FURKAN SURESİ[1]

 

1- "Alemlere uyarıcı olsun diye kulu Muhammed'e Furkan'ı indiren Allah yüceler yücesidir."

Ayette geçen Tebareke'den kasıt yüce ve uludur. el-Bu-rek kelimesinden türemiştir. Burek ise havada halka şeklin­de uçan ve yere inmeyen kuş manasındadır.

Züheyr de şiirde burikeyi bu anlamda kullanmıştır:

"Hatta isteğaset bi main la rişae lehu minel ebatihi fi ha-fatihil burek."[2]

Yani halkalar şeklinde havada uçuşan ve yere inmeyen bir kuş olarak nitelendirmiştir. Bir rivayete göre Burek ke­limesi bereket, bolluk subut, çoğalma ve işin devam etme­si anlamında olan el-Bereke'den türemiştir. Bir başka riva­yette ise deve sürüşü, savaşta sebat etme anlamındadır.[3]

6- "De ki: Onu göklerdeki ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi."

Ayette geçen Ya'lemu's-Sirre'den kasıt şudur; işlerin giz­lisini ve saklısını bilen Alim ve Kadir olan Allah Kur'an'ı indirmiştir demektir.

9- "Senin hakkında bak ne biçim temsiller getirdiler. Böylece onlar sapmışlardır."

Yani Allah tarafından kendisine böyle bir Kur'an'mn in-dirilmediğini ve Allah'a iftirada bulunarak uydurmuş oldu­ğu bir kitap ve onu bir katibe yazdırmıştır, dediler.

12- "Cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerine görününce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işi­tirler."

Bu konuda Zeyd b. Ali[4] şöyle demiştir; Herkes o kor­kunç ateşin uğultusunun kızgın bir şekilde üzerlerine geldi­ğini beşyüz senelik bir mesafeden işitip görürler.

13- "Cehennemin dar bir yerine atıldıkları zaman." Bu konuda Rasulullah'a (s.a.v.) sorulduğunda dedi ki: "Nefsim elinde olan Allah'a and olsunki duvara çakı­lan kazık nasıl ki zorla çakılıyorsa kafirler de cehenne­me öyle istemeyerek zorla atılacaklar."[5]

"Elleri boyunlarına bağlı olarak."

Ayette geçen Mukarranin kelimesi elleri zincirlerle bo­yunlarına bağlı durumdadır. Yani "Musaffidin" demektir.

16- "Çünkü bu Rabbinden yerine getirilmesi istenen bir vaadtir."

Yani müminlerin Rablerinden istedikleri şey Cennet ve mağfirettir.

18- "Helaki hak eden bir kavim oldular."

Ayette geçen "Bure" kelimesi helak manasındadır. Bir ri­vayete göre ifsatçüar veya bozgunculardır. Mesela Min be-vari'1-ard demek yer zemininin bozulması ve ziraate elve­rişsiz hale gelmesidir. Ve baret-ticaratu demek ticaret kesad oldu demektir. Ayette geçen "Bur" lafzı, müfred ve cem ma­nasını içeren mastar bir iafızdır. İbni Zebari de şiirinde bur kelimesini mastar manasında kullanmıştır.

"Ey kralın elçisi benim lisanım birbirine bitişiktir onu açamadım. Çünkü helak oldum.

Çünkü azgınlıkta şeytanın yoluda yürüyonum. Kim onun gibi meylederse helak olur."[6]

19-  "Artık ne azabınızı geri çevirebilir."

Yani gelen azabı kendilerinden geriye dönderemezler. Bir rivayete göre ayette geçen "Sırf' kelimesi hile veya güç ma-nasındadir. el-İstitraf ise geri çevirmeme manasında olan el-İhtiyal demektir. Ölçü ve tartılarda hakkını tam olarak ala­na es-Sayrefi hile yapıp eksik verene de et-Tatfif denilir.

"Ahmak ve cimri adam, ölçüp biçmeden ve tartmadan malı alır."[7]

20- "Şüphe yok ki istisnasız yemek yerler."

Bir rivayete göre şüphesiz onlar yerler şeklindedir. Bir rivayete göre ayette geçen "İnne" mubteda olduğundan kes-ra olmuştur. Buna göre cümle sanki şöyledir: "Ela hum ye'kulune: Onlar demiyorlar mı?" buraya göre illa edatı tenbih manasındadır.

"O ikisi bana vermedi ben de ikisinden istemedim ve ben haysiyetimi koruyorum."[8]

"Ey insanlar sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza im­tihan kıldık."

