KALEM (NUN) SURESİ[1]

 

3- "Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mü­kafat vardır."

Ayette geçen "ğayre memnunu" dan kasıt maktu (kesil­meyen) olmayan demektir. Mesela: Menentu'l-hable (ipi kes­tim) anlamındadır.

5-6- "Hanginizin aklından zoru olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da."

Ayette geçen "el-Meftun" kelimesi el-Futun gibi mastar

bir kelimedir.

10- "Alabildiğine yemin eden. kimselerden hiçbirine sakın (itaat etme) ilgi duyma."

Ayette geçen "mehin" kelimesi fesatta aşırılığı ifade için vedi'in kalıbında gelmiştir. Onun babı: Makuldür. Ya­ni akıldır.

Rai şöyle demiş:

"Ta ki onun kemiklerinde et ve de onun kalbinde akıl ve idrak bırakmadılar,"[2]

13- "Zorbayı, bütün bunlarla beraber soysuz olan yardakçıya da"

Ayette geçen (utuilin) kelimesi küfründe kuvvetli, fi­ilinde ise aşırı olandır.

Utuilin kelimesi üzerinde durak yapılır sonra; (bade zalike zenim) diye okunur.

Yani bütün bunlarla beraber şerriyle bilinen soysuzdur.

Keçi yavrusunun soysuzlukla bilinmesi gibi.

Dahhak'tan nakledildiğine göre:

Velid b. Muğire'nin kulağının altında koyunlarda bulun­duğu gibi sarkık bir parça vardı.[3]

Muhammed b. İshak[4] bu ayetin Ahnes b. Şurayk[5] hakkında nazil olduğunu söylemiştir.

Aşağıdaki şiirde zenim kelimesi kulak altında sarkık parça bulunan kimse anlamında kullanılmıştır.

"Onun kulağının altında sarkan et parçası vardır. Adam­lar onu o ziyadelikle çağırırlar. Tıpkı girintili çıkıntılı deri­nin eninde sarkık fazla parçalar olduğu gibi.[6]

Diğer beyitte ise soysuz anlamında kullanılmıştır.

"Sen bir soysuzsun ki Ali Haşim'de yok oldun. Tıpkı ferd kadehi'nin binicinin ardından kaybolduğu gib.[7]

14- "Mal sahibidir ve oğulları vardır diye (bunlara ita­at etme)."

Ayeti kerimede harf ve izman (gizleme) vardır:

İzma evvelinde: Malı ve oğulları olduğu için (Li en ka-ne zâmalin ve benin.)

Sonunda ise harf: Yani en kane zamalin yutihu ev yuta-ue mah sebebiyle ona itaat ediliyordu.

16- "Biz yakında onun burnuna damga vuracağız."

Üzerinde utanç olarak kalacak ve anılacak şekilde onun adını çirkinleştireceğiz ve onu alçaklıkla tavsif edeceğiz. Ce-rir'in dediği gibi:

Ferezdak'ın üzerine damgamı bıraktığım zaman, elem­den inleyip bağırdı. Ahtal'in burnunu açtım.[8]

Başka bir kaside de şöyle demiş:

"Onların burunlarını kestikten sonra, Tağleb'lilerin özür dilediklerini haber aldım, oysa onlardan özür dileyen yok­tur."[9]

Bir rivayete göre, bu damgalama ahirette olacaktır. Bur­nunun üzerine onu tanıtacak bir damga vurulacaktır. Diğer bir rivayete göre ise: El-Hurtum'dan maksat al-Hamr (şa­rap )tır. Yani şarap içmesi sebebiyle ona hadd (ceza) uygu­layacağız.

Ferezdak aşağıdaki şiirde el-Hurtumu şarap içilmesi se­bebiyle meydana gelen sarhoşluk anlamında kullanmıştır.

Ferezdak şöyle demiş:

"Ey Ebu Hadır, onun oğlu Ferruh'un üzerinde örtülüp ka­patılarak sabahlayan iki hırkanın durumu nedir? Ey Ebu Hadır: "Kim zina ederse onun zina etmesi açığa çıkar ve kim­de şarap, içerse sarhoş olur."[10]

El-Hurtum'un burun manasına geldiğini söyleyenler ise er-Rai'nin şu şiiriyle şahit getirmişlerdir:

"Bir gün onların göz yaşları akıp hayret edip şaşkına döndükleri zaman ansızın dayanmaktan hasıl olan bir ağrıy­la veya bir maniyle görür. Gün ortasında yapılan bir saldı­rıyla burnu ondan kopup kesildi. Başından gelen deliği tı­kayıp akmasını önledi."[11]

19- "Bir de onlar uyurlarken o bahçe üzerine Rabbin-den bîr bela indi."

Ayetten geçen bela'dan maksat, İbni Cilreyc'ten rivayet­le, vadilerinden bir ateş parçası çıktı.

20- "O bahçe kapkara kesiliverdi."

Ayette geçen kapkara kesiliverdi (kessarim) den maksat "siyah küllere döndü" demektir.

