BENİ İSRAİL SURESİ[1]

 

Subhan: Kelimesi Allah'ı bütün noksan sıfatlardan ten­zih etmektir. Şu iki manadan birine alem olduğundan gay­ri munsarıf olduğu söylenmiştir:

1- Tebr'i ve Tenzih

Her şeyden münezzeh olan Allah'ın kulu Muhammed'i (s.a.v.) İsra ve Miraç gecesinde her türlü kötülüklerden arındırıp korumasıdır. .

"Kulunu yürüttü"

2- Taaccüp.

Kulu Muhammed'i (s.a.v.) İsra ve Miraç gecesinde yol­culuk yaptıran Allah-u Teala'nın şanı ne yücedir.

A'şa Subhan kelimesine atfen şiirinde şu ifadelere yer vermiştir;

"Diyorum ki; onun övgüsü bana ulaştığında, övüleni ve­ya öveni her türlü acıdan ve elemden tenzih ve teşbih ede­rim."[2]

Halil bu ifadeden maksadın Muhammed'in (s.a.v) bera­atı (kurtuluşu) olduğunu söylemiştir.

Sibeveyh, “Subhan” kelimesi Allah’ın sıfatlarında “berae”(kurtuluş) manasını ifade ettiğinden ötürü başka bir ifadeyle tefsir edilemez, bilakis Allah tarafındangelen haruklade  ve fahra (övgüye) şayan şeyler diye tefsir edilir, demiştir.

Ebu Hureyre ve Huzeyfe b. Yeman’dan nakledilen rivayetlere göre İsra mucizesi Rasulullah’ın uyanıklık halinde bedeniyle gerçekleşmiştir.[3] Aişe (r.a) ve Muaviye’den (r.a) nakledilen rivayete göre uykudayken ruh haliyle gerçekleşmiştir.

Aişe’den (r.a) nakledilen rivayete göre: Rasulullah (s.a.v.) miraca bedenyle değil  Allah onu ruhuyla gece yolculuğuna (miraca) çıkarmıştır.[4]

Hasan (r.a) Allahu Teala’nın şu ayetini şöyle te’vil etmiştir.

“Sana gösterdiğimizo rüyayı, insanları sınamak için meydana getirdik.” (İsra: 17/60)

Ayette geçen rü’yadan maksat mi’raçtır.Hattabi; her iki rivayetin de sahih bir yolla rivayet edildiğini ve evla olan, iki rivayet arasını  cem edip şöyle dememiz gerekir demiştir; Resulullah (s.a.s.) iki kez mi’raca çıkmıştır.Biri uyku halindeyken diğeri de uyanık iken olmuştur.

Kur'an'da mi'raç mucizesine yapılan ta'zim ve taaccüp Beytü'l-Makdis (Mescid-i Aksa) hakkında bazı şeylerden ha­ber verilip, Kureyş'lilerin bu haberleri inkar etmesi[5], Bey-tü'1-Makdis'e (Mescidi Aksa) doğru yol alan kafileden ha­ber verişi[6] ve kafilenin bunu doğrulaması haberlerinin tama­mı mi'raç mucizesinin uyanık haldeyken gerçekleştiğine alamettir.

2- "Edinmemeniz için"

Burada haber manasındadır. Yani edinmemeniz için. Allah'tan başka herhangi bir ilah ve dayanak edinmeme ile ilgili haber ifade ediyor.

Bir rivayete göre "in" harfinin zaid olduğu ve cümlede­ki ifadenin takdiri bir mana olduğu söyleniyor. Buna göre mana şöyledir;

"Size benden başka herhangi bir ilah edinmeyin dedik."

5- "Üzerinize gönderdik"

Hasan'ın görüşüne göre bu cümlenin manası; hor, zelil bırakılmak ve kendi kendileriyle başbaşa bırakılıp her şey­den mahrum etme demektir.

Bir rivayete göre; "Onları üzerinize musallat ettik" de­mektir. Onlar da Amalik'lerdi.

Bir rivayete göre; musallat edilen Buhtu'n-Nasir adında zalim kraldır. Bu kral Süleyman (a.s.) asrında yaşamıştır. îsrail oğullarına gönderilen Peygamberler tarafından verilen habere göre; bu kral Şam'ı, yakıp yıkmış, harap etmiş, son­ra tekrar imar edip sultasına almıştır. Kralın hükmünü ka­bul etmeyip baş kaldıranlar, Şam'dan sürgün edilmiş ve başka taraflara kovulmuşlar. Daha sonra bunların Mısır kraliyetine sığındıkları haberi Peygamberleri tarafından İs-raü'lilere iletildiği söylenir.

"Bunlar evlerin arasında dolaşarak sizi aradılar" Duraklayarak, tereddüt ederek, dilleri birbirine dolaşa­rak yürüdüler demektir.

Bir rivayete göre; Men ederek, alıkoyarak, memleketi if­sat ederek gezip dolaştılar.

7- "Yüzünüzü kara etsinler diye" mana; daha önce yaptıkları gibi, saygın olanlarınızı ve büyük olanlarınızı öldürüp tekrar Mescid-i Aksa'ya girecekler.

"...ellerine geçirdikleri şeyleri tamamen yakıp yıksın­lar diye..."[7]

"Ma alev" Ele geçirilen, girilen yer, mekan ve evler an­lamındadır.

8-  "Biz cehennemi kafirler için bir hapishane kıl­dık."

Yani etrafı çevrilmiş, içinden çıkamayacakları, kapalı, her taraftan kuşatılmış bir yer kıldık.

13- "Onun kuşu boynundadır.."

Amel defteri boynunda demektir. Lüzumlu halde amel defteri boyuna takılan tasma gibidir.

Bir rivayete göre; "tairuhu" kelimesi, kıyamet günü insa­na uçarak gelen yazısı veya amel defteridir. Ancak defter ke­limesi (tairuhu) ayeti celilede insandan sonra zikredilmiştir.

Arap kelamında genel veya mütetabi olmakla beraber uy­gun görülen ifade birinci kavlidir.Yani amel defteri olduğu­nun söylenmesidir.

Ferezdek bir şiirinde şöyle der;

"Benim şiirimdeki sözlerimin kendisine eza vereceğin­den korkan, Beni Haram kabilesinin saldırısından kendini korumuş demektir."

"Onlar ki zayıf ve düşkün insanlarını terk edip kovdular. Güvercinlerin boynundaki tasma şeklindeki nakısa benzer gerdanlardan (zengin ve kuvvetli olanlar) korktular."[8]

16- "Bir kasabayı helak etmek istediğimizde"

Burada helak'ın irade edilmesinde mecazı ma'lum sana­tına göre; yapılan işin akıbeti ve bütün bu işleri yapmaya iten sebeb ve sonuçlarıdır.

Bu ifadeleri doğrular mahiyette "Kemiyt" adında bir şa­ir şiirinde şöyle der;

"Ey Hişamoğullan insanlar helak oldular, onların tümü artık ok yayı ve mızraklarla sayılıyorlar.[9]

Başka bir şiirde şöyle ifade ediyor:

"Vesemi (vesem kabilesine mensup olan veya damgacı demektir) bizimle beni Roman arasında, kayın ve akça ağa­cı dikmek istiyor (bu ağaçtan ok ve yay yapımı yönünden is­tifade edilir.)"[10]

"O ülkenin şımarık.zengin ele başlarına emrederiz"

Onlara itaat etme fermanını çıkartırız demektir.

