1- "Ey
nebi Allah'tan kork,'kafir ve münafıklara uyma."
Yani takvanı çoğalt.
Bir rivayete göre devam ettir mana-smdadır. Kafirlere uymadan kasıt şudur; Bu
şuna binaen söylenmiştir; Sakif kabilesinden bir gurup, Rasulullah'tan bir yıl
"Menat" putlarına uymasını istemeleri üzerine gelmiştir.
4-
"Allah, bir adamın içinde iki kalp yaratmadı." Ayette geçen kalpten
maksat iki itikattır. Bir rivayete göre, bu ayet şunun için nazil olmuştur;
biri gelip, benim kalbimin biri bana islamı emrediyor diğeri de alıkoyuyor dedi."[2]
Bu manada şair
Ferezdak ta şiirinde dile getiriyor: "Ey kızıl ölüm eğer ben iki canlı
olsaydım birini senden gizler hatıra olarak geri bırakırdım. Şayet biri öldüğü
zaman diğeriyle yaşardım. Nefsim onunla ömrümü devam ettirirdi.[3]
Bir başkası da aynı
şekilde dile getirmiş:
"Eğer benim iki
kalbim olsaydı, biriyle yaşardım ve birini de senin aşkına azap görmesi için
bırakırdım. Velakin korkulu bir kalple yaşıyorum ki, ne yaşam bana safî oluyor
ne ölüm bana yaklaşıyor"[4]
Bir başka şiirinde
Ferazdek ilk söylediğini çürüterek insanda iki kalbin olduğuna dair şiir dile
getirmiş:
"Her kişinin iki
nefsi vardır. Biri iyidir ve diğeri de, kişi ya cana asi olur ya da itaat
eder. Nefsin, iki nefsinden biridir. Ona şefaat edecek dostlar azaldığı zaman
diğer ortağına şefaat eder."[5]
6-
"Peygamber, müminlere kendi canlarından üstündür."
Yani birbirlerine olan
üstünlüklerinden[6] üstündür ma-nasındadır.
Bir rivayete göre Rasulullah'ın kendilerine reva gördüğü şeyler, onların
kendilerine reva gördüğü şeylerden daha üstündür.
8-
"Allah bu sözü doğrulara sadakatlerinden sormak için aldı."
Ayette geçen "li
yes'ele" den kasıt Allah'ın sormasıdır ki bu; dünya işleriyle ilgili olan
ve peygamberlere tebliğ hakkında sormasıdır.
9-
"Hani size ordular saldırmıştı da biz onlara karşı bir rüzgar ve sizin
görmediğiniz ordular göndermiştik."
Rasulullah (s.a.v),
Beni Nadir yahudilerini sürgün ettiği zaman onlar da Mekke'ye gelip bütün
gurupları bir araya toplamaya çalıştılar ve Bedir'de olanları onlara hatırlatırlar
ve sonunda Kureyş'lilerle beraber müslümanlara karşı savaşmaya karar verirler,
o zaman komutanları da Ebu Süfyan'dı. Gatafan'hların komutanı da Uyeyne b,
Hisn'di. Ve böylece müşrikler Rasulullah'a karşı yek vücut oldular. Bu arada
kaleleri olan beni Kureyza yahudilerini sürgüne göndermemişti, çünkü onlarla sulh
halindeydi. Bunun üzerine müslümanlara hendek kazmalarını emreder. Tam müşriklerin
savaş meydanında hazır olduğu bir zamanda Alla-hu Teala onların üzerine her
şeyi alt üst edip havaya uçuran ve kasıp kavuran bir fırtına gönderiverdi ve
bunun ismi "Saba" yeliydi.
10-
"Onlar hem yukarınızdan hem de aşağı tarafınızdan üzerinize yürüdükleri
zaman."
Üst taraftan yani
Necid'ten Uyeyne, alt taraftan da Ebu Süfyan komutasındaki Kureyş ordusu, bütün
süvari, yaya ve tam teçhizatla geliyorlardı.
"Gözler yalmış, yürekler
ağızlara gelmişti ve siz Allah hakkında türlü türlü şeyler
düşünüyordunuz."
Ayette geçen
"Zağet ebsar"dan kasıt; gözlerin kararsızca bir tarafa meyledip
dikilmesidir. Bir rivayete göre; "Za-ğet"ten kasıt gözlerin her şeye
bakışını menetmek ve sadece düşmana gözlerini yoğunlaştırmasıdır. Yüreklerin ağza
gelmesinden maksat ise, korku ve kalp ürpertilerinin şiddetinden hasıl olan
bir durumdur. Zira hayat, kalp atışları devam ettiği sürece devam eder.
El-Hefkan şudur;
Normalden daha fazla ve kişinin hayatını durdurabilecek derecede olan aşırı
kalp atışlarıdır. Bu durumda insan nerdeyse kalbinin asıl mekanından çıktığını
zanneder. Kalbin gırtlağa gelmesi, Zuheyr'in dediği gibidir:
"Kalp, korkudan
yukarıya çıkar, onun sahibi bundan sonra asla uyuyamaz."[7]
Bir rivayete göre
"belagat" in manası şudur; (Kadet teb-luğu) yani neredeyse çıkacaktı.
Zira kalbin yerinden çıkmasıyla zaten o kalp sahibi Ölür. Îbnu'l-Enbari bu
ifadeyi ifsat edip bozarak şöyle demiş:
"Kade" edatı
kesinlikle muzmer olmaz,[8] eğer muzmer
olması caiz olsaydı; Karne Zeydun: Zeyd kalktı cümlesi şu manaya gelirdi:
"Kade yekumu" yani nerdeyse kalkıyor. Bu şekilde "Karne
zeydun"un tevili zeyd kalkmadı, şeklinde te'vil edilmiş oldu.
