2- "Allah'ın şeairlerini
helal kılmayın."
Haccın menasiklerine
ve adetlerine sakın hürmetsizlik etmeyin demektir.
"Hedy."
Yani ne de Beyt'e
ulaşmadan önce ona hediye edilecek kurbanı kesin.
"Gerdanlıklar."
Yani ne de
gerdanlıklara.
Cahiiiyye adetinde
kişi kendisinin güvende olması için gelir haremi şerif ağaçlarının kapçıklarını
veya kabuklarını soyar boynuna gerdanlık yapardı. Şair Huzeli'nin de şiirinde
belirttiği gibi:
"Bu iki şey
süvariye ve Malik'e ulaşmadı mı ve benden ben izi Sehm ve Yamer'e ulaştırın
deyin ki:
O, Haremi şerifin ağaç
kabuklarından gerdanlık edinip emin olmak isteyen iki kişiyi öldürmediniz
mi?"[2]
Yani bunlar Harem
ağaçlarının kabuk veya kapçıklarını kendilerine sığıntı yaptılar, Allah-u Teala
da bunları İslam'da kalmasında da karar kıldı ve bunları gerdanlık yapıp
takanı da hürmetsizlik etmeme emrini verdi.[3]
Bir rivayete göre tam
bunun aksi üzerinedir. Yani gerdanlık yapıp takılması menedildi. Harem
ağaçlarının kabuklarının soyulmaması için gerdanlık yapılıp takılmama emrini
verdi.[4]
"Ne de beyti
harama hürmetsizlik edin."
Beytullah'a
hürmetsizlik etmeyin. Yani Beyt'e Allah'ın rızasını arayarak kastedip gelenlere
hürmetsizlik etmeyin.
"Vela
yecrimennekum."
Yani la yahmilenikume
(sizi götürmesin). Bir rivayete göre: La yeksibennekum[5] (size
tecavüzü kazandırmasın). Bir kavmin cerimesi suçu: Onların kesbettikleri şeylerdir.[6]
Huzeli de şiirinde
(cerime) kelimesini suç kesbetmek, yamamak anlamında kullanmıştır:
"Onunla çocuk
idi, sonra 6 yaşına girdi yaşlı oldu ki derisi kuru ve sarıya dönüştü.
Ona belirli bir gün
verildi ve ömrü uzun oldu. Günah kesbeden bir yaşlı oldu, beli eğrildi,
acıktı."[7]
"Şeneanu
kavmin."
Bir kavmin verdiği kin
ve buğzdur. "Şenean" kelimesinin üç lügat çeşidi vardır: Nun
harfinden sonra med ile (şe-neanu) şen'enu-şene'nu.
Ahves te şiirinde bu
kelimenin lügatlarından iki çeşidini kullanmıştır:
"Sen arzu ve
isteklerden aşk, gençlik ve delikanlılıktan soyutlandığın zaman taşlıktaki kuru
bir kaya ol.
Yaşam, lezzetten, arzu
ve iştiyakten ibarettir. Her ne kadar kıskançlık ve kin sahibi bunu kınayıp yok
saysa da bu böyledir."[8]
Bir rivayette de şöyle
geçmiş:
"Vein lame zuş
şen'ani fihi ve fenneda."
"En
Saddukum."
Yanı Bien saddukum
(sizi alıkoymakla) veya (lien saddukum) sizi alıkoydukları için. Ebu Amr'm
dediğine göre burada takdim ve te'hir vardır. Yani:
"La yecrimennekum
şaneanu kavmin en ta'tedu in saddukum."
3-
"Velmunhanikatu."
Boğularak Ölen
hayvandır.
"Vel
mevkuzetu"
Şiddetli bir darbe
sonucu Öldürülmüş hayvandır. Mecu-siler bunu eti daha yumuşak olsun diye
yaparlardı.
"Vel mutraddiyetu."
Dağın tepesinden
yuvarlanmakla veya kuyuya düşmekle ölen hayvandır.
"Vennetihatu."
Toslanarak, başkasının
toslaması sonucu ölen hayvandır. Bazen netiha yumuşak he ile ve her ne kadar
mef ul manasında feilde olsa mübalağa için gelir. Allameh ve nessabeh gibi.
"Vema zubiha
ala'n-nusubi."
Dikili taşlar üzerinde
kesilenler. Nusub kelimesi cem'dir. Müfredi NessaVtır. Bir rivayete göre Nusab
müfredtir. Cemi: Ensab ve nesaîbtir.
Ferezdak şiirde şöyle
demiş:
"Her iki tarafı
halhal ile bezenmiş te olsa şayet meyyit ise kefenler içinde mezar taşlarının
altında da olsa bırak onu istenildiği kadar toprak yığılacaktır her ne kadar
dağlar altında dağlar da olsa.640
"Kısmet
aramanız."
Yani fal okları ile
kısmet aramanız haram kılındı.[9]
4-
"Öğrettiğiniz av köpekleri."
Yani alıştırarak
kesbettirdiğiniz demektir.
Esmai de şiirinde
(cevarih) kelimesini yukardaki anlamda kullanmıştır:
:
"Genç dişi devemi
gönderdim azalarıma cevap verdi. Öyle bir zan ile zan etti ki onun zanları
muhal oldu. Devemi uzun ses veren meraya göndermemeye başladım."
"Mukellibine."
Yani zevi kilab (av
köpek sahibi).
Bir rivayete göre
müeddibin edebi öğrettiği gibi köpekleri ava alıştırmaktır. Bir rivayete göre.
(Mudirrine: Et-tadriyetdendir. Veliğrai ales-saydi.) İfadesi de mukellibine
alıştırmak manasmdadir. Mesela Eklebtel kelbe ve esedte-hu: Dareytehu (Yani ava
alıştırdın.) manasmdadır.
Ebu Ubeyde'nin
dediğine göre: Eklebtu ve kellebtu aynı manadadır. Ve arap şiirinde Ğaribui
Mucanis cinsinden olan şekilde dile getirmiştir:
"Ben ve o; arzu
ve istekler bize geldiği zaman gökyüzünde çıkıp parıldayan iki yıldız gibiyiz.
Bazen onu kucaklar bazen de o beni kucaklar. Bazen de parıldadığı zaman alıştırılmışlar
gibidir."[10]
Ve yaban öküzüdür
demiş.[11]
6- "Başınızı
mesnedin ve ayaklarınızı da..,"
Ayette geçen
(Erculekum) kelimesi, lafzın mücaveresi üzerine cer olmuştur. Cuhre dabbin
harbin'de olduğu gibi. Bu tür durumlar; şiirde pek çoktur ve fasih kelamdandır.
Dureyd b. Sımme'nin
şiirinde kullandığı gibi:
"Onun yanma
geldiğimde mızraklar eline alıp oynaştığı-şeylerdendi. Tıpkı genişçe örülen
ağın ortasına konulan diken vesaire gibi. O dikenle ata dürttüm ta ki hoplayıp
zıpladı ve ben korkudan simsiyah kesildim."[12]
Ferezdak şiirinde
şöyle dile getirmiş:
"Siz bize
meyleden, yanaşan kişiler değil misiniz umulur ki evlerimizin sahasında veya
çadırların izinde görürüz.
Bize komşu olan kerem
sahibi bir kavmin diyarından geçtiğin zaman nasıl olur."[13]
Burada (Kiramu) 'mın
cer olması ciranin kelimesinin civarında oiduğu içindir.
Bazen (ve erculekum)[14]
şeklinde şu kavi üzerine atfedilmekle nas bölünmüş tur:
"Yüzünüzü
yıkayın."
Bu gibi durumların,
kapalı, düğümlenmiş ve birbirine karışmış kelamlarda olması caizdir. Zİra
apaçık olan kelamda olmaz. Yani bütün Kur'an'da şunların misli var mıdır?
"Reeytu zeyden ve
merertu bi amrin ve haliden?!"
Bundan dolayıdır ki
Kesai burada filin tekrarım takdir etmiştir:
"Veğsilu
erculekum."