"Buna rağmen o şımarıklar orada kötü ameller işler­ler."

Anlamı şudur; Emrettiğimiz iyi amellerin dışına çıktılar veya hakka itaat etmeyip haddi aştılar. Bu ifade şu kavle ben­zer; ona emir büyürdüm isyan etti, onu davet ettim icabet et­meyip karşı çıktı veya itiraz etti.

"Emerna" kelimesinin; kesserna çok çok kıldık, emret­tik manasında kullanılması da caizdir. Bu ifadeyi doğrula­yıcı bir delil de bir rivayete göre şu şekildedir; mesela, "Emerehu, fehuve me'murun: O, ona emretti o da emredi­len oldu." "Ve Amerehu fehuve muemmerun: O, ona çok şeyler emretti o da çok şeylerle emredildi veya emredilen ol­du."

"Emere" kelimesinin çok çok anlamında kullanıldığına dair şu hadisi şerif de yer almıştır;

"Malın hayırlısı, semeresi ve meyvesi bol olandır"[11]

Züheyr bir şiirinde şöyle ifade etmiştir;

Günah: "Mübtela olduğun afet ve felaketlerin şerri, birr (iyilikte) yağdığmda, nebatatm verimini çoğaltan emir (yağ­mur) misalidir."[12]

20- "Hepsine onlara da, bunlara da veririz"

Dünyayı isteyene dünyayı, ahireti isteyene ahireti veri­riz.

"Rabbinin ihsanından"

Allah'ın tahsis ettiği rızıktan demektir.

23-"Öf"

Azarlamak, kerih görmek ve hoşnutsuzluk göstermektir.

29- "Hasret içinde"

Münkatı manasmdadır. Mahsuren benzeri bulunmayan, aşırılıktan ötürü hasreti çekilen fakirlik halidir. Bîr rivaye­te göre "mahsuren" aşırı el açıklığından veya cimrilikten ötü­rü kaybedilen veya elden giden maldan ötürü çekilen hasret­tir. Bir rivayete göre vermek veya vermemek konusunda had­di aştığından fakirleşen, eli boş kalan demektir. Mesela; Husirtu'z- zira'a; ziraat, mahsûl v.s. hasretini çekmek anla­mındadır.

31- "Büyük bir suçtur."

Hit'un kelimesinin; ism (günah) gibi isim olması ve hizr kelimesi gibi de mastar olması caizdir.

36- "Bilgin dahilinde olmayan şeyleri araştırıp dur­ma..."

Ayette geçen "Vela tekfu: durma" cümlesi (hakkında bilgin olmayan şeyi) söyleme manasmdadır. Bir rivayete gö­re araştırma, izini sürme anlamındadır. Vela tekfu kelime­si: "Kafevtu eserehu: İzini sürdüm" ifadesinden türetilmiş­tir.

"Zira kulak, göz ve kalp, bunların hepsi yaptıkla­rından sorumludur."

İnsanda bulunan bütün bu azalar, yaptıklarından sorum­ludur ve hesaba çekilecektir. Zira bunlar kıyamet gününde şahitlik edecek olan şahitlerdir.

Bir rivayete göre, bütün masiyet ve günahlar bu azalar­la yapıldığından, insanoğlu bütün bu cürümlerden mesuldür, demektir.

38- "Sayılan bütün bu kötü olan şeyler Rabbinin nez-dinde kerih görülmüştür."

Ayette geçen "seyyie" kelimesinden maksat günahtır. Seyyie kelimesi mana üzerine hamledilmiştir. Bir rivayete

göre ayette geçen "Mekruhen" kelimesi "Seyyie" kelimesi­ne bedel olarak getirilmiş ve vasıf olarak kullanılmamıştır. Zira bedelin alameti; bedel olunan kelimenin hazfe gitme­sidir.

Bir görüşe göre "Mekruh" kelimesi "Kane" fiilinin baş­ka haberi olduğu söyleniyor. Ancak "Seyyie" kelimesinin izafe olarak gelmesi durumuna gelince; Çünkü burada ke­lamda bir takım emir ve nehiyler takdim edilmiştir. Zikr edi­len bütün kötü hasletler, Allah'ın yanında kerih görülmüş­tür. Sayılan bu kötü hasletlerle onun mukabili bilinir. Ve o da kötülüğün zıddı olan iyiliktir ve hoş karşılanmıştır. 41- "Biz bu Kur'an'da çeşitli şeyler zikrettik" Yani Kur'an'da; bütün, emirleri, nehyedilenleri, vaad ve azapları, gamlarını giderip teselli olmalarını, mutluluk, bolluk ve kederleri, övgü, tezkiye, bolluk ve serzenişte bu­lunmalarını, kıssa ve hükümleri, tevhid ve sıfatlarını, hik­metleri ve ayetleri zikrettik anlamındadır.

52- "O'nun (Allah'ın) hamdine cevap verirsiniz." Ayetteki "Hamd" kelimesi; emir, çağrı v.s. anlamında­dır.[13]

Sakfi; bir şiirinde şöyle demiş;

"Şüphesiz ben Allah'ın hamdıyla, emriyle ve izniyle ne mürtedin elbisesini giydim (mürted oldum) ne de rezil ke­paze olup, onunla kanaat ettim."[14]

"...çok az kaldığınızı."

Dünyada olan hayatı Ahirete kıyasen böyle zannederler. Hasan şu kavliyle misalimize açıklık getirmiştir; sanki dün­yada hiç olmadın Ahirette de devam ettiğini zanedersin.

59- "Bizi ayetler göndermekten alıkoyan tek şey, ön­cekilerin bu ayetleri yalanlamış olmasıdır."

Yanı bizi ayetlere tabi olmaktan alıkoyan, bizden önce­kilerin tekzipleridir. Ayette geçen (Ennursile) cümlesi ibarede nasb konumunda, (Ve en Kezzebe) de ref a konumun­dadır.[15]

60- "Hani sana, Rabbin insanları çepe çevre kuşatmış­tır demiştik."[16]

Allah ilmiyle, kudretiyle onları kuşatmış ve seni onlara karşı himaye ediyordu demektir.

"Sana gösterdiğimiz o rüyayı kılmadık"

Miraç gecesinde gösterilen rüyadır. Rivayetin ihtilafın­dan dolayı; miracın, uykuda mı yoksa rüyada mı gerçekleş­tiği ihtilaf konusudur.[17]

"İnsanlar için sınama olsun diye"

Bu rüya inkar edenler için bir imtihan ve mübtela olduk­ları bir olaydır. Bazıları Mirac'ı inkar edip mürted olmuş­lardır.[18]

Bir rivayette, bu olay Rasulullah'ın (s.a.v.) Mescidi Ha-ram'a girdiğini görmesi rüyasıdır. Hudeybiye yılında Rasu-lullah (s.a.v.) ve müslümanların Mescid-i Haram'a girme­leri engellendiğinde bazıları dininden dönüp mürted ol­muşlardır. Ancak ertesi sene Mescid-i Haram'a girdiklerin­de Fetih suresinin 27. ayeti nazil olmuştur.[19]

"And olsun ki Allah, elçisinin rüyasını doğru çıkardı. Allah'ın izniyle Mescid-i Haram'a gireceksiniz"

"Kur'an'da lanetlenen ağacı"

Kur'an'da lanetlenen ağacı fitne ve imtihan olsun diye zikrettik demektir. Lanetli ağaç hadisesi üzerine Ebu Cehil1 in İbni Zeb'ari'ye şöyle dediği nakledilir:

"Zakkum nedir?" diye sorar. İbni Zeb'ari berberi luğa-tına göre,

"Kuru hurma ve tereyağıdır" diye cevap verir. Cariyesi­ne:

"Öyleyse bu iki şeyi bize zekkumlandır (yedir)" der, bunun üzerine cariye, hurma ve tereyağını getirir, Ebu Ce­hil İbni Zeb'ari'ye ve arkadaşlarına:

"Buyurun zekkumlamn, işte bu Muhammed'in bizi onun­la korkutmak istediği şeydir" der.[20]

Bir rivayete göre lanetli ağaçtan kasıt; Umeyyeoğullarıdır.