Bu durumda te'vil
sahihtir ve fasit değildir. Çünkü "Ka-de" nin sayılmayacak derecede
muzmer olduğu yerler vardır. Ama muhtemel konumlara göre ve kelamın ona
delalet etmesine göre. Görmüyormusun ki, mesela sen birine şöyle dediğin zaman
(Evredtu aleyhrminel irhabi ma mate in-dehu) yani onu öyle bir korkuttum ki
neredeyse ödü patlayıp ölüyordu yani "Kade yemutu". Cerir'in kavli
de ondandır:
"Gözlerinin
bakışında bir şaşılık vardır ki bizi öldürdü. Sonra onlar öldürülenlerimizi
diriltmiyor. Kale sahiplerinin hareketsiz bırakıncaya dek yerde baygın
kaldılar. Onlar, erkan olarak Allah'ın en zayıf yaratıklarıdır."[9]
10-
"Allah hakkında türlü türlü şeyler düşünüyordunuz."
Burada elif harekenin
beyanı için gelmiştir. Şu ayetler-dede olduğu gibi:
"Er-Resula." (Ahzab:
33/66)
"Es-Sebila." (Ahzab:
33/67)
Çünkü bu ayetlerde
durulup kelimenin sonu sakin yap-lırsa kelimenin "İrab"ı belirsizliğe
girer ve gizlenir. Şiirlerin kafiyelerinde durulduğu gibi burda da durulur. Ve
aynı şekilde harekenin beyanı için şu ayetlerin sonuna da ha harfi gelmiştir:
"Ma
üyeli." (Hakka: 69/28)
Ve:
"Hisabiyeh." (Hakke: 69/26)
13-
"Onlardan bir gurup ta demişti ki; ey yesriplilcr artık sizin için
durmanın sırası değil, haydi dönün! İçlerinden bir kısmıysa, "gerçekten
evlerimiz emniyette değil" diyerek peygamberden izin istiyordu."
Bunu diyenler
"Beni Suleym" taifesiydi. Ayette gecen "Yesrib"ten kasıt
Medine'dir. Bir rivayete göre; Medine,Yesrib'in bir parçasıdır. Ayette
evlerinin avret olduğunu söyleyenler "Beni Harise" taifesidir.[10]
14-
"Eğer Medine'nin her yanından üzerlerine saldı-rılsaydı da, o zaman
savaşmaları istenseydi, şüphesiz hemen savaşa katılırlar ve evlerinde pek
eğlenmezlerdi."
Ayetteki fitneden
kasıt dinden dönmedir. Ayette geçen "Vema telebbesu biha illa
yesiren"den kasıt; yani hemen fitneye icabette bulunurlardı. Bir rivayete
göre helak olana kadar peşini bırakmazlardı.
18-
"Bize katılın."
Ayette geçen
"Helumme" nin aslı; Lumme'dir. Yani bize katılın manasındadır (Lumme
bina) Ve daha sonra üzerine tenbih için olan "Ha" dahil olmuş ve (Ha
lumme)'ye dönüşmüştür ve tahfiften dolayı elif hazf edilmiştir.
19-
"Gelselerde Size karşı pek hasistirler." Yani haber ve yardımlaşmalar
hususunda.
"Korku gidince i
sema la düşkünlük göstererek sizi sivri dilliriyle incitirler."
Yani sizi üzmek için
kelam ile, her türlü fahiş ve kötü laf sonuna kadar söylerler.
21- "En
mükemmel bir örnek vardır."
Yani yardımlaşma ve
müşareke[11] (karşılıklı bir şeyi
yapma)'de, Çünkü Rasulullah (s.a.v) Uhud harbinde yaralanana kadar savaşmıştır
ve o gün savaşta amcası ve çok yakın dost ve akrabaları öldürülmüştür.
23-
"Müminler için Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte
onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de
beklemektedir." Ayette geçen "Nahbe"den kasıt ölümdür. Bişr b.
Hazım da şiirinde Ölüm olduğunu ifade ediyor: "Hayata gözlerini yumup
yaşamını yitirdi. Her canlı ölüme çağrıldığında ona cevap verir."[12]
Bİr rivayete göre
Nahbe den kasıt; vadini yerine getirdi manasmdadır. Kab b. Malik Ensari'nin
dediği gibi:
"Tahama'da bütün
vaatleri yerine getirdik ve Hayber'de de öyle sonra kılıçlarımızı çekip
toplayarak hazır durduk. Onu muhayyer bıraktık eğer konuşsaydı, onun kesici yanlan,
haydi sakiyfe ve dersa derdi."[13]
rBir rivayete göre bu
savaşa katılma sözü verip ve bunu tasdikler mahiyette sözüne sadık olması ve
çok güzel bir oluşum veya zenginliktir. Bir rivayete göre "Kada
nahbe-hu"dan kasıt; ihtiyacını giderdi ve sevdasına ulaştı veya nail oldu
Cerir'in dediği gibi:
Tuhfe'de krallarla,
kılıçlarla vuruştuk, atlarımız bestam gecesinde vadini yerine getirmeye
koştular."[14]
25-
"Allah savaşta müminlere yetti."
Ahzab savaşında
müslümanları iyice korku sardıktan sonra, kavminin haberi olmadan Nuaym b.
Mes'ud müslü-man olup müminlerin safına katıldı. Rasulullah (s.a.v) ona yönelip
şöyle dedi;
"Sen bizim
aramızda sana söyleyeceğim şeyi yapacak tek şahıssın. Sen git müşrikleri
kandırarak bizim olduğumuz yerden uzaklaştırmaya çalış ve çünkü harp
hile-dir."[15] Bunun üzerine Nuaym çıkıp
Beni kureyzalilrjın yanma gelir ve şöyle der;
"Biz sizinle
arkadaşız ve ittifak halindeyiz." ve güyp. onlara olan sevgisini dile
getirir ve der ki:
"Bakın sizin
haberiniz olmadan Kureyş ve Gatafan'lılar sizin bölgenize hücum edecekler, eğer
fırsat ve ganimet bulurlarsa onu almaya çalışacaklar, yok eğer fırsat bulamazlarsa
sizi bu Muhammed denilen adamla yalnız bırakıp gidecekler. Malumunuzdur siz de
yalnız ona pek bir şey yapamazsınız. Siz de onların savaşmaları için Kureyş ve
Ga-tafan'lılann ileri gelenlerinden bir kaç tanesini rehin alm ve o zaman
savaşacaklarından emin olursunuz." Nuaym bunları hal ettikten sonra bu
kez Kureyş ve Gatafan'hlarm yanına gelir onlara karşı olan muhabbetini dile
getirdikten sonra şöyle der:
"Bana çok kötü
bir haber ulaştı eğer beni koruyacağınıza söz verir ve söylediğimi gizlerseniz
size ne olduğunu söylerim. Yahudiler savaşmaktan vazgeçmişler ve Muham-med'le
sizin ileri gelenlerinizden birini rehin alıp vermek üzere anlaşmaya varmışlar
ve daha sonra da sizin aleyhinize savaşmak için, Muhammed'le ittifak
edecekler." ve böylece milletin arasına bir nifak haberi yayılır gider.
