4-
"Nicelerini helak ettik ki, onlara azabımız geceleyin gelir..."
Bu onların helak
olmasının bir vasfıdır. Azabın gelişini gece yatarlarken ve istirahat
zamanlarında olduğunu zikrediyor. Bir rivayete göre helak olmanın azabın
gelişiyle olacağı bilindiği zaman ikiside ayrı
olmayacaksa buradaki (fa) harfi de ta'kib için olmaz.
Bu şu söze benzer:
"Verdim iyi
ettim."[1]
Bir rivayete göre ehleknaha helak hükmünü verdik. Daha sonra da azabımızı
gönderdik demektir.
"Evhum kailune: Kaylulede istirahat ederlerken."
Ferra şöyle demiş: Hal için olan vav
hazf edilmiştir ki lafız üzerine atf yapılmasın[2],
şayet şöyle denilseydi:
"Ev vehum."[3]
Züccac'ın dediğine göre takdiri şöyle:
"Fe caehum be'sune
beyaten evkaileten."[4]
İkincide vav'ı takdir etmekten müstağni olmuştur. Tıpkı
birincisinde de lafzen müstağni olduğu gibi. (Kailune). Yani gündüzün yarısında uyurlarken. Aslında bu lügatta (sakinun) manasındadır.
Er-Rai'nin dediği
gibi:
"Gecelediğimde
dilini çıkaran yılan çimen tohumlarının arasında gizlenmiş sırları dinliyordu.
Kalp ondan bahsettiği
andan itibaren yönelmeye başladı.
Öyleki taşlıklar arasına onun gizlendiğini görürsün.[5]
5- "Da'vahum."
Yani onların duaları. Ebu Zeyd de şiirinde dua anianıın-da kullanmıştır.
"Ayaklarım
uyuştuğu zaman duanla iyileşirim, yapacağın duaİarla
uyuşukluktan kurtulup h afifle şirim."[6]
8-
"Kimin mizanı ağır gelirse."
Aslında o mizan tektir
velakin ya mizanın çeşitli
parçalarının oluşundan ya da ölçülüp biçilecek
çeşitli amellerin oluşundan dolayı cem
yapmıştır. Bu iki anlam da şu iki şiirde dile getirilmiştir;
"Ey ıssız, sesiz
ve uzun geceler, öyleki Bağdat'ta neredeyse sabah
olup gün açmayacaktı."[7]
İkinci şiir:
"Öyle biriyiz ki:
Duru renkli ve saftır. Onu, takıyla beraber, gerdanlıklar ve elin bilekleri
vardır."[8]
Zira şiirde İstenen
bir lubbe iki de mu'simdir.
Şu misallerde bunun gibidir;
"Sevbun ehlakun, hablun ahzak[9] nalun esmat[10] ve
bur-metun a'şar.[11]
91- "Andolsun ki sizi yarattık."
Biz Adem'i yarattık şu
ayette olduğu gibi:
"Sizden misak almıştık." (Bakara: 2/63)
Babalarınızın misakını almıştık. Bir rivayete göre sizi babalarınızın sulblerinde yaratmıştık.
"Sonra sizi sureüendirdik."
Yani sizi rahimlerde suretlendirdik.
"Sonra."
Size haber verdik
dedik ki biz (Kulna Hl melaiketi) Meleklere dedik.
12-
"Buyurdu ki: Secde etmeni engelleyen nedir?"
Bu cümle mana üzerine
gelmiştir. Sanki şöyle denilmiş gibidir: Seni secde etmemeye götüren itici güç
nedir?
16-
"Beni azdırmana karşılık."
Cümle kaseftı üzerinedir. Bir rivayete göre ceza üzerinedir.
Yani (li iğvaike).
Beni azdırmana
karşılık el-İğva kelimesini sapıtmak ve ümitsizlikle helaka düşmek şeklinde tefsir etmişler.
Geviye'l-Fesilu[12]:
Deve yavrusu helak olmaya yüz tuttu. Tahyible olan
ayet şudur:
"Fesevfe yelkavne ğayyen."
(Meryem: 19/59)
Bu kimseler cehennemde
(gayya) vadisini boylayacaklar.
"Sirateke."
Zarf olduğundan naspolmuştur. Çünkü yol mübhemdir
muhtas değildir. Bir rivayete göre bu şu söze benzer:
"Dar-buz zahri ve batni."
Yani aleyhima. Sırt ve karın üzerine vuruş.
18- "Mez'umen medhuren."
Ezze'mu: Zem etmekten daha üstündür. Ed-dahr, kovmak ve uzaklaştırmaktır.
21- "Ve
kase men uma."
Yani ikisine yemin
etti. Fiil manasında mufaaledir. Hu-zeli'nin şiirinde belirttiğigibi:
"Cehd ederek ikisine Allah adına yemin etti dedi ki siz:
Kudret helvasından daha lezizsiniz."[13]
Bir rivayete göre kasemetun'dan mufaaledir. Yani
onlara şöyle dedi: "Eğer size dediğin şey hayr
ise ikinizedir. Yoksa size birşey olmaz olan
banadır.
22- "Fedellahuma: Aldattı."
Onların ikisini de
mevkilerinden düşürdü. Zira tedliye ancak yüksekten
aşağıya doğru olur.
Şair de şiirinde tedliyeyi bu anlamda kullanmıştır:
"Kalbime dedim
ki: Ey sana hayır olan, onun sevgisi seni yeni bir ölüme götürüyor."[14]
"Ve tefika."
İkisi kıldılar
demektir.
"Yahsifani."
Yaprakları birbiri
üzerine koyarak kaldırıp ikisi de kendilerini Örtmeye çalışıyorlar. Haşefen naTden türemiştir. Ayakkabı dikmektir.
Aşa da şiirinde böyle
kullanmıştır:
"Hiçbir kenar
köşe sahibi onun gibi hakkıyla bakmadı. Tıpkı kahin hastalığını doğrular gibi.
Çünkü o sinirlenmişti.
Kadın şöyle dedi:
Avucunda bir omuz olan adam yahut ayakkabıyı kapatıyor ve ah vah edip bunu
nasıl yaptı diyeni görüyorum."[15]
26-
"Takva elbisesi."
Mubteda olduğundan merfu olmuştur.
Haberi de (zalike hayrun)'dur.
Veya haberi hayrun'dur. (Zalike)
de fasldır. İrabta mahalli
yoktur.
27-
"Çünkü şeytan ve kabilesi, sizi kendilerini göremeyeceğiniz yerlerden
görürler."
Bu manada bazı araplar şiirlerinde de dile getirmişler: "Zamanın
kızları görmediğim yerden bana attılar atılan kişinin atıcı olmaması durumda
nasıl olur. Eğer atılan o şeyler görünen oklar olsaydı ondan korunurdum. Zira
onlar öksüz atılanlardır."[16]
29- "Ve
ekimu vucuhekum inde külli
mescidin."
Yani namaz vaktini
idrak ettiğimiz zaman onu mescidinizde kılmak üzere tehir etmeyin.
Bir rivayete göre bu
emir cemaate yönelmek için verilen bir emirdir.
"Kema bedeekum teudune."
