1-
"Adına dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve Rahimden sakının."
Yani akrabalık
bağlarını koparıp kesmekten Allah'tan korkun sakının. Bir rivayete göre:
"Es'eluke billeha vebir-rahimi." manasındadır.[2] Bu da
gösteriyor ki, kelamın ifti-tahını (açılışını) mahrukatından (binefsin
vahidetin) tek nefis ile yapmıştır. Bu da şuna çağrışım yapıyor. Akrabalar arasındaki
sevgi ve bağımlılık hakeza kadınlarla çocuklar arasındaki sevgi bağının
pekişmesi, diyalogların artması ve korunmasına çağırıyor.
"El-Erhami"
yi kesre yapıp "bihi"[3] deki
zamir üzerine lafzen atfetmek daha evladır. Çünkü o, zayıflığından ötürü mecrur
olan bir zamire atfedilmez. Bilmiyormusunuz ki mecrur için zamirin munfasıl
olanı yoktur.
3-
"Adaletsizlikten korkarsanız hoşunuza gidenlerden nikah edin."
"Matebe" den
kasıt kadınlardan helal olanlarla dilediğinizle idrak edebildiğinizle evlenin
manasındadır. Şu misalde denildiği gbi "tabeti's-semaretu" semere
idrak olundu veya idrak edildi. Ayetteki mefhumdan murad olunan yetim kızlara
zulmetmekten sakınılması veya kaçınılmasıdır. Bu konuda buluğa ermiş kızın
durumu diğerlerine rağmen daha hafiftir.
Rivayet edildiğine
göre bu ayet hakkında Urve Aişe'den (r.a.) ne olduğunu sormuş? Aişe de: "O
velisinin himayesinde olan kız çocuğudur. Velisi kızın malına ve güzelliğine
rağbet ettiğinden mehirinde oldukça taksirde bulunmasıdır"[4]
demiş.
Bir rivayete göre
küçük yaştaki yetimlerin durumları hakkında aşırıya gidiyorlardı ve kadınlar da
bunu yapmıyorlardı. Ve bunun üzerine ayet nazil oldu.[5]
Yani "înhiftum
ella tuksitu fil yetama" ayeti. Eğer yetimlere haksızlık yapmaktan
korkuyorsamzdır, ve onlar da budan delayi çekindiler, korktular. Zira ayette
"matabe" demiş vemen tabe" dememiş. Çünkü burada nikahı yapılıp
evlenilecek kişi sözkonusu değildir. Ancak sadece nikah mevzu bahistir. Yani
gayet güzel, şaibelerden uzak bir nikah yapınız. (Ma) harfi, burada mastar[6]
manasındadır.
"İkişer, üçer ve
dörder"
Bu sigalar müfred
adetlerin (sayı) aynısıyla tekrarıdır. Lafız ve manadaki ilk konumundan
çıktığından (udi olduğundan) sarftan menediîmişlerdir. (Gayrı munsarıftirlar).
Bilmiyorsun ki bir
(vahid) sayısı, kendisine denilen yönüyle parçalanıp bölünmediği zaman bir
(vahid) denilmiştir. Birler ise (uhad) parçalanıp bölünmeyen, müşterek kesrete
(çokluğa) bölündükleri zaman bölünmüş sayılmazlar. Keza (mesna ve sülase)
lafızları da bu adetlerde olan çokluk üzerine (kesret) hamledilmiştir.
Bu misalle ilgili
olarak Huzeli de (mesna ve mevhid) adetlerini aynı şekilde kullanmıştır:
"Velakin ehlimi
öyle bir vadiye bıraktım terkettim ki kurtlar, insanlara ikişer ve birer halde
saldırıyorlar."[7]
"Teulu"
Zulmetme ve adaletten
ayrılma manasmdadır. Aişe[8]
(r.a.) Nebi'den (s.a.v.) rivayet etmiştir:
"Kim bunu
hanımların[9]
çokluğuyla tefsir ederse, mana üzerine hamletmiş olur."
"İyal" lafzı
üzerine hamletmiş olmaz. Ancak o onların şu kavli misalidir: "Alel
mizan" yani terazinin kefelerinden biri diğerine ağır bastı, mefhum
aileleri çoğaldığında sanki onların nafakası ona ağır geldi anlamındaymış
gibi.
Bir rivayete göre
"teulu", temilu meyletmek manasmdadır. Bu konuda Ferezdak şiirde
şöyle demiş:
İki hadisede iki
tarafa meyletme durumu olduğu zaman Kureyş'ten ileri gelenlerinden bazılarının
ayağa kalkıp Sa-id'e baktıklarını görürsün. Sanki onlar ona bakmakla hilali
görüyor gibidirler."[10]
4-_"Sadukatihinne
nihleten."
Vezni şöyle: sadukatun
sudketun sidakun ve sadakun.[11]
Sa'leb'ten Nihle'nin
tümünün hibe sadak'ın ise fariza olduğu hakkında sorulduğunda şöyle dedi:
"Kişi hanımına
mihrini verirken, mehri misilden fazlasını verirdi. Boşadığı zaman ise mehri
misil dışındaki her-şeyi kadından geri alırdı. İşte Allahu teala başta verilen
ziyade şeylerin teberru ve bağıştan ibaret olduğunu açıklamıştır.
İsimlendirilmesiyle de mehri misil gibi olduğu gerekmiştir. Bir rivayete göre
Nihletun Allah'tan kadınlara olan bir hibedir.
"Henien
meria"
Afiyetle ve rahatça
yemek manasındadır. Henne etit ta-amu ve merreeni yemek bana leziz ve hazımlı
oldu demektir. Müfredi emreani'dir.
5-
"Kıyamen."
Kevvamendir. Sebep,
dayanak manasındadır. Tıpkı şöyle denildiği gibi: Tale teyluke vetevleke.
6-
"...ve fakir olduğu taktirde, örfe göre meşru surette birşey
yesin..."
İbni Abbas şöyle
demiş: Yani bu durumda olan, borç olarak yesin, imkanı olduğu zaman versin.[12]
Hasan şöyle demiş: Sarf ettiğin açlığım gidermek ve setri avret için
serfet-mişse geri verilmez.[13]
7-
"Kadınlara da pay vardır."
Ayet arapların kızlara
miras bırakmamalarının üzerine nazil olmuştur.[14]
10-
"Şüphesiz karınlarına ancak ateş tikinin iş olurlar..."
Eğer onların amaçları
ateş ise böyle olacaktır. Tıpkı diyeti alan kimseler için şöyle denildiği
gibi:
"Öyle ki
sabahlayıp sütünü sağdığınız o şey kandır. Zira sağdığınız şeyin rengi kırmızı
olmasa da."[15]
Başka biri de şöyle
demiş:
"Halid'in kanının
üzerimde olmasından korkmuyordum, öyle ki etrafı kırmızı kırmızı çizgilerle
donatılmış, kendinden geçiş halde gidip geliyordu."[16]
Onun zıddıyla şöyle
denilmiş:
"Eğer sağ olanlar
malı fidye olarak kabul etselerdi, biz onları susturmak için sel gibi dolup
taşan misali mal verirdik.
Ama kardeşleri öldürülen
kişiler bunu kabullenmediler ve buna rızanın utanç verici olduğunu belirttiler
ve süte karşılık kanı tercih ettiler."[17]
Başka biri şöyle
demiş:
"Geçti artık,
onun hırkası bembeyazdır. Ey Haciyrve Raht öyle ki kırmızımsı elbisemi
çıkartıyorum.
Hepimiz bunu seçtik.
Bak bakalım kişilerin olayları nasıl zaman üzerine kalıyormuş."[18]
Saliyen nare yasli
salyen ateşe duçar olmak girmek ma-nasmdadır. Zammeyle (seyeslevne) faili isimlendirilmeme
usulü üzerinedir.[19]
Asleytuhu naren'den türemiş onu ateşe attım anlamındadır. Asleytuhu'dan olması
da caizdir. Sallan nare veya salleytuhu; lazımi ve muteaddidirler (geçişli
geçişsiz). Hadiste de bunun gibidir:
"Utiye bi şaün
masliyetin."[20] Yani
kızarmış kuzu getirildi.
11-
"Eğer ölenin kardeşleri varsa..."
îki yahut daha fazla
kardeş (her ne kadar babayla beraber mirasçı olmasalar da) babaya yardım
amacıyla kardeşler anneyi üçte bir miras almaktan hicb (men) etmişlerdir.
Çünkü baba onlara bakım ve himaye bakımından yeterlidir. Bu ifadeye şu ayetin
bir cüz'ü haber vermektedir:
"Babalarınız ve
oğullarınız, bilmezsiniz ki dünyada ahiret için hangisi size fayda bakımından
daha yıkındır."
Yani siz bunu
bilmezsiniz ancak Allah bilir. Öyleyse maslahat ve akıbetleri bilenin emrettiği
şekilde malı taksim ediniz.
Ayette geçen
"el-Kelaletu" kişinin baba ve çocukları dışında kalan, soyundaki
akrabalardır. Bu kafayı çevreleyen kaplayan etlerin misalidir.
15-
"Kadınlarınızdan zina edenlere."[21]
Bu ayet mensuhtur.
