2- "Ey
müşrikler! Bundan böyle yeryüzünde dört ay serbestçe dolaşın."
Bu müddetin ilk
başlangıç günü Zilhicce ayının onuncu gününe denk gelen hicretin dokuzuncu
senesidir. Son günü ise Rebiu'1-Ahir ayının onuncu günüdür. Hasan şöyle demiş:
"Bu dört ayda
kendilerine beraat nidası yapılan kimseler ahdi olmayanlardır.[2] Kendileriyle
and imzalananlara gelince, onların müddetlerinin tamamı şu ayette belirtildiği
kadardır:
4- "Bu
sadakat gösterenlere, sözleşme müddeti bitinceye kadar ahidlerini tamamıyla
yerine getirin."
Bir rivayete göre
oniardan bir kısmının imzaladığı ahid dört aydan daha fazlaydı. Bunlar olduğu
gibi aşağı çekildi ve iptal edildi. Bu kimseler ahidlerini bozma azminde olup
bozanlardır. Kimisininde ahdi bu müddeten daha az idiydi -ki bunlar vefa
gösterenlerdi- aynen devamına karar verildi. Kendileriyle bir ahidleşme
olmayan müşrikler ise, sayılı olan dört haram ay geçtikten sonra
öldürüleceklerdi. Nidanın tamamına bakmıyorlardı. O zamanlar haram aylarda
savaşmak haram kılınmıştı. Ayette belirtildiği gibi:
5- "O
haram olan aylar çıktığı zaman artık o müşrikleri nerede bulursanız
öldürün."
8-
"İHan."
Buradaki (illen)
dostluk ve sözleşme manasmdadır. Bir rivayete göre sevgi ve yakınlıktır.[3] Her
iki manayı da Hu-faf şiirinde kullanmıştır:
"Aramızdaki
ahidleşmenin dört ayı geçmesine karşı çıkan kimse Abbas mıdır? Ahidleşmeyle
birlikte nesebten dolayı aramızda olan dostluk ve sadakatlar vardı ki, Neseb
yönü daha şerefli ve yücedir."[4]
Burada: "La
yerkubune." tekrar edilmiş: Çünkü birinci defa kullanılan (la yerkubune)
bütün ahidlerini bozan herkes içindir. İkinciyse: İnsanları İslam'dan alıkoymak
için, Allah'ın ayetlerini az bir pahaya satanlar içindir. Ki bunlar Ebu
Süfyan'in yedirip içirdıği bir gruptular.
13-
"Ahitlerini bozan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız?"
Ahidlerini bozan bu
grup Kureyş'lilerdir. Çünkü Huza-alılarla yaptıkları sözleşmeyi bozdular.[5]
16-
"Yoksa Allah bilmeden."
Yani lemma yef al:
Fiilin vukuunun takribiyle beraber fiilin nefyidir. Velem yef al: Vuku
bulmasına müsaade edilmeyen nefy'dir.
Ayetin manası:
"Yoksa siz cihad
işini terkedip savaşmayacağınızı mı zannediyorsunuz."
Çünkü onlar cihad
ettikleri zaman, Allah bunlardan sadır olacak fiili muhakkiki iyi bilir.
"Veliceten."
Sırdaş, dost
manasındadır. Bu, bir kişiye de cemaate de aynı şekilde hitabı yapılır. Bir
rivayete göre veliceh ehlinden olmayıp sanradan kişinin emir ve işlerinin
sırrına vakıf olan kişi ve işlerinde güvendiği kişidir.
29- "O,
Allah'a ve ahiret gününe inanmayan kimselerle savaşın."
Bunlar ahiret yurdunu
ağızlarında geveleyip söyleşiyorlar ama bunu ne bir ilim ne de basiretle
yapıyorlar. Tamamen Rasulullah'm (s.a.v.) vasıflandırdığının dışında bir niteliklerle
ahiretin ve azap müddetinin vaktini tanımlıyorlar.[6]
"An yedin,"
Zorla, hor ve hakir
olarak siz onlardan cizye alınız[7] demektir.
Ebu Ubeyde şöyle
demiş: Kim ki kuvetli, güçlü ve galip gelen kişiye boyun eğip, hor, hakir,
zarureten severek ve gönülden bir şeyi verirse bunların tümüne (a'tahaan
yedin) denilir. Yani elleriyle verdiler. Şair şöyle dedi:
"Ona elimle
vermem, çünkü ben artık onu emiyorum. Ancak bundan böyle dallar zarif ve
incelikle uzamıştır. Tıpkı bolluk ve berekette tadan ve ötüşten sonra susan
tüyü boynunda halka renginde olan kuş gibi."[8] Bir
rivayete göre murad olunan cizyeyi veren mueddinin elidir.[9] Çünkü
o şahıs boyun eğip cizyeyi alanın yanma getirilir. Taki kendi eliyle cizyesini
alana verir. Bu es-Se-ğar'ın te'vilidir. Bizim yanımızda ölüm ve islam olmayla
bu hüküm sakit odur. Çünkü bu şekilde bizzat kendi eliyle gelip teslim
edilmesi tasavvur edilemez. Zira sanki Allahu Teala şöyle buyurmuş:
"Onları öldürün
ta ki hor ve zelil olarak sayılı günler hayatta kalıncaya dek."
Bu şekilde hor ve
zelil kalmaları az da olsa yine çokça azap edip öldürmeye bedeldir. Böylece
basit bir sebeble itibar edilmeyen bir gayeyle onlardan katlin sakıt olduğunu
söyleyen tanedenin ta'ını itarazı sakıt olmuştur.
"Görmüyor musun!
Ben atışçiklarımı heba ve heder etmiyorum. Attığımda ise mızraklarım
öldürülecek kişide hedef şaşmıyor. Gördüm ki sen bir bağcık ipi (develer için)
dahi taşımıyorsun ve arttırmıyorsun, sen katil serriyle karşılaşmadın mı?!
"[10]
Bilmiyormusuh ki
vaktaki beni Tağleb savaşta yenik düşüp, öldürülmeye bedelen kendi elleriyle
cizye vermeye mecbur kılındıklarında itiraz edip, Ömer'e (r.a.) haber göndererek
bunu kabul etmediklerini açıkladılar. Ömer de onlara şöyle cevap verdi:
"Öyleyse Allah'ın
sizin dışmızdakileri cezalandırdığı gibi ben de sizi çok yüksek paha biçilmez
bir cezayla cezu-landıracağım" dedi. Onlar da onda beşlik fazlasıyla bir
cezaya ve kararlaştırılanın fazlasını vermeye razı oldular ki bu ceza asıl
vereceklerinden kat kat fazlaydı. Bunun üzerine Ömer (r.a.) onlara cizyelerini
vermeler için bir vazifeli gönderdi ve onları bizzat elleriyle cizye vermekte
yükümlü tutmadı. Bazılarının dediği gibi:
"Beni lüeyyin
ezerinden, Ali Tağleb ve Ennemir'le savaşmasından dolayı ne zor an ve durumlar
geçti ve garipliklerdi.
Ey Ebu Hafs'ın annesi
onunla karşılaşmak istiyorlar. En-Neby köylüleri öyle ki onlar da taştan olan
iki dağ gibi suskundurlar."[11]
Cizyenin verilişi
hakkında tenbih mahiyetinde Cerir şiirinde birçok kere dile getirmiştir: Bütün
şiirlerinde bedi manalar ve fasih lafızlarla şu ayetin kendisinden
faydalanarak manalarını içerir bir şekilde dile getirmiştir (an yedin):
"Cizyeyi ver
Tağleb'e karşı kibirliliği bırak ve zelil olan suskunun menziline düş."[12]
"Haçlının
gelişini biraz bekleyin, cizyenin hilali yaklaştığında dirhemleri vermekte
acele edin."[13]
"Bizim onunla
senin üzerine koruduğumuz her yıl cizye vardır. Karşılaştığın zillette sürekli
kalmayacaksın."[14]
"Tağleb'linin cizyesini geciktirdiğimiz veya gizlediğimiz zaman hemen
koşup hilali bekliyor."[15]
30-
"Yudahiune."