Bir rivayete göre fakirliliği zenginliğe, kuvvetsizliği kuvvetliliğe imtihan vesilesi kıldık demektir.

"Sabır edecek misiniz?"

Yani bu imtihandan dolayı sabretmeyecek misiniz? Yok­sa gam ve kederiniz daha da artacaktır. Zira ayette bunun böyle olacağına dair bir delil vardır.

"Rabbin her şeyihakkıyla görmektedir."

Yani maişetlerin ihtilaflarını. Denildi ki: Salihlerden bazıları durumunun zayıflığından ve maişetinin darlığından dolayı bitkin bir halde dışarı çıkar. Siyah ırka mensub biri­nin bariz bir ihtişam ve zinet içinde yavaş yavaş teenniyle yürüdüğünü görür ve kendi kendine korkarak bazı şeyleri ha­tırlar ve sanki birileri ona şu ayeti okuduğunu hisseder gi­bi olur:

"Ey insanlar sizin bir kısmınızı bir kısmınıza imtiha kıldık bakalım sabredecek misiniz?"

Yani başınıza gelen buna benzer bela ve fitnelerden. Ve bunun üzerine onun basiret ve sabrı daha da artar

21- "Bize kavuşmayı ummayanlar."

Ayette geçen "La yercune" korkmama manasında kulla­nılmıştır. Zira ayette geçen Yercu kelimesi korku manası­nın yerine gelmesi caizdir. Çünkü kişi bir şeyi ricada bulun­duğu zaman korku ve endişe içindedir. Bazen de tamahkar­lığı artar ve adeta kendinden eminmiş gibi bir havaya girer, bazen de bu cesaretin yerini tamamen korku ve cılızlık ve za­yıflık yer alır.

Huzeli de şiirinde Yercu kelimesini korku manasında kullanmıştır.

"Tevsik ederek hamilelere ve ceninlerine vasiyet etme­ye hararetle işaret ediyor, usta ve şereflidir, usta ve şerefli­nin oğludur. Arı ona soktuğu zaman, arının sokmasından korkmadi ve ona muhalefet etti."[9]

Lemyercu yani korkmadı.

22- "Ve yasaktır, yasaklanmıştır diyecekler."

Cahiliyye devrinde biri diğeriyle savaş veya kavga yap­tığı zaman, biri diğerini öldürmemesi için haram aylarla korkutarak şöyle dermiş; Hicren Mehcura. Yani haramen muharremen aleyke katli fi hazaş-şehr: Beni bu aylarda Öl­dürmen haramdır öldürme. Kötülük veya şerre başlama[10] iş­te böylece müşrikler kıyamet gününde meleklerin böyle Hicren Mehcuran dediklerini duyduklarında zannederler ki dünyada da olduğu gibi burada da kendilerine bu söz bir fay­da verecek, ama nafile.

23- "Onların yaptıkları her bir iyi işi dikkate alırız." Ayette geçen Kadimna kelimesi bir şeyi dikkate alma ve­ya göz önünde tutmadır.

25- "O gün gökyüzü beyaz bulutlar halinde yarıla­cak."

Yani Meleklerin gökyüzünden bulutlar arasında inmele­ridir.

28- "Ne yazık bana! Keşke falancayı dost edinsey-dim."

Bu ayet Ubey b. Halef ve Ukbe b. Ebu Muit[11] hakkında nazil olmuştur. Zira ayette onların ismi zikredilerek indiril-seydi onların peşinden batıl yola gidenlere şamil olmazdı ve­ya peşlerinden gidenlerin onlar gibi aynı durumda olacak­larını ihtiva etmezdi.

30- "Doğrusu kavmim bu Kur'an'ı terkedilmiş tuttu­lar."

Yani Kur'an'a uymaktan yüz çevirdiler. Bir rivayete göre onların ondan uzaklasın dedikleri sözleriyle.

32- "Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle ve onu tane tane okuduk."

Kalbinde iyice yerleşip muhkemleşmesi için. Bir rivaye­te göre Vahy indirmek ile kalbinin içinde sabitleştirmek

için.

Ayette geçen ve rettelnahu kelimesi fesselnahu manasın-

dadır.

38- "Ve Ress halkını."

Ayette geçen "Ress" kuyu manasındadır. Bir rivayete gö­re "Ress" maden demektir.

Züheyr'de şiirinde Ress kelimesini aynı manalarda kul­lanmıştır:

"Öyle bir erken çıkıp geldiler ki seher vaktinde orada ol­dular. Onlar res vadisi için ağız için olan el gibidirler."[12]

40- "Resulüm and olsun ki bela ve felaket yağmuru­na tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır.?'