Bu haber üzerine Ebu Süfyan ve Gatafan'lılar kendilerinden birer elçi, Beni
Kureyzalüara gönderip anlaşmayı bozduklarını ve bundan böyle savaşmayacaklarını
ve onlarla beraber olmadıklarını haber verirler. Muhammed'e olan her türlü
hile ve savaş sözleşmemiz bitmiştir der ve bir de onlardan bir rehin taleb
ederler. Bunun üzerine Kureyş ve Gatafan'lılar gerçekten Nuaym'in dedikleri
oldu derler ve bu kez herkes birbirini itham edip suçlamaya çalışırlar. İşte
böylece müminler Allah'ın dediği gibi "Allah'ın yardımı savaşta müminlere
yetti." şeklinde bu beladan kurtulmuş oldular.
26-
"Allah, ehli kitaptan onlara yardım edenleri kalelerinden indirdi ve
kalplerine korku düşürdü; bir kısmını öldürüyor bir kısmımda esir
alıyordunuz."
Ayette geçen
"Seyase" kaledir Katade bunu söylemiştir. Cebrail (a.s) indiği zaman,
Rasulullah (s.a.v) Zeynep b. Cahş'ın evinde başını yıkıyordu ve ona şöyle dedi:
"Allah seni
affına mazhar kılsın, melekler tam kırk gecedir henüz silahlarını
indirmediler, hadi zırhını giyin Beni Kureyza'ya doğru hücuma geç der ve ben
onların içine bir korku saldım ki onların yürüklerini patlattım ve şu an onlar
korku içindeler ve bunun üzerine Rasulullah onları muhasara altına alır ve
savaşanlarım öldürür ve eli silah tutmayan çoluk çocuklarını da esir
alır."[16]
28-
"Eğer dünya dirliğini ve süsünü istiyorsanız."
Hasan'dan
nakledildiğine göre Rasulullah'ın (s.a.v) bazı hanımlarının dünyevi bazı
İstekleri kendisinden taleb etmeleri üzerine bu ayet nazil olmuştur.[17]
30- "Ey
peygamber hanımları! Sizden kim açık bir hayasızlık yaparsa, onun azabı iki
katına çıkarılır. Bu, Al-laha göre kolaydır."
Çünkü hanımlarının
yanında Rasulullah'la muhabbet ve sohbetleri daha büyük nimettir. Onların
üzerinde hücct daha elzemdir. Ebu Amr şöyle demiş; şeddeyle okuyorum-ki
"Di'feyn" kelimesi için tefsir mahiyetinde olsun.[18] Eğer
"Mudaafeten" şeklinde olsaydı azap miktarı üç veya daha fazla olurdu.
Ebu Ubeyde açıklayıp şöyle demiş: "Et-Tad'if" demek, birşeyi ikiye
katlamak fazlalaştırmak demektir, (el-Mudaafetu) ise bir şeyi ikiye katlayıp
üçe tamamlamaktır.[19]
32- "Ey
peygamber hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer
korkuyorsanız, sözü yumuşak söylemeyin ki kalbinde hastalık bulunan kimse
ümide kapılmasın. Güzel ve münasib sözler söyleyin."
Ayette geçen
"Fela tahda'ne" den kasıt yumuşaklıktır yumuşatmayın demektir.. (Ve
kavlen ma'rufa)'dan kasıt ise sert katı ve karşıdakinin kalbinde kötü bir
izlenim bırakmayacak derecede olan ciddi ve makul olan sözlerdir.
33-
"Evlerinizde vakarınızla oturun."
Vekare yekiru vekuren;
sükunet ve itminanlıktır. Yani Vakaret sahibi olun demektir. Evlerinizden dışarı
çıkmakla konumunuzu hafifleştirmeyin. Mekan için şu şekilde de caizdir; Karre
yekarru. Bunun aslı (Ukrume)'ydi ama tad'if-ten dolayı bir harfi terk etmişler.
Tıpkı "Zeleltu" ya zeltu denildiği gibi eğer dilersen vasi elifine
ihtiyaç duymadan şu şekilde okuyabilirsin "Kime" ve şu ayette de
olduğu gibi (Zilte aleyhi akifen) fethe ve kesreyle okunur.[20]
"İlk cahiliyye
nin açılıp saçılarak, zinetlerini göstererek, yürüyüşü gibi yürümeyin."
Ayette geçen
"Vela teberrecna"dan kasıt mahrem yerler-nin ve zinet mahallerinin
görünmemesidir.[21] Bir rivayete göre
erkekler arasında yürümeyin demektir.
36- "Allah ve rasulü bir işe hüküm verdiği
zaman, inanmış bir kadın ve erkeğe, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı
yoktur."
Bu ayet Zeynep b. Cahş
hakkında nazil olmuştur.[22]
Ra-sulullah'ın (s.a.v) halasının kızıdır ve Rasulullah onu Zeyd b. Harise'yle
evlendirmek istemiş, bunun üzerine hem Zeynep hem de kardeşi Abdullah buna
karşı gelmişler ve itiraz etmişler.
37-
"Allah'ın nimet verdiği. Senin de kendisine ikram ettiğinkimseye:
"Eşini yanında tut Allah'tan kork" diyorsun. Halbuki Allah'ın açığa
vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyorsun. Oysa asıl korkmaya
iayik olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana
nikahladık ki evlatları kanlarıyla ilişkileri kestikleri zaman o kadınlarla
evlenmek hususunda müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine
getirilmiştir."
