HAKKA SURESİ[1]

 

1-2- "Gerçekleşecek olan (evet) nedir o gerçekleşecek olan."

Ayette geçen el-Hakkatü kelimesi el-Hakk kelimesinden türemiş bir kelimedir. O da va'd ve vaidlerin kendisinde ger­çekleşeceği kıyamet günüdür.

3-  "Gerçekeşecek olan o kıyametin ne olduğunu sen nereden bileceksin?"

Ayetin ifade ettiği mefhum Bu (el-Hakka) isminin onla­rı (Araplar)'m lisanında kıyamet anlamında olmadığıdır. Yahut ta ayetin manası; sen (el-Hakka) kıyamette neler olacağını bilemezsin.

4- "Semud ve Ad (kavimleri) başlarına çarpacak fela­keti (kıyameti) yalan saymışlardı."

Ayette geçen el-Karia'dan maksat kıyamettir. Zira kıya­met kalpleri korkudan ürperttiği için el-Karia olarak isim­lendirilmiştir.

5- "Semud'a gelince onlar pek korkunç (bir sarsıntı ve­ya) ses ile helak edildiler."

Ayette geçen et-Tağiye'den maksat büyük bir (es-Seyha) ses gürültüsüdür.

Şu ayeti kerimede de görüldüğü gibi: "İnna lemma ta-ğal-mau" Yani dehşetle oldukça yükseldi ve normal sevi­yesini aştı. Ayrıca tuğyan kelimesi haddi aşma manasında İ da kullanılır.

7- "Allah onu ardarda yedi gece sekiz gün onların üze­rine musallat etti..."

Ayette geçen husumen kelimesi peşpeşe, sürekli ardar­da anlamındadır.

Mesela hasmu'l-keyyi demek bir şeyin üzerinde ütüyü sü­rekli gezdirmek getirip götürmek manalarına gelir. Muka-til'den rivayetle bundan maksat onların kökünü kesen ma­nasına gelmektedir.[2] Buna göre şöyle takdir olunur: "Tah-simuhum husumen."

"Öyle ki (eğer orada olsaydın) o kavmi içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün."

Ayetteki mefhum onların devrilip yerlere serilmiş ol­duklarını ifade ediyor. Mesela "hava'n-necmi" den maksat yıldızın boşluğa düştüğünü ifade eder.[3]

İbni Faris'e göre "havatin-nucumu hayyan"dan kasıt yıldız veya şimşek düştü ama yağmur yağmadı demektir.

8- "Şimdi onlardan hiç geri kalan (bîrin) görüyor mu­sun?"

Ayette geçen "bakiye" kelimesi mastardır. Yani "be­ka"[4] demektir. Bir rivayete göre takdiri şöyledir: "min nefsin bakiyetin."

9-  "Firavun ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lut kavmi) hep o günah (şirk)ı işlediler."

Ayette geçen "vemen kablehu" dan maksat kendinden sonrakine tabi olanlardır.

Sibeveyhine göre "vemen kablehu" bir şeyin peşinden ona tabi olmadı. Mesela "zehebe kıbele es-Suki" Yani çar­şıya doğru gitti. Vemen kablehu kelimesi mekan zarfı oldu­ğundan dolayı nesholunmuştur.

Ayette geçen "el-Mütefikatu bil-hatieti" den kasıt bela se­bebiyle yüzüstü düşüp serilmeleri veya beldelerinin başla­rına gelen musibet sebebiyle altüst olmasıdır.

10- "Şiddetli bir azap kendilerini yakalayiverdi."

Bir rivayete göre ayette geçen "ralsiye" kelimesi "zaide" manasındadir.

12- "Onu size bir ibret yapalım ve onu belleyip sak­layan kulaklar saklasın diye"

Ayetteki mefhum şudur: Sizi gemiye bindirdik ki daha sonra size bir ibret ve öğüt bulalım. Ne zaman ki hareketli­lik sona erer (olay biter) göz ondan birşeyler kopar (kendin-dende saklar) ve onu hatırlarken hareketlilik: ve sükûn ara­sında gelip-gider.

17- "O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde se­kiz (melek) yüklenir."

Ayetteki mefhum "sekiz saf veya sekiz sınıf anlamın­dadır.

19- "İşte o vakit, kitabı sağ eline verilmiş olan kimse der ki o gelen kitabımı okuyun."

Araplar yemin (sağ) kelimesini güzel ve sevindirici şey­ler için kullanırlar şimal (sol) kelimesi ise bunun tersinedir.

Şair şöyle demiş:

"Bana açıkla bakalım, beni sağ eline göre değerlendirdiy-sen sevineyim, yoksa beni sol eline göremi değerlendir­din?"[5]

İbni Miyade şöyle dedi:

"Beni sağ eline göre değerlendirmedin mi, bu değerlen­dirmeden sonra beni solunla değerlendirme?"[6]

Ayette geçen "haumu" alınız manasına gelir. Hau'nun ve­zinleri şöyledir müzekker için hemzenin fethasıyla (hae), tes-niye için "hauma" ve cemi için ise "haum" gelir. Kadın için ise hemzenin kesresiyle (hai) tesniyesi için humma, müennes cemi için ise haunne olarak gelir. Bu kitapta bunun değişik başka lügatlarda sunulmuştur.

20- "Doğrusu ben hesabımla karşılaşacağını sezmiş­tim."

Ayetin mefhumu: Ben Allah'ın günahlarının sebebiyle beni cezalandıracağını sanmıştım, fakat o beni bağışladı.

21- "Artık hoşnut ve razı olduğu hayattadır." Ayette geçen "raziyetin"den maksat "zate rıda" (razı

olunmuş)tır.

