2. İbn Nahhas'ın Kültürel Hayatı
2- Künyesi, Şöhreti ve Lakabı:
3- Şeyhleri (üstadları) ve öğrencileri:
a- Emr-i Bil Maruf, Nehy-i Anil Münker
b- Bidat ve Bidatçılara Karşı Tutumu:
5-Alimlerin ona senaları ve vefatı
1-Cihadın tanımı, delaleti ve güzellikleri
Kur'an ve Sünnette Cihadın Delaleti:
Cihad Ne Saldırıdır Ne De Savunma:
2- Cihadın Sebepleri ve Merhaleleri
3- Cihadın Büyük-Küçük Diye Taksimi
Cihad Hususunda Yaazilnıış Eserler:
İbn-i Nahhas'ın Kitabının Meziyetleri:
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Salat ve
selam Nebimiz (s.a.v), ali ve ashabı üzerine olsun.Kardeş Muhammed Halid
İstanbuli'nin master tezi olarak sunduğu bu kitabın bir bölümünün tartışmasına
katılmaktan dolayı çok mutluyum.Bu kitapla iyi bir beraberliğim oldu. Aynı
zamanda bu beraberlik müslümanların Allah yolunda cihada Selefi salihin yoluna
yönelmelerinde bir arzu meydana getirdi. Geçmişteki müslümanlara kıyasla
günümüz müslümanlarının durumu üzüntü verecek boyutlardadır.Bu kitap, Allah
(c.c.) ile karşılaşmak, O'nun salih kolları için hazırladığı ebedi nimetleri
kazanmak için gizlenmiş arzu ve duyguları nefislerde uyandırır. Bu eser
görüşüme göre İslam'a davet hususunda yazılmış en iyi kitaptır. Çünkü kitap
değişik üslûplarla, ahiret hayatında insanı bekleyen son hakkındaki
düşüncelerini uyarmakta ve müslümanın kıyamet sahnelerini hissetmesini
derinleştirip, yoğunlaştırmaktadır. Ayrıca ahirette mutlu bir hayata kavuşmak
için de en doğru yolu açıklamaktadır.Ahiret nimetlerine kavuşmanın en yakın
yolu, Allah yolunda şehid olmak olduğuna göre, kitapta genellikle bu tarafa
yoğunluk vermekte, değişik üsluplarla okuyucuyu bu çağda ona önem vermeye
iletmektedir.İki araştırmacı da bu değerli kitabın hizmetini iyi yaptılar. Onu
okumaya ve ondan istifade etmeye, kişiyi özendirecek şekilde ortaya koydular.
Allah'tan (c.c.) dileğim, müslümanları onların bu iyi çalışmalarından
yararlandırmasıdır. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.Abdulaziz b.
Abdullah el-Humeydi Mekke Ümmül Kur'a Üniversitesi Usuli'd-Din Fakültesi Dekanı [1]
Salihlerin velisi olan
Allah'a (c.c.) hamd olsun. Mükafat her zaman O'na itaat eden ve O'ndan
sakınanlar içindir. Düşmanlık ancak zalimleredir. Şehadet ederim ki, O'ndan
başka ibadete layık ilah yoktur. O'nun ortağı da yok. Evvelkilerle
sonrakilerin ilahı O'dur. Yine şehadet ederim ki, mücahidlerin imamı ve nişanlı
(atlarla cihad eden) ların önderi olan Muhammed (s.a.v.) Allah'ın kulu ve
Rasulüdür. Allah'ın salat ve selamı onun ve pak alinin üzerine olsun. Allah
yolunda gereği gibi cihad eden, kendilerine ölüm gelinceye kadar ilayı
kelimetullah uğruna nefs ve nefisi (değerliği) harcayan onun sahabesinden de
Allah razı olsun.Ömür, yarışmacıların yarıştığı, koşuştuğu, Allah'ın salih
kullarının kar ettiği, alemlerin Rabbi olan Allah'ın (c.c.) komşuluğunu
kazanmak için, dinlerini Allah'a (c.c.) halis kılan, gecelerini uykusuz,
gündüzlerini susuz geçiren mücahidlerin başarıyla geçtikleri yarış
şerididir.Evet bu meydandaki yarış ipi, kahhar olan Malik'e ibadet etmektir
ki, bunun için insanı ve cini yaratmıştır. İbadet ise, Allah'ın (c.c.) sevdiği
her söz, kalbi itikad ve organlarla yaşamadır. İmandan sonra mutlak anlamda
ibadetlerin ef-dali Kur'an'da ifade edildiği gibi ilayı kelimetullah uğruna
Allah yolunda cihaddır. Çünkü diğer ibadetler buna bağlıdır. Cihad olmazsa
insan düzeni; durur, bozulur, dengesi sarsılır.İşte buradan, Allah'ın (c.c.)
muhkem kitabında müminlere cihadı farz kıldığında O'nun hükmündeki hikmeti,
kulları üzerindeki rahmeti ve yargısındaki adaleti tecelli etti:
“(Ey müminler) Sizin için hoş olmasa bile, savaş size
farz kılındı; fakat olabilir ki, bir şey sizin hakkınızda hayırlıdır da,
onu kötü görürsünüz; bir şey de, hakkınızda şerr olduğu halde, ondan hoşlanırsınız. (Bunu) siz bilemezsiniz de Allah
bilir.” [2]Bilahare velilerinin
nefislerindeki bu hoşnutsuzluğu gidermek için, Allah (c.c.) indindeki en
sevimli vasıflarıyla onlara seslenerek onları rağbet ettirip teşvik etti:Ey iman edenler! Sizi çok acı bir azaptan
kurtaracak olan bir ticareti size göstereyim mi? Allah'a ve Rasulü'ne iman
ederseniz; malınızla ve canınızla Allah yolunda savaşırsınız. İşte bu, eğer
bilirseniz, sizin için daha hayırlıdır. (Böyle yaparsanız, Allah) sizin için
günahlarınızı bağışlar; sizi, (ağaçlar) altından ırmaklar akan cennetlere ve
Adn cennetlerindeki hoşa gidecek meskenlere sokar. İşte bu, büyük
kurtuluştur." [3] Ahiret
tüccarları bu Rabbani çağrıyı duyunca ona doğru koşmaya başladılar. Kimileri
değerli varlıklarını teslim etmekte acele ederken, kimileri de bundan şüphe
etmemekle beraber cimrilikten yavaşladı. Ta ki kendilerine ait olmayan değerin
verilmesi için onları sürükleyen hakkın davetçisi gelinceye kadar. -Kişinin
kendisine ait olmayan bir şeyde cimrilik etmesi onun ahmaklığmdandır.- Bu
davetçi ezelde Rabb'leriyle yaptıkları alışverişin gereğini hatırlatmaya
başladı:
Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da kendi üzerine vadedilmiş
bir borç olmak üzere Allah, Allah yolunda dövüşüp öldüren ve öldürülen
müminlerden, Cennet kendilerinin olmak şartıyla canlarını ve mallarını satın
almıştır. Allah'tan daha çok kim ahdini yerine getirir ki? Bu itibarla, (ey
müminler!) yaptığınız bu alışveriş dolayısıyla sevinin! İşte en büyük kurtuluş
budur."
[4]Nefislerini daha önce sattıklarından dolayı kendilerinin
olmadığını bildiler. Onu sahibine teslim etmek için yarıştılar. Ki o bilahare
en güzel bir şekilde çok muhtaç oldukları bir dönemde onlara bunu iade etsin.
O andan itibaren müuahidler çaba ve gayretle paçalarını sıvadılar. Cihad kulluğunu
ifa etmeye başladılar. Dünyada da ahirette de en iyi kullar oldular. İbn-i
Kayyım bunların diğer insanlara olan üstünlüğünün hikmetini şöyle
açıklamaktadır:Onlar Allah'ın kendileriyle dini ikame ettiği, düşmanlarının
şerrini defettiği, İslam'ı koruduğu, din havzasını himaye ettiği askerleridir.
Onlar dinin tümü Allah'ın (c.c.) oluncaya ve en yüce kelime O'nun oluncaya
kadar savaşırlar. Canlarını, Allah'ın sevgisi, dininin yardımı ve düşmanlarının
defedilmesi yolunda harcadılar. Kılıçlarıyla onu savunanların çalışmalarına
-bunlar evlerinde de otursalar- ortaktırlar. Cihadlarından ve fetihlerinden
dolayı Allah'a ibade edenlerin ecirlerinin aynısı onlar içindir. Bunda asıl
sebep kendileridir.[5]Sahabeden
Muhacir ve Ensarın ve de güzellikle her yer ve zamanda onlara tabi olanların en
büyük zanaatlarını Allah yolunda cihad kılmaları, en şerefli vazifelerini
Allah düşmanlarını korkutup def etmek için gaza bilmeleri, dinlenme
bahçelerini de Allah'ın (c.c.) korusunu korumak için nöbeti (ribatı)
seçmelerine iten neden budur.Bu konuda telif edilmiş en iyi kitap, tahkikini ve
yayınını yapmakta olduğumuz "Cihadın Faziletleri" hakkındaki İbn-i
Nahhas'ın eseridir. Bunu rızası için kılmasını Allah'tan (c.c.) dileriz. [6]
İbn-i Nahhas 690-922
yıllarındaki Memlûk devleti döneminde yaşamıştır. Genel olarak Memlûk
hükümetinde emirlerin tayin veya azli çok olurdu. Hele Dımaşk (Şam)'te kısa
bir zamanda ipleri bir yönetici eline alabiliyordu. Hatta bazen bu iş ayda bir
olurdu. Söz konusu devlet işleri idare etmede ve Haricilerin başkaldırmasında
bir tuhaftı. Nedeni ise şudur; Sultan genellikle zayıf olurdu ki, onu istemeyenler,
istedikleri zaman istedikleri gibi indiriyorlardı. Bu nedenle Memlûk devletinde
sultanlar çok olurdu. Kahire'nin durumu ise bir perişan... Sulta için
savaşanların savaşıp galip gelen tarafın sokaklarını en az üç gün veya bir
hafta süslemelerinden başka yapacağı bir şey yoktu. Her küçük olay için dahi
bu süsleme işi yapılırdı. Öyle ki, sultanın cemaati bir fakir memluku
yakaladıklarında aynı şeyi yapıp dururlardı. Şam ki o dönemde Kahire'ye
bağlıydı önce Türkler daha sonra da Çerkezler zamanında en küçük zaferler için
de defler çalınır, kral da sevinir, eğlenirdi.Memluk sultanlarından hayır ehli
olan, kendilerine rahmet ve güzel yönetmenin galip olduğu kişiler de vardı. Onların
zaafı Memluklu olmaktan geliyordu. Onlardan her bir emirin, sevgisinde aşırı
giden bir cemaati olurdu. Ümmet bu nedenle, iki rakipten biri diğerine galip
gelinceye kadar ülkesini tahrip ediyor, evladını heder ediyor, servetini tanı
mar ediyordu.[7]Genel hatlarıyla Şam ve
Kahire'deki (İbn Nahhas'ın) siyasi hayatı buydu. Bu iki yer o zaman bir devlet
gibiydi. Özelde ise, (İbn-i Nahhas'ın) Şam'daki hayatı 790-803H. ise çok daha
köklüydü. İkinci Moğol devletinin kurucusu Timurlenk b. Tergay b. Ebgay ülke
yöneticilerinin karşı koyamayacağı büyüklükte bir orduyla doğudan gelip,
Şam'ın başkentleri Dımeşk ve Haleb'i yerle bir etti. Haleb'e girince malları
yağmalayıp öldürme işinde de aşırı gitti. Öyle ki ölü sayısının çokluğundan
atılan her adımda bir cesede basmak gerekiyordu. Halep ehlinden öldürülenler
yirmi bin civarındaydı. Hezimet sırasında şehrin kapılarına saldırmaları
esnasında atların ayakları altında ezilip ölenler bundan hariç. Bir o kadarı,
hatta daha fazlası açlık ve susuzluktan öldü. Halktan çoğu bunca vahşetten
kaçıp Dimaşk'a doğru yola koyuldu.Bilahare Dimaşk'a saldırdı. Vasıflanamayacak
şekilde başına bela getirdi. Olmadık işkenceler etti. Namusa tecavüz insanın
tüylerini diken diken edecek türdendi. Bu bela ondokuz gün sürdü. Bu süre
içerisinde cezalandırma ve açlıktan ölenlerin sayısını ancak Allah
bilir.Tirmırlenk, Dimaşk'tan ayrılınca, orası artık bir harabeydi. Orada artık
ne mal, ne adamlar, ne evler, ne de hayvanlar vardı. Orada sağ kalabilen
sultan ve ailesi, askerler ve bunların ehli bir araya toplanıp, hep beraber
Mısır'a gittiler.[8] Bu fitne dolayısıyla İbn-i
Nahhas da Mısır'ın Menzel [9]şehrine
gitti (803 H.). Menzel ehli ona ikramda bulundu. Daha sonra Dimyat'a yerleşip
şehid oluncaya kadar orada kaldı.Burdan hareketle, İbn Nahhas'ın bu kitabı
yaşadığı çağın ve onun uzun süre yaşadığı bu karanlık atmosferin ürünüdür.
Çünkü o, insanoğlu arasında zulmün yayıldığını, tuğyan dalgasının oldukça
yükseldiğini görmüş, silip süpüren savaşlar ile yakıcı şer ateşi arasında
büyümüş, bu durum onu bu kitabı yazmaya zorlamıştır. Bununla müslümanları Allah
yolunda cihad etmeye teşvik etmiştir. Çünkü kendisi müslümanların başına gelen
bu fitnenin sebebini müslümanların bu cihad rüknünü terketmelerini idrak
etmişti.
Ayrıca bu konudaki
düşüncesi çok öncelere dayandığı gözlemlenmektedir. Bu da kavminde büyük olan
her kişinin gibi onun İslam ve müslümanların durumuna ne denli önem verdiğinin
göstergesidir. Bunu şu satırlardan anlamaktayız: "Çok eskilerde bazı
hafız üstadlanma cihad hususunda yazılmış en iyi kitap hangisidir? diye sordum.
İlk ve sonrakilerden yazılmış en güzel kitabın Hafız Bahauddin İbn Asakir'in
yazdığı kitap olduğunu söylediler. On iki yıl onu aramaya koyuldum. Onun az bir
kısmını dahi bulmak için yanıp tutuşuyorken, neticede iki cilt halinde önüme
düşüver diler…’’[10]
İbn Nahhas'ın (Allah
rahmet etsin) Memluklar zamanında yaşadığını öğrendik. Orda resmi ve sabi
olmak üzere iki hayat mevcuttu.
Resmi hayat:
Bu, sultanların, emirlerin ve askerlerin emiryasakları ile hareket ve
davranışlarından oluşan hayattır. Bu, halkın hayatı bakımından öncelikli
taraf, hastalıklı ve gürültülü taraftır. Hükümetler değirmen taşı, etrafında da
ümmet döner dolaşırdı- Sultanlar her ne kadar despot yüksek ve hakim bir tabaka
oluşturuyorlarsa da çoğu, İslam ve müslümanlara karşı da düşman kişilerdi.
İslam da halkın diniydi. Onlar İslam ve müslümanların himayesi için malı harcamaktan
geri durmazlardı. Allah'ın dinini yaymak için 'cami ve medreseler açarlardı.
Öyle ki eğitim aşamalarında dört mezhep zorunlu olan en önemli derslerdi. Tüm
bunlar
şüphesiz maruf
işlerdir.[11]Bu çalışmalar neticesinde
söz konusu çağ, İslam kültürünün değişik alanlarında yetişmiş büyük alimlere
şahit olmuştur. Bu alimlerden herbiri büyük bir anlam taşımakta, kültürel
alandaki olgunluk ve üstünlüğe işaret etmektedirler. Bunlar arasında Tefsir,
Hadis ve Fıkıh alimlerinden Şeyhülislam İbn Teymiyye'yi sayabiliriz. Vefat t.
728 H.Hadis ve tarih imamlarından 742 senesinde vefat eden Ebu'1-Hacc el
Mezzi'yi, Tarih ve Hadis'te Şemsuddin Mu-"hamrned b. Ahmed ez-Zehebi
(vefat tarihi 748 H) yi sayabiliriz.[12] Bunlardan
başka Tarih, Tefsir ve Hadis imamlarından Hafız İbn Kesir'i (vefatı Hicri 774)
ve daha başka imamları sayabiliriz. İbn Nahhas da bu seçkin ve mümtaz kişiler
arasındadır. Ancak sekizinci asırdan günümüze dek "Cihadın
Faziletleri" bunun tergib ve terhibi hususunda hiç kimse onun yazdığı bu
kitapla yanşamaz. Bunun dışında Hadis ve ilimlerini rivayet ve dirayette Fıkıh
ve Usulündeki mahareti gibi diğer bir çok alanda da öne çıkmıştır. Okuyucuya
sunduğumuz bu kitap söylediklerimize şahittir. Şahit olarak da bu yeterdir. [13]
O, Ahmed b. Muhammed
ed-Dımeşki ed-Dimyatİ'dir. Onun hayatını konu alan kitaplarda doğum yılına ve
aile ismine rastlamadık.[14]
Ziriki'nin A'lam adlı
kitabında, onun Ebu Zekeriyya ile künyelendiğini -ancak başka kaynaklarda
rastlamadım- İbn-i Nahhas ile de meşhur olduğunu gördüm. Hayatını veren tüm
kaynaklar onu "Muhyiddin" ile lakaplandırırlar. Ben ise bunu hoş
karşılamıyorum. Sebebine gelince; müellifin kendi dişi bunu (bu tür
lakaplanmaları) hoş karşılamıyor, bununl da ötesinde caiz dahi görmüyor.O
(Allah ona rahmet etsin) dinde ihdas edilen şeylerden bahsederken şöyle
der:Onlardan bazıları, çoğu müslümanm dili üzere gelen yalanlardan ve dinde
genel bir olumsuzluk olmuştur. Mese
Onun tercümesini veren
hiçbir eser onun şeyhlerinden tek birinin ismini vermiyor. Ancak kendisi bu
kitabının sonunda .Mısır diyarının Kadı'ul-Kudatı Şeyhülislam Celaluddin
el-Belkini (Allah ona ve bize lütfetsin) diye bahseder.Celaluddin el-Belkini,
Kahire'de 824 yılında vefat eden Abdurrahman b. Ömer b. Reslan Ebu'l Fadl'dır.[16]Yine
kaynaklar ondan kimin aldığını Sahavi'den -Şem-suddin Muhammed b. el-Fakih
Hasan el-Bedran'drr- başka bahsetmemiştir. [17]
Sahavi (r.a) derki:
"Feraiz hesabım
mükemmel bir şekilde bilirdi. Öyle ki, matematiksel olarak hesabı yapabileceğini
açıklardı. Bu konuda kitap da tasnif etmiştir. Fıkhı da çok iyi bilirdi.