Allahu Tealanın bunlara verdiğiçı-kış yolu bekar olanlara kırbaçlama (celd) ve
dul veya evli olanlara da recm (ölüm) vardır. İbni Bahr nesh olduğunu kabul
etmiyor. Ancak kadının kadınla başbaşa kalıp sevicilik veya kadının kadınla
livata yapma manası üzerine hamlediyor. Çıkış yolu veya çözüm: Evlenmek ve
helal olan bir usul ile korunmaktır.
16-
"Sizden zina edenlerin her ikisini..."
Mana, bir arada yalnız
kalan iki erkeğin bu çirkin fiili yaprrîaları üzerine hamlediliyor.
Buna, zamirin
tesniyesiyle, lafız cem yapılmadan müzekkere işaret ediliyor.[22]
18-
"...A'tedna..."
Hazırladık
manasmdadır. Atadtandır: Manası A'tedna mi-nel uddeti. (Onu gerekli olan
levazımdan hazırladık yaptık.) Ta harfi dal'dan tebdil edilmiştir.[23] (Ta,
dal'a kalbolmuş.)
19- "Ey
iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size helal olmaz..."
Yani onun mirasını
almak için onu hapsedip bırakmayarak zorla alıyordu. Oysa mirası alan kişi
kadından hoşlanmıyordu. Bir rivayete göre bu olay, cahiliyyeden kalma adet
olup ölünün yakım durumunda olan karısına, ölü velilerinin yaptıkları miras
veya veraset anlayışıdır bu. Dileselerdi verilen ilk mehir üzerine kadınla
evlenir himayelerine alırlardı ve başkasıyla evlendirmek isteselerdi yine
kadının mehrini alıp yerlerdi.[24]
"Bi
fahişetin"
Asilik ve hayasızlık.
Bir rivayete göre zinadır ve bunla fidye almak helaldir.
"Mubeyyinetin"
Mutebeyyineten
(apaçık). Deniliyor ki: Beyyenessub-. hu lizi ayneyn: Yani Tebeyyene. (İki gözü
olan için sabahın zuhuru apaçık ortadadır ve şair şöyle demiş:585
"Basiretlilere
orada apaçık şekilde görülüyor ki kişiler ve filleri eşittirler."
20-
"Siz iftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu geri alırmisınız?"
Yani zulmen iftira
etme gibi veya iftira edilerek sizin sahip olduğunuz şeyler onlardan kalmadır.
21-
"Efda"
Kadınla bir zamanlar
beraber oldu. "Misaken ğalizen: Sağlam bir teminat." Yani nikah akdi.
Eskiden nikahta şöyle diyorlardı: Maruf bir şekilde kadını yanında tutacağına
Allah'ın yemini üzerine olsun veya ona güzel bir şekilde destek vereceğine
Allah'a yemin eder misin?[25]
Yahut maruf şekilde onu salıvereceğine .
22-
"Babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin." Ayetteki mana mastar
üzerine bina edilmiştir. Yani nika-
hehum. Bu mastarın,
hakikat üzerine olması da caizdir. Bu halde bu mananın altına şu da girer.
Cahüiyyede helal olup, islamın gelişiyle haram olan nikahlar mef'ulun bihi manasında
olması da çizdir. Yani cahüiyye yapısında olduğu gibi babalarınızın
nikahladığı kânları nikahlamayınız.[26]
"Geçmişte olanlar
müstesna."
Yani cahiliyyede olan
buna benzer olaylar afv ve mağfiret edilmiştir. İçinde illa bulunan bütün
munkatı istisnalar (lakin) manas nidadırlar.
23-
"Sulbünüzden olan öz oğullarınızın hanımlarıyla evlenmeniz haramdır."
Ayetin bu ifadesiyle
evlatlıklar bu hükmün dışındadır. Ve emzirmeden kaynaklanan erkek çocuklar da
bu hükmün altına giriyor.
24-
"Nikahlı kadınlarla da evlenmeniz haram kılındı." Vezni Ahsene fehuve
muhsenun Eshebe fehuve musbe-
hun gibi. Eflece
muflecun misalidir. Bu üçü de şazdırlar.
El-ihsan'ın iki manası
vardır: Lazımı ve müteaddi. Lazımi manası, evlenmek manası üzerinedir. Eshele,
ehzene, esleme ve emine de olduğu gibi. Müteaddi manası nefsi evlenmeye idhal
etmek manası üzerinedir. Bu konumda fetha olması üzerine olan ittifak
(muhsanat)'tan muradın evli kadınların olduğu üzere yapılan ittifak içindir.
Çünkü evli kadınlar, kocaları dışındakilere haramdırlar.
"Mızraklarımız
evli olan kadınları bizimle nikahladı.
Öyle ki mızrakla
alınan kadınlarla evlenmek helaldir boşanmamış da olsa."[27]
Hatem ise onu ondan
önce zikretti:
"Onlar isteyerek
kızlarını bize nikahlamadılar velakin biz onları mızraklarımızla cebren
kendimize nikahladık.
Öyle ki aramızda esir
alınmış bir kadının oğlu görülse ve gazilerle karşılaştığı zaman onları
mızrakla sağdan ve soldan vurur."[28]
"Kitabellahi"
Adetteki
"kitabe" kelimesi fiili üzerine bina edilmeyen bir mastar şeklidir.
Yani Harreme zalike kitaben minallahi aleykum" Bunu, Allah'tan size gelen
bir kitab haram kıldı.
"Ananızda takdir
edip belirttikten sonra anlaşmanızda size bir günah yoktur."
Yani verilecek mehir
üzerine anlaştıktan sonra.veya bir kısmından feragat etmek veya mehri tehir
etmek üzerine.
EI-Hidn: Gizli yapılan
dost hayatı ve flörttür.
El-anetu: Zinadır. Bir
rivayete göre bekarlığın verdiği eza ve zina şehveti veya arzusudur.
25-
"Eğer sabrederseniz bu sizin için daha hayırlıdır."
Yani cariyelerle
nikahlanmakta ve onlardan olabilecek çocukların köleliğe gidebilme durumu
üzerine sabredin demek istiyor.
28-
"Allah, din hususundaki ağır teklifleri sizden hafifletmek ister."
Yani cariyeleri
nikahlama hususunda çünkü insanlar kadın hususunda zayıf yaratılmışlardır.
29-
"Nefsinizi öldürmeyin."
Yani herhangi bir
sebeple birbirinizi öldürmeyin. Ayette, bu ifade kendi nefsini öldürmekle
tabir ediliyor. Çünkü tek dinin sahipleri veya tek beyatın sahipleri bir tek nefis
gibidir. Bir rivayete göre bu kati olayı, malları haksız yere batıl
sebeplerle yemeye dönüyor. Çünkü kendi nefsine zulmedenin durumu kendini helak
etme gibidir.
31-
"Mudhalen kerimen: Şerefli bir yer."
Bir yerin ismi olması
da caizdir. Mastar olması da caizdir. Yani "Yudhilukum idhalen
kerimen." Sizi iyi ve şerefli bir yere koyar, demektir.
33-
"Her biri için varisler kıldık."
Yani akrabalardan
varisler kıldık.
"Vellezine akadet
eymanukum.[29] Yeminlerinizin bağladığı
kimselere."
Bir de elele verip
yeminle sözleşme yaptığınız kimseler.[30]
"Gecenin
karanlığı kızmış olan varlık sahibinin konağına gelip çöktüğü zaman geceler.
Yabancının konağı
yakın akrabalarının oğullarına itab ve eziyet etmeksizin şikayet ediyor."[31]
36-
"Yakın arkadaşa da..."
Bundan kasıt
karışıdır. Bir rivayete göre seferde yanına gelen arkadaşdir.
37-
"Allah'ın, kendilerine lütfundan verdiğini gizleyenlerdir."
Yani Allah'ın
kendilerine fazlından verdiği şeyleri cimrilikte mazur görerek sol ile
saklayıp inkar ederler.
41-
"Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz zaman nasıl olur?"
Yani onların hali nice
olacak. Bu gibi yerlerde hazfın olması daha beliğdir.
İbni Mes'ud (r.a.)
Nisa suresini Rasulullah'a (s.a.v.) okuyordu. Bu ayete ulaştığı zaman
Rasulullah'ın (s.a.v.) gözleri yaşarırdı.[32]
Bir rivayete göre
manası onların azabından fidye olması yönünden yerle bir olmalarını
istemeleridir.
"Allah'dan hiçbir
sözü gizleyemezler."
Yani peygamberi tasdik
etmeme yönünden, onlar gizleseler de onların azaları bunu gizlemez.
43-
"İlla abiri sebilin: Yolcu olan müstesna."
Yolcu olmanız müstesna
musallaya (mescide) ancak ruhsat veya müsamaha edilenler girebilir. Ayette
namazı kılan zikredilmemiş, çünkü namaz ona da delalet ediyor,
45-
"Allah dost olarak kafidir."
"Billahi"
deki ba harfi tekidin ittisali içindir. Çünkü "kefallahi" deki isim,
failin ittisali gibi ittisal ediyor. Ve ba harfiyle de, muzaafin ittisali gibi
ittisal etmiştir. Ve manayı kuvvetlendirip pekiştirmiştir.
"Yahudilerden bir
kısmı."
Şu kavlin sıfatının
tamamıdır:
"Elemtere ileilezine
utu nasiben."[33]
"Hadu"[34] üzerinde vakfe (durak)
yapılır. Bir rivayete göre istinaf üzerinedir. Takdiri "Minellezine hadu
ferikun yuharrifune" yahudilerden bir grup tahrif ediyorlardı. Temim b.
