KUREYŞ'İN DÜŞMANLIĞI VE İŞKENCE
Kureyş Müşriklerinin Ebu
Talib'e Başvurmaları
Peygamberimiz (a.s.)a ve
İslâmiyete Düşman Olan Müşrik Uluları
Bunlardan, Peygamberimiz
(a.s.)a Düşmanlıklarını Aşırı Derecede Sürdürenler
Peygamberimiz (a.s.)a
Düşmanlıkta Fazla İleri Gitmeyenler
Peygamberimiz (a.s.)la
Alay Eden Müşriklerden Başlıcaları
Müşrik Ulularının
Peygamberimiz (a.s.)a ve İslâmiyete Düşman Olmalarının Başlıca Sebepleri
Velid b. Mugîre'nin
Kur'ân-ı Kerîm Karşısında Hayranlığı
Kureyş Müşriklerinin
İslâmiyetin Yayılmasını Önlemeye Çalışmaları
Üç Müşrikin Üç Gece
Peygamberimiz (a.s.)ın Evinde Okuduğu Kur'ân-ı Kerîm'i
Kureyş Müşriklerinin Ebu
Talib'e Ültimatomları
Kureyş Müşriklerinin Ebu
Talib'e Gülünç Bir Teklifleri
Kureyş Müşriklerinin
Tevhid Akidesini İkrara Davet Edilişi
Hâşim Oğulları
Yiğitlerinin Peygamberimiz (a.s.)ı Öldüreceklere Kâbe'de Kılıçlarını
Sıyırmaları
Müşriklerin İstek ve
Sorularının Allah Tarafından Cevaplandırılışı
Nadr b. Hâris ve Onun
Peygamberimiz (a.s.)a ve İslâmiyete Karşı Tutum ve Davranışı
Puta Tapanların
Peygamberimiz (a.s.)la Tartışmaları
Übeyy b. Halef'in
Öldükten Sonra Dirilmeyi İnkâr Ederek Peygamberimiz (a.s.)la Tartışması
Müşriklerin
Peygamberimiz (a.s.)a Acayip Teklifleri
Peygamberimiz (a.s.)ın
İbn Ümmi Mektum Yüzünden Uyarılması
Müşriklerin
Peygamberimiz (a.s.)a ve Müslüman Olanlara İşkenceler Yapmaya Başlamaları
Müşriklerin Tavaf
Sırasında Peygamberimiz (a.s.)a Laf Atmaları ve Saldırmaları
Peygamberimiz (a.s.)ın
İki Kötü Komşusundan Çektikleri
Ebu Leheb'in Karısı Ümmü
Cemil'in Peygamberimiz (a.s.)a Düşmanlığı ve İşkenceleri
Ebu Leheb ile Karısının,
Oğullarını Peygamberimiz (a.s.)ın Kızlarından Ayırmaları
Uteybe'nin Bir Arslan
Tarafından Isırılıp Öldürülüşü
Peygamberimiz (a.s.)ın
Kureyş Müşriklerinden Yedi Kişi Aleyhinde Dua Edişi
Ukbe b. Ebi Muayt'la Ebu
Cehil'in Peygamberimiz (a.s.)ı Öldürmeye Kalkışmaları
Hz. Ebu Bekir'le Talha
b. Ubeydullah'a Yapılan İşkence
Zübeyr b. Avvam'a
Yapılan İşkence
Mus'ab b. Umeyr'e
Yapılan İşkence
Zinnîre Hatuna Yapılan
İşkence
Ümmü Ubeys Hatuna
Yapılan İşkence
Nehdiye Hatun ile Kızına
Yapılan İşkence
Lübeyne Hatuna Yapılan
İşkence
Âmir b. Füheyre'ye
Yapılan İşkence
Ebu Fükeyhe'ye Yapılan
İşkence
Bilal-i Habeşî ile
Annesine Yapılan İşkence
Habbab b. Eret'e Yapılan
İşkence
Mikdad b. Amr'a Yapılan
İşkence
Suheyb b. Sinan'a
Yapılan İşkence
Yâsir ve Aile Efradına
Yapılan İşkenceler
İslâm'da Ruhsat ve
Azimetin Mahiyeti ve Hükümleri
Abdullah b. Mes'ud'un
Kâbe'de Açıktan Kur'ân Okuyuşu ve Dövülüşü
Ebu Dübb Vadisinde Namaz
Kılan Müslümanların Takipçi Müşriklerle Çarpışmaları
Peygamberimiz (a.s.)ın kendi dinlerinden
ayrılmak ve putlarını yermek., gibi davranışlarından şikâyetlerine Ebu
Talib'in aldırış etmemekle kalmayıp yanına dikilerek onu koruduğunu, kolladığını
gören Kureyş müşriklerinin eşrafından: [1]
1- Utbe b. Rebia,
2- Şeybe b. Rebia,
3- Ebu Süfyan b. Harb,
4- Ebu'l-Bahterî b. Hişam,
5- Esved b. Muttalib,
6- Ebu Cehil Amr b. Hişam,
7- Velid b. Mugîre,
8- Nübeyh b. Haccac,
9- Münebbih b. Haccac,
10- Âs b. Vâil..[2] gibi
birtakım kişiler, Ebu Talib'in yanına vardılar.[3] Ona:
"Ey Ebu Talibi Kardeşinin oğlu bizim
ilahlarımıza dil uzattı.
Dinimizi yerdi.
Akıllarımızı, hafif akıllılık ve
akılsızlık saydı.
Baba ve atalarımızın da dalâlet ve
sapkınlık içinde ölüp gitmiş olduklarını iddia etti. Sen ya onu bizimle
uğraşmaktan alıkoyarsın, ya da aramızdan çekilir (bizi onunla başbaşa
bırakır)sın!
Zaten, sen de ona karşısın; bizim gibi,
muhalifsin![4]
(Sen aradan çekilirsen) biz onun
hakkından geliriz!" dediler.[5]
Ebu Talib onları güzellikle, güleryüzle,
yumuşak ve tatlı sözlerle başından savdı .[6]
İslâmiyet Mekke'de yayılmaya başlayınca,
müşriklerin ulu kişileri kızdılar. Peygamberimiz (a.s.)a karşı, kıskançlığa ve
azgınlığa başladılar.
Aşağıda isimleri sıralanan müşriklerden
bazıları, kıskançlık ve düşmanlıklarını açıkça, bazıları da kapalı ve sinsi bir
biçimde sürdürdüler:
1- Ebu Cehil Amr b. Hişam,
2-
Ebu Leheb b.
