" diyerek uzun teşbihini alıp, ibadetgahına çekilip nefis ve şeytanıyla mücadele ederek Rabbine ibadet etmeye başladı. İçlerinde daha hayır taşıyan| bazılarından ise büyük cihadı bitirdikten sonra küçük cihad da niyetli olanlar da var, ancak nafile! Bunu nasıl yaparlar?Hadis kitaplarında bu hadisin varlığı mutlak surette yoktur. Hatib-i Bağdadi (r.a) Cabir'den (r.a) olan başka bir se-\ nedle rivayet eder: "Rasulullah (s.a.v) bir gazadan dönüyordu. Rasulullah (s.a.v) onlara şöyle dedi:Hayırlı bir yerden döndünüz, küçük cihaddan büyük cihada döndünüz." Büyük cihad nedir? Ey Allah'ın Rasulü?" dediler.Kulun nefsiyle mücalesidir." dedi. [66] Senedinde. Halef b. Muhammed b. İsmail el Hayyam var. Hakim "onun hadisi sakıttır" derken, Ebul Yala el Ha­lil'de "o karıştırmış, o çok zayıftır, bilinmeyen metinleri ri­vayet etmiş" demiştir.Hakim ve İbn Ebi Zer'a: "O'ndan çok yazdık, onun sorumluluğundan beriyiz. Ondan ancak itibar için rivayet et­tik,[67]Hadisin senedinde Yahya b. Ala el Bahili'de var. İmam-ı Ahmed "o yalancıdır, hadis uydurur" derken, Amr b. Ali, Nesai ve Darekutni de "hadisleri metruktür" derler. İbn-i Adiy ise "hadisleri uydurmadır" demiş. [68] İmam İbn Teymiyye (Allah rahmet etsin) şöyle der:

Bazılarının Tebük seferi dönüşünde Rasulullah'ın; 'kü­çük cihaddan büyük cihada döndük' şeklinde söylediğini rivayet ettikleri hadisin aslı yoktur. Nebi'nin (s.â.v.) söz ve fiillerini bilen hiç kimse bunu rivayet etmemiştir. Kafirler­le cihad amellerin en büyüğü, hatta insanın yapacağı en büyük iyiliklerdendir.Tüm bunlardan sonra hadisin mevzu olduğu hususunda şüphe edecek değilin. [69] Az güvenilir ve tabii olan İbrahim b. Ebi Able'den şöy­le rivayet edilmiştir: "Gazadan dönenlere (Rasulullah) şöy­le demiştir:

Şüphesiz küçük cihaddan döndünüz, bundan sonra büyük cihada, kalp cihadına ne yapacaksınız? [70] Darekutni der ki:

"İbrahim b. Ebi Able kendi nefsinde gü­venilirdir. Ona giden yollar safi değildir." Derim ki, bu sö­zü bu imama sözün zayıflığını beyan etmeden isnad etmek caiz değildir, diye düşünüyorum. Bunun ondan geldiğinin sıhhatini varsaydığımızda dahi o bir beşerdir; doğru da ya­par, yanlış da. Mücahidlere hitap etmesine rağmen masum değildir. Kafirlerle savaştıklarında kalple olan cihada ne ya­pacaklarını soruyor? Çünkü nefis hayatta kalabilmek için mücahidi firara yöneltebilir, yahut bunun dışında bir şeye -mesela infak etmemeye- sevkedebilir. O takdirde kafirler­le mücadele ettiği bir esnada, nefsiyle de mücadele eder. İb­rahim'in görüşünde büyük ve küçük cihad kafirlerle müca­delededir. (Onlarla olan savaştadır.) Aynı anda iki cihadı bir , araya getirdiğinden dolayı büyük cihad demiş olabilir. Bu- ! nun itibara alınması ihtimali vardır. Ancak kendi ibadetha­nelerinde oturup, insanlardan el-etek çeken kişi aslında ne büyük ne de küçük cihad içerisindedir. Hakikatte o nefsinin arzusuna tabidir. Çünkü nefsi ona bunu sevdirmiştir. Şeytan da ona bunu süslemiştir. Sonra eğer bu büyük cihad ise, o zaman, insanlardan ayrı olarak hayatlarını ağaç yapraklarını yemekle idame eden rahipler sınıfı ile hayatlarını oruç ve kulluğa veren Budistlerin yaptıkları bu işle, dünyanın en mutlu ve bahtiyar insanları, olmaları gerekir. Halbuki bunu hiçbir akıllı söyleyemez.Tüm bunlar zayıf ve mevzu hadislerin uğursuzluğundandır. Bu hadis uydurmacısının İslam ve ehline karşı kin­dar oluşundan şüphem yoktur. Sofular bunu rahatlıkla (gö­ğüs rahatlığıyla) aldılar. Allah bizleri de onları da bağışla­sın. Sonra bu alçalış ve gerileme döneminde o kültüre mensup bazı kişiler bunu kabul etmiş ve risaleler halinde de İslami kitabevlerine sürmüşlerdir. Kitapçıklarda bu hadisi savunup, onu zayıf gören veya derecesini az görenlere körükörüne saldırıyorlar. Allah (c.c.) bizleri ve onları dos­doğru yola hidayet etsin.Allah yolunda cihada denk gelecek hiçbir şey yoktur. Söyleyeceğim delil olarak sana yeter. Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayetle Nebi'ye (s.a.v.) soruldu:Allah yolunda cihad etmeye denk ne var?"Güç yetiremezsiniz" dedi. Üçüncüsünde:Allah yolunda cihad edenin misali, Allah yolunda cihad edenin evine dönünceye kadar gündüzleri oruçla, geceleri de ibadet ve kıyamla geçiren adamın misali gibidir" dedi.[71]Yine ondan rivayetle bir adam:Ey Allah'ın Rasulü! Cihada denk gelecek bir ameli ba­na göster" dedi. Rasulullah (s.a.v):Bulamıyorum" dedi. Sonra:Mücahid çıktığında sen de mescidine girip, kesinti­siz gece kıyam edip, (gündüzleri) oruç tutup iftar edebi­lir misin?" (Adam:)

Kim bunu yapabilir?" dedi.[72] Rasulullah'm (s.a.v) ashabından bir kişi tatlı su kaynak­larının bulunduğu bir vadiden geçti. "İnsanlardan el etek çe­kip bu vadide kalsam? Ancak Rasulullah'tan (s.a.v.) izin al­madan bu işi yapmam." diye düşündü. Bunu Rasulullah'a (s.a.v) söyleyince, Rasulullah (s.a.v.):

Yapma! Şüphesiz Allah yolundaki birinizin (yaptığı cihad) fazileti, evindeki yetmiş yıl namazından daha efdaldir. Allah'ın sizi bağışlamasını ve Cennetine koyma­sını istemez misiniz? Allah yolunda cihad ediniz. Deve­nin iki süt arası müddeti kadar Allah yolunda savaşan­lara Cennet vacip olmuştur.[73]Bu son hadis te, cihadı ekber iddialarını tamamen çürüt­mektedir. Çünkü bu sahabe Rasulullah'tan (s.a.v.) insanlar­dan ayrılıp nefsiyle cihad etmek için istekte bulunmuş, Ra­sulullah onu bundan men etmiş ve ondan daha İyisine irşad etmiştir. Sonra bu hadiste dikkat edilmesi gereken başka bir espri de var. Rasullulah'm (s.a.v.):Kim devenin iki süt arası kadar Allah yolunda cihad ederse Cennet ona vacip olur..." sözünün genelinden ha­reketle, Allah yolunda cihad edenler öldürülse de, öldürülmese de Cennetle müjdelenmiştir.Hadiste geçen "Fuvaka Nakati", iki süt arası dönem ve­ya sütün sağılıp tekrar sütün memelere dönünceye kadarki zamandır.[74]Bununla, bahsedilen o hadisin mana ve sened bakımın­dan batıl olduğunu Öğrendin. Ondan başka ibadete layık ilah olmayan Allah'a hamd olsun.Kalemi bırakmadan önce şunu söylemek istiyorum. Bu düşünce (sadece nefis ile cihad) tamamıyla sofuca bir düşün­cedir. Kökeni İslam düşmanlarına dayanmaktadır. Onu bırakın, arkanıza atın. Nebiniz'in (s.a.v) nasihatına dönünüz:Cihad, şüphesiz ona hiçbir şey denk gelemez."Bu nasihatta, sizin için tüm kötülükleri isteyen -bu kötü­lükler ona dönsün komplocu düşmanınızın ithal düşünce­lerinden sizleri müstağni kılacak güzellikler var.Dolayısıyla cihad hususunda yazılmış eserlerde çağdaş bazı yazarların bu hadisten etkilenerek yaptıkları gibi 'bü­yük cihad' ya da 'nefisle cihad' diye isimlendirmelerinden etkilememek gerekir.Nefisle mücadeleyi inkar ettiğim veya ona değer verme­diğim kesinlikle anlaşılmasın. Aksine bu konu cihada teş­vik, Allah yolunda ölme sevgisine has olup, iki şey arasın­da zihni bulandırmaktan uzak tutmak gerekir. Ona cihadın iki nevini söylediğimizde, sanki onlardan birini seçme ser­bestliğini veriyoruz. Acaba birini diğerine tercih ettiğimiz­de durum ne olur? Bunu tasavvur edebiliyor musunuz? De­dikleri gibi, her makama bir söz vardır. Ümmet-i islam'ın hac rükünlerini öğrenmeye muhtaç olduğu, Zilhicce ayında Ramazan orucunun hükümlerinden bahsetmemiz hikmetten değildir. Halbuki iki konu da haktır ve ikisi de doğrudur. İşte burada selefi salihinin anlayışları söyledikleri ve yazdıklarındaki fıkıhları ortaya çıkıyor. Cihad ile ilgili kitaplarında; Allah yolunda cihad etmenin fazileti, Allah yo­lunda ölmenin fazileti, sahabe ve onlara tabi olanların kah­ramanlık haberlerinden başka bir şey bulamazsın. Bununla birlikte nefisle mücadele etme tarafını da ihmal etmediler. Onun için ayrı bir mevzu tahsis edip ismini 'zühd' koydu­lar. En büyük delilimiz, cihad hususunda ilk defa telifte bulunan Abdullah b. Mübarek'in nefis ile cihad için tahsi­si ettiği "zühd" adlı eseridir. Seleften bir çoğu İbn Müba­rek'in aynısını yapmıştır. Bu müellifimiz de nefisle müca­dele için başka bir kitap daha tahsis etmiştir. İsmini de "Tenbihu'l-Gafilun" koymuştur ki, konusunda yazılmış olan en nefis kitaptır. [75]

 

4- Metnin tahkiki

 

A- Kitabın müellifine isnadı.

 

1- Kitabın ismi, müellifin el yazma eserinden çoğaltılmış tüm el yazma eserlerde mevcuttur.

2- İbn Hacer "Cihad konusunda büyük ve dolu bir kitap yazdı" der. [76] Sahavi:

"O, Meşariul-Eşvak ila Masarii'l-Uşşak, Musi-rul-Ğeram ile Dari's-Selam adlı kitabın sahibidir. Onu büyük bir ciltte dopdolu bir mana ile toplamıştır, insanlar ondan yaralandılar.Onu tahsil etmek için yarıştılar. Veli el-Iraki de ona tak­rizde bulunmuştur.[77] Ebu Felah Abdulhay b. Ahmed el-Hanbeli "Masariu'1-Uş-şak" ismiyle cihad konusunda dopdolu bir kitap yazdı. [78] Keşfu'z-Zünun ve Mucemu'l-Müellifin'in müellifleri de ondan bahsetmişlerdir.Sahavi'nin işaret ettiği Veliyyuîl-Iraki'nin takrizi, mü­ellifin el yazmasından yazılmış el yazmanın sonunda bulun­maktadır. O takriz de şudur:Allah'a hamd olsun. Bu yüce telifin üzerinde durdum. İnşaallah makbul ve şereflidir. Onu yeterli ve mükemmel bul­dum. Apaçık yola tenbih edici buldum. Akıcı ve ince tüm manaları getirmiş, en iyi şekilde dizilmiş, bedii taplamış, topmayı da maharetle yapmıştır. Allah müellifine en güzel mü­kafatı versin.

Ona tekrar tekrar bakma uzadı bende..

Haberinin haberleri geçtiğini gördükçe.

