YASİN SURESİ[1]

 

6- "O kitap sana ataları uyarılmamış, bu yüzden ken­dileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir."

Ayette gelen "ma" harfinin nefy "ma"sında   olması da[2], caizdir ve "EUezi" manası olması da caizdir. Yani atal­arını korkutuğumuz şeyle onları korkutacağız. Bu mana daha evladır çünkü yer yüzü korkutulacak hüccetlerden ha­li değildir.

8- "Biz onların boyunlarına bir takım kelepçeler ge­çirdik. O halkalar çenelerine kadar dayanmıştır. Onun için kafaları yukarı kalkıktır."

Bu iki ayet Rasulullah'a (s.a.v) tuzak kurup öldürmek isteyen ve Allah'ın onu bu felaketten kurtardığı felaketçile-rin hakkında inmiştir.[3]

Bir rivayete göre onların bu hali ahirette olan azap sure­ti olması da caizdir.

Bir görüşe göre onların bu sureti, zincirlere vurulup her tür­lü tasarruftan menedilen gibi iman etmekten menedilmeleri misali olması da caizdir. Efvuhu'l-Evdi'nin dediği gibi:

"Sen, onların rüştten yoksun prangalar ve zincirler takıl­mış gruplar arasında olduğun zaman Rüşd nedir bilirmisin, onların azgın cahil başlarına verin onların hepsi azgınlık ipiy­le bağlıdırlar."[4]

Zira o insanların başlan yukarı doğru kalkıktır onun için her istediğini göremezler. Ayette geçen "El-kemh" Bir şe­yin ağza doğru götürülmesi manasındadır. Bir rivayete gö­re "El-mukmehu" başını sırtına değecek şekilde yukarı kal­dırmak manasındadır. Böylece başlan göğüsten yukarı ve iki omuzu arasında basık ve düz bir şekildedir ki bu da deve ba­şım kaldırdığı zaman ki şeklidir.[5]

12- "Önden gönderdikleri işleri ve bıraktıkları eseri biz yazarız."

Ayette geçen "Ma kaddamu"dan kasıt amelleridir. "Asa-rehum" dan kasıt ise; kendilerinin bıraktıkları yol olup ta da­ha sonra gelenlerin bu yolu takip etmeleridir.[6] Şu ayette de buna bir işaret vardır:

"O insan ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bil­dirilir."                                                 (Kıyamet: 75/13)

13, 14- "Onlara, şu şehir halkını misal getir. Hani onlara elçiler gelmişti de, işte o zaman biz onlara iki el­çi göndermiştik. Derhal onları yalanladılar. Biz de hemen bir üçüncü elçiyi gönderdik. Onlar hep beraber. Biz si­ze gönderilmiş Allah elçileriyiz! dediler."

Şehir halkından kasıt Antakya'Ulardır. İlk Önce gönde­rilen iki elçiyse; Toman ve Bolis'tir. Üçüncü elçiyse; Şem'un'dur.

18- 20- "Bunun üzerine onlar dahada sertleşerek" Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa duçar ol­duk. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşla­rız. Ve bizden size mutlaka acıklı bir işkence ve kötülük dokunur dediler. -Elçiler şöyle cevap verdiler; sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. O bizden değil siz­dendir. Hayır! Siz aşırı giden haddi aşan bir milletsiniz. -Bu esnada şehrin öbür ucundan koşarak bir adam gel­di. "Ey kavmim! dedi, bu elçilere uyunuz!"

Şehrin Öbür ucundan koşup gelen "Habibun-Neccar" adında salih bir insandı ve israil oğullarından biridir. O sı­ralar gökten hiç yağmur düşmüyordu. Tamamen bir kurak­lık baş göstermişti. Ve uğursuzluk diye addettikleri bu ku­raklığın sebebinin bu üç elçinin yüzünden olduğunu iddia ediyordular onun için üç elçiyi de öldürdüler. İşte bu anlar­da Habib Neccar cennetin nimetlerinin kokusunu hissedin­ce, kavmi olan israillilerin iman etmesini temenni etmiş ve ayetin diliyle şöyle demiş:

26-27- "Gir cennete! denildi. Bu ilahi müjdeyi du­yan zat, keski, dedi, kavmim bunu bilseydi benim iyili­ğimi, bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıl­dığını anlasalardı!"

Yani neden dolayı Allah'ın beni affettiğini bilselerdi.