Abdulmuttalib,
3-
Esved b. Abdi Yağus,
4-
İbn Gaytala Haris b.
Gays,
5-
Velid b. MugiYe,
6-
Ümeyye b. Halef,
7-
Übeyyb. Halef,
8-
Ebu Kays b. Fâke,
9-
Âs b. Vâil,
10- Nadrb. Haris,
11- Münebbih b. Haccac,
12- Züheyr b. Ebi Ü meyye,
13- sâib b. Ebi sâib,
14- Esved b. Abdulesed,
15- Âs b. Saîd,
16- Ebu'l-BahterîÂs b. Hişam,
17- Ukbe b. Ebi Muayt,
18-
İbnü'l-Asda',
19-
Hakem b. Ebi'l-Âs,
20-
Adiyy b. Hamra',[7]
21-
Esved b.Muttalib.[8]
22-
Ebu Süfyan b. Haris,
23-
Hanzale b. Ebi Süfyan,
24-
Muaviye b. Mugîre,
25-
Esed b. Abduluzzâ,
26-
Ebu Zem'a Zem'a b. Esved,
27- Sayfiy b. Sâib,
28- Amr b.Âs,
29- Nübeyh b. Haccac,
30- Üneys b. Miyer,[9]
31-
Tuayme b. Adiyy,[10]
32- Rükâne b. Abdi Yezid[11]
33- Mâlik b. Tulatıla.[12]
34- Hübeyrab.EbiVehb,[13]
35- Mutim b. Adiyy.[14]
1- Ebu Cehil Amr b. Hişatm,
2-
Ebu Leheb b.
Abdulmuttalib,
3-
Ukbe b. Ebi Muayt idi.[15]
1- Utbe b. Rebia,
2- Şeybe b. Rebia,
3- Ebu Süfyan b. Harb olup, bunlar
Peygamberimiz (a.s.)a düşman olmakla birlikte, öteki
müşrikler kadar düşmanlıkta ileri gitmezlerdi.[16]
Peygamberimiz (a.s.)a düşman olan bu
müşrik ulularından Ebu Süfyan b. Haris,[17] Ebu
Süfyan b. Harb, Amr b. Âs, ve Hakem b. Ebi'l-Âs'tan başka, hiçbirisi Müslüman
olmamıştır. [18]
1- Esved b. Muttalib,
2- Esved b. Abdi Yağus,
3- Velid b. Mugîre,
4- Âs b. Vâil,
5- Haris b. Tulatıla (Gaytala) idi.[19]
Buna mukabil:
1- Mut'im b. Adiyy,
2-
Ebu'l-Bahterî Âs b.
Hişam, Peygamberimiz (a.s.)ı ve ashabını en az üzen müşriklerden
di.[20]
Kureyşî müşrik ulularının Peygamberi iniz
(a.s.)a ve İslâmiyete düşman olmalarının birtakım sebepleri vardı:
1- Kureyşîler
yüzlerce yıldan beri putperest idiler. Ataları İbrahim ve İsmail (a.s.)ların
tevhid
mabedi olan Kabe, çevresine dikilen üçyüz
altmış putla, puthaneye çevrilmişti.[21]
Kureyşlilerden, evlerinde putu
bulunmayan, evlerine girerken de, evlerinden çıkarken de ona el yüz sürmeyen
kimse yoktu.[22]
Peygamberimiz (a.s.) ise, onların bu
putperestliğini yeriyor,[23]
hatıra gönüle bakmaksızın ve hiç kimseyi istisna etmeksizin, putlara taparak
küfür ve dalâlet içinde ölüp gitmiş olan baba ve atalarının da[24] Cehenneme
atıldıklarını,[25] helak olduklarını
söylemekten çekinmiyordu.[26]
Kureyş müşriki erince ise, puflara
tapmaktan daha üstün bir din yoktu ve olamazdı.[27]
2-
Mekke şehri, İlahî Mâbed
olan Kabe'si ile, Arap ülkesinin biricik dinî merkezi olup, her yıl oraya hac
mevsiminde hac için, diğer zamanlarda da umre için, her taraftan akın akın
gelinirdi.[28]
Bunun için, Kabe'yi açmak, kapamak,
korumak demek olan hıcâbe;[29]
Hacıların su ihtiyacını karşılamak demek
olan sıkâye;[30]
Hacılara yemek yedirmek demek olan rifâde[31] gibi
dinî hizmetlerin yanısıra,
Dârü'n-NecVe diye anılan idare meclisi
ile;
Sancaktariık demek olan liva;[32]
Başkumandanlık demek olan kıyâde[33] gibi
askerî hizmetlerde ihdas,[34]ve
kabilelerin ulularına tevcih edilmiş bulunuyordu.
Babadan evlada geçen bu hizmetler, kendilerine
hem büyük nüfuz, hem de büyük çıkarlar sağlamakta idi.
Bunun için, müşrik uluları, kendilerinin
dinî ve ticarî durumlarını sarsabilecek her harekete karşı koymayı
çıkarlarının bir gereği saymakta idiler.
3-
Peygamberimiz (a.s.),
Kureyşîlerin azılı müşriklerinin kötülüklerini ortaya döken âyetleri[35] okuyup duruyordu.
Müşrik ulularından kimi, bu ve benzeri
âyetlerde sıralanan kötülüklerin tümünü, kimisi de bir kısmını kendisinde bulup
gocunmakta; bu kötülüklerle teşhir edile edile, bir gün gözden
düşebileceklerinden kaygılanmakta ve tedirgin olmakta idiler.
4-
Kureyş uluları;
kendileri için üstün bir hak tanımayan, herkesi bir tarağın dişleri gibi eşit tutan[36]
ve "Sizin, Allah katında en şerefli ve değerli olanınız, Allah'tan
(Allah'ın emirlerini yerine getirmemekten)
en çok sakınanınızdır"[37]
diyen bir dini, nasıl benimseyebilirler, içlerine sindirebilirlerdi?
Nitekim, İslâm düşmanlarının en
azılılarından olan Ebu Leheb:
"Ey Muhammedi Ben sana iman eder,
Müslüman olursam, bana ne verilir?" diye sormuş, Peygamberimiz (a.s.) da:
"Müslümanlara ne verilirse, sana da
o verilir!" buyurmuştu. Ebu Leheb:
"Onların üzerinde, benim için bir
üstünlük olmayacak mıdır?" diye sormuş, Peygamberimiz (a.s.) da:
"Daha ne istersin?!" buyurunca,
Ebu Leheb:
"Benim şu sıradan insanlarla bir tutulacağım
bu dine yuh olsun!" demekten kendisini alamam işti r.[38]
Yine Ebu Leheb:
"Muhammed, bana, görmediğim birtakım
şeyler vaad ediyor! Onların öldükten sonra olacağını söylüyor!
