3- "Sana
kitabı bölüm bölüm indirdi."
Keskin (za)'nın şeddesiyle
Kur'an'ın tekrar tekrar inzal olduğunu belirtmek içindir.
"Tevrat'ı ve
İncil'i toptan indirdi."[2]
Çünkü Tevrat ile
İncil'deki emir ve hükümler bir kerede inmiştir. Tevrat ve İncil'de her biri
(Furkan) kelimesini içlerinde tekrar etmişlerdir. Furkan öyle bir kitaptır ki
manası: Faydalarının ziyadeliğinden hak ile batılı birbirinden ayırmak
manasındadır.
Tevrat, İncil ve
Kur'an muhtelif kalıp vezin ve binalar üzere müteşşekkil ve müttefik eş anlamlı
manalar içeren kelimelerdir.
"Tevrat"
kelimesi (veriye 'z-zenedu)[3]
cümlesinden fev'ale vezninde vevriyetun veznindeydi daha sonra (vav) harfi
ta'ya kalb olmuş ve ayn hareketlerin peşpeşe gelişinden ve makablinin fetha
yapılmasından dolayı (ya) harfi elife kalbolmuştur.
"İncil"
kelimesi (necele-yencilu) kalıbı üzerine bina edilmiş if il vezni üzerindedir.
Açığa çıkarak, görünerek çıkmak istemek manasındadır.
(Neclu'r-raculi)
Adamın çocuğudur. Çünkü adamın sulbünden ve hanımının karnından çıkarılmıştır.
(İncil) ise Helal ve haram ilimlerinin ondan
çıkarılmasıdır.
"Furkan"
Kelimesi hak ile batılı birbirinden ayırmak manasında ve Fu'lan vezni
üzerinedir.
Manaları birbirinden
farklıdır ama hükümleri izhar ve ibraz etmek ve benzerleriyle arasında farkın olması
bakımından asıl kökleri (binaları) aynıdır.
7-
"Muhkem"[4]
Muhkem açık, kesin ve
tefsiri müttefik olan şeylerdir. Allah'ın murad ettiği şekilde manaları içerir
ve ifade edilir.
Müteşabih: manası
kapalı, müşkil ve muhtelif şekillerde yorum veya te'vilde olandır. Kesin bir
mana üzerine mu-rad'ın olduğunu söylemek ve kestirmek zordur.
Bir rivayete göre
muhkem; vakit ve miktarı ile tefsilat'ı bilinendir. Müteşabih ise bunun tam
hilafıdır. Kıyamet saati ve alametleri, küçük günahların bizzat aynıyla bilinmesi,
sevap ve cezaların miktarları ve hesabın niceliği vs. de olduğu gibi.
Buna göre vakf (durak)
şu kavi üzerine olur (vema ya'lemu te'vilehu illallah.)
Kim ki (verrasihune
fil ilmi) kavli üzerine vakfe yaparsa "Yekulune" kelimesini hal
konumuna sokmuş olur. Yani bu müteşabih ayetlerin te'vilini bilenler şöyle
diyorlar:
"Ona inandık.
Hepsi Rabbimiz kalındandır."
İşte bu da yöneltilen
medh'in kendisidir. Onların övülmesinin gayesi şudur:
Çünkü onların hem
bunları bilip hem de bunları tasdik etmeleri artık imanları tamamen kemale
ermiş zirvesine ulusmıştır demektir. Arap kelamında buna benzer durum, Yezid b.
Muferrağ'm sözünde vardır:
Burda satın aldım.
Keşke ben Bundan sonra onun reisi olsaydım. Yahut baykuş olsaydım da Muşakkar
ile Yemame arasında yankılı sesle çağırsaydım. Rüzgar kederden ağlıyor, şimşek
ise bulutlar arasında parıldiyor[5] ve
ağlıyor.
Şiirde sanki şöyle
demiş: Şimşekte sanki bulutlarda parıldamakla ağlıyor. Yani parıldayışla.
Böyle olmazsa zaten kfelamm bir manası olmaz.
O, İslami bir şairdir.
Bu beyitler, şiirinin en güzellerindendir. Beyitleri, satın aldığı ve terbiye
edip büyüttüğü ve oğlunun değerinde olan Burd isimli kölesi için söylemiş.
Zira muhkem olan,
ummu'l-kitab (Kur'an)tır çünkü o (müteşabihun ileyhi)'ye cevap vermede ve
ilminin ondan çıkarılması bakımından asi gibidir. Bu da müteşabihteki (istiva)
eşitlik gibidir. Çünkü mana: şeririn (kanepe) üzerinde oturmak kudret ve istila
anlamlarına gelmektedir. Bu da Al-lah'u teala için veya hakkında caiz olan bir
manadır. Birincisi muhkem olan şu ayetteki deliliyle Allah hakkında caiz
değildir.
"Onun misli
hiçbirşey yoktur." (Şura:
42/12)
Müteşabihteki hikmet;
düşünce ve aklı çalıştırmaya sevk etmek ve Kur'an ilmi hakkında anştirmaya sevk
etmektir ki akli veya nazari deliller de ihmal edilmesin,
13-
"Karşılaşan iki gurup hakkında size muhakkak bir alamet olmuştur."
Bedir savaşında
müslümanların sayısı üç yüz on küsur, müşriklerin sayısı binin üzerindeydi ve
üstelik atlıları da vardı,
Allah'u Teala,
müşriklerin sayısını müslümanlarm gözünde kendilerinin sayısı kadar
göründürdü. Kalpleri sebat bulsun diye müşriklerin sayısını az göstermiştir.[6]
14-
"Kantar kantar"
Dinardandır
(el-kintar) 1200 miskaldir. Bir rivayete göre bir öküz derisinin dolusu
altındır.
(El-Mukantaratu) üst
üste istiflenmiş yığınlardır. Çokluk ve mübalağa ifade etme bakımından tıpkı
(Ed-denaniru'l-mudennere ve'd-derahimu'1-muderhemeh) kıyası üzerinedir.
Ruebu de şiirinde bu
mana ve vezinde kullanmıştır:
"İki katreynin
toplamı tamdır. E'l-ama ve'1-rnuamma onun iki gözünü beyazlaştırdı."[7]
(El-Musevveme) nişane,
alamet manasında olan mualle-metun)'dur. Bir rivayete göre koyunun damgasıdır.
Bir rivayete göre o, güzellik nişanesidir. Çünkü nişane veya alametle
belirginlik olduğu gibi güzel bir simayla da bu olabilir.
18-
"Allah şahitlik etti."
Allah açıkladı, hüküm
verdi, karar verdi, şahitlik etti ve tebliğ etti anlamındadır.
Bir rivayete göre
Allah'ın şehadeti ihbar bizim şehade-timiz ise ikrar manasmdadır. Bir rivayete
göre Allah'ın şe-hadet alemden yarattığı şeylerdir ki buradaki sanat eserinin
müşahedesi hakim olan sani (yapıcısı) ne bir şahit şehadet veya alamet olsun.
"Adaleti ayakta
tutarak"
Şu şekilde Allah'ın
isminden hal üzeredir. Yani Allah'ın takdiri adi ile sabit ve onun tedbiri de
hak üzere kaim olmuştur anlamındadır.
19-"Muhakkak
ki din"
Kesreyle olursa
isti'naf üzere olurdu nasb[8] ile
olursa (Ennehu la ilahe illahuve) cümlesinden bedel olarak gelmiş olurdu.
(Bağyen beynehum)
ihtilafın mef ‘uludur. Bir rivayete göre mahzuf olan fiilin mastarıdır yani
"Bağev beynehum .bağyen."
26- "De
ki: "Ey Allah'ım..."
Burdaki (mim) nida
için olan (ya)'dan bedeldir. Bundan dolayıdır ki haberde (Allahumme) denilmiyor
ve onunla nida için olan (ya) biraraya gelmiyor.
Ferra'ya göre
şöyledir, (Huvellahumme) yani aksidu bilhayr (hayrı kast hakkımızda).[9]
Eğer böyle idiyse
ikisinin arasım cemetmek mümkün değildir. Tıpkı (Ya Allahumme) denilmediği gibi
(Allahumme ummen bilhayri)'de denilmez.
27-
"Dilediğine hesapsız rızik verirsin."
Araplar az olan
ata'yı, bağışı mahsuben diye isimlendirir. Kays b. Huteym'in de şiirinde ifade
ettiği gibi:
"Ey Sevgili sen
nereye gittin, oysa sen uykuda kendi başına gitmezdin çok azaltmaya, mahsuba
gitmezdin."[10]
29-
"Allah onu bilir."
Cümle şart ile meczum olmuştur.
(Ve ya'lemu mafi's-semavati) isti'naf üzere merfu olmuştur.
33-
"İbrahim ailesi"
Yani İbrahim (a.s.)'in
dininden olan ve hanif dinine mensup olan bütün mü slüm anlardır. Ancak (Ehl)
kelimesindeki (ha) harfi hemzeye tebdil edilmiş ve (Eale) olmuştur ve daha
sonra hemze de elife tebdil edilmiş ve o da (Ale) olmuştur ve daha sonra
bununla büyükten büyüğe meşhur olanlara has kılınmıştır. Bir ifade olarak
kalmıştır.
"İmran
ailesi"
İbni Abbas'tan rivayet
edildiğine göre Ali îmran'dan kasıt Musa ile Harun (a.s.)'dır. Hasan'dan rivayet
edildiğine göre kasıt Mesih İsa (a.s.) ve annesi Meryem binti İmran'dır.
34
"Zurriyyet."
Zurriyyete kelimesi
"Ale İbrahim"den bedel olduğu için naspolmuştur. Aslı ya zeree'dendir
(Zereellahu'l-halke)'den oluşan (Zeree)'dir. Ya da Ezzer'den olan zerere’dendir.[11]
Haberde şöyle:
Şüphesiz mahlukatlar
eskiden zerree şeklindeydi.[12]
"Fe eshabe
heşimen tezruhu'r-riyahu: Kupkuru oldu ve rüzgarlar onu havada savuruyordu
." (Kehf: 18/45)
"Zurriyyeteha:
Onun zürriyetini." (AI-i İmran: 3/36)
Bu dört konu
üzerindeki ihtilaf yerlerin yapılış yolunu kîtap[13] daha
güzel serdetmektedir.
35-
"Hür olarak"
Yani Allah için muhlis
biri olarak sana adadım. O zamanın adetine göre ibadet için çocuklar Mescid-i
Aksa'ya koyulur, yetiştirilirdi. Bir rivayete göre onu dünya işlerinden
tamamen arındırdım ki sadece Allah'a ibadete yönelsin. Köleyi azad etme
manasında olan (Taharruru rakabe)'dendir.
37-
"Rabbi onu güzel bir şekilde kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi
yetiştirdi."
Mastar, alışılagelmiş
fiilin binası üzerine gelmemiştir. Kattami'nin şiirde de belirttiği gibi:
"İşlerin
hayırlısı karşılaşıp kabul gördüğündür. Peşinden takip edip gittiğin değildir.
Böylece insanları,
kaçırdıkları şeylerin peşinden süratle gittiklerini gördüm."[14]
(El-Kabule) Garip olan
mastarlardandır. Bunun misali mastarlarda El-Veluu velveduu'dur şöyle denilir.
Tevedda-tu veduen ve vuduen birincisi mastar, ikincisi de sıfattır.
"Ona kefil
oldu"
Tahlifle onu kabul
etti ve işlerini üstlendi, teşkil[15] ile
(şeddeyle) sorumluluklarını üstlenmesi için bir insana emretti.
38-
"Hunalike: Orada"
(inde zalike)
manasındadır. (Hunake)'nin aslı zarfı mekandır. Lam'in ziyadesiyle zarfı
zamana dönüşür. Çünkü bundaki (lam) ta'rif içindir. Zaman'da ta'rife dahil
olmuştur.
39-
"Yubeşşiruke: Seni müjdeliyor"
Tahfif iledir.
Tuhamilere göre kinayedir[16].
El-Beşir de bunun gibi fail manasında feildir.
"Ve
yubşiruke" Temim kabilesinin lehçesine göredir ve yubeşşiruke Hicaz
lehçesine göredir.[17]
"Allah'tan bir
kelimeyi tasdik eden"
Yani İsa'yı. İsa
(a'.s.)'ın Allah'ın kelimesi diye isimlen-dirilmesinin sebebi Allah'u Tealanın
(kun) emriyle babasız dünyaya gelişinden dolayıdır.
Çünkü Allah'ın
kelimeleriyle insanların hidayete erdiği gibi İsa (a.s.) ile de insanlar
hidayet buluyordu. Çünkü Allah'u Teala Tevrat'ta onun (Meryemu'1-Azra Betul)
den olacağını ve beşikteyken konuşacağım ve ölüleleri dirilteceğini
söylemişti.
"Ve hasura"
El-Hasur: kadınlara
gelmeyen sırları ifşa etmeyen ve arkadaşlarıyla beraber yaptıklarını
çıkartmayandır.[18]
40-
"Benim hasıl bir çocuğum olabilir."
Yani Zekeriya (a.s.)
dedi ki: "Rabbim bana ihtiyarlık gelip çatmeşken ve karımda kısırken,
benim bir oğlum naşı] olabilir?" İşte Allah'ın peygamberlerinin ağzından
çıkan bu ifadeler olacak emirden şek içinde olduğundan değil bilakis hayret ve
taaccübünü ifade etmiştir. Sanki olan emrin adete muhalif olması hasebiyle
Allah'ın kudretini tazim etmek istemiş gibidir.
Bir rivayete göre bu
sual içinde bulundukları halle beraber çocuklarının olacağı bu durumun
niceliğini sormuş ki bu kendisi gençleştirilip kansi doğurgan hale getirilip te
mi olacak, yoksa karısı kısırlığıyla beraber yaşlı halde mi doğuracakdır? diye
sorulan sorudur. Bunun üzerine Allah'u Teala şu ifadeyi kullanır. (Kezalike)
"Hayır şu haliniz üzere çocuğunuz olacak." dedi.
"Rabbim bana bir
ayet kıl."
Yani hamilelik zamanı
için bir alamet, nişane yap7 Bu da onunla refah ve mutluluğun bir an Önce
olması içindir. Bu alamet te insanlarla konuşmama şeklindeydi ve Allah'ın
zikrinden alıkoyma, menetme şeklinde bir yasak değildi.
41-
"İlla ramzen."
Erramz gizli olan,
imayla olur.
42- "Ey
Meryem muhakkak ki Allah seni seçti ve temizledi."
