MAİDE SURESİ[1]

 

2- "Allah'ın şeairlerini helal kılmayın."

Haccın menasiklerine ve adetlerine sakın hürmetsizlik et­meyin demektir.

"Hedy."

Yani ne de Beyt'e ulaşmadan önce ona hediye edilecek kurbanı kesin.

"Gerdanlıklar."

Yani ne de gerdanlıklara.

Cahiiiyye adetinde kişi kendisinin güvende olması için gelir haremi şerif ağaçlarının kapçıklarını veya kabukları­nı soyar boynuna gerdanlık yapardı. Şair Huzeli'nin de şi­irinde belirttiği gibi:

"Bu iki şey süvariye ve Malik'e ulaşmadı mı ve benden ben izi Sehm ve Yamer'e ulaştırın deyin ki:

O, Haremi şerifin ağaç kabuklarından gerdanlık edinip emin olmak isteyen iki kişiyi öldürmediniz mi?"[2]

Yani bunlar Harem ağaçlarının kabuk veya kapçıklarını kendilerine sığıntı yaptılar, Allah-u Teala da bunları İs­lam'da kalmasında da karar kıldı ve bunları gerdanlık yapıp takanı da hürmetsizlik etmeme emrini verdi.[3]

Bir rivayete göre tam bunun aksi üzerinedir. Yani gerdan­lık yapıp takılması menedildi. Harem ağaçlarının kabukla­rının soyulmaması için gerdanlık yapılıp takılmama emrini verdi.[4]

"Ne de beyti harama hürmetsizlik edin."

Beytullah'a hürmetsizlik etmeyin. Yani Beyt'e Allah'ın rızasını arayarak kastedip gelenlere hürmetsizlik etmeyin.

"Vela yecrimennekum."

Yani la yahmilenikume (sizi götürmesin). Bir rivayete gö­re: La yeksibennekum[5] (size tecavüzü kazandırmasın). Bir kavmin cerimesi suçu: Onların kesbettikleri şeyler­dir.[6]

Huzeli de şiirinde (cerime) kelimesini suç kesbetmek, ya­mamak anlamında kullanmıştır:

"Onunla çocuk idi, sonra 6 yaşına girdi yaşlı oldu ki derisi kuru ve sarıya dönüştü.

Ona belirli bir gün verildi ve ömrü uzun oldu. Günah kesbeden bir yaşlı oldu, beli eğrildi, acıktı."[7]

"Şeneanu kavmin."

Bir kavmin verdiği kin ve buğzdur. "Şenean" kelimesi­nin üç lügat çeşidi vardır: Nun harfinden sonra med ile (şe-neanu) şen'enu-şene'nu.

Ahves te şiirinde bu kelimenin lügatlarından iki çeşidi­ni kullanmıştır:

"Sen arzu ve isteklerden aşk, gençlik ve delikanlılıktan soyutlandığın zaman taşlıktaki kuru bir kaya ol.

Yaşam, lezzetten, arzu ve iştiyakten ibarettir. Her ne kadar kıskançlık ve kin sahibi bunu kınayıp yok saysa da bu böyledir."[8]

Bir rivayette de şöyle geçmiş:

"Vein lame zuş şen'ani fihi ve fenneda."

"En Saddukum."

Yanı Bien saddukum (sizi alıkoymakla) veya (lien sad­dukum) sizi alıkoydukları için. Ebu Amr'm dediğine göre burada takdim ve te'hir vardır. Yani:

"La yecrimennekum şaneanu kavmin en ta'tedu in sad­dukum."

3- "Velmunhanikatu."

Boğularak Ölen hayvandır.

"Vel mevkuzetu"

Şiddetli bir darbe sonucu Öldürülmüş hayvandır. Mecu-siler bunu eti daha yumuşak olsun diye yaparlardı.

"Vel mutraddiyetu."

Dağın tepesinden yuvarlanmakla veya kuyuya düşmek­le ölen hayvandır.

"Vennetihatu."

Toslanarak, başkasının toslaması sonucu ölen hayvandır. Bazen netiha yumuşak he ile ve her ne kadar mef ul mana­sında feilde olsa mübalağa için gelir. Allameh ve nessabeh gibi.

"Vema zubiha ala'n-nusubi."

Dikili taşlar üzerinde kesilenler. Nusub kelimesi cem'dir. Müfredi NessaVtır. Bir rivayete göre Nusab müfredtir. Ce­mi: Ensab ve nesaîbtir.

Ferezdak şiirde şöyle demiş:

"Her iki tarafı halhal ile bezenmiş te olsa şayet meyyit ise kefenler içinde mezar taşlarının altında da olsa bırak onu is­tenildiği kadar toprak yığılacaktır her ne kadar dağlar altında dağlar da olsa.640

"Kısmet aramanız."

Yani fal okları ile kısmet aramanız haram kılındı.[9]

4- "Öğrettiğiniz av köpekleri."

Yani alıştırarak kesbettirdiğiniz demektir.

Esmai de şiirinde (cevarih) kelimesini yukardaki anlam­da kullanmıştır:                                                :

"Genç dişi devemi gönderdim azalarıma cevap verdi. Öyle bir zan ile zan etti ki onun zanları muhal oldu. Deve­mi uzun ses veren meraya göndermemeye başladım."

"Mukellibine."  

Yani zevi kilab (av köpek sahibi).

Bir rivayete göre müeddibin edebi öğrettiği gibi köpek­leri ava alıştırmaktır. Bir rivayete göre. (Mudirrine: Et-tadriyetdendir. Veliğrai ales-saydi.) İfadesi de mukellibine alıştırmak manasmdadir. Mesela Eklebtel kelbe ve esedte-hu: Dareytehu (Yani ava alıştırdın.) manasmdadır.

Ebu Ubeyde'nin dediğine göre: Eklebtu ve kellebtu ay­nı manadadır. Ve arap şiirinde Ğaribui Mucanis cinsinden olan şekilde dile getirmiştir:

"Ben ve o; arzu ve istekler bize geldiği zaman gökyüzün­de çıkıp parıldayan iki yıldız gibiyiz. Bazen onu kucaklar ba­zen de o beni kucaklar. Bazen de parıldadığı zaman alıştı­rılmışlar gibidir."[10]

Ve yaban öküzüdür demiş.[11]

6- "Başınızı mesnedin ve ayaklarınızı da..,"

Ayette geçen (Erculekum) kelimesi, lafzın mücaveresi üzerine cer olmuştur. Cuhre dabbin harbin'de olduğu gibi. Bu tür durumlar; şiirde pek çoktur ve fasih kelamdandır.

Dureyd b. Sımme'nin şiirinde kullandığı gibi:

"Onun yanma geldiğimde mızraklar eline alıp oynaştığı-şeylerdendi. Tıpkı genişçe örülen ağın ortasına konulan di­ken vesaire gibi. O dikenle ata dürttüm ta ki hoplayıp zıp­ladı ve ben korkudan simsiyah kesildim."[12]

Ferezdak şiirinde şöyle dile getirmiş:

"Siz bize meyleden, yanaşan kişiler değil misiniz umu­lur ki evlerimizin sahasında veya çadırların izinde görürüz.

Bize komşu olan kerem sahibi bir kavmin diyarından geçtiğin zaman nasıl olur."[13]

Burada (Kiramu) 'mın cer olması ciranin kelimesinin ci­varında oiduğu içindir.

Bazen (ve erculekum)[14] şeklinde şu kavi üzerine atfedil­mekle nas bölünmüş tur:

"Yüzünüzü yıkayın."

Bu gibi durumların, kapalı, düğümlenmiş ve birbirine ka­rışmış kelamlarda olması caizdir. Zİra apaçık olan kelamda olmaz. Yani bütün Kur'an'da şunların misli var mıdır?

"Reeytu zeyden ve merertu bi amrin ve haliden?!"