Bundan dolayı Hasan
(ve erculukum)[15]'u mahzuf olan haberin
mubtedası olarak ref’a okumuştur: Ve erculekum meğsuletenİ böyle yapmıştır ki
mecaza ihtiyaç duyulmasın, atfın da bir sonrasına yapılmasını önlemiş olsun.
Öyleyse buna göre evla
olan lafzen ve manen (re'sin meshi) (başı meshetme) üzerine atfedilmiş
olmasıdır, Sonra sünnetten olan ayak topuklarına kadar yıkanma sının getirme
deliliyle neshedilmiştir. Çünkü sınırlama yıkanacak şeyde olur. Şa'bi: Kur'an
mesh ile getirmiştir, sünnet ise yıkanmayı[16]
getirmiştir diyor.
7-
"Allah'ın bağladığı misakını unutmayanı hatırlayın..."
Yani ona itaat etmek
üzere Rasulullah'a yapılan biattir.[17] Bir
rivayete göre akıllarda olan tevhid inancının delille-rindendir.
12-
"Nakiben."
Yani koruyan, bilen.
En-Nakib araştırıp birşeyi murakebe edendir.
"Ve
azzertumuhum."
Azertuhu a'ziruhu
azren: Birini çepeçevre kuşatıp kuvvetle yardım etmektir. Azzertuhu: Onun
emrini yüce gördüm ve ona saygı gösterdim demektir. Sanki kuvvetin ona yakın
olması hasebiyle manasının takviyesiymiş gibi veya ona yakınmış gibidir.
"Teuzzuhum
ezza."
(Meryem: 19/83)
da bunun gibidir. Yani
onları rahatsız ediyor. Kuvvetle sallamak. Teşvik ve tahrik etmektir. Bu ve
bunun gibi durumlar çoktur ancak konumuz değildir.
13-
"Onlardan daima bir hainlik görürsün."
El-Hainetu: Ya
hatİetun ve kazibetun gibi bir mastardır,ya da afiyetin ve akıbetin gibi bir
isimdir.[18]
15-
"Kitabınızdan gizlemekte olduğunuz şeylerin bir çoğunu size açıklıyor, bir
çoğundan da geçiyor."
Tevrat'ta olan rahman
ismini Yahudi Hristiyanlara haber verdiği zaman onların inkarcılığı
terketmeleri için daha başka Allah'ın isimlerini de ilmiyle onlara haber verdi.
22- "Ve
biz oraya girmeyeceğiz..."
Yahudilerin girmediği
bu yer şimdiki Eriha'dir.
21-
"Allah'ın sizin için takdir ettiği..."
Allah'ın, kendilerine
vatan olarak takdir edip girmelerini istediği grup ile kırk sene giriş ve
çıkışlarını haram edip yasakladığı gurup farklıdır. Onların girişi Musa'nın
(a.s.) vefatından iki ay sonra, Yuş'a b. Nun ile beraber olmuştur.
30-
"Nefsi onu itti de."
Fealet minettaeti:
Yani nefsine boyun eğip ve ona yardımda bulunarak Kabil kardeşi Habil'i
öldürmüştü.
32-
"Min ecli zalike."
Bu sebebten dolayı
demektir.
"Bütün insanları
öldürmüş gibidir."
Yani katli ilk icad
etmesi ve başkasına katlin yolunu göstermesi münasebetiyle hepsini Öldürmüş
sayılır. Nebi (s.a.v.) şöyle demiş:
"Zulmen yapılan
bütün katillerin günah ve sorumluluğu, katli ilk kez yapıp katil olan Adem'in
oğlu üzerinedir."[19]
Ve şöyle demiştir:
"Kim ki güzel bir
yol m oto d takip edip bırakırsa onun ecri ve ayrıca kıyamete dek bunu yapanın
ecri de ona yazılır."[20]
Huzeli de bu manada
şiirinde dile getirmiştir:
"İzlemiş olduğun
ve açtığın bir çığırdan dolayı endişelenme zira, açılan çığırda veya güdülen
yolda ille razı olan onu yürüten kimsenin kendisidir."[21]
"Ve kim ki
diriltirse."
Yani dininde ve
dünyasında helak olmasından kurtarırsa.
33-
"Yeryüzünden sürülmeleri."
Yani Allah'a ve
peygamberine karşı savaşa kalkışanlarla yeryüzünde fesada çalışanların cezası
hapsedilmeleridir.[22]
Çünkü onların darul
harp olan bir yere sığınmaları veya teslim edilmeleri caiz değildir. Bazı
hapsedilenler şöyle demiş: Hapis dünyadan çıkış sayılır ve dünyadan nefy ediliş
veya sürgün de bu manadadır:
"Dünyadan çıktık
oysa biz dünya ehlindendik. Biz orada ne ölüler ne de diriler idik.
Birgün bir ihtiyaç
için zindancı veya hasiphane bekçisi geldiği zaman hayret ettik dedik ki bu
dünyadan geldi."[23]
41-
"Allah kimin fitneye düşmesini dilerse."
Yani kime azap etmeyi
dilerse şu ayette olduğu gibi:
"Alannari
yuftenun."
(Zariyat: 51/13)
Yani ateş üzerinde
kavrulup azap edilecekler.
48- "Ve
muheyminen aleyhi."
Yani eminen aleyhi
(itimatlı kişi ve güvenilen)'dir. Bir rivayete göre sahiden aleyhi (şahit
olarak). Mesele haymene aleyhi; (Müşahede edip korumak) manasmdadır. Eman
kelimesinden mufay'al veznindedir. Musaytir ve mubeytir gibi. Ha harfi fa'den
tebdil edilmiş ve o da hemzedir. Buradaki ya harfi tasgir (küçültme) için
değildir. Ancak fiile ilhak olup fiili dörtlüler güruhuna ilhak etmiştir.
52-
"Onun için kalplerinde hastalık olanları görürsün ki, kafirlerle dostluk
yapmaya koşuyorlar."
Yani kafirlerin razı
oldukları şeylere ve onların dostluklarına velayetlerine koşuyorlar.
54-
"Mü'minlere karşı zelildir."
Yani müminlere karşı
yumuşaktırlar. Rainin dediği gibi:
Mahalleden bir çok
kişi ordaydı az da olsa hiç kimse mevlaya meyletmedi. Sebepleri hıfzetmek üzere
ta ki bizi zillete bıraktı her ne kadar biz izzet ve şeref sahibi de olsak.[24]
58- "Ve
iza nadeytum ilessalati,"
Yani namaz
çağrıldığınız zaman.[25]
Ebu Dehbel şöyle dedi:
"Münadi namaz
için seslenip geciktikten sonra onu Mekke vadisinde ibraz etti."[26]
59-
"Hel tenkimune minna."
Yani bizden ikrah edip
ayıplıyor musunuz?
Ubeydullah b. Kays ta
(nakame)'yi bu anlamda şiirinde dile getirmiştir:
"Onlar, beni
Umeyye'lileri hiç yadırgamadılar, zira onlar gazaplandıkları vakit sabırlı ve
ağırbaşlı olurlar.
Onlar müsamahanın
madenidirler, araplar, onlar ile bilinirler veya onlar üzerine bina
edilirler."[27]
60- "Ve
tağuta tapanlar."
Yani kendilerine
Samiri'nin yaptığı buzağıya tapmalarını söyleyen şeytandır. Failde ihtilaf ta
etseler fiil misli üzerine atfedilmiştir. Şu ayette olduğu gibi:
"İnatçı şeytandan
Allah onu lanetlemiş"
(Nisa: 4/117-118)
Müşkil olduklarından
dolayı bu harfler çeştili yönlerde tertip edilebilir. "Abedet tağut"
failin vezninde bir isimdir. Hazir'in ve Feti'nin gibi
"Ubudet
tağut" Abid veya abidenin cemidir. Rehnin ve ruhnun gibi. Veya (abidin)'in
cemidir. Bazilun buzulun ve şarifin ve şurufun gibi.