İstefa'yı tekrarın
sebebi çünkü ilk (istefa) yani seçkinlik ibadet ve velayetleydi ikincisi ise
evlenmeksizin ve herhangi bir şey karıştırmaksızın İsa'nın doğumuyla ilgili
seçkinliktir.
44- "Ey
Resulüm, yoksa Meryem'i hangisi himayesine alacak diye, Tevrat yazdıkları
kalemleriyle kur'a atarlarken sen onların yanlarında değildin."
Yani Meryem'den fidye
veya keffaret için ve onu savunmaları için, Tevrat yazdıkları kalemlerle yazıp
kadehlerle de kur'a atıyorlardı. Çünkü yıllar, onlar gibi nicelerini getirip
götürdü[19] ve
zamanlar onlarla dolup taştı.
Bir rivayete göre
bilakis AUah'u Teala Meryem'in kalbine kendi muhabbetini koydu kavminden
olanlar da sevinçlerinden çığlıklar atarak Meryem'e kim bakacak diye aralarında
kur'a çektiler ve kur'a Zekeriyya'ya (a.s.) çıktı.
45- "Onun ismi Mesih'tir."
Mesih kelimesi çok
anlamlı müşterek isimlerden biridir. Şu anlamlara gelir. Altın külçeleri, başın
bir yanı, çok cima eden, kuru veya sert mendil, zira (kol, dirsek), ter ya da
damar ve yalancı manalarına gelir.
Deccal yalancı
olduğundan ve bereketi yok ettiğinden dolayı Mesihuhu'd-deccal diye
isimlendirilmiştir.
Bir rivayete göre yağ
ile yağlanmaktan oluşmuştur, (el-mesihu biddihn) Çünkü bu, israiloğullannda
mülke sahip çıkıp korumanın şartlarından biridir. Ve alemin mülkü durumunda
olan nübüvvet bundan daha evladır.
Bir rivayete göre İlya
denilen şahıs İsa'yı yağ ile yağladığından dolayı Mesih denilmiştir.
Serdedilen bütün bu görüşlere göre Mesih kelimesi feiylun vezninde olup mef'ul[20]
manasmdadır. Es-Sari ve El-Cerih kelimelerinde olduğu gibi. Bir rivayete göre
Mesih (a.s.) elini sürdüğü her hastayı iyileştiriyordu. Mesih kelimesi fail
manasındandır. Rahim ve alim kelimelerinde olduğu gibi bir rivayete göre Mesih
musaddek'tir (tasdik edilen) yani havarilerler onu tasdik ettiler feilun
vezninde olup mufal[21]
manasmdadır. Vekil ve rekildeki gibi.
46- "Ve
yine, hem beşikte iken hem de yetişkinken insanlarla konuşacak,"
Bu, meleklerin İsa'nın
yetişkinken konuşacağından haber vermeleri, onun yetişkin hale, olgun hale
geleceğini haber veriyorlar. Bu da gaybi ilimdir. Yine burada Hristiyan-lara
verilen bir cevap vardır ki halleri muhtelif, değişken olan ilah olamaz.
"Ve
yukellimune'n-nase" cümlesi "vecihen" üzerine atf olduğundan
dolayı nasb konumundadır. Sanki şöyle denilmiş "Vecihen ve mükellimen
fi'1-mehdj ve kehlen."
Şiirde de buna benzer
misalde olduğu gibi:
"Keskin kılıçla
ona vurup dürterek geceliyor hayvanı sürmek istiyor ve zulmediyor."[22]
Yani şiirde kasider
ile cairin kelimeleri Batırın'ın iki ayrı sıfatlarıdır.
49-
"Rasu!"
Züccac şöyle diyor:
"Rasulen" aynı şeklide burada atf[23]
konumundadır. Yani "Yukellimuhum fi'1-mehdi ve kehlen ve rasulun"
Ahfeş'e göre vav zaidtir. Takdiri yuallimuhu'l-kitabe rasulen."
52-
"Allah'a karşı yardımcılarım kimlerdir."
Burada (ilallahi)
Meallahi manasmdadır. Harfler şartla birbirlerinin yerine kullanılırlar o da
fiilelerin tekarub'u dur. (Fiillerin birbirine yakınlığı) Fiiller birbirine
yakın olduğu zaman bazıları bir harfle, bazıları başka bir harfle müteaddi
olur ve harflerden biri diğerinin yerine konulur. Böyle olmazsa (sirtu ila zeydin)
cümlesini zeyd'le beraber[24]
yürüdüm manasında kullanılması caiz olmaz.
Ayetteki iki harfin
birbirlerine yakınlık yönü ise (izafe ve musahabe) beraberlik manasının
olmasıdır. Sanki böyle denilmiş (men yendafu finusreti ilallahi) ve bu ifade
şunun gibidir. (Menyendafu finusreti maallahi) ve aynı şekilde izafe manası
zaten (Lam)'da hasıl olmuştur.
"Havariler
dedi"
Bazı kıraatlerde
(Havariyyine) nin tahfif ile okunması müşkil olmuştur. Ki bu şundan olmuştur.
Makablindeki yanın meksur olması imtina olduğu için ancak şöyle denilmesi
mümkündür: Havariyyin kelimesindeki(ya)ın aslı şeddelidir ve iki ya'nın
peşpeşe gelmesini Önlemek ve istiskali ortadan kaldırmak için tahfif
yapılabilir.
Tahfif halindeki
hareke ise şedde manasında olduğu ve onu tasvir ettiği bakımından bir
tenbihtir.
54-
"Allah da tuzak kurdu."
Bu kelime: Muzavecutul
kelam üzerinedir (söz ölçü ve secidd birbirine benzemek) Veya kitabında başında
sıfatlarda istisna ettiğimiz şekilde mübteda olması bakımından lafzi vehm
üzerine değildir. Lakin kelamın münteha'sı (sonu) ve tamamlanmış olması
üzerinedir.[25]
Şüphe yok ki Mekr'in
(hile) başlangıcı bizdendir. Kendisiyle hile yapılanı onun şerrine koyma
iradesidir. Bunun tamamı şu şekilde olur: Ancak gizli yapılan hile ve tedbirler
(tuzak) neticesinde olur. İşte bu gizli tedbirler Allah 'u Te-ala'dan
bilmedikleri bir hesap ve yön üzere cezayı hak edene yaptığına dair bir
misaldir.
55-
"Muhakkak ki seni öldüreceğim."
Yani öldürmeden seni
kabzedip semaya götüreceğim demektir.[26]
Mesela teveffeytu minhu hakki (Hakkımı ondan teslim aldım) manasındadir.
İbni Abbas'tan rivayet
edildiğine göre Allah, İsa'yı ölüm şekliyle alıp götürmüştür. Ve daha sonra onu
diriltti ve kerametinin mahalli olan semaya kaldırıp götürdü. Tefhim ve
tazimden ötürü kaldırılış Allah âzze ve celleye izafe edilmiştir. İbrahim
(a.s.)in şu sözünde olduğu gibi:
"Muhakkakki ben
rabbime gi diyorum ."(Saffat: 37/99)
Zira İbrahim (as)
Irak'tan Şam'a gitmiştir.
61-
"Gelin"
Bu kelimenin aslı
(tealeyu)'dur. Tahfif için (ya) düşmüş (vav)'da cem alameti olarak kalmıştır.
Hasan bir gurupla
beraber (tealu)[27] şeklinde okumuşlar-ki
mahzuf olan (ya)nın harekesine bir işaret olsun. Zira ancak şöyle denilebilir.
Teaîa tekaddeme konumundadır. Çünkü tekaddum taalin ve taahhur ise
inhifadtır..
Bilmiyormusun ki senin
şu sözün (Kaddemtuhu ile'l-hakimi) şu sözün aynısıdır: (Terafana ileyhi) Yani
davamızı hakime ilettik.
"Lanet
edelim"
Yani yalan söyleyenin
ve inatlaşanın kim olduğunu tespit etmek için Allah'ın lanetini onların
üzerine getirerek artık duayı bitirelim demek işiyor. Buna lanetleşme de denilir.
Mesela Behletullahi:
Allah'ın laneti demektir. Yalan söyleyip cedelleşenler, lanetleşmekten kaçınmışlardır.
Onlar Necran'in[28] Hiristiy anlarıdır.
62-
"Muhakkak ki bu hak olan kıssadır." "El-Kasasu" inne'nin
haberidir. (Lehuve) Atfı beyandır. Ve bu gibi durumlarda mananın takriri için
(Lehuve) gelir. Kufiler bu gibi durumlar için (El-imad) diyorlar ve irabta
ma-nallinin olmadığını söylüyorlar. Aynı şekilde şu ayette geçen (Haulai)
kelimesinin hükmü de irabta mahallinin olmadığına hükmediyorlar:
"Ha entum haulai
hacectum." (Ali İmran: 3/66)
Ancak şu ayeti kerimeye (min) harfinin dahil olması (ve-ma min ilahin
illallahu) gaye veya amacın ibtidasi (başlangıç) içindir. Nefy ile ittisal
olduğu zaman, gayeyi baştan sona ihtiva edip kapsar.
72-
"Gündüzün başlangıcı."
Yani gündüzün
başlangıcı, evveli. Bu manaya parelel olarak Rabi b. Ziyad da şiirinde ifade
etmiştir:
"Kim ki Malik'in
öldürülmesine seviniyorsa, kadınlarımızı gündüzün gözünde getirsinler.
Kadınları sabahleyin seher vaktinin belirmesinden önce, başı ve kolları açık
şekilde gönderildiğini görür."[29]
73-
"Size verilenin bir mislinin verilmesi" Cümlede (La) nın takdir
edilmesine ihtiyaç vardır. Şöyle (irine hudallahi eyyuhe'l-müslimune enla
yu'ta ahadun misle ma utiytum mine'l-kitabi ve enla yuhaccukum)'dur.
Buna göre bu cümle şu
cümlenin (innel huda hudallahi) haberidir. Bu kavi, kelamın tam anlamıyla (yani
kelamın tamamı) yahudileri anlatan, dile getiren, hikaye eden şu ayet
üzerinedir.
"Sadece sizin
dininize tabi olana inanın." ve daha sonra ibtida (başlangıç) şu kavil ile
olur.
"İnnel huda"
Bununla ilgili Züccac'a[30] ait
başka bir görüş daha vardır. Ayet'in tamamı, şu kavillerinden dolayı, Yahudilerin
kavlerinin hikayesidir:
"Biz ve
müslümanlar hidayet üzereyiz onlara iman etmeyin ki sizin, onları tasdik
etmenizden dolayı, müşrikler de onları tasdik etmesin ve onlara iman etmeyi red
edip kabul etmeyenler sizin iman etmenizle onlara iman konusunda cedelleşmeye
ve münakaşaya gitmemezlik yapmasınlar."
75-
"Ümmilerin malını almakta bizim için vebal yoktur."
Yani Arapların[31]
mallarım aldığımızdan dolayı bize bir sorumluluk yoktur. Bir rivayete göre bu
şey bazı yahudilerin yanında bulanan ve eski arkadaşlarına ait olan ve müslüman
olduktan sonra arkadaşlarına vermek istemedikleri emanetlerdir ve kitabımızda;
dininizi değiştirdiğiniz zaman malınız bize helaldir diye yazıyor dedi. Ayetin
nüzulü esnasında da Rasulullah (s.a.v.):
"Allah'ın
düşmanları yalan söyledi. Cahiliyyyede olan herşey şu an ayaklarımın
altındadır. Ancak emanet müstesnadır. Emanet iyi olana da facir olana da iade
edilir."[32]
Araplar, ummidirler,
Çünkü onlar yazmayı bilmiyorlar bu yüzden onlar annelerinden doğdukları
gibidir.
Bir rivayete göre bu
onların mekanları olan ummu'l-kura (Mekke)'ye nisbettir.
16-
"Bela"
Nefesi bitip tükendiği
zaman buranın üzerinde tam bir vakfe (durak) yapılır sanki şöyledir. "Bela
aleyhim sebilim."[33]
78- "Dilleriyle
tahrif ediyorlar."
Yani onlar ayetleri
tebdil ve tağyir ile tahrif ediyorlar aslı: "Yaharrikuneha"dır
hareket ettirip, götürüp getirmedir.
Ferazdak da şiirinde
leva kelimesini hareket etmek manasında kullanmıştır:
"Kura vadisi
önümüzde görünmeye başladığında ve bölgenin kenarları, köşeleri
belirginleştiğinde, kavmin içinden bölgeyi özleyen herkes başını, tıpkı su
dolu bulutların gelip gittiği ve hareket ettiği gibi sabırsızlıkla, iştiyakla
getirip götürüyordu."[34]
79-
"Rabbaniler."
Yani Rabbaniyyune
bi'1-ilmi (Bildiği ile amel edenlerden olun) Errabban: Bir işin sevk ve
idaresini yapıp onu tedbir[35] eden
manasmdadır. Rebe'ş-şey'e.yurebbihi fehuve rebbanun vezinleri üzerindedir, izaf
yasından dolayı değiştirilmiştir. Bahrani ve lehyani de olduğu gibi ve tıpkı
(Ems) kelimesine; Emsey ve (harem) kelimesine de haremey denildiği gibi.
Bazı kıraatlarda
(Rubbiyyune)[36] şeklinde okunmuştur.
81-
"Allah vakti zamanında Peygamberlerin misakı-nı (bağlılık sözünü)
almıştı."
Yani Muhammed'e
(s.a.v.)[37] iman edip tasdik etmeyi
kavimlerine de hakeza götürecekleri sözü üzerine de misaklarını almıştır.
"Lema
ateytukum"
Muberrid'in görüşüne
göre ceza için olan (ma)'nın üzerine giren (lam) tahkik içindir. Manası
şöyledir. (Le mehma ateytukum)
"Min kitabın ve
hikmet'in summe caekum rasulun mu-saddikun lima maakum le tu'minunne,"
"Le
tu'minunne" nin üzerine gelen (lam) kasem içindir şu kavlinde olduğu gibi
"Le zeydun vallahi le tetiyennehu."
Bir rivayete göre
birinci (lam) kasem içindir. Yani (Vallahi lema ateytukum)'dur.