Bundan dolayıdır ki Kesai burada filin tekrarım takdir et­miştir:

"Veğsilu erculekum."

Bundan dolayı Hasan (ve erculukum)[15]'u mahzuf olan haberin mubtedası olarak ref’a okumuştur: Ve erculekum meğsuletenİ böyle yapmıştır ki mecaza ihtiyaç duyulmasın, atfın da bir sonrasına yapılmasını önlemiş olsun.

Öyleyse buna göre evla olan lafzen ve manen (re'sin meshi) (başı meshetme) üzerine atfedilmiş olmasıdır, Son­ra sünnetten olan ayak topuklarına kadar yıkanma sının getirme deliliyle neshedilmiştir. Çünkü sınırlama yıkanacak şeyde olur. Şa'bi: Kur'an mesh ile getirmiştir, sünnet ise yı­kanmayı[16] getirmiştir diyor.

7- "Allah'ın bağladığı misakını unutmayanı hatırla­yın..."

Yani ona itaat etmek üzere Rasulullah'a yapılan biattir.[17] Bir rivayete göre akıllarda olan tevhid inancının delille-rindendir.

12- "Nakiben."

Yani koruyan, bilen. En-Nakib araştırıp birşeyi murakebe edendir.

"Ve azzertumuhum."

Azertuhu a'ziruhu azren: Birini çepeçevre kuşatıp kuv­vetle yardım etmektir. Azzertuhu: Onun emrini yüce gördüm ve ona saygı gösterdim demektir. Sanki kuvvetin ona yakın olması hasebiyle manasının takviyesiymiş gibi veya ona yakınmış gibidir.

"Teuzzuhum ezza."                        (Meryem: 19/83)

da bunun gibidir. Yani onları rahatsız ediyor. Kuvvetle sallamak. Teşvik ve tahrik etmektir. Bu ve bunun gibi du­rumlar çoktur ancak konumuz değildir.

13- "Onlardan daima bir hainlik görürsün."

El-Hainetu: Ya hatİetun ve kazibetun gibi bir mastardır,ya da afiyetin ve akıbetin gibi bir isimdir.[18]

15- "Kitabınızdan gizlemekte olduğunuz şeylerin bir çoğunu size açıklıyor, bir çoğundan da geçiyor."

Tevrat'ta olan rahman ismini Yahudi Hristiyanlara haber verdiği zaman onların inkarcılığı terketmeleri için daha başka Allah'ın isimlerini de ilmiyle onlara haber verdi.

22- "Ve biz oraya girmeyeceğiz..."

Yahudilerin girmediği bu yer şimdiki Eriha'dir.

21- "Allah'ın sizin için takdir ettiği..."

Allah'ın, kendilerine vatan olarak takdir edip girmeleri­ni istediği grup ile kırk sene giriş ve çıkışlarını haram edip yasakladığı gurup farklıdır. Onların girişi Musa'nın (a.s.) ve­fatından iki ay sonra, Yuş'a b. Nun ile beraber olmuştur.

30- "Nefsi onu itti de."

Fealet minettaeti: Yani nefsine boyun eğip ve ona yardım­da bulunarak Kabil kardeşi Habil'i öldürmüştü.

32- "Min ecli zalike."

Bu sebebten dolayı demektir.

"Bütün insanları öldürmüş gibidir."

Yani katli ilk icad etmesi ve başkasına katlin yolunu göstermesi münasebetiyle hepsini Öldürmüş sayılır. Nebi (s.a.v.) şöyle demiş:

"Zulmen yapılan bütün katillerin günah ve sorumlu­luğu, katli ilk kez yapıp katil olan Adem'in oğlu üzeri­nedir."[19]

Ve şöyle demiştir:

"Kim ki güzel bir yol m oto d takip edip bırakırsa onun ecri ve ayrıca kıyamete dek bunu yapanın ecri de ona yazılır."[20]

Huzeli de bu manada şiirinde dile getirmiştir:

"İzlemiş olduğun ve açtığın bir çığırdan dolayı endişe­lenme zira, açılan çığırda veya güdülen yolda ille razı olan onu yürüten kimsenin kendisidir."[21]

"Ve kim ki diriltirse."

Yani dininde ve dünyasında helak olmasından kurtarır­sa.

33- "Yeryüzünden sürülmeleri."

Yani Allah'a ve peygamberine karşı savaşa kalkışan­larla yeryüzünde fesada çalışanların cezası hapsedilmeleri­dir.[22]

Çünkü onların darul harp olan bir yere sığınmaları veya teslim edilmeleri caiz değildir. Bazı hapsedilenler şöyle demiş: Hapis dünyadan çıkış sayılır ve dünyadan nefy edi­liş veya sürgün de bu manadadır:

"Dünyadan çıktık oysa biz dünya ehlindendik. Biz ora­da ne ölüler ne de diriler idik.

Birgün bir ihtiyaç için zindancı veya hasiphane bekçisi geldiği zaman hayret ettik dedik ki bu dünyadan geldi."[23]

41- "Allah kimin fitneye düşmesini dilerse."

Yani kime azap etmeyi dilerse şu ayette olduğu gibi:

"Alannari yuftenun."                       (Zariyat: 51/13)

Yani ateş üzerinde kavrulup azap edilecekler.

48- "Ve muheyminen aleyhi."

Yani eminen aleyhi (itimatlı kişi ve güvenilen)'dir. Bir rivayete göre sahiden aleyhi (şahit olarak). Mesele haymene aleyhi; (Müşahede edip korumak) manasmdadır. Eman kelimesinden mufay'al veznindedir. Musaytir ve mubeytir gibi. Ha harfi fa'den tebdil edilmiş ve o da hemzedir. Bura­daki ya harfi tasgir (küçültme) için değildir. Ancak fiile il­hak olup fiili dörtlüler güruhuna ilhak etmiştir.

52- "Onun için kalplerinde hastalık olanları görürsün ki, kafirlerle dostluk yapmaya koşuyorlar."

Yani kafirlerin razı oldukları şeylere ve onların dost­luklarına velayetlerine koşuyorlar.

54- "Mü'minlere karşı zelildir."

Yani müminlere karşı yumuşaktırlar. Rainin dediği gibi:

Mahalleden bir çok kişi ordaydı az da olsa hiç kimse mevlaya meyletmedi. Sebepleri hıfzetmek üzere ta ki bizi zille­te bıraktı her ne kadar biz izzet ve şeref sahibi de olsak.[24]

58- "Ve iza nadeytum ilessalati,"

Yani namaz çağrıldığınız zaman.[25]

Ebu Dehbel şöyle dedi:

"Münadi namaz için seslenip geciktikten sonra onu Mek­ke vadisinde ibraz etti."[26]

59- "Hel tenkimune minna."

Yani bizden ikrah edip ayıplıyor musunuz?

Ubeydullah b. Kays ta (nakame)'yi bu anlamda şiirinde dile getirmiştir:

"Onlar, beni Umeyye'lileri hiç yadırgamadılar, zira on­lar gazaplandıkları vakit sabırlı ve ağırbaşlı olurlar.

Onlar müsamahanın madenidirler, araplar, onlar ile bi­linirler veya onlar üzerine bina edilirler."[27]

60- "Ve tağuta tapanlar."

Yani kendilerine Samiri'nin yaptığı buzağıya tapmaları­nı söyleyen şeytandır. Failde ihtilaf ta etseler fiil misli üze­rine atfedilmiştir. Şu ayette olduğu gibi:

"İnatçı şeytandan Allah onu lanetlemiş"

(Nisa: 4/117-118)

Müşkil olduklarından dolayı bu harfler çeştili yönlerde tertip edilebilir. "Abedet tağut" failin vezninde bir isimdir. Hazir'in ve Feti'nin gibi

"Ubudet tağut" Abid veya abidenin cemidir. Rehnin ve ruhnun gibi. Veya (abidin)'in cemidir. Bazilun buzulun ve şarifin ve şurufun gibi.