Bunların dışındaki ilimlerde de parmağı vardı.Sahavi'den rivayetle kendisinin
akranlarına nahiv hariç tüm ilimlerde müşareket ettiğini söyler. Çünkü
"nahivle uğraştı, ancak kendisine bu hususta ilerleme olmadı, ilim ona
açılmadı."Derim ki, bu izafidir. Yani diğer ilimlerdeki öne çıkmasından
ve çağdaşları arasındaki alimlere nisbetledir. Çünkü kitapları nahiv ilminde
yeterli bir gücünün olduğunu göstermektedir. Söylediklerimiz, Sahavi'nin
hikaye ettiğini sıhhati varsayarsak böyledir. Onun büyük hadisçilerden olduğundan
bu canlı şahitten (bu kitaptan) sonra iki kişi ihtilaf etmez. Çünkü eliften
ya'ya (A'dan Z'ye) kadar ki bu sanatı sanat yapan elin, hadis ve ilimlerinin
uzman eli, bu ilmin tüm yollarını, tariklerini bilen tecrübeli bir kişinin eli
olduğunu gösterir.Örnek olarak; o önce hadisi tahriç eder. Sonra şevahidi
delilleri serdeder, ahad hadisi değişik yollarla sahabeden bir cemaatten
rivayet ederdi. Gördüğünüz gibi bu yol hadisçilerden başka hiç kimsenin yolu
değildir.Aynı şekilde hadisi değişik yollarla tahriç ettiğinde hadislerin
hafızlarının ihtilafını beyan eder. Sanki o, sahih'inde Müslim'dir. Çünkü bu
yol Müslim'in (Allah rahmet etsin) meşhur olduğu yoldur..Bazen de hakkında
konuşulan, hakkında bir şey söylemeden zikreder. Mesela, 'filan filanın yoluyla
rivayet etti' veya 'hadiste filan var' der. Bu, onun kişileri tenkitte deneyimli
olduğunu gösterir. Ayrıca bu, tenkidçi muhaddislerin yoludur. Bazen de
tereddüt etmeden metne hafız muhaddisler gibi hükmünü verir. Hadis
illetlerindeki mahirliğine s:
39 da Aişe'den (r.a)
rivayet ettiği hadis, delil olarak sana yeter.Fetihten sonra hicret yoktur. Ancak cihad ve niyet vardır. Cihada
çıktığınızda hepiniz çıkınız. [18]
Dedi ki, Müslim
rivayet etti. İbn Abbas'ın rivayeti üzerinde de ikisi ittifak etmiştir.Muttefekun
aleyh olan İbn Abbas'ın hadisi, ne eksik ne de fazla lafızlarıyla Aişe
hadisinin aynısıdır.Hadis illetleriyle ilgili muhaddislerin zorluklarından haberdar
olmayan şunu sorar: "İki hadisin lafızları bir, senetleri muttasıl
olmasına rağmen neden (İbn Nahhas) Müslim'in tek başına rivayet ettiğini
müttefekunaleyh olan hadise takdim etmiş, ikincisine de sadece işaret
etmiş.Cevap olarak şunu deriz:Müttefekunaleyh olan İbn Abbas'ın hadisinde İsnad
ilmini derinden bilenlerin dışındakilere zahir olmayan bir illet var. O da
şudur; İbn Abbas'ın (r.a. hadisini Mansur, Mücahit'ten, Tavus'tan, o da
Abbas'tan, İbn Abbas da Nebi'den (s.a.v.) mevsul olarak rivayet etmiştir. Bu
sahihayn'da bu şekilde mevcuttur.A'meş, ona muhalefet etmiş. Hadisi Mücahid'den
o da Nebi'den (s.a.v) mürsel olarak rivayet etmiş, Said İbn Mansur İbn
Muaviye'den tahriç etmiştir.Yine o, Süfyan'dan o da Davud b. Sabür'dan o da
Mücahid'den mürsel olarak rivayet etmiştir. Mansur güvenilir ve hafızdır.
Hüküm, hadisin mevsul olduğu hususundadır.[19]Bu
nedenle sahihayn sahipleri mevsul olanı tercih etmiş ve tahriç etmişlerdir. Bu
ihtilaftan dolayı o bunu tahriç etmemiş ona işaret etmekle yetinmiştir.
Gördüğün gibi bu, hadis yollarını araştırmakla idrak edilir. Hasseten onun
sahihayn'da olması ona intibahın olmadığı zannını verir,Bu işaretten değil de
sarahaten delalet eder ki, metne ek olarak hadisin tariklerini de iyi
bilmektedir. Buna, -yerinde zikredeceğimiz gibi- kaynaklarının bolluğunu da
ekleyebiliriz. Tüm bunlara rağmen on ayı aşmayan (çok kısa bir süre
sayılabilecek bir) zaman diliminde telif etmiştir. Allah ona rahmet etsin şöyle
der:Müellifin eli üzere bu kitabın bitimi, Rabbinin rahmetine muhtaç, af ve
mağfiretini ümid eden Ahmed b. İbrahim b. Muhammed en-Nahhas ed Dimaşki -Allah
onu bağışlasın-812 H, Cemadi'l-Ahir'in bitimine beş kala, başlangıcı da 811 H.
Ramazan ayındaydı."Bu, onun muhaddis olması açısındandı. Onun fakih olduğu
hususuna gelince, Sahavi'nin bize söyledikleri yeterdir: "Fıkhı çok iyi
bilirdi." Peki ya Sahavi! Onu bilir misin? Kendisi hakkında "Hafız
İbn Hacer'den sonra onun benzeri gelmedi" denilmiş. Fazilet ehlini ise
ancak akranları tanır.Onun fakih oluşuna kitabın kendisinden delil çıkarmaya
çalışırsan veya fakihlerin büyüklerinden olduğuna dair delil getirirsen, bunun
başlıbaşına bir araştırma olacağı kesindir. Onun bu kitabını okuyanlar İbn-i
Nahhas'ın fıkıh ve usulünde maharetine hükmetmekte tereddüt etmez. [20]
İbn-i Nahhas'ın (Allah
rahmet eylesin) emr-i bil maruf ve nehyi anil münker hususunda büyük bir payı
vardı. Belki de o Rasulullah'm (s.a.v.):Şüphesiz
Allah her yüz yılın başında bu ümmetin dinini yineleyecek birini gönderir.[21]
hadisinin müjdelediği dinin müceddidlerindendir.Müceddidin en belirgin
özelliklerinden biri emr-i bi'l maruf ve nehy-i anil münker işini yapmasıdır.
Bu, Rasul ve Nebilerin görevidir. Bu nedenle bu işi yapmayıp çalışanların sadikul
yakin, Allah'tan başkasından korkmayacak derecede güçlü imana sahip olması, her
şeyin O'nun elinde olduğunu tam bir güvenle O'na güvenmesi gerekir. Bu nedenle
bu işi yapanların az olduğunu bulursun. Halbuki alimler her yerde ve her zaman
çok olagelmişler. Ancak ya kendileriyle ilgili bir umut veya kalplerini saran
korkudan dolayı bu ulvi vazifeyi yapıyorlar.O zaman İbn Nahhas sekizinci
yüzyılın başında gönderilmiş bir müceddid olsun. Bir asırda bir müceddid
olabileceği gibi, birden fazla da olabilir. Her yerin (kendine mahsus) bir
müceddidi de olabilir. Hadis, bunların tümünü kapsıyor. Çünkü hadiste geçen
"men" umumu ifade eder.Emri bil maruf nehyi anil münker hususunda
sözü îbn Nahhas'a bırakalım. Kendisi kendini bize tanıtsın. O (Allah rahmet
etsin) şöyle diyor: "Emri bil maruf nehyi anil münker rüknünün
kesildiğini, onu yerine getirmekten kaçınanların da çoğaldığını sünnetin şekil
ve işaretlerinin kaybolup isminden başka gerçeklerinden bir şeyin
kalmadığını... Münkeri inkar etmek azımsanamayacak sayıda insanın yanında
zillete dönüştüğünü... Öyle bir zillet ki, adamların ayaklarının sabit kalmadığı
ve bunun büyük-küçük herkesi kapsadığını gördüğümde -ki bu durumda Allah için
kınayıcının kınamasını olanlar kaldı- bana bu hususta bazı sahifeleri yazmak isteği
geldi. Ki bununla isyan ehlinden benim gibi olanlar İle gaflet ve nisyanda
olanlara nasihat niteliğinde olsun. [22]
İbn Nahhas bidati
reddetmede ve bidatçılara karşı savaşta önde gidenlerdendi. Uyanlarında İtisam'daki
Şatıbi'yi görürsün. [23]
Öğrenebildiğimiz
kadarıyla İbn Nahhas (Allah rahmet etsin) aşağıdaki kitapları miras
bırakmıştır:
1- Tenbihu'l
Gafilin ve Tahziru's-Salikin Min Efal'i-1 Halikın.[24] Bu
eser Şeyh Abdullah b. Muhammed b. Hamid'in el yazma nüshasıyla karşılaştırılmış
haliyle Riyad'da basılmış. Basımına ve bir kısım yorum ve dipnotlarına Şeyh Salih
b. Muhammed b. Lehidan israf etmiştir.Kitabın konusu büyük-küçük günahlar ve
bidatlardır. Kaynaklan da Zehebi ile İbn Kayyım'in el-Kebair adlı eserleridir.
Onun eklemeleri de çoktur.
2- Beyanul
Muğnim fi'l Virdi'1-Azam.[25] Onun
bir nüshası 1222 rakamla muhtasarla birlikte "İlmi Araştırmalar
Merkezi"nde bulunmaktadır. Kitabı bir mukaddime ve yedi konu üzerine
düzenlemiştir.
3- Nevevi'nin
Er-Ravza adlı eserinin ihtisarı. Ancak bunu tamamlayamamıştır.[26]
4- Şerhu
Makamatu'l-Hariri.[27]
5- Şemsuddin
Mahmud b. Abdurrahman El-İsfahani'nin (Vef. 746 H.) "Tecrid" adlı
eserininin üstüne, 816 yılında vefat eden Şerif Cürcani'nin yaptığı
"Mahiyet" konusu üzerinde de îbn Nahhas'ın bir haşiyesi var.
"Tecrid'ül-Akaid" metni Nasruddin Ebi Cafer Muhammed b. Muhammed et
Tu-si (Vefatı 672 H.) ye aittir.[28]
6-
Yayınlamakta olduğumuz ve kritiğini yaptığımız "Me-şariul-Eşvak ile
Masariü Uşşak ve Musiru'l-Guram ila Dari's-Selam.[29]
7-
Meşariu'l-Eşvak'ın muhtasarı. Bu ihtisarı müellifin kendisi yapmıştır. Kitap,
Ümmü'I-Kura Üniversitesi İlmi Araştırmalar Merkezi'nde filme çekilmiş olarak
bulunmaktadır.[30]Aynı zamanda Mısır'ın
Menzele ehlinden Şeyh Mahmud el-Alim el-Menzeli (vef. 1311) bu kitabı ihtisar
etmiş, ismini de "Fekahetü'l-Eşvak" koymuştur.[31]
Değerli ve muhterem
alimler onu layık ve ehli olduğu şeyle övmüşler. Hafız İbn-i Hacer "Dimyat
sınırında cihad ediyordu. Onda tam bir fazilet var.[32]demiştir.Savavi:
"Hayır işleri yapmaya hırslıydı. İyilikleriyle bö-bürlenmezdi. (One
çıkmayıp) kendini gizlerdi. Öyle ki onun güzel bir yapıya sahip olmasına, güzel
ve kısa bir sakala sahip olmasına ve vücud itidalına rağmen görenler onu avamdan
biri sanırlardı. Çok cihad ederdi ve murabıtti.[33]İbn-i
el-Amad: "(O) şeyh, imam, allame ve önderdi diye bahseder.[34]Hicri
811 senesinde Frenkler Mısır'ın "Tine" köyüne saldırdılar. "Dimyat"
ehli onlara yardım için çıktı. Onların büyüğü de İbn Nahhas'ti. İki taraf
arasında büyük bir savaş oldu. Ve İbn-i Nahhas arkasını dönüp kaçarak değil,
önden vurulup öldürüldü.[35]
Lügatta cihad, düşmanla
savaşmak, söz ve fiili olarak tüm güç ve kuvveti ortaya koymaktır.[36]Allah
yolunda cihad etti veya bir işte ictihad etti demek, amaca ulaşmak veya o
çalışmanın nihayetine varmak için tüm güç ve kuvvetini sarf etmektir.Cihad:
Çaba sarfetmek veya vuruşmaktır. Ancak, hak yolunda savaşmaya tahsis olmuş bir
kelimedir.[37]Cihadın tanımında tüm
lügat kitapları bu yolu izlemiştir. Dolayısıyla fazla nakil yapmaya gerek
yoktur. [38]
Cihad, güç ve kuvvetin
tümünü harcamaktır. Allah'a davette muhatabın durumunun gerektirdiği -beyan ve
hüccet gibi- sabır ve meşakkatlere tahammül etmektir. Malı harcamaktır. Yahut
kılıç ve dille veya kendisiyle cihad edilebilecek her şeyle, her zaman ve her
yerde savaşmaktır. Tüm bunlar Kur'an ve Sünnet'te en güzel şekliyle
açıklanmıştır. Allah (cc.) şöyle buyuruyor:Allah
yolunda hakkıyla cihad edinBu ayette Allah (cc.) kendisiyle cihad edilecek
şeyleri mübhem bırakmış ki, tüm cihad aletlerini kapsasın. Allah (cc.) başka
bir yerde şöyle buyuruyor: "Onunla
onlara karşı büyük bir cihadla cihad et. [40]Onunla"dan
kasıt Kur'an'dır.Sünnete gelince, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Mallarınız, canlarınız ve dillerinizle savaşınız.[41]Buradan
hareketle seri anlamıyla cihad, kimi ilim ehlinin anladığı "sadece
savaş" anlamından çok daha genel ve kapsamlıdır. Öyle ki, söz konusu
alimlerin bu anlayışından dolayı bazı müsteşrikler İslam'a dil uzatmış ve
İslam'a saldırmışlardır. Halbuki savaşmak cihadın bir bölümüdür. Bu da tedavi
için dağlama cinsinden ancak zaruret halinde ve ihtiyaç duyulduğunda
kullanılır. Bunun en büyük delili Ra-sulullah'm (s.a.v.) ordu veya seriyye
komutanına yaptığı şu Öğütlerdir:Düşmanın
olan müşriklerle karşılaştığında onları üç şeye davet et. Bunlardan hangisi
kabul etseler, sen de onlardan onu kabul et ve onlardan el çek. Şayet onlar hiçbirini
kabul etmezse o zaman Allah'tan yardım dile ve onlarla savaş.[42]Bu nebevi
tavsiyeden anlıyoruz ki, kafirleri delil ve hüccetle Allah'a (cc.) davet etmek
her zaman kılıç ve mızraktan önce olmuştur.Burdan hareketle, savaşmak İslam
düşmanlarının lanse ettikleri gibi bir vahşet, barbarlık ve ahmaklık değil,
akıllı insanların nazarında güzel bir haslettir. Onlar cihadın fert ve toplumun
ilacı olduğunu anlamıyorlar. Bireyi küfür hastalığından İslam'ın sıhhat ve
afiyetine çıkararak tedavi eder. İnsanlığı yok edici, parçalayıcı hastalık
şüphesiz küfürdür. Bunun tam ve mükemmel ilacı da İslam'ın ta
kendisidir.Toplumu da, ondaki fesad maddesini kopararak ve toplumdaki zulümü
kaldırarak tedavilerin çoğalmasını sağlamak onları güçlendirmektir. Kafirlerse yeryüzündeki
fesadın kökü, zulmün kaynağı, yeryüzündeki sakinlerinden güvenin,
mutlululuğun kalkmasmdaki en büyük sebeptirler. Dolayısıyla İslam toplumu,
onları ortadan kaldırmadan, güçlerini kırmadan Allah'ın şiarlarını Allah'ın
toprağında ikame edemezler. İnsanlık toplumunda kafirin misali insan vücudunda
bir organın hastalığa yakalanması gibidir. Bu organın tedavisi merhem yağı veya
ateş dağlamasıyla mümkünse bu yapılır. Dolayısıyla başka organlara da geçmemiş
olur. Hastalığın başka organlara sıçramasından korkulursa diğer organlara
muhafaza etmek amacıyla bu hastalıklı or7 gani ortadan kaldırmak / kesmek (bu
kesme işlemi hastaya çok eziyet verse de) gerekir. Bu eylem akıllıca, güzel,
hatta gereklidir. Bu durumda hiç kimse şunu iddia edemez: "Efendim bu,
tedavide katılıktır, muamelede sertliktir, taş kalbliliktir" veya
"hastaya karşı doktor tarafından bir merhametsizliktir" diyemez. İslam'da
savaşın durumu da budur. Bunu eleştirenlerin aynı zamanda bu tıptaki tedavi
yöntemini de eleştirmeleri gerekir.Ebu Abdullah Muhammed b. Abdurrahman
el-Buhari(r.a) şöyle der:Cihad başkasında olan anlamından dolayı güzeldir.
Çünkü cihadda Allah'ın düşmanlarım ezmek ve İslam kelimesini yüceltmek söz
konusudur. Kafirin küfrünü -ki bu eşyaların en kötüsüdür- terketmeye zorlayıp,
en güzel olan îslam'a dönmesini sağlar. Savaşın kendisinde kafirleri yermek ve
şehitleri övmek varsa da temelinde bu, insanlık yapısını bozuyor. Onun
bünyesinde ıslah, ihya ve yüceltme var. Islah olması sonuç itibariyledir.
Çünkü işler sonuçlarına göre değerlendirilir. Hacamat (kan aldırma) gibi.
Şekil itibariyle ifsattır, ancak verdiği sonuç itibariyle ıslahtır. Sonra savaş;
İslam ehlinden kafirlerin şerrini def etmek içindir. Kafirler Allah'ın dininin
baş düşmanlarıdırlar. Bunların şerrini savaşsız defetmek mümkünse savaşa hemen
el uzatılmaz. Bu mümkün değilse, savaşa girilir.[43]İşte
İslam'da cihad budur. İlk müslümanlar cihadı böyle anlamışlar ve onu hakkıyla
yerine getirmişler. Onlar kendi aralarında cihadın savunma mı, saldırı mı
olduğunu tartışmamışlar...! [44]
Cihadı saldırı veya
savunma şeklinde nitelemek doğru değildir. Çünkü bu iki kelime İslam
düşmanları tarafından ithal edilmiştir. Bu iki kavramın anlamı cihadın
anlamına zıttır. Saldırı, sözlükte başkasının haberi olmadan gafilken onun
üzerine varmaktır.[45]Saldırıdan
kastettikleri, bir devletin haksız yere bir başka devlete saldırmasıdır.
Rusya'nın daha önce Çekoslovakya ve sonra da Afganistan'a saldırısı gibi. Bu,
İslam'ın yasakladığı bir şeydir. Dolayısıyla müslümanlara bu farz değildir.
Müşriklerin saldırı anlayışı işte budur.Savunma ise; bir devletin kendisine
saldıracak olanlara kendini savunmasıyla sınırlıdır. Herhangi bir devlet ona
saldırmaz ve sınırlarına saygılı olursa bu devlet onun en yakın dos-tu olur.
Bunun ötesinde o devletin kafir veya mümin olması onları ilgilendirmez.
Halbuki bu, İslam'ın evrenselliğine aykırı-dır. Çünkü İslam, Allah'ın dinidir.
Onun bayrağını dünyanın dört bir yanına -ki dünya da Allah'ın toprağıdır-
yaymak onun hakkıdır. Bu yayma işlemi ya barışçı yollarla olur (her şeyden önce
yapılması gereken budur) veya teslim olmalarıyla sağlanır. Şöyle ki,
aşağılanmış olarak cizyeyi verir ve hükmüne boyun eğerler. Onlar akidelerini
tercih edip ona bağlandıkça akidelerinde serbest bırakılırlar. İslam hiç
kimseyi akidesini kabul etmesi için zorlamaz:Dinde
zorlama yoktur. Hak yol, batıl yoldan
ayrılmıştır. Kim tağutu inkar eder, Allah'a inanırsa, kopması mümkün olmayan
en sağlam kulpa tutunmuş olur. Allah, hakkıyla işiten, hakkıya bilendir[46]Müsteşriklerin
cihadın anlamında hata etmelerinde ya da yanıltmalarında garipsenecek bir durum
yoktur. Asıl garipsenen şey onları taklid eden, İslam'ı onlar gibi algılayan,
onların bakış açısıyla bakan ve geçmişte ve halen cihadın ib-tidai değil de
savunma olduğunu yazan İslamcı yazarların tavrıdır. Bundan da daha garibi,
Kur'an'dan bazı ayetleri getirip taşımadıkları anlamlan onlara yüklemeleridir.
