3-
"Doğrusu Rabbimizin şanı çok yücedir"
Ayetteki mefhum
(Allah'ın, şan, şeref, sultan ve azametidir).[2]
Enes'ten (r.a.) nakledilen bir rivayete göre: Bizlerden[3] biri
Bakara ve Ali Imran surelerini okuduğu zaman yüce şerefli ve saygın olarak
bilinirdi.
4- "Gerçekten bizim cahilimiz (îblis)
Allah'a karşı saçma söz söylüyormuş."
Ayette geçen
(sefihten) kasıt İblis (şeytan)tır. (Şatata) dan kasıt ise haktan uzaklaştıran
küfür ve yalan sözlerdir.
6-
"Doğrusu insanlardan bazı erkekler, cinden bazı erkeklere sığmıyorlardı
da, cinlerin kibir ve azgınlığını art-tırıyorlardı."
Cahiliyyede bir insan
herhangi bir çöl, vadi veya dağa gittiği zaman şöyle (nida'da) bulunurdu:
"Kavminin
sefihlerinin şerrinden bu vadinin reisine, efendisine veya önderine
sığınırım."[4]
İşte ayette geçen
(fezaduhum rehaka)'dan kasıt ta (sığınmayı) söyledikleri zaman cin ve
şeytanların bozgunculuk fesat ve günahlarını arttırırdı ve daha da
azgmlaşırlardı.
A'şa şöyle dedi:
"Onun rüyetinin
dışında birşey bana fayda vermez. Günah ve fesat isabet etmeyen sevgiden,
aşktan şifa bulur mu?"[5]
8-
"Doğrusu biz cinler, göğe erişmeye çalıştık fakat onu sert bekçilerle,
alevler ve meş'alelerle doldurulmuş bulduk."
Ayette geçen (Lemesna)
talep ettik demek olup iltemes-na (erişmek istedik) manasmdadır. Bekçilerden
kasıt ise meleklerdir.
Şuhuben'den kasıt:
Kovmak için alev saçan ve yakan yıldızlardır.
Zuhri ve diğerlerinden
nakledilen rivayetlere göre bu yıldızlar aynı görevi Rasulullah'ın (s.a.v.)
bi'setinden öncede yakıcılık yapıyorlardı fakat bi'setten sonra bunlar (yıldızlar)
haddi hesabı olmayan bir şekilde fazlalaştırılmıştır. Efvuhu'l-Evdi'nin sözünü
delil getirmişler:
"Eğer benim tayım
sizde tecelli edip cevle etse onun tekrar size tecelli ve hücum etmesi gerekir.
Tıpkı atlının avu-cunda harp için ateşi size attığı gibi Öldürücü alev ve meşalelerle
atar.[6]
.....
Sahih olan odur ki
Recm harp için kullanılan taş alet, ateş vb. şeylerdir.
Rasulullah'ın (s.a.v.)
asrında nübüvveti (peygamberliği) için gözetleme ve harikulade haller ve daveti
için bir dayanak ve yardımcı bir unsur gibiydi. Hesap ehlinin kitaplarında
olan illetler ve onun sebepler, mütercimlerin ziyadesi ve eklemesidir. Onlar
mantık sahibinin kelamına birçok şeyler eklediler. Sözü alabildiklerine
genişletip üzerinde konuştular. Ve hakeza onlardan sonrakiler de bunu
yaptılar."
11-
"Türlü türlü yol ve mezhepler tutmuştular." Ayetteki mefhum şöyledir:
Biz daha önce çeşitli fırka ve gruplara ayrılmıştık.
Ayette geçen (kideda)
kelimesi (kiddetun) cemidir. Bir rivayete göre (taraike kideda)'nm kasıt
muhtelif heva, arzu ve heveslerdir.
Rai'nindediği gibi:
"Bağışı
fazlalaştır. Ona asi oluyor ona vadet kime verir ve kime yönelirse iflah olur.
İnsanların fitnesinden Kabiz, Basit ve Hadi olan Allah'ın itaatine yapışırsa
kurtulur. Çünkü onların hevalan çeşitlidir."[7]
14-
"Gerçekten içimizde hak yoldan sapanlar da var." Bir rivayete göre
ayette geçen (Kasitun)'dan kasıt haktan sapan (zalimlerdir)[8]. Şair
şöyle dedi:
"Bir kavim ki,
onlar İbni Hind'e haksız yere zalimanece öldürdüler. Onlar ki Numana da
zulmettiler."[9]
"Allah'a
teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlar ve ona layık
olanlardır."
Ayette geçen
(teherra)'dan kasıt: Sevap ve isabetli olana dayanandır.
16-
"Eğer insanlar ve cinler, İslam ve îman yolunda hep dosdoğru gitselerdi,
elbette biz onların hepsine bol
bol verirdik."
Ayetteki mefhum
şöyledir: Eğer onlar küfür yolunda gitselerdi, biz de onların mal ve
nimetlerinde fitneyi fazlalaştırırdık.