"Ubdut tağut" Ayn'dan sonra elifle Abidun'un cemidir ve şeddeyle (Abbadu)'da böyledir. Darrabun ve durub gibi.

Elifle (ibadut tağut) Abidun'un cemidir. Kaimun ve kıyamun saimun ve siyamun gibi.

"Ve ubidet tağut" Cehaletul fiil üzerinedir.

"Ve abeduu' t tağut. "[28]

"Ubedet tağut" Huteme ve lübede gibidir.

"Ve abudet tağut" Yani tağut mabud oldu. Fekeherreculu ve zerufe gibi.

"Ve abede et-tağute." Yani abedetu'dur.[29] Ta harfi hazfolmuştur.

61- "Muhakkak ki küfürle girerler ve onunla çıkar­lar."

Yani o münafıklar sizin yanınıza girip çıktıklarında size zahiren iman ettik deyip size izhar ettikleri gibi değil aksi­ne yanınıza küfürle girip çıktılar.[30]

63- "Levla yanhahum: Onları menetselerdi."

Hella yenhahum yani onları vaz geçirmeye çalışsalardı ya. Levla: Mazi fiilin üzerine girdiği zaman tevbih (azarla­ma) manasında olur. Müzari fiilin üzerine girdiği zaman tahrid (teşvik etme, tahrik etme) manasına gelir.

Eşheb b. Rumeyle müstakbelde levla harfini kullanmış­tır:

"Beni Davtara'daki savaşta tam silahlanmış kemmiyet ol­masaydı ne olurdu.

Azı dişini yaralamayı kendinize en faziletli şeref sayıyor­sunuz."[31]

Başka şair de levla'yı mazide kullanmıştır:

"Beni Hamman'lılar tekelerinin neslinden olan oğlakla­rını şereften sayıyorlar.

Şayet müsamaha ve yiğitlik olmasaydı ne olurdu."[32]

66- "...Şüphesiz ki hem üstlerinden hem de ayakları­nın altlarından yiyeceklerdi..."

Bu durum şu şekilde olan sözlerinin mecazı üzerine ca­ri olmuştur: O tepeden tırnağa hayır ve bolluktadır.

"İçlerinden bir topluluk mutedildir."

Bunlar Necaşi ve Buhayra[33] emsali kimselerdir ki İsa hakkında hakkı söylerlerdi.

69- "İman eden kimseler, Yahudiler ve Sabiiler..."

Es-Sabiune: Takdir edilen tehir üzerine ref a yapılmış­tır. Sanki mana şöyle gibidir: Ne onlar mahzun olacaklar ne­de sabiunlar. Bişr b. Ebu Hazım'da şiirinde aynen ifade et­miş:

"Ancak şunu bilin ki biz bağiler şikakta kalmadık, siz de öylesiniz."[34]

Eğer (entum) zamir üzerine atfedilseydi mansub olurdu ve (iyyakum) olurdu. Kesai şöyle demiş:

O (hadu)'nun zamiri üzerine atfolmuştur. Yani "Velle-zine hadu hum vessabiune" hidayete erenler onlar ve sabi-unlardır.

Ferra şöyle demiş: Zira ancak bu, (inne)'nin amelinin za­yıf olması sonucu ref'a olmuştur. Çünkü o öyle bir muzmer üzerine atfedilmiş tir ki, onun irabı onda zahir[35] olmuyor. Yani birincisine göre senin bu kavlin: İnne zeyden kaimun Ieyte ve lealle'nin hilafına zaid manayı içermiyor.

İkincisine göre atf, gayri muttarid bir zamir üzerine ol­muştur ki, mecrur olan zamir üzerine cari olmasın. Merer-tu bihi ve zeydin'de olduğu gibi.

73- "İçlerinden kafir olanlara."

Buradaki (mın) harfi tebid (baziyet) için değil cinsin tebyini içindir.

Bir rivayete göre manası şöyledir: İnne minhum men yu'minu (şüphesiz onlardan iman eden kimseler de vardır) Ve vaidi (azabı) şirk üzere kalanlar içindir.

77- "Muhakkak bundan önce sapanlar"

Daha Önce dünyada hidayetten sapmışlardı.

"Ve yolun doğrusundan saptılar."

Ahirete giden cennet yolundan da sapmışlardı.

82- "Kissisine:KeşişIer."

Hristiyanlardan olan abitlerdir ve o ittibadandır. İtbau'l-hadis'te yekissu ve İtba Eser Tarikte de sad ile yekussu de­nilir. Onda daha kuvvetli olanı müşahid eser kılmışlardır. Şöyle dedikleri gibi: Sad ile (el-Vesiletu) ittisal ve hissi ola­rak dokunan şeydedir. Sin ile (el-vesiletu) Kurbe (yakın­lıkladır.

Mesela sad ile şöyle demişler: Savde fi'1-cebeli müşahe­de ettiği şey için dağa çıktı. Sin ile (saide) hissi olarak çı­kışı olmayan şeydir. Lakin burada (suudu'1-ced ve ilauhu) vardır. Keza hurmalarda sin ile fesul ki dikilen hurma fida­nıdır. Bundaki verim ve mahsul de gizlidir. Hakeza develer­de sad ile el-Fesil memeden kesilmiş yavru aynı şekildedir.

90- "Muhakkak ki hamr ve meysir."

Hı ile el-Hamr bekletilerek keskinleşen üzüm şerbeti­dir.[36] Lugatta nebize (üzüm ve hurma şırası) bedii yoktur. Lügattan bunun delilini Ebu'I-Esved şiirinde söylemiştir:

"Bırak şarabı, onu sapıklar içsin şarabın yerini alacak kar­deşini gördüm ve ancak ya odur ya budur.

Zira o, onun kardeşidir öyleki annesi onu kendi sütüyle besleyip yapmış."[37]

Zira birşey kendi kendisinin kardeşi olmaz. El-Meysir: Malın kumar ve rehinlerle tedavül etmesidir. Teysir'den alınmıştır. Mukavamet ve aldatmayla malın (devletin) alın­masıdır.

Mazini de şiirinde bu manada meysiri kullanmış:

"Onların günlerini yaşlı devenin tınlaması, alınan duyumuyla ve kumar paylaşım sonrası kasaba verilen uzuvlar baş vesaireyle kısalttım."[38]

93- "Hakkıyla sakınıp iman ettikleri ve salih amel işledikleri, sonra hakkıyla sakınıp iman ettikleri sonra sakınıp ellerinden geldiğice güzel yaptıkları..."

Birinci ittika ittikanın fiilidir. İkincisi ise onun deva­mıdır. Üçüncüsü kulların mezalim'inin inikasıdır ki, ih-san'ın ona eklenilişi buna bir delildir.[39]

95- "Cezası öldürdüğünün benzeridir."

Yani gerekli olan ceza, katlettiğinin misli gibidir. Buna göre ceza ve misi aynı manadadır. Cezanın misle izafe edi­lişi, bir şeyin kendi nefsine izafe edilmesidir. Hakku'1-yakin ve hablu'l-verid yani yakini olan haktır. Bir rivayete göre (misi) kelamdaki sıladır; çünkü mislihmin cezası değil de, onun üzerinde maktulün cezası vardır.

Dureyd b. Sımme'nin dediği gibi:

"Ey Ali Amr'ın kızı, Allah seni, benim emsalim ve nef­sim misali kocalardan sakındırsın. Kız şöyle dedi: Zira o, yaşlı bir ihtiyardır. Erkek: Ben ona ben dönün çocuğu oldu­ğumu haber verdim mi ki?"[40]

Muavvedu'j-Hukema şöyle dedi:

Kureyş'li Hammale'yi onlardan almak istedim. Ne zul­metmek ne de aldatmak istedim. Hammale'den önce, Kud-dame ve Sümeyra'yı aldım. Eğer onlar emsallerime çağrılsalardı derhal gelirlerdi.[41]

"İçinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder."

