HA-MİM-AYN-SİN-KAF (ŞURA) SURESİ[1]

 

5- "Nerdeyse gökler tepelerinden çatlayacaklar!"

Onların yüzünden nerdeyse kıyamet kopacak ve azapla­rı alel acele verilecek.

"Melekler de, Rablerini hamd ile teşbih ediyorlar ve yerdekiler için mağfiret diliyorlar."

Helak ve nesilleri yok edici azap kafirlere geldiğinde mü'minler de onlarla beraber gitmesin diye dua ediyorlar.

11- "Onun benzeri hiçbirşey yoktur. O, işitendir, gö­rendir."

Mağribi bundan murad şudur demiş: Şüphesiz ona ben­zer bir şey olmadığı gibi mumaselede (benzerlikte) de ona yakın bir benzerlikte olan da yoktur. Bu insanların mefhu­munda olan şu söz misalidir. Yakın birşeyiyle teşbih edecek­leri zaman; o aynı Zeyd gibidir (huvve ke zeydin).

Ve ona uzak bir misal verecekleri zaman şöyle teşbih ya­parlar: Sanki o Zeyd gibi midir ne? derler. (Huve Keenne-hu Zeyd'un).

Huzeli de keenne'yi şiirinde aynı şekilde kullanmıştır:

"Fe vallahi la elka ibne ammin keennehu nuşeybetu ma damel hamamu yenuhu."[2] Yani ne yalandan ne de uzaktan onun gibi ona benzer bir kardeş bulamam. Bir rivayete gö­re "mislen" kelimesi mesel manasındadır aynı şibhun ve şe-beh kelimelerinde olduğu gibi..

Şu ayette de olduğu "meselu'l-cenneti" Yani cennet vas­fı. Burada da "el-mesel" kelimesi vasıftır. Bu şekilde aye­tin manası şöyle olur: Leyse kevasfihi şey'un onun vasfı gi­bi birşey yoktur veya onun vasfına denk bir şey olmaz.

Merhum Kadı Kuseyr[3] şöyle zikretmiş: Burada teşbihin benzerliğin nefyi için olduğu kef harfinin gelişi ile daha da belirginleşmiştir diyor.

Takdiri cümle şöyledir: "Ennehu lev kuddire lehu mis-lun fil vehmi lem yekun lizalikel meseli şebihun fe keyfe ye­kunu limen la misle lehu şebihun ve şerikun."

Şayet onun için bir benzerlik düşünülse takdir edilse buna da bir benzerli veya teşbih bulunamazken nasıl olur­da misli olmayan, teşbihi olmayan ve şeriki, ortağı olmaya­nın misli olur.

Bu manalar; kavi kef harfinin ziyadesiyle itlak olun­muştur denilmesinden daha iyidir, bu şiirde de gelse dahi du­rum değişmez. Yani kef ziyade değildir ve ziyadedir diyen­lerin sözünden bu manalar daha iyidir demek istiyor.

Raube şiirinde şöyle demiş: Levahikul ekrabi fiha kel mu-kak. Mukak[4]: uzunluktur. Yani onda uzunluk vardır. Hu-zeli'lerin şiirinde "kemisl" kelimesini Kur'an hattı üzerine muvafık şekilde kullanmışlar. Fela teczeu inna ricalun Ke-mislikum hudine ve nehhetna el muna vel avakibu.[5]

"Zira sizi ve hayvanları bu şekilde üretir."

Yani şu anda yaratılmış olduğunuz şeklin müştemila-tiyle ve aynı şekilde hayvanlarınızda olduğu şekilde bir ya­ratılış veya hilkatle.

15- "Bizimle sizin aranızda tartışmayı gerektiren bîr durum yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar dönüş te O'nadir."

Kendilerinin inatçı bir şekilde karşı çıkışlarına karşı açıkladığımız ve delil getirdiğimiz bu kadar zamandan son­ra kendilerine bir diyeceğimiz yoktur.

"Ben Allah'ın kitaptan getirdiğine inandım ve aranız­da adaleti gerçekleştirmekle em rol undum."

Tebliğ ve ilam (bildirme) bakımından adaleti gerçek­leştirmekle emrolundum.

20- "Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını arttırırız. Kim dünya karını istiyorsa ona da dünyadan bir şey veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz."