Zira onlar hükümleri değiştirmiş ehli beyte karşı gelmiş­ler. Onlar devamlılıklarını geriye kalan miras vs'yi kanla­rın akıtılması yolunda kullanıp sarf etmemişlerdir.[21]

Bir rivayete göre; bu rüya Rasuluİlah'ın (s.a.v.) Ümey-yeoğullarımn minberinin üzerinde dolaştıklarını haber ver­diği rüyadır.[22]

62- "Yemin olsun ki onun neslini kendime bağlayaca­ğım"

Çekirgenin ekinin üzerine konup semeresinin başakları­nı mahvettiği gibi ben de onları boyunduruğuma alıp mah­vedeceğim demektir.

Bir rivayete göre; binek hayvanırfa gem vurulup isteni­len yöne yönlendirildiği gibi ben de onları dalalete düşürüp ayaklarını kaydıracağım demektir.

64- "Onlardan gücünün yettiğini davetinle şaşırt"

Ayeti kerimede gelen "İstefsiz: davetinle şaşırt" kelime­si; İstehaffe (bir şeyi hafife alma) manasındadır. Bir rivaye­te göre; istefsiz, İstezelle (birini sürçtürmek) yanıltmak ve aldatmak manasındadır.

"Sesinle"

Sesten maksat; bütün isyan veya günah çeşitleridir. Bir rivayete göre; Ayetteki Sesten maksat; çalgı telleri, ney, dü­dük, kaval ve klarnet türü şeylerle şarkı, türkü söylemektir.

"Onların başını yaygaraya boğ"

Onları aldat ve yanılt, boyunduruğuna al, demektir.

"Süvarilerinle ve yayalarınla"

Bütün atlı binek ve yayalarınla onları dalalete sürükle de­mektir.

"Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol"

Zinayla doğrulan evlatlar bu sınıfa girer. Bir rivayete gö­re; evlatlarını başıboşluğa ve dalalete meylettirip o hale alıştırmaktır.[23]

67- "Allah'tan başka çağırdıklarınız kaybolup gider"

Şu Ayette de olduğu gibi "Dalle" kelimesi; iptal etti an­lamındadır.

"Onların amellerini iptal etti"[24]

Bir rivayete göre şu ayette de olduğu gibi manası; kay­bolmak manasında kullanılmıştır.

"Toprağın içinde kaybolduğumuz zaman" (Secde: 32/10)[25]

68- "Onun, yahut başınıza taş yağdırmayacağından emin misiniz"

Ayette geçen "hasib" kelimesi; çakıl taşları anlamında­dır. Bir rivayete göre Hasib kelimesi; çakıl taşlarını atıp sa­vuran rüzgar olduğu ve tıpkı Mina'da çakıl taşı atma yerin­de atılan cimarların (taşların) cemre diye isimlendirildiği gi­bi Hasib de buna benzer bir isimle adlandırılmıştı. Bundan Ötürü şair Huzeİi şiirinde cemreyi şöyle dile getirmiştir:

"Cumadiye ayının uzun ve soğuk gecelerinde çiğ veya yağmur düşer.

Gecesinden sabahına kadar dağınıklıkla, zorlukla malik oldum ve onlar tıpkı soğuk gibiydiler."20

Şiirde Hasibu kelimesinden maksat çakıl taşlarıdır.

69- "Yahut üzerinize bir kasırga göndererek" Ayette geçen Kasf kelimesi; ağaçlan kıran kasırga veya

fırtına anlamındadır.

69- "Sonra, bizden taraf kendine bir koruyucu da bulamazsınız"

Ayette geçen Ettebiu kelimesi; öç ve intikam alan, yar­dım eden, yardımcı anlamındadır.

71- "Her insan topluluğunu önderleriyle birlikte ça­ğırdığımız gün."

Bir rivayete göre ayette geçen imam'dan maksat din­dir. Bir rivayete göre imam'dan kasıt ameldir. Bir rivayete göre imam'dan kasıt reisler ve önderlerdir.[26]

Dalalette olanlar 'ey Şeytanın avaneleri' diye çağrılacak­lar.

72- "Bunda (dünyada) kör olanlar"

Allah'a itaat etmekten ve hidayeti bulmaktan yolunu şa­şırmış ama olanlardır.

"Ahirette de kördürler"

Allah'ın vereceği sevap ve cennetin yolunu bulup gitmek­ten dolayı kalpleri mühürlenmiş kör olan insanlardır. Bir ri­vayete göre bu ayete gelmeden önce bütün bu zikredilen ib­retleri görmezden gelip kör olan kimseler, kendisine görün­meyen ve gaib olan ahiret yurdu hususunda daha çok kördür­ler deniliyor.

73- "Müşrikler nerdeyse seni yoldan çıkartacaklardı"

Maksat şudur; seni yoldan saptırmayı azmettiler veya yel­tendiler demektir. Beni Sakif gurubunun Rasulullah'a (s.a.v.) gelip İslama girmeleri karşılığında Peygamber'den bir se­ne putları Lat'a inanıp ondan nasibini almalarını ve onlar da buna karşılık geri kalan putlarını kıracakları sözünü vermiş­lerdi.[27]

75- "Hayatın kat kat sıkıntılarını"

Hayatta olan azabın misliyle demektir. Günahlarının iki misli olması konumunun şerefinden ötürü büyük olan günahtır.[28] Bir rivayete göre Di'fe azabın da kendisidir. Di'fe, sü­rekli devam ettiğinden ötürü azap diye isimlendirilmiştir. Halkta sürekli devam eden azapta elemlerin kat kat artma­sından ötürü Di'fe adı verilmiştir.

76- "Yine onlar seni yurdundan çıkarmak için nerdey­se dünyayı sana dar getireceklerdi"

Bu ayet yahudiler hakkındadır. Yahudiler Rasulullah'a (s.a.v.) Şam diyarının peygamberler diyarı ve mahşer yeri olduğunu haber etmişler.[29]

"O halde senin ardından kendileri de fazla kalamaya­caklar."[30]

Senden sonra onlar pek hayat sürmeyecekler. Hilafeke; Ba'deke (senden sonra) manasındadır. Buna benzer bir ifa­de de şu ayette vardır:

"Allah'ın Rasulüne muhalefet etmek için geri kalan­lar oturmalarıyla."                                    (Tevbe: 9/81) Bu ayette geçen Hilafe kelimesi Halfe: Geri kalmak manasmdadır.

