ZÂRİYAT SURESİ[1]

 

1- "Esip savuranlara and olsun."

Zariyattan maksat rüzgarlardır.

2- "Yükünü yüklenenlere and olsun." Yükünü yüklenenlerden kasıt bulutlardır.

3- "Kolayca süzülenlere and olsun." Süzülenlerden kasıt gemilerdir.

4- "İşi ayıranlara and olsun." İşi ayıranlar da meleklerdir.[2]

Bazıları "Ez-Zariyatı ve El-Hamilatı" Rüzgarların üze­rine hamletmişler. Başlangıç olarak ta bulutları sürükleyip sevkeder bir oraya bir buraya getirir daha sonra da eserek sa­vurup götürür.

El-Cariyat ile vel mukassımat'ın bulutların üzerine hami edilmesinin sebebi şudur: Çünkü onlar yön hatlarını ve rı-zıklannı paylaştırıyor ve giderken gideceği yere kolayca gi­diyor. Aşa'nın dediği gibi:

"Atının ön cephesi beyaz yelleri uzun çok yürümeden do­layı ayakları yıpranmış ve dişleri gitmiş ve ayaklan yıpra­nıp çamura düşenin yürüdüğü gibi yavaş yavaş yürüyor. Onun, komşusunun evinden olan yürüyüşü bulutların yürü­yüşü gibidir ne adım atıyor ne de acele ediyor."[3]

Bütün bu dört ayetteki kısımlar ve arasında bulunan "vav" kasem içindir, Allah'ın bunlara yemin etmesi caizdir. Ama Allah'tan başka kimse mahlukatlarla yemin edemez ve caiz değildir. Zira mahlukatm yemini, gizli ve aşikarı bilen Allah'ın adıyla yemin etmesi kendisinin sözünün doğru olup olmadığına delil içindir. Yaratıcımın kasemi ise kulla­rın arasında olan örf ve adetler üzerine binaen onların ken­di nefislerinde haberin tekidinin irade edilişidir. İtibar edi­len veya itibar gören ve gerektiren bir vech üzerine Allah, bazı yarattıklarıyla yemin eder ve daha: Kudretin mükem­melliklerine (Bediine) ve fıtratın harikulade şekli üzerine kal­bin uyanıp idrak etmesi için istediği yarattığı ile and içer ce­nabı mevla.

7- "Kendine has yollara sahip olan göğe andolsun."

Zatel hubuk: Bulutların yolları demektir. Bu yollar da çok mükemmel bir sanatın eseridir. O, yumurtada, saçta güver­cinin kanatlarında son derece mükemmel olan bir yapı ve­ya sanat eseri vardır. Şemmah şöyle dedi:

"Yolda bir insana bir hayvana vekil bıraktım susuzluk­tan gözleri kaymış kaybolmuştu. Ta ki üzerindeki koyu yeşil gökten yardım talep edip ihmal edilmiş gruplar güvercini çağırıyordu."[4]

8- "Siz elbette farklı bir söz ve görüş içindesiniz." Ayette geçen "kavlin muhtelifin"den kasıt değişik görüş

ve söz demektir. Bu değişik görüşte olanın biri mümin, di­ğeri kafir, biri itaatkar diğeri asidir. Biri, şüphesiz o bir si­hirbaz, biri şair ve başka biri de delidir diyorlar.

9- "Bununla beraber aldatılanlar ondan geri çevrilir­ler."

Bütün bu kötü söz ve fiillerden geri çevrilenler geri çev­rilirler. Bir rivayete göre cezadan geri çevrilirler.

10- "Kahrolsun o koyu yalancılar!" Yani yalancılar lanetlenmiştir.

13- "O gün onların ateşe sokulacakları gündür." Nasıl ki altın ateşte ısıtılıp eritiliyorsa onlar da o gün ateş­le yakılacaklardır.

15-16- "Şüphesiz sakınanlar, Rablerinin kendileri­ne verdiğini alarak cennetlerde ve pınar başlarında bu­lunacaklar. Çünkü onlar bundan önce dünyada güzel

davrananlardı."

Rablerinin kendilerine belirttiği feraizlerden sakınanlar veya alanlar. Bir rivayete göre sevaplardan.

17- "Geceleri pek az uyurlardı"

Yani onların uyuması azdı. Çünkü (ma) fiille beraber ol­duğunda mastar manasında olur.

19- "Mallarında, ihtiyacını açan ve yoksul durumda bulunan için bir hak olduğunu kabul ederlerdi."