Başkasma verdiğimiz gibi ona da veririz. Çünkü onun her istediği verilir.[6]

21- "Eğer azabı erteleme sözü olmasaydı, derhal ara­larında hüküm verilir, işleri bitirilir idi."

Kelimetul Fasl'dan kasıt: Daha önce azaplarının tehir edi­leceğine dair olan sözdür.

27- "Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryü­zünde azarlardı."

Bu ayeti kerime aşın derecede kısa, veciz ve oldukça harfleri az olmasına rağmen büyük Ölçüde hutbe, şiir, kitap vb. kadar manaları içermektedir öyleki; Rızkı takdir etme ve maişeti darlaştırma ve hikmetlerin tümünü içermektedir. Cahiz, kitaplarında bu ayetten çokça ilham ve feyz almış bu konuda son derece mükemmel ve bedi güzel bir tezi de var­dır:

"Eğer Allah onun şerrinden korumazsa baklada şeytan­lar üst üste atlar dururlar,"[7]

Bir başkası da onun gibi demiş:

"Fecrin doğuşunda saba yeli onlara isabe etti ve yağmur ise bütün iyi şeylerin akitlerini halleti."[8]

Başkası da şöyle demiş:

"Kalbimin görevi vecibesi ve gam ve kederleri bırakmam bir imtihan değil mi?

Arkadaşımın üzerine olmasına üzülür ve düşmanın üze­rine olmasına sevinirim."[9]

Şeriatta tefsir edildiği gibi, bir yere vaki olduğu zaman oranın ehli azgınlaşır, baği olurlar. Bunun arkadaşıma ola­cağından korkuyorum.

35- "Böylece ayetlerimiz üzerinde tartışanlar kendi­lerine kaçacak bir yer olmadığını bilsinler."

Ya'leme kelimesi nasp iledir. Çünkü başında izmar (giz­li takdiri) bir "en" harfi vardır ki onu nasp etmiştir.[10] Cüm­le şöyledir:

Ve en ya'leme: Buradaki zamir ise yucadilune içindir.

Vellezine ise fail ile ref konumuna gelmiştir veya ref a konumundadır.

"En" fail ile beraber mastar manasmdadir ve birinci fi­ilin mastarı üzerine atfedilmiştir. Ve takdiri şöyledir: "İn ne­şe yekunu helaku ve Alimel mucadeline en la mahise le-hum." "Eğer dileseydik helak hemen gerçekleşirdi ve mü-cadele edenler de hiçbir yere kaçışın olmadığını bilirlerdi. Bir rivayete göre Ya'leme'nin nasp olması: kendinden ön­ceki ayetin şu cümlesini "ve ya'fu an kesir" affolunması ve bu ayetin devamı olduğu zannedilmesin diye nasbolmuştur.

38- "Onların işleri, aralarında istişare iledir."

Yani istişare ederek ihtilafları bırakmaları ve üzerine muvafakat sağladıkları derli toplu görüş vb. şeyler üzerine birleşip anlaşmalarıdır. Bu şu söz misalidir. Onların işleri aralarında, muvafakat iledir. Yani birbirlerinin sözlerine ve işlerine tercih etmezler ancak istişareyle olur. Şura keli­mesinin aslı arz, sunuş manasında olan eşş-evr'den[11] türe­miştir.

45- "Ateşe arz olunurlarken onların aşağılıktan baş­larını öne eğerek göz ucuyla gizli gizli baktıklarını göre­ceksin."

Trafin hafiyyin: gizli gizîi gözünün ucundan bakmaktır.

51- "Allah bir insanla ancak vahy ile veya perde ar­kasından konuşur.[12] Yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakimdir."

52- "İşte böylece sana da emrimizle ruhu vahyettik. Sen kitap nedir. İman nedir bilmezdin,"

"Ruhen min emrina"dan kasıt Kur'an-ı Kerim'dir.[13]

 

 

 



[1] Taberani'nin sahih bir senetle Meymune'den çıkardığında şöy­le demiş:

"Rasulullah (s.a.v.) Ha-mim-ayn-sin-kaf h okudu ve şöyle dedi: "Ey Meymune, ha-mim-ayn-sin-kaPı biliyor musun, evveliyle sonu arasındakileri unuttum." Ve şöyle dedi: "Onu okudum ve RasuluMah da (s.a.v.) okudu."