MukbiTin dediği gibi:
"Zaman iki
kezdir. Birinde ölür ve diğerinde yaşam için didinip çırpınır, emek sarfederim.
Bu her iki zaman ise belirli bir sahifede tescil edilmiştir.
Böylelikle ne yaşam
benim İçin hevadan ibarettir,ne de ölüm benim için daha rahat bir yerdir."[35]
46-
"Sen işit biz seni dinlemeyiz..."
Muhammed'in (s.a.v.)
Tevrat'ta bulunan isminin yerini değiştiren yahudilerin bir kısmı yukarda
ayette geçen ifadeyi söylüyorlardî. Bunu söylememizdeki amaç senin ikrah ettiğin
şeyleri duymamandır. Asıl kasıtları ise suskunluğa davet etmeleridir. Yani sen
işit dinle ben duymam işitmem havasıydı.
"Ve raina."
Bu kelime yahudilerin
yanında sövme ifade eder. Bununla onlar, kulağını sen bize ver bizi işit
manasını izhar etmek istiyorlar. İşte bu da olan şeyden uzak durma ve tahrif
etmeyi gösterir.
47-
"Hem biz bir takım yüzleri silip te enselerine çevirmeden..."
Yani onların gözlerini
enselerine döndürmekle, onların izlerini yok ederek afaki olup giderler. Ya da,
iman etsinler Muhammed'e demektir. İşte bu olaya (Kahkari) yani geriye rücu
denilir. Şair de bu manada şiirinde ifade etmiştir:
"Gözlerini
kafanın yanına koydu. Bu durum sana daha layıktır daha layık korunması
için."[36]
Başka şair de aynı
şekilde ifade etmiş:
"Seyirtiyorsun
tepmiyorsun oysa gözlerin kafanın iki çukurundadir. Korkudan gözlerin geriye
dönmüyor."[37]
53-
"İnsanlara bîr çekirdeğin zerresini bile vermezlerdi."
"Fetil" de[38]
nakir misalidir. Çekirdeğin, içindeki kıl gibi zanmsı şeydir, Nekir çekirdek
zerresinin dış yüzeyindeki şeydir. Bir rivayete göre fetil kir, pasın iki
parmak arasına bulaşmasıdır. Nekir parmakla kazılan, oyulan şeydir. Dinar vs.
gibi.
Bu iki görüşe Kuseyyir
'in şiirde dile getirdiği şahit olarak gösteriliyor:
"Her iki halimde
de beni denedin. Bir defasında iyi bir defasında da kötü oldu.
Ne cevizin ne de
kabuğun bana muti olduğunu gördün. Ve kir pas benden iniyor."[39]
51-
"Cibt ve tağuta iman ediyorlar."
El-Cibt sihirdir. Tağut[40]
şeytandır. Bir rivayete göre Cibt ve Tağut iki puttur.[41]
56-
"Derileri piştikçe azabı duysunlar diye kendilerine, değiştirerek başka
deriler vereceğiz."
Ayetteki ifadeye göre:
Aslında azabı gören ruhun kendisidir diyene hiçbir sorumuz yoktur. Ama insanın
tamamıdır diyene cevabımız şudur: Derilerin değiştirilmesi yok olmasıyla ve
yerine yenisinin gelmesiyledir. Tıpkı Hilal'in kaybolup sırlara karışıp tekrar
geri gelmesi gibi. Ve tıpkı birine bu elbise ve yüzük ile gelmemişti. Yani
başka elbise ve yüzük takarak gelmişti.
57-
"Zillen zelilen."
Yani onları gizleyecek
gölgelendirecek iyi bir yere, gölgeye koyacağız, Buradaki zil ile. şu ayetteki
arasında fark vardrr:
"Ey inkarcılar
haydi cehennemin üç çatallı duman gölgesine gidin." (Mürselat:
77/30)
Bir rivayete göre
ayetteki "zilles zelilen" cenne cununehu ve curihet cevarihahu'ya
benzer.
Şiirde olduğu gibi:
"Umeyme,
yolculardan birinin hayvanının diğer yolcuların hayvanına göre renginin
solduğunu ve onun deliliğini gizlediğini gördü ve şöyle dedi: Sen hangi
insanlardansın, sen ne olmak istiyorsun. Zira sen bir ailenin mevlasısm ki o,
ona yaklaşmıyor."[42]
58-
"Gerçekten Allah, size emaneti ehline vermenizi emreder..."
Mekke'nin fethinde
Rasulullah (s.a.v.) Kabe'nin anahtarını beni Abduddar'dan almıştı.[43] Ayet
bu konuda nazil olmuştur.
59- "Ve
ulil emri."
İbni Abbas'tan
nakledildiğine göre ayeteki ulul emr'den kasıt: Emirler veya reislerdir. Hasan,
Mücahid ve Ata'dan nakledildiğine göre alimlerdir.
"Ve ahsenu
te'vilen."
Bundan kasıt akibet ve
mercidir. Te'vilen: ala yeuludandır.
60-
"İlet tağuti."
Ayetteki tağuttan
kasıt, Ka'b b. Eşreftir.
69-
"Onlar ne güzel arkadaştırlar."
"Refiken"
kelimesinin üzerine "min" girdiğinden temyiz yapmış ve bundan dolayı
da müfred gelmiştir. .Bundan dolayı buna benzer yerlere de "min"
harfi girer.
"Refiken"in
cins ve hal manası üzerine müfred olmuş olması da caizdir. Şu söz misali:
Lillahi durruhu farisen. Yani furusiyet halinde'demektir. Bu daha evladır.
Çünkü esmau's-sıfatla temyiz pek azdır.
71-
"Huzu hizrakum."
HizrakumMan kasıt
silahınızı alın demektir. Veya düşmanınızdan sakınınız.
72-
"Gerçek sizden öylesi vardırki, ağır olacaktır." Bunlar münafıklardır.
Çünkü onlar insanları cihattan
geciktirip
alıkoyuyorlardı. Limen üzerindeki (lam) ise ibti-da içindir. Bundan dolayı isim
üzerine girmiş. İkinci lam ise kasem içindir. Bundan dolayı (nun)'u te'kid ile
beraber fiilin üzerine dahil olmuştur.
"Sanki kendisiyle
aranızda hiçbir tanışıklık olmamış gibi..."
Yani Muhammed'le
aranızda.
"Meveddetun"
tanışıklık, sevgi manasındadır. Bu kelime kavi ve temenni arasında olan bir
itirazi ifadedir. Yani "le yekulenne: diyecekler) ile (Ya leyteni kuntu
meahum: keşke onlarla beraber olsaydım) arasında bir itirazdır.
78-
"Sağlam kaleler."
Yani tahkim edilmiş
saray ve kaleler. Eşşid: Kireç ve alçıdır. Bir rivayete göre yüksek ve yüce
olan bir bina veya yapıttır. Bunun vezni sadet bina eve eşadehu ve şeyyedehu'-dur.
Suddi'den nakledildiğine göre semanın burçlarıdır. Rabi'den nakledildiğine göre
semadaki saraylardır. Bu manada Huzeli şiirinde ifade etmiştir:
"Bana diyorlar
ki; Şayet kum ile savaş durumları ve haberleri Ölüp kaybolmasaydı hakkında
denilenleri yalanlardı.
Eğer onu güneşe de
bıraksaydım yine onun gözleri ve delilleri ölümü ona götürürlerdi."[44]
81-"Taat
derler."
Yani münafıklar senin
huzurunda baş üstüne bizden itaattir veya işimiz itaattir, derler. Mahzumi de
bu manada şiirinde ifade etmiştir:
"Allah'ın ismine
andolsun senin emrin bizim itaatimiz dediler.
Ve eğer ben geri dönmemek
üzere sorumlu tutulduysam."[45]
84- "La
tukellefu illa nefseke."
Yani sen başkasına
bakma onlar dönse de, Allah yolunda sen çarpış. Nefsinin fiiliyatına bak.
85-
"Şefaeten haseneten."
Yani müminler için
olan dua ve yardım güzel bir yardımdır. Şefaattir. Şefaati seyyie: Onların
aleyhine olan dua ve yardımdır.
El-Kifl: Nasib ve
paydır. El-Mukiyt: El-hafizu'1-muktedir manasındadır. Vezni ekatehu yukituhu.
88-
"Fema lekum fil munafikine fieteyni."
Yani niçin münafıklar
hakkında ihtilafa düşüp iki grup oluyorsunuz. Bir grup onlar bizdendir
diyorlar. Bir gurup ise bizden değildir diyorlar.[46]
(Fieteyn) kelimesi hal üzerine nasbolmuştur. Şunun gibi: "Maleke kavimen
fi halil kıyami." Bazıları da (Kane)'nin haberi olduğu için nasbediyorlar.
Şöyle denilmiş gibidir: "Kem lebiste kaimen."
"Erkesehum."
Ve rekesehum: Allah,
onları günah yüzünden tersine döndürdü ve başlarını zilletten önlerine eğdirdi.[47]
90-
"Ancak o kimselere dokunmayın ki sizinle aralarında anlaşma olan bir
kavme sığınmış bulunurlar."
Yani sizin eman
verdiğiniz bir kavme giderler. Beni Mudlec hakkında nazil olmuştur.[48]
Çünkü onlarla Ku-reyş'liler arasında anlaşma vardı. Allah'ın beni Mudlec'e haram
kıldığı, Kureyş'lilere haram kıldığıdır.