Beni Ukayl'den bazıları şiirlerinde şöyle dile getirmiş:

"Şarkı söyleyerek deveyi süren sürdüğü ve onların deve­leri bağlandığı zaman, onlar da gittiler ve süratle seyrleri-ne devam edip bir hayli mesafe kat ettiler.

Ben de farkına vardım ki onların arkasından onları takip edeceğim ve onların gittiği yöne doğru azar azar yol alaca­ğım."

Burada yine Hilafe sonra manasında kullanılmıştır.

78- "Güneş batınca"

"Duluku'ş-Şems" güneşin batması ve akşam namazının vaktidir. Şair Zurrumme Duluk kelimesini şiirinde aynı ifa­deyle dile getirmiştir.

"Kandiller ve yıldızlarla ne de ansızın kaybolup süratle

giden şeylerden değildir."[31]

Bir rivayete göre "Dulukuha" güneşin zevali manasında-dır. Bu şekilde yapılan tefsir beş vakit namazı da cemedip içine alıyor demektir. Çünkü zevalinden gece karanlığı iyi­ce çökünceye kadar olan vakitleri içermektedir.

"Bir de sabah namazını"

Kur'ane'1-Fecr cümlesi, iğra (hayırlı işe teşvik) ve tah-rid (tahrik ve teşvik etmek) üzerine tayin edildiğinden nasb olmuştur. Kıraatin sabah namazında te'kidle okunduğundan ötürü, sabah namazı Kur'ane'1-fecr diye adlandırılmıştır.

"Zira sabah namazını müşahade edenler, katılanlar, görenler vardır"

Gece ve gündüz melekleri sabah namazına iştirak eder­ler.[32]

79- "Gecenin belli bir kısmında sana mahsus fazlalık bir namaz kıl."

Teheccüd "selb" babına girer[33]

"Nafileten leke."

Sana has olan fazlalıktan kılacağın namaz demektir.[34]

80- "Gireceğim yere doğrulukla girmemi sağla" Medine'ye hicret ederken sapa sağlam bir şekilde girme­mi sağla demektir.

"Çık;ır;iiîiın yerden de doğrulukla çıkmamı sağla"

Yan: v Nkc'denhicretiçinçıkarken.[35]Birrivayetegö­re çıkısı.m maksat kabirlerden çıkmaktır deniliyor.[36] Ayet­te geçen Es-sıdk; kelimesinin manası istikametin doğrulu­ğu ve akıbetin hayırlı ve salih olmasıdır.

81- "Batıl yok oldu"

Yani hak geldikten sonra batıl olan şeyler helak olup gitti.

82- "Yüz çevirdi, yan çizdi"

Allah nimeti insana verdiğinde o da kendini nimetten uzak tuttu, yüz çevirdi demektir. Bu ayette de misalimize bir İşaret vardır:

"Fe tevella bi ruknihi." (Zariyat: 51/39)[37]

"Dizleriyle döndü anlamındadır ama asıl anlamı; "Firavn'un ordusuyla bereber Musa'dan yüz çevir­mişti." demektir.

"Herkes kendi şekil ve mizacı üzerine" Herkes kendi adetine, mizacına ve fıtratına göre iş yapar. "Ala şeklini" cümlesi de bu kabilden bir mana ifade ediyor.

85- "Ruh, Rabbimin işlerinden bir tanesidir"

Çünkü onlar (yahudiler) Rasulullah'a (s.a.v.) ruhun ka­dim (ezeli) ve muhdes (sonradan varolan) olduğu hakkında soru sordular.[38] Bir rivayete göre:

"Ruhun mahiyeti Rabbimin ilmi dahilindedir." deniliyor. Ancak Rasulullah (s.a.v.) onların bu sorusunu cevapsız bı­raktı çünkü Rasulullah'm bilme metodu Sem ile (gökten ge­len Vahy[39]) değil akılladır. Felsefecilerin kitabında olduğu gibi Nübüvvet (Peygamberlik) kelamı üzerine herhangi bir kelam ilave etmek, sıfatlandırmak caiz değildir. Aksi taktir­de vereceğimiz cevap onlara mala yani olan her şey hakkın­da soru sormaya fırsat ve yol açmış olur.

92- "Parçalar, kütleler"

Gökten parçalar, kütleler yağdırılsın anlamında "Kisef' Kisfcte kelimesinin cemidir.

Hbu Zeyd: Elbisemin yırtılıp parçalanmasına Kesiftus sevbe, eksufuhu, kisefen ifadesini, parçalanmış (maktu), yırtık olana da: "Kisfun" kullanmış ve "Kisefen" kelimesi­ni hal üzerine nasb (fetha) yapmıştır. Merhum şeyh Ab-dulhamit[40] şöyle demiştir; Kesefe'yi müfred siğası üzerine bina edip okuyana göre manası; tabik üzere parça parça kıt'a kıt'a gelişi anlamında olur. Ama "Kisefen" cem sığa­sı şeklinde okuyana göre manası; Tefrik (ayrı ayrı) parçalar, kıt'alar halinde gelişi anlamındadır.

"Kabiyla"

Şahit demektir. Katbiy; Kabiyla'nm, Kefilen yani kefil manasında olduğunu söylemiştir[41]. El-Kabalet de; Kefalet manasındadır. İbni Bahr'a göre; Kabiyla; arap kabilelerinin hepsi (cem'i) anlamında ve Kabailu'r-re's de; işlerini görüş­mek, istişare etmek için bazı kabilelerin veya elebaşlanmn toplanması demektir.

93- "Altından bir"

Ayette geçen "Zuhruf' altın manasında kullanılmıştır. Bir ri­vayete göre; Zuhruf; Altın nakış ve süslemeleri anlamındadır.

102- "Mahf olduğunu."

Musa, Firavn'a; ben senin hakikaten mahvolacağını bi­liyorum dedi. Es-Subur kelimesi helak manasındadır. Hali­fe Me'mun'un[42], bir gün birine "ya mesbur" helak olan mahf olan dediği rivayet ediliyor.

Me'mun Harun Reşit'ten[43] o da Abbasi halifesi Mehdi-'den[44] o da Ebu Cafer Mensur'dan[45] o da Meymun b. Mih-ran'dan[46] İbni Abbas'tan[47] nakl ettiğine göre "Mesbur" Ak­lı eksik veya deli anlamında kullanılmıştır.

104- "Hepinizi toplayıp biraraya getireceğiz."

Yani İsrailoğullarına Allahu Teala; ahiret vadi tahak­kuk edince hepinizi muhtelif yerlerden toplayıp biraraya getireceğiz demiştir. Lefifen kelimesi; hepinizi çeşitli yön­lerden biraraya getirip cem etmek veya toplamak manasın-dadır. Lefifen kelimesi mastar manası üzerine bina edilmiştir.[48]

 

 



[1] Bazı rivayetlere göre İsra suresi olarak ta isimlendirilmiştir.

îbni Abbas'tan nakledilen bir rivayette şöyle demiştir: Beni İsrail su­resi Mekke'de nazil olmuştur. Buhari ve îbni Durays'm, Beni İsrail, Kehf ve Meryem sureleri hakkında İbni Mes'ud'tan naklettiklerine gö­re şöyle demiştir: Bu sureler ilk kadimlerdendirler (eski) ve onlar kadim­dendirler. Fethu'I-Bari: 8/388. Ahmed: 6/86'da çıkarmış. Tirmizi hasen görmüş ve Hakim 2/434'te Aişe'den naklettiğine göre şöyle demiştir: Ra-sulullah (s.a.v.) her akşam, Beni İsrail ve Ztimer suresini okurdu. Aride-tu'1-Ahvezi: 11/41. Bu sure Subhan suresi olarak ta isimlendirilir. Bu isim­lerinden her biri, apaçık onun maksadının ne olduğuna işaret ediyor.