(Le tu'minunne)'deki
ikinci (lam) ise kasemin cevabıdır. Şu ayet misalinde olduğu gibi:
"Şayet Allah
yolunda ölür veya öldülürseniz Allah indinde sizin için mağfiret
vardır." (Ali İmran: 3/157)
"Lima
Ateytukum" şeklinde okuyan şu sebeble okumuştur. "Kane min ecli
maateytukum" Çünkü kitap verilen her peygamber, içinde olan emir ve
yasaklar üzerine ondan mi-sak alınır. Bir rivayete göre meksur olan bu (lam)
harfi, ba'de (sonra) manasındadır. Yani (Ba'de ma ateytukum) size geldikten
sonra. Tıpkı (selase) için halevne dediğin gibi:[38]
Nabiğa şöyle demiş:
"Onun bazı
ayetlerinin olduğunu düşündüm, onları yedi senede öğrendim ve zalamu ise
yedidir.[39]
Musakkeb şöyle dedi:
Dubeyb mevkisinde yük
devesi olan vadiden bir an Önce çıkamaz.[40] Yani
zaman ve yavaşlıktan sonra.
83-
"Ona teslim olup"
Yani Allah'a teslim
olup boyun eğerek tam teslimiyet gösterdiler. Hasan'ın dediğine göre sema ehli
itaat etmeyi isteyerek yeryüzünün ehli de bazıları isteyerek ve bazıları da
kerhen itaat ettiler. Bu tercih ya seçim anındaki korkudan ya da ta'yin
edildiği zaman zorda kaldığından olmuştur.
93-
"İsrail'in kendine haram kıldıkları dışında"
Yakub (a.s.)'ın
develerin etini kendine haram etme sebebi, yemeklerin içinde kendisinin en çok
hoşuna gittiği yemeklerden biri olduğundandı. Kendi kendine ahdetmişti ki eğer
Allah beni siyatik (tıp) hastalığından (bir tür kadınlarla ilgili hastalıktır)
kurtarıp şifa verirse, en sevdiğim yemeklerden birini kendime haram edeceğim![41]
Sonra şöyle denilmiş:
Bu haram etme Allah'ın izniyleydi. Çünkü tahrim ve tahlil (helal etme) Allah'a
aittir. Bİr rivayete göre tahrim'in kendisini izafe edilmesi sebebiyle bunu
içtihadıyla yapmıştır. Zira içtihadpeygamerlerler için caizdir. Böylece helal'in
haram edilmesi bizim şeriatimizde caiz değildir. Buna maruz kalan ise yemin
keffareti-ni öder. Allah'u Teala ayette şöye buyurmuş:
"Ey nebi Allah'ın
sana helal kıldığını niçin kendine haram kılıyorsun." (Tahrim: 66/1)
Böylece Yakub
(a.s.)'ın develerin etinde hastalığını arttıran bir illetin varolduğunu
farkedip terketmiş olması ve böylece azmine gem vurup arzularını bir kerrede
kesmek için kendine haram etmiş olması da caizdir.
96-
"Bibekkete"
Ayette geçen
"Bekkete" Mekke'dir. Mücahid'ten rivayet edilmiştir: İbrahim'den
rivayet edildiğine göre Bekkete beytullahm bulunduğu mekandır. Ebu Ubeyde'den
rivayet edildiğine göre Mekke vadisidir.[42]
Bekkete kelimesi
izdiham manasında olan (Ettebak)'tan türemiştir. Bir rivayete göre bekkete
zorbacıların boyunlarına vurup kırmak manasındadır. A'rabiyye de cahiliyyedeyken
şiirde bekkeyi aynı bu anlamda kullanmıştır.
"Ey oğulcuğum
Mekke'de ne küçüğe ne de büyüğe zulmetme. Ey oğulcuğum kim ki Bekke'de
zulmederse bir takım serlerle karşılaşır."[43]
97-
"Orada apaçık ayetler vardır."
Yani orada açık
alametlerle İbrahim'in makamı vardır. Bu ceylanla kurdun birarada bulunmasıydı.
Ta ki haremi şeriften çıktığı zaman kurt avcılara dönüp geliyordu. Ceylan da
ürküp kaçıyordu. Orada asi olup helak olanlar, Fil ashabının kıssası, o kadar
taşlanmıştı ki uzun ve çok müddet geçmesine rağmen taşların izi vardı.[44]
Kuşların beytullahm üzerine konmalarının imtina edilmesi.[45]
Ruknu'l-Yemani'nin
olduğu yönde Bakur günlerinde genelini kapsarsa bu sene Yemen sulanır eğer Şam
tarafını kapsarsa Şam sulanırdı. Beytullah'ın hepsini kapsarsa bölgenin hepsi
sulanırdı. Zemzem kuyusunun orada olması ve İbrahim'in ayak izlerinin makamında[46]
olması ve daha nice alametler.
99-
"Şuhedau: Şahitler" Yani ukelau (akıllılar) şu ayette olduğu gibi:
"Ev elkassem' a vehuve şehid." (Kaf: 50/37)
"Tebğunha
iveca" Zikzak çizerek Allah yolundan çevirmeye çalışmaktır. Şu ayette
olduğu gibi:
"Yebğunekumu'I-fitnete." (Tevbe: 9/47)
El-İvec sözde, amelde
ve yerde olan birşey veya hareket söz vs. dir. El-Avec ise duvar ve surlarda
olandır.
102-
"Teslim olmuş kimselersiniz"
Yani Allah ve
rasulunün emrine teslim olup boyun eğmişsiniz.
103-
"Sefa hufretin"
Yani çukurun kenarı ve
ağzı üzerinde demektir.
110-
"Hayırlı ümmet oldunuz."
Yani diğer ümmetlerin
birbirlerlerine peşpeşe sizin müjdenizi verdiği ve diğerlerinin duyup tanıdığı[47]
ümmetsiniz. Bir rivayete göre ayette geçen "kane" fiili tammedir.
Yani hadestum hayre ümmetin.
Bir rivayete göre
ayette geçen "Kuntum ve Entum" aynıdır. (Kane)'nin onun üzerine
girip çıkması, bir işin ve vukuunun te'kid'ini hakikat menzilindeymiş gibi
olduğunun faydasını veren (ela) harfinin menzilindedir.
111-"İlla
ezen"
Yani ancak rahatsız
edip eziyet veren bîr kelam (bi hablin) yani and ile.
113-
"Kitap ehlinin hepsi bir değildir. Onlardan kaim bir ümmet vardır."
Yahudilerden olan
Abdullah b. Selam ve bir grup arkadaşı müslüman olduğu zaman yahudiler onların
hakkında şöyle dediler. Bizim ancak şerlilerimiz ve kötülerimiz müslüman[48]
oldular. Ayette geçen (Leysu)'daki gizli zamir, ehli kitapa raci oluyor. Çünkü
daha önce zikredilmişlerdi. Ebu Ubeyde'den rivayet edildiğine göre bu cümle
(Ekelu-nil berağisu)[49]
kaidesi üzerinedir.
115-
"Felen yukferuhu: Onlardan asla inkar edilmeyeceksiniz"
Yani onun verdiği
sevaptan asla mahrum olmayacaksınız. Burada mecaz kaidesine göre sevab'ın
menedilişi küfür diye isimlendirilmiştir. Tıpkı Allah'u Teala'nın vereceği sevabın
şükür diye nitelendirildiği gibi. Bir rivayete göre Allah şakirdir
manasmdadır.
117-
"Sirrun"
Soğuk bir rüzgarın
sesidir. Sırrun es-sarir'den[50] gelmiştir.
Hatim Tay şiirinde
simin kelimesini bu anlamda kullanmıştır.
"Ey ateş
tutuşturucusu gece, soğuk bir gecedir.
Ey ateş tutuşturucusu,
rüzgar şiddetli sesli soğuk bir rüzgardır.
Ateşi tutuştur ki
geçen kimseler ateşini görsün.
Eğer ateşin misafiri
celb ederse sen özgürsün, hürsün."[51]
118-
"Bitaneten"
Aranızda işlerinizi
gizleyebilecek arkadaşlarınızı sırdaş ve dost edinin demektir.
"Fesattan geri
kalmazlar"
Yani sizin hakkınızda
şer, fesad vs. yapmaktan kusur etmezler. Bir rivayete göre kusur ve tereddüt
etmezler.
Bundan dolayıdır ki
tereddüt edene (muhbiu) deniliyor. Ve (dimanun vehubul) deniliyor. El-hubul[52]
nefsin dışında olan'dır.
Şöyleki yan veya etraflarının
gittiği zaman temel esasının şeklinin sallanmasıdır.
Zûcccac "Aruz"
kitabında şöyle demiş: Mustefilinede buna benzer (sin ve fa) harfi gittiği
zaman (mut'ilun mah-bun) şekline nakl edilmiş olur.
119-
"Haentum haulai"
Bir tenbihtir. Ulai
münafıklara hitaptır ve tekrarın faydasının zahir olması için hitab
yapılmıştır.
120-
"La yedurrukum: Size zarar vermez."
Şart'in cevabıdır.
Kelamın delalet etmesi için (fa)'sı hazf edilmiştir.
Bir rivayete göre
(layadirurkum) idi sonra cümle şartın cevabıyla meczum olmuştur, (ra) harfi
(ra) da idgam edilmiştir. Birinci zamme (dat) harfine intikal edilmiş ve son
(ra)'nın zammesi de (dat)ın zammesine intikal edilmiştir. Tıpkı (umdud)
kelimesi için zammeyle (muddu) denildiği gibi.
121-
"Bir vakit erkenden Medine'deki ailenden çıkmıştın."
İbni Abbas'tan rivayet
edildiğine göre ve bu olay Uhud gününde olmuştur.
122- "O
zaman içinizden iki birlik savaş korkusundan geri dönmeye niyetlenmişti."
Bunlar, Benu Seleme,
Benu Harise ve Ensarlardan[53] iki
gruptu veya birlikti.
"Ve onların
velisi Allah'tır."
Yani velisiAllah
olanlar nasıl olur da hezimete uğrar?!
125-
"Min fevrihim"
Yani min vechihim[54]
(hemen ön taraftan üzerlerine gelmedir) manasındadır.
Bir rivayete göre yani
kızgınlıklarından[55]
manasındadır.
Onların kızgınlan sebebiyle
köpürüp kükremeleri, tencelerinin kaynayıp fokurdamasına benzetilmiştir.
"Musevvimine"
Yani sürüdeki damgalı
ve nişaneli olanlar gibi onlar da nişaneli nişaneli kafirlerin.üzerlerine
gönderildiler. Bir rivayete göre (musevvimin) kelimesi (Essevmetu)dandır. Yani
nişanelendirildiler ve belli alametler edindiler. Onların nişanları ise beyaz
sarık veya feslerdi.[56]
Atlarının nişanesi ise alınlarındaki tüylerinin yeşilliğiydi (Yeşil perçinli)
126-
"Sizin için ancak müjdedir"
Yani hak üzere
olduğunuza delalettir.
127-
"Böylece Allah, o kafir olanlardan bir kolu kessin veya perişan etsin
de."
Yani Bedir gününde
küfrün elebaşları ve sapıklığın öncüleri öldürüldüler.
"Ev yekbitehum:
Perişan etsin."
Yani perişan etsin.
Bir rivayete göre onları yüz üstü düşürsün.
128-
"Ev yetube aleyhim: Yahut size dönsün"
"Tevbeleri kabul
edene dek" Veya "Onların tevbesini kabul etsin" manasındadır.
Ama daha iyi olan lafzın konumunda kalması bakımından "ev
yekbitehum" üzerine atfedilmesidir. Ve bundan sonra "Ieyseleke minel
emri şey'un" cümlesi de itirazi cümle olur.
130-
"Edafen mudaafeten: Kat kat"
Yani her miadı dolunca
ikinci kez te'cil edip aslının[57]
üzerine artış koyarak veya aslım ziyadeleştirdiler. İşte bu fazlalık riba
(faiz)'dir.
133-
"Ve eni göklerle yer kadar olan cennete..."
Yani bu cennet döşenip
birbirine eklendiği zaman eni bu kadardır. Rasulullah'a (s.a.v.):
"Eğer cennetin
eni gökler ve yer kadarsa ateş nerede olacak?" denildiği zaman o da:
"Sübhanallah!
Gündüz geldiği zaman gece nerededir?" dedi.[58]
İbni Bahr bunun
te'vilinde aşırı giderek şöyle demiş: "Cennetin eni eğer satışı caiz ise
bu da pahasıdır. Alış-veriş akidlerindeki muavedeye benzer."
134-
"Bollukta ve darlıkta infak eden kimseler..."
İkisini zikretmesinin
sebebi; ikisinin de inşanı cimriliğe sevkettiğinden dolayıdır. Malın sevgisi şu
iki haletten olur: Ya malın çokluğunda çok rağbet gösterilir ve cimrilik yapılır
veya malın azlığında ona ihtiyaç duyulur ve cimrilik yapılır. Birinci hale
misalen şiirde şöyle dile getirilmiş:
"Çünkü Şevi b.
Mashar'ın sulbündeki yeşerti öyle bir ziyadeleşti ki o yeşerti ancak cömertliği
fazlalaştırdı.
Cimri olan Şevi
mızraklarını aldığı zaman Şevl'in mız-raklarıyla tamamen ezene kadar attı,
fırlattı."[59]
İkinci halin misalinde
Ebu Mihcen şöyle dile getirmiş:
"Ey kadın, benim
malımdan ve çokluğundan kavme bir şey sorma. Zira kavimden, benim dinim ve
ahlakım hususunda sor.
Oysa bu daha iyidir.
Benim malım, artan ve çoğalan bir değerde değildir. Bir boyun darbesiyle onda
olan sırrımı gizlerim."[60]
139-
"Eğer müminler iseniz."
Zaten onlar
müminlerdir. Ancak bilsinler ki sadık olan imanın gerekliliği; Allah'a olan
bağlılığından dolayı, müminin ye'se düşmeyip mahzun olmamasıdır.
140-
"Karhun."
Fethayla "cirah"
yara manasında, zammeyle[61]
cerahatin verdiği elemdir. Bir rivayete göre fethayla mastardır. Zammeyle de
isimdir.
"Nudaviluha"
Yani onu (sevinçli ve
kederli günlerin) afetlerin azlığı ve çokluğuyla evirip çeviririz. Burada
müminlerle kafirler arasındaki nasr (yardım) varid olmamıştır. Çünkü kafirlere
yardım edilseydi onları sevmiş olurdu. Zira hiçbir zaman mutluluk dolu yaşam
günleri müminler için ebedi olmadı. Çünkü onlara dünyanın onlar için fani
olduğunu ve yeterliliğin olmadığım ve hakir görme çağrısında bulunuldu ki
sonunda zafer olan nimetin ve hüsnü akibetin değeri bilinsin.
141-
"Veliyumahhise."