Daha önce
küfredenlerin sözlerine benziyor demektir. Mesela (imreetun dahya) Erkeğe
benzeyen kadındır. Onu sadece erkeklere benzemekle muhtas yapılmaz. 1 "Katelehumullahu."
Allah onları kahretsin
manasmdadır. Ubeyd b. Ebras da şiirinde bu manada kullanmıştır:
"Allah onu
kahretsin benimle nağmeyle konuşuyor, o da biliyor ki benim nefsimde İslahım ve
ifsadım vardır."[16]
35-
"Yuhma aleyha."
Yani biriktirilen
altın ve gümüşlerin zekatını vermeyenlerin bu mallan kızgın ateşte kazdırılıp
sahipleri bunlarla dağlanacaktır.[17]
36-
"Allah'ın kitabında."
Yani levhi mahfuzda,
"Dosdoğru
din."
Yani doğru hisabla,
"Ondaki durumla
nefislerinize zulmetmeyin."
Onda olan durumu ihlal
etmekle kendinize zulmetmeyin. Bir rivayete göre onda olan Allah'a masiyetle.
Bir rivayete göre düşmanlarınıza karşı savaşmayı terk etmekle kendinize
zulmetmeyiniz.
37-
"Ertelemek kafirlikte ileri gitmektir." Ennesau manasında mastar
olması da ve el-Beşir ve'n-ne-
zir gibi fail olması
da caizdir. Yani: en-Nasiu zu (ziyadetin fil kufri). Buradaki (en-nasiu)
hatırlayanın hilafı olan unutkan olan değildir. Bilakis küfürdeki
ziyadeliktir.
En-nesiu'nun: El-Ketil
ve el-Cerih gibi mef'ul olması da caizdir. Yani (eş-Şehru'1-muahheru ziyadetun
fi'1-kufri: Tehir edilen ay küfürde ziyadeliktir.). Muharrem ayında savaş yapma
ihtiyacı duyduklarında o seneki Muharrem ayını diğer seneye erteliyorlardı.[18]
Bir rivayete göre
sanki tehir etmek istiyorlarmış gibi hac aylarını tehir ediyorlardı. Tıpkı
borçlarını erteledikleri gibi.
"İnfiru."
Topyekün, hep beraber
çıkın demektir. En-Neferu ven-nefinı: Bir şeyden dolayı çıkmaktır ki, bu teşvik
etmek amacıyla elçi gönderip bir şeye çağırmak sebebiyle olur.[19]
38-
"Yere çakıldınız."
Yani tesakeltum ila
evtanikum (ağırlaşıp meskenlerinizde kaldınız demektir). Burada ta harfi
peltek şeyle idğam edilmiştir ve vasi için olan elif de ihtidadan dolayı başına
gelmiştir. Vakidi[20]
şöyle demiş: Bu ayet, Tebuk seferinde savaşa katılmayan geride seyreden
ensarların münafıkları hakkında nazil olmuştur.[21]
40-
"Saniye isneyni."
İkinin ikincisi
demektir. Araplar hamisu hamsetin (Beşin beşincisi) derler.
Hamisu erbaatin
dedikleri de olmuştur. Bu daha meşhurdur birincisi ise daha fasihtir.
Humeyd b. Sevr de
şiirinde birinci kavle göre kullanarak Sabiu sab'atin demiştir:
"Yedinin
yedincisinde yağmur almayan kurak topraklara öyle bir aşıladı ki kuraklıktan
sonra suyu içip suya kandıktan sonra otlar yeşerdi ki yemyeşil oldu yağmur ki
bulutlar onun boşaldığını duyduklarında hemen ardı sıra boşalır gelir adeta
iniler."[22]
41-
"Ağır ve hafif olarak çıkın."
Yani genç ve ihtiyar
olarak seferber olun.[23]
Bir rivayete göre atlı
ve yaya olarak. Bir rivayete göre hi-fafen. Musriine (koşarak) man aşırıdadır.
Haffe hufufen'den türemiştir. Bir rivayete göre ağırlık ve=sÜahtan hafif olarak
çıkın demektir.
42-
"Araden kariben."
Alınması kolay ve
yakın meta'dır.
"Seferen
kasiden."
Normal yavaş mühİetli
olsaydı. Bir rivayete göre ne kendine yakın ne uzak mutedil bir mesafe,
46-
"Allah onların davranışlarını kerih gördü." Allah münafıkların
davranışlarını kerih gördü ki savaşa
çıkmalarını ve
hareketlenmelerini uygun görmedi, "Onları sabit kıldı."
Onların çıkmalarını
durdurup evlerinde oturttu. "Oturanlarla." Kadın ve çocuklarla.
47-
"Habalen."
Bozgunculuk fesat
manasçıdadır. Bir rivayete göre görüşte kararsızlıktır. Birinci görüş lügatta
daha uygundur. Ah-tel şöyle demiş:
"Kadın erkeği
çağırdığı zaman erkek onu görmezlikten geldi.
Zira ö neseb veya
soydur seni kadınların yanında ifsad e-der."[24]
"Aranızda
koşarlardı."
Yani oranızı
karıştırıp bozgunculuk yapmak için süratle harekete geçtiler. Eİ-İda'ın aslı
hızlı yürümektir. Mahzunu de şiirinde (vedaa) kelimesini bu anlamda
kullanmıştır:
"Tevafuk
ettiğimizde ona selam verdim. Kadın, yüzündeki güleçlik ve hatlarıyla kabul
edip ikna olarak meyletti, yollarını şaşırıp ahmaklaştılar.
Vakta ki beni
tanıdılar şöyle dediler: Baği bir adamdır aramızda süratle fitne ve bozgunculuk
koydu."[25]
49-
"Beni fitneye düşürme."
Yani beni fitne ve
isyana düşürme. Cedd b. Kays hakkındadır. Rasulullah'a (s.a.v.) şöyle demiş:
"Beni, Rumların
kızlarıyla fitneye düşürme isyana sürükleme. Zira ben kadınlara[26]
düşkün ve seven bir adamım." Bu ş.özü, rumlarla yapılacak olan Tebuk
seferine yakın bir zamanda söylemiş.
55-
"Bununla onların azaplarını..."
Yani onları mallan
korumaları ve üzerine hüzünlenme-leriyle ve onda herhangi bir tat
buîamamalanyla beraber mallarında olan musibetlerle onlara azap edecektir. Bir
rivayete göre müminlerin onların mallarım ganimet olarak almaları esnasında
onlara hasret çektirerek azap edecektir.
"Canlarının
çıkmasını."
. Yani onların, canı
helak olup gider. Ayette gelen (lam) harfi akıbet içindir. Zira kul, Allah'a
isyanda bulunduğu zaman Allah onun mal ve çocuklarını çoğaltarak bu iki şeyden
dolayı fitneye düşürür.
57-
"Sığınacak yer."
Yani kendilerine
sığınacak birilerini bulsalardı.
"Mağaralar."
Ya da dağlarda
sığınacak mağaralar bulsalardı ya da:
"Girecek
yer."
Yerde bir delik boşluk
bulsalardı oraya koşup girerlerdi.
58-
"Yelmizuke."
Yani seni ayıplıyor.
Bu kişi Sa'lebe b. Haüb'tır.[27] Şöyle
demişti: Zira Muhammed ancak sevdiklerine veriyor.[28]
60-
"Fakirler ve miskinler için."
İbni Abbas el-Fakir
ihtiyaç sahibi, el-Afif dilenmekten sakınan kimsedir. El-Miskin ihtiyaç sahibi
olup isteyen kişilerdir, der. Bir rivayete göre el-Fakir malı gittiğinden dolayı.
