20. ALLAH YOLUNDA ATICILIĞIN FAZİLETİ, ONU
ÖĞRENİP SONRA TERKEDENİN GÜNAHI
Bil ki, Allahu Teala
yolunda ok atışı öğrenmek, öğretmek ve bunun yarasını yarış yapmak, Nebi'nin
(s.av.) ona davet ve ona teşvik ettiği bir husustur. Ve bu hususta bir çok
fazilet varid olmuştur. Onlardan bazıları şunlardır:
1- Allahu
Teala yolunda cihada hazırlık için Allahu Teala (ok) atışı (nı)
emretmiştirAllahu Teala şöyle buyuruyor:"Ve onlara karşı kuvvet
hazırlayın..."(Enfal: 8/60)Bazı alimler bu ayetin (emir oluşundan)
vücupluk ifade ettiğini söylemişler. Çünkü kuvvetten kasıt atıcılıktır. Sahihi
Müslim'de bunu destekliyor.
778- Ukbe b.
Amir'den Rasulullah'ın (s.a.v.) minberin üzerinde şöyle buyurduğunu
işittim:"Onlar için gücünüz yetebildiği kadar kuvvet hazırlayın."
(Enfal: 8/60)"Dikkat edin! Kuvvet atıcılıktır. Dikkat edin! Kuvvet
atıcılıktır. Dikkat edin! Kuvvet atıcılıktır.[1]Bu
hadisi Ebu Avane de Sahih'inde rivayet etmiş ve ona şu başlığı koymuş:
Atıcılığa teşvik ve müslümana vacip oluşu. Onun mubah oyun olduğunun delili.
Atıcılığı öğrenip sonra da unutanın cezası babı. Bundan sonra da bu ve bundan
sonra gelecek olan Halid b. Zeyd'in hadisini zikreder.[2]
2- Allah tek
bir okla üç kişiyi cennete koyar; ustası, (yapıcısı) atıcısı ve onu verendir:
779- Halid
b. Zeyd'ten Ben atıcı bir kimseydim. Ukbe b. Amir bana uğrar, "haydi atış
yapalım" derdi. Günün birinde ben gecikince (ağır davranmca) şöyle
dedi:"Ey Halid! Rasululah'in (s.a.v.) söylediğini sana haber vereyim.
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Allah tek bir ok sebebiyle tam üç
kişiyi cennete koyar: Hayrı umarak onu imal edeni, onu bizzat kullanıp atanı
ve atana yardım edeni (ona uzatanı). Atınız ve (ata) bininiz. Atış yapmanız
(ata) binmenizden daha sevimlidir bana. Oyun (ve eğlence) ancak üç şeydedir:
Kişinin atını terbiye etmesi, hanımı ile oynaşması ve yayını çekip okunu
atması, sonra da atılan okları toplaması. Öğrendikten sonra kim atıcılığı
bırakırsa, bir nimeti bırakmış olur -ya da şöyle dedi:- nankörlük etmiş
olur."[3]İbni Ebi Şeybe, Ebu Avane
(sahihinde) Ebu Davud, Ne-sai ve Hakim ("isnadı sahihtir" demiş)
rivayet etmiş. [4]
780- İbni
Münzir de el-Evsat'ta rivayet etmiş ve sonunda şunu eklemiş: Ukbe vefat
ettiğinde yetmiş küsuryayıvardı. Her yayla birlikte ok ve ok kuburu da vardı.
Onları Allah yolunda vasiyyet etti. [5]
781-
Abdurrezzak ve Beyhaki'nin bu hadis için çok bir senedle rivayetlerinde şöyle
demiş:Rasuhıllah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini duydum:"Şüphesizki Allah tek
bir okla üç kişiyi cennete koyar. Yapımında hayrı umarak onu yapanı, Allah
yolunda onu hazırlayanı ve Allah yolunda onu atanı.[6]Hadiste
geçen "ve atana yardım edeni (münebbiluhu)" kelimesi ile ilgili
Şerh'us-Sünne'de Beğavi şöyle diyor: Atıcıya okları uzatandır. Bu da iki
şekilde olur. [7]
Birincisi:
Atıcının yanında veya arkasında durarak ona birer birer okları uzatmasıdır.
İkincisi:
Atılan okları ona geri getirmesidir. Bunlardan hangisini yaparsa ok atıcısına
yardımcı olacağı sayılacağı rivayet edilmiştir, Beğavi 'nin zikrettiğini Hakim
ve başkasının rivayet ettikleri hadis te teyid etmektedir.
782- Amir b.
Sad (b. Ebi'l-Vakkas ez-Zuhri) o da babasından, Nebi'nin (s.a.v.) Uhud günü
şöyle dediğini merfu olarak rivayet etmiş:"Sad'a ok veriniz. At ey Sad!
Allah da senin için atsın. Anam babam sana feda olsun.[8]
Hakim "ikisinin
şartlarına göre sahihtir" der.Müellif der ki: (Münbil/Münebbil) Ok
atıcısına yardımcı olmaktan kasıt Allah yolunda onu destekleyen/yardımcı olan,
malından onu teçhiz eden kişi anlamına gelme ihtimali de vardır. Bunu az önce
gelen Abdurrezzak'ın rivayeti de desteklemektedir. [9]
783-
Beğevi'nin "...yardımcı olacağı/sayılacağı rivayet edilmiş" sözüyle
işaret ettiği rivayet iyi bir rivayettir. Bunu Tirmizi, İbni Mace, Beyhaki ve
başkaları rivayet etmiş.[10]
784- İbni
Asakir er-Raffi b. Suhayh tarikiyle Hasan'dan o da Enes b. Malik'den (r.a.)
tahric etmiş.Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Allah'u Teala tek bir
okla üç kişiyi cennete koyar; (onu) atanı, onu yapanı ve onunla Allah'tan
sevab/hayir uman(dır)."Nebi: Cevheri ve başkası bunun Arap oku olduğunu,
müennes bir kelime olup tekilinin olmadığnı (kendi lafzından) söylemişler.
Ancak onu Nibal ve Enbal üzerine cem edenler de olmuştur.
Haravi: Tek bir oku
kasdettiklerinde nişabe veya Sehm derler.Rafii, Nevevi ve Muğni sahibi şunu
zikretmişler:A'ce-mi (arap olmayan) yayların oklarına nişab, Arap oklanna-da
"Nebi" denir.Müellif der ki: Bunda (ok) atıcılarının şu yanlış
düşüncesine de bir işaret var: Onlara göre "nebF'den kasıt, koşu esnasında
atılan küçük oklardır. Uzun oklara bu isim (nebi) verilmez. Halbuki bizler Nebi
(s.a.v.) zamanında koşu es- ' nasında araplardan birinin (ok) attığına işaret
edecek hiçbir şeye rastla(ya)madık. Yine de en iyi bilen Allah'tır. [11]
785- Buhari
ve başkaları Seleme b. Ekva'dan (r.a.) rivayet etmişler. Der ki: Nebi (s.a.v.) ok
atma yarışı yapan bir kavme uğradı ve şöyle buyurdu:"Ey Ismailoğulları
atın! Çünkü atalarınız güzel ok atıcı idi. Atın, ben falanoğullan
tarafındanım."İki fırkanın birinin ellerinden tutup şöyle
bağırdı:"Neden siz atmıyorsunuz?" Dediler ki:"Sen onlarla berabersin,
biz nasıl atalım?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Atın, ben
hepinizle beraberim.[12]
786- Hakim ve Darekutni de rivayet etmişler ve
onda şöyle demişler:"Rasulullah (s.a.v.) ok atışı yapan bazı insanlara
uğradı, îki üç kez,"Bu güzel bir oyun (eğlence) dur." buyurdu.
Sonra:"Atınız, ben de İbn'ul-Edra ile beraberim" dedi. Bu günlerinde,
gün boyu ok attılar. Sonra da birbirlerini yene-meden dağıldılar.[13]Bu
Hakim'in lafzıdır. İsnadı şahindir demiş. [14]
787- Beyhaki
de rivayet etmiş. Ancak onun lafzı şöyledir: "Allah Rasulu (s.a.v.) Eşlem
(kabile s in) den ok atışı ya-pai.»hır kavme uğradı. İki defa:"Bu güzel
bir oyun (eğlence)" buyurdu ve:"Atınız. Çünkü babanız da atardı
(atıcı idi). (Ok) Atınız ben de İbn'ul-Edra ile beraberim." dedi.
İnsanlar ellerini tuttular, (ok atmamaya başladılar). Rasulullah:"Ne
oluyor size (niye atmıyorsunuz)?" diye sorunca, Onlar:"Allah'a yemin
olsun ki sen onlarla beraber iken bizler atmayız, o zaman bizi geçerler
(yenerler)" dediler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
"Atınız, ben
hepinizle beraberim" buyurdu.[15] Der
ki: O gün, günboyu ok attılar. Sonra bir kısmı diğer bir kısmını yenmeden eşit
bir şekilde dağıldılar."İbn'ul-Edra ismi Geleme'dir. Onu Hafız
(Tecrid'ul-Es-ma'is-Sahabe'de) ve başkası anmıştır.[16]Müellif
-Allah onu affetsin- der ki: Hadiste, kalplerini güçlendirmek, canlılıklarını
(aktivitelerini) artırmak, onları teşvik etmek için atıcılığa aşın bağlanmaya
(taassub) delil vardır. Ancak bundaki niyetin iyi ve Nebi'nin (s.a.v.) fiiline
tabi olma şartıyla yoksa günümüz insanının kendisinden şiddetli kin ve
nefretin doğurduğu şeytani istek ve nef-sani etmenlere taassub (aşırı bağlılık)
gibi değil. Ki bunların halini gözümüzle müşahede ediyoruz. Şüphesiz ki bunlar
taassub (aşırı bağlılık, tutkunluk) doğurduğu neticeden dolayı haramdır. Yine
de en iyi bilen Allah'tır.Kılıçla, mızrakla, sopayla v.s savaş aletleriyle
oynam da buna kıyas edilir. [17]
788- Müslim
ve başkası Ukbe'den (r.a.) rivayet etmişler. Ukbe Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle
buyurduğunu işittim:
"Size yerler
fethedilecektir. Allah size kafidir. O halde sizden biriniz oklarıyla
oynamaktan aciz kalma-[18]sın.
Yayı takmak, onunla
Atmak hüzün ve kederi gideı [19]
789- İbni
Asakirve Taberani kendi isnadlanyla Mu-hammed b. el-Munzir ez-Zubeyri'den,
Hişam b. Urve'den, babasından, Aişe'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:"Hüzün
ve kederlerin sizden birinizi sardığın yayını takmasında (kuşanmasında) bir
beis yoktur. Çünkü hüzün ve kederi onunla gider.[20]Atış,
kişinin oynayabileceği en hayırlı oyundur: [21]
790- Bezzar
ve Taberani ricali sika olan bir sened ile Sa'd b. Ebi Vakkas'dan (r.a.) (o da
merfu ederek) rivayet etmişler:"(Ok) atışını yapınız. Çünkü o
oyunlarınızın en hayırlısı (veya oyunlarınızın iyilerin)ndandır.[22]Lafız
Bezzar'a aittir. Taberani:"(Ok) atışı(nı) yapınız. Çünkü o, oyunlarınızın
en hayırhsidir.[23]
Melekler (ok) atma
oyunu (eğlencesi) dışında başka oyunlarda bulunmazlar: [24]
791-
Mücahid'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki melekler,
oyunlarınızdan (at) yarış(ı) ve (ok) atış(ı) hariç hiç bir oyuna hazır
olmazlar.[25] Said b. Mansur rivayet
etmiş. Hadis mürsel, senedi de iyidir. [26]
792- Bezzar,
Taberani İbni Ömer'in hadisinden rivayet eder. Ancak senedlerinde Amr b.
Abdülgaffar var.[27]-[28]
793- İbni
Asakir tahric etmiş. Ebu Eyyub'dan (r.a.) Nebi (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Melekler üç oyun/eğlence hariç, hiçbir oyun ve eğlencede hazır
bulunmazlar (gelmezler): Kişinin hanımı ile oynaşması, atları koşturma (at
yarışı) ve (ok) atış(ı)."Atıcılık ve onunla beraber söylenen hak ve mendub
şeyin her ne kadar oyun (ve eğlence) diye isim-lendiriliyorsa da kınanmış oyun
(ve eğlence cinsin) den olmadığına dair: [29]
794- Ömer b.
Hattab'dan (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Her oyun (ve
eğlence) çirkin (kötü)dir. Ancak kişinin hanımıyla oynaşması, iki hedef
arasında gitmesi (koşması) ve atını eğitmesi bunun haricindedir."[30]
Taberani eî-Evsat'ta
Münzir b. Ziyad et-Tai tarikiyle rivayet etmiş.[31]
795- Ebu Hureyre'den (r.a.) Rasulullah (s;a.v.)
şöyle buyurmuş:"Dünyadaki oyun (ve eğlenceler) üçü hariç tümü batıldır.
Bunlar, okunla atış yapman, atını eğitmen ve eşinle oynaşmandır. Muhakkak ki bu
(kişi üzerinde) hak olan (hu su şiardan) dır.[32]
796-
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"(Ok) atış yarışını yapınız ve bininiz.
