Bu bölüm; kafirlerle
cihadın emri, bunun vücubu, Allahu teala yolunda cihad etmeyi terkeden veya
gaza etmeden Ölen hakkındaki şiddetli azap ile ilgili gelen haberlerle ilgilidir.
Allah (c.c.) Kitabında şöyle buyuruyor:
"Savaş hoşunuza gitmediği halde üzerinize
yazıldı. Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki
sevdiğiniz şey de, sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz [1]Allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz
Allah işitendir, bilendir.[2] Eğer Allah'ın insanların bir kısmı ile bir
kısmını engellemesi olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı. Ancak Allah,
alemlere karşı büyük fazl ve ihsan sahibidir. [3]Müşrikleri bulduğunuz
yerde öldürün, onları tutuklayın, kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini
kesip tutun. [4]Kendilerine
kitap verilenlerden, Allah'a ve Ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Rasulü'nün
haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyenlerle, küçük
düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın. [5]Eğer Allah'ın
insanlardan kimini kimiyle defetmesi olmasaydı, manastırlar, kiliseler,
havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescitler, muhakkak ki
yıkılır giderdi. Allah kendi dinine yardım edenlere kesin olarak yardım eder.
Şüphesiz Allah güçlü olandır, aziz olandır." [6]
İmam Ebu Abdullah
el-Halimi[7]
imanın bölümleri konusunda şöyle der:
Allah subhanehu beyan
etti ki, eğer Allah müşrikleri müminlerle defetmeseydi, müslümanları onlara
musallat kılıp onları İslam diyarından kovmasaydı, güçlerini kırmasaydı ve
topluluklarını dağıtmasaydi, muhakkak ki şirk yeryüzüne galip gelir, din ve
diyanet ortadan kalkardı. Bundan kesinleşti ki, dinin baki olması, ehlinin
ibadet için yayılmasının sebebi cihaddır. Bu konumda olan bir şeyin imanın
rükunlarından biri olması müslümanların da var güçleriyle ona istekli olmaları
yaraşır. [8]
Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
“Kafirlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun." [9]
Onun anlamı onu
öldürmeniz gerekir. Müşriklerle ve Allah'ın düşmanlarıyla cihad etmeyi ve
savaşmayı emreden ayetler gerçekten çoktur. [10]
1-
Sahiheynde Ebu Hureyre (r.a.) Rasulullah ‘ın(s.a.v.) şöyle dediğini rivayet
eder:
“İnsanlarla 'La ilahe illallah'ı deyinceye kadar savaşmakla
emrolundum. Bunu söylediklerinde onlar, kanlarını ve mallarını Allah'ın hakkı
hariç benden korudular. Onların hesabı ise Allah'a aittir.” [11]
Bu hadisi sahabeden
bir cemaatten sahih, sünen, müsned ve mecaim sahipleri rivayet etmiştir. Gaye
onu getirmekle meseleyi uzatmak değildir. [12]
2- Ebu Davud
Makhul’dan[13] o da Ebu Hureyre'den
(r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediğini rivayet eder:
“Her emir ile beraber -ister iyi olsun, ister facir
olsun- cihad üzerinize vaciptir. Her müslümanın arkasında -ister iyi olsun
ister facir, büyük günahları da işliyorsa- namaz kılmak üzerinize
vaciptir." [14]
3- Enes'den
(r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilir:
“Üç şey imanın aslındandır; La ilahe illallah diyenden
el çekeriz. Yaptığı bir günahla onu tekfir etmez, yine bir amelinden dolayı onu
İslam'dan çıkarmayız. Cihad Allah Azze ve Celle'nin beni göndermesinden,
ümmetimden en sondakilerin Deccal ile savaşmalarına kadar devam eder. Zalim
olanın zulmü, adil olanın da adaleti onu iptal edemez; İman takata göredir.”[15]
4- İbn
Hasasise'den[16] Rasulullah'a (s.a.v.)
İslam üzerine biat etmek için geldim. Bana Allah'tan başka ilah olmadığına,
Muhammed'in onun kulu ve Rasulü olduğuna şahidlik etmeyi, beş vakit namaz
kılmayı, ramazan orucunu tutmayı, zekat vermeyi, hac etmeyi ve Allah yolunda
cihad etmeyi şart koştu.
Ey Allah'ın Rasulü!
İkisine gelince, ben onlara güç getiremem. Benim malım on tane devedir. Onlar
da çoluk çocuğumun sütü ve merkebidir. Dolayısıyla zekatı veremem. Cihada
gelince, arkasını dönenin Allah'ın gazabına uğrayacağını söylüyorlar. Bu
nedenle savaşa girdiğimde ölümü istememekten ve nefsimin korkmasından
korkuyorum." Rasulullah ellerini açıp hareket ettirdi ve:Sadaka yok, cihad
da yok, o zaman ne ile Cennete gireceksin?" Sahabi dedi ki
"Ey Allah'ın
Rasulü sana biat ediyorum." Bunun üzerine tüm onlar üzerine benden biat
aldı.[17] Beyhaki
Süneni Kübra'sında Abdullah b. Cafer [18] o
daUbeydullah b. Amr [19] o da
Zeyd b. Enise'den [20] o da
Cebele b. Suhaym'den [21] ona
da Ebu'l Musni el-Abidi ibn Ha [22] sasiye'den
işittiği ve hadisi rivayet etmiş. [23]
5- Seleme b.
Nufeyl'den (r.a) şöyle rivayet edilmiştir. [24]
Der ki: Ben Rasulullah
(s.a.v.) ile otururken bir adam girip şöyle dedi:Ey Allah'ın Rasulü! Atlar
salıverilmiş ve silah bırakılmış. Bazıları savaşın artık olmayacağını, savaşın
bittiğini iddia ediyorlar." Rasulullah (s.a.v.) dedi ki:yalan söylüyorlar. İşte şimdi savaş zamanı
geldi. Ümmetim bir grup Allah yolunda cihad etmeye devam edecektir. Muhalif
olanlar, onlara zarar vermez. Allah onlarla bir kavmin kalplerini kaydırır ki,
onlarla onları rızıklandırsın. Kıyamet kopuncaya kadar savaşırlar. İyilik daha
atların kaküllerine Kıyamet gününe, savaş bitinceye ve Yecuc ve Mecuc çıkıncaya
dek bağlıdır. [25]
İbn Hibban Cubeyr b.
Nefir, Nevvas b. Seman tarikiyle rivayet etmiş. Der ki;Rasulullah'a bir fetih
nasip oldu. Ona varıp dedim ki:
Ey Allah'ın Rasulü!
Atlar salıverildi... hadisi.Nesai'nin rivayetine benzer bir şekilde rivayet
etmiş. Mevarid'uz Zeman, el-Cihad Babu devami'I-Cihad s. 389-90. Bu rivayetle
Seleme'nin rivayetinde geçen müphem adamın Nevvas olduğunu da öğrendik.
Konudaki hadise
Cabir'in rivayeti de şahidlik etmektedir.
Ümmetimden bir grup kıyamete dek hak üzere savaşacaktır.
[26]
6- Enes'den
(r.a) Rasulullah'ın (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilmiş:
Malınızla, canınızla, elinizle ve dilinizle müşriklerle
savaşınız. [27]
Hadisteki 'dilinizle' sözü, hoşlanmadıkları ve duyulması onlara zor
gelecek saldırı ve ağır söz vs.yi onlara işittirin demektir. [28]
7-
Vasile'den [29] (r.a) Nebi'nin (s.a.v.)