Yani onları tertemiz,
halis ve günahlardan arındırması için. Bu ifade "Mahasatu'l-maşiyetu
temhusu mahsen" den alınmıştır. Koyunun tüylerinin[62]
gidip derisinin çıkıp görünmesi manasındadır.
Günahların temizlenip
giderilmesi, nefislerin ölüp fani olması ve gitmesi Ölçü ve zikredilmeleri
bakımından aynı kategoride yer alması gibidir.
142-
"Yaksa Allah bilmeden."
Manası şudur:
"Yeniden bir ilmin vaki olması değil, bilakis var olan, malum olan bir
şeyin vaki olmasıdır."
"Sabredenleri
bilmeden"
Naspolunmuş ve atften
tasrif edilmiştir. Çünkü ikincisinin nefy'i manasında değildir ki, birinci
nefy'in üzerine atfedilsin. Bilakis o ikincisinin ve birincisinin bir araya
gelmesini menetmesi üzerinedir. Mütevekkil Leysi'nin şiirinde de olduğu gibi:
"Herhangi bir huy
veya ahlaktan dolayı kınama yoksa sana utanç verici onun gibi birşey hasıl
olabilir ve yaptığın zaman büyük olur.
Saf ve iyi gördüğün
kimselere karşı tek yönlü ve aynı tabiatta görün zira cömert olan devamlı diri
ve kaimdir."[63]
143-
"Ölümü temenni ediyordunuz."
Bedir savaşından geri
kalanlar şehadeti temenni etmişlerdi. Sonrada Uhud[64]
savaşı olduğunda arkalarını dönüp gittiler.
144-
"Muhammed sadece bir elçidir."
Uhud savaşında
Rasulullah'ın (s.a.v.) Öldüğü haberi yayılmıştı. Eğer peygamber olsaydı
ölmezdi demişlerdi.
146-
"Ve keeyyin."
Bu kelimede dört lügat
vardır. Keeyyin[65], Kain[66] (ayn
harfiyle kain veznindedir), Ke'yin (Keften sonraki hemze ayn gibidir) ve Kein
(ayn ile) Kem[67] vezindedir.
"Keeyyin"
kelimesinin aslı kem (kaç) manasmdadır. Yunus "kain" kelimesinin
Kevene'den yapıldığını zannetmiş. Ama böyle olsaydı irap edilirdi.
"Onunla beraber
Rabbaniler savaştı."
Burada Peygamber'in
vasfı üzerine cer konumundadır. Veya hal üzerine nasp konumundadır.
Er-Ribbiyyun: Ha-san'dan rivayet edildiğine göre es-Subber alimleridir. Yunus
ve Kutrub'un dediğine göre bunlar fırkalarda[68] olan
cemaatlardır.
152-
"Tehussunehum"
Yani o sıralar savaşıp
öyle bir düşmanları öldürüyordunuz ki.[69]
"Ve aseytum"
Yani Rasulullah'ın
okçulara kalmalarını tavsiye ettiği yeri terketmekle emre itaatsizlik
yapmışlardı.
"İçinizden kimi
dünyayı istiyordu"
Yani zafer sevinci ve
ganimet arzusuyla.[70]
153-
"Tusidune"
Yani boyuna Medine
yoluna doğru uzaklaşıyordunuz. EI-is'ad bir yerden uzaklaşılması bakımından
yürümeye koyulmasıdır.[71] Bir
rivayete göre el-is'ad gitmekle uzaklaşmaktır.[72]
Seleme b. Harşeb'in
şiirinde ifade ettiği gibi:
"Oduncular
uzaklaşmaya başladılar ve ta boş bir şey bitmeyen dikenli kumluk alana gidip
yaklaştılar."[73]
Bişr'in sözü şöyle:
"Ribab kabilesi
uzaklaştı, onlardan ne bir görüntü vardı ne de hapsetmekle bir ateş vardı.
Etrafımızdan uzaklaşıp
gittiler gibi oldular fakat bir de baktık ki yakınımızdan gölündüler adeta
gizli fısıldaşmalarmı duyuyoruz.[74]
Deniliyorki:
"Es'ade'r-raculu" yani adam yükseldi ma-nasmdadır. Efraa: aşağı doğru
indi. Ferraa es'ada[75]
misali yükseldi manasındadır. Zira burada izzetlerinden dolayı yürümedeki
uzaklaşmaları kastediliyor ki emin bir şekilde bölgelerinden uzaklaşarak odun
topladıkları açığa çıksın.
Çünkü bu ayet müslümanlardan
bir kısmının dağ yollarından gidip Mekke'ye doğru yol alan ve Rasulullah'ın
dağda onların üst tarafında olup kendilerini çağırıp ta ona cevap vermeyen bir
gurup üzerine nazil olmuştur.[76]
"Ğammen bi
ğammin"
Yani Allah sizi
kedefüzerine kederle cezalandırdı. Mesela "Nuziltu bibeni fulanin" yani
"falanca oğullarının üzerine doğru indim" demektir.
Birinci keder, bozguna
uğramaları, ikincisi ise Rasulullah'ın ölüm haberinin yayılmasıdır.
154-
"...bu zümreyi de nefisleri can kaygısına düşürmüş gözleri uyku tutmaz
olmuştu."
Bunlar ganimet için
orada hazır bulunan ve cahiliyeye ait bir zan ile Allah'ın müslümanlara
kurtuluş ve şehadeti nasip etmeyeceğini zanneden münafıklardı.
"Muhakkak ki
emrin tamamı Allah'ındır."
"Kullehu"
nun naspedilişi emri tekid etmek üzerine olduğu içindir. Yani "innel emre
acmaa" ayrıca sıfat üzere nas-polması da caizdir. Yani "el-emre
cemiahu" ayrıca emirden bedel olması üzerine naspolmasıda caizdir. Yani
"inne kullel emri lillahi".
"Kullunu"[77] nun
ref'a olması, mübteda olduğu içindir. "Lillahi" onun haberidir.
Mübtedadan oluşan cümlenin haberi, inne'nin haberidir.
156-
"Guzzen: Savaşan"
Gazin kelimesinin
cem'idir. Şahidin ve şuhhed'te, aidin ve üvved gibi.
158- "Ölür veya öldürülürseniz O'nun
huzurunda toplanacaksınız."
Birinci lam
kendilerinden olan bir yemindir. İkinci lam ise cevaptır.
Sanki şöyle denilmiş:
"Vallahi in muttum le tuhşerune."
Vallahi eğer ölürseniz
haşrolunacaksmız demiş gibidir.
"Febima rahmetin
minallahi."
Allah'ın hangi
rahmetinden dolayı? manasındadır. Bu öyle bir nimet üzerine yapılan bir ta'zimdir
ki bu makamda, kolaylıkla onlara yardım etmişti. Eğer onlara ağır gelseydi
korku ve heybetten ondan kaçarlardı ve düşman da onların ardına verirdi.
159-
"Fezzan"
El-Fezz katı ve kuru
manasındadır. El-İftizaz da bunun gibidir. Deve işkembesi suyunun çekilip
içilmesi ve fıtrata uygun olmadığından kişiye verdiği buruşukluk ve karamsarlıktır.
Suyun katılığı ve sertliğini şöyle dile getirmiş:
"Ben öyle biriyim
ki susuzluk için işkembenin katı tiksindirici suyunu sıktıkları zaman
yorgunluk ve şiddetli yorgunluk ve elemlere sabrederim.
Öyle biriyim ki bir
saat onun katı kanını akıttıkları ve işkembe düğümü veya akdi yerinden
çözüldüğü zamanda da sabrederim."[78]
Ferezdak ta insanların
katılık ve sertliği ile dile getirmiş:
"Ey miskin Allah
mı gözlerini ağlattı, zira onun göz yaşları yokluğa aktı. Çünkü aşağıya doğru
aktı, gitti. Kisra gibi üzerine buğzedilen sert, katı veya Kayser gibi birini
ağlattın."[79]
161-"Enyeğulle"
"En yehune"
yani ihanet etmek manasındadır. En YeğulIe[80]
ihanet edilmektir. Bir rivayete göre hiyanet bulmak manasındadır. Ecbentuhu ve
ebhaltuhu gibidir. Bir rivayete göre ona ğallelte denilir. Ekzebtuhu ve
ekfertehu gibi.
"Kim ganimetten
aşinrsa aşırdığıyla beraber gelir."
Yani hıyanet eden
kıyamette yaptığı hiyaneti omuzunda olduğu halde gelir. Bir rivayete göre
yaptığı hiyaneti hiçbir zaman kendisinden kefaret karşılığı affolmaz. Ancak
sahibine iade etmesiyle olur.
163-
"Hum derecatun."
Yani sevap ve ikap
ehlinin yerleri, mevkileri derece ve mertebelere göredir. Ateşin dereceleri en
altta olduğu için derekat denilir. Cennetinki de üstte olduğu için derecat
denilir.
Bir hadiste şöyle
buyrulur:
"Cennet ehli
olanlar, üliyin ehlini (cennetin en üst derecesindekileri), semadaki
yıldızların göründüğü gibi görecekler.[81]
Amelleri muhtelif
olduğu zaman kişilerin amellerine göre dereceleri de muhtelif şekillerde
olacaktır. İbni Hur-me'nin şiirinde olduğu gibi:
"Ölüm onları gaye
edinip atmak için mi yaptık; benim adamlarım onları soyup bir tarafa atıyor
yahut sellerin dereceleri midir. "[82]
165-
"Muhakkak onon iki misli size isabet etti."
Uhud günü, müslü
manlar dan 70 kişi şehid düşmüştü. Buna karşılık Bedir gününde de müşriklerden
70 ölü, 70'te esir alınmıştı.
167-
"Evidfau."
Münafıklara gelin
savaşmasanız bile düşmanın saldırılarını çokluğunuzla önleyin denilmişti.
"Yekulune bi
efvahihim"
Ağızlarıyla
kalplerinde olmayan şeyi söylüyorlardı.
Denilse ki: malum olan
odur ki sözün sadece ağızla söylenmesi gerekmezini ki? Neden böyle gelmiştir.
Deriz ki sözün hem kalple hem de lisan ile söylenmesi ihtimali vardır. Ve
böylelikle de zanni ve itikadı mana üzerindedir.
Tevbe şöyle dedi:
"Değilmi ki ey
saf ve temiz nefis nasıl olur da onu söylüyorsun. Şayet atılan korkan biri ona
yakınlaşmak ve komşu olmak istese ona haber verir.
Yok eğer niyeti ondan
uzaklaşıp ıraklaşmak olsa leyla ondan intikam alacak yahut onların esiri
serbest bırakılacak.[83]
170-
"Kendilerine henüz kavuşmayanları müjdeliyorlar."
Yani arkalarından
kendilerine şehitlik rütbesiyle katılamayan mücahitler hakkında müjdelenerek
istiyorlar. Tıpkı ailesinden gurbetten gelen birinin müjdesinin verildiği gibi.
173-
"Onlar öyle kimselerdir ki insanlar kendilerine, şöyle demişti..."
O kişi Nuaym b,
Eşcai'ydir ki Ebu Süfyan müslümanlan korkutup geri bırakmak için ona bir miktar
mal vermişti. Ta kî müslümanlar geri kalsın kendisi de güven ve güvenlik
içinde olsun.[84]
Ayette geçen müfred
lafzının yerine cem' lafzının getirilmesi ya emrin tefhimi (olayın ciddiyeti)
için ya da kavi veya amelin ihtidası (başlangıcı) içindir. Mesela bir grup insanı
beklerken, onlardan birisinin gelmesiyle, insanlar veya millet geldi demen
gibidir.
175-
"Dostlarını korkutuyor."
Yani şeytanın dostları
sizi korkutmak istiyor veya dostlarıyla korkutmak istiyor demektir. Şu ayette
olduğu gibi:
"Li yunzire
be'sen şediden. İmansızları şiddetli bir azap ile korkutmak için." (Kehf: 18/2)
178-
"Sanmasınlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha
hayırlıdır."
Şu kavi için:
"İnkar edenler
sanmasınlar."
İki mef’ul yerine
geçmiştir. Bu senin şu sözüne benzer: "Hasibtu enne zeyden kaimun" Bu
iki mefulun hükmündedir. Çünkü o hem hadis (olayın varlığım bildiren durum)
hem de muhdesun anhu'dur. (Kendisinden söz edilen). El-İma-letu: Müddetin
uzatılmasıdır. El-Mulavetu: Zamandır (dehr).
"Günahlarını arttırmaları
için"
Yani işlerinin
akibeti, günahları arttırmak olsun.
179- "Bununla beraber Allah size gaybi
bildirecek değildir."
Burada afet ve belanın
kaldırılması söz konusu olduğundan dolayı, münafıklarla müslümanların
birbirinden temyiz edilmesi durumuna işaret vardır. Lakin maslahat gereği,
peygamberlerin bazılarına gaip olan bazı şeyler bildirilir.
183-"Bikurbanin."
El-Kurban yakınlaşmak
manasındadır ve mastardır. Er-Ruchan ve el-Hüsran'da olduğu gibi. Daha sonra
geniş manada kendisiyle Allah'a yakınlaşmak manasında kullanılmıştır.
184-
"Bil beyyinati ve'z-zuburi vel-kitabi."
Burda ez-Zubur ile
kitap bir araya getirilip cemedilmiş-tir. Çünkü ikisinin aslı muhteliftir.
Çünkü Zebur'dur, Yani içinde ez-Zebr (hakkın hilafına olan azarlama, korkutma)
vardır. O da bir kitap ismidir ve harflerin biraraya getirilmesiyle oluşmuştur.
188- "O
ettikleri fenalıklara sevinen ve yapmadıkları şeyda övülmeyi seven kimseleri
de sakın azaptan kurtulmuş biryerde sanma..."
Bu kimseler,
Rasulullah'ın (s.a.v.) tekzip edilmesine ve sevinen Rasulullah'ın (s.a.v.)
davasını ve emrini gizleme üzerine anlaşan Yahudilerdir.[85]
"La tahsebenne" nin birinci haberi "bi mefazetin
mine'1-azap" tır. Ama kelamın uzunluğundan dolayı ikisinin arasına
"Fela tahsebennehum" girmiştir.
103- "Ey
Rabbimiz, doğrusu biz bir davetçi işittik."
Yani Kur'an'ı[86]
işittik.
"Seni
aldatmasın"
Ey dinleyen ve
dinleyici.
"O, Allah'ı
tanımayanların refah içinde diyar diyar dönüp dolaşmaları..."
Yani verilen nimetlere
ve küfürlerine karşılık hesaba çekilmeyeceklerini sanma.