Bununla sanki omurga kemiğine isabet etmiş gibidir. Eİ miskin yokluğun
kendisini sakinleştirdiği ve bunun etkisiyle hareketi gidendir. Hakikatta ise
bu ikisi biribirine çok yakındırlar.
Tekrar edilmesinin
sebebiyse amil'in[29] yok
olmasıyla vasiyeti te'Jcid için gelmiştir. "Ve'1-amiline aleyha"
zekat toplamayla görevli memurlardır.
"Müellefei
kulub."
Kalpleri İslama
ısındırılmak istenenler Ebu Süfyan ve oğlu Muaviye, Ekra b. Habis, Uyeyne b.
Hisn, Hakim b. Hizam ve benzerleri gibi.[30]
"Köleler."
Mükateb köleler veya
verecekleri bedel karşılığı hürriyetini bekleyenlerdir. Bir rivayete göre bu
payla satın alınıp azad edilen kölelerdir.
"Borçlular."
Elinde olan malı,
borçlarını karşılamayacak durumdaki borçlulardır.[31]
61- "O
kulaktır."
Yani kulak sahibidir,
her söyleneni dinleyen bir kulaktır diyorlardı. Bir rivayete göre Öyle
kulaktır ki sadece vahyi kabul ediyor.
"De ki:
"Hayırlı kulaktır."
Yani hayrı dinleyip
onunla amel eden kulaklardır.
"Mü'minlere
güvenir."
Şu ayette de olduğu
gibi müminleri doğrulayıp tasdik ediyor manasmdadır.
"Radifelekum." (Nemi: 27/72)
Bir rivayete göre
ayetteki (lam) harfi tasdiki iman ile aya-ni[32] iman
arasındaki tefrik (ayırmak) içindir.
"Rahmettir."
(Uzunun) kelimesi
üzerine atıftır. Yani (kul huve mus-temiun hayrun ve huve rahmetun: Yani o
hayrı işitiyor ve o rahmettir) şu ayette olduğu gibi:
"Biz seni ancak
alemlere rahmet olsun diye gönderdik." (Enbiyâ:
21/107)
Bir rivayete göre
manası "zu rahmetin" rahmet sahibidir.
63-
"Allah'a karşı gelirse."
Allah'a karşı haddini
aşmasıdır.
69-
"Dalanlar gibi siz de daldınız."
Münafıkların içinde
olduğu duruma işaret ediliyor. Bir rivayete göre daha öncekilerin içinde
olduğu duruma olduklarına işarettir. Nun hazfedilmiştir. İsmin sıla ile uzun
olacağından tahfif için hızfedilmiştir.
Eşheb b. Rumeyle'nin
de şiirinde kullandığı gibi:
"Ey Ummu Halid:
Kanlan veya nesilleri felce uğrayan kavmin hepsidir.
Onlar ki asrın
kendileriyle mahfuz olduğu yardımcılardır. Yardım severlerle teyid edilmeyen
hayır yoktur."[33]
72-
"Allah'ın bir rızası ise daha büyüktür."
Mümin için Allah'ın
rızalarından birinin tahakkuk etmesi bütün nimetlerden daha büyüktür.[34] Muaz
(r.a.) Nebi'den (s.a.v.) şöyle rivayet etmiştir:
"Adn cenneti
semanın en üst kalındadır. Oraya sadece Nebiler, sıddıkler, şehitler, adil
imamlar veya nefsine hakim olanlar girer."[35]
Cennetu'l-Me'va ise
dünya semasındadır. Müminlerin ruhları oraya gider.[36]
74-
"Münafıklar Allah'a yemin ederek peygamberlere herhangi birşey söylemedik
diyorlar."
Bu ayeti cehle şöyle
diyen: Culas b. Suveyd b. Samit hakkında nazil olmuştur:
"Eğer Muhammed'in
söylediği hak ise biz eşeklerden daha şerliyiz. Bu söz de Nebi'ye (s.a.v.)
iletildiği zaman bu kez yemin içerek "ben bunu söylemedim." demiş.[37]
74-
"...Münafıkların, peygambere ve müminlere kin beslemeleri, ancak Allah Üe
Rasulunun onları ihsanından zenginleştirmiş olmasıdır."
Cullas'ın bir kölesi
öldürülmüştü. Bundan dolayı Ra-sulullah (s.a.v.) kendisine diyetinin
verilmesini emretmişti ve bununla zengin olmuştu.[38]
77-
"Allah da bu işlerinin sonunu,* kalplerinde kıyamet gününe kadar devam
edecek bir nifaka çeviriverdî."
Münafıkların Allah'ın
hukukları açısından cimrilik etmeleri kıyamete dek sürecek. Bir rivayete göre
Allahu Teala böylece onları, tevbelerinİ kabul etmemekle ve kendilerine hiçbir
yardımın yapılmamasıyla cezalandırmıştır.
Bir rivayete göre
manası: Allahu Teala onları cimrilik ve küfürle cezalandırmıştır. Nabiğe de
şiirinde bu manada kullanmıştır:
"Kim itaat ederse
onu itaatiyle mükafatlandırır, tıpkı sana itaat etitği gibi onu rüşd yoluna
İlet veya göster."[39]
79-
"Sadakalar hakkında, zekattan başka gönül rızasıyla bağışlarda
bulunanlara bir türlü, ancak güçlerinin yettiğini bulup verenlee de birtürlü
laf atıp eğlenenler var ya..."
Tebuk Gazvesinde
müslümanlar güçlerinin yettiği kadar herkes birşey infak etti. Uleyye b. Zeyd
el-Muharibi de bir £a hurma getirip infak etti. Ve dedi ki:
"Ben nefsimi iki
sa ile bedellendirdim. Bir sa'ını çocuklarıma bir sa'ını da sadaka olarak
buraya getirdim" der. Bunun üzerine münafıklar onunla alay ettiler.[40]
80- "Münafıklar için yetmiş defa mağfiret
dilesen de..."
Bu ifade herhangi bir
takdiri olmadan mübalağa üzerine gelmiştir. Çünkü (seb'a) yedi sayısı sayıların
içinde en tam olanıdır. Zira bütün sayıların manasını içermiştir.
Çünkü a-ded'lerin
hepsi ya tektir ya da çifttir. Sayılardan tek ve çift olanı bir ve ikidir. Üç
sayısı tek sayılarının ilkidir. Beş ise peşinden gelen tek sayıdır. Birinci
tek sayı ikinci çift sayı ile toplandığı zaman ikinci tek sayıya dönüşür ki o
da yedidir. Bu da açıklıyor ki altı sayısı tam adedlerin ilkidir. Çünkü onun
cüzleri bir araya geldiği zaman ona müsavi olur. Çünkü altının yarısı vardır o
da üçtür. Altının üçte biri vardır o da ikidir. Altıda biri vardır o da birdir.
Bütün bu cüzler toplandığı zaman tam bir altı sayısı eder ve sonra sayıların
aslı olan bir ile tam sayı olan altı sayısı ile birleştirilir ve ikisinden
yedi oluşur. Yedi sayısı zaten tam adedlerdendir. Zira nemadan sonra ancak tam
kamil gelir.
Umulur ki lügati koyan
kişi aslanı seba diye isimlendirmesi kuvvetinin tam olmasından olsa gerek.
Tıpkı aslanı yürürken cesurca yürüdüğünden dolayı esed diye isimlendirdiği
gibi.
Bu böyle sabit
olduktan sonra ise ayette geçen:
"Seb'ine
merreten." Yetmiş kez. Gayet tam ve artık kemalin zirvesindedir. Zira
ahadlann gaye ve amaçlan onlarca kere demektir. Buna göre ayetin manası şöyle
olur:
"Sen ebediyyen de
münafıklar için mağfiret dilesen Allah yine onları afvetmez."
İşte bu da şu ayetten
cevaptır:
"Kapıları
açıldı."
(Zümer: 39/73)
Ve: ,
"Sekizincileri
köpektir."