"Yahut yürekleri
sıkılarak size gelenler."
Ayette geçen (hasiret)
daket (daralmak, sıkışmak) mana-sındadır. (Hasiret suduruhum) hal üzerine nasb
olmuş tur. Şu misal gibi: "Caeni fulanun zehebe akluhu" dua manası
üzerine nasbolması da caizdir. Bu halde itiraz olmuş olur.
"Urkîsu
fiha"
Her ne zaman fitneye
çağırılırlarsa, o tarafa döner içine başaşağı düşerler. Yani orada ikamet edip
dururlar.
92-
"İlla hataen: Hata ile"
İlla (Lakin)[49]
manasında olan münkatı istisnasıdır.
"Şayet öldürülen
kendileriyle aranızda antlaşma olan bir kavimdense..."
Yani Ehli kitaptan
zimmet ehli olanlardansa.
96-
"Derecatin: Dereceler"
Şu kaviden "Ecren
azimen" bedel üzerien naspolmüştur.
99-
"Çünkü Allah bunlardan o günahı umulur ki afveder..."
Ayette (asa) harfi; başkasının
durumunun terhip korkutma ve zorluğuna göre afvedilecek olanlar için
gelmiştir. Şiirde de bu durum ifade edilmiştir:
"Refah içinde
olan hiçbir kafirin kötülükten kurtulduğu görülmemiştir. Keşke Şakır bundan
kurtulsaydı."[50]
Buna benzer biri de şöyle
demiş:
"Senin yakınında
yıkık iki ev vardır. Senin evin yıkılacak üçüncü evdir.
Keşke Selame
insaflılar arasına dönseydi, zulmeden kimseler şimdi nicedir."[51]
100-
"Murağemen."
Yani her kim Allah
için hicret etmek isterse yeryüzünde çok gidecek yer ve genişlik bulur. Sanki
hicret genişlik ferahlık yeriymiş gibi ifade ediliyor. Tıpkı toplanılan kalabalık
yere müzaheme denildiği gibi.
102-
"Feyemilune aleykum meyleten vahideten."
Yani kafirler arzu
ederler ki, silah ve eşyalarınızdan gafil bulunasınız da, size ansızın yönelip
baskın yapsınlar.
103-
"Sükun ve emniyet haline geldiğiniz vakit namazı tam erkanı ile kılın.
Çünkü namaz, müminler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur."
Yani düşmandan emin
olduğunuz zaman. (Kitaben mevkutan) Muvakkat farzdır.
107-
"Nefislerine ihanet ederler."
Yani nefisleriyle
günah işleyerek hainlik yaparlar.
109-
"Haydi, siz onlara taraf çıkıp savundunuz."
Ayette geçen (Haulai)
kelimesi, kendileriyle mücadele edilen hırsız kimselerden kinayedir. Ayette
geçen (en-tum)'dan farklı olduğu için tekrar edilmiştir.
112-
"Kim kasıtlı veya kasıtsız günah kazanır da."
Kim bir hata veya bir
günah yapar da. Ayetteki ism ile hatia farklı şeylerdir. İsm'in buradaki konumu
kişinin hakkı olmadan ve caiz olmadığı halde başkasının malından almasıdır.
Buna göre mana kim bir günah işlerse Allah ile onun arasındadır. Veya kulların
hakkını gaspederek günah işlerse demektir. Böylelikle iki şekli de iki cins
altına girer. Dolayısıyla (ev) harfinin buraya girmesi uygundur. Zikredilen
suçsuz kişi: Çalmadığı halde İbni Ubeyrik'in, zırhı çalmakla itham ettiği bir
yahudi adamdır.[52]
113-
"En yudiluke."
Yani seni helak etmek
istiyor.
117-
"İlla inasen."
Yani zayıf ve aciz[53]
olan. Seyfun enis keskin olmayan kılıçtır.[54] Sen
(inas)'ın herşeyin güçsüz adi ve kalitesizinin olduğunu bilmiyor musun?
118-
"Belirli bir pay."
Yani malum olan bir
pay.
119-
"Hayvanların kulaklarını yaracaklar."
Yani onlara
emredeceğim. Develerin kulaklarını kesip yaracaklar. Bir rivayete göre
taptıkları putlara adamak için kulaklarını yaracaklar.
"Allah'ın
yarattıklarını değiştirecekler."
Yani Allah'ın dinini
değiştirecekler. Bir rivayete göre bu değişim, hayvanın yumurtalarını
(hayasını) etkisiz yapmakladır, kısırlaştırma. Bir rivayete göre
damgalamakladır. Enes, hayvanların hayalarını kısırlaştırmayı kerih görmüştür.[55]
127-
"Kitapta size okunanlar."
Yani o yüzünüze karşı
okunan kitapta ayetler vardır ki, mirasla ilgili bahsi surenin evvelinde,
ortasında ve sonunda hükmü mubeyyendir (apaçıktır).
135-
"İster üzerine şahitlik yapılan kimseler zengin veya fakir
bulunsun..."
Yani bu konuda Allahu
Teala fakire sizden daha fazla merhamet ve şefkat eder ve zengini de sizden
daha iyi durumunu bilir. Bu ayet Rasulullah'ın (s.a.v.) huzuruna gelip
birbirine davacı olan fakir ile zengin hakkında nazil olmuştur. Fakirin
zengine zulmedemeyeceğini zannetmiştir.[56]
"Hevanıza tabi
olup adaletten vazgeçmeyin."
Adaletten kasıt
haktır. Bir rivayete göre kerhen adaleti terketmeyiniz. Yani: Hevanıza uyarak
adaleti terketmeyin.
"Vein telvu: Eğer
büker"
Leva yelvi
leyyen'dendir. Dilini bükerek hakkı söylemektir. Yani adalet üzere hüküm
vermekten, şahidliğinizde doğru söylemekten dilinizi bükerseniz demektir.
"Ev tu'ridu:
Yahut kaçırırsanız."
Yani veya onu
gizlerseniz.
136-
"Ey iman edenler."
Yani geçmiş peygamber
ve kitaplara iman edenler.
"İman
ediniz."
Yani Muhammed'e iman
ediniz. Bir rivayete göre bu hjtap:
"O kimselerdir ki
ağızlarıyla iman ettik dediler, oysa onlar kalpleriyle iman
etmediler." (Maide: 5/40)
Ayetinde olan kimselere
veya-vasıflandınlanlara hitabtir.
137- "Yahudilerden o kimselerki iman ettiler
sonra kafir oldular, sonra tevbe ederek inat ettiler, sonra inkar ettiler,
sonra Peygamber'i tanımadılar da küfürde ileri gittiler..."
Yani münafıklar bunu
yaptılar. Birinci iman onların İslama giriş ve bununla kendilerine gelip mal
depolamalarıdır, îkinci imanları onların yaptığı nifaktır:
"Şüphesiz biz
onların bilinen nifaklarına iman etmişiz."
kavliyledir. Küfürde
aşırı gitmeleri şu kavil iledir:
"Biz ancak
istihza edicileriz."
(Bakara: 2/14)
138-
"Münafıklara müjdeleyiver." Bu mecaz üzeredir.[57]
Şair şöyle demiş: Bir
at ki onun için bir at ile bir ata doğru yürüdüm.
Aralarındaki
selamlaşma ise ağrılı şiddetli vuruştur.[58]
Başka bir şair şöyle
demiş: Kardeşlerinden birine bindim ta ki karşılaştığımızda, boğazından siyah
kan vesaire fışkırıyor. Tıpkı musafaha edip kucaklaşanın yaklaştığı gibi ben
de ona beyaz bir kılıçlar yaklaştım.[59]
Başka biri şöyle dedi:
"Eğer geçmişte
ona olan dostluğu ve ırkı devam eden kimsenin kardeşi olmasaydı, musafaha edip
kucaklaşan gibi ona beyaz kılıç ile yaklaşırdım."[60]
141-
"Elem nestahviz aleykum: Biz sizinle beraber değil miydik."
O münafıklar
müminlere, biz sizinle yardımlaşmada beraber değil miydik? derler. Bir
rivayete göre biz de sizinle beraber üstün gelmemiş miydik derler. İstahveze
galip gelip üstün çıkmaktır, Kıyasa göre (istehaze) olması gerekirdi, îsteaze
ve istetae'de olduğu gibi ancak ilal olmadan aslı üzere gelmiştir.
143-
"Müzebzebine."
Yani bir o tarafa bir
bu tarafa gidip tereddüt etmeleridir.
Nabiğa da şiirinde
Zebzebe'yi bu anlamda kullanmıştır:
"Bilmiyor musun
Allah sana bir sure verdi, her meliki onun yanında gidip geldiğini görürsün
Öyle ki sen bir güneş melikler ise yıldızlardır. Güneş çıktığında yıldızlardan
hiçbiri görünmez."
Bir rivayete göre
manası şu şiirde olduğu gibidir:
"Yolcuya ve onun
yanındakine hayaldir. Gidip gelen için meşakkatli bir aylık mesafedir."
Yani sallanıp endişe
ve telaş içinde olup bir yerde sabit olmayandır. Keza o münafıklarda birkez onlara
karşı kendilerini gizliyorlar birkez diğerlerine karşı kendilerini gizliyorlar.