28- "Biz ondan sonra, onun milletini helak etmek için üzerlerine gökten herhangi bir asker indirmedik

 

Yani koyun derisinden sıyrılıp çıkarıldığı gibi gündüz­den ışığını çıkarıp alırız.

38- "Güneş kendisine mahsus yörüngesinde akıp git­mektedir."

Yani artık dünyanın hükmü ortadan kalktığı zaman gü­neş te son bulup fani olacaktır.[7] Bir rivayete göre batış yö­nü ufuktan çok uzak olduğundan dolayı akıp gidiyor ve da­ha sonra tekrar yine yörüngesine dönecektir.

39- "Ay için de bir takım menziller tayin ettik." Ayette geçen "Kamer" kelimesi muzmer bir fiilin etki­siyle nasbölmuştur. Takdiri şöyledir: "Kedderna el kamere kaddernahu" bu durumdan sonra Kamerden Önce muzmer olan fiil, kendisinden sonra zahir olunan bir fiille malum ol­muş olur. Bu Sibeveyh'in (Zeyden darebtuhu) üzerindeki gö­rüşüdür.

Ebu Ubeyde şöyle demiştir; Zira "Kamer" den önce onu naspeden şu cümle geçmiştir; "Neslehu minhu'n-nahar." Yani gündüzü çekip çıkarırız ve kamer için de belli bir akıp gideceği menziller takdir ederiz ve işte bu takdir edi­len menziller maruf olan yirmi sekiz yörüngedir.

"Nihayet o eğri hurma dalı gibi olur da geri döner." Ayette geçen "Urcuni'l-kadim" den kasıt kurumuş eğri hurma dalıdır. El-Izk ise; budanmış hurma ve üzüm dalla­rının ince bir zar gibi içinden çıkan ve kuruduktan sonra yay gibi kavislenen kısımdır. EI-Kadim İse; üzerinden bir sene geçtikten sonra yay gibi dönen hurma dalıdır. Kelamcılarm Allah'ın doksan dokuz ismi arasında "El-Kadim" ismini alıp üzerinde durmaları pek şaşırtıcı olmamıştır bizim için. Zira Allahu Teala, en zayıf ve cılız halleri el-Urcuna ben­zetmiş ve Kadim sıfatını da en dakik sıfatlarından biri ola­rak addetmiştir.[8]

Aynı şekilde kelamcılar "Ez-Zat" üzerinde de durmuş ol­maları da pek şaşırtıcı olmamıştır ve hatadır; Çünkü Allah'ın sıfatlarından hiç birinin sonuna mübalağa için te'nis ta'sı ge­tirilmez.[9]

Mesela Allah için şöyle denilemez; Allameh. Çünkü Al­lah alemlerin en alimi ve bilenidir. Yani sonuna te'nis için olan ta harfi konulamaz.

40- "Ne güneş aya yetişebilir ne de gece gündüzü ge­çebilir."

Yani ay süratle gittiğinden dolayıdır. Ki bu da batıdan do­ğuya olan hareketlerinde açık ve alenen belli .olmaktadır; zi-ra ayın ilk günlerinde ay güneşle batı ufkunda bir araya gelir. Çünkü o onun yarısında onunla karşılaşır, Yahya b. Se­lam[10] bu konuda şöyle demiş; bundan murad ayın ondördü-dür çünkü ay battıktan sonra, bu gecenin sabahında henüz güneş doğmadan tekrar doğar.

Gecenin gündüze yetişememesinden kasıt şudur; yani gece ancak gündüz geçtikten sonra gelebilir, yani gündüz vaktinin tamamıyle demektir. Bir gün halife Me'mun'un hu­zurunda Rıza'dan[11], gece ve gündüzün hangisinin daha önce gelip geçtiği hakkında soru sorulduğunda şöyle cevap vermiş:

"Gündüz dediğinde, ona tekrar buna delilin nedir?" di­ye sorulur. "Kur'an dan şu delil vardır" der:

"Nede gece gündüzü geçebilir."

Hisap ile olan delil ise şudur der; dünya yengeç burcun­da yaratılmıştır, yıldızlar da onun eşlarmdandır, güneşin doğan onuncu hamel burcundan olması, semanın ortasında olmasını gerektirir.

"Bunlardan her biri belli bir yörüngede yüzmeye de­vam ederler."