Ömer'in hilafetinde, ihramda olan bir arabi Ömer'e şöy­le sordu:

"Ben bir geyik öldürdüm bunun hükmü nedir?" dedi. Ömer (r.a.) Abdurrahman b. Avf a yönelerek şöyle dedi:

"Bunda hangi şeyin olması gerekir?" O da:

"Cufretun (küçük bir kuzu)" dedi. Arabi arkasını döne­rek şöyle diyordu:

"Müminlerin emiri bunda neyin olacağını bilmediğinden ötürü başkasına sordu," Bunun üzerine Ömer (r.a.) onu ça­ğırdı bir kırbaç vurarak şöyle dedi:

"Demek sen ihramlıyken hem av hayvanını katlediyor­sun hem verilen fetvayı tahkir edip küçük görüyorsun[42] be ey ahmak! Allah'ın şöyle dediğini duymandın mı?"

"İçinizden adalet sahibi iki kişi hükmetsin."[43]

96- "Deeniz avı."

Tarutaze olan deniz avıdır.

"Ve yiyeceği."

Ve deniz avını yemek,[44]

97- "Kiyamen linnasi."

İnsanlar için din işlerinde bir dayanak ve bir düzen, öl­çü yeri kıldık demektir. Burada kendisinden önceki harfin harekesi kesra olduğundan vav harfi ya'ya dönüşmüş. Mu-rad ise şudur: Hac menasiklerinde dini menfaatlerin kılın­ması ve hacda da Kureyş ve Mekke halkının maişetinin kı­lınışıdır. Harem'de ve haram ayda beyt için hedyin gelme­si ve korkanların güvenliği için ise gerdanlığın olmasıdır. .   

"...Bütün bunlar sizin de bilmeniz içindir..."

Bilmeniz içindir ki, sizi yaratmadan önce bütün durum­larınızı bilen, aranızda olacak fasidlikleri ve aranızda neyin olup olmayacağını bilen Allah, Haremi de size, oraya sığı­nan kişinin güvende kalmasını sağlayan kılmıştır ve onda ikamet edenin maişeti için karlı bir ticaret yapma yeri ve bü­yük bir insan topluluğu yeri kılmıştır. Kullar itaat ediyor ki mağfiret ile nza ve feyze ulaşsın. Hali, çeşitli yakınlıklar­da kılıyor ve bu mevkilere hasolan şeylere ulaşmak ister. Göklerde ve yerde olanları o bilir. Hiç bir amelin karşılığı zayi olmaz ve hiçbir ameİ boşa gitmez.

103- "Bahire, şaibe, vesile ve ham diye bir şey kılmamıştır."

El-Bahiretu:[45]Kulakları yarılmış hayvandır.

Şairin de şiirinde belirttiği gibi kulakları kesilip yarılmış devedir:

"İmran, dün aranızda süslenerek yürüyordu ve sanki ku­lakları yarılmış deve misaliydi.

Ziyana sebep olan bir diyara gidiyordu elinde bir kuruş dahi yoktu, günlerini yarınlarını öylesine geçiriyordu."[46]

Zira Bahira cahiliyye İçindir: Beş karın doğurup sonun­cusu erkek olunca yiyip ana devenin kulaklarını keser ve sa­lıverilerek ne sağılır ve ne de binilirdi. Eğer son ve beşinci yavrusu dişi olursa bu yapılanı ana deveye değil yavru de­veye yapılırdı.

Es-Saibetu: Bir adak sonucu salıverilen veya ona büv-n sahibinin bir şeye nail olmasından dolayı salıverilen deve­dir.  .

Bu son manada İbni Revaha şiirinde dile getirmiş:

"Sen bana ulaştığın ve dört günlük mesafede Hasa'ya ka­dar sırtıma yüklediğin zaman, senin durumun:

Git nimetlen ve sen zemmedilmez sin ben ise, daha geri­sin geriye aileme dönmeyeceğim."[47]

El-Vesiletu: Yedi karın doğuran koyundur. Eğer bir er­kek ve dişi olsaydı, kardeşine ulaştı derlerdi.

El-Hami: Sulbünden on batın yavrusu olmakla binil­mekten ve kullanılmaktan azad edilen devedir. Bir rivayte göre el-Hami yavrusu doğurandır.

105- "Aleykum enfusekim."

İgra üzerine nasbedilmiştir. Yani nefislerinizi muhafaza edin manasmdadır. îgra usulü aleyke, ileyke, indeke ve du-neke ile yapılır.

"Sapıtan kimse size zarar veremez."

Yani sapıtanlar ahirette size zarar veremezler. Ama sa-pitanları irşad etmekten geri kalmak ve emri bil marufu terk etmenin bir çıkış yolu yoktur. Hakeza Ebubekir Sıddık ta böyle tefsir etmiştir (r.a.).[48]

106-  "Ölüm birinize gelip çattığı zaman içinizden adalet sahibi iki kişi şahitlik etsin."[49]

"Sizden veya sizin dışında başka adaletli kişi"

Eğer siz seferdeyseniz şahit tutacak kimseyi bulamazsa­nız, dininizde olmayan iki adil şahit tutun. Sonra bu ayet nes-holmuştur. İkisi de ikindi namazından sonra yemin etsinler. Çünkü o vakit ehli kitabın tazim ettiği bir vakittir.

"Onu az bir şey karşılığında satmayız."

Yani yapacağımız yemini, az bir paha karşılığında ived yapmayız.

"Akraba bile olsa Allah'ın şahitliğini gizlemeyiz."

Yani aleyhine şahitlik yapılan taraf yakın akraba da ol­sa, hak için şehadet etmemize engel değildir.

Bir rivayete göre bu şehadet eda için olan şehadet değil, bilakis vasiyetin hu duru için olan şehadettir.

"Yahut sizin dışınızda diğer."

Bu kavle göre sizin kabilenizin dışında iki vasiyet edilen­dir. Hilaf ve töhmet anında sadece vasiyet edilen yemin eder şahid yemin etmez.

107- "Bunların bir günah kazandıkları anlaşılırsa."

Yani eğer gayri müslim iki şahidin yalancılık gibi kötü halleri meydana çıkar da buna hak kazanırlarsa, o zaman mi­rasçılardan haksızlığa uğramamış iki kişi bunların yerine ge­çer ki, bunlar şahid olmaya daha layıktırlar. Onlar, ölünün vasiyeti üzerine iddia edilen şeyin, ölüden böyle bir şeyi bil­mediklerine dair şahitlik ederler ve: "Allah yemin olsun ki bizim yeminimiz o ikisinin şahitliğinden daha doğrudur." derler.

"Minellezine istehakka aleyhimu."

Yani diğerlerinin hiyanet üzere günah kazanmaları sebe­biyle diğerleri buna daha fazla hak sahibidirler ve onlar ölünün sahibidirler ve vasiyet edilenlerden daha evladırlar.

Bir rivayete göre (Eî-Vasiyyetin) mef'ulu ki ve onlar da ölünün ehlindendirler. Bu da ayetin hülasasının tefsiridir ve müşkil bir durumdadır. İrabı şöyledir: "Şehadetu beynekumu." Mubteda olduğu için merfudur. Haberi ise (isnani ze~ va adlin)dir. Zarfta olsa (Beyne)'de daha kapsamlı yapıla­rak mastar kendisine izafe edilmiştir. Tıpkı şu ayette de kapsamlı yapıldığı gibi:

"Lekad takattaa beynekum."              (En'am: 6/94)

Bir rivayete göre evvelinde olan hazfe göre takdir edilir.