Muhyiddinsin sen vasfen ve ilmen.

İnsanlar arasında kalpleri dirilttin.

Mukades mekanda diriltirsin Rabbim,

Cennete Rabbim seni ihya etsin

Kendilerinden haber gelen insanlarla.

Onu Ahmed b. Abdurrahman b. Iraki H. 813 Yılının Rabiu'1-Ahir ayının dokuzunda yazmıştır.[79]

 

B- Metodu:

 

1- Müellif bu kitabını öncekilerin metodu üzerine bablar şeklinde tertib etmiştir. Onlarda bab, altında fasılların oldu­ğu bölümdür. Bu nedenle, bir bab altında fasıllar; bab ve fa­sıllar altında da meseleler zikredilir. Adetleri olduğu üzere bunu, okuyucuyu coşturmak ve meseleden sonraki bölü­mün önemini belirtmek için yapıyorlar. Önem verdikleri bir meselenini başına 'bil ki'yi kullanırlar. Bununla okuyucu ya­da dinleyicinin kendisine iletilen sözün ezberlenmesi, gerek­tiğini vurgulamak istiyorlar. Bu durumda dinleyici, dik­katlerini toplar ve kulak verir, anlama \yetenegini, kalbini amade kılar, var gücüyle kendini meseleye verir. Bu takdir­de konuşmayı kaybetmez. Tenbih harfi de aynı anlamdadır.Önem daha da arttığında bu sefer onu geciktirip beyan ve takrir için başına fa harfini getirirler. Yani bu sabitleştiğinde "onu bilmen lazım", ''bunu bilmelisin"hatırında olsun" veya "bunu İyi öğren, çünkü ince bîr meseledir."Değerli okuyucularımızdan ricamız; bu kitapta veya baş­kalarından bu tür üsluplara dikkat etmeleridir. Adamlar ye­tersizliklerinden dolayı bu üslupları kullanmamışlardır.

2- Genellikle her babta bir veya bir kaç ayeti kerime ve hadisi şerifi zikreder. Garibini açıklar, genellikle de ondan murad olanı beyan eder. İhtiyaç hissedildiğinde ayetin se­bebi nüzulünü de ve "ibret lafzın umumiliğinedir, lafzın hususiliğine değil" diye de işaret eder. Zahirde çelişen nasslar olursa, genelde aralarını uzlaştırır.

3- Hadisin derecesini genellikle ifade eder. Sahih mi, hasen mi, zayıf mı, mevzu mu? diye. Bazen hadis hakkında ön­ceki alimlerin metodu üzere sadece hadislerin zayıflığına işa­ret eder. Misal "Senedinde şu var, bu adam şunun tarikiyle rivayet etmiş..." Bu da onun hadis illetlerini bildiğini sana gösterir.Bazen raviler hakkında sözü kimseye isnad etmeden cerh ve tadilde bulunur Bu da onun hadis ve illetlerinde, ra­viler ilminde, onların cerh ve tadilinde iyi bir bilgisinin olduğunu gösterir. Buna rağmen kendisinin hükmetmediği hadisler de mevcuttur.

4- Kaynakları zikretmeye Özen göstermiştir. Sadece bi­rinci ciltte 122 kaynak mevcuttur. Bu kitaplardan bazıları mevcut değildir. Onları bulamadım. Nedeni ise, ya o kitap­lar kayıptır veya daha el yazmadır. Tüm el yazmaları araş­tırmaya benim vaktim yetmez. Bu kitaplar arasında Hatib ebi'r-Rabi Süleyman b. Saba es-Sebtiy'in "Şifau's-Sudur"udur. Tergib ve terhib konusunda bu kitaptan çok alın­tılar da bulunur. Ancak çoğu zayıftır. İçlerinde muhakkak ki mevzu olanlar da vardır.

5- Kimi zaman babda sahih bir hadisi naklettikten son­ra eğer varsa bu sahih-hadisin manasını artıracak veya ha­disin manasını artiracaksa bir veya bir kaç zayıf hadis yahut mevkuf sözleri nakleder ki, bununla aslının sıhhatine zarar vermediklerine işaret eder.Bazen de babta münasebetinden dolayı zayıf hadisleri zik­reder. Sonra da aynı anlamdaki sahih hadisi getirerek bunun­la anlamının şahinliğine işaret etmek ister. Kitabında çoğun­lukla yaptığı budur. Yoksa kimi zaman babta konuyla ilgi­li sahih hadis bulamadığından zayıf hadisi veya sözü getirmekle yetinir.Tüm bunlar hadis derecesi açısmdandı. Amele gelince za­yıf hadisler amel etmeye uygundurlar. Çünkü bunlar ya Al­lah'ın Kitabının ayetlerinden bir ayet veya sahih bir hadisin delaletine giriyorlar. Bunlar ister merfu, ister mevkuf, ister mürsel olsun farketmez. Ancak şu rakamlarla gelen 21 ta­ne hariç. Bunlar; 31-33-35-36-39-40-41-51-52-188-226-438-453-550-556-655-656-722-737-850-

930 Bunlardanbazıları uydurmadır.Onlardan müstağniyiz. Bazıları sahih hadislere muhalif, münker hadislerdir. Bazılarıda bir sevabı takdir edici veya belli bir vakitte bir ibadeti tahdid ediyor. Bu ise teşridir. Bunların isbatı konudaki sahih ve sarih bir hadisle ancak olur. İbn Teymiyye (r.a) der ki:

Eğer faziletlerle ilgili zayıf hadisler, namazın belli bir vakitte, belli bir sıfat üzere, belli bir kıraatle okuma gibi tak­dir ve sınırlamayı içeriyorsa bu caiz değildir. Çünkü bu belli vasıflı müstehab seri bir delille sabit olmamıştır.[80]

6- Kitapta icmalden sonra tafsile sık sık rastlanır. Bu Arap dilinin üsluplarından, belagatçıların yollarırıdandir. Yararın, mananın dinleyicinin nefsine yerleştirilmesidir.               

7- Kimi zaman geneli özele atfeder. Misal olarak "Bilin nen şu ki, yaratıkların tümü senin mülkün ve kullarındır. Alllah da milkinde ve mülkünde dilediğini yapar." Milk; yaratıklardan akılsızılara, mülk ise; akıllıakılsızlara tasarrufta bulunmada kullanılır. [81] Bu cümlede Belagat nevilerinden "müretteb, Ieff ve neşir" var. Cümlenin baş kısmındaki "(onlar) senin yaratıkların (milkin) ve kullarındır." Milk aklı olmayan, abid akıllı olanlar için kullanılır.                                                      

8- En küçük bir münasebet için, ayet ve hadisleri başka bir yerde de tekrar eder. Sanki mümtaz bir Buhari'dir.     

9- Çoğu kez seni geçmiş bir konuya veya gelecek bir yere gönderir. Hafız b. Hacer'in Fethül Bari'sini okuduğunu sanırsın. Ancak, müellif şu açıdan Hafız'dan farklıdır. Mü­ellif konuda kastedilen manayı özetlediğinden gönderdiği ye­re senin gitmemen için yeterli olabiliyorken, Hafız göndermek istediği yere gitmeni zarurileştirir. Gitmen lazım gelir.                                                                                   

10- Bahsettiği konuyla ilgili kimi zaman senetsiz hika­ye ve rüyaları da zikreder. Bunlar sahih olabileceği gibi, ol­mayabilir de. Bunlarla sahih bir nasla veya akideyle çeliş­medikçe ayrıca delil olarak onlara itimad etmek için değil de sadece münasebet ise doğrulamayacağımız gibi yalanlanmayızda İmam İbn Teymiyye şöyle der: Müstehab bazı amellerin\sevabı, bazı amellerin de mekruhluğu veya cezası ile ilgili rivayet edilen hadisler sevabın miktarı, ceza ve çeşitleri ile ilgili mevzu olduğunu bilmediğimiz hadisleri rivayet etmek ve onlarla amel etmek caizdir. Nefsin bu sevabı istemesi ve bu cezadan korkması anlamındadır. Şuna benzer; ticaretin kar edeceğini bilen bir tüccara, ticaretin çok kar edeceği haberi ulaşır. Bu haber doğruysa ona yarar, yalan çıkarsa ona zarar vermez. Bunun örneği sadece kendileriyle şeri bir hükmün müstehab ya da başka bir hükmü isbat etme­li yen; tergib ve terhib konusundaki israiliyat, selef alimleri nin başına gelen hikayeler de bu türdendir. Bunları tergib ve terhibte, reca ve korkutmada kullanmak caizdir. Seri delilerle güzellik ve çirkinliği bilinen şeyin yararı var zararı yoktur. Bunun hak vaya batıl olması farketmez.  Mevzu ve batıl olduğu bilinene iltifat etmek caiz değildir. Çünkü yalan hiçbir yarar sağlamaz. Sahih olduğu sabit  olunca, hüküm de onunla sabit olur. îki şeye de (sahih,mevzu) muhtemel olduğunda; doğru olma ihtimalinden ve  yalanın da zarar vermeyeceğinden rivayet edilebilir: [82] Allah ona rahmet etsin, düşüncesini şu hadisle delillendirmektedir:Bir ayet de olsa benden tebliğ ediniz. İsraioğullarından rivayet etmenizde bir beis yoktur. Kasten üzerime yalan atan Cehennemdeki yerini hazırlasın. Buhari ve başkaları rivayet etmiştir. Ayrıca Rasulullah'ın (s.a.v):

Ehli kitap bir şey rivayet ettiğinde onları ne doğrulayın, ne de yalanlayın." hadisi onlardan hadis almaya bir 'ruhsattır. Bununla beraber onları tasdik etmekten ve tekzib etmekten nehyetmiştir. Eğer mutlak hadis almada bir yarar olmasaydı ruhsat vermez ve bunu emretmezdi. Mücerred ha­berle tasdik edilmeleri caiz olsaydı tasdik etmezdi. Nefisler doğru sandığından bildiği şeylerden yararlanmak ister. [83] Bu sözler İbn Teymiyye'nin güzel sözlerindendir. Baş­kasından böyle koordineli sözler bulamazsın. Onlara tutun ve gözönünde tut. Bu kitap veya benzeri sıhhati belli olan ve sıhhati belli olmayan birtakım hikayeleri içeren kitapları oku­duğunda sana yararı dokunur. [84]

 

Cihad Hususunda Yaazilnıış Eserler:

 

İbn Nahhas'ın kitabının özelliği cihad, cihadın fazileti hü­kümleri, aletleri ve kahramanlarının hayatını konu alan, sayısını Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği kitap ara­sında belirginleşmesidir. Burada değerli bazı selef kitapla­rını zikredeceğim ki, selefin cihada verdikleri önemin ne denli olduğu ve sonradan gelenlerin ne denli bundan yüz çe­virdiği bilinsin. Çağdaş yazarların yazdıklarına ise hiç de­ğinmem, çünkü çoğu cihaddan ne kastedildiğinden halidir­ler. Hatta bazıları selefi salihinin yazdıklarına muhalif bil­gileri içermektedir. [85]

 

Kitaplardan bazıları:

 

1- El-Edebul Hakikiyeti fi Mutebiratil Bundukiyyeti. Müellifi onikinci asır ehlinden Şeyh Hüseyin b. Muhammed b. İbrik el-Hibbani'dir.Kitabı üç kısma ayırmış

A- Cihada teşvik

B- Savaş hazırlığı yapma

C- Zebid şehrinin korunma keyfiyeti Bunun el yazma bir nüshası Yemen'in Terim şehrinde­ki Ali Yahya Kütüphanesinde başka kitaplarla beraber bulunmaktadır.[86]

2- El îctihadu fi ikameti farzil cihadMüellifi Ebi Kasım Ali b. Hüseyn'dir. İbn-i Asakirîle meşhur olmuştur. [87]

3- El-İctihadu fi-1 Cihad.Müellifi meçhuldür. Kitap kırk bölüm şeklinde düzenlen­miştir. [88]                                                                       

4- El-İctihadu fi Taleb'i-1-CihadMüellifi, H. 774 tarihindevefat eden (İmaduddin İsmail b. Kesir Ed-Dimaşki'dir.[89]

5- El-İctihadu fi Fazail'il- Cihad Müellifi, Muhammed b. Yusuf el- Esri'dir.[90] 6-Ahkam'ü-1-CihadMüellifi, Bahauddin İbni Şedad. H. 631 yılında vefat etmiştir.[91]

7- Edeb'ü-1-Müluk ve Kiyayet'ü-1-Memluk Kitap, savaş tekniği ile mülk (otorite) ve siyasetin idare­sini konu almaktadır.Müellifi, Fahruddin Muhammed b. Mansur b. Said b. Ebil- Faracel-Kar(a)'şi'dir. Onun bir nüshası Londra'da Hint kütüphanesinde 2767 rakamla bulunmaktadır.[92]

8- İrşad'ül-İbad ila Tarik'il-Cihad Müellifi, Şemsüddin el-Hamid el- Alusi'dir. Onun bir el yazımı nüshası Irak'ın Mathaf kütüphanesinde bulunmak­tadır. Rakamı 28206'dır.Tarihi H. 1294'tür.[93]

9- İrşad'ül- İbad ile'l- Gazvi ve'I-Cihad Müellifi, Şeyh Ahmed Fahruddin en- Nakşibendi el-Musıli. Kitabı H. 1230 yılında yazmış, H. 1336 senesinde İs­tanbul'da Amire yayınevinde basılmıştır.