şöyle dediği rivayet edilir:
“Her imamın arkasında namaz kılınız. Her ölünün
üzerinde namaz kılınız. Her emirle beraber cihad ediniz.” [30]
İbn Mace ve Hafız
Behauddin İbn Asakir'de Kitabu'l Fa-zl'ıl-Cihad'da
rivayet etmiştir. Hadis hasendir demiş. [31]
8- Ali'den
(r.a.) o da Nebi'den (s.a.v.) şu rivayet edilmiş İslam sekiz paydır. İslam bir paydır, namaz bir pay,zekat bir pay, hac
bir pay, cihad bir pay, Ramazan orucu bir pay, emri bil maruf bir pay, nehyi
anil münker bir paydır. Payı olmayan kaybetmiş. [32]
Ebu Yala el Musili ve
başkaları, Haris[33]odaAli'den rivayet ettiği
tarikiyle rivayet etmişlerdir.Derim ki; onda Hubbeyb b. Habib var. Ebu Zer'a
onu zayıf, İbn Mübarek onu terketmiş ve Yahya b. Muin onu tanımamıştır. İbn
Adiy sikalardan hadisler rivayet eder ki, ondan başka hiç kimse rivayet etmez
der. Muhammed b. Osman b. Ebi Şeybe sıkadır der. Lisanul Mizan:
1/174.Derim ki, Ebi
Zera'nın onu zayıf görmesi ile onun ve İbn Mübarek'in onu terketmelerinin
sebebi İbn Adiyy'in "sikadan rivayet ettikleri hadislerle münferid
kalıyor" sözü olduğunu öğrendik. Yahya b. Muin'e gelince, bir şahsın
durumunu bilmediğinde "onu tanımıyorum" der ki, bu tecrih sayılmaz.
Burada muteber olan İbn Ebi Şeybe'nin onu sıka sayma sidir. Çünkü hücceti
hıfzeden, hıfzetmeyene tercih edilir. Bu babta olduğu gibi hele hele başkası
ona muvafakat etmişse tabiatıyla tercih edilirTafsile gelince Şabi'nin onun
hakkındaki sözünün doğruluğu varsa-yılması halinde, onun gayesi Rasulullah'ın
(s.a.v) hadisinde değil de görüşünde yalancı olduğudur. Bunu bizzat Şabi'nin
ondan olan rivayeti ve ona olan övgüsünden anlıyoruz. Şöyle diyor:
"Yanımda
tabiinden seçkin sekiz kişi bulundu. Onlardan en seçkinleri Suveyd b. Gafle ve
el Haris el-Hemedani idi. Bu nedenle Ahmed b. Salih el-Mısri der ki; hadisle
yalancı sayılmamış, Sabi görüşünde onu yalancı görmüş. Hafız İbn Abdil Birr
"onun Ali'ye olan aşırı sevgisi ve onu başkalarına üstün görmesinden
dolayı hakkında konuşulmuş" diyor.İbn Sad "onun kötü sözleri var,
görüşünde zayıftır" der. Bu imamdan gelen bu sözler söz konusu tabiin
hakkında zayıf noktayı belirtiyor. O da sade görüşüdür. Çünkü o, Ali'yi tüm
sahabeden üstün görüyordu. İbn-i Sad'ın söyledikleri sözler insaflıdır. Bu
nedenle Hafız İbn-i Hacer "Şabi'nin sadece onu görüşünde yalancı
gördüğünü" kesin olarak ifade etmiştir.İbrahim en-Nahai'nin "O itham
olunmuş" sözüne gelince, bizzat kendisi bunu açıklamaktadır. Haris dedi
ki; "Kur'an'ı üç yaşında, vahyi ise iki senede öğrendim." Kadı Iyad
"bazıları buradaki vahiyden kasıt, yazı ve hat sanatı olduğunu tefsir
etmişler." Aynısını Hattabi de söylemiştir. Ancak mezhebinin kabihliği,
şia mezhebindeki aşırılığı, Ali'ye vasiyyet edildiği iddiaları, Nebİ'nin
(s.a.v) ona vahyin bir kısmını sır olarak verdiğini, başkasının muttali
olmadığı gâybi bilgileri zanlanınca kendisine verildiği hususları bilinince bu
hususta da Haris'e kötü zanda bulunuldu. Onun hakkında bunlar söylendi.Derim
ki "Zannm bir kısmı günahtır.Zan haktan hiçbir şeyi ifade etmez.Müminin
şahsiyeti söz konusu olduğunda, onun sebebiyle hüküm ve sünnetlerin bir çoğu
atalete uğrama söz konusu olduğunda zandan oldukça kaçınmak lazım. Buradan
hareketle biliyoruz ki; kurdun Yusuf'un (a.s.) kanından beri oluşu gibi, Haris
de Rasulullah'ın (s.a.v) hadisinde yalandan beridir.Onun şialığına gelince,
Hafız İbn Hacer (r.a) der ki; öncekilerin örfünde şiacılık, Ali'nin Osman'a
olan üstünlüğüne itikad etmek, Ali'nin savaşlarında isabetli, muhaliflerinin
ise şeyheynin takdim ve tafdilinden sonra- hatalı olduğuna inanmaktır. Bazıları
Ali'nin Rasulullah'tan (s.a.v) sonra en efdal insan olduğuna da inanmış
olabilir. Bunu düşünen muttaki, dindar, sadık ve müctehid ise özellikle de buna
davet etmiyorsa- sadece bundan dolayı rivayeti reddedilmez.Bu böyle el-Haris'i
sika görenlerden birisi deMuhammed b. Sirin'dir. O şöyle diyor:
İbn-i Mesud'un
arkadaşlarından beş kişi vardı ki, onlardan ilim.alınırdı Dördünü gördüm,
Haris'i göremedim. Haris onlara tafdil edilirdi.Rasulullah'ın (s.a.v) iki
torunu Hasan ve Hüseyin'in yanında da Haris sikaydı. Ondan Ali'nin (r.a.)
hadislerini sorarlardı.İşte cerh ve tadil imamı, Yahya b. Muin, Haris hakkında
konuşana başını kaldırmamış ve "o sikadır" demiş. Ahmed b. Salih İse
el-Haris el-Avaİ sikadır. Ali'den rivayet edileni ne iyi hıfzetmiş ve ne güzel
yapmıştır.Haris'i sika görenlerin başında İmam Ahmed b. Hanbel gelmektedir Bu
meyanda ona uymaktadır. Bu da iki nedenden dolayıdır:Birincisi: Ali'nin arkadaşı
Asım b. Damra hakkında "O, Haris b, Avar'dan daha üstündür. Ve o benim
yanımda hüccettir" demektedir. (Arapçada) efal-i tafdil, üstün kılma,
müşareketi gerektirir. Eğer Haris Ahmed b. Hanbel'in yanında sika olmasaydı,
"Haris'ten daha üstün" ve "o benim yanımda hüccettir" sözü
çelişirdi. Bu takdirde yerme övmeye benzerdi. "Bu kılıç sopaya
benzer" babından olurdu.İkinci husus: Sünnette ihtilaf edilmesi halinde
kendisine başvurulacak derecede "imam" kılan Müsned'ine ahkam ve sünnetlerle
ilgili'bir çok hadisi ondan rivayet edip getirmesidir. Şunları söyleyen de
İmam Ahmed'dir. Rasulullah'tan (s.a.v) helal, haram, sünnet ve hükümlerle
ilgili bir şey rivayet ettiğimizde, senetleri sıkı tutarız. Nebi'den (s.a.v)
amellerin fazileti, bir hükmü koymayan veya kaldırmayan hususlarda bir şey rivayet
ettiğimizde senetlerde müsamahalı davranırız. Her halükarda Haris hakkında
söylenenler Muhammed b. İshak hakkında söylenenlerden daha çok değildir. Hişam
b. Urve (r.a) ona yalancı demiş, arkasında da İmam Malik (r.a) onu bunda takip
etmiştir. Tüm bunlar akranların birbirleri hakkındaki sözleridir. Açıklandığı
gibi bu tür sözlere iltifat edilmez.Bu vesileyle derim ki, Haris'in sika olduğu
şüphesizdir. Onun hakkında konuşanların bir hücceti de yoktur. İlim Allah
indindendir. İhtilaf ettikleri hususlarda kulları arasında hüküm verendir.Tüm
bunlar için bakınız:
Tarihu Osman b. Said
ed-Darimi s: 90-91.
Tahkik Dr. Ahmed Nuru's-Seyf.
İbn Ebi Hatem,
El-Cerhu ve't-Tadil: 3/79.
İbn Hayyan
Kitabu'l-Mecruh'in: 1/222.
