NİSA SURESİ[1]

 

1- "Adına dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve Rahim­den sakının."

Yani akrabalık bağlarını koparıp kesmekten Allah'tan korkun sakının. Bir rivayete göre: "Es'eluke billeha vebir-rahimi." manasındadır.[2] Bu da gösteriyor ki, kelamın ifti-tahını (açılışını) mahrukatından (binefsin vahidetin) tek ne­fis ile yapmıştır. Bu da şuna çağrışım yapıyor. Akrabalar ara­sındaki sevgi ve bağımlılık hakeza kadınlarla çocuklar ara­sındaki sevgi bağının pekişmesi, diyalogların artması ve korunmasına çağırıyor.

"El-Erhami" yi kesre yapıp "bihi"[3] deki zamir üzerine lafzen atfetmek daha evladır. Çünkü o, zayıflığından ötürü mecrur olan bir zamire atfedilmez. Bilmiyormusunuz ki mecrur için zamirin munfasıl olanı yoktur.

3- "Adaletsizlikten korkarsanız hoşunuza gidenlerden nikah edin."

"Matebe" den kasıt kadınlardan helal olanlarla dilediği­nizle idrak edebildiğinizle evlenin manasındadır. Şu mi­salde denildiği gbi "tabeti's-semaretu" semere idrak olun­du veya idrak edildi. Ayetteki mefhumdan murad olunan ye­tim kızlara zulmetmekten sakınılması veya kaçınılmasıdır. Bu konuda buluğa ermiş kızın durumu diğerlerine rağmen daha hafiftir.

Rivayet edildiğine göre bu ayet hakkında Urve Aişe'den (r.a.) ne olduğunu sormuş? Aişe de: "O velisinin himayesin­de olan kız çocuğudur. Velisi kızın malına ve güzelliğine rağbet ettiğinden mehirinde oldukça taksirde bulunmasıdır"[4] demiş.

Bir rivayete göre küçük yaştaki yetimlerin durumları hakkında aşırıya gidiyorlardı ve kadınlar da bunu yapmıyor­lardı. Ve bunun üzerine ayet nazil oldu.[5]

Yani "înhiftum ella tuksitu fil yetama" ayeti. Eğer yetim­lere haksızlık yapmaktan korkuyorsamzdır, ve onlar da bu­dan delayi çekindiler, korktular. Zira ayette "matabe" demiş vemen tabe" dememiş. Çünkü burada nikahı yapılıp evleni­lecek kişi sözkonusu değildir. Ancak sadece nikah mevzu ba­histir. Yani gayet güzel, şaibelerden uzak bir nikah yapınız. (Ma) harfi, burada mastar[6] manasındadır.

"İkişer, üçer ve dörder"

Bu sigalar müfred adetlerin (sayı) aynısıyla tekrarıdır. La­fız ve manadaki ilk konumundan çıktığından (udi olduğun­dan) sarftan menediîmişlerdir. (Gayrı munsarıftirlar).

Bilmiyorsun ki bir (vahid) sayısı, kendisine denilen yö­nüyle parçalanıp bölünmediği zaman bir (vahid) denilmiş­tir. Birler ise (uhad) parçalanıp bölünmeyen, müşterek kes­rete (çokluğa) bölündükleri zaman bölünmüş sayılmazlar. Keza (mesna ve sülase) lafızları da bu adetlerde olan çok­luk üzerine (kesret) hamledilmiştir.

Bu misalle ilgili olarak Huzeli de (mesna ve mevhid) adetlerini aynı şekilde kullanmıştır:

"Velakin ehlimi öyle bir vadiye bıraktım terkettim ki kurtlar, insanlara ikişer ve birer halde saldırıyorlar."[7]

"Teulu"

Zulmetme ve adaletten ayrılma manasmdadır. Aişe[8] (r.a.) Nebi'den (s.a.v.) rivayet etmiştir:

"Kim bunu hanımların[9] çokluğuyla tefsir ederse, mana üzerine hamletmiş olur."

"İyal" lafzı üzerine hamletmiş olmaz. Ancak o onların şu kavli misalidir: "Alel mizan" yani terazinin kefelerinden bi­ri diğerine ağır bastı, mefhum aileleri çoğaldığında sanki on­ların nafakası ona ağır geldi anlamındaymış gibi.

Bir rivayete göre "teulu", temilu meyletmek manasmdadır. Bu konuda Ferezdak şiirde şöyle demiş:

İki hadisede iki tarafa meyletme durumu olduğu zaman Kureyş'ten ileri gelenlerinden bazılarının ayağa kalkıp Sa-id'e baktıklarını görürsün. Sanki onlar ona bakmakla hila­li görüyor gibidirler."[10]

4-_"Sadukatihinne nihleten."

Vezni şöyle: sadukatun sudketun sidakun ve sadakun.[11]

Sa'leb'ten Nihle'nin tümünün hibe sadak'ın ise fariza ol­duğu hakkında sorulduğunda şöyle dedi:

"Kişi hanımına mihrini verirken, mehri misilden fazla­sını verirdi. Boşadığı zaman ise mehri misil dışındaki her-şeyi kadından geri alırdı. İşte Allahu teala başta verilen zi­yade şeylerin teberru ve bağıştan ibaret olduğunu açıklamış­tır. İsimlendirilmesiyle de mehri misil gibi olduğu gerekmiş­tir. Bir rivayete göre Nihletun Allah'tan kadınlara olan bir hibedir.

"Henien meria"

Afiyetle ve rahatça yemek manasındadır. Henne etit ta-amu ve merreeni yemek bana leziz ve hazımlı oldu demek­tir. Müfredi emreani'dir.

5- "Kıyamen."

Kevvamendir. Sebep, dayanak manasındadır. Tıpkı şöy­le denildiği gibi: Tale teyluke vetevleke.

6- "...ve fakir olduğu taktirde, örfe göre meşru suret­te birşey yesin..."

İbni Abbas şöyle demiş: Yani bu durumda olan, borç ola­rak yesin, imkanı olduğu zaman versin.[12] Hasan şöyle de­miş: Sarf ettiğin açlığım gidermek ve setri avret için serfet-mişse geri verilmez.[13]

7- "Kadınlara da pay vardır."

Ayet arapların kızlara miras bırakmamalarının üzerine na­zil olmuştur.[14]

10- "Şüphesiz karınlarına ancak ateş tikinin iş olur­lar..."

Eğer onların amaçları ateş ise böyle olacaktır. Tıpkı di­yeti alan kimseler için şöyle denildiği gibi:

"Öyle ki sabahlayıp sütünü sağdığınız o şey kandır. Zi­ra sağdığınız şeyin rengi kırmızı olmasa da."[15]

Başka biri de şöyle demiş:

"Halid'in kanının üzerimde olmasından korkmuyordum, öyle ki etrafı kırmızı kırmızı çizgilerle donatılmış, kendin­den geçiş halde gidip geliyordu."[16]

Onun zıddıyla şöyle denilmiş:

"Eğer sağ olanlar malı fidye olarak kabul etselerdi, biz onları susturmak için sel gibi dolup taşan misali mal verir­dik.

Ama kardeşleri öldürülen kişiler bunu kabullenmediler ve buna rızanın utanç verici olduğunu belirttiler ve süte karşılık kanı tercih ettiler."[17]

Başka biri şöyle demiş:

"Geçti artık, onun hırkası bembeyazdır. Ey Haciyrve Raht öyle ki kırmızımsı elbisemi çıkartıyorum.

Hepimiz bunu seçtik. Bak bakalım kişilerin olayları na­sıl zaman üzerine kalıyormuş."[18]

Saliyen nare yasli salyen ateşe duçar olmak girmek ma-nasmdadır. Zammeyle (seyeslevne) faili isimlendirilmeme usulü üzerinedir.[19] Asleytuhu naren'den türemiş onu ateşe attım anlamındadır. Asleytuhu'dan olması da caizdir. Sal­lan nare veya salleytuhu; lazımi ve muteaddidirler (geçişli geçişsiz). Hadiste de bunun gibidir:

"Utiye bi şaün masliyetin."[20] Yani kızarmış kuzu geti­rildi.

11- "Eğer ölenin kardeşleri varsa..."

îki yahut daha fazla kardeş (her ne kadar babayla bera­ber mirasçı olmasalar da) babaya yardım amacıyla kardeş­ler anneyi üçte bir miras almaktan hicb (men) etmişlerdir. Çünkü baba onlara bakım ve himaye bakımından yeterlidir. Bu ifadeye şu ayetin bir cüz'ü haber vermektedir:

"Babalarınız ve oğullarınız, bilmezsiniz ki dünyada ahiret için hangisi size fayda bakımından daha yıkındır."

Yani siz bunu bilmezsiniz ancak Allah bilir. Öyleyse maslahat ve akıbetleri bilenin emrettiği şekilde malı taksim ediniz.

Ayette geçen "el-Kelaletu" kişinin baba ve çocukları dışında kalan, soyundaki akrabalardır. Bu kafayı çevreleyen kaplayan etlerin misalidir.