Nimet verilenden
kasıt; Zeyd tir. Ayette geçen "Ma tuh-fi fi nefsike" den kasıt;
Rasulullahın, Zeynep ile evlenmeye meyledip ve Zeyd'e boşanmasını[23]
söylemeye çekinmesidir. Hasan'nın dediğine göre; Allah'ın kendisine,
Zeyne-b'in kendisinin hanımı olacağı haberini bildirmesidir. Ka-tade'nin
dediğine göre ayette geçen "Vateren"den kasıt talaktır. Mukatil'in
dediğine göre nikahtır. Sahih olan odur-ki Enes (r.a) Zeyneb'i,
Rasulullah'a(s.a.v) nikahlamıştır. Ama henüz nikah akdi yapılmadan önce,
Rasulullah Zeyneb'i Zeyd ile nikahlamıştır. Ve bunu yapmasının sebebi de
Zeyd'in Rasulullah'ı babasına tercih ettiğinden dolayı yaptığı bir vefa borcu
gibi bir şeydir ve bunu yapmakla o da Zeyd'in nefsini kendi nefsine tercih
etmiştir. Bunun üzerine Rasulullah şöyle demiş:
"Zeyd beni
babasına tercih etti ve ben de, kendime nikahlayacağım halamın kızı Zeyneb'i
ona nikahlayıp böylece onu nefsime tercih ediyorum. Bunu yapıyorum ki kimse
beni fazilet konusunda geçmesin."
Ama Zeyneb buna
şiddetle karşı çıkar ve Zeyd ile evlenmeye ve onunla bir arada olmaya pek
sıcak bakmaz. Çünkü daha önce geçtiği gibi Rasulullah'ın onda, onun da Ra-sulullah'ta
meyli vardı ve işte kaderin cilvesidir ve sonunda vahy ile, eninde sonunda
müminlerin annesi olması için onunla evlenmesi emrolunur ve işte bütün bu
sebeplerden dolayı Zeyd'e söylemeye çekiniyordu. Çünkü ondan haya ediyordu ve
ta ki Allah'ın ona emri geldi ve artık söylemek zorunda kaldı.[24]
38-
"Allah'ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir."
Ayette ki ifadeden
kasıt; takdir ve hikmet üzere cereyan etmesidir.
40-
"Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir."[25]
Bu ayet nazil
olduğunda torunları Hasan ile Hüseyin henüz rüşt çağında değillerdi.
48- "Kafirlere ve münafıklara itaat etme.
Onların eziyetlerine aldırma."
Yani sabret diyor. Bir
rivayete göre olan şeylere sen üzülme ve onları bize havale et ve biz onların
üstesinden gelir ve sana da kefil olarak yeterliyiz.
49- "Ey
iman edenler! Mümin kadınları nikahlayip-ta, henüz dokunmadan onları
boşarsanız, onları iddet müddetince bekletmeniz gerekmez."
Yani sayarak
belirlediğiniz ve hesapladığınız adet günleridir. A'dedtu ve î'tedettu,
kelimeleri Hasibtu ve İhte-sebtu misalidir. Yani hesap etmek manasmdadir.
51-
"Onların dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanma alırsın.
Kendilerinden uzak durduğun kadınlardan arzu ettiğini tekrar yanına almanda,
senin üzerine birgünah yoktur. Öyle yapman onların gözlerinin aydın olmasına
üzül memeler ine razı olmalarına daha uygundur."
Ayette geçen Turci
kelimesi geride bırakmıyorsun ma-nasmdadir.[26] Ve
Tu'vi İleyke'den kasıt ise yanına alıyorsun. Bunun anlamıtalak ve yanında
tutmasıdır. Hasan'a göre nikah ve onu terk etme manasındadır. Ve men
ibtağeyte'-den kasıt ise daha önce azl ettiklerini yanma alıp onlar ile
muaşeret kurmasıdır. Onlar için olan göz aydınlığı ise; Ra-sulullah'ın
kendilerini boşamayacağını ve üzerlerine evlenmeyeceğini bilmelerinden sanraki
halleridir.
52-
"Bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, sana helal değildir."
Yani evlendiğin dokuz
hanımından sonra. Mefhum şudur; hanımları Rasulullah'ı seçip seçmeme hususunda
serbest bırakılıp ve onların da onu seçmeleri üzerine, o dokuz hanı-mıyla
iktifa edilmesiyle emr olunmuştur.[27]
Ayetteki ifadenin "La yahillu" şeklinde ya harfiyle gelmesinin sebebi
ise; kadınlarda olan cem hususuna gidilmesidir ve cemaat için değildir. Veyahut
ta mahzuf olan bir zamire racidir. Buna göre mana şöyledir; sana kadınları
nikahlaman veya bütün kadınları veyahut ta kadınlardan herhangi birisini
nikahlaman helal değildir.
53- "Ey
iman edenler! Bir yemek için size izin verilmiş olması hali müstesna
peygamberin evlerine girmeyin yemek kabını gözetlemeyin. Davet edildiğiniz
vakit girin. Yemeyi yediğinizde hemen dağdın."
Ayette geçen (Gayre
nazirine inaha)'dan kasıt; yani yemeğin zaman ve vakitlerini gözetlemeyin
demektir.
59- "Ey
peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin hanımlarına örtülerini
üstlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli
olan budur."
Ayette geçen (Zalike
enyu'afne)'den kasıt; hür ile köle kadınların birbirinden ayırdedilmesidir. Bir
rivayete göre; salih olan ile olmayan kadınların birbirinden ayırd edilmesi
içindir.
,
69- "Ey
iman edenler! Siz de Musa'yı incitenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu
dedikleri şeyden temize çıkardı."
Yahudiler Musa'yı
kardeşi Harun'u öldürmekle itham etmişlerdi- Bunun üzerine Allah onu diriltti
ve onu temize çıkardı ve tekrar Öldü.[28]
72-
"Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettikte onlar bunu
yüklenmeten çekindiler."