Yani süratle gidiyorlar. Mesela; süratli giden veya yürü­yen at'a şöyle denilir; "Feresun Sabihun ve Sebuhun." Ra-ciz şöyle dedi:

"İçinde şarap olan uzun geniş kurak çölde millet sürat­le koşup kurtulmak istiyor. Eğer orada kalıp ve ordan geç-tekleri zaman sanki orada geceleyip sabahlamış gibi olur­lar."[12]

41- "Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşı­mamız da onlar için büyük bir ibrettir."

Zürriyetlerden kasıt onların babalarıdır. Babaların zür-riyet diye isimlendirilmeleri şu sebeptendir; Çünkü çocuk­lar onlardan türemiştir. Burada da sebep olanın ismiyle (ya­ni bu kaide üzerine ifade edilmiştir) sebep isimlendirilmiş­tir. Racizin dediği gibi:

"Yağmur bulutlar arasında beyaz bir bulut içinde yöne-lip geldi."[13]

42-  "Gemilerin benzerlerinden binmekte oldukları ve ilerde binecekleri şeyleri onlar için biz yarattık."

Yani Nuh'un gemilerine benzer diğer gemilerin yaratılışıdır. Bir rivayete göre küçük kayık çeşitleridir. Bir rivayete göre de­velerdir çünkü onlar karada gemilerin konumundadırlar.

Şair de şiirinde sefineyi deve anlamında kullanmıştır:

"Kadın binekleri vadide ded denilen yerden geçerken denizdeki gemilerin misalidirler"[14] dedi.

Musekkib şöyle dedi:

"Onlarmesafenin yarısını katetikl erinde sanki onların yükleri gemilerin üzerindedirler. Gemiye benziyorlar."[15]

45- "Onlara yapmakta olduğunuz ve yapıp arkada bı­raktığınız işlerde Allah'a iltica edin, sadece ondan kor­kun."

Yapmakta olduğunuzdan kaşıt; dünya azabıdır. (Vema halfekum)'dan kasıt ise; ahiret azabıdır.

49- "Onlar birbirleriyle gürültü ve şamata ederken kendilerini ansızın yakalayacak bir tek sayhayı bekliyor­lar."

Gürültü ve şamataları, ticaret ve alış veriş yaparken olandır.

51- "Nihayet surun üfürülmesi yaklaştı. Birde ne gö-resinî Onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler.'?

Ayette geçen "Yensilun"dan kasıt süratle gitmeleridir.[16] Bir rivayete göre maksat; çıkmalarıdır.

52-  "İşte o zaman. Eyvah eyvah! Bizi kabrimizden kim çıkarıp dirltti? derler."

İki üfrülüş arasında biraz hafifleştirilir ve onlar bu esna­da uyuklarlar.[17]

55- "Bü gün cennetlikler, nimetler içinde safa sürer­ler."

Yani cennette verilen nimetlerle, yiyip içerek zevk ve sa­fa sürüyorlar. İşte o meşguliyet nimetlerle meşgul olup iyi­ce her şeyin tadına varıp ve tadını çıkarmaktır. Tadı çıkarı­lan nimetlerden kasıt (Hurilerle olan oynaşma ve yatmalar­dır.) Bir rivayete göre onları dinlemekledir bu meşguliyet­ler. Ama evla olan görüş; bunların nimet ve lezzet türleri­ne atfedendir. Ferra'ya göre; El-Fekihu ile El-Fakihu arasın­da bir fark yoktur çünkü eş anlamlıdırlar.[18] Ve güzel konu­şan mülaim halim selim adam demektir. Ebu Ubeyde de şöy­le demiş; El-Fekihu; meyve yiyendir.[19] El-Fakihu; meyve sahibidir. Tıpkı hurmacıya Et-Tamir ve sütçüye de El-Labin denildiği gibi.

57- "Orada her çeşit meyve onlar içindir. Bütün ar­zuları yerine getirilir."

Yani ne isteyip arzu ederlerse anında önlerine gelir ve yer içerler,

58- "Bağışlayıcı bir Rab olan Allah'tan onlara söz olarak selam gelir."

Yani onlara gelen Allah'ın selamını bizzat işitirler.[20] Ma­nası şudur; Bu onlara ebedi olarak selamette kalacaklarına dair bir müjdedir.

59- "Ayrılın bu gün bir tarafa ey günahkarlar."

O gün günahkar guruplar fırkalar halinde birbirlerinden ayrılırlar.

62- "Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp şaşırttı."