Şehid Seyyid Kutub'un bu insanlar hakkındaki sözleri oldukça isabetlidir:Kur'an
ayetlerini bu dinin cihaddaki medoduna delil getirip cihadın geçirdiği
merhaleleri gözetmeyenler. Bu metodun geçirdiği merhalelerin tabiatını her
merhale ile ilgili değişik naslarm ilişkisini idrak edemeyenler.Evet bunu
yapanlar büyük bir hata işliyorlar. Bu dinin metodunu saptırıcı nitelikte
karıştırıyorlar. Naslara taşımadıkları nihai kaide ve prensipleri yüklüyorlar.
Her nassi bu dindeki son kaideymiş gibi algılıyorlar. Ve onlar isimlerinden
başka nitelikleri kalmayan darmadağınık müslümanlarm ümitsiz realitelerinin
baskısı altında kalmış kişilerdir- İslam'ın ancak savunma için cihad ettiğini
söylerler. Onlar bu dini metodundan uzaklaştırarak bu dine güzellik
kattıklarını sanırlar.[47]Yazılanlardan
anladın ki cihad genel anlamıyla ibtidaidir, başka da değil. Rasulullah'a
(s.a.v) Kur'an öğretildikten sonra, inen surenin cihadı ilan etmiş olması
konuyu daha da netleştirir:
"Ey elbisesine bürünen! Kalk ve uyar[48]Onunla kendilerine karşı büyük bir cihadla cihad
et."
[49]Dikkat
edilmesi gereken husus -savunmacı kardeşler kulak asmayabilirler- şudur: La
ilahe illallah kelimesine davet; soyut olarak onu dille ifade etme değildir.
Durum bu olsaydı, Kureyş bunu kabul etmekten kaçınmazdı. Onun anlamı bu
kelimenin gereğini yerine getirmektir. Onun gereğini yerine getirmek, eski
hükmü tümüyle değiştirmeyi uzun süre müşrik devletlerin üzerinde yaşadığı
sistemi bütünüyle değiştirmeyi gerektirir. Çünkü bu kelimeye davet etmek,
Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeye davettir. Rasulullah'ın (s.a.v.) Kureyş'i bu
kelimeye davet edip te Kureyş'in bundan dolayı onu bağlamak, sürgün etmek ve
ülkeden çıkarmaya yeltenmelerinde anladıkları anlam bunun aynısıdır.Herkesçe
bilinen bir şeydir ki, bu dönemde Rasulullah (s.a.v.) onlara kılıç çekmemiş ve
onlara taş kaldırmamıştır. Bu davetten Önce ise onlar nezdinde yeryüzünde ondan
daha sevimli ve daha emin -mutlak olarak- yoktu.Burada şu soru akla gelir. Bu
düşmanlığı o mu başlattı, yoksa Kureyşliler mi başlattı? Cevap gayet açıktır.
Konunun daha iyi anlaşılması için şu adamın misalini düşün: Kavminde iyi
şahsiyetli ve büyük konumu olan bir adam devlet başkanına giderek ona şöyle
der:
"Hükmettiğin hükümler batıldır. Halkı
kendisiyle yönettiğin yanındaki beşeri hükümler halka uygun değildir. Benim
yanımda sana ve bağlılarına yarayacak bir hüküm ve sistem var. Bunu kabul et.
Eğer bunu kabul etmezsen, bu halkı davet etmeme müsaade et!" Sizce başkan
nezdinde bu adamın akıbeti ne olacak? Eğer bunu tutuklar veya öldürürse
hangisi bunu başlatmıştır? Cevap yine açıktır. Cihadın durumu da tıpkı bunun
gibidir. [50]
Şer'i anlamda savunma,
onların bizim ülkemize girmelerini beklememiz değildir. Anlamı, onları önce
İslam'a davet ederiz. Bunu kabul etmezlerse teslim olmaya davet ederiz. Bunu da
kabul etmezlerse onlarla savaşırız. Burada ayrıca tafsil var. gğer onların
cihaddan kasıtları savaşsa bu, cihadın tümü değil bir parçasıdır. Ammı ıtlak
hususu irade babmdandır. Bu noktada kendileriyle beraberiz. Savaş savunmadır.
Bunu ancak büyüklük taslayanlar tartışır. Çünkü onlar İslam'ı kabul etmez,
teslim olmayı da kabul etmezlerse o zaman onlar savaş konumundadırlar. Bu ya
bizlere karşı silah kaldırıp savaşı başlatarak fiili olur, ya da kuvvetle yani
hükümde olur. O da onlarin savaşa hazır ve nazır olmaları anlamındadır.Her iki
durumda da bizler savunma pozisyonundayız. Tabir olarak buna 'savunma savaşı1
denilebilir. Bu da haktır. Pratik de bunu gösteriyor. Ancak cihad her zaman
savunmadır denilemez. [51]
Cihadın Sebebi:
Alimler cihada götürücü etkenlerde ihtilaf etmişlerdir. Kimileri savaşın
sebebinin küfür olduğunu belirtmiştir. Bunu Şafii'ye (r.a) isnad ederler.
Cumhura göre cihadın sebebi savaştır. Bu ihtilaf nedeniyle iki hata hasıl
olmuştur.
Birinci hata:
İmam-ı Şafii'nin "Cihadın sebebi küfürdür." sözünden, sonradan gelen
bazı alimlerin, rahip, yaşlı, evinde oturan yaşlı, kör ve çiftçi gibi
savaşmayan insanların da öldürülebileceğini anlamalarıdır.[52]Halbuki
bu anlayışı bizzat İmam'ı Şafii'nin sözleri reddelmektedir:
"Hiçbir müslümanm
kadın ve çocukları kasten öldürmesi caiz değildir. Çünkü Rasulullah (s.a.v.)
onları öldürmekten nehyetmiştir. Ayrıca onlar savaşan insanlar da değildir.
Kadınlar veya buluğa ermeyenler savaşırlarsa onlar silahın darbelerinden
esirgenmezler. Rahipler öldürülmez. İster bu manastır rahibi olsun, ister
kilise rahibi olsun, ister sahra rahibi olsun hiç farketmez. Kendini ruhbanlığa
adayan hiç kimseyi Ebubekir'e (r.a.) ittibaen öldürmeyiz.[53]
İkinci Hata:
Bazı çağdaş yazarların sebebinin savaş olduğuna dayanarak cihadın sadece
savunma amaçlı olduğu anlayışına varmalarıdır.Aslına bakılırsa cihadın
sebebinde ayrıntı var. O da şudur: Genel anlamıyla cihadın sebebi küfürdür.
Daha önce geçtiği gibi Kitap ve Sünnet buna delalet etmektedir. Cihaddan savaş
anlaşılıyorsa (yani küllü ifade edip hassı irade et-, me babındansa) şüphesiz
onun sebebi o zaman savaş olur. Allah'ın (c.c.) şu ayeti buna delalet eder:Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi.
Çünkü onlara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır!
Onlar ki Rabbimiz Allah'tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyariarından
çıkarıldılar. Allah'ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olmasaydı
herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescitler yıkılırdı ki, bunlarda
Allah'ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak
yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir.[54]
Cihadın üç merhalesi
var.
İlk Merhale:
Mekki merhaledir.Cihadın bu kısmı Rasulullah'a (s.a.v.) bisetinden ve onun
inzarla emrohmmasmdan beri farzdı. Rasulullah'a (s.a.v.) en şiddetli gelen
cihad çeşidi buydu. Kavminden bu uğurda neler çekmedi ki. Öyle ki bu işte
kendilerine yardımcı olacak birilerini bulmak amacıyla Taife gitti. Ancak yüce
bir hikmetten dolayı gittiği gibi eli boş geri döndü. O da İbn Kayyım'ın ifade
ettiği gibi alemler arasında yüce mertebesi ile değerinin kemalidir.İbn Kayyım
(r.a) şöyle der:Cihad, İslam'ın zirvesi ve kubbesi olduğuna göre, onun ehlinin
Cennetteki yeri de dünyada olduğu gibi en yüksek yerdir. O zaman cihad ehli hem
dünyada hem ahirette en yüce insanlardır. Rasulullah (s.a.v.) da bunların
zirvesindedir. Hepsinde Rasulullah (s.a.v.) zirveyi yakalamıştır. Kalbiyle ve
yüreğiyle, davet ve beyanla, kılıç ve mızrakla Allah yolunda hakkıyla cihad
etti. Onun her anı; kalbiyle, dili ve eliyle cihad üzereydi. O nedenle bu alem
içinde Allah indinde zikri en yüce, değeri en yüksek insandır. Gönderildiğinden
itibaren Allah (c.c.) onu cihad ile emretmiştir: Dileseydik elbet her köyde bir uyarıcı gönderirdik. Madem ki yalnız
seni gönderdik, o halde kafirlere itaat eyleme de bununla onlara cihad et,
büyük cihad! [55]
Bu sure Mekki'dir. Ayetlerde
kafirlerle hüccet, beyan ve Kur'an'ı tebliğle cihad etmeyi emretmektedir.[56]
İkinci merhale:
Hicret Cihadı Nebi'nin (s.a.v) ferdi cihadının semeresi olarak Rasulullah'ın
mağara arkadaşı büyük sıddık Ebubekir'den (r.a) başlayarak Mekke'de insanlar
yavaş yavaş İslam'a girmeye başladı. Kureyş bunu görünce, boğazlarını sıkmaya
başladı. Onlara eziyet etti. O dönemde Rasulullah (s.a.v) onlara Habeşistan'a
hicret etmelerini emretti. Müslümanlardan bir grup oraya hicret etti. Onlar
arasında Zinnureyn Osman) b. Afvan, zevcesi ve Rasullullah'ın kızı Rukiye de
vardı. bilahare müslümanların Medine'ye hicret etmesini emretti. Bu| hicret
Mus'ab b. Umeyr ile başlayıp, Rasulullah (s.a.v.) ile bitti.Sahabe'nin
geçirdiği en zorlu cihaddı bu. Çünkü bunda| vatandan, aileden, maldan ve
dostlardan ayrılıp, durumları-! nı tanımadıkları insanlara, alışık olmadıkları
bir beldeye! sonlarının ne olacağı malum olmadığı bir halde çıktılar! Tüm
bunlar nefsin taşımakta zorluk çektiği hususlardır! Hele hele kişi -Mus'ab gibi
yerinde nimet ve bollukta, üstün bir konumdaysa- durum daha da ağırdır. Ki bu
adam nimet bakımından Kureyş'in müreffeh insanıydı. Ana-baba- sı onu çok
severdi. Elbisenin en güzelini giyerdi. Mekke'de en güzel koku sürünen kişiydi.
Hadramut ayakkabısını giyerdi. Rasullullah onu andığında şöyle derdi:Ben
Mekke'de Mus'ab'tan daha güzel arkadaş, daha zarif giyinen, daha nimet içinde
olan birini görmedim. [57] Bu
onun şehri olan Mekke'deki haliydi. Peki Medine'de ona ne oldu? Durumlar
tamamen değişti. Öyle ki vefatı anında kendisini kefenleyecekleri bir elbise
bulamıyorlardı. Buhari (Allah"! rahmet etsin) Habbap'tan şunu rivayet
eder:Allah'ın rızasını kazanmak için Rasullullah (s.a.v.) ile| beraber hicret
ettik. Bizim ecrimiz Allah'a vacip oldu. Bizden kimileri ecrinden bir şey
yemeden gitti. Bunlardan birisi Mus'ab b. Umeyr'dir. Uhud günü öldürüldüğünde
onu kefenlemek için bir bez parçasından başka bir şey bulamadık Kafasını örttüğümüzde ayaklan çıplak,
ayaklarını örttüğümüzde başı açık kalıyordu. Rasullullah (s.a.v.) onunla başını
örtmemizi, ayaklarını da otlarla Örtmemizi emretti.[58]Bu
tür cihadın sahabeler üzerine ne denli ağır geldiğini'Bilal'ın şu sözlerinden
anlıyoruz:Keşke bilsem! Bir gece geceleyebilecek miyim acaba?Ot ve çalıların
etrafımda olacağı ber vadide,Ve bir gün gidebilecek miyim Mecne suyunun
basma...Ve bana görünecek mi acaba.. Şamme ve Tufeyl. [59] Bundan
sonra da şunu söylerdi:Allahım bizleri vebalı yere çıkaran Utbe b. Rabia,
Şey-be b. Rabia ve Ümeyye b. Halefe lanet et.[60]Rasulullah
(s.a.v) sahabesinin gurbetten dolayı yaşadıkları çeşitli sıkıntıyı gördüğünde
şöyle demiştir:
Allahım Mekke'yi bize sevdirdiğin gibi Medine'yi de
onun gibi hatta daha fazla sevdir. Ona şifa ver. Onun ziraatini (sa' ve
müddini) bereketli kıl. Hummasını buradan götür. Onu selle götür. [61]
Üçüncü Merhale:
Medine CihadıBu cihad merhalesinin üç derecesi var.
Birincisi:
Hüccet, beyan ve Kur'an'ı tebliğ ile cihad.
İkincisi:
Vacip olarak değil de izne bağlı olarak cihad: “Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü onlara zulmedildi ve
şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır! Onlar ki Rabbimiz Allah'tır
demekten başka bir sebeolmaksızın diyarlarından çıkarıldılar. Allah'ın da
insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olmasaydı herhalde,
manastırlar, kiliseler, havralar, mescitler yıkılırdı ki, bunlarda Allah'ın
ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak yardım
eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir." Abdullah b.
Abbas (r.a) şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v.) Mekke'den çıktığında Ebu Bekir
(r.a.) şöyle demişti:Onlar nebilerini çıkardılar. Biz Allah'tanız ve Allah'a
döneceğiz. Onlar mutlaka helak olacaklar." Bunun üzerine Allah şu ayeti
indirdi:Kendilerine kıtal edilenlere izin
verildi. Çünkü onlara zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır!
Onlar ki Rabbimiz Allah'tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyarlarından
çıkarıldılar. Allah'ın da insanların bir kısmını bir kısmıyla defetmesi olmasaydı
herhalde, manastırlar, kiliseler, havralar, mescitler yıkılırdı ki bunlarda
Allah'ın ismi çok zikrolunur ve elbette Allah kendisine yardım edene muhakkak
yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok izzetlidir.” [62]
Bu savaş ile ilgili
inen ilk ayettir." dedi.[63]
Üçüncüsü:
Vacip olarak savaş. Buna delil şu ayettir:Savaş
üzerinize farz kılındı. Gerçi o size hoş gelmez. Fakat olur ki siz bir şeyi
sevmezsiniz halbuki onda üzerinize bir hayır vardır ve olur ki bir şeyi
seversiniz o üzerinize bir serdir. Siz bilmezken Allah bilir”
Bundan anlıyoruz ki, Medine'de cihad hiçbir zaman yasak
olmamıştır. İlim ehlinin sözlerinden doğru olanı budur. İmam'ı Şafii buna şu
sözleriyle işaret etmektedir:Kendilerine iki cihad; müşriği öldürmeyle ilgili
izin gelmeden önce hicretle, izin geldikten sonra da savaşla (kendileri
başlatmak üzere) izin verilmişti.Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Kendilerine kıtal edilenlere izin verildi. Çünkü onlara
zulmedildi ve şüphesiz ki Allah onları muzaffer kılacaktır! Onlar ki Rabbimiz
Allah'tır demekten başka bir sebep olmaksızın diyarlarından çıkarıldılar. Allah'ın
da insanların bir kısmını bir kısmıyla def etmesi olmasaydı herhalde,
manastırlar, kiliseler, havralar, mescitler yıkılırdı ki bunlarda Allah'ın
ismi çok zikrolunur ve elbette Allah
kendisine yardım edene muhakkak yardım eder. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetli, çok
izzetlidir." [64] Devamla
Rasulullah'ın hicreti üzerinde bir müddet geçtikten sonra Allah (c.c.) bir grubu
kendisine tabi olmakla nimetlendirdi. Bunlar Allah'ın kuvvetiyle daha önce varamadıkları
bir güce ulaştılar. Allah (c.c.) cihadı daha önce mubahken bu kez farz kıldı.
Allah Tebarek ve Teala şöyle buyurmuştur:
"Savaş üzerinize farz kılındı. Gerçi o size hoş
gelmez. Fakat olur ki siz bir şeyi sevmezsiniz, halbuki onda üzerinize bir
hayır vardır ve olur ki bir şeyi seversiniz o üzerinize bir serdir. Siz
bilmezken Allah bilir.[65]”
Cihadın tarihi boyunca
uğradığı en korkunç musibet, onun büyük ve küçük diye ikiye ayrılmasıdır.
Eskiden .beri İslam düşmanları cihadın kendileri İçin arz ettiği tehlikeyi bilmişlerdir.
Cihad baki kaldıkça kendilerinin batıllarıyla yaşayamayacaklarını,
devletlerinin (güç ve kuvvetlerinin) olamayacağını bildiler. Ayrıca müslümanların
tek sesle, Allah'ın adıyla ve O'nun bereketiyle cihadı ilan ettiklerinde
önlerinde hiçbir engelin duramayacağını biliyorlar. Çünkü müslümanlar iki
iyilikten birini istiyorlar. Allah da onların yardımcısıdır. Tüm bunları, yarım
asırdan daha az bir zamanda dünya küresinin yansını fetheden bu ümmetin
selefinin sahifelerinden anlıyoruz.Buradan hareketle, bu korkunç, girift
problemleri çözme|yi tefekkür etmeye başladılar. Müthiş çaba gösterip çalıştılar.
Onun için de bir çok çözüm buldular. Onların en muhkemi, en başarılısı,
amaçlarını en iyi bir şekilde gerçekleştireni, barışçı yollarla müslümanları cihaddan
alıkoymaktı]! Hakikaten problem çözüldü. Onlar da sofralarına oturur! cihaddan
mustarih bir şekilde emin ve mutmain olarak yiyip içiyorlar. Ülkelere hükmedip
insanları köleleştiriyorlar|Müslümanları cihaddan geri çeviren, uzun bir
zamandan; günümüze dek zelil bir şekilde oturtan şey, cihadın büyük-| küçük
diye ikiye ayrılmasıdır. Dediler ki; küçük cihad kafirlerle mücadele, büyük
cihad da nefis ve şeytanla mücade ledir. Bu düşmanlar uyanık insanlardır.
Biliyorlar ki insanoğ-(: lu diri kaldıkça nefis ve şeytandan kurtulamaz.Hayatı
boyunca onu cihaddan alıkoyacak bir görev ver-İ diler kendisine. Rasulullah'ın
(s.a.v), müslümanların gönlündeki büyüklüğünü bildiklerinden, kendisi için
Rasulullah'ın dili üzere uyrdurma bir hadis öne sürdüler. O da şudur:Küçük
cihaddan büyük cihada döndük Bunu da| müslümanların kitaplarına
sokuşturdular.Dininde aldanmiş, miskin kardeşimiz (!) bunu görünce| "nefis
ve şeytanla mücadele en büyük cihad olduğuna göre| küçük cihadı ne
yapayım" diyerek uzun teşbihini alıp, ibadetgahına çekilip nefis ve
şeytanıyla mücadele ederek Rabbine ibadet etmeye başladı. İçlerinde daha hayır
taşıyan| bazılarından ise büyük cihadı bitirdikten sonra küçük cihad da niyetli
olanlar da var, ancak nafile! Bunu nasıl yaparlar?Hadis kitaplarında bu hadisin
varlığı mutlak surette yoktur. Hatib-i Bağdadi (r.a) Cabir'den (r.a) olan başka
bir se-\ nedle rivayet eder: "Rasulullah (s.a.v) bir gazadan dönüyordu.