O, bu vaadlerden başka, acaba ellerime
(avucuma) ne koydu?!" diyerek ellerine üfledikten sonra;
"Yuh sizlere! Ben sizde Muhammed'in
söylediklerinden hiçbir şeyin mevcut olduğunu görmüyorum!" demiştir.[39]
5-
Kureyş aileleri
arasında, öteden beri, birbirlerine karşı çekememezlik huyları ve üstünlük
dâvaları vardı.
Bunun için, Peygamberimiz (a.s.)ın Hâşim
oğulları arasından peygamber olarak ortaya çıkmasıyla Hâşim oğulları ailesinin
öteki ailelere karşı ezici bir üstünlük sağlayacağını düşünerek bundan
telaşlananlar olmuştu. Nitekim, Ebu Cehil bu yoldaki duygusunu açıklamaktan
kendisini alamamış:
"Biz ve Abdi Menaf oğulları, şeref
ve şan hususunda şimdiye kadar çekiştik durduk:
Onlar halka yemek yedirdiler, biz de
yemek yedirdik.
Onlar arabuluculuk ederek diyet
yüklendiler, biz de arabuluculuk ederek diyet yüklendik.
Onlar halka bağışta bulundular, biz de
bağışta bulunduk.
Onlarla kulak kulağa giden iki yarış atı
durumuna gelince, onlar:
'İşte, bizden, kendisine gökten vahiy
gelen bir peygamber de var!' dediler. Biz bunun dengini nereden bulup onların
dengine ulaşacağız?
Vallahi, biz hiçbir zaman ona inanmayız,
onu tasdik etin eyiz ![40]
Ona vahiy geldiği gibi, bize de vahiy
gelinceye kadar!" demiştir.[41]
Mugîre b. Şu'be derki:
"Ben ve Ebu Cehil b. Hişam Mekke
sokaklarından birisinde yürüyüp giderken, Resûlullah (a.s.) bizimle karşılaştı.
Ebu Cehil'e:
'Ey Hakem'in babası! Gel, Allah'a ve
Allah'ın Resûlüne tâbi ol da, ben senin hakkında Allah'a dua edeyim?' dedi. Ebu
Cehil:
'Yâ Muhammed! Sen ilahlarımıza dil
uzatacak, onlara tapmaktan bizi men edeceksin, değil mi?
Sen ancak tebliğ ettiğin şeylere şehadet
getirmemizi isteyeceksin, değil mi?
Vallahi, ben söylediğin şeylerin hak ve
gerçek olduğunu bilseydim, sana tâbi olurdum' dedi.
Resûlullah (a.s.) ayrılıp gidince de,
bana dönüp:
'Vallahi, ben iyi biliyorum ki; onun
söyledikleri hak ve gerçektir.
Fakat, Kusayy oğulları 'Kabe'nin hıcâbe
hizmeti bizdedir1 dediler. Biz:
'Evet!' dedik. Onlar:
'Nedve hizmeti bizdedir1
dediler. Biz:
'Evet!' dedik. Onlar:
'Liva hizmeti bizdedir' dediler. Biz:
'Evet!' dedik. Onlar:
'Hac mevsiminde sıkâye hizmeti bizdedir1
dediler. Biz:
'Evet!' dedik.
Sonra, onlar halka yemek yedirdiler, biz
de yedirdik.
Öyle ki, atbaşı beraber oluncaya kadar,
onlarla yarıştık durduk.
Onlar, şimdi:
'Bizden, bir peygamber de var"
dediler.
Hayır! Vallahi, işte buna 'Evet'
diyemeyeceğim' dedi."[42]
6- Kureyş ulularının telakkilerine göre;
Kur'ân inecek idiyse, ne diye Kureyş ileri gelenlerinin yaşlı ve zengin olanlarından birisine inmiyordu?!
Nitekim, Velid b. Mugîre:
"Ben Kureyşlilerin seyyidi, ulu
kişisi olduğum halde nasıl geri bırakılırım da, Muhammed'e vahiy iner?
Yahut, Sakîf kabilesinin seyyidi, ulu kişisi Ebu Mes'ud Amr
b. Umeyru's-Sakafî de bu hususta nasıl geri bırakılır?
Biz, bu iki kentin ulu kişileriyiz!"
diyordu.[43]
Velid b. Mugîre, yine bir gün, aziz dostu
Ebu Uhayha Saîd b. Âs ile de böyle konuşmuştu. Velid b. Mugîre:
"Ne olurdu, Muhammed'e gelen bu
Kur'ân, Mekkelilerden yahut Tâiflilerden bir adama; meselâ Ümeyye b. Halef gibi
birine inseydi ya?" deyince, Ebu Uhayha:
"Yahut, ey Abduşşems'in babası!
Senin gibi birine, ya da Sakîf kabilesinden birisine ve meselâ:
Mes'ud b. Amr'a veya Kinane b. Abdi
Yalil'e, yahut Mes'ud b. Muttalib'e veya onun oğlu Urve b. Mes'ud'a inseydi
ya?!" demişti.[44]
Münebbih ve Nübeyh b. Haccac da, bir gün
Peygamberimiz (a.s.)la karşılaşınca:
"Allah, senden başka, peygamber
gönderecek kimse bulamadı mı?
İşte, orada şu kişi var. O senden daha
yaşlı, daha zengin![45]
Eğer sadık isen, yanında bulunacak, senin
peygamberliğine şehadet edecek bir melek getir!" demişlerdir.45
Ümeyye b. Ebi's-Salti's-Sakafî de, bir
gün Ebu Süfyan'a:
"Ben, en son gelecek olan
peygamberin sıfatını, kitablarda yazılı buldum ve sanırım ki, o bizim ülkemizde
ba's olunacaktır.
Sonra, bana şu da zahir oldu ki; o, Abdi
Menaf oğulları içinden çıkacaktır.
Bakıyorum: Onların içinde de, gelecek
peygamberin ahlâkı ile muttasıf, Utbe b. Rebia'dan başka bir kimse bulamıyorum!