(Kehf: 18/22)
Semani yetundaki vav
harfi, istinaf içindir. Çünkü birşey artık kemalin zirvesine ulaştığı zaman
halinin istinaf olması gerekir.
81-
"Allah'ın Rasul'üne muhaliftir."
Yani Allah Rasulune
muhalefet üzeredir. Bir rivayete göre ondan sonra ve arkasında manasındadır.
Hazeli de şiirinde hilafe kelimesini arka manasında kullanmıştır:
Şöyle dedi:
"Diyarların
resmine mi ağlıyorsun, o diyarlar, beni Avf in diyarlarıdır. Onlardan sabreden
var mı?
Tıpkı Itr'ın bittiği
gibi ben de onların arkasından altı beyitle yaşamaktan korkmuyordum."[41]
84- "Münafıklardan
ölen hiçbir kimse üzerine hiç bir zaman namaz kılma."
Abdullah b. Ubey b.
Selul hakkında nazil olmuştur.[42]
87-
"Geri kalanlar." '' Cihadtan geri kalan kadın ve çocuklardır.
90-
"Mazeretliler geldiler."
Yani Özürleri olmayıp,
Tebuk seferine gitmemek için özür beyanında bulunmak için gelmişlerdi
bedeviler. Aze-re fil emri: Baleğe, azzere: kassere manasındadir. Şair de şiirinde
bu manada kullanmıştır:
"Korkudan her
şeyin evveli kırılıp felç te olsa biz alenen deriz ki: Yazıklar olsun size geri
dönüp kaçmayın. Acele etmeyin endişelenmeyin biz arkanızdan geleceğiz,
dışımızda-kiler mazeret beyanında bulunmuşlarsa özür dileriz."[43]
97- "Arablar küfür bakımından daha
şiddetlidirler..."
Bunlar bedevilerdir.
Çünkü onların tabiatında son demce kuruluk ve kalplerinde katılık vardır.[44]
98-
"Eddevaire."
İnkılap, afet veya
belaların gelmesidir.
99-
"Allah katında yakınlık ve Rasul'ün duası." Yani infak ettiğini ve
Rasululah'ın (s.a.v.) dualarını Allah'a (cc.) yakınlık ediniyor.
100-
"Onlara güzellikle tabi olanlar." Sahabilerden tabi olanlardır. Bir
rivayete göre tabiin-
lerden tabi
olanlardır.
101-
"Nifakta maharet kazanmışlardır..." Başkasından soyutlanıp nifaka
alışmışlardır.
"Onlara iki defa
azap edeceğiz."
Yani dünyada açlık ve
korkuyla, kabirdeyse azap ile.
Bir rivayete göre
azaplardan biri harp mühimmatı için mallarının alınması ikincisi ise cihad ile
emrolunmalan-dır.[45]
102-
"Münafıklardan diğer bir kısmı da günahlarını itiraf ettiler."
Tebuk seferine
katılmayan bir gurup hakkındadır. "Asallahu."
Emelleri boşa gitmeyip
ümitsiz kalmamaları için arzu ve şefkat etme mahrecinden çıkmıştır.
103-
"Senin duan onlar için sekinettir."
Zira senin duan onlar
için rahatlık ve huzurdur. Ve tev-belerinin kabul olduğunu bilirler.[46]
106-
"Mürcevne Iiemrillahi."
Onlar Allah'ın emri
gelinceye dek geciktirilip hapsedilmişlerdi. O savaştan geri kalanlar şu üç
kişiydi: Hilal b. Umeyye, Mirarete b. Rabi ve Ka'b b. Malik'ti.
107- "O
kimselerki Mescidi Dırar edindiler."[47]
İlk başta bunu
yaptılar fakat Mescidi Dırar olduğu haberi çoktan verilmişti.
Bunlar ensarlarm
münafıklarından bir guruptu. Bu mescidi bina ettiler ki müslümanların aleyhine
olan lanetli fikir ve düşüncelerini yalnız başlarına istişare etsinler.
Bir rivayete göre Ebu
Amir Rahib, onları Şam'dan gönderdi gelip bir mescit inşa etsinler ve kendisi
için bir gözetleme yeri olsun.
"Müminler arasına
tefrika koymak için."
Ki bir grup Mescid-i
Dırar'da namaz kılsın bir gurup da Rasulullah'ın (s.a.v.) mescidinde namaz
kılsın.
Rasulullah (s.a.v.)
Asım b. Ady'ı[48] göndererek Mescid-i
îhrar'ı yıkıp yaktı.
108-
"Ta ilk günde takva üzerine tesis edilen mescid içinde namaz kumaya daha
müstehaktır."
Yani Rasulullah'ın
(s.a.v.) inşa ettiği mescid. Bir rivayete göre Küba mescididir. Çünkü o
İslam'da inşa edilen ilk mesciddir.
109-
"Sefa curufin."
Şefimi vadi suyun
altını oyup boşluktan oyuk bıraktığı girişidir ki orada bina falan yapılamaz.
"Harin"
.Hainin kelimesinin
maklub olmuş şeklidir. Sakit olan ma-nasındadır.
İbni Cinni[49] kum
parçası anlamında olan Teyhuretun kelimesi hakkında, Heyruretun kelimesinin
maklub şeklidir, demiş.
"Harel cürufu
venhare"dendir.
Şeybani'den[50]
nakledildiğine göre (Nakatun hayirun ve hainin) Deve yürüyüp süratlendiği zaman
tıpkı yar, uçurum gibi olmasıdır.
Hamid da[51]
şiirinde şöyle dile getirmiştir:
"Altımda sakıt
olmuş ince belli develer vardır. Şiddetli seyirler onun yoluna zarar vermiş.
İki omuzun inceliği
dürülmelerdendir ki şecaatli olana denildiğinde hoşnut olur."[52]
Şammah ta şiirinde
ayet manasında şöyle demiştir:
"Durumun kötü
olduğunu farkedince nefsin ihtiyaçlarını gidermek için şemmere binmek
buldum."[53]
Bunun gibi bir şiirde
şöyledir.
"Sağlam olmayan
yüksek bir yer üstünde olup orası titrediğinde (sallandığında) dizlerimin bağı
çözülür ve aksarım."[54]
110-
"Kalplerinde bir kuşku olarak." Rasulullah (s.a.v.) sözü hakkında
gizledikleri hiyanettir
bir rivayete göre bu
konuda Ebu Amir'in onlara göndermeleri sebebiyle olan sektir. Bu meyanda
Nabiğe şiirinde şöyle dile getirmiş:
"Yemin içtim
senin nefsinde şüphe bırakmadım. Kişinin Allah'ın dışında bir yolu yoktur.
Eğer sana hakkımda
hıyanet tebliğ edilmişse sana ulaştıran jurnalci daha hain ve
yalancıdır."[55]
111-
"Muhakkak ki Allah satın aldı."
Bu mecazi bir
ifadedir. Çünkü o kendisinin malik olmadığı şeyi satın alıyor, velakin mana
şöyledir: İvet olarak nefislerde tahakkuk etmiştir.[56]
"Va'den
aleyhi."
Va'den naspedilmiştir.
Çünkü (iştera) kavli bir va'din va-dedildiğine delalet ediyor. Bilakis murad
olunan hakikat ise va'din kendisidir.
"Hakken."
Yani vaciptir
gereklidir. Çünkü ceza yerini almış gibidir. Böyle olmasa va'd'te herhangi bir
gereklilik olmaz. Bunu her ne kadar Allahu Teala kendi nefsine gerekli kılmış
ta olsa yine bu bizim için ondan bize olan bir lütftidur.
112-
"Essaihune." .. Yani oruç tutanlar. Rasulullah (s.a.v.):
"Ümmetimin
seyahati oruçtur."906 demiş.
Bir rivayete göre
muhacirlerdir. İkrime'den nakledildiğine göre:
"Onlar ilim
öğrenmek için sefere çıkanlardır." der.