Ok atmanız ba-ına daha sevimli geliyor. Muhakkak ki Allah tek bir okla üç
kişiyi cennete koyar.[33]Hadisi
Hakim rivayet etmiş ve "Müslim'in şartlarına göre saihtir" demiş. [34]
797- Ata b. Ebi Rebah der ki: Cabir b. Abdullah ile Cabir
İbni Umeyr el-Ensarî'nin ok attıklarını gördüm. Biri bıkıp oturdu. Öbürü
ona:"Tembellik ettin. Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle buyurduğunu
işittim:"Dört şey hariç Allah'ın (c.c.) zikrinde olmayan herşey ya
eğlencedir veya sehivdir. Bu dört şey: Adamın iki hedef arasında gidip-gelmesi,
atını terbiye etmesi, eşiyle oynaşması ve yüzme öğrenmesi.[35]Nesai,
Taberani (Kebir'de) iyi bir senedle*rivayet etmişler.Bil ki, alimler, atışın
karşılıklı iki hedef arasında olmasını müstehap görmüşler. Bir hedefte yarışa
katılanlar durup öbürüne atarlar, sonra ikincisine gelip, okları toplar ve öbür
hedefe atarlar.Muğni'nin sahibi der ki: İki hedefin olması sünnettir. Çünkü bu
Rasulullah'm (s.a.v.) ashabının fiilidir. [36]
798-
Nebi'den (s.a.v.) rivayet edilmiş:"İki hedef arası cennet bahçelerinden
bir bahçedir.[37]
799- Beyhaki
ve başkası iyi bir senedle Ebu Osman en-Nerdi'den rivayet etmişler. Der ki:
Bizler Utbe b. Ferkad ile Azerbeycan'da iken bize Ömer'in (r.a.) mektubu geldi.
-Mektupta şöyle diyordu.Ve sonra: Önlüklerinizi giyiniz, ayakkabılarınızı
giyiniz, ridanızı giyiniz, Pantolon ve çizmeleri bırakınız. Sizler atanız
İsmail'in giysilerini giyiniz. Konfordan ve acem libasından sakınınız.
Güneşleniniz, çünkü o Arapların hamamıdır. Güçlü, sert ve gösterişli olunuz.
Toplanıp (sizden isteneni yerine getirmek için) hazır olun. Ayaklarınız açık
olarak yürüyünüz. Ata sıçrayarak bininiz. Hedeflere atış yapınız, aralarında
gidip geliniz.[38]İki hedef arasında
yürüyenin her adımı için ona bir iyilik vardır: [39]
800-
Ebu'd-Derda'dan (r.a.) Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"iki hedef arasında
yürüyen kişinin (attığı) her adımı için ona bir iyilik vardır.[40]Taberani
rivayet etmiş.Kim Allah yolunda bir ok atar da düşmana isabet ederse Allah onun
cennetteki derecesini bir yükseltir. Bir derece ise yüzbin yıldır: [41]
801- Ebu
Nücayh Amr b. Abese'den (r.a.). Der ki: Rasulullah (s.a.v.) ile Taif'i muhasara
ettik. Onun şöyle dediğini işittim:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa, onu
(ateşten azad edecek) kurtaracak bir fidye vardır. Kim de Allah yolunda bir
oku (düşmana isabet ettirirse) ulaştırırsa ona da cennette bir derece vardır.[42]Der
ki, o gün onaltı ok (düşmana) ulaştırdım.Nesai, İbni Hibban (sahihinde) ve
Hakim (ki lafız onundur) rivayet etmiş. Hakim, "ikisinin şartlarına göre
sahihtir" der. . 802- Rasulullah'ın
(s.a.v.) şu sözüne de rivayet etmiş:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa, bu
onun için kurtarıcı bir fidye olur.[43]Hadisi
Ebu Davud, Tirmizi rivayet etmiş. Tirmizi, "Hadis, hasen ve sahihtir"
demiştir. [44]
803- Ka'b b.
Murre'den (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"Kim
düşmana bir ok ulaştırırsa, Allah onu bir derece yükseltir." Abdullah b.
en-Nehham ona:"Ey Allah'ın Rasulu! Bir derece nedir (ne kadardır)?"
Ra-sulullah (s.a.v.):"O annenin kapısının eşiği değildir, iki derece arası
bin yıl(hk mesafe)dır.[45]
"Kim Allah
yolunda bir ok atarsa bununla ona cennette bir derece var" diye okun
düşmana ulaşma kaydı olmadan gelen rivayetler de vardır. [46]
804-
Muaz'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "İslam uğrunda başına ok
düşen kimse için kıyamet gününde bu, ona bir nur olur. Kim (düşmana) bir ok
atarsa ona mukabil ona bir derece vardır.[47]Taberani
rivayet etmiş.Ricali Sahih'in ricalidir. Ancak Salim b. Ebi'l Ca'd, Muaz'a
ulaşmamış. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Kim Allah yolunda bir ok atarsa -bu
düşmana ulaşsa da ulaşmasa da- ona bir köleyi azad etmek gibi olur: [48]
805- Amr b. Abese'den (r.a.), Rasulullah'dan
(s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:"İslam uğrunda başına ak düşen kimse
için kıyamet gününde bu ona bir nur olur. Kim de Allah yolunda bir ok atarsa
isabet etsin (ulaşsın) ya da ettirmesin ona mümin bir köleyi azad etme (ecri)
vardır. Bu onun ateşten fidyesi olur Organa karşı bir organ (olmuş olur).[49]Nesai
sahih bir senedle rivayet etmiştir.Kim Allah yolunda bir ok atarsa -isabet eder
veya etmez- ona bir köleyi azad etmek gibidir:Müellif der ki: Ömer'in geçen
hadisinde buna delil vardır. Çünkü düşmana ok ulaş tiranı ayan isabet etmemiş
olur. Yine de en iyi bilen Allah'tır. [50]
806- Ebu
Umame'den (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğun işittim:"İslam
uğrunda başına ak düşen kimse için kıyamet gününde bu, ona bir nur olur. Kim de
Allah yolunda bir ok atarsa isabet ettirsin ya da ettirmesin. İsmail oğullarından
bir köle azad etmişçesine ecir alır.[51]Taberani
bunu ki isnad ile rivayet etmiş, birinin ricali sikadır. [52]
807-
Muhammed b. Sa'd b. Ebi Vakkas, babasından (r.a.) rivayet etmiş. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Müslümanlardan Allah yolunda ok atan, isabet ettirsin
ya da etirmesin bir adam yoktur ki, bu okun onun için ecri bir köle (azat etmek) olmasın.
Müslümanlardan Allah yolunda saçına bir ak düşen bir adam yoktur ki kıyamet
gününde bu, onun için bir nur olmasın. Bu nur onun önünde yürür. Yine
müslümanlardan küçük veya büyük bir köleyi azad eden bir adam yoktur ki Allah,
onun her bir organına karşılık kat kat ecir vermiş olmasın." [53]
808- Enes'den
(r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş: "Kim Allah yolunda bir ok
atarsa, isabet ettirir veya
ettirmezse bir köleyi
azad etmiş gibidir. Bir köleyi azad eden, bu onun için ateşten bir kurtuluş
olur." [54]
809- Ebu
Zabye'den Şurahbil b. Samt Amr b. Abese'yi çağırıp şöyle dedi:"Sen
Rasulullah'dan (s.a.v.) işittiğin, fazlalık ve yalan içermeyen, ayrıca senden
başka da ondan işitip senin de ondan rivayet etmediğin bir hadisi bize rivayet
edebilir misin?""Evet Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğun
işittim:"Her kim Allah yolunda bir ok atarsa, isabet ettirir veya
ettirmezse, bu onun İsmailoğullarından birini azad etmesi ecri kadar ona ecir
var. Her kim de Allah yolunda başına bir ak düşerse bu onun için nur
olur."İbni'Asakir hariç her üçü tahric etmiş. [55]
810- Ömer'in
hadisimde muhtasar olarak rivayet edilmiş. Onun lafzı şöyledir: Rasulullah'm
şöyle buyurduğunu işittim:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa -isabet eder
veya etmez- ona bir köleyi azad etme (kadar) ecir vardır." [56]
811- Ka'b b.
Murre'den (r.a.) Rasulullah'm (s..v.) şöyle buyurduğun işittim:"Kim Allah
yolunda bir ok atarsa, bir köleyi azad etmiş kimse gibidir.[57]İbni
Hibban sahihinde rivayet etmiş. Yine şöyle rivayet edilmiş:"Kim Allah
yolunda bir ok atarsa -isabet etmese de-dört canı azat etmiş kimse
gibidir."[58]
812- Bezzar
Şebib b. Beşir'den o da Enes b. Malik'den Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa -ok isabet eder veya etmez-
İsmailoğullarından dört insanı azad edenin ecri vardır.[59]Taberani
rivayet etmiş, "Şebib'ten sadece Ebu Asım rivayet etmiş" der.Kim
Allah yolunda bir ok atarsa ona cennet vacip olur: [60]
813- Utbe b.
Abdin es-Silmi'den (r.a.) Kurayze ve Nadir günü Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Kim bu kaleye bir ok sokarsa, muhakkak ki cennet ona vacip olur.[61]Utbe der
ki, ben (oraya) üç ok soktum. Taberani Abdul-vehhab b. ed-Dehhak tarikiyle
rivayet etmiş. [62]
814- Yine
ondan Nebi (s.a.v.) sahabesine şöyle dedi: "Kalkın ve savaşın."Der
ki: "Adamın biri bir ok attı." Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Buna (attığı ok dolayısıyla cennet) vacip oldu,.[63]Ahmed
hasen bir isnad ile bunu rivayet etmiş.Müellif -Allah onu affetsin- der ki: Amr
b. Abese'nin hadisinde Nebi'nin (s.a.v.) sözü daha Önce geçmişti:"Kim
Allah yolunda bir ok atarsa -ister düşmana ulaşsın, ister ulaşmasın- ona bir
köleyi azad etme ecri vardır. Kim de bir mümin köleyi azad ederse bu onun için
ateşten bir fidye olur. Her organa karşı (onun da) bir organ(i)."Bunda,
Allah yolunda bir ok atanın, Allah'ın kendisini ateşten azad edeceğine apaçık
bir delil vardır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Kim Allah yolunda bir ok
atarsa kıyamet günü bu onun için bir nur olur: [64]
815- Bezzar
hasen bir isnad ile Ebu Hureyre'den (r.a.) rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurmuş:"Kim Allah yolunda bir ok atarsa kıyamet gününde bu onun
için bir nur olur.[65]
816-
Huzeyfe'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"İslam uğrunda
başına bir ak düşen kimse için kıyamet gününde bu onun için bir nur olur. Kim
Allah yolunda bir ok atarsa -ok ulaşır veya ulaşmaz- kıyamet gününde bu onun
için bir nur olur."İbni Asakir ve Taberani Ebu Amr el-Ensari hadisinden
tahric etmişler, ilerde -inşaallah- gelecektir.[66]Kim
bir arap yayına sahip olursa Allah onda fakirliği kırk yıl giderir
(uzaklaştırır): [67]
817- İbni
Asakir kendi isnadıyla Enes b. Malik'den (r.a.)rivayet etmiş. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Kim bir arap yayını ok kuburu (okluk) ile
ediniıac (sahip olursa) Allah ondan kırk yıl fakirliği
uzaklaştırır(giderir)."Arap yayı:Ebubekir Muhammed b. Asbağ el-Eşbili -ki
İbn'ul-Hul-li Sevruhu ile meşhurdur- "Kitab'ul-Bedai'i ve'1-Esrar"
adlı eserinde şöyle demektedir; Arap yayı bir çok bölüme ayrılır. Onları
Hicaziyye ve Vasitiyye diye ayırabiliriz. Arap yayı tümünün ismidir, (hepsini
kapsar) Arap diye isimlendirilmesi, Arapların atası İsmail Arap atıcılığında
kök oluşundan ve bunun da ondan alınmasından dolayıdır.Hicaziyye iki kısma
ayrılır: Birincisi, çölde yetişen ağaç dallarından veya damarlarından tek veya
çift olarak yaptıkları yaydır. Buna Şeriha da diyorlar.İkinci kısım: Bu da
onun gibidir. Ancak onun sırtını biraz oyar, içine de keçi boynuzu geçirirler.
Bu ancak onlardan mahir olanın yanında olurdu. Çoğunlukla bu medeniyete
(hadare) yakın yerlerde olur. Çöl ehli (bedeviler) ise damar ve dallan sadece
kullanırlar. Bu tür yaylan da sadece Hicaz bölgesinde görürsün. Hicazın dışında
bundan yararlanan birini göremezsin. Bu tür olanın ayak ve elleri[68] ve
kabzası yoktur. Şiirlerinde zikrettikleri de budur.Arap yayının üçüncüsü kısmı:
Ağaç (kereste) ton ve boynuzdan, kiriş ve zamk (yapıştıricı)Ia yapılan yaydır.
Onun üst ve alt diye iki ucu bir kabzası olur. Şu anda elimizde olan
budur.Yayın bir çok kısmı var. Ülkelere göre ve yapıcısına (mucidine) göre
değişiklik arzeder.Vasıtiyye: Hica,z Araplarımn yayı ve Acem farisilerin yayı
arasında ortasında mutasavvıf olduğundan bu ismi almış. Buna mutasavvıf demek
istemişler, ancak bunu diyeceklerine hata ederek ona vasitiyye demişler.
Ayrıca bu vasıtın isimlendirmesi bazılarının sandığı gibi değildir. Çünkü bu
vasıttan da eskidir. Araplar buna Munfasile derler. Çünkü birleştirmeden
(oluşturmadan) önce parçaları ayrı ayrıdır. Bu yayların en övüleni, en cömerdi
(iyisi) ve silahlara karşı en etkilisidir. Farisiyye ise o da bunun gibidir.