Bunun manasında
çeşitli görüşler vardır. Hiçbir şeyken sizi yarattığı gibi hekaza
tekrar sizi dirilmiş bir halde iade edecek. İbni Abbas şöyle demiş: Nasıl ki ilk yaratılışta kiminizi salih kiminizi de şaki yarattı hakeza diriltileceksiniz. Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş:
"Her nefis
üzerinde olduğu şey üzere diriltilir."[17]
Katade şöyle demiş: Sizi topraktan yarattığı gibi yine ona
döneceksiniz.
"Sizi .ondan
yarattık yine sizi ona döndereceğiz."
(Ta-Ha: 20/55)
Bu manada şair şiirde
de ifade etmiş:
"Topraktan
yaratıldın ve bir şahıs oldun, fasih bir hitab ile
çağırıyor.
Toprağa döndün, sen
ondan olmuştun. Sanki sen hiç topraktan olmamışsın."[18]
32- "Haliseten."
Hal üzere naspolmuştur. Bunda etken olan amil ise lam harfidir. Yani
(vehiye sabitenin lillezine
amenu fil hayati'd-dünya fihali hulusiha yevme'l-kıyameti). Yani: O, dünya hayatında halis bir
halde, iman eden kimseler için kıyamet gününde de böyle halisane şekilde sabit
kalacaktır. Burada hal musahabeyi gerektiriyor. Onlar için kıyamet günü olması
durumu, onlar için dünyada da olması anlamındadır. Yani (musahibtir).
Zira iki yurdun arasında asla fasıla olmaz. İkisi de birdir. Birinde ne ise
diğerinde de odur.
37- "Yanaluhum nesibuhum minel kitabi."
Yani onlara kitapta
yazılan azap nasipleri erişecektir.[19] Bir
rivayete göre onlara, yazılan amel ve rızikîar erişecektir.[20]
38- "İzeddareku."
Aslı: Tedareku'dur. Yani cehennem ehlinin buluşup birbiri
ardınca toplanmalarıdır.
40-
"Onlara gök kapılan açılmaz..."
İbni Abbas'ın dediğine göre gök
kapıları onların ruhlarına[21]
açılmaz.[22] Hasan'rn
dediğine göre: Onların duaları için açılmaz. Mücahid'in
dediğine göre onların amelleri için açılmaz.
46- "A'raf."
Cennetle cehennem
arasında bir sur'un adıdır. Yüksek olduğundan dolayı araf
adı verilmiştir.
"Ricalim."
Bir rivayete göre
onlar: Muttaki olan alimlerdir. Bir rivayete göre onlar iyilikleriyle
kötülükleri eşit ağırlıkta olup Allah'ın onları araf
ta bekletip ne cennete ne de cehenneme giren bir kavimdir. Onlar orada korkuyla
ümit içindeler.[23] Bu manada şiirde dile
getirilmiştir:
"Ben sanki makamı
Araf olan kimseler gibi ulaşmakla ayrılmak üzere gibiyim. Öyle ki cennetle
cehennem arasında bir yerde bir kez ümitleniyor bir kez de korkuyorum."[24]
48- "Bi simahum."
Yüzlerindeki parlaklık
ve tozluk alametiyle insan sima-sındaki alametler
hayvanlarda olduğu gibidir.
Şiirde de bu manalarda
ifade edilmiştir:
"Çık ey güzel
nefis. Sen güzel bir cesedteydin. Çık ey nefis Övünerek,
müjdeleyerek rahatlık ve reyhan ile çık. Rabbin razı olup öfkeli değildir.
Yedinci semaya çıkana kadar kendisine bu şekilde söyleyip dururlar. Eğer ölen
kötü ise şöyle derler:
"Dostlarım öyle
bir oldu ki sanki ben onların üzerinde Irak'ın seçkini ve rengi beyaza dönüşen
oldum. Akıl sahibi olan onların değişkenliğini farkeder
ta ki, sakallarının beyazladığını ve yerinin dümdüz olduğunu simalarından beyazlığını
görür."[25]
54-
"Durmadan kovalayan."
Her ne kadar mef'ul da olsa (yatlubuhu) nehar'dan hal olması da caizdir. Bu şu kavle benzer:
"Darebet hindun zey-den mu'limeten lehu." Burada (mu'limeten)
Hem Hind'ten hem de Zeyd'ten
haldir. Çünkü her ikisi için de halde bir zamir vardır.
56-
"Allah'ın rahmeti yakındır."
Mana üzerine
hamledilmiştir. Çünkü manası şudur: Nimet bahşetme ve sevap vermesidir. Bir
rivayete göre takdiri şöyledir: "Mekane rahmetellahi ve zemanehu." Nadr'ın[26]
dediğine göre mastarlar tezkir kaidesine görede cari olur.
57-
"Rüzgarları müjdeleyici olarak gönderen." Nuşren
neşur'un cemidir. Rasul ve rusul gibi. Çünkü
bulutlan dağıtıp dönderiyor. Teşkil (şeddeli) ile okunuş Hicaz lügatma göredir.
Tahfif ile okunuşu da
Temim lügatına göredir. Neşren şeklinde olması da
caizdir. Yani naşiratin ayette olduğu gibi:
"Summe'duhune yetineke sa'yen."
(Bakara: 2/260)
Yeni Saiyatin. Beşirun kelimesinin
cem'i olarak (Busu-ren) de okunmuştur. Çünkü rüzgar
bulutların gelişini müjdeler. Hal konumunda mastar olarak (neşren) de okunmuştur.
Yani munşiratin manasında naşiratin'dir.
Tenvinsiz olarak (buşra)
şeklinde de okumuştur.
Zate neşr[27]
şeklinde (neşren) de okunmuştur. En-Neşr geceleyin
nimetleri himayesindekilere dağıtmaktır. Bulutlar Öa,
intişara umum bakımından buna benzetilmiştir.
65-
"Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur."
'Gayruhu
kelimesi (min ilahin) konumuna sıfat olduğu için
sıfat üzere ref'a olmuştur. Sanki şöyle denilmiş:
"Ma ilahım gayruhu lekum." Hazf olan mubdele
itibarla (min ila-hin)'den bedel olması üzerine
olması da caizdir. Sanki şöyledir: "Ma gayruhu lekum." Bu şekilde
mana itibariyle daha umum ve kapsayıcı olur. Bir rivayete göre tehir edilmiş
ve (ma) harfinin ismidir. Sanki şöyledir: "Ma gayruhu lekum
minilahin."
88-
"Yahut dinimize dönersiniz."
Her ne kadar onların
dininde olmasalar bile bu ifade kullanılmıştır. Çünkü dönüş veya giriş ilk
başlangıcı da kapsar. Şair şöyle demiş:
"Genişledikleri
zaman onun kasdi kederini benimle gidermekti. Bu da,
kemik ve mafsallarıma işledi,
92-
"Sanki ona hiç olmadılar."
Yani sanki orada hiç
ikamet etmediler. Bu manada cahi-Hyle
şiirlerinden birinde de kullanmıştır:
"Sanki Hacım ile
Safa arasında hiçbir insan olmamış ve gelmemiş ve Mekke'de sanki hiç gelip çivi
çakan olmamış gibi.
