Allahu Teala şöyle
buyuruyor:
"Nice az topluluk var ki, Allah'ın izniyle büyük
topluluklara galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir." [1]"İnsanladan kimileri Allah'ın rızasını
kazanmak için nefislerini/canlarını satarlar. Allah kullarına karşı merhametlidir."
[2]
"Onu az bir değere sattılar. [3]
Alimler bu ayette
ihtilaf etmişler. Kimisi bu ayetin Suhayb b. Sinan er-Rumi (r.a.) hakkında
nazil olduğunu söylemiş. Suhayb Beni Nemr b. Kasıt'tan bir adam idi. Daha küçükken
Rumlara esir düştü ve dili değişmişti. Sonra Abdullah b. Cedan'm memluku idi
ve onu azad eti. Bazıları da hayır o Rumlardan kaçıp Mekke'ye gelmiş ve İbnu
Cedan ile dost olmuştu.
Sonra (Suhayb) Allah'a
iman etti, Nebi'yi (s.a.v.) doğruladı ve O'na muhacir olarak çıktı. Onu
Kureyş'ten bir grup takip etti. Bineğinden inip ok kuburundaki (okları) ni çıkarıp
yayını da alarak şöyle dedi: Benim sizin aranızda (iyi) okçulardan olduğumu
biliyorsunuz. Allah'a yemin ederim ki, kuburumdaki tüm okları size atmadan bana
ulaşamazsınız. Sonrada ondan elimde bir şey kalıncaya kadar sizinle savaşırım,
sonra ne yaparsanız yapın. Onlar şöyle dedi:
"Bizden zengin
olarak gitmeni istemiyoruz. Halbuki bize fakir bir kişi olarak gelmiştin.
Lakin bize Mekke'deki malını göster, biz de seni serbest bırakalım. Bu hususta
söz verdiler. O da onlara gösterdi. Rasuluüah'a (s.a.v.) vardığında, şu ayet
nazil oldu:
"insanlardan öyleleri vardır ki Allah'ın rızası
karşılığında nefislerini satarlar..."
[4]Rasulullah
(s.a.v.):
"Ebu Yahya! Aliş-verîşin karlı oldu/kar etti (veya alış-veriş Ebu Yahya'yı karşı çıkardı.)."
Ve ona ayeti okudu. [5]
897- Bu
kıssayı benzer şekilde İmam Ebu Muhammed b. Ebi Hatem Tefsirinde Hammad b.
Seleme tarikiyle Ali b, Yezid'ten o da Said b. Müseyyeb'ten rivayet etmiş. [6]
898-İmam
Ebubekİr b. Munzir Hamad b. Zeyd tarikiyle Eyyub'ten o da Ikrime'den muhtasar
olarak rivayet etmiş. [7]
899- Yine
benzer/aynısı Hammad b. Seleme, Sabit ve Enes'ten rivayet etmiş. Yine zikreder
ki; Medine yolunda Su-hayb'a yetişen Kunduz İbni Umayr b. Cedan'dır.
Müellif der ki: Kunduz
bilahere Nebi (s.a.v.) zamanında müslüman olmuş, Ömer onu Mekke'ye vali tayin
etmiş sonra da onu azletmişti. [8]
Suhayb'in kıssasını
yukarıda zikrettiklerimizin dışında bir çok müfessir zikretmiştir. İbni
Merdeveyh, Vahidi, Kurtubi vb. de zikredenlerdendir. [9]
Hafız îbni Kesir
tefsirinde demektedir: Ancak çoğu bu ayetin Allah yolunda cihad eden Mücahid
(Ier) hakkında indiği düşüncesindedir. Allah (c.c.) şu ayette buyurduğu gibi:
"Şüphesiz Allah mühimlerin canlarını ve mallarını
cennet karşılığında satın almış..." [10]
900- Hişam
b. Amr iki saf arasında hamle yapınca, insanlardan bazıları bunu hoş
karşılamadılar. Bunu üzerine Ömer b. Hattab, Ebu Hureyre ve başkaları onlara
cevap verip şu ayeti okudular:
"İnsanlardan kimileri Allah rızasını kazanma uğruna
canlarını satarlar([11]
901- İbni
Ebi Hatem tefsirinde îkrime veya Said b. Cübeyr'den, o da İbni Abbas'tan:
[12]"İnsanlardan
kimileri Allah'ın rızasını kazanmak uğruna canlar satarlar." [13]
Yani canlarını Allah
yolunda cihad etme ve hakkını yerine getirmek canlarını/nefislerini satın almış
ve bu uğurda ölen kişilerdir. [14]
902- İbni
Mübarek İbni Ebi Şeybe Müdrik b. Avf el-Ahmesi'den rivayet etmişler. Der ki:
Ben Ömer'in (r.a.)
yanındaydım. O sırada Nu'man b. Mukrin'in elçisi ona geldi. Ömer ondan
insanları sordu. Elçi:
"Filan öldürüldü,
filan ve filan da ayrıca tanımadığım bazıları da. Ömer (r.a.):
"Lakin Allah
onları tanıyor." Elçi:
"Ya Emirel
mü'minin! ve kendi canını satan biri." Bununüzerine Müdrik b. Avf:
"Allah'a yemin
olsun ki o benim dayımdır, ey emir'ul-Müminin!" İnsanlar onun kendi eliyle
kendini tehlikeye attığını sanıyorlar." dedi. Ömer:
"Onlar yalan
söylüyor. Lakin o ahirete karşılık dünyayı satanlardandır. [15]
903
Beyhaki'de Sunen'inde rivayet etmiş. Canın satan kişinin Nehavend gününde
olduğunu nakleder.[16]
904- İbni
Avn, o da Muhammed'ten rivayet etmiş: "Doğu tarafından müşriklerin
askerlerinden bir bölük
geldi. Ensardan bir
adam onlarla karşılaştı. Onlara hücum etti. Safı yardı çıktı. Sonra aynısını
yaparak döndü iki veya üçkez daha yaptı. Bir de baktık ki Sa'd b. Hişarr. bunu
Ebu Hureyre'ye anlatıyor. Ebu Hureyre şu ayeti okudu:
"İnsanlardan öyleleri de vardır ki canlarını
Allah'ın rızasını kazanmak uğruna satarlar." [17]
İbni Ebi Şeybe İbni
Ebi Adiyy'den ve ondan rivayet etmiş.[18]
905- İbni
Ebi Hatem.., Kays b. Ebi Hazım'dan o da Muğire b. Şu'be'den rivayet etmiş. Der
ki: Bir gazada idik. Bir adam öne atılıp öldürülünceye kadar savaştı.
"Kendini kendi
eliyle tehlikeye attı" dediler. Bu konuda Ömer'e yazdı. Ömer (r.a.) ona
yazarak:
"Onların
dedikleri gibidir. O Allah'ın kendileri hakkında buyurduğu kimselerdendir:
"İnsanlardan kimileri de Allah'ın rızasını
kazanma uğruna canlarını satarlar. [19]
906- Hakim
ve İbni Ebi Hatem, Ebu İshak'tan o da Bera'dan (r.a.) rivayet etmişler. Der ki:
Bir adam ona:
"Ey Ebu Ammare!
Allahu Teala'nın:
"Kendi elinizle kendinizi tehlikeye
atmayınız..." [20]
Ayetindeki şahıs,
düşman ile karşılaşıp öldürülünceye kadar savaşan mıdır?"
"Hayır"
dedi. Lakin o, günah işleyip, Allah onu bana bağışlamaz diyen adamdır."
dedi. [21]
Hakim "ikisinin
şartına göre sahihtir" demiş.
907- İbni
Merdeveyh tefsirinde İsmail b. Ayaş'tan o da Ebu İshak es-Sabii'den rivayet
etmiş. Der ki: Bir adam Bera b. Azib'e sordu:
"Tek başıma
düşmana hamle yapar ve beni öldürürse kendi elimle tehlikeye atmış olur
muyum?" O:
"Hayır"dedi.
Allah Rasulune:
"Allah yolunda savaş. Sen sadece kendin sorumlusun..." [22]
O ayet ise nafaka hususundadır. [23]
908- İbni Asakir ve başkası bu hadis konusunda,
Ebi İshak der ki, Bera'dan işittim, biri ona:
"Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız..
"
Ayetini sorarak, bölüğe onlar bin kişi iken elinde kılıcıyla saldıran adam
mıdır?" dedi. O: [24]
"Hayır"
cevabını verdi. Lakin o, günah işleyip, bana tevbe yoktur diyerek kendini
(tehlikeye) atan kişidir.
909- Ebu Umran'dan rivayet edilmiş. Der ki: Biz
bir Rum şehrindeydik. Rumlardan bize karşı büyük bir saf çıktı. Müslümanlardan
da onlara o kadar belki daha fazla çıktılar. Mısır ehlinin başında Ukbe b.
Amir, başka bir cemaatin başında da Fudale b. Ubeyd vardı. Müslümanlardan bir
şahıs tek başına Rumların safına saldırıp aralarına daldı. İnsanlar bağırarak
şöyle dediler:
"Sübhanallah!
Kendi eliyle kendini tehlikeye atıyor." Ebu Eyyub kalkıp şöyle dedi:
"Ey insanlar!
Sizler bu te'vili yapıyorsunuz. Halbuki bu ayet biz Ensar hakkında nazil oldu.
Allah, Peygamberine yardım edip İslam'ı galip kılınca ve ona yardım edenler
çoğalınca, Rasulullah (s.a.v.) olmadığı bir ortamda birbirimize gizliden şöyle
dedik:
"Mallarımız
kayboldu. Ve şüphesiz ki Allah İslam'ı aziz kılmış ve ona yardım edenler
çoğalmış. Bizler işlerimizin başına dönüp yola koyarsak. Bunun üzerine Allah
nebisine bize vevap verecek ayetini indirdi:
"Ve Allah yolunda infak edin. Kendi elinizle kendinizi
tehlikeye atmayın...
"Tehlike
malın başmda durmak ve onları yola koymaktı, cihadı terketmemizdi. Ebu Eyyub
Rum topraklarında vefatedip defnedilinceye kadar Allah yolunda dimdik ayakta cihad
etmekte) idi.[25]Ebu Davud, Tirmizi (kil bu
lafız ona aittir ve hadis hasen e sahihtir, demiş) Nesai Abd b. Humeyd, İbni
Cerir, İbni
Hibban (Sahih'inde) ve
Hakim (ikisinin şartlarına göre sahihtir, demiş) rivayet etmişler. Beyhaki
Sunen'de: Yukarıdaki hadise dayanarak, "Düşman ülkesinde bir kişi veya
birkaç kişinin genelde
öldürülecekse de
vazı." Bundan sonra da Ebu Umran'ınmezkur hadisini ve başkasını rivayet
eder. [26]
910- Sahih
bir isnad ile Mücahid'ten rivayet etmiş. Rasulullah (s.a.v.) Abdullah b.
Mesud'u ve Habbab'ı bir seriyye, Dıhya (El-Kelbi) yi de tek bir seriyye
gönderdi. [27]
911- Der ki:
Şafii (r,a.) şöyle dedi:
"Ensardan bir
şahıs Biri Mauna sahiplerinden geri kalmıştı. Arkadaşlarının öldürüldüğü yer
üstünde kuşların toplandığını/uçuştuğunu gördü. Amr b. Ümeyye'ye şöyle dedi:
Şu düşmanlara yönelip saldıracağım. Onlar da beni öldürecekler. Ben
arkadaşlarımızın öldürüldüğü bir sahneden geri kal(a)mam. Söylediğini (hemen)
yaptı ve öldürüldü. Amr b. Ümeyye'nin dönüp Rasulullah'a (s.a.v.) bunu anlattı.
O da (s.a.v.) onun hakkında güzel şeyler söyledi. Amr'a şöyle dediği de
denilmektedir: Sen de ilerleyip-saldırsaydın ya?[28]
912-
Rasulullah (s.a.v.) Amr b. Ümeyye ve Ensardan başka bir adamı bir seriyye,
Abdullah b. Uneysi'den bir seriye olarak gönderdi. [29]
913- Bir çok
kişi Tabii'nin tabiinin alimlerinden Kasım b. Muhaymire'den:
"Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.. [30]
Ayeti hakkında şöyle
dediğini rivayet etmiş. Der ki:
Tehlike, Allah yolunda infakı/harcamayı
terketmektir. Biradam on bin kişiye de saldırsa yine bunda (bir) beis yoktur, [31]
914- İbni Ebi Şeybe iyi bir isnad ile Mücahid'ten
rivayet etmiş. Der ki: Düşman ile karşılaştığınızda onlara (direnip)
saldırınız. Çünkü bu ayet infak konusunda nazil olmuştur. [32] Bunun
aynısı (veya benzeri): [33]
915-
Huzeyfe'den [34]
916-İbni
Abbas'dan [35]
917-
İkrime'den [36]
918- Hasan'dan
[37]
919- Ata'dan
[38]
920- Said b.
Cübeyr'den [39]
921- Dahhak'tan
[40]
922-
Suddi'den [41]
923-
Mukatil'den [42]
Ve'başkaları rivayet
etmiş.[43]
924-
Sahihayn'de Yezid b. Ebi Ubeyd'ten. Der ki: Seleme b. Ekva'ya (r.a.) dedim ki,
Hudeybiye günü Rasuluüah (s.a.v.) ile ne üzere biat ettiniz?"Ölüm
üzerine" diye cevap verdi. [44]
925-
Sahihayn'de Enes b. Malik'den (r.a.) rivayet edilmiş. Der ki:
Amcam Enes b. Nadr,
Bedir savaşında bulunamamıştı. Şöyle dedi:
"Ey Allah'ın
Rasulu! Senin müşriklerle yaptığın iki savaşta bulunamadım ama, Allah bana
müşriklerle savaşmayı nasip ederse, Allah ne yapacağımı gösterecektir; Bilahare
Uhud günü, (ona nasip olmuş) müslümanlar da bozulunca şöyle dedi:
"Allah'ım
bunların yaptıklarından dolayı senden özür diliyorum. Şu müşriklerin
yaptıklarından da beri olduğumu arzederim. Sonra ilerledi. Onunla Sa'd b. Muaz
karşılaştı. Şöyle dedi:
"Ey Sa'd b. Muaz!