Bir rivayete göre (o bahçe) karanlık geceler gibi oldu. Di­ğer bir rivayette işe: "Kenneharil müşrig." Yani içinde bir-şey bulunmayan kupkuru bir manzaraya dönüştü. es-Sarim zıt anlamlı kelimelerdendir. Yukarıda zikredilen her iki mana da doğru ve birbirine yakın manalardır. Çünkü harap olup çöle dönüşmüş bir mekan gecenin karanlığında benze-tildiği gibi gündüzle beraber olan ıssızlığa da benzetilir.

Evs şöyle dedi: "Haram ayların akabinde, toprakları­mızda ve onun etrafında kuraklık ve kıtlık olur adeta her ta­raf parıl parıl parlar."[12]

23- "Hemen fırladılar aralarında fısıldaşıyorlardı."

Ayette geçen yetehafetun kelimesi çevredekilerin duyma­ması için birbirleriyle gizli olarak konuşmalarıdır.

25- "Miskinlere yardıma güçleri yettiği halde onları bundan mahrum etmek için erkenden yola düştüler."

Ayetteki mefhum onların kin ve öfkelerini belirtmekte­dir. Bir rivayete göre ise ayetteki erkenden yola çıkmaların -daki gaye miskinlerin faydalanmasına engel olmaktır.

Ferezdak'ın dediği gibi:

"Kadın şöyle dedi:

"Onun tek ve uzak akrabalarından onu arzulayan bir kardeşinin olmadığını görüyorum. Ey sevgili ola ki bir gün beni böyle görmeyesin."[13]

Bîr rivayete göre men üzeredir. Ady b. Zeyd'in dediği gi­bi:

"Bizim şarap dolu birbirine girmiş sıra halinde küpleri­miz ve onları takiben sürahilerimiz vardır. Azalıp veya ke­sildiği zaman başka bir taraftan onun çamuru sökülüp açı­lır."[14]

26- "Vaktaki o bahçeyi gördüklerinde mutlaka biz yo­lumuzu şaşırmışız dediler."

Ayette geçen "le dallun"dan kasıt yani biz yolumuzu yanılıp yanlış yere geldik anlamındadır.

40- "Sor onlara bu iddiayı onların hangisi savunacak."

Ayette geçen "zaim" kelimesi üstlenme manasına gelen kefil anlamındadır.

Aşağıdaki Mahzumi'nin şiirinde de zaim kelimesi kefil manasındadır. Dedim ki:

"Rıza ile rehin sana yeterlidir. Kefil ol ey Hind! Hind ge­rekli oldu dedi."[15]

42. "O gün incilten açılır ve secdeye davet edilirler; fa­kat güç yetiremezler."

Ayetin mefhumu o gün hakikat perdesi açılır demektir.

Bir rivayete göre ayet o günün şiddet ve zorluğunu ifa­de etmektedir.

Aşağıdaki şiirde de hakikat perdelerinin kalkması olarak kullanılmıştır:

Raube şöyle dedi:

"Nefsime, onun merhametine ve kuşu rızkından alıkoy­mama hayret ediyorum. Bir senede onun üzerindeki perde kalktı gördüm ki ölüm benim boynumda ve onun boynun­da asılıdır."[16]

48- "Balık sahibi gibi olma. Hani o Rabbine dertli dertli niyaz etmişti."

Ayette geçen mekzum üzüntüden kendini hapseden (ve­ya içine kapanık) kimseyle konuşmayan ve halini şikayet et­meyen manasındadır.[17]

Bir rivayete göre şiddet ve zorluktandır. Teebbete şerre-nin dediği gibi: ayak üzerine yürüyen nefsim sana feda ol­sun.[18]

Birisi de şöyle demiş:

"Onlar için herşey gün yüzüne çıktı ve şer peşinde bağı­rıp çağırmalar, zahir oldu."[19]

51- "O inkar edenler Kur'an'i işittikleri vakit nere­deyse seni gözleriyle devireceklerdi."

Ayette geçen "le yuzlikuneke"nin manası yani gözleri­ni sana dikecekler ve sana zarar vereceklerdi. Senin ayağı­nı kaydıracak bir iş yapacaklardı.

"Bir evde karşılaktikları zaman karşılıklı borçlanıyorlar. Öyleki, bakışlar ayakların yerlerini izale ediyor."[20]

 

 



[1] îbnı Abbas'tan nakledildiğine göre (Nun vel kalem) Suresi Mekke'de nazil oldu demiş.

[2] Divanı: 236; Mean'il-Kur'an Ferra'nın: 2/72; Tefsir'ul-Kurtubi: 18/329.

[3] Ez-Zenemetu: Alamettir: İbni Abbas'tan naklen şöyle demiş: "Nebi'ye (s.a.v.) nazil oldu:

"Alabildiğine yemin eden, aşağılık, daime kusur arayıp kına­yan, durmadan laf götürüp gitirene."