Adı geçen belde Lut'un (a.s.)[13] gönderilmiş olduğu So-dom köyüdür..

"Hayır, onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamakta­dırlar."

Yani onlar tekrar dirilmekten korkmuyorlar.

45- "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi?"

Çünkü uzatılan yerin gölgesi, uzatılan yönün yansına ya­kın bir kısmı havada ayın uzak olan yörüngesine kadar uza­nır. Bir rivayete göre o gölge fecrin doğuşundan güneşin do­ğuşuna kadar olandır.

"Eğer dileseydi, onu elbet hareketsiz de kılardı."

Yani yakın olan her iki semayı hareketsiz hale getirir dur­dururdu. Ki onlardan; gece ve gündüz, zamanları birbirin­den ayıran doğuş meydana gelmektedir. Çünkü eş-Şarkiyye ne zamanki garbın iptaliyle beraber iptal olmasa, sene­nin müddetleri gece ve gündüze dönüşür. O müddetlerden her biri de altı ay müddetincedir ve o halde gece devam et­mezdi.

"Sonra biz güneşi ona delil kılmışızdır." Yani vakit ve zaman için gölgeyi uzattık, çünkü güneş ol­masaydı gölgenin ne olduğu bilinmezdi.

46- "Sonra da onu yavaş yavaş kendimize çekmişiz-dir."

Gizli, hafif ve kolay bir şekilde. Çünkü bu esnada gölge günün yarısına ulaştığında hareketinin yavaşlaması, sür'at ve kesret taraflarından herhangi birinin yönünde olmasının hilafınadır.

47- "Gündüzü yayılıp çalışma kıldık." Yani rızık ve maişet için.

49- "Yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara."

Ayette geçen el-Enasiyy kelimesi İnsiyyun kelimesinin cemidir. Kursiyyun ve kerasiyy'de olduğu gibi. Veya insan kelimesinin cemidir. İnsan kelimesinin aslı enasin'dir. Ser­han ve Serahin'de olduğu gibi. Buradaki "ya" harfi nun harfinden ived olarak gelmiştir.

53- "Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerinin-ki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir serhad koyan O'dur."

Merace ve Emrace demek, salıvermek veya aralarına engel koymaktır.

55- "İnkarcı olan kimse Rabbine karşı uğraşıp dur­maktadır."

Yani Allah'ın sevgili dostlarına engel olup durmaktadır. Veyahut ta; inkarcıların Allah'ın yanında hiç bir paha ve kıy­metlerinin olmamasıdır. Mesela "Zaharet bihacetİ" demek ihtiyacımın olup olmadığına hiç aldırış bile etmedi demek­tir.

62-  "İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için geceyle gündüzü birbiri ardınca getiren de O'dur."

Yani birinin gidip diğerinin onun yerini almasıyla. Bir ri­vayete göre birinin gitmesiyle ardından hemen diğerinin zuhur etmesiyle.

"Onunla orada yabaniler insanları takip edip yürüdüler. Yavrular her cinsten ürküp kaçıyorlar."[14]

63- "Yeryüzünde tevazuyla yürürler."

Yani»sükunetle, vakarla, kibirlenip böbürlenmeden. Şiirde de Hevn kelimesi sükunet ve vakar anlamında

.kullanılmıştır.

"Benden önce adamlar geçmişse de ağır ağır yürdüüğüm

sürece öncü olan ben olurum."[15]

65- "Doğrusu onun azabı gelip geçici bir şey değildir." Ayette geçen "Gerarha" kelimesi helak manasmdadır, "Ayrılık günü bozulma ve çözülme günüdür. O gün azap

ve helak günüdür."[16]

68- "Bunları yapan günahının cezasını bulur." Ayette geçen "Esama" kelimesi ceza ve azap manasmda­dır. ;

Şair de şiirinde Esamen kelimesini azap ve ceza anlamın­da kullanmıştır.

"Bizim makamımız en yaygın bir mecaz sizin üzerinize çağırmamızdır ve onda şer vardır."[17]

69- "Kıyamet günü azabı kat kat olur."

Ayette geçen "Yudaafu lehul-azabu" dan kasıt dünya ve ahiret azabıdır. Bir rivayete göre çeşitli zamanlarda işle­miş olduğu büyük günahlarının tümünün cezasıdır.