Nadr'ın Rabbine yemin olsun ki Cennet (i umuyorum)! Ben onun kokusunu Uhud'un
yanında buluyorum. Sa'd:
"Ey Allah'ın
Rasulu! Onun yaptığını anlatamıyorum" dedi. Enes derki:
"Onu öldürülmüş
olarak bulduk. Ve cesedinde kimi (kılıç) darbelerinden, kimi (mızrak ile)
yaralamalar ve ok izinden seksen küsur yara bulundu. Müşrikler onun uzuvları
kesilmişti. Hiç kimse onu tanıyamadı. Ancak kız kardeşi onu parmak uçlarından
tanıdı. Enes der ki: Şu ayetin onun ve onun gibi şahısların hakkında nazil
olduğunu düşünüyoruz. [45]
Öyle adamlar vardır ki Allah'a verdikleri sözlerini
yerine getirirler..." [46]
Bu Buhari'nin lafzıdır.
Ebu Hureyre'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"İnsanların en hayırlı yaşayanlardan biri, Allah
yolunda atının dizgininden tutup onun sırtında uçan, düşman sesi veya düşmana
hücum feryadı işittikçe o at üzerinde uçan, öldürmeyi ve ölümü ümid edilen yerlerinde
arayan adamdır. Yahut şu tepelerden bir tepenin üstünde veya şu vadilerden bir
vadinin içinde bir koyun sürücüğünün içinde bulunup namazını kılan, zekatını
veren ve eceli gelinceye kadar Rabbine ibadet eden, insanlara hayırdan başka
bir şey yapmayan kimsedir.
"Müslim daha önce
(671 ile) geçmişti. [47]
926- Ebu
Avane Sahih'inde rivayet etmiş. Lafzı şöyledir:
"İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki,
onlardan/insanlardan en hayırlısı, Allah yolunda atının dizgininden tutup,
onun sırtında uçan, düşman sesini işittiğinde, atın üzerinde doğrulup ölümü
ümid edilen yer(ler)inde arayan adamdır. [48]
Onun bu baba
delaleti/delal oluşu, "Öldürme veya ölmeye ümid edilen yerine
arayan..." sözüdür.
Daha önce de Urnayr b.
Hamam'ın hadisi geçmişti. Şöyle demişti:
"Şu hurmalarımı yiyinceye kadar hayatta kalsam/
yaşasam, gerçekten bu uzun bir hayat olur. Yanındaki (tüm) hurmaları attı. Ve
Öldürülünceye kadar savaştı. [49]
927- İbni
Ebi Şeybe... Muaz b. Afra'dan. O:
"Ey Allah'ın
Rasulu! Allah kulunun yaptığı hangi işine güler?" diye sordu. Rasulullah
(s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Düşmana zırhsız elini daldıran kişinin
yaptığına. [50]
Bunun üzerine
üstündeki zırhını çıkardı ve ölünceye kadar savaştı.
Müellif der ki: İbni
Ebi Şeybe rivayetinde, İbni İshak'ın Siyerinde ve başka yerlerde bunu yapan
meşhur şahıs Muaz b. Afra'nın kardeşi Avf b. Afra'dır. Afra anneleridir. Babaları
Haris b. Rifaa en-Neccari'dir. [51]
928- Taberani el-Kebir'de hasen bir isnad ile
Ebu'd-Derda'dan (r.a.) o da Nebi'den (s.a.v.):
"Üç kişi/sınıf vardır ki, Allah onları sever,
onlara güler ve onları müjdelemek ister. Bunlardan biri, bir grup (düşman)
belirdiğinde tek başına onunla savaşır. Ya öldürülür veya Allah ona kafi gelir
ve onu muzaffer kılar. Bunun üzerine Allah şöyle
"Şu kuluma bakın! Benim için canıyla nasıl sabrediyor.
Bunlardan ikincisi: Güzel hanımı, yumuşak ve sıcak yatağı olan adamın/kişinin
kıyam etmesidir. Allah şöyle der:
"Şehvetini terkedip beni zikrediyor. Halbuki
istese uyur." Üçüncüsü kafile ile birlikte seferde iken, kafile geceleyip
uyurken, seherde; darlıkta ve bollukta kıyam eden kişidir.[52]
929- İbni
Mesud'dan (r.a.) Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Rabbimiz iki adama şaşırdı/beğendi. Yorganını, eşiyle
olan beraberliğini ve sevgisini bırakıp namaza kalkan adam. Allah azze ve celle
şöyle der:
"Kuluma bakınız. Yanımdakini arzulamak için
yatağım, şehvetini, ehliyle olan beraberliğini ve sevgisini bırakıp namaza
kalktı. Diğeri de: Allah yolunda gaza edip arkadaşları hezimete uğrayan
kişidir. Hezimetteki sorumluluğunu ve (savaşa) dönmedeki sevabını/lehindekini
de bilir. Buna rağmen döner ve kanı akıtılır. Bunun üzerine Allahu Teala şöyle
der:
"Kuluma bakınız. Kanı akıtılıncaya kadar, yanımdakini
elde etmek, rahmetimi ummak için (savaşmaya)
döndü.[53]
Bunu Ahmed, İbni Ebi
Şeybe, Ebu Ya'la, Taberani, İbni Hibban (Sahih'inde) Ebu Davud, Hakim (özet
şeklinde) rivayet etmiş. Ebu Davud, "Nefsini satan adam" diye bap koymuş.
Müelilf der ki:
Bu bapta bu sahih
hadisten başka bir hadis olmasa daha düşmana saldırma/dalmanın faziletine delil
olarak bize yeterdi. Yine de en iyi bilen Allah'tır. [54]
930- Yezid
b. ,Zebyan Ebu Zer'den merfu olarak Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Üç kişi/sınıf vardır ki düşmanla karşılaşan ve
hezimete uğrayan seriyyedeki adam gibidir. Tek başına göğüs göğüse
öldürülünceye veya zafer kazanıncaya kadar savaşır.” [55]
İbni Ebi Şeybe ve
Hakim ("isnadı sahihtir" der) rivayet etmişler. [56]
931- İbni
Mübarek de rivayet etmiş. Ancak o şöyle demiş:"Seriyye ve bir grupta olan
adamdır. Arkadaşları çekilir. O ise tek başına karşı koyar; ya öldürülür veya
galip gelir. [57]
932- Leys b.
Ebi Selim'den Bize şöyle ulaştı: "Adam bir grup veya seriyyede olur (onlar
da) düşman ile karşılaşırda arkadaşları hezimete uğrasa, o ise kanı
akıtılıncaya veya galip gelinceye kadar sabrederse, Allahu Teala meleklere
şöyle der:
"Şu kuluma
bakınız. Benim için canıyla nasıl sabretti İzzet ve Celalime yemin olsun ki,
ona konağında mutlaka cömert davranacağım/ona iyilik edeceğim. Ona cennette
konağı/yolculuğu yüz yıl olan bir yer verilir. Onun her bir köşkünün dışı
kırmızı altından, içi yeşil zümrütten, merdivenleri incidendir. Her köşkte üç
yüz oda var. Her odada hurilerden bir zevce var/'
Bunu Şifa'us-Sudur'da
zikretmiş. [58]
933- Yahya b. Ebi Kesir'den Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu:
"Şehidlerin en efdali, saflara atılıp öldürülünceye
kadar yüzlerini çevirmeyen kimselerdir. İşte bunlar cennette yüksek odalarda
yerleşirler. Rabbin onlara güler Rabbin bir kavme gülse onlara hesap olmaz. [59]
İbni Mübarek Evzai'den
o da ondan muaddel olarak rivayet etmiş. İnşaallah ilerde gelecektir. [60]
934-
Mesruk'tan Ömer'in (r.a.) yanında şöyle dedik:
"Allah'ın
kendisini şehadetle rızıklandırdığı kişiye mübarek olsun. Neyi şehadet
sayıyorsunuz?" dedi.
"Allah yolunda
savaşmaktır" dedik. O:
"Muhakkak ki bu
çokt(ol)ur. O zaman şehid kimdir?" O şöyle dedi:"Nefsi/canı ile
Allah'tan iyilik dileyen kimsedir.[61] İbni
Mübarek Mücahid'ten -ki bunun sikahğında ihtilaf var- o da Şa'bi'den o da ondan
rivayet etmiş.
935- Hezan
b. Malik'ten Ka'b bana şöyle dedi:
"Ey Hezzan b.
Malik kıyamet günü Allah indinde en efdal şehidi sana haber vereyim mi?
"Evet" dedi.
O da:
"Kendi canıyla
(Allah'tan) iyilik isteyen kişidir" dedi. Sonra:
"Bundan sonra
geleni de sana haber vereyim mi? Ey Hezzan b. Malik" dedi."Evet"
dedim. O:
"Denizinde
boğulandır." Sonra dedi ki:
"Cennet ehlinden
ecri en düşük olanı sana haber vereyim mi?" Yine:
"Evet"
deyince, O:
"Ancak son rekata
yeşiten kişidir" dedi. Sonra şöyle dedi:
"Vallahi insanlar
kıyamet gününde şehidlere ancak şöyle bakarlar. Sonra gözlerini semaya
kaldırdı." [62]
İbni Mübarek rivayet
etmiş. [63]
936- Ebu Ya'la ve Beyhaki Şuab'ta kendi
isnadlarıyla Enes'den (r.a.) rivayet etmişler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Size, en iyinin en iyisini/en cömerdin en
cömerdini haber vereyim mi? Allah en cömertlilerin en cömertlisidir. Ben de
Beni Adem'in en cömerdiyim/iyisiyim. Benden sonra onların en iyisi/cömerdi ilim
öğrenip bunu yayan adamdır. Allah bunu tek bir ümmet olarak diriltir. Ve Allah
için ölünceye/öldürülünceye kadar canını ortaya koyan/süren adamdır. [64]
937- İbni
Asakir kendi isnadıyla tahric etmiş. Vasile b. el-Aşka' rivayet ediyor: Halid
b. Velid Suffar'a geldiğinde, atıma binip Cabiyye kapısına gelinceye kadar
yürüdüm. Atımdan inip, onu da oturttum/veya ovdum sonrada üzerine eğerini
bağladım. Sonra mızrağıma dayandım. Cabiye kapısının açılış sesini duydum.
Birde ne göreyim, ben ihtiyaçları için çıkan insanlar arasındayım. Dedim ki,
bu hal üzere olan bir insana saldırırsam benden daha kabih biri olamaz. Çok
geçmeden çok sayıda süvariler çıktı. Benimle İbni Ebi Evka kilisesi arasına
gelinceye dek onlara mühlet verdim. O zaman arkalarından tekbir getirerek saldırdım.
Onlar şehirlerinin kuşatıldığını sandılar. Onların büyüğüne hamle yaptım, onu
mızrakla yaraladım ve düştü. İki elimle beygirine vurdum. Geminden tutup, sonra
da ona bindim. Bana bakıp yalnız olduğumu görünce, bana yöneldiler. Baktım ki
aralarında bir adam öne çıkıp vuruşmaya geldi. Dizgini eğerin üstüne attım,
sonra üzerine çullandım. Mızrakla onu yaraladım ve öldürdüm. Sonra yine
beygire geldim/döndüm. Beni takip eettiler. Baktım ki onların arasında biri
öne çıkmış cenk için yaklaşıyor. Yine eğerin üstüne dizgini bıraktım. Onun
üstüne çullanıp mızrağımla onu öldürdüm. Böylece üç kişiyi öldürüp arkada
bıraktım. Benim yaptığımı görünce gerisin geri döndüler.
Ben de dönüp Suffar'a
gelinceye kadar yürüdüm. Evime gelip, beygiri bağladım, eğerini de ondan
indirdim. Sonrada Halid b. Velid'e gelip ona yaptığımı anlattım. O zamanda Rum
büyüğü/kralı onun yanında şehir halkı için eman diliyordu. Halid ona şöyle
dedi:
"Allah'ın filanı
-yani halefini- öldürdüğünü biliyor muydun?" Rumca:
"Metanus -yanı Allah
korusun-" dedi. Vasile beygiri getirdi. Rum büyüğü ona bakınca onu tanıdı.
"Eyeri bana satar
mısın?" dedi.
"Evet"
deyince, O da:
"Sana on bin
veriyorum" dedi. Halid b. Veli
"Onu sat"
dedi. Vasile Halid'e: [65]
"Ey emir onu sen
sat" dedi. O da onu sattı. Der ki:
"Onu, onu alana teslim etti. Ancak o
ondan bir şey almadı.
Suffar: Dimeşk'e (Şam)
yakın bir yerdir. İkisi arasında bir konaktan daha az bir mesafe var. [66]
938- Yine
iyi bir sened ile Abdurrahman b. el-Esed b. Abdi Yeğus'tan tahric etmiş.