"Ubdut
tağut" Ayn'dan sonra elifle Abidun'un cemidir ve şeddeyle (Abbadu)'da
böyledir. Darrabun ve durub gibi.
Elifle (ibadut tağut) Abidun'un
cemidir. Kaimun ve kıyamun saimun ve siyamun gibi.
"Ve ubidet
tağut" Cehaletul fiil üzerinedir.
"Ve abeduu' t
tağut. "[28]
"Ubedet
tağut" Huteme ve lübede gibidir.
"Ve abudet
tağut" Yani tağut mabud oldu. Fekeherreculu ve zerufe gibi.
"Ve abede
et-tağute." Yani abedetu'dur.[29] Ta
harfi hazfolmuştur.
61-
"Muhakkak ki küfürle girerler ve onunla çıkarlar."
Yani o münafıklar
sizin yanınıza girip çıktıklarında size zahiren iman ettik deyip size izhar
ettikleri gibi değil aksine yanınıza küfürle girip çıktılar.[30]
63-
"Levla yanhahum: Onları menetselerdi."
Hella yenhahum yani
onları vaz geçirmeye çalışsalardı ya. Levla: Mazi fiilin üzerine girdiği zaman
tevbih (azarlama) manasında olur. Müzari fiilin üzerine girdiği zaman tahrid
(teşvik etme, tahrik etme) manasına gelir.
Eşheb b. Rumeyle
müstakbelde levla harfini kullanmıştır:
"Beni
Davtara'daki savaşta tam silahlanmış kemmiyet olmasaydı ne olurdu.
Azı dişini yaralamayı
kendinize en faziletli şeref sayıyorsunuz."[31]
Başka şair de levla'yı
mazide kullanmıştır:
"Beni Hamman'lılar
tekelerinin neslinden olan oğlaklarını şereften sayıyorlar.
Şayet müsamaha ve
yiğitlik olmasaydı ne olurdu."[32]
66-
"...Şüphesiz ki hem üstlerinden hem de ayaklarının altlarından
yiyeceklerdi..."
Bu durum şu şekilde
olan sözlerinin mecazı üzerine cari olmuştur: O tepeden tırnağa hayır ve
bolluktadır.
"İçlerinden bir
topluluk mutedildir."
Bunlar Necaşi ve
Buhayra[33]
emsali kimselerdir ki İsa hakkında hakkı söylerlerdi.
69-
"İman eden kimseler, Yahudiler ve Sabiiler..."
Es-Sabiune: Takdir
edilen tehir üzerine ref a yapılmıştır. Sanki mana şöyle gibidir: Ne onlar
mahzun olacaklar nede sabiunlar. Bişr b. Ebu Hazım'da şiirinde aynen ifade etmiş:
"Ancak şunu bilin
ki biz bağiler şikakta kalmadık, siz de öylesiniz."[34]
Eğer (entum) zamir
üzerine atfedilseydi mansub olurdu ve (iyyakum) olurdu. Kesai şöyle demiş:
O (hadu)'nun zamiri
üzerine atfolmuştur. Yani "Velle-zine hadu hum vessabiune" hidayete
erenler onlar ve sabi-unlardır.
Ferra şöyle demiş:
Zira ancak bu, (inne)'nin amelinin zayıf olması sonucu ref'a olmuştur. Çünkü o
öyle bir muzmer üzerine atfedilmiş tir ki, onun irabı onda zahir[35]
olmuyor. Yani birincisine göre senin bu kavlin: İnne zeyden kaimun Ieyte ve
lealle'nin hilafına zaid manayı içermiyor.
İkincisine göre atf,
gayri muttarid bir zamir üzerine olmuştur ki, mecrur olan zamir üzerine cari
olmasın. Merer-tu bihi ve zeydin'de olduğu gibi.
73-
"İçlerinden kafir olanlara."
Buradaki (mın) harfi
tebid (baziyet) için değil cinsin tebyini içindir.
Bir rivayete göre
manası şöyledir: İnne minhum men yu'minu (şüphesiz onlardan iman eden kimseler
de vardır) Ve vaidi (azabı) şirk üzere kalanlar içindir.
77-
"Muhakkak bundan önce sapanlar"
Daha Önce dünyada
hidayetten sapmışlardı.
"Ve yolun
doğrusundan saptılar."
Ahirete giden cennet
yolundan da sapmışlardı.
82-
"Kissisine:KeşişIer."
Hristiyanlardan olan
abitlerdir ve o ittibadandır. İtbau'l-hadis'te yekissu ve İtba Eser Tarikte de
sad ile yekussu denilir. Onda daha kuvvetli olanı müşahid eser kılmışlardır.
Şöyle dedikleri gibi: Sad ile (el-Vesiletu) ittisal ve hissi olarak dokunan
şeydedir. Sin ile (el-vesiletu) Kurbe (yakınlıkladır.
Mesela sad ile şöyle
demişler: Savde fi'1-cebeli müşahede ettiği şey için dağa çıktı. Sin ile
(saide) hissi olarak çıkışı olmayan şeydir. Lakin burada (suudu'1-ced ve
ilauhu) vardır. Keza hurmalarda sin ile fesul ki dikilen hurma fidanıdır.
Bundaki verim ve mahsul de gizlidir. Hakeza develerde sad ile el-Fesil memeden
kesilmiş yavru aynı şekildedir.
90-
"Muhakkak ki hamr ve meysir."
Hı ile el-Hamr
bekletilerek keskinleşen üzüm şerbetidir.[36]
Lugatta nebize (üzüm ve hurma şırası) bedii yoktur. Lügattan bunun delilini
Ebu'I-Esved şiirinde söylemiştir:
"Bırak şarabı,
onu sapıklar içsin şarabın yerini alacak kardeşini gördüm ve ancak ya odur ya
budur.
Zira o, onun
kardeşidir öyleki annesi onu kendi sütüyle besleyip yapmış."[37]
Zira birşey kendi
kendisinin kardeşi olmaz. El-Meysir: Malın kumar ve rehinlerle tedavül
etmesidir. Teysir'den alınmıştır. Mukavamet ve aldatmayla malın (devletin) alınmasıdır.
Mazini de şiirinde bu
manada meysiri kullanmış:
"Onların
günlerini yaşlı devenin tınlaması, alınan duyumuyla ve kumar paylaşım sonrası
kasaba verilen uzuvlar baş vesaireyle kısalttım."[38]
93-
"Hakkıyla sakınıp iman ettikleri ve salih amel işledikleri, sonra hakkıyla
sakınıp iman ettikleri sonra sakınıp ellerinden geldiğice güzel
yaptıkları..."
Birinci ittika
ittikanın fiilidir. İkincisi ise onun devamıdır. Üçüncüsü kulların
mezalim'inin inikasıdır ki, ih-san'ın ona eklenilişi buna bir delildir.[39]
95-
"Cezası öldürdüğünün benzeridir."
Yani gerekli olan
ceza, katlettiğinin misli gibidir. Buna göre ceza ve misi aynı manadadır.
Cezanın misle izafe edilişi, bir şeyin kendi nefsine izafe edilmesidir.
Hakku'1-yakin ve hablu'l-verid yani yakini olan haktır. Bir rivayete göre
(misi) kelamdaki sıladır; çünkü mislihmin cezası değil de, onun üzerinde
maktulün cezası vardır.
Dureyd b. Sımme'nin
dediği gibi:
"Ey Ali Amr'ın
kızı, Allah seni, benim emsalim ve nefsim misali kocalardan sakındırsın. Kız
şöyle dedi: Zira o, yaşlı bir ihtiyardır. Erkek: Ben ona ben dönün çocuğu olduğumu
haber verdim mi ki?"[40]
Muavvedu'j-Hukema
şöyle dedi:
Kureyş'li Hammale'yi
onlardan almak istedim. Ne zulmetmek ne de aldatmak istedim. Hammale'den önce,
Kud-dame ve Sümeyra'yı aldım. Eğer onlar emsallerime çağrılsalardı derhal
gelirlerdi.[41]
"İçinizden adalet
sahibi iki kişi hükmeder."