Evet bilakis biz
oranın ehlindendik ama gecelerin gelip geçmesi ve
tehlikeli anların ve serlerin geip geçmesi bize böyle zelil etti."[28]
Bu lafız ve manada Esved b. Ya'fur da ifade etmiş:
"Sabit duran bol
miktardaki mal ve mülklerin sayesinde son derece güzel bir yaşam ve-nimetler
içinde oldular.
Zira nimetler ve
eğlendiğin vakit geçirdiğin şeyler bir gün gelecek yokluk ve faniliğe
gidecektir."[29]
102-
"Onların çoğunu fasiklar olarak bulduk."
Buradaki (in) harfi te'kid içindir. Sakile'den muhaffef olmuştur. Şurada olduğu gibi:
"Ve bildin ki
kazan ve delen kimse bir gün yerini sırtlana ve çıkan bitki filizine
bırakır."[30]
105- "Hakikun."
Hırslı, haris
anlamındadır. Bir rivayete göre mahkuk manasındadır.
Şu kavil de bunun gibidir.
"Hakka aleyhi bikeza."
Hakkı aleyhi denildiğigibi hukku aleyhi de
denilir. Gerekti manasındadır. İhtiyaç duyulan hiçbirşey
takrir edilmeden tasvir yapılmaz?!
111- "Ercih"
Onu tehir et
anlamındadır. Bir rivayete göre onu hapset manasmdadır.
"Min hilafın."
O ikisinden herbiri bir parça veya şıktandır.
130- "Bissinine."
Kıtlık, kuruluk
anlamındadır. Hatem de şiirinde bu manada
kullanmıştır:
"Biz cimrilik
etmeden malı ehven görüyoruz, öyle ki kıtlık yıllarında şikayet ettiklerimiz
onun zararlarıdır."[31]
Evs de şiirinde bu manada ikrar etmiştir:
"Her haram
ayların sonunda topraklarımızda ve etrafta kıtlık yıllan parıltısı görünür."[32]
Yani ne yeşillik,
bereket ne de nebat vardır. Şu kavline benzer:
"Es-Senetuş şehbaa: Bembeyaz parlayan
manasında olan şehb ile vasıflanıyor. Tıpkı bunun
hilafının da siyah ile vasıflandığı gibi."
131- "Yatteyyertı bi muşa."
Musa'yla uğursuzluğa
yorumu yapıyorlardı. "Onların uğursuzlukları Allah kalındadır" Bu
manada Sibeveyh şöyle demiş: Et-Tair:
Cem için mukesser olmayan bir isimdir. Tıpkı camii ve
bakir gibi.[33]
Bu manada şiirde de
ifade edilmiştir:
"Sanki o kuş
başları gibi başların üzerine yağan yağmurlu günün büyük damlalarıdır."[34]
Bu şekilde tair için onunla cari olunduğu cem manası üzerinedir. Yani
tair saadet, şekavet, fayda, zarar, kıtlık vebe-reket cemdir. Bunların hepsi
de Allah'tandır. Yani iyi veya kötü olma, fayda veya zarar, kıtlık veya bollukta
ne yaratıkların bunlarda bir etkisi vardır ne de kuşun bir katkısı vardır.
132- "Mehma te'tina: Ne getirirsen
getir."
Yani hangi şeyi bize
getirsen de. Bunun aslı Halil'in yanında şöyle:
"Ma ma" Tekrarı gidermek ve
önlemek için elifi ha'ya kalb
etmişler. Kesai şöyle demiş:
"O (Kuffe) manasmdaki (men)'tir. Şart
manasında olan (ma)'nın
üzerine dahil olmuştur.
139- "Muteberrun."
Yani helak olmuştur.
Bunun için altın hakkında deniliyor ki madeninin toprakla veya parçalar,
filizler halinde oluduğu sürece (Tibrun)'dur;
Külçe altın olmaya mahkumdur. Ettebar kelimesinden
türemiş fiildir. Tıpkı gümüş için şöyle denildiği gibi maden toprağıyla karışık
olduğu sürece (el-luceyn)'dir.
Yani gümüştür.
143-
"Rabbi dağa tecelli etti."
Yani onun rabbi dağa
tecelli etti ve hükmünü ona gösterdi. Dağa olan oldu.
Şair de şiirinde bu
manada kullanmıştır:
"Kılıç ve
mızrakla tecelli etti, bu yaşlılığın ağır oluşu-mundandı."
Yani emrinden ve
ihtiyarından tedbir ettiği ve gizli sır halinde tuttuğu emri zahir oldu.[35]
"Caelehu dekken."
Yani medkuken[36]
yerle bir etti. Ayette de olduğu gibi:
"Halkullahi." (Lokman: 31/11)
Yani mahlukunu
Allah'ın yarattığı. Bir rivayete göre takdiri:
"Dekkehu dekkae." Mastar fiil
usulünün dışında bir kaideyle gelmiştir. Ayette olduğu gibi:
"Ted'unehıı tederruan." (En'am:
6/63)
Mana şöyle: Allah
dağın taşlarını toprağa çevirip yerle 4 bir etti. Naketun
dekkau da bunun gibidir. Hörgücü olmayan devedir.
Muberrid şiirinde dekken'i aynı
anlamda kullanmıştır.
"Şağb, Şağb idi, eğer Allah ona
izzetli bir ömür verseydi onun izzet ve şerefiyle Mudar
kabilesi de nasibini alırdı.
Keşke dağlar onun
düşüşünden önce düşüp yerle bir olsaydı ve taş taş
üzerinde kalmasaydı."[37]
"Saifcen."
Baygın düştü.
148-
"Böğüren buzağı heykeli."
Bir rivayete göre Samiri'nin yaptığı buzağıya ruh girmemiştir ki,
Peygamberlik mucizesine benzemesin. Ancak buzağıda delik şeklinde birşey yapmıştı ve rüzgar o boşluktan girdiği zaman öküz
böğürmesi gibi bir ses işitiliyordu. Ha-san'm dediğine
göre: Ruh girmiştir ama mucizeye benzeme-mişti. Çünkü
Allahu Teala adeti bu
şekilde icra ettirmiştir ki, kabz etmeyi meleğe
bırakmıştır ve hangi suret üzerine atı verirse orada diriliverir.
149-
"Başları, elleri araşma düşürüldü." Kuvvetle pişman olmak
manasındadır. Çok pişman olup
aciz olana şöyle
denilir:
"Sukite ve eskatu fi yedihi."
Aslı şuradan gelmedir:
"Fi'r-raculi yeste'siru
feyelka biyedihi liyekteffe: Esir alınan kişi içindir. Öyle ki, elleri
üzerine bırakılır ve küreklerini oynata oynata yürür."
Bir rivayete göre bu,
korkak için bir misaldir. Antere de şiirinde bu
manada kullanmıştır:
"Bir dansöz ki,
atı ondan geri dönderdim.
O ise atın yularından
tutmak istedi."[38]
150-
"Ey annemin oğlu."
Fethayladır. (Umme) kelimesinin nasb edilme yönüyse iki ismi bir isim yapıp muzafun ileyh olduğundan
dolayıdır. Tıpkı zarf anlamında şöyle denildiği gibi: Sabahe
mesae: şe-ğere bağera: Sabah akşam vaktinde
ve boşaldı, yağmur yağdı."
Kesreyle şöyle: "Yeibne ummi" dir ama hazf olmuştur.[39]
154- "Velemma sekete."