10- El-İtimadu fi'1-CihadMüellifi, Muhammed b. Said el-Endulisi el-Fasi er-Ranı Tarihi H. 778 'dir. [94]

11- el-İ'timadu fi'1-Cihad Müellifi Muhammed Arif b. Ahmed b. Said el-Munir, el-Huseyni, ed-Dımeşki'dir. Tarihi H. 1342'dir. [95]

12- İmdad'us-Sihad fi Îftirad'il-Gihad Müellifi, Mecduddin Muhammed b. Yakub el-Firuzaba-di'dir. Tarihi H. 817'dir. [96]

13-El-încad'u fi'1-Cihad Müellifi, Abdurrahman b. Necm, b. Abdulvehhab el-Cezeri, es-Sa'di el-İbadi'dir. Nasıh'ud-Din İbn'u el-Hanbe-li olarak meşhur olmuştur. Tarihi T:. 634'tür. [97]

14- el-Bedi'u Ve'l Esrar ft riakikat'ir-Reddi Ve'l İntişar ve Gamidu (Gevamidu) Ma ictemeat aleyhi er-Rumatu fi'l-Emsar.Kitap, atıcılık ve okla atışı konu almaktadır.Müellifi, Ebubekir b. Ali b. Esbağ el-Haravi'dir. Tarihi H. 800 dür. Onun el yazma bir nüshası "Berlin Kütüphane­sinde 5538 rakamla bulunmaktadır.Tarihi H. 772, M. 1390'dir. Hacmi ise 12 fasıldır. Onun bir nüshası da Ribat'ta "Hazane Halk Kütüphanesi"nde bulunmaktadır. Yaklaşık sekizinci asrın yazılımıyla bir grup kitap arasında 1/32 rakamla bulunmaktadır. Ondan bir kop­ya da "Arap Mahtutlar Enstitüşü"nde bulunmaktadır. [98]

15- Atıcılık ve savaş ile ilgili "Beğiyyet'ül-Kasıdin bi'l-Ameli fi'1-Meyadin Müellifi, Muhammed b. el-Emir Lacin b. Abdullah ez-Ze-hebi, et-Trablusi el-Hesami'dir. Er-Ramah ile meşhur olmuş­tur. Tarihi yaklaşık H. 780'dir. Onun bir el yazma nüshası:

1- İstanbul'da Ayasofya Kütüphanesinde 3799 no ile bu­lunmaktadır. Tarihi 780 H'dir.

2-  Hollanda'nın Liden Üniversitesi Kütüphanesinde 1418 no ile kayıtlıdır. [99]

16- Beğiyyet'ül-Vekad fi't-Tarifi bi Simet'il-Cihad. Müellifi, Kasım b. Muhammed b. Taylesan el-Ensari

el-Kurtubi. Tarihi H. 643'dür. [100]

17- Tecnidü'l-Ecnad ve Cihad'ül-Cihad. Müellifi, Bedruddin Muhammed b. İbrahim b. Cemaa el-Kenani el-Hamavi eş-Şafii'dir. Tarihi H. 733'tür.[101]

18- Et-Tergib'u fi'1-Cihad. Müellifi, Ebu Abdullah Muhammed b. Abdurrahman b. Ali et-Tecyidi el-Mursi'dir. Tilmesan'da ikamet etmiştir. Ta­rihi H. 610'dur. [102]

19- Teşvikat'ül-Ciyad fi'1-Gazvi ve'1-Cihad Müellifi, Abdurrezzak b. Abdulfettah el-Hanefi el-Laziki'dir. O Halefte kadıyken bunu telif etmiştir. Tarihi H. 1270'dir. [103]

20- Tevtiat'ü-1-Cihad fi fazl'il-Cihad. Müellifi, Nuruddin Ali el-Mekki'dir. Onun bir nüshası İs­tanbul’da Ayasofya Kütüphanesi'nde bulunmaktadır. [104]

21- El-Cihad.Cihada teşvik, vucubiyyeti, siyer hükümleriyle ilgilidir. Müellifi. Ali b. Tahir ed-Dimeşki es-Silmi'dir. Tarihi H. 500'tüf- El yazmadan bir kısmı Şam'ın Zahire Kütüphane­si'nde bulunmaktadır. Olan cüzler, 2.8.9.18 'dır. Tarihi 498 H'dir. [105]

22-  El- Cihad. Müellifi, İzzettin Ali b. Muhammed'dir. İbni Esir olarak meşhurdur- Tarih 63° H.'dir.[106]    

23- El-Cihad. İbni Asakir el-Kasım b. Ali b. Hasan b. Hıbe-. Tarih 600 H'dir. İbni Nahhas'ın istifade ettiği

Eserdır. [107]

24-  El-Cihad.Müellifi Ebubekir b. Ebi Asım ed-Dahhak b. Muhalled eş_Şeybani'dir. Tarihi 287 H.'dir.[108]

25- El-Cihad.

Müellifi, el-İskafi Ebi Ali Muhammed b. Ahmed b. Cüneyd. 381'dir.[109]

26- El-Cihad.

Müellifti ebi Süleyman Hamid b. Muhammed el-Hatta-bi'dir. Tarihi 388 H'dir.[110]

27-  El-Cihad. ifi' Muhammed b. İdris eş-Şafii. Tarihi 204 H'dir.[111]

28- Saffar'ın El-Cihadı.Müellifi, Muhammed el-Hasan el-Kumi.Tarihi 290 H'dir. [112]

29- El-Ayyaş'm El-Cihadı.Müellifi, Ebi'n-Nasr Muhammed b. Mesud'tur. Tarih 320 H'dir. Onun Tahran ve Kahire baskıları var.[113]

30-Kurtubi'nin El-Cihadı. Müellifi, Sabit b. Nedir el-Malıki'dir. Tarihi 318 H'dir.

31- El-Mervizi'nin El-Cihadı. Müellifi, Ebi Abdirrahman Abdullah b. el-Mübarek b. Vadıh el- Hanzali et-Temimi'dir. Tarihi 181 H'dir. Kitap ci­had konusunda yazılmış ilk eserdir. Bu kitap Dr. Nezih Ha-mad tahkikiyle yayınlanmıştır.

32- El-Cihad'u ve Fadailuhu Müellifi, Şemsuddin Mu! ammed b. Alaaddin el-Babili eş-Şafii el-Mısri'dir. (Mısır'ın Babil köyünde doğmuştur.) Tarihi 1077 H'dir.[114]

33- El-Harbu Müellifi, İbni Kuteybe ed-Deyneviri'dir. Tarihi 276 H'dir.[115]

34- Hurubu'l-îslam. Müellifi Abdulmelik b. Habib es-Silmi el-Elbiri el-Kur-tubi. Tarihi 238 H'dir.[116] -

35- El Hurubu ve's-Siyaset'ü Müellifi, Muhammed b. Abdulkerim b. Abdurrahman el-Harisi ed-Dimeşki. Tarihi 599 H'dir. [117]

36- Rayat'ün-Nasri Ve'1-İrşad fi-fadai'1-Cihad. Müellifi, Muhammed eş-Şemi b. Abdullah el-Kostendi-li er-Rumi el-Mufti. Tarihi 1272 H'dir.[118]

37- Es-Sa'yu'1-Mahmud fi-Nizam'il-Cununud. Müellifi, Zeynuddin Abdulkadir b. Ahmed ibni Ali el-Fakihi. Tarih 989 H. Kahire EI-Ezher Üniversitesi'nin Ezhe-riyye Kütüphanesi'nde mahtut bir nüshası bulunmaktadır. Rakamı 42799, hacmi 176 sahifedir.[119]

38- Seferet'üz-Zad Li Sefert'il-Cihad.Müellifi, Şihabuddin Mahmud el-Alusi. Tarihi, 1270 H'dir. Cihadın fazileti hususunda yazılmış bir eserdir. Bağ­dat'ta Dar'us-Selam matbaasında H. 1333 senesinde basıl­mıştır. [120]

39- es-Siyer'ü ve'l- Cihad. Müellifi, İbrahim b. Muhammed el-Harisi el-Ferazi'dir. Tarihi 188 H. Onun bir nüshası, 1, 3, 4 ve 5. ciltleri 59 sahife şeklinde kapsamaktadır.Eski güzel Endülüs hattıyla yazılmıştır. Bazı cüzleri Abbas b. Asba'a okunmuştur. Yılı H. 379'dur. Arap Mahtutatı Enstitüsünde çekilmiş filmi bulunmaktıdır.[121]

40- Eş-Şecaatu ve Semetuha, ve'1-Hurubu ve Tedbirha, ve Fadl'u-1 Cihadi, ve Şiddet'ul-Besi ve't-Zahridu ala'l-Kıtal, Esmau's-Şecan ve Zikr'ul-Ebtal. Müellifi, Şihabuddin Muhammed b. Ahmed el-Ebşihi'dir. Tarihi 850 H'dir.[122]

41- Sıfatulu Harbi ve's-Silahi, ve't-Tani ved-Darbi ve-ma yecri maa zalike.Müellifi, Ebu Hilal el-Askeri'dir. Müellif 395 yılında ya­şıyordu. [123]

42- İlm'ul-Alat'il-Harbiyyeti. Müellifi, Beni Musa b. Şakir. Onlar Muhammed, Ahmed ve Hasan'dır. Hicri üçüncü asrın ehlindendirler.Kitap ise ka­yıptır.[124]

43- El-Gazvu ve'1-Cihad ve Tertib'ul-Lea'bi bir-Ramhi vema yeteallaku bihi. Müellifi, Necmüddin Hasan er-Ramah el-Ahdebidir. Tarihi H.694. Onun bir el yazma nüshası Rambur'da bulunmaktadır. (1:677). [125]                                                         

44- El-Gazvu ve Fadail'ul-Cihad.  Müellifi, Muhammed b. Ömer b. Hamza. Tarihi H ]938'dir.[126]                                                                      

45- Firdevs'il-Mücahidin.  Müellifi, Celaluddin Ahmed b. Muhammed b. Muhammed el-Ahrez. el-Hacnedi el-Hanefi. Tarihi H 803'tür. [127]

46- El-Furusiyyet'ü  Müellifi, İbni Kayyım el-Cevziyye. Tarihi 751 H'cfir.Kitap Beyrut'ta basılmıştır.                                          

47El-Furusiyyet'u bi-Resm'il-Cihad vema ba'd Allah'u lil-Mücahidine mine'l İbad. Müellifi, Necmüddin Eyyup el-Ahdep er-Ramah. Tarihi 694 H'dir. Onu 52 bap şeklinde savaşın nevilerinde tertip et­miştir. Onun el yazma nüshaları şu kütüphanelerde bulun­maktadır.

1-  Berlin kütüphanesi. Rakamı 5553. tarihi 895 H'dir. 1449 M.

2- İstanbul Ayasofya Kütüphanesinde 2899 no ile bulun­maktadır.

3- Paris'te Milli Kütüphane'de 1128 ve 2829 no ile bullunmaktadır.

