4-
"Firavn toprağında gerçekten azmış, halkını parça parça etmişti."
Ayette geçen
"Şiyaen" fırkalar manasmdadır. Yani beni İsrail'i fırkalara ayrmış
ve kendi halkından olan Kibti'le-re köle yapmıştır.
5- "Biz Iutufta bulunmak istyorduk."
Buradaki vav vavı
haliyedir.Yani Firavun, aynı hal veya zamanda her ne yapmak murat etmişse
bizim muradımız \ onunnkinin
zıddmadır.
7-
"Musa mn anasına...bildirdik.."
Ayette geçen ve
Evhayna ilham[1] etmek manasindadir. Bir
rivayete göre bu olay rüya halinde olmuştur.
"Kendisine zarar
geleceğinden endişelendiğinde"
Yani komşularının
Musa'nın sesini duyacaklarından korktuğunda. Çünkü Musa (a.s) katliamların
olduğu sene, Harun (a.s) da istihya yılında doğduğu naklediliyor. O zamanlarda
beni israilliler katliamlarla helak olmakla başba-şa kaldıklarında, Kıbtiler
şöyle demişler:
Bunların yaşlıları
ölümle, gençleri de katliam ile helak oldular, geriye kalanlarım da kendimize
köle ve hizmetçi edinelim. Bu ayette iki haber, iki emir, iki yasak ve iki de
müjde vardır[2]. Esmai'nin anlattığına
göre bir cariyenin ağlayarak şöyle dediğini duydum demiş:
"Bütün
günahlarımdan ötürü Allah'tan istiğfar diliyorum. Zira ben haksız yere bir
insan öldürdüm. Dalışında ceylan gibi yumuşaktı o, gece yarılandı henüz
ona^gitmedim."
Esmai ben ona dedim
ki:
"Allah belanı
versin ne de güzel fesahatin varmış: Bana şu ayetin üzerine benimkine
geleceğinden endişelendiğinde onu denize bırakiver, hiç korkup kaygılanma.
Çünkü biz onu tekrar sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız
diye bildirdik.[3]
8-
"Nihayet Firavn ailesi onu yitik olarak buldu"
Ayette geçen "Fel
tekatehu" aniden bulmak veya aniden onu almak manasındadır.
Raciz şöyle dedi:
"Aniden bir su
kaynağı buldum. Çünkü onu o kadar çok aradım ki hiç bir yerde bulamadım ve karşılaşmadım."[4]
10-
"Musa'nın anasının yüreği bomboş kahverdi" Yani sadece Musa'yı
düşünebiliyordu. Bir rivayete göre; Musa'yı bile düşünemiyordu çünkü Allahu
Teaia onu da ona unutturmuştu. Zira anasının kalbini sebat, sabır ve direnç
ile o kadar sağlamlaştırmıştı ki bu hal ona biricik oğlunu da unutturmuştu.
"Eğer biz
inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi
meydana çıkaracaktı."
Yani Musa'yı tabuta
veya tahtadan bir sandığın içine koyup denize attığında, onu dalgalar arasına
karışıp adeta boğuşur vaziyette gördüğü zaman neredeyse imdat diye yüksek bir
sesle bağıracaktı.
11-
"Annesi Musa'nın ablasına "onun izini takip et" dedi"
Yani sandığın peşinden
git ki akıbetinin ne olacağını Öğrenesin.
"O'da onlar
farkına varmadan uzaktan kardeşini gözetledi."
Sanki ondan hiç haberi
yokçasına ve bilmiyorcasma onu uzaktan seyr edip gidiyordu. el-Cunub ve
el-Cenabetu burada uzaklık manasındadır.
Şair de şiirinde cunub
kelimesini bu anlamda kullanmıştır.
"Başımıza gelen
kötü durum ve uzun süredir üzerimize çöken fakirlik, yakınımızda olan veya
uzakta olan komşular fakir komşular için deveye zulmedip onun yavrusunu boğazladım."[5]
Yani onlar için deveye
zulmettim ve yavrusunu kestim.