70- "Allah onların'kötülüklerini iyiliklere çevirir." Yani amellerini değiştiriverir.[18] Bir rivayete göre tevbe ve pişmanlık ile kötü fiillerini iyiliğe çevirir.

73- "Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığın­da ise, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar."

Ayette geçen "Lem yehirru" kelimesi lem yeskut mana-sındadır (düşmediler).

74- "Ve bizi takva sahiplerine önder kıl derler." Ayette geçen "İmamen" kelimesi mastar olduğundan

ötürü müfred gelmiştir. Emme İmamen, Karne kıyamen mi­salidir. Bir rivayete göre imam keümesi Ayim kelimesinin cemidir. Kaimun ve kıyamun gibidir. Bir rivayete göre ken­di lafzının üzerine de gelmiş olsa "İmamen" kelimesi ima­mın cemidir. Dır'un Dılas[19] ve Edraun Dılas, Naketun lec-can gibidir.

"Develer vatanlarına gittiler ve eller arap çaldıktan son­ra memelerinde süt kalmaz. Deve sürüsünü sağdığım zaman sağım felç olur, uyuşur, onların sütü çoktur, bereketlidir. On­ları sağmaktan bıkmam ve doymam."[20]

Bu lügatin fıkhı şöyledir; araplar çoğu kez failen'i fial üzerine kesra, fialen'i fialin üzerine kesra yaparlar, çünkü failen ve fialen kardeştirler. Her ikisi de sülasi asıllı ve üçüncü harfleri Hyn harflerindendir. Aynı zamanda ikisi de eş anlamdadırlar, Ubeyd ve ibad'ta olduğu gibi. Kuleyb ve kilab ta olduğu gibi, bundan dolayıdır ki elif yay' a vav' a nis-betle daha yakındır.

77- "De ki: Yalvarmanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?"

Yani sizi alıp ta ne yapacak. Bir rivayete göre size aldı­rış etmez demektir. Deniliyor ki: Abetu'-Şeye: Onu hazır­ladım demektir. Züheyr şöyle demiş:

"Ona yumuşaklığı hazırladın yaptın ve başkasına ikram ettin ve ondan yüz çevirdin ve o onu vurup helak eder."1

Ayette geçen duadan maksat Allah'a olan yöneliş ve itaatir. El-Kutbi manasının şöyle olduğunu söylemiş:

"O'ndan başkasına yalvarıp yakarmasanız, Allah size azap niye yapsın ki."[21]

"Ey inkarcılar! Size bildirdiklerini kesin kes yalanla-saydımz."

Birinci kavle göre: Yani bana itaat etmekte kusur etsey-diniz.

"Onun için azap yakanızı bırakmayacaktır."

Yani mutlak surette sizin için hazırlanmış olan azap si­zi bulacaktır (Azaben Lazimen).

Huzeli de şiirinde lizam kelimesini bu anlamda kullan­mıştır:

"Ya o ikisi, karşılaştıkları gerekli ve lazım gördükleri gü­nün azabından kurtulacaklar ki o azapala karşılaşmaları gereklidir."[22]

 



[1] İbni Abbas'tan nakledildiğine göre Furkan Suresi Mekke'de na­zil olmuştur.

[2] Beyit Divan'ında s: 50'de.

[3] İbni Manzur; tbtereke'l-Kavmu fi'l kıtali ifadesine şöyle demiş; Savaş için millet saf bağladı ve halka ve guruplar halinde savaştı. Bu du­ruma el-Benıkau vel-Burakau denilir. El-berakau harpteki sebattır. el-Bu-rakau ise savaş meydanıdır. Lisanu'1-Arap. madde. Bereke: 10/398.

[4] Hüseyin'in oğlu ve Ali'nin torunudur. Cafer Sadık, Zühri, Şu­be ve babasından rivayet etmiştir. Zeydiyye mezhebi ona nisbet edi-lir.Vasıl b. Ata'nın yanında okumuştur. Hişam b. Abdulmelik'e karşı çık­mış. H. 123'te öldürülüp asılmıştır. Şöyle diyordu: "Ali, Ebubekir'den ve diğer sahabilerden daha faziletliydi. Ancak görülen bazı maslahatlardan dolayı ve fitnenin teskin edilmesi ve halkın kalplerinin mutmain oedil-mesi için dini kaide gereği sahabeler hilafeti Ebubekir'e verdiler.

[5] İbni Ebu Hatem Yahya b. Esed'ten naklefmiştir. Durru'1-Men-sur: 6/240.