4- Halep Ahmediye Kütüphanesinde' 1372 no ile bulun­maktadır.[128]

48- Fadail'ul-Cihad. Müellifi, Bahauddin ebi'l-Mahasin Yusuf b. Rafii el-Musıli el-Halebi'dir. İbni Şedad olarak tanınır. Tarihi 632 H'dir. Onun bir el yazma nüshası İstanbul Köprülü Kütüphanesi'nde 764 rakamla bulunmaktadır.[129]

49- Fadail'ul-Cihad. Müellifi, Hisamuddin b. el-Hac Halil el-Bursevi er-Rumi. Tarihi 1042'dir.[130]

50- Fadailu'l-Cihad. Müellifi, Veliyyuddin Mustafa el-Yenişehri el-Konstantini'dir. Ebi Abdullah Carullah er-Rumi el-Hanefi ile lakaplıdır. Tarih 1151 H'dir.[131]

51- Fadil'ur-Remyi fi-Sebilillah. Müellifi, İsmail b. İbrahim b. Muhammed'dir. İbni Ku-rab es-Sarahsi olarak bilinir. Tarihi 414 H'dir. Bir nüshası 384 nolu rakamla İstanbul Köprülü kütüphanesi'nde bu­lunmaktadır.[132]

52- Fazlu'l-Cihad. Müellifi, Ali b. İbrahim b. Davud b. Süleyman ed-Dimeşki. Tarihi 724 H'dir.[133]

53- Fazlu'l-Cihad vema Yecibu muraatuhu alel muluki vel Ümera. Müellifi, Muhammed b. Ahmed b.

da bulunmaktadır. Tarihi 1367 H'dir.[134]

54- Felek'üs-Saadeti fi fazl'il-Cihadı ve'ş-Şehadeti. Müellifi, Abdulhadi b. Abdullah İbni Ali el- Hasanı es

Sicilmasi. Tarihi 1056 H'dir. Kitap mahtuttur.[135]

55- el-Kasiy ve'n-Nebalu Ve's-Siham. Müellifi, Ebi Hatem Sehl b. Muhammed es-Sicistani'dir| Tarihi 248 H'dir. Onu Ebu Luveys Şeyhu 1912 yılında Berufta yayınladı.[136]

56- Kitab'ul-Cihad. Müellifi, İbrahim, b. Hamad b. İshak el-Ezdi el-Basri Maliki'dir. Tarihi: 323 H'dir[137]                                  

57- Kitab'ul Cihad  Müellifi, Davud b. Ali b. Davud b. Halef el-İsfahani. Tarihi 270 H'dir. [138]                                                       

58- El-Muhtasar'ul-Muharrar fi'r-Remyi bin Neşab.Müellifi, Muhammed b. Ali es-Sağir (9. asrın ehlindendir.) Kitabı 22 bab olarak tertip etmiş. Onun el yazma nüshahası İstanbul Topkapı Sarayı'nda bulunmaktadır. Tarihi 822 H'dir. Hacmi [139] sahifedir. Tamamı 7417, Arapça| 2620'dir      

59- Murşid'ül Ecnad fi Alatı'l-Cihad. Müellifi, İzzuddin Muhammed b. Ebubekr b. Cemaa.Tarihi 819 H'dir.113                                                     

60- Müsnedü'l-Ecnad fi Alati'l-Cihad. Müellifi, Muhammed b. İbrahim b. Sadullah îbni Cemaa, el-Kinani, el-Havami, eş-Şafii Bedreddin. Tarihi 733[140]

61- El-Meşidu fi İlmi'r-Ramyi Müellifi, Ebubekir b. Yusuf b. İshak, El-Mutatabbib eş-Şafii'dir. 8 veya 9. asra ait bir nüshası İngiltere'nin Müze Kütüphanesi'nde bulunmaktadır.[141]

62- Marifet'ür-Ramyi bi's-Silahi Müellifi, Abdulkadir b. Yusuf en-Nakib'ul-Halebi. Ta­rihi 1107 H'dir.[142]

63- Miftah'ul-Bilad fi Fazalil'il- Gazvi ve'1-Cihadı. Müellifi, Muhammed b. Alan b. İbrahim el-Mekki. Ta­rihi 1057 H'dir.[143]

64- El-Menhelü'1-Azbi bi Vurudi ehl'il-Harbi. Müellifi, Muhammed b. Menkili en-Nasın. Tarihi 784 H.Onun bir nüshası İstanbul Ayasofya'da 2839 rakam nosu ile bu lunm aktadır .[144]

65- Müniyyet'ül-Abidin fi Fazli'l-Ğuzati ve'1-Mücahidin.Müellifi, Muhammed b. Zeynelabidin el-Kattan el-Medeni eş-Şafii.[145]

66- Nüzhetü'n-Nazirin fi Fazaili'l-Ğuzati ve'1-Mücahidin.Müellifi, Meri b. Yusuf el-Kermi el-Maddisi, el-Hanbe-li. Tarihi 1033 H.[146]

67- Nasret'ül-Cunüd Ani'ş-Şuhudi fi'1-Cihad. Müellifi, el-Hacc Muhammed b. Ali en-Nazıli el-Küzi elHisari er-Rumi el-Hanefi T. 1301 H.[147]

68- Vesiletü'1-İbad fi Fazileti'l-Cihad.  Müellifi, Kutbuddin Muhammed b. Ahmed eş-Şafii  Kutb'ul-Mısri olarak[148] da bilinmektedir. Tarihi 686 H. [149]        

 

İbni Nahhas'ın Cihad Kitabıyla, Muhammed b.Yusuf'un "El-İctihad'u fi Fazli'l-Cihad" Adlı Kitabının Karşılaştırılması:       

 

Bu "İctihad" kitabı Allame şeyh Şeyh Muhammed b..Yusuf el-Esri (Naiz'ul-Kayseri diye de meşhurdur) cihadın fazileti ve ona teşvik amacıyla telif ettiği kitaptır.Çok değerli bir kitaptır bu. Bildiğim kadarıyla İbni Nahhas'tan sonra onun gibisi yazılmamıştır. Bunun müellifi, İb­ni Nahhas'tan sonra gelmiş ve kitabından da istifade et­miştir. Onun görmediğini artırmış, onu güzelleştirmiş, akı­şını iyi düzenlemiş, kolay bir şekilde ele alınmasını sağlamıştır. Allah'tan dileğim kitabın okuyucunun elinde olma­sı için onu tahkik ve tahric edecek kişiye kolaylık sağlama­sıdır. İlk bakışta bu kitabın İbni Nahhas'ın kitabından daha iyi olduğu zannedilebilir. Ancak iyi incelendiğinde her iki kitabın kendine has ve başkasında olmayan niteliklere sahip olduğunu görür. Hiçbirinden istiğna edilmez. Bu özellikle­rin açığa çıkması için her iki kitabı olumlu-olumsuz yönle­riyle karşılaştırıp açıklayacağım.îbn-i Nahhas, kitabım 33 bab ve bir sonuç şeklinde dü­zenlemiş.İctihad kitabının sahibi, kitabını bir mukaddime, 27 bab ve bir sonuç şeklinde düzenlemiş. Girişini şöyle yapmıştır; "Islamı; yardımıyla aziz kılan, şirki; kahrıyla zelil kılan, di­nini tüm dinlere üstün kılan Allah'a (c.c.) hamdolsun.İbn-i Nahhas'ın kitabından, kimi zaman işaret ederek, ki­mi zaman da işaret etmeden sık sık iktibaslarda bulunmak­tadır. İbni Nahhas'ın kitabında bölüm çokluğu, "ictihad"da da bölüm azlığı göze çarpmaktadır. İbn-i Nahhas'ın kitabı "îctihad"dan cihad hususunda daha kapsamlı ve daha doyu­rucudur. Ancak "İctihad" kitabında İbn-i Nahhas'ın kitabın­da bulunmayan fazla ve yararlı bilgilerin olduğu da bir ger­çektir. [150]

 

İbn-i Nahhas'ın Kitabının Meziyetleri:

 

1- Baplarının çokluğu itibariyle meziyeti: İctihad" eserinin sahibinin terkettiği önemli baplar va­sıtasıyla İbn-i Nahhas'ın kitabının meziyetlerini tanıyabili­riz. Onlar da şunlardır.

A. "Allah yolunda atıcılığın fazileti ve onu öğrendikten sonra terketmenin günah oluşu"İbn-i Nahhas, bu bölümü özellikle uzatmıştır. Bapta ya­rış ve mücadele hükümlerini açıklamıştır ki, bir mücahidin üzerinde durması gereken bu hususları, bu kitabın dışında cihad ile ilgili kitaplarda bulamazsın.

B- "Mücahitlerin kılıç, mızrak ve hazırlıkları" babı.

C- "Cesur bir adamın veya az bir topluluğun çok olan düşmanın içine dalması babı."

D- "Karşılaşma gününde kaçan veya arkasını dönmenin günahının şiddeti babı."

E- "Cihad'taki ecrin ancak salih bir niyetle olabileceği ve niyet çeşitlerinin beyanı babı."

F- Ganimete ihanetin haram oluşu ve günahının şiddet­li olduğuna dair bab.

G- Müslüman esirlerin serbest bırakılması, fidyeleri va­cip olanlar ve onların kurtulması için seferber olma babı.

H- Cesaretin övülmesi, korkunun da yerilmesi, ikisinin hakikati ve tedavileri, selefi salihten bazı cesur ve kahraman­larının zikri babı.İctihad" sahibi, İbni Nahhas'ın bir babını - kimi zaman - iki bap yapmıştır. Bir ve ikinci bapta olduğu gibi. Bu iki bap İbn-i Nahhas'ta birinci baptır. Bazen de İbn-i Nah-has'taki iki babı bir yapmıştır. İctihad'daki ikinci bap böy­ledir. Bu bap İbn-i Nahhas'ta 13-14. baplardır.

2- Hadis ve sened çokluğu ile hadis ricalinden konuşma­sındaki meziyeti: -İbn-i Nahhas'ın kitabı; hadis, şevahid ve mutabaat çok­luğu ile, büyük muhaddisler gibi ahad hadisleri değişik yol­larla tahric etmek, cerh ve tadil olarak hadis ricalinden ko­nuşmak kitabının meziyetleridir.

3- Görünüşte birbirine muarız olan hadisleri uzlaştır­ması ve garip lafızlarının şerhiyle meziyeti:İbni Nahhas zahiri birbiriyle çelişen hadisleri uzlaştırır. Garibini şerheder. Konudaki kaynakları da zikreder. "îcti-had"ın müellifi yanında bu, nadirdir.

4- Sonuçtaki meziyeti:İbn-i Nahhas sonucu bir mücahidin uzun uzadıya üzerin­de durması gereken iki önemli meseleye tahsis etmiş. Bu iki önemli mesele:

a- Mücahidin bilmesi gereken şer'i hüküm ve edep b- Savaş hileleri ve oyunları ile bir nebze bilgi İctihad Kitabının Meziyetleri

1- Simge konusundaki meziyeti:İctihad kitabının sahibi, iktibas ettiği kitabın simgesini ahr. Mesela T.S = Taberani'nin El-Evsatı, T.K =Taberani'nin el-Kebiri'dir. Bu metod selefte çok görülen bir şeydir. Mü­ellif aynı şekilde,, sahih, hasen, zayıf, mürsel ve mevkuf hadisler için de simge kullanıyor. Tüm bunları İbn-i Nah­has'ta göremiyoruz.

2- Mukaddimedeki meziyeti. İctihad kitabının sahibi mukaddimesinde önemli bir meseleye parmak basarak doğruyu yakalamıştır. Mukaddime­sini her yer ve zamanda, her yer ve meydanda çok ihtiyaç du­yulan bir meseleye tahsis etmiştir. Bu, mücahidin zafer ka­zanması için birinci şarttır. Bunun da ötesinde onsuz müca­hidin cihadı fayda etmez, abidin ibadeti kabul olunmaz. O da Kitap ve sünnete sarılıp, dinde bidatta bulunmamaktır. İctihad kitabının sahibi, Kitap ve sünnete yapışmanın vucubiy-yetini beyan etmiştir. Aynı zamanda dinde bidat ihdas etme­nin haramliğını, Allah'ın Kitabı'ndan ve Rasulü'nün sünne­tinden yüz çevirmenin kötü sonucunu da açıklamıştır. Dü­şüncesini Kitap ve sünnetteki delillerle teyit etmiş, bunu da iyi yapmış, güzel toparlamış, düzenlemesini muhkem yap­mış ve çok güzel bir iş yapmıştır. Mustafa'ya (s.a.v) tabi ol­maya teşvik ederken şöyle der:Saadet ve yüceliği isteyen olur mu akıllı?

insanlık mürşidi Mustafa'nın irşadı olmadan

Yeterdi bana her durumda Allah'ın Rasulü

 İmam olarak, Zeyd ve Amr'ı bırak sen

Kendi zamanında Allah'ın Kitabı'nı ve Rasulü'nün sün­netini terkeden, onlardan yüz çeviren bazı gençlerin durumundan şikayet etmektedir. Onu şu şekilde dile getiriyor:Bu zamanda bazı gençler bitip tükenmişler. Cehalet ve işsizlik onları, sofilerin saçmalıklarına ve tilki "vücutçula­rın" saçmalıklarına gönül kaptırmaya götürdü. Şeytan da on­ları kapladı. Kur'an ve Sünnet'ten uzaklaştılar. Onlar da Kur'an ve Sünnet'i küçük gördüler.     