Ancak bu hakikaten çok uzun, üst ve altı/ucları (el ve ayakları) mesafeli,
ortası makbadın ortasında olur. Fars komutanları ve Fars kisralarımn ok
attıkları yay budur.
Müellif der ki: [69]
818- Zayıf senedlerle rivayet edilmiş: Nebi
(s.a.v.) bir adamı elinde Farisi yayı olduğu halde gördü. Şöyle dedi:
"Onu at. Çünkü
melundur, onunla atan da melundur. Arap yayını ve mızrak, edinin (kullanın).
Allah bunlarla ülkeni (fethetmenizi) edinmenizi sağlar ve onunla düşmanınıza
karşı yardım eder.[70]Beyhaki
ve başkaları rivayet etmiş. Beyhaki, "Buhari senedteki İbni Uveym'in
hadisinin sahih olmadığnı söyledi"- demiş. [71]
819- îbni Mace ve Beyhaki de benzerini Ali'nin hadisinden
rivayet etmişler.[72]Hafız
Zehebi Tehzib'us-Sunen'de, "Bu münker bir habe-dir" demiş. [73]
820-
Abdullah b. Ma'bed el-Harrani, Cabir'den rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu:"Kisra'nin değil de benim yayımla iki hedef arasınd yürüyene
sevgim vacip olur.[74]
821-
Abdullah b. Besr'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) Ali b. Ebi Talib'i Hayber'e
gönderdi. Ona siyah bir sarık sarıp bir ucunu arkasına veya sol omuzuna sarktı.
Sonra Rasulullah (s.a.v.) ve arkasında orduyla kendisi bir yaya dayanarak
yürüyordu. Farisi bir yay taşıyan bir adam önünde geçti. Şöyle dedi:"Onu
at. O da onu taşıyan da melundur. Mızrak ve Arap yayını edinin (sahip olun). Çünkü
Allah onunla dininizi aziz kılar ve onunla^ülkeleri fethetmenizi sağlar.[75]Yahya
b. Hamza demiş ki, bu Rasulullah'ın (s.a.v.) dönemi itibariyleydi. Bu gün ise
o İslam ehli için kuvvet ve hazırlık olmuştur.Bunu Taberani Şeyhi Bekr b. Sehl
ed-Dimyati'den tahriç etmiş. Nesai ve başkaları onu zayıf görmüşler. Senedte de
kopukluk (inkıta) vardır. Yine de en iyi bilen Allah'tır.İbni Asakir ve
başkaları şöyle demişler. İlim ehli hadis hakkında demişler ki, Farisi yayından
nehyedilmesinin sebebi, kirişi koptuğunda sahibine bir yarar
sağlamadığın-dandır. Arap yayı ise kirişi de kopsa onunla kendini muhafaza
edeceği bir sopası (asası) olur. . Müellif der ki, Ondan nehiy sahih değildir.
Hasen de değildir. İmam Ahmedve başkaları Fars yayı ile atmayı caiz görmüşler.Muğni
sahibi onu atmanın caiz ve onu taşımanın mubah olduğunu nakleder.[76] Eğer
onda, onu taşıma hususunda bir nehiy olsaydı o zaman onu kullanmada Acemlere
benzemekten nehye hamledilirdi. [77]
822- Onlara
benzeme hususunda nehiy sahihtir.[78]"Onu
atan da mel'undur" sözünden kasıt, onu ilk olarak atanlardır. Ki onlar,
Kisra ve Farslardır. Çünkü onlar kafir idiler. Yahut Nemrut'tur. İbni Cerir'in
zikrettiğine göre onunla ilk (ok) atan o (Nemrut) dur.[79]
"Arap olanın hilafına kirişi koptuğunda sahibine yarar sağlamaz"
sözüne gelince bunu irdelemek/incelemek lazım. Çünkü Arap olanı da parçalardan
oluşuyor. Onun da kirişi koptuğunda -hele eski tür değilse- asaya benzemeyen
bir halkaya dönüşür.El-İşbili şöyle der: Melun yay, binek üzerine kurulan yaydı.
"Rasulullah (s.a.v.) onu taşıyan da melundur" sözüyle iman etmeyen
Fars ve Türkleri kasdetmiştir. Farsların yaylarının çoğu el yayı, Türklerin
yaylarının çoğu da ayak yayıdır. Yani özengisi ve anahtarı/açacağı olan
yaydır. Rasu-lullah'ın (s.a.v.) zikrettiği de budur. Türkler bunu içlerinin
zayıflığı, akıllarının hafifliği ile yaptılar. Çünkü Fars yayını büyük/iri
(kalın ve iri) yapmaya çalıştılar, sonra da onu çekemediler (onunla ok
atamadılar). Bu kez onu hayvanlarin üstüne bağladılar ve bunun daha güçlü
olduğunu sandılar. Fakat baktılar ki bu daha zayıftır. Kimisi de haça benzediği
için lanetlenmiş demişler. Bu binek üzerine kurulan tüm yaylan için geçerlidir.
Bazıları da Nemrud göğü taşladığında bunu çıkarmış (olduğundan lanetlenmiş)
demişler. Ve kimisi de "müsîumanlar, müşriklerin (kullandıkları) şekli
kullanmamaları için" demişler.Müellif der ki: Hadis sahih ise bu son görüş
(gerçeğe) daha yakındır. Yukarıdaki zikredilen kimi sözlerinde düşünmek
lazım. Ayrıca, "Binek üzere kurulan tüm yayları kapsar" sözü delilsiz
bir görüştür. Yine de en iyi bilen Allah'tır.Rasulullah (s.a.v.) ok öğrenmeyi
Kur'an öğrenmeyle beraber zikretmiş (kılmış) (fazilet ve şeref olarak bu sana
yeter): [80]
823- Evzai, o da Yahya'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuş:"Ok atmayı ve Kur'an'i öğreniniz. Müminin en hayırlı saatleri,
Allah'ı zikrettiği saatlerdir."İbni Asakir rivayet etmiş ve "Bu
munkatidir" demiş. [81]
824- Kays b.
Ebi Hazım demiş ki: Yermuk günü Halid b. Velid'in iki hedef arasında (ok)
attığını gördüm. Muham-med'in (s.a.v.) ashabından da bir grup beraberindeydi.
Şöyle dedi:"Çocuklarımıza Kur'an'ı ve ok atmayı öğretmekle emrolunduk.[82]
Taberani rivayet etmiş. [83]
825- Bekiyye
b. Velid... Ebu Rafi'den: Der ki Rasulul-lah'a (s.a.v.) dedim ki: Ey Allah'ın
Rasulu! Bizim onlar üzerinde hakkımız olduğu gibi, çocuğun da bizim üzerimizde
bir hakkı var mı?""Evet" dedi. Çocuğun babası üzerinde hakkı,
ona yazıyı, yüzmeyi, ok atmayı öğretmesi ve ona güzel/temiz bir şeyi miras
brakmasıdır." Beyhaki Sunen'de ve başkaları rivayet etmiş. Bekiyye de
zayıflık var. İsa da vehmeder. Yine de en iyi bilen Allah'tır. [84]
826- Said b. Mansur Sunen'inde, Ebu Avani'den,
A'meş'den, İbrahim et-Teymi'den o da babasından rivayet etmiş. Der ki:
Huzeyfe'yi (r.a.) şehirlerde üzerinde izar olmadan iki hedef arasında
koştuğunu gördüm.[85]
Hedef: Atış için
yerden yükseltilen nesnedir. İstiare babından Kirtasa'da hedef denilir. [86]
827- Yine
Said Mücahid'den rivayet etmiş. Der ki: İbni Ömer'in (r.a.) iki hedef arasında
koştuğunu ve şöyle dediğini gördüm, "Ona ben nasılım? (Ona ben
varım).'Buradaki söz ya şehadeti arzulamasına racidir (Çünkü onların yanında
şehadet en büyük temenni (arzu) idi ve tüm sebepleri bunun için ortaya
koyuyorlardı) veya hedefi vurma-ya-racidir. Bu sonuncusu daha yakındır. Yine de
en iyi bilen Allah'tır.Bu sana sahabenin ne denli ok atmaya özen gösterdikleri,
onun için toplandıkları, onunla uğraştıklarını gösteriyor. Öyleki onlardan
biri iki hedef arasında normal yürümüyor tersine hızlı koşuyor, spor için ve
daima hafif olmak için izarlanm da çıkarıyorlardı.İşte bulundukları bu
konularından ve doğru görüşlerin-den dolayı hidayet güneşleri, takip edilen
yıldızlar, dünya,ahiretin ve doğru hidayetin (rehberliğin) sultanlarıdır. Vasıfları
hakkındaki Allahu Teala'nın şu ayeti sana yeterdir:"Muhammed Allah'ın
rasuludur. Onunla beraber olanlar kafirlere karşı çok çetin, kendi aralarında
çok merhametlidirler. Sen onları rüku eder, secdeye kapanır halde
görürsün.." (Fetih:
48/29)Atıcının atışı esnasında tüm ihtişamını ve mutad riyasetini bir yana
bırakıp kardeşlerine atışta gayret göstermesi lazım. Asla ondan çekinmemeli,
pasiflik göstermemeli. Bu fiilini Allah'a bir itaat addetmeli. Ayrıca bu büyük
ecri kazanmak, daha çok sevaba nail olmak için olmalı. Onu içinde barındırdığı
en büyük ibadetlerden ve kıymetli/değerli taatlar-dan dolayı büyük görmeli. Onu
oyun-eğlence ve boş vakitler olarak algılamamak. Allahu Teala'nın onu buna muvaffak
ettiğinden, ona kuvvet ve afiyet verdiğinden, onu buna muktedir kıldığından,
başka kötü oyun ve eğlenceleri de-ğilde bunu ona sevdirdiğinden dolayı Allah'a
hamdetmeli, ona şükretmelidir. Tevfik Allah'tandır. Ondan başka Rabb yoktur.
Atışta kardeşlerle yayılıp gülmede bir beis yoktur. Hatta bu belki de
müstehaptir. Çünkü bunca kişiyi güçlendiren, gelişimini artıran hususlardır.
Tabiiki bu ibadetle mekruh derecesine varacak şeylerden uzak durmak lazım.Bilal
b. Said diyor ki: Öyle kavimler gördüm ki hedefler arasında gülüşerek koşup
duruyorlardı. Gece bastığında da ruhban oluveriyorlardi. İbni Asakir ve
başkaları rivayet etmiş.Müellif der ki: Bilal adındaki bu zat da onlardandı.
Tabiinin alimlerinden ve abidlerindendir. Bir günde bin rekat (namaz)
kılardı.Şeyh Şemsuddin b. Kayyım el-Cevziyye
"El-Furuset'ul-Muhammediyye" adlı eserinde der ki: Şeyhimiz İbni
Tey-miyye şöyle demiş: [87]
828-
"Rivayet edilir ki bir grup ok atışında yanşıyorlardi. Ey Allah'ın Rasulu
namazın vakti geldi denildiğinde Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:"Onlar
(da) namazdadır. Ok atışını namaz (kılmay)a benzetmiş. Üstünlük ve fazilet
olarak bu sana yeter."Abdullah el-Halimi Şiab'ul-İman'da: "(Ok)
atmanın değerinin büyüklüğüne işaret eden bir olay da şudur. Rasulullah
(s.a.v.) ana ve babasını Uhud günü Sa'd b. Malik'e ok atması esnası hariç
hiçbir zaman, hiçbir İşte ana ve babasını bir araya getir(ip feda et)memiş.
Rasulullah (s.a.v.) [88]
829- Ona
şöyle buyurmuş:"At! Anam babam sana feda olsun.[89] Sa'd
b. Malik, Said b. Ebi Vakas'tır. [90]
830-
Taberani Kendi isnadiyla Muhammed b. el-Hane-fiyye'den rivayet etmiş. Der ki:
Bedir, Akabe ve Uhud'a katılmış Ebu Amr el-Ensari'yi oruçlu olduğundan
susuzluktan dudakları kurumuş, kölesine şöyle dediğini gördüm:"Yazıklar
olsun! Benim zırhımı ver." O da ona zırhını giydirdi. Sonra ok attıktan
sonra şöyle dedi:"Rasulullah'in (s.a.v.) şöyle dediğini işittim:"Kim
Allah yolunda bir ok atarsa -ok hedefe varır veya varmaz- kıyamet gününde bu
onun için bir nur olur."Güneş batmadan şehid düştü. Allah ondan razı
olsun.Hafız İbnu Zehebi Tehzib'te İbrahim Ethem'in (r.a.) dostu/arkadaşı Ebu
Abdillah el-Cevzecani'den zikretmiş. Der ki: İbrahim denizde gaza ediyordu.
