6- "O
kitap sana ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış
bir toplumu uyarman için indirilmiştir."
Ayette gelen
"ma" harfinin nefy "ma"sında olması da[2],
caizdir ve "EUezi" manası olması da caizdir. Yani atalarını
korkutuğumuz şeyle onları korkutacağız. Bu mana daha evladır çünkü yer yüzü
korkutulacak hüccetlerden hali değildir.
8- "Biz
onların boyunlarına bir takım kelepçeler geçirdik. O halkalar çenelerine kadar
dayanmıştır. Onun için kafaları yukarı kalkıktır."
Bu iki ayet
Rasulullah'a (s.a.v) tuzak kurup öldürmek isteyen ve Allah'ın onu bu felaketten
kurtardığı felaketçile-rin hakkında inmiştir.[3]
Bir rivayete göre
onların bu hali ahirette olan azap sureti olması da caizdir.
Bir görüşe göre
onların bu sureti, zincirlere vurulup her türlü tasarruftan menedilen gibi
iman etmekten menedilmeleri misali olması da caizdir. Efvuhu'l-Evdi'nin dediği
gibi:
"Sen, onların
rüştten yoksun prangalar ve zincirler takılmış gruplar arasında olduğun zaman
Rüşd nedir bilirmisin, onların azgın cahil başlarına verin onların hepsi
azgınlık ipiyle bağlıdırlar."[4]
Zira o insanların
başlan yukarı doğru kalkıktır onun için her istediğini göremezler. Ayette geçen
"El-kemh" Bir şeyin ağza doğru götürülmesi manasındadır. Bir
rivayete göre "El-mukmehu" başını sırtına değecek şekilde yukarı kaldırmak
manasındadır. Böylece başlan göğüsten yukarı ve iki omuzu arasında basık ve düz
bir şekildedir ki bu da deve başım kaldırdığı zaman ki şeklidir.[5]
12-
"Önden gönderdikleri işleri ve bıraktıkları eseri biz yazarız."
Ayette geçen "Ma
kaddamu"dan kasıt amelleridir. "Asa-rehum" dan kasıt ise;
kendilerinin bıraktıkları yol olup ta daha sonra gelenlerin bu yolu takip
etmeleridir.[6] Şu ayette de buna bir
işaret vardır:
"O insan ileri
götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir."
(Kıyamet: 75/13)
13, 14-
"Onlara, şu şehir halkını misal getir. Hani onlara elçiler gelmişti de,
işte o zaman biz onlara iki elçi göndermiştik. Derhal onları yalanladılar. Biz
de hemen bir üçüncü elçiyi gönderdik. Onlar hep beraber. Biz size gönderilmiş
Allah elçileriyiz! dediler."
Şehir halkından kasıt
Antakya'Ulardır. İlk Önce gönderilen iki elçiyse; Toman ve Bolis'tir. Üçüncü
elçiyse; Şem'un'dur.
18- 20-
"Bunun üzerine onlar dahada sertleşerek" Doğrusu biz sizin yüzünüzden
uğursuzluğa duçar olduk. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun sizi taşlarız.
Ve bizden size mutlaka acıklı bir işkence ve kötülük dokunur dediler. -Elçiler
şöyle cevap verdiler; sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. O bizden değil
sizdendir. Hayır! Siz aşırı giden haddi aşan bir milletsiniz. -Bu esnada
şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi. "Ey kavmim! dedi, bu elçilere
uyunuz!"
Şehrin Öbür ucundan
koşup gelen "Habibun-Neccar" adında salih bir insandı ve israil
oğullarından biridir. O sıralar gökten hiç yağmur düşmüyordu. Tamamen bir
kuraklık baş göstermişti. Ve uğursuzluk diye addettikleri bu kuraklığın
sebebinin bu üç elçinin yüzünden olduğunu iddia ediyordular onun için üç elçiyi
de öldürdüler. İşte bu anlarda Habib Neccar cennetin nimetlerinin kokusunu
hissedince, kavmi olan israillilerin iman etmesini temenni etmiş ve ayetin
diliyle şöyle demiş:
26-27-
"Gir cennete! denildi. Bu ilahi müjdeyi duyan zat, keski, dedi, kavmim
bunu bilseydi benim iyiliğimi, bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan
kıldığını anlasalardı!"
Yani neden dolayı
Allah'ın beni affettiğini bilselerdi.
28-
"Biz ondan sonra, onun milletini helak etmek için üzerlerine gökten
herhangi bir asker indirmedik
Yani koyun derisinden
sıyrılıp çıkarıldığı gibi gündüzden ışığını çıkarıp alırız.
