ENBİYA SURESİ[1]

 

1- "İnsanların hesap günü yaklaştı"

Ayette geçen İktirab (yakınlık) iki türlüdür;

1- Gelecek olan her şeyin yakın olması yönünden.

2- Geçen zamana kıyasla geriye kalan zamanın azlığı yö­nünden.

2-  "Rablerinden kendilerine yeni bir ihtar gelmeye-görsün"

Bu ihtar inen Kur'an ayetleriyle inen ikazlardır.

3- "Onların (zalimlerin) kalpleri meşguldür" Onların kalpleri gizli fi sıklaşmalarla, meşguldür. Ayet­te geçen Lahiyeten kelimesi Lehiytu elha'dan türemiştir. Ta-libetün lillehv (meşguliyet taleb edicidir) cümlesinin de Lehevtu elhu'dan olması caizdir. Sıfat mevsuf üzerine tak­dim olduğu zaman nasbolur. Şu şiirde de olduğu gibi;

"Açlığından cılız kalıp siyahlaşmış adeta bir heykel mi­sali bakıyor, sanki o bir bön ve çılgmmış gibi."[2]

3- "Siz şimdi gözünüz göre göre büyüye mi kapılıyor­sunuz?"

Yani siz şimdi bile bile büyü kabul ediyorsunuz öyle mi?

"O zalimler fısıltıyla gizli konuşma yaptılar"

Sarf nahiv kurallarına göre ayetteki ibare "Ekeluni el-be-rağisu" kavillerinin benzeri bir şeydir.

10- "Andolsun size öyle bir kitap indirdik ki, şan ve şerefiniz ondadır"

Eğer onunla amel ederseniz şanlı ve şerefli olursunuz de­mektir.

12- "Oralardan çıkarlar."

Yani henüz azab gelmeden oralardan kaçmaya yellenir­ler ama nafile kurtuluş yoktur. Rekedtul ferese demek; atın süratli gitmesi için ona dürttüm o da hızlı gitti demektir. Bir görüşe göre de Ferekede denilmez deniliyor.

13- "Sorguya çekileceksiniz."

Yani yaptıklarınızdan dolayı sorgulanacaksınız. Bir riva­yete göre bu onlara istihzalarına binaen söylenmiştir.

15- "Kurumuş halde ki biçilmiş ekine çevirinceye ka­dar."

Yani onlar ateş koru haline geldiler. Ekinin orak vb. şeylerle biçildiği gibi onlar da biçildiler.

19- "Onlar ibadet etmekten yorulmazlar."

Onlar Allah'ın huzurunda olduklarından ne ibadet etmek­ten yorulurlar ne de vazifelerini bırakıp terkederler. Mese­la El-Bairu'1-hasiyr demek bitkin ve yorgun düşmüş deve de­mektir.

21- "Onlarım diriltecekler?"

Yoksa müşrikler yerden bir takım tanrılar edindiler de on­lar ölüleri mi diriltecek ha? Allah ölüleri diriltemedi de onlar mı diriltsin? Zira henüz mevidleri gelmedi de ondan.

29- "Onlardan her kim "ilah benim" dese"

Bir rivayete göre bunu diyen onun itaatinde olan iblis (şeytan)'tir.

30- "Göklerle yer bitişik bir haldeydiler..."

İkisi henüz bitişikken Allahu teala onların ikisinin ara­sını havayla ayırıp açtı bir rivayete göre göğün arasını yağ­murla Yerinkini de nebatatlarla açmıştır.

36- "Sizin ilahlarınızı diline dolayan bu mu derler?"

Demek ilahlarınıza dil uzatıp ayıplayan budur ha.

Antere şiirinde Zikr kelimesini kusur ve ayıp anlamında kullanmıştır.

"Ey sevgili benim atımı zikredip durma ben ona yem ye-dirmedim ve sonra senin cildin de uyuz misali olur."[3]

37- "İnsan, aceleci yaratılmıştır"

Şu ayette de olduğu gibi:

"İnsan oğlu acelecidir."    (İsra: 17/11)

Cins isim olarak tefsir edilmiştir. Bir rivayete göre de Adem (a.s.) ile tefsir edilmiştir. Adem'e ruh üflendiği zaman, onun hilkati henüz tam bitmeden uyanıp kendine gelmiştir. Ahfeş'e göre bu insanın aceleci yaratıldığını gösterir.

El-Ayn'nın[4] sahibine göre ise El-Acel; kokmuş çamur manasında olan Henıaetun'dur. Gulamu Saleb[5] "Yakute" adlı eserde acele'nin toprak olduğunu söylemiştir.