Fakat, ona da, kırk yaşını geçmiş
bulunduğu halde, vahyolunduğu yok!" demişti.
Ebu Süfyan derki:
"Muhammed (a.s.)ın peygamber olarak
gönderildiğini Ümeyye b. Ebi's-Salt'a haber verdim. Ümeyye:
'O gerçekten peygamberdir! Kendisine tâbi
ol!' dedi. Ümeyye'ye:
'Seni ona tâbi olmaktan alıkoyan nedir?'
diye sordum. Ümeyye:
'Sakıf kadınlarının Abdi Menaf
oğullarından bir gence tâbi olduğumu haber almalarından utanışım dır!'
dedi."[46]
Velid b. Mugîre bir gün Peygamberimiz (a.s.)ın
yanına gelmişti. Peygamberimiz (a.s.), ona Kur'ân-ı Kerîm okudu. Velid b.
Mugîre dinlediği Kur'ân-ı Kerîm'den rikkate gelir, duygulanır gibi oldu.[47]
Başka rivayete göre; Velid b. Mugîre
gelip, Peygamberimiz (a.s.)a:
"Bana Kur'ân oku!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.) da;
"İyi biliniz ki, Allah, size
adaleti, ihsanı, akrabaya vermeyi, emr, ve sizi fuhşiyattan, fenalıklardan ve
zulüm yapmaktan nehy eder. Dinleyip futasınız diye, size öğüt verir"
(Nahl: 90) mealli âyeti okudu.
Velid b. Mugîre:
"Bunu bana bir daha oku!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.) âyeti tekrar
okuyunca, Velid b. Mugîre:
"Vallahi, bu sözde öyle tatlılık,
öyle güzellik ve parlaklık var ki, o, tepesi bol yemişli, dibi ve kökü sulak
yemyeşil bir ağaç sanki![48] Bunu
beşer söyleyemez![49] Bu,
bir beşer sözü değildir!"[50]
demekten kendisini alamadı.[51]
Rivayete göre; Velid b. Mugîre, Hz. Ebu
Bekir'in evine gitti. Kur'ân-ı Kerîm hakkında ona birtakım sorular sordu. O da,
ona istediği bilgiyi verdi.
Bunun üzerine, Velid b. Mugîre
Kureyşlilerin yanına vardı ve:
"Ebu Kebşe'nin oğlunun söylediği,
doğrusu hayretlere şâyân şey!
Vallahi, o ne şiirdir, ne sihirdir, ne de
delilik saçmalarındandır!
Onun söylediği, hiç kuşkusuz, Allah
kelamındandır!" dedi.
Velid b. Mugîre'nin bu sözünü işiten
Kureyşîlerden bazıları, bir araya gelerek:
"Vallahi, Velid dininden dönecek
olursa, muhakkak, bütün Kureyşîler de dinlerinden dönerler!" dediler.[52]
Ebu Cehil bunu işitince;
"Ben, vallahi, sizin için, onun
hakkından gelirim!" diyerek Velid b. Mugîre'nin evine vardı.
"Ey amca! Kavminin, senin için
sadaka mal toplamak istediklerini, topladıklarını[53]
gördün mü?" dedi.[54]
Velid b. Mugîre:
"Ne için topluyorlar?" diye
sordu. Ebu Cehil:
"Sana vermek için! Çünkü, sen
kendisinden birşeyler elde etmek için Muhammed'in yanına gidiyormuşsun!"
dedi. Velid b. Mugîre:
"Kureyşîler benim malca kendilerinin
en zengini olduğumu bilirler.[55]
Ben mal ve evlatça onlardan daha zengin
değil miyim?" dedi.[56]
Ebu Cehil:
"Öyle ise, sen Kur'ân hakkında bir
söz söyle de, kavmin işitsinler ve senin ondan hoşlanmadığını, inkâr ettiğini
anlasınlar!" dedi.
Velid b. Mugîre:
"Ne söyleyeyim bilmem ki! Vallahi,
içinizde şiirlerin her çeşidini; recezini, kasidesini ve cin şiirlerini benden
daha iyi bilen kimse yoktur.
Vallahi, onun söylediği bunların
hiçbirine benzemiyor!
Vallahi, onun söylediği sözde öyle bir
tatlılık, öyle bir parlaklık ve güzellik var ki, sanki tepesi bol yemişli, dibi
sulak yemyeşil bir ağaç o!
Hiç kuşkusuz, o söz, herşeye üstün gelir.
Fakat, ona hiçbir şey üstün gelemez!
O, altındakini de kırar!" dedi. Ebu
Cehil:
"Onun hakkında birşey söylemedikçe,
kavmin senden hoşnut olmayacaktır" deyince, Velid b. Mugîre:
"Öyle ise, beni kendi halime bırak
da, ben bir düşüneyim!" dedi.[57]
Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden:
1- Ebu Cehil,[58]
2-
Ebu Leheb,
3- Ebu Süfyan,
4-
Nadr b. Haris,
5-
Ümeyye b. Halef,
6-
Âs b. Vâil.[59]
7- Mut'im b. Adiyy... gibi[60]
kişilerin de içlerinde bulunduğu bir topluluk, Velid b. Mugîre'nin yanın-da,[61]
Dârü'n-Nedve'de[62] toplandılar.
Velid b. Mugîre, onların içinde oldukça
yaşlı[63] ve
nüfuzlu bir kimse idi.[64]
Kabe'ye biryıl onun dışındaki Kureyşîler
topluca örtü örterlerdi. Bir yıl da, tek başına o örter, İdi diye anılır, yani
Kabe'ye örtü örtmekte Kureyşîlerin tümüne denk sayılırdı.[65]
Velid b. Mugîre, onlara:
"Ey Kureyş cemaatı! İşte, hac
mevsimi de geldi!
Bu mevsimde Arap heyetleri yanınıza
geleceklerdir.
Tabiî ki, onlar şu sahibinizin işini de
işitmiş bulunuyorlardır.[66]
Onlar hac günlerinde yanınıza gelince,
Muhammed hakkında size birtakım sorular soracaklardır.
Kiminiz 'O bir sihirbazdır! diyecek.
Kiminiz 'O bir şairdir! diyecek.
Kiminiz de 'O bir kâhindir! diyecek.
Onun hakkında ihtilafa düşeceksiniz.[67]
Halk da bu kadar şeylerin bir kimsede
birleşemeyeceğini anlayacak, sözlerinize kulak asmayacaktı r.[68]
Siz onun hakkında bir tek görüşte
birleşin!