Sekete gelmesi, sekene gelmesinden daha iyidir. Çünkü
gazabın dinmesi manasını içerdiğinden kardeşini cezalandırma konusunda da
sukut etmesi anlamındadır.
157-
"Ağırlıklarım ve üzerindeki zincirleri indirir."
Yani onların
üzerindeki ağır yüklerini ye üzerlerindeki zincirleri veya bağları indiriyor.
Cahiliyye tamamen iptal olduktan sonraki halinde Huze-Ii İslamm
hudud ve feraizleri
hakkında şiirinde şöyle dile getirmiş:
"Ey ümmü Malik! Ben bu dar'da anlaşmalı biri gibi değilim. Velakin boynumu zincirler kuşatmıştır.
Gençler ise tıpkı
ihtiyarlar gibi haktan başka birşey söylemiyorlar.
Ve kınayanlar ise istirahat etti."[40]
160-
"On iki kabile"
Esbaten kelimesi bedeldir. Eğer temyiz olsaydı (sebten) şeklinde gelirdi. Tıpkı (isna
aşre raculen) denildiği gibi.
Bir rivayete göre mahzuf olan mevsuf
un sıfatıdır. Sanki şöyledir:
"İsneta aşrete firkaten
esbaten."
163-
"Zahir oluyorlardı."
Su yüzüne
çıkıyorlardı. Et-Turuku'ş-şevari
de bunun gibi misaldir.
164-
"Dediler ki: Mazeret beyan etmek için."[41] Yani
mev'izetuna ma'zireten'dir.
Mubteda hazfolmuştur.
Veya: "Ma'ziretellahi nuriduha"dır.
Haber hazfolmuştur.
165-
"Şiddetli bir azap ile."
Beisun kelimesi feilen
veznindedir. (Beise'r-raculu
be'se-ten)'de bunun gibidir: Şecaatli olup öne
atıldığı zamandır. Sanki azap tehir edilmeyip onlara isabet etmesidir.
Huzeli de şiirinde bu manada beis kelimesini kullanmış:
"Vücuda işleyen
harekete sabrettim, öyle ki henüz üzerine resim işlenmemiş kumaş beni muhafaza
ediyordu.
Şiddetli harareti
olanlar için bende, ineğin kafasında olan boynuzlar gibi fitiller vardı."[42]
167-
"Rabbin ilan etti."
Öyle bir yemin kasdıyla yemin etmiş ki, insan onu duydu. Bir rivayete
göre emretti ve bildirdi. Teezzene: Ezine'dendir. Tefeale babından getirmiş ama onunla fiili mu-rad etmiştir.
Züheyr de bu manada şiirinde ifade etmiş:
"İyi bil ki!
İnsanların en şerlisi; kendi diyarlarında nida edilip hala gezinenlerdir."[43]
Ve demiş ki:
"Onu iyi bil ki!
Allah'ın varlığına yemin olsun ki, kendi ziraatına veya mahsulüne yönel bak
nereye doğru sokuluyor."[44]
Buradaki (teallem) Cehl'den olan değildir.
Zira bununla: (i'lem) yani iyi bil ki, murad ediliyor. Burada sanki birini kendi hitabını kabul
etmesi için uyarıyor, ikaz ediyor gibi.
168-
"Onları gruup grup yeryüzüne attık."
Yeryüzünde onları
birçok fırkalara ayırdık, kuvvetlerini kırdık.
169-
"Onlara, ona benzer bir menfaat daha gelse onu da alırlar."
Yani karşı taraftan
kendilerine öyle bir mal gelse, onumda alır sarf ederler. Onlara ne birşey kafi gelir, ne de mal onları doyurur.
"Ve deresu mafihi: Onu
okumuşlardı." Onu bırakıp terkettiler, ta ki darisen oldu. Bir rivayete göre onu okudular ve ders de
aldılar. Sonra tilavetle beraber ona muhalefet ettiler.
171-
"Dağı üzerlerine gölge gibi çektik." Yani dağı yerinden söküp
kaldırdık.[45]
172-
"Hani Rabbin Adem oğullarından almıştı." İbni
Abbas şöyle demiş: Allah, Adem'in sırtından zürri-
yetini çıkardı ve
onları ona zerre şeklinde gösteriverdi.[46] Onlara
akıl verip şöyle dedi:
"Onlar senin
çocuklarındır. Bana ibadet edeceklerine dair onlardan misak
alacağım ve rızik vereceğim ve sonra şöyle dedi:
172-
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Onlar "bela" dediler."
Bu sahihtir ve makula daha yakındır. Hakeza iade için olan kavil de
böyledir:
"Herkese ruhu ve
kendisiyle ruhunun kalkabileceği takat veya bünyesi ona tekrar iade edilir. Bu
durum ağır hasta olan bir kişinin ve piri fani olan bir yaşlının kendi
suretleri üzerine iade edilecek anlamını gerektirmez.
Denilse ki bunda ne
fayda vardır, böyle birşey hatırlamıyoruz? Ona şöyle
denilir:
"Allah bizi
dünyada böyle yarattı ki gerçekten imtihan ve deneme yerini bulsun. Ve zorda
kalanlar[47] gibi olmayalım.
Fayda şudur: Adem
zürriyetinin çokluğuyla kendisinde hasıl olacak olan mutluluğu bilmişti.
Hasan'dan naklen şöyle demiş;
"Cennette
çocuklarından olan nimetlerdendir ve ilk başta olan imanlarının
sevabıdır."
Bir rivayete göre
seneler boyu dünyada mevcud olan Adem'in çocukları ve
nesilleridir. Allahu Teala'nın
onları kendi kendilerine şahit tuttu ve kendilerinde bulunan harikulade bediin
(varlığın) oluşuyla Allah'ın tevhidinin dela-letlerindendir. Delalet ve itibar yönüyle bununla Allah'ın
kendilerinin rabbi olduğunu ikrar ettiler. Her ne kadar bunu nutkederek ve karşılıklı konuşarak etmiş olmasalar bile.
175-
"Şeytan onu takip etti."
Kuteybi şöyle demiş;
"Etbatu 'r-racule." Adam lahik oldum ona ulaştım. "Te-batuhu" onun arkasından yürüdüm.[48] Mana
şudur; Şeytan onu ilhak edip sapıttı.
176- "AhIedeile»I-ardi."
Fakat o aşağılığa
saplandı ve üzerinde olan şeylerle razı oldu. İhlad'ın
aslı; devamlılık üzere olan luzümluluktur. Mesela
saçı beyazlayıp yaşlanmayan veya değişmeyen kişiye (muhlid)
denilir.
"Onun durumu
köpeğinki gibidir."
Yani zillet ve
hakirlik bakımından köpek gibidir ki her iki halde de, ancak soluma ve açlık
müstesna. Dilini dışarı çıkarıp hızlı soluk alıp veren herşey
sadece yorgunluk ve susuzluktan dolayı yapar. Köpek ise bütün hallerde bunu yapar.
179-
"Cehennem için yaratmışız."
Daha öncede geçtiği gibi buradaki (lam) akibet
lamıdır. Çünkü Allahu Teala
mahlukatı sadece rahmet için yaratmıştır. Velakin haddi
aşanların akıbeti cehennem olduğu zaman sanki onları sadece cehennem için
yaratmış gibidir.[49]
"Hatta daha da
sapıktırlar."