114-
"Ancak ona önceden vermiş olduğu bir sözden dolayı idi."
Çünkü İbrahim'in
(a.s.) babası önceden ona iman etme vaadinde bulunmuştu. Bu yönden bakıldığnda
îbrahim'in (a.s.) babasına mağfiret dileyişi, babasına imanın nasıp olup şirk
konusunda mağfiret edilmesi içindi.
"Fakat babasının
Allah'a bir düşman olduğu kendisine belli olunca ondan uzaklaştı."
Yani babasının şirk üzere
öldüğü[57]
belli olunca. "Ondan vazgeçti."
Yaptığı fiillerinden
vazgeçti. Bir rivayete göre babasına mağfiret dilemekten vazgeçti.
117-
"Andolsun ki Allah peygamberin ve muhacirlerin tevbelerini kabul
buyurdu."
Allah'ın Rasulullah'ın
(s.a.v.) tevbesini kabul durumu ise, münafıklara geride kalmaları için izin
verdiğinden dolayıdır.
Bir rivayete göre bu,
kelamın açılışıdır, miftahıdir. Ra-sulullah (s.a.v.) onların tevbelerinin
kabulüne sabep olduğu için onun da tevbesi muhacir ve ensarlarla beraber zikredilmiştir.
Şu ayetteki gibi:
"Allah için beşte
bir'dir."
"O güçlük
saatinde ona tabi olanlara..."
Yani zorlu bir
vakitte. Tebuk gazvesinde oldukları zaman çok şiddetli bir susuzluğa maruz
kalmışlar ve su bulamıyorlardı.
118-
"Çünkü onlar o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliğiyle onlara
dar gelmiş."
Tebuk seferinden geri
kalan bu üç kişiden hatta hanımları bile onlardan azlolunmakla emrolundular ve
kesinlikle insanların onlarla konuşması nehyedilip yasaklandı. "Sonra
tevbe etmeleri için onlara yöneldi." Allah onların tevbelerini kabul etti
ki onlar da yaptıkları fillerinden dolayı tevbe etmeye devam etsinler. Bir
rivayete göre insanların tevbe etmeye deam etmesi için.
122-
"Bununla beraber müslümanların hepsi toplanıp birden savaşa çıkmaları uygun
değildir.
"Eğer
emrolunduğunuz bu savaşa topluca çıkmazsa-nız Allah sizi çok acıklı bir azaba
uğratır."[58] 39. Ayet
Ayeti nazil olduğu
zaman münafıklar şöyle dediler: "Onunla beraber savaşa çıkmayanların
cezası işte budur." O zamanlar sahabelerden bazıları kavimlerine gidip onları
fakihlendirip ve onlara şer'i emirleri öğretiyorlardı. Bu sırada bu ayet nazil
oldu.[59]
128-
"Sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir."
Yani size olan bir meşakkat ve güçlük peygamberinizi de incitir ve üzer. Bir rivayete göre sizi helak eden şey. Bir rivayete göre sizin çiğnenip yıkıldığınız şey.[60]
[1] İbni Abbas Berae suresi Mekke'nin Fethinden sonra Medine'de
nazil oldu demiş. İbni Ebu Şeybe, Buharı ve Nesai'nin Berra'dan çıkardıklarına
göre şöyle demiş:
"Nazil olan en son
ayet: "Yesteftuneke kulillahu yuftikum fi'1-kela-leti"dir. Tam olarak
nazil olan en son sure Berae'dir. Fethu'1-bari: 8/316. Taberani'nin Evsafta
Ali'den çıkardığına göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle dedi demiş:
"Münafıklar, Hud,
Berae, Yasin, Duhan ve Amme yetesaelune surelerini ezberlemezler."
Ömer b. Hattab şöyle
demiş:
"Berae suresi nazil olduğu sırada o kadar çok kişilere ve şeylere
hitap ediyordu ki biz artık hakkında nazil olmayan kimse kalmadı zannıa
kapıldık. Bunun için el-Fatiha adı verildi."
[2] Ahmed ve Nesai: 5/234'de Ebu Hureyre'den (r.a.)
naklettiklerine göre şöyle demiş:
"Rasulullah (s.a.v.) Ali (r.a.)'ı Mekke halkına beraat nidası için
gönderdiği zaman Ben Ali'yle beraberdim. Biz nida edip şöyle diyorduk: Cennete
sadece müminler girecek, Ka'be çıplak bir şekilde tavaf edilmeyecek,
kendisiyle Rasulullah (s.a.v.) arasında ahid yapanların süresi dört ay
süreyledir. Bu dört ay bitlikten sonra artık Allah ve Rasulunun kendileriyle
yaptıkları sözleşme müddeti bitti demektir. Ve bu yıldan sonra Kabe'yi artık
müşrik olarak tavaf edip hac yapamayacaktır.
[3] Tasti'nİn İbni Abbas'lan naklettiğine göre Nafi b.
Esrak ona ayet hakkında sorduğunda şöyle cevap vermiştir "eiil"
yakınlıktır, "ezzimmeh" ahidtir. "Araplar bunu biliyor mu?"
diye sordu. O da:
"Evet sen şairin
dediğini duymadın mı der:
"Allah cezasını versin ancak benimle onlar arasında, acilen tehir
olmayan zulmetme cezası vardır."
[4] Divani sh.: 512; Şerh HamasatTebrizi: 2/90.
[5] Mücahid şöyle demiş: KureyşMilerin kıtali,
Rasulullah'm (s.a.v.) sözleşme yaptıîdarıylaydı ve Rasulullah'ı (s.a.v.)
yurdundan çıkarmayı azmetmeleridir. Zanettiler ki bu olay Hudeybiye yılının
yedinci yılında Nebi'nin (s.a.v.) Umre yaptığı yıldır. Kendi kendilerine düşünüp
dediler ki bunlar Mekke'ye girerlerse, onları ordaan çıkaralım. İşte
Rasulullah'ı (s.a.v.) çıkarma azimleri bu olaydır. Huzaalılar ise onlara tabi
olmadılar. Rasulullah (s.a.v.) Mekke'den çıktığı zaman Kureyş'liler
Hu-zaalılara şöyle dediler:
"Onları buradan çıkarmamıza engel oldunuz" dediler. Ve
Huzaahlar-la çarpışmaya girdiler ve Huzaahların bazılarını öldürdüler. Durru'l-Mensur:
4/138.
[6] İbni Abbas bu ayet hakkında şöyle demiş:
"Bu ayetle müşrikleri afvetme durumu tamamen neshedilmiştir.
[7] İbni Ebu Hatem'in, İbni Abbas'tan nakleîtiğine göre
RasuiuJ-lah'dan (s.a.v.) kendi eliyle verilen cizyenin ne olduğu hakkında
sorulur? O da iki kez:
"Toprak ve köleair toprak ve köledir" diye cevap verir.
[8] Hayavan li'I-Cahiz: 3/158. Nisbetsizdir. Ve orada (lem
utiha bi-yedi) vardır. Lisan mad. Taame: 12/367.
[9] Bununla ilgili Süfyan b. Uyeyne şöyle demiş: Cizyesini
bizzat kendi eliyle verendir der.
[10] Beyitler Cerir'indir. Divanı: 348; El-Meselu's-sair:
3/276. Birinci Beyit Tezkiretu's-Sadiye'dedir. 174.
[11] Her iki beyiti de bulamadım ve içinde tahrif vardır.
[12] Divan Cerir sh.: 239.
[13] Dîvan Cerir sh.: 461. Mahtutada Ezidukum'dur hatadır.
[14] Divanı sh.: 87, Mahtutada tetteka yerine tunfe gelmiş.
Doğrusu Divan'dadır.
[15] Divanı sh.: 330; Nekaid Cerir ve Ahtel sh.: 195.