12-
"Biz daha önce onun süt analarının sütünü kabulüne müsaade etmedik"
Ayeteki haramdan kasıt
sadece bir menden ibarettir, şe-rileşmiş herhangi bir hüküm falan değildir ve
annesine ulaşana kadar olan bir durumdur.
Îmriu'1-Kays da
şiirinde haram kelimesini men manasında kullanmıştır.
"Üzerime geldi beni
yere yatırmak istedi ben de ona dedim ki; Dur uzaklaş benden, ben mecnun
biriyim sana haramım, yaklaşamam sana."[6]
"Daha önce"
Yani Musa' mn
kızkardeşinin gelişinden önce. Allahu Te-ala'nın Nebisine olan bir lütfudur ki,
Musa'yı, düşmanının kefaletinde ve terbiyesi altında düşmanını ona hizmet
ettirdi. O düşman ki, sadece Musa için soykırımı yapıyordu..
14- "Musa yiğitlik çağına erip
olgunlaşinça." Ayette geçen "Eşudde" kelimesinin müfred lafzı
yoktur.
Bİr rivayete göre
Müfred lafzı "Şİddetun" dur. Ni'metun ve En'ame de olduğu
gibi,veyahut ta "Şedde" dir. Fels ve Ef-Ius'ta olduğu gibi veyahut ta
"Şİddun" dur ve Vidyun[7] ve
cemine de Evuddun dedikleri gibi.
"Yiğit
olunca."
Artık büyüyüp gençlik
çağına erince.
15-
"Musa ahalisinin habersiz olduğu bir sırada şehre girdi."
Öğlen ile ikindi vakti
arasında olan kaylule zamanında,
"Musa da ötekine
bir yumruk indiriverdi."
Avuç içiyle bütün
kuvvetiyle onu itti.
"Onun ölümüne
sebeb oldu."
Ayette geçen "Fe
kada aleyhi" den kasıt onu öldürdü demektir.
"Bu, şeytan
işidir dedi."
Zira gazablanmak veya
kızmak şeytanın nafhalanndandır.
18-
"Birde ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse, feryad ederek yine
ondan imdat istiyor."
Yani Musa'nın
kendisini kurtardığı İsrail'li tekrar ondan ikinci kez imdat istiyor bir başka
kıbtiye karşı Musa bu kez ona şöyle cevap verir:
"Sen besbelli bir
azgınsın."
Yani Kıbtiye sen
azgınsın der. İsrail'li de ona yapılan bir yardım zannederek, Musa'ya şöyle
der.
19- "Musa ikisininde düşmanı olan adamı
yakalamak isteğince, o adam dedi ki: Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi
banadamı kıymak istiyorsun?"
Bunu duyan Kibti bunun
dünkü maktulün katili olduğumu anlar ve onu jurnallemeye başlar.
20-
"Şehrin öbür ucundan bir adam geldi ve söyledi: Ey Musa! İleri gelenler
seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar."
Yani seni Öldürmek
için istişare ediyorlar. Bir rivayete döre; Musa'yı öldürmeleri için
birbirlerine emir veriyorlar.
23-
"Musa, Medyen suyuna varınca orada sulayan birçok insan buldu. Onların
gerisinde geri çeken iki kadın gördü."
Ayette geçen
"Tezudani"den kasıt geride duran manasın-daki "Tetrudani"
demektir. Bir rivayete göre; sürülerini su içmekten alıkoyup men ediyorlardı ve
onları bir araya toplayıp bırakmıyorlardı.
"Kafiyelerin
kapılarında geceliyorum, oradan vahşilerin sızmasını engelleyip uzaklaştırarak
geride duruyor gibiyim."[8]
"Onlara
"derdiniz nedir?" dedi: Şöyle cevap verdiler: çobanlar sulayıp
çekilmeden biz sulamayız; babamız da çok yaşlıdır."