15- "Kadınlarınızdan zina edenlere."[21]

Bu ayet mensuhtur. Allahu Tealanın bunlara verdiğiçı-kış yolu bekar olanlara kırbaçlama (celd) ve dul veya evli olanlara da recm (ölüm) vardır. İbni Bahr nesh olduğunu ka­bul etmiyor. Ancak kadının kadınla başbaşa kalıp sevicilik veya kadının kadınla livata yapma manası üzerine hamledi­yor. Çıkış yolu veya çözüm: Evlenmek ve helal olan bir usul ile korunmaktır.

16- "Sizden zina edenlerin her ikisini..."

Mana, bir arada yalnız kalan iki erkeğin bu çirkin fiili yaprrîaları üzerine hamlediliyor.

Buna, zamirin tesniyesiyle, lafız cem yapılmadan müzek­kere işaret ediliyor.[22]

18- "...A'tedna..."

Hazırladık manasmdadır. Atadtandır: Manası A'tedna mi-nel uddeti. (Onu gerekli olan levazımdan hazırladık yaptık.) Ta harfi dal'dan tebdil edilmiştir.[23] (Ta, dal'a kalbolmuş.)

19- "Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal olmaz..."

Yani onun mirasını almak için onu hapsedip bırakmaya­rak zorla alıyordu. Oysa mirası alan kişi kadından hoşlan­mıyordu. Bir rivayete göre bu olay, cahiliyyeden kalma adet olup ölünün yakım durumunda olan karısına, ölü veli­lerinin yaptıkları miras veya veraset anlayışıdır bu. Dileselerdi verilen ilk mehir üzerine kadınla evlenir himayelerine alırlardı ve başkasıyla evlendirmek isteselerdi yine kadının mehrini alıp yerlerdi.[24]

"Bi fahişetin"

Asilik ve hayasızlık. Bir rivayete göre zinadır ve bunla fidye almak helaldir.

"Mubeyyinetin"

Mutebeyyineten (apaçık). Deniliyor ki: Beyyenessub-. hu lizi ayneyn: Yani Tebeyyene. (İki gözü olan için sabahın zuhuru apaçık ortadadır ve şair şöyle demiş:585

"Basiretlilere orada apaçık şekilde görülüyor ki kişiler ve filleri eşittirler."

20- "Siz iftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu geri alırmisınız?"

Yani zulmen iftira etme gibi veya iftira edilerek sizin sa­hip olduğunuz şeyler onlardan kalmadır.

21- "Efda"

Kadınla bir zamanlar beraber oldu. "Misaken ğalizen: Sağlam bir teminat." Yani nikah akdi. Eskiden nikahta şöyle diyorlardı: Ma­ruf bir şekilde kadını yanında tutacağına Allah'ın yemini üzerine olsun veya ona güzel bir şekilde destek vereceğine Allah'a yemin eder misin?[25] Yahut maruf şekilde onu salı­vereceğine .

22- "Babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin." Ayetteki mana mastar üzerine bina edilmiştir. Yani nika-

hehum. Bu mastarın, hakikat üzerine olması da caizdir. Bu halde bu mananın altına şu da girer. Cahüiyyede helal olup, islamın gelişiyle haram olan nikahlar mef'ulun bihi mana­sında olması da çizdir. Yani cahüiyye yapısında olduğu gi­bi babalarınızın nikahladığı kânları nikahlamayınız.[26]

"Geçmişte olanlar müstesna."

Yani cahiliyyede olan buna benzer olaylar afv ve mağ­firet edilmiştir. İçinde illa bulunan bütün munkatı istisnalar (lakin) manas nidadırlar.

23- "Sulbünüzden olan öz oğullarınızın hanımlarıyla evlenmeniz haramdır."

Ayetin bu ifadesiyle evlatlıklar bu hükmün dışındadır. Ve emzirmeden kaynaklanan erkek çocuklar da bu hükmün al­tına giriyor.

24- "Nikahlı kadınlarla da evlenmeniz haram kılındı." Vezni Ahsene fehuve muhsenun Eshebe fehuve musbe-

hun gibi. Eflece muflecun misalidir. Bu üçü de şazdırlar.

El-ihsan'ın iki manası vardır: Lazımı ve müteaddi. Lazımi manası, evlenmek manası üzerinedir. Eshele, ehzene, esleme ve emine de olduğu gibi. Müteaddi manası nefsi evlenmeye idhal etmek manası üzerinedir. Bu konumda fetha olması üzerine olan ittifak (muhsanat)'tan muradın ev­li kadınların olduğu üzere yapılan ittifak içindir. Çünkü evli kadınlar, kocaları dışındakilere haramdırlar.

"Mızraklarımız evli olan kadınları bizimle nikahladı.

Öyle ki mızrakla alınan kadınlarla evlenmek helaldir boşanmamış da olsa."[27]

Hatem ise onu ondan önce zikretti:

"Onlar isteyerek kızlarını bize nikahlamadılar velakin biz onları mızraklarımızla cebren kendimize nikahladık.

Öyle ki aramızda esir alınmış bir kadının oğlu görülse ve gazilerle karşılaştığı zaman onları mızrakla sağdan ve sol­dan vurur."[28]

"Kitabellahi"

Adetteki "kitabe" kelimesi fiili üzerine bina edilmeyen bir mastar şeklidir. Yani Harreme zalike kitaben minallahi aleykum" Bunu, Allah'tan size gelen bir kitab haram kıldı.

"Ananızda takdir edip belirttikten sonra anlaşma­nızda size bir günah yoktur."

Yani verilecek mehir üzerine anlaştıktan sonra.veya bir kısmından feragat etmek veya mehri tehir etmek üzerine.

EI-Hidn: Gizli yapılan dost hayatı ve flörttür.

El-anetu: Zinadır. Bir rivayete göre bekarlığın verdiği eza ve zina şehveti veya arzusudur.   

25- "Eğer sabrederseniz bu sizin için daha hayırlıdır."

Yani cariyelerle nikahlanmakta ve onlardan olabilecek çocukların köleliğe gidebilme durumu üzerine sabredin de­mek istiyor.

28- "Allah, din hususundaki ağır teklifleri sizden ha­fifletmek ister."

Yani cariyeleri nikahlama hususunda çünkü insanlar ka­dın hususunda zayıf yaratılmışlardır.

29- "Nefsinizi öldürmeyin."

Yani herhangi bir sebeple birbirinizi öldürmeyin. Ayet­te, bu ifade kendi nefsini öldürmekle tabir ediliyor. Çünkü tek dinin sahipleri veya tek beyatın sahipleri bir tek nefis gi­bidir. Bir rivayete göre bu kati olayı, malları haksız yere ba­tıl sebeplerle yemeye dönüyor. Çünkü kendi nefsine zulme­denin durumu kendini helak etme gibidir.  

31- "Mudhalen kerimen: Şerefli bir yer."

Bir yerin ismi olması da caizdir. Mastar olması da caiz­dir. Yani "Yudhilukum idhalen kerimen." Sizi iyi ve şeref­li bir yere koyar, demektir.

33- "Her biri için varisler kıldık."

Yani akrabalardan varisler kıldık.

"Vellezine akadet eymanukum.[29] Yeminlerinizin bağ­ladığı kimselere."

Bir de elele verip yeminle sözleşme yaptığınız kimse­ler.[30]

"Gecenin karanlığı kızmış olan varlık sahibinin konağı­na gelip çöktüğü zaman geceler.

Yabancının konağı yakın akrabalarının oğullarına itab ve eziyet etmeksizin şikayet ediyor."[31]

36- "Yakın arkadaşa da..."

Bundan kasıt karışıdır. Bir rivayete göre seferde yanına gelen arkadaşdir.

37- "Allah'ın, kendilerine lütfundan verdiğini gizle­yenlerdir."

Yani Allah'ın kendilerine fazlından verdiği şeyleri cim­rilikte mazur görerek sol ile saklayıp inkar ederler.

41- "Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz zaman na­sıl olur?"

Yani onların hali nice olacak. Bu gibi yerlerde hazfın ol­ması daha beliğdir.

İbni Mes'ud (r.a.) Nisa suresini Rasulullah'a (s.a.v.) okuyordu. Bu ayete ulaştığı zaman Rasulullah'ın (s.a.v.) göz­leri yaşarırdı.[32]

Bir rivayete göre manası onların azabından fidye olma­sı yönünden yerle bir olmalarını istemeleridir.

"Allah'dan hiçbir sözü gizleyemezler."

Yani peygamberi tasdik etmeme yönünden, onlar gizleseler de onların azaları bunu gizlemez.

43- "İlla abiri sebilin: Yolcu olan müstesna."

Yolcu olmanız müstesna musallaya (mescide) ancak ruhsat veya müsamaha edilenler girebilir. Ayette namazı kı­lan zikredilmemiş, çünkü namaz ona da delalet ediyor,

45- "Allah dost olarak kafidir."

"Billahi" deki ba harfi tekidin ittisali içindir. Çünkü "kefallahi" deki isim, failin ittisali gibi ittisal ediyor. Ve ba harfiyle de, muzaafin ittisali gibi ittisal etmiştir. Ve mana­yı kuvvetlendirip pekiştirmiştir.

"Yahudilerden bir kısmı."