Ayetteki ifade darbı
mesel ve istiari olarak söylenmiştir. Şunu ifade etmek istiyor; Azamet,
büyüklük ve muhkemlik-lerine rağmen eğer gökler ve yer emanet ehli olsalardı dahi
bunu yüklenmekten kaçınacaklardı. Şöyle dediği gibi:
"Ama, Allah'ın
celaline yemin olsun ki, kendini zikrettiği gibi beni de zikretseydin göz
yaşlarının akmasını menet-mezdim. O da:
"Bela vallahi
zikredilmesi gerekir" dedi. Eğer ona Sa-fa'nın ağırlığı bile tazammun
edilseydi yine yarılıp çatlardı."[29]
Ama Allah emaneti
istediği yere sundu ve oldu. Ne mecazi olarak ne de hakikatte; Allah biz bir
şeyi sunduk deyip-te sunmaması mümkün değildir. Buna göre ayette geçen "Fe
ebeyne" üzerine mahzuf olan bir şey takdir edilir. Şöy-leki: "Fe
ebeyne hıyaneteha. Ona hıyanet etmekten çekindiler." ki buna şu ayet
delalet ediyor:
"İkisi de
isteyerek geldik dediler."
(Fussilet: 41/11)
Böylelikle Allah'ın
alemlere bıraktığı emanet tevhidin alametlerindendir. Ki bütün alem bunun
gereğini yerine getirdi ve ancak insan yapmadı ve inkar etti ve hiyanetten olan
bu emaneti de yüklendi. Veyahut ta buna (el-arza) ya el-Muarada denilebilir.
Yani göklere ve yere arzedildi onlar da bu emanetin ağırlığından yay gibi
katlanıverdiler. Lakin emanette bulunan hükümler, göklerin ve yerin ağırlık,
muhkemlik ve haşmetlerine rağmen daha ağır bastı.[30]
Ayette geçen "Fe
ebeyne en yahmilneha" dan kasıt ölçü ve tartıda ağır basamadılar demektir.
"Ve eşfekne minha" dan kasıt isemecazi olarak korktular demektir.
Şöyle denildiği gibi:
"Mızrak, Ebu
Berra'nın kalbini istiyor ve benu Ukayl'in kanını akıtmaktan kaçmıyor."[31]
Kadı Ebu Kasım Davud'i
den şöyle nakledilmiş: Bu emanet insanda bulunan şu üç kuvvettir; Aklın,
gazabın ve şehvetin kuvvetleridir. Gökler ve yer arasında bulunan hiç bir
varlık bu üç kuvveti bir arada, insan müstesna bulup top-lamamıştır. Zalim,
zayıf ve cahil olan insan dışında hiç bir varlık bu üç nesneyi yüklenmemiştir
ki bunların üçü de birbirine zıttırlar. Bu üç nesne hukemaların ifadelerinde,
Kral, domuz ve yırtıcı diye tarif edilir. İfadelerine göre; Kral akıl, domuz
şehvet ve yırtıcı gazabı. Ve bunlardan hangisi galip gelirse yuva veya ev
onundur deniliyor.
Keşke akıl denilen güç
bu iki azılı ve onu ebediyyen hela-ka götürüp orada bırakana galip gelse. Ama
bu da nakıs ve cahil olursa ve bu iki zalim kuvvet arasına düşerse ki
insanların çoğu da bu yöndedir işte o zaman bütün şer ve afetler orada toplanır.
Bir rivayete göre şöyle denilmiş; iki zayıf arasında kalan güçlünün vay haline
siz de varın düşünün iki güçlü arasında kalan zayıfı ve nice olur onun durumu?[32]
[1] İbni Abbas'tan nakledildiğine göre şöyle demiş: Ahzab
suresi Medine'de nazil olmuştur. Abdurrezzak'm Musannef te, Abdullah b.
Ahmed'in Zevaidu'l-Müsned'te, Nesai'nin, Hakim'İn sahih gördüğü ve Ziya'nm
Muhtare'de Ruz'dan çıkardıklarına göre şöyle demiş:
"Ubeyy b. Ka'b
bana şöyle dedi:
"Ahzab suresini
nasıl okuyorsun veya onu kaç olarak sayıyorsun?" Dedim ki:
"73. ayet olarak
biliyorum." Ubeyy şöyle dedi:
"Ben onun Bakara
suresi kadar olduğunu ve Bakara'dan daha çok olduğunu biliyorum veya gördüm.
Biz onda şunu da okuduk:
"Yaşlı kadın ve erkek zina ettikleri zaman ikisini de recmedin. Bu
da Allah'tan bir ibrettir. Allah aziz ve hakimdir." Ondan kaldırılan kaldırıldı.
[2] İbni Cerir: 22/118; Hasan'dan nakledilen bir
rivayette; Rasu-lullah zamanında iki kalpli diye isimlendirilen adam gelip
şöyle diyordu; benim iki nefsim vardır; biri İslam'ı emrediyor diğeri de
nehyediyor der ve bunun üzerine bu ayet nazil olur.
[3] Divanı shf: 177. Velakin ikincisi vardır: Ondan sonra
diğeriyle dirilirdim. Çünkü o artık kendi devrini tamamladı.
[4] Abbasi şairlerinden İsmail b. Cami'in bunu okuduğu
söylenir. Allah'ın kitabına vakıf olan biridir ve beyitler de Amr b.
Verrak'mdır. Eğani: 6/78-81. Rızanın sebeblerini Öğrendim ki o da ondan
kaçınmanın korkusudur. Sergim ona nasıl gazaplanacağmi öğrendi. Benim bin yüzüm
varır. Onun mekanım Öğrendim. Velakin kalpsiz nereye gideceğim.
[5] Divanı shf: 358; Senaateyn. shf: 461; Edebu Dünya
ve'd-din shf: 52.
[6] Buhari'nin Ebu Hureyre'den naklettiği bir hadiste
Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş; "Hiç bir mümin yoktur ki dünya ve
ahirette ben kendisine bütün insanlardan daha hayırlı olmayayım ve daha sonra
isterseniz şu ayeti okuyun." demiş:
"Peygamber
müminlere kendi nefislerinden daha evladır." "Hangi mümin miras
bırakırsa, akrabaları onun mirasını alsın.