Rasulullah (s.a.v) onlara şöyle dedi:Hayırlı
bir yerden döndünüz, küçük cihaddan
büyük cihada döndünüz." Büyük cihad nedir? Ey Allah'ın Rasulü?"
dediler.Kulun nefsiyle mücalesidir."
dedi. [66] Senedinde.
Halef b. Muhammed b. İsmail el Hayyam var. Hakim "onun hadisi
sakıttır" derken, Ebul Yala el Halil'de "o karıştırmış, o çok
zayıftır, bilinmeyen metinleri rivayet etmiş" demiştir.Hakim ve İbn Ebi
Zer'a: "O'ndan çok yazdık, onun sorumluluğundan beriyiz. Ondan ancak
itibar için rivayet ettik,[67]Hadisin
senedinde Yahya b. Ala el Bahili'de var. İmam-ı Ahmed "o yalancıdır, hadis
uydurur" derken, Amr b. Ali, Nesai ve Darekutni de "hadisleri
metruktür" derler. İbn-i Adiy ise "hadisleri uydurmadır" demiş. [68] İmam
İbn Teymiyye (Allah rahmet etsin) şöyle der:
Bazılarının Tebük
seferi dönüşünde Rasulullah'ın; 'küçük cihaddan büyük cihada döndük' şeklinde
söylediğini rivayet ettikleri hadisin aslı yoktur. Nebi'nin (s.â.v.) söz ve
fiillerini bilen hiç kimse bunu rivayet etmemiştir. Kafirlerle cihad amellerin
en büyüğü, hatta insanın yapacağı en büyük iyiliklerdendir.Tüm bunlardan sonra
hadisin mevzu olduğu hususunda şüphe edecek değilin. [69] Az
güvenilir ve tabii olan İbrahim b. Ebi Able'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Gazadan dönenlere (Rasulullah) şöyle demiştir:
Şüphesiz küçük
cihaddan döndünüz, bundan sonra büyük cihada, kalp cihadına ne yapacaksınız? [70] Darekutni
der ki:
"İbrahim b. Ebi
Able kendi nefsinde güvenilirdir. Ona giden yollar safi değildir." Derim
ki, bu sözü bu imama sözün zayıflığını beyan etmeden isnad etmek caiz
değildir, diye düşünüyorum. Bunun ondan geldiğinin sıhhatini varsaydığımızda
dahi o bir beşerdir; doğru da yapar, yanlış da. Mücahidlere hitap etmesine
rağmen masum değildir. Kafirlerle savaştıklarında kalple olan cihada ne yapacaklarını
soruyor? Çünkü nefis hayatta kalabilmek için mücahidi firara yöneltebilir,
yahut bunun dışında bir şeye -mesela infak etmemeye- sevkedebilir. O takdirde
kafirlerle mücadele ettiği bir esnada, nefsiyle de mücadele eder. İbrahim'in
görüşünde büyük ve küçük cihad kafirlerle mücadelededir. (Onlarla olan
savaştadır.) Aynı anda iki cihadı bir , araya getirdiğinden dolayı büyük cihad
demiş olabilir. Bu- ! nun itibara alınması ihtimali vardır. Ancak kendi
ibadethanelerinde oturup, insanlardan el-etek çeken kişi aslında ne büyük ne
de küçük cihad içerisindedir. Hakikatte o nefsinin arzusuna tabidir. Çünkü
nefsi ona bunu sevdirmiştir. Şeytan da ona bunu süslemiştir. Sonra eğer bu
büyük cihad ise, o zaman, insanlardan ayrı olarak hayatlarını ağaç yapraklarını
yemekle idame eden rahipler sınıfı ile hayatlarını oruç ve kulluğa veren
Budistlerin yaptıkları bu işle, dünyanın en mutlu ve bahtiyar insanları,
olmaları gerekir. Halbuki bunu hiçbir akıllı söyleyemez.Tüm bunlar zayıf ve mevzu
hadislerin uğursuzluğundandır. Bu hadis uydurmacısının İslam ve ehline karşı
kindar oluşundan şüphem yoktur. Sofular bunu rahatlıkla (göğüs rahatlığıyla)
aldılar. Allah bizleri de onları da bağışlasın. Sonra bu alçalış ve gerileme
döneminde o kültüre mensup bazı kişiler bunu kabul etmiş ve risaleler halinde
de İslami kitabevlerine sürmüşlerdir. Kitapçıklarda bu hadisi savunup, onu
zayıf gören veya derecesini az görenlere körükörüne saldırıyorlar. Allah (c.c.)
bizleri ve onları dosdoğru yola hidayet etsin.Allah yolunda cihada denk
gelecek hiçbir şey yoktur. Söyleyeceğim delil olarak sana yeter. Ebu
Hureyre'den (r.a.) rivayetle Nebi'ye (s.a.v.) soruldu:Allah yolunda cihad
etmeye denk ne var?"Güç
yetiremezsiniz" dedi. Üçüncüsünde:Allah yolunda cihad edenin misali, Allah yolunda cihad edenin evine dönünceye
kadar gündüzleri oruçla, geceleri de ibadet ve kıyamla geçiren adamın misali
gibidir" dedi.[71]Yine
ondan rivayetle bir adam:Ey Allah'ın Rasulü! Cihada denk gelecek bir ameli bana
göster" dedi. Rasulullah (s.a.v):Bulamıyorum" dedi. Sonra:Mücahid çıktığında sen de mescidine girip, kesintisiz gece kıyam edip,
(gündüzleri) oruç tutup iftar edebilir misin?" (Adam:)
Kim bunu
yapabilir?" dedi.[72] Rasulullah'm
(s.a.v) ashabından bir kişi tatlı su kaynaklarının bulunduğu bir vadiden
geçti. "İnsanlardan el etek çekip bu vadide kalsam? Ancak Rasulullah'tan
(s.a.v.) izin almadan bu işi yapmam." diye düşündü. Bunu Rasulullah'a
(s.a.v) söyleyince, Rasulullah (s.a.v.):
Yapma! Şüphesiz Allah yolundaki birinizin (yaptığı
cihad) fazileti, evindeki yetmiş yıl namazından daha efdaldir. Allah'ın sizi bağışlamasını
ve Cennetine koymasını istemez misiniz? Allah yolunda cihad ediniz. Devenin
iki süt arası müddeti kadar Allah yolunda savaşanlara Cennet vacip olmuştur.[73]Bu son hadis te,
cihadı ekber iddialarını tamamen çürütmektedir. Çünkü bu sahabe Rasulullah'tan
(s.a.v.) insanlardan ayrılıp nefsiyle cihad etmek için istekte bulunmuş, Rasulullah
onu bundan men etmiş ve ondan daha İyisine irşad etmiştir. Sonra bu hadiste
dikkat edilmesi gereken başka bir espri de var. Rasullulah'm (s.a.v.):Kim devenin iki süt arası kadar Allah
yolunda cihad ederse Cennet ona vacip olur..." sözünün genelinden hareketle,
Allah yolunda cihad edenler öldürülse de, öldürülmese de Cennetle
müjdelenmiştir.Hadiste geçen "Fuvaka Nakati", iki süt arası dönem veya
sütün sağılıp tekrar sütün memelere dönünceye kadarki zamandır.[74]Bununla,
bahsedilen o hadisin mana ve sened bakımından batıl olduğunu Öğrendin. Ondan
başka ibadete layık ilah olmayan Allah'a hamd olsun.Kalemi bırakmadan önce şunu
söylemek istiyorum. Bu düşünce (sadece nefis ile cihad) tamamıyla sofuca bir
düşüncedir. Kökeni İslam düşmanlarına dayanmaktadır. Onu bırakın, arkanıza
atın. Nebiniz'in (s.a.v) nasihatına dönünüz:Cihad,
şüphesiz ona hiçbir şey denk
gelemez."Bu nasihatta, sizin için tüm kötülükleri isteyen -bu kötülükler
ona dönsün komplocu düşmanınızın
ithal düşüncelerinden sizleri müstağni kılacak güzellikler var.Dolayısıyla
cihad hususunda yazılmış eserlerde çağdaş bazı yazarların bu hadisten
etkilenerek yaptıkları gibi 'büyük cihad' ya da 'nefisle cihad' diye
isimlendirmelerinden etkilememek gerekir.Nefisle mücadeleyi inkar ettiğim veya
ona değer vermediğim kesinlikle anlaşılmasın. Aksine bu konu cihada teşvik,
Allah yolunda ölme sevgisine has olup, iki şey arasında zihni bulandırmaktan
uzak tutmak gerekir. Ona cihadın iki nevini söylediğimizde, sanki onlardan birini
seçme serbestliğini veriyoruz. Acaba birini diğerine tercih ettiğimizde durum
ne olur? Bunu tasavvur edebiliyor musunuz? Dedikleri gibi, her makama bir söz
vardır. Ümmet-i islam'ın hac rükünlerini öğrenmeye muhtaç olduğu, Zilhicce
ayında Ramazan orucunun hükümlerinden bahsetmemiz hikmetten değildir. Halbuki
iki konu da haktır ve ikisi de doğrudur. İşte burada selefi salihinin
anlayışları söyledikleri ve yazdıklarındaki fıkıhları ortaya çıkıyor. Cihad ile
ilgili kitaplarında; Allah yolunda cihad etmenin fazileti, Allah yolunda
ölmenin fazileti, sahabe ve onlara tabi olanların kahramanlık haberlerinden
başka bir şey bulamazsın. Bununla birlikte nefisle mücadele etme tarafını da
ihmal etmediler. Onun için ayrı bir mevzu tahsis edip ismini 'zühd' koydular.
En büyük delilimiz, cihad hususunda ilk defa telifte bulunan Abdullah b.
Mübarek'in nefis ile cihad için tahsisi ettiği "zühd" adlı eseridir.
Seleften bir çoğu İbn Mübarek'in aynısını yapmıştır. Bu müellifimiz de nefisle
mücadele için başka bir kitap daha tahsis etmiştir. İsmini de
"Tenbihu'l-Gafilun" koymuştur ki, konusunda yazılmış olan en nefis
kitaptır. [75]
1- Kitabın
ismi, müellifin el yazma eserinden çoğaltılmış tüm el yazma eserlerde
mevcuttur.
2- İbn Hacer
"Cihad konusunda büyük ve dolu bir kitap yazdı" der. [76] Sahavi:
"O,
Meşariul-Eşvak ila Masarii'l-Uşşak, Musi-rul-Ğeram ile Dari's-Selam adlı
kitabın sahibidir. Onu büyük bir ciltte dopdolu bir mana ile toplamıştır,
insanlar ondan yaralandılar.Onu tahsil etmek için yarıştılar. Veli el-Iraki de
ona takrizde bulunmuştur.[77] Ebu
Felah Abdulhay b. Ahmed el-Hanbeli "Masariu'1-Uş-şak" ismiyle cihad
konusunda dopdolu bir kitap yazdı. [78] Keşfu'z-Zünun
ve Mucemu'l-Müellifin'in müellifleri de ondan bahsetmişlerdir.Sahavi'nin işaret
ettiği Veliyyuîl-Iraki'nin takrizi, müellifin el yazmasından yazılmış el
yazmanın sonunda bulunmaktadır. O takriz de şudur:Allah'a hamd olsun. Bu yüce
telifin üzerinde durdum. İnşaallah makbul ve şereflidir. Onu yeterli ve mükemmel
buldum. Apaçık yola tenbih edici buldum. Akıcı ve ince tüm manaları getirmiş,
en iyi şekilde dizilmiş, bedii taplamış, topmayı da maharetle yapmıştır. Allah
müellifine en güzel mükafatı versin.
Ona tekrar tekrar
bakma uzadı bende..
Haberinin haberleri
geçtiğini gördükçe.
Muhyiddinsin sen
vasfen ve ilmen.
İnsanlar arasında
kalpleri dirilttin.
Mukades mekanda
diriltirsin Rabbim,
Cennete Rabbim seni
ihya etsin
Kendilerinden haber
gelen insanlarla.
Onu Ahmed b.
Abdurrahman b. Iraki H. 813 Yılının Rabiu'1-Ahir ayının dokuzunda yazmıştır.[79]
1- Müellif
bu kitabını öncekilerin metodu üzerine bablar şeklinde tertib etmiştir. Onlarda
bab, altında fasılların olduğu bölümdür. Bu nedenle, bir bab altında fasıllar;
bab ve fasıllar altında da meseleler zikredilir. Adetleri olduğu üzere bunu,
okuyucuyu coşturmak ve meseleden sonraki bölümün önemini belirtmek için
yapıyorlar. Önem verdikleri bir meselenini başına 'bil ki'yi kullanırlar.
Bununla okuyucu yada dinleyicinin kendisine iletilen sözün ezberlenmesi, gerektiğini
vurgulamak istiyorlar. Bu durumda dinleyici, dikkatlerini toplar ve kulak
verir, anlama \yetenegini, kalbini amade kılar, var gücüyle kendini meseleye
verir. Bu takdirde konuşmayı kaybetmez. Tenbih harfi de aynı anlamdadır.Önem
daha da arttığında bu sefer onu geciktirip beyan ve takrir için başına fa
harfini getirirler. Yani bu sabitleştiğinde "onu bilmen lazım",
''bunu bilmelisin"hatırında olsun" veya "bunu İyi öğren, çünkü
ince bîr meseledir."Değerli okuyucularımızdan ricamız; bu kitapta veya başkalarından
bu tür üsluplara dikkat etmeleridir. Adamlar yetersizliklerinden dolayı bu
üslupları kullanmamışlardır.
2-
Genellikle her babta bir veya bir kaç ayeti kerime ve hadisi şerifi zikreder.
Garibini açıklar, genellikle de ondan murad olanı beyan eder. İhtiyaç
hissedildiğinde ayetin sebebi nüzulünü de ve "ibret lafzın
umumiliğinedir, lafzın hususiliğine değil" diye de işaret eder. Zahirde
çelişen nasslar olursa, genelde aralarını uzlaştırır.
3- Hadisin
derecesini genellikle ifade eder. Sahih mi, hasen mi, zayıf mı, mevzu mu? diye.
Bazen hadis hakkında önceki alimlerin metodu üzere sadece hadislerin
zayıflığına işaret eder. Misal "Senedinde şu var, bu adam şunun tarikiyle
rivayet etmiş..." Bu da onun hadis illetlerini bildiğini sana
gösterir.Bazen raviler hakkında sözü kimseye isnad etmeden cerh ve tadilde
bulunur Bu da onun hadis ve illetlerinde, raviler ilminde, onların cerh ve
tadilinde iyi bir bilgisinin olduğunu gösterir. Buna rağmen kendisinin
hükmetmediği hadisler de mevcuttur.
4-
Kaynakları zikretmeye Özen göstermiştir. Sadece birinci ciltte 122 kaynak
mevcuttur. Bu kitaplardan bazıları mevcut değildir. Onları bulamadım. Nedeni
ise, ya o kitaplar kayıptır veya daha el yazmadır. Tüm el yazmaları araştırmaya
benim vaktim yetmez. Bu kitaplar arasında Hatib ebi'r-Rabi Süleyman b. Saba
es-Sebtiy'in "Şifau's-Sudur"udur. Tergib ve terhib konusunda bu
kitaptan çok alıntılar da bulunur. Ancak çoğu zayıftır. İçlerinde muhakkak ki
mevzu olanlar da vardır.
5- Kimi
zaman babda sahih bir hadisi naklettikten sonra eğer varsa bu sahih-hadisin
manasını artıracak veya hadisin manasını artiracaksa bir veya bir kaç zayıf
hadis yahut mevkuf sözleri nakleder ki, bununla aslının sıhhatine zarar
vermediklerine işaret eder.Bazen de babta münasebetinden dolayı zayıf hadisleri
zikreder. Sonra da aynı anlamdaki sahih hadisi getirerek bununla anlamının
şahinliğine işaret etmek ister. Kitabında çoğunlukla yaptığı budur. Yoksa kimi
zaman babta konuyla ilgili sahih hadis bulamadığından zayıf hadisi veya sözü
getirmekle yetinir.Tüm bunlar hadis derecesi açısmdandı. Amele gelince zayıf
hadisler amel etmeye uygundurlar. Çünkü bunlar ya Allah'ın Kitabının
ayetlerinden bir ayet veya sahih bir hadisin delaletine giriyorlar. Bunlar
ister merfu, ister mevkuf, ister mürsel olsun farketmez. Ancak şu rakamlarla
gelen 21 tane hariç. Bunlar;
31-33-35-36-39-40-41-51-52-188-226-438-453-550-556-655-656-722-737-850-
930 Bunlardanbazıları uydurmadır.Onlardan
müstağniyiz. Bazıları sahih hadislere muhalif, münker hadislerdir. Bazılarıda
bir sevabı takdir edici veya belli bir vakitte bir ibadeti tahdid ediyor. Bu
ise teşridir. Bunların isbatı konudaki sahih ve sarih bir hadisle ancak olur.
İbn Teymiyye (r.a) der ki:
Eğer faziletlerle
ilgili zayıf hadisler, namazın belli bir vakitte, belli bir sıfat üzere, belli
bir kıraatle okuma gibi takdir ve sınırlamayı içeriyorsa bu caiz değildir.
Çünkü bu belli vasıflı müstehab seri bir delille sabit olmamıştır.[80]
6- Kitapta
icmalden sonra tafsile sık sık rastlanır. Bu Arap dilinin üsluplarından,
belagatçıların yollarırıdandir. Yararın, mananın dinleyicinin nefsine
yerleştirilmesidir.
7- Kimi
zaman geneli özele atfeder. Misal olarak "Bilin nen şu ki, yaratıkların
tümü senin mülkün ve kullarındır. Alllah da milkinde ve mülkünde dilediğini
yapar." Milk; yaratıklardan akılsızılara, mülk ise; akıllıakılsızlara
tasarrufta bulunmada kullanılır. [81] Bu
cümlede Belagat nevilerinden "müretteb, Ieff ve neşir" var. Cümlenin
baş kısmındaki "(onlar) senin yaratıkların (milkin) ve kullarındır."
Milk aklı olmayan, abid akıllı olanlar için kullanılır.
8- En küçük
bir münasebet için, ayet ve hadisleri başka bir yerde de tekrar eder. Sanki
mümtaz bir Buhari'dir.
9- Çoğu kez
seni geçmiş bir konuya veya gelecek bir yere gönderir. Hafız b. Hacer'in Fethül
Bari'sini okuduğunu sanırsın. Ancak, müellif şu açıdan Hafız'dan farklıdır. Müellif
konuda kastedilen manayı özetlediğinden gönderdiği yere senin gitmemen için
yeterli olabiliyorken, Hafız göndermek istediği yere gitmeni zarurileştirir.
Gitmen lazım gelir.
10-
Bahsettiği konuyla ilgili kimi zaman senetsiz hikaye ve rüyaları da zikreder.
Bunlar sahih olabileceği gibi, olmayabilir de. Bunlarla sahih bir nasla veya
akideyle çelişmedikçe ayrıca delil olarak onlara itimad etmek için değil de
sadece münasebet ise doğrulamayacağımız gibi yalanlanmayızda İmam İbn Teymiyye
şöyle der: Müstehab bazı amellerin\sevabı, bazı amellerin de mekruhluğu veya
cezası ile ilgili rivayet edilen hadisler sevabın miktarı, ceza ve çeşitleri
ile ilgili mevzu olduğunu bilmediğimiz hadisleri rivayet etmek ve onlarla amel
etmek caizdir. Nefsin bu sevabı istemesi ve bu cezadan korkması anlamındadır.