Bu temsil de mübalağa
ve tahkik üzerinedir. Çünkü onlar (hayvanlar) içinde maslahatı olan şeyi
bırakmaz hatta ne bal arısı ne de karınca. O kimseler, nefislerinde bulunan AI-lah'an tevhidine delalet eden doğrulukları inkar ettiler.
Kendilerine verilen bütün azalar yarın onların aleyhlerinde bütün hallerini
söyleyecekler. Mufaddal[50]
dedi: Muhammed b. Sehl'den[51] Kemmiyt'in rivayet edilen[52]
şiiri hakkında sordum dedim ki:
"Kemmiyf'in er-Ruhme'deki kavlinin
manası nedir?
"İki isimli ve
renkleri çeşitlidir. Ahmaklaştırdılar oysa Havil'in zarif ve akıllı kıldığıdır
ve onun onunla haz ve lezzet duyacağı entrikaları vardır ki o, ne cenin'in nıetaıa ne de kararsız hastadır."[53]
"Biz hiçbir zaman
bir kuş görmedik ki ondan alçak tabiatlı ve cimri yarusu
oldu ve ahmaklık izhar edip bu şekilde misal olduğunu da görmedik?"
Bunun üzerine dediki:
"Onun ahmaklığı;
yuvasında yumurtlayıp muahfaza etmesi civcivlerini
koruması, yavrularını sevmesi, sadece çiftiyle çiftlenmesi, ilk kafileyle
çıkması,i lk .dönenlerle dönmesi, tahsirde[54]
uçmaması, eş-şekir'e[55]
aldanmama-sı, ve kur'dan[56]
uçmaması ve Cefir'e[57]
düşmemesidir?.'"
180- "Yulhidune."
Lehede ve elhede: Haktan meyledip
saptı. Ferra şöyle demiş; Leheda
meyletti. Elhede yüz çevirdi demektir.
Onların, Allah'ın
isimlerindeki ilhadlar onların şu sözüdür: "Ellat-putu" Allah'tan "El-uzza"
ise "el-aziz" dendir.
182- "Senestedricuhum."
Onları helak edeceğiz.
Helak manasındaki (derece)'dendir.
"Min haysu Iaya'Iemun."
Helak vaktini
bilemedikleri bir anda ansızın. Bunu gizlemekteki maksat ise verilen yüklenen
mükellefiyetin sih-hatindendir.
Bir rivayete göre (ed-derecetun)'dan
türemiştir. Yani onları basamak basamak tedrici
olarak nimetlerin yolu üzerine vesilelere doğru ikablarınm
miadı olan Ölüme götürüyor.
183-
"Ve umli lehum."
Mühlet vererek zaman
içinde onlara gösteriyorum.
187- "Eyyane mursaha."
Kıyamet ne zaman sabit
olacak. Bir rivayete göre ne zaman kopacak.[58]
"La yucelliha."
Kıyameti ancak Allah
zuhur ettirecek.[59] "Ondan mesulmuşsun gibi sana soruyorlar."
Ahfeş şöyle demiş: "Sanki sen onun gereğini biliyor
muşsun gibi sana kıyamet hakkında sorup duruyorlar. (Aley-ha)'nın ona delalet etmesi için (an) harfini tehir etmiş, car
ve mecrur'u da hazfetmiştir. Bilmiyor musunuz ki eğer
ondan sorumlu olsaydı hiç ona sorarlar mıydı?
Kıyametin ondan
sorulması bunun gereğini bildiğinden dolayı sorulmuş olması gibidir. Eğer bunun
gereğini bilmiyor idiyse zaten ondan mesul değildir.
Cer harflerinden her
biri yüklendiği şeye delalet etmiş ve hazfedilmesi gerekli olmuştur.
"Şüphesiz onun
ilmi ancak Rabbimin katındadır."
Yani kıyamet saatinin
ilminin vakti rabbimin katındadır.
"Şüphesiz onun
ilmi ancak Allah katındadır."
Kavli ise şuna
delalettir: Kıyamet vasıflarının ve hallerinin ilmi Allah katındadır. Bunun
için tekrar edilmiştir. * 189- "O sizi tek. nefisten
yarattı."
Yani o, sizi Adem'den
yarattı.
"Eşini de ondan
kıldı."
Yani her nefisten onun
zevcini kıldı (eşini). Sanki şöyle gibidir: Cinsinin tariki üzerine nefisten
kendi eşini halket-ti ki gönlü ona meyledip ülfet
muhabbet kursun.
"Onunla münasebet
kurunca."
Adem eşiyle
münasebette bulununca,
"Hafif bir yük
yüklendi, onunla yürüdü."
Hafif bir yük
yüklendi.. Bir müddet bu hafiflikte geçti ta ki ağırlaştı.
"Ağırlaşınca
Rablerine şöyle dua etti: "Eğer bize sa-lih bir evlat verirsen..."
Nihayet gebeliği
ağırlaşınca, her ikisi de Rableri olan Allah'a şöyle niyazda bulundular:
"Eğer bize salih bir çocuk verirsen." Ki bu sahih bir tevildir.
Kim ki ayetin
mefhumunu Adem ve Havva'ya hamleder-se (ceale lehu
şurekae)'ye hazfen bir
takdir yapması gerekir. Yani o ikisinin zürriyetini kıldı. Bu şunu demene benzer:
Fealet teğleb." Yani bemi-teğleb. Bundan dolayı
Alla-hu Teala şu ayette:
"Allah, onların
koştukları şirkten beridir." demiş. 190. Ayet.
194-
"Allah'ı bırakıp taptığınız kimseler, sizler gibi kullardır. Doğru iseniz
onları çağırın."
Birinci dua onların
putları ilah diye isimlendirmeleridir. İkinci dua: Kendi cihetlerinden olan
fayda talebi ve zararları defetmesidir. Ki bu da mümkün değildir. Ayeti kerimede
Allah-u Teala'mn putları abd
diye isimlendirmesi zelil bir şekilde hor, hakir yaratılmış olmalarındandır.
200-
"Ve imma yenzeğanneke."
Şeytandan olan
vesveselerle seni rahatsız ederler. Bu, çoğunlukla kızgınlık anında olur.[60]
201- "Taifun: Hatırlayış."
Vesvese, hatırlayış
veya arızi birşey. Bir rivayete göre uykuda gelip
geçen hayaldir.
202-
"Şeytanlar, dostlarını azgınlığa sürüklerler." Yani şeytanların
arkadaşlarını şeytanlar çekip götürür.
203- "Onu da toplasaydın ya
derler."
Sen o ayeti Rabbinin
yanından alıp getirseydin ya! Bir rivayete göre sen
o ayeti kendin hazırlayıp toplasaydın ya! [61]
[1] Ferra şöyle demiş: Çünkü
helak ve azap beraber olurlar. Tıpkı şöyle denildiği gibi: Bana verdin iyi
ettin. Burada ihsan etme bağıştan sonra veya önce olmadı aksine beraber oldu. Meani'l-Kıır'an: 1/371.
[2] Mahtutada: Akluhu geçmiş. Hatadır.