Birbirinizi yalanlayıp, birbirinizin
sözünü reddedip de anlaşmazlığa düşmeyin!" dedi.
"Ey Abduşşems'in babası! Haydi, sen,
bizim için birşey söyle, bir görüş ileri sür de, onun hakkında onu
söyleyelim?" dediler.
Velid b. Mugîre:
"Hayır! Siz söyleyiniz de, ben
dinleyeyim!" dedi.
Kureyşîler
"'Kâhindir1 deriz"
dediler.
Velid:
"Hayır! Vallahi, o bir kâhin
değildir! Biz kâhinleri görmüşüzdür.
Onun okuduğu şeyler, ne kâhin
mırıldanışı, ne de kâhin düzmesi, koşmasıdır![69]
Kehanet sahibi olan, doğru da söyler,
yalan da söyler.
Biz, şimdiye kadar, Muhammed'de hiçbir
yalan görmedik ki!" dedi .[70]
Kureyşîler
"'O mecnundur, delidir' deriz"
dediler.
Velid b. Mugîre:
"O mecnun da değildir! Biz
delilikleri ve delilik alâmetlerini, belirtilerini çok iyi biliriz. Onun ne
boğulması, ne çarpınıp titremesi, ne de evhamlanması var" dedi.
Kureyşîler
"'Şairdir1 deriz"
dediler.
Velid b. Mugîre:
"O şair de değildir! Biz şiirin her
çeşidini; recezini, hacezini, karizasını, makbuzasını ve mebsu-tasını.. çok iyi
biliriz. Onun okudukları şiir değildir" dedi.
Kureyşîler
"Öyle ise 'O sihirbazdır'
deriz" dediler.
Velid b. Mugîre:
"O sihirbaz da değildir. Biz
sihirbazları ve onların yaptıkları sihirlerini görmüşüzdür. Onun okudukları ne
sihirbazların okuyup üfledikleridir, ne de düğümleyip bağladıklarıdır"
dedi.
Kureyşîler
"Ey Abduşşems'in babası! Haydi, sen
söyle! Ne diyelim!" dediler.
Velid b. Mugîre:
"Siz, onun hakkında, söylediğiniz
şeylerden hangisini söylerseniz, boş ve yersiz olduğu anlaşılır. Bence, yine
onun hakkında 'Sihirbazdır' demeniz, herhalde, akla en yakın olanıdır!
Çünkü, onun getirdiği söz bir sihir
gibidir: İnsanın babasıyla arasını açıyor. İnsanın kardeşiyle arasını açıyor.
İnsanın karısıyla arasını açıyor. İnsanın kabilesiyle arasını açıyor!"
dedi.
Velid'in yanından dağıldılar.[71]
Bunun üzerine, Müddessir sûresinin 11-29.
âyetleri, Velid b. Mugîre hakkında nazil oldu.[72]
Kureyş müşrikleri, Mekke'de bağırıp
başlarına topladıkları halka:
"Muhammed sihirbazdır" dediler.
Halk arasında bunu yaydılar.[73]
Hac mevsiminde, halkın gelip geçeceği
yollara dikildiler.
Kendilerine rastlayıp da Peygamberimiz
(a.s)ı anmadıkları, Peygamberimiz (a.s.)la görüşmekten sakındırmadıkları bir
kimse bırakmadılar.[74]
Kureyş müşrikleri; Peygamberimiz (a.s.)
hakkında uydurdukları şeyleri kendileriyle buluşan insanlara böylece
söylemekle, Peygamberimiz (a.s.)ın işini, yani İslâmiyeti de bütün Arap
kabilelerine duyurmuş, yaymış oluyorlardı .[75]
Ebu Talib Amca, Arap halkı
topluluklarının da Kureyş müşriki eriyle birlikte kendisine karşı harekete
geçebileceklerinden korkunca, söylediği uzunca bir kasidede;
Mekke'nin ve Mekke'deki Kutsal Makamların
dokunulmazlığına sığındığını açıkladı. Kureyşîlerin ileri gelenlerinden
birçoklarını vefasızlıklarından ve samimiyetsizliklerinden dolayı kınadı.
Peygamberimiz (a.s.) hakkında da:
"Beytullah'a andolsun ki; mızraklar
ve oklarla savaşmadıkça, çoluk ve çocuklarımızı bize unutturacak derecede
çevresinde çarpışarak yerlere serilmedikçe, Muhammed'i teslim etmeyiz!"
dedi.[76]
Peygamberimiz (a.s.); kavminin hür veya
köle her müşrikinin hiç sevmediği kötü tutum ve davranışlarıyla karşılaşarak
üzüntüler içinde evine döndükçe, Yüce Allah onun üzüntüsünü Hz. Hatice'nin
teselli ve teşvik edici sözleriyle hafifletiyor, gideriyor, vazifesini
kolaylaştırıyordu.[77]
Bir gece; Ebu Süfyan Sahr b. Harb, Ebu
Cehil Amr b. Hişam, ve Ahnes b. Şerik, birbirlerine duyurmadan, Peygamberimiz (a.s.)ın
geceleyin evinde namaz kılarken okuduğu Kur'ân-ı Kerîm'i dinlemek için gidip,
her biri bir yere sindi.
Hiçbirisi, arkadaşlarının orada
sindikleri yerleri bilmiyordu.
Bunlar, Peygamberimiz (a.s.)ın okuduğunu
dinleyerek gecelediler.
Tan yeri ağarırken, yerlerinden ayrılıp
dağıldılar.
Yolda birleştiler, birbirlerini
kınadılar.
"Bir daha buraya dönüş yapmayınız!
Eğer sizi hafif akıllılarınızdan herhangi
birisi görmüş olsa, muhakkak onun kalbine şüphe düşürmüş olursunuz!"
dediler ve oradan ayrıldılar.
İkinci gece olunca, onlardan her biri,
yine aynı yere, birbirlerinden habersiz olarak tekrar gidip sindiler.
Peygamberimiz (a.s.)ın okuduğunu
dinleyerek gecelediler.
Tan yeri ağarınca, yerlerinden ayrılıp
dağıldılar ve yine, yolda birleştiler.
Önceki gece birbirlerine söyledikleri
sözleri tekrarladıktan sonra oradan ayrıldılar.
Üçüncü gece olunca, yine, onlardan her
biri eski yerlerini aldılar.
Peygamberimiz (a.s.)ın okuduğunu
dinleyerek gecelediler.