Desenki “Allah" veya "Rasulü" dedi

.Seninle alay ederler, azgın münkirler gibi.

Kalbim bana dedi:

Onun sırrından

Sırrımın sırrından; halimin vasfından

Diyerek şuna gelir;

Başlangıcı gerçekleşmişse bir davanın

Yalancı lakaplarla, muhal ile telfik olur elbet  .

Allah rahmet etsin başka bir yerde şöyle diyor:

Ey tasavvufu seçenler!

Nerde tasavvuf -ki hükmetsin- iftira etmeyin!

Diyanet, emanet ve takva

Götürdü onu, şiddetli, kupkuru dondurucu rüzgar

Önceleri, tasavvuf tevazuyken

Şimdi ise o bir kibir ve böbürlenmedir.

Bidatçılar hakkında şöyle der:

Bidatçıyı bir yolda görürsen sen başka bir yol tut. Kim bir bidatçıyı aşağılarsa Allah onu Kıyamet gününde emin kı­lar. Sünnette az bir amel, bidattaki çok amelden daha iyidir."İçtihad kitabmın sahibi İbni Nahhas'in iki kitabındaki bil­gileri bir araya getirdiği muhakkaktır. Çünkü İbni Nahhas bu tür kelamı "Tenbih'ul-Gafilin" kitabında yazmıştır. [151]

 

Sonuçtaki Meziyeti:

 

Sonuç bölümünü hilafet ve kaza; bunların şartlan, hü­kümleri, adapları, yönetici için gerekli şeyler, yöneticinin bilmesi gereken hususlarına ayırmıştır.Bu İbni Nahhas'ta yoktur. [152]

 

Kitabın Kopyaları:

 

Bu kitabın kopyaları hakkında öncelikle önemli bir şeye şaret etmek isterim. Bu kitabın kopyaları vardır. Ancak, fotokopilerini aldığım 6 kopya vardır. Onlar:

1- Ahmet Kütüphanesinden (648 no ile) fotokopi çe­kilmiş. Şu anda Mekke'de 63 sayı ile İlmi Araştırmalar Merkezinde bulunmaktadır.Bunu Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. Toğan -Hasan ). Ali el-Bedrani'nin oğludur- istinsah etmiştir. Kitap 258 evhadan oluşuyor. Her levhası 27 satırdan ibarettir. Çoğaltma tarihi 854 H'dİr. Bu kitap müellifin kitabıyla karşılaştırılmıştır. Onu çoğaltan diyor ki; "Tek olan Allah'a hamdolsun 854 yılının Sefer ayının ortalarında, Pazar günü kitap karşılaştırıldı. Son oturum müellifin kabri başında yapıldı. Buna hocalardan bir grup da hazır bulundu." Asıl olarak ve hatalarının azlığı nedeniyle bu kitaba itimat ettim, aynı za­manda kopyalanmış en eski nüshadır da. Onu, "asıl" keli­mesine nisbetle elif (a) şeklinde gösterdim.

2- Başka bir nüsha, Medine'deki Arif Hikmet Kütüphanesi'nden kopyalanmış. O da İstanbul'dan 396 nolu rakamlı kitaptan kopyalanmış. Şu anda Mekke'de "İlmi Araştırma­lar Merkezi" nde 49 no ile bulunmaktadır.

Bunu nesneden daha öncekini yapan kişinin aynısıdır. O da İbn-i Toğan'dır. 217 levha, her levhada 27 satır bulun­maktadır. Bir önceki aslının tıpkısıdir.

Ben bu nüshaya gerek duymadım. Bir öncekiyle yetindim. Çünkü ikisi birbirinin benzendir.

3- Türkiye'de üçüncü Ahmet Kütüphanesi'nde 1/649 ra­kamlıdan kopyalanmış. Mekke'de yine İlmi Araştırmalar Merkezinde 96 rakamla bulunmaktadır. Onun kopyacısı Muhammed b. Hasan ed-Tibi el-Ezheri eş-Şafii'dir. Nesh tarihi 877 H'dir. Kitap çok iyi (bir) yazıyla yazılmış; ilk cüzün lev­ha sayısı 217, her levhadaki satır sayısı ise 13'tür. İkinci cü­zü ise -ki onun kritiğini Muhammed Halid İstanbuli yapmış­tır. 356 levha her levhasında 13 satır bulunmaktadır,

4- Mekke-i Mükerreme'de Ümmü'l-Kur'a Üniversitesi'ndeki Merkez Kütüphanesinden kopyalanmış nüshası. Onun rakamı 3182'dir. Halihazırda İlmi Araştırmalar Mer­kezinde 1054 rakamla bulunmaktadır. İlmi Araştırmalar Merkezinde bu kitabın Ahmed b. Abdurrahim el-Iraki'nin 812 H. senesinde neshettiği şeklinde açıklama yazılmış.Bu apaçık bir hatadır. Çünkü onlar Iraki'nin takrizine iti­mat etmişler. Iraki'nin takrizin bitiminde şöyle yazdığını biliyoruz.Onu Ahmed b. Abdurrahim b. el-Iraki 813 yılının, Rebi-u'1-Evvel ayının 9'unda yazdı.Bu iki satırdan, onu neshedenin el-Iraki olduğu vehme­diliyor.Bu nüsha iyidir, az hatalıdır. Yardımcı olarak ona itimat ettim. Ümmü'l-Kura'daki Merkez Kütüphanesine nisbetle M ile isimlendirdim. Bu nüsha tashih edilmiştir. Kitap ara­sında 5 h kelimesini çok bulursun.

5- Riyad Üniversitesi Kütüphanesinden kopyalanmış nüsha. Ancak bunun rakamını ve nereden kopyalandığını bilmiyo­rum.Nasihi meçhuldür. Levha sayısı 253, satır sayısı 23'tür. Nüshada çok eksiklikler var, dolayısıyla ona itimad etmedim. Hattı fas hattı, okunması çok zordur. Riyad Üniversitesine nis­betle kimi zaman ona işaretle "r" simgesini kullandım.

6- Tunus Milli Kütüphaneden kopyalanmış nüsha. Onun rakamı 4849'dur. İlmi Araştırmalardaki rakamı 1055'tir. Levha sayısı 181, her levhadaki satır sayısı 29'dur. İçinde bazı hatalar olsa da iyi bir nüshadır. Yardımcı olarak ona baş­vurdum. Abdussemi dışında ismini okuyamadığım nasıhının ismine nisbetle büyük harfle "a" simgesini kullandım. Bu nüshayı güç oranında karşılaştırılmş. Bu, bulduğum ve kitap arasında sabit olandır.Bir nüsha daha vardır ki, Nevadiru'l-Mahtutat'ta (Çeçen) onun müellifin nüshası olduğunu ve Türkiye'nin Burdurşehrinde olduğunu söylüyor. Burdur şehrine gitmek için Türkiye'ye gittim. Nüshayı karıştırdıktan sonra, onun mü­ellifin hattıyla yazılmadığını, akisine asıl olarak itimad et­tiğim nüshadan daha eski olduğunu gördüm buna rağmen kitab sel felaketine maruz kalmış. Onun çoğu tahrip olmuş. Is­lah için düzenlendiğini gördüm. İçinde hataların olduğuna da dikkatleri çekmek isterim.Allahtm! Yarattıklarının en hayırlısı olan Muhammed'e, aline ve ashabına salat ve selam et...Allahim! Rabbim sanahamdederim... Senden şehadetin en büyük mertebesini diliyorum. Şehadet ederim ki, senden başka ibadete layık ilah yoktur. Bu şahitliğimi sana emanet ediyorum. Benden bildiğin her şeyden sana istiğfar ediyo­rum. Ve sen görüneni ve gaybı bilensin.Bana verdiğin ni­metleri ikrar ediyorum ve onu artır. Şükür de artırmaya la­yıktır... Kuvvet, kudret ve iradeden, senin azametine sığını­yorum. Günahlarımı da itiraf ediyorum. İktiraf ettiğini iti­raf eden, bağış denizinden muradını avuçlar. Ey benim ilahım! Umut ellerinin bağlandığı şeylerden, kereminin bolluğundan cömertlik et. Zenginliğine, fakirlik elini uzatana, nimetlerinden minnet ver. Arzu ve umutların zayıf olanına merhamet et. Çünkü cömertliğin hazineleri infak ve vermekle tükenmezler. Hata ve sürçmelerimizi affet. Örtü kalkmadan elden kaçırdığımızı idrak etmeyi nasip et!. Rabbim! Güçlü, kuvvetli örtünü üzerimize ger! Bolluk cilbabını yanımıza bırak. Razı olduğuna bizi muvaffak et. Ba­şarı senin elindedir. Temenni ettiğimize bizi nail kıl! Sen ke­rem etmeye layıksın. Nebi, salih ve şehitlerden nimet ettik­lerinle bizleri hasret!Rahmetinle bizleri saidlerle beraber Cennetinin ortasına bırak! Ve Allah'ım! Orada Kerim yüzüne bakmakla bizi nimetlendir!Ve sen büyük fazilet ve büyük minnet sahi­bisin!.Rabbim! Salat ve selamını, rahmet ve bereketini; ma­lumatının sayısı, kelimelerinin mürekkebi, yaratıklarının ağırlığı, yer ve göğünün dolusu kadar artırarak; Mustafa olan nebinin, mücteba habibin ve rasulünün, eşrefi mahlukat olan halilinin, yer ve gök ehlinin -değer olarak- en efdalı olanMuhammed üzerine olsun. O ki, kendisine ölüm gelince; kadar yolunda hakkıyla cihad etti. Apaçık sözüyle ve fiili le savaş ve cihada teşvik etti. Aralarında merhametli, kafirlere karşı sert olan al ve ashabı ile pak ve şerefli olan zevceleri ve zürriyeti üzerinde de olsun. Her zaman zikredenlerin zikri, gafillerin sehvi ve bakanların bakışıyla beraber daima kat kat artarak yenilenen salat ve selam da onların üze rinde olsun. Ey cömertlerin en cömerdi ve ey merhame edenlerin en merhametlisi.

