5-
"Nerdeyse gökler tepelerinden çatlayacaklar!"
Onların yüzünden
nerdeyse kıyamet kopacak ve azapları alel acele verilecek.
"Melekler de,
Rablerini hamd ile teşbih ediyorlar ve yerdekiler için mağfiret
diliyorlar."
Helak ve nesilleri yok
edici azap kafirlere geldiğinde mü'minler de onlarla beraber gitmesin diye dua
ediyorlar.
11-
"Onun benzeri hiçbirşey yoktur. O, işitendir, görendir."
Mağribi bundan murad
şudur demiş: Şüphesiz ona benzer bir şey olmadığı gibi mumaselede
(benzerlikte) de ona yakın bir benzerlikte olan da yoktur. Bu insanların mefhumunda
olan şu söz misalidir. Yakın birşeyiyle teşbih edecekleri zaman; o aynı Zeyd
gibidir (huvve ke zeydin).
Ve ona uzak bir misal
verecekleri zaman şöyle teşbih yaparlar: Sanki o Zeyd gibi midir ne? derler.
(Huve Keenne-hu Zeyd'un).
Huzeli de keenne'yi
şiirinde aynı şekilde kullanmıştır:
"Fe vallahi la
elka ibne ammin keennehu nuşeybetu ma damel hamamu yenuhu."[2] Yani
ne yalandan ne de uzaktan onun gibi ona benzer bir kardeş bulamam. Bir rivayete
göre "mislen" kelimesi mesel manasındadır aynı şibhun ve şe-beh
kelimelerinde olduğu gibi..
Şu ayette de olduğu
"meselu'l-cenneti" Yani cennet vasfı. Burada da "el-mesel"
kelimesi vasıftır. Bu şekilde ayetin manası şöyle olur: Leyse kevasfihi şey'un
onun vasfı gibi birşey yoktur veya onun vasfına denk bir şey olmaz.
Merhum Kadı Kuseyr[3] şöyle
zikretmiş: Burada teşbihin benzerliğin nefyi için olduğu kef harfinin gelişi
ile daha da belirginleşmiştir diyor.
Takdiri cümle
şöyledir: "Ennehu lev kuddire lehu mis-lun fil vehmi lem yekun lizalikel
meseli şebihun fe keyfe yekunu limen la misle lehu şebihun ve şerikun."
Şayet onun için bir benzerlik
düşünülse takdir edilse buna da bir benzerli veya teşbih bulunamazken nasıl
olurda misli olmayan, teşbihi olmayan ve şeriki, ortağı olmayanın misli olur.
Bu manalar; kavi kef
harfinin ziyadesiyle itlak olunmuştur denilmesinden daha iyidir, bu şiirde de
gelse dahi durum değişmez. Yani kef ziyade değildir ve ziyadedir diyenlerin
sözünden bu manalar daha iyidir demek istiyor.
Raube şiirinde şöyle
demiş: Levahikul ekrabi fiha kel mu-kak. Mukak[4]:
uzunluktur. Yani onda uzunluk vardır. Hu-zeli'lerin şiirinde "kemisl"
kelimesini Kur'an hattı üzerine muvafık şekilde kullanmışlar. Fela teczeu inna
ricalun Ke-mislikum hudine ve nehhetna el muna vel avakibu.[5]
"Zira sizi ve
hayvanları bu şekilde üretir."
Yani şu anda
yaratılmış olduğunuz şeklin müştemila-tiyle ve aynı şekilde hayvanlarınızda
olduğu şekilde bir yaratılış veya hilkatle.
15-
"Bizimle sizin aranızda tartışmayı gerektiren bîr durum yoktur. Allah
hepimizi bir araya toplar dönüş te O'nadir."
Kendilerinin inatçı
bir şekilde karşı çıkışlarına karşı açıkladığımız ve delil getirdiğimiz bu
kadar zamandan sonra kendilerine bir diyeceğimiz yoktur.
"Ben Allah'ın
kitaptan getirdiğine inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle em rol
undum."
Tebliğ ve ilam
(bildirme) bakımından adaleti gerçekleştirmekle emrolundum.
20- "Kim
ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını arttırırız. Kim dünya karını
istiyorsa ona da dünyadan bir şey veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi
olmaz."