"Kutibe aleykum inşehide minkum isnani" dir. Evla olan ise tehir de edilmiş olsa mubteda üzere (evleyani)'nin mer-fu yapılmasıdır. Takdiri: "Feevleyani bilmeyyiti aherani minehlihi yekumani mekamel haininellezine usire ala hiya-netihima." Mahzuf olan mubtedanın haberi olması da caiz­dir. Cümle sanki şöyledir: "Fe aherani yekumani makame-humal evleyani." Ya da (yekumani) deki zamirden bedeldir. Şöyleki: "Fe yekumul evleyani." Marifenîn bedelinin neki-reden olması caizdir. Her ne kadar caiz olmasa da.

Ahfeş şöyle demiş: El-Evleyani kelimesi (fe aherani)'ye sıfattır. El-Evleyani marifedir ve aheranide nekiredir. Lakın bu caizdir, çünkü mevsuf olannekire, marifeye yakındır. Bu nekire bu (yekumani makamuhuma)[50] ya mevsuftur.

109- "Bizde hiçbir bilgi yok." dediler.

Yani onların gelip geçtiği batini emirler hakkında bilgi­miz yok dediler. Şu ayetin delili ile:

"Şüphesiz gaybları bilen sensin, sen!"

Şüphesiz ki sen bütün gaybleri kemal üzere bilensin der­ler. Bir rivayete göre bu, o günün şiddet ve korkunçluğun­dan dolayı cevap vermeyi unutup meşguliyet sebebiyle dik­katten kaçırmalarıdır.

111- "Havarilere vahyetmiştik de."

Yani havarilere 'İham etmiştim. Bir rivayete göre onla­ra öğretmiştim manasındadır.

el-Vahyin aslı: Süratle atmaktır, El-Veha da bunun gibi sürat manasındadır. Velamrul Vehyi süratli emirdir.[51]

112- "Rabbinin gücü yeter mi?" Yani bir şey sorup istediğin zaman:

'Senin rabbin bu emre muvafakat ediyor mu? îstetae: Etae manasındadır. Bir rivayete göre:

'Sualine isticabet ediyor mu?" manasmdadır. Bazıları da buna', zahirine göre mana vermişler. Yani:

"Rabbinin gücü yeter mi buna muktedir mi?" anlamında­dır. Bu da iki manadadır: Biri:

"Onlar henüz işin başında iken henüz marifet ve imanla­rı muhkemleşmeden bunu sormuşlardı," İkincisi:

"Bu durum imanlarından sonraydı ve yakinliklerinin da­ha da artması için bunu sordular. Bundan dolayıdır ki şöy­le demişler:

113- "Havariler istiyoruz ki kalplerimiz mutmain ol­sun dediler."

Tıpkı İbrahim'in (a.s.) dediği gibi: "Velakin kalbimin mutmain olması için."

(Bakara: 2/260)

116- "Hani Allah: Ey Meryem oğlu İsa, sen mi dedin?" Aslında (iz) mazi için kullanılır. Ancak burada müstak­bel içinde (iz kale) gelmiş caiz görülmüştür. Çünkü müstak­belde olan şeyi takrip (yakınlaştırma) etme muradı vardır ve çünkü bu durum mutlaka olacaktır ki, bu emrin dışında bir-şeyin olması söz konusu değildir. Zira Allah-u Teala'mn bu­nu demesinin sebebiyse onun ümmeti için tevhib (azarlama, tahzir etme) ifadesidir.[52]

Bir rivayete göre: Onların durumunu ona bildiriyor ki, on­lar için şefaat dilemesin.

118- "Eğer onları bağışlarsan."

Bunun manası işi Allah'a havale etmektir. Bundan dola­yı ayetin sonuna (el-Gafuru'r-Rahim) gelmeyip (el-Azi-zu'1-Hakim) gelmiştir.

119- "Bu fayda verecek gündür."

Gün üzerine işaret olduğundan (yevmu) kelimesi ref a ol­muştur. Şunun gibi: "Haza yevmu '1-cumuati (bu cuma gü­nüdür)."

El-Beyyari'nin[53] zikrettiğine göre Sa'leb, bunu Nafi'n-in;kıraati üzere ve fiiline izafe edilmesi sebebiyle nasb ile okuyordu.

Nabiğa'nın dediği gibi:

"Öyle bir anı ki, yaşlılığı, çocukluktan dolayı kınadım, yerdim ve dedim ki:

Bundan sonra yaşlılığın peyderpey geleceği doğru değil midir?"[54]

Bu durumu Muberrid'in yanında zikrettğimde, bunu ha­talı buldu ve şöyle dedi:

"Nabiğa'nın da şiirinde olduğu gibi ancak fiili mazinin binası üzerine caizdir. Muzari üzerine caiz değildir. Çünkü o da isim gibidir. Velakin Nafi ise zarf üzerine nasp yapı­yor[55] işaret manası ise zarf olmasına maniat çıkarmıyor. Sanki şöyle denilmiş: "Haza'l-kavlu fi yevmin yenfeu's-sa-dikine." [56]

 



[1] Ahmed'in, Abdullah b. Amr'dan çıkardığına göre şöyle demiş: Rasulullah (s.a.v.) devesine binik haldeyken Maide suresi ona'nazil ol­du ve onu taşımakta zorluk çekti. Ahmed, Hakim ve Sahih gördüğü ve Ne-sai'nin Cübeyr b. Nüfeyr'den çıkardığına göre şöyle demiş:

"Haccımı yaptım ve Aişe'nin yanına gittiğimde bana:

"Ey Cübeyr! Maide'yi okuyor musun?" dedi.

"Evet" dedim. O:

"O, nazil olan son suredir" dedi, "Onda helal gördüğünüzü helal ve haram gördüğünüzü de haram kabul edin!" dedi.

[2] Beyit Huzeyfe b. Enes Huzeli'nindir. Es-Suvari Sariye b. Ed-dayl'e nisbet edilir, Harecan: Beyazlıklarından kabir ahalisine benzeti­len iki adamdır. Bunlar Harem'deyken öldürülmüşler diyor. Bunlar Ha-rem'deki ağaçların kapçıklarını alıp gerdanlık yapmışlardı. Divanu'I-Hu-zeliyyin: 3-18/19. İkinci beyit lisan madde. Harace: 2/236; Akdu'l-Ferid: 6/83. Mahtuta'da (Cedd ve muasfer) gelmiş ikisi de hatadır.

[3] İbni Abbas şöyle demiş: Maide deki iki ayet nesholmuştur. Bi­ri (el-Kalaid) ayeti. Bir de:

"Fein cauke fahkum beynehum ev a'rid anhum."

"Kalaid" ayeti; "Müşrikleri nerede bulursanız öldürün ve hangi ayda olursa olsun" emriyle nesholmuştur. Diğer ayeti de şu ayet neshet-miştir:

"Ve enihkum beynehum bima enzellellah."

Tefsiri Kurtubi: 6/40.

Abdubnu Humeyd'in Mücahid'den naklettiğine göre;

"LatuhiIIu şeairellahi."

Ayeti hakkında şöyle demiş: "Kelaid; güvenlik ve eman için insan­ların boyunlarında olan kabuk veya kapçıklardır. Safa, Merve, Hedy Kurbanlık Allah'ın şiarlarındandırlar. Muhammed'in (s.a.v.) ashabı şöy­le demişler:

"Bütün bunların fiiliyatı ve ikame edilmesi cahiliyye amellerinden-dir. Allahu Teala bunların hepsini islamın gelmesiyle haram kıldı ancak kapçıklarla gerdanlık yapma müstesna.

Abdubnu Humeyd'in naklettiğine göre Ata ayet hakkında şöyle de­miş:

"Kalaid: Cahiliyye ehli semer ağacından kabuk veya kapçıklarını koparıp onunla insanlara karşı güvende olmaları için gerdanlık yapıp ta­kıyorlardı. Allah ta bunu nehyetti ve harem ağaçlarından koparılmasını yasakladı.

[4] Eş-Şezeb: Kabuklardır. Şezzebu'ş-Şecer: Ağacın kabuğudur. Li­san madde: şezebe.