Kendileri Dimeşk'i muhasara ettiklerinde Esed Şenue'den bir adam tek başına
düşmanla savaşmak için hızla koştu. Müslümanlar onu bununla ayıpladılar. Bu
söz ta Amr b. As'a (r.a.) kadar gitti. O zaman da Amr komutandı. Amr ona
gönderdi, ancak o geri çevirdi. Bunun üzerine de Amr ona şu ayetleri okudu:
"Şüphesiz ki Allah kendi yolunda kenetlenmiş
evler gibi saf saf bağlayarak savaşanları sever." [67]
"Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız.. [68]
Adam-ona şöyle dedi:
"Ey Amr seni
küfrün başındayken İslam'ın başına getire -Allah'ı hatırlatıyorum ki içimde
geçirdiğim/azmettiğim bir şeyden beni geri çevirmeyesin. Şu gidinceye
kadar/eriyinceye kadar yürümek istiyorum ve karlı dağa işaret etti. Amr onu
serbest bırakıncaya kadar ona ısrar etti. Gece oluncaya kadar yürüdü. Ancak
düşmana doğru gittiğinde gece karardı ve geri döndü. Müslümanlar ona şöyle
dedi:
"Seni dönderen ve
sahip olduğun düşünceden başkasını sana gösteren Allah'a hamd olsun." Dedi
ki:
"Allah'a yemin
olsun ki içimdekinden vazgeçtiğimden dolayı değildir. Ancak geceyi gördüm ve
kaybolarak helak olmaktan korktum/çekindim. Sabah olduğunda erkenden tek başına
düşmana saldırdı ve öldürüldü. Allah ona rahmet etsin.
"Müellif -Allah
onu affetsin- der ki:
Amr b. As'ın bu
şahısla olan kıssası, Seleme b. el-Evka'nın Ahram el-Esidi ile (r.a.) olan
kıssasına benzemektedir: Kıssa şöyledir: [69]
939- Ahmed,
Müslim ve başkaları Seleme b. Ekva'dan rivayet etmişler. Der ki:
Hudeybiye zamanında
Medine'ye döndük. Ben ve Rabah -Nebi'nin (s.a.v.) hizmetçisi- Rasulullah'ın
(s.a.v.) yük develeri ile çıktık. Ben de Talha b. Ubeydullah'ın atiyle çıktım.
At develerle birlikte meraya getirip-götürüyorum. Sabah karanlığında
Abdurrahman b. Uyeyne Rasulullah'ın (s.a.v.) develerine saldırdı/yağma etti.
Onun çobanını öldürdü. O ve onunla beraber olanlar atlar üzerinde onları
sürüyorlardı. Dedim ki:
"Ey Rabah! Şu ata
bin ve Talha'ya ulaştır ve Nebi'ye (s.a.v.):
"Sürüsünün
yağmalandığını/saldırıya uğradığını söyle" Der ki bende tepenin üstüne
çıkıp Medine'ye döndüm. Üç defa:
"Ya
Sabahahu!" diye haykırdım. [70]
Sonra yanımda kılıcım ve oklarımla onları izlemeye başladım. Onlara ok atıyorum
ve atlarını boğazlıyorum. Ağaçların bol olduğu yerde yapıyordum. Bana (doğru)
bir süvari döndüğünde bir ağacın dibinde oturur ona ok atardım. Bana bir atlı
döndü mü mutlaka hayvanım vururdum. Onlara hem atıyor hem de şöyle
diyordum:"Ben İbn'il-Ekva"yım. Bu gün alçakların (helak)
günüdür!" Der ki:
"Ben onlardan
birine yetişir ona -bineği üzerindeyken- atar okumu da adama isabet eder.
Öyleki omuzunu felç ederd' "Al bunu! Ben İbn'il-Ekva'yım!
"Bugün alçakların
(helak günüdür!" derdim. Ağaç (in dibinde) olduğumda onları oklarla
yakardım, dağ daraldığında, dağın üstüne çıkıp üzerlerine taş yuvarlatıyordum.
Böylece benimle onların durumu devam etti: onları kovalıyorum ve recaz
söylüyorum. Hatta Rasulullah'ın (s.a.v.) hayvanlarından Allah'ın yarattığı
hiçbir deve yoktur ki onu arkama almış olmayayım (onların elinden
kurtarmayayım).
Sonra onlara ok atarak onları takip ettim.
Nihayet otuzdan fazla elbise, otuzdan fazla mızrak bıraktılar. Hafiflemek
istiyorlardı. Bir şey attılar mı üzerine taşlardan nişanlar koyuyordum. Onları
Rasulullah'ın (s.a.v.) yolu üzerine toplardım. Kuşluk vakti güneşi
kızıştığında, onlar dar bir dağ yolunda iken imdatlarına Uyeyne b. Bedr el-Fezari
geldi. Dağa çıktım ve onların üstündeydim. Uyeyne:
"Bu ne? Şu
gördüğüm nedir?" dedi. (Müşrikler):
"Bu adamla bela
çattık! Vallahi, alaca karanlığından şimdiye dek peşimizden ayrılmadı. Elimizde
ne varsa alıp, arkasına aldı." dediler. Uyeyne:
"Şu adam arkasında
bazılarının (ona yetişecek kimselerinin olduğunu) görmeseydi mutlaka sizi
bırakırdı (veya onun arkasında onu takip eden olduğunu bilse sizi terkedip
gider/O halde sizden dört kişi ona gitsin" dedi. Onlardan dört kşi derhal
dağa yanıma çıktı. Onlara sesim yetiştiğinde: "Beni tanıyor musunuz?"
diye sordum. Onlar: "Sen kimsin?" dediler. Dedim ki:
"Ben Allah'a
yemin olsun ki, sizden bir adamı yakalamak istemeyeyim; yoksa ona yetişirim.
Ama sizden biri beni yakalamak isterse bana yetişemez" dedim. Onlardan
biri:
"Ben
biliyorum." dedi.
Ben yerimden
ayrılmadım. Vaki Rasulullah'ın (s.a.v.) süvarilerini ağaçların arkasına
girerken gördüm. Bir de baktım başlarında Ahram el-Esedi, onun peşinde Ebu
Katade vardı. Dağdan inip Ahram'a dönüp atının gemini tuttum. Dedim ki:
"Ey Ahram
onlardan sakın ki Rasulullah (s.a.v.) ile ashabı yetişinceye kadar yolunu
kesmesinler" Ahram:
"Ey Seleme! Eğer
Allah'ı, ahiret gününü ve cennetin hak, cehennemin hak olduğunu biliyorsan
benimle şehidliğin arasına girme!"
Bunun üzerine atının
gemini bıraktım. O da Abdurrahman b. Uyeyne ile karşılaştı. Abdurrahman ona
saldırdı. O da Abdurahman'ın atını öldürdü. Abdurrahman da onu yaralayıp
öldürdü ve atına bindi. Ebu Katade Abdurrahman ile karşılaştı. Karşılıklı
yaralandılar. Ebu Katade onu yaralayıp öldürdü ve Ahram'ın atma geçti.
Sonra çıkıp onların
izini takip ettim. Hatta arkamdaki (Muhammed'in (s.a.v.) ashabından ve onların
tozundan bir şey görmüyordum. Nihayet güneş batmazsa önce, içinde Zü Kared
denilen su bulunan bir dağ yoluna saptılar. Susuz olduklarından ondan su içmek
istiyorlardı. Bana baktılar, arkalarında koşuyordum. Ondan vaz geçtiler ve
çıkarak sarp bir yola çattılar. Güneş te batıyordu. Ben de koştum ve onlardan
bir adama yetişerek bir ok attım ve:
"Al bunu Ben İbni
Ekva'ım! Bu gün alçakların (helak) günüdür!" Derki:
"Ey anası
ağalayasıca! sabahki Ekva'mı?" dedi. Ben de:
"Evet, ey kendi
(nefsin)nin düşmanı." Sabah kendisine attığım (kişilerden) idi." Ona
bir ok daha attım. Ben bunları sürerek Rasulullah'a (s.a.v.) getirdim. Onlar Zu
Karde bıraktığım su üzerindeydiler. Birde ne göreyim Allah'ın nebisi beşyüz
kişi iledir. Bilal de bir deve boğazlamış, Rasulullah'a (s.a.v.) ciğerinden ve
hörgücünden kızartma yapıyordu. Ben:
"Ey Allah'ın
Rasulu! Bana müsaade buyur da şu cemaatten yüz adam seçeyim geceleyin
kafirlere baskın edip onlardan muhbir olarak tek bir kişiyi bırakmayayım. Rasulullah
(s.a.v.):
"Ey Seleme! Sen bunu yapacağını sanıyor
muydun?"buyurdu. Ben de:
"Evet! Sana ikram
buyuran (Allah aşkına)a!" cevabını yerdim. Bunun üzerine Rasulullah
(s.a.v.) güldü hatta gündüzün ayrınlığında yan dişleri göründü.
"Sabahladığımızda
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Bugün en iyi/hayırlı atlımız Ebu Katade,
piyadelerimizin en hayırlısı Seleme idi." buyurdu.
Sonra Rasulullah (s.a.v.)
bana iki hisse verdi. Biri süvari hissesi, biri de piyade hissesi idi[71]
Bu lafız imam
Ahmed'indir. İsnadı Sahihayn'in şartlarına göredir. Müslim'in lafzı inşaallah
Meğazi (bölümün)de gelecektir.
Müellif -Allah onu
affetsin- der ki: Bu sabit ve sahih hadiste, çok düşmana tek basma
-öldürüleceği büyük olasılık olsa da- şehadeti taleb etmede ihlaslı olmak
şartıyla saldırmasına en güzel delil vardır. Nitekim bunu Ahram el-Esedi
yapmış, bundan ötürü Nebi (s.a.v.) onu ayıplamamış sahabe de benzer fiillerden
nehyetmemişlerdir. Hatta bu hadis bu fiilin müstehap olduğuna ve faziletli
olduğuna delildir. Az önce geçtiği Nebi (s.a.v.) Ebu Katade ve Seleme'nin yaptıklarını
medhetmiştir. Halbuki her biri müslümanların onlara iltibak etmelerini
beklemeden tek başına düşmana saldırmıştı. Yine de en iyi bilen Allah'tır.
Yine hadisten şu
çıkarılabilir: İmam veya saldıracak kişiyi aşırı derecede sevgisi olan, ona
şefkatinden dolayı onu menedebileceği gibi, şehadetteki samimi niyeti ve
azimini gördükten sonra da onu bırakabilir. Nitekim Seleme b. Ekva'nın, Ahram
el-Esediye karşı tutumu böyle olmuş. Nebi (s.a.v.) onun ne menini nede serbest
bırakmasını ayıpla-mamamıştır. Nitekim aynısı -geçen hadiste (938 no ile geçti)
geçtiği gibi- Amr b. As ta yapmıştır.
Seleme'nin müşriklere
saldırmak için sahabeden yüz kişi seçmesini istemesi kafirlerin büyük bir
topluluk olduklarını gösteren apaçık bir delil var. Yoksa sahabeden seçkin yüz
kişinin oraya yönelmesini gerektirecek bir durum olmamalıdır. Bu delilin bu
bapta zikredildiğini görmedim. Halbuki bu, tüm açık delilerden daha açıktır.
Yine de en iyi bilen Allah'tır. Garip lafızların şerhi gazalar bölümünde
inşaallah gelecektir. [72]
940- İbni Asakir kendi isnadiyla tahric etmiş. Yermuk günü
bir adam Ubeyde b. Cerrah'a şöyle dedi:
"Muhakkak ki ben
onlara (düşmana) saldırmaya azmettim/niyet ettim. Nebinize (s.a.v.) bi şey
söylemem hususunda bana bir vasiyetiniz var mı? Şöyle dedi:
"Ona selam söyle.
Bizlerin Rabbimizin bize vaadettiğini hak (olarak) bulduğumuzu, ona haber
ver." [73]
941- Yine
kendi isnadıyla, Muhammed b. İshak b. Seman'dan tahric etmiş. O da bazı
şeyhlerinden Dımeşk'in muhasarasında şu hadisi zikretmiş.
"Müslümanlardan
biri tek başına Humusa yakın ve Mashal Manastırı'nın yanına kadar geldi. Suya
varıp atını içirdi. Humus'tan yaklaşık otuz kişi geldi. Bunun tek başına
olduğunu görünce ona doğru yöneldiler. Atını orada bırakıp kendisi suyu geçerek
onlara saldırdı. Onların ilk atlısını, ikincisini ve üçüncüsünü öldürdü. Sonra
onları takip ederek tek tek onlardan öldürüyordu. Mishal[74] Manastırına
gelinceye kadar takibini sürdürdü. Onlardan onbir ölü geride bırakmıştı. Onlar
Manastırına girdiler, o da girdi. Manastır ehli onu öldürünceye kadar
taşladılar. Allah ona rahmet etsin.
Buna yakın bir kıssa
da şudur: [75]
942- Hafız
Ebu'l-Haccac el-Mezzi ve daha bir çokları İsmail b. Ayyaş'tan, Ebubekir b. Ebi
Meryem'den Ala b. Sü-fyan el-Hadrami'den rivayet etmişler. Der ki:
"Busr b. Artaa
Rumlara gaza ediyordu. Artçıları sürekli saldırıya uğruyor, onlara pusular
kuruluyor, kendileri de buralarda saldırıya maruz kalıyorlardı. Bunu böyle
görünce, ordusundan yüz kişi ile geride kaldı. Bir gün Rum vadilerinden
birinde tek başına kalmıştı. Birde ne görsün otuz kadar beygir bağlanmış
duruyorlar. Onların yanında da bir kilise var. Kilisede bunların sahipleri ve
onları takip edip pusu kuranlar duruyordu/kalıyordu. Atından inip bnu bağladı.
Sonra kiliseye girip hem kendi üstüne hemde onların üstüne kapıları kapattı.
Rumlara kapının kapanması çok tuhaf geldi. Onlar mızraklarına ulaşmadan onlardan
üç kişi öldürüldü. Busr'm arkadaşları onu kaybedince onu aramaya koyuldular.