38-
"Güneş kendisine mahsus yörüngesinde akıp gitmektedir."
Yani artık dünyanın
hükmü ortadan kalktığı zaman güneş te son bulup fani olacaktır.[7] Bir
rivayete göre batış yönü ufuktan çok uzak olduğundan dolayı akıp gidiyor ve daha
sonra tekrar yine yörüngesine dönecektir.
39- "Ay
için de bir takım menziller tayin ettik." Ayette geçen "Kamer"
kelimesi muzmer bir fiilin etkisiyle nasbölmuştur. Takdiri şöyledir:
"Kedderna el kamere kaddernahu" bu durumdan sonra Kamerden Önce
muzmer olan fiil, kendisinden sonra zahir olunan bir fiille malum olmuş olur.
Bu Sibeveyh'in (Zeyden darebtuhu) üzerindeki görüşüdür.
Ebu Ubeyde şöyle
demiştir; Zira "Kamer" den önce onu naspeden şu cümle geçmiştir;
"Neslehu minhu'n-nahar." Yani gündüzü çekip çıkarırız ve kamer için
de belli bir akıp gideceği menziller takdir ederiz ve işte bu takdir edilen
menziller maruf olan yirmi sekiz yörüngedir.
"Nihayet o eğri
hurma dalı gibi olur da geri döner." Ayette geçen
"Urcuni'l-kadim" den kasıt kurumuş eğri hurma dalıdır. El-Izk ise;
budanmış hurma ve üzüm dallarının ince bir zar gibi içinden çıkan ve
kuruduktan sonra yay gibi kavislenen kısımdır. EI-Kadim İse; üzerinden bir sene
geçtikten sonra yay gibi dönen hurma dalıdır. Kelamcılarm Allah'ın doksan dokuz
ismi arasında "El-Kadim" ismini alıp üzerinde durmaları pek şaşırtıcı
olmamıştır bizim için. Zira Allahu Teala, en zayıf ve cılız halleri el-Urcuna
benzetmiş ve Kadim sıfatını da en dakik sıfatlarından biri olarak
addetmiştir.[8]
Aynı şekilde
kelamcılar "Ez-Zat" üzerinde de durmuş olmaları da pek şaşırtıcı
olmamıştır ve hatadır; Çünkü Allah'ın sıfatlarından hiç birinin sonuna mübalağa
için te'nis ta'sı getirilmez.[9]
Mesela Allah için
şöyle denilemez; Allameh. Çünkü Allah alemlerin en alimi ve bilenidir. Yani
sonuna te'nis için olan ta harfi konulamaz.
40- "Ne
güneş aya yetişebilir ne de gece gündüzü geçebilir."
Yani ay süratle
gittiğinden dolayıdır. Ki bu da batıdan doğuya olan hareketlerinde açık ve
alenen belli .olmaktadır; zi-ra ayın ilk günlerinde ay güneşle batı ufkunda bir
araya gelir. Çünkü o onun yarısında onunla karşılaşır, Yahya b. Selam[10] bu
konuda şöyle demiş; bundan murad ayın ondördü-dür çünkü ay battıktan sonra, bu
gecenin sabahında henüz güneş doğmadan tekrar doğar.
Gecenin gündüze
yetişememesinden kasıt şudur; yani gece ancak gündüz geçtikten sonra gelebilir,
yani gündüz vaktinin tamamıyle demektir. Bir gün halife Me'mun'un huzurunda
Rıza'dan[11], gece ve gündüzün
hangisinin daha önce gelip geçtiği hakkında soru sorulduğunda şöyle cevap
vermiş:
"Gündüz
dediğinde, ona tekrar buna delilin nedir?" diye sorulur. "Kur'an dan
şu delil vardır" der:
"Nede gece
gündüzü geçebilir."
Hisap ile olan delil
ise şudur der; dünya yengeç burcunda yaratılmıştır, yıldızlar da onun
eşlarmdandır, güneşin doğan onuncu hamel burcundan olması, semanın ortasında
olmasını gerektirir.
"Bunlardan her
biri belli bir yörüngede yüzmeye devam ederler."
Yani süratle
gidiyorlar. Mesela; süratli giden veya yürüyen at'a şöyle denilir;
"Feresun Sabihun ve Sebuhun." Ra-ciz şöyle dedi:
"İçinde şarap
olan uzun geniş kurak çölde millet süratle koşup kurtulmak istiyor. Eğer orada
kalıp ve ordan geç-tekleri zaman sanki orada geceleyip sabahlamış gibi olurlar."[12]
41-
"Onların zürriyetlerini dopdolu bir gemide taşımamız da onlar için büyük
bir ibrettir."