[5] Bu görüş Ebu Ubeyde ve Ferra'nındır. Mahtuta'da: La yelbi-sennekum geçer. Bu açık bir hatadır.

[6] Mesela falanca kavminin (ehlinin) cerimesidir. Yani suç kes-bedenidir. Cerime ve carim kesbetme manasmdadir. Ecreme fulanun: Gü­nah kesbetti demektir. Kurtubi: 6/45.

[7] Beyit Sahru'1-öay Huzeli'nindir. Esdese: altı yaş gurubuna gir­di. EI-Lehm: Yaşlıdır, tehennebe: Beli bükülüp eğrilmek. Sağib: Acıkan. Lisan madde: Lehime: 12/555; Divan-Huzeliyyin: 2/53-54. Mahtutada: Keskin ze'yle Kezahip ve cim ile tecennebe gelmiş ikisi de hatadır.

[8] Beyit Ahves b. Abdullah'ındır. İbni Selam bunu islami şairle­rin altıncı tabakasında addetmiştir. Mahtutada feneda yerine nide gelmiş. Kelimede düşme olmuş. Tabakat Şuara sahife: 189; Eğani: 13/153; Di­vanı sh.: 98;

İkinci Beyit Tefsiri Tabiri: 6/37; Lisanu'i-Arab madde: Şenee. Me-

cazu'l-Kur'an: 1/147; Mu'cemu'l-Luğah: 2/499. İzhat: Eğlence ve kadı­na gitmeyendir. Birinci beyit müzekker vel müennes. İbni Enbari sh.: 585. Mahakkikdir. Tank cenabi nisbet etmemiş. Lisan madde, azehe.

[9] Nakledildiğine göre Said b. Cübeyr şöyle demiş:

"Sefere çıkmak istedikleri zaman kadeh ile çıkıp çıkmayacaklarına da­ir fal açarlardı. Eğer çıkış için belirttikleri şekilde olursa çıkarlar ve git­memek için belirttikleri şekilde olursa gitmezlerdi. Tasti'nin çıkardiğna göre Nafi b. Ezrak İbni Abbas'a bu ayet hakkında sorduğunda ona şöy­le cevap vermiş:

"Ve entesteksimu bil ezlam." El-Ezlam: Kadehtir der. İşlerini buna göre düzenlerlerdi. Birinin üzerinde şu yazılıydı, "Rabbim bana emret­ti" diğerinin üzerinde ise, "Rabbim beni nehyetti." Birşey yapmak iste­dikleri zaman putlarının evine gelir ve kadehlerin üzerini birşeyle öner­lerdi ve sonunda hangi ü çıkarsa ona göre hareket ederlerdi. Ve araplar bunu biliyor mu?" diîc-i. O da:

"Evet, sen Hatia'mn şöyle dediğini duymadın mı?" Eğer o konuda uğur bereket varsa kuş bırakılmaz ve kadeh üzerine fal okları atılmaz.

Taberani ve İbni Murdeveyh'in Ebu Derda'dan çıkadıklanna göre Ra-sulLİlah fs.a.v.) şöyle demiş:

"Kehanette bulunan, fal okları atan veya sefer dönüşünde te-tayyür yapanların dereceleri yükseklere ulaşamayacaktır."

[10] Ebu Ubeyde'den nakledilen bu şey Mecazuİ Kur'an'da mevcut değildir.

[11] İbare bize pek aşikar olmadı. Ama el yazma asılda böyledir.

[12] Hazanetu'1-Edeb: 5/91; Şerhu'l-Hamase: 2/157; Şi'ru'ş-Şu-ara sn.: 505; Divanı sh.: 48; Es-Seyası: Sise'nin cemidir. Ve elbiseyi do­kuyup örerken üzerimde götürüp getirdiği bir dikendir. Tenehnehet ye­rine tebeddedet rivayet ediliyor.

[13] Bu beyit Ferezdak'indir. Hişam b. Abdulmelik'i medhediyor. Cerir'i de hicvediyor. Aicine: Ü'ctul baire gibidir. Deyenin başına yular koyduğnu zamandır. Leanna: Lealle'nin bir lügatidir. Ürsetu'd-dar: Evin alanıdır. İkinci beyit: Fekeyfe iza rriererte bîdarİ kavmin diye rivayet edi­liyor. Hazanetu'1-Edeb: 9/222; Divan Ferezdak: 2/290; Tabakat Fuhul Şu-ara: 1/365; İkinci beyit Muktedeb: 4/117; Kitab Sibeveyh: 1/289; Şerh İb-ni Akü: 1/289; Muğni Lebib. Rakam: 526.

[14] Nasb ile; Nafi, İbni Amr, Hafs, Kesai ve Yakub okumuştur. Nasb okumanın delili yüz ve ellere atfedilmiş olmasıdır. Bu onun yanında daha evladır. Sünnet ve icma ile ayağın ğaslî üzerine atf sabit olduğu za­man, ğasl Üzerine atf yapmayla amel edildi. Bunun kuvvetliliğine şu ih­timal yapmıştır; ayette mecrur olan (ercul) kelimesinin kendisi gibi mec-rur olan bîri üzerine atfedilişi mecrur olmayan birine atfedilişine naza­ran daha evladır. Yine cer olan mesh veya gaslin gerekliliğine işkal gir­dirir. Vucuh üzerine atfedilmesi ve nasbedilmesi işkal olmaktan çıkarıl­ması içindir. Ve farz olan gaslin tahakkuk etmesi içindir. Keşf an Vucu-hi'1-Kıraat: 1/407.

[15] İthaf sh.: 198. Şaz bir kıraattir.

[16] Nuhas Nasih Mensuh'ta çıkarmış sh: 149. Şa'bİ'ye göre ayet mesh ile gelmiştir. Sonra sünnetin getirdiği gasl ile nesh olmuştur.

[17] Beydavi şöyle demiş: Bu misak, sevilende, sevilmeyende, zor­lukta, kolaylıkta, işitmek ve itaat üzere müslümanlann Rasulullah'a (s.a.v.) biat edip alınan misaktır. Veya Akabe misakı veya bey'atu Rıd­van'dır. Allahu Teala misakı kendisine İzafe etmiştir. Çünkü Allah Ra-sulune biat eden Allah'a biat etmiş gibidir. Şeyh Zade ale'l-Beydavi: 3/99.

[18] Abdubnu Humeyd, İbni Cerir ve İbni Münzir ayet hakkında Mü-cahid'ten şöyle nakletmişler. Onlar Yahudilerdir. Bunun misali tıpkı Rasulullah'ın (s.a.v.) onların yanma girerken duvarın üzerinden taşı ka­fasına indirip öldürmek istemeleri gibidir. Tefsiri Mücahid sh.: 191; Durru'l-Mensur: 3/41.

[19] Hadisi: Ahmed, Buharı, Müslim, Tirmizi, Nesai ve İbni Ma-ce îbni Mes'ud'tan çıkarmışlar ve Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi diyor:

"Zulmen öldürülen her nefsin günahı ve kanının akıtılma so­rumluluğu Adem'in ilk oğlu üzerinedir. Çünkü ilk kez katli o gerçek­leştirmiştir."

Fethu'I-Bari: 6/262; Müslim Rakam: 1677;Müsned: 1/383.

[20] Hadis: "Kim ki islam'da güzel bir çığır açarsa onun ecri ve ondan sonra bununla amel edenlerin ecirlerinden hiçbir şey eksilmemek kaydıyla ona da ecir yazılır. Kimki islam'da kötü bir çığır açar­sa günahı onun üzerinedir. Ve ayrıca bununla amel edenlerin de günahlarından hiç birşey eksilmemek kaydıyla yine onun üzerinedir."

Hadisi Müslim 1017 rakamıyla, Nesai, Tirmizi ve diğerleri nakletmiş-lerdir. Muhtasar Terğib ve Terhip sh.: 18.