Sonra! Bilinen bir gerçektir ki, yaratıkların tümü A|[ lah'm malı ve kuludur. Şüphesiz Allah da milkinde ve mül künde dilediğini yapar:

O yaptığından sorulmaz. Onlar ise sorulurlar. [153] Neden istemedi? Neden olmadı? denilmez. Bununla be­raber kendi indindeki fazileti ve insanıyla, kendi katında de­ğerli oluşundan dolayı müminlerden nefislerini satın aldı. Bu değerli anlaşmayı mübarek kitabında kaydetti. O dillerle okunur, tilavet edilir. Allahu Teala ta ezelden bu anlaşma­nın gerekliliğini Furkan'ın muhkem ayetlerinde şöyle belirtmektedir:

"Hiç şüphesiz Allah müminlerden -karşılığında onlara mutlaka Cenneti vermek üzere- canlarını ve malları­nı satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar ve öldü­rürler ve öldürülürler. Bu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Al­lah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip müjdeleşiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” [154]

Bundan sonra canlarını satın aldığı kişileri, bundaki bü­yük kazanç ve büyük fazilete teşvik ederek canlarını teslim etmeye vefa göstermelerine irşad etmiştir Ey iman edenler, sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi? "Allah'a ve O'nun Rasulüne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi alt­larından ırmaklar akan Cennetlere ve Adn Cennetlerindekî güzel konaklara yerleştirir. İşte büyük mutluluk ve kurtuluş budur." [155] Alışverişi ikrar edip, canı ve malı teslim etmede oyala­nanlara muhkem kitapta ebedi okunacak bir hitap, bir azar­lamayla onlara hitap ediyor:Ey iman edenler! Size ne oldu ki, Allah yolunda sa­vaşın denildiği zaman, yerinizde ağırlaşip kaldınız? Ahiret hayatını bırakıp, dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine bu dünya hayatının yararı pek az­dır [156] daha sonra, işi uzatıp oyalanmada ısrar etmelerinden uyarıp, savaşa çıkmanın vücubiyetinden sonra onları geri­de bırakmakla korkutup tehdit etmektedir:Eğer savaşa çıkmazsanız, o sizi pek acı bir azapla azaplandıracak ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Allah her şeye güç yetirendir. [157] Kardeşlerim biliniz ki, hakikatte din Yakin sahibinin yolu en faziletli yoldur. Eşya, pazarlamacı ve müşteri ile değer kazanır. Anlaşmanın lüzumundan sonra oyalanan zalim ve müfteridir. Varlıklı olup gevşeklik gös­teren, oyanalananın zemmi ile cezalandırılması helal olur. Tevfikten mahrum bırakılanın musibeti büyük olur. İna­nılması gereken şudur:Ecel kesindir. Rizık taksim edilmiş, hata eden isabet etmez. Herkesin ölüm oku hedefe isabet etmiş ve her nefis ölümü tadacaktır. Ezelde takdir edilenin elden gitmeşinden korkulmaz. Cennet de kılıçların gölgesinde. [158]

‘’En büyük kanma ölüm bardaklarından içmedir. Al­lah yolunda iki ayağı tozlanan kişiye Allah ateşi haram kılar.[159](Allah yolunda cihad için) bir dinar infak edene yedi yüz -başka bir rivayette- yediyüzbin dinar olarak kendi­sine yazılır.[160]Şehit Allah katında gerçekten diridir." [161] Ruhları yeşil kuşların içinde olup, Cennette diledikleri yerde konaklarlar. Onların ruhları arşa asılı kandilleri olan yeşil kuşların içinde, Cennette istedikle­ri gibi gezerler.[162]Şüphesiz şehidin tüm günah ve hataları bağışlanaca­ğı gibi.[163]Şehid ev ehlinden yetmiş kişiye şefaat eder.[164] hadi­sine işaret etmektedir.Ve onu dost edinenlerden [165] yetmiş kişiye şefaat eder. Muhakkak ki o Kıyamet gününde büyük korku­dan emin olur. [166] Ve şüphesiz o ölüm üzüntüsünü bulmaz, mahşerin korkunç ve korkulu anlarını yaşamaz.[167] Muhakkak ki o, ölümü ancak bir cimcik kadar his­seder. Ölüm döşeğinin nice üzüntüsü ve sarhoşluğu var. Cihadda tok ve uyuyan birisi muhakkak ki, haricinde oruç tutan ve geceleri ibadet için kalkan kimseden daha hayırlıdır. [168] Allah yolunda nöbet tutanın gözleri ateşi görmez.[169]Murabitın ameli salihinin ecri kıyamete dek devam eder. Bir gün onun tek bir gününe denk gelmez.[170]

"Onun rızkı şehidinki gibi devamlı olarak kendisine sunulur. Bir günün ribabı, dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır.[171]Şüphesiz ki o, kabir fitnesinden ve azabından emin olur.[172]Ve Allah kıyamette en güzel bir şekilde ona ikramda bulunur. Bunların haricinde daha eşsiz fazilet ve bitmez tükenmez iyilikler var.Durum bu olunca akıllı olan kişiye düşen şudur:

Onu ka­zanmak bölüştürülmüş ise de bu rütbeye erişmeye çalış­ması, ömrünü onun talebinde -ondan mahrum olmak olsa da harcaması lazım. Cihad için sıvanması, cihad için koşması, ordu ve seriyyeleri hazırlaması, infakta ve bağışta bulunma­sı, malı ona kat kat verecek ve tezkiye edecek olana borç ver­mesi, müşterisini oyalamadan canını vermesi lazım. Yaya ve binekli, sıhhatli, hasta olarak Allah yolunda cihada çıkma­lıyız. Yaya ve binekli olarak Allah düşmanlarıyla cihad için Öne atılmalıyız. Büyük, engin ve çok sayıdaki asker ve orduyu; İblisin aşağılık ve ayak takımı velilerine, dinlerin­den İslam'a girinceye kadar yahut aşağılanmış olarak cizye verinceye kadar, veya canlarını bedenlerinden ayırıncaya ve kafalarından taçlarını alıncaya kadar süreriz. îlhad ehlinin ordusu sayıca fazla da olsa hezimete uğrar. İnatçılar ordu­su akıllarıyla öncü veya tedbirli olsalar da arkalarına döner ve darmadağın olurlar. Dalalet ehlinin azimleri her ne kadar kendi zatları erkek ve büyük de olsa onlar küçük ve dişidir.Görmüyor musun? Allah bir müslümanı onlardan ikisi­ne galip kılmış, akıl ve tedbirde erkeğin bir payını dişinin iki payına denk kılmıştıri:

Sizden sabırlı yüz kişi ikiyüz kişiye, sizden bin kişi onlardan ikibin kişiye Allah'ın izniyle galip gelir. Allah sabredenlerle beraberdir.[173] Dolayısıyla tek başımıza ve toplu olarak onlara uçmamız, yaya ve atlarla onlara saldırmamız, onlarla canımızla kanı­mızla çarpışmamız gerekir. Yol bulmak için karanın çölü­ne ve denizin ortasına girmemiz, dağlar gibi gemilerle de­nizin büyük ve çok dalgaları arasında gündüzleri çıkıp her hava şartlarında kanatsız uçabilecek, at ve kuşları geçecek ayaklara sahip bir gemi ile onlara varmamız; İslam bayra­ğım dağlar gibi olan gemilerin tepesinde dalgalandırma­mız, onunla upuzun mesafeleri tahtaları üzerinde ayaksız katetmemiz, karada denizdeki fırtınalarla yürümemiz, koş­mamız, dalgaları birbirleriyle çarpışan kişneyen atlarla geç­memiz hareket etmemiz gerekir. Ta ki atlılar akını güvenli yere, en yüksek yerlere dalsın; şehir ve kasabalar erlerin kı­lıç ve mizraklarıyla ezilip ufaltılsın; her birimizin gürültü­sü olan keskin kılıçla gecelemesi, baharı olan bir savaş için çarpışma ile sabahlaması gerekir. Ayrıca şiddetlenen sava­şın bol yağmuru da var. Bu arada ölüm çağmanın sesine mu­ti olarak lebbeyk demesi, yere yıkılıp ölse de sese tabi olma­sı gerekir. Tüm esir ve dertlilerin kurtuluşu için çaba gös­termemiz, sevilen ve değerli olan herkesi avlamamız, şirk ha­milerini ve yardımcılarını cellatçıların eliyle ortadan kaldırmamız, demirlerin uçlarını küfrün davetçilerinin üzerine koyup gizledikleri örtüleri yırtmamız, müşrik ve kafirlerin kanıyla günahların pisliğinden ve necasetinden temizlenme­miz, sabır yorganını; kahraman ve yiğitlerden oluşan ordu­nun saf tuttuğu, tozun dumana katıldığı, savaşın her yerin­de mızrakçılar ile okçuların birbirine dolandıkları, atıcıla­rın ok ve mızraklarıyla atıştıkları, savunma pozisyonundakilerin sıkıştıkları, (zırhlarla kendilerini korumuş) yiğitle­rin mızrak uçlarıyla birbirlerini dürttükleri, mızrak boğum­larının mızraklarla boğuştuklarında, kavmin kılıç avuçlarıy­la musafaha ettikleri, ölüm cezasının ruh sevgisini aniden alıp1 götürdüğü, nefislerin mücadele edenlerin eliyle alındı­ğı, alicenap ve nesil sahiplerinin başları üzerinde ecel taş­larının dönüp dolaştığı, keskin ve beyaz kılıçların toz duman ve karanlıklar içinde parıldadığı, kanın hançerlerle boğaz­dan oluk oluk aktığı savaşta sabır yorganını kendimize sar­mamız gerekir. Orada! Evet orada Cennetin kapıları açılır, tahtı yükselir, taşları konur, yaşıt sevgili huriler ortaya çıkarlar. Çaba ayakları üstünde dayanmaya çalışıp onu ister, kılıçların darbeleriyle boyunlarından vuruldular, ölümün acı tadını tattılar, fani hayatı baki olan hayata karşılık sat­tılar. Ondan sonra hiç susamayacakları şehadet kaynağına varıp ondan içtiler. Ticaretleri kar etti ve en mutlu insanlar­dan oldular. İşte bunlar satışlarında kar edenlerin ta kendi­leridir:

Allah'ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içerisindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşma­yanlara müjdelemeyi isterler. [174] Allahım! Sana niyaz avuçlarını açıyoruz. Bizleri onlar­dan kıl! Kıyametin olacağı zaman bizleri onlardan ayırma! Bizleri fazlından seni bizden razı edecek, sırtımıza ağır ge­len ve sıkıntı yaratan günahlarımıza bir bağışlanma, nefis­lerimizden sana sunduğumuzda senden bir fazilet ve minnet olarak bizden kabul buyuracağın şehadeti nasib et. Rica et­tiğimiz ve umduğumuz şeyde hayal kırıklığına uğramamız­dan keremin uzaktır. Sen rahmet edenlerin en merhametlisisin.Bu asırda cihadın izlerinin silinip görünmediğini, ateşler içerisinde nurunun söndüğünü, gecesi dolunayken karar­dığını, gündüzleri aydınlıkken karardığını, dalları yaprak­lıyken solduğunu, güzelliği parlarken bunun söndüğünü, kapılarının kapatılıp çalınmaz olduğunu, sebeplerinin ihmal edilip diriltilmediğini, atlarının dinlendirilip seğirtilmediklerini, davul, darbukalarının susup hareket ettirilmediklerini, aslanlarının çöküp ayağa kalkamadıklarını, aşağılık ka­firlerin ellerinin müslümanlara uzatıldığını ve bunun tu­tulmadığını, İslam düşmanlarına yönelik kılıçların ebediyyen kınlarına karşı koyulduğunu, onlara karşı seferberlik di­linin kesildiğini, onlannkinin ise iman ehli içerisinde bağır­maya başladığını, isteyeni olmadığı için şehadet gelinin dul kaldığını, insanlar kendileriyle muhatap değillermiş-cesine cihadı ihmal ettiklerini, çalışma yaygılarını ondan dürdüklerinden, dünyanın geçici nimetlerine heveslenerek çakılanlardan, ölüm korkusundan, endişesinden, cihadı terkedenlerden, infaktaki cimriliğinden ya da tamahkarlığından dolayı ondan yüz çevirenden, yahut ondaki bol sevaptan bi­haber olandan yahut ahirete karşılık dünya hayatına razı olandan-"Ahirete karşılık dünya hayatı ne azdır.[175]başkasını görmeyince istedim ki, uykudaki arzu­ları uyandırayım, oturmuş azimleri ayağa kaldırayım. Don­muş sırları yumuşatayım. Gizlenmiş nurları açıklığa ka­vuşturayım. Tüm bunları cihadın fazileti onu teşvik, Allah'ın yanında cihad ehli için hazırladığı bol mükafat ve ona gü­zel dönüş, murabıt ve şehit kullan için hazırladığı ve saidler diyarındaki ihsan ile yaptığı vaadi hakkında toplayaca­ğım bir telif ile yapmayı istedim. Bunun üzerine Allah subhanehu ve tealaya istiharede bulundum. Boyun eğmenin, ita­atin iplerini ona verdim. Tüm güç ve kuvveti ona tevdi edip insana hasıl olabilecek her türlü unutkanlıktan O'na sığın­dım. Meşhur kaynaklardan yararlanarak bu kitabı telif ettim. Onu tedvin edilmiş şu eserlerden seçtim:

1- Abdullah b. Mübarek'in Kitabu'l-Cihad'ı. Bildiğim ka­darıyla bu kitap bu hususta yazılmış ilk eserdir.

2- İmam Abdurrezzak b. Hemam es-Sanani'nin Musan-nef'i.

3-  İmam Said b. Mansur el-Horasani'nin Kitabu's-Sü-nen'i.