[3] Ferra'nın ibaresi: "Evhum kailune." Vav müzmerdir. Manası: Onlan helak ettik, azabımız onlara gece uyurken veya gündüz
kaylule uy-kusundayken
geldi. Azap üzerine azap gördüler denilseydi caiz olurdu. Meani'l-Kur'an: 1/372.
[4] Meani'l-Kur'an
ve irabı li'1-Züccac: 2/317.
[5] Beyitler Er-Rai'nindir. Divanı: 149-150. Birinci
Beyit: Taba-kat Fuhu'l-Şuara:
1/503. Lisan madde: Habebe. Muhassas:
8/110; Simi Sanaaîu'J-İrab;
î/221. İkinci Beyit: Meani'I-Kebir: 2/1041. Lisan madde:
Hacer. Muhkem: 3/94.
İbni Selam şöyle dedi: Yunus'u dinledim ona şöyle denildi:
"Ey Rai bu beyli söyJemendeki amacın
nedir?" Yani sen bunu söylemişsin. Yunus ta dedi ki: El-Hib: Çimen otlarıdır. En-Nadnadu:
Dilini çıkarandır. Cahiz şöyle dedi:
Çıyanların, adamın başucunda ve yatağının üzerinde geceleyip (e sokmamış
olabilir. Bu tür şeylerin çoğu Er-Rai ve el-Kanis'ten
olur. Hayavan: 4/215.
[6] Lisan rnad. mezile. Orada nisbetsizdir. Mahiufada; Davetake yerine caletuke gelmiş. Doğru değildir. Mesela rnezilet
riclehu mezelen ve mezlen deniliyor. Ve emzelet
uyuşmak manasındadır. Beyit, Ebu Zeyd'in
Nevadir'inde yoktur. Beyit Kuseyr
İzzet'indir. Divanı: 2/245; Zadu'J-Me-sir: 3/169. Nekaid Cerir ve Ahtel sh.: 82. Nisbetsizdir. Muhakkik anuhi Salihani Yesui nisbet etmemiş. Esir ji İbni Tababa. sh.:
40,
[7] Lisanu'1-Arab madde. Buğdan:
13/58; Şifau'1-Alil: 1/269; Şerh Teshil İbni Malik:
297; Musaid: 2/269; Muarreb
Cevaliki: 74 nisbetsizdir.
Kesai: Yani harasen decaceha demiş.
[8] A'şa'mn Divanı sh.: 177.
[9] Zamahşeri şöyle demiş: Hablun ahzak. Parça iptir. Mesela
"Hazekes sikkunu
şey'e." Bıçak birşeyi kesti demektir. Esasul Belağa. He-zeke.
[10] Mahtutada: Filun esmattır hatadır. Zamahşeri şöyle demiş: Na'lun sumutun ve esmat: Yaması olmayan
ayakkabıdır. Ebu Zeyd şöy~ te demiş: Dirsekleri beyaz,
ayakkabıları yamasızdır. He kavmin alanında onlardan
bir eser vardır. Esasu'l-Belağa
semete
[11] Zamahşeri şöyle demiş: Kidrun a'şar, ve kudunın a'şar ve ea-şir o kadar büyük tenceredir
ki büyüklüğünden on parçaya bölünüyor. Hakeza cİfnete
eksar ve cifane eksar da böyledir. Bölmeleri olan büyük kazanlardır. Esasu'l-Belağa: Aşere.
[12] İbni Farİs
şöyle demiş: Gaviyel Fesİlu
yeğva ğaven: Süt içtiğinden
dolayı hastalanan yavru devedir. Mücmel: 3/6S7.
[13] Ebu Zueyb
Huzeli'nindir. Mahtutede: Elezzu yerine ellezine gei-miş. Hatadır. Nuşuruha: Onu alırız demektir. Eş-Şur
bal 'i yerinden alma':-tır. Bahrul Muhit; 4/279;
Divan Huzeliyin: 1/158.
[14] Ebu Zueyb
Huzeli'nindir. Şerh Divan Hamasat
Tebrizi: 1/30. Lisan cedde.
[15] A'şa'mndır. Mahtutada: Za sefer ve Erriyni'dir. Hatadır. İnşe-cea'dır. Hatadır. Ez-Zi'biy:
Kahinin söyledikleridir. Secaa: Kahinin düzmeeeleriyle, uydurduğuyla haber veriyor. Divan sh.: 106; Kamil Mubemd:2/31.
[16] Beyit Amr b. Kumey'e'nindir. Ztiheyr'in olduğu
da söyleniyor. Bir rivayette şöyle:
"Eğer bana
gördüğüm oklardan atılsaydi velakîn
bana oksuz şeyler atıldı."
Akdu'l-Ferid: 1/274; Eğani: 16/50; Şi'ru'ş-Şuara sh.:
238.
[17] Hadisi Müslim Cabir'den şu
lafızla nakletmiş:
"Kim ki birşey üzere ölürse, Allah onu o şey üzere diriltir."
Yine ondan:
"Herkul öldüğü üzere diriltilir. Mü'min
imanı üzerine kafir de küfrü üzerine."
Beğavİ
nakletmiştir. Müslim'in rivayetinde: "Mümin imanı üzerine..." lafzı
yoktur. Şerhu's-Sünneh:
14/401-402. Sahih Müslim: 2878.
[18] Beyitler Semiru'l-Müminin sh.: 44.
[19] Ebu-Salih'in görüşüdür. İbni Ebu Şeybe
ve İbni Cerir rivayet
etmiştir. 8/169.
[20] İbni Cerir:
8/171. İbni Münzir ve İbni Ebu Hatem'in
İbni Ab-bas'tan naklettiklerine göre amellerdir
demiş. Kim bir hayır işlerse sevabını alır. Kim de bir şer işlerse cezasını
çeker. Muhammed b. Ka'b'ın dediğine göre: rızık, ecel ve ameldir.
[21] Ahmed, Nesai,
İbni Hibban, Hakim sahih
görmüş ve Beyha-ki'nin BaV da Ebu Hureyre'den
naklettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş:
"Melekler ölüleri
getirdikleri zaman, eğer kişi salih ise şöyle derler:
"Çık ey habis nefis, sen kötü bir cesedteydin. Zemedilmiş zelil şekilde çık. Sen kaynar su ve irinle
müjdelendin. Hakeza semaya çıkana kadar kendisine bunlar tekrar edilir.
Semanın kapısı ona açılıp kimdir bu?" denilir. Falancadır denilir. Kötü cesedte olan kötü nefse merhaba yoktur. Hadi git hor ve
zelil olarak semanın kapıları sana açılmaz denilir ve tekrar kabrine
döner."
Durru'l-Mensur:
3/453.
[22] Şaz bir kıraattir. İbni Abbas böyle okumuştur.
[23] İbni Cerir
ve İbni Münzİr'in, Ebu Zur'a b. Amr
b. Cerir'den naklettiklerine göre şöyle demiş:
"Rasulullab'dan (s.a.v.) A'raf
ashabının kim olduğusoruldu?" O da şöyle dedi:
"Onlar kullar
arasında Allah'ın en son hüküm verdiği kişilerdir. Rabbu'I-alemin
diğer kullarının hükmünü verip bitirdikten sonra şöyle der: "Sizler öyle
kavimsiniz ki, iyilikleriniz sizi cehnnemden çıkardı
ama cennete giremediniz. Siz benim azad ettiklerimdensizin. Cennette istediğiniz yere girin"
der."