Zürriyetlerden kasıt
onların babalarıdır. Babaların zür-riyet diye isimlendirilmeleri şu
sebeptendir; Çünkü çocuklar onlardan türemiştir. Burada da sebep olanın
ismiyle (yani bu kaide üzerine ifade edilmiştir) sebep isimlendirilmiştir.
Racizin dediği gibi:
"Yağmur bulutlar
arasında beyaz bir bulut içinde yöne-lip geldi."[13]
42- "Gemilerin benzerlerinden binmekte
oldukları ve ilerde binecekleri şeyleri onlar için biz yarattık."
Yani Nuh'un gemilerine
benzer diğer gemilerin yaratılışıdır. Bir rivayete göre küçük kayık
çeşitleridir. Bir rivayete göre develerdir çünkü onlar karada gemilerin
konumundadırlar.
Şair de şiirinde
sefineyi deve anlamında kullanmıştır:
"Kadın binekleri
vadide ded denilen yerden geçerken denizdeki gemilerin misalidirler"[14]
dedi.
Musekkib şöyle dedi:
"Onlarmesafenin
yarısını katetikl erinde sanki onların yükleri gemilerin üzerindedirler. Gemiye
benziyorlar."[15]
45-
"Onlara yapmakta olduğunuz ve yapıp arkada bıraktığınız işlerde Allah'a
iltica edin, sadece ondan korkun."
Yapmakta olduğunuzdan
kaşıt; dünya azabıdır. (Vema halfekum)'dan kasıt ise; ahiret azabıdır.
49-
"Onlar birbirleriyle gürültü ve şamata ederken kendilerini ansızın
yakalayacak bir tek sayhayı bekliyorlar."
Gürültü ve şamataları,
ticaret ve alış veriş yaparken olandır.
51-
"Nihayet surun üfürülmesi yaklaştı. Birde ne gö-resinî Onlar kabirlerinden
kalkıp koşarak Rablerine giderler.'?
Ayette geçen
"Yensilun"dan kasıt süratle gitmeleridir.[16] Bir
rivayete göre maksat; çıkmalarıdır.
52- "İşte o zaman. Eyvah eyvah! Bizi
kabrimizden kim çıkarıp dirltti? derler."
İki üfrülüş arasında
biraz hafifleştirilir ve onlar bu esnada uyuklarlar.[17]
55- "Bü
gün cennetlikler, nimetler içinde safa sürerler."
Yani cennette verilen
nimetlerle, yiyip içerek zevk ve safa sürüyorlar. İşte o meşguliyet nimetlerle
meşgul olup iyice her şeyin tadına varıp ve tadını çıkarmaktır. Tadı çıkarılan
nimetlerden kasıt (Hurilerle olan oynaşma ve yatmalardır.) Bir rivayete göre
onları dinlemekledir bu meşguliyetler. Ama evla olan görüş; bunların nimet ve
lezzet türlerine atfedendir. Ferra'ya göre; El-Fekihu ile El-Fakihu arasında
bir fark yoktur çünkü eş anlamlıdırlar.[18] Ve
güzel konuşan mülaim halim selim adam demektir. Ebu Ubeyde de şöyle demiş;
El-Fekihu; meyve yiyendir.[19]
El-Fakihu; meyve sahibidir. Tıpkı hurmacıya Et-Tamir ve sütçüye de El-Labin
denildiği gibi.
57-
"Orada her çeşit meyve onlar içindir. Bütün arzuları yerine
getirilir."
Yani ne isteyip arzu
ederlerse anında önlerine gelir ve yer içerler,
58-
"Bağışlayıcı bir Rab olan Allah'tan onlara söz olarak selam gelir."
Yani onlara gelen
Allah'ın selamını bizzat işitirler.[20] Manası
şudur; Bu onlara ebedi olarak selamette kalacaklarına dair bir müjdedir.
59-
"Ayrılın bu gün bir tarafa ey günahkarlar."
O gün günahkar
guruplar fırkalar halinde birbirlerinden ayrılırlar.
62-
"Şeytan sizden pek çok milleti kandırıp şaşırttı."
Ayette geçen
Cibilletun'dan kasıt çok miletler demektir. Evla olan "Cibilen"
gelmesidir çünkü bunun müennesi Cibil-letun'dur ve şu ayette olduğu gibi:
"Vel cibilletel
evvelin."