Onun atını tanıdılar. Kiliseden de (büyük bir) gürültü işitince, kiliseye
geldiler. Ancak kapılar kapalıydı. Bunun üzerine tavandan delip aşağı indiler.
Bir de ne görsünler! Busr sol eliyle bir kısım bağırsaklarını sağ eliyle de
kılcını tutmuş (savaşıyor)du. Arkadaşları kiliseye hakim olunca, Busr bayılarak
yere yıkıldı. Müslümanlar, bunlara yönelerek kimilerini öldürdü kimilerini de
esir aldılar. Esirler onlara dönerek:
"Allah aşkına kim
bu?" diye sordular. Onlar:
"Busr b.
Artaa" deyince"
Allah'a yemin olsun ki
kadınlar onun benzerini doğur mamıştır" dediler. Onun bağırsaklarını içine
yerleştirdiler. Ondan bir şey delinmemişti. Sonra sarıklarıyla bağlayıp
taşıdılar. Sonra da diktiler. Bilahare (Allah'tan) şifa ve afiyet
buldu/iyileşti
.Müellif der ki: Busr,
sahabe oluşu hakkında ihtilaf var. Onun tercemesi yeteri kadar "Tarih'u
Dimeşk'te1146 mevcuttur. Busr bu ümmetin yiğitlerinden ve kahramanlarındandı. [76]
943- Yezid
b. Ebi Habib şöyle der: Busr kılıç sahibi (erbabı) idi. Nice fetihler vardır ki
Allah onun eliyle fethetmiştir. [77]
944- Ömer'in
(r.a.) Amr b. As'a şöyle yazdığı rivayet edilir: Hudeybiye'ye katılana ikiyüz
dinar ver. Kendin için de (o kadarını) tamamla. Harice b. Huzafe'ye misafirperverliği
için Busr b. Artaa içinde cesareti/yiğitliği için ver/tamamla. [78]
945- Busr'un
yaptığından daha büyüğünü Yemame günü Bera b. Malik (r.a.) yapmıştı. Zırhı
içinde, mırakların ucunda düşmanın içine atıldı. Tek başına savaştı/çarpıştı.
Onlardan on kişiyi öldürdü ve kapıyı açtı, O gün seksen küsur yara almıştı.
Sahabeden hiçbiri bununla onu kınamadı. [79]
Bunu Beyhaki
(Sunen'de) İbni Esir ve başkaları rivayet etmiş. [80]
946- Yine
İbni Asakir kendi isnadıyla Muhammed b. Ayiz'den tahric etmiş. Der ki:
Velid, bana Hums
şeyhleri haber verdi. Kendisi Humus'ta, daha önce rumların süvarilerinden olan
kör ve yaşlı bir adam gördü. Devamla, ona şöyle söylendi "ona kör olma
sebebini sor" O da şöyle [81] vap
verdi:
"Müslümanlar
Humus'a yürüdüklerinde Ürdün nehri üzerindeki Kudüs gölüne konakladılar. Humus
patriği beni otuz kadar süvariyle gönderdi. Bize Ürdün nehrine kadar gidip
müslümanların ordusunun durumunu gözetlememizi, ondan haber veya esir
getirmemizi emretti. Devamla:
"Bunun üzerine
çıktık. Vadinin içine/ortasına kadar yürüdük. Müslümanlarm ordusuna/kışlasına
yaklaştığımızda, nehrin öbür tarafında bir adamı tek başına mızrağı yanında
atına su içirdiğini gördük. Bizi gördüğünde semerini atının üstüne bıraktı.
Atına bindi ve mızrağını aldı. Onun bizden korktuğunu ve orduya bizi haber
vermeye gittiğini zannettik.
Devamla der ki:
Atı koşturarak nehre
daldı. Nehre ve bize karşı bu cüretine şaşırdılar. Atı onu nehirden çıkardı ve
onunla silkelendi. (Nehir suyunun oluşturduğu) uçuruma geldiğinde, onu geçmek
istedi ancak bunu yapamadı. Eğerin üstüne kalkıp mızrağına dayanarak sıçradı.
Birde baktık ki uçurumun üstündedir. Atına seslendi o da yanına geldi. Onun
üstüne sıçradı ve bize doğru geldi. Bizler (şaşkınlık içinde) birbirimize
bakıyorduk. Bize saldırıp bizleri ayırdı. Bir adamı yalnız yakalayıp sırtından
vurdu. Yİne bizler birbirimize baktık, yine bize saldırdı ve bizi ayırdı. Yine
bir adamı yakalayıp öldürdü. Bunu defalarca tekrarladı.
Bizler bunu görünce
mağlub ve hazimete uğramış halde şehre geldik. O yine bizi takip etti.
Yakaladığı her bir kişiyi öldürüyordu. Öyleki benden başka kimseyi bırakmadı.
Humus kapısına da (oldukça) yaklaşmıştı. Kapının kulesinde bulunan insanlar
onun yaptığını gördüler. Bize doğru süvariler çıkardılar. Atlıları görünce
onun onlardan korkup kaçtığını sandım. Onun ne yapacağını görmek için geri
baktım ki bakmamla beraber mazrağımın ucunu gözümde gördüm. Atlılar ona
saldırıp onu öldürdüler. Müslümanlardan bir grup onu aramaya koyuldu. Onu
öldürülmüş olarak buldular. Bizde şehre girdik. Onların şöyle dediklerini işitiyordum:
"Yiğit (Mishaı)
Yiğit! Manastırın bir yerinde defnettiler. Onun için orası Mishal manastın
denildi. [82]
947- Bera b.
Azib'den (r.a.) rivayet edilmiş. Der ki:
Yahudi Ebu Rafia
Abdullah b. Atik, Abdullah b. Atebe'yi beraberinde bir grup insanla gönderdi.
Kaleye yaklaşmcaya kadar gittiler. Abdullah b. Atik onlara şöyle dedi:
"Siz burada
durun, ben gidip bakayım." Der ki:
"Nezaketle
(centilmence) içeri girdim. Bir merkeplerini kaybetmiş ellerinde bir kor ateş/meşale
ile onu arıyorlardı. Tanınmaktan korktum ve ihtiyaç gideriyormuş gibi başımı
örterek oturdum. Sonra kapıcı seslendi. Girmek isteyen kapıyı kapatmadan önce
girsin. Ben de içeri girdim ve merkebin bağlandığı yerde kapıya yakın bir yerde
gizlendim. Ebu Rafi'in yanında akşam yemeklerini yediler. Gece geç saate kadar
sohbet ettiler sonra da evlerine döndüler. Sesler kesilince ve gürültü
duymayınca çıktım.
Der ki: Kapıcının
anahtarı nasıl baca deliğine koyduğunu gördüm. Onu alıp kale kapısını açtım.
Der ki:
"Şöyle
dedim:"Eğer onlar beni öğrenseler/farketseler yavaş yavaş/giderim."
Sonra evlerinin kapılarına dönüp dışardan kapılarını üzerlerine kapattım.
Sonra merdivenden Ebu Rafia çıktım. Evin karanlık lambasının söndürüldüğünü
gördüm. Adamın nerede olduğunu bilmiyordum? Ey Ebu Rafi!" dedim.
"Kim o?"
diye sordu. Der ki:
"Ben sese doğru
gidip vurmak istedim. Bağırdı. Bağırınca fayda etmedi." Der ki:
"Sonra tekrar
gelip yardıma gelmiş gibi yaptım. Ve:
"Ey Ebu Rafi'
sana ne oluyor?" dedim. Sesimide değiştirmiştim. Seni şaşırtmıyor mu?
Anana yazıklar olsun! Adamın biri içeri girip kılıçla vurmak istedi. Yine onu
kasdetip tekrar vurmak istedim. Yine ona bir şey yapmadı. Bunun üzerine bağırdı
ve aileside uyandı. Sonra (yine çıkıp) sesimi değiştererek yardıma gelen biri
şeklinde tekrar geldim. Baktım ki sırt üstü yatmış/uzanmış. Kılıcı sırtına
bırakıp kemiklerin sesini işitinceye kadar kılcıma yüklendim. Sonra şaşkın(lık
içinde) çıktım. Merdivene gelip inmek istedim. Ancak düştüm ve ayağım yerinden
çıktı. Onu bağlayıp arkadaşlarımın yanına topallayarak geldim. Onlara:
"Gidin ve
Rasulullah'a (s.a.v.) müjde verin. Ben ölünün ilan haberini duymadan
ayrılmayacağım" dedim. Sabaha doğru (Bir kişinin öldüğünü haber veren)
haberci/naiyenin sesi:
"Ebu Rafi öl(dürül)dü"
diye yükseldi. Bende ayağa kalkıp hiçbir elem ve acı çekmeden yürüdüm.
Arkadaşlarıma (onları) Nebi'ye (s.a.v.) varmadan yetiştim ve müjdeyi kendim
verdim.[83]
948- Başka
bir rivayette ise Nebi'ye (s.a.v.) gelip, ona olayı anlattım. Bana:
"Ayağını uzat"
dedi. Ben de ayağımı uzattım. Ayağıma elini sürdü. Bunun üzerine sanki hiç
şikayet etmemiş gibi iyileşti.[84]Buhari
rivayet etmiş. Hadiste kendisini tehlikeye atma vardır. Delil olarak bu (bile)
yeterdir. [85]
949- Yine
bunun gibi Ebu Hadrad el-Esiemi [86] ve
iki arkadaşı büyük bir orduya beraberlerinde dördüncü bir şahıs olmadan
saldırmış ve Allah müşriklere karşı onlara yardım etmişti. Büyük bir ganimet
elde etmişlerdi. Seriyyeler bölümünde inşaallah -bunun ayrıntılı şekli-
gelecektir.[87]
Eski tarihte (de) Talut
ve arkadaşları üçyüz on üç kişi ile Calut ve beraberindeki doksan veya üç yüz
bin Amalikahlardan oluşan bir orduya saldırmışlardı. Kıssalarının özeti
müfessirlerin açıkladıkları gibi şöyledir:
Beni İsrail'den bir
topluluk Musa'nın vefatından sonra cihadı terkedip ondan yüz çevirdiler. Bunun
üzerine Calut'un kavminden olan Amelikalar onlara galip geldiler. Amelikalılar
Mısır ile Filistin arasında iskan ediyorlardı. Erkeklerini öldürüp kadın ve
çocuklarını esir aldılar. Ülkelerinin çoğunu istila ettiler. Vehb der ki:
"Allah onlardan
cihadı düşürmüş, onlarla savaşanlarla savaşmamayı emretmişti. Onlar kırk yıl
savaşmaksızın beklediler. Taki krallarının/hükümdarlarının çocuklarından
dörtyüz kırk kişi esir edildi. Bunun üzerine Rasullerinden kendisiyle cihad
etmek için bir emir/hükümdar tayin etmelerini istediler. Allah onlara Talut'u
gönderdi. Çıkmaya niyetlendiklerinde şöyle dedi:
"Her gördüğümün
çıkmasına ihtiyacım yoktur. Evine başlayıp bitiremeyen, bir kadınla evlenip
onunla beraber olmayan, borçlu veya borcu olan, yaşlı ve hasta olan çıkmasın.
Onun şartlarına göre onunla ancak seksen bin kişi (kimilerine göre doksan veya
yüzbin) çikabildi. Talut Beyt'il-Makdis'ten askerleriyle çıktı. Yolculukları
şiddetli sıcaklığa denk gelmişti. Ona su
azlığından şikayet ettiler. Ve susuzluktan korktular. Onlara şöyle dedi:
"Şüphesiz ki Allah sizi bin nehir (suyunu içmek)
ile imtihan edecektir. Kim ondan içerse o benden değildir. [88]
Bu nehrin Ürdün ile
Filistin arasında olduğunu söyleyenler olduğu gibi, bunun bizzat Filistin
nehri olduğunu söyleyenler de vardır. Muhakkikler şöyle demişler:
"İmtihan yönü
şudur: Talut'un cihada niyeti olan ile olmayanı bilmesi içindir. Suyu
terketmekle itaati ortaya çıkan bunun dışında da itaat edeceğini öğrenmiş, suda
şehveti gelip gelenin de bunun dışında isyan etmesi kaçınılmaz olduğunu anladı.
Allahu Teala:
"Az bir kısmı hariç hepsi ondan içti." [89]
Sahih görüşe göre
onlar üç yüz on üç kişiydi. Nehri geçip Calut ve askerlerini görünce:
"Bugün calut ve askerlerine gücümüz yetmes dediler."
[90]
Nehri geçenler
hakkında ihtilaf var. Kimisi nehri bir münafık geçmedi derken, bazıları da
bunların nehri geçtiklerini daha sonra müminlerini bıraktıklarını söylerler.
Bir başkası da, nehri dört bin kişi geçti. Calut ve askerlerini görünce
onlardan üçbin altı yüz seksen küsur kişi döndü. Üç yüz on üç kişi sebat etti.
Onlar içerisinde Davud'da (a.s.) vardı. Bjunlar şöyle dedi:
"Nice az topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle çok
topluluklara galip gelmiştir.” [91]
Sonra üçyüz on üç kişi
Calut'a yöneldiler. Calut Amalıka'lıların komutanı ve kralı idi. Bunlar doksan
bin, veya üçyüz bin idi. Hepsi de silahlı idi.
Zemahşeri der ki:
Calut'un kafası üzer' ıdeki tohgası üçyüz ntıl idi.[92]
Allahu Teala:
"Calut ve askerleriyle karşılaşınca
"Rabbimiz biz sabır ver, ayaklarımızı sabit kıl ve kafirlere karşı bize
yardım et" dediler." [93]
"Allah'ın izniyle onları hezimete
uğrattılar..." [94]
Kadısıyye günü ki
Irak'ta büyük bir savaş günüdür. Müslümanlar yedi binden daha fazla idiler.