İbnu'l-Arabi ise şiirinde acel kelimesini çamurumsu top­rak olarak ifade etmiştir.

"Ennebu denilen bitki kayalıkların arasında yetişir, hur­ma ise su ve çamur arasında yetişir."[6]

Bütün görüşler arasında olan mutabakat yönü ise "Fela testacilun" kavlidir.

"Benden acele istemeyin."

Gücü yeten herkesi aciz bırakan ve her bakıp düşüneni hayrete düşüren bu mükemmel insan yapısını yaratan Allah inkarcı kimselerin gelmesinde acele ettikleri ayetleri (azap veya mucize) göndermekten aciz değildir, ona da gücü ye­ter.

40- "Onları şaşırtır"

Yani onlara gelecek olan azap aniden gelir ve nereden geldiğinin farkına varmazlar. Bir rivayete göre onları şaşır­tıp, hayretler içinde bırakır.

46- "And olsun, onlara Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa"

Yani ufak bir esintiyle dahi yok olurlar demektir. .   Bir rivayete göre Nefhetun kelimesi nasib manasındadır. bir rivayete göre de Nefehe Iehu mine'1-atai demek; ona ba­ğıştan bir pay verdi anlamındadır.

47- "Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız" Kavmun Ridyen ve Adlun cümlesi de bu kabilden bir ka­vildir.

58- "Sonunda İbrahim onları paramparça yaptı" Ayette geçen Cüzaza kelimesi bölük bölük veya parça-parça yapmak anlamındadır. Bir rivayete göre kıt'a kıt'a ol­ması da caizdir. Ayette geçen Cüzazen kelimesi Cüzaze-    | tü'nün cemidir. Cem ve müfredlik bakımından Zücacetün ve    f Zücacen misalidir. Cizazen[7] kelimesi Cezize'nin cemi-    | dir. Hafif ve Hifaf'ta olduğu gibi.

60- "Bunları diline dolayan bir genç duyduk" İlahlarında ayıp ve kusur arayan bir genç demektir. 63- "Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır" Eğer zannrniza göre mabud iseler öyle ise şu büyük put­lardan birinin yapmış olması gerekir. Bunun sebebi ise ken­disinden başkasına ibadet edilmesini istememesinden dolayıdır. Ayetteki bu cümle bir haberi vermek veya iletmek için değil, aksine hüccetin gerekliliği bakımından bir delildir. Bir rivayete göre bu haber İmkansız bir şarta muallaktır. Ki o da putların nutkudur ki bu da haber verilen şeyin imkansızlığı­nı bildirmektedir. Merhum Kesai ise ayete geçen "Bel Fe-alehu"nun[8] yanında vakfe yapıp durmaktadır.

"Karga yaşlandığı zaman ehlime gelirim, zift tıpkı sağı­lan süt misali gibi oldu."[9]

"Biz seni terekttik, kafanın ıslah olduğunu görünceye ka­dar bizi kapında göremezsin. "[10]

Buna göre şöyledir; "Bel Fealehu Men Fealeh" onu ya­pan yaptı demektir. Ve Bel fealehu üzerinde vakfe yaptık­tan sonra Kebiruhum cümlesinden tekrar başlamıştır.

78- "Bir gurup insanın koyun sürüsü, geceleyin başı­boş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp ziyan vermişti"

Ayette geçen İz nefeşet ibaresi gece otlanmak anlamın­dadır. Bir rivayete göre sürünün yanında kimsenin olmama-sı durumuna "Nefeşetil Ganemu ve Nefşuha" denilir ki ge­ce olması halinde "Suda" gündüz olması halinde ise "Hemel" denilir. Bir rivayete göre Esdaha ve Ehmeleha; "onlar böy­le yaptılar sonra da kayb oldular" demektir.

79- "Böylece bunu Süleyman'a biz anlatmıştık" Sürü tarla sahibine; neslinden ve yününden istifade etme­si için verildi. Tarla ise sürünün sahibine kendi imaresini ve yaşamını yapması için verildi ki; bu ertesi sene ekin tekrar yeşerip eski haline gelince sürü eski sahibine tarla da eski sahibine verilecekti.

80- "Ona savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması için zırh yapmayı öğrettik"

Ayette geçen Lebus kelimesi zırh demektir. Müfred ve cem için kullanılır.

Raciz; şiirinde Lebus kelimesini zırh manasında ve müf­red ve cem hali için kullanmıştır.