Şu kavlin sıfatının tamamıdır:

"Elemtere ileilezine utu nasiben."[33] "Hadu"[34] üzerinde vakfe (durak) yapılır. Bir rivayete göre istinaf üzerinedir. Takdiri "Minellezine hadu ferikun yuharrifune" yahudilerden bir grup tahrif ediyorlardı. Temim b. MukbiTin dediği gibi:

"Zaman iki kezdir. Birinde ölür ve diğerinde yaşam için didinip çırpınır, emek sarfederim. Bu her iki zaman ise be­lirli bir sahifede tescil edilmiştir.

Böylelikle ne yaşam benim İçin hevadan ibarettir,ne de ölüm benim için daha rahat bir yerdir."[35]

46- "Sen işit biz seni dinlemeyiz..."

Muhammed'in (s.a.v.) Tevrat'ta bulunan isminin yerini değiştiren yahudilerin bir kısmı yukarda ayette geçen ifade­yi söylüyorlardî. Bunu söylememizdeki amaç senin ikrah et­tiğin şeyleri duymamandır. Asıl kasıtları ise suskunluğa davet etmeleridir. Yani sen işit dinle ben duymam işitmem havasıydı.

"Ve raina."

Bu kelime yahudilerin yanında sövme ifade eder. Bunun­la onlar, kulağını sen bize ver bizi işit manasını izhar etmek istiyorlar. İşte bu da olan şeyden uzak durma ve tahrif etme­yi gösterir.

47- "Hem biz bir takım yüzleri silip te enselerine çe­virmeden..."

Yani onların gözlerini enselerine döndürmekle, onların izlerini yok ederek afaki olup giderler. Ya da, iman etsinler Muhammed'e demektir. İşte bu olaya (Kahkari) yani geri­ye rücu denilir. Şair de bu manada şiirinde ifade etmiştir:

"Gözlerini kafanın yanına koydu. Bu durum sana daha la­yıktır daha layık korunması için."[36]

Başka şair de aynı şekilde ifade etmiş:

"Seyirtiyorsun tepmiyorsun oysa gözlerin kafanın iki çukurundadir. Korkudan gözlerin geriye dönmüyor."[37]

53- "İnsanlara bîr çekirdeğin zerresini bile vermez­lerdi."

"Fetil" de[38] nakir misalidir. Çekirdeğin, içindeki kıl gi­bi zanmsı şeydir, Nekir çekirdek zerresinin dış yüzeyinde­ki şeydir. Bir rivayete göre fetil kir, pasın iki parmak arası­na bulaşmasıdır. Nekir parmakla kazılan, oyulan şeydir. Dinar vs. gibi.

Bu iki görüşe Kuseyyir 'in şiirde dile getirdiği şahit ola­rak gösteriliyor:

"Her iki halimde de beni denedin. Bir defasında iyi bir de­fasında da kötü oldu.

Ne cevizin ne de kabuğun bana muti olduğunu gördün. Ve kir pas benden iniyor."[39]

51- "Cibt ve tağuta iman ediyorlar."

El-Cibt sihirdir. Tağut[40] şeytandır. Bir rivayete göre Cibt ve Tağut iki puttur.[41]

56- "Derileri piştikçe azabı duysunlar diye kendileri­ne, değiştirerek başka deriler vereceğiz."

Ayetteki ifadeye göre: Aslında azabı gören ruhun kendi­sidir diyene hiçbir sorumuz yoktur. Ama insanın tamamıdır diyene cevabımız şudur: Derilerin değiştirilmesi yok ol­masıyla ve yerine yenisinin gelmesiyledir. Tıpkı Hilal'in kaybolup sırlara karışıp tekrar geri gelmesi gibi. Ve tıpkı bi­rine bu elbise ve yüzük ile gelmemişti. Yani başka elbise ve yüzük takarak gelmişti.

57- "Zillen zelilen."

Yani onları gizleyecek gölgelendirecek iyi bir yere, göl­geye koyacağız, Buradaki zil ile. şu ayetteki arasında fark vardrr:

"Ey inkarcılar haydi cehennemin üç çatallı duman gölgesine gidin."                               (Mürselat: 77/30)

Bir rivayete göre ayetteki "zilles zelilen" cenne cununehu ve curihet cevarihahu'ya benzer.

Şiirde olduğu gibi:

"Umeyme, yolculardan birinin hayvanının diğer yolcu­ların hayvanına göre renginin solduğunu ve onun deliliğini gizlediğini gördü ve şöyle dedi: Sen hangi insanlardansın, sen ne olmak istiyorsun. Zira sen bir ailenin mevlasısm ki o, ona yaklaşmıyor."[42]

58- "Gerçekten Allah, size emaneti ehline vermenizi emreder..."

Mekke'nin fethinde Rasulullah (s.a.v.) Kabe'nin anahta­rını beni Abduddar'dan almıştı.[43] Ayet bu konuda nazil olmuştur.

59- "Ve ulil emri."

İbni Abbas'tan nakledildiğine göre ayeteki ulul emr'den kasıt: Emirler veya reislerdir. Hasan, Mücahid ve Ata'dan nakledildiğine göre alimlerdir.

"Ve ahsenu te'vilen."

Bundan kasıt akibet ve mercidir. Te'vilen: ala yeuludandır.

60- "İlet tağuti."

Ayetteki tağuttan kasıt, Ka'b b. Eşreftir.

69- "Onlar ne güzel arkadaştırlar."

"Refiken" kelimesinin üzerine "min" girdiğinden temyiz yapmış ve bundan dolayı da müfred gelmiştir. .Bundan do­layı buna benzer yerlere de "min" harfi girer.

"Refiken"in cins ve hal manası üzerine müfred olmuş ol­ması da caizdir. Şu söz misali: Lillahi durruhu farisen. Ya­ni furusiyet halinde'demektir. Bu daha evladır. Çünkü esmau's-sıfatla temyiz pek azdır.

71- "Huzu hizrakum."

HizrakumMan kasıt silahınızı alın demektir. Veya düş­manınızdan sakınınız.

72- "Gerçek sizden öylesi vardırki, ağır olacaktır." Bunlar münafıklardır. Çünkü onlar insanları cihattan

geciktirip alıkoyuyorlardı. Limen üzerindeki (lam) ise ibti-da içindir. Bundan dolayı isim üzerine girmiş. İkinci lam ise kasem içindir. Bundan dolayı (nun)'u te'kid ile beraber fi­ilin üzerine dahil olmuştur.

"Sanki kendisiyle aranızda hiçbir tanışıklık olma­mış gibi..."

Yani Muhammed'le aranızda.

"Meveddetun" tanışıklık, sevgi manasındadır. Bu keli­me kavi ve temenni arasında olan bir itirazi ifadedir. Yani "le yekulenne: diyecekler) ile (Ya leyteni kuntu meahum: keşke onlarla beraber olsaydım) arasında bir itirazdır.

78- "Sağlam kaleler."

Yani tahkim edilmiş saray ve kaleler. Eşşid: Kireç ve al­çıdır. Bir rivayete göre yüksek ve yüce olan bir bina veya ya­pıttır. Bunun vezni sadet bina eve eşadehu ve şeyyedehu'-dur. Suddi'den nakledildiğine göre semanın burçlarıdır. Rabi'den nakledildiğine göre semadaki saraylardır. Bu ma­nada Huzeli şiirinde ifade etmiştir:

"Bana diyorlar ki; Şayet kum ile savaş durumları ve ha­berleri Ölüp kaybolmasaydı hakkında denilenleri yalanlar­dı.

Eğer onu güneşe de bıraksaydım yine onun gözleri ve de­lilleri ölümü ona götürürlerdi."[44]

81-"Taat derler."

Yani münafıklar senin huzurunda baş üstüne bizden ita­attir veya işimiz itaattir, derler. Mahzumi de bu manada şiirinde ifade etmiştir:

"Allah'ın ismine andolsun senin emrin bizim itaatimiz de­diler.

Ve eğer ben geri dönmemek üzere sorumlu tutulduysam."[45]

84- "La tukellefu illa nefseke."

Yani sen başkasına bakma onlar dönse de, Allah yolun­da sen çarpış. Nefsinin fiiliyatına bak.

85- "Şefaeten haseneten."

Yani müminler için olan dua ve yardım güzel bir yardım­dır. Şefaattir. Şefaati seyyie: Onların aleyhine olan dua ve yardımdır.

El-Kifl: Nasib ve paydır. El-Mukiyt: El-hafizu'1-muktedir manasındadır. Vezni ekatehu yukituhu.

88- "Fema lekum fil munafikine fieteyni."

Yani niçin münafıklar hakkında ihtilafa düşüp iki grup oluyorsunuz. Bir grup onlar bizdendir diyorlar. Bir gurup ise bizden değildir diyorlar.[46] (Fieteyn) kelimesi hal üzerine nasbolmuştur. Şunun gibi: "Maleke kavimen fi halil kıyami." Bazıları da (Kane)'nin haberi olduğu için nasbediyorlar. Şöyle denilmiş gibidir: "Kem lebiste kaimen."

"Erkesehum."

Ve rekesehum: Allah, onları günah yüzünden tersine döndürdü ve başlarını zilletten önlerine eğdirdi.[47]

90- "Ancak o kimselere dokunmayın ki sizinle arala­rında anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunurlar."

Yani sizin eman verdiğiniz bir kavme giderler. Beni Mudlec hakkında nazil olmuştur.[48] Çünkü onlarla Ku-reyş'liler arasında anlaşma vardı. Allah'ın beni Mudlec'e ha­ram kıldığı, Kureyş'lilere haram kıldığıdır.