155-
"Febima nekdihim: Bozmaları sebebiyle" Ayette geçen (ma) harfi zaid
değildir. Çünkü biz Kur'an'ı bundan tenzih ederiz. Velakin şöyledir: Bir şeyden
dolayı veya bir durum yahut emirden ötürü onlara azap ettik, onları
lanetledik, lanet ettik manasındadır.
Daha sonra bu
durumlarını onların bozdukları misakla-rma, küf ürlerine vb. durumlarına
delalet eder şekilde tefsir etmiştir.
157-
"Onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktu. Ancak zanna tabi oldular."
Yani onların Allah'ın
Rasulu İsa'yı öldürüp öldürmediklenri konusunda hiçbir bilgileri yoktur. Acaba
o muydu, değil miydi?
"Yakinen İsa b.
Meryem'i öldürmediler."
Katiyyen İsa'yı
öldürmediler ancak onlardan birine İsa'nın elbisesinin giydirilmesiyle şeklen
ve şemalen ona benzetildi onu öldürdüler İsa'yı değil. Çünkü İsa gibi gördüler.
Bir rivayete göre (ma
kateluhu yakinen) Onu ilmen bilgiyle kim olduğunu seçip çıkaramadılar.
(Katelehu)'daki (ha) harfi ise (zanne)'ye raci oluyor. (Kateltu'ş-şey'e ilmen)
ve (Kateltuhu mumareseten ve tedlilen)'de bunun gibi bir misaldir. Bir şeyi
ilmen katlettim ve onu eksersiz ve tedlilen katlettim, demektir.
Şair de şiirinde aynen
bu manada kullanmıştır:
"Dedim ki: Onu,
tabiatıyla öldürüp sizi ondan kurtaracağım. O, öldürülürken onun ölümüyle iyi
ol."[61]
Şakran, Velid b.
Yezid'e şöyle hitap etmiş:
"İşlerini gizli
durduran kimselerin durumu, emri ilmen öldüren kimselere açıklanmıştır. Senin
için, öyle ki ailesi onu tertemiz bekar olduğunu zannediyor, oysa o henüz dokuz
yaşında."[62]
Ennahiu: İlmen birşeyi
katledendir. Nahaaşsat (Koyunu boğazlamak) ta bu kabildendir.
158-
"Bilakis Allah onu kendine kaldırdı."
Yani Allahu Teala
İsa'yı Öyle bir yere kaldırdı ki kullardan hiçkimsenin gücü kudreti orada icra
edemez. İbrahim'in (a.s.) şu sözü gibi:
"Muhakkak ki ben
Rabbime gidiciyim."
(Saffat: 37/99)
Yani Rabbimin, bana
emrettiği yere gidiyorum.
159-
"Yahudi ve hiristayanlardan hiç kimse yoktur ki ölümünden önce ona iman
etmiş olmasın."
Yani ehli kitaptan
olanların tümü Mesih İsa'ya (a.s.) iman edecekler.
Ahadun: Kelimesini
sürekli üzerine istisna giren nefyi için takdir et.
"Kable mevtihi:
Ölümünden önce"
Semadan indikten sonra
Mesih'in (a.s.) (İsa) ölümünden önce demektir.
Bir rivayete göre Kitabi'nin
ölmeden önce gözüyle görmesi esnasındadır.
Şehr b. Havşeb
Muhammed b. Hanefiyye'den rivayet etmiştir ki, Haccac ona bundan sorduğu zaman
şöyle demiş:
"Onu aynı
Safiye'den aldım."[63]
162-
"Namazı dosdoğru kılanlar"
Medh (övgü) üzerine
naspolmuştur. Bu arap kelamında herşeyden daha meşhurdur.
Aişe'den rivayet
edilen hadislerde, Aişe Urve'ye şöyle dedi şeklindeki rivayetler sahih
değildir. "Ya Buney (Yani ey oğulcuğum): Bu durum yazarların (Kuttab)
hataya düştükleri şeylerden biridir.[64]
Bir rivayete göre
takdiri şöyledir:
"Ve'1-mu'minune
yu'minune bima unzile ileyke ve ilel mukimune's-salate."
Veya:
"Yu'minune bima
unzile ileyke vebil mukimines-salate" dir. Yani müminler kitabı ve
müminleri tasdik ediyorlar. Şu ayette olduğu gibi:
"Yu'minune
billahi ve yu'minune lil mu'minine."
(Tevbe: 9/61)
Sonra:
"Zekatı
verenler."
îsti'naf olduğu için
ref a olmuştur.
166-
"Lakin Allah sana şehadet ediyor."
Çünkü Yahudiler
demişti ki: "Allah'ın indirdiğine şehadet etmeyiz." Bunun üzerine
Allahu Teala mucizelerle beyan etti ki Kur'an'ı kendi ilmi dahilinde
indirmiştir.
170-
"İman etmeniz sizin için daha hayırlıdır."
Zamirin Gevabı
üzerinedir. Yani:
"İman edin ki
size hayırlı olsun."
Keza şu ayet de
böyledir:
"Vazgeçin sizin
için hayırlı olur."
(Nisa: 4/171)
Yani bundan vazgeçin
hakkınızda hayırlı olur.
176-
"Şaşırırsınız diye, Allah size açıklıyor."
Yani Allah'ın
açıklayışı olmasaydı şaşırırdınız. Bir rivayete göre manası:
"Allah onun
kerahetini size açıklamasaydı şaşırdınız."[65]
[1] İbni Abbas'tan nakledildiğine göre şöyle demiş:
"Nisa suresi Medine'de nazil olmuştur." İbni Abbas'tan nakledildiğine
göre şöyle demiştir: "Kim Nisa suresini okursa, Feraiz ilimlerinden neyin
olup olmadığım öğrenmiş olur."
[2] İbni Cerir, İbni MUnzir ve İbni Ebu Hatem'in
(Tesaelune bihi vel-erham) hakkında Mücahİd'in şöyle dediğini nakletmişler:
"Es'eluke billahi ve birrahimi). Hasan'dan nakledilen görüş: Kişinin şöyle
demesidir demiş: Seni Allah'a ve akrabalık bağlarını pekiştirmeye
çağirıyorum'dur. Tefsiri Taberi: 4/227.
[3] Hamza'nın kıraatına göredir.
[4] Bunu Buhari, Müslim, Nesai ve diğerleri rivayet
etmişler. Feth'ul-Bari: S/239; Müslim: 3018.
[5] Said b. Mensur, Abdubnu Humeyd, Ibni Cerir, İbni
Münzir ve İb-ni Ebu Hatem'in Said b. Cübeyr'den naklettikleri hadis şöyle:
Allahu Teala Muhammed'i (s.a.v.) Peygamber olarak gönderdiği zaman insanlar
cahiliy-ye adeti üzerindeydiler. Ancak herhangi bir şeyle emrolunmak ve ondan
nehyedilmeleri gibi bir durum yoktu. Ve onlar devamlı yetimler khakında soruyorlardı.
Kadınların ne adı geçerdi ne de kaç tanesiyle evlenme sayısı. Bunun üzerine
Allah bu ayeti nezil etti. Kişi o zamanlar dilediği kadar kadınla evlenirdi.
Ve yetimlere zulmetmekten korktuğunuz gibi kadınlara zulmetmekten ve onlara
adeletsizce davranmaktan da korkun dedi. Ve evlenilecek kadın sayısını da
dörde indirgedi ve sınırladı.
[6] Bukai şöyle demiş: Kadınlar aklen ve dinen noksan
olduklarından, cansız varlıklar için kullanılan (ma) harfiyle onlan tabir
etmiş ve onlara karşı yumuşak davranılmasına ve haklarına tecavüz edilmemesine
dikkat çektirmek istenmiştir. Nazmu'd-Durer: 4/179.
[7] Beyit Saide b. Cüeyye Huzeli'nindir. Sibeveyhin
şevahidlerin-dendir. Seyrafi Şerh'ul-Ebyat'ta zikretmiş: 2/235. Divan
Huzeliyin: 1/236; Muhasses: 13/121; Lisan: 18/81; Tefsiri Kurtubi: 5/16;
Mecazu'l-Kur'an: 1/114; İktidab sh.: 438.
[8] İbni Münzir İbni Ebu Hatim ve İbni Hibban'ın
sahihlerinde çıkardığına göre Aişe (r.a.) Nebi'nin (s.a.v.): "Ella
teulu" hakkında şöyle dedi demiş:
"Ella tecıım
(zulmetmemeniz) manasmdadır.
" İbni Ebu Hatem, Babam bu hadis hatadır dedi diyor. Sahih olan ise
Aişe'den mevkuftur. Durru'l-Mensur: 2/430.
[9] Bu görüşün sahibi İmam Şafii'dir. Zeyd b. Eslem'den
(Zalike edna ella teulu) hakkında şöyle dediği rivayet edilmiş: Şöyle dedi
diyor:
"Zalike edna ella yuksire men teulune." Bazıları bunun
Şafii'ye nis-betini kabul etmemişler ve onu bu konuda hatalı bulmuşlar. Bu
kelimenin (Ale'den değil de eale'den) olduğunu zannetmişler. Lakin Ezheri
Teh-zibul-luğa'da Kesai'den şöyle nakletmiş: "Aler-raculu" Adam fakir
oldu" manasmdadır. (Eale) iyali ailesi çok oldu manasmdadır. Bazı arap fasih
lisancilar şöyle dedi diyor: (Ale-yeulu) çoluk çocuğu ailesi çok oldu
manasmdadır. Ezheri buda Şafii'nin görüşünü teyid ediyor diyor. Çünkü Şafii de
fasih bir araptır. Ve kendisi bizzat hüccettir. Zira Kesai arap-lardan ancak
hıfzettiğini ve dabtettiğini zikrediyor. Ahkamu'l-Kur'an İl-kiyal Herasi:
1/323; Tefsiri Hazin: 1/322.