[16] Divan Ubeyd sh.: 52; Bahru'l-Muhit: 2/31; Tefsiri
Kurtubi: 8/119. Mahtutada ve kateleha vav'ınziyadesİyledir, Ebanb. Tağleb'enis-bet
etmiş ama vehmden ibarettir.
[17] Müslim Sahih'inde (987) ve Ebu Davud (1658) rakamıyla
Ebu Hureyre'den naklettikleri hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş:
''Altın ve gümüşlerinin zekatını vermeyenlerin mallarından saclar
yapılır ve cehennem ateşinde kızdırılarak alınları, öntaraflan ve sırtlarından
dağlanırlar. Bugün insanların tümünün hesabı bitene kadar eifibin sene
geçecektir. Böylece kendisine ya cennet ya da cehennem yolu
görünecektir."
[18] îbni Ebu Hatem ve Ebu Şeyh'in İbni Ömer'den naklettiklerine
göre şöyle demiş: Rasulullah (s.a.v.) Akebe'de durup şöyle dedi:
"Ennesil
(erteleme) şeytandandır. Hayır bir ayı geciktirmek ancak küfürde bir
fazlalıktır ki onunla kafirler delalete düşürülürler..."
Onlar bir sene Muharremi bir sene Safer ayını haram kılıyorlardı. Muharremi
istihlal etmeleri ise erteleme (nesie)'ye girer.
[19] Mahtutada: Ned'udur. Hatadır.
[20] Muhammed b. Ömer'dir. Gazveler konusunda imamdı. Malik
ve Sevri'den ders almıştır. Bağdat'ın doğusunda kadılık yapmıştır. Hadis
konusunda zayıf görmüşler. Hicri 207'de vefat etmiştir. Vefeyatul A'yan: 4/348.
[21] Mahtutada: Muhtelifinedir. Hatadır.
[22] Mahtutada: Bade tahallufin'dir. Hatadır Birinci beyit
divanı sh.: 135. İkinci divanında yoktur. El icaf: Kurak topraklardır.
Lukuhuha. A'sabından bitmesinden kinayeten söylenmş. Tahalluu sudan
menediliştir.
[23] İbni Çerin 10/138. Taberani Hakim sahih görmüş:
2/333'te. Ebu Re-şid Hİbrani'den naklettiklerine göre şöyle demiş:
Rasulullah'ın (s.a.v.) savaşçısı Mikdad'ı Humus'ta savaşmak istediğini gördüm.
Ona dedimki:
"Allah seni mazur
görmüştür." O da:
"Hayır (tevbe) suresi (hifafen ve sikalen) derken mazaretimizi
kaldırmıştır der. Çünkü tevbe suresi münafıkların gizli sırlarını araştırıp
ifşa ediyor, "der.
[24] Mana şudur: Kadın erkeği çağırdığında aldırmaz. Bu da
erkeğin kadına olan kibirine işaret ediyor.ve kadının erkeğin şanını tahkir ettiğine
delalet ediyor. Divan Ahtal: 386; Hasu'1-has. 105. Nekaid Cerir ve Ahtal: 72.
[25] Amr b. Ebu Rabia Mahzumi'nindir. Divanı sh.: 228.
Kamil Mu-berrid: 2/86; Eğani: 7/69.
[26] İbnı Ebu Hatem ve îbni Mürdeveyh'in Cabir b.
Abdullah'tan (r.a.) naklettiklerine göre Rasulullah'ın (s.a.v.) Ced b. Kays'a
şöyle dediğini duydum:
"Ya Cedd, beni
Esfer'in (Rum) karşısına savaşa ne dersin?" der. Cedd şöyle der:
"Bana izin veriyor
musun ya Rasulallah!?" der. Ben kadınlara düşkün bir adamım. Beni
Esfar'in kadınlarım gördüğümde günaha düşeceğimden korkuyorum" der.
Rasulullah (s.a.v.) ise ondan yüzünü çevirerek:
"Sana izin
verdim" der ve bunun üzerine ayet nazil olur.
Taberani ve İbni Mürdeveyh'in
İbni Abbas'lan naklettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.} şöyle demiş;
"Gazveye gidiniz
ve Beni Esfar'in kadınlarını ganimet olarak alın."
Münafıklardan bazıları
şöyle dediler:
"O sizi kadınlarla günaha düşürmek İstiyor." Bunun üzerine bu
ayet nazil oldu.
[27] Sa'lebe b. Ebu Hatıb Ensari olduğu sahihtir. Ama
Sa'lebe b. Ha-teb ise Bedir ehlîndendir ve Uhud dta katledilmiştir. İnsanların
çoğu bunları ayırdedemiyor. El-İsabeh: 1/198.
[28] İbni Miirdeveyh'in İbni Mes'ud'tan (r.a.) naklettiğine
göre şöyle demiş:
"Rasulullah
(s.a.v.) Huneyn gazvesinin ganimetlerini paylaşırken bit adamın şöyle dediğini
duydum:
"Bana verilen bu
payla, Allah'ın rızası düşünülmemiştir." Ben de Ra-sulullah'a (s.a.v.)
gelerek durumu izah ettiğim zaman şöyle dedi:
"Allah Musa'ya (a.s.)
rahmet etsin, bundan daha fazla eziyet etmişlerdi ona ama yine sabretti."
Bunun üzerine bu ayet
nazil oldu:
Onlardan bazıları seni zekat hususunda ayıplıyorlar.
[29] El-Misriyye'de el-amilu'nun yerine el-akilu geçer.
[30] Buharı Tarih'inde ve îbnİ Münzir'in Şa'bi'den
naklettiklerine göre şöyle derniş: Bugün kalbi İslama ısındırılacaklar yoktur.
Ancak onlar öyle adamlardı ki Nebi (s.a.v.) onları ısındırıyordu. Ebu Bekir
devri başladığında ise bir işi gördürmek için İslam'daki rüşvet ve karşılık
olayını kaldırdı ve Önünü kesti.
[31] Miicahid şöyle demiş: Onlar, evleri yanan kimselerdir
ve sel gelip malını götürdükleri kimselerdir ve çoluk çocuklarına
bakamayanlar-dır.
[32] Misriyye'de imandır.
[33] Eşheb b. Rumeyle muhadramundan olan islam şairidir.
Rasu-lullah'Ia (s.a.v.) görüşmemiştir. Hazenetu'1-Edeb: 6/29. Mucemu'ş-Şu-ara
sh.: 33; Münsif: 1/67. Birinci beyit Meani'l-Kur'an Ahfeş: 1/85;
Mecazu'l-Kur'an: 2/190; Muğni Lebib: 194.
[34] Ahmed, Buhari ve Müslim'in Ebu Said el-Hudri'den
naklettiğine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş:
"Allah cennet
ehline şöyle diyor: "Ey cennet ehli." Onlar da: "Lebbeyke ya
Rabbena ve sa'deyke vel hayre fiyedeyke" derler. Allahu Tcala:
"Razı oldunuz
mu?" der. Onlar da:
"Rabbimiz nasıl
razı olmayız? Bize verdiğin şeyleri yaratıklarından kimseye vermedin."
AHahu Teala:
"Bundan daha efdal
olanı vereyim mi?" der. Onlar da:
"Yarabbi bundan
daha efdal ne vardır?" derler. Allahu Teala da:
"Benim rızam
bundan böyle sizin üzerinizde tahakkuk etti. Bundan sonra ebediyyen size
gazabını olmayacak." der."
Müsned: 3/88; Feth'ul-Bari, Kitab'ut-Tevhid: 13/487; Müslim Rakam: 2829.
[35] Senediyle beraber îbni Mübarek Rekaik de Mücahİd'ten
naklettiğine göre şöyle demiş:
"Cennette Öyle bir
mesken vardır şu beş sınıftan başka kimse giremez: "Peygamberler, sıddıklar,
şehidler, adil imamlar ve katlolmakla hayatta kalması arasında muhayyerlik
verilip katlolmayi tercih eden kimseler."