Başlarında da komutan olarak Sa'd b. Ebi Vakkas'dı. Müşrikler ise kirk-bin,
kimilerine göre de altmış bin idi. Beraberlerinde yetmiş fil vardı. Komutanları
ise Rüstem idi. [95]
Medaini1 [96] der
ki:
On beşinci yılın
Şevval ayının sonunda savaştılar. Savaş üç gün sürdü. Rustem öldürüldü ve hezimete
uğradılar.
Tartuşi
Sirac'ul-Müluk'te ve başkaları zikretmiş: Amr b. Ma'di Kerib Kadısiyye günü
nehre inip arkadaşlarına şöyle dedi:
"Köprüden
geçiyorum. Eğer devenin kesilmesi (süresi) kadar hızlans al ar/acele etseniz
beni elimde kılıcımla onlarla yüz yüze savaştığımı, onların beni sardığını ve
benim de onlar arasında ayakta olduğunu bulursunuz. Yok eğer savaşlar (gevşek
davranır) sanız, beni aralarında ölmüş olarak bulursunuz. Bunu demekle dalıp
düşmana saldırdı. Birbirimize Ey Zübeyr oğulları neden arkadaşınızı terkediyor
sunuz? Allah'a yemin olsun ki sağ olarak onu bulacağınızı da görmüyorum/sanmıyorum.
Onlarda hamle yapıp yanına vardılar. Atın düş(ürül)müş o da bir acemin atının
iki ayağından tutmuş, onun gitmesini engelliyor, süvari de durmadan onu
vuruyor. Onu sardığımızda adam atından inip atını terket-ti. Amr ona binip,
"Ben Ebu Sevr'im.
Vallahi az kala beni kaybediyordunuz."
"Onlar atın
nerede?" diye sorunca,
"Atına ok atıldı.
O da (ön ayaklarını havaya kaldırarak) coştu ve beni düşürdü." dedi.
Harra günü Abdullah b.
Hanzala'ya [97] insanlar toplanıp ölüm
üstüne biat ettiler. Şiddetli bir savaş oldu. (Kendileri çok iyi savaştı). Bir
mevlasına: Sırtımı/arkamı koru taki öğle namazını eda edeyim. Mevlası ona:
"Hiç kimse
kalmadı neye kıyam ediyorsun?" deyince -ki sancağı dikili etrafında da
sadece beş kişi kalmıştı- o şöyle dedi:
"Yazıklar olsun!
Biz sadece ölmek için çıktık. Der ki:
Şehir ehli ürküp
kocan deve kuşları gibi, Şam ehli de Yezid'in [98]
ordusudur. Onlar için öldürülüyorlar. İnsanlar hezimete uğrayınca zırhını
üstünden atıp öldürülünceye kadar zırhsız bir şekilde savaştı.
Cüveyriyye. b. Esma
der ki: İnsanlar hezimete uğradı. Abdullah b.'Hanzala bazı oğullarına dayanmış
biraz kestiriyordu/Oğlu onu ayındırdı. Olup biteni görünce büyük oğlunu
gönderdi. Öldürülünceye kadar savaştı. Onun sekiz oğlu vardı. Onları teker
teker sonuncusuna kadar gönderdi. Sonra kılıcının kınını kırıp öldürülünceye
kadar savaştı.
Bunu Hafız Zehebi
Tarih'ul-İslam'da zikretmiş.[99]
Tartuşi
Sirac'ul-Müluk'te, Kurtabi de tarihinde zikretmiş: Tarık[100]
Endülüse bin yediyüz kişi ile girdi. Tezfir Lezrik'in vekiliydi.[101]
Onlarla üçgün savaştı. Sonra Lezrik'a yazarak, "Bize bir millet geldi.
Bunlar yeryüzünden mi yoksa gökten midirler? Bilemiyorum. Onlarla savaştık
ancak onlara gücümüz yetmiyor, kendin bize yetiş" dedi. Lezrik ona doksan
bin süvari ile geldi. Onlarla üçgün savaştılar. Bela müslümanlara çok zarar
geldi/onları zorladı. Bunun üzerine Tarık onlara şöyle dedi:
"Kılıçtan başka
seçeneğiniz yoktur. Sizler onların ülkesinin ortasındayken ve etrafınızda da
deniz sizi sarmış iken nereye gideceksiniz. Ben bir şey yapacağım; ya zafer ya
ölüm! O (yapacağm şey) nedir? diye sordular. O şöyle dedi:
"Onların tağutunu
hedef alacağım. Hamle yaptığımda sizde bütün olarak benimle beraber hamle
yapın. Onlar da onun dediğini yaptılar. Lezrik ve onunla birlikte çok sayıda
arkadaşı öldürüldü. Allah onları hezimete uğrattı. Müslümanlar üçgün onları
takip ederek hızlı bir şekilde onları öldürüyorlardı/onları kılıçtan
geçiriyorlardı. Müslümanlardan az sayıda kişi öldürüldü. Tarık, Lezrik'in
kelesini. [102] Afrika'da olan efendisi
Musa b. Nusayr'a[103]gönderdi.
Daha sonra Tarık Tulayle'ye, Velid'in mevlasi Muğis er-Ru-mi de1161 Kurtuba'ya
gittiler ve oraları fethettiler. Sayılamayacak kadar, zahire ve mal buldular.
Bunun içinde Süleyman'ın (a.s.) sofrası da vardı. Üzerindeki cevherden dolayı
iki yüz bin dinar olarak fiyat biçildi/kıymeti takdir edildi.
Alp Arslan'da Tarık'ın
yaptığını yapmış. Kıssası Tartuşi Kurtubi ve başkaları tarafından şöyle
anlatılır;
Rum kralı
Kostantiniyye'de gönüllüler hariç altıyüz bin kişi ile çıktı. Onları göz
göremiyordu. Sayılamıyorlardı. Peşpeşe bölükler ve izdihamli bir orduydu.
Yüksek/yayılmış dağlar gibi birbirinin ardından gelen bölü bölük askerdi.
Kaleleri fethetmek için öyle atlar, alet ve edevat hazırlamışlardı ki onları
vasfetmekten kişi aciz kalır. Dünya paylaştılar. Her yüz bin kişiye bir bölge
verdiler. Acem ve Irak'ı bir krala, Mudar ve Rabia bölgelerini birine, Mısır ve
Mağribi birine, Hicaz ve Yemen'i birine, Hindistan ve Çin'i birine Rumları da
bir krala verdiler. İslam beldesi çalkalandı, korkulan şiddetlendi, telaşları
arttı. Kimisi de önlerinden kaçarak ülkeleri onlara bıraktılar.
O gün Acem ve Irak
sultanı olan Alp Arslan et-Turki, ülkesinin görüş erbabını toplayıp onlara
şöyle dedi:
"Müslümanların
başına geleni biliyorsunuz. Görüşünüz nedir?" Onlar:
"Görüşümüz senin
görüşüne tabidir. Bu sayıdaki toplu luğa da karşı konulamaz" dediler. O:
"Kaçış nereye?
Ölümden başka (bir alternatif) kalmadı, o zaman şerefli bir şekilde ölmeniz
daha iyidir" dedi. Onlar:
"Kendine bunu
uygun görüyorsan canlarımız sana feda olsun" dediler. Onlarla karşılaşmaya
azmettiler. Şöyle dedi:
"Onları ülkemizin
girişinde karşılayalım. Seçkin, izzetli ve yiğit yirmi bin kişi ile çıktı. Bir
merhale gidip askerini gözden geçirdiğinde onları on beş bin olarak buldu, beş
bini geri dönmüştü. İkinci bir merhale daha gittiklerinde yine askerini gözden
geçirdi, onları on iki bin olarak buldu.
Sabahleyin onlarla
yüzyüze gelince, akılları dehşete düşürecek, akılları hayrete düşürecek bir
durumu gördü. Onlara karşı müslümanlar, siyah öküzdeki beyaz br nokta
mesabesindeydiler. (Alp) şöyle dedi:
"Zevalden sonra
onlarla savaşmaya niyet ettim. "Niçin" diye sorduklarında, Çünkü bu
saatte yeryüzünde olan hiçbir minber yok ki bize zafer ile/yardım ile dua etmiş
olmasın" dedi. O gün Cuma günüydü. Onlar da:
"O zaman
(bildiğini) yap" dediler. Güneş zeval edince (semanın ortasından batıya
kayınca -ki bu öğle vaktinin başlangıcıdır-) namaz kıldı. Sonra şöyle dedi:
"Herkes
arkadaşıyla vedalaşsın ve vasiyyet etsin. Onlar da denileni yaptılar. Ben
(önce) hamle etmeye azimliyim. Benimle hamle yapınız. Yaptığımı siz de yapınız.
Müşrikler yirmi saf
oldu. Her saf iki tarafını göremiyordu. Sonra şöyle dedi:
"Bismillahi ve
ala bereket'illahi (Allah'ın adıyla ve O'nun bereketi üzerine) Benimle hamle
yapın. Ben yapmayıncaya kadar sizlerden biri bir ok atmasın, kılıç vurmasın ve
mızrak kullanmasın. O hamle yaptı. Onunla beraber askeri de onunla beraber
(tek) bir hamle yaptılar. Müşriklerin saflarını tektek yardılar. Onların önünde
bir şey durmuyordu. Kralın çadırına gelinceye kadar vardılar. Orada durup onu
kuşattılar. O birilerinin ona ulaşabileceğini sanmıyordu. Yakalanıncaya kadar
farketmedi bile. Etrafındakileri öldürüp birisinin kafasını kestiler. Bunu bir
mızrağın ucunda kaldırıp kral öldürüldü diye bağırdılar. Hezimete uğramış
olarak geriye kaçtılar. Hiçbir şeye iltifat etmiyorlardı. Günlerce onlarda
kılıç hükmetti. Onlardan kurtulan olmadı. Ya öldürüldü veya esir edildi. Alp
Arslan onun çadırında, yatağı üzerindeki (yatak gibi) örtü üzerine oturdu.
Onun yemeğini yedi. Onun elbiselerini giydi. Kralı boynunda bir iple huzuruna
getir(t)di. Şöyle dedi:
"Eğer bana galip
gelseydin bana ne yapacaktın?
"O zaman seni
öldürmemde şüphe eder miydin?" dedi. Alp Arslan:
"Sen benim gözümde
öldürmemdem daha düşük (aşağılık)sün. Onu götürün ve satın" dedi. Boynunda
iple tüm kışlayı dolaştılar, ancak onu alan olmadı. Kışlanın/ordunun sonuna
gelinceye kadar devam ettiler. Onların sonunda bir adamı eğer şu köpeğe
karşılık satarsanız, alırım" dedi. Onu ve köpeği alıp Alp Arslan'a
getirdiler. Onun hakkında yaptıkların, onun hakkında biçilen değeri (us-yi)
anlattılar. Bunun üzerine şöyle dedi:
"Köpek ondan daha
iyidir. Çünkü o (köpek) fayda veriyor. O ise faydasızdır. Köpeği alın ve ona
(adama) şu köpeği verin" dedi. Sonra onu serbest bırakmasını, köpeği ona
arkadaş kılınmasını, boynuna bağlı olarak ülkesine ulaştırılmasını emretti.
Ülkesine ulaştığında onu azlettiler. [104]
950- İbni
Asakir Zübeyr b. Bekar'dan [105]
tahric etmiş. Derki: Harun b. Ebibekir -yani kardeşi çöl ehlinden bazılarının
şunu anlattıklarını rivayet etti:
Abdulaziz b. Zürare
el-Kilabi servetli ve şerefli bir insandı. Maişetini kontrol edip, malı da
(oldukça) çoğalmıştı. Şöyle dedi:
"Allah'ım
Abdulaziz malını, canım ve ailesini Allah yolunda vakfettiğine seni şahit
tutuyor. Der ki: Sonra babasına gelerek:
"Babacağım: Takip
edeceğim/uyacağım bir görüşün var mı?" dedi.
"Onda itaat et ve
onunla faydalandır ey Abdulaziz!" diye cevap verdi. Abdulaziz:
"Canımı, malımı
ve ailemi/de Allah yoluna vakfettim" deyince, babası:
"O zaman, ey
Abdulaziz Allah'ın bereketiyle git" dedi. [106]
951-
Vakidi'den rivayet edilmiş. Der ki:
Elli senesinde,
Kostantiniyye savaşında Abdulaziz b. Zürare şehadete atılıyordu. Bir gün savaş
kızıştı, vuruşmalar/darbeler şiddetlendi, onu takip edenleri öldürüyor ve
onların ortasına daldı. İri adamlar ona mızraklarıyla saldırdılar. Ve şehid
oldu.[107]
952- Taberani
tahric etmiş. Abdullah b. Amr anlatıyor:
"Abdülvehhab b.
Baht Battal[108] ile gaza etti. Durumları
ortaya çıkınca, Abdülvehhab atını düşmana sürdü ve şöyle diyordu:
"Senden daha
korkak bir at görmedim. Eğer senin kanını akıtmazsam Allah da kanımı akıtsın."
Sonra başındaki miğferi attı ve şöyle bağırıyordu:
"Ben Abdulvehhab
b. Baht'ım. Cennetten mi kaçıyorsunuz?" Sonra düşman içinde savaşmaya
başladı. Der ki: Adamın biri geçip:
"Ah
susuzluk!" deyince O:
"Öne atıl, su
önündedir" dedi. Der ki: ve kavme'karıştı. O da atıda öldürüldü. [109]
953- Yine
aynı şekilde Leys'ten tahric etmiş. O da Musa b. İshak el-Ensari'den ona şöyle
anlattığını rivayet eder: Ali b. Esed (adam) öldürmüş ve büyük işler (günahlar)
yapmıştı/işlemişti. Bir gece Kufe'den geçerken, o gece bir adamın;
"Ey kendilerine israf/yazık/eden kullarım.
Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin..." [110]
Ayetini sonuna kadar
okuduğunu işitti. Şöyle dedi:
Tekrar et" adam
da tekrar etti. Sonra:
"Yine tekrar
et" dedi. Adam da yine tekrar etti. Kalkıp boy abdesti aldı, elbiselerini
yıkadı, gözleri ağlamaktan bulanıncaya kadar ibadet etti. İki dizi devenin
dizleri gibi olmuştu. Denizde gaza edip Rumlarla karşılaştı. Gemilerini
düşmanın gemisine yaklaştırdılar. Ali şöyle dedi:
"Bu günden sonra
ebediyyen/kesinlikle cenneti aramayacağım." Kendini onların gemisine
attı. Durmadan onları vuruyor, onlar da kaçıyordu. O vuruyor onlar da kaçıyor.
Öyleki onlar geminin bir yanma toplandılar. Gemi onların üzerine
döndü/çevrildi. Gemi içindekileriyle beraber battı. Ali üzerinde demir zırh
olduğu halde battı. [111]
954- Bir
grup Muhammed b. Sabit b. Kays b. Şemmas'tan rivayet eder. Der ki: Yemame günü
müslümanlar hezimete uğradıklarında, Ebu Huzeyfe'nin mevlası şöyle dedi:
"Rasulullah
(s.a.v.) ile bizler böyle yapmıyorduk. Kendisine bir çukur kazdı. O gün
beraberinde olan Muhacirlerin sancağı ile beraber orada dikildi. Yemarne günü
yıl onikide şehid olarak öldürülünceye kadar savaştı. Bu da Ebubekir es-Sıddık
dönemindeydi. [112]
955-
İbn'ul-Mübarek, Beyhaki Sunen'de Sabit'ten rivayet etmişler. İkrime b. Ebi
Cehl (r.a.) şu günde yaya olarak savaşa hazırlandı. Halid b. Velİd:
"Bunu yapma.
Çünkü öldürülmen müslümanlara ağır gelir" dedi. O:
"Ey Halid beni
bırak!" Şüphesiz ki senin Rasulalah'a (s.a.v.) karşı en sert/acımasız kimselerdik"
dedi. Ve öldürülünceye kadar yürüyerek savaştı. [113]
Müellif der ki: İkrime
Yermuk günü 15. senesinde şehid oldu. On üç senesinde Merec'us-Suffer'de [114]
şehid olduğu-da söylenmiş. Yine de en iyi bilen Allah'tır. [115]
956- Beyhaki
kendi isnadıyla Seyar b. Melik'ten tahric etmiş. Der ki:
Malik b. Dinar'ın şöyle dediğini işittim. Zaviye
günü Abdullah b. Ğalıb şöyle dedi:
"Şüphesiz ki ben
öyle bir şey görüyorum ki ona sabredemiyorum. Bizleri cennete götürün. Der ki:
Bunun üzerine hemen
kılıcının kınını kırdı ve düşmana doğru saldırdı. Öldürülünceye kadar savaştı.
Der ki: Kabrinden misk kokuyordu. Malik der ki:
Ben de kabrine gittim. Toprağından biraz alıp
kokladım ondan misk koktuğunu gördüm. [116]
957- Hafız
Ebu'l-Haccac el-Mezzi Tehzib'inde Ca'fer b. Süleyman'dan rivayet etmiş. Der ki:
Zaviye günü Abdullah
b. Galıb'ın su isteyip başına döktüğünü gördüm. Çok sıcak bir gün idi. Kendisi
de oruçluydu. Arkadaşları etrafındaydı. Kılıcının kınını kırıp;
"Dizleri cennete
götürün" dedi. Abdülmelib b. Muhalleb:
"Ey Ebu Feras sen
emniyetlesin, sen emniyetlesin" dedi. Ona iltifat etmeden yürüyüp
ödürülünceye kadar kılıcıyla savaştı. Der ki: Öldürülünce defnedildi. İnsanlar
onun kabri üstüne gelip toprak alıyorlardı. Misk kokuyordu. Misk gibi
elbiselerine sürüyorlardı. O abidlerdendi. Allah ona rahmet etsin.[117]
Müellif-Allah onu
affetsin- derki:
Zaviye günü, Basra'da
İbn'ul-Eş'as [118] ile Haccac [119]
arasında vuku bulan meşhur savaştır. İkisi arasında bir çok savaş oldu: Ducayle
vak'ası (savaşı) zaviye savaşı Deyr Cemacim [120]
Ehvaz [121] savaşı bunlardandır. Bu
savaşlar seksen iki ve sonrasında vuku bulmuş. Gelen rivayet üzere
İbn'ul-Eş'as ile birlikte otuz üç bin süvari yüz yirmi bin piyade vardı.
İçlerinde alimler, fakihler ve salih zatlar vardı. Gönüllü olarak zulmünden ve
akıttığı kandan dolayı Haccac'a karşı onunla beraber çıktılar. Onlar arasında
seksen dört savaşın meydana geldiği rivayet edilmiş. Deyr Cemacim savaşı
aylarca sürdü. Orada yüz gün savaştılar. İbn'ul-Eş'as ordusunun olağan, Ey
namaz devrimcileri! Aralarında çok şeyler geçmiş. Anlatmak çok uzun sürer.
Yinede en iyi bilen Allah'tır. [122]
Bilki: Alimler
adamın tek başına çok sayıdaki düşmana hamle yapıp saldırması konusunda ihtilaf
etmişler. Geçirdiğimiz delil, söz ve fillerde bunun mustehap oluşuna ve faziletine
dair yeter derecede açıklık/delalet vardır.
İmam Ebu Hamid
el-Gazali ihya adlı eserinde "Kitab'ul-Emr'i bi'1-Maruf ven'n-Nehy'i
an'il-Münker" de şöyle der:
"Bir müslümanın
tek başına kafirlerin saflarına hücum edebileceğinde öldürüleceğini busede ihtilaf
yoktur. Kafirlerle öldürülünceye kadar savaşması caiz olduğu gibi, bu cevaz
emr'i bi'1-maruf venehy'ian'il-münker içinde geçerlidir. Ancak kafirlere hücum
etmekle düşmanı öldürme, yaralama ve zayiat verme ile zarar veremeyeceğini
bilse; -safa doğru kendisini atan kör veya çok yaşlı kimse gibi- işte bu
haramdır. Tehlikeye kendi eliyle atma) ayetinin altına giriyor. Şu şartlarda
ona bu hareket (tek başına saldırma) caiz olur: Öldürmeyinceye kadar
öldürülmeyeceğini, kafirlerin onun suretini gördüklerinde kalplerinin
kırılacağını/korkacağını bilmesi, müslümanlarm savaşa (ölüme) az önem
verdiklerini bilseler, (bunu yapanların) şehid olma isteklerini işte bu
durumlar tek başına hücum etmeyi caiz kılar). Bu kafirlerin azmini ve şevkini
kırar.[123]
Rafii Nevevi ve
başkaları: Cihadda nefsini tehlikeye atmak caizdir. Müslim'in şerhinde bunun
üzerinde ittifakın olduğunu nakleder. Bunu Zi Kirad gazasında zikretmiş.[124]
Umayr b. Hamam -
kuburunda hurma çıkarıp onlardan biraz yemiş sonra:
"Şüphesiz ki bu
hurmaların tümünü yiyinceye kadar hayatta kalırsan muhakkak ki uzun bir hayat
olur" dedikten sonra hurmaları derhal atmış ve öldürülünceye kadar çarpışmıştı-
in kassında Nevevi şöyle der:
"Bunda kafirlere
saldırıp şehadete nail olma var ki bu cumhur ulemaya göre caizdir ve onda
kerahet yoktur.[125]
Beyhaki Sunen'inde:
"Babu men Teberrea bi't-Tearru-di li'1-katli" diye bap koymuş. [126]
958- Şafii
der ki: Rasulullah'ın (s.a.v.) önünde mübareze yapılmış. Bedir günü Ensardan
bir zat, Rasulullah (s.a.v.) ona bunun hayrını bildirdikten sonra müşriklerden
bir gruba saldırdı ve öldürüldü.
Beyhaki, bu zat Avf b.
Afra idi. Bunu İbni İshak zikretmiş. Sonra Beyhaki bapta Umayr b. Hamma'ın
kıssası ile Enes b. Nadr'ın kıssasını zikretmiş. Ebu Abdillah el-Kurtubi
tefsirinde şöyle der:
Alimler bir adamın tek
başına savaşta (düşmana) saldırması konusunda ihtilaf etmişler. Alimlerimizden
Kasım b. Muhaymire, Kasım b. Muhammed b. Abdülmelik:
"Kişinin kuvvetli
ise, halis bir niyet ve sadece Allah içinse tek basma çok sayıdaki düşmana
saldırmasında bir beis yoktur. Eğer gücü yoksa bu tehlikeden sayılır. Kimisi
de:
Eğer şehadeti ister ve
niyeti de halis ise saldırsın. Çünkü onun amacı onlardan biridir. Bu da şu
ayette açıktır:
"İnsanlardan öyleleri vardır ki Allah'ın rızasını
kazanmak uğruna canlarını satarlar..." [127]
Demişler.
İbni Huvayiz Mindad
der ki: Adamın asker, hırsızlar grubuna, emre karşı gelen (harici)lere
saldırmasına gelince bunun iki durumu var. Eğer saldıracağı insanları öldürüp
kendisininde kurtulacağını biliyor ve zannediyorsa bu güzeldir. Yine aynı
şekilde öldürüleceğini bilse veya zannetse ancak bununla düşmana zarar vereceği
veya müslümanlara bir yarar sağlayacaksa bu da caizdir. Nitekim Benu Hanife
bahçeye kapanıp konumlarını sağlamlaştıklarında müslümanlardan birisi
"Beni sopaların (mızrakların) ucuna bırakıp onlara atınız" dedi.
Onlar da denileni yapıp onu attılar. Tek başına onlarla savaştı ve kapıyı açtı.[128]
959- Kurtubi
der ki:
Şu hadiste ilgilidir:
"Bir adam Nebi'ye
(s.a.v.) Allah yolunda sabrederek, ecrimi Allah'tan bekleyecek savaştığımı
görsen (bana ne var?" dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"Sana cennet var" [129] buyurdu. Bunun üzerine düşmana saldırıp/dalıp
öldürülünceye kadaf çarpıştı. [130]
960- Sahihi
Müslim'de Enes b. Malik'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) Uhud günü Ensardan yedi
Kureyş'ten iki kişi arasında yalnız bırakılmıştı. Müşrikler kendisini
kuşatınca:
"Bunları kim bizden püskürtecek ki, cennet onun
olsun!" Yahut:
"Cennette o benim refikim olsun!
"Buyurdu.
Bunun üzerine Ensar'dan bir zat ilerleyerek çarpışmış ve öldürülmüş. Bu hal
üzere devamla yedi kişi(nin hepsi) öldürüldü. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.)
iki arkadaşına:
Arkadaşlarımıza insaf etmedik!" buyurdu.
Son cümle, "Arkadaşlarımız bize insaf etmedi"
şeklinde de rivayet edilmiş. Bununla savaştan kaçan arkadaşlarını kasdediyor.
[131]
Muhammed b. Hasan der
ki:
Şayet bir tek adam
müşriklerden bin kişiye saldırsa bunda bir beis yoktur. Eğer kurtulmanı ümid
ediyorsa veya düşmana zarar vereceğini umuyorsa... Eğer durum böyle değilse o
zaman (saldırması) mekruh olur. Çünkü nefsini, müslümanlara bir yarar sağlamaksızın
telef etmeye maruz bırakmıştır. Eğer onun amacı müslümanlatı yürektendirip onun
yaptığını yapmalarım sağlamaksa bu da caizdir. Çünkü bunda da bazı yönleriyle
müslümanlara yarar vardır. Onun amacı, eğer düşmanı korkutup, müslümanların
dinde ne denli güçlü ve dayanıklı olduklarını bilmelerini sağlamaksa bunun caiz
oluşu da uzak değildir. Eğer onda müslümanlara yarar varsa ve dini aziz küfrü
de alçaltmak için canı telef ediyorsa, Allah'ın müminleri medhettiği yüce makam
işte budur:
"Muhakkak ki Allah müminlerin canlarını ve mallarını
cennete karşılık satın almıştır..."
[132]
Bunun hükmü üzerine Emr-i
bi'l maruf ve nehy-i an'i-lmünker hükmü de kıyas edilir. [133]
Kurtubi'nin sözleri
burada sona erdi.
Mübareze:
Mübareze ittifak ile
caizdir. Eğer kafir bunu istese, onun için çıkmak müstehaptır. Şafii mezhebinin
sahih görüşüne göre onu başlatmak ne müstehaptır nede mekruhtur. Ancak nefsini
denemiş olan ve kuvvetini bilen için iyi; kendine güvenmeyen için de mekruhtur.
Emir (başkan)in izniyle ancak sünnet olur. Sahih görüşe göre izni olmadan da
caizdir
İmam Ebubekir b.
el-Münzir der ki:
İlim ehlinden bilinen
herkes -Hasan'ul-Basri hariç- imamın izniyle mübareze etmesi veya mübarezeye
davet etmesini caiz görmüşler. O ise mübarezeyi hoş karşılamamış ve
tanımamıştır. İmamın izni olmadan mübareze etmede ihtilaf etmişler. Bir grup,
imamın izni olmadan mübareze etmeyi mekruh görmüşler. Bu Sevri İmam Ahmed ve
İshak'ın görüşüdür. Bir grupta mübarezeyi mubah görmüş. İmamın izninin olmasını
veya olmamasını zikretmemişler.