Tahkik:
Mahmud İbrahim Zayid.
Tehzibu'l-Kemal: 1/215-216.
Mizamı'1-İtidal: 1/435-437,2/352.
Tehzibu't-Tehzib: 1/94,2/145.
Takribu'l Tehzib s. 60
El-Kifaye fi
İlmi'r-Rivaye s. 213.
Cami'u Beyani'1-İlmi ve Fadlihi: 1/15.
Şarhu Nevevi ala Müslim: 1/99.
9. Aynısı
Ömer’den mevkuf olarak rivayet edilmiş.
10. Huzeyfe’den
de böyle rivayet edilmiştir.
11. Haris el
Aşari’den Nebi’nin (s.a.v) şöyle dediği rivayet edilir. Şüphesiz Allah Yahya b.
Zekeriya’nın İsrailoğullarınada emredip onunla amel etmeleri için beş kelime verdi.
Bunun üzerine insanları Beytül Makdis'te topladı. Orayı doldurup, yüksekçe
yerlerine oturdular. (İnsanlar toplanıp oturduktan sonra) şöyle dedi:
"Allah, onlarla
amel etmem için bana beş kelimeyi emretti. Sizin de onlarla amel etmeniz için
onları size de emretmemi istedi. Onların ilki, Allah'a ibadet etmeniz ve O'na
ortak koşmamanızdır. Allah'a şirk koşan adamın misali şuna benzer:
Adamın biri öz
malından, altın vefa gümüşle bir köle satın alır. Köleye, "çalış ve
çahştığını bana öde" der. Köle ise çalışır ancak kazandığını efendisinden
başka kimselere verir. Hanginiz kölesinin böyle olmasını ister? Şüphesiz Allah
size namaz kılmanızı da emretti. Namaz kılarken sağa sola iltifat etmeyiniz.
Çünkü Allah sağa sola iltifat etmedikçe yüzünü kulunun yüzüne diker. Size
orucu da emretti. Bunun misali bir topluluk içinde, kesesinde misk olan,
bununla insanların beğenisini kazanan adamın misali gibidir. Şüphesiz, Allah
indinde oruçlu adamın ağız kokusu misk kokusundan daha güzeldir. Allah size
sadakayı da emretti. Bunun misali şuna benzer: Düşman esir aldığı adamın,
ellerini boynuna dolayıp boynunu vurmak için götürürler. Adam der ki:
Az çok fidye ile onu
sizden alıyorum. Ve adam fidye karşılığında kendini kurtarır. Allah'ı
zikretmenizi de emretti. Bunun misali şuna benzer:
Düşman hızlı bir
şekilde adamın izini takip ederek çıkar. Adam onlardan kurtulmak için çok
sağlam bir kaleye varıncaya kadar kaçar. Aynen bunun gibi, kul ancak Allah'ın
zikriyie şeytandan nefsini korur."
Nebi (s.a.v) şöyle
buyurur:
Ve ben, Allah'ın bana emrettiği beş şeyi size emrediyorum: İşitmek, itaat
etmek, cihad, hicret ve cemaat, "cemaatten bir karış kadar ayrılan
muhakkak tekrar dönmesi hariç boynundan
İslam halkasını atmıştır.[34]Ve hadisi
zikretmiştir.[35] Hadisi Tirmizi aynı
lafızla ve hadisin hasen sahih olduğunu belirterek, Nesai özetleyerek îbn
Huzeyme ve İbn Hıbban sahihlerinde ve Şeyheyn'in şartları üzerine sahihtir
diyerek rivayet etmişler.
12. Aişe'den
(r.a) [36]
şöyle rivayet edilmiş:Rasulullah'a (s.a.v) hicretten soruldu. O da şöyle dedi "Fetihten sonra hicret yoktur. Ancak
cihad ve niyet vardır. Savaşa çağırıldığınızda top yekûn çıkınız. [37]
13. (Buhari
ve Müslim) İbn Abbas'ın hadisi üzerinde ittifak etmişlerdir. [38]
14. Ebu
Davud ve Hâkim, Abdulmümin b. Halid'ten [39] ona
da Nicde b. Nafi [40] rivayet
etmiş. Diyor ki, İbn Ap bas'tan: Eğer
savaşa çıkmazsamz, size azap verir. [41]ayetini sordum.
Şöyle dedi:
"Rasulullah
(s.a.v.) Arap kabi lelerinden bir kabileyi savaşa çağırdı. Onlar da ağır davrandılar.
Bunun üzerine kendilerinden yağmur engellendi. Bu onların azabıydı." Hakim
bu hadisin sahih isnatlı olduğunu söyledi.[42]
Müellif -Allah onu affetsin- der ki, bu ve ondan önceki hadiste, imamın
kendisini cihad ile görevlendirdiği kişi veya kişilere cihad her ne kadar o
anda farzı kifaye de olsa farzı ayn olur.
15. Ebi
Katade'den [43] rivayet edilmiş.
Rasulullah (s.a.v)bir gün hitab edip cihadı zikretti. Cihaddan bahsetti. Farzların
dışında ona hiçbir şeyi üstün kılmadı. Hadisi Ebu Davud[44] ve
onun tarikiyle de Beyhaki rivayet etmiş. Ve farzı ayn olan fazları cihada
tafdil ettiğinden dolayı cihad kimi zaman farzı ayn da [45]
olur. [46]
16. İbn
Cerir Tefsirinde ve Hakim tahriç edip, Ebi Raşid el-Hubrani'den olan isnadı da
sahih bulmuştur.[47]
Der ki: Mikdad'a [48]
Humus'ta sarrafların sandıklarından bir sandık üstünde oturmuş insanlara
gazadan bahsederken geldim. "Şüphesiz, Allah seni mazur görmüş"
dedim. Bunun üzerine dedi ki: Buhus suresi benden bunu kerih gördüAllahu Teala:
"Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın..." [49] buyuruyor.
[50]
17. İbn Ebi
Şeybe Musannef'i Kitabu'l-Cihad: 5/306 isnadı sahihtir. İbn Cerir Tefsirinde
Süfyan b. Vaki ve Abdulala talikleriyle rivayet etmiş. 10/85
18. Hasan'dan
aynısını rivayet etmiş.
19. Katade'den"istekli
ve isteksiz olarak..." rivayet| edilmiş.
20. Ebil
Avam'dan o da Ebu Eyyub'ten şunu rivayetti etmiş. Kendisinin bir yıl cihaddan
geri durduğunu "Hafif ağır savaşa kuşanıp çıkın." [51]ayetini
okuduğunu ve senesinde savaşa çıktığını söyler. Ve "ben bu ayette ruhsat
görmüyorum" dedi.
21. Aynı
şekilde sahih bir senetle Mansur'dan [52] o da
Hakem'den [53]
"Hafif ve ağır olarak savaşa kuşanıp çıkın.
"Yani
çalışanlar ve çalışmayanlar olarak savaşa çıkın şeklinde olduğu rivayet
edilmiştir. [54] Ağırdan kasıt; malı mülkü
olup da bırakmaktan hoşlanmayan adam, hafif ise; malı ve mülkü hiç olmayan kişidir
denilmiş.
22. İbn Ebi
Zeyd demiş ki, hafif; cesaretli, ağır ise; korkaktır. Bunu Nakkaş da [55]
hikaye etmiştir. [56] İmam
Kurtubi tefsirinde şunu söylemektedir.
Ayetin anlamında
doğru olan şudur:
İnsanlar kendilerine
hafif de gelse ağır da gelse cümleten savaşa çıkmakla emrolundular.
23. Zuhri [57] der
ki; Said İbnu'I-Müseyyeb bir savaşa katılıp gözlerinden birini kaybetmişti.