Ömer (r.a.) şöyle
demiştir:
"Su nerede olursa
orada mal ve mal da nerede olursa orada fitne vardır.[10] Bir
rivayete göre de bunun aksinedir.
Bir rivayete göre bu,
hidayet veren unsurların onların üzerinden gelip geçtiğine dair kinayeli bir
sözdür. Buna göre fitne kurtuluş (tahlis) manasmdadir ve şu ayette ifade
edildiği gibi:
"...Ve sen birini
öldürdün de seni endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye denemeden
geçirdik..."
(Ta-ha: 20/40)
Bu ayette geçen
(fetennake) seni kurtardık (tahlis ettik) manasındadır.
Ayette geçen
(el-Gadek): Tatlı ve akarsudur.[11] Bir
rivayete göre (el-Gadek) çok akan tatlı akarsudur.[12]
Bazıları şöyle
zikretmişler: Surede ne kadar şeddeli ve kesreli a(inne) varsa hepsi cinlerden
sözedilen bir hikayenin olduğuna işarettir. Ve nekadar meftuh şeddeli ve
şeddesiz (enne) varsa Allahu Teala'nın kavlinin başlangıcının olduğuna
işarettir.[13]
17- "Kim de Rabbine ibadet etmekten
yüzçevirirse, Allah onu şiddeti artan bir azaba sokar."
Ayette geçen (Azaben
saada)'dan kasıt şiddetli ve çetin azaptır.
18-
"Mescitler şüphesiz Allah'ındır!. O halde, Allah ile birlikte kimseye
yalvarmayın."
Yani yeryüzünde secde
edilen ne kadar yer ve yurt varsa hepsi Allah'a aittir.
19-
"Allah'ın kulu ona yalvarmaya (namaza) kalkınca, neredeyse onun etrafında
keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi."
Ayette geçen (Libeden)
kelimesi lebdetun'un cemidir. (Lubeden)[14] ise
libedetun'un cemidir. Şu misalelerde olduğu gibi: Hazvetun ve hizvetun-
Rebvetun ve ribvetun.
Yani Rasulullah
(s.a.v.) namaz kıldığı zaman, cinler o kadar kalabalıklaştı ki, taş, keçe vb.
şeyler gibi neredeyse üs-tüste yığılıp durmuşlardı.
27-
"Ancak bir peygamber olarak seçtiği müstesnadır; çünkü Allah
peygamberlerin önünden ve ardından muhafız melekler tayin eder."
Ayette geçen resulden
kasıt Cebrail'dir (a.s.).
Rasaden'den kasıt yoldur
(tariken). Buna göre mana şöyledir: Onun için kendisinden önceki bazı ilimlere
sonrakileri bir yol kılarız.
Bir rivayete göre bu
Rasulullah'dır (s.a.v.). Er-Risd ise onu cin ve insanlardan koruyan muhafız
meleklerdir.[15]
28- "O
peygamber şunu bilsin ki, o elçiler Rablerînin risaletlerini tamamıyla tebliğ
etmişlerdir ve o, elçilerin yanındaki ilmi kuşatmış ve herşeyi sayıca
saymıştır."
Birinci kavle göre
hadise şudur: "Muhammed bilsin ki Cebrail tebliğini yaptı ve Cebrail her
ne emir getirmişse dört adet koruma muhafız melekleri de onunla beraberdir.
Bir rivayete göre;
Muhammed bilsin ki, kendisinden önceki elçiler tebliğ vazifelerini yerine
getirdiler. Bir rivayete göre: Allah -her ne kadar daha önce bunları biliyorsa
da-bunu bilmesi içindir. Ama (liya'leme)nin üzerine gelen lam harfi akibet
(ceza) lam'idır. Buna göre mana şöyledir: Allah'ın ilmini açıklaması içindir.
Bu son görüş "...O, elçilerin yanındaki ilmi kuşatmış ve herşeyi sayıca
saymıştır." kavline mutabık olduğundan daha uygundur.[16]
[1] İbni Abbas'tan nakledildiğine göre Cin suresi Mekke'de
nazil oldu demiş.
[2] İbni Abbas'tan naklen, Nafi b. Ezrak ona (Teaİa cedde
rabbi-na) ayeti hakkında sorduğunda ona şöyle dedi:
"Onun azametidir." Tekrar: "Araplar bunu biliyor
mu?" diye sordu. O da: "Evet, sen şair Umeyye b. Ebu Sait'in ne
dediğini duymadın mı?" der. "Ya Rabbi hamd, iyilik ve mülkin hepsi
sanadır şan, şeref ve yücelik bakımından senden yüce olan birşey yoktur."
[3] Hadisi, Ahmet, Müslim ve Ebu Nuaym Delail'de Enes b.
Ma-lik'ten (r.a.) çıkarmışlar ve şöyle demiş:
"Kişi Bakara ve
Ali İmran surelerini okuduğu zaman bizde şanlı şerefli olarak bilinirdi."
Durm'l-Mensur: 1/49; Müsned: 3/120.