Rekaik sh.: 551; Merfu olarak görmedim.
[36] Kurtubi bu görüşü zikrederek şöyle demiş:
"Oraya cennetul
me'va denilişinin sebebi müminlerin ruhlarının oraya gittiğinden dolayıdır.
Arşın altında bir yerdedir. Ruhlar oradaki nimetlerle nimetlenirler ve güzel
kokusundan da soluk alıp verriler. Muayyen bir kaile nisbet etmemiştir.
Tefsiri Kurtubi: 17/96.
[37] Îbni İshak ve Îbni Ebu Hatem Ka'b b. Malik'ten
nakledip i,c*y-le demişler: "Bu ayet nazil olduğu zama, içinde
münafıkların zikri geçtiğinden Cul-las şöyle dedi:
"Vallahi eğer bu
adam doğruysa biz eşekten daha şerliyiz." Bu söylediğini Umeyr b. Sad
işitince ona şöyle dedi:
"Vallahi ey Cullas,
sen diğerlerine nazaran bana daha sevimlisin, diğerlerine nazaran senin
yanımda kıymetin var ve diğerlerine nazaran yanımda saygın birisin" der.
Haşaki:
"Onun kelamına
kerih görülen birşey girsin. Sen öğle bir söz söyledin ki eğer onu açıklarsam,
o söz seni rezil rüsvay edecek. Eğer onu söylemezsem bu kez beni
mahvedecek" der.
"Söylediğin bu söz
bana göre biribirinden daha şiddetlidir." Sonunda Rasulullah'ın (s.a.v.)
yanına gidip ona durumu anlatır. Bu kez Cullas gelip yemin içerek:
"Ben bunu söylemedim"
der. Umeyr:
"Bana yalan atıyor" der. Bunun üzerine bu ayet nazil olur.
[38] İbni Mace: 2/879. Beyhaki ve İbni Ebu Hatem'in İbni
Ab-bas'tan naklettiklerine göre şöyle demiş:
"Rasulullah
(s.a.v.) zamanında biri katledildi. Onun diyetini tam 12 bin olarak belirledi.
İşte buna değinen de bu ayettir. Cullas bu diyeti almakla zengin oldu.
İbni Ebu Hatem'in Urve'den naklettiğnie göre şöyle demiş: Cullas hamallık
yapıyordu veya borcu vardı Rasulullah (s.a.v.) onun yerine verdi. İşaret eden
işte bu ayettir.
[39] Beyit Nabiğetu Zubyani'nindir. Numan b. Munzir'i
methettiği kasidesinden alınmıştır. Divanı sh.: 33; Tehzibu'l-elfaz İbni
Sikiyt sh.: 78. Divanında:
"Kim sana itaat ederse onu, itaatiyle faydalandır. Sana itaat
ettiği gibi onu rüşd yoluna ilet. Kim ki sana asi olursa, onu da öyle bir
cezalandır ki, zulmü terketsin ve kin ve şiddette durmasın."
[40] Bu hadis çeşitli rivayetlerle gelmiştir. Çoğu hadis
imamları bunu rivayet etmişler. Buhari, Müslim ve Bezzar da onlardan biridir.
Feth'ul-Bari: 8/330; Müslim: 1018; Sünen Nesai: 5/59. Buhari'nin bir rivayetinde
bir sa getiren Ebu Ukayl'dir. İsmi Habhab'tır. Bir rivayete göre bir sa'i
veren Sehl b. Rafi'dir. Abd b. Humeyd'ten nakledildiğine göre Rufaa b.
Sehl'dir. Bir rivayete göre Uleyye b. Zeyd Muharibi'dir. Bunu Vakİdi
söylemiştir. Feth'ul-Bari: 8/331. Mahtutada: Muharibi yerine el-Harisi gelmiş
hatadır.
[41] Beyitler Burayk Huzeli'nindir. İkinci beyit
Lisanu'l-Arab'da. İtr: 4/538. Divanda: (Diyarı beni zeyd)'tır. Itr: San
yapraklı bir bitki ağacıdır. Diyor ki bu beyitler az olmakla beraber
müteferriktir. Itnn çıkarken çıkan seyrekliğine benzetilmiş. Divan Huzeliyin:
3/58.
[42] Buhari ve Müslim'in İbni Ömer'den naklettiklerine göre
şöyle demiş:
"Abdullah b. Ubey
b. Selul öldüğü zaman oğlu Abdullah Rasulullah'ın (s.a.v.) yanına gelerek
babasının kefenlenmesi için gömleğini veya entarisini istedi. O da entarisini
yerdi ve üzerine namaz kıldırmasını istedi. Rasululah (s.a.v.) ayağa
kalktığında, Ömer b. Hattab da kalktı ve entarisini alarak şöyle dedi:
"Ya Rasulallah!
Allah münafıkların üzerine namaz kıldırmanı menet-tiği halde, onun üzerinde
namaz mı kılacaksın?" Rasulullah da (s.a.v.);
"Rabbİm beni bu
hususta kılıp kalmamada muhayyer bıraktı." dedi ve şu ayeti okudu:
"Onlara istiğfar
dilesen de dilemesen de... şayet onlara yetmiş defada istiğfar difesen Allah
onları mağfiret etmeyecek..."
"Ben de yetmişten
fazla yapacağım" dedi ve onun münafık olduğunu söyledi. Ve onun üzerine
namaz kıldırdı. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
"Ebediyen onların
üzerine namaz kıldırma ve kabirlerinin başına gitme."
Bundan sonra
münafıkların üzerinde namaz kılmayı terketti.
Feth'ul-Bari: 3/110; Müslim hadis rakamı: 2400.
[43] Beyitler Züheyr b. Ebu Selma'mndır. Divan sh.: 32.
îkinci beyit Lisan: 4/549; Orada gerisi vardır: "Sizi mızraklarımız
engeller veya özür dileyeceğiz" Mahtutada: Şulle yerine şekke, rey'an
yerine rayan gelmiş ve hatadır. Divanu'l-Meani: 2/885.
[44] Ahmed: 2/271 ve Beyhaki'nin Ebu Hureyre'den
naklettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş:
"Kimki kaba sert olur ve av ile uğraşırsa gafil olur. Kim ki sultanın
kapılarına gelirse fitneye düşer. Kim de sultana olan yakınlığı arttınrsa
Allah'tan daha fazla uzaklaşmış olur."
[45] Bir rivayete göre dünyada ve kabir azabıyla
kesilirler. Müca-hid şöyle demiş: "Kabirde bir ve ateşte bir azaptır.
Başka bir rivayetinde açlık ve kati iledir."
[46] Buharı,,Müslim ve Ebu Davud'un Abdullah b. Ebu
Avfa'dan naklettiklerine göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle yapardı:
"Bir sadaka
getirildiği zaman:
"Allahumme salli
ala ali fulanin" derdi. Babam ona sadakasını getirdiğinde Rasulullah
(s.a.v.):
"Allahumme şali ala ali ebu evfa" dedi. Feth'ul-Bari: 3/361;
Müslim: 1708; Ebu Davud: 1590.
[47] İbni Ebu Hatem'in İbni Abbas'tan naklettiğine göre
şöyle demiş:
"Rasulullah
(s.a.v.) Küba mescidini inşa ettiği vakit, ensarlardan bir gurup çıkıp nifak
mescidini inşa ettiler. Onlardan bazıları Abdullah b. Ha-nif'in dedesi Yahdic,
Vedia b. Hizam ve Mecma b. Hariseh. Rasuiullah (s.a.v.) Yahdic'e şöyle dedi:
"Ey Yahdic yazıklar olsun sana benim murad ettiğim şekilde düşünüp
yapmadın." dedi. Yahdic:
"Ya Rasulallah! Vallahi ben ihsan yapmaktan başka birşey murad etmedim"
dedi. Tabiki yalan söyledi. Rasulullah da (s.a.v.) ona inandı ve mazaretini
kabul etmek isterken Allahu Teala bu ayeti nazil etti.