Bunun üzerine kendisine sen hastasın denildi. Kendisi estağfirullah hafifi ve
ağırı bütün savaşa çıkar, savaşma imkanım olmasa bile sayı çoğaltır metal
korurum.Rivayet edilir ki, insanlardan bir kısmı, Şam savaşlarında
ihtiyarlıktan kaşları gözlerinin üstüne düşmüş bir adamı görmüş, kendisine
"Şüphesiz Allah
seni mazur görmüştür" demeleri üstüne kendisi;
"Ey kardeşimin
oğlu! Hafif ve ağır olarak savaşa çıkmamızla muhakkak ki emrolunduk.[58]
24. İbn Ümmü
Mektum [59] ismi
de Amr'dır. Uhud gününde şöyle demiş:
"Ben ama bir
adamım. Bana sancağı teslim edin. Kesin olan şu ki bayrak sahibi hezimete
uğrasa, ordu da hezimete uğrar. Ben ise kimin ben hedeflediğini bilmediğimden
yerimden ayrılmayacağım. O gün sancağı Musab b. Umeyr almıştı. [60]
25. İbn
Mübarek Atiyye b. Ebi Atiyye'den [61] İbn
Ümmü Mektum'u Küfe günlerinden bir günde
üzerinde bol biri zırhla onu safta sürüklediğini gördüğünü rivayet eder. [62]
26. Enes b. Malik'den
(r.a), Ebu Talha (r.a) [63]
"Hafif ve ağırolarak kuşanıp savaşaçıkın"ayetini okuduktan sonra dedi ki: Allah bize emretti.
Biz de genç-yaşlı savaşa çıktık. Beni donatıp hazırlayınız." Bunun üzerine
çocuklarAllah sana rahmet etsin. Şüphesiz sen Rasulullah, Ebubekir ve Ömer
döneminde savaştın. Biz senin yerine de savaşırız" dediler. Denizde savaşa katıldı ve vefat
etti. Onu defnetmek için bir ada aramaya
koyuldular. Ancak yedi günden[64]
sonra adaya bulup onu defnettiler. Cesedi de değişmemişti. İbn Mübarek Kitabu'l-Cihad'da
ve Hakim rivayet etmistir. Hakim Müslim'in şartlarına göre sahihtir demiş. [65]
27. İbn
el-Mübarek Cuveybir [66]
tarikiyle Dahhak'tan[67]Allah'ın
(c.c):
Hoşunuza gitmediği halde savaş üzerinize
farz kılındı.[68]
sözü hakkında şunu rivayet etmiş:
Savaş ayeti nazil
olunca ondan hoşlanmadılar. Ancak Allah azze ve celle savaş ehlinin sevabını,
savaş ehlinin faziletini, Allahu Teala'nın savaş ehli için hazırladığı hayat ve
rızkı beyan edince, yakin ehli hiçbir şeyi cihada tercih etmediler. Onu sevip
ona rağbet ettiler. Öyle ki Rasulullah (s.a.v) onları taşıyacak bir binek
bulamadığını söyleyince ve infak edecekleri bir şeyleri bulamayınca
hüzünlerinden dolayı gözlerinden yaşlar boşana boşana döndüler. [69]
28. Ömer b.
Hattab (r.a) şöyle der:
Sizin üzerinize üç şey
farz kılındı; hac umre ve cihad. [70]
29. Makhul'den
onun kıbleye dönüp on defa yemin ettikten sonra "savaş üzerinizde
vaciptir. Ve isterseniz bunu daha da arttırırım" dediği rivayet edilir.
Abdurrezzak Musannaf ında rivayet etmiş.
"İsterseniz bunu
daha da arttırırım" sözünün anlamı; mutmain olmanız için yeminleri daha
da arttırabilirim" demektir. [71]
Bil ki, kafirlerle
kendi ülkelerinde cihad etmek, alimlerin ittifakıyla farz-ı kifayedir.Ibn
el-Müseyyeb ve İbn Şubrume'den onun farzı ayn olduğu nakledilmiş.Farz-ı Kifaye:
Yeteri kadarı bunu yerine getirdiklerinde,
sorumluluk ve günah diğerlerinden düşer. Eğer tümü onu terkederse hepsi
günah işlemiş olur. Ancak günah tümünü
kapsar mı, kapsamaz mı diye iki görüş var: Birincisi (ki en doğrusudur)
özrü olmayan herkes günahkar olur. ikincisi, tümü günah işlemiş olur. Her
seneki asgari cihad bir keredir. Bunun arttırılmasımn daha efdal olduğunda
ihtilaf yoktur. Bir yılı savaşsız geçirmek caiz değildir. Ancak müslümanların
zayıf oluşu,düşmanın çokluğu ve eğer savaşa başlarlarsa köklerinin kazınacağı
gibi zaruretler ile kutun zorluğu, hayvan yeminin az oluşu vb. özürler gibi
özürlü olma halleri hariç. Eğer ortada bir zaruret ve özür olmazsa cihadı bir
yıl ertelemek caiz değildir. Şafii ve arkadaşları bunu ifade etmişler. [72] İmam [73] der
ki, benim yanımda muhtar olan usulcülerin yoludur. Onlar diyor ki, cihad zorlu
bir davettir. Müslüman olanların veya müslümanlarla barış yapanların dışında
kimse kalmayıncaya kadar imkanlar dahilinde bunu ikame etmek gerekir. Yılda
bir kez yaşamak ile siniri anam ayacağı gibi, fazla yapma imkanı olduğunda da
tatil edilemez. Fakihlerin söyledikleri bu görüşü mutat ve genel duruma
hamletmişler. O da şudur:
Ordunun teçhizatı için
mal ve levazım, yılda bir seferden başka gelmiyordu.[74] Hanbelilerden
Muğni sahibi der ki, yılda yapılacak cihadın en az sayısı bir defadır. Özrü
olanın dışında her yılda cihad etmek vaciptir. Her yıl birden fazla cihad
etmeye ihtiyaç hissedilirse o kadar çıkmak vaciptir. Çünkü cihad farzı
kifayedir. İhtiyaç hasıl olduğunda onu yapmak vaciptir[75]
Kurtubi tefsirinde
diyor ki: İmamın üzerine (kendisi dahil), bir grubu yılda bir kez düşmanın
üstüne salması farzdır. Kendisine gitmese de, güvendiği bir kişiyi tayin eder.
Onları İslam'a davet eder. Onları engeller ve eziyetlerini geri çevirir.
İslam'a girinceye kadar veya cizye verinceye kadar Allah'ın dinini galip
kılar.[76]
Cihad, çocuk, deli
kadın ve kendisini savaştan engelleyecek bir hastalığı olana vacip değildir.
Tek gözlü, baş ağrısı olan, dişleri ağıran, hafif bir humma vs. ile az topal
olan kişilere de cihad vaciptir. Aynı zamanda bu Ahmed'in mezhebidir de[77]
Bunda bir ihtilafın olduğuna inanmıyorum.
Savaşmanın, ancak
müslüman ebeveynin izniyle caiz olabileceğinde imamlar ittifak etmişler.
Bunların olmaması durumunda dede ve nine aynı konumdadır. İki görüşten sahih
olanına göre ise ikisinin bulunması halinde de (dede ve nine) aynı ebeveyn
konumundadırlar.[78] Mesele:
Önce ebeveyn izin
verir sonra çocukları safa varmadan kararlarından ikisi veya birisi vazgeçerse
onun dönmesi gerekir. Ancak onun dönüşüyle müslümanlarm kalplerinin kırılması,
yahut mal ve canından korkarsa o zaman dönmez. Nefsinden korkması halinde,
orduyla dönmek üzere yol üzerindeki bir köyde ikamet etmek imkanı varsa bunu
yapması gerekir.
Eğer savaşa başladıktan
sonra kararlarını değiştirirlerse o zaman en sahih görüşe göre ayrılması
haramdır. Meselenin tümündeki İmam Ahmed'in görüşü budur. Onu Muğni'de zikretmiştir. [79]
Üzerinde borç olan
kişinin çıkması durumunda ihtilaf etmisler. İmam Ebu Bekr b. el-Munzir el-İşraf
kitabında: "Malik,borcunu ödeyemediği borçlunun savaşa çıkmasına ruhsat verirdi"
der. Evzai, borçlunun borç sahibinden izin almadan savaşa çıkmasına ruhsat vermiş.