Şuna benzer; ticaretin kar edeceğini bilen bir tüccara, ticaretin çok kar edeceği
haberi ulaşır. Bu haber doğruysa ona yarar, yalan çıkarsa ona zarar vermez.
Bunun örneği sadece kendileriyle şeri bir hükmün müstehab ya da başka bir hükmü
isbat etmeli yen; tergib ve terhib konusundaki israiliyat, selef alimleri nin
başına gelen hikayeler de bu türdendir. Bunları tergib ve terhibte, reca ve
korkutmada kullanmak caizdir. Seri delilerle güzellik ve çirkinliği bilinen
şeyin yararı var zararı yoktur. Bunun hak vaya batıl olması farketmez. Mevzu ve batıl olduğu bilinene iltifat etmek
caiz değildir. Çünkü yalan hiçbir yarar sağlamaz. Sahih olduğu sabit olunca, hüküm de onunla sabit olur. îki şeye
de (sahih,mevzu) muhtemel olduğunda; doğru olma ihtimalinden ve yalanın da zarar vermeyeceğinden rivayet
edilebilir: [82] Allah ona rahmet etsin, düşüncesini
şu hadisle delillendirmektedir:Bir ayet
de olsa benden tebliğ ediniz.
İsraioğullarından rivayet etmenizde bir beis yoktur. Kasten üzerime yalan atan
Cehennemdeki yerini hazırlasın. Buhari ve başkaları rivayet etmiştir.
Ayrıca Rasulullah'ın (s.a.v):
Ehli kitap bir şey rivayet ettiğinde onları ne doğrulayın,
ne de yalanlayın." hadisi onlardan hadis almaya bir 'ruhsattır. Bununla
beraber onları tasdik etmekten ve
tekzib etmekten nehyetmiştir. Eğer mutlak hadis almada bir yarar olmasaydı
ruhsat vermez ve bunu emretmezdi. Mücerred haberle tasdik edilmeleri caiz
olsaydı tasdik etmezdi. Nefisler doğru sandığından bildiği şeylerden
yararlanmak ister. [83] Bu
sözler İbn Teymiyye'nin güzel sözlerindendir. Başkasından böyle koordineli
sözler bulamazsın. Onlara tutun ve gözönünde tut. Bu kitap veya benzeri sıhhati
belli olan ve sıhhati belli olmayan birtakım hikayeleri içeren kitapları okuduğunda
sana yararı dokunur. [84]
İbn Nahhas'ın
kitabının özelliği cihad, cihadın fazileti hükümleri, aletleri ve
kahramanlarının hayatını konu alan, sayısını Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği
kitap arasında belirginleşmesidir. Burada değerli bazı selef kitaplarını
zikredeceğim ki, selefin cihada verdikleri önemin ne denli olduğu ve sonradan
gelenlerin ne denli bundan yüz çevirdiği bilinsin. Çağdaş yazarların
yazdıklarına ise hiç değinmem, çünkü çoğu cihaddan ne kastedildiğinden halidirler.
Hatta bazıları selefi salihinin yazdıklarına muhalif bilgileri içermektedir. [85]
1- El-Edebul
Hakikiyeti fi Mutebiratil Bundukiyyeti. Müellifi onikinci asır ehlinden Şeyh
Hüseyin b. Muhammed b. İbrik el-Hibbani'dir.Kitabı üç kısma ayırmış
A- Cihada
teşvik
B- Savaş
hazırlığı yapma
C- Zebid
şehrinin korunma keyfiyeti Bunun el yazma bir nüshası Yemen'in Terim şehrindeki
Ali Yahya Kütüphanesinde başka kitaplarla beraber bulunmaktadır.[86]
2- El
îctihadu fi ikameti farzil cihadMüellifi Ebi Kasım Ali b. Hüseyn'dir. İbn-i
Asakirîle meşhur olmuştur. [87]
3-
El-İctihadu fi-1 Cihad.Müellifi meçhuldür. Kitap kırk bölüm şeklinde düzenlenmiştir.
[88]
4-
El-İctihadu fi Taleb'i-1-CihadMüellifi, H. 774 tarihindevefat eden (İmaduddin
İsmail b. Kesir Ed-Dimaşki'dir.[89]
5-
El-İctihadu fi Fazail'il- Cihad Müellifi, Muhammed b. Yusuf el- Esri'dir.[90]
6-Ahkam'ü-1-CihadMüellifi, Bahauddin İbni Şedad. H. 631 yılında vefat etmiştir.[91]
7-
Edeb'ü-1-Müluk ve Kiyayet'ü-1-Memluk Kitap, savaş tekniği ile mülk (otorite) ve
siyasetin idaresini konu almaktadır.Müellifi, Fahruddin Muhammed b. Mansur b.
Said b. Ebil- Faracel-Kar(a)'şi'dir. Onun bir nüshası Londra'da Hint
kütüphanesinde 2767 rakamla bulunmaktadır.[92]
8-
İrşad'ül-İbad ila Tarik'il-Cihad Müellifi, Şemsüddin el-Hamid el- Alusi'dir.
Onun bir el yazımı nüshası Irak'ın Mathaf kütüphanesinde bulunmaktadır. Rakamı
28206'dır.Tarihi H. 1294'tür.[93]
9- İrşad'ül-
İbad ile'l- Gazvi ve'I-Cihad Müellifi, Şeyh Ahmed Fahruddin en- Nakşibendi
el-Musıli. Kitabı H. 1230 yılında yazmış, H. 1336 senesinde İstanbul'da Amire
yayınevinde basılmıştır.
10- El-İtimadu
fi'1-CihadMüellifi, Muhammed b. Said el-Endulisi el-Fasi er-Ranı Tarihi H. 778
'dir. [94]
11-
el-İ'timadu fi'1-Cihad Müellifi Muhammed Arif b. Ahmed b. Said el-Munir,
el-Huseyni, ed-Dımeşki'dir. Tarihi H. 1342'dir. [95]
12-
İmdad'us-Sihad fi Îftirad'il-Gihad Müellifi, Mecduddin Muhammed b. Yakub
el-Firuzaba-di'dir. Tarihi H. 817'dir. [96]
13-El-încad'u
fi'1-Cihad Müellifi, Abdurrahman b. Necm, b. Abdulvehhab el-Cezeri, es-Sa'di
el-İbadi'dir. Nasıh'ud-Din İbn'u el-Hanbe-li olarak meşhur olmuştur. Tarihi T:.
634'tür. [97]
14-
el-Bedi'u Ve'l Esrar ft riakikat'ir-Reddi Ve'l İntişar ve Gamidu (Gevamidu) Ma
ictemeat aleyhi er-Rumatu fi'l-Emsar.Kitap, atıcılık ve okla atışı konu
almaktadır.Müellifi, Ebubekir b. Ali b. Esbağ el-Haravi'dir. Tarihi H. 800 dür.
Onun el yazma bir nüshası "Berlin Kütüphanesinde 5538 rakamla
bulunmaktadır.Tarihi H. 772, M. 1390'dir. Hacmi ise 12 fasıldır. Onun bir
nüshası da Ribat'ta "Hazane Halk Kütüphanesi"nde bulunmaktadır.
Yaklaşık sekizinci asrın yazılımıyla bir grup kitap arasında 1/32 rakamla
bulunmaktadır. Ondan bir kopya da "Arap Mahtutlar Enstitüşü"nde
bulunmaktadır. [98]
15- Atıcılık
ve savaş ile ilgili "Beğiyyet'ül-Kasıdin bi'l-Ameli fi'1-Meyadin Müellifi,
Muhammed b. el-Emir Lacin b. Abdullah ez-Ze-hebi, et-Trablusi el-Hesami'dir.
Er-Ramah ile meşhur olmuştur. Tarihi yaklaşık H. 780'dir. Onun bir el yazma
nüshası:
1-
İstanbul'da Ayasofya Kütüphanesinde 3799 no ile bulunmaktadır. Tarihi 780
H'dir.
2- Hollanda'nın Liden Üniversitesi
Kütüphanesinde 1418 no ile kayıtlıdır. [99]
16-
Beğiyyet'ül-Vekad fi't-Tarifi bi Simet'il-Cihad. Müellifi, Kasım b. Muhammed b.
Taylesan el-Ensari
el-Kurtubi. Tarihi H.
643'dür. [100]
17-
Tecnidü'l-Ecnad ve Cihad'ül-Cihad. Müellifi, Bedruddin Muhammed b. İbrahim b.
Cemaa el-Kenani el-Hamavi eş-Şafii'dir. Tarihi H. 733'tür.[101]
18-
Et-Tergib'u fi'1-Cihad. Müellifi, Ebu Abdullah Muhammed b. Abdurrahman b. Ali
et-Tecyidi el-Mursi'dir. Tilmesan'da ikamet etmiştir. Tarihi H. 610'dur. [102]
19-
Teşvikat'ül-Ciyad fi'1-Gazvi ve'1-Cihad Müellifi, Abdurrezzak b. Abdulfettah
el-Hanefi el-Laziki'dir. O Halefte kadıyken bunu telif etmiştir. Tarihi H.
1270'dir. [103]
20-
Tevtiat'ü-1-Cihad fi fazl'il-Cihad. Müellifi, Nuruddin Ali el-Mekki'dir. Onun
bir nüshası İstanbul’da Ayasofya Kütüphanesi'nde bulunmaktadır. [104]
21-
El-Cihad.Cihada teşvik, vucubiyyeti, siyer hükümleriyle ilgilidir. Müellifi.
Ali b. Tahir ed-Dimeşki es-Silmi'dir. Tarihi H. 500'tüf- El yazmadan bir kısmı
Şam'ın Zahire Kütüphanesi'nde bulunmaktadır. Olan cüzler, 2.8.9.18 'dır.
Tarihi 498 H'dir. [105]
22- El- Cihad. Müellifi, İzzettin Ali b. Muhammed'dir.
İbni Esir olarak meşhurdur- Tarih 63° H.'dir.[106]
23- El-Cihad.
İbni Asakir el-Kasım b. Ali b. Hasan b. Hıbe-. Tarih 600 H'dir. İbni Nahhas'ın
istifade ettiği
Eserdır. [107]
24- El-Cihad.Müellifi Ebubekir b. Ebi Asım
ed-Dahhak b. Muhalled eş_Şeybani'dir. Tarihi 287 H.'dir.[108]
25-
El-Cihad.
Müellifi, el-İskafi Ebi
Ali Muhammed b. Ahmed b. Cüneyd. 381'dir.[109]
26-
El-Cihad.
Müellifti ebi Süleyman
Hamid b. Muhammed el-Hatta-bi'dir. Tarihi 388 H'dir.[110]
27- El-Cihad. ifi' Muhammed b. İdris eş-Şafii.
Tarihi 204 H'dir.[111]
28-
Saffar'ın El-Cihadı.Müellifi, Muhammed el-Hasan el-Kumi.Tarihi 290 H'dir. [112]
29-
El-Ayyaş'm El-Cihadı.Müellifi, Ebi'n-Nasr Muhammed b. Mesud'tur. Tarih 320
H'dir. Onun Tahran ve Kahire baskıları var.[113]
30-Kurtubi'nin
El-Cihadı. Müellifi, Sabit b. Nedir el-Malıki'dir. Tarihi 318 H'dir.
31-
El-Mervizi'nin El-Cihadı. Müellifi, Ebi Abdirrahman Abdullah b. el-Mübarek b.
Vadıh el- Hanzali et-Temimi'dir. Tarihi 181 H'dir. Kitap cihad konusunda
yazılmış ilk eserdir. Bu kitap Dr. Nezih Ha-mad tahkikiyle yayınlanmıştır.
32-
El-Cihad'u ve Fadailuhu Müellifi, Şemsuddin Mu! ammed b. Alaaddin el-Babili
eş-Şafii el-Mısri'dir. (Mısır'ın Babil köyünde doğmuştur.) Tarihi 1077 H'dir.[114]
33- El-Harbu
Müellifi, İbni Kuteybe ed-Deyneviri'dir. Tarihi 276 H'dir.[115]
34-
Hurubu'l-îslam. Müellifi Abdulmelik b. Habib es-Silmi el-Elbiri el-Kur-tubi.
Tarihi 238 H'dir.[116] -
35- El
Hurubu ve's-Siyaset'ü Müellifi, Muhammed b. Abdulkerim b. Abdurrahman el-Harisi
ed-Dimeşki. Tarihi 599 H'dir. [117]
36-
Rayat'ün-Nasri Ve'1-İrşad fi-fadai'1-Cihad. Müellifi, Muhammed eş-Şemi b.
Abdullah el-Kostendi-li er-Rumi el-Mufti. Tarihi 1272 H'dir.[118]
37-
Es-Sa'yu'1-Mahmud fi-Nizam'il-Cununud. Müellifi, Zeynuddin Abdulkadir b. Ahmed
ibni Ali el-Fakihi. Tarih 989 H. Kahire EI-Ezher Üniversitesi'nin Ezhe-riyye
Kütüphanesi'nde mahtut bir nüshası bulunmaktadır. Rakamı 42799, hacmi 176
sahifedir.[119]
38-
Seferet'üz-Zad Li Sefert'il-Cihad.Müellifi, Şihabuddin Mahmud el-Alusi. Tarihi,
1270 H'dir. Cihadın fazileti hususunda yazılmış bir eserdir. Bağdat'ta
Dar'us-Selam matbaasında H. 1333 senesinde basılmıştır. [120]
39-
es-Siyer'ü ve'l- Cihad. Müellifi, İbrahim b. Muhammed el-Harisi el-Ferazi'dir.
Tarihi 188 H. Onun bir nüshası, 1, 3, 4 ve 5. ciltleri 59 sahife şeklinde
kapsamaktadır.Eski güzel Endülüs hattıyla yazılmıştır. Bazı cüzleri Abbas b.
Asba'a okunmuştur. Yılı H. 379'dur. Arap Mahtutatı Enstitüsünde çekilmiş filmi
bulunmaktıdır.[121]
40-
Eş-Şecaatu ve Semetuha, ve'1-Hurubu ve Tedbirha, ve Fadl'u-1 Cihadi, ve
Şiddet'ul-Besi ve't-Zahridu ala'l-Kıtal, Esmau's-Şecan ve Zikr'ul-Ebtal.
Müellifi, Şihabuddin Muhammed b. Ahmed el-Ebşihi'dir. Tarihi 850 H'dir.[122]
41- Sıfatulu
Harbi ve's-Silahi, ve't-Tani ved-Darbi ve-ma yecri maa zalike.Müellifi, Ebu
Hilal el-Askeri'dir. Müellif 395 yılında yaşıyordu. [123]
42-
İlm'ul-Alat'il-Harbiyyeti. Müellifi, Beni Musa b. Şakir. Onlar Muhammed, Ahmed
ve Hasan'dır. Hicri üçüncü asrın ehlindendirler.Kitap ise kayıptır.[124]
43- El-Gazvu
ve'1-Cihad ve Tertib'ul-Lea'bi bir-Ramhi vema yeteallaku bihi. Müellifi,
Necmüddin Hasan er-Ramah el-Ahdebidir. Tarihi H.694. Onun bir el yazma nüshası
Rambur'da bulunmaktadır. (1:677). [125]
44- El-Gazvu
ve Fadail'ul-Cihad. Müellifi, Muhammed
b. Ömer b. Hamza. Tarihi H ]938'dir.[126]
45- Firdevs'il-Mücahidin. Müellifi, Celaluddin Ahmed b. Muhammed b.
Muhammed el-Ahrez. el-Hacnedi el-Hanefi. Tarihi H 803'tür. [127]
46-
El-Furusiyyet'ü Müellifi, İbni Kayyım
el-Cevziyye. Tarihi 751 H'cfir.Kitap Beyrut'ta basılmıştır.
47El-Furusiyyet'u
bi-Resm'il-Cihad vema ba'd Allah'u lil-Mücahidine mine'l İbad. Müellifi,
Necmüddin Eyyup el-Ahdep er-Ramah. Tarihi 694 H'dir. Onu 52 bap şeklinde
savaşın nevilerinde tertip etmiştir. Onun el yazma nüshaları şu kütüphanelerde
bulunmaktadır.
1- Berlin kütüphanesi. Rakamı 5553. tarihi 895
H'dir. 1449 M.
2- İstanbul
Ayasofya Kütüphanesinde 2899 no ile bulunmaktadır.
3- Paris'te
Milli Kütüphane'de 1128 ve 2829 no ile bullunmaktadır.
4- Halep
Ahmediye Kütüphanesinde' 1372 no ile bulunmaktadır.[128]
48-
Fadail'ul-Cihad. Müellifi, Bahauddin ebi'l-Mahasin Yusuf b. Rafii el-Musıli
el-Halebi'dir. İbni Şedad olarak tanınır. Tarihi 632 H'dir. Onun bir el yazma
nüshası İstanbul Köprülü Kütüphanesi'nde 764 rakamla bulunmaktadır.[129]
49- Fadail'ul-Cihad.
Müellifi, Hisamuddin b. el-Hac Halil el-Bursevi er-Rumi. Tarihi 1042'dir.[130]
50-
Fadailu'l-Cihad. Müellifi, Veliyyuddin Mustafa el-Yenişehri el-Konstantini'dir.
Ebi Abdullah Carullah er-Rumi el-Hanefi ile lakaplıdır. Tarih 1151 H'dir.[131]
51-
Fadil'ur-Remyi fi-Sebilillah. Müellifi, İsmail b. İbrahim b. Muhammed'dir. İbni
Ku-rab es-Sarahsi olarak bilinir. Tarihi 414 H'dir. Bir nüshası 384 nolu
rakamla İstanbul Köprülü kütüphanesi'nde bulunmaktadır.[132]
52-
Fazlu'l-Cihad. Müellifi, Ali b. İbrahim b. Davud b. Süleyman ed-Dimeşki. Tarihi
724 H'dir.[133]
53-
Fazlu'l-Cihad vema Yecibu muraatuhu alel muluki vel Ümera. Müellifi, Muhammed
b. Ahmed b.
da bulunmaktadır.
Tarihi 1367 H'dir.[134]
54-
Felek'üs-Saadeti fi fazl'il-Cihadı ve'ş-Şehadeti. Müellifi, Abdulhadi b. Abdullah
İbni Ali el- Hasanı es
Sicilmasi. Tarihi 1056
H'dir. Kitap mahtuttur.[135]
55- el-Kasiy
ve'n-Nebalu Ve's-Siham. Müellifi, Ebi Hatem Sehl b. Muhammed es-Sicistani'dir|
Tarihi 248 H'dir. Onu Ebu Luveys Şeyhu 1912 yılında Berufta yayınladı.[136]
56- Kitab'ul-Cihad.
Müellifi, İbrahim, b. Hamad b. İshak el-Ezdi el-Basri Maliki'dir. Tarihi: 323
H'dir[137]
57- Kitab'ul
Cihad Müellifi, Davud b. Ali b. Davud b.
Halef el-İsfahani. Tarihi 270 H'dir. [138]
58- El-Muhtasar'ul-Muharrar
fi'r-Remyi bin Neşab.Müellifi, Muhammed b. Ali es-Sağir (9. asrın ehlindendir.)
Kitabı 22 bab olarak tertip etmiş. Onun el yazma nüshahası İstanbul Topkapı Sarayı'nda
bulunmaktadır. Tarihi 822 H'dir. Hacmi [139] sahifedir.