Dönen arkadaşlarımızın haber verdiklerine göre o vefat ettiği gecede yirmi beş
kezhelaya gitmiş her seferinde deabdest almıştır. Ölümü hissedince 'bana
yayımı getirin' dedi. Yayını tuttu, yay elinde iken Allah canını aldı.[91]Ben
onu, Allah'ın onun canım aldığı an üzere, kıyamet günü onun dirilmesini ümit
etmesinden başka (bir amaçla) bunu yaptığını sanmıyorum. Yinede en iyi bilen
Allah'tır. Mesele: Malik'e (r.a.) göre ata binme ve onunla yarışma, ok atmayı
öğrenme ve onunla yarışmaktan daha hayırlı olduğunu söylemiş. Bunu ondan Ebu
Ömer b. Abdilber Tem-hid'te Hafız İbni Kesir de tefsirinde nakletmiştik[92]Cumhura
göre ok atmayı öğrenmek ve onunla yarışmak ata binmeyi öğrenmek ve onlarla
yarışmaktan daha efdaldır. Sahih hadisteki Rasulullah'm (s.a.v.) sözünden
dolayı:"Atınız ve bininiz, (ok) atmanız, binmenizden bana daha
sevimlidir.[93] Bu açık bir
delildir.Müteahhirin ulemadan bazıları da şunu ifade etmişler: Ok ve ata
binmenin bir arada olmasıyla ancak biniciliğin bir anlam ifade deceği bir
gerçektir. Düşmanın uzak mesafede olduğu (savaş) alan(ın) da ok atma daha
yararlı; Karışık ortamlarda vur kaç taktiğinin olduğu durumlarda da ata binme
daha yararlıdır. Onlardan en efdalı ise, düşmanı öldürmede en etkili ve orduya
da en yararlısı hangisi ise odur. Bu (üstünlük) hal-duruma göre ve şahıstan
şahısa değişen bir şeydir. Yine de en iyi bilen şüphesiz ki Allah'tır.Nebi'nin
(s.a.v.) beş tane yayı vardı. Bunlar, Revha, Safra, Beyda; (Beni Kaynuka'dan
ona kalmıştı). Zevra ve Ketum: Kendisiyle ok atıldığında aşırı sesizliğinden
dolayı bu ismi almış.Başkaları Rasululah'a (s.a.v.) başkalarını da zikretmişler.Sidad:
Bunun ok kuburu da vardı. Onun RasuluIIah'ın (s.a.v.) Kafur adında bir ok
kuburu vardı. Kuşağının halkası deri, ucu da gümüştendi. [94]
Bu babı
tamamladığımda, bir şeye teşvik ve onun faziletlerini ortaya koyma sevgisine
mebni ve onunla meşgul olmaya, ona önem vermeye ve onu talep etme şart ve
etkenleri (ortamları) oluşturmaya bağlı olduğunu bildiğim, ok atıcıları ile
besili at bağlayanların enva-ı çeşit niyetlere sahip olduklarını, amaçlarının
farklı farklı olduğunu bunlar ok atma ve yarışta dinde olmayan şeyleri ihdas
ettiklerini, hatta isimlendikleri kanunları vazettiklerini, hüküm uydurdukları,
fesat üzere şartlar vazettikleri, kökünden kumara götürecek yollar
edindiklerini, ona alışanların haramı yemeye alıştıklarını gördüm
ve,"Onlar iyi (işler) yaptıklarını sanıyorlar..."(Kehf: 75/104)Evet
herkes ecir alırken o günahta çaba gösteriyor. Haramı kazanmak için koşuyor.
Çoğu ok atma ve at yarışlarında ittifak ettikleri gibi, diledikleri şekilde
ödülün (rehnin) helal olduğuna inanıyor. Ondan aldığı paranın helal olduğuna inanıyor.
Eğer helal katagorisinde değilse onu alan ve harcayan haramdır. Ayrıca tüm
bunlar bunda Allah rızasını isteyen ve onu ibadet addeden, onda harcadığını bir
taat ve saadet nail olmaya sebep olduğuna inanan kişiye kesinlikle layık
değildir.Evet tüm bunları gördüm ve ok atma ve at yarışlarının şartları ve bir
çok hükmünü kapsamlı ve yararlı bir fasıl zikretme ihtiyacını hissettim. Ki
onu bilene fesad girmesin, ona batıl peyda olmasın (kirletmesin). Bunların
tümünü kolaylaştırması için Allah'a dayanıyorum. O'na tevekkül ediyorum,
O'nun ipine sarılıyorum. O bana yeterdir. Ben bu faslı iki kısma ayırdım.
Birincisi, yarış.
İkincisi, Ok atma.Birinci Kısım: Yarış/Müsabaka:Bilki: Ok ve at ile müsabaka
caiz olduğu hususunda ümmet icma etmiştir. Atlarla yapılan müsabakaya
"rihan" ok ile yapılana, "müdala" diye isimlendirilir. Bu
ikisi sünnettir. Failleri sevap alır, Allah'tan ecir alır. Bunun bir şartı
var: Cihada hazırlık yapma ona hazır olma için olmalı. Teliflerinde bu konuya
yer veren -Muzeni'nin naklettiğine göre-imamımız, Şafii'dir. Bu nedenledir ki
onun arkadaşlarının kitaplarında bu babın furu'u (alt konuları) diğer imamların
arkadaşlarının kitaplanndakine göre daha fazladır. Bunda onlara yakın İmam
Ahmed'in (r.a.) arkadaşları/ashabı geliyor. Çünkü o İmam Şafii'ye arkadaşlık/dostluk
etmiş, bunda onun yolunu takip etmiş, arkadaşları/ashabı da onu bunda takip
etmiştir.Bilici müsabaka için gereken şartlar on tanedir: 1- Üzerinde
anlaştıkları nesnenin savaş alet-edavatı olması gerekir. At, devede ittifakla
caizdir. Fil, katır ve eşekte de mezhebe göre caizdir, yayan, güvercin,
yelken/kayık,yüzme ve karşılıksız güreşte müsabaka üstüne akit caizdir. Sahih
plan bu beş şeyde karşılığın caiz olmadığıdır. Bu Malik ve Ahmed'in mezhebidir.
Ebu Hanife, güreşte ve ayak üzerinde yapılan yarışlarda karşılık caizdir,
demiş. Abderi de ondan bunu nakletmiş. Elleri birbirine geçirerek yapılan
müsabakada ihtilaf vardır.
2-
Müsabakanın yerini ve amacım bilmek, yarış yapan iki kişinin/iki tarafın da
eşit olmazı lazım. En önde gidene malın olacağını şart koşsalar caiz olmaz.
Yine aynı şekilde ikincisinin ona yetişip yetişmeyeceğini bilmek için biri
öbüründen önce gönderilse caiz değildir. Veya birinin yerinin daha önde olması
şartı getirilirse yine bunda hiçbir şey caiz olmaz. Bunların tümü Ahmed'in
mezhebidir.[95]
3- Müsabakayı kazanana malın tümü veya bir bir
kısmının verilmesi gerekir. Şayet iki yarışsa, malı da başkası veriyorsa,
eğer şartı yarışı birinci olarak bitirene vermek ise caiz, kincisine vermek
ise caiz değildir. Yine sonuncusuna/ikincisine birincisine verilenin aynısının
ona da verilmesi caiz değildir. Eğer buna birinciye verilenin altında verilmesi
şartı varsa caizdir. Bu Ahmed'in mezhebidir.[96] Eğer
onlar (yarışanlar) üç kişi ise, ikincisi de birinci gelene verilen miktarın aynısının
verilmesi şartı getirilirse caizdir. Çünkü her biri birinci veya ikinci olmak
için çaba gösterir.Mal (veya para) veren iki yarışçıya ve daha fazlasına,
"kim kazanırsa ona şu kadar var" dese caizdir. Eğer tümü eşit bir
şekilde dönerse hiçbirine birşey yoktur. Eğer on kişiye kim galip gelirse ona
on kişinin payı var dese ve kişi galip gelse onu ikisinedir, biri hariç dokuz
kişi gelirse dokuza verir. Tüm bunlar Ahmed'in mezhebidir.Yarış için şart
koşulan malı imam ve onun dışında halktan biri harcaya(dağıta)bilir. Bunu Ebu
Hanife ve Ahmed söylemiş. Muğni sahibi Malik'ten şunu nakletmiş: İmamın dışında
birinin malı (ödülü) dağıtması(vermesi) caiz değildir. Çünkü cihad için
ihtiyaç duyulan şeylerdendir. Diğer sorumluluklar gibi buna da imam tahsis edilmiş.[97]
4- Mal iki
taraftan ise muhallilin bulunması. Mesela biri öbürüne bana şu kadar
vereceksin, dese bu kumarın ta kendisidir. Bunda bir ihtilafın olduğunu da
bilmiyorum. Ancak aralarında muhallil varsa o zaman kumar sayılmaz. Mu-hallilde
aranan şart ise, atının Öteki iki kişinin atına denk olmasıdır. Bu, o ikisini
geçerse ikisinin şart koştukları malı alır. İster her ikisi ondan sonra gelsin
ve ister biri Öbürünü geçsin farketmez. Eğer ikisi onu geçerse, onlara birşey
vermez. Eğer biri geçerse/galip gelirse ve onu korursa ve o da (muhallil)
arkadaşını geçse yine tüm malı gibidir. Muhallil-den birşey almaz. Yine eğer
muhallil ikisini de geçmişse ve bu durumda ikisinden biri öbürünü geçse yine
buna birşey yoktur. Tüm bunlar Ebu Hanife ve Ahmed'in mezhebidir.[98]Eşheb
Malik'ten muhallil hakkında şunu nakleder: Onu sevmiyorum. Eğer onlardan biri
muhallil ile beraber gelirse onun malı ona, geridekinin de onadır. Muhailile
de iki yarım var. Çünkü ikisi de onu geçmiş. Bu da Ahmed'in mezhebidir.[99]
Muhalliî aralarında/ortalarında gelirse sonuncusunun malı en sahih görüşe göre
birinciyedir.Rafii ittifak ile demiş. Muhallilin iki payı da alacağı şartı
getirilirse ve ikisinden birini geçerse sahih görüşe göre yine iki payı da
alır. Buna göre eğer yüz yarışçı varsa, aralarında da sadece bir muhallil
varsa, eğer onların tümünü geçerse malın hepsini alabilir şartı getirilmişse,
eğer onların tümü onu geçerse ödemeye zorlanmazsa, yarışçılardan biri geçerse
malı alır, değilse istihkakını öder şartı varsa akit caiz olur. Eğer mal
geçene/galibe verilmesi şartı varsa, mutlak gelip içindir. Başkasını geçen ve
aynı zamanda kendisinin de geçildiği şahıs maldan hiçbir şey alamaz.Eğer beni
geçersen sana şu şu var, beni seni geçersem bana bir şey olmasın dese caizdir.
Bu Ebu Hanife ve Ah-med'in mezhebidir. Abdi, Malik'ten de bunu nakletmiş.
Muğni'nin sahibi ise "Malik'ten bunun kumar olduğu nakledilmiş" der.[100]Bahr'ın
sahibi der ki: MuhalhTin atının yarışçıların arasında olması lazım. Eğer
ortalarında değilse ve birinin yanında koşuyorsa, buna razı olurlarsa caizdir.
Biri ortalarından onun ayrılmasına razı ise öbürü razı değilse onun ortada
kal(ıp koş)ması lazım.
5- Herbirin
birinci olma ihtimali olmalı. Birinin veya mu-hallilin atı zayıf, geride
kalacağı kesin ise (kestiriliyorsa) veya çok nazik olup önde bitireceği kesin
ise sahih olan görüşe göre caiz değildir. Nadiren geçmesi mümkünse yine caiz
değildir.İmam der ki: Biri kazanacak olana vermek üzere malı çıkarırsa, eğer
başkası kazanırsa malı çıkaracak, yoksa o sahibinindir. Sahibi kazanacağını
kesin bilmiyorsa, bu malsız bir yarış olur. Kazanacağını kesin biliyorsa,
burada iki görüş var, birisi onun sahih olduğu yönündendir. Çünkü neticesi
kazâncağmı kestiren birine malı çıkarmaktır. Eğer ikisi de mal ortaya koyup
çikarsalar, aralarına da geride kesin kalacağı bir muhallili bıraksalar, bunu
sokmalarının bir anlamı yok, bu akit kumar şekli üzerine kalır ve batıldır.
Mu-hallilin kazanacağı kesin olarak biliniyorsa yine iki görüş var. Bu güzel
bir ayrıntıdır.Eğer bineklerin cinsi farklıysa; at ile deve, at ile eşek
vs.sahih görüşe göre caiz değildir. Ahmed'in mezhebi de budur.[101]
Eğer bineklerin nevi değişikse Arap ile acem (atları) gibi, o zaman caizdir.
Ahmed'in arkadaşlarından iki görüşlerinden biri budur. Öbür görüşleri bunun
caiz olmadığı yönündedir.[102]
6-
Bineklerin, bizzat kendilerinin üzerinde akdin olması lazım. Vasıflan üzerinde
de akit yapılsa caizdir.
7- Mesafe,
iki bineğin de yorulmadan ve ara vermeden katedebilecekleri mesafede olması
gerekir. Eğer ancak yorulma ve ara vererek katedebilecekleri bir hedefi şart
koşarlarsa, o zaman akit batıl olur. [103]
831-
Sahihayn'de İbni Ömer'den (r.a.) "Nebi (s.a.v.) atlardan idmanlı olanla
Hafya'dan seniyyet'ul-Veda'a kadar, idmansız olan ile Seniyye (tepe) den Beni Zurayk
mescidine kadar koşu yaptı.[104]Süfyan
der ki: Hafya'dan Seniyyet'ul-Veda'a (veda tepesine) kadar beş-altı mil, veda
tepesinden Beni Züreyk mescidine kadar ise bir mildir.'