"Yahut yürekleri sıkılarak size gelenler."

Ayette geçen (hasiret) daket (daralmak, sıkışmak) mana-sındadır. (Hasiret suduruhum) hal üzerine nasb olmuş tur. Şu misal gibi: "Caeni fulanun zehebe akluhu" dua manası üzerine nasbolması da caizdir. Bu halde itiraz olmuş olur.

"Urkîsu fiha"

Her ne zaman fitneye çağırılırlarsa, o tarafa döner içine başaşağı düşerler. Yani orada ikamet edip dururlar.

92- "İlla hataen: Hata ile"

İlla (Lakin)[49] manasında olan münkatı istisnasıdır.

"Şayet öldürülen kendileriyle aranızda antlaşma olan bir kavimdense..."

Yani Ehli kitaptan zimmet ehli olanlardansa.

96- "Derecatin: Dereceler"

Şu kaviden "Ecren azimen" bedel üzerien naspolmüştur.

99- "Çünkü Allah bunlardan o günahı umulur ki afveder..."

Ayette (asa) harfi; başkasının durumunun terhip kor­kutma ve zorluğuna göre afvedilecek olanlar için gelmiştir. Şiirde de bu durum ifade edilmiştir:

"Refah içinde olan hiçbir kafirin kötülükten kurtulduğu görülmemiştir. Keşke Şakır bundan kurtulsaydı."[50]

Buna benzer biri de şöyle demiş:

"Senin yakınında yıkık iki ev vardır. Senin evin yıkıla­cak üçüncü evdir.

Keşke Selame insaflılar arasına dönseydi, zulmeden kimseler şimdi nicedir."[51]

100- "Murağemen."

Yani her kim Allah için hicret etmek isterse yeryüzünde çok gidecek yer ve genişlik bulur. Sanki hicret genişlik fe­rahlık yeriymiş gibi ifade ediliyor. Tıpkı toplanılan kalaba­lık yere müzaheme denildiği gibi.

102- "Feyemilune aleykum meyleten vahideten."

Yani kafirler arzu ederler ki, silah ve eşyalarınızdan ga­fil bulunasınız da, size ansızın yönelip baskın yapsınlar.

103- "Sükun ve emniyet haline geldiğiniz vakit nama­zı tam erkanı ile kılın. Çünkü namaz, müminler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur."

Yani düşmandan emin olduğunuz zaman. (Kitaben mevkutan) Muvakkat farzdır.

107- "Nefislerine ihanet ederler."

Yani nefisleriyle günah işleyerek hainlik yaparlar.

109- "Haydi, siz onlara taraf çıkıp savundunuz."

Ayette geçen (Haulai) kelimesi, kendileriyle mücadele edilen hırsız kimselerden kinayedir. Ayette geçen (en-tum)'dan farklı olduğu için tekrar edilmiştir.

112- "Kim kasıtlı veya kasıtsız günah kazanır da."

Kim bir hata veya bir günah yapar da. Ayetteki ism ile hatia farklı şeylerdir. İsm'in buradaki konumu kişinin hakkı ol­madan ve caiz olmadığı halde başkasının malından alması­dır. Buna göre mana kim bir günah işlerse Allah ile onun ara­sındadır. Veya kulların hakkını gaspederek günah işlerse de­mektir. Böylelikle iki şekli de iki cins altına girer. Dolayı­sıyla (ev) harfinin buraya girmesi uygundur. Zikredilen suçsuz kişi: Çalmadığı halde İbni Ubeyrik'in, zırhı çal­makla itham ettiği bir yahudi adamdır.[52]

113- "En yudiluke."

Yani seni helak etmek istiyor.

117- "İlla inasen."

Yani zayıf ve aciz[53] olan. Seyfun enis keskin olmayan kı­lıçtır.[54] Sen (inas)'ın herşeyin güçsüz adi ve kalitesizinin ol­duğunu bilmiyor musun?

118- "Belirli bir pay."

Yani malum olan bir pay.

119- "Hayvanların kulaklarını yaracaklar."

Yani onlara emredeceğim. Develerin kulaklarını kesip ya­racaklar. Bir rivayete göre taptıkları putlara adamak için ku­laklarını yaracaklar.

"Allah'ın yarattıklarını değiştirecekler."

Yani Allah'ın dinini değiştirecekler. Bir rivayete göre bu değişim, hayvanın yumurtalarını (hayasını) etkisiz yap­makladır, kısırlaştırma. Bir rivayete göre damgalamakladır. Enes, hayvanların hayalarını kısırlaştırmayı kerih görmüş­tür.[55]

127- "Kitapta size okunanlar."

Yani o yüzünüze karşı okunan kitapta ayetler vardır ki, mirasla ilgili bahsi surenin evvelinde, ortasında ve sonun­da hükmü mubeyyendir (apaçıktır).

135- "İster üzerine şahitlik yapılan kimseler zengin ve­ya fakir bulunsun..."

Yani bu konuda Allahu Teala fakire sizden daha fazla merhamet ve şefkat eder ve zengini de sizden daha iyi du­rumunu bilir. Bu ayet Rasulullah'ın (s.a.v.) huzuruna gelip birbirine davacı olan fakir ile zengin hakkında nazil ol­muştur. Fakirin zengine zulmedemeyeceğini zannetmiş­tir.[56]

"Hevanıza tabi olup adaletten vazgeçmeyin."

Adaletten kasıt haktır. Bir rivayete göre kerhen adaleti terketmeyiniz. Yani: Hevanıza uyarak adaleti terketmeyin.

"Vein telvu: Eğer büker"

Leva yelvi leyyen'dendir. Dilini bükerek hakkı söylemek­tir. Yani adalet üzere hüküm vermekten, şahidliğinizde doğru söylemekten dilinizi bükerseniz demektir.

"Ev tu'ridu: Yahut kaçırırsanız."

Yani veya onu gizlerseniz.

136- "Ey iman edenler."

Yani geçmiş peygamber ve kitaplara iman edenler.

"İman ediniz."

Yani Muhammed'e iman ediniz. Bir rivayete göre bu hjtap:

"O kimselerdir ki ağızlarıyla iman ettik dediler, oy­sa onlar kalpleriyle iman etmediler."           (Maide: 5/40)

Ayetinde olan kimselere veya-vasıflandınlanlara hitabtir.

137-  "Yahudilerden o kimselerki iman ettiler sonra kafir oldular, sonra tevbe ederek inat ettiler, sonra inkar ettiler, sonra Peygamber'i tanımadılar da küfürde ileri gittiler..."

Yani münafıklar bunu yaptılar. Birinci iman onların İs­lama giriş ve bununla kendilerine gelip mal depolamaları­dır, îkinci imanları onların yaptığı nifaktır:

"Şüphesiz biz onların bilinen nifaklarına iman etmi­şiz."

kavliyledir. Küfürde aşırı gitmeleri şu kavil iledir:

"Biz ancak istihza edicileriz."            (Bakara: 2/14)

138- "Münafıklara müjdeleyiver." Bu mecaz üzeredir.[57]

Şair şöyle demiş: Bir at ki onun için bir at ile bir ata doğ­ru yürüdüm.

Aralarındaki selamlaşma ise ağrılı şiddetli vuruştur.[58]

Başka bir şair şöyle demiş: Kardeşlerinden birine bindim ta ki karşılaştığımızda, boğazından siyah kan vesaire fışkı­rıyor. Tıpkı musafaha edip kucaklaşanın yaklaştığı gibi ben de ona beyaz bir kılıçlar yaklaştım.[59]

Başka biri şöyle dedi:

"Eğer geçmişte ona olan dostluğu ve ırkı devam eden kimsenin kardeşi olmasaydı, musafaha edip kucaklaşan gi­bi ona beyaz kılıç ile yaklaşırdım."[60]

141- "Elem nestahviz aleykum: Biz sizinle beraber değil miydik."

O münafıklar müminlere, biz sizinle yardımlaşmada be­raber değil miydik? derler. Bir rivayete göre biz de sizinle beraber üstün gelmemiş miydik derler. İstahveze galip ge­lip üstün çıkmaktır, Kıyasa göre (istehaze) olması gerekir­di, îsteaze ve istetae'de olduğu gibi ancak ilal olmadan as­lı üzere gelmiştir.

143- "Müzebzebine."

Yani bir o tarafa bir bu tarafa gidip tereddüt etmeleridir.

Nabiğa da şiirinde Zebzebe'yi bu anlamda kullanmıştır:

"Bilmiyor musun Allah sana bir sure verdi, her meliki onun yanında gidip geldiğini görürsün Öyle ki sen bir güneş melikler ise yıldızlardır. Güneş çıktığında yıldızlardan hiç­biri görünmez."

Bir rivayete göre manası şu şiirde olduğu gibidir:

"Yolcuya ve onun yanındakine hayaldir. Gidip gelen için meşakkatli bir aylık mesafedir."

Yani sallanıp endişe ve telaş içinde olup bir yerde sabit olmayandır. Keza o münafıklarda birkez onlara karşı ken­dilerini gizliyorlar birkez diğerlerine karşı kendilerini giz­liyorlar.