Tamamı 7417, Arapça| 2620'dir
59- Murşid'ül
Ecnad fi Alatı'l-Cihad. Müellifi, İzzuddin Muhammed b. Ebubekr b. Cemaa.Tarihi
819 H'dir.113
60- Müsnedü'l-Ecnad
fi Alati'l-Cihad. Müellifi, Muhammed b. İbrahim b. Sadullah îbni Cemaa,
el-Kinani, el-Havami, eş-Şafii Bedreddin. Tarihi 733[140]
61- El-Meşidu
fi İlmi'r-Ramyi Müellifi, Ebubekir b. Yusuf b. İshak, El-Mutatabbib
eş-Şafii'dir. 8 veya 9. asra ait bir nüshası İngiltere'nin Müze Kütüphanesi'nde
bulunmaktadır.[141]
62- Marifet'ür-Ramyi
bi's-Silahi Müellifi, Abdulkadir b. Yusuf en-Nakib'ul-Halebi. Tarihi 1107
H'dir.[142]
63- Miftah'ul-Bilad
fi Fazalil'il- Gazvi ve'1-Cihadı. Müellifi, Muhammed b. Alan b. İbrahim
el-Mekki. Tarihi 1057 H'dir.[143]
64- El-Menhelü'1-Azbi
bi Vurudi ehl'il-Harbi. Müellifi, Muhammed b. Menkili en-Nasın. Tarihi 784
H.Onun bir nüshası İstanbul Ayasofya'da 2839 rakam nosu ile bu lunm aktadır .[144]
65- Müniyyet'ül-Abidin
fi Fazli'l-Ğuzati ve'1-Mücahidin.Müellifi, Muhammed b. Zeynelabidin el-Kattan
el-Medeni eş-Şafii.[145]
66- Nüzhetü'n-Nazirin
fi Fazaili'l-Ğuzati ve'1-Mücahidin.Müellifi, Meri b. Yusuf el-Kermi el-Maddisi,
el-Hanbe-li. Tarihi 1033 H.[146]
67- Nasret'ül-Cunüd
Ani'ş-Şuhudi fi'1-Cihad. Müellifi, el-Hacc Muhammed b. Ali en-Nazıli el-Küzi
elHisari er-Rumi el-Hanefi T. 1301 H.[147]
68-
Vesiletü'1-İbad fi Fazileti'l-Cihad.
Müellifi, Kutbuddin Muhammed b. Ahmed eş-Şafii Kutb'ul-Mısri olarak[148] da
bilinmektedir. Tarihi 686 H. [149]
Bu "İctihad"
kitabı Allame şeyh Şeyh Muhammed b..Yusuf el-Esri (Naiz'ul-Kayseri diye de
meşhurdur) cihadın fazileti ve ona teşvik amacıyla telif ettiği kitaptır.Çok
değerli bir kitaptır bu. Bildiğim kadarıyla İbni Nahhas'tan sonra onun gibisi
yazılmamıştır. Bunun müellifi, İbni Nahhas'tan sonra gelmiş ve kitabından da
istifade etmiştir. Onun görmediğini artırmış, onu güzelleştirmiş, akışını iyi
düzenlemiş, kolay bir şekilde ele alınmasını sağlamıştır. Allah'tan dileğim
kitabın okuyucunun elinde olması için onu tahkik ve tahric edecek kişiye
kolaylık sağlamasıdır. İlk bakışta bu kitabın İbni Nahhas'ın kitabından daha
iyi olduğu zannedilebilir. Ancak iyi incelendiğinde her iki kitabın kendine has
ve başkasında olmayan niteliklere sahip olduğunu görür. Hiçbirinden istiğna
edilmez. Bu özelliklerin açığa çıkması için her iki kitabı olumlu-olumsuz
yönleriyle karşılaştırıp açıklayacağım.îbn-i Nahhas, kitabım 33 bab ve bir
sonuç şeklinde düzenlemiş.İctihad kitabının sahibi, kitabını bir mukaddime, 27
bab ve bir sonuç şeklinde düzenlemiş. Girişini şöyle yapmıştır; "Islamı;
yardımıyla aziz kılan, şirki; kahrıyla zelil kılan, dinini tüm dinlere üstün
kılan Allah'a (c.c.) hamdolsun.İbn-i Nahhas'ın kitabından, kimi zaman işaret
ederek, kimi zaman da işaret etmeden sık sık iktibaslarda bulunmaktadır. İbni
Nahhas'ın kitabında bölüm çokluğu, "ictihad"da da bölüm azlığı göze
çarpmaktadır. İbn-i Nahhas'ın kitabı "îctihad"dan cihad hususunda
daha kapsamlı ve daha doyurucudur. Ancak "İctihad" kitabında İbn-i
Nahhas'ın kitabında bulunmayan fazla ve yararlı bilgilerin olduğu da bir gerçektir.
[150]
1-
Baplarının çokluğu itibariyle meziyeti: İctihad" eserinin sahibinin
terkettiği önemli baplar vasıtasıyla İbn-i Nahhas'ın kitabının meziyetlerini
tanıyabiliriz. Onlar da şunlardır.
A.
"Allah yolunda atıcılığın fazileti ve onu öğrendikten sonra terketmenin
günah oluşu"İbn-i Nahhas, bu bölümü özellikle uzatmıştır. Bapta yarış ve
mücadele hükümlerini açıklamıştır ki, bir mücahidin üzerinde durması gereken bu
hususları, bu kitabın dışında cihad ile ilgili kitaplarda bulamazsın.
B-
"Mücahitlerin kılıç, mızrak ve hazırlıkları" babı.
C-
"Cesur bir adamın veya az bir topluluğun çok olan düşmanın içine dalması
babı."
D- "Karşılaşma
gününde kaçan veya arkasını dönmenin günahının şiddeti babı."
E-
"Cihad'taki ecrin ancak salih bir niyetle olabileceği ve niyet
çeşitlerinin beyanı babı."
F- Ganimete
ihanetin haram oluşu ve günahının şiddetli olduğuna dair bab.
G- Müslüman
esirlerin serbest bırakılması, fidyeleri vacip olanlar ve onların kurtulması
için seferber olma babı.
H- Cesaretin
övülmesi, korkunun da yerilmesi, ikisinin hakikati ve tedavileri, selefi
salihten bazı cesur ve kahramanlarının zikri babı.İctihad" sahibi, İbni
Nahhas'ın bir babını - kimi zaman - iki bap yapmıştır. Bir ve ikinci bapta
olduğu gibi. Bu iki bap İbn-i Nahhas'ta birinci baptır. Bazen de İbn-i
Nah-has'taki iki babı bir yapmıştır. İctihad'daki ikinci bap böyledir. Bu bap
İbn-i Nahhas'ta 13-14. baplardır.
2- Hadis ve
sened çokluğu ile hadis ricalinden konuşmasındaki meziyeti: -İbn-i Nahhas'ın
kitabı; hadis, şevahid ve mutabaat çokluğu ile, büyük muhaddisler gibi ahad
hadisleri değişik yollarla tahric etmek, cerh ve tadil olarak hadis ricalinden
konuşmak kitabının meziyetleridir.
3- Görünüşte
birbirine muarız olan hadisleri uzlaştırması ve garip lafızlarının şerhiyle
meziyeti:İbni Nahhas zahiri birbiriyle çelişen hadisleri uzlaştırır. Garibini
şerheder. Konudaki kaynakları da zikreder. "îcti-had"ın müellifi
yanında bu, nadirdir.
4- Sonuçtaki
meziyeti:İbn-i Nahhas sonucu bir mücahidin uzun uzadıya üzerinde durması
gereken iki önemli meseleye tahsis etmiş. Bu iki önemli mesele:
a- Mücahidin
bilmesi gereken şer'i hüküm ve edep b- Savaş hileleri ve oyunları ile bir nebze
bilgi İctihad Kitabının Meziyetleri
1- Simge
konusundaki meziyeti:İctihad kitabının sahibi, iktibas ettiği kitabın simgesini
ahr. Mesela T.S = Taberani'nin El-Evsatı, T.K =Taberani'nin el-Kebiri'dir. Bu
metod selefte çok görülen bir şeydir. Müellif aynı şekilde,, sahih, hasen,
zayıf, mürsel ve mevkuf hadisler için de simge kullanıyor. Tüm bunları İbn-i
Nahhas'ta göremiyoruz.
2-
Mukaddimedeki meziyeti. İctihad kitabının sahibi mukaddimesinde önemli bir
meseleye parmak basarak doğruyu yakalamıştır. Mukaddimesini her yer ve
zamanda, her yer ve meydanda çok ihtiyaç duyulan bir meseleye tahsis etmiştir.
Bu, mücahidin zafer kazanması için birinci şarttır. Bunun da ötesinde onsuz
mücahidin cihadı fayda etmez, abidin ibadeti kabul olunmaz. O da Kitap ve
sünnete sarılıp, dinde bidatta bulunmamaktır. İctihad kitabının sahibi, Kitap
ve sünnete yapışmanın vucubiy-yetini beyan etmiştir. Aynı zamanda dinde bidat
ihdas etmenin haramliğını, Allah'ın Kitabı'ndan ve Rasulü'nün sünnetinden yüz
çevirmenin kötü sonucunu da açıklamıştır. Düşüncesini Kitap ve sünnetteki
delillerle teyit etmiş, bunu da iyi yapmış, güzel toparlamış, düzenlemesini
muhkem yapmış ve çok güzel bir iş yapmıştır. Mustafa'ya (s.a.v) tabi olmaya
teşvik ederken şöyle der:Saadet ve yüceliği isteyen olur mu akıllı?
insanlık mürşidi
Mustafa'nın irşadı olmadan
Yeterdi bana her
durumda Allah'ın Rasulü
İmam olarak, Zeyd ve Amr'ı bırak sen
Kendi zamanında
Allah'ın Kitabı'nı ve Rasulü'nün sünnetini terkeden, onlardan yüz çeviren bazı
gençlerin durumundan şikayet etmektedir. Onu şu şekilde dile getiriyor:Bu
zamanda bazı gençler bitip tükenmişler. Cehalet ve işsizlik onları, sofilerin
saçmalıklarına ve tilki "vücutçuların" saçmalıklarına gönül kaptırmaya
götürdü. Şeytan da onları kapladı. Kur'an ve Sünnet'ten uzaklaştılar. Onlar da
Kur'an ve Sünnet'i küçük gördüler.
Desenki “Allah"
veya "Rasulü" dedi
.Seninle alay ederler,
azgın münkirler gibi.
Kalbim bana dedi:
Onun sırrından
Sırrımın sırrından;
halimin vasfından
Diyerek şuna gelir;
Başlangıcı
gerçekleşmişse bir davanın
Yalancı lakaplarla,
muhal ile telfik olur elbet .
Allah rahmet etsin
başka bir yerde şöyle diyor:
Ey tasavvufu seçenler!
Nerde tasavvuf -ki
hükmetsin- iftira etmeyin!
Diyanet, emanet ve
takva
Götürdü onu, şiddetli,
kupkuru dondurucu rüzgar
Önceleri, tasavvuf
tevazuyken
Şimdi ise o bir kibir
ve böbürlenmedir.
Bidatçılar hakkında
şöyle der:
Bidatçıyı bir yolda
görürsen sen başka bir yol tut. Kim bir bidatçıyı aşağılarsa Allah onu Kıyamet
gününde emin kılar. Sünnette az bir amel, bidattaki çok amelden daha
iyidir."İçtihad kitabmın sahibi İbni Nahhas'in iki kitabındaki bilgileri
bir araya getirdiği muhakkaktır. Çünkü İbni Nahhas bu tür kelamı
"Tenbih'ul-Gafilin" kitabında yazmıştır. [151]
Sonuç bölümünü hilafet
ve kaza; bunların şartlan, hükümleri, adapları, yönetici için gerekli şeyler,
yöneticinin bilmesi gereken hususlarına ayırmıştır.Bu İbni Nahhas'ta yoktur. [152]
Bu kitabın kopyaları hakkında
öncelikle önemli bir şeye şaret etmek isterim. Bu kitabın kopyaları vardır.
Ancak, fotokopilerini aldığım 6 kopya vardır. Onlar:
1- Ahmet
Kütüphanesinden (648 no ile) fotokopi çekilmiş. Şu anda Mekke'de 63 sayı ile
İlmi Araştırmalar Merkezinde bulunmaktadır.Bunu Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b.
Toğan -Hasan ). Ali el-Bedrani'nin oğludur- istinsah etmiştir. Kitap 258
evhadan oluşuyor. Her levhası 27 satırdan ibarettir. Çoğaltma tarihi 854 H'dİr.
Bu kitap müellifin kitabıyla karşılaştırılmıştır. Onu çoğaltan diyor ki;
"Tek olan Allah'a hamdolsun 854 yılının Sefer ayının ortalarında, Pazar
günü kitap karşılaştırıldı. Son oturum müellifin kabri başında yapıldı. Buna
hocalardan bir grup da hazır bulundu." Asıl olarak ve hatalarının azlığı
nedeniyle bu kitaba itimat ettim, aynı zamanda kopyalanmış en eski nüshadır
da. Onu, "asıl" kelimesine nisbetle elif (a) şeklinde gösterdim.
2- Başka bir
nüsha, Medine'deki Arif Hikmet Kütüphanesi'nden kopyalanmış. O da İstanbul'dan
396 nolu rakamlı kitaptan kopyalanmış. Şu anda Mekke'de "İlmi Araştırmalar
Merkezi" nde 49 no ile bulunmaktadır.
Bunu nesneden daha
öncekini yapan kişinin aynısıdır. O da İbn-i Toğan'dır. 217 levha, her levhada
27 satır bulunmaktadır. Bir önceki aslının tıpkısıdir.
Ben bu nüshaya gerek
duymadım. Bir öncekiyle yetindim. Çünkü ikisi birbirinin benzendir.
3-
Türkiye'de üçüncü Ahmet Kütüphanesi'nde 1/649 rakamlıdan kopyalanmış. Mekke'de
yine İlmi Araştırmalar Merkezinde 96 rakamla bulunmaktadır. Onun kopyacısı Muhammed
b. Hasan ed-Tibi el-Ezheri eş-Şafii'dir. Nesh tarihi 877 H'dir. Kitap çok iyi
(bir) yazıyla yazılmış; ilk cüzün levha sayısı 217, her levhadaki satır sayısı
ise 13'tür. İkinci cüzü ise -ki onun kritiğini Muhammed Halid İstanbuli yapmıştır.
356 levha her levhasında 13 satır bulunmaktadır,
4- Mekke-i
Mükerreme'de Ümmü'l-Kur'a Üniversitesi'ndeki Merkez Kütüphanesinden kopyalanmış
nüshası. Onun rakamı 3182'dir. Halihazırda İlmi Araştırmalar Merkezinde 1054
rakamla bulunmaktadır. İlmi Araştırmalar Merkezinde bu kitabın Ahmed b. Abdurrahim
el-Iraki'nin 812 H. senesinde neshettiği şeklinde açıklama yazılmış.Bu apaçık
bir hatadır. Çünkü onlar Iraki'nin takrizine itimat etmişler. Iraki'nin
takrizin bitiminde şöyle yazdığını biliyoruz.Onu Ahmed b. Abdurrahim b.
el-Iraki 813 yılının, Rebi-u'1-Evvel ayının 9'unda yazdı.Bu iki satırdan, onu
neshedenin el-Iraki olduğu vehmediliyor.Bu nüsha iyidir, az hatalıdır.
Yardımcı olarak ona itimat ettim. Ümmü'l-Kura'daki Merkez Kütüphanesine
nisbetle M ile isimlendirdim. Bu nüsha tashih edilmiştir. Kitap arasında 5 h
kelimesini çok bulursun.
5- Riyad
Üniversitesi Kütüphanesinden kopyalanmış nüsha. Ancak bunun rakamını ve nereden
kopyalandığını bilmiyorum.Nasihi meçhuldür. Levha sayısı 253, satır sayısı
23'tür. Nüshada çok eksiklikler var, dolayısıyla ona itimad etmedim. Hattı fas
hattı, okunması çok zordur. Riyad Üniversitesine nisbetle kimi zaman ona
işaretle "r" simgesini kullandım.
6- Tunus
Milli Kütüphaneden kopyalanmış nüsha. Onun rakamı 4849'dur. İlmi
Araştırmalardaki rakamı 1055'tir. Levha sayısı 181, her levhadaki satır sayısı
29'dur. İçinde bazı hatalar olsa da iyi bir nüshadır. Yardımcı olarak ona başvurdum.
Abdussemi dışında ismini okuyamadığım nasıhının ismine nisbetle büyük harfle
"a" simgesini kullandım. Bu nüshayı güç oranında karşılaştırılmş. Bu,
bulduğum ve kitap arasında sabit olandır.Bir nüsha daha vardır ki,
Nevadiru'l-Mahtutat'ta (Çeçen) onun müellifin nüshası olduğunu ve Türkiye'nin
Burdurşehrinde olduğunu söylüyor. Burdur şehrine gitmek için Türkiye'ye gittim.
Nüshayı karıştırdıktan sonra, onun müellifin hattıyla yazılmadığını, akisine
asıl olarak itimad ettiğim nüshadan daha eski olduğunu gördüm buna rağmen kitab
sel felaketine maruz kalmış. Onun çoğu tahrip olmuş. Islah için düzenlendiğini
gördüm. İçinde hataların olduğuna da dikkatleri çekmek isterim.Allahtm!
Yarattıklarının en hayırlısı olan Muhammed'e, aline ve ashabına salat ve selam
et...Allahim! Rabbim sanahamdederim... Senden şehadetin en büyük mertebesini
diliyorum. Şehadet ederim ki, senden başka ibadete layık ilah yoktur. Bu
şahitliğimi sana emanet ediyorum. Benden bildiğin her şeyden sana istiğfar
ediyorum. Ve sen görüneni ve gaybı bilensin.Bana verdiğin nimetleri ikrar
ediyorum ve onu artır. Şükür de artırmaya layıktır... Kuvvet, kudret ve
iradeden, senin azametine sığınıyorum. Günahlarımı da itiraf ediyorum. İktiraf
ettiğini itiraf eden, bağış denizinden muradını avuçlar. Ey benim ilahım! Umut
ellerinin bağlandığı şeylerden, kereminin bolluğundan cömertlik et.
Zenginliğine, fakirlik elini uzatana, nimetlerinden minnet ver. Arzu ve
umutların zayıf olanına merhamet et. Çünkü cömertliğin hazineleri infak ve
vermekle tükenmezler. Hata ve sürçmelerimizi affet. Örtü kalkmadan elden
kaçırdığımızı idrak etmeyi nasip et!. Rabbim! Güçlü, kuvvetli örtünü üzerimize
ger! Bolluk cilbabını yanımıza bırak. Razı olduğuna bizi muvaffak et. Başarı
senin elindedir. Temenni ettiğimize bizi nail kıl! Sen kerem etmeye layıksın.
Nebi, salih ve şehitlerden nimet ettiklerinle bizleri hasret!Rahmetinle
bizleri saidlerle beraber Cennetinin ortasına bırak! Ve Allah'ım! Orada Kerim
yüzüne bakmakla bizi nimetlendir!Ve sen büyük fazilet ve büyük minnet sahibisin!.Rabbim!