Başkasma verdiğimiz
gibi ona da veririz. Çünkü onun her istediği verilir.[6]
21- "Eğer
azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilir, işleri
bitirilir idi."
Kelimetul Fasl'dan
kasıt: Daha önce azaplarının tehir edileceğine dair olan sözdür.
27- "Allah
kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı."
Bu ayeti kerime aşın
derecede kısa, veciz ve oldukça harfleri az olmasına rağmen büyük Ölçüde hutbe,
şiir, kitap vb. kadar manaları içermektedir öyleki; Rızkı takdir etme ve
maişeti darlaştırma ve hikmetlerin tümünü içermektedir. Cahiz, kitaplarında bu
ayetten çokça ilham ve feyz almış bu konuda son derece mükemmel ve bedi güzel
bir tezi de vardır:
"Eğer Allah onun
şerrinden korumazsa baklada şeytanlar üst üste atlar dururlar,"[7]
Bir başkası da onun
gibi demiş:
"Fecrin doğuşunda
saba yeli onlara isabe etti ve yağmur ise bütün iyi şeylerin akitlerini
halleti."[8]
Başkası da şöyle
demiş:
"Kalbimin görevi
vecibesi ve gam ve kederleri bırakmam bir imtihan değil mi?
Arkadaşımın üzerine
olmasına üzülür ve düşmanın üzerine olmasına sevinirim."[9]
Şeriatta tefsir
edildiği gibi, bir yere vaki olduğu zaman oranın ehli azgınlaşır, baği olurlar.
Bunun arkadaşıma olacağından korkuyorum.
35-
"Böylece ayetlerimiz üzerinde tartışanlar kendilerine kaçacak bir yer
olmadığını bilsinler."
Ya'leme kelimesi nasp
iledir. Çünkü başında izmar (gizli takdiri) bir "en" harfi vardır ki
onu nasp etmiştir.[10] Cümle
şöyledir:
Ve en ya'leme:
Buradaki zamir ise yucadilune içindir.
Vellezine ise fail ile
ref konumuna gelmiştir veya ref a konumundadır.
"En" fail
ile beraber mastar manasmdadir ve birinci fiilin mastarı üzerine
atfedilmiştir. Ve takdiri şöyledir: "İn neşe yekunu helaku ve Alimel
mucadeline en la mahise le-hum." "Eğer dileseydik helak hemen
gerçekleşirdi ve mü-cadele edenler de hiçbir yere kaçışın olmadığını
bilirlerdi. Bir rivayete göre Ya'leme'nin nasp olması: kendinden önceki ayetin
şu cümlesini "ve ya'fu an kesir" affolunması ve bu ayetin devamı
olduğu zannedilmesin diye nasbolmuştur.
38-
"Onların işleri, aralarında istişare iledir."
Yani istişare ederek
ihtilafları bırakmaları ve üzerine muvafakat sağladıkları derli toplu görüş vb.
şeyler üzerine birleşip anlaşmalarıdır. Bu şu söz misalidir. Onların işleri
aralarında, muvafakat iledir. Yani birbirlerinin sözlerine ve işlerine tercih
etmezler ancak istişareyle olur. Şura kelimesinin aslı arz, sunuş manasında
olan eşş-evr'den[11] türemiştir.
45-
"Ateşe arz olunurlarken onların aşağılıktan başlarını öne eğerek göz
ucuyla gizli gizli baktıklarını göreceksin."
Trafin hafiyyin: gizli
gizîi gözünün ucundan bakmaktır.
51-
"Allah bir insanla ancak vahy ile veya perde arkasından konuşur.[12]
Yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir,
hakimdir."
52-
"İşte böylece sana da emrimizle ruhu vahyettik. Sen kitap nedir. İman
nedir bilmezdin,"
"Ruhen min
emrina"dan kasıt Kur'an-ı Kerim'dir.[13]
[1] Taberani'nin sahih bir senetle Meymune'den
çıkardığında şöyle demiş:
"Rasulullah (s.a.v.) Ha-mim-ayn-sin-kaf h okudu ve şöyle dedi:
"Ey Meymune, ha-mim-ayn-sin-kaPı biliyor musun, evveliyle sonu
arasındakileri unuttum." Ve şöyle dedi: "Onu okudum ve RasuluMah da
(s.a.v.) okudu."