[21] Beyit Halid b. Züheyr Huzeli'nindir. Hazane:.8/515; Divan Hü-zeliyyin: 1/157; Miicmelu'1-Luğa: 2/455.

[22] Bu görüş Ebu Hanife ve Malik'indir. İbnu'I-Arabi Hakkı hap-sedilmesidir diyor. Hapsetmek onun için bulunduğu yerden sürgün anla-mındadir. Ahkamu'l-Kur'an İbnu'l-Arabi: 2/600.

[23] Mahtuta'da: Minel ahyai fiha velelmevta'dır. Bu iki beyitten sonra şunlar vardır:

"Rüya ile seviniriz ama bütün sözlerimiz; bizim rüyadan sözlerle sa­bahladığımız zamandır. Şayet iyi olursa onun gelişi de yavaş olur. Şayet kötü olursa beklenilmez hemencecik koşuşturma gelir."

Beyit Abdullah b. Cafer b. Ebu Talib'indir. Mahasin vel Eddat sh.: 35; Divanı sh.: 96. Salih b. Abdul-Kuddus'e nisbet edilir.

[24] Beyitler divanında yoktur.

[25] Beyhaki'nin naklettiğine göre İbni Abbas ayet hakkında şöy­le demiş: Rasulullah'ın (s.a.v.) münadisi namaza çağırdığı zaman müs-lümanlar kalkıp namaza gittiklerinde yahudiler şöyle dediler: "Kad ka­mu la kamu. Aha kalktılar. Kalkmayasıcalar." Müslümanların rüku ve sec­de yaptıklarını gördüklerinde onlarla istihza edipve onlara güldüler.

[26] Mahtutada Ebrezetha yerine harecet biha gelmiş ve Esate ye­rine edaet gelmiş hatadır. Beyit Akdu'l-Ferid'te: 7/66; Eğani: 3/11; Ebu Dehbel Cumhi'nindir. Mahtutada: Ebu Deh! geçer, hatadır.

[27] Tabakat Şuara sh.: 187; Divan sh.: 67; Eğani: 4/60; Hazanetu'l-Edeb: 7/288; Birinci beyit Tefsiri Kurtubi: 6/234; Tef. Tabr.: 6/167; Mecazul Kur'an: 1/170

[28] Bu, İbni Mes'ut'tan rivayet edilmiştir.

[29] Meani'l-Kur'an lil Züccac: 2/188.

[30] Abdubnu Humeyd, îbni Cerir ve İbni Münzir'in çıkardıkları­na göre Katade ayet hakkında şöyle demiş: Bunlar yahudilerden bir gu­ruptur. Bunlar Nebi'nin (s.a.v.) yanına girip ona, iman ettiklerini ve kendisine gelen şeye razı olduklarını haber vermişlerdi. Oysaki onlar sa­pıklık ve küfürlerinde son derce tutkundular. Bu hal üzere Rasulullah'm yanma girip çıkarlardı. Tefsiri Taberi: 6/296.

[31] Müelif, beyti Eşhel b. Rıımeyle'ye nisbet etmiş. Keza İbni Şe-ceri de Emali'de aynısını yapmıştır. Bağdadi şöyle demiş: "Sahih olan bu beytin Cerir'in kasidelerinden birine ait olduğudur. Bu konuda raviler ara­sında hilaf yoktur. İrabu'l-Kur'an Nuhas: 3/158; Hazanetu'1-Edeb: 3/55; Eraali İbni Şecer: 1/279; İbni Yaiş: 2/38; Divanı sh,: 254.

[32] Beyit şöyle rivayet edilir:

"Beni Hammanhlar tekelerinin nesillerini şeref sayıyorlar ta ki onu Ekarim'liler aldı gitti."

Mahtutada: Aseb yerine Ab, Hamman yerine Hamdan gelmiş hatadır. Beni Hammanhlar tekelerinin daha kuvvetli ve damızlık için daha elve­rişli olduğunu zannediyorlar. Kesildikten sonra da bununla övünmeye ça­lıştılar. Ve Ferezdak'ın daelha ile onları hicvettiğini söylüyor. El-Haya-van: 5/219; Rebiu'l-Ebrar: 4/49.

[33] Adının Ebrehe olduğu söyleniyor ve Cafer b, Ebu Talip'le be­raber Habeşistan'dan dönen sekiz kişiden biri olduğu söyleniyor. İsabe: 1/17. Kurtubi ayet için şöyle demiş: "Minhum ummetun muktesidetun" Bu onlardan iman edenleri Necaşi, Selman ve Abdullah b. Selam'ın em­salleridir. Bunlar mutedil davranarak İsa ve Muhammed'e (s.a.v.) layık olan şeyleri söylediler.

[34] Bu, Bişr'in Evs b. Harise'ye hicvettiği kasidesindendir. Şeva-hid Sibeveyh: 1/290; Şerhu'l-Ebyat ibriî Seyrafi: 1/14; İ'rabu'l-Kur'an Nu-has: 1/509; Meani'l-Kur'an Ferra: 1/311; Hazanetu'1-Edeb: 10/293; Tef­siri Kurtubi: 6/246; Divanı: 165.

[35] Ferra'nm ibaresi şöyle: (Sabiine)'nİn ref'a edilmesi (Ellezine) üzerine atfedilmesindendir. (Ellezine) harfi tek kelimeyle, Ref'a, nasbe ve hafdinde bir tek cihette olan harftir (cer). İrabı tek olduğu zaman (inne)'nin nasbetmesi zayıftır. Zayıf olması ise haberi üzerine vaki olma­yıp isim üzerine olmasındandır. Böylece (Sabüne)'nin ref'a olmas: r :-izdir. Meani'I-Kur'an: 1/311.

[36] Müslim, Ebu Davud ve diğerlerinin naklettiğine göre Ebu Hu-reyre (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini duydum demiş:

"Hamr şu iki ağaçtandır. Hurma ve üzüm."

Cassas şöyle demiş: Bu haber hamr isminin nefyini gerektiriyor ki hamr bu iki ağaçtan başka birşeyden çıkmaz. Çünkü (Hamr) kavli cins isimdir. Bununla hamr adı verilen bütün şeyleri kapsıyor. Bu da nefyediyor ki hamr isminde olan bu şey, bu iki ağacın dışında başka şeyden çık­maz. Ahkamu'l-Kur'an: 2/462; Sahih Müslim Rakam: 1958; Ebu Davud Rakam: 3678.

[37] Hazanetu'1-Edeb: 5/327; Lisan madde: Kevene. Divan Ebu Esved Dueli sh.: 128; İkinci beyit kitap Sibeveyh: 2/21; İbni Yaiş: 3/117; Usul İbni Sirac: 1/91; Lisan madde: Kenene: 11/371.

[38] Beyit, Sa'lebeb. SuayrMazini'nindir. Mefdaliyatsh.: 130. Eş-Şarif yaşlı dişi devedir. EI-Medcineh cengi cariye ve makyaj yapan ka­dındır. Vecedva cazir diye de rivayet edilir.

[39] Buhari'nin Enes'ten naklettiğne göre şöyle demiş: Ben Ebu Tal-ha'nın evinde kavmin sakisiydim (şarap dağıtıcısı) hamnn lahrimi konu­sunda ayet nazil oldu, münadiye emretti o da tamimini yüksek sesle ça­ğırıp söylüyordu. Ebu Talha şöyle dedi:

"Çık bak bu ses te nedir?" Enes:

"Çıktım dedim ki:

"Münadi hamnn haram olduğunu söylüyor." Bana:

"Git ve onu dök" dedi. -Hamr da hurmadan yapılmıştı- Enes:

"Medine'nin sokakları şarap dolu aktı" dedi. Bziları şöyle dedi:

"Bir grup helak oldu, öldü. Henüz şarap onların içindeydi" dediler. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:

"İman edip salih amel İşleyenelere etattikları şeyden dolayı ken­dilerine günah yoktur..."