Ayette geçen
"Yusdire" kelimesi çekilip gitme manasm-dadır. Yusdire kelimesi,
Yasdire kelimesiyle yakın ve eşanlamlı bir kelimedir. Çünkü çobanların
gitmesine" Sadeni" denilmesi halinde, çekilip gitmelerine de meçhul
bir sigay-la "Usdiru" denilir. Zaten çekilip gitmeleri, gittiler
demektir. Sigaları şöyledir: "Usdiru, Sadem". Ancak
"Yusdirer-ru-atu"daki mef ul mahzuftur tıpkı "La neski"
dekinin mahzuf olduğu gibi.
27-
"Şuayb dedi ki; bana sekiz yit çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini
sana nikahlamak istiyorum."
Bu nikah olayında her
nekadar mehir kızın da olsa her halükarda çocuğun malı ve kendisi izafi olarak
babaya aittir. Ve hakeza kiziri mehrinîn bağlanması babasına aittir her ne
kadar kızı bu durum karşısında sukut te etmiş olsa.
29-
"Tur tarafından bir ateş gördü. Ailesine siz burada bekleyin; ben bir
ateş gördüm belki oradan size bir haber yahut ısınmanız için bir ateş parçası
getiririm
dedi."
Ayette geçen
"Cezvenin" kıt'a parça anlamındadır. Mesela (cezevtu'ş-şey'e) onun
bir parçası demektir.
Şair de şiirinde
Cezevtu kelimesini bu anlamda kullanmıştır:
"Ateşten çok
büyük şiddetli bir şule üzerine attı, öyle ki
onun alevleri ve
harareti yüksekti."[9]
Bir rivayete göre
"cezvenin" başında ateş parçası olan tahta veya odun parçasıdır. Ve
İbnu Mukbil de bu anlamda
kulanmıştır:
"Leyla'nın
havaüplan, gece boyunca Leyla için, kırılmayan ve işe yarayan ve meşale olan
odun parçası arayarak geceldüer."[10]
32-
"Korkudan kollarını kendine çek"
Yani ellerini göğsüne
koy ki Allah sendeki o korkuyu gidersin. Bir rivayete göre bu ifade onun
teskin ve kararlılığı içindir. Mesela birine şöyle denilmesi gibidir; gel
biraz dur da nefesin çıksın, üzerindeki korkunun eseri biraz kay-bolsun. Zira
korkanın vücudunun titremesi ve kalbinin ürpertisi tabii bir haldir.
"Gönlüme kalbi ne
de ki, eğer sana korku ve titremeden sıyrılıp kurtulursati; at o korkuyu, zira
korkunun çoğu batıldır."[11]
Er-Rehb kelimesinin
birçok iügat çeşitleri vardır:
1- Er-rehbu
ver-ruhbu. Tıpkı da'fun ve du'fu gibi.
2- Er-Ruhubu
ver-Rehbu. Tıpkı'buhl ve bahel gibi.
3- Er-Rehibu
ver-Rihbu. Tıpkı maizun ve mi'zun gibi. Er-Reheb kelimesi diğer iki asıla
rağmen daha uygundur ve kuvvetlidir.
34-
"O'nu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte
gönder."
Ayette geçen
"Rid'en"[12] avn,
yardım, destek manasın-dadir. Müslim b. Curidub'a göre "Rid'en"
ziyade manasm-dadır.
"Dolu dizgin
keskin yürüyüşlü bir at görürsün ve onu dizginlemediğin zaman ona hakim
olamazsın ve tek hat üzerine gider dizleri katı ve sert eğilmeyen hurma
dallarına benzer ki her adım atlayışı on zira üzerindedir."[13]
Bu kıssaların tekrar
edilmesindeki hikmetler şunlandır:
1- Vaazların
sürekli tekrar edilmesi gerekir ki; insanın tabiatında karar kılsın.
2-
Benzerinin getirilmesi bakımından bir meydan okuyuş vardır ve her nekadar bu
kıssaların bazılarını tekrar etmekle de olsa.
3- Peygambere teselli verme, kafirlere de,
halden hale hasret çektirerek aciz bırakma vb şeyler vardır.