Şafii, borcu olan, borç sahibinin izni olmadan savaşa çıkamaz. Bu borcun
müslüman vaya kafire olması neticeyi değiştirmez. [80]
30. İbnül
Münzir diyor ki, Uhud kıssasında Cabir b. Abdullah'ın hadisinde babasının [81]
borçlu olduğu halde düşman ile savaşmaya çıkışı, Cabir ve Nebi'nin (s.a.v) bu
durumu bildikleri halde bunu kerih görmeyişi; borcu olup da ödemeyenlerin
savaşa çıkmalarının yasak olmadığına delildir. [82]
Müellif der ki: İmar Ahmed, İbn Münzir'in delillendirdiği gibi o da Abdullah b.
Haram Ebi Cabir'in kıssasını delil göstererek o delille borcunu ödemeyi
terkedenin izinsiz savaşa çıkabileceğini belirtmiştir. [83]
Ebu Zekeriyya
en-Nevevi diyor ki, eğer borçlu darlaktaysa -hemen ödemesi istenmediği için-
sahih görüşe göre savaştan engellenemez. Bunu Ravza'nm aslında zikretmiştir.
Onu takip edenler de bunu nakletmişler.[84]
Burada Rafii bunu zikretmemiştir. Aynı zamanda bu, geçtiği gibi İmam Malik'ten
gelen düşünceye de uygundunDevamla eğer, hazır maldan borcunu ödeyecek, durumu
yerinde birini vekil kılarsa, çıkabilir. Eğer borç müeccelse (gecikmeli olarak
ödenebilirse) borç sahibinin onu cihaddan menetmesi görüşlerin en sahihine göre
hakkı değildir. [85]
Müellif -Allah onu
affetsin- der ki:
Tüm bunlar farzı kifaye
olan cihad İçindi. Eğer bize ait olan bir beldeye kafirler girerlerse, ona
girmek üzere iseler, kapılarına dayanıp henüz girmemişlerse, sayıca oradaki
ahalinin iki misli veya daha az ise bu durumda cihad farzı ayn olur. Bu
durumda; -iki görüşten en sahih olanına göre- köle efendisinin izni olmadan,
kadın -eğer onun savunma gücü varsa- kocasından izin almadan çıkar. Aynı
şekilde çocuk da babasının izni olmadan, borçlu da borç sahibinin izni olmadan
çıkarlar. Bunların tümü aynı zamanda Malik, Ebu Hanife ve Ahmed b. Hanbel'in
mezhebidir. [86]
Eğer düşman aniden
saldırmış ve hücum etmişse ve onların da savaş için toplanıp hazırlık yapma
imkanı yoksa, kafirin karşısında olduğu kişi ve kişiler eğer teslim olup
öldürülmekten korkuyorlarsa nefsini ko rumak İçin imkanlar dahilinde hareket
etmesi gerekir. Burada hür ile köle, kadın, ama, topal ve hasta arasında hiçbir
fark yoktur. Her ne kadar öldürülme veya esir düşme durumu söz konusu da
olsa... Eğer teslim olmaktan imtina etmesi halinde öldürüleceğini bilirse,
teslim olması caizdir, Ancak savaşmak daha efdaldir. Eğer kadın, teslim olması
halinde kendine el uzatacaklarını biliyorsa, öldürülse dahi kendini savunması
gerekir. Çünkü kim zinaya zorlanırsa ölmeyi öldürmeyi defetmek amacıyla boyun
eğmesi caiz defğildir.Ezrai[87]
Ganiyye'de diyor ki: Zahir olan görüşe göre güzel emred (bıyığı terlememiş
oğlan) hemen veya zamanla fuhuşla kastolunacağını bilirse onun hükmü, kadınla
aynıdır Hatta daha da evladır. Düşman saldırdığı bölgede onları karşılayacak
sayıda insan çıkmışsa, geride kalanların sahih görüşe göre yardım etmesi onlara
vaciptir. Kasır mesafesinin altında olan bir yere düşman girerse, düşmanın girdiği
beldedekilerin üzerinde olduğu gibi bunların üzerine de cihad farz-ı
ayndır.Maverdi [88] diyor ki:
Çünkü bu savunma
savaşıdır, gazal değil. Dolayısıyla gücü yeten herkese farz olur. (Maverdi-|
nin sözü bitti.)
Kasir mesafesinde
olanların düşmanın saldırdığı beldeye -eğer bu belde ona mücavirde kifayet
edecek sayı yoksa-yardım etmek için gitmeleri gerekir. Eğer onlara yardım etmek
için yeteri sayıda insan çıkmışsa, geri kalanlardan günah düşer. Ancak, büyük
ecri ve bol sevabı da kaçırmış olurlar.Bazıları da onlardan günahın
düşmeyeceğini, onlara koşup yardım etmenin kendilerine vacip olduğunu söylemişler.
Kasir mesafesinin üstünde olanlar, eğer onların dışındakilerde yeteri sayı
varsa iki görüşten en sahih olanına göre, onlara yardım etmek kendilerine farz
değildi.İkincisi:
Kafirlerin beldeden
çıkarıldıkları ve defedildikleri haberi yayılıncaya kadar belde yakınlarına ve
yakınlarının yakınlarına da vaciptir. Bir beldenin komşuları ve komşularının
da komşuları yoksa ve savaşmaya kadir iseler, başkalarının iltihak etmelerini
beklemezler. Kasir mesafesinin altında olanın bineğinin olması da gerekmez.Kasir
mesafesinde olan için ise iki görüş vardır: En sahihine göre binek şarttır.
İkincisine göre; durumun şiddetinden dolayı şart değildir. Kasir mesafesinde
olan ve olmayanda sahih görüşe göre- azığın bulunması şarttır.
Eğer düşman İslam
diyarında bir harabeye veya dağa iner konaklarsa, bu da yerleşim birimlerinden
uzak ise; bu durumda onların beldeye giriş rnesabesinde olup olmadığı hususunda
iki görüş var. Gazali ikisini de mutlak görmüş.İmamu'l-Harameyn'in ashabtan
naklettiği ise, onların bu inişini beldeye iniş şeklinde algılanışıdır. Çünkü o
da Darul İslam'dandır. Dar da müslümanların oturma meskenlerini ifade eder.
Eğer hiçbirinin meskeni yoksa, müslümanları telef olunacak şeylere düşmekle
teklif etmek uzaktır.
Ebu Zekeriyya Nevevi:
İmamın tercih ettiği bu anlayış hiçbir şey değildir. Hiçbir anlam ifade etmez.
Defedilmeleri mümkün iken kafirlerin İslam diyarını istila etmelerine imkan
vermek nasıl caiz olur? Allah en iyi bilendir. [89] Kurtubi
ise tefsirinde şöyle der:
"Düşman İslam
diyarına yaklaşır ve girmese de, yine Allah'ın dini hakim oluncaya, İslam
diyarı korununcaya, etrafı muhafaza edilinceye ve düşman cezalandınhncaya kadar
onlarla savaşmak lazım gelir. Bunda ihtilaf da yoktur.[90]
Beğavi'nin
"Kafirler İslam diyarına girerlerse; cihad, yakın olanlara farzı ayn, uzak
olanlar hakkında da farzı kifayedir" sözünün anlamı da budur. Bu mesele
daha önce geçmişti. [91]
Bu baba uygun gördüğüm
furuaati meseleler bunlardır. Onların detayının yeri fıkıh kitaplarıdır. Allah
en iyi bilendir. [92]
[1] Bakara: 2/216
[2] Bakara: 2/244
[3] Bakara: 2/251
[4] Tevbe: 9/5
[5] Tevbe: 9/29
[6] Hac: 22/40
[7] O zamanın imamlarından Hüseyin b. Hasan b. Muhammed b.
Halim'dir. Hakim kendisi hakkında fakih ve kadı olan Ebu Abdiliah b. Ebi Muhammed,
Maverau'n-Nehr'de şafiilerin biricik alimidir. Ziyaret amacıyla 77.senesinde
Nişabur'a geldi. Hadisten rivayet etti. Hakim Ebu Ab-dilîah el-Halimİ 403
senesinde vefat etti, der. îbn Sebki'nin "Tabakatu'ş-Şafüyetü'l-Kübra:
4/333-334. EI-Halimi onu dedesi olan Halim kelimesine nisbettir. el-Lübab fi
Tehzibi'l-Ensab: 1/382 Bağdat
[8] Kitabu'l Minhac fi Şuab'il İman: 2/466.