198-
"Nüzulen min indillahi."
Mastar manası
üzerinedir. Çünkü onların orada ebedi kalmaları öyle bir girişle girmelerini
gerektiriyor. Bir rivayete göre cümle tefsir manası üzerinedir. Şu sözde
olduğu gibi: "Huve leke hibeten ev sadakaten: O senin için hibe veya
sadakadır."
199-
"Gerçekten Allah hesabını pek çabuk görür."
Yani amellere göre
gereken mükafat veya cezayı çabuk verir. Zira cezanm (mükafatın) vakti pek
yakındır. Veya manası şöyledir: Bütün mahlukatların hesabı aynı vakittedir. Deniliyor
ki bu zaman süresi bir koyunu sağacak kadarki süredir. Çünkü Allahu Teala için
bir şeyin hesabını görüp diğerine geçmesi ve herşeyi aynı anda bitirmesi pek
hafiftir.
200-
"İsbiru."
Yani Allah'a olan
itaat üzere sabrediniz.
"Vesabiru"
Yani Allah'ın
düşmanlarına karşı sabrediniz.
"Ve rabitu"
Yani Allah yolunda
cihad için nöbet beklesin.[87]
Er-rabitatu
ve'r-ribatu: Düşman müdafaası için normal ve düşmana yakın gediklerde atı
üzerinde nöbet bekleyişidir. Aynı şekilde bu ifadelerle Ahtal da şiirinde kullanmıştır:
"Bizde halen atı
üzerinde nöbet bekleyenlerin olduğu bilinmektedir. Kuleyb'te ise utanç verici
ve kınanan kişilerin olduğu bilinmektedir.
Zillet diyarına
inenler indikleri zaman teşbih ve zikirleri Kuleyb ve komşuluğun
hürmetidir."[88]
Kisra gibi üzerine
buğzedilen sert, katı veya Kayser gibi birini ağlattın."[89]
161-"Enyeğulle"
"En yehune"
yani ihanet etmek manasındadır. En YeğulIe[90]
ihanet edilmektir. Bir rivayete göre hiyanet bulmak manasındadır. Ecbentuhu ve
ebhaltuhu gibidir. Bir rivayete göre ona ğallelte denilir. Ekzebtuhu ve
ekfertehu gibi.
"Kim ganimetten
aşinrsa aşırdığıyla beraber gelir."
Yani hıyanet eden
kıyamette yaptığı hiyaneti omuzunda olduğu halde gelir. Bir rivayete göre
yaptığı hiyaneti hiçbir zaman kendisinden kefaret karşılığı affolmaz. Ancak
sahibine iade etmesiyle olur.
163-
"Hum derecatun."
Yani sevap ve ikap
ehlinin yerleri, mevkileri derece ve mertebelere göredir. Ateşin dereceleri en
altta olduğu için derekat denilir. Cennetinki de üstte olduğu için derecat
denilir.
Bir hadiste şöyle
buyrulur:
"Cennet ehli
olanlar, üliyin ehlini (cennetin en üst derecesindekileri), semadaki
yıldızların göründüğü gibi görecekler.[91]
Amelleri muhtelif
olduğu zaman kişilerin amellerine göre dereceleri de muhtelif şekillerde
olacaktır. İbni Hur-me'nin şiirinde olduğu gibi:
"Ölüm onları gaye
edinip atmak için mi yaptık; benim adamlarım onları soyup bir tarafa atıyor
yahut sellerin dereceleri midir. "[92]
165-
"Muhakkak onon iki misli size isabet etti."
Uhud günü, müslü
manlar dan 70 kişi şehid düşmüştü. Buna karşılık Bedir gününde de müşriklerden
70 ölü, 70'te esir alınmıştı.
167-
"Evidfau."
Münafıklara gelin
savaşmasanız bile düşmanın saldırılarını çokluğunuzla önleyin denilmişti.
"Yekulune bi
efvahihim"
Ağızlarıyla
kalplerinde olmayan şeyi söylüyorlardı.
Denilse ki: malum olan
odur ki sözün sadece ağızla söylenmesi gerekmezini ki? Neden böyle gelmiştir.
Deriz ki sözün hem kalple hem de lisan ile söylenmesi ihtimali vardır. Ve
böylelikle de zanni ve itikadı mana üzerindedir.
Tevbe şöyle dedi:
"Değilmi ki ey
saf ve temiz nefis nasıl olur da onu söylüyorsun. Şayet atılan korkan biri ona
yakınlaşmak ve komşu olmak istese ona haber verir.
Yok eğer niyeti ondan
uzaklaşıp ıraklaşmak olsa leyla ondan intikam alacak yahut onların esiri
serbest bırakılacak.[93]
170-
"Kendilerine henüz kavuşmayanları müjdeliyorlar."
Yani arkalarından
kendilerine şehitlik rütbesiyle katılamayan mücahitler hakkında müjdelenerek
istiyorlar. Tıpkı ailesinden gurbetten gelen birinin müjdesinin verildiği gibi.
173-
"Onlar öyle kimselerdir ki insanlar kendilerine, şöyle demişti..."
O kişi Nuaym b,
Eşcai'ydir ki Ebu Süfyan müslümanlan korkutup geri bırakmak için ona bir miktar
mal vermişti. Ta kî müslümanlar geri kalsın kendisi de güven ve güvenlik
içinde olsun.[94]
Ayette geçen müfred
lafzının yerine cem' lafzının getirilmesi ya emrin tefhimi (olayın ciddiyeti)
için ya da kavi veya amelin ihtidası (başlangıcı) içindir. Mesela bir grup insanı
beklerken, onlardan birisinin gelmesiyle, insanlar veya millet geldi demen
gibidir.
175-
"Dostlarını korkutuyor."
Yani şeytanın dostları
sizi korkutmak istiyor veya dostlarıyla korkutmak istiyor demektir. Şu ayette
olduğu gibi:
"Li yunzire
be'sen şediden. İmansızları şiddetli bir azap ile korkutmak için." (Kehf: 18/2)
178-
"Sanmasınlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha
hayırlıdır."
Şu kavi için:
"İnkar edenler
sanmasınlar."
İki mef’ul yerine
geçmiştir. Bu senin şu sözüne benzer: "Hasibtu enne zeyden kaimun" Bu
iki mefulun hükmündedir. Çünkü o hem hadis (olayın varlığım bildiren durum)
hem de muhdesun anhu'dur. (Kendisinden söz edilen). El-İma-letu: Müddetin
uzatılmasıdır. El-Mulavetu: Zamandır (dehr).
"Günahlarını
arttırmaları için"
Yani işlerinin
akibeti, günahları arttırmak olsun.
179- "Bununla beraber Allah size gaybi
bildirecek değildir."
Burada afet ve belanın
kaldırılması söz konusu olduğundan dolayı, münafıklarla müslümanların
birbirinden temyiz edilmesi durumuna işaret vardır. Lakin maslahat gereği,
peygamberlerin bazılarına gaip olan bazı şeyler bildirilir.
183-"Bikurbanin."
El-Kurban yakınlaşmak
manasındadır ve mastardır. Er-Ruchan ve el-Hüsran'da olduğu gibi. Daha sonra
geniş manada kendisiyle Allah'a yakınlaşmak manasında kullanılmıştır.
184-
"Bil beyyinati ve'z-zuburi vel-kitabi."
Burda ez-Zubur ile
kitap bir araya getirilip cemedilmiş-tir. Çünkü ikisinin aslı muhteliftir.
Çünkü Zebur'dur, Yani içinde ez-Zebr (hakkın hilafına olan azarlama, korkutma)
vardır. O da bir kitap ismidir ve harflerin biraraya getirilmesiyle oluşmuştur.
188- "O
ettikleri fenalıklara sevinen ve yapmadıkları şeyda övülmeyi seven kimseleri
de sakın azaptan kurtulmuş biryerde sanma..."
Bu kimseler,
Rasulullah'ın (s.a.v.) tekzip edilmesine ve sevinen Rasulullah'ın (s.a.v.)
davasını ve emrini gizleme üzerine anlaşan Yahudilerdir.[95]
"La tahsebenne" nin birinci haberi "bi mefazetin
mine'1-azap" tır. Ama kelamın uzunluğundan dolayı ikisinin arasına
"Fela tahsebennehum" girmiştir.
103-
"Ey Rabbimiz, doğrusu biz bir davetçi işittik."
Yani Kur'an'ı[96]
işittik.
"Seni aldatmasın"
Ey dinleyen ve
dinleyici.
"O, Allah'ı
tanımayanların refah içinde diyar diyar dönüp dolaşmaları..."
Yani verilen nimetlere
ve küfürlerine karşılık hesaba çekilmeyeceklerini sanma.
198-
"Nüzulen min indillahi."
Mastar manası
üzerinedir. Çünkü onların orada ebedi kalmaları öyle bir girişle girmelerini
gerektiriyor. Bir rivayete göre cümle tefsir manası üzerinedir. Şu sözde
olduğu gibi: "Huve leke hibeten ev sadakaten: O senin için hibe veya
sadakadır."
199-
"Gerçekten Allah hesabını pek çabuk görür."
Yani amellere göre
gereken mükafat veya cezayı çabuk verir. Zira cezanm (mükafatın) vakti pek
yakındır. Veya manası şöyledir: Bütün mahlukatların hesabı aynı vakittedir.
Deniliyor ki bu zaman süresi bir koyunu sağacak kadarki süredir. Çünkü Allahu
Teala için bir şeyin hesabını görüp diğerine geçmesi ve herşeyi aynı anda
bitirmesi pek hafiftir.
200-
"İsbiru."
Yani Allah'a olan
itaat üzere sabrediniz.
"Vesabiru"
Yani Allah'ın
düşmanlarına karşı sabrediniz.
"Ve rabitu"
Yani Allah yolunda
cihad için nöbet beklesin.[97]
Er-rabitatu
ve'r-ribatu: Düşman müdafaası için normal ve düşmana yakın gediklerde atı
üzerinde nöbet bekleyişidir. Aynı şekilde bu ifadelerle Ahtal da şiirinde
kullanmıştır:
"Bizde halen atı
üzerinde nöbet bekleyenlerin olduğu bilinmektedir. Kuleyb'te ise utanç verici
ve kınanan kişilerin olduğu bilinmektedir.
Zillet diyarına
inenler indikleri zaman teşbih ve zikirleri Kuleyb ve komşuluğun
hürmetidir."[98]
[1] İbni Abbas'tan nakledildiğine göre Al-i îmran suresi
Medine'de nazil oldu demiş. Taberaru 'nin Evsat'ta zayıf bir senedle İbni
Abbas' tan tahric ettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi demiş:
"Kim ki içinde Al-i İmran zikredilen sureyi cuma günü okursa, güneş
batana kadar iHah ve melekleri ona salavat getirirler."
[2] Bir rivaye'e göre ancak Kur'an'da (nezzele) denilmiş.
Çünkü Kur'an peygambere yavaş yavaş inmiştir ve Tevrat üe İncil ise bir kerede
indirilmişlerdir. Ayette fnezzele) ifadesi birinciyi kastetmiş veya (Er.zele)
üe ikinciyi kastetmiştir. Fethu'r-Rahman sh: 77.
[3] Mufreaat Ragıb madde: Tevrat.
[4] "Huvellezi enzele aleykel kitabe minhu ayatın
muhkematun"
Hakkında (min) teb'id içindir nasıl olur da böyle söylemiştir dersen deriz
ki Hud suresinde de (kitabun uhkimet ayatuhu) böyle demiştir. Burada
ayetlerinin tümünün inkammı gerektiriyor. (Muhkemat)'tan murad nesh olanlar ve akliyattan
olanlardır. Yahut manası zahir olandır. Müte-şabih'ten murad mensuhatlar ve
şer'iy ati ardır ya da manası kapalı ve keskin olandır. Fethu'r-Rahman sh:
78-79.
[5] Hazenetu'1-Edeb: 4/329; Şi'ru ve'ş-Şuara: 227; Tabakat
Fuhu'l-Şuara: 2/89; Divanı: 213-214; Birinci beyit, Mecazu'l-Kur'an: 1/48;
Tefsiru'[-Taberi: 2/341; Üçüncü beyit, Tevil-Muşkili'l-Kur'an: 168; Es-Sahibiy:
397.
[6] îbni Cerir: 2/195'te ayet hakkında îbni Mes'ud'tan
şöyle nakletmiş: "Kad kane lekum ayeten fifieteynilteka" Bu Bedir
günüdür. Müşriklere baktık ki bizlerden sayıları kat kat fazladır. Daha sonra
bir de baktık ki onların bir kişi dahi bizden fazla olmadıklarım gördük ve
İşte şu ayettir dedi: "Karşılaştığınız gün sizin gözününde onları az,
onların gözünde sizi çok göstermiştik."
[7] İbnİ Berri söylemiş ama Rauba b. Accac'mdir. Lisan'da
ona nis-bet edilmiş. Sabun mutrahim: Tam, güzel manasmdadır. Lisan madde:
Tar-hame ve katr Meani'l-Kebir: 2/1140, Divan Reube sh. 46.
[8] Hemzenin fethasıyla Kesai, diğerleri de kesresiyle
okumuşlar. İihafsh: 172,
[9] Ferra şöyle demiş: Bir kelimenin oraya eklendiğini
idmam olduğunu görüyoruz o da (umme)'dir (ya Allahummena bilhayr) demek İstiyor.
Bunun üzerine fazla düştüklerinden karşıklık olmuştur. (Ha)'da buluna ref a
(umme)'deki hemzeden dolayıdır. Terkedildiğinden ma kabline dönmüş.
Meani'l-Kur'an: 1/203.
[10] Müellifin de dediği gibi beyit Kays b. Huteym'indir.
Eski cahili şairlendir. Divanı sh: 55; Emali'1-Kali: 2/273. Lakin beytin
ortasını sonuyla karıştırmıştır.
Ey sevgili sen nereye
gittin. Oysa sen gitmezdin. Rüyalar uzak olanları yakınlaştırır. Benim
uyanıklığımda menettiğin şeyi, rüyada bol bol veriyorsun.
Ebu Hilal Askeri şöyle demiş. Eski şiirlerden en güzel hayal alemini
ifade eden Kays'm şiirleridir. Divanu'l-Meanil: 1/276.
[11] Mahtutada (zevere)'dir ama hatadır.
[12] Ahmed, Hakİm'in sahih gördüğü ve Beyhaki'nin Esma ve
sıfatta sh: 413'te İbni Abbas'tan tahric ettikleri hadiste Rasulullah (s.a.v.)