155- "Febima nekdihim: Bozmaları sebebiyle" Ayette geçen (ma) harfi zaid değildir. Çünkü biz Kur'an'ı bundan tenzih ederiz. Velakin şöyledir: Bir şeyden dolayı ve­ya bir durum yahut emirden ötürü onlara azap ettik, onları lanetledik, lanet ettik manasındadır.

Daha sonra bu durumlarını onların bozdukları misakla-rma, küf ürlerine vb. durumlarına delalet eder şekilde tefsir etmiştir.

157- "Onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktu. Ancak zanna tabi oldular."

Yani onların Allah'ın Rasulu İsa'yı öldürüp öldürmedik­lenri konusunda hiçbir bilgileri yoktur. Acaba o muydu, de­ğil miydi?

"Yakinen İsa b. Meryem'i öldürmediler."

Katiyyen İsa'yı öldürmediler ancak onlardan birine İsa'nın elbisesinin giydirilmesiyle şeklen ve şemalen ona benzetildi onu öldürdüler İsa'yı değil. Çünkü İsa gibi gör­düler.

Bir rivayete göre (ma kateluhu yakinen) Onu ilmen bil­giyle kim olduğunu seçip çıkaramadılar. (Katelehu)'daki (ha) harfi ise (zanne)'ye raci oluyor. (Kateltu'ş-şey'e ilmen) ve (Kateltuhu mumareseten ve tedlilen)'de bunun gibi bir mi­saldir. Bir şeyi ilmen katlettim ve onu eksersiz ve tedlilen katlettim, demektir.

Şair de şiirinde aynen bu manada kullanmıştır:

"Dedim ki: Onu, tabiatıyla öldürüp sizi ondan kurtaraca­ğım. O, öldürülürken onun ölümüyle iyi ol."[61]

Şakran, Velid b. Yezid'e şöyle hitap etmiş:

"İşlerini gizli durduran kimselerin durumu, emri ilmen öl­düren kimselere açıklanmıştır. Senin için, öyle ki ailesi onu tertemiz bekar olduğunu zannediyor, oysa o henüz do­kuz yaşında."[62]

Ennahiu: İlmen birşeyi katledendir. Nahaaşsat (Koyunu boğazlamak) ta bu kabildendir.

158- "Bilakis Allah onu kendine kaldırdı."

Yani Allahu Teala İsa'yı Öyle bir yere kaldırdı ki kullar­dan hiçkimsenin gücü kudreti orada icra edemez. İbra­him'in (a.s.) şu sözü gibi:

"Muhakkak ki ben Rabbime gidiciyim."

(Saffat: 37/99)

Yani Rabbimin, bana emrettiği yere gidiyorum.

159- "Yahudi ve hiristayanlardan hiç kimse yoktur ki ölümünden önce ona iman etmiş olmasın."

Yani ehli kitaptan olanların tümü Mesih İsa'ya (a.s.) iman edecekler.

Ahadun: Kelimesini sürekli üzerine istisna giren nefyi için takdir et.

"Kable mevtihi: Ölümünden önce"

Semadan indikten sonra Mesih'in (a.s.) (İsa) ölümünden önce demektir.

Bir rivayete göre Kitabi'nin ölmeden önce gözüyle gör­mesi esnasındadır.

Şehr b. Havşeb Muhammed b. Hanefiyye'den rivayet etmiştir ki, Haccac ona bundan sorduğu zaman şöyle demiş:

"Onu aynı Safiye'den aldım."[63]

162- "Namazı dosdoğru kılanlar"

Medh (övgü) üzerine naspolmuştur. Bu arap kelamında herşeyden daha meşhurdur.

Aişe'den rivayet edilen hadislerde, Aişe Urve'ye şöyle dedi şeklindeki rivayetler sahih değildir. "Ya Buney (Yani ey oğulcuğum): Bu durum yazarların (Kuttab) hataya düş­tükleri şeylerden biridir.[64]

Bir rivayete göre takdiri şöyledir:

"Ve'1-mu'minune yu'minune bima unzile ileyke ve ilel mukimune's-salate."

Veya:

"Yu'minune bima unzile ileyke vebil mukimines-salate" dir. Yani müminler kitabı ve müminleri tasdik ediyorlar. Şu ayette olduğu gibi:

"Yu'minune billahi ve yu'minune lil mu'minine."

(Tevbe: 9/61)

Sonra:

"Zekatı verenler."

îsti'naf olduğu için ref a olmuştur.

166- "Lakin Allah sana şehadet ediyor."

Çünkü Yahudiler demişti ki: "Allah'ın indirdiğine şeha­det etmeyiz." Bunun üzerine Allahu Teala mucizelerle be­yan etti ki Kur'an'ı kendi ilmi dahilinde indirmiştir.

170- "İman etmeniz sizin için daha hayırlıdır."

Zamirin Gevabı üzerinedir. Yani:

"İman edin ki size hayırlı olsun."

Keza şu ayet de böyledir:

"Vazgeçin sizin için hayırlı olur."             (Nisa: 4/171)

Yani bundan vazgeçin hakkınızda hayırlı olur.

176- "Şaşırırsınız diye, Allah size açıklıyor."

Yani Allah'ın açıklayışı olmasaydı şaşırırdınız. Bir riva­yete göre manası:

"Allah onun kerahetini size açıklamasaydı şaşırdınız."[65]

 

 



[1] İbni Abbas'tan nakledildiğine göre şöyle demiş: "Nisa suresi Medine'de nazil olmuştur." İbni Abbas'tan nakledildiğine göre şöyle de­miştir: "Kim Nisa suresini okursa, Feraiz ilimlerinden neyin olup olma­dığım öğrenmiş olur."

[2] İbni Cerir, İbni MUnzir ve İbni Ebu Hatem'in (Tesaelune bihi vel-erham) hakkında Mücahİd'in şöyle dediğini nakletmişler: "Es'eluke billahi ve birrahimi). Hasan'dan nakledilen görüş: Kişinin şöyle demesidir demiş: Seni Allah'a ve akrabalık bağlarını pekiştirmeye çağirıyorum'dur. Tefsiri Taberi: 4/227.

[3] Hamza'nın kıraatına göredir.

[4] Bunu Buhari, Müslim, Nesai ve diğerleri rivayet etmişler. Feth'ul-Bari: S/239; Müslim: 3018.

[5] Said b. Mensur, Abdubnu Humeyd, Ibni Cerir, İbni Münzir ve İb-ni Ebu Hatem'in Said b. Cübeyr'den naklettikleri hadis şöyle: Allahu Teala Muhammed'i (s.a.v.) Peygamber olarak gönderdiği zaman insanlar cahiliy-ye adeti üzerindeydiler. Ancak herhangi bir şeyle emrolunmak ve ondan nehyedilmeleri gibi bir durum yoktu. Ve onlar devamlı yetimler khakında so­ruyorlardı. Kadınların ne adı geçerdi ne de kaç tanesiyle evlenme sayısı. Bunun üzerine Allah bu ayeti nezil etti. Kişi o zamanlar dilediği kadar kadın­la evlenirdi. Ve yetimlere zulmetmekten korktuğunuz gibi kadınlara zul­metmekten ve onlara adeletsizce davranmaktan da korkun dedi. Ve evlenile­cek kadın sayısını da dörde indirgedi ve sınırladı.

[6] Bukai şöyle demiş: Kadınlar aklen ve dinen noksan oldukların­dan, cansız varlıklar için kullanılan (ma) harfiyle onlan tabir etmiş ve on­lara karşı yumuşak davranılmasına ve haklarına tecavüz edilmemesine dik­kat çektirmek istenmiştir. Nazmu'd-Durer: 4/179.

[7] Beyit Saide b. Cüeyye Huzeli'nindir. Sibeveyhin şevahidlerin-dendir. Seyrafi Şerh'ul-Ebyat'ta zikretmiş: 2/235. Divan Huzeliyin: 1/236; Muhasses: 13/121; Lisan: 18/81; Tefsiri Kurtubi: 5/16; Mecazu'l-Kur'an: 1/114; İktidab sh.: 438.

[8] İbni Münzir İbni Ebu Hatim ve İbni Hibban'ın sahihlerinde çı­kardığına göre Aişe (r.a.) Nebi'nin (s.a.v.): "Ella teulu" hakkında şöyle dedi demiş:

"Ella tecıım (zulmetmemeniz) manasmdadır.

" İbni Ebu Hatem, Babam bu hadis hatadır dedi diyor. Sahih olan ise Aişe'den mevkuftur. Durru'l-Mensur: 2/430.

[9] Bu görüşün sahibi İmam Şafii'dir. Zeyd b. Eslem'den (Zalike edna ella teulu) hakkında şöyle dediği rivayet edilmiş: Şöyle dedi diyor:

"Zalike edna ella yuksire men teulune." Bazıları bunun Şafii'ye nis-betini kabul etmemişler ve onu bu konuda hatalı bulmuşlar. Bu kelime­nin (Ale'den değil de eale'den) olduğunu zannetmişler. Lakin Ezheri Teh-zibul-luğa'da Kesai'den şöyle nakletmiş: "Aler-raculu" Adam fakir ol­du" manasmdadır. (Eale) iyali ailesi çok oldu manasmdadır. Bazı arap fa­sih lisancilar şöyle dedi diyor: (Ale-yeulu) çoluk çocuğu ailesi çok oldu manasmdadır. Ezheri buda Şafii'nin görüşünü teyid ediyor diyor. Çün­kü Şafii de fasih bir araptır. Ve kendisi bizzat hüccettir. Zira Kesai arap-lardan ancak hıfzettiğini ve dabtettiğini zikrediyor. Ahkamu'l-Kur'an İl-kiyal Herasi: 1/323; Tefsiri Hazin: 1/322.