Durru'l-Mensur:
3/463; Tefsiri Taberi.: 8/190.
[24] Beyitler Muhammed b. Ebu Zur'a Dimeşki'nindir. Ravdetu'l-Muhibbin sh.: 327; Semtu'I-Leali: 3/517; Elvasatetu beyne'1-muteneb-bi ve husumih sh.:
394.
[25] Beyitler Esved b. Ya'fur'undur. Eslea yerine sul'ada rivayet ediliyor. Nevadır Ebu
Zeyd: 451. İkinci beyit Munsif:
3/44; Tekmile 1İ1 fa-risi sh.:
282.
[26] Nadr b. Şumeyl
Basri'dir. Çeşitli teknik bazı ilimler alimiydi. Saduk ve sikaydı. Hadis rivayetleri, arap
tarihleri, şiir, fıkıh ve garip kelimeler alimiydi. Hicri 204'de vefat
etmiştir. İnbahu'r-Ruvat:
3/348; Buğyetu'1-Vuat: 2/316.
[27] Asım ba ve şin'in cezmiyle okurdu. (Buşren). İbnİ Arar nunun zammesi ve sinin cezmiyle (nuşren) okurdu. Hamza, Kesai ve Halef: Nunun fethası ve sinin cezmiyle
okurlardı. (Neşren) Haf konumunda vaki olan
mastardır. İbni Kesir, Ebu Amr, Ebu Cafer ve Yakub nun ve sinin zammesiyle
(naşir) kelimesinin cemi olarak (nuşuren) okurlardı.
Bunun dışında kalan kıraatler şazdır. İthaf Fudalau'l-Beşer
sn.: 226.
[28] Akdu'l-Ferid:
5/290; Revdu'1-enf.: 1/237;
Lisan madde. Hacene: 11/109; Muhaderatu'I-Edibha: 1/147. Amr b. Haris b. Medad Ciirhümi'nindir.
[29] Ama ve cahili olan Esved b. Ya'fur'undur.
İkinci beyit Şiru'uş-Şuara
sh.: 152. Burada Feiza
yerine feera vardır. İki beyit de Şerh ihtiyara' Mufaddal Tebrizi: 2/970; Mafdaliyat sh.: 217; Munteha Taleb sh.:
82. ■ jenu: İkamet ettiler. Muğna:
Evdir.
[30] Şifau'1-AIil: 1/371.
Muhakkik nisbetsiz bırakmıştır. Bahru'l-Muhit:
3/374. Temim b. Esed Huzai'nindir.
Muhabber sh.: 497. Hamiatu: Sırtlandır.
[31] Divanı sh.: 245; Nevadir Ebu Zeyd
sh.: 350. Sonrasında şu vardır: "İnsanlara
cimrilik ? apanın köpekleri zayıf misafire karşı
havlar, saldırır ve hırhır eder."
[32] Beyit Divan'ında yoktur. İkinci kez tekrar edilecek. Huccetu'l-Farisi: 2/37C.
[33] İbni Manzur
şöyle dedi: El-Camil: Deveden bir sürüdür. Onu,
çobanı ve sahipleri sürer gider. Bakar ve Bakir misalidir. Lisan: Cemel: 11/124; Kitap Sibeveyh:
4/475.
[34] Beyit, Lisan madde. Katr.
Lakin şöyledir: "İlk baharda sürekli yağır-t yağdırır." şeklindedir.
Muhkem: 6/162. Bir kısmı Hasais'le: 2/490. Muhakkik
baş kısmım zikretmemiş.
[35] EmalFİ-Murteda:
2/220. Nisbetsizdir.
[36] Ahmed, Tirmizi
sahih görmüş. Hakim sahih görmüş ve Beyha-ki'nin Kitabu riiya'da
Enes b. Malik'ten çıkardıkları tariklerle Nebi
(s.a.v.) bu ayeti şöyle okumuş deniliyor:
"Felemma tecelta
rabbuhu liicebeli cealehu dekka." Jkİ parmağıyla da işaret ederek böyle okudu dedi". Baş
parmağın bir tarafım da küçük parmağının ucuna koydu. Başka bir lafızda da
küçük parmağın üst mafsalına koydu diyor. Dağ eridi (Musa bayılarak düştü).
Bir lafızda dağ yere gömüldü ve kıyamete kadar orada kalacak. Müstedrek: 2/320; Tirmizi: 3076,
[37] Beyit, Akreşe Ebu Şağb'mdır. Oğlu Şağb'a ağıt yapmış. Şerhu'l-Hamase: 3/45; HamasetBasriye:
1/149; Kamil Muberrid: l/13î.Mahtu-tada:
İzzen yerine azizen, Divanu
'1-Hamase'de: Ahcareha
yerine ericane-ha getirmiş.
[38] Divanı sh.: 66; Meani'I-Kebir: 2/889; Emali'1-Kali:
1/199.
[39] Akberi mim'in kesresiyle
okunur demiş. Çünkü kesre ya'nın mahzuf
olduğuna delalet ediyor. Fethayla okunmasında iki
görüş vardır. Birincisi elif mahzuftur ve elifin aslı
da ya'dır. Ondan önceki mim fet
[40] Ebu Harraş
Huzeli'nindir. Züheyr b. Urve'ye ağıt yaptığı ka-sidesindendir. Divanı Huzeliyin:
2/150; Bahru'i-Muhif:
4/404; Te'vil Müş-kilKur'ansh.: 149,
[41] Hafs müstesna bütün kiraatçılann kıratıdır. O da (Mefulun
Ii ec-lihi
veya masdariyet) üzerine nasb
ile (mazireten) okumuş. İthaf sh.:
232.
[42] Ebu Kebir Huzeli'nindir. Divan Huzelîyin:
2/88; Mahtutada el-Libteyn
ve müeccel şeklindedir, hatadır. Karidu onun kılı
demektir. Mesela (Kad karide min
tulimaterektuhu lem eddehinhu velem eğrilhu). Uzun süre salıvermekten yağlamamaktan çok uzadı.
Ne yağlayabiliyorum nede yıkayabiliyorum demektir. (Zinİacin.)
öküz demektir. (Enniac) Sığır (Errevk)
boynuzdur.
[43] Divan Züheyr sh.: 31; Hazan Edeb: 5/456.
[44] Züheyr b. Ebu Selma'mndır. Esmai güzellik bakımından Zü-heyr'in bu şiirine denk birşey
yoktur demiş. Şiirlerden diyor: Hazenetu'l-Edeb: 5/451; Kitab Sibeveyh: 2/145; Şerh Ebyat:
2/246; Muktedeb: 2/323; Lisan Selebe
veha Divanı sh.: 51. Mahtutada: Teallemahuma'dır.
Hatadır.
[45] İbni Ebu
Hatem'in naklettiğine göre İbni
Abbas ayethakkın-da şöyle
demiş: Melekler dağı tepelerine kaldırıp, onlara şöyle denildi: "Size
verdiğimiz kitabı kuvvetle tutun." Dağa baktıkları zaman şöyle dediler:
"Duyduk ittaat ettik." Kitaba
baktıkları zaman şöyle dediler: "Duyduk ve asi olduk."