Salat ve selamını, rahmet ve bereketini; malumatının sayısı, kelimelerinin
mürekkebi, yaratıklarının ağırlığı, yer ve göğünün dolusu kadar artırarak;
Mustafa olan nebinin, mücteba habibin ve rasulünün, eşrefi mahlukat olan
halilinin, yer ve gök ehlinin -değer olarak- en efdalı olanMuhammed üzerine
olsun. O ki, kendisine ölüm gelince; kadar yolunda hakkıyla cihad etti. Apaçık sözüyle
ve fiili le savaş ve cihada teşvik etti. Aralarında merhametli, kafirlere karşı
sert olan al ve ashabı ile pak ve şerefli olan zevceleri ve zürriyeti üzerinde
de olsun. Her zaman zikredenlerin zikri, gafillerin sehvi ve bakanların
bakışıyla beraber daima kat kat artarak yenilenen salat ve selam da onların üze
rinde olsun. Ey cömertlerin en cömerdi ve ey merhame edenlerin en merhametlisi.
Sonra! Bilinen bir
gerçektir ki, yaratıkların tümü A|[ lah'm malı ve kuludur. Şüphesiz Allah da
milkinde ve mül künde dilediğini yapar:
O yaptığından sorulmaz. Onlar ise sorulurlar. [153] Neden
istemedi? Neden olmadı? denilmez. Bununla beraber kendi indindeki fazileti ve
insanıyla, kendi katında değerli oluşundan dolayı müminlerden nefislerini
satın aldı. Bu değerli anlaşmayı mübarek kitabında kaydetti. O dillerle okunur,
tilavet edilir. Allahu Teala ta ezelden bu anlaşmanın gerekliliğini Furkan'ın
muhkem ayetlerinde şöyle belirtmektedir:
"Hiç şüphesiz Allah müminlerden -karşılığında
onlara mutlaka Cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır.
Onlar Allah yolunda savaşırlar ve öldürürler ve öldürülürler. Bu Tevrat'ta,
İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha
çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten
dolayı sevinip müjdeleşiniz. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” [154]
Bundan sonra canlarını
satın aldığı kişileri, bundaki büyük kazanç ve büyük fazilete teşvik ederek
canlarını teslim etmeye vefa göstermelerine irşad etmiştir Ey iman edenler,
sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti haber vereyim mi? "Allah'a ve O'nun Rasulüne iman
edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer
bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi
altlarından ırmaklar akan Cennetlere ve Adn Cennetlerindekî güzel konaklara
yerleştirir. İşte büyük mutluluk ve kurtuluş budur." [155] Alışverişi
ikrar edip, canı ve malı teslim etmede oyalananlara muhkem kitapta ebedi
okunacak bir hitap, bir azarlamayla onlara hitap ediyor:Ey iman edenler! Size ne oldu ki, Allah yolunda savaşın denildiği
zaman, yerinizde ağırlaşip kaldınız? Ahiret hayatını bırakıp, dünya hayatına mı
razı oldunuz? Ama ahirettekine bu dünya hayatının yararı pek azdır [156] daha sonra, işi uzatıp
oyalanmada ısrar etmelerinden uyarıp, savaşa çıkmanın vücubiyetinden sonra
onları geride bırakmakla korkutup tehdit etmektedir:Eğer savaşa çıkmazsanız, o sizi pek acı bir azapla azaplandıracak ve
yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na hiçbir şeyle
zarar veremezsiniz. Allah her şeye güç
yetirendir. [157]
Kardeşlerim biliniz ki, hakikatte din Yakin sahibinin yolu en faziletli
yoldur. Eşya, pazarlamacı ve müşteri ile değer kazanır. Anlaşmanın lüzumundan
sonra oyalanan zalim ve müfteridir. Varlıklı olup gevşeklik gösteren,
oyanalananın zemmi ile cezalandırılması helal olur. Tevfikten mahrum
bırakılanın musibeti büyük olur. İnanılması gereken şudur:Ecel kesindir. Rizık taksim edilmiş, hata eden isabet etmez. Herkesin
ölüm oku hedefe isabet etmiş ve her nefis ölümü tadacaktır. Ezelde takdir
edilenin elden gitmeşinden korkulmaz. Cennet de kılıçların gölgesinde. [158]
‘’En büyük kanma ölüm bardaklarından içmedir. Allah
yolunda iki ayağı tozlanan kişiye Allah ateşi haram kılar.[159](Allah yolunda cihad
için) bir dinar infak edene yedi yüz -başka bir rivayette- yediyüzbin dinar
olarak kendisine yazılır.[160]Şehit Allah katında
gerçekten diridir." [161] Ruhları yeşil kuşların içinde olup, Cennette diledikleri
yerde konaklarlar. Onların ruhları arşa asılı kandilleri olan yeşil kuşların
içinde, Cennette istedikleri gibi gezerler.[162]Şüphesiz
şehidin tüm günah ve hataları bağışlanacağı gibi.[163]Şehid
ev ehlinden yetmiş kişiye şefaat eder.[164]
hadisine işaret etmektedir.Ve onu dost edinenlerden [165] yetmiş
kişiye şefaat eder. Muhakkak ki o Kıyamet gününde büyük korkudan emin olur. [166] Ve
şüphesiz o ölüm üzüntüsünü bulmaz, mahşerin korkunç ve korkulu anlarını
yaşamaz.[167] Muhakkak ki o, ölümü
ancak bir cimcik kadar hisseder. Ölüm döşeğinin nice üzüntüsü ve sarhoşluğu
var. Cihadda tok ve uyuyan birisi muhakkak ki, haricinde oruç tutan ve geceleri
ibadet için kalkan kimseden daha hayırlıdır. [168] Allah
yolunda nöbet tutanın gözleri ateşi görmez.[169]Murabitın
ameli salihinin ecri kıyamete dek devam eder. Bir gün onun tek bir gününe denk
gelmez.[170]
"Onun rızkı
şehidinki gibi devamlı olarak kendisine sunulur. Bir günün ribabı, dünya ve
dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır.[171]Şüphesiz
ki o, kabir fitnesinden ve azabından emin olur.[172]Ve
Allah kıyamette en güzel bir şekilde ona ikramda bulunur. Bunların haricinde
daha eşsiz fazilet ve bitmez tükenmez iyilikler var.Durum bu olunca akıllı olan
kişiye düşen şudur:
Onu kazanmak
bölüştürülmüş ise de bu rütbeye erişmeye çalışması, ömrünü onun talebinde
-ondan mahrum olmak olsa da harcaması lazım. Cihad için sıvanması, cihad için
koşması, ordu ve seriyyeleri hazırlaması, infakta ve bağışta bulunması, malı
ona kat kat verecek ve tezkiye edecek olana borç vermesi, müşterisini
oyalamadan canını vermesi lazım. Yaya ve binekli, sıhhatli, hasta olarak Allah
yolunda cihada çıkmalıyız. Yaya ve binekli olarak Allah düşmanlarıyla cihad
için Öne atılmalıyız. Büyük, engin ve çok sayıdaki asker ve orduyu; İblisin
aşağılık ve ayak takımı velilerine, dinlerinden İslam'a girinceye kadar yahut
aşağılanmış olarak cizye verinceye kadar, veya canlarını bedenlerinden ayırıncaya
ve kafalarından taçlarını alıncaya kadar süreriz. îlhad ehlinin ordusu sayıca
fazla da olsa hezimete uğrar. İnatçılar ordusu akıllarıyla öncü veya tedbirli
olsalar da arkalarına döner ve darmadağın olurlar. Dalalet ehlinin azimleri her
ne kadar kendi zatları erkek ve büyük de olsa onlar küçük ve dişidir.Görmüyor
musun? Allah bir müslümanı onlardan ikisine galip kılmış, akıl ve tedbirde
erkeğin bir payını dişinin iki payına denk kılmıştıri:
Sizden sabırlı yüz kişi ikiyüz kişiye, sizden bin kişi
onlardan ikibin kişiye Allah'ın izniyle galip gelir. Allah sabredenlerle
beraberdir.[173] Dolayısıyla
tek başımıza ve toplu olarak onlara uçmamız, yaya ve atlarla onlara
saldırmamız, onlarla canımızla kanımızla çarpışmamız gerekir. Yol bulmak için
karanın çölüne ve denizin ortasına girmemiz, dağlar gibi gemilerle denizin
büyük ve çok dalgaları arasında gündüzleri çıkıp her hava şartlarında kanatsız
uçabilecek, at ve kuşları geçecek ayaklara sahip bir gemi ile onlara varmamız;
İslam bayrağım dağlar gibi olan gemilerin tepesinde dalgalandırmamız, onunla
upuzun mesafeleri tahtaları üzerinde ayaksız katetmemiz, karada denizdeki
fırtınalarla yürümemiz, koşmamız, dalgaları birbirleriyle çarpışan kişneyen
atlarla geçmemiz hareket etmemiz gerekir. Ta ki atlılar akını güvenli yere, en
yüksek yerlere dalsın; şehir ve kasabalar erlerin kılıç ve mizraklarıyla
ezilip ufaltılsın; her birimizin gürültüsü olan keskin kılıçla gecelemesi,
baharı olan bir savaş için çarpışma ile sabahlaması gerekir. Ayrıca şiddetlenen
savaşın bol yağmuru da var. Bu arada ölüm çağmanın sesine muti olarak lebbeyk
demesi, yere yıkılıp ölse de sese tabi olması gerekir. Tüm esir ve dertlilerin
kurtuluşu için çaba göstermemiz, sevilen ve değerli olan herkesi avlamamız,
şirk hamilerini ve yardımcılarını cellatçıların eliyle ortadan kaldırmamız,
demirlerin uçlarını küfrün davetçilerinin üzerine koyup gizledikleri örtüleri
yırtmamız, müşrik ve kafirlerin kanıyla günahların pisliğinden ve necasetinden
temizlenmemiz, sabır yorganını; kahraman ve yiğitlerden oluşan ordunun saf
tuttuğu, tozun dumana katıldığı, savaşın her yerinde mızrakçılar ile okçuların
birbirine dolandıkları, atıcıların ok ve mızraklarıyla atıştıkları, savunma
pozisyonundakilerin sıkıştıkları, (zırhlarla kendilerini korumuş) yiğitlerin
mızrak uçlarıyla birbirlerini dürttükleri, mızrak boğumlarının mızraklarla
boğuştuklarında, kavmin kılıç avuçlarıyla musafaha ettikleri, ölüm cezasının
ruh sevgisini aniden alıp1 götürdüğü, nefislerin mücadele edenlerin eliyle
alındığı, alicenap ve nesil sahiplerinin başları üzerinde ecel taşlarının
dönüp dolaştığı, keskin ve beyaz kılıçların toz duman ve karanlıklar içinde
parıldadığı, kanın hançerlerle boğazdan oluk oluk aktığı savaşta sabır
yorganını kendimize sarmamız gerekir. Orada! Evet orada Cennetin kapıları
açılır, tahtı yükselir, taşları konur, yaşıt sevgili huriler ortaya çıkarlar.
Çaba ayakları üstünde dayanmaya çalışıp onu ister, kılıçların darbeleriyle
boyunlarından vuruldular, ölümün acı tadını tattılar, fani hayatı baki olan
hayata karşılık sattılar. Ondan sonra hiç susamayacakları şehadet kaynağına
varıp ondan içtiler. Ticaretleri kar etti ve en mutlu insanlardan oldular.
İşte bunlar satışlarında kar edenlerin ta kendileridir:
Allah'ın kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç
içerisindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler. [174] Allahım!
Sana niyaz avuçlarını açıyoruz. Bizleri onlardan kıl! Kıyametin olacağı zaman
bizleri onlardan ayırma! Bizleri fazlından seni bizden razı edecek, sırtımıza
ağır gelen ve sıkıntı yaratan günahlarımıza bir bağışlanma, nefislerimizden
sana sunduğumuzda senden bir fazilet ve minnet olarak bizden kabul buyuracağın
şehadeti nasib et. Rica ettiğimiz ve umduğumuz şeyde hayal kırıklığına
uğramamızdan keremin uzaktır. Sen rahmet edenlerin en merhametlisisin.Bu
asırda cihadın izlerinin silinip görünmediğini, ateşler içerisinde nurunun
söndüğünü, gecesi dolunayken karardığını, gündüzleri aydınlıkken karardığını,
dalları yapraklıyken solduğunu, güzelliği parlarken bunun söndüğünü,
kapılarının kapatılıp çalınmaz olduğunu, sebeplerinin ihmal edilip
diriltilmediğini, atlarının dinlendirilip seğirtilmediklerini, davul,
darbukalarının susup hareket ettirilmediklerini, aslanlarının çöküp ayağa
kalkamadıklarını, aşağılık kafirlerin ellerinin müslümanlara uzatıldığını ve
bunun tutulmadığını, İslam düşmanlarına yönelik kılıçların ebediyyen kınlarına
karşı koyulduğunu, onlara karşı seferberlik dilinin kesildiğini, onlannkinin
ise iman ehli içerisinde bağırmaya başladığını, isteyeni olmadığı için şehadet
gelinin dul kaldığını, insanlar kendileriyle muhatap değillermiş-cesine cihadı
ihmal ettiklerini, çalışma yaygılarını ondan dürdüklerinden, dünyanın geçici
nimetlerine heveslenerek çakılanlardan, ölüm korkusundan, endişesinden, cihadı
terkedenlerden, infaktaki cimriliğinden ya da tamahkarlığından dolayı ondan yüz
çevirenden, yahut ondaki bol sevaptan bihaber olandan yahut ahirete karşılık
dünya hayatına razı olandan-"Ahirete
karşılık dünya hayatı ne azdır.[175]başkasını
görmeyince istedim ki, uykudaki arzuları uyandırayım, oturmuş azimleri ayağa
kaldırayım. Donmuş sırları yumuşatayım. Gizlenmiş nurları açıklığa kavuşturayım.
Tüm bunları cihadın fazileti onu teşvik, Allah'ın yanında cihad ehli için
hazırladığı bol mükafat ve ona güzel dönüş, murabıt ve şehit kullan için
hazırladığı ve saidler diyarındaki ihsan ile yaptığı vaadi hakkında toplayacağım
bir telif ile yapmayı istedim. Bunun üzerine Allah subhanehu ve tealaya istiharede
bulundum. Boyun eğmenin, itaatin iplerini ona verdim. Tüm güç ve kuvveti ona
tevdi edip insana hasıl olabilecek her türlü unutkanlıktan O'na sığındım.
Meşhur kaynaklardan yararlanarak bu kitabı telif ettim. Onu tedvin edilmiş şu
eserlerden seçtim:
1- Abdullah
b. Mübarek'in Kitabu'l-Cihad'ı. Bildiğim kadarıyla bu kitap bu hususta
yazılmış ilk eserdir.
2- İmam
Abdurrezzak b. Hemam es-Sanani'nin Musan-nef'i.
3- İmam Said b. Mansur el-Horasani'nin
Kitabu's-Sü-nen'i.
4- İmam
Ahmed b. Hanbel eş-Şeybani'nin Müsned'i.
5- İmam Ebubekr Abdullah b. Muhammed b. Ebi
Şey-be'nin Musannifi
6- İmam Ebi
Abdillah el-Buhari'nin 'Sahih'i
7- İmam
Müslim b. Haccac en-Nişaburi'nin 'Sahih'i
8- İmam Ebu
Davud es-Sicistani'nin 'Sünen'i
9- İmam Ebu
İsa et-Tirmizi'nin 'Cami'i.
10- İmam Ebu Abdurrahman en-Nesai'nin
'Sünen'ül-Kübra'sı
11- Ebu
Abdullah b. Mace el-Kazvini'nin Süneni
12- İmam Ebu
Avane Yakub b. İshak el-Mehrecani'nin Sahihi
13- Ebu
Ya'la el-Musıli'nin Müsned'i.
14- İmam
Ebubekr el-Bezzar'ın Müsned'i.
15- İmam
Ebul Kasım et-Taberani'nin üç mücemi.
16- İmam Ebu
Hatem b. el-Hıbban'm Sahihi.
17- İmam Ebu
Bekir Muhammed b. İbrahim b. el-Mun-zir'in 'Kitabu'l Evsat'i fi's-Süneni vel
İcmai vel İhtilafi. Bu çok değerli bir kitaptır. Onbeş ciltten oluşmaktadır.
18- Ayır
müellifin Kitabu't-Tefsir 'i.
19- İmam Ebu
Abdullah el-Hakim'in el-Müstedrek Aia Sahiheyn'i.
20- İmam Ebu
Bekr el-Beyhaki'nin Sünen'ül-Kübra
21- Aynı
müellifin Kitabu Şuab'ul İman'ı.Allah onların tümünden razı olsun. Bizleri ve
onları illiyyin cennetinde toplasın. Bunlara güvenilir daha başka kitabları da
ekledim. Şunlar gibi:
22- İbn Ebi
Hatem'in Tefsir'ul Kuranil Azim'i.
24- Onun
Kitabu't Tezkire'si.
23-
Kurtubi'nin tefsiri
25- İbn Munzir'in Kitabu'l İsraf ala'l Mezahib'il
Eş-
26-
Rafıi'nin "Şerhü'l-Kübra"sı.
27- Onun 'Er
Ravza adlı eseri.
28- İbn
Abdusselam'ın Şerhu Muhtasar'ı, İbn Hacib alaf Mezhebi'1 İmam Malik'i.[176]
29- İmam Ebu
Hanife mezhebi üzerinde el-Hidaye Fi Şer-hilBidaye [177]
30- İmam
Ahmed b. Hanbel mezhebi üzerindeki el-Muğni kitabı Allah hepsinden razı
olsun.
Bunlara başka şeyleri de ekledim. Bunları yerlerine dayandırdım. Ki
inşaallah sen göreceksin. Şifau's-Sudur kitabının bazı cüzleri bu cümledendir.[178]Onu
İskenderiyye limanında dört büyük kitap şeklinde gördüm. Kitap amellerin fazileti
hakkındaki hadisleri içermektedir. Müellifi usul ve füru olarak acaib şeyler
hususunda kitabını yazmış. Onda ölü diri her şeyi toplamış, oldukça
kapsayıcıdır. Hadisleri senetten soyut, tashih ve tadif (etmek)ten halidirler.
Onlan nakletmekle ruhsata tabi oldum ve bir kısmını seçtim. Onları asıllarına
dayandırdım. Çok eskiden bazı Hafız tenkitçi hocalarıma cihadın fazileti hususunda
yazılmış en iyi kitabı sorduğumda öncekiler ile sonrakilerin tasnif ettikleri
arasında en iyisinin hafız Behauddin Ebi Muhammed el-Kasım b. Asakir'in kitabı
olduğu söylendi.[179]Yaklaşık
oniki sene onu aramaya koyuldum. Onun birazını görmek için yanıp tutuşuyordum.
Neticede iki cilt halinde önüme düşüverdiler. Kitabı, iki elle tutup mürekkep
yerine altın ve gümüşle yazılması gerektiğini gördüm. Çünkü o bu alanda tasnif
edilmiş en kapsamlı ve bu babta telif edilmiş en yüce ansiklopedidir. Ancak şu
var ki, müellifi senet ile bunların farklı tariklerini ve bablarını çok iyi
getirmekle sahabeden bir cemaatten gelen tek Iafızh hadisleri tekrar etmekle
onunla ilgili ahkam kitaplarındaki en layık bab-ları zikretmekle ve ahiret
talibi için fazla önemi olmayan hadisleri zikretmekle meseleyi uzatmıştır.