Ömer'in hilafetinde,
ihramda olan bir arabi Ömer'e şöyle sordu:
"Ben bir geyik
öldürdüm bunun hükmü nedir?" dedi. Ömer (r.a.) Abdurrahman b. Avf a yönelerek
şöyle dedi:
"Bunda hangi
şeyin olması gerekir?" O da:
"Cufretun (küçük
bir kuzu)" dedi. Arabi arkasını dönerek şöyle diyordu:
"Müminlerin emiri
bunda neyin olacağını bilmediğinden ötürü başkasına sordu," Bunun üzerine
Ömer (r.a.) onu çağırdı bir kırbaç vurarak şöyle dedi:
"Demek sen
ihramlıyken hem av hayvanını katlediyorsun hem verilen fetvayı tahkir edip
küçük görüyorsun[42] be ey ahmak! Allah'ın
şöyle dediğini duymandın mı?"
"İçinizden adalet
sahibi iki kişi hükmetsin."[43]
96-
"Deeniz avı."
Tarutaze olan deniz
avıdır.
"Ve
yiyeceği."
Ve deniz avını yemek,[44]
97-
"Kiyamen linnasi."
İnsanlar için din
işlerinde bir dayanak ve bir düzen, ölçü yeri kıldık demektir. Burada
kendisinden önceki harfin harekesi kesra olduğundan vav harfi ya'ya dönüşmüş.
Mu-rad ise şudur: Hac menasiklerinde dini menfaatlerin kılınması ve hacda da
Kureyş ve Mekke halkının maişetinin kılınışıdır. Harem'de ve haram ayda beyt
için hedyin gelmesi ve korkanların güvenliği için ise gerdanlığın olmasıdır.
.
"...Bütün bunlar
sizin de bilmeniz içindir..."
Bilmeniz içindir ki,
sizi yaratmadan önce bütün durumlarınızı bilen, aranızda olacak fasidlikleri
ve aranızda neyin olup olmayacağını bilen Allah, Haremi de size, oraya sığınan
kişinin güvende kalmasını sağlayan kılmıştır ve onda ikamet edenin maişeti için
karlı bir ticaret yapma yeri ve büyük bir insan topluluğu yeri kılmıştır.
Kullar itaat ediyor ki mağfiret ile nza ve feyze ulaşsın. Hali, çeşitli
yakınlıklarda kılıyor ve bu mevkilere hasolan şeylere ulaşmak ister. Göklerde
ve yerde olanları o bilir. Hiç bir amelin karşılığı zayi olmaz ve hiçbir ameİ
boşa gitmez.
103-
"Bahire, şaibe, vesile ve ham diye bir şey kılmamıştır."
El-Bahiretu:[45]Kulakları
yarılmış hayvandır.
Şairin de şiirinde
belirttiği gibi kulakları kesilip yarılmış devedir:
"İmran, dün
aranızda süslenerek yürüyordu ve sanki kulakları yarılmış deve misaliydi.
Ziyana sebep olan bir
diyara gidiyordu elinde bir kuruş dahi yoktu, günlerini yarınlarını öylesine
geçiriyordu."[46]
Zira Bahira cahiliyye
İçindir: Beş karın doğurup sonuncusu erkek olunca yiyip ana devenin
kulaklarını keser ve salıverilerek ne sağılır ve ne de binilirdi. Eğer son ve
beşinci yavrusu dişi olursa bu yapılanı ana deveye değil yavru deveye
yapılırdı.
Es-Saibetu: Bir adak
sonucu salıverilen veya ona büv-n sahibinin bir şeye nail olmasından dolayı
salıverilen devedir. .
Bu son manada İbni
Revaha şiirinde dile getirmiş:
"Sen bana
ulaştığın ve dört günlük mesafede Hasa'ya kadar sırtıma yüklediğin zaman,
senin durumun:
Git nimetlen ve sen
zemmedilmez sin ben ise, daha gerisin geriye aileme dönmeyeceğim."[47]
El-Vesiletu: Yedi
karın doğuran koyundur. Eğer bir erkek ve dişi olsaydı, kardeşine ulaştı
derlerdi.
El-Hami: Sulbünden on
batın yavrusu olmakla binilmekten ve kullanılmaktan azad edilen devedir. Bir
rivayte göre el-Hami yavrusu doğurandır.
105-
"Aleykum enfusekim."
İgra üzerine
nasbedilmiştir. Yani nefislerinizi muhafaza edin manasmdadır. îgra usulü
aleyke, ileyke, indeke ve du-neke ile yapılır.
"Sapıtan kimse
size zarar veremez."
Yani sapıtanlar
ahirette size zarar veremezler. Ama sa-pitanları irşad etmekten geri kalmak ve
emri bil marufu terk etmenin bir çıkış yolu yoktur. Hakeza Ebubekir Sıddık ta
böyle tefsir etmiştir (r.a.).[48]
106- "Ölüm birinize gelip çattığı zaman
içinizden adalet sahibi iki kişi şahitlik etsin."[49]
"Sizden veya
sizin dışında başka adaletli kişi"
Eğer siz seferdeyseniz
şahit tutacak kimseyi bulamazsanız, dininizde olmayan iki adil şahit tutun.
Sonra bu ayet nes-holmuştur. İkisi de ikindi namazından sonra yemin etsinler.
Çünkü o vakit ehli kitabın tazim ettiği bir vakittir.
"Onu az bir şey
karşılığında satmayız."
Yani yapacağımız
yemini, az bir paha karşılığında ived yapmayız.
"Akraba bile olsa
Allah'ın şahitliğini gizlemeyiz."
Yani aleyhine şahitlik
yapılan taraf yakın akraba da olsa, hak için şehadet etmemize engel değildir.
Bir rivayete göre bu
şehadet eda için olan şehadet değil, bilakis vasiyetin hu duru için olan
şehadettir.
"Yahut sizin
dışınızda diğer."
Bu kavle göre sizin
kabilenizin dışında iki vasiyet edilendir. Hilaf ve töhmet anında sadece
vasiyet edilen yemin eder şahid yemin etmez.
107-
"Bunların bir günah kazandıkları anlaşılırsa."
Yani eğer gayri müslim
iki şahidin yalancılık gibi kötü halleri meydana çıkar da buna hak
kazanırlarsa, o zaman mirasçılardan haksızlığa uğramamış iki kişi bunların
yerine geçer ki, bunlar şahid olmaya daha layıktırlar. Onlar, ölünün vasiyeti
üzerine iddia edilen şeyin, ölüden böyle bir şeyi bilmediklerine dair şahitlik
ederler ve: "Allah yemin olsun ki bizim yeminimiz o ikisinin şahitliğinden
daha doğrudur." derler.
"Minellezine
istehakka aleyhimu."
Yani diğerlerinin
hiyanet üzere günah kazanmaları sebebiyle diğerleri buna daha fazla hak
sahibidirler ve onlar ölünün sahibidirler ve vasiyet edilenlerden daha
evladırlar.
Bir rivayete göre (Eî-Vasiyyetin)
mef'ulu ki ve onlar da ölünün ehlindendirler. Bu da ayetin hülasasının
tefsiridir ve müşkil bir durumdadır. İrabı şöyledir: "Şehadetu
beynekumu." Mubteda olduğu için merfudur. Haberi ise (isnani ze~ va
adlin)dir. Zarfta olsa (Beyne)'de daha kapsamlı yapılarak mastar kendisine
izafe edilmiştir. Tıpkı şu ayette de kapsamlı yapıldığı gibi:
"Lekad takattaa
beynekum." (En'am:
6/94)
Bir rivayete göre
evvelinde olan hazfe göre takdir edilir.