Ayette geçen Cibilletun'dan kasıt çok miletler demektir. Ev­la olan "Cibilen" gelmesidir çünkü bunun müennesi Cibil-letun'dur ve şu ayette olduğu gibi:

"Vel cibilletel evvelin."                      (Şuara: 26/184)

Mesela "Bairun zifrun ve Naketun zifretun" denilmesi gi­bidir. Bu kulak dibinden kafa çukuruna kadar olan kazal ke­miğinin büyük olması durumunda denilir.[21] Bir rivayete gö­re Cibille kelimesi CibiUetu kelimesinin cemi olması da caizdir. İki zammeyle[22] "Cubulen" bu kelime, Cebü kelime­sinin cemidir. Şu misalde de olduğu gibi; Sebil Subul. Cu-bulun manası; Mecbuldur. Cerih ve Ketil misali gibi.

66- "Dilersek gözlerini büsbütün körederiz. Bu sefer­de yolda itişip kalkışırlar. Çünkü yolu görmezler."

Yani dünyada kör ederiz. Ayette geçen Es-Sırat yol de­mektir. Yani görmedikleri halde bu yolarda nasıl yürüyecek­ler?

67- "Eğer biz dileseydik oldukları yerde onların bün­yelerini şekillerini değiştirirdik."

Yani içinde günah işledikleri evlerini. 68- "Kime uzun ömür verirsek biz onun yaratılışını bozar beli bükük hale getiririz."

Yani onu seksen yaşına getiririz. Gençliğini ve güzelli­ğini bozarız'dan kasıt; onu kuvvetliyken zayıflatırız, genç iken yaşlandırır ve henüz kendindeyken onu eksiltiriz.

71- "Onlar bakıp görmediler mi ki, biz azimuşşan kudretimizin eseri olmak üzere pek çok faydalı hayvan­lar yarattık. Ve onlarda bunlara malik ve sahip oldular."

Yani onların yaratılışını biz üstlenip yaptık. Şu ayet mi­sali (Fe bima kesebet eydikum) sizin kendi elinizle yaptığı­nız.[23]

Hasan'a göre şöyledir; Kuvvetimizin yaptığı. Ayette ge­çen "El-Yed" kuvvettir. Allah'a (c.c.) zayıflık isabet et­mesi veya kuvvetinin düşmesinden münezzehtir. Lakin ma­nası şöyledir; Kuvvetimizin şaheseri olarak, kendilerine dünyevi ve semavi işlekle verdiğimiz bir takım eşyalardır.

75- "Halbuki o mabud edindikleri putların onlara yardım etmeye asla güçleri yetmez. Bilakis onlar bu ma-budlar için yardıma hazır askerlerdir."

Yani ateşte veya hesap esnasında, onlar da orada hazır bu­lunacaklar ama maalesef hiç bir yardım onlardan alamaya­caklardır.[24]

 

 



[1] İbni Abas'tan nakledildiğine göre Yasun suresi Mekke'de na­zil oldu demiştir. Ahmet, Ebu Davut, Nesai, Hakim ve Beyhaki'nin Ma-kel b. Yesar'dan çıkardıklarına göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş:

"Yasin Kur'an'm kalbidir. Allah'ı ve Ahiret gününü kastederek okuyanın geçmiş günahları afvotunur. Yasin'î ölülerinizin üzerine okuyun." Müsned: 5/26; Müstedrek: 1/565; Ebu Davud: 3121.

[2] Yani bu Ümmete, Muhammed (s.a.v) gelene kadar hiç bir korkutucu onlara gelmemişti.

[3] İbni Cerir'in İkrime'den rivayet ederek dedi ki: Ebu Cehil şöyle demişdir; Eğer Muhammed'i görürsem ona ne yapacağım] bilirim,' bunun üzerine bu ayetten şu ayete kadar (Görmezler) nazil olmuştur. Bu Muhammed'tir diyorlardı. Ebu Cehil'de sürekli o nerde o nerde diye so­ruyordu, çünkü o'nu görmüyordu. Tefsiri Taberi: 22/152.

[4] Hamasetü'l-Basriyye: 2/69, İhtiyareyn: 78, Emali'1-kali: 2/228. "

[5] Nakledildiğine göre Nafi b. Ezrek İbni Abbas'tan (Mukmehun) . hakkında sorduğunda şöyle demiş; başı basık burnu da havadadır. £,     "Araplar bunu biliyor mu?" demiş. O da:

"Evet sen şairin şu sözünü duymadın mı?" der.

"Biz oranın etraflarında oturur durumdayız, tıpkı başını kaldıran de-■veler misali biz de gözlerimizi kaldırırız."