[10] Beyitler Ferezdak'ındir. Saİd b. As'ı medhediyor.
Beyitler: Hazanetu'1-Edeb: 6/347; Şerhu'l-Hamase-Tebrizi'nin: 4/62; Tabakat
Şuara sh. 112; Eğani: 19/21; Divanı: 424.
[11] Ahfeş şöyle dedi: Sadukatunı'un müfredi saduketun'dur.
Beni Temim'liler sudkatun demişler. Meani'l-Kur'an Ahfeş: 1/226.
[12] Mahtuta'da (ferden) geçer ama hatadır. İbni Cerir'in
çıkardığ-na göre İbin Abbas ayet hakkında şöyle demiş: Eğer zenginse yetimin malından,
bir şey yemesi helal değildir. Eğer fakir ise ondan borç niyetine yesin. Hali
vakti yerinde olduğu zaman borcunu versin. Maruf şekliyle yemek budur. Tefsiri
Taberi: 4/256.
[13] Bu görüş Ahmed, Ebu Davud ve Nesai'nin İbni Ömer'den
çıkardıklarına te'yid mahiyetindedir. Biri Rasulullah'dan (s.a.v.) sorup şöyle
dedi:
"Benim malım
yoktur ama yetimlerim var" dedi. "Ne yapayım?" Rasulullah
(s.av..) şöyle dedi:
"Yetimlerinin
malından ye ama ne israf et ne hakta haddini aşıp sarfetme ne de malını onun
malıyla koruyup biriktir..."
Sünen Ebu Davud: 2872; Nesai: 6/256.
[14] İbni Ebu Hatem Said b. CUbeyr'den şöyle nakletmiş:
Cahiliye ehli ne kadınlara ne de küçük çocuklara miras vermiyorlardı. Mirası sadece
yaşlı erkeklere veriyo/lardı. Bunun üzerine ayel nazil oldu:
"Erkeklere de pay vardır.."
[15] Beyitler Ebu Temmam'ın Vahşiyat'mda: 383'te muhakkik
tarafından nisbetsizdir. Hayavan: 3/105. Meani'l-Kebir: 2/1019. Beyit Halid b.
Alkame b. et-Tayfan'indir. Cerir ve Farezdak'Ia aynı asırdaydı.
[16] Onu bulamadım.
[17] Mahtuta'da: Mufimen yerine munimen gelmiş hatadır.
Beyitler Divan'ul-Hamase'de ve nisbetsizdirler: 1/117; Bahm'l-Muhit: 1/492;
Durru'l-Masun: 2/242. Diyet olarak verilen deveye kinayeten sütü getirmiş
çünkü süt te devedendir.
[18] Beyitler Eziri''en olan beni Kebir'den bir adama
aittir. Esnan daniin maaniş-şiir'indc sh. 24. Haciyr ve Raht'm babalan
öldürüldü. Bu şair ise babasının karım istedi ve kardeşi Hacyr istemedi ve
diyete razı oldu. Ellehak: Beyazdır.
[19] O İbni Amr ve Şu'be'nin kıraatına göredir. İthaf sh:
186.
[20] Hadis Nihayet İbni Kesir'de: 3/50'dedir. Ebu Davud
muhtelif rivayetlerle çıkarmıştır: Hayber yahudilerinden bir kadın kuzuyu (şat)
zehirleyip kızartarak Rasulullah'a (s.a.v.) getirdi. Rasulullah (s.a.v.) ön kolunu
alıp biraz yedi ve arkadaşlarından bir gurup ta yediler ve daha sonra
Rasulullah (s.a.v.) onlara:
"Ellerinizi etten
çekin" dedi ve Yahudi kadına birini gönderip yanına çağırttı ve ona:
"Sen kuzuyu
zehirledin mi?" dedi. Yahudi kadın:
"Kim sana haber
verdi" dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"Yediğim ön kol
haber verdi" dedi. Kadın:
"Evet" dedi.
Rasulullah:
"Bunu yapmandaki
amacın neydi?" dedi. Kadın:
"Dedim ki eğer
Peygamberse ona zarar yermez, eğer Peygamber değilse ondan kurtuluruz."
dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) kadını cezalandırmayıp affetti. Koyunun
etinden yiyen bazı sahabiler de vefat ettiler. Bundan dolayı Rasulullah
(s.a.v.) iki kürek aralığına hacamet yaptırıp kan aldırdı."
Sünen Ebu Davud (Babu fimen seka reculen sümmen ev etamehu şey'en
femate.) Mealim Sünen: 4/6.
[21] "Vellati ye'tinel fahişete min nisaikum..."
Ayeti mensuhtur. Abdubnu
Humeyd ve Ebu Davud Sahih'inde İbni Cerir ve İbni Münzir'in naklettiklerine
göre Katade bu ayet için şöyle demiştir:
"Bu zina cezasının
başlangıcıydı. Kadın hapsedilir, herkes ona eziyet cefa verir, söz ve sövme
ile onu kınayıp utandırırlardı. Daha sonra Allahu Teala Nur süresindeki ayeti
nazil edip:
"Allah onlar İçin
bir çıkış kıldı."
Ayetini lütfetti. Ve
daha sonra sünnette evli olanları taşlanarak rec-metmeyi bekar olanlara da yüz
kırbaç vurulmasını ve bir sene sürgün edilmeleri üzerine uygulamalı olarak
başlayıp sürdü. Durru'l-Mensur: 2/456.
Taberani ve Beyhaki
İbni Abbas'm şöyle dediğini çıkarmışlar: Nisa süresindeki hükümler nazil
olduğunda Rasulullah (s.a.v.):
"Nisa suresinin nüzulünden sonra hapsetme yoktur" dedi.
[22] İbni Cerir İbni Munzir ve îbni Ebu Hatem'in
çıkardıklarına göre İbni Abbas ayet hakkında şöyle demiş:
"Kişi zina ettiği
zaman kınama ve ayakkabıyla vurularak ayıplanıp eziyet ediliyordu. Allahu
Teala bu ayetten sonra şu ayeti nazil etti:
"Zina eden kadına
ve zina eden erkeklerden her birine yüz kırbaç vurun."
Hernekadar evli olanların hükmü Rasulullah'ın (s.a.v.) fiili sünnetinde
recm de olsa bu böyledir. Durru'l-Mensur: 2/457; Tefsiri İbni Cerir: 4/292.
[23] îbni Manzur şöyle demiş: "Yakub'un zikrettiğine
göre (A'ted-dethu)'daki ta harfi (A'dedethu)'daki dalın yerini bedelen
gelmiştir. Mesela şöyle denilir: A'tedtuş-şey'e ve A'dedtuhu fehuve mii'tedun
ve A'tidun. Ayetteyse: "İnna A'tedna liz zalimine naren) şeklindedir.
Lisan A'tide: 3/279.
[24] Buhari, Ebu Davud. Nesai ve Beyhaki'nin çıkardıklarına
göre İbni Abbas ayet hakkında şöyle demiş: Adam öldüğü zaman, adamın velileri,
kadını Üzerinde daha fazla hak sahibiydiler. İsteselerdi velilerinden biri
onunla evlenir isteselerdi başkasıyla evlendirirlerdi ya da hiç
evlendirmezlerdi. Onlar kadın üzerinde ailesinden daha fazla hak sahibiydiler.
Ayette bu konuda nazil olmuştur. Feth'ul-Bari: 8/245; Sünen Ebu Davud: 2089.
[25] Abdurrezzak Abdubnu Humeyd ve İbni Cerir'in
çıkandıklan-na göre Katade bu ayet için Şöyle demiş: Bu, Allah-u Teala'nın,
kadınları için, erkekler üzerine almış olduğu bir karar veya hükümdür: Ya maruf
bir şekilde yanında tutmak ya da güzel bir şekilde salıvermektir. Ve nikah akdi
sırasında şöyle birsöz alınırdı. Onları maruf bir şekilde yanında tutacağına
Allah'a yemin eder misin? Veya güzel bir şekilde salıvereceğine dair yemin
eder misin?
İbni Ebu Şeybe çıkarıp şöyle demiş: Enes b. Malik kızlarından birini
veya ehlinden bir kadını evlendireceği zaman kocasına şöyle derdi: Onu mâruf
bir şekilde yanında tutman üzere veya maruf bir şekilde salıvermen üzere
seninle evlendiriyorum. Durru'l-Mensur: 2/467; Tefsiri Taberi: 4/316.