Ayette geçen el-Mahrum: İffet ve hayasından dolayı ihtiya­cı olduğu halde isteyemeyen ve mahrum kalan kimselerdir.

Aişe'nin (r.a.) dediğine göre mahrum: O, nasipsiz bed­baht ve malı gitmiş, kazancı[5] olmayandır.

22- "Rızkınız da, size vad edilen şeyler de semadadır. Yağmur, sevap, ikap ve amel defterleri hepsi göktedir."

Vefissemai rizkukum'dan kasıt: Yağmurlardır.[6] Ve-yahutta rızkınızın takdiri ve size ayrılan pay demektir. Ve-ma tuadune'den kasıt ise hayır ve şer bakımından olan şey­ler.

23- "Göğün ve yerin Rabbine and olsun ki bu va'd, si­zin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir."

Ayetteki cümle eğer "misle ma tentikun" şeklinde gelsey­di o zaman şöyle anlaşılırdı: Nutkunuzun hak olduğu gibi o da haktır. Oysaki onların nutkunda hak olmayan şeyler de mevcuttur. Eğer cümle "misle ma ennekum ma tentikun" şeklinde gelseydi manası şöyle olurdu: "Nutkunuzda yalan söyleme veya doğru söylemenin varlığının sahih olduğu gibi olmuş olurdu."

Misle kelimesi hal üzerine naspolmuştur. Şöyleki inne-hu lehekkun mumasileh likevnikum natikin. (Nutk sahibi ol­duğunuzdan dolayı, şüphesiz ki o, temsiki bir haktır.) Ve­yahut ta misle kelimesi, mahzuf olan bir mastarın vasıf ol­duğundan naspolmuştur. Şöyle "innehu lehakkun hakken ye­kinen musile: Şüphesiz o gerçekten kesinlik kazanmış bir haktır ki temsili verilmiş."

Bi rivayete göre misle kelimesi ma ile beraber mebni[7] bir kelime yapılması da caizdir.

25- "Zira onun yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, "Bunlar tanınmamış bir toplu­luk" demiştir."

Kavmim mımkenun (Tanınmayan ve bilinmeyen) garip topluluklardır.

26- "Hemen ailesinin yanına giderek, semiz bir dana kebabı getirmiş."

Ferağe ila ehlihi'den kasıt gizlice çaktırmadan ailesine gitmektir.

29- "Karısı hayretle yöneldi, yüzünü kapayarak "Ben kısır bir koca karıyım" dedi.

es-Serretu: Mırıldanarak konuşup gelmektir. Bir rivaye­te göre aslı es-Serir'dir ve seslenmek manasmdadır.

33- "Üzerlerine çamurdan taş yağdırmak için geldik"

Hud süresindeki: "Min siccilin." ayeti (Hud: 11/82)

Hicareten mintin: Taşlaşmış çamur demektir.

39- "Firavn ordusuyla birlikte yüz çevirmiş ve "Mu­sa, ya bir büyücü ya bir delidir" demiştir.

Fetevella biiukni'den kasıt kendisi ve ordusuyla birlik­te cümbür cemaat yüz çevirdi demektir. Bir rivayete göre Rukn'dan kasıt yanıdır. Rukn bir rivayete göre meyletme manasındadır ve yan ile ancak meyledilir veya yüz çevrilir.

38- "Musa'da da ibretler vardır. Onu apaçık bir de­lili ile Firavun'a göndermiştik."

Veki Musa'dan kasıt Musa'da ayet delil vardır demektir. Bu kabul 37. ayetteki (ve ferekna filra ayeten) cümlesinin üzerine atftır.

41- "Ad kavminde de (ibretler vardır). Onlara kasıp ka­vuran rüzgarı göndermiştik.

Rihel akim: Bulutlara yağmur yağdırmayan ve bulutla­rın her birini bir tarafa dağıtıp kasıp kavuran Debbur adında bir rüzgardır. İbni Ebu Zeyb'in[8] naklettiği en sahih ri­vayetlere göre bu rüzgar güneyden[9] esen ismi el-Cenub'tur.

İbni Cerir'in[10] Mücahid'den naklettiği en sahih rivayet­lere göre o rüzgar saba yelidir ki: Bundan dolayı saba ve ce-nub yelleri fayda verip erkek ağaçlardan dişilere tohum aşılatan ve dönüp hafif hafif estiğinden hafiften yağmur çiselediğinden kasıp kavurucu olmadıklarından sevilir ve sü­rekli eşilmesi tercih edilir veya istenir. Zahire bakıldığında saba yeli dişi bitkilerde erkek bitkilerden aşılama yapar to­hum getirir bundan dolayıda tercih edilendir.