[2] A'şa'mn divanı: 94; Mecazu'l-Kur'an: İ/36. Tefsiru Kurtubi: 10/204; Kitab Sibeveyh: 1/135: Lisanu'1-Arab mad. sebeha; Durru'l-Mensur: 5/182.

Sibeveyh, "Subhan" kelimesi Allah'ın sıfatlarında "be-rae" (kurtuluş) manasını ifade ettiğinden ötürü başka bir ifa­deyle tefsir edilmez, bilakis Allah tarafından gelen hariku­lade ve fahra (övgüye) şayan şeyler diye tefsir edilir, demiş­tir.

Ebu Hureyre ve Huzeyfe b. Yeman'dan nakledilen riva­yetlere göre İsra mucizesi Rasulullah'ın uyanıklık halinde bedeniyle gerçekleşmiştir.3 Aişe (r.a.) ve Muaviye'den (r.a.) nakledilen rivayete göre uykudayken ruh haliyle gerçekleş­miştir.

Aişe'den (r.a.) nakledilen rivayete göre: Rasulullah (s.a.v.) miraca bedeniyle değil Allah onu ruhuyla gece yol­culuğuna (miraca) çıkarmıştır.4

Hasan (r.a.) Allahu teala'mn şu ayetini şöyle te'vil etmiş­tir:

"Sana gösterdiğimiz o rüyayı, insanları sınamak için meydana getirdik."                                     (İsra: 17/60)

Ayette geçen rü'yadan maksat mi'raçtır. Hattabi; her iki rivayetin de sahih bir yolla rivayet edildiğini ve evla olan, iki rivayet arasını cem edip şöyle dememiz gerekir demiş­tir; Rasulullah (s.a.v.) iki kez mi'raca çıkmıştır. Biri uyku halindeyken diğeri de uyanık iken olmuştur.

[3] Bu çoğu selefi salihinin görüşüdür. Aynı zamanda bu görüşü; İb-ni Abbas, Cabir, Enes, Huzeyfe, Ömer, Ebu Hureyre ve İbni Mes'ud da söylemişlerdir.

[4] Ondan İbni İshak nakletmiştir. îbni Cerir: 15/16.

[5] Buharı, Muslin, Tirmizi ve Nesai'nİn Cabir'den naklettikleri bir hadiste Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş;

"Beytü'l-Makdis'e (Kudüs) gittiğimi Kureyş'Iiler yalanladıkları zaman, bir taşın üzerine çıktım, Allahu Teala Kudüs'ü gözlerimin önünde canlandırdı ve ben oraya baka baka bütün özelliklerini on­lara arzettim."

Fethu'1-Bari: 8/391; Müslim: 170; Aridetu'l-Ahvezi; 11/292.

[6] Ebu Nuaym'm Delail'de Urve'den naklettiği haber şöyle: Rasu­lullah (s.a.v.) Beytu'l-Makdis'e gittiğini Kureyş/Iüere haber verdiği za­man şöyle dediler:

"Bizden o gün ne kayb olduğunu delillerle açıkla." ve Rasulullah on­lara:

"O gün sizin üzerinde buğday yüklü bir deveniz kayboldu." Bu kez kervanları gelince dediler ki:

"Bize söyle bakalım, üzerinde başka neler vardı teker teker söyle" de­diklerinde, Cebrail (a.s), hepsini gözlerinin önüne teker teker getirdi ve onlara neyin olup olmadığını saydı ve onlar da ayakta onu seyrediyorlar­dı ve bunun üzerine onların kin ve tekzibi daha da arttı.

[7] Kutrub şöyle demiş; "Li yutebbiru'dan kasıt; yıkmaları için de­mektir." Şair şöyle dedi:

"İnsanlar ancak İki amildirler: (iki sınıftır): Biri, bina edilenleri ya­kıp yıkar, diğeri ise inşa eder, kaldırır.

[8] Bu beyitler divanında yoktur. Cahiz'in Hayavan eseri: 3/196; Umde: 1/38; Simaru'l-Kulub: 368; Eğani: 19/11.

[9] Beyan ve Tebyin: 3/101; Meani'l-Kebir: 2/895. Askeri Reube'-ye nisbet etmiş. Sanaıteyn: 408.

[10] Lisan mad. şahate: 7/328. Sanaıteyn: 408; Tefsiri Kurtubi: 16/27; Ruhu'l-Meani: 25/38; Muberrid'in dediğine göre; neb, şevhat ve şiryan, ağaçlarının tümü birdir. Ama isimleri verdikleri meyveye göre de­ğişiyor. Bunlardan dağ eteklerinde olanına "eş-Şiryan" oturaklı yerde ola­nına "eş-Şevhat" ve dağın zirvesinde olanına da "en-neb'u" denilir.

[11] Zamahşeri: "Muhretun me'muretun" ibaresinin mecazi manası­nı şöyle ifade etmiştir: "Verimi, semeresi çok çok ve bol olandır." Esa-su'1-Belağa sayfa: 9. Ahmed b. Suveyd b. Hubeyr'den naklettiği hadisin bir lafzı da şöyle;

"Kişinin kendisine hayırlı olan malı, semeresi bol veya çokluğun­dan birbirine sarmaşmış olmasıdır." Müsned: 3/468.

[12] Beyit Sadr matbaasında basılan nüshasında yoktur. Sunatu Sa-Ieb adındaki divanmdadır s: 315; Emali'1-Kali: 1/103-nisbetsizdir. Muh-tesib: 2/17. Betliyusi'nin Müselle'şi: 1/343.

[13] Yani Allah sizi çağırdığında hamd ve şükr ederek çağrısına uyar­sınız ve icabet edersiniz. Mütercim

Hekim Tirmizi'nin: 248, Taberani, Ebu Ya'la ve Beyhaki'nin Şuab'-te, İbni Ömer'den naklettikleri hadiste, Rasulullah şöyle demiş:

"Lailahe illallah ehline, kabirde ve dirilişte herhangi bir vahşet yoktur. Ben bunların şu deyişlerini duyuyor gibiyim; başlarındaki toprağı deşip, bizden hüznü gideren Allah'a hamdolsun."

[14] Geylan b. Selemetü's-Sekafi. Bir rivayete göre beyit, Berza b. Adiy el-Evsİ'nindir. Sahih olan da budur. Tefsiri Kurtubi: 10/276, Lisan mad sevb. Tefsiri Maverdi: 4/341.

[15] Nahiv kaidesine göre fetha ve ref'a hükmündedirler. Mütercim.

[16] Mahtutada "Velekad kulna" şeklinde geçer ama bariz bir hatadır.

[17] Ahmed, Buhari ve diğerlerinin İbni Abbas'tan naklettikleri bir haberde bu ayet hakkında şöyle demiş; Bu olay İsra ve Miraç gecesinde Rasulullah'ın bizzat gözüyle gördüğü veBeytü'l-Makdis'e gittiğidir ve rüya falan değildir. Fethu'1-Bari: 8/398; Müsned: 1/221.