Herhanginiz bir borçla vefat edip giderse onun kefili benim." der.
Fethu'I-Bari: 8/517; Kitabü Tefsir.
[7] Daru Sadr'ın bastığı divanının nüshasında yoktur.
Saleb'in şerh ettiği divanındadir: 265; Ebu Arıt Şeybani 'nin rivayet ettiği
kaside-sindendir. Mufaddal'ın yanında itham edilmiştir.
[8] Seyyid Murteda, Emaliyn'de şöyle demiş: "Yürekler
ağızla-ra gelmiştir" ayetinin manasının "nerdeyse ağızlara
gelmişti" şeklinde cevap verenin cevabına, Ebubekir Muhammed b. Kasım
Enbari'nin kınadığını tan ettiğini gördüm. Diyordu ki:
"Kade" izmar
olmaz. Mutlaka nutk edilmesi gerekir. Eğer onun zamiri caiz olsaydı şu da caiz
olurdu:
"Abdullah kalktı:
Neredeyse Abdullah kalkıyordu manasında olurdu. Abdullah kalktının te'vili;
Abdullah kalkmadıdır. Çünkü neredeyese Abdullah kalkıyordu'nun manası
kalkmadıdır. Zikrettiği bu şey sahih değildir. Zanediyoruz ki onu bu kınamaya
iten şey, onun bu konuda îbni Ku-teybe'den anlattığıdır. Çünkü onun
adedindendir ki, kızmada aşırılık ta olsa dahi İbni Kuteybe'den gelen herşeye
cevap vermek ve kınamaktır. Uzak ihtimal gördüğü ihtimaliyse çünkü
"kade" kelamın icabı "gereği çe şitli yerlerde izmar olur. Her
ne kadar açık bir şekilde olmasa da böyledir. Bilmiyor musun, onlar diyorlar
ki: Falancayı kınama babından serzenişte bulundum ve tehdit ettim, yanında
olan şey öldü ve, nefsi çıktı. Falanca filancası gördüğünde onda ruh kalmadı ve
buna benzer şeyler zikrettiklerimizin tamamının manası yakınmalardır. Mutlaka
"kade"nin bunlarda izmar edilmesi gerekir. Cerir demişkİ:
İnnel uyunelleti fi tarfiha ahverun katelnena summelem yuhyine katla-na:
Yani onlar nerdeyse bizi öldürüyordu demektir. Bunlar şiir ve kelamda
zikredilmeyecek kadar çoktur. Emali'l-Murteda: 1/334-335.
[9] İki beyit te divanından: 452; Eğani: 7/35;
Celisu's-Salih: 2/91; Şerh Makamat Hariri: 2/184; Divanu'l-Meani: 1/76;
Mesariu'l-Uşşak: 2/10.
[10] İbni Abbas'tan nakledildiğine göre onlar Beni Haris
gurubudur ve şöyle demişlerdi; Evlerim.z boş kaldığından dolayı hırsızların
talan etmesinden veya girip eşyalarımızı çalmalarından korkuyoruz. İbni Cerir,
İbni Murdeveyh ve Beyhaki nakletmîşlerdir
[11] Malik ve Şeyheyn'in naklettikleri bir haberde şöyle
geçer: Sa-id b. Yesar şöyle demiş; ben bir yolculuk esnasında İbni Ömer ile
beraber Mekke yolundaydım ve sabahın olacağından endişe ederek devemden inip
vitir namazımı kıldığımda İbni Ömer bana, "Allah rasulunde senin için
güzel bir örnek yok mudur?" dedi. Ben de; "Bela" dedim, öyleys'
O devenin üzerinde vitr yapıyordu, dedi Zur-kani Şerh Muvatta: 1/35 y,
Fethu'1-Bari vitr kitabı: 2/488; Müslim: 35.
[12] İsabe: 3/302; İstiab: 3/289; Zehru'1-Adab: 1/65;
Ravdu'1-Enf: 4/148; El-Bidaye ve'n-Nihaye: 4/145. Birincisi Lisan mad. Reyde.
Mah-tutada (Kava tiuhunn.a.)'nin yerine (kavaiuhunne) gelmiş hatadır.
[13] Tefsiri Maverci: 3/316; Divan Bişr shf: 27; Muhtarat
İbni Şe-ceri: 2/32.
[14] Mecazu'l-Kur'an:: 2/135; Lisan mad. Nebehe.
Tefsir'ul-Tabe-ri: 21/84; Ravd'ul-Enf. 3/273; Divanı: 54.
[15] İbni Mace'nin naklettiğine göre Aişe (r.a), Nuaym b.
Mesut şöyle dedi der; Ey Allah'ın Nebisi ben müslüman oldum ama kavmimin bundan
haberi yoktur bana dilediğini emret" der. "Sen bizde tek şahıssın
ya-pabilirsen düşmanı kandırmaya çalış. Zira harb hileyledir." Keşf Ha-fa:
1/355; Süneni İbni Mace: 2/945.
Cabir'den nakledildiğine göre Rasulullah, harp hiledir demiş. Feth Bari:
6/İ 58.
[16] İbni Ebu Şeybe, İbni Cerir, İbni Münzir ve İbni Ebu
Hatem bu ayet hakkında Katade'den şöyle nakletmişler:
"Onlar Beni
Kureyzalılardır. Bunlar Ebu Süfyan'a elçi gönderip ona tabi olduklarını ve
onunla ittifak halinde olduklarını söylemişler ve Rasulullah ile olan
anlaşmalarını bozmuşlardır. Nebi, Zeynep binti Cahş'ın evinde başını yıkarken,
Cebrail gelip ona, "Allah seni affına mazhar kılsın, melekler kırk gündür
henüz silahlarını bırakmadılar, kalk ve hemen beni Kureyza'ya doğru harekete
geç çünkü ben onların içine korku saldım, kale direklerini kestim ve kapılarını
açtım, şu an onlar korku ve dehşet içindeler." Bununla ilgili olarak şeyh
Ahmet Bedevi Şankiti, Na-zimu'l-Meğazi'de şöyle der:
"Sonra Kureyza'ya,
orada Cebrail vardır, o silahını henüz bırakmadı raile doğru gitmeyi
de.İstedi. Cebrail orada öncülük etti, kalelerini sal- ladı ve kalplerine korku
saldı kıpırdayamıyorlardı. Ve sonra şöyle dile ge- tirdi:
Nebi onlar arasında Sad'ı hakem seçti, çünkü onlara öfkelendi. Kavmi,
ondan onlara hükmedilenin dışında bir hüküm vermesini kanlarını heder
etmemesini istediler.