(Şuara: 26/184)
Mesela "Bairun
zifrun ve Naketun zifretun" denilmesi gibidir. Bu kulak dibinden kafa
çukuruna kadar olan kazal kemiğinin büyük olması durumunda denilir.[21] Bir
rivayete göre Cibille kelimesi CibiUetu kelimesinin cemi olması da caizdir.
İki zammeyle[22] "Cubulen" bu
kelime, Cebü kelimesinin cemidir. Şu misalde de olduğu gibi; Sebil Subul.
Cu-bulun manası; Mecbuldur. Cerih ve Ketil misali gibi.
66-
"Dilersek gözlerini büsbütün körederiz. Bu seferde yolda itişip
kalkışırlar. Çünkü yolu görmezler."
Yani dünyada kör
ederiz. Ayette geçen Es-Sırat yol demektir. Yani görmedikleri halde bu yolarda
nasıl yürüyecekler?
67-
"Eğer biz dileseydik oldukları yerde onların bünyelerini şekillerini
değiştirirdik."
Yani içinde günah
işledikleri evlerini. 68- "Kime uzun ömür verirsek biz onun yaratılışını
bozar beli bükük hale getiririz."
Yani onu seksen yaşına
getiririz. Gençliğini ve güzelliğini bozarız'dan kasıt; onu kuvvetliyken
zayıflatırız, genç iken yaşlandırır ve henüz kendindeyken onu eksiltiriz.
71-
"Onlar bakıp görmediler mi ki, biz azimuşşan kudretimizin eseri olmak
üzere pek çok faydalı hayvanlar yarattık. Ve onlarda bunlara malik ve sahip
oldular."
Yani onların
yaratılışını biz üstlenip yaptık. Şu ayet misali (Fe bima kesebet eydikum)
sizin kendi elinizle yaptığınız.[23]
Hasan'a göre şöyledir;
Kuvvetimizin yaptığı. Ayette geçen "El-Yed" kuvvettir. Allah'a
(c.c.) zayıflık isabet etmesi veya kuvvetinin düşmesinden münezzehtir. Lakin
manası şöyledir; Kuvvetimizin şaheseri olarak, kendilerine dünyevi ve semavi
işlekle verdiğimiz bir takım eşyalardır.
75-
"Halbuki o mabud edindikleri putların onlara yardım etmeye asla güçleri
yetmez. Bilakis onlar bu ma-budlar için yardıma hazır askerlerdir."
Yani ateşte veya hesap
esnasında, onlar da orada hazır bulunacaklar ama maalesef hiç bir yardım
onlardan alamayacaklardır.[24]
[1] İbni Abas'tan nakledildiğine göre Yasun suresi
Mekke'de nazil oldu demiştir. Ahmet, Ebu Davut, Nesai, Hakim ve Beyhaki'nin
Ma-kel b. Yesar'dan çıkardıklarına göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle demiş:
"Yasin Kur'an'm kalbidir. Allah'ı ve Ahiret gününü kastederek
okuyanın geçmiş günahları afvotunur. Yasin'î ölülerinizin üzerine okuyun."
Müsned: 5/26; Müstedrek: 1/565; Ebu Davud: 3121.
[2] Yani bu Ümmete, Muhammed (s.a.v) gelene kadar hiç bir
korkutucu onlara gelmemişti.
[3] İbni Cerir'in İkrime'den rivayet ederek dedi ki: Ebu
Cehil şöyle demişdir; Eğer Muhammed'i görürsem ona ne yapacağım] bilirim,'
bunun üzerine bu ayetten şu ayete kadar (Görmezler) nazil olmuştur. Bu
Muhammed'tir diyorlardı. Ebu Cehil'de sürekli o nerde o nerde diye soruyordu,
çünkü o'nu görmüyordu. Tefsiri Taberi: 22/152.
[4] Hamasetü'l-Basriyye: 2/69, İhtiyareyn: 78,
Emali'1-kali: 2/228. "
[5] Nakledildiğine göre Nafi b. Ezrek İbni Abbas'tan
(Mukmehun) . hakkında sorduğunda şöyle demiş; başı basık burnu da havadadır.
£, "Araplar bunu biliyor
mu?" demiş. O da:
"Evet sen şairin
şu sözünü duymadın mı?" der.
"Biz oranın etraflarında oturur durumdayız, tıpkı başını kaldıran
de-■veler misali biz de gözlerimizi kaldırırız."