Malik'e,
"İki saf arasında
durup, mübarezeye kim var?" diyen kişi sorulduğunda,
"Eğer bununla
Allah (in nzasın)ı istiyorsa bunda bir beisin olmayacağını umuyorum.
Şafii:
"Mübarezede bir beis yoktur" der.
İbn'ul-Münziri:
"İmamın izniyle
yapılan mübareze iyi/hasen, izni yapana bir günah yoktur. Ayrıca mekruh de
değildir. Çünkü bunu meneden bir haberi de görmedim." der.
Müellif -Allah onu
affetsin- der ki:
Savaşta mübareze,
mübarezeye icabet etmek; cahiliyede ve İslam'da yiğitlerin/pehlivanların
sünneti, sloganı ve iftiharları olmuştur. [134]
961-
Taberani kendisine ait, hicde kötü/zayıf olmayan bir sened ile Muaz b.
Cebel'den (r.a.) rivayet etmiş:
"Rasulullah
(s.a.v.) ashabını mübarezeye teşvik ederdi.[135]
Rasulullah (s.a.v.)
zamanında onun emriyle mübareze etmişler. Aynı şekilde hulefa-i Raşidin ve
sonralarında da mübareze etmişler. İnsanlar bu hal üzere devam etmişler.
Mübarezedeki haberlerini saymaya kalkışırsak amacımızdan uzaklaşırız.
Bera b. Malik'in
(r.a.) yüz mübarizi öldürdüğü sahih haberlerle gelmiştir. Daha önce geçti.[136]
962- İbni
İshak ve başkasının zikrettiği üzere Hendek günü Ali (r.a.), Amr b. Abduvud
mübareze etmişti. Amr çıkıp:
"Kim mübareze
edecek?" diye bağırdı. Ali kalktı. Ali demir maske takmıştı.
"Ona ben varım ey
Allah'ın rasulu" dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"O Amr'dır, otur" buyurdu. Amr tekrar:
"İçinizde bir
adam yok mudur?" diyerek onları azarlayarak devamla:
"Hani nerede
sizden biri öldürüldüğünde gireceğini sandığı cennet, bana bir adam mübareze
etmeyecek mi?" Bunun üzerine yine Ali (r.a.) ayağa kalktı:
"Ona ben varım ey
Allah'ın Rasulu" dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"Otur" buyurdu. Amr üçüncü kez seslenerek şu mısraları okudu:
"Mübareze edecek
biri var mı? diye bağıra bağıra sesim kısıldı ve durdum.
Çünkü yiğit/cesaretli,
bitmiş-tükenmiş kişinin tutumu gibi korktu.
İşte böyle
savaşa/savaşmaya doğru koşuyorum
Yiğitlik/şecaat
gençlerdedir, kerem ve cömertlik de fıtri hasletlerin en iyisidir...
Ali (r.a.) ayağa
kalkıp:
"Ona ben varım ey
Allah'ın Rasulu" dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"O Amr'dır" buyurdu.
"Ömer de
olsa" diye cevap verdi. Rasulullah (s.a.v.) ona izin verdi. Ali (r.a.) ona
doğru yürüyerek şu mısraları okudu:
"Sen acele
etme" Sen sesine icabed edildi, acizde değüdir o.
Niyetli, basiretli,
sadık ve her ödülü kazanandır.
Cenazeler matemini
üzerine bırakmayı umuyorum.
Savaşlarda
zikredilecek/anılacak bir vuruşla...
Amr: "Kimsin
sen?" diye sorunca,
"Ben AH b. Ebi
Talib'im" dedi. O:
"Ey kardeşimin
oğlu, senden başkası, senden daha yaşlı bir amcam gelsin. Çünkü ben kanını
akıtmayı hoş görmüyorum." dedi. Ali (r.a.) ona:
"Ancak ben.
Vallahi senin kanını akıtmayı hoş görüyorum" deyince sinirlendi ve
atından indi. Kılıcını çekti ama nasıl? Bir ateş alevi gibi. Sonra sinirli ve
kızgın bir şekilde Ali'ye (r.a.) doğru yürüdü. Ali onu deri kalkanıyla karşılıyordu.
Amr onu deri kalkanından vurdu. Kalkanı yırtıldı, kılıç onda kaldı. Başına da
isabet edip kafasını yarmıştı. Ali de (r.a.) onu omuz ile boyun arasındaki
damardan vurdu. Bu darbeyle düştü ve toz duman kalktı. Rasulullah (s.a.v.) tekbir
getirdi. Ali'nin (r.a.) öldürdüğünü bildi.[137]
İbni Sad'ın
bildirdiğine göre o gün Amr doksan yaşındaydı. [138]
963- Yahya
b. Yahya el-Ğassani, muhasara edilmeden önce kavminden Dımeşk'e giren iki
adamdan rivayet etmişi Derler ki: Bizler onun içindeyken, şehrin etrafında
tekbir seslerini duyduk. Sonrada hadisi zikreder:
Der ki: Halid b.
Velid'in arkadaşları savaşa başlamış. Onlardan biri sağ elinde kılıç sol
elinde (deriden) kalkanıvardı. Mübarezeye çağırdı. Onlar bize:
"Bu adam ne
diyor" diye sorunca. Biz:
"Mübarezeye
çağırıyor" dedik. Silahlı deve gibi bir asker indirdiler. Yaklaştığında
müslüman onu öldürdü. Yine mübareze isteyince bu kez içlerinde en bilginini
gönderdiler. Oda yaklaşınca müslüman onu öldürdü. Yine mübarezeye davet etti bu
kez:
"Şeytana söyle o
gelip mübareze etsin/vuruşsun." dediler.
Dımeşk ehlinden, cihad
ehli bir kişiden o da Minhal b. Benan'dan nakletmiş ki, Mehdi, Tazaz'ir-Rumiye:
"Gördüğün bazı
şeylerden bana bahset" dedi. O şöyle cevap verdi:
"Ben birgün nehir
kıyısında yürüyordum. Bir de ne bakayım, bir adam namaz kılıyor. Beni görünce
namazını hafif kıldı. Ona:
"Sanki sen
arkadaşlarını kaybettin. Dilersen sana bir yol göstereyim. Oradan onları
karşılarsın. Dilersen yaparım. Der ki:
"Alay edercesine:
"Haline bak"
dedi. Ben:
"Seni kendine
aşırı güvenen biri olarak görüyorum. Mübarezeye var mısın?" dedim. O:
"Evet varım"
dedi. Sonra dişi olan atına bindi/sıçradı. Sonra nehre atlayıp yanıma geldi.
Sonra bir saat birbirimizi kovaladık. Atikliğinden ona birşey yapamadım.
Sonra ona:
"Güreşe var mısın?" dedim. Onada:
"Varım"
dedi. Üzerimizde silah ve meta ne varsa attık. Soyununca onu zayıf (ve
çelimsiz) gördüm. İçimden:
"Onu hemen
altederim ya öldürür veya esir alırım. Sonra da silahını ve atını da alırım."
dedim. Sonra birbirimize tutuştuk, ancak ona hiçbir şey yapamadım. O beni yere
yıktı. Birde baktımki ben onun altındayım. Cebindeki bıçağı çıkarıp beni
boğazlamak istedi. Ona dedimki:
"Arzuladığın
şeyden daha hayırlı bir şeyi söyleyeyim mi?" O:
"Nedir o?"
dedi. Ben:
"Beni azat et.
Senin mevlan olayım. Gücüm yettiği kadar senin korumanı hiçbir müslümana
bırakmayacağım." Bana:
"Sen
kimsin?" dedi. Ben:
Tazaz" dedim.
Üstümden kalktı ve hafife alarak ayağıyla ayaklarıma vurdu. Sonra nehre gidip
elini-yüzünü yıkadı, elbisesini giyip silahını kuşandı ve nehri geçip daha önce
bulunduğu yere geldi. Ona şöyle dedim:
"Ben artık senin
mevlanım. Bana ismini söyle." Bana ismini söyledi. Der ki:
Tazaz güçlü bir
kişiydi. İki koçu eliyle alıp, derileri soyuluncaya kadar havada tutardı.
Sonra ona:
"Önünde
arkadaşlarım var, onlardan sakın" dedim. Bana:
"Haline bak"
dedi. Sonra yürüdü/gitti. Arkadaşlarımdan bir grup onunla karşılaştı. Onlara
saldırdı ve onlardandört kişiyi öldürdü. Sonra onlara yetişip, onların onunla
savaşmalarını engelledim. Arkadaşlarımdan birine onlardan eman dileyerek
kışlalarına girmesini emrettim. Günlerce orada kalıp atını çalmayı başaramadı.
Sonra dönüp şöyle dedi:
"Onu çalmaya
muktadir olamadım. Çünkü gündüzleri ona biner geceleri de eyer vuruyordu. Onun
gemini de üzengisine bağlardı. Onun başında da (yım) çuvalı olurdu. Kendisi
sabaha kadar ayaklarını düz yapardı. Mehdi ona:
"Ey Tazaz onu ne
kötü mükafatlandırdın" dedi. O:
"Bana sordun
bende sana doğru söyledim." Mehdi Dımeşk valisine bir yazı göndererek bu
adamın gönderilmesini istedi. Tazaz'ın bu işten haberi yoktu. Mehdi gelen askerlerin
yanına getirilmesini istedi. Onların arasında o da vardı. Tazaz onu görünce:
"Ey müminlerin
emiri! Şu adam sana anlattığım şahsa ne kadar benziyor." Mehdi onu
çağırdı. Ona yaklaşınca, Tazaz ona yaklaşmasını istedi. Ona izin verilince onun
ayaklarını ve dizlerini öptü. Onun yanındaki (bela ve musibetini) ona
hatırlattı. Mehdi ona iyilik etmek istedi, ancak o kabul etmedi ve onu
memleketine gönderdi. Bu ikisini îbni Asakir isnadıyla tahric etmiş.
Mübarezedeki
müslümaiıd yardım etme hususunda alimler ihtilaf etmiş. Îbn'ul-Munzir:
"Ahmed buna
ruhsat vermiş ve:
"Bedir günü
birbirlerine yardım etmediler mi?" demiş. Bu anlamda Şafii'de söylemiş. [139]
964- Ve Ali,
Hamza, Ubeyde'nin kıssalarını ve onların birbirine yardımlarını anlattıktan
sonra şöyle der:
"Bir müslüman bir
müşriği, veya bir müşrik bir müslümanı mübarezeye çağırıp:
"Benden başka
seninle kimse savaşmaz" derse yahut bu sözü söylemezde halinde bilinse,
arzum/isteğim başkasının ona, saldırmamasidır.[140]
Müellif derki: "
Bir müslüman bir
kafirle, aralarındaki çarpışma/savaş bitinceye kadar, müslümanların müslümana,
kafirlerin de kafirlere yardım etmemeleri üzerine mübareze ederse şarta vefa
göstermek lazım. Biri kaçar veya müslüman öldürülürse, bu takdirde müslümanlar
kafiri öldürebilirler. Eğer ikiside safa dönmeye emniyeti/emin olmayı şart
koşarlarsa bunu yerine getirirler. Müslüman ondan kaçar da o da onu öldürmek
için onu takip ederse veya müslümanla savaşmayı bırakır, safına dönmeye
niyetlenirse, onu öldürebilirler. Eğer kafir ağır yaralanırsa onu
öldürebilirler. Çünkü savaş bitmiştir. Eğer o ağır yaralanmış müslümanı
öldürmeye kalkışırsa mani olurlar. Eğer onu bitirme (öldürme) şartını getirirlerse
bu batıl bir şart olmuş olur.
Muğni sahibi der ki:
"Bir kafir
mübareze için öne çıkarsa ona (ok) atmak ve onu öldürmek caizdir. Çünkü (bir
müşriktir. Onun ahdu peymanı olmaz. Başkası gibi katli de mubahtır. [141]
[1] Bakara: 2/249.
[2] Bakara: 2/207.
[3] Yusuf: 12/20.
[4] Bakara: 2/207.
[5] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/514-515
[6] Tefsir'u İbni Ebi Hatem: 1/142.
[7] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/515
[8] El-İstiabu alahamiş'il-İsabe: 3/280.
[9] Tefsir'ul-Kurtubi: 3/20-21.
[10] Tevbe: 52/111. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları:
1/515
[11] Bakara: 2/207.
[12] Bakara: 2/207.
[13] Bakara: 2/207.
[14] Tefsir'ul-Kurtubi: 1/43.
[15] Musannef: 5/303. Senedi sahihtir. Ancak bunu İbni
Mübarek'inCihad'ında bulamadım. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/516
[16] Es-Sunen'ul-Kübra: 9/46.
[17] Bakara: 2/207.
[18] Musannef: 5/322.
[19] Bakara: 2/207.
[20] Bakara: 2/195.
[21] Müstedrek Kitab'ut-Tefsir: 2/275-276; İbni Ebi Halem
Tefsir: 1/128.
[22] Nisa: 4/84.
[23] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/517-518
[24] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/518
[25] 381 no ile geçmişti. Ebu Davud, Tirmizi, İbni Hibban
ve Hakim rivayet etmiş. Lafız Ebu Davud'a aittir.
Tirmizi
Ebvab'ut-Tefsir, Tefsir'u-Suret'il-Bakara: 4/280; İbni Cerir Tefsir: 3/590-91.