[6] Tirmizi nakletmiş hasen demiş, Hakim nakletmiş sahih de­miş ve Abdurrezzak'ın Ebu Said Hudri'nin şöyle dediğini rivayet etmiş­ler; Beni Seleme'liler Medine'nin uzak bir kenarındaydılar ve mescidin yakınlarına taşınmak istediler ve bunun üzerine bu ayet nazil olmuştur. Daha sonra Rasulullah (s.a.v) onları çağırdı ve "İşte onların eserleri ya­zılacak." dedi ve ayeti onlara okudu onlar da taşınmaktan vazgeçtiler. El-Aride: 12/107; Müstedrek: 2/429.

[7] Buharı ve diğerlerinin Ebu Zer'den rivayet ettikleri bir hadis­te kendisi şöyle diyor; bir güneşin batışında Rasulullah ile beraberdim ve bana:

"Ey Eba Zer güneşi ı nereye doğru battığını bitiyor musun?" de­di ben de:

"Allah ve Rasulu iaha iyi bilir." dedim;

"O Arş'tn altına drğru secde etmeye gidiyor. İşte şu ayet buna işa-rettiı." dedi:

"Güneş kendine mahsus yörüngesinde akıp gitmektedir." ve istik­rar edeceği yer Arşın altıdır dedi. Fethu'1-Bari: S/541.

[8] Önsözde şu başlık altındadır: "Müellifin kelam ilmi hakkında­ki bazı görüşleri." 1/77.

[9] Ibnu'l-Kayyim bu konuda Süheylİ'den çok güzeı bir ifâde nakl etmiştir; Zat konusunda bir çokları yanılgıya düşmüşler ve bilhas­sa kelamcılar düşmüşler ve şöyle demişler; şüphe yok ki Zat Nefsin kendisi ve hakikatidir. Ve Allah'ın zatı bizzat kendisidir ve bununla varlığını ve hakikatim tabir ediyorlar ve itlak ettikleri bu sözlerine Ra-sulullah'ın, İbrahim'in kıssasiyle ilgili şu sözünü misal getiriyorlar; "se-lasü kezibatin kulluhunne fi zatıllahı" bu Allah'ın zatiyle ilgili olan üç tür yalandır. Ve ayrıca Habibin şu sözünü de misal alıyorlar: "Vezalike fi zatil ilah."

Ve bu sözler lügat ve şeriatte anlamlan sizin zannettiğiniz gibi değil­dir demiş. Eğer böyle olsaydı şunu demek de caiz olurdu:.

"İnde zatillah" Allah'ın zatının yanında ve yine (İhzir zatellah) Al­lah'ın zatından sakın ve ayette de şöyle geçtiği gibi (ve Yuhazzirukumul-lahu nefsehu) ve bu da pek duyulmamış şeydir. Mesela; biri şöyle (cahedd-tu fillahi) Allah'ta cihad ettim (Ehbebtukefillahi) seni Allah'ta sevdim, şeklinde dese ki bu lafızlar kesinlikle hakikat üzerine delalet eden (san­ki Allah bir kap veya mekanmış gibi) lafızlar değildir. Zira burada mah-zuf olan bir muzaaf vardır o da şudur; "Allah'ın rızasında ve itaatinde"dir. . Buna göre cümlelerin manası şöyledir; Allah için cihad ettim ye seni Al­lah rızası için sevdim. Bu böyle sabitleştikten sonra şu söze (fi zatillah) ve (fi zatil ilah) şu mana verilir: "Dinde ve şeriatte olan ilahın zatı" an­lamındadır. Burada zat kelimesi Dinin bir vasfıdır, zaten zat'ın aslı da bir müennes kelime için na't durumundadır, zira görüldüğü gibi sonunda da bir tenis alameti olarr ta harfi vardır. Böylece zat kelimesi Allahu Teala-ya izafe edilmekle sadece şeref sahibi olmaktan ibaret olmuş oldu ve Al­lah "m bizzat nefsine herhangi bir işaret yoktur, Bedaiu'I-Fevaid: 2/6-7.

[10] Ebu Zekeriya el-Basri'dir. Hasan Basri'nin arkadaşlarından ve Hammad b. Seleme den kıraatlan rivayet etmiştir.Arapça lügatini bilen kitap ve sünnet kornişimde bilgi sahibi olan güvenilir ve sika biridir. Kur'an tefsiri tasnif etmiştir ve geçmişte onun misli gibi bir şey olmamış­tır. Hicri. 200 yılında vefat etmiş ve bazı yazılmış cüzleri de mevcuttur.