[6] Tirmizi nakletmiş hasen demiş, Hakim nakletmiş sahih
demiş ve Abdurrezzak'ın Ebu Said Hudri'nin şöyle dediğini rivayet etmişler;
Beni Seleme'liler Medine'nin uzak bir kenarındaydılar ve mescidin yakınlarına
taşınmak istediler ve bunun üzerine bu ayet nazil olmuştur. Daha sonra
Rasulullah (s.a.v) onları çağırdı ve "İşte onların eserleri yazılacak."
dedi ve ayeti onlara okudu onlar da taşınmaktan vazgeçtiler. El-Aride: 12/107;
Müstedrek: 2/429.
[7] Buharı ve diğerlerinin Ebu Zer'den rivayet ettikleri
bir hadiste kendisi şöyle diyor; bir güneşin batışında Rasulullah ile
beraberdim ve bana:
"Ey Eba Zer güneşi
ı nereye doğru battığını bitiyor musun?" dedi ben de:
"Allah ve Rasulu
iaha iyi bilir." dedim;
"O Arş'tn altına
drğru secde etmeye gidiyor. İşte şu ayet buna işa-rettiı." dedi:
"Güneş kendine mahsus yörüngesinde akıp gitmektedir." ve istikrar
edeceği yer Arşın altıdır dedi. Fethu'1-Bari: S/541.
[8] Önsözde şu başlık altındadır: "Müellifin kelam
ilmi hakkındaki bazı görüşleri." 1/77.
[9] Ibnu'l-Kayyim bu konuda Süheylİ'den çok güzeı bir
ifâde nakl etmiştir; Zat konusunda bir çokları yanılgıya düşmüşler ve bilhassa
kelamcılar düşmüşler ve şöyle demişler; şüphe yok ki Zat Nefsin kendisi ve
hakikatidir. Ve Allah'ın zatı bizzat kendisidir ve bununla varlığını ve
hakikatim tabir ediyorlar ve itlak ettikleri bu sözlerine Ra-sulullah'ın,
İbrahim'in kıssasiyle ilgili şu sözünü misal getiriyorlar; "se-lasü
kezibatin kulluhunne fi zatıllahı" bu Allah'ın zatiyle ilgili olan üç tür
yalandır. Ve ayrıca Habibin şu sözünü de misal alıyorlar: "Vezalike fi
zatil ilah."
Ve bu sözler lügat ve
şeriatte anlamlan sizin zannettiğiniz gibi değildir demiş. Eğer böyle olsaydı
şunu demek de caiz olurdu:.
"İnde zatillah" Allah'ın zatının yanında ve yine (İhzir
zatellah) Allah'ın zatından sakın ve ayette de şöyle geçtiği gibi (ve
Yuhazzirukumul-lahu nefsehu) ve bu da pek duyulmamış şeydir. Mesela; biri şöyle
(cahedd-tu fillahi) Allah'ta cihad ettim (Ehbebtukefillahi) seni Allah'ta
sevdim, şeklinde dese ki bu lafızlar kesinlikle hakikat üzerine delalet eden
(sanki Allah bir kap veya mekanmış gibi) lafızlar değildir. Zira burada
mah-zuf olan bir muzaaf vardır o da şudur; "Allah'ın rızasında ve
itaatinde"dir. . Buna göre cümlelerin manası şöyledir; Allah için cihad
ettim ye seni Allah rızası için sevdim. Bu böyle sabitleştikten sonra şu söze
(fi zatillah) ve (fi zatil ilah) şu mana verilir: "Dinde ve şeriatte olan
ilahın zatı" anlamındadır. Burada zat kelimesi Dinin bir vasfıdır, zaten
zat'ın aslı da bir müennes kelime için na't durumundadır, zira görüldüğü gibi
sonunda da bir tenis alameti olarr ta harfi vardır. Böylece zat kelimesi Allahu
Teala-ya izafe edilmekle sadece şeref sahibi olmaktan ibaret olmuş oldu ve Allah
"m bizzat nefsine herhangi bir işaret yoktur, Bedaiu'I-Fevaid: 2/6-7.
[10] Ebu Zekeriya el-Basri'dir. Hasan Basri'nin
arkadaşlarından ve Hammad b. Seleme den kıraatlan rivayet etmiştir.Arapça
lügatini bilen kitap ve sünnet kornişimde bilgi sahibi olan güvenilir ve sika
biridir. Kur'an tefsiri tasnif etmiştir ve geçmişte onun misli gibi bir şey
olmamıştır. Hicri. 200 yılında vefat etmiş ve bazı yazılmış cüzleri de
mevcuttur.