"Kutibe aleykum
inşehide minkum isnani" dir. Evla olan ise tehir de edilmiş olsa mubteda
üzere (evleyani)'nin mer-fu yapılmasıdır. Takdiri: "Feevleyani bilmeyyiti
aherani minehlihi yekumani mekamel haininellezine usire ala
hiya-netihima." Mahzuf olan mubtedanın haberi olması da caizdir. Cümle
sanki şöyledir: "Fe aherani yekumani makame-humal evleyani." Ya da
(yekumani) deki zamirden bedeldir. Şöyleki: "Fe yekumul evleyani."
Marifenîn bedelinin neki-reden olması caizdir. Her ne kadar caiz olmasa da.
Ahfeş şöyle demiş:
El-Evleyani kelimesi (fe aherani)'ye sıfattır. El-Evleyani marifedir ve
aheranide nekiredir. Lakın bu caizdir, çünkü mevsuf olannekire, marifeye
yakındır. Bu nekire bu (yekumani makamuhuma)[50] ya
mevsuftur.
109-
"Bizde hiçbir bilgi yok." dediler.
Yani onların gelip
geçtiği batini emirler hakkında bilgimiz yok dediler. Şu ayetin delili ile:
"Şüphesiz
gaybları bilen sensin, sen!"
Şüphesiz ki sen bütün
gaybleri kemal üzere bilensin derler. Bir rivayete göre bu, o günün şiddet ve
korkunçluğundan dolayı cevap vermeyi unutup meşguliyet sebebiyle dikkatten
kaçırmalarıdır.
111-
"Havarilere vahyetmiştik de."
Yani havarilere 'İham
etmiştim. Bir rivayete göre onlara öğretmiştim manasındadır.
el-Vahyin aslı:
Süratle atmaktır, El-Veha da bunun gibi sürat manasındadır. Velamrul Vehyi
süratli emirdir.[51]
112-
"Rabbinin gücü yeter mi?" Yani bir şey sorup istediğin zaman:
'Senin rabbin bu emre
muvafakat ediyor mu? îstetae: Etae manasındadır. Bir rivayete göre:
'Sualine isticabet
ediyor mu?" manasmdadır. Bazıları da buna', zahirine göre mana vermişler.
Yani:
"Rabbinin gücü
yeter mi buna muktedir mi?" anlamındadır. Bu da iki manadadır: Biri:
"Onlar henüz işin
başında iken henüz marifet ve imanları muhkemleşmeden bunu sormuşlardı,"
İkincisi:
"Bu durum
imanlarından sonraydı ve yakinliklerinin daha da artması için bunu sordular.
Bundan dolayıdır ki şöyle demişler:
113-
"Havariler istiyoruz ki kalplerimiz mutmain olsun dediler."
Tıpkı İbrahim'in
(a.s.) dediği gibi: "Velakin kalbimin mutmain olması için."
(Bakara: 2/260)
116-
"Hani Allah: Ey Meryem oğlu İsa, sen mi dedin?" Aslında (iz) mazi
için kullanılır. Ancak burada müstakbel içinde (iz kale) gelmiş caiz
görülmüştür. Çünkü müstakbelde olan şeyi takrip (yakınlaştırma) etme muradı
vardır ve çünkü bu durum mutlaka olacaktır ki, bu emrin dışında bir-şeyin olması
söz konusu değildir. Zira Allah-u Teala'mn bunu demesinin sebebiyse onun
ümmeti için tevhib (azarlama, tahzir etme) ifadesidir.[52]
Bir rivayete göre:
Onların durumunu ona bildiriyor ki, onlar için şefaat dilemesin.
118-
"Eğer onları bağışlarsan."
Bunun manası işi
Allah'a havale etmektir. Bundan dolayı ayetin sonuna (el-Gafuru'r-Rahim)
gelmeyip (el-Azi-zu'1-Hakim) gelmiştir.
119-
"Bu fayda verecek gündür."
Gün üzerine işaret
olduğundan (yevmu) kelimesi ref a olmuştur. Şunun gibi: "Haza yevmu
'1-cumuati (bu cuma günüdür)."
El-Beyyari'nin[53]
zikrettiğine göre Sa'leb, bunu Nafi'n-in;kıraati üzere ve fiiline izafe
edilmesi sebebiyle nasb ile okuyordu.
Nabiğa'nın dediği
gibi:
"Öyle bir anı ki,
yaşlılığı, çocukluktan dolayı kınadım, yerdim ve dedim ki:
Bundan sonra
yaşlılığın peyderpey geleceği doğru değil midir?"[54]
Bu durumu Muberrid'in
yanında zikrettğimde, bunu hatalı buldu ve şöyle dedi:
"Nabiğa'nın da
şiirinde olduğu gibi ancak fiili mazinin binası üzerine caizdir. Muzari üzerine
caiz değildir. Çünkü o da isim gibidir. Velakin Nafi ise zarf üzerine nasp yapıyor[55]
işaret manası ise zarf olmasına maniat çıkarmıyor. Sanki şöyle denilmiş:
"Haza'l-kavlu fi yevmin yenfeu's-sa-dikine." [56]
[1] Ahmed'in, Abdullah b. Amr'dan çıkardığına göre şöyle
demiş: Rasulullah (s.a.v.) devesine binik haldeyken Maide suresi ona'nazil oldu
ve onu taşımakta zorluk çekti. Ahmed, Hakim ve Sahih gördüğü ve Ne-sai'nin
Cübeyr b. Nüfeyr'den çıkardığına göre şöyle demiş:
"Haccımı yaptım ve
Aişe'nin yanına gittiğimde bana:
"Ey Cübeyr!
Maide'yi okuyor musun?" dedi.
"Evet" dedim.
O:
"O, nazil olan son suredir" dedi, "Onda helal gördüğünüzü
helal ve haram gördüğünüzü de haram kabul edin!" dedi.
[2] Beyit Huzeyfe b. Enes Huzeli'nindir. Es-Suvari Sariye
b. Ed-dayl'e nisbet edilir, Harecan: Beyazlıklarından kabir ahalisine benzetilen
iki adamdır. Bunlar Harem'deyken öldürülmüşler diyor. Bunlar Ha-rem'deki
ağaçların kapçıklarını alıp gerdanlık yapmışlardı. Divanu'I-Hu-zeliyyin:
3-18/19. İkinci beyit lisan madde. Harace: 2/236; Akdu'l-Ferid: 6/83.
Mahtuta'da (Cedd ve muasfer) gelmiş ikisi de hatadır.
[3] İbni Abbas şöyle demiş: Maide deki iki ayet
nesholmuştur. Biri (el-Kalaid) ayeti. Bir de:
"Fein cauke fahkum
beynehum ev a'rid anhum."
"Kalaid"
ayeti; "Müşrikleri nerede bulursanız öldürün ve hangi ayda olursa
olsun" emriyle nesholmuştur. Diğer ayeti de şu ayet neshet-miştir:
"Ve enihkum beynehum
bima enzellellah."
Tefsiri Kurtubi: 6/40.
Abdubnu Humeyd'in
Mücahid'den naklettiğine göre;
"LatuhiIIu
şeairellahi."
Ayeti hakkında şöyle
demiş: "Kelaid; güvenlik ve eman için insanların boyunlarında olan kabuk
veya kapçıklardır. Safa, Merve, Hedy Kurbanlık Allah'ın şiarlarındandırlar.
Muhammed'in (s.a.v.) ashabı şöyle demişler:
"Bütün bunların
fiiliyatı ve ikame edilmesi cahiliyye amellerinden-dir. Allahu Teala bunların
hepsini islamın gelmesiyle haram kıldı ancak kapçıklarla gerdanlık yapma
müstesna.
Abdubnu Humeyd'in
naklettiğine göre Ata ayet hakkında şöyle demiş:
"Kalaid: Cahiliyye ehli semer ağacından kabuk veya kapçıklarını
koparıp onunla insanlara karşı güvende olmaları için gerdanlık yapıp takıyorlardı.
Allah ta bunu nehyetti ve harem ağaçlarından koparılmasını yasakladı.
[4] Eş-Şezeb: Kabuklardır. Şezzebu'ş-Şecer: Ağacın
kabuğudur. Lisan madde: şezebe.