[10] Beyitler Ferezdak'ındir. Saİd b. As'ı medhediyor. Beyitler: Hazanetu'1-Edeb: 6/347; Şerhu'l-Hamase-Tebrizi'nin: 4/62; Tabakat Şuara sh. 112; Eğani: 19/21; Divanı: 424.

[11] Ahfeş şöyle dedi: Sadukatunı'un müfredi saduketun'dur. Beni Temim'liler sudkatun demişler. Meani'l-Kur'an Ahfeş: 1/226.

[12] Mahtuta'da (ferden) geçer ama hatadır. İbni Cerir'in çıkardığ-na göre İbin Abbas ayet hakkında şöyle demiş: Eğer zenginse yetimin ma­lından, bir şey yemesi helal değildir. Eğer fakir ise ondan borç niyetine yesin. Hali vakti yerinde olduğu zaman borcunu versin. Maruf şekliyle yemek budur. Tefsiri Taberi: 4/256.

[13] Bu görüş Ahmed, Ebu Davud ve Nesai'nin İbni Ömer'den çı­kardıklarına te'yid mahiyetindedir. Biri Rasulullah'dan (s.a.v.) sorup şöyle dedi:

"Benim malım yoktur ama yetimlerim var" dedi. "Ne yapayım?" Rasulullah (s.av..) şöyle dedi:

"Yetimlerinin malından ye ama ne israf et ne hakta haddini aşıp sarfetme ne de malını onun malıyla koruyup biriktir..."

Sünen Ebu Davud: 2872; Nesai: 6/256.

[14] İbni Ebu Hatem Said b. CUbeyr'den şöyle nakletmiş: Cahiliye ehli ne kadınlara ne de küçük çocuklara miras vermiyorlardı. Mirası sa­dece yaşlı erkeklere veriyo/lardı. Bunun üzerine ayel nazil oldu:

"Erkeklere de pay vardır.."

[15] Beyitler Ebu Temmam'ın Vahşiyat'mda: 383'te muhakkik ta­rafından nisbetsizdir. Hayavan: 3/105. Meani'l-Kebir: 2/1019. Beyit Halid b. Alkame b. et-Tayfan'indir. Cerir ve Farezdak'Ia aynı asırdaydı.

[16] Onu bulamadım.

[17] Mahtuta'da: Mufimen yerine munimen gelmiş hatadır. Beyit­ler Divan'ul-Hamase'de ve nisbetsizdirler: 1/117; Bahm'l-Muhit: 1/492; Durru'l-Masun: 2/242. Diyet olarak verilen deveye kinayeten sütü getir­miş çünkü süt te devedendir.

[18] Beyitler Eziri''en olan beni Kebir'den bir adama aittir. Esnan daniin maaniş-şiir'indc sh. 24. Haciyr ve Raht'm babalan öldürüldü. Bu şair ise babasının karım istedi ve kardeşi Hacyr istemedi ve diyete ra­zı oldu. Ellehak: Beyazdır.

[19] O İbni Amr ve Şu'be'nin kıraatına göredir. İthaf sh: 186.

[20] Hadis Nihayet İbni Kesir'de: 3/50'dedir. Ebu Davud muhtelif rivayetlerle çıkarmıştır: Hayber yahudilerinden bir kadın kuzuyu (şat) ze­hirleyip kızartarak Rasulullah'a (s.a.v.) getirdi. Rasulullah (s.a.v.) ön ko­lunu alıp biraz yedi ve arkadaşlarından bir gurup ta yediler ve daha son­ra Rasulullah (s.a.v.) onlara:

"Ellerinizi etten çekin" dedi ve Yahudi kadına birini gönderip ya­nına çağırttı ve ona:

"Sen kuzuyu zehirledin mi?" dedi. Yahudi kadın:

"Kim sana haber verdi" dedi. Rasulullah (s.a.v.):

"Yediğim ön kol haber verdi" dedi. Kadın:

"Evet" dedi. Rasulullah:

"Bunu yapmandaki amacın neydi?" dedi. Kadın:

"Dedim ki eğer Peygamberse ona zarar yermez, eğer Peygamber de­ğilse ondan kurtuluruz." dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) kadını cezalandırmayıp affetti. Koyunun etinden yiyen bazı sahabiler de vefat ettiler. Bundan dolayı Rasulullah (s.a.v.) iki kürek aralığına hacamet yaptırıp kan aldırdı."

Sünen Ebu Davud (Babu fimen seka reculen sümmen ev etamehu şey'en femate.) Mealim Sünen: 4/6.

[21] "Vellati ye'tinel fahişete min nisaikum..."

Ayeti mensuhtur. Abdubnu Humeyd ve Ebu Davud Sahih'inde İbni Cerir ve İbni Münzir'in naklettiklerine göre Katade bu ayet için şöyle de­miştir:

"Bu zina cezasının başlangıcıydı. Kadın hapsedilir, herkes ona ezi­yet cefa verir, söz ve sövme ile onu kınayıp utandırırlardı. Daha sonra Al­lahu Teala Nur süresindeki ayeti nazil edip:

"Allah onlar İçin bir çıkış kıldı."

Ayetini lütfetti. Ve daha sonra sünnette evli olanları taşlanarak rec-metmeyi bekar olanlara da yüz kırbaç vurulmasını ve bir sene sürgün edil­meleri üzerine uygulamalı olarak başlayıp sürdü. Durru'l-Mensur: 2/456.

Taberani ve Beyhaki İbni Abbas'm şöyle dediğini çıkarmışlar: Nisa süresindeki hükümler nazil olduğunda Rasulullah (s.a.v.):

"Nisa suresinin nüzulünden sonra hapsetme yoktur" dedi.

[22] İbni Cerir İbni Munzir ve îbni Ebu Hatem'in çıkardıklarına gö­re İbni Abbas ayet hakkında şöyle demiş:

"Kişi zina ettiği zaman kınama ve ayakkabıyla vurularak ayıplanıp ezi­yet ediliyordu. Allahu Teala bu ayetten sonra şu ayeti nazil etti:

"Zina eden kadına ve zina eden erkeklerden her birine yüz kır­baç vurun."

Hernekadar evli olanların hükmü Rasulullah'ın (s.a.v.) fiili sünnetin­de recm de olsa bu böyledir. Durru'l-Mensur: 2/457; Tefsiri İbni Cerir: 4/292.

[23] îbni Manzur şöyle demiş: "Yakub'un zikrettiğine göre (A'ted-dethu)'daki ta harfi (A'dedethu)'daki dalın yerini bedelen gelmiştir. Mesela şöyle denilir: A'tedtuş-şey'e ve A'dedtuhu fehuve mii'tedun ve A'tidun. Ayetteyse: "İnna A'tedna liz zalimine naren) şeklindedir. Lisan A'tide: 3/279.

[24] Buhari, Ebu Davud. Nesai ve Beyhaki'nin çıkardıklarına göre İbni Abbas ayet hakkında şöyle demiş: Adam öldüğü zaman, adamın ve­lileri, kadını Üzerinde daha fazla hak sahibiydiler. İsteselerdi velilerin­den biri onunla evlenir isteselerdi başkasıyla evlendirirlerdi ya da hiç evlendirmezlerdi. Onlar kadın üzerinde ailesinden daha fazla hak sahibiy­diler. Ayette bu konuda nazil olmuştur. Feth'ul-Bari: 8/245; Sünen Ebu Davud: 2089.

[25] Abdurrezzak Abdubnu Humeyd ve İbni Cerir'in çıkandıklan-na göre Katade bu ayet için Şöyle demiş: Bu, Allah-u Teala'nın, kadın­ları için, erkekler üzerine almış olduğu bir karar veya hükümdür: Ya ma­ruf bir şekilde yanında tutmak ya da güzel bir şekilde salıvermektir. Ve nikah akdi sırasında şöyle birsöz alınırdı. Onları maruf bir şekilde yanın­da tutacağına Allah'a yemin eder misin? Veya güzel bir şekilde salıve­receğine dair yemin eder misin?

İbni Ebu Şeybe çıkarıp şöyle demiş: Enes b. Malik kızlarından biri­ni veya ehlinden bir kadını evlendireceği zaman kocasına şöyle derdi: Onu mâruf bir şekilde yanında tutman üzere veya maruf bir şekilde salıvermen üzere seninle evlendiriyorum. Durru'l-Mensur: 2/467; Tefsiri Taberi: 4/316.