Feth'ul-Bari: 8/278.

[40] Betİyler Dureyd'indir. Hunsa hakkında söylemiş. Onunla nişan­lanmıştı. Fakat Hunsa yaşlılığından onu istememişti. Divanı; 82-83. Bu iki beyitten sonra:

"Zorlu meşakkatli gecleer geldiği zaman doğulmayacaksın ve emsallerimdekiler de seni nikahlamayacaktır." geliyor.

Mahtutada vekake yerine vekale gelmiş hatadır. Bir rivayette be­nim ihtiyar olduğumu mu zannediyorsun geçer.

[41] Mahtutada: Ecaba yerine iclaba gelmiş hatadır. Muawedu'l-Hu-kema'nın adı: Muaviye b. Malik'tir. Şerh MafdaliyatTebrizi: 3/1481; Maf-daliyat: 358; Esmaiyat: 214; El-İhtilab: Aldatma'dır.

[42] Yani fetvaları küçük görüp alay ediyorsun ha. Lisan: Gamete.

[43] Kıssayı Abdubnu Humeyd ve İbni Cerir nakletmiş. Durrul Mensur: 3/191

[44] İbni Cerir'in naklettiğine göre Ebu Hureyre (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi diyor:

"Deniz avı size helal ve yiyeceği de sizin için bir meta kılındı."

Şöyle dedi: "Meytan diye telaffuz ettiği şey denizin taamıdır. Tefsi­ri Taberi.: 7/69. Mevkuftur. Abdubnu Humeyd ve İbni Cerir'in nakletti­ğine göre İkrime Ebubekİr Sıddık şöyle dedi demiş:

"Uhille lekum sayduf bahri ve taamuhu." Saydul Bahr'dan murad el­lerimizle avladıklarımız deniz ürünüdür demiş. Taamı ise: Denizin için­de olan şeylerdir. Başka lafızda onun taamı: içinde oîan herşeydir.

[45] Abdurrezzak, Abdubnu Humeyd ve İbni Ebu Şeybe'nin ve Zeyd b. Eslem'den naklettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi demiş:

"Vallahi ben ilk önce salıverilen hayvanları salıverenleri, putları dikenleri ve İbrahim'in dinini değiştirenleri biliyorum."

"Kimdir o Ey Rasulullah!?" denildi. Rasulullah (s.a.v.):

"Beni Ka'b'ın kardeşi Amr b. Luhayy'dır" dedi. "Onun barsaklarının ateşe sürüklendiğini gördüm ve onun kokuları cehennem eh­lini rahatsız ediyordu" dedi Rasulullah. "Ve ben kulaklarım yarıp de­veyi salıvereni de biliyorum" dedi.

"Kimdir o ya Rasulallah!?" denildi. Rasulullah (s.a.v.):

"Beni Müdlic'den bir adamdır." dedi. "Onun iki devesi vardı, ku­laklarını yardı ve sütlerini içmeyi ve sırtına binmeyi haram kıldı." de­dik: "Ve bu ikisini Allah için bıraktım dedi ve sonra o iki deveye İh­tiyaç duydu, sütünü alıp içti ve binek olarak kullandı. Onu ateşte gör­düm ki, iki deve onu ağızlarıyla ısırıp yemeye ve ayaklarıyla da çiğ­nemeye çalışıyorlardı." dedi.

[46] Beyitler Ubeyrid Rey ahin'indir. Birinci beyit Tefsiri Maverdi: 1/491.

[47] Beyitler fi ıslahil galat fi Garibu'I-Hadis İbnu Kuteybe sh.: 8; Ğaribu'l-Hadis: 1/68; Orda feşeneke yerine Fezadek onum vardım.Ka-mil İbnİ Esir: 2/236; Lisan madde: Hala ve Hasa. Kamili Muberrid: 1/76; El-Hesau: Yerdir.

[48] Bu görüşü Ahmed/ İbni Ebu Şeybe, Ebu Davud, Tirmizi ve Ne-sai'nin Kays'tan naklettiklerine göre Kays şöyle demiş: Ebubekir kalkıp Allah'a hamdu senada bulunduktan sonra: "Ey insanlar dedi.,Siz bu ayeti okuyorsunuz:

"Ey îman edenler siz kendinize bakın. Doğru yolda olduktan sonra sapıtan kimse size zarar vermez."

Ama onu konumunun dışına koyuyorsunuz. Ben Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle dediğini duydum:

"insanlar bir münkeri görüp te değiştirmediği zaman, Allah'ın on­ları bir azapla cezalandırması pek yakınlaşmıştır."

Müsned: 1/5; Aridetu'l-Ahvezi: 11/181; Sünen Ebu Davud: 4338.

[49] Buhari Tarih'inde, Tirmizi'nin hasen gördüğü ve Taberani'nin İbni Abbas'tan naklettiklerine göre İbni Abbas şöyle demiş:

[50] Meani'l-Kur'an Ahfeş: 1/266. 342

[51] Ebu Ubeyde şöyle demiş; Evhaytu: Emrettim manasındadır. Kurtubi: 6/363; Mecazu'l-Kur'an: 1/182.

[52] İbni Ebu Hatem, İbni Asakir ve İbni Murdeveyh'in Ebu Mu­sa'dan (Eş'ari) naklettiklerine göre, Ebu Musa el-Eş'ari, Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi demiş: "Kıyamet günü peygamberler ve ümmetleri çağrılır. Sonra İsa çağrılır ve Allah'ın kendisine oian nimetine karşı Allah'ı zikreder ve nimetleri ikrar eder. İsa'ya:

"Ey İsa b. Meryem, senin ve annenin üzerinde olan nimetimi ha­tırla" denilir. Ayet sonra ona şöyle der:

"Sen mi dedin insanlara ki beni ve annemi Allah'ın dışında iki ilah edinin." ve böyle dediğini reddeder. Hristiyanlar getirilerek sorulur? Onlar da derlerki:

"Evet İsa bize bunu emretti." Bu arada İsa'nın kılları o kadar uzar ki, meleklerden bazıları onun baş ve cesedindekî kıllarından tu­tarlar. Hiristiyanları bin yıl kadar tutup Allah'ın huzuruna bırakır­lar. Bin yıl miktarı kadar beklerler. Ta ki azap onların üzerine ger­çekleşsin ve haç (salib) yukarıya kaldırılır ve onlar götürülüp asılı hal­de ateşe atılırlar," Bu zayıftır.

[53] Ali b. Muhammed'tİr. Onun Hamaşe şerhi vardır, Mu'cemu'l-Edibba: 15/58; Inbahu'r-ruvat: 2/306.

[54] Beyit Tefsiru'l-Kurtubi: 6/380; Menai'I-Kur'an Ii'I-Ferra: 1/327; Kitap Sibeveyh; 1/369; Şerh İbni Akil: 2/59; Divanı: 79.

[55] Mekki el-Kaysi şöyle dedi: Onu nasb edenlerin hücceti; Yevm'in dışında bir kelimeye hazay'la işaret kılmıştır demeleridir ki daha önce bu­nun haber ve kıssalarının zikri, "Allah, Ey Meryem oğlu İsa, elediği za­man" ayetinde geçenlerdir. Oysa kaviden sonra söylenen birşey yoktur. Eğer onu hikaye kılarsan, (yevm) deki amelini gizlemiş olursun. Takdi­ri: Allah bunu dedi öyle ki, size kasdettiğİ bu şey ortaya çıkacak veya fay­da verecek günde vaki olacaktır. Eğer onu hikaye kabul etmesek, o za­man kavi, yevm de amel etmiştir, öyle ki bu da kavle zarf olması üzeri­nedir. Mana: Allah-u Teala size bahsettiğini onunla haber verdiniz. Keşf an Vucuhi'l-Kıraat: 1/424.

[56] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları: 1/320-345.