4- Arapların şe'nindendir ki; muhtelif yerlerde
meramının İyi anlaşılması için talakatı lisan ile konuşarak bir manayı
çeşitli lafızlarla ifade eder, işte bu yönüyle diğer dillerden ayrıcalığı
vardır.
Sen şairlerin; ceylan
ve yabani sığır yavrularının güzellik ve sıfatlarını ayrıca bütün
özelliklerini ayrı İfade ve ibarelerle, makul akıcı bir uslub ile dile getirip
inci taneleri gibi dizip getirdiklerini görmüyor musun?
Hiç görmedin mi
İmriu'1-Kays ile Ady arasında fark var mıdır?
İmriu'l-Kays:
"Gözlerini,
ceylan yavrusu gözlerine benzetmekten sakındırıyorsun ve açığa çıkıp
görünmesini gizliyorsun."[14]
Ady:
"Sanki sevgilinin
hor gözleri, yabani sığır yavrusunun gözlerinin iriliği gibi onu
belirginleştiriyor."[15]
Bu mısrada muhtelif
güzel ibareler ve şık beraber amaçları aynıdır, ifadeleri son derece
mükemmeldir, her biri ayrı ayrı şekillerde teşbihini aynı şey için
getirmiştir, biri yaban sığırının gözüyle diğeri de ceylan yavrusunun gözüyle
meramım ifade etmiş halbuki ceylanın gözleri aynıdır hiç değişmez ve her ne
kadar renk ve tabiatları değişse de göz renkleri sabittir.
41-
"Onları ateşe çağıran öncüler kıldık."
Burada mana vasıfla
ifade edilmiştir. Mesela ben onu kötü adam kıldım gibi. Bir rivayete göre; bu
haşr'dan sonra kafirler cehenneme atılırken hasıl olacaktır. Burada kafirler
ateşe sürüklenip atılmakla, atılanların öncüleri veya önderleri yapılmış gibi
bir anlam vardır ve bu halleriyle sanki diğer arkadaşlarına çağrıda bulunup
rehberlik ediyorlarmış gibi bir anlam vardır. Yani ateşe ilk atıldıklarından
dolayı imam diye nitelendirilmişlerdir. Cubeyha el-Eşcai şöyle demiş:
"Recep gecesi
sağılmak için çağrıldığında göğüslerinden iri yağmurun düşüpü aktığı o bir süt
akar onun memeleri sağa sola sallanarak göbeğine vurur şekilde iki süt
sağıcının önüne gelir."[16]
42-
"Onlar, kıyamet gününde de kötülenmişler arasındadır."
Ayette geçen
"Mukbihin" kızılmış, buğz edilmiş mana-sındadır. Bir rivayete göre;
yüzlerinin kapkra bir şekle so-kulmalariyla ve gözlerinin masmavi
yapılmalarıyla buğz edilmiş veya kızılmış olurlar. Mesela birine şöyle denildiği
gibi; Allah onu kahr etsin ve kahretti de.
47- "Bizzat kendi yaptıklarından dolayı
başlarına bir musibet geldiğinde."
Ayetin takdiri cevabı
şöyledir: "Lema erselna rasulen" yani bize peygamber göndermedi,
gönderseydi böyle olmazdı manasındadir.
48- "Peki daha önce Musa'ya verileni de
inkar etmemişler miydi? Birbirini destekleyen iki sihirdir demişlerdi."[17]
Bunlardan kasıt ta;
Muhammed ve Musa (a.s.)'dir. İşte bütün bunlardan ötürü Mekke'liler Medine Yahudilerine
elçi gönderdiklerinde, Muhamnied'i mi (a.s.) sıfatıyla bildirdiler ve kendi
kitaplarından (Tevrat'tan) onun gönderilişinin zamanının geldiğini onlara haber
verdiler.
61- "Ve
sonra kıyamet gününde huzurumuza getirilenler arasında bulunan kimse gibi
midir?"
Ayette geçen
Muhdarin'den kasıt endişe ve sıkıntıda olanlardır. Bir rivayete göre; ceza için
getirilenler veya ateşe getirilenlerdir.
76-
"Biz ona öyle hazineler vermiştik ki »anahtarlarını güçlü ve kuvvetli bir
topluluk zor taşırdı."