Bundan sonra Rasulullah'a şu nazil olana kadar bilinmedi: "Zenim" Bu ayet indiği zaman, kulağının ardında, koyunda olduğu gibi onda da ala­met olduğunu öğrendik.

[4] Muhammed b. İshak Meğazi ve Siyer kitaplarının sahibidir ço­ğu alimlerin yanında o, hadis konusunda sabit ve müsbet biriydi. Onu, Yahya b. Main ve Ahmet b. Hanbel sika görmüş. Malik ise onu kınamış kusurlu bulmuş. İbni Hişam kendi siyer kitabını onun kitaplarından al­mıştır. Bağdat'tan. 151 'de vefat etmiş. Vefeyat'ul-Ayan: 4/276; Tezki-ret'ul-Huffaz: 172.

[5] Hakeza bu, İbni Sad, Abdullah b. Humeyd ve îbin Ebu Hatem'in çıkardığına göre Suddi'den de rivayet edilmiş.

[6] Beyit, Hutaym et-Temimi'nindir. O, cahili şairdir. Bir rivaye­te göre Hasan b. Sabit'indir. Lisan'ul-Arap mad. Zeneme. Kamil Muber-rid'in: 1/141; Durru'I-Mensur: 8/249.

[7] Böyii Hassan b. Sabit'indir. Ebu Süfyan b. Harisi hicvediyor. Div;m. -0. Lisan'ul-Arap mad. Zeneme. Mecaz'uî-Kur'an: 2/262; Tef-sir'ul-i.ıı.m: 29/15; Tefsir'ul-Kurttıbi: 18/234; Eğani: 4/6.

[8] Divanı: 335; Tefsir'ul-Kurtubi: 18/237; Ruh'ul-Meani: 29/29.

[9] Divanı: 239.

[10] İki beyit onun Divan'ında değildir. Beyitler Ferezdak'ın değil bi­lakis Ziyadu Acemin'dir. Mecma'ul-Emsal: 2/21; Muhabber: 344; Ebu Ha­dır Esedi: Zina etmekle meşhur olanlardan biridir. Ebu Amr şöyle demiş:

"Araplar, Esedoğullarmı araplann tekeleri (keçinin erkeği) olarak bi­lirler. İkinci beyit Ruh'ul-Meani: 18/78; Tefsir'ul-Kurtubi: 18/238; Bahr'ul-Muhit: 6/33.

[11] Divanı: 146.

[12] Beyit: 422 rakamıyla geçti. Farisi'nin Huccetindedir. 2/370.

[13] Divanı: 134; Şir'uş-Şuara: 310. İkincisi Şemsu'1-UIum: 1/418.

[14] Divanı: 204; Tehzib İslah'ul-Mantık: 1/394. Lisan: Berzene. Be-keetiş şat: Koyunun sütü azaldı. HAredatin nakletti: Devenin sütü kesil­di. Berzin maşrabadır. Mevdune: Birbirine girmiş. Hacib bir şeyin yanı,

[15] Beyit Ömer b. Ebu Rabia Mahzumİ'nindir. Divanı: 29, Lisan: Zaame.

[16] Ricz Tefsir'ul-Kurtubi: 18/248; Lakin 4. kısmı şöyle: Kıpkır­mızıdır. Damarlarındaki etler sıyrılmış kalkmış ve o, İbni Enbari'nin Za-hir'inde: 2/383. Muhakkik nisbet etmemiş. Bahru'l-Muhit: 8/316. Üçün­cü kısım Tefsir'ul-Maverdi: 4/286. Muhakkik nisbet etmemiş. îsbahani şöyle demiş:

"Ali b. Rustum bazı yerlere iç olarak çıkarıldı. Köyde güvercinler çok­tu. Dönerken onlardan birini beraber getirdi. Kursağını kesti ve içinde­ki taneleri saydı. Bundan ötürü hesaba çekildi ve dedi ki:

"Her bir güvercin senede şu kadar buğday vs. yer. Bunu onlara mec­bur kıldı. Bunun üzerine Ebu Ali bir yazı yazdı ve bunun sonunda ise (Hayret ettim) ve (senede vardı). Beyitler Raube'nindir. ve kuşları ekinden uzaklaştırmayı üstlenmişti.

[17] 1/464'ebak.

[18] EI-Acz, Mafdaliye kasidesindendir. Yansı şöyle: "Yorgunluk üzerinde zaman içinde yürüyor ve yılanlar ise gizleniyordu."

[19] Beyit, Turfe b. Abd'm dedesi Sa'd b. Malik'indir. Şerh'ul-Ha-mase Tebrizi'nin: 2/331. Lisan: Seveka. Tefsir'uI-Maverdİ: 4/286; Tef­sir' ul-Kurtubi. İki muhakik nisbet etmemişler. Bahr'ul-Muhit: 8/316.

[20] Sanaateyn: 194. Lisan mad.: Kalem. Muvazene: 38; Ruh'ul-Me-ani: 29/38; Tefsir'ul-Kurtubi: 18/256; Mean'il-Kebir: 2/845. Nisbetsiz-dır.

Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları: 2/452-458.