4- İmam Ahmed b. Hanbel eş-Şeybani'nin Müsned'i.

5-  İmam Ebubekr Abdullah b. Muhammed b. Ebi Şey-be'nin Musannifi

6- İmam Ebi Abdillah el-Buhari'nin 'Sahih'i

7- İmam Müslim b. Haccac en-Nişaburi'nin 'Sahih'i

8- İmam Ebu Davud es-Sicistani'nin 'Sünen'i

9- İmam Ebu İsa et-Tirmizi'nin 'Cami'i.

10-  İmam Ebu Abdurrahman en-Nesai'nin 'Sünen'ül-Kübra'sı

11- Ebu Abdullah b. Mace el-Kazvini'nin Süneni

12- İmam Ebu Avane Yakub b. İshak el-Mehrecani'nin Sahihi

13- Ebu Ya'la el-Musıli'nin Müsned'i.

14- İmam Ebubekr el-Bezzar'ın Müsned'i.

15- İmam Ebul Kasım et-Taberani'nin üç mücemi.

16- İmam Ebu Hatem b. el-Hıbban'm Sahihi.

17- İmam Ebu Bekir Muhammed b. İbrahim b. el-Mun-zir'in 'Kitabu'l Evsat'i fi's-Süneni vel İcmai vel İhtilafi. Bu çok değerli bir kitaptır. Onbeş ciltten oluşmaktadır.

18- Ayır müellifin Kitabu't-Tefsir 'i.

19- İmam Ebu Abdullah el-Hakim'in el-Müstedrek Aia Sahiheyn'i.

20- İmam Ebu Bekr el-Beyhaki'nin Sünen'ül-Kübra  

21- Aynı müellifin Kitabu Şuab'ul İman'ı.Allah onların tümünden razı olsun. Bizleri ve onları illiyyin cennetinde toplasın. Bunlara güvenilir daha başka kitabları da ekledim. Şunlar gibi:

22- İbn Ebi Hatem'in Tefsir'ul Kuranil Azim'i.

24- Onun Kitabu't Tezkire'si.

23- Kurtubi'nin tefsiri

25-  İbn Munzir'in Kitabu'l İsraf ala'l Mezahib'il Eş-

26- Rafıi'nin "Şerhü'l-Kübra"sı.

27- Onun 'Er Ravza adlı eseri.     

28- İbn Abdusselam'ın Şerhu Muhtasar'ı, İbn Hacib alaf Mezhebi'1 İmam Malik'i.[176]

29- İmam Ebu Hanife mezhebi üzerinde el-Hidaye Fi Şer-hilBidaye [177]                                                                     

30- İmam Ahmed b. Hanbel mezhebi üzerindeki el-Muğni kitabı Allah hepsinden razı olsun.                                Bunlara başka şeyleri de ekledim. Bunları yerlerine dayandırdım. Ki inşaallah sen göreceksin. Şifau's-Sudur kitabının bazı cüzleri bu cümledendir.[178]Onu İskenderiyye limanında dört büyük kitap şeklinde gördüm. Kitap amellerin fazileti hakkındaki hadisleri içermektedir. Müellifi usul ve füru olarak acaib şeyler hususunda kitabını yazmış. Onda ölü diri her şeyi toplamış, oldukça kapsayıcıdır. Hadisleri senetten soyut, tashih ve tadif (etmek)ten halidirler. Onlan nakletmekle ruhsata tabi oldum ve bir kısmını seçtim. Onları asıllarına dayandırdım. Çok es­kiden bazı Hafız tenkitçi hocalarıma cihadın fazileti husu­sunda yazılmış en iyi kitabı sorduğumda öncekiler ile son­rakilerin tasnif ettikleri arasında en iyisinin hafız Behauddin Ebi Muhammed el-Kasım b. Asakir'in kitabı olduğu söylendi.[179]Yaklaşık oniki sene onu aramaya koyuldum. Onun bira­zını görmek için yanıp tutuşuyordum. Neticede iki cilt ha­linde önüme düşüverdiler. Kitabı, iki elle tutup mürekkep ye­rine altın ve gümüşle yazılması gerektiğini gördüm. Çünkü o bu alanda tasnif edilmiş en kapsamlı ve bu babta telif edilmiş en yüce ansiklopedidir. Ancak şu var ki, müellifi se­net ile bunların farklı tariklerini ve bablarını çok iyi getir­mekle sahabeden bir cemaatten gelen tek Iafızh hadisleri tek­rar etmekle onunla ilgili ahkam kitaplarındaki en layık bab-ları zikretmekle ve ahiret talibi için fazla önemi olmayan ha­disleri zikretmekle meseleyi uzatmıştır. Kitaba muteber bir kriter gözüyle baktığımda gördüm ki, ihtisarı halinde kita­bın ancak beşte biri kalır. Halbuki müellif bu kitapta olan bir şeyi ihmal etmiş, özlerin özü olan sahih hadisleri illetli olanlardan ayırdetmemiş, beyan etmemiştir.Şüphelerin giderilmesi için hadislerin garip lafızlarını açıklamamış. İsnad ve metinlere hiçbir şey eklememiştir. An­cak bab içerisinde çok nadir de olsa yapmıştır.Zikredilen kitaplarda görmediğimi ve seçilmesi gereke­ni seçtim. İhtisarı tercih ettiğimden kitaptaki diğer hadisler­den vazgeçtim.Bu kitabı tehzib, bablandırma, akranı ve benzerleri gibi her hadisi düzenlemede hadisteki müşkillı [180] garip [181] lafızları açıklamayı genellikle sahih hadisi illetli ve zayıfından ayirdetmede mücahidin anlaması ve Önem vermesi gereken şeylerin hükmünü açıklamada fazla çabayı esirgemedim. Senedleri getirmek yerine, onları yorumlamakla iktifa ettim. Belki de sağnağının çokluğundan çok, çisisinin azlığıyla ye­tindim. Anlamamın kısır, kulaçlarımın kısa, azmimin küçüklüğüne, kanatlarımın kırık oluşuna, arzumun çok fazla olma­sına, aczimin apaçık oluşuna, yardımcımın olmamasına rağmen, ancak Rab subhanehu ve teala kırıkalplerin yarım­da, taksiratlı ona yalvardığında, O onun hatasını örter ve onu düzeltir. O bana yeter ve kafidir. Ve kitaba "Meşariu'1-Eşvak ila Masar'il-Uşşak ve Mesiru'l-Ğaram ila Dari's-Selam" ismini verdim. Onu otuz üç bap ve bir sonuç şeklinde tertib ettim.

Birinci bap: Kafirlerle cihad etmenin emri ve vücubu ile Allah yolunda cihadı terkeden ve gaza etmeden ölen hakkın­daki şiddetli azap hakkındadır.

İkinci bap: Allah yolunda cihad etme ve mücahidlerin fazileti bu bap altında fasıllar var.

Üçüncü bap: Allah yolunda cihadın hacca üstünlüğü.

Dördüncü bap: Allahu teala yolunda cihad etmeye teş­vik hakkında.                                                   

Beşinci bap: Allahu teala yolunda cihad etmeye koşmak ve bunda acele etmenin fazileti.

Altıncı bap: Gece gündüzü Allahu teala yolunda cihad etmekle geçirmenin fazileti.

Yedinci bap: Allahu teala yolunda yürüme ve tozlanma­nın fazileti hakkında.

Sekizinci bap: Denizde cihad etmenin karada cihad et­meye üstünlüğü, denize bakma ile Allahu teala yolunda tekbir getirmenin fazileti hakkında.

Dokuzuncu bap: Allahu teala yolunda infak etmenin fa­zileti.

Onuncu bap: Allahu teala yolunda infak etmede, cim­rilik yapmada terhibi-ve bu hususta gelen şiddetli ceza.

Onbirinci bap: Allah yolunda savaşçı erleri donatma. Onların ehillerine birilerini halef bırakma ve mücahidlerin ailesine birilerini halef bırakıp bunun ehlinde hıyanet etme­si hakkında gelenler.

Onikînci bap: Mücahidlere yardım etme, levazım vs. ile onlara destek verme, onları yedirme, onlara hizmet etme, on­ları yüreklendirme, onları uğurlama vs. nin fazileti.

Onüçüncü bap: Allahu teala yolunda cihad amacıyla at besleyip, ona infak etmenin fazileti hakkında.

Ondördüncü bap: Atlara hizmet, onlara bağlanmanın fa­zileti, ondan övülen ve zemmedilenin zikri ile kahkül ve kuy­ruklarının kesilmesinin nehyi.

Onbeşinci bap: Mücahid ve murabıtın yaptığı amelin na­maz, oruç ve zikirden daha iyi olduğuna dair.

Onaltıncı bap: Allahu Tela yolunda sınırda nöbet tutma ve bu şekilde ölmenin fazileti.

Onyedinci bap: Allahu Teala yolunda nöbet tutmanın fa­zileti.

Onsekizinci bap: Allahu tealanın yolunda korkutma­nın fazileti.

Ondokuzuncu bap: Allahu teala yolunda saf tutma ve onda durmanın fazileti.           

Yirminci bap: Allah (c.c.) yolunda atışı öğrenmenin fazileti ile onu öğrendikten sonra terketmenin günah oluşu.

Yirmibirinci bap: Mücahidlerin kılıçları, mızrakları  hazırlıklarının fazileti.                                                     

Yirmiikinci bap: Allahu teala yolunda yaralanmanın] fazileti.      

Yirmiüçüncü bap: Allahu teala yolunda bir kafiri öldürmenin fazileti.                                                                   

Yirmîdördüncü bap: Yürekli adamın veya az sayıdaki! bir cemaatın, çok sayıdaki düşmanın içine dalmasının fazileti.          

Yirmîbeşinci bap: İki ordunun karşılaştığı gün kaçan ve ya arkasını dönenin günahının şiddeti.                               

Yirmialtıncı bap: Cihaddaki ecrin ancak salih bir niyet­le hasıl olacağı ve niyetin kısımları.

Yirmiyedinci bap: Allahu teala yolunda savaş için çıka­nın savaş olmadan da ölse şehit olduğuna dair ve Allah yo­lunda hastalanma ve başın ağrımasının fazileti.

Yirmisekizinci bap: Şehadeti istemeye, ona hırslı olma­ya teşvik, onun peşine düşüp ona nail olanların zikri.

Yirmidokuzuncu bap: Allahu teala yolunda şehid ola­rak ölenlerin fazileti.

Otuzuncu bap: Ganimete ihanetin haram oluşu ve bunun büyük bir günah oluşu ile Allahu teala yolunda ganimete iha­net edip de sonra öldürülenin şehid sayılmayacağına dair de­lil.

Otuzbirinci bap: Müslüman esirlerin kurtarılması, fid­yeleri vacip olanlar ve onların kurtarılması için seferber olma, savaşma.

Otuzikinci bap: Özet olarak Nebi'nin (s.a.v) gazve ve seriyyelerine işaret ile ondan sonra gelen müslümanlarm ba­zı gaza ve fetihleri.

Otuzüçüncü bap: Yiğitliğin övülmesi, korkaklığın ye­rilmesi, ikisinin hakikati, onların tedavi ve keyfiyeti ve se

leften bazı yiğit ve kahramanların zikri.Sonuç ise iki kısımdır:

Birinci kısım: Mücahidin bilmesi gereken hüküm ve seri adablar.

İkincisi: Savaş, hile ve entrikaları hakkında kısa ve öz bir bilgi.Mutlak zengin olan Allah'a fakir elleri uzatıp; beni muh­lislerden kılmasını dilerim. İhtiyaç, yoksulluk ellerini O'nun genel kereminin buyruğuna bağlayarak, onu Kıyamet günü için bir azık kılmasını isterim. O'nun bol affının kapısında, aciz ve taksiratını itiraf ederek tüm hatalarımı örtmesini dilerim. Beni den kılmaması için O'na yalvarıyo­rum.Onun bol feyzinden, işin zorunda ve kolayında, özelde ve genelde o "Dünya hayatında bütün çabaları boşa git­miş olan ve kendileri de iyi iş yaptıklarını sanan kimse­ler.[182] landa yardım diliyorum. O'na tevekkül eder ve O'nun ipine sarılırım. O bana yeter ve ne güzel vekildir. [183]

 



[1] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/3-5

[2] Bakara: 2/216.

[3] Saff: 61/10-12

[4] Tevbe: 9/111

[5] Tarıku'I-Hicreteyn s: 622.