[18] İbni Cerir'in Katade'den naklettiği bir rivayette; Rasulullah'a (s.a.v.) Mescid-i Aksa'ya götürüldüğü gece yolculuğu sırasında bir çok ayet ve ibretler gösterilmiştir. Rasulullah (s.a.v.) onlara, Mescid-i Aksa­'ya götürüldüğünü anlattığında; müslüman olan bazılarının mürted olduk­ları, Rasulullah'ı yalanladıkları ve iki aylık bir mesafeyi bir gecede na­sıl kat ettin? Bize onu mu anlatmaya çalışıyorsun!, deyip acaiplerine git­tiği haberi bize zikredildi, deniliyor.

[19] Bu haberi İbni Cerir ve İbni Merdeveyh İbni Abbas'tan naklet-mişlerdir.

[20] İbni İshak, İbni Ebu Hatem, İbni Merdeveyh ve Beyhaki'nin baş­ta İbni Abbas'tan naklettikleri haber şöyle; Rasulullah zakkum ağacım korkutma amacıyla söylediğinde, Ebu Cehil şöyle dedi:

"Ey Kureyş'liler biliyor musunuz? Muhammed'in sizi korkuttuğu zak­kum nedir?" Hepsi birden:

"Hayır" dediler. Tekrar şöyle der Ebu Cehil:

"O tereyağryla yenilen Medine hurmasıdır" ve "Vallahi eğer onu bulsak öyle zekkumlamnz ki" dediği zaman Allahu Teala bu ayeti nazil eder "zakkum ağacı cehennemliklerin yiyeceğidir" ve "ve o lanetlen­miş Kur'an'daki ağaç." îbni Cerir ve îbni Munzir, lanetlenmiş ağaç hakkında İbni Abbas'tan şöyle nakletmişler; O ağaç Kureyş'lilerin korkutulduğu ağaçtır. Ebu Ce­hil şöyle demiş:

"Ebu Kebşe'nin oğlu (Rasulullah'a verdikleri bir lakaptır.) Beni zekkum ağacıyla mı korkutuyor?" der. Ve daha sonra hurma ve tereya­ğını taleb eder ve şöyle der:

"Bana zekkumlandınn ve bu esnada Allahu Teala şu ayetin ifadele­rini nazil eder;

"Tomurcukları şeytanların başları gibidir."

Ve şunu da nazil etti:

"Onları korkutuyoruz, ancak bu onların tuğyanını veya isyanı­nı daha da arttırıyor."

[21] îbni Atiyye'nin dediğine göre; bu tevilde şüphe vardır. Çünkü bu rüyanın içeriğinde; Osman, Ömer b. Abdülazİz ve Muaviye girmez diyor.

[22] îbni Ebu Hatem, îbni Merdeveyh, Beyhaki'nin Delail'de ve İb­ni Asakir'in Said b. Müseyyeb'den naklettikleri haber şöyle: Rasulullah (s.a.v.) Ümeyye oğullarını minberde görmesini pek hoş karşılamamış ve bunun üzerine Allah şöyle vahyetmiş;

"O gördüğün şey dünyadır, onu ver" der ve bunun üzerine bu ha­ber bir mutluluk olur veya göz akı olur. İşte buna şu ayet işaret ediyor:

"Sana gösterdiğimiz o rüya insanlar için bir imtihan veya fitne içindir."

îbni Cerir'in Sehl b. Sa'd'tan naklettiği haber şöyle:

"Rasulullah (s.a.v.) falanca oğullarının minberinin üzerinde may­mun misali gezdiklerini gördü ve buna üzüldü ve vefat edene kadar gü­lümsememi ş tir ta ki bu ayet nazil oldu." Tefsiri Taberi: 15/112.

[23] İbni Merdeveyh'in merfu olarak Enes'ten (r.a.) naklettiği bir ha­berde şöyle demiş; İblis, AİJah-u Teala'ya:

"Ya Rabbi sen bana Adem'den dolayı lanet ettin ve cennetten çıkar­dın, ben ona sen olmadan gücüm yetmez." Yani ancak senin izninle bir şey yapabilirim. Bunun üzerine Allah:

"Öyleyse sen onların üzerine musallat olucusun." Ve o da tekrar:

"Biraz fazlalaştır ya Rabbi" der ve bunun üzerine bu ayetteki ifadey­le Allah ona söyler:

"Onların başlarını yaygaraya boğ ve süvarilerinle, yayalarınla on­ların mallarına ve evlatlarına ortak ol" der.

[24] Muhammed suresi: I.ayeti anlamındadır. Dalle kelimesi ayet­te iptal etmek manasında gelmiştir.

[25] İyi bil ki Ed-Delal; hayret ve haktan sapmak manasındadır. Tefsirciler ayetlerde geçen Ed-delal kelimesi İçin tam on görüş zik­retmişlerdir;

1- Hükümde olan (istizlal) yani zelil düşürmek: Buna Nisa süresin­deki şu ayet işaret etmektedir:

"Onlardan bir gurup seni sapıtmak istedikleri" Bu ayet Tuayme b. Ubeyrik hakkında nazil olmuştur.

2- El-Gevayetu (Dalalete düşürmek): Buna Yasİn'deki şu ayet işa­ret ediyor:

"Sizden bir çok milletler sapıttı." Ve Saffat'taki şu ayet işaret ediyor: "Onlardan önce de, öncekilerin bir çoğu sapıttı."

3- Hüsran: Yusuf süresindeki şu ayet işaret ediyor: "Şüphesiz babamız apaçık bir sapıklık üzerindedir." Ve şu ayet:

"Sen hala eski sapıklığındasın."

4- Şekava: Sebe süresindeki şu ayet işaret ediyor:

"Bilakis ahirete inanmayanlar bir azab ve apaçık bir dalalet üze-rindedirler."

5-E1 Butlan (İptal etmek): Kehf süresindeki şu ayet işaret ediyor:

"De ki; Size amelleri hüsrana uğrayanları haber vereyim mi? Ki onlar daha dünyadayken amelleri kaybolmuştur."

Ve Muhammed suresi:

"Onların amelleri boşa gitmeyecektir."

6- Hata: Nİsa'daki şu ayet işaret ediyor:

"Allah size hataya düşeceğinizi haber veriyor."

Ve Kalem'deki şu ayet: "Onu gördükleri zaman, şüphesiz biz sapıtanlardanız (hataya düşenler) dediler."

7- Helak: Lokman'daki şu ayet işaret ediyor: "Biz toprakta helak olduğumuz zaman mı?"

8- Unutkanlık: Bakara'daki şu ayet işaret ediyor: "Biri unuttuğu zaman diğerinin hatırlatması için."

9- Cahillik: Şuara'daki şu ayet işaret ediyor: "Ben onu yaptım öyleyse ben cahillerden oldum." 10-Hidayetin zıddı olan sapıklık (Ed Delal): Buna Bakara'daki şu

ayet işaret ediyor:

"Kafirler ise, Allah bununla ne demek istiyor diyorlar, bununla çoğu insanları saptırır." Ve şu ayet:

"Allah kimi hidayete erdirmişse o hidayete ermiştir, kimi de sa­pıtırsa, onun için herhangi bir mürşit bulunmayacaktır."

(26) Bu beyit Makal b. Huveylid el-Huzeli'nindir. Şerh Eş'ari Huze-liyyin: 1/389. Birinci beyit Lisan madde. Hiyer.