[5] Bu görüş Ebu Ubeyde ve Ferra'nındır. Mahtuta'da: La
yelbi-sennekum geçer. Bu açık bir hatadır.
[6] Mesela falanca kavminin (ehlinin) cerimesidir. Yani
suç kes-bedenidir. Cerime ve carim kesbetme manasmdadir. Ecreme fulanun: Günah
kesbetti demektir. Kurtubi: 6/45.
[7] Beyit Sahru'1-öay Huzeli'nindir. Esdese: altı yaş
gurubuna girdi. EI-Lehm: Yaşlıdır, tehennebe: Beli bükülüp eğrilmek. Sağib:
Acıkan. Lisan madde: Lehime: 12/555; Divan-Huzeliyyin: 2/53-54. Mahtutada:
Keskin ze'yle Kezahip ve cim ile tecennebe gelmiş ikisi de hatadır.
[8] Beyit Ahves b. Abdullah'ındır. İbni Selam bunu islami
şairlerin altıncı tabakasında addetmiştir. Mahtutada feneda yerine nide
gelmiş. Kelimede düşme olmuş. Tabakat Şuara sahife: 189; Eğani: 13/153; Divanı
sh.: 98;
İkinci Beyit Tefsiri
Tabiri: 6/37; Lisanu'i-Arab madde: Şenee. Me-
cazu'l-Kur'an: 1/147; Mu'cemu'l-Luğah: 2/499. İzhat: Eğlence ve kadına
gitmeyendir. Birinci beyit müzekker vel müennes. İbni Enbari sh.: 585.
Mahakkikdir. Tank cenabi nisbet etmemiş. Lisan madde, azehe.
[9] Nakledildiğine göre Said b. Cübeyr şöyle demiş:
"Sefere çıkmak
istedikleri zaman kadeh ile çıkıp çıkmayacaklarına dair fal açarlardı. Eğer
çıkış için belirttikleri şekilde olursa çıkarlar ve gitmemek için
belirttikleri şekilde olursa gitmezlerdi. Tasti'nin çıkardiğna göre Nafi b.
Ezrak İbni Abbas'a bu ayet hakkında sorduğunda ona şöyle cevap vermiş:
"Ve entesteksimu
bil ezlam." El-Ezlam: Kadehtir der. İşlerini buna göre düzenlerlerdi.
Birinin üzerinde şu yazılıydı, "Rabbim bana emretti" diğerinin
üzerinde ise, "Rabbim beni nehyetti." Birşey yapmak istedikleri
zaman putlarının evine gelir ve kadehlerin üzerini birşeyle önerlerdi ve sonunda
hangi ü çıkarsa ona göre hareket ederlerdi. Ve araplar bunu biliyor mu?"
diîc-i. O da:
"Evet, sen
Hatia'mn şöyle dediğini duymadın mı?" Eğer o konuda uğur bereket varsa kuş
bırakılmaz ve kadeh üzerine fal okları atılmaz.
Taberani ve İbni
Murdeveyh'in Ebu Derda'dan çıkadıklanna göre Ra-sulLİlah fs.a.v.) şöyle demiş:
"Kehanette bulunan, fal okları atan veya sefer dönüşünde te-tayyür
yapanların dereceleri yükseklere ulaşamayacaktır."
[10] Ebu Ubeyde'den nakledilen bu şey Mecazuİ Kur'an'da
mevcut değildir.
[11] İbare bize pek aşikar olmadı. Ama el yazma asılda
böyledir.
[12] Hazanetu'1-Edeb: 5/91; Şerhu'l-Hamase: 2/157;
Şi'ru'ş-Şu-ara sn.: 505; Divanı sh.: 48; Es-Seyası: Sise'nin cemidir. Ve
elbiseyi dokuyup örerken üzerimde götürüp getirdiği bir dikendir. Tenehnehet
yerine tebeddedet rivayet ediliyor.
[13] Bu beyit Ferezdak'indir. Hişam b. Abdulmelik'i
medhediyor. Cerir'i de hicvediyor. Aicine: Ü'ctul baire gibidir. Deyenin başına
yular koyduğnu zamandır. Leanna: Lealle'nin bir lügatidir. Ürsetu'd-dar: Evin
alanıdır. İkinci beyit: Fekeyfe iza rriererte bîdarİ kavmin diye rivayet ediliyor.
Hazanetu'1-Edeb: 9/222; Divan Ferezdak: 2/290; Tabakat Fuhul Şu-ara: 1/365;
İkinci beyit Muktedeb: 4/117; Kitab Sibeveyh: 1/289; Şerh İb-ni Akü: 1/289;
Muğni Lebib. Rakam: 526.
[14] Nasb ile; Nafi, İbni Amr, Hafs, Kesai ve Yakub
okumuştur. Nasb okumanın delili yüz ve ellere atfedilmiş olmasıdır. Bu onun
yanında daha evladır. Sünnet ve icma ile ayağın ğaslî üzerine atf sabit olduğu
zaman, ğasl Üzerine atf yapmayla amel edildi. Bunun kuvvetliliğine şu ihtimal
yapmıştır; ayette mecrur olan (ercul) kelimesinin kendisi gibi mec-rur olan
bîri üzerine atfedilişi mecrur olmayan birine atfedilişine nazaran daha
evladır. Yine cer olan mesh veya gaslin gerekliliğine işkal girdirir. Vucuh
üzerine atfedilmesi ve nasbedilmesi işkal olmaktan çıkarılması içindir. Ve
farz olan gaslin tahakkuk etmesi içindir. Keşf an Vucu-hi'1-Kıraat: 1/407.
[15] İthaf sh.: 198. Şaz bir kıraattir.
[16] Nuhas Nasih Mensuh'ta çıkarmış sh: 149. Şa'bİ'ye göre
ayet mesh ile gelmiştir. Sonra sünnetin getirdiği gasl ile nesh olmuştur.
[17] Beydavi şöyle demiş: Bu misak, sevilende,
sevilmeyende, zorlukta, kolaylıkta, işitmek ve itaat üzere müslümanlann
Rasulullah'a (s.a.v.) biat edip alınan misaktır. Veya Akabe misakı veya bey'atu
Rıdvan'dır. Allahu Teala misakı kendisine İzafe etmiştir. Çünkü Allah
Ra-sulune biat eden Allah'a biat etmiş gibidir. Şeyh Zade ale'l-Beydavi: 3/99.
[18] Abdubnu Humeyd, İbni Cerir ve İbni Münzir ayet
hakkında Mü-cahid'ten şöyle nakletmişler. Onlar Yahudilerdir. Bunun misali
tıpkı Rasulullah'ın (s.a.v.) onların yanma girerken duvarın üzerinden taşı kafasına
indirip öldürmek istemeleri gibidir. Tefsiri Mücahid sh.: 191; Durru'l-Mensur:
3/41.
[19] Hadisi: Ahmed, Buharı, Müslim, Tirmizi, Nesai ve İbni
Ma-ce îbni Mes'ud'tan çıkarmışlar ve Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi diyor:
"Zulmen öldürülen
her nefsin günahı ve kanının akıtılma sorumluluğu Adem'in ilk oğlu üzerinedir.
Çünkü ilk kez katli o gerçekleştirmiştir."
Fethu'I-Bari: 6/262; Müslim Rakam: 1677;Müsned: 1/383.
[20] Hadis: "Kim ki islam'da güzel bir çığır açarsa
onun ecri ve ondan sonra bununla amel edenlerin ecirlerinden hiçbir şey
eksilmemek kaydıyla ona da ecir yazılır. Kimki islam'da kötü bir çığır açarsa
günahı onun üzerinedir. Ve ayrıca bununla amel edenlerin de günahlarından hiç
birşey eksilmemek kaydıyla yine onun üzerinedir."
Hadisi Müslim 1017 rakamıyla, Nesai, Tirmizi ve diğerleri
nakletmiş-lerdir. Muhtasar Terğib ve Terhip sh.: 18.