[6] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/6-9

[7] Hutatu'ş-Şam: 2/144, 153-154.         

[8] Hutat'uş-Şam: 2/155-156,165-168

[9] Men'zele.Mısir'da bir kasabadır. Tac'ul-Arus 8/135.

[10] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/9-11

[11] Asru's-Selatin el-Memalik ve Netacuhu'1-İlmi ve'l Edebi: 5/1,3/80-81.

[12] Mevsuat'ul-Tarih el-İslami: 5/245-246, Zehebi Tarihul İslam s: 9-10.

[13] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/11-12

[14] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/12

[15] Tenbihu'l-Gafilin an Amali'l Cahilin s. 391-392. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/13

[16] Lehz'ul-Elhaz s: 282, 284.

[17] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/12

[18] Müslim İman: 20, Ebu Davud Cihad: 2

[19] Fethü'I-Bari 4/47.

[20] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/13-16

[21] Ebu Davud, Melahim: 31. (Ebu Hureyre'den) Hasen hadis.

[22] Tenbihu'l Gafilin An Ameli'l Cahilin s. 2-3. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/16-17

[23] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/17

[24] Ed Davul Lami; 1/203, Keşf üz-Zünun: 1/487, Mücemu'1-Müellifin: 1/143.                    

[25] EdDavul-Lami; 1/203, Keşfuz-Zünun: 1/262, Mücemul Müel­lifin: 1/143.

[26] EdDavul-Lami; 1/203.

[27] Hediyetül Arifin 5/119-120.

[28] Keşfu'z-Zünun: 1/348, Mucemu'l-Müellifin: 1/143.

[29] Enbaul Gamri: 7/24-25, Ed Davul Lami: 1/203, Şuzıırauz Zeheb: 7/105, Keşfuz Ziinun: 2/1686,Hedyetü'l-Arifin: 5/119, Mucemu'l-Müellifin: 1/143, Masadım't-Turası'1-Askeriy Indel-Arabi: 2/223.

[30] Ed-Davu'1-Lami: 1/203, Masadiru't-Turasi'i-Askeri Indel-Arab: 2/353.

[31] A'lam Zirikli: 8/52. Ona ve aslına "Ta" harfiyle simgelendirip onların basılmış olduklarına işaret ediyor. Bakınız: Masadiru't-Turasil-Askeri İnde'1-Arab: 2/223.  İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/18-19

[32] Enbau'1-Gamr: 7/24-25.

[33] Ed-Davu'1-Lami: 1/203-204.

[34] Şuzurü'z-Zeheb: 7/105.

[35] Enbaul-Gamri: 7/24-25. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/19

[36] Lisanu'1-Arab: 4/109.

[37] E1-Misbahu'l-Münirs.ll2.

[38] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/20

[39] Hac: 22/78.

[40] Furkan: 25/52

[41] Ebu Davud Cihad: 18, Nesai Cihad: 2, Ahmed: 3/124-153-251. Hadis sahihtir.

[42] Müslim Cihad ve's-Siyer: 2.

[43] Kitabu Mahasini'l-îslam s. 71.

[44] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/20-23

[45] El Misbah: 2/234.

[46] Bakara: 2/256

[47] Mevdudi, Hasan el-Benna ve Seyyid Kutub'un Cihad adlı risa­le s.100-101.

[48] Müddesir: 74/1-2

[49] Furkan: 25/52.  

[50] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/23-25

[51] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/26

[52] Asaru'l-Harbs.108. 26

[53] Et Umm: 4/239-240.

[54] "Hacc: 22/39-40

[55] Furkan: 25/51-52

[56] Zadu'l-Mead:2/42.

[57] Er-Ravdu'1-Unf: 1/269.

[58] Fethü'I-Bari: 7/253.

[59] Fethul-Bari: 7/262. Vadi: Mekke vadisi, Mecne suyu: Mek­ke'den bir kaç mil ötededir. Şamme ve Tufeyl: Mekke'ye yakın İki tepe veya kuyudur. Bkz. Fethu'I-Bari: 7/263.

[60] Fethu’l Bari: 7/263.

[61] Fethu'1-Bari: 7/262.

[62] Hacc: 22/39-40

[63] Hakim Müstedrek: T/246, Buhari ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir. Zehebi de muvafakat etmiştir.

[64] Hacc: 22/39-40.

[65] Bakara: 2/16.

[66] Tarihu'l Bağdad: 13/493.     '

[67] Mizanil'l-itidal: 1/662.

[68] Tehzibu't-Tenzib: 11-261-262.

[69] El Farku Beyne Evliyai-Rahman ve Evliya-i Şeytan s. 44-45.

[70] Siyer-ü Alamü’n Nübela: 6/324.

[71] Müslim İmare: 29, Tirmizi Cihad: I.

[72] Buhari Cihad: 2.

[73] Tirmizi Cihad: 17. Sahih hadis.-

[74] El-Misbahul Münir s. 484.

[75] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/32-38

[76] Enbaul Gamri; 7/24-25.

[77] Ed Davu'l-Lami: 1/203.

[78] Şuzuratuz-Zeheb: 7/105.

[79] Keşnır-Zünun: 2/686, Mücemül Müellifin: 1/143 3 s;  İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/38-39

[80] İlmul Hadis s. 154.

[81] Haşiyetül Dudeh Halife Ala Sad ala 121 s. 26.

[82] Buhari Enbiya: 52.   

[83] İlmul Hadis s. 152-154.

[84] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/39-44

[85] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/44

[86] Kitabul Masarİdil Askeriyy İndel Arabi: 1/13.

[87] Aynı eser 1/29.

[88] Aynı eser 1/29.

[89] Abdullah Abdurrahim Useylan'ın tahkikiyle. Riyadta el-liva ya­yınevinde basılmıştır.

[90] Ümmü-1'Kura Üniversitesi İlmi Araştırmalar Merkezi'nde 57 ra­kamla mikrofilm olarak bulunmaktadır. Türkiye'deki üçüncü Ahmed kü­tüphanesinden kopyalanan (filme çekilen) bu kitap 212 levha, her levha­da 11 satır bulunmaktadır.

[91] Masadir'ul Turas'i-1 Askeri 3/13.

[92] Aynı eser 1/45.

[93] Aynı eser: 3/399.

[94] Aynı eser: 1/83.

[95] Aynı eser: 1/83.

[96] Aynı eser: 1/97.

[97] Aynı eser: 1/103.

[98] Enstitü dergisi 22/1976 cilt 2 s: 180-181 dizi 38. Aynı eser 1/117.

[99] Aynı eser: 1/127.

[100] Aynı eser: 1/127.

[101] Aynı eser:  1/152.

[102] Aynı eser: 1/164.

[103] Aynı eser: 3/203.

[104] Aynı eser: 1/185.

[105] Aynı eser: 3/203.

[106] Aynı eser: 1/198.

[107] Aynı eser: 1/198.

[108] Aynı eser: 1/198.

[109] Aynı eser: 1/200.

[110] Aynı eser: 1/200.

[111] Aynı eser: 1/200.

[112] Aynı eser: 1/201.

[113] Aynı eser: 1/201.

[114] Aynı eser: 1/208.

[115] Aynı eser: 1/225.

[116] Aynı eser: 1/240.

[117] Aynı eser: 1/250.

[118] Aynı eser: 1/329.  

[119] Aynı eser: 1/383.

[120] Aynı eser: 1/384.

[121] MecelIet'iil- Ma'hed 22; 226 Müselsel 321. Aynı eser: 1/408-409.

[122] Aynı eser: 1/422.                            

[123] Aynı eser: 1/440.

[124] Aynı eser: 2/43.          

[125] Aynı eser: 7/77.

[126] Aynı eser: 2/77.

[127] Aynı eser: 2/206.

[128] Aynı eser: 2/210.

[129] Aynı eser: 2/218.

[130] Muhammed el-Müca-vir b. Mekke'te. Bir nüshası Abdullah Muhlis'in deposunda Aynı eser: 2/218

[131] Aynı eser: 2/219.

[132] Aynı eser: 2/219.

[133] Aynı eser: 2/220.

[134] Aynı eser 2/220.

[135] Aynı eser: 2/223-224.

[136] Aynı eser: 2/248-249.

[137] Aynı eser: 2/283.

[138] Aynı eser: 2/284.

[139] Aynı eser: 2/335-336.

[140] Üsame Nasıruddin en-Nakşibendi tahkikiyle neşredilmiş.

[141] Aynı eser: 2/337.

[142] Aynı eser: 2/254.

[143] Aynı eser: 2/389.

[144] Aynı eser: 2/411.

[145] Aynı eser: 2/411.

[146] Aynı eser: 2/411.

[147] Aynı eser: 2/412.

[148] Aynı eser: 2/430.

[149] Aynı eser: 2/438. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/44-55

[150] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/55-56

[151] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/56-59

[152] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/59

[153] Enbiya: 21/23  

[154] Tevbe: 9/111

[155] Saf: 61/10-12              

[156] Tevbe: 9/38

[157] Tevbe: 9/39

[158] 170 nolu hadisten alıntı. Tirmizi Cihadın Fazileti: 23.

[159] 259 nolu gelecek hadise işarettir. Tirmizi Cihadın Fazileti: 7.

[160] 342 nolu gelecek hadise İşarettir. Tirmizi Cihadın Fazileti: 4.

[161] Bakara: 2/154.

[162] Müslim İmare: 33

[163] 310 nolu hadise işaret edilmektedir.

[164] Ebu Davud Cihad: 28 , Mevarid'uz-Zaman s. 388. İkisinin senedinde de Nemran İbn Atebe ez-Zemari var. ibn Hıbban bunu güvenilir görmüştür.

[165] 323 no ile gelecek hadisten iktibas edilmiş.

[166] İbn Mace'nin rivayet ettiği "...ve büyük korkudan emin olur." (İbn Mace, Cihad: 16) hadisinden alınmıştır. Senedinde İsmail b. iyaş var. Ancak sened Sami 'dir.

[167] 29 babta müellifin zikrettiği hadisten alıntıdır.

[168] 113 no ile tahrici gelecek hadisten alıntıdır.

[169] 717 ve sonrasında tahrici gelecek olan hadisten alıntıdır.

[170] Tüm bunlar 26.babta tahrici gelecek hadisten alıntıdır.

[171] Aynı hadisten alıntıdır.

[172] Aynı hadisten.

[173] Enfal: 8/66

[174] Al-i İmran: 3/170

[175] Tevbe: 9/39

[176] İbn Abdusselam Ebu Abdillah b. Muhammed b. Abdusselam e!-Hevari et-Tunusi. Kadı, şeyh hakkı söyler, hafız akü ve nakli ilimler-1 de derindi. Hicri 749 senesinde vefat etmiştir. Bak: Şeceretü'l Nuri'z Zekiyyetis. 210.

[177] Şifau's-Sudur Hatip Ebur'rabi Süleyman b. Seb'es Sebti'dir, Kitabını yaklaşık otuz yılda ve onbeş cilt halinde topladığı zikredilir.

[178] Şifau's-Sudur Hatip Ebur'rabi Süleyman b. Seb'es Sebti'dİr, Kitabını yaklaşık otuz yılda ve onbeş cilt halinde topladığı zikredilir.

[179] Kasım b. el-Hafızı Kebir Ebi'l Kasım Ali b. el-Hasan b. Hibetullah el-Hafiz el-Muhammed el-Fazıl Behauddin Ebi Muhemmed b. Asakir Dımeşki'dir. 527 yılında doğmuş ve 600 yılında da vefat etmiş­tir. Tezkiretül Huffaz 4/1367-1369.

[180] Karışık iş demektir. Lisanü'1-Arap: 13/380.

[181] Garip; Hattabi der ki; sözdeki gariplik iki anlama gelir: Birin­cisi; anlamının uzak oluşundan kapalı oluşudur. Onu anlamak ancak uzaktan ve fazla düşünmekle olur. İkincisi; Arap kabilelerinden şaz olanlardan yerce tenha veya uzak olanların sözü kastedilir. Onların lüga-tından bir kelime bize geldiğinde onu garipseriz. Halbuki bu kelime kavmin dilinden ve beyanındandır. Garibu'l-Hadis: 1/71. Tahkih: Abdul-kerim İbrahim el-Ğarbavi.

[182] Kehf: 18/104

[183] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/59-76