[9] Muhammed: 47/4
[10] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/77-78
[11] Bu hadis mütevatir hadislerdendir. Sahiheyn'deki lafzı
işe şöyledir:
"İnsanlar 'La ilahe illallah' deyinceye kadar
onlarla savaşmakla emrolundum. La ilahe illallah diyen benden malını ve
nefsini hakkıyla olan hariç korumuştur. Onun hesabi ise Allah'a aittir."
Buhari îstitabe: 2,
İtisam: 2, Müslim İman: 8, Tirmizi İman: 1, Nesai Cihad: 1, Ebu Davud Cihad:
104, îbn Mace Fiten: 1, Ahmed: 2/528.
[12] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/78-79
[13] Makhulu'ş-Şami ve Ebu AbdiIIah'tir. Güvenilir ve
fakihtir. Ç irsal yapar. Yüz on küsur senesinde vefat etmiş. Et-Takrib s.
347Hadis, senedindeki kesikliğinden dolayı zayıftır. Çünkü makrrul Ebu
Hureyreden (r.a) işitmemiş. Ebu Davud Cihad: 35. Hadisi Ala b. Haris Makhul ve
Ebu Hureyre tarikiyle rivayet etmiş. Darekutni Sünen'in-de Yezid b. Yezid.
Makhul ve Ebu Hureyre tariki 2/56. Ayrıca Ebu Davud tarikiyle de rivayet
etmiş. Sonra şöyle söyler: Makhul Ebu Hureyre'den işitmemiş, onun dışındakiler
güvenilirdirler. Ayrıca onu Muhammed b. Alvan Haris b. Nebhan ve Ali tarikiyle
de rivayet etmiş. Der ki, onda sabit olabilecek bir şey yoktur 2/57. Beyhaki
Sünen'i Kübra'sında Ebu Davud tarikiyle 3/121 rivayet etmiş. Hafız Ukayli dedi
ki; bu metinde sabit olacak bir isnad yoktur. Et-Talhisu'I-Habir: 2/35,
Nasbu'r-Raye: 2/26-28. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/79
[14] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/79
[15] Ebu Davud Cihad: 35. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid
Yayınları: 1/79
[16] O Beşir b. Mabet'tir. Onun Zeyd b. Mabed es-Sedusi
olduğu da söylenmiştir. İbn Hasasiye olarak meşhur olmuş.
[17] Sünen'ül-Kübra Kitabu's-Siyer Babu Asli Farzı '1
Cihadi: 9/20.
[18] Abdullah b. Cafer b. Geylan Ebu Abdirrahman el-Karşi.
Güvenilirdir. Son zamanlarında değişmiştir. Fahiş hataları onu geçmez. 20 senesinde
vefat etmiştir. Takribu't-Tehzib s: 170.
[19] Ubeydullah b. Amr b. Ebi'l Velid er-Rakiy Ebu Vehbil
Esedi'dir. Güvenilir bir fakihtir. Sekizyüzün sekseninde -bir yıl eksik- vefat
etmiş. Takribut Tehzib s.226.
[20] Zeyd b. Ebi Enise el-Cezeri Ebu Usame'dir. Aslen
Küfelidir. Daha sonra Raha'da ikamet etmiştir. Güvenilirdir. 19 veya 24 te
vefat etmiştir. Takribu't Tehzib s. 112.
[21] Cebele b. Suhaym Küfe'li ve güvenilirdir. Üçüncü
asırdandır. 25 senesinde vefat etmiş Takribut Tehzib: 54.
[22] İbn HaMusir İbn Afaze Ebul Musni'dir. Makbul bir
kişidir. Takribut Tehzib s. 349
[23] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/80-81
[24] Seleme b. Nufeyl'İn sohbeti olmuştur. Humus'ta ikamet
etmişTakribut Tehzib s. 131.
[25] Nesai rivayet etmiş. Nesaİ benzerleriyle hasen bir
isnad ile rivayet etmiş. Kitabu'1-Hayl (Atlar): 1, Ahmed: 4/104.
[26] Müslim İmare: 53. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları:
1/81
[27] Hadis sahihtir. Ebu Davud Cihad: 18, Nesai Cihad: 1,
Ahmed: 3/124-153, Darimi Cihad: 2/213, Beyhaki Sünenü'l-Kübra, İbn Hıbban
Mevarİdu'z-Zaman el-Cihad, Hakim Müslim'in şartlarına göre bu hadis sahihtir
demiş. Zehebi de ona muvafakat etmiş. 2/81.
[28] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/81-82
[29] Vasile b. Aşka İbn Kab el-Leysi 'dir. Meşhur
sahabüerden olup Şam'da İkamet etmiş, 85 senesine kadar yaşamış. Takrib s.368.
[30] Hadis zayıftır. İbn Mace Haris b. Nebhan tarikiyle, Atebe
b. Yekzan, Ebi Said, Makhul'dan o da Vasile b.Eskaf tan rivayet etmiştir. İbn
MaceCenaiz: 31. Ancak "Her imamın arkasında namaz kılınız." lafzını
göremedim. Onun İbn Asakir il Haris'ul b. Nebhan'dan olma ihtimali var. Hafız
onun metruk olduğunu söylemiş. Takribu't-Tehzib s. 61. Ataba b. Yakzan'ın zayıf
olduğunu, Takrib s.223. Ebi Said'in de meçhul olduğunu, Takrib s. 408
söylemiş. Allah rahmet etsin devamla, Ukayli dedi ki, bu isnatta sabit olacak hiçbir
şey yoktur demiş. Et-Tahlisu'I-Habir: 2/35.
[31] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/82.
[32] Hadis hasendir. Ebu Ya'la onu Hubeyb b. Habib
tarikiyle İshak es Sabii, Haris b. Abdullah o da Ali'den merfu olarak rivayet
etmiş. El-Maksadu'1-UIa fi-Zevaidi Ebi Ya'la el-Musılı s: 101. Heysemi:
"Hadiste Haris var, o yalancıdır" der. Mecmau'z-Zevaid: 1/38.
[33] Haris el-Haris b. Abdullah el-Avar el-Hemedani Ebu
Zuheyr el-Kufi'dir. El-Haris b. Ubeyd
olarak da anılır. Ali'ye dosttuk etmiş tabiral büyüklerindendir. Ali'ye
taraftar olup onu tüm sahabeye Allah onların ilmünden razı olsun tercih ederdi.
Bunun için onun hakkında konuşmu lardır. İlk önce onun hakkında konuşan o yalancıdır
diyen el İmam eş-Şi bi'dir. Ondan sonra da itham olunmuş diyen İbrahim
en-Nahai'dir.
Bu büyük tabiin hakkında konuşmanın menşei budur. Bu iki imamdan sonra
onun hakkında konuşanlar onlann haksız hükümlerine binaei dir.Yardım istenilen
Allah'tır.
Buradan hareketle, ondan töhmetin aslını nefyetmekle yetiniyorum Çünkü
aslın nefyolunmasıyla fer de nefyolunur. Ve derim ki asıl; icma len ve tafsilen
(bütünüyle) menfidir.
İcmale gelince, Sabi ve İbrahim en-Nahai'den gelen bu haber'in nusu
onlann mevlası Muğire b. Muksim ez-Zabyi el-Kufi'ye (r.a.) dayanır. İbn Fudayl
"o tedlisçidir. Haddesena denilenin dışındakileri yazmaz diyor. Buradaki
rivayeti ise anana iledir. Tahdisi tasrih etmemiş. İmam Ahmed İbrahim'den olan
hadisini Özellikle zayıf görmüş. İmam Acli'de "Osmaniydi" der.Hadis
alimlerinin ortaya koydukları kaideleri uyguladığımızda, yukarıda ifade edilen
üç maddeden her biri bu haberin reddi için yeterlidir. Diğer önemli bir nokta;
Osman'a mutaassıp olan, Ali'ye mutaassıp olan hakkındaki sözleri kabul edilmez.