[4] İbni Ebu Şeybe tarihinde, Taberani ve İbni Asakir'in
Hureym b. Fatik'ten çıkardıklarına göre şöyle demiş:
"Bir gün
develerimi aramaya çıktım. Biz bir vadiye indiğimizde şöyle derdik:
"Bu vadinin
azizine, reisine sığınırız. Develer başlarım uzatıp süratle yayıldılar."
Ve dedim ki:
"Bu vadinin
azizine sığınının. Ansızın gizliden bir sesin bana şöyle dediğini duydum:
"Yazıklar olsun
sana. Celal sahibi, haram ve helali inzal eden Allah'a sığın.
Allah'ı birle ondan
dile ve cadılardan olan cinlerin hilelerine aldırma.
Zira her yerde Allah
zikredilir, yerde ovalarda ve dağlarda.
Cinlerin hileleri artık
nafile oldu, Ancak takva ve salih ameller fayda verir." Ben de ona şöyle
cevap verdim:
"Ey bunu diyen
kail! Sen ne diyorsun? Senin bu yaptığın doğru yola mı götürüyor yoksa
sapıtmaya mı?" O da şöyle dedi:
"Bu Allah'ın
Rasuludür hayırlarla bezenmiştir. Yasin ha mim surelerini getirmiştir. Bu
surelerden sonra ise mufassal (açıklayıcı) sureler gelmiş namaz ve zekatı
emrediyor." Ben ona şöyle dedim:
"Sen kimsin?"
O da:
"Ben cinlerin
krallarından bir kralım" dedi. Allah'ın Rasulu, beni Ne-cid cinlerine elçi
olarak gönderdi. Ona dedim ki:
"Benim için bunu
benim aileme iletecek kimse yok mudur ki ben de müslüman olarak ona
geleceğim." O da:
"Ben onu onlara
iletirim" dedi. Onlardan bir deveye bindim sonra döndüm geldim ki Nebi
(s.a.v.) minberdedir. Beni gördüğünde şöyle dedi:
"Adam ne yaptı ki; sana develerini sana iade etme güvencesini verdi.
O, onları sağ salim eda etmedi mi." Durru'I-Mensur: 7/39-40.
[5] Beyit Divanında sh. 124; Tefsir'ul-Kurtubi: 19/10.
Lisan: Re-haka. er-Rahakayı: İçinde hayır olmayan ve kadınların tutkusu olarak
tefsir etmiş.
[6] İki beyit onun divanında Taraifu'I-Edebiyye kitabının
zım-mındash. 12; Hamaset'ul-Basriyye: 1/49.
[7] Beyit, onun, Abdulmelik b, Menan, medhedip Suat'ı
şikayet ettiği kasidesindendir. Onun divanındadir ve aralarında beyitler
vardır, sn. 63-64, Divanında "Dafil aityyeti racihi ve sailuhu"
vardır. Ve "nas" kelimesi mahtutada ikinci beyitten düşmüş'. Birinci
beyit: Muvazene: 1/187. İkincisi Tefsir'ul-Kurtubi: 19/15; Ruh'ul-Meani: 29/88.
Nisbetsizdir. Tefsir'ul-Maverdi: 4/322.
[8] Mahtutadan düşmüş.
[9] Beyit, Tefsir'ul-Kurtubi: 19/17. Nisbetsizdir. Zulmen
yerine Ömeren gelmiş. Ruh'ul-Meâni: 29/89; Bahr'ul-Muhit: 8/350. Ve o,
Fe-rezdak'ındır. Nakaİd Cerir ve Ahtal: 217; Divanı: 641; Mahtutadan Hum
kelimesi düşmüş.
[10] Bu haberi Kurtubi de zikretmiş. Tefsir: 19/18.
[11] Onu İbni Abbas'tan Maverdi nakletmiş.
Tefsir'ul-Maverdi:
[12] Tasti'nin Mesail'inde İbni Abbas'lan çıkardığına göre
Nafi b. Ezrak ayet hakkında "maen ğadeka" sorduğunda ona şöyle demiş:
"Çok ve akan su." O da: "Araplar bunu biliyor mu?"
diye sorar. O da: "Evet, sen şairin şu dediğini duymadın mı?" der.
"Bahçeleri birbirine girip yakınlaşmış haldedir. Tıpkı nehrin bol suyundan
üzerine akan çemen gibi veya otlar gibidir.
[13] Bu tbni Bahr'm görüşüdür. Kurtubi de bunu ondan
nakletmiş. Tefsir. 19/37.
[14] Hişam'ın, İbni Abir'den olan kıraatidir.
[15] Ayet hakkında Abd b. Humeyd, Dahhak b. Mezahim'den
çıkardığına göre şöyle demiş:
"Nebi'ye (s.a.v.) vahy gönderildiği zaman, önünden, arkasından, sağından
solundan ve elinin altından; melek suretinde gelen şeytanların vahyi koruması
için bir grup melek beraber gönderilirdi."
[16] Muhammed Ebu’l-Hasan En-Nisaburi, Vedehu’l Burhan,
Tevhid Yayınları: 2/471-477.