[6] Kurtubi Tefsiri: 13/11; İrab selasine sure s: 23; Onun divanı, s: 36; Ravdu'1-Enf 4/10:5; Birincisi Mecazu'I-Kur'an: 2/73'de. Emali'l~Ka-li: 2/213. İkincisi M^cazu'l-Kur'an: 2/71.

[7] Beyit Raube b. Accac'mdır. Lisan mad. Heden. El-Ayn: 4/26; Eddat İbni Enbarİ: 1S5. Haban: Ahmaktır.

[8] Beyit, Sibeveyh'in Şevahidlerİndendir. 1/472, Muktadab: 2/346 Şerhu'l-kafiye. İbn-i Malik: 1/483. Eğani: 8/28. İkinci kısmında illa şeddeyle ve hemzenin fethasıyla enni rivayet edilir.

[9] Beyit Ebu Zueyb Huzeli'nindir. Beyit Huzeli'lerin Dİvan'ımn jerhi: 1/143; İkincisi Kurtubi tefsiri: 13/19; Meani'l-Kur'an Ferra: 2/265; Mecazu'l-Kur'an: 2/73. Vüsat: Vasiyettir. Nabili: Usta ve şereflidir.

[10] Katade; Kişi sıkıştığı anlarda bunu söylerdi.

[11] İbni Cerir: 19/8; İbni Muıızir ve İbnu Murdeveyh'in İbni Ab-bas'tan naklettiklerine göre Ubey b. Halef Rasulullah ile bazen mukabe­lede bulununca Akabe b. Ebu Muit onu ikaz ediyordu.

[12] Beyit, onun divanında sh: 77'de, Tefsiri Kurtubi: 13/33; Neh-has'ın Muallakat şerhinde: 1/105.

[13] Ğareru't-Tibyan s: 120.

[14] Divan Züheyir: 75, Tefsiri Kurtubi: 13/65, Mecazu'l-Kur'an: 2/80, Meani'l-Ferra: 2/271, Taberi Tefsiri: 19/19, İştikak İbn Dureyd: 127.

[15] Söyleyeni belli değildir. Bermeklilere ait olduğu söylenir. Sar-' hul Uyun shf: 254. Ondan sonra: "Velakin bu asrm suruflan tekrar dö­necekler."

[16] Bişr b. Ebu Hazım'mdfr. Mecazu'l-Kur'an: 2/80; Tefsiru'l-Taberi: 16/21; İktidab: 3/6. Onun Divanı: 206.

[17] Bu beyit Bişr b. Ebu Hazım'ındır. Ihtiyareyn shf: 619; Mafda-liyat shf: 337 ve Divanı, shf: 206.

[18] Ebu Hatem ve İbnİ Murdeveyh'in Ebu Hureyre'den naklettik­leri bir hadis şöyledir:

"Kıyamette bazı insanlar çok günah işlemiş olarak gelirler."

"Kim onlar ey Rasulullah" denildiği zaman o da:

"İşte onlar Allah'ın günahlarım iyiliğe çevirdiği kişilerdir" diye­cektir. Ahmet, Müslim ve Tirmizi'nin Ebu Zer'den çıkardıkları hadiste Rasulalah (s.a.v.) şöyle dedi:

Kıyamette kişi getirilir ve ona şöyle denilir:

"Onun küçük günahlarını getirin ortaya koyun ve getirilir onun küçük günahları sunulur ve atılır. Onun büyük günahları da ondan uzaklaştırılır ona denilir ki:

"Sen falanca günler şöyle şöyle yaptın şunları işledin ve o da hepsini ikrar edip inkar etmez o sırada kendisi büyük günahlarının beklentisi içindeyken şöyle denilir:

"Yaptığı her kötülüğün karşılığında ona bir iyilik verin."

Müsned: 5/157; Müslim shf: 190 ve Tirmizi: 2599'da da buna ben­zer bir hadis vardır.

[19] Berrak, pürüzsüz ve yumuşaktır.

[20] Nevahike kavli için denilir ki: Nehektunnakete halben enheku-ha: Devenin sütünü sağa sağa memesinde bir şey bırakmayıp eksiltmek­tir.

[21] Kurtubi tefsiri: 13/86; Mecazu'I-Kur'an: 2/82; Tahkikçi han­gi Huzeli'ye ail olduğunu beyan etmemiş. Huzeli'lerin divanı: 1/102; Taberi. Tefsiri.: 19/23.

[22] Tevil Müşkili'l-Kur'an'a bak sh. 438. 140

Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları: 2/130-140.