Ağırlıklarından
dolayı. Mesela meylettiği zaman "Nae" denilir. En-nev'u da bu
kabilden bir mana ifade eder; ki buda batmaya yüz tutan bir yıldızdır.
Huzeli de şiirinde
"Nev" kelimesini meyletmek manasında kullanmıştır:
"Ümitsizlik günü
size geldiğinde ve yakınlaştığında onu uyarmadınız ki korunsun.
Onu gördüğüm zaman
savaşın perdesini kaldırdım ve boynu bir tarafa meyledip duruyor."[18]
Ebu Ubeyde'ye göre bu
Maklub babindandır. Yani (el-Usbetu le tenuu bil mefatih)[19].Yani
(tenhedu biha saki-Ien).
Halil'in de
"Nev" hakkındaki görüşü böyledir. "Ez-Zec-cac'm görüşüne göre.
En-nev yıldız düşmesiyle beraber yağan yağmurun ismidir. Çünkü yıldızın
düşmesiyle beraber yağmur yağar. Bu böyle sabit olduğu zaman, arapların
kelamında maklub çok demektir.
Hatie şöyle demiş:
"Hakirlîkten
korktuğu zaman kafile onu zorla tutmuş-ff
tur."[20]
Yani ayağını tuttu ve
kalbedilmiştir. Başkası da şöyle demiş;
"Dediğin şey
hükümdür. Tıpkı recmin zinanın hükmü olduğu gibi."[21]
Buays şöyle demiş:
"Hunsa bizimle
ilişkisini kesti cimrilikten Öte bir cimrilikle cimrilik yaptı."[22]
"Şüphesiz Allah
şımarıkları sevmez." Ayette geçen "Ferihin" şımarık ve gururlu
manasındadir. Hudbe b. Eşram de şiirinde bu manada kullanmıştır: "Zaman
beni mutlu etse de sevinmem değişken şüphelerine de üzülmem. Beni bırakan
şerri temenni etmem, ne zaman ki buna şerr musallat ta olsa ondan geri
durmam."[23]
79-
"Derken Karun ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı."
Bir merasimde alaca
bir katırın üstünde ve erguvan renginde bir elbise içinde ve altın işlemeli
oturaklarda oturarak teenniyle kavminin arasına çıkıvermiş.
81-
"Nihayet Karun'u sarayı ile yerin dibine geçirdik."
Karun'u ihtişam içinde
gören Musa (a.s.), ey yer onu al ve yut der ve Karun, Musa'nın (a.s.)
amcazadesidir. Bundan dolayı Beni İsrail şöyle demiş:
"Musa onu helak
etti ki ona varis olsun ve sarayı ve malını kaybetti yerin dibine
batırdı."
82-
"Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı çokta verir az da
verir."
Bir rivayete göre
ayette geçen "Vey" kelimesi mef uldur ve bir isimdir fiil de onunla
isimlendirilmiştir. Ayette geçen "Vey kenne" a'cebe; yani acip kaldı
manasındadır. Böyle taaccüp İfade ettikten sonra şöyle başlamıştır:
"Kennellahe
yebsutu'r-rizka." Bir rivayete göre o, "Vey ke"dir manası
görmedin mi? ve bilmedin mi? veya manası veyha veya veyleke'dir. Bunların
hepsinden kasıt ta ten-bih'tir. Zeyd b. Amr b. Nufeyl ise (vey) harfini ayrı
olarak
zikretmiş:
"Malım azaldığı
zaman benden boşanmayı istediler bununla bana kötülük ettiler. Görmüyormusun
malı olanlar sevilir ve kim ki fakirleşirse sıkıntıyla yaşar."[24]
Antere de veyke
hususunda şöyle demiş:
"Nefsim iyileşti
ve hastalığım atlıların dediği tedavi etti, bilmiyor musun Antere
Öndedir?"[25]
Tek lafzın tevcihinde
bu kelimenin benzerini iki surete çevireni Îmriu'l-Kays'ın şiirinde görüyoruz.