[48] Asım b. Ady Beni iclan kabilesinin reisiydi. Hükmen
Bedir eh-lİndendi. Rasulullah (s.a.v.) kasıtlı olarak onu Küba ve Aliye ehli
üzerine sorumlu olarak bırakmıştı. Çünkü onlar hakkında bir şeyler
sezinle-mişti. Onun payını ve ecrini vermişti. Hicri 45'de vefat etmiştir. Yüz
yaşını aşmıştı. îsabe: 2/246.
İbni İshak ve İbni
Mürdeveyh'in nakettiklerine göre Ebu Ruhm Gi-fari şöyle demiş:
"Rasulullah
(s.a.v.) gelip zievan denilen yere ulaştı ve gündüz Medine'yle arasında bir
saat kadar kalmıştı. O zaman Mescid-i Dırar inşa edilmişti. Rasulullah'a
geldikleri vakit Rasulullah (s.a.v.) Tebuk seferi hazırlıklarını yapıyordu
dediler ki:
"Ya Rasulallah!
Biz Özürlüler ihtiyaç sahipleri soğuk kış geceleri ve yağmurlu geceleri için
bir mescid inşa ettik vesenİn gelip burada bize namaz kıldırmam
istiyoruz" dediler. Rasulullah:
"Ben sefere çıkmak
üzereyim" dedi. "Eğer dönersek inşaallah sizin için orda namaz
kıldırırız" dedi. İşte zievan denilen yere ulaştığn-da mescidin haberi ona
iletildi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) Malik b. Dahşem'i, Beni Saİîm b.
Avf'ın kardeşini, Man b. Ady kardeşi Asım b.Ady'i ve İclan'dan birini çağırarak
onlara:
"Gidin ehli zalim
olan mescidin yanma yıkıp yakın." dedi. Onlar da süratle çıkıp gelerek ta
ki Malik b. Dahşem'in gurubu olan beni Salim b. Avf'a geldiler ve Malik Ma'n'a
şöyle dedi:
"Ben tekrar senin
yanına gelene dek beni gözetle bekle o bölge halkının yanına girip kuru bir
hurma dalı aldı ve mescidi dıran ateşe verdi sonra şiddetle çıktılar. İçinde
mescidi dırann ehli de vardı. İkisi orayı yakıp yıktılar ve ordan ayrıldılar.
Kur'an'da onlar hakkında, nazil olan oldu.
[49] Ebu Feth Osman b. Cinni'dir. Ebu Ali Farisi'nin
arkadaşıdır. Ona kitabı ve diğerlerini okumuştur. Onun çok kıymetli
musannafatları vardır. Matbu olan (sırsu şenaat irab el hasais ve el muhtasıb)
gibi daha başka eserleri vardır. H'cri 392'de vefat etmiştir.
[50] İshak b. Mi/a r Ebu Amr Şeybani'dir. Beni Seyhan'ın
muhitinde edeb dersi veriyor İu. Orada kaldığıdan dolayı oraya nisbet edilmiştir.
Lügat indinde geııi^ bilgiye sahipti, ayrıca hadis hususunda sika olarak
görülürdü bu konuda çokça duyuma sahipti. Ahmet b. Hanbel onun ilim meclisinde
bulunuyordu, yüz yaşını aşkın olarak H. 206'da vefat etmiştir. (Ennevâdiı
adında matbu eseri vardır. Fihrst s.: 101)
[53] Divanı sayfa: 132. Emali'I-kali: 1/264; El-lisan
Araşe. Mekayi-su'1-luğa: 2/266. LemmaTaeytu'1-emre arşe heviyetin kavli darbı
meseldir. Yani işin vehametinin farkına vardığında şemmera adlı deveye binip
gittim. Şemmer: Devenin adıdır. Mahtutada teşemmera geçmiştir, hatadır.
[54] Bulamadım demiş.
[55] Divan Nabiğa sh.: 76. Lubabu'1-Adab: 379.
Divanu'l-Meani: 1/217. öazanetu'I-Edeb: 9/467. Birinci beyit Tabakat fuhul
Şuara: 1/60.
[56] İbni Ebu Hatim ve İbin Mürdeveyh'in Cabir b.
Abdullah'tan naklettiklerine göre şöyle demiş: Bu ayet Rasulullah'a (s.a.v.)
vahyedildiğinde mescitteydi. İnsanlar mescidte tekbir getirdiler. Ensarlardan
bir adam ndasının bir tarafım omuzuna atmış bir şekilde Rasulullah'a (s.a.v.)
yönelerek:
"Ya
Rasulallah" dedi. Bu ayet nazil oldu mu?" Rasulullah dta (s.a.v.):
"Kvet" dedi.
Bunun Üzerine ensari şöyle dedi:
"Karlı bir alış
veriştir, ne azaltırız ne de azalmasını isteriz."
(906) İbni Cerir ve
Beyhaki'nin Ebu Hureyre'den naklettiklerine göre şöyle demiş:
"Rasulullah'dan
(s.a.v.):
"Saihun
nedir?" diye sorduklarında O da:
"Oruç
tutanlardır" der.
Tefsiri Taberi.: 11/37.
[57] İbni Abbas şöyle demiş: İbrahim (a.s.) babası ölene
dek ona mağfiret talep etti. Öldüğü zaman Allah'ın düşmanı olduğu ona açıklanınca
o da mağfiret talebinden vazgeçti.
[58] İbni Zeyd bu ayet hakkında şöyle demiş:
"Medine ehlinin ve
etrafındaki bedevilerin Rasulullah'tan (s.a.v.) geri durmaları uygun
değildir." Bu zamanlar müslümanlar azınlıktaydı. Müslümanlar çoğaldığı,
yayıldığı vakit bu iptal edilip bu kez Aliahu Teala:
"Müslümanların hepsi
toplanıp birden savaşa gitmeleri uygun değildir." ayetini nazil etti.
İbni Abbas'ın dediğine
göre:
"Gerek hafif gerek
ağırlıklı olarak seferber olun."
''Eğer gîtmezseniz
Allah sizi elim bir azapla azaplandırir."
Ve:
"Müslümanların
hepsi toplanıp birden savaşa katılmaları uygun değildir."
Ayeti kerimelerinin hepsi nesholunmuştur.
[59] İbni Ebu Hatem'in Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr'den
naklettiğine göre şöyle demiş:
"Müminler onları cihada teşvik ediyorlardı. Rasulullah (s.a.v.) bir
se-riyye gönderdiği zaman müminler savaşa gider ve pek az insanla beraber
Rasulullah da (s.a.v.) Medine'de kalırlardı. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.
Savaşa gittiklerinde, bir kısmının gitmeleri bir kısmının da Medine'de
kalmaları emredildi. Medine'de geride bırakılanlar, gidenlere be-delen nazil
olan Kur'an'ı ve varid olan sünneti muhafaza edip muharrib kardeşleri
döndükleri zaman bilmedikleri Kur'an ve sünnetin hükümlerini onlara haber
veriyorlardı. Ve öğretiyorlardı. Rasulullah (s.a.v.) bizzat kendisi savaşa
çıktığı zaman hiç kimse onun izninin dışında veya özürsüz savaştan geri
kalamazdı.
[60] İbni Sa'd'ın Ebu Salih Hanefi'den nakletiğine göre
Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:
"Allahu Teala
rahim olanı sever. Rahmetini merhamet eden herkesin üzerine yayar." Bunun
üzerine sahabiler:
"Ya Rasulallah,
biz nesfislerimize, mallarımıza, zevcelerimize merhamet ediyoruz."
dediler. Rasululah da (s.a.v.):
"Hayır öyle değil" dedi. "Velakin Allah'ın <c.c.)
ayetinde belirttiği gibi olun" dedi ve ayeti okudu.
Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları: 1/417-443.