şöyle demiş:
"Şüphesiz Allah
Tea'la Arefe günü Adem'in sulbünden olan çocuklarından misak aldı. Onun
sulbünden çıkacak olan bütün nesli çıkardı ve zerrecikler gibi hepsini
huzurunda savurdu sonra onları karşısına alarak şöyle dedi: "Ben sizin
rabbiniz değil iniyim?" Onlar da şöyle dedi: "Bela şehadet
ederiz" ve şu kavle kadar (mubtilun)."
Müsned: 1/172;
Müstedrek: 2/544.
îbni Cerir İbni Ebu Hatem ve Ellalikai Siinnet'te İbni Abbas'tan şu ayet
hakkında "ve iz aheze rabbuke" şöyle dediğini tahric etmişler:
"Şüphesiz Allah Adem'i yarattı, sonra sulbünden olan zürriyetini zerreler
halinde çıkardı ve onlara: "Rabbİniz kim?" dedi onlar da:
"Rabbimiz Allah'tır" dediler sonra onları sulbüne iade etti ve la ki
misak'ı alınan kişiler doğana kadar kıyamet saati olana kadar onlardan ne bir
şey artar ne de eksilir. Durru'l-Mensur: 3/558. 599; Tefsiri Taberi: 9/114.
[13] îbni Cinni şöyle demiş: Bu kelimenin aslının 4 lafız
olma ihtimali vardır. Zeree-zerere- zereve- zeriye. (zeree) kelimesi
zereella-hu'1-halke'dendir. Zerere, Ezrerre'den oluşmuş, manası haberde varid
olduğu gibidir. Yani yaratıklar bir zere misaliydiler. Zereve Burada vav ile
ya zerevtu'I-habbe ve zereytuhu'dan oluşmuştur. Hepsi de böyle denilir. Ayet fe
esbahe heşimen tezruhu 'r-riyahu da onun bir lütfü ve hafifliğidir. Ezzer
kelimesinin durumu aynıdır. Tefsiri Kurtubi: 2/107.
[14] Divani sh. 31. Hazanetu'1-Edeb: 2/369; Mahtutada
(Cerre ğa-dihim)'dir, hatadır. Uyunu'l-Ahbar: 1/33; Birini Tabakat Şuara sh:
166. Tefsiri Kurtubi: 4/69; Şi'ru'ş-Şuara sh: 483; Muktedeb: 3/205.
[15] Asım, Hamza, Kcsai ve Halef şeddeyle diğerleri de
tahlifle okurlar. İthaf sh: 473.
[16] Hamza ve Kesai ya'nın fethası ba'nın sükunu ve
şeddesiz sinin zammesiyle okumuşlar. Müjde manasında olan beşere'dendir.
Diğerleri de ya'nın zammesi ba'nın fethası şeddeli şin'in kesresiyle
(yubeşşiruke) okumuşlar. Beşere Hicaz luğatına göredir. İthaf sh: 174.
[17] Hamza ve Kesai'nin kıraatına göre (Beşere yebşuru)
Temim'-lilere göre Ebşere yubşiru'dur İbni Mes'ud'un kıraatidir.
İ'rabu'l-Kur'an: 1/328; Tefsiri Kurtubi: 4/75.
[18] Raculun hasur ve hasiyr denilir, ihtiyacı olup ta
gizleyen ve arkadaşlarının açığa verdiği gibi dışa vurmayan gizli tutan
kişidir. İbni Mes'ud, Abbas/Hasan ve diğerlerinin dediğine göre gücü olduğu
halde kadınlarla cima etmeye yaklaşmayandır. İki sebebtanbu görüş en sahih
olandır. Bu ona medh ve senadır seni genelde fıtratta olmayan sonradan
kesbedilen fiiller için olur. 2- LuğattaFeul'un sigasi (Failine)'nin
siga-lanndandır manası. O, kendini nefsi şehvetlerden arındırıyor demektir.
Umulur ki buda onun şer'idir. Ebu Hasan hali şöyle demiş: Hasur haşere 'dendir
bir şeyin adeti olan ve onunda kullanılan men manasmdadır. Nez Mudderer: 4/166.
[19] Deniliyor ki: Lahhet Fulanun asahu: Falanca asasını
soydu. Hadiste şöyle: "Bu emir halen sizde devam ediyor. Bazı ameller
ihdas etmeden siz onun velilerisiniz. Şöyle şöyle yaparsanız, Allahu Teala
üzerinize en şerli yaratığım gönderir. Sizi budanmış, soyulmuş dal gibi
yapar." Lisan madde: Lehate: 2/83.
[20] Medhal li ilmi Tefsir sh. 267.
[21] Medhal li ilmi Tefsir sh. 273.
[22] Lisanu'1-Arap madde aşa: 15/62; Emali İbni Şeceri:
2/Î67; Meani'l-Kur'an Ferra: 2/198; Musaid: 2/477; Manası: Aşa'nın yerine kılıcı
getirmiştir. Nisbetsizdir. Mahtutada (bate) yerine (benat) gelirmiş (yu-aşşiha)
yerine (yuğaşşiha) getirmiş ikisi de hatadır.
[23] Züccac'a göre (Resulen)'in nasp edilişi iki yöndendir:
Beni İsrail'e rasul kılınması üzerine ve benim yanımda muhtar olan. (Allah daha
iyi bilir). İnsanlara beni İsraile rasul olduğunu konuşuyor. Buna delil:
"Ben, Rabbiniz-den bir ayet ile size geldim." Meani'l-Kur'an ve irab
Züccac: 1/ 413.
[24] Müellif bazı tasarrufları yapmakla beraber İbni
Cinni'den naklet-miştir. İbni Cinni şöyle dedi: İyi bil ki, fiil başka fiilin
manasında olduğu zaman biri bir harfle, diğeri başka bir harfle müteaddi olur.
Araplar öyle geniş manalar vermişler ve bir harfi diğerinin yerine koyuyorlar
ki bu fiil başka bir fiil anlamına da gelebileceği bilinir. Bundan dolayı
mu'tad olan bir harfle onunla beraber gelmiş ki bu da aynı manada olduğu halde
sonra şöyle demiş: Şu ayettte (men ensari ilallahi) meallahi manasmdadir. Ve
sen (sirtu ila zeydin) yani maa zeydin demiyorsun lakin bu kural bu ayet için
manası şöyle olduğu zaman olur. (Men yudafu finusreti ilallahi) İşte sadece
burada (Üa)mn gelmesi caizdir. Hasais: 2/308-309.
[25] Sh. 98'e bak.
[26] İlmi Cerİr ve İbni Ebu Hatem'in Hasan'dan rivayet
ettiklerine göre (İnni muteveffike) uyku halinde alıp götürmedir. Allah, onu
ay-ku halinde semaya kaldırmıştır. Hasan dedi ki: Rasulullah (s.a.v.)
yahu-dilere şöyle demiş: "İsa ölmedi. O, kıyamet gününden Önce tekrar size
dönecektir." Durru'l-Mensur: 2/225; Tefsiri Taberi: 3/289.
İbni Cerİr sahih birsenetle Ka'b'ın şöyle dediğini nakletmiş: İsa,
kendisine tabi olanların azlığını ve yalanlayanların çokluğunu görünce Allah'a
şikayette bulundu ve Ailah ona şöyle vahiy etti:
"Seni alıp
götüreceğim, semaya kaldıracağım, seni tekrar dirilteceğim bir gözü kör ve
şaşı olan deccalı öldüreceksin, bu olaydan sonra 24 yıl yaşıyacaksın sonra
seni, dirileri öldürüp canını aldığım gibi alacağım."
Ka'b, işte bu
Rasulullah'ın (s.a.v.) söylediği şu sözü tasdik ediyor dedi:
"Benim evvelimde
İsa'nın da ahirinde olduğu bir ümmeti nasıl helak edersin."
İbni Asakir bu ayet
hakkında îbni Abbas'tan şöyle nakletmiş "Seni Öldürüp semaya
kaldıracağım." Yani seni bana kaldıracağım ve ahir zamanda vefat
ettireceğim.
Katade'den naklen şöyle dedi: Bu mukaddem ve manilerdendir. Yani: Seni
kaldıracağım ve öldüreceğim. Bu da işaret ediyor kî lugatta (vav) tertip ifade
etmiyor. Durru'l-Mensur: 2/225.
[27] O, şaz bir kıraattir.
[28] Hakim'in Cabir'den tâhric edip sahih gördüğü rivayet
şöyle:
Necran taifesi
Rasulullah'a (s.a.v.) gelip şöyle dediler:
"îsa için ne
dersin?" O da:
"İsa Allah'ın Ruhu
ve kelimesi, kulu ve rasuludur" dedi Onlar şöyle dediler:
"Onun böyle
olmadığına dair lanetlaşmeye var mısın?" dediler. Ra-sulullah ta:
"Bu sizin için
uygun mudur?" dedi. Onlar da:
"Evet"
dediler. Rasulullah:
"Dilediğiniz
zaman." dedi ve çocukları Hasan ile Hüseyin'i çağırdı. Bunların reisleri:
"Bu adamla
lanetler meyiniz" dedi. "Allah'a yemin olsun onunla la-netleşirseniz
iki gruptun biri helak olur." Gelip:
"Ey Ebu Kasım bunlar bizim sefihlerimiz idi seninle lanetleşmek istediler
ancak sender bizi af etmenizi istiyoruz." dediler ve o da:
"Sizi afettim." dedi ve sonra azap Necranı kapsadı der.
Durru'l-MensiT: 2/131; Mustedrek 2/594.
[29] Beyit: Rabi b. Ziyad Absi'nin Malik b. Züheyr hakkında
söylediğidir.
Şerh Hamasiye Tebriz: 3/26; Hazenetu'1-Edeb: 86371; Eğani: 16/18; İlk
kışı, ı Tefsiri Kurtubi: 4/11.
[30] Meani'l-Kur'an ve irabi: 1/429.
[31] Bu ayet hakkında İbni Ebu Hatem Hasan'dan şöyle
rivayet etmiş Muhammed'in arkadaşlarının borçları onların üzerinde vardı ve onlar
da, Muhammed'in arkadaşlarının malını yememizde bize bir sakınca yoktur
vermesek de olur diyorlardı ve üstelik onlar ehli kitaptırlar ve her müslüman
ahdini yerine getirmekle emrolunmustur.
[32] Hadisi: Abd İbni Humeydi İbni Cerir, İbni Munzir ve
İbni Ebu Hatem Said b. Cübeyr'den rivayet etmişler. Durru'l-Mensur: 2/244;
Tefsiri Taberi: 3/318. Senedinde saduk olan Yakub Kimmi vardır. Lakin onun
hakkında vehm de ediliyor.
[33] Eşmuni (bela)mn vakfe olmadığını demiş bir rivayete
göre vakfedir çünkü bela daha öne geçen nefy'nin cevabıdır. Yani (Bela)
aleyhim sebiİu'I-azabi bi kezibihîm) Menaru'1-Huda sh: 82.
[34] Divan'da şöyle geçer: Kura vadisi arkamızda
yakınlaştığı zaman ve uzaktan her yerin sütun ve şekilleri göründüğünde.
Eşşinan bulutlardır El-Hezaim çok suyu olan. Divan Ferezdek: 2/308.
[35] Muberrid Rebbaniyyun'un ilim erbabı olduğunu söylemiş,
müfredi Rebban'dır, Rabbehu-Yerubbuhu da buna benzer onu tedbir edip ıslah
etmek manasmdadır.
[36] Şaz bir kiraatır Hasan böyle okumuş ithaf sh: 180.
[37] lbni Cerir. 3/332'de Ali (r.a.)'tan söylediğini
rivayet etmiş. Al-lah'u Telaa hiç bir peygamber Adem oğlundan göndermemiştir ki
ondan sonra Muharnrned'le ilgili ahd ondan almış olmasın. Eğer onlar dirilse o da
sağ olsa ona İman edecekler ve yardım edecekler ve onlara emredecek
kavimlerinden ahd alacaklar. Ve sonra şu ayeti okumuş;
"Ve iz ahezellahu misakan nebiyyîne lemma ateytukum min kitabin ve
hikmetin."
[38] Lam'ın kesresi ve mira'in tahfifiyle olan kırat Hamza'mndir.
Ahazeye mutaallik olan cer lam'ı üzerinedir, (ma) mastar içindir. Yani:
(Lieclii tai iyyakum ba'ze'l-kitabi ve'1-hikmeti) İthaf sh: 177.
[39] Tefsiru'l-Kurtubi: 4/126; Mecazu'l-JCur'an: 1/33;
Kitabu Sibe-veyh: 1/260; Şerh'ul-Ebyat li İbni Seyrafi: 1/46; Hazanetu'1-Edeb:
2/453; Şerh Makamatu'l-Hariri: 1/71; Divanı: 79.
[40] Divanu'l-Musakkab: 142. Dubayb: Bir yer ismidir.
Tutaliu yerine Tetellau gelmiş hatadır. Mafdaliyat: 288; Emali'I-Yezidi: 111.
[41] Buhari tarihinde İbni Munzir ve tbni Ebu Hatem'in İbni
Ab-bas'tan şöyle dediğini rivayet etmişler. Yahudiler Peygamber (s.a.v.)'me
gelip ya Ebul Kasım Yakub'un kendisine haram ettiği şey neydi? dediler O da
"Yakub sahrada yaşıyordu, siyatik (tıp) hastalığından şikayet ediyordu.
Deve etinden başka kendisini tedavi edecek bir şey bulamadı. İşte bundan dolayı
haram etmiştir." dedi. Yahudiler de: sadekte (doğru söyledin) dediler.
[42] Mecazu'l-Kur'an: 1/96.
[43] Beyit Subey'a binti Ehabbin Halid ismindeki oğluna
hitaben söylemiş. Mekke'nin hürmetinin tazimini ona anlatmaya çalıyor ki orada
isyankarlık yapmasın. RavduTunf: 1/41.
[44] Ezraki'nin İbni Haysem'den zikrettiğine göre Ebu'l
Tufeyl'den cahiliyye ve İslam'da atılan bu taşların mahiyetini sorduğunda şu
ana kadar adlan bu taşların bir dağ tümsek gibi plup nasıl yolu kapatmadığım
sorar. Ebu Tufeyl ben de bu konuda İbniAbbas'tan sordum.O da bana:
"Al-lah'u teala burayla bir melek görevlendirmiştir. Oraya doğru gelen her
taşı kaldırıp başka tarafa koyar gelmeyene de kanşmayıp terkeder." dedi
İbni Ömer şöyle demiş: "Vallahi taşını kaldırıp atmayayanm haccı kabul
olmaz" demiş Tuhfetu'r-raki Sacid sh: 92-94.