"Keskin kılmç
dürtüşle dürteriz ve mahareti üzerine iki oku emrine verdi."[26]
Yani emine verdi.
Onlar da ustada olan iki oktur. Bu da okçudan bir şey sahibine sunuyor o da,
onu düşünüyor sonra ona veriyor, bazısı şu tarafa bazısı da bu tarafa düşüyor.
Bir başka rivayette (kerre kelemini alanabil) ona at at dediğin gibidir.
Birinci rivayetten murat: İki vuruşun değişikliğidir. İkincisinden murat sürat
ve aceledir.
Esmai de, Muşakkab'm
beytini söylüyor:
"Ey Fatima, sen
zahir olmadan bana tattır senden istediğimi menetmen açığa vurman
gibidir."[27]
İbnu'l-Arabi de demiş
ki: Senden istediğimi menetmen açığa çıkar.[28]
Ebu Zeyd, şairin
kavlinde şöyle diyor:
"Yoğun karanlığın
olduğu bir gecede çok sayıda askerle etrafımızı sarmış ve gizlenerek burnu ona
yol gösteriyordu. Biz ufalmış, kırılmış hurma yaprağı üzerindeyken arkadaşım
Amr'ı gördüğümde söyledim."[29]
Sen git şüphesiz o
kurt ulumasıdır. Bazıları da diyor ki: "Avasir" Ed-Dekak'ın
sıfatıdır.
Huzeli'nin sözlü
şöyle:
"Hayır, vallahi
mahalleli, misafirimi, sessizce kötü bir şekilde çağırdılar.[30]
Ondan gelen rivayete
göre: Şüphesiz o, misafiri çağırdı. Başka bir rivayete göre: Şüphesiz o,
misafiri me eziyet et-meyindir. Bu beyitlerin benzerleri de vardır. Şu an ise
onlardan bir kısmını burada topladık ve tefsire dönüyoruz.
85- Kur'an'ı
sana farz kılan Allah, elbette seni dönülecek yere döndürecektir."
Yani onun (Ferazi veya
hükümlerini) senin lisanının üzerine inzal etti. Bir rivayete göre onun tebliğ
edilmesini sana hamletti.
"Seni dönülecek
yere döndürecektir."
Dönülecek yer
Mekke'dir. Rasulullah (s.a.v.) yolda yorgun bir şekilde Mekke'nin hasret ve
özlemini çektiği hüzünlü ve meşakkatli bir haldeyken Cuhfe'ye ulaşmıştı, bu ayette
burada nazil olmuştur.
86-
"Sen bu kitabın sana vahy olunacağını ummuyordun. Bu ancak Rabbinden bir
rahmettir."
Ayette geçen
"İlla" lakin manasındadır. Buna göre cümle şöyledir; lakin rahmeten.
88-
"O'nun zatından başka her şey helak olacaktır."
Ayette geçen
"îlla vechehu"dan kasıt yani (İlla mauride bini vechehu).[31] Yani
Allah'ın zatının müstesna kıldığı şeyler helak olmayacaktır. Bir rivayete göre
bazı alimler "Vechuş-şey'e"yi nefis veya zat üzerine hamletmişlerdir
ve Ahmer b. Cendel'in şu şiirdeki sözünü misal getirmişlerdir:
"Biz iki mızrağı
bir dürtüşle dürttük. Sen onun yüzünü ondan çevirip amade kıldın ve
doğrulttun."[32]
[1] Bu kavli İbni Ebu hatem İbni Abbas' tan çıkarmıştır.
Katade-'den nakledildiğine göre de bu, Allah'tan gelip onun kalbine atılan bir
vahydir ve bu nübüvvet vahyi değildir.
[2] iki emir; Musa'yı emzir ve denize at, iki haber; eğer
korkarsan ve vahyettik ve iki müjdeyse; onu sana geri getireceğiz ve peygamber
yapacağız ve son iki yasak veya nehy ise korkma ve üzülmedir.
[3] İki beyitkıssayla birlikte Tefsiri Kurtubi: 13/252.