9- Şart
koşulan malı bilmek lazım. Bunun nakit, borç veya ikisinden birer parça olursa
caizdir. Ahmed de bunu söylemiş.[105]
Şayet "istediğini veya dilediğini vereceğim, yahut dinar ve elbiseyi şart
koşup elbiseyi belirtmese o zaman batıl olur. Onların dışında biri malı
çıkarıyorsa bunlardan birine daha fazla verme şartını getirebilir. İkisi
çıkarıyorsa yine birisi daha fazla çıkarabilir. Kimisi de bunun değer, cins ve
nevde eşit olmalıdır demişler. Meçhul bir şey üzere akit batıl olur, kazanan
da örfe göre (misil) ücreti/değeri ha-keder. Misil ücreti ise bu mesafedeki bir
yarış için umumen alınan ne ise odur.
10- Akdi
bozacak (fasid) şartlardan kaçınmak lazım. Mesela, "Eğer beni geçersen,
sana şu dinar var, bu (oktan) sonra da atman, bir aya kadar seninle yarışmam, elimle
yay alma vs. (sözler) akdi batıl kılar. Yine aynı şekilde, yanşa başladıktan
sonra ikisinin de akdi bozabilir şartı da akdi bozar.Müsabakayı kazanana
arkadaşlarını yedirme şartı getirilirse sahih görüşe göre akit batıl olur.
Malik, Ahmed ve Ebu Hanife'ye göre şart fasidtir, ancak akit fasid değildir.[106]Muğni'nin
sahibi der ki: Eğer belli adımları -üç, dört, beş veya daha çok veya daha az-
şart koşsalar yine sahih olmaz.[107]
Malı vermeyi taahhud
eden için akit lazım, etmeyene de caizdir.Diğe bir görüşe göre, ikisinde de
caizdir. Bu Ebu Hani-fe ve Ahmed'in mezhebidir. Caiz görenlere göre, yarışçılardan
her biri yarışa başladıktan sonra -eğer birbirlerini geç-memişlerse ve sahih
görüşe göre birbirlerini geçseler- bırakabilecekleri gibi başlamadan önce de
bırakabilirler. Ah-med'e göre[108]
önde olanın fesh hakkı var, ama geride kalanın yoktur. Mal ve İşte artırma ve
azaltma söz konusu olabilir. (Akdin) lüzumuna inanan görüşe göre akdin biri
tarafından bozulabilmesi, öbürü için bozulmaması, diye bir şey olmaz.
Muayyen/belirlenen malda bir kusur sabit/zahir olursa feshetme haki doğar.
Önde veya geride olan biri, eğer arkadaşına ulaşması mümkünse işi bırakmaz,
yoksa terkedebilir. Çünkü hakkından vazgeçmiş olur. Bu ikisinin çalışma (yarış)
ve malda artırma veya eksiltmeye gitmeleri caiz olmaz. Ancak birinci
akdi/anlaşmayı bozup ikinci bir akde baş-lasalar o zaman olur. Eğer yarış ödülü
para ise müsabakaya katılanın bunu teslim etmesi lazım, imtina ederse hakim
onu zorlar ve(gerekirse) onu hapseder. Müsabaka bittikten sonra bu mal onun
elinde telef olursa onun tazminatı ona düşer. Müsabaka başlamadan Öncetelef
olursa akit fasit olur. Müsabaka bozulur, iki yarışçı da atlarını koştursalar
(seyretsinler diye ayaklarını vursalar) ve -eğer sahih olsaydı- biri kazanırsa
Ödülü hakeder. Mezhebe göre o misili hakeder. Çoğu bu görüştedir. [109]
Yarış (kazanma)
develerde omuz, atlarda ise boyun ile olur. Boyun kısmında değişik iseler; eğer
en kısası geçerse o kazanmıştır. Eğer uzun (boyun) boylusu boyunun mesafesinden
daha çok mesafe ile geçerse o da kazanmış olur, Tüm bunlar, Ahmed'in
mezhebidir.[110] Meydanın başlangıcı
yarış başlangıcı ve ayaklarından hiza alırlar. 832- Ali'den (r.a.) Nebi
(s.a.v.) ona: "Ey Ali! Bu ödülü insanlar arasında vermen/dağıtman için
sana veriyorum." Bunun üzerine Ali çıkıp Süraka b. Malik'i çağırdı. Ey
Süraka! Nebi'nin (s.a.v.) boynuma bıraktığı b (yarış için) sana verip boynuna
bırakıyorum. (Yarış) alan na geldiğinde atlan hizaya koy, sonra, g emi
düzelten, ç cuk taşıyan veya semeri indiren var mı? diye seslen. Kir seden ses
çıkmayınca üç defa tekbir getir. Sonra üçüncü (tedbir) de onları bırak. Allah
yarışta dilediğini mesud kılar. Ali de yarışın son noktasında oturur ve (uzun)
bir çizgi ayaklannın başparmakları arasında olur. Atlar iki adamın arasından
geçer. Onlara şöyle dedi. Yarışçılardan biri arkadaşlarından iki kulağıfbir
kulağı veya yularla geçerse ödülü ona verin. Şüpheye düştüğünüzde aralarında
ödülü taksim edin." Bunun tümünü Beyhaki Sunen'inde Muhammed b. Sad-ran'ın
hadisinden tahric etmiş. İsnadı zayıftır. Ancak güzel edepleri içeriyor. En iyi
bilen Allah'tır. [111]
833- Ebu
Davud ve başkaları Hasan'ın tarikiyle Ümran b. Husayn'dan o da Nebi'den
(s.a.v.) rivayet etmiş:
"Yarışta (ta veya
sahibine daha fazla koşması için) bağırıp çağırma (tezahürat) ve yanına (daha
iyi koşmak için) başka bir atı almak yoktur.[112]
Rafii Nevevi'de
başkaları şöyle demiş: Yarışta ata tezahürat yapılmaz. O da şudur: Onun daha
fazla koşması için insanların bağırıp çağırmasıdır. Yarış yuları hareket
ettirmek ve sopa ile dürtme şeklinde atı koşturma şeklinde olur.Muğni'nin
sahibi der ki: İki atlı (yarış için) bırakıldığında birinin (daha çok koşmak
için) yanına başka bir atı alması doğru değildir. Adamın kendi atıyla bunun
arkasında koşup onu dürtmesi arkasında bağırıp çağırması ve tüm bunları, daha
fazla koşmasını sağlamak için yapması Nebi'nin (s.a.v.) hadisinden dolayı caiz
değildir.[113]Ok atma hakkındadır. Buna
münadala denir. Daha önce geçtiği üzere bu sünnettir. Arap olsun acem olsun ok
atma üzere akit yapmak caizdir. Aynı şekilde çuvaldız, iğne, tüm el yaylarıyla
ok atma. Arap ve onun dışıridakilerle binek üze-re atılan ok ile- hafif okların
atıldığı yaylar, Gifar ve Rikab gibi tüm ayak yayları vs. üzerinde akit yapmak
caizdir. Aynı şekilde kısa-mızrak, el ile taş atma atma, sapan ve mancınık
üzerine de caizdir. Mızrak ve kılıçta iki görüş var. En sahih görüşe göre
caizdir. İkinci görüşe göre sahih değildir. Bu Malik ve Ahmed'in mezhebidir.
Tüfek, top ile oynama, Hokey, kriket, satranç, eldeki çift veya bilme, köpek
üzerine, eline taşı saklama üzerinde akit caiz değildir. Bil ki Munadele için
altı şart lazım: 1- Mal heriki yarışmacıya ait ise muhalliîin olması. Mesela
şöyle demeleri: Beni geçersen Sana şunu/şu kadar vereceğim, ben geçersen
senden şunu/şu kadarını alacağım. Atıcılardan herbirinin bir miktarı çıkarıp,
onlardan galip gelenin bunun tümünü alması şartını getirmeleri... işte tüm bu
durumlarda -at yarışları konusunda geçtiği gibi- muhalliîin bulunması lazım.
Atış yarışında iki kişi caiz olduğu gibi iki grup/takım arasında da olabilir.
Bu durumda grup/takım bir şahıs gibi olmuş olur. Malı bir grup veya yabancı
biri çıkarırsa yine caizdir. Eğer ikisi de çıkarırsa o zaman muhalliîin bir
şahıs veya grup/takım şeklinde bulunması şart olur. İki gruptan birine,
"grubu galip gelirse malda onlara ortak olması, mağlup olursa o hariç
diğerleri malı versin," şartı getirilirse veya her bir grup/takım böyle
bir muhallili içine almışsa esah görüşe göre caiz değildir. Çünkü muhallil malda
eğer kazanırlarsa tek başına (sahip olmuş) olandır. Burada ise arkadaşları ona
ortak oluyorlar. Her bir takım malın tümünü muhallilleri için olması şartını
getiriyorlar s akesinlikle batıl.olur. Çünkü başkası için galibiyet olur.
2- Cinsin
bir olması lazım. Eğer değişik olursa -mesela ok ile mızrak- o zaman esah
görüşe göre sahih olmaz. Eğer değişiklik yay ve okun nevinde ise o zaman kesin
olarak caizdir. Mesela Arap yayı ile Fars yayı gibi. Bu Ahmed'in arkadaşlarının
görüşlerinden biridir. Onların diğer görüşüne göre neblin (bir ok çeşidi)
Neşşab (bir ok çeşidi) ile olması caiz değildir. Taraflardan biri veya iki
tarafı bir nevi tayin etseler, sahibinin rızası olmadan daha iyisine veya daha
kötüsüne dönüş yapamazlar. Belli olmayan, nevi çeşit olarak bir yay veya ok
belirlense, buna benzer biriyle -ister onu kullanamama dolayısıyla ister farklı
amaçla olsun- değiştirmek caizdir. Ancak at öyle değildir. Eğer yayın veya şu
okun değiştirmeyeceği şartı getirilirse bu fasid bir şart olur. Tüm bunlar Ahmed'in
mezhebidir.[114] Sonra acaba bu şartlarla
akit fasid olur mu- Bu konuda iki görüş vardır: Esah olan görüşe göre bozar.
Eğer (ok veya yay) kırılsa da değiştirelemez (gibi) şart koşulsa kesin olarak
fasid olur.Eğer müdahale serbest (mutlak) bırakılır ve ok attıkları yayın
nevini belirtmeseler, bu hususta üç görüş var: Birincisi ve sahihi akdin sahih
olmasıdır. İkincisi, bu fasid (bir ak-it)tir. Ahmed'in arkadaşlarından çoğunun
görüşü budur. [115]Üçüncüsü,
ok attıkları yerde beli bir nevi çoğunluk sağlasa sahih, yoksa
fasidtir.Hevarık: Hedefi delip geçene denir.Hevasıf: Hedefi delip onda
kalandır.Hevarım: Hedefin bir ucunu/kenarını delendir.Mevarık Hedefi delip öbür
tarafı da delip geçmek.Hevasır: Hedefin bir yanına düşendir.Hevabi: Hedefin
önüne düştükten sonra hedefe deyip isabet etmesidir. Ahmed'in arkadaşları ve
Şafii'nin arkadaşlarından çoğu bunu böyle açıklamıştır.Müzdelif: Habi gibidir,
ancak ondan hareket bakımından daha zayıftır.Acaba yukarıda zikredilen
şeylerden (hedefe vurma) bir kaide zikredilir mi? zikredilmez mi? iki görüş
var: Esah olana göre şart değildir. Bunun üzerine, eğer mutlak bırakılıp, bir
şey beyan edilmezse o zaman kar üzerine hamledilir. Çünkü genelde tanınan
(hedef) odur.İkinci görüşe göre, hedefe vurmanın nitelendirilmesi şarttır. Bu
Ahmed'in mezhebidir.[116]Atış
yapacakları mesefenin yanşa katılanlar tarafından bilinmesi gerekir. Bu da ya
görmek veya zira ile olur. Okların ulaşamayacağı bir mesafeyi şart koşsalar
akit batıl olur. Yine eğer nadir olarak isabet etmenin olabileceği bir sonu
şart koşsalar batıl olur. Bunların tümü Ahmed'in mezhebidir. Arkadaşlar,İsabet
olasılığı olanı iki yüz elli zira ile, biraz zor olanı ve nadir olanı da üçyüz
elliden fazla olan zira ile takdir etmişler.Muğni'nin sahibi der ki: Üçyüzden
fazla zira olanı caiz değildir. Çünkü Ukbe b. Amir el-Cehmi hariç hiç kimse
dört yüz zirada atmamıştır.[117]Müellif
der ki: Ayak yayında ne üçyüz elli, ne dört yüz elli ve ne de beş yüz zira'da
hedefe vurma (o kadar) zor değildir. Bir de hedef geniş, yay da düzgün ve
güçlüyse bu hiç-de zor olmaz.Bir hedef koymayıp en uzun atana ödülün olması
üzerinde yarışsalar esah görüşe göre sahihtir. Çünkü kalelerin savaşında
uzak(lığ)a atmak da amaçlanır. Ayrıca bununla korkutma da var.İmam der ki: îki
yayında sertlik (kuvvet) ve ağırlıkta birbirine almalarına dikkat edilir.
Çünkü bu ikisi (okun) yakın veya uzak (düşmenin) de büyük etkileri
vardır.İkinci görüşe göre (hedef dikmeksizin atmak ve mesafeyi baz olmak)
sahih olmaz. Bu Ahmed'in mezhebidir. Çünkü atıştan amaç (hedefe) isabet
ettirmektir. Mesafenin uzaklığı değil. Hedefin takdirine gelince, ezhar görüşe
göre gözle görülecek en ve uzunluk olarak beyan edilmesi gerekir. Veya bir-iki
karışla takdir edilir. Bu da Ahmed'in mezhebidir. Ancak atıcıların bir
adeti/geleneği varsa o zaman ona göre yapılır. Hedefin yüksekliği veya
alçaklığını beyan etmek gerekir mi, gerekmez mi? ve acaba vasat olana mı
hamledilir- Yukardaki ihtilaf bunda da vardır. [118]
Fasıl
Hedef, nişanın
konulduğu yüksekçe toprak yığını veya duvardır. Nişanda bir ağaç parçası olur,
kağıt parçası olur veya deri parçası olur. Bazıları da hedefte dikilene
kirtas, havada asılana garad demişler. Hedefin ortasına konulan kemiğe de
ruka denir. Kuru deri parçasından olan nişan üzerine ay^s. yi nakşederler buna
da darre denilir. Darrenin ortasını da nakşederler, buna da hatem diyorlar.