[45] Mekki ve diğer alimler kuşların beytulahın yükseğine
çıkamadıklarım zikretmişler. Eğer çıksa da bu o kuşta bulunan hastalığın alametidir.
Onu iyileştirmek için çıkıyor, İbni Atiyye bu bana göre zayıftır demiş.
Tuhfetu'r-raki Sacid sh: 120
[46] Mücahid: "İbrahim'in iki ayağının izleri makamda
ayan beyandır." demiş. Simaru'l-Kulup sh: 17.
[47] İbni Cerİr ve İbni Ebu Hatem'in Suddi'den rivayet
etliğine göre Ömer b. Hattab şöyle demiş: "Eğer Allah dikseydi
(entum)" derdi. O zaman bunun altına hepimiz dahil olurduk. Lakin (kuntum)
demiş ve Mu-hammed (s.a.v.)'in ashabını has kılmıştır. Kim ki ashabının yaptığı
gibi yaparsa insanlar arasından gönderilmiş en hayırlı Ümmetten olmuş olur.
Durru'l-Mensur: 2/293. Tefsiri Taberi: 4/43
[48] îbni İshak, Taberani, BeyHaki Delail'de ve İbni
Asakir'in İb-ni Abbas'tan rivayet ettiklerine göre Abdullah b. Selam, Salebe b.
Suay-ye, Usayd b. Suayye Esed b. Ubeyd ve onlarla beraber teslim olan bir grup
yahudİ RasuluIIah'a iman edip tasdik ettikleri ve İslama rağbet ettikleri zaman
yahudi alimleri (ahbar) ve onlardan olan kiifür ehli şöyle dediler: Muhammed'e
iman edip tabi olanlar bizim şerlilerimizdİ. Eğer bizim hayırlılarımız
olsalardı dinlerini terkedip başkasına gitmezlerdi. Bunnu üzerine, Allah (c.c.)
bu ayeti bunlar hakkında (Leysu sevaen)den (ve ula-ike minessalihin)'e kadar
nazil etmiştir. Durru'l-Mensur: 2/296 Tefsiri Taberi: 4/35.
[49] Yani (Ummelun) kelimesi (Leysu) île ref a olmuştur. Nuhas'a
göre bu yanlıştır. Çünkü onların zikri daha önce geçmeştir (ekeluni'I-be-rağis)
ise daha önce zikri geçmemiştir. Ve (leysu sevaen) üzerinde kelam tam olmuştur
der (Veminehlil kitabı ummetun) üzerinden tekrar devam edilir. î'rabu'MCur'an:
1/358; Mecazu'l-Kur'an: 1/102.
[50] Tasti'nin Mesail'inde İbni Abbat'tan rivayet ettiğine göre Nafi b. Ezrak (fihasırrun)
ayeti hakkında sorduğunda o da soğuktur demiş. O da, Araplar bunu biliyor mu?
demiş. İbni Abbas ona: "Sen, Na-biğa Beni Zebyan'ın sözünü duymadın
mı?" demiş. Onlar: "Yeryüzünde şiddetli ve kurutucu dondurucu
soğuklar başg österince kalmaya devam ederler.
[51] Beyitleri, Zamahşeri, Rebiu'l-Ebrar'da zikretmiş.
Arabiye nispet etmiş. Rebiu'l-Ebrar: 1/179. Müellifin dediği gibi, Hatem
Tai'nindir. Divani sh: 270; Akdu'l-Ferid: 1/197.
[52] İbni Manzur şöyle demiş: Bize falanca oğullan hakkında
"Dima-un habul" diyorlar. Habul el ve ayaklarının kesilmesidir.
Lisan: 11/197.
[53] Buharı, Müslim ve diğerlerinin Cabir b. Abdullah'tan
nakletİk-lerine göre "Ayet bizim için nazil olmuştur." der. Beni
Seleme ve beni Harise hakkında (izhemmettaifetani entefşela) nazil olmuştur.
(Allah iki bir ligin dostudur) ayeti hakıknda inmediğine ne kadar mutlu, mesrur
oldun: Fethu'I-Bari: 8/225; Müslim: 2505.
[54] İbnİ Cerit ve Abdubnu Humeyd'in rivayet ettiği bu
görüş îkrimenin'dir. Tefsiri Taberi: 4/81.
[55] ibni Cerir ve Abdubnu Humeyd'in rivayet ettiği bu
görüş Mücahid'indir Tefsiri Taberi: 4/81
[56] İbni îshak ve Taberani'nin ibni Abbas'tan rivayet
ettiğine göre Bedir gününde meleklerin alametleri beyaz sarıklardı ve onların
da arkalarından geliyolardı. İbni Ebu Şeybe ve îbni Cerit'in Umeyr b.
İshak'tan rivayet ettiğine göre Bedir gününde İlk saf oluştuğu zaman Rasulullah
(s.a.v.) ashabına:
"Alametler
edininiz. Zira melekler de alametler edindiler" dedi.
Testi'nin İbnİ Abbas'tan rivayet ettiğine göre Nafi b. Ezrak
Musevvîmine'nin ne olduğunu sormuş o da başlarında beyaz sarık alemetİ bulunan
meleklerdir der ve işte meleklerin alameti budur der. Nafi, araplar bunu
biliyor mu? der o da Evet sen şairin söyle dediğini duymadın mı?" der.
Atları Öyle bir hale getirdim ki her biri alametlenmiş ve deriden koparılmış
saf yünlerle alametlenmişti.
[57] İbni Cerir ve İbni Münzir'in Ata'dan rivayet
ettiklerine göre şöyle demiş: Cahiliyyede Sakifliler beni Muğire'den borç
alıyorlardı ve zamanı geldiğinde; size fazladan verelim de borcumuzu tecil
edin diyorlardı. Bunun için bu ayet nazil olmuştur. Durru'l-Mensur: 3/310;
Tefsiri Ta-beri: 4/90.
[58] Hadisi İbni Cerir: 4/92'de Herakl'ın elçisi
Tunnuhi'den çıkarmış ve şöyle demiş: "Rasulullah'm huzuruna içinde şu
yazılı olan Herakl'ın mektubuyla girdim. Sen bana içinde şunlann olduğnu
yazdığın şeye çağırıyorsun:
"Eni göklerle yer
kadar olan ve muttekiler için hazırlanmış cennete." "Peki ateş
nerededir?" Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi: "Sübhanallah! Gündüz
geldiğinde gece ner'eye gidiyor?" Bezzar'ın Ebu Hureyre'den ve Hakim'in
sahihtir dediği hadis şöyle: Rasulullah'a biri gelip şöyle dedi:
"Şunu (cennetin
arduha semavatu ve'1-ardu) bilmiyor musun? Ateş nerdedir. O da:
"Sen
bilmiyor*musun gecelerin geldiği zaman her şeyi kaybedip kapatıyor. Peki
gündüz nerdedir? der." O da:
"Allah'ın dilediği
şekilde oldu" der. Rasulullah da:
"Ateşte Allah'ın dediği şekilde olur" der. Durru'l-Mensur:
3/315; Müstedrek: 1/36.
[59] Emali'l-Murteda: 2/118. Nisbetsizdir.
[60] Şi'ru ve'ş-Şuara sn.: 273; Lakin İkinci beyit şöyle:
Korku ve dehşet anında
salıverilmiş kışlaya girerim, boyun darbesiyle ondaki sırrı gizlerim, ne
güzeldir.
Malım artan çoğalan bir
kıymette değildir. Ben ise korku ve dehşet çukurunun etrafında dönüp
dolaşıyorum.
Hazanetu'1-Edeb: 8/410; El-Feneğ çokluktur Uyunu'l-Ahbar: 1/38; Eğani:
21/142.
[61] Zammeyle, Şu'be, Hamza, Kesaî ve Halef ve diğerleri de
fethayla okumuşlar. İthaf: sh. 179.
[62] Halil şöyle demiş: "Mahase'l-hablu yemhasu
mahsen: İpin küçük tüylerinin kesilmesi, kopması manasındadır. Lisan'da
inmelese'ş-şey'u: Gitti, yok oldu manasındadır. Nun mime İdğam edilmiştir.
[63] Bir rivayete göre beyitler Mütevekkil Leysi'nindir.
Diğerine göre Ebu Esved Düveli' itindir. Birincisi Mütevekkü'in Divanı sh.:
284. İkincisi zikredilmemiş. Aynı zamanda Ebu Esved'İn de divanındadır.
Kaside'nin hepsini zikretmiş ama ikinci beyti zikretmemiş. Divan sh.: 128. İki
beyit te başka beyitlerle beraber Hamasetu'1-Basriye: 2/15.
[64] Abdubnu Humeyd, İbni Cerir ve İbni Münzir'in
Mücahİd'ten çıkardıkları haber şöyle: Bazıları Bedir savaşında bulunmadılar.
Bedir gibi bir karşılaşmanın olmasını temenni edip daha öncekilerin nail
olduğu gibi kendilerinin de ecir ve sevaba nail olmasını istediler. Uhud savaşı
olduğu zaman bunlardan kaçan kaçana hepsi arkalarını dönüp gittiler. İşte
ayet te bunları, hareketlerinden dolayı kınıyor. Tefsiri İbni Cerir: 4/109;
Durru'l-Mensur: 2/334.
[65] İbni Kesir ve Ebu Cafer'in dışında bütün karilerin
kıraatidir.
[66] İbni Kesir ve Ebu Cafer bu kıraatle okumuşlar.
[67] "İbni Muhaysin ve Hasan böyle okumuşlar. Tevatür
olmayan şaz kıraattir.
[68] İbni Enbari vakf ve ihtidada ve Tasti Mesaü'inde îbni
Ab-bas'tan çıkardıkları haberde Nafi b. Ezrak ona:
"Ribbiyyin"
nedir? demiş. O da:
"Cemaatlerdir" demiş.
"Arablar bunu biliyor mu?" demiş. O da:
"Evet sen Hassan'ın şu sözünü duymadın mı?" der:
"Ve bir gurup niyetlerini kastlerins yerine getirmedikleri zaman
biz de onların üzerine fırkaları, cemaatleri göndermeyi düşünürüz."
[69] Taberani'nin İbni Abbas'tan çıkardığına göre Nafi b.
Ezrak ona: "İz tehessunehum biiznihi" nedir?" demiş. O da:
"Onları
öldürüyordunuz" manasmdadır demiş'. O da:
"Muhammed
(s.a.v.)'e kitap gelmeden araplar bunu biliyorlar mıydı?" demiş. İbni
Abbas ta:
"Evet" demiş.
Sen Utbete'l-Ieysi'nin
şu sözünü duymadın mı?
"Onları kılıçlarla öldürüyorduk hatta sanki biz onların kafalarını
acı bir şekilde bedenlerinden ayırıyorduk."
[70] İbni Mes'ud şöyle demiş: "Uhud günü bu ayet nazil
olana kadar, Muhammed'in arkadaşlarından birinin dünyayı istediğine rastlamadım.
[71] Bu Ferra'nın görüşüdür.
[72] Bu Müberrid'in görüşüdür.
[73] Şerh Mafdaliyat Tebrizi: 1/169; Takarrebu yerine
Taarefi rivayet ediliyor. Mafdaliyat sh.: 37. Huttab Hatib'in cem'idir.
Avakir: Üzerinde birşey bitmeyen kumlardır. Huşubu terfa ile avakir, beni
Zübyan'ın topraklarında yoktu.
[74] Beyit Bişr b. Ebu Hazım'mdır. İki beyit, İbni
Enbari'nin §er-hettiği Mafdaliyat'tadır. 67. İkincisi Lisan madde: Kasa. Divanı
Bişr sh: 68. Erribab: Temim'den olan kabilelerdir. El-Kasa: Uzaklaşmaktır.
Araplar şöyle derler: Le tehutunnenil kasa ev le edribenneke: Ya benden
uzaklaşırsın ya da seni vuracağım. Mana şöyle: Bizden uzaklaştılar, oysa
etrafımızdalardı. Bir rivayete göre Kasa: Evin avlusudur, veya içidir.
Mahtuta'da kasa yerine kata, reevna yerine reveyna gelmiş ikisi de tahrif
edilmiştir. Mafdaliyat: 341. İkincisi KiSap Meani'İ-Kebir: 2/934.
[75] Ferraa kelimesi de zıt anlamlılardandır. Mesela Feraa
raculu fi'l-cebeli (Adam dağa çıktı manasındadır.) Feraa: Aslında yukarıdan aşağıya
inmek, kaymak manasındadır. Lisan Feraa.
[76] Abdubnu Hu neyd, İbni Cerir ve îbni Münzir'in
Katade'den bu ayet hakkında şöyle dsdiğini rivayet etmişler: Bu olay Uhud
savaşından kaçarak vadinin diğer ucuna çıkanlar hakkında inmiştir. Allah'ın
Nebi'si de vadinindiğer ucunda onlara şöyle çağrıda bulunuyordu. "Allah'ın
kulları bana doğru gelin, Allah'ın kulları bana doğru gelin." Tefsiri
Taberi: 4/833; Durrul-Mensur: 2/350.
[77] Ref'a ile Ebu Amr ve Yakub okumuşlar. İthaf sh.: 180.
[78] Beyitler İbrahim b. Abdullah b. Nüceyrimi Ebu İshak
Nahavi elLuğavi'nindir. Onun makamı Mısır'daydı. Kafuru'l-ihşidi de onun
meclisinde oturuyordu. Hayat hikayesi beyitlerle birlikte Mü'cemu'1-Edib-ba:
1/201'dedir. El-Eyn yorgunluktur. El-Veca şiddetli yorgunluktur. El-Levh susuzluktur,
el-Fezzaz deve işkembesinin suyudur. Akduşizza-ziha çuvalın iki yanına giren
eğri tahta veya odun parçasıdır.
[79] Ferezdak'indir. Miskin b. Amr'ı hicvediyor. Ziyad b.
Ebİhi'ye ağıt yapmıştır. Mahtuta'da (adatuhu)'dur hatadır. El-Uddan zamandır.
Ala üddanihi zamanın üzerine demektir. Divanı: 1/201. İkinci beyit
lisa-nu'1-Arap madde. Adn: 13/279. Divan'ında: "Etebki emren min ehli
meysan kafiren" şeklindedir.