Heyra; uzun gece anlamındadır. Cumadiye; o günlerde cumadiye olduğundan dolayı soğuk manasındadır. El Hasıb; soğuk manasındadır. Bir rivayete göre rüzgar manasmdadır.

[26] Bu guruplar imam, amel veya önderleriyle beraber çağrılacak­lar. Mütercim

Bu ayet hakkında İbni Merdeveyh'in Ali'den (r.a) naklettiğine göre Rasulullah (s.a.v) bu ayet hakkında şöyle demiştir:

"Her kavim zamanının imamı, Rabbinin kitabı ve Peygamberinin sünnetiyle çağrılır." Tİrmizi'nin naklettiği ve Hakim'in sahihtir dediği, İbni Hibban ve Bezzar'ın Ebu Hureyre'den naklettiği haber şöyledir;

"Biri çağrılır kitabı sağından verilir, tam otuz metre boyu uzatı­lır ve yüzleri beyaz bir nur şeklinde beyazlanır, basma nurdan par­layan bir tac giydirilir ve arkadaşlarına gösterilmesi İçin onların yakınına götürülür ve onlar şöyle derler:

"Allah'ım bunu bize de ver ve bizi bununla mübarek kıl." Ve ta-ki onlara gelip, onlar da şöyle derler:

"Arkadaşlarınızın her birine kendisine böyle bir şeyin verilece­ğini müjdeleyin." Ama kafirler ise, yüzleri siyaha boyanır, boyları otuz metre, Adem'in şeklinde uzatılır, ona ateşten bir taç giydirilir ve arkadaşları onu görünce şöyle derler:

"Bunun şerrinden Allah'a sığınırız. Allah'ım bize böyle bir şey ge­tirme." Ve onlara gelir şöyle der:

"Rabbimiz onu tecil et derler. Bunun üzerine onlar, Allah sizi der­gahından uzaklaştırsın, sizden her biriniz için böyle bir şey vardır denilir." El Aride: 11/492. Müstedrek: 2/243.

[27] İbni Cerir ve İbni Merdeveyh'in İbni Abbas'tan naklettikleri ha­ber şöyle:

"Sakifliler Rasulullah'a (s.a.v.) şöyle dediler:

"ilahlarımız için bir hidayet bulana kadar bir yıl tecil et" dediler, İlah­larımıza bîr hidayet vesilesi bulduk mu onu alırız ve daha sonra teslim oluruz, ve ilahlarımızı da kırarız" dediler ve neredeyse onların bu dedik­lerini, Rasulullah (s.a.v.) kabul ediyordu ve bu esnada işte bu ayet nazil olmuştur. İbni Ebu Hatem'in Cübeyr b. Nufeyr'den naklettiği haber şöyle:

"Kureyş'liler Rasulullah'a (s.a.v.) gelip şöyle dediler:

"Eğer sen gerçekten bize gönderilmişsen, sen o yanındaki fakir ve ha­kir insanları kov ki seninle arkadaş olalım." Ve o da onlara meyletti ve bunun üzerine bu ayet nazil oldu.

Cübeyr b. Nufeyr Hadrem'li ve hem cahiliyyeyi idrak etmiş orada ya­şamış hem de müslüman olmuştur. Künyesi Ebu Abdurrahman'dır. Ca-hiliyyede yaşamış fakat Rasulullah'ı görmemiştir. Ebu Bekir'in hilafe­tinde müslüman olmuştur. El İstiab: 1/232.

[28] Bu şu demektir; yaptığın günahın büyüklüğüne göre konum ve azabın farklı olacaktır. Mütercim

[29] ibni Ebu Hatem, Beyhaki Delail 'de ve İbni Asakir'in Abdurrah-man b. Ğanem'den naklettikleri bir haber şöyle; yahudiler Rasulullah'a (s.a.v.) gelip şöyle dediler:

"Eğer sen peygambersen Şam'a git, çünkü Şam mahşer yeri ve Pey­gamberler toprağıdır", Rasulullah onların bu dediklerini doğruladı, bu­nun üzerine bir ordu hazırlayıp Şam'ın üzerine gönderdi (Tebuk gazve-sidir).Tebuk denilen yere vardıklarında Allahu Teala bu surenin bitimin­den sonra bazı ayetleri nazil etti; şu ayetten "nerdeyse seni ordan çıka­rıyorlardı" ve şu ayete kadar (Tahvilen). Sonra Medine'ye dönmesini em­retti ve:

"Yaşamın, ölümün ve yeniden dirilişin bu toprakta olacaktır" denil­di. Cebrail (a.s.) ona şöyle dedi:

"Rabbinden dile dileyeceğini, her peygamberin bir isteği olur" dedi ve bana:

"Neyi sormamı emrediyorsun?" dedi. Rasulullah (s.a.v). Cebrail'e (a.s.) şunları söyle der:

"Allah'ım, gireceğim yere doğrulukla girmemi sağla, çıkacağım yerden de doğrulukla çıkmamı sağla bana tarafından hakkıyle yar­dım edici bir kuvvet ver" bu ayetler Tebuk seferinden dönüşte nazil olnuıgiur.

[30] Nafi, İbni Kesir, Ebu Amr, Şube ve Ebu Cafer bu kıraatle oku­muşlardır. Yani (Halfeke) Geri kalanlar ise; Hilafeke şeklinde okumuş­lar. İthaf Fudalau'l-Beşer: 285.

[31] Tefsiru'l-Kurtubi: 10/303; Lisan madd. Deleke. Onun divanı: 511; Mecazu'l-Kur'an: 1/199; Tefsiri Taberi: 7/151.

[32] Abdurrezzak, Buhari, Müslim ve diğerleri Ebu Hureyre'den Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dediğini nakletmişler:

"Gece ve gündüz Melekleri sabah namazında toplanırlar." Son­ra Ebu Hureyre dilerseniz şu ayetleri okuyun, der:

"Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastirmcaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl."                                          (İsra: 17/78)

Fethu'1-Bari: 8/399; Müslim de şu rakamla: 649.

[33] Hucud ve teheccüd uyku manasmdadır. Namaz kılmaya kalka­na (Muteheccid) denilir. Çünkü Muteheccid uykudan kalkıp, uykuyu kendisine haram eder ve namaz için kalkar. Bu fiil şu mecraya girer:

"Tahavvebe, Taharrece, Teesseme, Tehannese, Tekazzere, Tenecce-se" yani bütün bu menfi halleri kendisinin üzerinden atmış kişi demek­tir. Bu kitabın 74 ve 284. sahifeye müracat edin.

[34] İbni Cerir, İbni Munzir ve Beyhaki Delail'de Mücahid'ten nak­lettikleri bir haberde bu ayet hakkında şöyle demiş: "Nafileten leke" bu sadece Rasulullah'a has olan bir nafile namazdır. Bu gelmiş geçmiş ve gelecek günahlarının affedildiğinden dolayıdır. Farz namazın dışında fazladan bir namaz kıldığı zaman bu onun için nafile sayılırdı. Çünkü Ra-sulullah (s.a.v.) bu nafile namazları günahlarının keffareti için kılmıyor­du ve bundan ötürü de bu onun için nafileler kısmına giriyordu. Diğer in­sanlar ise nafile namazları günahlarının affedilmesi için keffaret olarak kılarlar ve bu da farz namazı ı dışında olan bir namazdır dolayısıyle in­sanlar için nafileler yoktur ve sadece Rasulullah'a has olan bir ibadet idi. Dehhak'tan nakledildiğine gön;; Teheccüd namazı, Rasulullah (s.a.v.) dı­şında diğerleri için nesh edilmiştir.