Tan yeri ağarınca dağıldılar.
Yine, yolda birleştiler. Birbirlerine:
"Bir daha buraya dönmeyeceğimize and
içmedikçe buradan ayrılmayalım!" dediler. Andlaştıktan sonra, dağıldılar.
Ahnes b. Şerik, sabaha çıkınca, sopasını
eline aldı.
Ebu Süfyan'ın evine kadar gidip, içeri
daldı:
"Ey Hanzale'nin babası! Muhammed'den
dinlemiş olduğun şey hakkındaki görüşünü bana bildir!" dedi. Ebu Süfyan:
"Ey Sa'lebe'nin babası! Vallahi, ben
ondan mânâsını bildiğim ve anlatılmak istenileni anladığım şeyler de işittim;
mânâsını bilmediğim ve anlatılmak istenileni anlayamadığım şeyler de
işittim!" dedi.
Ahnes b. Şerik:
"Ben de öyle!" dedi. Ebu
Süfyan'ın yanından ayrılıp Ebu Cehil'in evine vardı. Ona:
"Ey Hakem'in babası! Muhammed'den
işitmiş olduğun şey hakkındaki görüşün nedir?" diye sordu.
Ebu Cehil:
"Ondan ne işitmişim de?!
Biz ve Abdi Menaf oğulları, şan ve şeref
hususunda şimdiye kadar hep çekiştik durduk:
Onlar halka yemek yedirdiler, biz de
yemek yedirdik.
Onlar arabuluculuk ederek diyet yüklendiler,
biz de arabuluculuk ederek diyet yüklendik.
Onlar halka bağışta bulundular, biz de
bağışta bulunduk.
Onlarla, kulak kulağa giden iki yarış atı
durumuna gelince, onlar:
'İşte, bizden, kendisine gökten vahiy
gelen bir peygamber de var!' dediler.
Biz bunun dengini nereden bulup onlara
ulaşacağız?!
Vallahi, biz hiçbir zaman ona inanmayız
ve onu tasdik etmeyiz!" dedi.
Bunun üzerine Ahnes ayağa kalktı ve Ebu
Cehil'i kendi haline bıraktı .[78]
Peygamberimiz (a.s.) Allah'ın dini
İslâmiyeti açıklayıp herkesi ona girmeye davet ve teşvik etmeye koyulunca,
Peygamberimiz (a.s.)la Kureyş müşrikleri arasında, iş büyüdü.
Kureyşîler kendi aralarında hep
Peygamberimiz (a.s.)ı konuştular ve birbirlerini onunla savaşmaya kışkırttılar.
Bir kez daha, Ebu Talib'in yanına varıp:
"Ey Ebu Talibi Sen aramızda yaşça,
şeref ve mevkice bizden ileridesin!
Biz senden kardeşinin oğlunu bizimle
uğraşmaktan men etmeni istemiştik.
Sen onu bizimle uğraşmaktan men etmedin!
Biz, vallahi, artık onun atalarımıza dil
uzatmasına, akıllarımızı akılsızlık saymasına, ilahlarımızı yermesine.,
kazanamayacağız!
Sen ya onu bizimle uğraşmaktan
vazgeçirirsin, ya da iki taraftan birisi yok oluncaya kadar, onunla da, seninle
de çarpışırız!" dedikten sonra, dönüp gittiler.
Kavmi ile ilgisini kesmek ve onlara
düşman kesilmek gibi bir durumla karşılaşmak, Ebu Talib'e çok ağır gelmişti.
Fakat, Peygamberimiz (a.s.)ı yardımsız
bırakmak da, müşriklere teslim etmek de, gönlünün asla razı olamayacağı bir
keyfiyetti .[79]
Ebu Talib Amca; adam gönderip
Peygamberimiz (a.s.)ı getirtti[80] ve
ona:
"Ey kardeşimin oğlu! Kavminin ileri
gelenleri bana geldiler.[81]
Şöyle şöyle söylediler.[82]
Senden, bana şikâyetlendiler. Senden
dolayı beni çok üzdüler.
Atalarına dil uzatmak, ilahlarını
yermek., gibi, onların hoşlanmayacakları şeylerden vazgeç![83]
Hem bana, hem kendine acı![84] Güç
yetiremeyeceğim, altından kalkamayacağım bir işi bana yükleme!" dedi.[85]
Peygamberimiz (a.s.); Ebu Talib Amcasının
bu sözlerinden, fikir değiştirdiğini, artık yanında dikilip kendisine yardım
etmekten âciz kaldığını, desteklemeyi bırakacağını,[86]
kendisini müşriklere teslim edeceğini sandı[87] ve:
"Ey amca! Vallahi, bu işi bırakmam
için Güneşi sağ elime ve Ayı sol elime koysalar da, Allah onu üstün kılıncaya
ya da ben bu yolda ölüp gidinceye kadar bırakmam!" dedi.
Gözleri yaşardı ve ağladı.[88]
Ayağa kalkarak dönüp giderken, Ebu Talib:
"Gel ey kardeşimin oğlu!" diye
seslendi.
Peygamberimiz (a.s.) dönüp gelince, Ebu
Talib:
"Ey kardeşimin oğlu! Git, istediğini
söyle![89]
İşine devam et! İstediğini yap![90]
Vallahi, ben seni hiçbir zaman onlara
teslim edici değilim!" dedi.[91]
Bu yoldaki azmini, söylediği beş beyittik
şiirle de dile getirdi.[92]
Kureyş müşrikleri; Ebu Talib'in Peygamberimiz
(a.s.)ı yardımsız bırakmaktan ve kendilerine teslim etmekten kaçındığını ve bu
uğurda kavminden ayrılmayı ve onlara düşman olmayı bile göze aldığını
anladıkları zaman, Umâre b. Velid b. Mugîreyi Ebu Talib'e götürdüler[93] ve:
"Sen, bizim içimizde, seyyidimiz ve
üstünümüzsün![94]
Bu Umâre b. Velid b. Mugîre, Kureyş
gençleri içinde en güçlü, en yakışıklı[95] bir
gençtir.
Sen, bunu al! Kendisinin aklından ve
yardımından yararlan!
Kendine, onu oğul edin! Senin olsun!
Senin dinine, baba ve atalarının dinine
karşı olan, kavminin topluluğunu bölen, akıllarını akılsızlık ve beyinsizlik
sayan şu kardeşinin oğlunu bize teslim et, öldürelim!?