İsabet edilecek yerin mutlaka belirlenmesi lazım, hedef mi? Cilt üzerinde
darre mi, yoksa hatem midir? Hateme vurma şartının konmasınm sıhhatında daha
önce nadir (en vurulan) kısmındaki ihtilaf söz konusudur. Esah görüşe göre
sahih değildir.
Sünnet olan iki
nişanın olmasıdır. (Daha önce ifade edildiği gibi) ok atma sayısı ise, akitle
onun sayısının bilinmesi gerekir. Mezhep budur, arkadaşların genelinin görüşü
budur. Ahmed[119] ve başkalarının görüşü
de budur. [120]
Fasıl
Akitte atışlarının
muhatta veya mübadere olması şartı getirebilirler mi? İki görüş var: Biri
evet, eğer bunu terketse-ler akit fasit olur. En sahih görüş ise, şart
koşulmaz. Mutlak kılsalar, bu mübadereye hamledilir. Çünkü yarışta galip olan
budur.Muhatte: Ortak oldukları ok sayısını atıp birine ayrıca fazla ok
atmasını sağlamaktır. Mesela yirmi ok atmayı şart koşup ayrıca biri de beş ok
vurmayı şart koşsalar, biri yirmi atıp onu isabet ettirirse, öbürü de beşini
vursa birincisi kazanmış olur. Biri dokuz öbürü beş isabet ettirirse onlardan
kazanan olmaz. Buna kıyas et.Mübadere: İkisinin atış sayıları eşit olmakla
birlikte birini ok atmaya başlamasıdır. Biri yirmi ok atıp beşini vursa,
ikincisi ondokuz atıp dördünü vursa birincisi kazanmış olmaz. Taki ikincisi son
okunu atar da vurursa eşit olurlar, vurmazsa öbürü kazanmış olur.Tek bir ok
üzerine yarışıp, bunu vurana malı vermeyi şart koşsalar sahih olur. Eğer biri
hakkından fazla -ister ikisinin ittifakıyla olsun veya başka bir şeyden olsun-
atarsa fazlalık ona bir şey kazandırmayacağı gibi bir şey de kaybettirmez.İlk
önce atacak olanı bilmeye gelince, yarışçılardan ilk önce atacak olanı tayin
şartı vardır. Akitte tayin edilmişse yerine getirilir. Mutlak kılımrsa ve başları
zikredilmezse ezhar görüşe göre akit batıldır. İkinci görüşe göre ise
sahihtir. Bu durumda acaba hangisi başlar? Burada iki görüş var:Birincisi:
Atıcıların adeti göz önüne alınır. O da yarışı işini düzenleyene meseleyi
bırakmaktır. O eğer birine tayin etse esah olan onun tayin ettiğinin
atmasıdır. İkincisine göre ise, kur'a çekerler.
Muğni sahibi der ki:
Eğer çıkaran yabancı, (onların dişında) ise onlardan seçtiği öne çıkar. Eğer
tartışıp didişirlerse o zaman kur'a çekilir.[121]Birinin
atması gerekirken Öbürü kalkıp (ok) atsa ona sayılmaz. İsabet ettiğinde
lehinde, etmediğinde de aleyhinde işlemez. Sırası geldiğinde ikinci kez atar.
Aynı şekilde bu, Ahmed'in de mezhebidir.
5-
Atıcıların belirlenmesi. Akit ancak iki belli atıcı veya atıcılar arasında caiz
olur. İki veya daha fazla grup arasında da olur. Her grup isabet ve hatada bir
şahıs mesabesindedir. Her grubun da bir temsilcisi olur. Rıza gösterirler-se
akitle onlara vekalet eder. Taraflar/taraftarlar belirlenmeden akit caiz
olmaz. Kur'a iie taraftar edinmek caiz değildir. Ancak şöyle olur. Grup lideri
birini alır, sonrada Öbür lider birini tutar. Bir liderin tüm taraftarlarını
birden seçmesi caiz değildir. Liderlerden biri ben mahir/keskin nişanlıyı
alır ve ödülü de ben veririm veya atamayanı alır ödülü ben alırım dese caiz
olmaz. İki gruptan birinin başlamasının hükmü) bir şahıs gibidir.Grup
liderlerinden biri iyi atıyor zannıyla yabancı birini alır da atışı zayıf veya
az isabet ediyorsa akit fesholun-maz. Yine aynı şekilde onun zannettiklerinin
aksine çok daha iyi ok atıyorsa öbür tarafın akdi feshetmesi söz konusu
olamaz. Onun tamamıyla/aslen güzel atmadığı görünce q zaman akid batıl olur.
Öbür gruptan da buna mukabil biri düşer. Geri kalanda akit batıl olur mu?
Bunda iki görüş var: Biri bunun detaylandınlması (batıl olan tarafın batıl,
caiz olanın da caiz olarak kabul edilmesi). Bu Ahmed'in[122]
ikincisi bu kesinlikle caiz değildir.Batıl değildir desek, (diğer gruptan
çıkarılana mukabil olacak kişi için fesh seçenekleri vardır. Eğer caiz görüp na
mukabil olacak şahısta tartışırlarsa o zaman akit batıl olur. [123]
Fasıl
Şahısta geçtiği gibi
hiziplerde de ok atma sayısının eşit olması gerekir. Sahih olan görüşe göre ok
atma sayısının gruplara taksimi gerekir. Üç grup ise atma için üçte birinin sahih
kabul edilmesi, dört grupsa dörtte birinin sahih kabul edilmesi olur. İkinci
görüşe göre böyle bir şey şart koşulmaz, bir grubun üç öbürünün dört, her
biride yüz ok ok atabilir. Birini bir, iki veya daha fazla kişiyse ok atışı
yapabileceği gibi birebirde yapabilirler.
Liderlerden biri ödülü
vermeyi üstlenirse, arkadaşları hariç sadece ona gerekli olur. Ama arkadaşları
da onunla beraber üstlenirlerse o zaman onlara da gerekli olur. Yahut bu
hususta onu vekil tayin etseler yine olur. Bu Ahmed'in mezhebidir.[124] O
zaman başkanlara dağıtılır. Gruplardan biri kazandığında ödülü başkanları
alır. Nevevi'nin sahih gördüğü üzeri isabete göre değil öne sürdükleri şarta
göre (lider alır) dir. Bu Ahmed'in arkadaşlarının görüşlerinden biridir.
İkinci görüş: İsabete göre taksim edilir. İsabet etmeyene bir şey yoktur. Bu
iki görüş eğer akdi mutlak kılmaları halindedir. Eğer isabet edenlere malın
taksim edilmesi şartı varsa zaten şarta uyulur.Rafii ve Muğni sahibi demişler
ki: İki kişi yarışıp bir üçüncü (yabancı) sı gelip: "Ben ganimette de,
garamette de (yenen ve yenilenle) beraberim. Seni geçerse ödülün/malın yarısını
ben veririm. Sen yensen kazancağının yarısı banadır" dese, yine eğer
muhallil ile beraber üç kişi yarışsa bir dördüncü gelip:"Kazanmanızda ve
yenilginizde sizinle beraberim" dese batıl olur. Çünkü ganimet (kazanılan)
mal ve garamet (kaybedilen mal) yarışa katılan içindir. Atmayana gelince ona
ne ganimet var ne de garamet.[125]
6- Atış
yapılacak yerin belirlenmesi, yarışa katılan her iki kişinin de eşit olması
gerekir. Biri için hedefe daha yakın bir yer şart koşulsa caiz değildir. Ancak
atış anında ayağının birini öne çıkarması zarar vermez. Safın ortasından atmak
da zarar vermez. Çünkü saf tutulduğunda safın ortasındaki şahıs hedefe biraz
daha yakındır. Ancak bu farklılık muhte-mel/tabii/dir.Rafii ve başkaları: Hiç
kimse atış yerinde sırayla atıcıların ok atmaları -meşakketten dolayı şart
koşmamıştır. Safın ortasında durma hususunda ihtilaf edip çekişseler. Önce
başlayana ihtiyar/serbestiyet verilir. Bu da cumhur'ım görüşüdür. Acaba
yerinden alınır mı? Bunda da iki görüş var.Akİtten sonra birinin bir karış öne
geçmesine rıza gösterseler caizdir, daha fazla ise caiz değildir. Başkasının
rızası ile geride kalsa caiz değildir. Başkasının rızasıyla öne çıkmasında
veya geri koymasına da cevaz yoktur. Tümünün öne çıkmasına, yahut geride
kalmasına veya atış sayılarını azaltma veya çoğaltma hususunda rıza
gösterseler; o zaman yarışın caiz mi lazım mı diye bakılır. Eğer caiz ise o
zaman buda caizdir. Eğer lazım ise (lazım desek) o zaman -ezhar görüşe göre-
caiz değildir. [126]
Fasıl
Akidte isabet ve vurma
şart koşulup, onda etki/iz bırakma veya delme şartı getirilmezse isabet eden
ve tesir etmeksizin geri gelen sayılır. Delen de sayılır. Eğer deri parçası yaş
ise ve ondaki deliğe isabet ederse yeterdir.İsabet etmede, hedef üzerindeki
deri parçası, hedefin bağla bulunduğu şeye vurma şartı getirilmesinde iki görüş
var: Ezhar olan görüşe göre bunlar nişandan değildir. Tüm bunlar Ahmed'in de
mezhebidir. Eğer sadece nişanın vurulması sayılsa o zaman ip ve bağlı olduğu
şeyin vurulması isabet sayılmaz. [127]
Fasıl
İsabet etmede muteber
olan okun ucuyla (nişane) isabet etmesidir. Eğer okun üstü ve eni deyse o zaman
isabet sayılmaz. Çünkü bu kötü atışa delalet eder. Ayrıca bu onun için atış
olarak sayılır. Bu Ahmed'in mezhebidir.[128]
Eğer ok yere duvar vs. ye çarpıp sonra gidip hedefe isabet ederse sahih olan
görüşe göre ona sayılır. Yine eğer bu durumda nişane isabet etmezse yine ona
atılmış sayılır.Eğer nişanı delmeyi şart koşsalar, ok onu delip onda sabit
olursa tamamıdır. Sabit olduktan sonra düşmesi zarar vermez. Eğer onu sıyırıp
delmezse olmaz/sayılmaz. Eğer onu delip onda sabit olmazsa iki görüş var. Ezhar
olana göre sayılmaz. Eğer ok nişanın bir ucuna isabet eder, deler ve sabit
olursa ezhar görüşe göre sayılır. Yine eğer daha önce onda bulunan bir deliğe
isabet eder ve sabit olursa yine sahihtir. Ama şu şartlarsa: Eğer ok sağlam
bir nişana isabet etseydi onu delip sabit kalma kuvvetinde olması, nişanı da
nişanın sağlamlığında olması gerekir. Eğer nişan yumuşak toprak cinsinden
zayıf ise o zaman sayılmaz. Çünkü sağlam bir yere değmesi halinde sapabilir
miydi? Bunu bilemediğinden ne lehinde sayılır, ne de aleyhinde. Ahmed'in
mezhebi tüm bunlara uygundur.Eğer ok nişanı delerse ancak küçük taşlar onun
sabit ol-masına mani olmuşsa -ki benzerinde sabit olması söz konusu ise- iki
görüş var: Görüşlerden ezhar olana göre vurmuştur. Muğni sahibi: "ancak
ona sayılmazsa ona tekrar art-tırılmaz" der.[129] Bu
iki görüş de Ahmed'in arkadaşlarımn-dır.Eğer mübadere şeklinde yarışıp, örneğin
yüzde onunu isabet ettirene malın olacağını şart koşsalar sayıyı tamamlamadan
ona oku isabet ettiren -eğer attıkları sayıda ikisi de eşit ise- kazanmış
sayılır. Bir misal: Her biri elli ok atarsa onlardan biri on diğeri daha az
isabet ettirirse, bu malı hak eder ve sayıyı tamamlaması da gerekmez. Biri
elli tane atıp onu isabet ettirirse, eşit olurlar, dolayısıyla kazanan da
olmaz. Ayrıca sayıyı tamamlamaları da gerekmez. Çünkü şart koşulan tüm
isabetler gerçekleşmiştir. Eğer sonuncu okta isabet ettirmezse o zaman birinci
şahıs kazanmış olur. Eğer iki şahıs kırk dokuzda sekiz isabeti varsa,
arkadaşına ulaşamayacağından birinci şahıs kazanmış olur ve malı almayı
ha-keder.Muhatte olarak yarışırlarsa ve kendileri için yüzde on tanesi
kurtulan/kalan kişiye malın olacağı şart koşup her biri elli ok atar, birisi
ondan on beşini isabet ettirir ötekiside beş tanesini isabet ettirirse, sahih
görüşe göre yüz sayısını tamamlamadan birinci şahıs kazanmış ve malı hak etmiş
olmaz. Çünkü olabilir ki bu birinci şahsa onun kalmasını engeller.