[26] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/518-519
[27] Es-Sunen'ul-Kübra: 9/100.
[28] Seriyye olarak gönderdi.1117 Es-Sunen'ul-Kübra: 9/100
[29] Es-Sunen'ul-Kübra: 9/100.
[30] Bakara: 2/195.
[31] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/519
[32] Musannef: 5/331.
[33] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/520
[34] Said b. Mansur, Sünen: 2/3/166; İbni Cerir Tefsir:
3/583. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/520
[35] İbni Cerir Tefsir: 3/584. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid
Yayınları: 1/520
[36] a.g.e: 3/583-586. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları:
1/520
[37] a.g.e: 3/585-586. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları:
1/520
[38] a.g.e: 3/586. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları:
1/520
[39] a.g.e: 3/584. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları:
1/520
[40] a.g.e: 3/587. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları:
1/520
[41] a.g.e: 3/586 İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları:
1/520
[42] Beğavi Tefsir: 1/438. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid
Yayınları: 1/520
[43] Said b. Mansur Mücahid'ten: 2/3/166 ve İbni Cerir
tefsirinde: 3/583'de tahric etmiştir.
[44] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Meğazi, Babu Gazvet'il-Hudeybiyyeti:
7/449, H. no: 4169; Kitab'ul-Ahkam, Babu Keyfe Yübayi'ul-İmamu en-Nase: 13/193;
Müslim Kitab'ul-İmare, Babu İstihbabu Mübayeat'il-İmam el-Leyş: 3/1486, H. no:
1860.
[45] Feth'ul-Bari, Kitab'ul-Cihad: 6/21, H. no: 2805;
Kitab'ul-Meğazi, Babu Ğazvet'il-Uhud: 7/354-5, H. no: 4048; Müslim
Kitab'ul-İmare, Babu Sübut'ul-Cenneti li'ş-Şehidi: 3/1512.
[46] Ahzab:33/23.
[47] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/521-522
[48] Ebu Avane Müsned: 5/59.
[49] 195 no ile geçmişti. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid
Yayınları: 1/522
[50] Musannef: 5/338.
[51] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/523
[52] Heysemi, "ricali sikadır" der.
Mecma'uz-Zevaid: 2/255. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/523
[53] EL-Müsned: 6/22, H. no: 3949. Şeyh Muhammed Ahmed
Şakir, "senedi sahihtir". El-Musannef el-Cihad: 5/313. Heysemi,
"Hadisi Ahmed, Ebu Ya'la, Taberani (Kebir'de) rivayet etmişler. Senedi
hasendir. Mecma'uz-Zevaid: 2/255; Taberani El-Kebir: 10/221, H. no: 10383;
Mevarid'uz-Zaman s: 168; Ebu Davud Sünen Kitab'ul-Cihad: 3/42; El-Müstedrek:
2/12. Zehebi de muvafakat etmiş.
[54] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/523-524
[55] Musannef-Kitab'ul-Cihad: 5/289; El-Mustedrek,
Kitab'ul-Cihad. Hakim sukut ederken Zehebi, "sahihtir" demiş: 2/113.
[56] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/524
[57] Kitab'ul-Cihad: 1/84-85.
[58] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/525
[59] E1-Cihad: 1/85.
[60] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/525
[61] Kitab'ul-Cihad: 2/132.
[62] Kitab'ul-Cihad: 1/86.
[63] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/526
[64] Heysemi, "Onda Suveyd b. Abdulaziz var ki o
metruktür." Mecmau'z-Zevaid: 9/13. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları:
1/526-527
[65] Abdurrahman b. el-Es'de b. Abdi Yeğus b. Vehb b. Abdi
Menef b. Zühre ez-Zühri'dir. Rasulullah (s.a.v.) döneminde doğdu. Babası o
zaman vefat etmişti. Onun için sahabeden sayılmış. Acli "tabiinin büyüklerindendir"
der. Et-Takrib s: 198.
[66] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/527-528
[67] Saff: 34/4.
[68] Bakara: 2/195.
[69] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/528-529
[70] Araplarda saldırıya uğrayanın, saldırıya uğradığını,
ifade etmek için kullandığı bir sözdür.
[71] El-Müsned:4/52-53; Müslim uzun şekliyle rivayet etmiş.
Kitab'ul, Cihad'i ve's-Siyer babu gazvet'i zi'1-kardi ve gayriha: 3/1433-1441.
[72] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/529-533
[73] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/533
[74] Humus ve Balabek arasında bir manastır.
Mucem'ul-Buldan: 2/538.
[75] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/533-534
[76] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/534-535
[77] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/535
[78] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/535
[79] 10-2-15.
[80] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/535
[81] Es-Sunen'ul-Kübra, Kutab'us-Siyer Bab'ut-Teberrui
bi't-Tearrudi li'1-Kital: 9/44; Esed'ul-Ğabe: 1/206.
[82] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/535-537
[83] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Meğazi, Babu katli Ebu Rafii:
7/341, H. no: 4040; Kitab'ul-Cihad, Babu Katl’in-Naim'il, Müşriki: 6/155.
İbn Nehhas, Cihad, Tevhid
Yayınları: 1/537-538
[84] Feth'ul-Bari Kitab'ul-Meğazi, Babu katli Ebur'-Rafii:
7/340-341.
[85] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/538
[86] İsminde ihtilaf edilmiş. Sahabedir. Bazılanda bunun
sahabe olan Abdullah b. Ebi Hadrad'ın babası olduğunu söylemiş. Et-Takrib s:
401.
[87] İbni Hişam Siret'inde zikretmiş. Bakınız
Er-Ravd'ul-Enf: 2/326.
[88] Bakara: 2/249.
[89] Bakara: 2/250.
[90] Bakara: 2/250.
[91] Bakara: 2/250.
[92] El-Keşşaf: 1/276.
[93] Bakara: 2/251.
[94] Bakara: 2/251
[95] Rüstem, Horasan büyüğü idi. Fars kraliçesi ona taç giydirmişti.
Ebu Ubeyd oraya gtimeden önce farslar ona boyun eğmişti. Onu Hilal b. Alfe
öldürdü. Bakınız: İbni Esir el-Kamil: 1/500, 2/434, 481.
[96]Ali b. Muhammed b. Ebi Yusuf, Ebu'l-Hasan'dır. El-Medaini
ile maruftur. Abdullah b. Samra'nın mevlası, Basra'lıdtr. Medain'de iskan
etmiş, bilahere Bağdat'a yerleşmiştir. İnsanların günlerini (tarihini) bilen,
Arapların haber ve nesebini bilen bîr alimdi iki yüz yirmi beş senesinde vefat
etti. Bakınız: Tarih'u Bağdat: 12/54-55.
[97] Abdullah b. Hazale b. Ebi Amir er-Rahib el-Ensari'dir.
Onun babası melekler tarafından yıkanmıştı. Abdullah da Harra günü sene altmış
üç senesinde şehid oldu. Et-Takrib s: 171.
[98] Yezid b. Muaviye b. Ebi Süfyan Ebi Halid'tir. Altmış
senesinde babasının yerine geçti ve altmış dört senesinde de öldü. Kendisinden
(hadisi) rivayet edilecek ehliyette değildir. Et-Takrib s: 384.
[99] Baknız: Tarih'ul-İslam: 2/356-357.
[100] Tarık b. Ziyad. Ona Tarık b. Amr da denilir. Aslı
Berberi'dir. Musa b. Nusayr'ın vasıtasıyla (eliyle) müslüman olmuştur. Endülüs
yarımadasını ve etrafını fethetmiştir. Halkın bu gün fetih dağı diye bildikleri
ona Tarık dağı diye nisbet edilir. Endülüs'ten sonra efendisiyle Şam'a gitti ve
haberleri kesildi. Neft'ut-Tayyib: 1/215, Zerkeli el-Alam: 3/313-314.
[101] Mesudi der ki, Endülüs sahiplerine (yöneticilerine)
lezrik denilirdi. Bu Endülüs krallarının ismiydi. Şu da denilmiş. Onlar aslen
İspanya'lı, Yafes b. Nuh'un oğlundan gelme bir millet idi ora ile birleştiler.
Endülüsün müslüman halkı yanında meşhur olan bunlar Frenkli Endülüs
krallarıdır. Bunlara lezrik denilir. Bunu Musa'nın mevlası, Tank öldürdü.
Muruc'uz-Zeheb: 1/161.
[102] Bu, Muğis b. Haris b. Huvayris el-Gassani'dir. Doğuda
Rumlardan daha küçük yaşta esir edildi. Abdulmelik onu oğlu Velid ile birlikte
büyüttü. Ondan Kurtuba'da doğan (Muğis)in) oğulları oldu. Bunlar gelişip
ailelerini büyüttüler. Muğis Dımeşk'te gelişti. Endülüs'e fatihi Tank ile
girdi. Tank Kurtuba'nın fethi için onu gönderdi. Doksan iki senesinin şevval
ayında orayı fethetti. Onun ne doğum (yılı) ne de vefat yılı zikredilmem iş
tir. Bakınız: Nefeh'ut-Tayyib: 3/12,
[103] Musa. b. Nusayr, Ebu Abdirrahman el-Lahmi'dir. Fas
(mağrip) valisi ve Endülüs'ün fatihidir. Onun bir kadının mevlası olduğu da
söylenir. Görüşü olan, kararlı ve heybet vericiydi. Tercemesi için bakınız:
Siyer A'lam'm-Nübela: 4/496-500.
[104] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/538-546
[105] Ez-Zübeyr b. bekar b. Abdillah b. Mus'ab el-Esedi
el-Medeni'dir. Sikadır. Süleymani onu zayıf görmekle hata etmiş. Et-Takrib s:
106.
[106] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/546-547
[107] Bunu Vakidi'nin Meğazi'sinde bulamadım. İbn Nehhas,
Cihad, Tevhid Yayınları: 1/547
[108] Kahraman ve yiğitlerin başı Ebu Muhammed Abdıllah
el-Battal'dır. Şam emirlerinin sayılı kişilerindendi. Karargahı Antakya'da idi.
Rumlara korku ve zillet salmıştı. Ancak onun siretinde yalan uydurma ve mustehil
şeyleri nakletmişler. Yüz on iki/veya on üç yılında öldürüldü. Siyer
Alam'un-Nübela: 5/268-269.
[109] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/547-548
[110] Zümer: 39/53
[111] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/548
[112] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/548-549
[113] Kitab'ul-Cihad: 1/88; Sunen'ut-Kübra: 9/44. -
[114] Dımeşk'te bir yer ismidir. Bakınız, Mucem'ul-Buldan:
5/10 Merec'us-Sefer günü, Ebubekir'in (r.a.) hilafeti döneminde müslümanlarla
müşrikler arasında vuku bulan bir savaştır. Müslümanların komutanı Halid b.
Velid idi. Müşriklerden çok sayıda kişi öldürüldü ve hezimete uğradılar.
Bakınız: Tarih'ul-İslam: 1/276.
[115] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/549
[116] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/549
[117] Abdullah b. Ğahb el-Huddani el-Basri. Abid ve Sadık
bir zattı. Seksen üç senesinde İbn'ul-Eş'as ile birlikte öldürüldü.
Takrib'ut-Tehzibs: 184.
[118] Sicistan emiri Abdurrahman b. Muhammed b. el-Eş'as
el-Kenedi'dir. Haccac-onu Sicistan'a tayin etti. Ancak orada baş kaldırdı. Seksen
dört senesinde vefat etti. Bakınız: siyer A'Iam'un-Nubela: 4/183-184.
[119] Haccac b. Yusuf b. Ukayl b. Mes'ud Ebu Muhammed
es-Sakafi'dir. Abdulmelik onu Hicaz'a tayin etti. İbni Zübeyri öldürdü.
Bilahere onu azletti. Ve Irak'a tayin etti. Yetmiş beş senesinde öldü. Bakınız:
El-Bidaye ven'n-Nihaye: 9/116-117.
[120] Basra ile Küfe arasındadır. M. Buldan: 2/503.
[121] Basra ile Fars arasındaki yedişehir (beldey)e denir,
a.g.e: 1/285.
[122] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/549-550
[123] İthaf'u Sadet'il-Muttakin fi şerh'i serar'i ihya'ı
ulumud din: 7/26.
[124] Şerh'un-Nevevi ala Müslim: 12/187.
[125] a.g.e Subut'ul-Cenneti li'ş-Şehid: 13/46.
[126] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/551-552
[127] Bakara: 2/207.
[128] Kurtubi Tefsir: 2/363-364. İşaret edilen adam Bera b.
Malik'tir 945 no ile geçmişti. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/552
[129] Buhari Kitab'ul-Meğazi Babu Gazveti Uhud: 7/354, H.
no: 4046.
[130] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/553-554
[131] Müslim, Kitab'ul-Cihadi ve's-Siyer Babu Ğazvet'i
Uhud:3/1415.
[132] Tevbe: 9/111.
[133] El-Cami'u li Ahkam'il-Kur'an: 2/364.
[134] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/554-555
[135] Heysemi derki: "SenedteReşdin b. Sa'd var. Ü
zayıftır." Mecma'uz-Zevaid: 5/328.
[136] 888 ve 890 no ile geçti. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid
Yayınları: 1/555
[137] İbni Hişam, Siret. Er-Ravd'ul-Enef: 2/191-192.
[138] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/556-557
[139] İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları: 1/557-560
[140] İlgili kıssayı Ebu Davud ricali sika olan bir senedle
rivayet etmiş. Es-Sunen, Kıtab'ul-Cihad, Babu fi'1-Mübarezeti: 3/119-120.
[141] Et-Muğni: 8/36. İbn Nehhas, Cihad, Tevhid Yayınları:
1/560