"Her halet için bir elbise giy ister güzel olsun isterse çir­kin."[11]

87- "Zünnun gelince"

Ayette geçen Zannun kelimesi Hut (balık) sahibi mana-sındadır ki o da Yunus peygamberin lakabıdır. Kalem sure­sinin ilk baş ayeti de "Nun ve.'I-kalem" bununla tefsir edi­lir.

Şair de şiirinde Nun'un Yunus peygamber olduğunu ifa­de etmiştir:

"Sarayın bir yanını ziyaret et, bak ne güzel saray ve ne güzel bir vadi onun gemisinin ehli hem şehirli hem de be­devi. Onun iki yanı da geniş ve uzundur. Yabani ki bir hayli çoktur. Ve sırtlan, nun, denizci ve deniz."[12]

"O, öfkeli bir halde geçip gitmişti"

Allah'ın vaadini, geciktiğini görünce kavmine kızıp O'nun izni olmaksızın sabretmeden geçip gitmişti. Böyle­ce ayeti kerimede daha iyi bir açıklama getirmiştir:

"Sen Rabbinin hükmünü sabırla bekle, balık sahibi (Yunus) gibi olma."                               (Kalem: 68/48)

"Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannet­mişti."

Ayette geçen Nakdır keljmesi; sıkıştırmak, daraltmak anlamlarındadır. Benzeri bir misal de şu ayette vardır:

"Ve men kudire aleyhi rizkuhu."         (Talak: 65/7)

"Rızkı azalan ve daralan kimse demektir."

Bir rivayete göre bu cümle takdiri bir istifham üzerine­dir. Buna göre manası şöyledir; Zann etti mi? olur.

"Nihayet karanlıklar içinde yalvarıp dua etti"

Bu zulmet veya karanlıktan maksat; gece, deniz ve balı­ğın karnındaki karanlıktır.

92- "Hakikaten bu ümmet sizin"

Ayette geçen ümmetten kasıt dindir,

"Bîr tek ümmettir"

Sadece bir tek hak dindir demektir. Cümle Kat'a üzeri­ne nasbolmuştur. Bir rivayete göre manası şöyledir; siz bir tek halk veya milletsiniz onun için tek bir din üzere olun.

"Kendi aralarında işlerinin birliğini bozdular."

Dinde ihtilafa düştülür ve tefrikaya düştüler.

95- "Helak ettiğimiz bir beldeye artık haramdır"

Mefhum manası köy halkına[13] vaciptir demektir.

"Onları helak ettik."

Azap ile yok ettik demektir. Nakledildiğine göre İkrime şöyle demiş; günahlardan dolayı helak olduğunu gördük. Şu söze benzer: Amertu'l-beldete ve ehrebtuha: Beldeyi harap şekilde gördüm demektir.

"Zira onlar geri dönmeyecekler."

Yani mü'min olmayacaklar anlamındadır.

96- "Onlar her tepeden..."

Ayette geçen El-Hadb kelimesi yerin her tarafından de­mektir.[14] Bir rivayete göre Hadb kelimesi yerinher tarafın­dan sökülüp gelecekler demektir.

"Akın akın gelirler."

Ayette geçen Yensilun kelimesi çıkmak manasında olan Yahrucun demektir. Bir rivayete göre Yensilun kelimesi sürat veya koşa koşa anlamında olan Yusriun demektir. Mesela Neslanuz zi'b burkabilden bir örnektir ki Kurt'un sü­ratle gitmesidir.

Huzeli de şiirinde Neslan kelimesini sürat manasında kullanmıştır:

"Ey hakikatin hamileri, şiddetli sıcakta süratle gidenler, kaçıp kurtulan bir zayıf değildir. Yemekten doymadan kal­kan, büyüklükle yerine geçip kaim olan, kesilip yedirilen de­vede ne bir zayıflık ne de düşüklük vardır."[15]

98- "Cehennem odunudur"

Ayette geçen Haseb kelimesi odun ve tutturuk mana-sindadır. Bir görüşe göre Onlar cehennemde çakıl taşlarıy­la azap görürler deniliyor.

103- "En büyük dehşet dahi onları tasalandırmaz" O gün ateşin cehennem ehlinin üzerine tabaklanmasıdır. AH ve Hasan'dan (r.a.) nakledilen bir rivayette Feze'ul-

Ekber son nefha (üfrülüş)'dır.

104- "Kitabın tomarlarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz..."