İşte, sana adam yerine adam!"
dediler.[96]
Ebu Talib:
"Vallahi, siz bana ne kötü şey
teklif ediyorsunuz?![97]
İnsaflı davranış bu mudur?!
Vallahi, siz bana hiç de insaflı
davranmıyorsunuz.[98]
Siz bana oğlunuzu vereceksiniz, ben onu
sizin için besleyeceğim.
Ben oğlumu size vereceğim, siz ise onu
öldüreceksiniz, öyle mi?[99]
Vallahi, bu hiçbir zaman olur şey
değildir![100]
Eğer dişi devenin kendi yavrusundan
başkasının üzerine titreyebileceği vâki olsaydı, oğlumu size verir, sizinkini
alındım![101]
Siz önce bana kendi oğullarınızı
verirsiniz, ben onları öldürürüm!
Ancak o zaman, ben de size onu
verebilirim!" dedi.
Kureyş müşrikleri:
"İyi amma, bizim çocuklarımız onun
yaptığını yapmıyorlar ki" dediler. Ebu Talib:
"Vallahi, o, sizin çocuklarınızdan
daha hayırlıdır" dedi.[102]
Mut'im b. Adiyy:
"Vallahi, ey Ebu Talib! Kavmin sana
çok insaflı davrandı.
Onlar senin de hoşuna gitmeyen şeyden
seni kurtarmak için çalışıyorlar, ama senin onlardan gelen hiçbir şeyi kabul
etmediğini görüyorum!" dedi. Ebu Talib:
"Vallahi, onlar bana hiç de insaflı
davranmadılar.[103]
Bu mu iyi ve sağlam görüş, akrabalık
gayreti güdüş?! Ne kadar uzak[104]
Anlaşılan, beni küçük düşürmek için sen de
onlarla birleşmiş, bana karşı onlara yardıma karar vermişsin.
O halde, sen de dilediğini, elinden
geleni yap!" dedi .[105]
Kureyş müşrikleri Ebu Talib'e:
"Ona [Hz. Muhammed (a.s.)a] haber
sal! Gelsin de ona insaflılık gösterelim?" dediler.[106]
Ebu Talib haber salınca, Peygamberimiz (a.s.)
hemen geldi.[107]
E bu Talib:
"Ey kardeşimin oğlu! Bunlar, senin
amcaların ve kavminin eşrafıdırlar.
Sana karşı insaflı davranmak istiyorlar.
Söyleyeceklerini dinle!" dedi.[108]
Peygamberimiz (a.s.):
"Söylesinler, dinliyorum!"
buyurdu.[109]
Kureyş müşriklerinden Ahnes b. Şerik söze
başlayıp:
"Sen bizi ve ilahlarımızı yermeyi
bırak!
Biz de seni ve ilahını bırakalım"
dedi.
Ebu Talib Peygamberimiz (a.s.)a:
"Kavmin sana insaflı davrandı.
Onların isteklerini kabul et!" dedi.[110]
Peygamberimiz (a.s.) başını kaldırıp
semaya baktı:
"Şu güneşi görüyor musunuz?"
diye sordu.
"Evet! Görüyoruz" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.):
"Ben sizi bu güneşin ışıklarından
aydınlanmanızdan alıkoymaya güç yetirebilir miyim?" buyurdu. Ebu Talib:
"Vallahi, kardeşimin oğlu bize
hiçbir zaman yalan söylememiştir!" dedi.[111]
Peygamberimiz (a.s.):
"Ben onları öyle bir kelimeye davet
ediyorum ki; kendilerinin onunla Cennete gireceklerine kefilim!" buyurdu.
Ebu Cehil:
"Ne kadar sevindirici bir kelime
imiş o! Haydi, söyle bakalım onu?" dedi.[112]
Peygamberimiz (a.s.):
"Ne dersiniz, size öyle bir kelime
vereyim mi ki, siz o kelimeyi söylediğinizde, onunla Araplara hakim olasınız,
Arap olmayanlarda size karşı yumuşasın, uysallaşsın?" buyurdu.
Ebu Cehil:
"O kelime ne ise, biz onu on kat
katlayarak söyleyelim!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"'Lâ ilahe illallah=Al I a h 'ta n
başka ilah yoktur1 deyiniz![113]
Allah'tan başka ilah bulunmadığına ve
benim de Resûlullah olduğuma şehadet getiriniz!"[114]
buyurunca, Kureyş müşrikleri öfkelendiler ve ürktüler. [115]
Birbirlerine:
"O, bütün ilahları bir tek ilah mı
yapmış?! Bu cidden acaip, şaşılacak birşey!
Yürüyünüz! Siz ilahlarınıza tapmakta
sebat ediniz!
Şüphe yok ki, arzu edilecek olan budur!
Biz bunu başka bir dinde işitmedik.
Bu uydurmadan başka birşey değildir.
O Kuran, aramızdan, ona mı
indirilmiş?!"[116]
diyerek kalkıp gittiler. Giderken de:
"Onun yanına hiçbir zaman
dönmeyeceğiz! Muhammed'in aldandığı şeylerde hayır yoktur!" dediler.[117]
Kureyş müşrikleri Peygamberimiz (a.s.)ın
yanından kızarak ayrılıp gittikten sonra, o gün o gece, Peygamberimiz (a.s.)
gaip olmuş, nerede olduğu bilinememişti.
Ebu Talib ile Peygamberimiz (a.s.)ın
öteki amcaları, Peygamberimiz (a.s.)in evine gittiler.
Peygamberimiz (a.s.)ı orada da
bulamadılar.
Ebu Talib Hâşim oğullarıyla Muttalib
oğullarının gençlerini topladı. Onlara:
"Her biriniz, yanına keskin bir
kılıç aldıktan sonra, Mescid-i Haram'a girdiğim zaman beni takip edecektir!
Sizlerden her genç, bakacak; Muhammed
öldürülmüşse, Kureyş büyüklerinden meselâ İbn Hanzaliye [Ebu Cehil] gibi bir
büyüğün yanına oturacaktır!" dedi. Gençler:
"Öyle yaparız" dediler.
O sırada Zeyd b. Harise geldi. Ebu Talib,
ona:
"Ey Zeyd! Kardeşimin oğlundan bir
sezgin var mı?" diye sordu. Zeyd:
"Evet! Az önce kendisinin yanında
idim" dedi. Ebu Talib:
"Ben onu görmedikçe evime
gitmeyeceğim!" dedi.
Zeyd, hemen Peygamberimiz (a.s.)ı aramaya
gitti.