Mtibaderede ise öyle değildir. Çünkü onda sonrakini yükseltecek bir durum söz
konusu değildir. Muhattada biri yüz taneden on tanesini kazanırsa ötekisi doksan
dokuz atmış ve kendisine bir şey kalmamışsa, onun bir ok daha atma hakkı
vardır. Çünkü bununla isabet ettirirse birinciye on tane kalmasını engeller (ve
malı hak etmiş sayılmaz). Bunların tümü Ahmed'in mezhebine uygundur.[130][131]Eğer
hangimiz yirmiden beşini isabet ettirirse o kazanmıştır deseler, onlardan
herbir beşini isabet ettirse yirmiyi tamamlamaları gerekmez. On altı tane atıp
hiçbiri sabet et-tirmemişse yine tamamlamaları gerekmez ve kazanan da olmaz.
Muğni sahibi zikretmiş ve daha Önce geçene de uygundur.Atıcıya on,tane at. Eğer
isabet ettiklerinden daha fazlaysa sana şu mal var denilse cumhura göre
caizdir. Kimileri de bunun ciale olduğunu nidal (yarış) olmadığını söylemişler.
Çünkü yarış ancak iki kişi arasında olur. Eğer bu adam altı tane atar da
altısını isabet ettirirse hak eder. Şart koşanın onun tamamlanışını teklif
etmesi mezhebe göre gerekir.Şayet bir veya daha fazla at. Eğer isabet
ettirirsen sana şu kadar var, ettirmezsen sen şu kadar vereceksin dese bu (tamamıyla)
kumardır. Bunda bir ihtilafın olduğunu da sanmıyorum.
Şahıslar
yarışıyorsalar. Sırası gelen şahsa biri, at bu oku isabet ettirirsen sana bir
dinar var dese, eğer bu okla isabet ettirirse dinarı hakeder ve bu isabet
içinde bulunduğu yarış içinde isabet sayılır. [132]
Fasıl
Şöyle deseler: Yirmi
ok atalım. Ayrıca yakına düşen uzaktakini düşürsün. Bu durumda birine beş tane
üstün gelirse o kazanmıştır. Bu sahihtir, şartı devam eder/geçerlidir. Uzaklık
ve yakınlıkta oklar eşitse onlardan kazanan olmaz. Eğer herbirinin bir oku yakın
ve mesafeleri aynı ise, diğerleri de uzaksa, eğer birinin ok ile nişan
arasında mesela bir karrş, öbürünki ise daha az ise o zaman birincisi birincisini
düşürür. Eğer bundan sonra birincisi ok atar da daha yakına düşerse o zaman
ikincisinin attığını düşürür. Birinin bir oku hedefe yakın düşerse, öbürü beş
tane atarsa ve bu oktan daha uzağa düşürürse, sonra birinci şahıs tekrar bir ok
atar ve beşten daha uzağa düşürürse o zaman bu ok öbürünün beş okuyla, beş ok
da ilk ok ile sakıt olur.Biri beş ok atarsa; biri hedefe yakın, öbürleri de
birbirine yakınsa, sonra öbürü beş okunu atar ve ilk beşten daha uzağa
düşmüşseler ikinci beş ok, ilk beş ok ile sakıt olur. İlk beş oktan bir şey
sakıt olmaz. Her ne kadar ilk beşler yakınlıkta farklılıklar arzediyorsada.
Çünkü birinin her bir yakın oku ötekisinin uzağını düşürür, yoksa kendininkinin
uzağını düşürmez. Birinin oku nişana yakın düşer öbürününkinin de nişana
isabet ederse ikincisi, birinciyi sakıt eder.Biri nişana isabet ederse, öbürü
de nişanın dışını (ama yine aynı parçaya isabet etmişse) veya ikisi nişanın
dışına isabet etseler, biri de nişana daha yakınsa; Şafi'inin bazı atıcılardan
naklettiğine göre: nişana isabet eden veya ona eşit olmasıdır. Yakının
uzaktakini düşürmesi eğer (uzaktaki) nişanın dışında iseler onun söz konusu
olur.Şafii'nin yanında kıyasın gerektirdiği husus aynı zamanda Ahmed'in de
mezhebidir.[133]Muğni sahibi der ki:
Çünkü hedefin tümü isabet edilecek yerdir. Şart koşmaları hariç biri arkadaşını
(bu durumda) yenmiş sayılmaz.[134]Müellif
der ki: Bu gün bir çok atıcının yanındaki teamül Şafii'nin naklettiği
şekildedir, Öyleki onlar hedefin ortasında bir ip bırakıp onunla okların
hedeften uzaklıklarım Ölçüp daha uzağını da bu şekilde yakın olan ile
düşünürler.Asıl olan okun durduğu yerdir. Öyleki eğer ok hedefin yakınından
geçse -onun yakından geçmesi şart koşulması hariç- ve hedeften uzağa düşse ona
yakın düşmüş sayılmaz. [135]
Fasıl
Eğer ok aşırı derece
hedeften uzaklaşsa (yetişmese veya onu geçerek uzaklaşsa) bakılır. Eğer atçının
kötü atmasından İse atıcıya sayılır, tekrar atması içinde ise ona iade
edilmez. Eğer meydana gelen bir kaymadan veya alette çıkan bir bozukluk
nedeniyle ise o zaman atıcının bir kusuru olmaz, dolayısıyla bu ok ona
sayılmaz. Okun gittiği yönde bir insan veya bir insan geçip oku engellese veya
elinde bir hastalık olur, yahut rüzgar eser de oku engellese bu ok ona sayılmaz
ona iade edilir. Çünkü mazur sayılır. Yok eğer aletin zayıflığı v.s.
nedenlerden dolayı ise sahih olan görüşe göre ona sayılmaz. Eğer elinde bir
hastalıkta, rüzgara atıp isabet ederse Rafii Nevevi ve başkalarına göre ona
sayılır. Şöyle izah etmişler: Çünkü bu konumlarda isabet iyi atmanın
alametidir. Ancak dinleme (ta'lil) de düşünmek lazım. Öbür görüşün tercih
edilmesi gerekir.Muğni sahibi der ki: Kadi (Ebu Ya'la) demiş ki: İsabet ederse
ona sayılmaz. Çünkü ne aleyhinde ne de lehinde kabul edilir/sayılır. Eğer ok
kendisiyle hedef arasında olan bir engel delip hedefe isabet ederse ona
sıyılır. Çünkü isabet etmesi doğru attığının işareti delmesi de kuvvetini
gösterir. Dolayısıyla o başkasından daha evladır.[136]Bu
güzel bir izahtır. Eğer atıcıdan bir ihmal olmaksızın ok ikiye ayrılır da bir
parçası hedefe isabet ederse, sahih görüşe göre ucu değmişse, sayılır. Eğer iki
parçası da isabet ederse İki değil de bir isabet sayılır.Eğer bir ok
hedefteyken başka bir okda bunun üstünde ise Muğni sahibi, ona sayılır. Eğer
delip geçme şartları varsa ne lehte ne de aleyhte sayılır.Rafii ve başkaları:
Bakılır. Eğer bu ok öbür oka asılmış-sa bir kısmı da dışarda ise sayılmaz.
Çünkü bilemiyoruz. Acaba bu oktan olmasaydı bu ok hedefe ulaşır mıydı yoksa
ulaşmaz mıydı? Onun aleyhinde de sayılmaz. Çünkü onunla hedef arasına bir engel
hasıl olmuş. Eğer onu yarmış-sa, veya hedefi tam bir isabet gibi isabet etmişse
ve şart da onu delip geçmek ise ne lehte ne de aleyhte sayılır. Çünkü
bilemiyoruz, acaba bu oktan olmasaydı onu geçecek miydi, yoksa geçmez miydi.
Daha önce geçtiği gibi okun hedefteki sabitliğine bakıp, onu hedefin
sağlamlığına kıyas etmek lazım. [137]
Fasıl
Oku çeviremeyen hafif
rüzgarın etkisi/eseri olmaz. Hatta ok eğri atılsa ve rüzgar da onu geri tepse,
veya zayıf atsa rüzgar da onu kuvvetlendirip isabet etse ona sayılır. Eğer
rüzgar fırtına ise ve atış zamanına yakın başlamışsa isabet etse de ona
sayılmaz. Hata da etse ona sayılmaz. Bu durumda fırtına dininceye kadar atışı
terkedebilir. Ancak hafif rüzgar böyle değildir. Ok çıktıktan sonra (aşırı)
eserse mezhebe göre isabet etse ona sayılır, etmezse ona sayılmaz.Müellif der
ki: Rüzgarın yönü ve hedefe yakınlığının lüzumundan bahsedilseydi güzel olurdu.
Çünkü rüzgar atıcının sağından veya solundan gelirse oku istikametten uzaklaştırır.
Arkadan veya önünden eserse istikametinde tesiri olmaz. Tabi eğer hedef
yakınsa. Ama eğer uzaksa fırtına aksi etki edebilir. En iyi bilen
Allah'tır.Rüzgar esip hedefi yerinden başka bir yere götürürse ok da hedefin
yerine isabet ederse, -eğer hedefe vurma şartı varsa- ona sayılır. Eğer şart
delmek ise yerin sağlamlığı hedefin sağlamlığına nisbet edilir. Eğer hedefe
rüzgarın götürdüğü yerde isabet etse lehine değil de aleyhine sayılır.Tüm
bunlar Muğni sahibinin zikrettiklerine muvafıktır.[138]
Fasıl
Yarış akdi malı
üstlenen için lazım, üstlenmeyen içinde faizdir. İki görüşten ezharı budur.
İkincisi: İkisinde de caizdir. Müsabakada geçtiği gibi bu, Ebu Hanife ve
Ahmed'in görüşüdür. Ezhar görüşe göre o zaman ölüm hariç bu akit birinin
hastalanması veya gözünün ağrıması gibi durumlar akdi feshetmez, sadece başka
bir zaman geciktirir. Akitten sonra, bunu/eshetmek ve başka bir akde başlamak
hariç ok atışında veya isabette sayı artmasına gitmek caiz değildir. Yarışçıya
yansı bırakıp oturmak yoktur. Bilas ona ilzam edilir. Dikiş v.s için kiralanan
şahıs gibidir. Bunun için hapsedilir ve tazir de edilir.Herbirinin yarıcı
terkedebileceği şartı varsa akit fasid olur. Akdin lüzumuna inanmayan görüşe
göre rıza üzerine ok sayısında, isabet sayısında ve malda artmaya gitmek caizdir.
Yine bu görüşe göre herbirinin atışı geciktirmesi, onu bırakması
-feshetmeksizin- caizdir. Biri isabette öbürüne üstün gelip geciken geçene
attıklarını at sana şunu vereyim dese iki görüşe göre de caiz değildir. Çünkü
üstünlükten vazgeçmek/atmamakla karşılık gelmiyor.İki şahıs yanşsa ve ikiside
bıkıp/yorulup biri Ötekisine "sen at. Eğer isabet ettirirsen beni geçmiş
olursun veya ben atıyorum tek bu oku isabet ettirirsem seni yenmiş olurum"
dese caiz olmaz. Çünkü galip atış sayısında arkadaşına eşit olan kişi ve
isabette ondan ilerde/üstün olandır.Acaba (ok) atanın arkadaşından izin alması
gerekir mi? İbni Kucc, atıcıların adeti bu (yani izin)dur. Dolayısıyla
örflerine tabi olmanın gereklidir. Kim izinsiz ok atarsa isa-
837-
"Atın ve ata binm Bence atış yapmanız, ata binmenizden daha sevimli ve
daha iyidir. Her eğlence batıldır. Ancak üç tanesi bunun dışındadır: Kişinin
atını terbiye etmesi, eşiyle oynaşması, yayını çekip okunu atmasıdır. Çünkü
bunlar hakdandır. Kim öğrendikten sonra atışı bırakırsa terkederse, bir nimeti
bırakmış olur -ya da şöyle dedi- nankörlük etmiş olur[139]"[140]Ebu'l-Haccac
el-Muzzi Tehzib'ul-Kemal'de Yahya b. Ebi Kesir ve Abdurrahman b. Yezid'in
rivayetleri üzerinde iki sahife kadar yazı yazmış.[141]
838- Bezzar
ve Taberani Ebu Hureyre'den (r.a.) tahric etmişler: "Nebi (s.a.v.) şöyle
buyurdu:"Kim atıcılığı öğrenip sonra unutursa o bir nimeti inkar etmiş
olur.[142]
[1] Müslim İmaret. Babu Fadl'ır-Remyi vel Hessu Aleyhi ve
Zem-mu men Allemehu sümme Nesiyehu: 3/1522.
[2] Ebu Avane Müsned Kitab'ul-Cihad: 5/101. İbn Nehhas,
Cihad, Tevhid Yayınları: 1/436
[3] El-Musannef, Kitab'ul-Cihad: 5/320-321.Ebu Avane, Müsned
Kitab'ul-Cihad Babu'l-Terğibi Fi'rRemyi: 5/10.Ebu Davud Sünen Kitab'ul-Cihad;
Bab'ur-Remyi: 3/28-29.El-Mücteba Kitab'ul-Cihad, Sevabu Remyi bi Sehmin fi
sebilillah: 6/28.El-Mııstedrek Kitab'ul-Cihad: 2/95. Zehebi de muvafakat
etmiş.Tirmizi de başka bir tarikle bunu sahih görmüş ilerde 836-837 no ile
gelecektir.