[11] O, Ebul Hasan AH Rıza b. Musa Kazım'dır. İmamiye itikadı Üze­rine olan İsna aşeriyenin İmamlarından biridir. Halife Me'mun, kızı Üm-mü Habibe'yi onunla evlendirmiştir. Ve onu veliyyu'1-ahd yapmıştır. Hic­ri 202 yılında vefat etmiştir. Vefeyatu'l-A'yan: 3/269-271.

[12] Ricz, Zi Rumme'nin kardeşi Mesud'undur. Divan'ul-Meani: 2/128; Sanaateyn: 293; Hayavan: 3/73; Rabu'ul-Ebrar: 1/205; Şafii Fa-kihi Ebu Hamit Mervezi'de, kelamcılan meselelerden de dönüp riicula-nnı ve uzun süre münakaşa edip mezheplerinin üzerinde sebat ettikleri­ni görüp duyunca bu beyiti misal olarak getirirdi iki muhakkikin de Sa­naateyn kitabının, Becavi ve Muhammed Ebu'1-Fadl İbrahim iki beyti nis-bet etmemişler.

[13] Ricz Keşşaftadır. Şerh Ebyat'ul-Keşşaf: 136. Yağmurun çok­luğunu ve sağnakhğını vasıflandırıyor. Garib'ul-Hadis'il-Hattabi: 2/85; Kamil: 2/68. Mahtuîede esninıetunun yerine esimeh, sebabu'ıunun yeri­nede secamuh geçmiş ikisi de hatadır.

[14] Beyit Mullakati daliyededir. Muallakatu şerh Nuhas: 1/54; Ferku beyne huruful hamse shf: 451; Hasais; 1/70; Lisan mad.deda. En-Nevasıf; vadideki geniş alan veya sahadır. El-Huduc; kadın binekl&i-dir.Vedid; bir yer, mıntıka ismidir.

[15] İki beyit te onun mafdaliyat kasidesi ndedir. Mafdaliyat: 228; Muntehat Taleb: 1/229.

[16] İbni Abbas'tan nakledildiğine göre Nafi b.Ezrak ona şu ayet hakkında şunu sormuş: "Rablerine koşarlar"; o da süratle gitmektir der.

[17] Mücahid bu konuda şöyle demiş:

"Kıyamet gününden önce kafirler için birazcık bir hafifleme vardır iş­te o anda biraz da olsa uykunun tadını alırlar. Kabir ehli çağrılıp diriltil-diklerinde kafirler şöyle derler: "Eyvah bizi kim kabrimizden kaldırdı." -ve Müminler de onlara cevaben şöyle derler: "Bu Rahman'm size vadet-tiği ve Peygamberlerin de doğruladıklandır."

[18] Ferra'mn Meani'l-Kur'an'ı: 2/381.

[19] Mecazu'l-Kur'an: 2/163. "Fekihun" şeklinde olan kıraat Ebu Ca­fer'indir.

[20] İbni Mace, İbni Ebu Dünya, Bezzar ve İbni Murdeveyh'in Ca-bir'den rivayet ettikleri bir hadiste Rasulullah (s.a.v) şöyle demiş; "Cen­net ehli nimetleriyle meşgul oldukları bir esnada başlarında bir nur doğar ve başlarını kaldırıp baktıkları sırada birde ne görsünler Al-lahu Teala üstlerinden gelmiş onlara; "Es selamım aleykum ey cen­net ehli" diyor. İşte bu şudur diyor: "Bağışlayıcı bir Rab olan Allah'­tan onlara söz olarak selam gelir." Ve onlar ona o da kullarına ba­kar durur ve Allah onların gözünün önünden kayboluncaya kadar Ondan başka bir yere bakmazlar ve sonunda O'nun nuru ve bereke­ti onların üzerinde ve diyarlarında kalır."

[21] İnsan boynunun en yukarısında olan kazal kemiğidir. Devele­rin erkeği İçin Zifra dişisi için ise Zifretun denilir. Bir rivayete göre Zifra; soylu ve boynu kalın olan deveye denilir.

[22] O, İbni Kesir, Haula, Kesaİ, Ruveys ve Halefin kıraatidir. İt­haf: 366.

[23] Ayetin lamamı: "Başınıza gelen her musibet kendi elleriniz­le işledikleriniz yüzündendir. Allah çoğunu affeder."    (Şura: 42/30)

[24] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları: 2/224-235.