[26] Feryabi, İbni Münzir, Taberani ve Beyhaki'nİn çıkardıklarına göre Ady b. Sabit şöyle demiş:

"Ebu Kays b. Eslet vefat etti. Ensar'm salihlerinden biriydi. Oğlu Kays babasının hanımıyla nişanlandı ve kadın ona şöyle dedi:

"Zira ben seni çocuğum yerine sayıyorum sen kavminin salihlerinden-sin. Velakin sen git Rasulullah'dan (s.a.v.) bu şeyi sor" dedi. Kadın Ra-sulullah'a (s.a.v.) gelip şöyle dedi:

"Ebu Kays vefat etti." Rasulullah da {s.a.v.):

"Hayırdır" dedi. Kadın:

"Oğlu Kays ta benimle nişanlandı -üstelik o kavminin salihlerin-dendir. Zira ben onu oğlum yerine sayıyorum. Buna ne dersin?" dedi. Ra­sulullah (s.a.v.):

"Evine dön" dedi. Bunun üzerine:

"Babalarınızın nikahladığı kadınları kendinize nikahlamayınız." ayeti nazil oldu.

Esbab-ı Nüzul Vahidi sh.: 84; Durru'l-Mensur: 2/468.

[27] Beyit, Edva'ul-Beyan'da: 1/320; TabakatFuhu'l-Şuara: 1/336 kıssasiyla beraberdir. Divanı: 586 burada da kıssasıyladır. Eğani: 19/14; Bahru'l-Muhit: 3/214; Akdu'l-Ferid: 6/197.

[28] Beyitler Mahtuta'da hatalarla beraber birbirine girmiş. Za-mahşeri beyitleri Ali b. Mağmur'e nisbet etmiş iki beyitte de kıssayı zik­retmiş. Rabiu'l-Ebrar: 3/14; Akdu'l-Ferid: 7/123. Burada tjeyitleri Hatem Tai'ye nisbet etmiş. Divanı: 295.

[29] Elifsiz olarak (Akadet): Asım, Hamza, Kesai ve Halef okumuş­lardır. Diğerleri elif ile (Akadet) okumuşlar. Müfaale babmdandir. Ye­min eden yeminini diğerinin yemini üzerine koyarak halîfine şöyle der­di.

"Demi demuke" yani kanım senin kanındır ve "Se'ri-se'ruke" yani be­nim intikam ve öcüm seninkidir ve "harbi harbuke" benim harbim senin­dir ve "terisuni ve erisuke" sen bana ben sana varis olurum. Böylece halifinin malının altıda birine varis olurdu ve sonra neshedildi. Yani "Be­nim kanım senin kanın benim İtkimamım senin intikamındır, benim harb etmem senin harbetmendir bundan böyle sen bana ben de sana mirasçı olu­rum derdi." Şu ayetle nesholmuştur:

"Veulu'l-erhami ba'duhum evla bî ba'din."

İthaf sh.: 189.

[30] Mahtuta'da hı ile (hulefadır) ama yanlıştır.

[31] Beyitler Sahru'I-Gay Huzeli'nindir. Divan'mda mugadib yeri­ne muharib garip yerine kebir gelmiş. Yebitu sözü bir darbı meseldir. Di-yorki: Tıpkı ailesine ve çocuklarına huylanan yaşlı, şerefli birinin bîrşey-ler demesi gibidir. Şefıf: Eziyettir. Diyor ki o yaşlıydı ailesine kızmış, ser­zenişte bulunmuş ve onlardan uzaklaşıp gilmişti. Divanu'İ-Huzeliyin: 2/23.

[32] Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizi, Nesai, Ahmet ve Beyhaki, ÜV ni Mes'ud'dan nakletmişler. İbni Mes'ud, Rasulullah (s.a.v.), "Gel Kur'an'i oku bana." dedi diyor. Ben de: "Kur'an sana vahyedildiği hal­de ben mi sana okuyacağım?!" dedim. Rasulullah (s.a.v.):

"Evet, Ben benden başkasından okunup duymaktan hoşlanıyo­rum." dedi. İbni Mes'ud Nisa suresini okudum ve

"Fekayfe îza cina min külli ümmetin bi Şehidin" ayetine ulaştığım zaman bana "Hasbukelan" yani biraz bekle dur dedi. Bakiim ki gözlen yaşanyor. Dumı'I-Mensun 2/241; Peth'ul-Bari: 8/250; Müslim ve Miss-ned: 1/380; Aridetu'I-Ahvezi: 11/157.

[33] Ferra: "Minellezine hadu" hakkında şöyle demiş1, eğer istersen: "Elemtere ilellezine utu nesiben minel kitabi minellezine hadu yu-

harrifunel kitabe" ayetine muttasıl yaparsın. Dilersen münkatı yaparak istinaf edersin, manası şöyle olur:

"Minellezine hadu, men yuharrifune kelime." Meani'l-Kur'an Fena: 1/271.

[34] Eşmuni şöyle demiş: "Nesiren" üzerinde vakfe (durak) yapmak kafidir. Eğer "minellezine" mukadder haber yapılırsa ve "yuharrifu-ne"de ref mahallinde mahzuf olan mevsufa da sıfat cümlesi olursa, ve­ya şöyle dersin:

"Mübteda hazf edilmiş na't ta onun makamına geçmiştir. Vekeza "mi-neüezine" mahzuf olan mubtedanin haberi de oîsa durum aynıdır. Yanu "Humullezine hadu." Eğer "minellezin" kavlini istedikleri failden hal yap­salar veya şu kavldekine mevsul için beyan yapsalar "elemtere illelezi ne utu" vakfe (durak) yapılmaz. Çünkü kiîap verilenlerden kasıt Yahu­di ve Hristiyanlardır. Veya "e'daikum" kavline beyan yapıp ikisi arasın-dakine itirazİ de yapılsa veya (nesiren)'e ta'lik yapılsa yine durum aynı­dır. Menam'1-Hedy: sn.: 101.

Mananın daha iyi açıklanıp anlaşılması için ayetin tamamını zikredi­yoruz. "Elemlere illelezine utu nesiben mine] kitabı yeteraned dalalete ve yuridune en tedillus sebil. Vallahu A'lemu bia'da ikum vekefa bila-hi veliyyen vekefa billahi nesiren, minellezine hadu yuharrifunel kelime anmevadihi."

[35] Beyitler İslami şair olan İbni Mukbil'indir. Hazanetu'1-Edeb: 5/58; Divanı: 24; Birinci beyit: Ruhu'l-Meani: 5/46; Şerhu'l-Ebyat Sey-rafi: 2/114; El-Muktedebb: 2/136. Lisan mad. Kedeha.

[36] Beyit Amr b. Mulkit'indir. Cahilidir. Sahibiy sh.: 148; Tevil Müşkil Kur'an: 549; Hamaset Basriye: 1/88; Nevadir Ebu Zeyd sh.: 62; Emali İbni Şeceri: 1/116; Muğni lebib rakam: 691; Meani'l-Kebir: 2/899; Mücmel: 1/483. Kaili belirsizdir. Muhakkik.

[37] Meani'I-Kebİr: 2/899. Nisbetsiz. Son mağlup olmuşken gözle­rinde en sendedir.

[38] Nisa'daki 49. ayeti kastediyor: "Vela yüzlemune fetilen."

[39] İki beyit te divanında yoktur.

[40] Allah'ın şu kavlidir:

"Yu’minune bilcibti vet tağut." (Nisa: 4/51)

[41] Bu görüş İkrime'nindir. İbni Cerir ve Abdurrezzak ondan nak­letmişler.

[42] Lisan'dadır. Nİsbetsizdir. Madde Çenene. Înbahu'r-Ruvat: 3/134; Mecalisu'l-Ulema sh.: 16. Beni Kalap'tan bir adamın beyitidir. En-Nedv: Seferden dolayı takatsiz, mecalsiz kalan hayvandır.

[43] Bu ayet hakkında İbni Münzir ve İbni Cerir İbni Cüreyc'ten şöy­le dediğini nakletmiş: Osman b. Talha hakkında nazil olmuştur. Rasulul­lah (s.a.v.) ondan Kabe'nin anahtarını aldı Mekke'nin fethinde Kabe'ye girdi. Kabe'den çıktığı zaman da bu ayeti okuyordu. Osman'ı çağırıp anah­tarı tekrar verdi. Durru'I-Mensur: 2/570; Tefsiri Taberi: 5/145.

[44] İki beyii Ebu Zueyb Huzeli'nindir. Arkadaşına ağıt olarak di­le getirmiş. Divanı: sn.: 13.

[45] Beyit Ömer b. Ebu Rabia Mahzumi'nindir. Divanı sh.: 113. Muğni Lebib Rakam: 1069. Emali İbni Şeceri: 1/320.

[46] Buharı, Müslim, Ahmed ve diğerlerinin Zeyd b. Sabit'ten nak­lettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) Uhud'açıktığı sırada, beraberinde gi­den bazı insanlar geri döndüler. Bu olayda onun ashabı iki gruba bölün­düler. Bir grup dönenleri öldürelim, diğerleri de hayır diyorlardı. Bunun üzerine

"Fema lekum filmunafikine" ayetinin tamamı nazil oldu. Rasulullah (s.a.v.):

"Bu ayet güzel bir hoşnutluk ve tam tevafuktur" dedi. Zira ayet, tıpkı ateşin demirin kir, paslarını giderdiği gibi kötülük ve nahoş durum­ları nefyediyor. Fethu'I-Bari: 8/256; Müsned: 5/184.

[47] Tasti Mesail'inde İbni Abbas'tan şöyle çıkarmıştır. Nafi b. Ezrak ona (Erkesehum) ayeti hakkında sorduğunda İbni Abbas ona yap­tıklarıyla onları cehenneme hapsetti demiş.