[2] Beyit Ebu Zueyb Huzeli'nindir.Şerh Eşaru'l-Huzeliyyin: l/13.Lisan mad.neveha.

[3] O, Kuseyr b. Sehl, Ğazne'li Ebu'1-Feth El-Butti'dir. Bağdat'a gelip kadıların kadısı Ebu Abdİllah ed-Damiğanii'den ders almıştır. Na­hiv ve sarf ilminde epey bir yol kat etmişti. Çok büyük bir servet sahibi­dir ve Bağdat'taki ilim ehline tam dört bin dinar infak etmiştir ve daha sonra Gazne'ye dönmüştür. Cevahİru'l-Mudiyye: 3/716.

[4] Erricz Lisanu'l- ırab'ta maddt. makakededir. İbni Manzur şöyle de­miş: Burda El-makak mıuad edilmiştir. Şu ayette de olduğu gibi kef harfi za-idtir şiirde: "Leyse kemıslihi şey un." Hazanetul Edeb: 1/89; Mesailul Adu-diyat shf. 219; El-Muktedeb: 4/418. Muhakkik"nisbetsİz bırakmıştır.

[5] Bu beyit, Malik b. Halidel-Hunaiel-Huzelİ'nindir. Şerh'eşaml Huzeliyin: 1/458. Mahtutede Hudina yerine Teduna gelmiş ama bir ha­tadır.

[6] Ahmed'in Ubey b. Kab'tan tahric ettiği ve Hakim'in sahihtir dediği bu hadiste Rasulullah şöyle demiş:

"Bu ümmeti, ahiret ameliyle dünyayı taleb etmedikleri müddet­çe; Övgüye layık olacaklarını ve derecelerinin yüksek olacağını, yar­dım edileceklerini ve insanlar arasında saygın olacaklarını müjdele. Onlardan her kim ahiret ameliyle dünya İçin çalışırsa onun için ahi­rette herhangi bir pay yoktur." Müsned: 5/134; Müstedrek: 4/311.

[7] Kamil li'1-Muberrid: 2/72; Sanaateyn: 408; Rabi'ul-Ebrar: 1/279.

[8] Onu bulamadım.

[9] Şemsu'1-Ulum: 1/17. Nisbetsizdir. İki beyit Cemil Busey-^ne'nindir. Lisan mad. Necv: 15/306. En-Necv buluttur. Cemi nucuvdur.

[10] "Ve ya'Iemellezine" için Ebu Beka şöyle demiş:"Bu ayet ba­şına bir "En" harfi takdiri olarak getirilerek nasb ile Ve en ya leme oku­nur. Çünkü burada "En" burada cevap yerine gelmiş ve mana üzerine at-folunmuştur. îltakaus sakineyn (İki sakinin veya cezmin bir araya gelme­si) den dolayı da bu ayet cezimli okunur. İstinaf üzerine de ref okunur.

[11] Eş-Şevr; bir şeyi izhar etmek ve sunmak manasınadır. Mahtu-tede eşşer gelmiş hatadır.

[12] Ebu Yala ve Beyhaki Esma ve Sıfat adlı eserde bunu tahric et­mişler ama zayıf olarak add etmişler ve Taberani'nin de Sehl b. Sa'dve Abdullah b. Amr b. As'tan tahric ettiği hadiste Rasulullah şöyle demiş:

"Allah'ın yanında, Nur ve Zulmet'ten (karanlık) oluşan tam yet­miş bin hicab vardır. Bu hicabın hissini algılayan veya işiten her ne­fis yok oSur."

Bir rivayete göre bu şahıs Davud'dur. (a.s.) Onun kalbine, akima ve­ya zihnine vahyedildi. Ve kalbine üfüriildü ve o da Zebur'a yazarak ki­tap haline getirdi.

Hicap (perde) arkasından konuşulan şahıs ta Musa'dır (a.s.). Elçi göndererek konuşma şekli ise: "Gönderilen elçi de Cebrail (a.s.) ve gönderilen şahıs ta Muhammed'dir (s.a.v.).

[13] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları: 2/291-296.