[21] Beyit Halid b. Züheyr Huzeli'nindir. Hazane:.8/515;
Divan Hü-zeliyyin: 1/157; Miicmelu'1-Luğa: 2/455.
[22] Bu görüş Ebu Hanife ve Malik'indir. İbnu'I-Arabi Hakkı
hap-sedilmesidir diyor. Hapsetmek onun için bulunduğu yerden sürgün
anla-mındadir. Ahkamu'l-Kur'an İbnu'l-Arabi: 2/600.
[23] Mahtuta'da: Minel ahyai fiha velelmevta'dır. Bu iki
beyitten sonra şunlar vardır:
"Rüya ile
seviniriz ama bütün sözlerimiz; bizim rüyadan sözlerle sabahladığımız
zamandır. Şayet iyi olursa onun gelişi de yavaş olur. Şayet kötü olursa
beklenilmez hemencecik koşuşturma gelir."
Beyit Abdullah b. Cafer b. Ebu Talib'indir. Mahasin vel Eddat sh.: 35;
Divanı sh.: 96. Salih b. Abdul-Kuddus'e nisbet edilir.
[24] Beyitler divanında yoktur.
[25] Beyhaki'nin naklettiğine göre İbni Abbas ayet hakkında
şöyle demiş: Rasulullah'ın (s.a.v.) münadisi namaza çağırdığı zaman müs-lümanlar
kalkıp namaza gittiklerinde yahudiler şöyle dediler: "Kad kamu la kamu.
Aha kalktılar. Kalkmayasıcalar." Müslümanların rüku ve secde yaptıklarını
gördüklerinde onlarla istihza edipve onlara güldüler.
[26] Mahtutada Ebrezetha yerine harecet biha gelmiş ve
Esate yerine edaet gelmiş hatadır. Beyit Akdu'l-Ferid'te: 7/66; Eğani: 3/11;
Ebu Dehbel Cumhi'nindir. Mahtutada: Ebu Deh! geçer, hatadır.
[27] Tabakat Şuara sh.: 187; Divan sh.: 67; Eğani: 4/60;
Hazanetu'l-Edeb: 7/288; Birinci beyit Tefsiri Kurtubi: 6/234; Tef. Tabr.:
6/167; Mecazul Kur'an: 1/170
[28] Bu, İbni Mes'ut'tan rivayet edilmiştir.
[29] Meani'l-Kur'an lil Züccac: 2/188.
[30] Abdubnu Humeyd, îbni Cerir ve İbni Münzir'in
çıkardıklarına göre Katade ayet hakkında şöyle demiş: Bunlar yahudilerden bir
guruptur. Bunlar Nebi'nin (s.a.v.) yanına girip ona, iman ettiklerini ve
kendisine gelen şeye razı olduklarını haber vermişlerdi. Oysaki onlar sapıklık
ve küfürlerinde son derce tutkundular. Bu hal üzere Rasulullah'm yanma girip
çıkarlardı. Tefsiri Taberi: 6/296.
[31] Müelif, beyti Eşhel b. Rıımeyle'ye nisbet etmiş. Keza
İbni Şe-ceri de Emali'de aynısını yapmıştır. Bağdadi şöyle demiş: "Sahih
olan bu beytin Cerir'in kasidelerinden birine ait olduğudur. Bu konuda raviler
arasında hilaf yoktur. İrabu'l-Kur'an Nuhas: 3/158; Hazanetu'1-Edeb: 3/55;
Eraali İbni Şecer: 1/279; İbni Yaiş: 2/38; Divanı sh,: 254.
[32] Beyit şöyle rivayet edilir:
"Beni Hammanhlar
tekelerinin nesillerini şeref sayıyorlar ta ki onu Ekarim'liler aldı
gitti."
Mahtutada: Aseb yerine Ab, Hamman yerine Hamdan gelmiş hatadır. Beni
Hammanhlar tekelerinin daha kuvvetli ve damızlık için daha elverişli olduğunu
zannediyorlar. Kesildikten sonra da bununla övünmeye çalıştılar. Ve
Ferezdak'ın daelha ile onları hicvettiğini söylüyor. El-Haya-van: 5/219; Rebiu'l-Ebrar:
4/49.
[33] Adının Ebrehe olduğu söyleniyor ve Cafer b, Ebu
Talip'le beraber Habeşistan'dan dönen sekiz kişiden biri olduğu söyleniyor.
İsabe: 1/17. Kurtubi ayet için şöyle demiş: "Minhum ummetun
muktesidetun" Bu onlardan iman edenleri Necaşi, Selman ve Abdullah b.
Selam'ın emsalleridir. Bunlar mutedil davranarak İsa ve Muhammed'e (s.a.v.)
layık olan şeyleri söylediler.
[34] Bu, Bişr'in Evs b. Harise'ye hicvettiği
kasidesindendir. Şeva-hid Sibeveyh: 1/290; Şerhu'l-Ebyat ibriî Seyrafi: 1/14;
İ'rabu'l-Kur'an Nu-has: 1/509; Meani'l-Kur'an Ferra: 1/311; Hazanetu'1-Edeb:
10/293; Tefsiri Kurtubi: 6/246; Divanı: 165.
[35] Ferra'nm ibaresi şöyle: (Sabiine)'nİn ref'a edilmesi
(Ellezine) üzerine atfedilmesindendir. (Ellezine) harfi tek kelimeyle, Ref'a,
nasbe ve hafdinde bir tek cihette olan harftir (cer). İrabı tek olduğu zaman
(inne)'nin nasbetmesi zayıftır. Zayıf olması ise haberi üzerine vaki olmayıp
isim üzerine olmasındandır. Böylece (Sabüne)'nin ref'a olmas: r :-izdir.
Meani'I-Kur'an: 1/311.
[36] Müslim, Ebu Davud ve diğerlerinin naklettiğine göre
Ebu Hu-reyre (r.a.) Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini duydum demiş:
"Hamr şu iki
ağaçtandır. Hurma ve üzüm."
Cassas şöyle demiş: Bu haber hamr isminin nefyini gerektiriyor ki hamr
bu iki ağaçtan başka birşeyden çıkmaz. Çünkü (Hamr) kavli cins isimdir. Bununla
hamr adı verilen bütün şeyleri kapsıyor. Bu da nefyediyor ki hamr isminde olan
bu şey, bu iki ağacın dışında başka şeyden çıkmaz. Ahkamu'l-Kur'an: 2/462;
Sahih Müslim Rakam: 1958; Ebu Davud Rakam: 3678.
[37] Hazanetu'1-Edeb: 5/327; Lisan madde: Kevene. Divan Ebu
Esved Dueli sh.: 128; İkinci beyit kitap Sibeveyh: 2/21; İbni Yaiş: 3/117; Usul
İbni Sirac: 1/91; Lisan madde: Kenene: 11/371.
[38] Beyit, Sa'lebeb. SuayrMazini'nindir. Mefdaliyatsh.:
130. Eş-Şarif yaşlı dişi devedir. EI-Medcineh cengi cariye ve makyaj yapan kadındır.
Vecedva cazir diye de rivayet edilir.
[39] Buhari'nin Enes'ten naklettiğne göre şöyle demiş: Ben
Ebu Tal-ha'nın evinde kavmin sakisiydim (şarap dağıtıcısı) hamnn lahrimi konusunda
ayet nazil oldu, münadiye emretti o da tamimini yüksek sesle çağırıp
söylüyordu. Ebu Talha şöyle dedi:
"Çık bak bu ses te
nedir?" Enes:
"Çıktım dedim ki:
"Münadi hamnn
haram olduğunu söylüyor." Bana:
"Git ve onu
dök" dedi. -Hamr da hurmadan yapılmıştı- Enes:
"Medine'nin
sokakları şarap dolu aktı" dedi. Bziları şöyle dedi:
"Bir grup helak
oldu, öldü. Henüz şarap onların içindeydi" dediler. Bunun üzerine şu ayet
nazil oldu:
"İman edip salih amel İşleyenelere etattikları şeyden dolayı kendilerine
günah yoktur..."