[26] Feryabi, İbni Münzir, Taberani ve Beyhaki'nİn
çıkardıklarına göre Ady b. Sabit şöyle demiş:
"Ebu Kays b. Eslet
vefat etti. Ensar'm salihlerinden biriydi. Oğlu Kays babasının hanımıyla
nişanlandı ve kadın ona şöyle dedi:
"Zira ben seni
çocuğum yerine sayıyorum sen kavminin salihlerinden-sin. Velakin sen git
Rasulullah'dan (s.a.v.) bu şeyi sor" dedi. Kadın Ra-sulullah'a (s.a.v.)
gelip şöyle dedi:
"Ebu Kays vefat
etti." Rasulullah da {s.a.v.):
"Hayırdır"
dedi. Kadın:
"Oğlu Kays ta
benimle nişanlandı -üstelik o kavminin salihlerin-dendir. Zira ben onu oğlum
yerine sayıyorum. Buna ne dersin?" dedi. Rasulullah (s.a.v.):
"Evine dön"
dedi. Bunun üzerine:
"Babalarınızın
nikahladığı kadınları kendinize nikahlamayınız." ayeti nazil oldu.
Esbab-ı Nüzul Vahidi sh.: 84; Durru'l-Mensur: 2/468.
[27] Beyit, Edva'ul-Beyan'da: 1/320; TabakatFuhu'l-Şuara:
1/336 kıssasiyla beraberdir. Divanı: 586 burada da kıssasıyladır. Eğani: 19/14;
Bahru'l-Muhit: 3/214; Akdu'l-Ferid: 6/197.
[28] Beyitler Mahtuta'da hatalarla beraber birbirine
girmiş. Za-mahşeri beyitleri Ali b. Mağmur'e nisbet etmiş iki beyitte de
kıssayı zikretmiş. Rabiu'l-Ebrar: 3/14; Akdu'l-Ferid: 7/123. Burada tjeyitleri
Hatem Tai'ye nisbet etmiş. Divanı: 295.
[29] Elifsiz olarak (Akadet): Asım, Hamza, Kesai ve Halef
okumuşlardır. Diğerleri elif ile (Akadet) okumuşlar. Müfaale babmdandir. Yemin
eden yeminini diğerinin yemini üzerine koyarak halîfine şöyle derdi.
"Demi demuke"
yani kanım senin kanındır ve "Se'ri-se'ruke" yani benim intikam ve
öcüm seninkidir ve "harbi harbuke" benim harbim senindir ve
"terisuni ve erisuke" sen bana ben sana varis olurum. Böylece
halifinin malının altıda birine varis olurdu ve sonra neshedildi. Yani "Benim
kanım senin kanın benim İtkimamım senin intikamındır, benim harb etmem senin
harbetmendir bundan böyle sen bana ben de sana mirasçı olurum derdi." Şu
ayetle nesholmuştur:
"Veulu'l-erhami
ba'duhum evla bî ba'din."
İthaf sh.: 189.
[30] Mahtuta'da hı ile (hulefadır) ama yanlıştır.
[31] Beyitler Sahru'I-Gay Huzeli'nindir. Divan'mda mugadib
yerine muharib garip yerine kebir gelmiş. Yebitu sözü bir darbı meseldir.
Di-yorki: Tıpkı ailesine ve çocuklarına huylanan yaşlı, şerefli birinin
bîrşey-ler demesi gibidir. Şefıf: Eziyettir. Diyor ki o yaşlıydı ailesine
kızmış, serzenişte bulunmuş ve onlardan uzaklaşıp gilmişti.
Divanu'İ-Huzeliyin: 2/23.
[32] Hadisi Buharı, Müslim, Tirmizi, Nesai, Ahmet ve
Beyhaki, ÜV ni Mes'ud'dan nakletmişler. İbni Mes'ud, Rasulullah (s.a.v.),
"Gel Kur'an'i oku bana." dedi diyor. Ben de: "Kur'an sana
vahyedildiği halde ben mi sana okuyacağım?!" dedim. Rasulullah (s.a.v.):
"Evet, Ben benden
başkasından okunup duymaktan hoşlanıyorum." dedi. İbni Mes'ud Nisa
suresini okudum ve
"Fekayfe îza cina min külli ümmetin bi Şehidin" ayetine
ulaştığım zaman bana "Hasbukelan" yani biraz bekle dur dedi. Bakiim
ki gözlen yaşanyor. Dumı'I-Mensun 2/241; Peth'ul-Bari: 8/250; Müslim ve
Miss-ned: 1/380; Aridetu'I-Ahvezi: 11/157.
[33] Ferra: "Minellezine hadu" hakkında şöyle
demiş1, eğer istersen: "Elemtere ilellezine utu nesiben minel kitabi
minellezine hadu yu-
harrifunel kitabe"
ayetine muttasıl yaparsın. Dilersen münkatı yaparak istinaf edersin, manası
şöyle olur:
"Minellezine hadu, men yuharrifune kelime." Meani'l-Kur'an
Fena: 1/271.
[34] Eşmuni şöyle demiş: "Nesiren" üzerinde vakfe
(durak) yapmak kafidir. Eğer "minellezine" mukadder haber yapılırsa
ve "yuharrifu-ne"de ref mahallinde mahzuf olan mevsufa da sıfat
cümlesi olursa, veya şöyle dersin:
"Mübteda hazf
edilmiş na't ta onun makamına geçmiştir. Vekeza "mi-neüezine" mahzuf
olan mubtedanin haberi de oîsa durum aynıdır. Yanu "Humullezine
hadu." Eğer "minellezin" kavlini istedikleri failden hal yapsalar
veya şu kavldekine mevsul için beyan yapsalar "elemtere illelezi ne
utu" vakfe (durak) yapılmaz. Çünkü kiîap verilenlerden kasıt Yahudi ve
Hristiyanlardır. Veya "e'daikum" kavline beyan yapıp ikisi
arasın-dakine itirazİ de yapılsa veya (nesiren)'e ta'lik yapılsa yine durum
aynıdır. Menam'1-Hedy: sn.: 101.
Mananın daha iyi
açıklanıp anlaşılması için ayetin tamamını zikrediyoruz. "Elemlere
illelezine utu nesiben mine] kitabı yeteraned dalalete ve yuridune en tedillus
sebil. Vallahu A'lemu bia'da ikum vekefa bila-hi veliyyen vekefa billahi
nesiren, minellezine hadu yuharrifunel kelime anmevadihi."
[35] Beyitler İslami şair olan İbni Mukbil'indir.
Hazanetu'1-Edeb: 5/58; Divanı: 24; Birinci beyit: Ruhu'l-Meani: 5/46;
Şerhu'l-Ebyat Sey-rafi: 2/114; El-Muktedebb: 2/136. Lisan mad. Kedeha.
[36] Beyit Amr b. Mulkit'indir. Cahilidir. Sahibiy sh.:
148; Tevil Müşkil Kur'an: 549; Hamaset Basriye: 1/88; Nevadir Ebu Zeyd sh.: 62;
Emali İbni Şeceri: 1/116; Muğni lebib rakam: 691; Meani'l-Kebir: 2/899; Mücmel:
1/483. Kaili belirsizdir. Muhakkik.
[37] Meani'I-Kebİr: 2/899. Nisbetsiz. Son mağlup olmuşken
gözlerinde en sendedir.
[38] Nisa'daki 49. ayeti kastediyor: "Vela yüzlemune
fetilen."
[39] İki beyit te divanında yoktur.
[40] Allah'ın şu kavlidir:
"Yu’minune bilcibti vet tağut." (Nisa: 4/51)
[41] Bu görüş İkrime'nindir. İbni Cerir ve Abdurrezzak
ondan nakletmişler.
[42] Lisan'dadır. Nİsbetsizdir. Madde Çenene.
Înbahu'r-Ruvat: 3/134; Mecalisu'l-Ulema sh.: 16. Beni Kalap'tan bir adamın
beyitidir. En-Nedv: Seferden dolayı takatsiz, mecalsiz kalan hayvandır.
[43] Bu ayet hakkında İbni Münzir ve İbni Cerir İbni
Cüreyc'ten şöyle dediğini nakletmiş: Osman b. Talha hakkında nazil olmuştur.
Rasulullah (s.a.v.) ondan Kabe'nin anahtarını aldı Mekke'nin fethinde Kabe'ye
girdi. Kabe'den çıktığı zaman da bu ayeti okuyordu. Osman'ı çağırıp anahtarı
tekrar verdi. Durru'I-Mensur: 2/570; Tefsiri Taberi: 5/145.
[44] İki beyii Ebu Zueyb Huzeli'nindir. Arkadaşına ağıt
olarak dile getirmiş. Divanı: sn.: 13.
[45] Beyit Ömer b. Ebu Rabia Mahzumi'nindir. Divanı sh.:
113. Muğni Lebib Rakam: 1069. Emali İbni Şeceri: 1/320.
[46] Buharı, Müslim, Ahmed ve diğerlerinin Zeyd b.
Sabit'ten naklettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) Uhud'açıktığı sırada,
beraberinde giden bazı insanlar geri döndüler. Bu olayda onun ashabı iki gruba
bölündüler. Bir grup dönenleri öldürelim, diğerleri de hayır diyorlardı. Bunun
üzerine
"Fema lekum
filmunafikine" ayetinin tamamı nazil oldu. Rasulullah (s.a.v.):
"Bu ayet güzel bir hoşnutluk ve tam tevafuktur" dedi. Zira
ayet, tıpkı ateşin demirin kir, paslarını giderdiği gibi kötülük ve nahoş durumları
nefyediyor. Fethu'I-Bari: 8/256; Müsned: 5/184.
[47] Tasti Mesail'inde İbni Abbas'tan şöyle çıkarmıştır.
Nafi b. Ezrak ona (Erkesehum) ayeti hakkında sorduğunda İbni Abbas ona yaptıklarıyla
onları cehenneme hapsetti demiş.