[80] Ya'nın fethasıyla Gaynın zammesiyle
"yeğulle"yi İbni Kesir, Ebu Amr ve Asım okumuşlar. Hiçbir zaman bir
peygamberden hıyanetin sadır olması mümkün değildir. Diğerleri de Ya'nın
zammesi ve ğaynın fethasıyla mef'ul üzere mebni okumuşlar. Yani hiçbir
peygamberin başkası tarafından hıyanete uğraması sahih değildir. Bu nehy
manasında olan nefydir. EbuDavud'un İbni
Abbas'tan naklettiği ve Tirmizi'nin hasen gördüğü bu ayet hakkında şöyle
demiş: Katifetu'l-Hamra denilen deve Bedir günü kaybedildi. Bazı insanlar belki
Rasulullah (s.a.v.) almıştır dediler. Bunun üzerine (vema kane) ayeti nazil
oldu. Ebu Davud: 3971. Tirmizi: 3012. Taberanî'ninceyyid bir senetle İbni
Abbas'tan çıkardığı hadiste şöyle demiş: Rasulullah (s.a.v.) bir ordu gönderdi
ve sancağı geri çevrildi. Sonra tekrar gönderdi ve bu kez altından yapılı geyiğin
boynuzlarına takılı halde tekrar çevrildi ve bunun üzerine "vema kane Ii
nebiyyin" nazil oldu.
[81] Hadis nihayet İbni Esir'de şöyle:
"Cennet ehli
iliyyin ehlini semanın ufkunda parlayan durriy yıldızını gördüğünüz gib
görecekler." 3/294.
Ebu Davud hadisi: 3987
rakamıyla çıkarmış. Tirmizi: 3659. İbni Mace: 1/37. Ve şu ziyade vardır:
"Şüphesiz Ebubekir
ve Ömer onlardandırlar ve nimetlendirîlmişlerdir."
ŞerhuVSunne: 14/100; Aridetu'I-Ahvazi: 13/127.
[82] Dîvan İbni Hurme sh.: 94; Şevahidi Sibeveyh: 1/206;
Şerhul Eb-yat Seyrafi: 1/284; Lisan'ul Arap madde Derece. Ailesi ağlayıp şöyle
diyordu: Ölüm onları bir gaye edindide mi onları atıyorsun. en-Nasbu atmak
için diktiği şeydir. Derece zarf üzerine naspolmuş.
[83] İki beyit Tevbe b. Himyeri'nindir. Haddadi'nin
Madhal'i sh. 297; Emali'l-Murteda: 1/363.
[84] İbni Cerir'in: 4/180'de Suddi 'den naklettiği haber
şöyle; Ebu Süfyan ve arkadaşları Rasulullah (s.a.v.) ve arkadaşları üzerine
yürümeye pişman olduklarında dediler ki: Haydi dönün onlarla savaşıp onlan öldürün.
Allah bunun üzerine kalplerine korku saldı ve hezimete uğradılar. Bu arada bir
arabiyle karşılaştılar ve ona şöyle dediler: Eğer Muhammed ve arkadaşlarıyla
karşılaşırsan bizim onlarla savaşmak için toplanıp geldiğimizi haber ver.
Allah Teala Rasulune (s.a.v.) bunu bildirdi ve o da onların Hamrau'1-Esed
denilen yerde olmalarını istedi. Yolda arabiyle karşılaştıkları zaman onlara
gerekli haberi verdi ve: "Hasbunallahu ve ni-me) vekil" dediler.
[85] Abdubnu Humeyd ve İbni Cerir'in Dehhak'tan
çıkardıkları haber şöyle: Yahudiler birbirlerine şöyle haber gönderdiler:
Sözünüzü bir tutun ki Muhammed Peygamber değildir. Dininizde sabit durun ve
beraberinizde olan kitaba uymaya devam edin. Bunu yaptılar ve de sevindiler.
Muhammed'i (s.a.v.) inkar etmeleri üzerine gayet sevindiler. Tefsiri Taberi.:
4/206. Buhari, Müslim, Ahmed, Tirmizi'nin çıkardıkları bir haberde Mervan b.
Hakem kapıcısına şöyle demiş:
"Ey Rafi git îbni
Abbas'a şöyle de: "Eğer bizden her biri verildiği her-şeye sevinip ve
yapmadığı şeyle de övünmeyi yeğliyorsa, hepimiz toptan azaba maruz
kalacağız?" İbni Abbas şöyle dedi:
"Size ne oluyor da
alakanız bu ayetle nedir?! Zira bu ayet ehli kitap hakkında nazil
olmuştur" der ve şu ayeti okur:
"Veiz ahazellahu
misakellezine utul kitabe letubbeyyinennehu."
Ve şunu da okur:
"La tahsebennellezine
yefrehune bima etev."
İbni Abbas şöyle der: "Nebi (s.a.v.) onlara birşey sordu onlar da o
şeyi ondan gizlediler. İstenilen şeyin dışında bir şeyi söylediler ve kalkıp
gittiler. Güya söyledikleri şeyi sanki Rasulullah'ın söylediğine verilen
ce-vapmış görünümü vermeye çalıştılar ve bu yaptıklarıyla övündüler ve istenilen
şeyi söylemeyip gizledikleri için de sevindiler. Fethu'1-Bari: 8/233; Müslim:
2778; Tirmizİ: 3018.
[86] Abdubnu Humeyd, İbni Cerir ve İbni Münzir'in rivayet
etlikleri bu görüş Muhammed b. Ka'b el-Kurezî'ye aittir. İbni Cüreyc ve Ih-ni
Zeyd'in görüşüne göre Muhammed'dir (s.a.v.).
[87] Taberani Evsat'ta ceyyid bir senetle Enes'ten şöyle
bir hadis rivayet etmiş: "Rasulullah (s.a.v.)'den Murabit'ın (cihadda
nöbet bekleyen) ecrinden sordular. Şöyle dedi:
"Kim bir gece
(cihatta) müslümanlarin arkasında (yani müdafası için) nöbet beklerse, onun
ecri, geride kalan müslamanların namaz kılıp oruç tuttukları kadardır."
Taberanİ'nin ceyyid bir senedle İrbad b. Sariye'den naklettiği hadis
şöyle: Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:
"İnsan öldükten sonra bütün amelleri kesilir, ancak Allah yolunda
cihatta nöbet bekleyen (murabıt)ın ameli kesilmez ve onun ameli sürekli
yenilenip sevabını arttırır ve kıyamet gününe kadar rızkı ona doğru akmaya
devam eder."
[88] Beyit Ahtel'in Cerir'i hicvettiği kasidelerinden
biridir. Bu kaside Cerir'i ona karşı susturan meşhur kasidelerdendir. Cerir ve
Ah-tal'ın Nakaid'indedir. Sh. 134. Divan Ahtel sh. 369. Birinci beyit Lisan
madde. Alime Mecazu'l-Kur'an: 1/112; Divanu'l-Meani: 2/175. İbni Sünni, İbni
Murdeveyh, Ebu Nuaym ve İbni Asakir'in Ebu Hureyre'den rivayet ettiklerine göre
Rasulullah (s.a.v.) her gece Al-i İmran suresinin sonundan on ayet okurdu.
[89] Ferezdak'indir. Miskin b. Amr'ı hicvediyor. Ziyad b.
Ebİhi'ye ağıt yapmıştır. Mahtuta'da (adatuhu)'dur hatadır. El-Uddan zamandır.
Ala üddanihi zamanın üzerine demektir. Divanı: 1/201. İkinci beyit
lisa-nu'1-Arap madde. Adn: 13/279. Divan'ında: "Etebki emren min ehli
meysan kafiren" şeklindedir.
[90] Ya'nın fethasıyla Gaynın zammesiyle
"yeğulle"yi İbni Kesir, Ebu Amr ve Asım okumuşlar. Hiçbir zaman bir
peygamberden hıyanetin sadır olması mümkün değildir. Diğerleri de Ya'nın
zammesi ve ğaynın fethasıyla mef'ul üzere mebni okumuşlar. Yani hiçbir
peygamberin başkası tarafından hıyanete uğraması sahih değildir. Bu nehy
manasında olan nefydir. EbuDavud'un İbni
Abbas'tan naklettiği ve Tirmizi'nin hasen gördüğü bu ayet hakkında şöyle
demiş: Katifetu'l-Hamra denilen deve Bedir günü kaybedildi. Bazı insanlar belki
Rasulullah (s.a.v.) almıştır dediler. Bunun üzerine (vema kane) ayeti nazil
oldu. Ebu Davud: 3971. Tirmizi: 3012. Taberanî'ninceyyid bir senetle İbni
Abbas'tan çıkardığı hadiste şöyle demiş: Rasulullah (s.a.v.) bir ordu gönderdi
ve sancağı geri çevrildi. Sonra tekrar gönderdi ve bu kez altından yapılı geyiğin
boynuzlarına takılı halde tekrar çevrildi ve bunun üzerine "vema kane Ii
nebiyyin" nazil oldu.
[91] Hadis nihayet İbni Esir'de şöyle:
"Cennet ehli
iliyyin ehlini semanın ufkunda parlayan durriy yıldızını gördüğünüz gib
görecekler." 3/294.
Ebu Davud hadisi: 3987
rakamıyla çıkarmış. Tirmizi: 3659. İbni Mace: 1/37. Ve şu ziyade vardır:
"Şüphesiz Ebubekir
ve Ömer onlardandırlar ve nimetlendirîlmişlerdir."
ŞerhuVSunne: 14/100; Aridetu'I-Ahvazi: 13/127.
[92] Dîvan İbni Hurme sh.: 94; Şevahidi Sibeveyh: 1/206;
Şerhul Eb-yat Seyrafi: 1/284; Lisan'ul Arap madde Derece. Ailesi ağlayıp şöyle
diyordu: Ölüm onları bir gaye edindide mi onları atıyorsun. en-Nasbu atmak
için diktiği şeydir. Derece zarf üzerine naspolmuş.
[93] İki beyit Tevbe b. Himyeri'nindir. Haddadi'nin
Madhal'i sh. 297; Emali'l-Murteda: 1/363.
[94] İbni Cerir'in: 4/180'de Suddi 'den naklettiği haber
şöyle; Ebu Süfyan ve arkadaşları Rasulullah (s.a.v.) ve arkadaşları üzerine
yürümeye pişman olduklarında dediler ki: Haydi dönün onlarla savaşıp onlan öldürün.
Allah bunun üzerine kalplerine korku saldı ve hezimete uğradılar. Bu arada bir
arabiyle karşılaştılar ve ona şöyle dediler: Eğer Muhammed ve arkadaşlarıyla
karşılaşırsan bizim onlarla savaşmak için toplanıp geldiğimizi haber ver.
Allah Teala Rasulune (s.a.v.) bunu bildirdi ve o da onların Hamrau'1-Esed
denilen yerde olmalarını istedi. Yolda arabiyle karşılaştıkları zaman onlara
gerekli haberi verdi ve: "Hasbunallahu ve ni-me) vekil" dediler.
[95] Abdubnu Humeyd ve İbni Cerir'in Dehhak'tan
çıkardıkları haber şöyle: Yahudiler birbirlerine şöyle haber gönderdiler:
Sözünüzü bir tutun ki Muhammed Peygamber değildir. Dininizde sabit durun ve
beraberinizde olan kitaba uymaya devam edin. Bunu yaptılar ve de sevindiler.
Muhammed'i (s.a.v.) inkar etmeleri üzerine gayet sevindiler. Tefsiri Taberi.:
4/206. Buhari, Müslim, Ahmed, Tirmizi'nin çıkardıkları bir haberde Mervan b.
Hakem kapıcısına şöyle demiş:
"Ey Rafi git îbni
Abbas'a şöyle de: "Eğer bizden her biri verildiği her-şeye sevinip ve
yapmadığı şeyle de övünmeyi yeğliyorsa, hepimiz toptan azaba maruz
kalacağız?" İbni Abbas şöyle dedi:
"Size ne oluyor da
alakanız bu ayetle nedir?! Zira bu ayet ehli kitap hakkında nazil
olmuştur" der ve şu ayeti okur:
"Veiz ahazellahu
misakellezine utul kitabe letubbeyyinennehu."
Ve şunu da okur:
"La
tahsebennellezine yefrehune bima etev."
İbni Abbas şöyle der: "Nebi (s.a.v.) onlara birşey sordu onlar da o
şeyi ondan gizlediler. İstenilen şeyin dışında bir şeyi söylediler ve kalkıp
gittiler. Güya söyledikleri şeyi sanki Rasulullah'ın söylediğine verilen
ce-vapmış görünümü vermeye çalıştılar ve bu yaptıklarıyla övündüler ve istenilen
şeyi söylemeyip gizledikleri için de sevindiler. Fethu'1-Bari: 8/233; Müslim:
2778; Tirmizİ: 3018.
[96] Abdubnu Humeyd, İbni Cerir ve İbni Münzir'in rivayet
etlikleri bu görüş Muhammed b. Ka'b el-Kurezî'ye aittir. İbni Cüreyc ve Ih-ni
Zeyd'in görüşüne göre Muhammed'dir (s.a.v.).
[97] Taberani Evsat'ta ceyyid bir senetle Enes'ten şöyle
bir hadis rivayet etmiş: "Rasulullah (s.a.v.)'den Murabit'ın (cihadda
nöbet bekleyen) ecrinden sordular. Şöyle dedi:
"Kim bir gece
(cihatta) müslümanlarin arkasında (yani müdafası için) nöbet beklerse, onun
ecri, geride kalan müslamanların namaz kılıp oruç tuttukları kadardır."
Taberanİ'nin ceyyid bir senedle İrbad b. Sariye'den naklettiği hadis
şöyle: Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi:
"İnsan öldükten sonra bütün amelleri kesilir, ancak Allah yolunda
cihatta nöbet bekleyen (murabıt)ın ameli kesilmez ve onun ameli sürekli
yenilenip sevabını arttırır ve kıyamet gününe kadar rızkı ona doğru akmaya
devam eder."
[98] Beyit Ahtel'in Cerir'i hicvettiği kasidelerinden
biridir. Bu kaside Cerir'i ona karşı susturan meşhur kasidelerdendir. Cerir ve
Ah-tal'ın Nakaid'indedir. Sh. 134. Divan Ahtel sh. 369. Birinci beyit Lisan
madde. Alime Mecazu'l-Kur'an: 1/112; Divanu'l-Meani: 2/175. İbni Sünni, İbni
Murdeveyh, Ebu Nuaym ve İbni Asakir'in Ebu Hureyre'den rivayet ettiklerine göre
Rasulullah (s.a.v.) her gece Al-i İmran suresinin sonundan on ayet okurdu.
Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları:
1/246-286.