Feth'ul-Bari: 8/278.
[40] Betİyler Dureyd'indir. Hunsa hakkında söylemiş. Onunla
nişanlanmıştı. Fakat Hunsa yaşlılığından onu istememişti. Divanı; 82-83. Bu
iki beyitten sonra:
"Zorlu meşakkatli
gecleer geldiği zaman doğulmayacaksın ve emsallerimdekiler de seni
nikahlamayacaktır." geliyor.
Mahtutada vekake yerine vekale gelmiş hatadır. Bir rivayette benim
ihtiyar olduğumu mu zannediyorsun geçer.
[41] Mahtutada: Ecaba yerine iclaba gelmiş hatadır.
Muawedu'l-Hu-kema'nın adı: Muaviye b. Malik'tir. Şerh MafdaliyatTebrizi:
3/1481; Maf-daliyat: 358; Esmaiyat: 214; El-İhtilab: Aldatma'dır.
[42] Yani fetvaları küçük görüp alay ediyorsun ha. Lisan:
Gamete.
[43] Kıssayı Abdubnu Humeyd ve İbni Cerir nakletmiş. Durrul
Mensur: 3/191
[44] İbni Cerir'in naklettiğine göre Ebu Hureyre (r.a.)
Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi diyor:
"Deniz avı size
helal ve yiyeceği de sizin için bir meta kılındı."
Şöyle dedi:
"Meytan diye telaffuz ettiği şey denizin taamıdır. Tefsiri Taberi.: 7/69.
Mevkuftur. Abdubnu Humeyd ve İbni Cerir'in naklettiğine göre İkrime Ebubekİr
Sıddık şöyle dedi demiş:
"Uhille lekum sayduf bahri ve taamuhu." Saydul Bahr'dan murad
ellerimizle avladıklarımız deniz ürünüdür demiş. Taamı ise: Denizin içinde
olan şeylerdir. Başka lafızda onun taamı: içinde oîan herşeydir.
[45] Abdurrezzak, Abdubnu Humeyd ve İbni Ebu Şeybe'nin ve
Zeyd b. Eslem'den naklettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi demiş:
"Vallahi ben ilk
önce salıverilen hayvanları salıverenleri, putları dikenleri ve İbrahim'in
dinini değiştirenleri biliyorum."
"Kimdir o Ey
Rasulullah!?" denildi. Rasulullah (s.a.v.):
"Beni Ka'b'ın
kardeşi Amr b. Luhayy'dır" dedi. "Onun barsaklarının ateşe
sürüklendiğini gördüm ve onun kokuları cehennem ehlini rahatsız ediyordu"
dedi Rasulullah. "Ve ben kulaklarım yarıp deveyi salıvereni de
biliyorum" dedi.
"Kimdir o ya Rasulallah!?" denildi. Rasulullah (s.a.v.):
"Beni Müdlic'den bir adamdır." dedi. "Onun iki devesi
vardı, kulaklarını yardı ve sütlerini içmeyi ve sırtına binmeyi haram
kıldı." dedik: "Ve bu ikisini Allah için bıraktım dedi ve sonra o
iki deveye İhtiyaç duydu, sütünü alıp içti ve binek olarak kullandı. Onu
ateşte gördüm ki, iki deve onu ağızlarıyla ısırıp yemeye ve ayaklarıyla da çiğnemeye
çalışıyorlardı." dedi.
[46] Beyitler Ubeyrid Rey ahin'indir. Birinci beyit Tefsiri
Maverdi: 1/491.
[47] Beyitler fi ıslahil galat fi Garibu'I-Hadis İbnu
Kuteybe sh.: 8; Ğaribu'l-Hadis: 1/68; Orda feşeneke yerine Fezadek onum
vardım.Ka-mil İbnİ Esir: 2/236; Lisan madde: Hala ve Hasa. Kamili Muberrid:
1/76; El-Hesau: Yerdir.
[48] Bu görüşü Ahmed/ İbni Ebu Şeybe, Ebu Davud, Tirmizi ve
Ne-sai'nin Kays'tan naklettiklerine göre Kays şöyle demiş: Ebubekir kalkıp
Allah'a hamdu senada bulunduktan sonra: "Ey insanlar dedi.,Siz bu ayeti
okuyorsunuz:
"Ey îman edenler
siz kendinize bakın. Doğru yolda olduktan sonra sapıtan kimse size zarar
vermez."
Ama onu konumunun
dışına koyuyorsunuz. Ben Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle dediğini duydum:
"insanlar bir
münkeri görüp te değiştirmediği zaman, Allah'ın onları bir azapla
cezalandırması pek yakınlaşmıştır."
Müsned: 1/5; Aridetu'l-Ahvezi: 11/181; Sünen Ebu Davud: 4338.
[49] Buhari Tarih'inde, Tirmizi'nin hasen gördüğü ve
Taberani'nin İbni Abbas'tan naklettiklerine göre İbni Abbas şöyle demiş:
[50] Meani'l-Kur'an Ahfeş: 1/266. 342
[51] Ebu Ubeyde şöyle demiş; Evhaytu: Emrettim
manasındadır. Kurtubi: 6/363; Mecazu'l-Kur'an: 1/182.
[52] İbni Ebu Hatem, İbni Asakir ve İbni Murdeveyh'in Ebu
Musa'dan (Eş'ari) naklettiklerine göre, Ebu Musa el-Eş'ari, Rasulullah
(s.a.v.) şöyle dedi demiş: "Kıyamet günü peygamberler ve ümmetleri çağrılır.
Sonra İsa çağrılır ve Allah'ın kendisine oian nimetine karşı Allah'ı zikreder
ve nimetleri ikrar eder. İsa'ya:
"Ey İsa b. Meryem,
senin ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla" denilir. Ayet sonra ona
şöyle der:
"Sen mi dedin
insanlara ki beni ve annemi Allah'ın dışında iki ilah edinin." ve böyle
dediğini reddeder. Hristiyanlar getirilerek sorulur? Onlar da derlerki:
"Evet İsa bize bunu emretti." Bu arada İsa'nın kılları o kadar
uzar ki, meleklerden bazıları onun baş ve cesedindekî kıllarından tutarlar.
Hiristiyanları bin yıl kadar tutup Allah'ın huzuruna bırakırlar. Bin yıl
miktarı kadar beklerler. Ta ki azap onların üzerine gerçekleşsin ve haç
(salib) yukarıya kaldırılır ve onlar götürülüp asılı halde ateşe
atılırlar," Bu zayıftır.
[53] Ali b. Muhammed'tİr. Onun Hamaşe şerhi vardır,
Mu'cemu'l-Edibba: 15/58; Inbahu'r-ruvat: 2/306.
[54] Beyit Tefsiru'l-Kurtubi: 6/380; Menai'I-Kur'an
Ii'I-Ferra: 1/327; Kitap Sibeveyh; 1/369; Şerh İbni Akil: 2/59; Divanı: 79.
[55] Mekki el-Kaysi şöyle dedi: Onu nasb edenlerin hücceti;
Yevm'in dışında bir kelimeye hazay'la işaret kılmıştır demeleridir ki daha önce
bunun haber ve kıssalarının zikri, "Allah, Ey Meryem oğlu İsa, elediği zaman"
ayetinde geçenlerdir. Oysa kaviden sonra söylenen birşey yoktur. Eğer onu
hikaye kılarsan, (yevm) deki amelini gizlemiş olursun. Takdiri: Allah bunu
dedi öyle ki, size kasdettiğİ bu şey ortaya çıkacak veya fayda verecek günde
vaki olacaktır. Eğer onu hikaye kabul etmesek, o zaman kavi, yevm de amel
etmiştir, öyle ki bu da kavle zarf olması üzerinedir. Mana: Allah-u Teala size
bahsettiğini onunla haber verdiniz. Keşf an Vucuhi'l-Kıraat: 1/424.
[56] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan,
Tevhid Yayınları: 1/320-345.