Hele hele bu değerli tabiin gibi bazı İnsanların şahsiyetine dil uzatma
şeklinde bunlara itimad ediliyorsa, haliyIe kabul edilmez.
[34] Hadisin devamı:
Kim cahiliye davasını güderse muhakkak ki o Cehenneme
yığılacaklardandır." Adamın
biri:"Ey Allah'ın Rasulü, namaz kilsa ve oruç tutsa" dedi. Bunun
üzerine:Namaz kılsa da oruç tutsa da" dedi.Sizi müslüman mümin Allah'ın
kulları diye isimlendiren Allah'ın davasını güdünüz."
[35] Tirmizi Misaller: 3, İbn Huzeyme Salat: 244, 2/64'te
daha uzun bir şekilde Muaviye b. Selam, Zeyd b. Selam ve Ebu Selam tarikiyle rivayet
etmiş. Mevaridu'z-Zaman: 298-299. Yahya b. Ebi Kesir Zeyd'in ve babasının,
Haris el-Aşari'nin -yani Ebu Malİk'in Rasulullah'ın (s.a.v.) dediğini rivayet
etme şeklindeki tarikiyle rivayet etmiş.Müstedrek, Kitabu'1-İlmi Ali b.
Mübarek, Yahya b. Ebi Kesir, Zeyd b. Selam ile olan tarikle ve Muaviye b.
Selam, Yahya b. Ebi Kesir Zeyd b. Selam Ebu Seleme ve Haris tarikiyle ve ayrıca
Ûbban b. Zeyd, Yahya b. Ebi Kesir ve Zeyd tarikiyle rivayet etmiş.Zehebi diyor
ki; Ebu Selam yalnız kaldığı için hadisi ikisi de rivayet etmemiştir.
1/117-118Aynı hadisi Kitabu's-Salat'ta özet olarak da Muaviye b. Selam, Zeyd b.
Selam, Ebu Selam ve Haris el-Aşari tarikiyle rivayet etmiş. Hadisin imamların
şartlarına göre sahih ve mahfuz olduğunu belirtmiş: 1/235. İmam Ahmed: 4/202.
Abdurrezzak Musannef: 11/339.İbn Abdilberr şöyle der: O, hasen bir hadistir,
timin bir çok fennini içermektedir. Ebi Seleme'den hadisin tamamını sadece
Muaviye b. Seleme rivayet etmiş. El-tstiab ala Hamişi'l-Isabe 1/289-290Hadisin
tamamını Ebi Selam'dan ancak Muaviye b. Selam rivayet etmiş sözüne bakmak
lazım. Çünkü Ebi Selam'dan rivayet eden kardeşi Zeyd b. Selam'dır, kendisi
değil.
[36] Müminlerin annesi Ebu Bekir es-Siddik'İn kızı
Aişe'dir. Biset-ten 4-5 yıl sonra doğmuş, Rasulullah (s.a.v) vefat ettiğinde 18
yaşındaydı. 57 veya 58 yaşında iken vefat etmiştir. El-îsabe: 4/359-361.
[37] Müslim İmare: 20.
[38] Buhari Cezayis-Sayd: 10, Cihad: 1,27,194, Cizye: 22,
Hac: Müslim İmaret: 20, Babul Mübayeati 3/1387.
[39] Abdulmümin b. Halid el-Hanefi Ebu Halid el-Mervizi
yedirf ci asırdandır ve onda bir beis yoktur. Takribut Tehzib s.221.
[40] Nicde b. Nafi el Hanefi dördüncü asırdandır ve
meşhurdur. Talp ribut Tehzib s. 356.
[41] Tevbe: 9/30
[42] Hadis zayıftır. Ebu Davud Cihad: 19. Münziri onda
sükut etmistir. Müstedrek Cihad: 2/118. İsnadın sahih kılınmasında Zehebi de
ona uyar. Ancak sahihliğinin kendisine nereden geldiğini bilmiyorum. Her ikîsinde
de müellifin lafzının nassını bulamadan Hakim'in lafzı, ona yakındır.
[43] Ebu Katade el-Ensari Haris'tir. Kendisine Amr veya
Numan b, Rıbi es-Selemi el-Medeni de denilir. Uhud ve sonrasına şahit olmuş 54yılında
vefat etmiş. Takribut Tahzib s. 422.
[44] İbn Ebi Şeybe Musannef'inde Ebu Salih'ten181 Allahu
Te-ala'nın "Hafif ve ağır savaşa çıkın." (Tevbe: 9/41) sözü hakkında
"Genç ve ihtiyar olarak" demek olduğunu rivayet eder.182
[45] Süleyman b. Davud b. el-Carid et-Tayalisi'dir.
[46] 15. Hadis sahihtir. Ebu Davud et-Tayalisi onu rivayet
etmiş. Senedindeki tüm adamlar Sahiheyn'de hüccet kişilerdir. Hafız da onu
el-Metalib'ul Ali'ye de tahriç etmiş ve onu Ebu Davud'a dayandırmıştır. 2/145
Beyhaki, Sünenü’l-Kübra, Siyer: 9/48.
Ancak onu Menhatu
1-Mabut'ta bulamadım. Darimi Sünen'inde hasen bir isnatla aynı şekilde rivayet
etmiş. 2/207.
[47] Ebu Raşid el-Hubrani eş-Şami'dir. İsminin Ahdar veya
Numan olduğu da söylenmiş. Üçüncü asırdan ve sıkadır. Takribut Tehzib s. 405.
[48] Tüm nüshalarda, İbn Cerir'in tefsirinde buus
geçmektedir. Hakim ve diğer başka tefsirlerde buhus- geçer. Tevbe Suresine
Buhus suresi denmesinin sebebi, surede münafıkların sırlarını araştırması ve
deşmesini içermesidir. İbnu'1-Esir Buhus'un mübalağa kiplerinden olduğunu Faik'te
gördüğünü beyan eder. En Nihaye Fi Garib'il Hadis 1/99.
[49] Tevbe: 9/41
[50] Tefsiru İbn Cerir et-Taberi 10/86, el-Müstedrek
Kitabu'l-Cihad 2/118. Zehebi de hadîsin tashihinde ona muvafakat etmiştir. Ebu
Salih Abdurrahman b. Kays el-Hanefi el-Kufi'dir. Üçüncü asırdandır ve sikadır.
Takribu't Tehzib s.208
[51] Tevbe: 9/41.
[52] Mansur b. Zazan El Vasıti Ebul Muğire Es Sekafi'dir.
Sıkadır. Altın asırdandır. Yirmi dokuzunda vefat etmiş. Takribu't Tehzib
s.237-238.
[53] Hakem b. Uteybe Ebu Muhammed El Kindi el Kufi'dir.
Sıka ve fakihtir. Ancak kimi zaman tedlis yapmıştır. Beşinci asırdandır. Altmış
küsur yaşındayken vefat etmiş. Takribut Tehzib s.80.
[54] İbn Ebi Şeybe Sahih bir senetle rivayet etmiş.
Kitabu'l Cihad I 5/306: İbn Cerir tefsirinde rivayet etmiş. 10/97. İbn Kesir
Tefsiri 2/359. Suyuti Durrul Mensur'da, İbn Ebi Hatem ve îbni'I Munzir'e nisbet
etmiş. % 3/246.
[55] Nakkaş Muhammed b. el-Hasan b. Muhammed Ebubekir el
Mukri'dir. Aslen Musul'ludur. Kur'an harflerini iyi bilir. Tefsire de hakimdi.
Bu konuda bir kitap telif etmiş, ismini Şifau's-Sudur koymuştur. Ebu'l-Hasan edDarekutni
onun öğrencilerindendir. Tefsirine gelince
içinde sahih bir hadis yoktur. Üç yüz elli bir yılında vefat etmiş.
Tarihul 1 Bağdad: 2/201, 202, 205.
[56] İbn Cerir tefsirinde tahriç etmiş. 10/98. O.
Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem el-Adevi'dir. Sekizinci asırdandır. Ancak
zayıftır. Seksen iki senesinde vefat etmiştir. Takribu't Tehzib s.202.