[11] O, Ebul Hasan AH Rıza b. Musa Kazım'dır. İmamiye
itikadı Üzerine olan İsna aşeriyenin İmamlarından biridir. Halife Me'mun, kızı
Üm-mü Habibe'yi onunla evlendirmiştir. Ve onu veliyyu'1-ahd yapmıştır. Hicri
202 yılında vefat etmiştir. Vefeyatu'l-A'yan: 3/269-271.
[12] Ricz, Zi Rumme'nin kardeşi Mesud'undur.
Divan'ul-Meani: 2/128; Sanaateyn: 293; Hayavan: 3/73; Rabu'ul-Ebrar: 1/205;
Şafii Fa-kihi Ebu Hamit Mervezi'de, kelamcılan meselelerden de dönüp
riicula-nnı ve uzun süre münakaşa edip mezheplerinin üzerinde sebat ettiklerini
görüp duyunca bu beyiti misal olarak getirirdi iki muhakkikin de Sanaateyn
kitabının, Becavi ve Muhammed Ebu'1-Fadl İbrahim iki beyti nis-bet etmemişler.
[13] Ricz Keşşaftadır. Şerh Ebyat'ul-Keşşaf: 136. Yağmurun
çokluğunu ve sağnakhğını vasıflandırıyor. Garib'ul-Hadis'il-Hattabi: 2/85;
Kamil: 2/68. Mahtuîede esninıetunun yerine esimeh, sebabu'ıunun yerinede
secamuh geçmiş ikisi de hatadır.
[14] Beyit Mullakati daliyededir. Muallakatu şerh Nuhas:
1/54; Ferku beyne huruful hamse shf: 451; Hasais; 1/70; Lisan mad.deda.
En-Nevasıf; vadideki geniş alan veya sahadır. El-Huduc; kadın
binekl&i-dir.Vedid; bir yer, mıntıka ismidir.
[15] İki beyit te onun mafdaliyat kasidesi ndedir.
Mafdaliyat: 228; Muntehat Taleb: 1/229.
[16] İbni Abbas'tan nakledildiğine göre Nafi b.Ezrak ona şu
ayet hakkında şunu sormuş: "Rablerine koşarlar"; o da süratle
gitmektir der.
[17] Mücahid bu konuda şöyle demiş:
"Kıyamet gününden önce kafirler için birazcık bir hafifleme vardır
işte o anda biraz da olsa uykunun tadını alırlar. Kabir ehli çağrılıp
diriltil-diklerinde kafirler şöyle derler: "Eyvah bizi kim kabrimizden
kaldırdı." -ve Müminler de onlara cevaben şöyle derler: "Bu Rahman'm
size vadet-tiği ve Peygamberlerin de doğruladıklandır."
[18] Ferra'mn Meani'l-Kur'an'ı: 2/381.
[19] Mecazu'l-Kur'an: 2/163. "Fekihun" şeklinde
olan kıraat Ebu Cafer'indir.
[20] İbni Mace, İbni Ebu Dünya, Bezzar ve İbni Murdeveyh'in
Ca-bir'den rivayet ettikleri bir hadiste Rasulullah (s.a.v) şöyle demiş;
"Cennet ehli nimetleriyle meşgul oldukları bir esnada başlarında bir nur
doğar ve başlarını kaldırıp baktıkları sırada birde ne görsünler Al-lahu Teala
üstlerinden gelmiş onlara; "Es selamım aleykum ey cennet ehli"
diyor. İşte bu şudur diyor: "Bağışlayıcı bir Rab olan Allah'tan onlara
söz olarak selam gelir." Ve onlar ona o da kullarına bakar durur ve Allah
onların gözünün önünden kayboluncaya kadar Ondan başka bir yere bakmazlar ve
sonunda O'nun nuru ve bereketi onların üzerinde ve diyarlarında kalır."
[21] İnsan boynunun en yukarısında olan kazal kemiğidir.
Develerin erkeği İçin Zifra dişisi için ise Zifretun denilir. Bir rivayete
göre Zifra; soylu ve boynu kalın olan deveye denilir.
[22] O, İbni Kesir, Haula, Kesaİ, Ruveys ve Halefin
kıraatidir. İthaf: 366.
[23] Ayetin lamamı: "Başınıza gelen her musibet kendi
ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. Allah çoğunu affeder." (Şura: 42/30)
[24] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan,
Tevhid Yayınları: 2/224-235.