27- "Keşke onun (ölüm)la herşey olup bitseydi." Ayetteki mefhum, kendisinden sonra dirilip olmayan

bir ölümün olması temenni ediliyor.

29- "Bütün saltanatın (varım-yoğum) benden ayrılıp

gitti."

Ayette geçen "Sultaniyeh" den maksat hakimiyeti al-tmda olan şeyleri ifade eder. Sondaki (h) ise harekenin be­yanı içindir.

Ubeydullah b. Kays er-Ruküyyet'ın sözünde olduğu gi­bi:

"Medine'deki olaylar beni incitti ve iki rivayette ansızın geldi. Devenin hörgücü gibi beni kesip ürküttü. İki omuzun-da tüy bırakmadı."[7]

Bu manada Tırmah şöyle demiş:

"Zavallının iki yanma ıslatıp birbirine yapıştırarak küçül­tüyor ve sindiriyor. Öyleki iki sağım arasında biriken süt pek değersiz ve azdır."[8]

35- "(Bu sebeple.) bugün de ona, burada yakın herhan­gi bir dost yok."

Ayette geçen hamimün sadik yani sana kötü birşey isa­bet ettiğinde acıyan samimi dost demektir.

36- "İrinden başka bir yiyecek de yok."

Ayette geçen "Gıslin" kelimesi "fi'liyn" vezni üzere­dir. Ve cehennemliklerin vücutlarından ve yaralarından akan sudur. Bir rivayete göre de: "Gıslin" ter ve irin anla­mındadır.

Bir başkası da şöyle demiş:

"Orada esinti yoktur velakin pek haraketlidir. Arzum sıcakta av yapmak. Sususz olan susuzluktan dilini evirip çe­virir tükrük toplar."[9]

40- "Şüphesiz o (Kur'an) çok şerefli bir elçinin sözü­dür."

Ayetteki maksat onun tilavetidir. Yani maksat Muham-med'dir(s.a.v.).

45- "Elbette biz onu kuvvetle yakalar ve ondan inti­kam alırdık."

Ayetteki mefhum "biz onun sağ tarafını keserdik." Bir riva­yete göre kuvvetli bir güçle ondan alırdık demektir. Bir rivaye­te göre hak ile ondan alırdık. Yani haklı olarak alırdık.

Şemmah'ın beyiti bununla tefsir ediliyor:

"Bana tebliğ ettiğin zaman ey Ey Arafe benim kervanı­ma hakikat serüvenini getirdin. Ey Afere hemen şah da­marından aydınlık için kan akıt. Şeref için bir sancak kaldı­rıldığı zaman hemen sağıyla tüm gücüyle Arabe onu kaldı­rır."[10]

46- "Sonra da muhakkak onun can damarını koparır­dık."

Ayette geçen "el-vetin" gırtlak ile boyun[11] damarı ara­sında olan damardır.

Daha önce geçti. Şemmah'ın, sahabİ olan Arabe b. Amr el-Evsi'yi Öv­mesinin sebebi şudur: Arabe, Şemmah'la karşılaştığında o Medine'ye git­mek istiyordu. Ona nereye gideceğini sordu. O da dedi ki:

"Aileme gitmek istiyorum. Ve beraberinde iki deve vardı. İkisi de buğ­day ve hurma yüklüydü. Şemmah giydirdi ve ona ikram etti. Şammah Me­dine'den ayrıldığında bu kasideyle onu nıeth etmeye başladı."[12]

 



[1] İbni Abbas'tan nakledildiğine göre Hakka Suresi Mekke'de na­zil oldu demiş.

[2] İbni Abbas'tan naklen Nafi b. Ezrak ona şöyle sormuş: "Ayette geçen "husumen" nedir, bana haber ver?" demiş. O da: "Devamlı ve şiddetli anlamındadır" demiş. Yani sürekli belalarla

karşı karşıyalar. "Araplar bunu biliyor mu?" diye sorar. İbni Abbas: "Evet. Sen Umeyye b. Ebu Sait'in şöyle dediğini duymadın mı?" der. "Geçen yıllarda orada kaç kişiydik. İşte zaman sürekli gelip geçiyor."

[3] İbni Faris şöyle demiş: Havetİn-nucumu-hayyen: Yıldız düştü ama yağmur yağmadı. El-Mucmel: 2/305.

[4] Medhal li ilmi tefsir sh. 262.

[5] Beyit, Turfe b. Abd'ındır. Bir rivayete göre Abdullah b. Dur-meyne'nindir. Sanaateyn sh. 392. Elif-ba: 1/286; Tefsir'ul-Kurtubi: 18/269; Tefsir'ul-Maverdi: 4/297; Ez-Zahre: 1/219. Muhakkik Dr. Samu-rai nisbet etmemiş.

[6] Divanı sh. 182; Sanaateyn sh. 392; Sırr'ul-Fesahe sh. 232; El-Muntahab Min kinayet'il-Edibba: 178.

[7] İki beyit te Divan'ında: 98; Sanaateyn: 45; El-Muşib: 187.

[8] Beyit divanında: 302; Daha önce 977 rakamıyla geçti.

[9] Beyit, Lisan mad. Helece. Saffat suresinde 976 rakamıyla geç­ti. Es-Sami: Sımak isteyendir. Yuhillu: Susuzun dilini evirip çevirerek ağ­zındaki tükrüğii toplamasıdır. En-Nakau: Dilin altındaki tiikrüğün (rik)'in cemidir. Mahtutede: "Sesamİ"nin yerine "es-Sari" gelmiş hatadır.

[10] İki beyit, divanında sh. 323-336; Tefsir'ul-Kurtubi: 18/275.

[11] El-Albau: Boyun damarıdır."

[12] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan, Tevhid Yayınları: 2/459-464.