[17] Şeyheyn, Aişe'den (r.a) şöyle dediğini nakletmişler;
Allahu Te-ala, Rasulullah'a hanımlarını imtihana tabi tutmasının emrettiği
zaman ilk Önce bana geldi ve bana şöyle dedi;
"Ben sana bir şey
söyleyeceğim ama bu hususta hiç acele etmene gerek yoktur ta ki bunları ana
babana iletesin." dedi zaten anne ve babamın benim ondan ayrı kalmamı
istemeleri veya bunu emretmeleri mümkün değildir ve kendisi de bunu iyi
biliyordu ve bana, Allahu Teala bu ayeti nazil etti dedi:
"Ey peygamber
hanımlarına şöyle de; eğer siz dünya hayatını ve zi-netini istiyorsanız
gelin." ve ayeti tamamen okudu ve bunun üzerine bende ona şöyle dedim;
"Ben bunlar için neden ana babamı meşgul edeyim? Ve ben Allah'ı,
peygamberini ve ahiret hayatınUercih ediyorum." dedim. Ve hanımlarının
tamamı da benim yaptığım şekilde yaptılar diyor. Fethu'1-Bari: 8/520; Müslim
Nafaka: 1475. AyetNebi'nin (s.a.v.) hanımları kendisinden fazla nafaka taleb
ettikleri zaman nazil olmuştur."
[18] Ebu Cafer Yakup ve Ebu Amr bunu aynın şeddesi ve
fethayla elifsiz (yudaa'f) diye okumuş!ar.îthaf shf: 355.
[19] Mecazu'l-Kur'an: 2/137.
[20] Taha: 37. Kesrayla olan kıraat şazdır.
[21] Beyhaki Sünen'inde, Ebu Uzeyne es-Sudfi'den,
Rasulullah'ın şöyle dediğini nakletmiştir; Kadınların en şerlisi açılıp saçılan
kadınlardır ki onlar da münafıklarıdır. Onlar cennete giremeyecekler ancak
kulp veya kanca takılı bir karga gibi olacaklar.
[22] İbni Cerir İbni Abbas'tan şöyle nakletmiştir;
Rasuîullah Zey-neb b. Cahş'ı, Zeyd. b. Harise'yle evlendirmek istediğinde
Zeynep geri adım atarak şöyle dedi; neseb kakımından ben ondan daha hayırlıyım
dedi. Ve kendisi son derece vakarlı ve hiddet sahibi bir kadındı. Bunun üzerine
bu ayet nazil olmuştur.Tefsiri. Taberi: 22/11.
[23] Ahmet, Buharı, Tirmizi ve Hakim'in, Enes'den (r.a.)
naklettikleri bir hadiste şu ifadeler yer alıyor: Zeyd b. Harise, Hanımı olan
Zeynep b. Cahş'ı, Rasulullah'a (s.a.v.) şikayet etmek için gelmişti. Rasulullah'
ta ona şöyle telkinde bulunuyordu; Allah'tan kork zevceni yanında tut der ve
bunun üzerine bu ayet nazil olur. Enes şöyle dedi:
"Eğer Rasulullah
(s.a.v) birşey gizleyecek olsaydı şüphesiz bu ayeti gizlerdi. Zeynep ile evlendiği
zaman verdiği düğün ziyafetini hiç bir ha-mmıyla evliliği durumunda
yapmamıştır. Ve bir koç kesmiş. (Zeyd onu boşadığı zaman seni onunla
evlendirdik) ayetin ifadesi üzerine Zeynep diğer hanımlar karşısında, Allah'ın
bizzat emriyle evlendiği için övünüyordu ve şöyle diyordu:
"Sizi peygamber üe aileleriniz evlendirdi beni de Allah evlendirdi
diyordu." Fethu'1-Bari: 8/520; Tirmizi: 3212; Müstedrek: 2/417.
[24] Bukai şöyle demiş; bu ayette Zeynep için bir kınama
vardır çünkü o, Rasulullah'ın cevabını muallakta bırakmıştır şöyleki
Rasulullah onunla evlenme teklifi yaptığı zaman istihareye yatayım demiş ve
Zeyd ile evlendirmek isdediği zaman ise aslı köle olduğu için onunla evlenmeye
sıcak bakmamakla karşı gelmiştir ve neticede geçen bütün sebeplerden dolayı
Zeyneb'i Zeyd ile evlendirmek ile kendi nefsine tercih etmiş ve Allah'ın
emriyle tekrar onu Rasulullah (s.a.v) ile evlendirip yakın bir aile bağı
oluşturmuştur ve cennette de onunla beraber olacak çünkü onun cennetteki makamı
en yüksek derecededir. Nazmu'd-durer: 15/355.
[25] Abdurrezzak, Abdubrfiı Humeyd ve İbni Ebu Hatem'in
Kata-de'den naklettikleri bir haberde bu ayet hakkında şöyle geçiyor; Zeyd hakkında
nazil olmuştur. Çünkü Zeyd peygamberin oğlu değildi. Allah'a yemin olsun ki
onun şunların dışında oğulları yoktu; Kasım, İbrahim Tay-yib ve Mutahhir.
[26] Buhari ve Müslim'in Aişe'den çıkardıkları bir haber
şöyle; Bu ayet nazil olduktan sonra Rasulullah (s.a.v) bizden herhangi bir kadının
gününde izin istiyordu. Ve ben de ona sen bu konuda ne diyordun? Ben de şöyle
diyordum dedi; eğer bu benim içinde böyleyse, bende kimseyi sana tercih
etmiyorum dedim. Fethu'I-Bari: 8/525; Müslim: 1464.