Cenub ise yağmur yağdırma ve bitkilerin filizlenip bere­ketli olmasıdır.

Humeyd b. Sevr'in dediği gibi:

"Özlem ve teveccüh ile tevbe edeceğimiz mana Allahu Teala, gençleri ve sözlerimiz uzaklaştırmaz ve kabul eder. O geceler ki karanlık gözler ve onun kulağı bendedir. Çün­kü benim rüzgarım onlar için güney yelidir."[11]

Aşa şöyle dedi:

"Onun yanında ne bir fazilet vardır ki doğursun ne de onun için rüzgardan bir fazilet vardır ne güney yelinde ne de saba yelinde."[12]

42- "Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu."

Kerremim'den kasıt toprak veya kül gibi. Bir rivayete gö­re de hafifliğinden havada uçuşan tozlar v.b. şeylerdir. Bü­tün bu manalara da Ebu Hayye En-Numayri'nin kavli dela­let ediyor:

"Beni bırakıp attı, benimle onun arasında Allah'ın bir set­ri vardır gece çölde yol gösteren ceylanın alamet taşının to­zu toprağıdır. Birgün gelir beni atar ben de onu atarım ve-lakin müdafaayla olan ahdim kadimdir."[13]

45- "Ayağa kalkacak güçleri kalmamış yadım eden­leri de olmamıştı."

Yani duçar oldukları Allah'ın azabından ne hiç bir şekil­de kaçabildiler ne de karşı taarruza geçip karşı koyabildiler.

47- "Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz onu ge­nişleticiyiz."

Yani biz onu genişletme konusunda güç ve kudret sahi­biyiz. Bir rivayete göre bu semadan daha geniş birini yap­maya da kadiriz. Bir rivayete göre mahlukatlara yeterince n-zıklarını bollaştırmaya kadiriz demek istiyor. Bir rivayete gö­re gök ile yer arasını genişletmeye kadiriz.

49- "Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız." .

Birbirine zıt olan şeylerden çifter çifter yarattık. Mese­la zenginlik ile fakirlik, iyi ile kötü, ölüm ile hayat v.b. şeyler.

53- "Bunu birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır on!ar azgın bir topluluktur."

Nahiv yapısı itıt ariyle bu cümle Basri'lerin: "Em" eda­tının munkaîı olduğunu ve "bel" manasında geldiğini savundukları bir konumdur ki bu terketme ve tahvil (değişim) için olur. Velakin "bel" edatından sonra olan ifade kesinlik ar-zeder. "Em" edatından sonra gelen ifade ise meşkuk (şüp­he) tür ve ondan da mes'uldür.

58- "Şüphesiz rızık veren, güç ve kudret sahibi olan ancak Allah'tır."

El-Metin: Kuvvetli anlamındadır. Metin kelimesi eş-Şe-did şeklinde tefsir edilemez; zira şedid Allah'ın isimlerin­den biri değildir. Ama "el-kaviy" ise isimlerinden biridir.

Misalde olduğu gibi: Zulkuvvetületi yu'tiha halkehu el-Kaviyyu finefsihi öyle küvet sahibi der ki yarattıklarına hilkatlerini veriyor ve kuvveti zaten kendi nefsindedir baş­kasından almamıştır.

Görünüşte bu iki lafız arasında fark vardır ama ikisi de aynı manadadır. -Yani her ne kadar iki lafzın murad ettik­leri muhtelif te olsa- nazım şeklinin tahsini içindir.

59- "Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, arkadaşları­nın payı gibi bir azap payı vardır. Acele etmesinler."

Ayette geçen "zenuben" den kasıt paydır. Zenuben'in as­lı içinde su olan kovadır.

Hassan da zenubu şiirinde bu manada kullanmıştır.

"Rabia b. Mükedem uzaklaşamayacaktır. Gelen giden onun kabrini içinde su olan kovayla suladı."[14]

 

 



[1] îbni Abbas'tan nakledildiğin egöre Zariyat suresi Mekke'de na­zil olmuştur.