[4] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/437
[5] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/438
[6] Es-Sunen'ul-Kübra, Kitab'u Sebki ve'r-Remyi
Babu't-Tahri-di Ala'r-Remyi: 10/3. Ancak Abdurrezzak'ın Musannef'inde
bulamadım.
[7] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/438-439
[8] EI-Müstedrek Kitab'ul-Cihad: 2/96.
[9] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/439
[10] Tİrmizi Sünen Ebvab'ul-Cihad. Babu Macae fi
fadl'ır-Remyi fi Sebilillah: 3/95.İbni Mace Sünen Kitab'ul-Cihad Bab'ur-Remyi
fi sebilillah: 2/940.
[11] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/439
[12] Feth'ul-Bari. Kitab'ul-Cihad Bab'ul-Tahridi alarRemyı:
6/91. H. no: 2899. "Kitapta İsmail'i de an..." (Meryem: 54) 6/413. H.
no: 3373. Babu Nisbet'il-Yemen'i ila İsmail: 6/537. H. no: 3507.
[13]El-Müstedrek: 2/94. Zehebi de muvafakat etmiş. Ancak
bunu Darekutni'nin Sunen'inde bulamadım.
[14] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/440
[15] Es-Sunen'ul-KübraKitab'us-Sebkiver-Remyi:
10/17.Hadiste geçen "yeteneddelun" yani ok atış müsabakasını yapıyorlardı)."Ma
nadale" yani galip gelmedi, geçmedi demektir.Nadal'tu fulanen, fene
daltuhu, yani ona galip geldim.
[16] Tecrid'ul-Esma'is-Sahabe: 2/212.
[17] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/440-441
[18] Müslim Sahih Kitab'ul-İmare, Babu Fadl'ur-Remyi
ve'I-Hes-su Aleyhi: 3/1522.
[19] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/4441
[20] EI-Mucem'us-Sağir: 2/138. Taberani "Hişam'dan
Muhammed b- el-Munzir ez-Ziibeyri'den başkası rivayet etmiş. Ahmed b. Yezid
münferid kalmış" der.Heysemi "Muhmmed b. Zübeyr gerçekten
zayıftır" demiş. Mec-ma'uz-Zevaid: 5/268-269. Mucem'us-Sağir ve
Mecma'uz-Zevaid'de Rübeydi'nin dedesi, Zübeyr'e nisbetle Zübeyri'den bozulma
olabileceği geçiyor.
[21] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/441-442
[22] Keşf ul-Estar: 2/279.
[23] Heysemi, Bezzar ve Taberani (El-Evsat'ta) rivayet
etmişler. Bezzar'in ricali Hatem b. El-Leys hariç -ki o da sikadır-. Sahih'in
ricalidir. Taberani'nin ki de öyledir. Mecma'uz-Zevaid: 5/268.
[24] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/442
[25] Said Sünen: 2/3/183.
[26] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/442
[27] Keşf ul-Estar: 2/280; Mecma'uz-Zevaid: 5/268.
[28] Ebu Hatem "Hadisleri metruktür" derken, İbni
Adiy, "uydurma ile suçlanmış" Îbn'ul-Medeni, "Rafizidir.
Rafizilikten dolayı terket-tim" diyorlar. Mİzan'ul-İtidal: 3/272.
[29] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/442-443
[30] Heysemi, "Senedte Münzir b. Ziyad et-Taî var, o
zayıftır" der, Mecma'uz-Zevaid: 5/269.
[31] Darekutni Münzir b. Ziyad et-Tai hakkında
"metruktür", Fel-las, "yalancıdır" demiş. Mizan'ul-İtidal:
4/181.
[32] El-Müstedrek: 2/95. Müellif Hakİm'in onu sahih
ettiğini de nakleder. Aynı şekilde Zehebi de sonra şöyle der: "Suveyd ise
metruktür."Yanımdaki nüshada, Hakim'in onu sahih gördüğünü bulamadım. Onu
yazanlardan bazılarının onu düşürmüş ihtimalleri var.
[33] Aynı eser.
[34] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/443
[35] Nesai Ukbe b. Amir'ın hadisinden rivayet etmiş.
El-Mücteba Kitab'ul-Hayli: 6/222-223.Heysemi Taberani (Kebir ve Evsat'ta) ve
Bezzar rivayet etmiş. Taberani'nin ricali sikadır. Mecma'uz-Zevaid: 5/296.Derim
ki, Beyhaki Sünen'de Ebu Davud et-Teyalisı tarikiyle tahric etmiş.
Kitab'us-Sebki ve'r-Remyi,Bab'ut-Tahridi Ala'r-Remyi: 10/14.
[36] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/444
[37] Ei-Muğni: 8/666.
[38] Es-Sunen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ve'r-Remyi: 10/14.
[39] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/444-445
[40] Heysemi, "senedte Osman b. Matar var, o zayıftır
der. Mecma'uz-Zevaid: 5/269.
[41] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/445
[42] Nesai Sünen Kitab'ul-Cihad: 6/27; Mevarid'uz-Zaman
Kitab'ui-Cihad s: 396; El-Mustedrek Kİtab'ul-Cihad: 2/95.
[43] Tirmizi Sünen Ebvab'ul-Cihad: 3/96.Derim ki, Nesai de
rivayet etmiş. El-Mucteba, Kitab'ul-Cihad: 6/27. Ebu Davud'da bulamadım.
[44] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/445-446
[45] El-Mücteba Kİtab'uI-Cihad, sevabu men Rema fi sebilillah
azze ve celle: 6/27. Müslim'in şartlarına göre sahihtir. Mevarid'uz-Za-man,
Kitab'ul-Cihad, Babu fi'r-Remyİ s: 396.
[46] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/446
[47] El-Mucem'ul-Kebir: 20/151-152, H. no: 315.
[48] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/446-447
[49] Eİ-Miicteba, Kitab'uI,Cihad Sevabu men remiye b.
Sehmin fi sebilillahi azze ve celle: 6/27-28.
[50] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/447
[51] El-Mucem'ul-Kebir: 8/143. H. no: 7556.
[52] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/447
[53] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/447-448
[54] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/448
[55] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/448
[56] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/448
[57] Mevarid'uz-Zaman, Kitab'ul-Cihad, Babu ma cae
fi'r-Remyi s: 396.
[58] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/448-449
[59] Keşf ul-Estar, Kitab'ul-Cihad, Babu men rema bi
Sehmin: 2/280.
[60] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/449
[61] Heysemi, "Onda Abdulvehhab b. Dehhak var -ki
metruktur-Mecma'tız-Zevaid: 5/270.
[62] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/449
[63] Ahmed Müsned: 4/183.
[64] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/449-450
[65] Keşf ul-Estar, Kitab'ul-Cihad, Babu Men Rema bi
Sehmin: 2/281. Heysemi, "Bezzar şeyhi Abdurrahman b. Fadl'dan mevkuf
olarak rivayet etmiş. Onu tanımıyorum. Geri kalan ricali sikadır.
Mecma'uz-Ze-vaid: 5/270.
[66] 830 no ile. Daha önce de 558 no ile geçmişti.
[67] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/450
[68] Yayın üst ve alt uzantıları ifade eder.
[69] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/450-452
[70] Es-Sünen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ve'r-Remyi,
Babu't-Tahri-di ala'r-Remyi; 10/14.
[71] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/452
[72] Hadis zayıftır. İbni Mace. Kiîab'ul-Cihad,
Bab'us-Selam: 2/939.
[73] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/452
[74] Beyhaki Sünen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ve'r-Remyi B
Tahridi ala'r-Remyi: 10/15.
[75] Heysemi, "Taberani şeyhi Bekr b. Sehl
ed-Dimyati'den rivayet etmiş. Zehebi, "Hadise yakındır" der. Nesai,
"Zayıftır" demiştir. Geri kalan ricali sahihtir. Ebu Ubeyde'nİn
Abdullah b. Bişr'den duyduğuna da rastlamadım" demiş. Mecma'uz-Zevaid:
5/267-268.
[76] El-Muğni: 8/674.
[77] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/453-454
[78] Müslim de Cabir b. Abdillah'dan (r.a.) Rasulullah
(s.a.v.) hastalandı (rahatsızlandı). O oturarak biz de arkasında namaza durduk.
Ebubekir de onun tekbirlerini duyuruyordu. Bize bakınca bizleri ayakta (durmuş
vaziyette) gördü. Bize (oturmak için) işaret etti, bizler de oturduk. Bizler
de oturarak namazıyla namaz kıldık. Selam verince şöyle dedi:"Az önce
nerdeyse Fars ve Rumların hareketini (fiilini) yapıyordunuz. Kralları
otururken onlar ayakta dururlar. (Bunu) Yapmayınız! İmamlarınıza tabi
olunuz."
Küab'us-Salati, Babu
İtİmam'il-Memuni bi'1-İmami: 1/309.
[79] Ancak tarihinde bulamadım.
[80] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/454-455
[81] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/455
[82] Heysemi, "Onda Münzİr b. Ziyad es-Sai var ki o
metruk biridir. Mecma'uz-Zevaİd; 5/269.
[83] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/455
[84] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/455-456
[85] Kitab's-Sunen: 2/3/184. Senedi sahihtir.
[86] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/456
[87] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/456-457
[88] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/457-458
[89] El-Minhac fi Şiab'il-İman: 2/496. Hadis Ali b. Ebi
Talib'ten Muttafakun aleyhtir. Bakınız:Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad: 6/93-94,
H. no: 4058-4059;Kitab'ul-Meğazi: 7/358, H. no: 6184;Kitab'ul-Edeb, Babu
Kavli'r-Reculi Fidake Ebi ve Ümmi: 10/568;Müslim Fedail'us-Sahabeti, Babu Fadlı
Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.): 4/1874.
[90] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/458
[91] Tehzibu Tarih'i Dimeşk'il-Kebir: 2/199.
[92] İbni Kesir Tefsir'ul-Kur'an'il-Azim: 2/321. Onun
ibaresi dt şöyledir: Alimlerden çoğu ok atmanın ata binmekten daha efdal olduğu
görüşündedir. İmam Malik ise binmenin (ok) atmaktan daha efdal olduğu
görüşündedir. Cumhurun görüşü hadisten dolayı daha kuvvetlidir. Yİ-ne de en iyi
bilen Allah'tır.
[93] 837 noile tahrici gelecek.
[94] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/458-460
[95] El-Muğni: 8/659.
[96] Muğni: 8/656.
[97] Muğni: 8/654.
[98] Muğni: 8/658-659.
[99] Muğni: 8/658.
[100] Muğni: 8/654.
[101] Muğni: 8/611.
[102] Muğni: 8/611.
[103] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/460-465
[104] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad, Bab'us-Sebki beynel
Hayli: 6/71. H. no: 2868; Müslim Kitab'ul-İmare, Bab'ul-Müsabaketi beynel hayli
ve fadmiriha : 3/1491. H. no: 1870. Lafız Buhari'ye aittir.
[105] Muğni: 8/655-
[106] Muğni: 8/655.
[107] Muğni: 8/660. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları:
1/465-466
[108] Muğni: 8/655.
[109] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/466-467
[110] Muğni: 8/659-660.
[111] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/467-468
[112] Ebu Davud Sünen Kitab'uVCihad, Babu fi'1-Celbi
ala'1-hay-lifi's-Sibaki: 3/67-68;Tirmizi Kitab'un-Nikah, Babu ma cae minennehyi
an nikah'iş-Şiğar: 2/296. "Hadis hasen ve sahihtir" der.Ebu Davud
Kitab'uz-Zekati Babu eyne tusdak'ul-Emval: 2/250.Nesai Kİtab'un-Rikah: 6/1 Kİ.
Hadis tüm talikleriyle, Tirmizi'nin (r.a.) dediği gibi sahihtir.
[113] Muğni: 8/675.
[114] Muğni: 8/673-674.
[115] Muğni: 8/673-674.
[116] Muğni: 8/662.
[117] Muğni: 8/663.
[118] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/468-472
[119] Muğni: 8/661.
[120] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/472
[121] Muğni: 8/666.
[122] Muğni: 8/669.
[123] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/473-475
[124] Muğni: 8/669.
[125] Muğni: 8/670.
[126] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/475-476
[127] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/476-477
[128] Muğni: 8/670.
[129] Muğni: 8/672.
[130] Muğni: 8/663-665.
[131] Muğni: 8/605.
[132] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/477-479
[133] Muğni: 8/666.
[134] Revdat'ut-Talibin: 10/382
[135] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/479-480
[136] Muğni: 8/71.
[137] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/481-482
[138] Muğni: 8/671. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları:
1/482-483
[139] Ebu Davud et-Tayalisi Menhaf ul-Ma'bud: 1/241;
Es-Sunen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ver'r-Remyi: 10/13-14; Tirmizi Ebva-bu
Fedail'il-Cihad, Babumacaefi fadl'ır-Remyi: 3/95. "Hadis hasen ve
sahihtir" demiş.
[140] Ebu Davud et-Tayalisi Menhaf ul-Ma'bud: 1/241;
Es-Sunen'ul-Kübra, Kitab'us-Sebki ver'r-Remyi: 10/13-14; Tirmizi Ebva-bu
Fedail'il-Cihad, Babumacaefi fadl'ır-Remyi: 3/95. "Hadis hasen ve
sahihtir" demiş.
[141] Tehzib'ul-Kemal'de bulamadım.
[142] Et-Taberani, Es-Sağir: 1/197. Bu Keşf uî-Estar'da
bulumadım. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/483-486