[27] Ebu Davud Nasih'inde, İbni Murdeveyh ve Beyhakİ
sünenle-rinde Enes'ten şöyle nakletmişlir; Allahu Teala onları Rasulullah ile
beraber kalıp kalmama hususunda serbes bırakıp ve onların da onu tercih
etmeleri Üzerine ve Rasulullah'tan bunlarla iktifa edilmesi istenmiştir.
Şöy-leki (bundan böyle senin başka kadınlarla evlenmen helal değildir.)
Abdurrezzak, Saİd b.
Mansur, Ebu Davud Nasih'inde, Tirmizi sahih görmüş ve Hakim'in çıkarıp sahih
gördüğü ve Aişe'den çıkardığına göre şöyle demiş:
"Mahremleri hariç Rasulullah (s.a.v.) Allah'ın kendisine dilediği
kadınla evlenmeyi helal kılana kadar ölmedi. Dilediğini bırak dilediğinle de
evlen ayeti buna işaret ediyor. Müstedrek'e bak. Aridet'ul-Ahve-zi: 12/91.
[28] Hakim nakletmiş ve İbni Murdeveyh sahihtir demiş. İbni
Ab-bas'tan nakletmiş o da Ali'den (r.a) nakletmiş ve haberin mahiyeti şöyle;
Musa (a.s) ile kardeşi Harun (a.s) beraber dağa çıkarlar ve Harun dağda
Allah'ın rahmetine gider, Musa da yalnız döner ve beni israilliler onu sen
öldürdün deyip bir hayli onu üzerler ve Harun senden daha mülaim ve sevimliydi
onun için sen onu öldürdün, derler. Bunun üzerine Allahu Teala meleklere emr
eder ve Harun'u mezardan çıkarıp onların arasına getirirler ve melekler onun
ölümü hakkında israillilerle konuştular, böylece Allah Musa'yı temize çıkardı
ve tekrar onu alıp defnettiler.
Ayet hakkında başka bir görüş vardır: Buharı, Ahmet ve Tirmizi'nin Ebu
Hureyre'den naklettikleri bir haber şöyle: "Rasulullah şöyle demiş
"Bu konuda Musa (a.s) son derece hayalı utangaç biriydi ve hayasından
dolayı onun cildinden hiç bir yeri görünmüyordu. Bunun üzerine israilliler
şüphesiz bu cildini bize herhangi bir kusuru olduğundan göstermiyor deyip onu
bir hayli üzdüler ve dedilerki bunun vücudunda ya sedef ya bir afet veya bir
eksiklik vardır dediler. Bunun üzerine Allah onu israillilerin bu dediklerinden
beri kılmak istedi. Bir gün Musa (a.s) yalnızken elbiselerini çıkarıp bir taşın
üzerine koydu ve yıkanmaya başladı ve işini bitirip elbiselerini almaya
gidince taş kendisinden uzaklaşıyordu ve Musa asasını alıp taşın peşine
düşüyordu ve taşa elbisemi ver diye diye çağrıda bulunuyordu. Taş taki
israillilerden bazı elebaşlarımn yanma kadar gitti ve onlarda Musa'ya çıplak
olarak baktılar ve onun en güzel ve mükemmel bir şekilde kusursuz olduğunu
gördüler ve böylece attıkları iftiralardan beri kılmış oldu ve taş yerinde
sabitleşti, o da elbisesini alıp giydi ve taşa asasıyla öyle bir vurduki taş
üzerinde üç, dört veya beş yerden yarıklar oluştu. İşte bunun için ayette
denildi ki siz de Musa'ya eziyet ediidiği gibi peygamberinize eziyet
etmeyin." Fethu'1-Ba-ri: 8/534; Müslim: 339; Müsned: 2/515. Buna, "Ey
iman edenler, siz de Musa'yı incitenler gibi olmayın" ayeti işaret ediyor.
[29] İki beyit te Sunime o. Abdullah Kuşeyri'nindir. Nadir
görünen bedevi îslami şairlerdendir. Emevi devleti şairlerindendir. Kasidesinin
evveli şudur:
"Güzel çehreye
arzu ve iştiyaktan çok ağladın, Nefsin ise uzaklaştı.
Emre, boyun eğerek
ıttat etmen ne güzeldir."
Bazıları şöyle demiş:
"Eğer birisi yemin edip cahiliye ve İslam'da, gazel konusunda
Sum-metu'l-Kuşeyri'nin kavlinden daha güzel kavi yoktur deseydi yeminini
bozmaya gerek kalmazdı. Eğani: 5/126. İkisi de Emali'l-Murteda'da: 1/429.
Muhakkik nisbet etmemiş.
[30] Abdurrezzak ve Abdubnu Humeyd'in Zeyd b. Eslem'den naklettikleri
bir haberde Rasulullah şöyle demiş:
"Emanet üç kısımdır; Namaz, oruç ve cenabetlikten dolayı gusletmektir."
[31] Beyit, Lisan mad. Revede. Mecazu'l-Kur'an: 1/410;
Tefsi-ru'1-Kurtubi: 11/26; Tefsir'ul-Taberi: 15/171. Necaşi el-Harisi'nindir.
[32] Sealİbiyle aynı asırda yaşamış ve Sealibi şu tarihte
vefat etmiş. Sealibi şöyle demiş onun için: O fazilet ehlinin başı, edeb
ayanının ve ilmin bir kaynağıdır, iyiliklerde en güzel temsil olarak bilinir.
Onu yüce bir şerefle simgelerler. Onun haberleri keremde mazkur ve onun serleri
ise er-Riyase'de süre gelmiş eserlerdir. Şöyle demiş: "Ola ki bir
arkadaş,-az görülmek istenmeyen bir hak hukuk meselesinde bir kusur eder. Her
ne kadar nail olan azaltsa da berraklık ve safiyet Öyle bir vadidedir ki minnet
orada azalmıyor. Hicr: 429; Yetimetu'd-dehr: 4/345; Temsil ve'lmu-hadere shf:
348.
Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları:
2/190-208.