Kitaba muteber bir kriter gözüyle baktığımda gördüm ki, ihtisarı halinde kitabın
ancak beşte biri kalır. Halbuki müellif bu kitapta olan bir şeyi ihmal etmiş,
özlerin özü olan sahih hadisleri illetli olanlardan ayırdetmemiş, beyan
etmemiştir.Şüphelerin giderilmesi için hadislerin garip lafızlarını
açıklamamış. İsnad ve metinlere hiçbir şey eklememiştir. Ancak bab içerisinde
çok nadir de olsa yapmıştır.Zikredilen kitaplarda görmediğimi ve seçilmesi
gerekeni seçtim. İhtisarı tercih ettiğimden kitaptaki diğer hadislerden
vazgeçtim.Bu kitabı tehzib, bablandırma, akranı ve benzerleri gibi her hadisi
düzenlemede hadisteki müşkillı [180] garip
[181]
lafızları açıklamayı genellikle sahih hadisi illetli ve zayıfından ayirdetmede
mücahidin anlaması ve Önem vermesi gereken şeylerin hükmünü açıklamada fazla
çabayı esirgemedim. Senedleri getirmek yerine, onları yorumlamakla iktifa
ettim. Belki de sağnağının çokluğundan çok, çisisinin azlığıyla yetindim.
Anlamamın kısır, kulaçlarımın kısa, azmimin küçüklüğüne, kanatlarımın kırık
oluşuna, arzumun çok fazla olmasına, aczimin apaçık oluşuna, yardımcımın
olmamasına rağmen, ancak Rab subhanehu ve teala kırıkalplerin yarımda,
taksiratlı ona yalvardığında, O onun hatasını örter ve onu düzeltir. O bana
yeter ve kafidir. Ve kitaba "Meşariu'1-Eşvak ila Masar'il-Uşşak ve
Mesiru'l-Ğaram ila Dari's-Selam" ismini verdim. Onu otuz üç bap ve bir
sonuç şeklinde tertib ettim.
Birinci bap:
Kafirlerle cihad etmenin emri ve vücubu ile Allah yolunda cihadı terkeden ve
gaza etmeden ölen hakkındaki şiddetli azap hakkındadır.
İkinci bap:
Allah yolunda cihad etme ve mücahidlerin fazileti bu bap altında fasıllar var.
Üçüncü bap:
Allah yolunda cihadın hacca üstünlüğü.
Dördüncü bap:
Allahu teala yolunda cihad etmeye teşvik hakkında.
Beşinci bap:
Allahu teala yolunda cihad etmeye koşmak ve bunda acele etmenin fazileti.
Altıncı bap:
Gece gündüzü Allahu teala yolunda cihad etmekle geçirmenin fazileti.
Yedinci bap:
Allahu teala yolunda yürüme ve tozlanmanın fazileti hakkında.
Sekizinci bap:
Denizde cihad etmenin karada cihad etmeye üstünlüğü, denize bakma ile Allahu
teala yolunda tekbir getirmenin fazileti hakkında.
Dokuzuncu bap:
Allahu teala yolunda infak etmenin fazileti.
Onuncu bap:
Allahu teala yolunda infak etmede, cimrilik yapmada terhibi-ve bu hususta
gelen şiddetli ceza.
Onbirinci bap:
Allah yolunda savaşçı erleri donatma. Onların ehillerine birilerini halef
bırakma ve mücahidlerin ailesine birilerini halef bırakıp bunun ehlinde hıyanet
etmesi hakkında gelenler.
Onikînci bap:
Mücahidlere yardım etme, levazım vs. ile onlara destek verme, onları yedirme,
onlara hizmet etme, onları yüreklendirme, onları uğurlama vs. nin fazileti.
Onüçüncü bap:
Allahu teala yolunda cihad amacıyla at besleyip, ona infak etmenin fazileti
hakkında.
Ondördüncü bap:
Atlara hizmet, onlara bağlanmanın fazileti, ondan övülen ve zemmedilenin zikri
ile kahkül ve kuyruklarının kesilmesinin nehyi.
Onbeşinci bap:
Mücahid ve murabıtın yaptığı amelin namaz, oruç ve zikirden daha iyi olduğuna
dair.
Onaltıncı bap:
Allahu Tela yolunda sınırda nöbet tutma ve bu şekilde ölmenin fazileti.
Onyedinci bap:
Allahu Teala yolunda nöbet tutmanın fazileti.
Onsekizinci bap: Allahu tealanın yolunda korkutmanın fazileti.
Ondokuzuncu bap: Allahu teala yolunda saf tutma ve onda durmanın fazileti.
Yirminci bap:
Allah (c.c.) yolunda atışı öğrenmenin fazileti ile onu öğrendikten sonra
terketmenin günah oluşu.
Yirmibirinci bap: Mücahidlerin kılıçları, mızrakları hazırlıklarının fazileti.
Yirmiikinci bap: Allahu teala yolunda yaralanmanın] fazileti.
Yirmiüçüncü bap: Allahu teala yolunda bir kafiri öldürmenin fazileti.
Yirmîdördüncü bap: Yürekli adamın veya az sayıdaki! bir cemaatın, çok sayıdaki düşmanın
içine dalmasının fazileti.
Yirmîbeşinci bap: İki ordunun karşılaştığı gün kaçan ve ya arkasını dönenin günahının
şiddeti.
Yirmialtıncı bap: Cihaddaki ecrin ancak salih bir niyetle hasıl olacağı ve niyetin
kısımları.
Yirmiyedinci bap: Allahu teala yolunda savaş için çıkanın savaş olmadan da ölse şehit
olduğuna dair ve Allah yolunda hastalanma ve başın ağrımasının fazileti.
Yirmisekizinci bap: Şehadeti istemeye, ona hırslı olmaya teşvik, onun peşine düşüp ona
nail olanların zikri.
Yirmidokuzuncu bap: Allahu teala yolunda şehid olarak ölenlerin fazileti.
Otuzuncu bap: Ganimete ihanetin haram oluşu ve
bunun büyük bir günah oluşu ile Allahu teala yolunda ganimete ihanet edip de
sonra öldürülenin şehid sayılmayacağına dair delil.
Otuzbirinci bap: Müslüman esirlerin kurtarılması, fidyeleri vacip olanlar ve onların
kurtarılması için seferber olma, savaşma.
Otuzikinci bap:
Özet olarak Nebi'nin (s.a.v) gazve ve seriyyelerine işaret ile ondan sonra
gelen müslümanlarm bazı gaza ve fetihleri.
Otuzüçüncü bap:
Yiğitliğin övülmesi, korkaklığın yerilmesi, ikisinin hakikati, onların tedavi
ve keyfiyeti ve se
leften bazı yiğit ve
kahramanların zikri.Sonuç ise iki kısımdır:
Birinci kısım:
Mücahidin bilmesi gereken hüküm ve seri adablar.
İkincisi: Savaş, hile ve entrikaları hakkında kısa ve öz bir
bilgi.Mutlak zengin olan Allah'a fakir elleri uzatıp; beni muhlislerden
kılmasını dilerim. İhtiyaç, yoksulluk ellerini O'nun genel kereminin buyruğuna
bağlayarak, onu Kıyamet günü için bir azık kılmasını isterim. O'nun bol affının
kapısında, aciz ve taksiratını itiraf ederek tüm hatalarımı örtmesini dilerim.
Beni den kılmaması için O'na yalvarıyorum.Onun bol feyzinden, işin zorunda ve
kolayında, özelde ve genelde o "Dünya
hayatında bütün çabaları boşa gitmiş olan ve kendileri de iyi iş yaptıklarını
sanan kimseler.[182] landa yardım
diliyorum. O'na tevekkül eder ve O'nun ipine sarılırım. O bana yeter ve ne
güzel vekildir. [183]
[1] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/3-5
[2] Bakara: 2/216.
[3] Saff: 61/10-12
[4] Tevbe: 9/111
[5] Tarıku'I-Hicreteyn s: 622.
[6] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/6-9
[7] Hutatu'ş-Şam: 2/144, 153-154.
[8] Hutat'uş-Şam: 2/155-156,165-168
[9] Men'zele.Mısir'da bir kasabadır. Tac'ul-Arus 8/135.
[10] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/9-11
[11] Asru's-Selatin el-Memalik ve Netacuhu'1-İlmi ve'l
Edebi: 5/1,3/80-81.
[12] Mevsuat'ul-Tarih el-İslami: 5/245-246, Zehebi Tarihul İslam
s: 9-10.
[13] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/11-12
[14] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/12
[15] Tenbihu'l-Gafilin an Amali'l Cahilin s. 391-392. İbn
Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/13
[16] Lehz'ul-Elhaz s: 282, 284.
[17] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/12
[18] Müslim İman: 20, Ebu Davud Cihad: 2
[19] Fethü'I-Bari 4/47.
[20] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/13-16
[21] Ebu Davud, Melahim: 31. (Ebu Hureyre'den) Hasen hadis.
[22] Tenbihu'l Gafilin An Ameli'l Cahilin s. 2-3. İbn
Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/16-17
[23] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/17
[24] Ed Davul Lami; 1/203, Keşf üz-Zünun: 1/487,
Mücemu'1-Müellifin: 1/143.
[25] EdDavul-Lami; 1/203, Keşfuz-Zünun: 1/262, Mücemul Müellifin:
1/143.
[26] EdDavul-Lami; 1/203.
[27] Hediyetül Arifin 5/119-120.
[28] Keşfu'z-Zünun: 1/348, Mucemu'l-Müellifin: 1/143.
[29] Enbaul Gamri: 7/24-25, Ed Davul Lami: 1/203, Şuzıırauz
Zeheb: 7/105, Keşfuz Ziinun: 2/1686,Hedyetü'l-Arifin: 5/119,
Mucemu'l-Müellifin: 1/143, Masadım't-Turası'1-Askeriy Indel-Arabi: 2/223.
[30] Ed-Davu'1-Lami: 1/203, Masadiru't-Turasi'i-Askeri
Indel-Arab: 2/353.
[31] A'lam Zirikli: 8/52. Ona ve aslına "Ta"
harfiyle simgelendirip onların basılmış olduklarına işaret ediyor. Bakınız:
Masadiru't-Turasil-Askeri İnde'1-Arab: 2/223.
İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/18-19
[32] Enbau'1-Gamr: 7/24-25.
[33] Ed-Davu'1-Lami: 1/203-204.
[34] Şuzurü'z-Zeheb: 7/105.
[35] Enbaul-Gamri: 7/24-25. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid
Yayınları: 1/19
[36] Lisanu'1-Arab: 4/109.
[37] E1-Misbahu'l-Münirs.ll2.
[38] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/20
[39] Hac: 22/78.
[40] Furkan: 25/52
[41] Ebu Davud Cihad: 18, Nesai Cihad: 2, Ahmed:
3/124-153-251. Hadis sahihtir.
[42] Müslim Cihad ve's-Siyer: 2.
[43] Kitabu Mahasini'l-îslam s. 71.
[44] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/20-23
[45] El Misbah: 2/234.
[46] Bakara: 2/256
[47] Mevdudi, Hasan el-Benna ve Seyyid Kutub'un Cihad adlı
risale s.100-101.
[48] Müddesir: 74/1-2
[49] Furkan: 25/52.
[50] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/23-25
[51] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/26
[52] Asaru'l-Harbs.108. 26
[53] Et Umm: 4/239-240.
[54] "Hacc: 22/39-40
[55] Furkan: 25/51-52
[56] Zadu'l-Mead:2/42.
[57] Er-Ravdu'1-Unf: 1/269.
[58] Fethü'I-Bari: 7/253.
[59] Fethul-Bari: 7/262. Vadi: Mekke vadisi, Mecne suyu:
Mekke'den bir kaç mil ötededir. Şamme ve Tufeyl: Mekke'ye yakın İki tepe veya
kuyudur. Bkz. Fethu'I-Bari: 7/263.
[60] Fethu’l Bari: 7/263.
[61] Fethu'1-Bari: 7/262.
[62] Hacc: 22/39-40
[63] Hakim Müstedrek: T/246, Buhari ve Müslim'in şartlarına
göre sahihtir. Zehebi de muvafakat etmiştir.
[64] Hacc: 22/39-40.
[65] Bakara: 2/16.
[66] Tarihu'l Bağdad: 13/493. '
[67] Mizanil'l-itidal: 1/662.
[68] Tehzibu't-Tenzib: 11-261-262.
[69] El Farku Beyne Evliyai-Rahman ve Evliya-i Şeytan s.
44-45.
[70] Siyer-ü Alamü’n Nübela: 6/324.
[71] Müslim İmare: 29, Tirmizi Cihad: I.
[72] Buhari Cihad: 2.
[73] Tirmizi Cihad: 17. Sahih hadis.-
[74] El-Misbahul Münir s. 484.
[75] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/32-38
[76] Enbaul Gamri; 7/24-25.
[77] Ed Davu'l-Lami: 1/203.
[78] Şuzuratuz-Zeheb: 7/105.
[79] Keşnır-Zünun: 2/686, Mücemül Müellifin: 1/143
3 s;
İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/38-39
[80] İlmul Hadis s. 154.
[81] Haşiyetül Dudeh Halife Ala Sad ala 121 s. 26.
[82] Buhari Enbiya: 52.
[83] İlmul Hadis s. 152-154.
[84] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/39-44
[85] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/44
[86] Kitabul Masarİdil Askeriyy İndel Arabi: 1/13.
[87] Aynı eser 1/29.
[88] Aynı eser 1/29.
[89] Abdullah Abdurrahim Useylan'ın tahkikiyle. Riyadta
el-liva yayınevinde basılmıştır.
[90] Ümmü-1'Kura Üniversitesi İlmi Araştırmalar Merkezi'nde
57 rakamla mikrofilm olarak bulunmaktadır. Türkiye'deki üçüncü Ahmed kütüphanesinden
kopyalanan (filme çekilen) bu kitap 212 levha, her levhada 11 satır
bulunmaktadır.
[91] Masadir'ul Turas'i-1 Askeri 3/13.
[92] Aynı eser 1/45.
[93] Aynı eser: 3/399.
[94] Aynı eser: 1/83.
[95] Aynı eser: 1/83.
[96] Aynı eser: 1/97.
[97] Aynı eser: 1/103.
[98] Enstitü dergisi 22/1976 cilt 2 s: 180-181 dizi 38.
Aynı eser 1/117.
[99] Aynı eser: 1/127.
[100] Aynı eser: 1/127.
[101] Aynı eser:
1/152.
[102] Aynı eser: 1/164.
[103] Aynı eser: 3/203.
[104] Aynı eser: 1/185.
[105] Aynı eser: 3/203.
[106] Aynı eser: 1/198.
[107] Aynı eser: 1/198.
[108] Aynı eser: 1/198.
[109] Aynı eser: 1/200.
[110] Aynı eser: 1/200.
[111] Aynı eser: 1/200.
[112] Aynı eser: 1/201.
[113] Aynı eser: 1/201.
[114] Aynı eser: 1/208.
[115] Aynı eser: 1/225.
[116] Aynı eser: 1/240.
[117] Aynı eser: 1/250.
[118] Aynı eser: 1/329.
[119] Aynı eser: 1/383.
[120] Aynı eser: 1/384.
[121] MecelIet'iil- Ma'hed 22; 226 Müselsel 321. Aynı eser:
1/408-409.
[122] Aynı eser: 1/422.
[123] Aynı eser: 1/440.
[124] Aynı eser: 2/43.
[125] Aynı eser: 7/77.
[126] Aynı eser: 2/77.
[127] Aynı eser: 2/206.
[128] Aynı eser: 2/210.
[129] Aynı eser: 2/218.
[130] Muhammed el-Müca-vir b. Mekke'te. Bir nüshası Abdullah
Muhlis'in deposunda Aynı eser: 2/218
[131] Aynı eser: 2/219.
[132] Aynı eser: 2/219.
[133] Aynı eser: 2/220.
[134] Aynı eser 2/220.
[135] Aynı eser: 2/223-224.
[136] Aynı eser: 2/248-249.
[137] Aynı eser: 2/283.
[138] Aynı eser: 2/284.
[139] Aynı eser: 2/335-336.
[140] Üsame Nasıruddin en-Nakşibendi tahkikiyle neşredilmiş.
[141] Aynı eser: 2/337.
[142] Aynı eser: 2/254.
[143] Aynı eser: 2/389.
[144] Aynı eser: 2/411.
[145] Aynı eser: 2/411.
[146] Aynı eser: 2/411.
[147] Aynı eser: 2/412.
[148] Aynı eser: 2/430.
[149] Aynı eser: 2/438. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları:
1/44-55
[150] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/55-56
[151] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/56-59
[152] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/59
[153] Enbiya: 21/23
[154] Tevbe: 9/111
[155] Saf: 61/10-12
[156] Tevbe: 9/38
[157] Tevbe: 9/39
[158] 170 nolu hadisten alıntı. Tirmizi Cihadın Fazileti:
23.
[159] 259 nolu gelecek hadise işarettir. Tirmizi Cihadın
Fazileti: 7.
[160] 342 nolu gelecek hadise İşarettir. Tirmizi Cihadın
Fazileti: 4.
[161] Bakara: 2/154.
[162] Müslim İmare: 33
[163] 310 nolu hadise işaret edilmektedir.
[164] Ebu Davud Cihad: 28 , Mevarid'uz-Zaman s. 388.
İkisinin senedinde de Nemran İbn Atebe ez-Zemari var. ibn Hıbban bunu güvenilir
görmüştür.
[165] 323 no ile gelecek hadisten iktibas edilmiş.
[166] İbn Mace'nin rivayet ettiği "...ve büyük korkudan
emin olur." (İbn Mace, Cihad: 16) hadisinden alınmıştır. Senedinde İsmail
b. iyaş var. Ancak sened
Sami 'dir.
[167] 29 babta müellifin zikrettiği hadisten alıntıdır.
[168] 113 no ile tahrici gelecek hadisten alıntıdır.
[169] 717 ve sonrasında tahrici gelecek olan hadisten
alıntıdır.
[170] Tüm bunlar 26.babta tahrici gelecek hadisten
alıntıdır.
[171] Aynı hadisten alıntıdır.
[172] Aynı hadisten.
[173] Enfal: 8/66
[174] Al-i İmran: 3/170
[175] Tevbe: 9/39
[176] İbn Abdusselam Ebu Abdillah b. Muhammed b. Abdusselam
e!-Hevari et-Tunusi. Kadı, şeyh hakkı söyler, hafız akü ve nakli ilimler-1 de
derindi. Hicri 749 senesinde vefat etmiştir. Bak: Şeceretü'l Nuri'z Zekiyyetis.
210.
[177] Şifau's-Sudur Hatip Ebur'rabi Süleyman b. Seb'es
Sebti'dir, Kitabını yaklaşık otuz yılda ve onbeş cilt halinde topladığı
zikredilir.
[178] Şifau's-Sudur Hatip Ebur'rabi Süleyman b. Seb'es
Sebti'dİr, Kitabını yaklaşık otuz yılda ve onbeş cilt halinde topladığı
zikredilir.
[179] Kasım b. el-Hafızı Kebir Ebi'l Kasım Ali b. el-Hasan
b. Hibetullah el-Hafiz el-Muhammed el-Fazıl Behauddin Ebi Muhemmed b. Asakir
Dımeşki'dir. 527 yılında doğmuş ve 600 yılında da vefat etmiştir. Tezkiretül
Huffaz 4/1367-1369.
[180] Karışık iş demektir. Lisanü'1-Arap: 13/380.
[181] Garip; Hattabi der ki; sözdeki gariplik iki anlama
gelir: Birincisi; anlamının uzak oluşundan kapalı oluşudur. Onu anlamak ancak
uzaktan ve fazla düşünmekle olur. İkincisi; Arap kabilelerinden şaz olanlardan
yerce tenha veya uzak olanların sözü kastedilir. Onların lüga-tından bir kelime
bize geldiğinde onu garipseriz. Halbuki bu kelime kavmin dilinden ve
beyanındandır. Garibu'l-Hadis: 1/71. Tahkih: Abdul-kerim İbrahim el-Ğarbavi.
[182] Kehf: 18/104
[183] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/59-76