Amelleri yazan meleğin ismi olduğu söyleniyor. Bir ri­vayete göre bu Rasulullah (s.a.v.)'in katibi olduğu söyleni­yor. Bir rivayete göre ise bu sahifenin ismidir. Burada ki-tab kelimesi de kitabet kelimesi gibi mastar bir kelimedir. Şu ayette de benzeri olduğu gibi,

"Ve külle şeyin ahseynahu kitaben."     (Nisa: 78/29)

Her şeyi tek tek yazdık demektir.

105-  "And olsun, zikirden sonra Zebur'da da yaz­mıştık."

Zebur Davud (a.s)'a indirilen kitaptır.

"Zikrden sonra"

Ayette geçen Zikr Musa (a.s)' ya indirilen Tevrat'tır. Mü-cahid'in dediğine göre Ez-Zebur; Allah'ın peygamberlere ya­zılı olarak indirdiği kitaplardır. Ez-Zikr ise Ummu'1-Ki-tab'ın ismidir.

109- "Eşitlik esaslarına dayanarak size açıkladım."

Yani bana emr olunanı apaçık, tam ve eşit bir şekilde ak­tardım demektir. Bir rivayete göre: adilane bir şekilde açık­ladım demektir.

111- "Belki de o sizi denemek içindir"

Yani sizi olduğunuz halde bırakması demektir. Ayette ge­çen ifade adı zikr edilmeyen bir medluldan (delalet edilen) kinayeten söylenmiştir.

112- "(Muhammed) Rabbim hak ile hükmet dedi[16]."

Yani şu demektir: Ey Rabbim hak olan hükmün ile sen hükm et demektir. Bir görüşe göre Hak'kı izhar ederek ara­mızı ayır demektir. Rasulullah (s.a.v.)[17] bir savaş olduğun­da (Rabbih kum bil hak) Yani Allah'ım hak ile hükmet ma-nasmdaki ayeti sürekli tekrar tekrar okuduğu söyleniyor. [18]



[1] îbni Abbas Enbiya suresinin Mekke'de nazil olduğnu söylemiş­tir. Buhari ve İbni Dureys'in, İbni Mes'ut'tan çıkardıklarına göre şöyle demiş:

"Beni İsrail, Kehf, Meryem, Ta-Ha ve Enbiya sureleri itakı evvelden­dirler ve onlar tel adidendirler."

[2] Beyit Kuseyyir İzze'nindir. Şuzuru'z-Zeheb shf: 31; Kitab Si-beveyh: İ/276; Lisan madde. Halel. Katru'n-neda shf: 236; Hazanetu'l-Edeb: 3/216.

[3] Beyit divanında shf: 33; Tefsiri Kurtubi: 11/288. Bir rivayete göre beyit, Hazzaz b. Lozan'ındır. Hamasetu'l-Basriyye: 1/16; El beyan ve't-tebyin: 4/25.

[4] O, Halil b. Ahmed el-Ferahidi'dir.

[5] O, Muhammed b. Abdulvahid Ebu Amr Lugavi ez-Zahid'tir. Gu­lamu Saleb ismiyle meşhurdur. Lügat hafızıdır. Bir çok imamlardan ri­vayeti vardır. Ve ondan da çoğu alimler rivayet etmiş. Bütün eserlerini bizzat kendisi lisanen meydana getirmiştir yazısız ve kitapsız olarak. Bir rivayete göre ezberinden tam otuz bin sahife yazdırmıştır. Hicri: 345'te vefat emiş. Lügat konusundaki lügat kitabı onundur ve defalarca ekleme yapmıştır. Ez-Zerkeşi "Garibu'l-Kur'an"da ona (Yakutetu's-sirat) demiş.

[6] Lisan'da madd. Acile: 11/428; Ruhu'l-Meani: 17/49; Tefsiri Ma-verdi: 3/45 ve aczuhu Kurtubi'de: 11/289; Emali'l-Murteda: 1/469. Be­yit bazı Himyeri'lerindir.

[7] Bu kıraat Kesai'ye göredir. İthaf shf: 310.