[57] Tüm mahdut nüshalarda el-Ezheri geçmektedir. Tashih
Kurtubi ve Begavi tefsirlerinden gelmiştir. O Muhammed b. Müslim b. Abdil-ah
b. Şihab ez-Zuhri el-Karşİ Ebubekir'dir. Fakih, hafız büyüklüğüne yakışır
sağlamlıktaydı. Dördüncü neslin başındaydı. Yirmibeş senesinde veya bir iki yıl
önce vefat etmiş. Et-Takrib s. 318.
[58] İbn Cerir de aynı kıssayı tefsirinde zikretmiştir.
10/98. Aynı şekilde Beğavi tefsirinde rivayet etmiş Maalimu't-Tenzil 4/176.
İbn Kesir tefsiriyle matbudur.
[59] Amr b. Ümmü Mektum'dur. Ammesinin ismi Ümmü Mektum,
Atike bnt. Abdillah. İbn Ümmü Mektum Mekke'de ilk dönem müslümanlarındandır.
Aynı zamanda ilk muhacirlerdendir. Kadisiye'de elinde sancak ile beraber şehid
olmuş. Kadisiye'den Medine'ye dönüp orada vefat ettiğini söyleyen de var.
El-İsabe 2/523-524.
[60] El-Camiu Li Ahkami'l Kur'an: 8/150-151. Bu eseri
Kurtu-bi'den başka rivayet edeni görmedim.
[61] Atiyye b. Ebi Atiyye Buhari onu Tarih'ul Kebir'de
zikretmiş onun bu eserini İbn El Mübarek tarikiyle zikretmiş. Ayrıca onu Atiyye
b. Kays el | Killabi Ebi Yahya el Humsi'den ayırmıştır. Et Tarihu'l Kebir 4/11.
İbn Hıbban Es-Sikat'ta zikretmiş. 5/262. İbn Ebi Hatem ise Atiyye b. Kays el
Kille- i bi'nin tercemesini vermiş ve bu eseri zikretmiş ve başkasını da
zikretmemiş,; ki, bu onun yanında ikisinin de bir olduğunu gösteriyor. El-Cerhu
ve't-Tadil £ 6/383.
[62] Kİtabul Cihad: 1/119.
[63] Zeyd b. Sehl b. el-Esved el-Ensari Ebu Talha'dır.
Seçkin sahabedendir. Bedir ve sonrasına katılmıştır. Otuz dört senesinde vefat
etmiş Takribu'tTehzibs.113.
[64] İbn Kesir tefsirinde dokuz gün zikredilir.
[65] Kitabul Cihad: 1/116, Müstedrek: 2/104. Hafız onu
Kasavi tarihinde ve Ebu Yala rivayet etmiştir. İsnadı da sahihtir. El-îsabe:
1/567.
[66] İsmi Cabir lakabının ise Cuveybir olduğu da söylenmiş.
İbn Said el-Ezdi Ebu Kasım el-Belhi'dir. Küfe'ye sonradan gelmiş tefsir ravisidir.
Beşinci nesilden olup çok zayıf biridir. Kırkından sonra vefat etmistir.
Takribu't-Tehzib s.155.
.
[67] Ed-Dahhak b. Mezahim el-Hilali Ebu'l-Kasım veya Ebu
Muhammed el-Horasani'dir. Sadıktır. Ancak çok irsal yapar. Beşinci nesildendir.
Yüzünden dört yıl sonra vefat etmiş. Takribu't-Tehzib s.155.
[68] Bakara: 2/256
[69] Kitabu'l-Cihad: 1/96, hadis zayıftır. Tevbe : 9/92'ye
işaret ediyor.
[70] Onu Musannaf ta bu lafızla bulamadım. Onu şu lafızla
rivayet etmiş. Üzerinize üç sefer vacip kılındı. Hac, umre ve cihad. Malının faziletiyle
infak eden ve sadaka veren biriniz istediğinde der ki: Hacca ve umreye gidiniz.
Cihada çıkınız. El-Musannef: 5/172 isnadı hasendir.Cevheri der ki:
"Ömer'in sözünde geçer. Kazebe vacebe anlamındadır. İbni's-Sakit sanki o
burada yalan atar demektir. Bu teşvik için yapılır. Yani onu yapınız. Ona
yapışınız. Bu kıyas dışı bir kelimedir. Ömer İb-nül Hattab'tan da "Kazzebe
aleyküm yani vacebe aleyküm" şeklinde gelmiştir. Es-Sihah 1/210-211.
[71] E1-Musannafs,174.
[72] Şafii elUmm: 4/168, Nevevi Ravzatut-Talibin:
10/208-209.
[73] Ebul Maali Abdulmelik b. Abdillah el-Cuveyni'dir.
İmamu'l-Harameyn diye meşhur olmuş. 478 H'de vefat etmiş. Vefeyatu'1-Ayan:
3/167.
[74] Ravdatül Talibin: 10/209.
[75] El-Muğni 8/348. Müellif Muğni sahibinin sözlerinin
aynısını ve tümünü nakletmemiş, sadece özetlemiş.
[76] El-Camiul Ahkamil Kuran: 8/152.
[77] İbn Kudame el-Muğni: 8/347-348.
[78] İbn Kudame el-Muğni: 8/358-359,
[79] İbn Kudame el-Muğni: 8/359-360.
[80] El-Umm: 4/163
[81] O Abdullah b. Arar b. Haram el-Ensari el-Hazreci
es-Sım-li'dir. Akabe ve Bedir sayılanları arasındadır. Nakiblerden biriydi ve
Uhud'da şehit oldu. El-İsabe: 2/350. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları:
1/82-94
[82] Buharı Cabir'den (r.a.) şunu dediğini rivayet etmiş:
Babası üzerinde borç olduğu halde Uhud'da şehit düştü: Bunun üzerine mağdurlar
haklarında çok sıkı davrandılar. Ben de Rasufullah'a (s.a.v) vardım.O da
onlardan bahçemin hurmalarını kabul etmelerini ve babama helal etmelerini
istedi. Onlar ise bunu reddettiler. Rasulullah (s.a.v.) da onlara bahçemi
vermedi ve "yarın sana uğrarız" dedi. Sabah olunca bize uğrayıp
hurmalığı gezdi. Ürününde bereket olması için dua etti. Bunun üzerine yenileyip onlara haklarını ödedim.
İstikrad babı İza Kada Düne Hakkıhi Ev
Hallellehu Fehuve Caizun: 5/95.
[83] El-Muğni/İbn Kudame: 8/360-361.
[84] Ravdatu't-TaIibin: 10/310
[85] Ravdatü't-Talibin: 10/210-211.
[86] Bidayeti!'1-Mübtedi fi Fıkhi'l-Hanefi: 2/135. Haşeyetü'd-Dessuki
Ala'ş-Şarhi'l-Kebir fi Fıkhı'l-Maliki: 2/175. Ravdatu't-Talibin: 1/214,
el-Muğni: 8/364.
[87] Ahmed b. Hamdan b. Abdulvahid, Şıhabuddin el-Ezrai
Ebu'l- Abbas'tır. Şam'ın Ezreat'ında yediyüz sekiz yılının ortalarında doğmuştur.
Zehebi'nin yanında bulunmuş, İbn Nakib'in yanında da fakîh olmuştur. EI-Minhac
fi Ganiyyeti'l-Muhtac'ı da şerhetmiştir. 783 H. senesinde de vefat etmiştir.
Ed-Devru'1-Kamine fi Ayani'l-Miati's-Samine: 1/135-137.
[88] Ali b. Muhammed b. Habib (Kadri yüce bîr imamdır.)
Ebu'l-Hasan'dır. Maverdi olarak meşhur olmuştur. 450 senesinde vefat etmistir.
Tabakatu'ş-Şafiyyetü'l-Kübra: 3/303-304.
[89] Ravdatu't-Talibin: 10/216.
[90] El-Camiu Li Ahkami'I Kuran: 8/151-152.
[91] Şerhü's-Sünneti: 10/374.
[92] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/95-101