[2] Bezzar ve Darekutni' nin Said b. Museyyeb'ten rivayet ettik­lerine göre; Subeyğ Temimi Ömer'e gelir:

"Ya Ömer bana (Ez-Zariyati zerven)'nin ne olduğunu söyle" der. O da şöyle der:

"Ezzariyat" rüzgardır" der. "Eğer ben Rasulullah'ın böyle dediğini işit-meseydim bunu söylemezdim" der. Bunun üzerine

"Peki "El-Hamilati vikran" nedir?" der. O da: "Bulutlardır" der ve: "Eğer ben Rasulullah'ın böyle dediğini işitmeseydim söylemezdim" der. Peki:

"El-cariyati yusren" nedir?" der. Ve o da:

"Gemilerdir" der ve: "Eğer ben Rasulullah'ın böyle dediğini duyma-saydım söylemezdim" der. Peki:

"El-Mukassimati emren" nedir?" der ve o da:

"Meleklerdir" der ve: "Eğer ben bunu Rasulullah'ın böyle dediğini işitmeseydim böyle söylemezdim" der. Daha sonra Subeyği Temimi'ye yüz kırbaç vurulmasını emreder ve bîr eve hapseder ve daha sonra ceza­sı bitince çıkar ve beddua eder ve tekrar yüz kırbaç daha vurulur. Subeyğ denilen bu adam sürekli insanlardan müteşabih ayetleri sorar ve onların kafalarını bulandırmaya çalışırdı.

[3] Divanı: 144; Hamaset'ul-Basriyye: 2/90; Nihayet'ul-Ereb: 3/114; El-Veciy: Ayağında şikayet olan hayvandır. El-Vehil: Çamura dü­şendir. Ferau: Saçı uzun. Avarideha: dişleridir.

[4] Divanı: 281 -282. Birincisi Usan mad. Huda. Eddad İbni Enba-ri; 285. İkincisi Lisan mad. Hela. El-Muhkem: 3/340; Mesmul kaybolmuş. Yani onun gözleri susuzluktan dönmüş kaybolmuştu. (Bican) diye riva­yet ediliyor: Yeni cansuyuyla. Yani siyah ve üzerinde yosun tutmuş. Asahil: İhmal edilmiş cemaat.

[5] Bu Aişe'nin kavlidir. İbnİ Ebu Hatem'in Aişe'den tahric etti­ğini Urve Aişe'den sormuştur.

[6] Deylemi'nin Ali'den rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah şöy­le demiş: "Semada sîzin rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır." Bundan kasıt yağmurdur der.

[7] Bu görüş daha racih olandır.

[8] O Muhammed b. Abdurrahman b. Muğire'dir. İkrime, Müslim b. Cundub ve Zühri'den ders almıştır. İbni Mübarek ve Veki de ondan ha­dis nakletmişler. İmam Ahmet, onun tıpkı Said b. Museyyeb'e benzedi­ğini söylemiş. Hicri 158'de vefat etmiş. Siyenı'l-A'lam: 7/141.

[9] İbni Cerir nakletmiştir: 27/4.

[10] İsabe: 1/356; İstiab: 1/368; Eğani: 18/132; Ez-Zehre: 1/367.

[11] Mahtuta'da "İbni Cüreyc" yazılıdır ama hatadır. İbni Cerir ve İbni Munzir'in Mücahit'ten naklettikleri bir haber şöyle: (Er-Rihul akim) Kısır ve faydası olmayan Saba yelidir. Katade'den nakledildiğine göre "Rihu'I-akim" nebatı bitirn eyen yeldir. Tefsiri. İbn Cerir: 27/4.

[12] Divanı: 6; Ferhet'ul-Ediyb: 40; Ez-Zehre: 1/51; Şerh'ul-Hama-se. Tebrizi'nin: 3/269.

[13] İbni Dürüsteveyhin Şerh'ul-Fesihi: 1/299; Beyan ve't-Teb-yin: 4/31; Bir rivayete göre beyitler, Arar b. Kumeye'nindir deniliyor. Di­vanı: 45-46.

[14] Beyit, Beyrut"sadryayın evinin baskısındaki tabındaki divanı­nın nüshasında yoktur. Divanının şerhinde vardır.shf: 369. Isfehani'nin dediğine göre bu beyit Dırar b. Hattab el-Fehri'nindir. Sahih olan ise; be­ni Fehr'den alan Amr b. Şakik'indir. Fethu'l-Vedud shf: 246; Bahm'1-Mu-hit: 8/132. Hasan'a da nisbet edilir. Hattabi'nin Garibu'l-Hadisi: 1/369; Lubabu'1-Adab shf: 185; Eğani: 14/125. Beyitten sonra şunlar vardır:

"Genç dişi deve, iki ayak üzerinde bina edilen tek dikili taştan irkİ-lip kaçtı. Ey deve ondan kaçma zira o şarap içilen adeta savaşların tah­rik edildiği taştır. Seferler ve uzun süre kat etmeler olmasaydı onu terke-der o da derenin kıvrımına giderdi.

Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları: 2/350-357.