[8] Tam bir vakfe'dir.Yani "Faalehu men Faafehu" yani onu ya­pan yaptı manasındadır. İbrahim (a.s) burada olayın failini mübhemleş-tirmiştir ki kast ettiği manayı ki o da yalandan kaçıp yalan duruma düş­memek için ta'rid yapmıştır. Ve bu cümle kendisinden sonraki cümley­le lafzen ve mana bakımından kesik durumdadır ve tam bir mana ifade etmektedir. "Kebiruhum haza" cümlesi ise; mubteda ve haberden ibaret olan bir cümledir ve önceki cümleyle bir bağlantısı yoktur. Veyahut ta işaret edilen putun en büyük put olduğunu haber vermekten ibaret olan bir cümledir. Ki bu da doğrunun ta kendisidir. Ancak şöyle yapılsaydı hi­lafına olurdu; "Kebiruhum" yani failen bi fi'lihi yapsaydı tevile ihtiyaç olacaktı. Menaru'1-Huda shf: 250.

[9] Celisu's-Salih: 1/325; Durru'l-Mensur: 5/320; Emali'l-Murte-da: 2/221. Muhakkiklerden nisbetsiz bırakılmıştır. Fethu'l-Vedud sh. 648; Temim ed-Dari'ye nisbet etmiş. Onunla alakalı kıssayı zikretmiş. Sahih olan ise, Karizu'l-Anzi'nin olmasıdır. El-Emsal ve'1-Hikem: 109.

[10] Beyti bulamadım.

[11] Beyit Beyhes el-Fezari'nindir. Tefsiri Kurtubi: 11/320; Mec-mau'l-Emsal: 1/152; El Meşufu'l-Muallim: 2/691; Lisan ve Sıhah'ta madd. Lebise. "Ey güzel saray sen ne güzel saray ve vadisin, onun eh­li de güzeldir ve ehli şehirli ve bedevidir. Onunla gemiler yürütülür zu­lüm ve karanlık yerinde sayıyor. Onda sırtlan, nun, denizci ve deniz var­dır."

[12] Tefsiri Maverdi: 3/57; Divani'I-Meani: 2/138; Şerhu'd-Di-van: 3/316; El-Masun shf: 215; Simaru'l-Kulub shf: 314; Uyunu'1-Ah-bar: 1/217. Halil'e nisbeteoHir ve Basra'da söylenmiş. El-Kerakir, Kur-kur kelimesinin cemidir. Uz'in gemi manasındadır.

[13] Burada Haram vacib manasındadır.Yani köy halkına gerekir ma-nasmdadir. Şüphesiz haramdır. Zamanın onun üzüntüsüne ağladığını görmedim ki ben de sahrin üzerine ağlayayım.

[14] Tasti'nin îbni Abbas'tan naklettiği rivayette Nafi b. Ezrak ona bu (Min külli hadbin yensilun) hakkında sorduğu zaman şöyle demiş; Yeryüzünün her tarafından kalkıp gelirler, der. O da:

"Araplar bunu bilmiyorlar mı?" diye sorar. O da:

"Evet" der ve: "Turfe'nin şöyle dediğini duymadın mı?" der.

""Onların gününe gel nce onların günü kötü bir gündür, her kayanın ardından çıkıp gelirler."

[15] Beyit El Müsellem Huzeli'nindir ve Sahru'l-Gayy üzerine olan bir mersiyedir. Nessalu'l Vedikati; Şiddetli hararette gelmektir. El-Vesikatu; atılmış veya kovulmuş manasmdadır. Sunyan; zayıf mana-sındatır. ŞerhEşar'ul-Huzeliyyin; 1/284; Eğani: 20/21; Mu'cemu'ş-Şu-ara shf: 182; Nakdu'ş-Şir shf: 85; Esasu'l-belağe madd. nesele. Hunsa'-ya nisbet edilmiş ama bu bir vehimden İbarettir.

[16] İbni Cerir çıkarmıştır. 17/108. îbni Munzir'in îbni Abbas'tan bu ayet (Kale; Rabbih kum bil hakki) hakkında şöyle demiş: Allah ancak hakk ile hükmeder. Ancak burada bununla dünyada acele etmek istemiş­tir. Yani kavminden dolayı Allah'a niyazda bulunuyor. îbni Ebu Hatem'in naklettiğine göre Katade şöyle demiş: Peygamberler şöyle derlerdi: (Ya rabbi hak ile kavmimizle aramızı aç. Sen açanların en hayırhsısın). Bu­rada da Allah Nebisi'ne şunu söylemesini emretmiştir: (Rabbim hak ile hükm et).

[17] Abdurrezzak, Abdubnu Humeyd, İbni Cerir ve İbni Munzir'in Katade'den naklettikleri haber şöyle: Rasulullah (s.a.v.) bir savaşa işti­rak ettiği zaman (Rabbihkum bil hak) ayetini okurdu. Tefsiri Taberi.17/108.

[18] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları: 2/79-88.