[46] Ahmed, Nesai,
Hakim sahih gördü ve Beyhaki'nin (Esma ve sı-fat'ta) İbni Abbas'tan
naklettiklerine göre Nebi (s.a.v.) şöyle demiş:
[47] "Allah, Adem'in sulbünden niimmande
(Arafat civarında bir vadidir) misaklarını aldı.
Adem'in sulbünden çıkacak bütün zürriyetini çıkardı ve zerrecikler gibi
huzuruna onları aldı. Sonra ön taraflarından şöyle kelam yaptı:
"Ben sizin
Rabbiniz değil miyim?" dedi. Onlar da:
"Bela şehadet ederiz." dediler."
172. Ayetin sonundaki (mubtilune)'ye kadar söyledi:
"Bir grup şu
ayetin manası şöyledir demişler:
"Onları
nefislerine karşı şahid tutarak, ben sizin rabbiniz
değil iniyim?"
Demesi onlara,
yaratıklarıyla tevhidine dikkat çektirmek istemiştir. Çünkü rüşdüne
eren herkes zaruri olarak bilir ki onun tek bir rabbi vardır. Bu da onlar için
şahitlik makamı yerine ve ikrar yerine geçmiş oldu. Tıpkı Allahu
Teala'nın gökler ve yer hakkında şöyle demesi gibi:
"İkisi de dediler
ki itaat ederek geldik."
(799) Ebubekir Tartuşi şöyle demiş: Bu ahd beşer için lüzumlu bir gerekliliktir. Ama her ne kadar
bunu bu dünya hayatında hatırlamasalar da. Tıpkı, aleyhinde talak vaki olup
unutan kimseye talakın gerekli olduğu gibi. Kurtubi:
7/317.
Haddadi
şöyle demiş: Denilse ki nasıl olur da alman misak
kafirlere karşı onların aleyhinde bir hüccet olur ki onlar Adem'in sulbünden
çıkarıldıkları zaman bunu hatırlamıyorlar? Denilir ki Allah onlara peygamberler
gönderip alınan misakı hatırlattıkları zaman, işte
bununla peygamberlerin, sözleri onların aleyhlerinde hüccet olacak. Bunu
hatırlamasalar-da. Bilmiyor musun? Namazından bir rekatı terkedip
unutan kimse için sika olan kimselerin bunu ona hatırlatması aleyhinde hüccet
değil midir? Ruhu'l-Beyan: 3/274.
[48] Tefsir GaribıTl-Kur'an'a bak: 174. 396
[49] İbni Cerir'in
9/131, İbni Ebu Hatem ve İbni Murdeveyh'in
Abdullah b. Ömer'den çıkardıklarına göre; Rasulullah
(s.a.v.) şöyle dedi demiş:
"Allahü Teala,
cehenneme layık olanları yarattığı zaman, veledi zina cehennem için
yaratılanlardandı."
[50] 0, Mufaddal b. Muhammed ed-Debyi'dir. Edep haberler ve arap tarih ve günlerini rivayet ederdi. Rivayetlerinde sika
(güvenilir) İdi. Ferra ve diğerleri ondan rivayet
etmişler. Înbahu'r-Ruvat:
3/304.
[51] Vefeyatu'1-Ayan: 5/219.
[52] O, Kemmiyt b, Zeyd'tir. Onun haberi için, Mucemuş-Şuara sh. 170'e bak.
[53] İki beyit: Cahiz'in Hayavan'ında: 7/18. Oradaki rivayet bir hayli uzundur.
Müellif burada özetlemiş. NihayetıTI-Ereb: 10/8. Birinci beyit, haberle birlikte Meani'l-Kebir: 1/290'dadır.
[54] Yani zorlu ve yorgunluk günlerinde uçmaz.
[55] Eş-Şekir: tik biten
tüylerdir. Onlar sertleşip saplaşmadan uçulmaz.
[56] Yani yüksek yerlerden ve tehlikesiz yerlerden uçar. Erebbe bi'l-mekan: Onda ikamet
etti, sözleri de bu kabildendir.
[57] Yani oklara, vuruşlara hedef olan yerlerde. Diyor ki:
Oklar ve isabetlerin olabileceği yerlere inmez-konmaz,
[58] İbni İshak,
İbni Cerir ve Ebu Şeyh'in İbni Abbas'tan çıkardsk-lanna göre. Hamel b. Ebu Kuşeyr ve Şum Veyl
b. Zeyd Rasulullai: ■ (s.a.v.): "Dediğin gibi eğer
peygambersen kıyametin ne zaman kopacağım bize haber ver? Biz onun ne olduğunu
bilmiyoruz." dediler. Bunun üzerine:
"Sana kıyametten
soruyorlar..." ayeti.
"Velakin insanların çoğu onu bilmezler."
Kavline kadar nazil
oldu.
Durru'l-Mensur:
3/619; Ibni Cerir: 9/93
[59] Taberani ve İbni Mürdeveyh'in Ebu Musa el-Eş'ari'deri çıkardıklarına
göre, kıyamet hakkında Rasulullah'dan (s.a.v.)
sorduklarında ben de orda hazırdım ve şöyle dedi:
"Allah'tan başka
kimse onu bilmez. Vaktini de ancak o, tecelli ettirir. Velakin
size alametlerinden haber vereceğim. Ona yakın zamanda fitneler ve hare
olacaktır. Biri:
"Here nedir? Ya Rasulallah!" dedi. O da:
"Habeş'lilerin lisanına göre katidir" dedi. İnsanların
kalplerinin katılaşması, aralarında Öyle bir inkarcılık ve bilmemezIİk
olacak ki neredeyse kimse kimseyi tanımayacak, liyakat sahibi kişiler ortadan
kalkacak ve insanlardan öyleleri kalirki ne maruf
olanı bilirler ne de münkerlere aldırış
ederler."
İbni Ebu Hatem
ve İbni Mürdeveyh'in Ebu Hureyre'den çıkardıklarına
göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi demiş:
"Kıyamet öyle
birinin başına kopacak ki ben onun ağzında yenileceğim, onu gevelemeyecek,
kolayca yutmayacak ve onu telafuz etmeyecek ve öyle
iki kişinin üzerine kopacak ki aralarında satın alıp verecekleri bir elbise
serili olacak onlar, onu ne dürecekler ne de satacaklar."
Durru'l-Mensur:
3/620.
[60] İbni Cerir'in
9/156'da îbni Zeyd'ten
naklettiğine göre "Afvet,
örf ile emret ve
cahillerden yüz çevir." ayeti nazil olduğu zaman Ra-
sulullah (s.a.v.) şöyle demiş:
"Yarabbi gazap nasıl olur?" bunun üzerine:
"Ve imma yenzeğenneke mineşşeytani nezğun..."
Ayeti nazil olmuş. İbnİ Ebu Hatem'in,
İbni Mes'ud'tan
naklettiğine
göre Nebi (s.a.v.)
şöyle diyor:
"AHahumme inni euzu
bike mineşşeytani min hemezihi venefesi-
hi ve nefehihi."
Ve onun hemezi meytetu (ölüş) onun nefesi
Öfke (veya üfürük)'tür.
Nefehesi
kibirliliktir der.
[61] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları: 1/377-401.