Divanu'1-me-ani: 1/316. Tefsiri Maverdi: 3/217.
[4] Ricz, Ebu Necm'e nisbet ediliyor. Divanı: 56,
Nikadetu'I-Ese-di'ye de nisbet ediliyor. Beni Mazin'den biri olduğu da
söyleniyor. Lisan madde: Lakate. El-Muşevvefu'1-Muallim: 2/701, Birinci kısım
Tefsiri Kurtubi: 13/252'dedir.
[5] Bu beyit elvasata'dadır Mütenebbi ile muhalifleri
arasında geçmiştir, shf. 419. uzlimet naketeden kasıt, sebebsiz yere deveyi
kesmesi-dir.
[6] Divanı shf. 157. Muğni lebib shf. 892. Tezkiret Nuhat
shf. 13. Tahkikçi Dr. Afif Abdurrahman nisbetini bilememiştir.
[7] El-Vidy: Muhib veya çok sevendir. 162
[8] Beyit, Eğani'de: 1 J/123. Lisan mad. Bevebe.
Tefsiru'l-Kurtu-bi: 13/268. Şair kapılan kafiyeler için müstear olarak
kullanmış. Şerh Ma-kamatu'l-Hariri: 1/72; Mecazu'l-Kur'an: 2/101.
[9] Tefsiri Kurhıbi: 13/281; Nisbetsizdir. Bahru'l-Muhit:
7/103.
[10] Esas Belağa shf: 55. Mecazu'l- Kuran: 2/103; Tefsiri
Kurtubi: 13/281; Şevahid izah shf: 449; Tefsiri Taberi.: 20/41; Divanı shf: 91.
[11] Beyit 15 rakamıyla geçmişti. Yine Tezkiret ves
Sadiye'de de vardır sh. 221.
[12] Müslim b. Cündub Ebu Abdullah Huzeli mevlahum
el-Mede-ni el-Kas'tır. Meşhur tabiidir. Abdullah b. Ayyaş'a sundu, ona da Nafı
sundu. Deniliyor ki, Ebu Hereyic ve Hakim b. Hizam'dan rivayet etmiştir.
Müslim b. Cundub Ömer b. Abdulaziz'i yetiştirdi ve aynı zamanda asrının
fasihlerindendi. Zehebi şöyle demiş: Onun dilinde herhangi bir sürçme ve yara
görmedim. H. 110'da vefat etmiştir. Gayetu'n-Nİhaye: 2/297.
[13] İki beyit te divanında: 46. İkincisi
Tefsiru'l-Kurtubi: 13/186; Beyan vet Tebyin: 3/48; Hazanetu'1-Edeb: 1/15;
Bağdadi bunu, Utbe b. Mirdas'a nisbet etmiş: O, Uteybe b. Mirdas'tir. Doğrusu
ise Hatem'in olmasıdır.
[14] Beyit Muallakat'mdandır Dİvan'ındadır shf: 115; Şerh
Mulla-katNuhas: 1/22.
[15] Ady b. Ruka'nmdır. el-Lisan mad; ceseme. Şerh Makamat
Hariri: 1/11; Eğani: 8/172.
[16] İki beyit te onun Mafdaliyat kasidesİndendir.
Mafdaliyat: 168; Hayavan: 5/492. Usiyet: Süt sağılmak için çağrılması.
Es-Sifalan: Memelerin sağa sola göbeğine doğru vurması, sallanmasıdır.
El-Mubiddu: Büyüklüğünden iki ayak arasım kapiamasıdır. Mukavİh: Mtığaiibtir.
Murat olunan yürüdüğü zaman memeleri ayaklarına değer.
[17] (Shranı tezahera) şeklindeki kıraat; Asım. Hamza.
Kf^ai ve Halefe aittir diğerleri ise (Sahirani) şekiindedir kiraatîarı.
[18] Beyit Huzeyfe b. Enes Huzeli'nİndir. Şerh Dîvan Huzeliyin:
2/558. Ala Siğvin: Meyi üzerine. Bu kelime dal ile de rivayet edilir. Yani
mahtutede (sığın) yerine (siğr) gelmiş hatadır.