[2] Beyit Ebu Zueyb Huzeli'nindir.Şerh Eşaru'l-Huzeliyyin:
l/13.Lisan mad.neveha.
[3] O, Kuseyr b. Sehl, Ğazne'li Ebu'1-Feth El-Butti'dir.
Bağdat'a gelip kadıların kadısı Ebu Abdİllah ed-Damiğanii'den ders almıştır. Nahiv
ve sarf ilminde epey bir yol kat etmişti. Çok büyük bir servet sahibidir ve
Bağdat'taki ilim ehline tam dört bin dinar infak etmiştir ve daha sonra
Gazne'ye dönmüştür. Cevahİru'l-Mudiyye: 3/716.
[4] Erricz Lisanu'l- ırab'ta maddt. makakededir. İbni
Manzur şöyle demiş: Burda El-makak mıuad edilmiştir. Şu ayette de olduğu gibi
kef harfi za-idtir şiirde: "Leyse kemıslihi şey un." Hazanetul Edeb:
1/89; Mesailul Adu-diyat shf. 219; El-Muktedeb: 4/418. Muhakkik"nisbetsİz
bırakmıştır.
[5] Bu beyit, Malik b. Halidel-Hunaiel-Huzelİ'nindir.
Şerh'eşaml Huzeliyin: 1/458. Mahtutede Hudina yerine Teduna gelmiş ama bir hatadır.
[6] Ahmed'in Ubey b. Kab'tan tahric ettiği ve Hakim'in
sahihtir dediği bu hadiste Rasulullah şöyle demiş:
"Bu ümmeti, ahiret ameliyle dünyayı taleb etmedikleri müddetçe;
Övgüye layık olacaklarını ve derecelerinin yüksek olacağını, yardım
edileceklerini ve insanlar arasında saygın olacaklarını müjdele. Onlardan her
kim ahiret ameliyle dünya İçin çalışırsa onun için ahirette herhangi bir pay
yoktur." Müsned: 5/134; Müstedrek: 4/311.
[7] Kamil li'1-Muberrid: 2/72; Sanaateyn: 408;
Rabi'ul-Ebrar: 1/279.
[8] Onu bulamadım.
[9] Şemsu'1-Ulum: 1/17. Nisbetsizdir. İki beyit Cemil
Busey-^ne'nindir. Lisan mad. Necv: 15/306. En-Necv buluttur. Cemi nucuvdur.
[10] "Ve ya'Iemellezine" için Ebu Beka şöyle
demiş:"Bu ayet başına bir "En" harfi takdiri olarak getirilerek
nasb ile Ve en ya leme okunur. Çünkü burada "En" burada cevap yerine
gelmiş ve mana üzerine at-folunmuştur. îltakaus sakineyn (İki sakinin veya
cezmin bir araya gelmesi) den dolayı da bu ayet cezimli okunur. İstinaf
üzerine de ref okunur.
[11] Eş-Şevr; bir şeyi izhar etmek ve sunmak manasınadır.
Mahtu-tede eşşer gelmiş hatadır.
[12] Ebu Yala ve Beyhaki Esma ve Sıfat adlı eserde bunu
tahric etmişler ama zayıf olarak add etmişler ve Taberani'nin de Sehl b.
Sa'dve Abdullah b. Amr b. As'tan tahric ettiği hadiste Rasulullah şöyle demiş:
"Allah'ın yanında, Nur ve Zulmet'ten (karanlık) oluşan tam yetmiş
bin hicab vardır. Bu hicabın hissini algılayan veya işiten her nefis yok
oSur."
Bir rivayete göre bu
şahıs Davud'dur. (a.s.) Onun kalbine, akima veya zihnine vahyedildi. Ve
kalbine üfüriildü ve o da Zebur'a yazarak kitap haline getirdi.
Hicap (perde) arkasından konuşulan şahıs ta Musa'dır (a.s.). Elçi
göndererek konuşma şekli ise: "Gönderilen elçi de Cebrail (a.s.) ve
gönderilen şahıs ta Muhammed'dir (s.a.v.).
[13] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan,
Tevhid Yayınları: 2/291-296.