"Araplar bunu
biliyor mu?" dedi. O da:
"Evet, sen Umeyye b. Sait'in şürindeki şu sözü duymadın mı?"
dedi. Zira onlar asi oldukları ;çin cehenneme atıldılar ve.onlar yalan iftira
ve batıl şeyler söylüyorlardı.
[48] İbni Ebu Şeybe ve Ebu Nuaym, Hasan'dan çıkardıklarına
göre Süraka b. Malik el-Mudlec onlara anlatıp şöyle dedi:
Rasulullah (s.a.v.)
Bedir ve Uhud ehline çıkartma yapıp zaferle çıktığında civardakiler müslüman
oldular ve Süraka şöyle dedi:
"Duydum ki o,
Halid b. Velid'i kavmim olan beni Miidlec üzerine gönderiyor ona gelip şöyle
dedim: Seni sükunet ve hoşgörüye nimete davet ediyorum. Peygamberin
etrafındakiler (meh) vazgeç bırak dediler. Rasulullah ta (s.a.v.) onlara
"Onu bırakın ne istiyor?" dedi. Süraka:
Duydumki sen Halid b.
Velid'i kavmimin üzerine göndermek istiyor-muşun, ben de bundan vazgeçmeni
istiyorum. Eğer senin kavmin müslüman olurlarsa onlar da müslüman olup İslama
girerler, eğer müslüman olmazlarsa, senin kavminin kalbine onların korku vee
ndişesi düşmesin merak etmeyin." dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.)
Halid'in elinden tutarak:
"Onunla beraber
git onun dediğini yap." dedi. Halid b. Velid onlarla, Rasululîah'a
(s.a.v.) herhangi bir çıkartma bulunmamaları üzerine karşılıklı bir sulh
yaptı. Eğer Kureyş'liler müslüman olurlarsa onlar da onlarla beraber müslüman
olacaklardı. İnsanlardan kim onlara ulaşırsa, ayenn ahidlerinin misli üzerine
olacaklardı. Bunun üzerine "Veddu lev tekfurune"den (illellezine
yeşilime ila kavmin "e kadar ayet nazil oldu. Onlara kim sığınırsa,
onlarla da ahd yapmış gibiydi. Durru'l-Mensur: 2/613.
[49] Reviyani, İbri Mende ve Ebu Nuaym, Bekr b. Harise
el-Cuhe-ni'den şöyle dediğini ^karmışlar: Ben Rasulullah'm (s.a.v.) gönderdiği
bîr seriyyedeydim. Fiz ve düşmanlar çarpışıyorduk. Bir müşriki yakaladım
üzerine çöktüm. îslamla benden kurtulmak istediyse de onu öldürdün. Bu durum
R&sıılullah'a ulaştığı zaman bana kızdı benden uzaklaştı, liumın üzerine
ayei nazil oldu. O da benden razı oldu ve yaklaştı.
[50] Beyiti bulamadım.
[51] Beyitler; Ali b. Nasr b. Besam'ındır. Vezir Ubeydullah
b. Süleyman için söylemiştir. Beyitler: Sealibi'nin iktibas'ında: 144; Şerh
Nechü'l-Belağa: 4/347.
[52] İbni Ebu Hatem'in Atiyye Avfİ'den çıkardığına göre
Tüme b. Ubeyrik denilen biri, Rasulullah (s.a.v.) zamanında bir zırh çaldı ve
olay Nebi'ye (s.a.v.) iletildi. Zırhı da başkasının evine atarak sonra arkadaşlarına:
"Gidin, Nebi'nin (s.a.v.J yanında beni yargılayıp ve beni mazur görün,
zira zırh falanca yahudinin evinde bulundu." dedi. Onlar da gidip onu
Rasulullah'a (s.a.v.) mazaretini bildirdiler. Bunun üzerine bu ayet nazİ oldu.
Durru'l-Mensur: 2/676.
[53] Said b. Mansur'un naklettiğine göre Hasan şöyle demiş:
Her arap kabilesinin bir putu vardı, onlara beni Fulan'ın unsa'sı (putu) diye
isimlendiriyorlardı. Bunun üzerine bu ayet nazil olmuştur.
[54] Sayfın keham veku haym: Vuruşlarda kesmeyen veya
keskin olmayan kılıçtır.
[55] İbni Cerir nakletmiş tir. 5/283.
[56] İbni Cerir'İn çıkardığına göre Suddi şöyle demiş: Ayet
Nebi (s.a.v.) hakkında indi. Kendisine fakir ve zengin İki kişi davalarına bakması
için geldiler. Onun tavrı fakirden yana olup, zengine zulmedeceğini
sanmıyordu. Allahu Teala ikazda bulunarak, zenginve fakirlere adaletin
uygulanmasını istedi. Durnı'l-Mensur: 2/715; Tefsiri Taberi: 5/321.
[57] Müjdelenecek olan da acıklı bir azaptır. (Mütercim).
[58] Beyit, Amr b. Mad Yekribi'nindir. Hasiyet Şeyhzade:
1/206; Şerh Ebyati'l-Keşşaf: 68; Muktedeb: 2/20; Hasais: 1/368. İbni Yaiş:
2/80; Şerh Muallakat İbni Nehhas: 2/33.
[59] İki beyit: Karvaş b. Havt'indir. Sanaateyn: 253.
[60] Betiyler, Beyan ve't- tebyin'de: 1/185. Nisbetsizdir.
İki beyit, Ebu İshak Talebi'nindir. El-Muvazenet. Li'1-Amidi: 100; Mahtuta'da;
Ahu men yerine uhra gelmiş, Denevtu yerihe deleftu gelmiş, medam yerine me-lam
gelmiş hepsi hatadır. İkinci beyiti, Makamatu'l-Hemezani: 195.
[61] Beyit Ahtal'ındır. Etayyib yerineve hubbe rivayet
ediliyor. Mesela katefe'l-hamre (içkiyi katletti) Yani suyu karıştırarak
içkinin keskinliğini kırdı demektir. Hazanatü'1-Edeb: 9/430; Şerh İbni Yaiş:
7/129; Sır-ru's-sanaa: 1/159; Lisan madde: Katele. Divan Ahtal sh.: 224; Tab/ra
ve't-tezkira: 1/281.
[62] Velid'in katli hakkındaki bu beyit Şakran
Sulamİ'nindir. Müç-teba İbni Düreyd sh: 95. Şerh Ebyat Sibeveyh İİ ibni
seyrafi: 1/587. Bi-rincis Mücemel sh.: 86. Taç: Nahaa. Mahtutede Rabbah'a
yerine Rabestuma gelmiş hatadır.
[63] Abdubnu Humeyd ve İbni Münzir, bu ayet hakkında Şehr
b. Havşeb'den şöyle çıkarıp nakletmişler:
"Ve in min ehli'l-kitabi illa leyu'mineime bihi kable
mevtihi."
Muhammed b. Ali b. Ebu
Talib (Ibnu'l-Hanifiyye)'den nakledildiğine göre şöyle demiş:
"Ehli kitaptan
olanların hepsine melekler gelip önlerinden ve arkalarından vururlar. Sonra
şöyle denilir:
'^Ey Allah'ın düşmanı,
İsa ancak Allah'ın ruhu ve kelimesidir. Sen AIlah'a yalan isnat edip dedin ki
İsa Allah'tır. İsa ölmedi. Fakat îsa semaya kaldırıldı, o kıyamet saatinden
önce tekrar inecektir. Ona bütün Yahudi ve hristiyanlariman edecekler.
Durru'I-Mensur: 2/734.
İbni Münzir'in
çıkardığına göre Şehr b. Havşeb Haccac şöyle dedi demiş:
"Ey Şehr, Allah'ın
kitabında olan bir ayeti her okuduğumda, kendi nefsimde ondan birşey arız olup
zuhur ediyor. Şu ayettir der:
"Vein min ehli
kitabı illa leyu'mînenne bi kable mevtihi."
Ben esirleri getirip
boyunlarım vuruyorum, birşey diyorlar ama işitemiyorum. Ona dedim ki:
"Sana başka bir
şekilde iletilmiştir. Hristiyamn ruhu çıktığı zaman, melekler ona arkasından ve
önünden vururlar ve derler ki:
"Ey Habis senin
Allah zannettiğin veya Allah'ın oğlu zannettiğin veya üçün üçüncüsüdür
zannettiğin o Mesih (îsa), Allah'ın kulu, ruhu ve kelimesidir. Ama imanın
fayda sağlamadığı zamanda iman ederler. Yahudilerin ruhu çıktığ ızaman,
melekler onlara arkalarından ve önlerinden vururlar. Ve derler ki:
"Ey Habis!
Öldürdüğünüzü zannettiğiniz Mesih (îsa) Allah'ın kulu ve ruhudur." Haccac
bana:
"Bunu nerden
aldın?" dedi. Ben de:
"Muhammed b. Ali'den"
dedim. Haccac:
"Tam madeninin
yerinden (yani aslından) almışsın." dedi. Şehr b. Havşeb:
"Evet vallahi. Bunu Ümmü Seleme bana anlattı, velakin ben onan gazabını
getirmek istedim" dedi, Durru'I-Mensur: 2/734.
[64] Tefsiri Kurtubi: 6/14; Meani'z-Züccac: 2/131.
[65] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan,
Tevhid Yayınları: 1/287-319.