[19] Mecazu'l-Kur'an: 2/110.
[20] Divanı sh. 100; Tefsiru'l-Kurtubi: 14/84; Tevil
Müşkili'l-Kur'an: 194; Nakdu'ş-Şiir: 209.
[21] Beyit Nabiğetu'I-Cadi'nindir, Mecazu'l-Kur'an: 1/378;
Tefsiru'l-Kurtubi: 10/253. Lisan mad. zana. İnsaf: 165.
[22] Lisan mad. Cezeme ve mad. danne. Hesais: 2/202;
Mesailu'I-Halebiyat: 198; Eddat İbni Enbari; 84; Hazanetu'1-Edeb: 10/16.
[23] Şi'ruş-Şuara shf: 464; Hamasat basr: f/114, El-Kamı:
12/304; Tefsiri Kurtubi: 13/313; Tashihçi nisbet etmemiş. Mecazu'l-Kur'an:
2/1.11.
[24] Mecazu'l-Kur'an: 2/112; Tefsiru'l-Taberi: 20-70;
Tefsiru'KKur-tubi: 13/318; Hazenetu'1-Edeb: 6/410. İkincisi ise
Meani'l-Ferra'da: 2/312..
[25] Beyit onun Muallak at 'ındadır. Divan'ı: 30, Şerh
Muallakat En-Nuhas: 2/45, Kurtubi Tefsiri: 13/319, Meani'l-Ferra: 2/312,
Tefsiri Taberi: 20/121.
[26] Divanı: 34; Lisan mad. nebele. Mecalis Saleb: 143;
İbbi Sey-yid şöyle demiş: Bazı itim ehli Caube'den rivayet ederek şöyle dedi:
"Ona tmriu'l-Kays'ın kavli hakkında sorduk: "Netanuhum" O da
dedi ki:
"Babam babasından
anlatıp dedi ki:
"Beni Darim'deyken halam bana anlatıl dedi ki:
"İmriu'l-Kays'tan
sordum, o da Alkame b. Ubde'yle beraber şarap içiyordu, bunun manası nedir
dedim,
"Kerrek lieminin ala nabili) O da dedi ki: Okçuya uğradım ve onun
sahibi okun tüylerine yönelmişti Önde ve arkadan tüyler yapıştırıyordu. Ondan
daha süratli ve iyisini görmedim, İşte bu cümle de bu ifadeye benzetilmiştir.
[27] Onun Mafdaliyat'ındandır. Kaside'nin başıdır.
Emali'l-Yezidi: lllî'Mafdaliyat: 288; Hazanetu'1-Edeb: 1/267.
[28] Bu rivayet Şiru'ş-Şuara'dadır. Sh. 250.
[29] İki beyit te Hasais'tedir. 3/89. Havasu'd-dekak ile
gayret eden kafileleri kastediyor.
[30] Beyit Mutennahhil Huzeli'nindir. Şerh
Eşaru'l-Huzeliyin: 3/1269. Lisan mad: alete. Garibu'l-Hadis Hattabi: 1/458;
El-İlat: Kötü ha- ■ tirlayıştir.
[31] El-Lekani
Cevhere'sinde şöyle demiş; Ayette geçen kullu şey'in halikun, ifadesi umumdur
ama tahsisini yapmışlardır. Bazı hadis rivayetlerinde bunların tahsis edilmesi
şöyledir; yani Allah'ın emriyle bunlar helak olmayacaktır, Arş, Kursiyy, Nar,
Cennet, Aceb (kuyruk soku-mundaki bir özün adıdır), Ruhlar, Levhu'l-Mahfuz ve
Kalem'dir. Bazı rivayetlerde de Şehitler ve Huru'l-Aynlar yer almaktadır.
Bunlara göre ayet (Amul mahsus) kabilindendir.
[32] Emali'l-Murteda: 1/592; Ahmed b. Cendel'e aittir,
hatadır ve Ahmer, Selame b. Cendel'in kardeşidir.
Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları:
2/159-172.