"Araplar bunu biliyor mu?" dedi. O da:

"Evet, sen Umeyye b. Sait'in şürindeki şu sözü duymadın mı?" de­di. Zira onlar asi oldukları ;çin cehenneme atıldılar ve.onlar yalan iftira ve batıl şeyler söylüyorlardı.

[48] İbni Ebu Şeybe ve Ebu Nuaym, Hasan'dan çıkardıklarına gö­re Süraka b. Malik el-Mudlec onlara anlatıp şöyle dedi:

Rasulullah (s.a.v.) Bedir ve Uhud ehline çıkartma yapıp zaferle çık­tığında civardakiler müslüman oldular ve Süraka şöyle dedi:

"Duydum ki o, Halid b. Velid'i kavmim olan beni Miidlec üzerine gön­deriyor ona gelip şöyle dedim: Seni sükunet ve hoşgörüye nimete davet ediyorum. Peygamberin etrafındakiler (meh) vazgeç bırak dediler. Rasu­lullah ta (s.a.v.) onlara "Onu bırakın ne istiyor?" dedi. Süraka:

Duydumki sen Halid b. Velid'i kavmimin üzerine göndermek istiyor-muşun, ben de bundan vazgeçmeni istiyorum. Eğer senin kavmin müs­lüman olurlarsa onlar da müslüman olup İslama girerler, eğer müslüman olmazlarsa, senin kavminin kalbine onların korku vee ndişesi düşmesin merak etmeyin." dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) Halid'in elinden tutarak:

"Onunla beraber git onun dediğini yap." dedi. Halid b. Velid onlar­la, Rasululîah'a (s.a.v.) herhangi bir çıkartma bulunmamaları üzerine kar­şılıklı bir sulh yaptı. Eğer Kureyş'liler müslüman olurlarsa onlar da on­larla beraber müslüman olacaklardı. İnsanlardan kim onlara ulaşırsa, ayenn ahidlerinin misli üzerine olacaklardı. Bunun üzerine "Veddu lev tekfurune"den (illellezine yeşilime ila kavmin "e kadar ayet nazil oldu. On­lara kim sığınırsa, onlarla da ahd yapmış gibiydi. Durru'l-Mensur: 2/613.

[49] Reviyani, İbri Mende ve Ebu Nuaym, Bekr b. Harise el-Cuhe-ni'den şöyle dediğini ^karmışlar: Ben Rasulullah'm (s.a.v.) gönderdiği bîr seriyyedeydim. Fiz ve düşmanlar çarpışıyorduk. Bir müşriki yakala­dım üzerine çöktüm. îslamla benden kurtulmak istediyse de onu öldür­dün. Bu durum R&sıılullah'a ulaştığı zaman bana kızdı benden uzaklaş­tı, liumın üzerine ayei nazil oldu. O da benden razı oldu ve yaklaştı.

[50] Beyiti bulamadım.

[51] Beyitler; Ali b. Nasr b. Besam'ındır. Vezir Ubeydullah b. Sü­leyman için söylemiştir. Beyitler: Sealibi'nin iktibas'ında: 144; Şerh Nechü'l-Belağa: 4/347.

[52] İbni Ebu Hatem'in Atiyye Avfİ'den çıkardığına göre Tüme b. Ubeyrik denilen biri, Rasulullah (s.a.v.) zamanında bir zırh çaldı ve olay Nebi'ye (s.a.v.) iletildi. Zırhı da başkasının evine atarak sonra ar­kadaşlarına:

"Gidin, Nebi'nin (s.a.v.J yanında beni yargılayıp ve beni mazur gö­rün, zira zırh falanca yahudinin evinde bulundu." dedi. Onlar da gidip onu Rasulullah'a (s.a.v.) mazaretini bildirdiler. Bunun üzerine bu ayet nazİ oldu. Durru'l-Mensur: 2/676.

[53] Said b. Mansur'un naklettiğine göre Hasan şöyle demiş: Her arap kabilesinin bir putu vardı, onlara beni Fulan'ın unsa'sı (putu) diye isim­lendiriyorlardı. Bunun üzerine bu ayet nazil olmuştur.

[54] Sayfın keham veku haym: Vuruşlarda kesmeyen veya keskin ol­mayan kılıçtır.

[55] İbni Cerir nakletmiş tir. 5/283.

[56] İbni Cerir'İn çıkardığına göre Suddi şöyle demiş: Ayet Nebi (s.a.v.) hakkında indi. Kendisine fakir ve zengin İki kişi davalarına bak­ması için geldiler. Onun tavrı fakirden yana olup, zengine zulmedeceği­ni sanmıyordu. Allahu Teala ikazda bulunarak, zenginve fakirlere ada­letin uygulanmasını istedi. Durnı'l-Mensur: 2/715; Tefsiri Taberi: 5/321.

[57] Müjdelenecek olan da acıklı bir azaptır. (Mütercim).

[58] Beyit, Amr b. Mad Yekribi'nindir. Hasiyet Şeyhzade: 1/206; Şerh Ebyati'l-Keşşaf: 68; Muktedeb: 2/20; Hasais: 1/368. İbni Yaiş: 2/80; Şerh Muallakat İbni Nehhas: 2/33.

[59] İki beyit: Karvaş b. Havt'indir. Sanaateyn: 253.

[60] Betiyler, Beyan ve't- tebyin'de: 1/185. Nisbetsizdir. İki beyit, Ebu İshak Talebi'nindir. El-Muvazenet. Li'1-Amidi: 100; Mahtuta'da; Ahu men yerine uhra gelmiş, Denevtu yerihe deleftu gelmiş, medam yerine me-lam gelmiş hepsi hatadır. İkinci beyiti, Makamatu'l-Hemezani: 195.

[61] Beyit Ahtal'ındır. Etayyib yerineve hubbe rivayet ediliyor. Me­sela katefe'l-hamre (içkiyi katletti) Yani suyu karıştırarak içkinin keskin­liğini kırdı demektir. Hazanatü'1-Edeb: 9/430; Şerh İbni Yaiş: 7/129; Sır-ru's-sanaa: 1/159; Lisan madde: Katele. Divan Ahtal sh.: 224; Tab/ra ve't-tezkira: 1/281.

[62] Velid'in katli hakkındaki bu beyit Şakran Sulamİ'nindir. Müç-teba İbni Düreyd sh: 95. Şerh Ebyat Sibeveyh İİ ibni seyrafi: 1/587. Bi-rincis Mücemel sh.: 86. Taç: Nahaa. Mahtutede Rabbah'a yerine Rabestuma gelmiş hatadır.

 

[63] Abdubnu Humeyd ve İbni Münzir, bu ayet hakkında Şehr b. Havşeb'den şöyle çıkarıp nakletmişler:

"Ve in min ehli'l-kitabi illa leyu'mineime bihi kable mevtihi."

Muhammed b. Ali b. Ebu Talib (Ibnu'l-Hanifiyye)'den nakledildiği­ne göre şöyle demiş:

"Ehli kitaptan olanların hepsine melekler gelip önlerinden ve arka­larından vururlar. Sonra şöyle denilir:

'^Ey Allah'ın düşmanı, İsa ancak Allah'ın ruhu ve kelimesidir. Sen AIlah'a yalan isnat edip dedin ki İsa Allah'tır. İsa ölmedi. Fakat îsa sema­ya kaldırıldı, o kıyamet saatinden önce tekrar inecektir. Ona bütün Ya­hudi ve hristiyanlariman edecekler. Durru'I-Mensur: 2/734.

İbni Münzir'in çıkardığına göre Şehr b. Havşeb Haccac şöyle dedi de­miş:

"Ey Şehr, Allah'ın kitabında olan bir ayeti her okuduğumda, kendi nef­simde ondan birşey arız olup zuhur ediyor. Şu ayettir der:

"Vein min ehli kitabı illa leyu'mînenne bi kable mevtihi."

Ben esirleri getirip boyunlarım vuruyorum, birşey diyorlar ama işi­temiyorum. Ona dedim ki:

"Sana başka bir şekilde iletilmiştir. Hristiyamn ruhu çıktığı zaman, melekler ona arkasından ve önünden vururlar ve derler ki:

"Ey Habis senin Allah zannettiğin veya Allah'ın oğlu zannettiğin ve­ya üçün üçüncüsüdür zannettiğin o Mesih (îsa), Allah'ın kulu, ruhu ve ke­limesidir. Ama imanın fayda sağlamadığı zamanda iman ederler. Yahu­dilerin ruhu çıktığ ızaman, melekler onlara arkalarından ve önlerinden vu­rurlar. Ve derler ki:

"Ey Habis! Öldürdüğünüzü zannettiğiniz Mesih (îsa) Allah'ın kulu ve ruhudur." Haccac bana:

"Bunu nerden aldın?" dedi. Ben de:

"Muhammed b. Ali'den" dedim. Haccac:

"Tam madeninin yerinden (yani aslından) almışsın." dedi. Şehr b. Havşeb:

"Evet vallahi. Bunu Ümmü Seleme bana anlattı, velakin ben onan ga­zabını getirmek istedim" dedi, Durru'I-Mensur: 2/734.

[64] Tefsiri Kurtubi: 6/14; Meani'z-Züccac: 2/131.

[65] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları: 1/287-319.