[35] Ahmed'in tahric ettiği ve Hakim ile Tirmizi'nin sahih gördük­leri ve Ziya'nm Muhtare'de İbni Abbas'tan naklettikleri haber şöyle:

"Rasulullah (s.a.v.) Mekke'deydi ve sonra hicretle emrolundu ve Allah (c.c.) bu ayeti nazil etti.

[36] İbni Abbas bu ayet hakkında şöyle demiş:

"Çıkacağım yerden doğrulukla çıkmamı sağla" yani ölümden sonraki hayattır demiş ve "gireceğim yere doğrulukla girmemi sağla" yani ölümdür.

Merhum Firuz Abadi şöyle demiş:

"AUahu Teala elçisine, giriş ve çıkışının doğruluk üzere olmasını em­retmiştir ve bunun için bu mübarek ayeti inzal etmiştir. Dostu İbrahim Ha­lil'e de şunu haber vermiştir; sonunda kendisi İçin doğruluk üzere olan bir lisanı niyazda bulunmasını istemiş ve şu ayeti nazil etmiş:

"Benim lisanım doğruluk..." ve kullarına da şu ifadeleri telkin et­miş:

"Kademe sıdk ve makade sıdk" ve bu ayet şunu ifade ediyor:

"İman edenleri müjdele ki, Rablerinin yanında onlar için doğru­luk üzere olan..." Ve daha sonra şöyle demiş:

"Muttakiler için altından ırmaklar akan cennetler ve..." İşte bu beş şey şunlardır:

"Madhale sıdk, Mahrece sıdk, Lisane sıdk, Makade sıdk ve Kademe Sıdktır. Bu eşyalardaki sıdkın hakikati şudur: "Allah'a muttasıl olan sa­bit değer ve haklardır ve Allah'a ulaştıran değerlerdir, bu ona ve onun için amel ve sözlerle olur ancak.

Madhale sıdk ile Mahrece sıdk; onun giriş ve çıkışları Allah için sa­bit bir gerçek ölmeli ve Onun rızasına uygun olmalıdır.

Lisanus sıdk; diğer ümmetlerden güzel övgülerle ve doğru, içinde ya­lan olmayan bir sözle olmalıdır. Allah'ın şu ayette onların nebilerinden belirttiği gibi:

"Onlar için ulvi bir doğru lisan"

Kademes sıdk ise; cennet ve salih ameller olduğunu tefsir etmişler­dir. Muhammed (s.a.v.) ve Kademin hakikatini şu şekilde tefsir etmişler; geçmişte ne işlemişlerse, kıyamet gününde onun üzerine olacaklardır ki; onlar salih amel işlemişlerdi ve Muhammed'e iman etmişlerdi ve cennet­te bunun üzerine olacaklardır.

Makade sıdk; Rablerinin yanında olan cennettir. Besairi Zevi Tem­yiz fi Letaifi'1-Kitabi'l-Aziz: 3/400-403. Burada çok güzel ifade etmiş ve güzel bir şekilde derleyip toplamıştır.

[37] Mahtuta'da "tevella" geçiyor bu hatadır.

[38] Ahmed, Buharı ve Müslim'in İbni Mes'ud'tan naklettikleri ha­ber şöyle; ben Rasulullah (s.a.v) ile Medine'nin harabelerinde gezerken düzgün ve yapraksız bir hurma dalına dayanmıştı ve yahudilerden bir gu­rubun yanından geçti, ve onlar birbirlerine şöyle dediler:

"Ona Ruh hakkında soru sorun" ve bazıları da:

"Hayır sormayın" dedi, ve neticede:

"Ruh nedir ya Muhammed?" dediler ve halen hurma dalma yaslan­mış durumdaydı. Ben ona vahyin geldiğini zann ediyordum ve bu esna­da şu ayet nazil oldu:

"Sana Ruh hakkında soruyorlar."

Fethu'1-bari: 8/401. Müslim: 2794 Müsned: 3688.

[39] Mahtute'de böyledir. Umulur ki sevab olanı şöyledir; "Onun bil­me yolu vahydir, akıl değildir."

[40] O kadı Abdulhamid b. Abdulaziz Ebu Hazım el-Hanefi'dir. Basra halkındandır ve kabul görülmüş bir kadıdır. Şam, Küfe, Kerh ve Bağdat'ta valilik yapmıştır. Müktefi el-Abbasi'yle beraber iyilikleri emri konusunda ilginç bazı durumlar cereyan etmiştir. Bazı kitapları; "Edebu'1-Kadi" ve "El-Muhadarat ve's-sicillat" dır. Hicri 292'de vefat etmiştir. EI-A'lam: 3/187; Tarih Bağdad: 11/62.

[41] Tefsir Garibu'I-Kur'an: 261.

[42] Memun Reşid'ten sonra gelen Abbasi halifelerindendİr. Baba­sından, Hüseyin'den ve İsmail b. Uleyye'den hadis dersi almıştır. Yezid, onu, terbiye etmiş, fıkıh konusunda yetiştirmiş ve insanlarla muaşereti öğ­retmiştir. Büyüdüğü zaman felsefe ve öncekilerin ilimleriyle uğraşmış ve uzman olmuştur. Hicri: 218'de vefat emiş.

[43] Abbasi halifelerinden, Harun Reşid b. Mehdi'dir. Halifelerin için­de en temiz ve basiretli, takva sahibi ve dünya kıralları arasında da en mü­kemmeliydi. Çokça gaza ve ve hacc ederdi. Babasından ve Mübarek b. Fuddale'den hadis nakletmiş. İİmi ve ilim ehlini sever, islami değerlere saygı gösterir ve riyadan da kaçınırdı ve bütün hilafeti hayır içinde geç­miştir. Hicri: 193'te vefat etmiştir.

[44] Mehdi, Ebu Abdullah Muhammed b. Mansur'dur. Abbasi halife-lerindendir. Son derece cömert ve mahiyetindekileri sever ve onlar da onu severdi. İyi bir itikadı vardı. Zındıklarla çarpışıp onlara fırsat vermez ve bir çoğunu yok etmiştir. Babasından, Mübarek b. Fuddale'den hadis rivayet et­miş ve bir çok fetihler gerçekleştirmiştir. Hicri: 169'da vefat etmiş.

[45] O, Ebu Cafer Mansur Abdullah b. Muhammed ve Abbasi'lerin İkin­ci halifesİdir. Bİr grup alime eziyet etmiş ve onlardan biri de Ebu Hanife'dir. Hadis ve Neseb alimiydi. Müneccimlere ilk yakınlık gösterendir.

[46] O Rikka'dandır. Hadis konusunda sika ve çok ibadet ederdi. Ömer b. Abdulaziz'in çocuklarının müeddibiydi. Ömer b. Abdulaziz ona Fırat ceziresinin bölgelerinde kadılık ve harraç memurluğu vermiştir. Hicri: 117'de vefat etmiştir.

[47] Rasulullah'm (s.a.v.) amcasının oğlu Abdullah b. Abbas'tır. Kur'an tercümanı ve ilminin çokluğundan bahr diye lakap takılmış ti. Ta-if te Hicri: 68'de vefat etmiştir.

[48] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları: 2/3-26.