Safa tepeciğinin yanındaki evde ashabıyla
konuşurken buldu ve durumu kendisine haber verdi. Peygamberimiz (a.s.) hemen
oradan kalkıp Ebu Talib'in yanına geldi.
Ebu Talib:
"Ey kardeşimin oğlu! Nerede idin?
Hayırlı bir işte mi idin?" diye sordu. Peygamberimiz (a.s.):
"Evet!" buyurdu.
Ebu Talib:
"Hemen gir evine!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.) da evine girdi.
Rivayete göre; Kureyş müşriklerinin ileri
gelenleri Kabe'nin Hicr'inde toplanmış, Peygamberimiz (a.s.)ı görür görmez hep
birden üzerine yürüyüp öldürmedikçe oradan ayrılmayacaklarına and içmiş
bulunuyorlardı.[118]
Ebu Talib ertesi günü sabaha çıkınca,
Peygamberimiz (a.s.)ın elinden tutup Kureyş müşriklerinin toplantı yerine
vardı.
Hâşim ve Muttalib oğullarının yiğitleri
de yanında idi.
"Ey Kureyş cemaatı! Maksadımı
biliyor musunuz?" diye sordu.
Müşrikler:
"Hayır! Bilmiyoruz" dediler.
Ebu Talib durumu onlara haber verdi ve
yanındaki gençlere de:
"Çıkarınız yanlarınızdakini!"
dedi.
Gençlerin hepsi birden yanlarındaki yağlı
kılıçları çıkardılar.
Ebu Talib:
"Vallahi, onu [Muhammed (a.s.)ı]
öldürecek olursanız, sizden hiç kimse sağ kalmaz!
Nihayet, siz de, biz de yok olur
gideriz!" dedi.
Orada bulunan Kureyş cemaat hayal
kırıklığına uğradılar.
Hele Ebu Cehil 'in hayal kırıklığı,
hepsinden daha ağır, daha beterdi.[119]
Kureyş müşriklerinin eşrafından:
1-
Utbe b. Rebia,
2-
Şeybe b. Rebia,
3-
Ebu Süfyan Sahr b. Harb,
4-
Nadrb. Haris (Abduddar
oğullarının kardeşi),
5-
Ebu'l-Bahterî b. Hişam,
6-
Esved b. Muttalib,
7- Zem'a b. Esved,
8-
Velid b. Mugîre,
9-
Ebu Cehil Amr b. Hişam,
10- Abdullah b. Ebi Ümeyye,
11- Âs b. Vâil,
12- Nübeyh b. Haccac,
13- Münebbih b. Haccac,
14-
Ümeyye b. Halef
ve onlarla toplanabilen kimseler, bir
gün, güneş battıktan sonra Kabe'nin arka yanında toplandılar. Birbirlerine:
"Muhammed'e haber salınız da, onunla
konuşunuz, tartışınız; tâ ki mazur görülesiniz, kınan-mayasınız!" dediler
ve Peygamberimiz (a.s.)a:
"Kavminin eşrafı seninle konuşmak
üzere toplandılar, onların yanına gel!" diye haber saldılar.
Resûlullah (a.s.), acele, onların
yanlarına geldi.
Onların iyiniyet taşıdıklarını sanıyor,
doğru yola erişmelerini son derecede arzu ediyor, yüz çevirmekte direnip
durmaları ise kendisinin çok ağırına gidiyordu.[120]
Hemen varıp yanlarına oturdu. Kureyş
müşrikleri:
"Ey Muhammedi Biz seninle konuşalım
diye sana haber saldık.
Biz vallahi Araplardan, senin kavminin
başını derde soktuğun gibi kavminin başını derde sokan bir adam daha
bulunduğunu bilmiyoruz!
Sen babalara, atalara dil uzattın!
Dini ayıpladın!
İlahlara dil uzattın!
Akıllan akılsızlık, beyinsizlik saydın!
Birliği böldün, dağıttın!
Aramızda yapmadığın, başımıza
getirmediğin kötü iş kalmadı!
Eğer sen getirip ortaya attığın o
sözlerle mal, servet elde etmek istiyorsan; malca bizden daha zengin oluncaya
kadar, senin için mallarımızdan mal toplayalım!
Eğersen onunla içimizde en büyük şan ve
şerefi kazanmak istiyorsan; biz seni seyyid ve ulu kişimiz tanıyalım!
Eğer sen onunla kral olmak istiyorsan;
seni kendimize kral edinelim!
Şayet o sana gelen şey görüp de tesiri
altında kaldığın cinlerden bir tâbi1 işi ise-ki bu bazan
olabilir-biz seni ondan kurtarıncaya veya senin hakkında mazur sayılıncaya
kadar[121] tedavi çareleri
araştıralım" dediler.
Resûlullah (a.s.), onlara:
"Dediğiniz şeylerin hiçbirisi bende
yoktur!
Ben size getirdiğim şeylerle ne
mallarınızı istemek,
Ne içinizde büyük şeref ve şan kazanmak,
Ne de üzerinize hükümdar olmak için
gelmiş değilim.
Fakat, beni Allah size bir peygamber olarak
gönderdi ve bana bir de Kitab indirdi.
Sizin (kabul edenleriniz) için,
(Cennetle) bir müjdeleyici ve (kabul etmeyenleriniz) için de (Cehennemle) bir
korkutup uyarıcı olmamı bana emretti.
Ben Rabbimin bana yüklediği elçilik
vazifelerini size tebliğ ettim ve sizi öğütledim de!
Size getirdiğim şeyi kabul ederseniz, o,
dünyada ve âhirette nasip ve azığınız olur!
Eğer onu kabul etmez, reddederseniz, Yüce
Allah benimle sizin aranızda hükmünü verinceye kadar bana düşen, Allah'ın
emrini yerine getirmek üzere, her güçlüğe göğüs gerip katlanmaktır"
buyurdu.
Kureyş müşrikleri:[122]
"Ey Muhammedi Sen iyi bilirsin ki, geçimi
bizden daha kıt, daha sıkıntılı kimse yoktur.
O halde, seni gönderdiği şeylerle
göndermiş olan Rabbinden dile de:
Bizi sıkan, daraltan şu dağları ortadan
kaldırıp bizden uzaklaştırsın!
Yurdumuzu bizim için genişletsin!
Geçmiş baba ve atalarımızdan bazı
kimseleri de bizim için diriltsin!
Bizim için diriltilecek olanlar arasında
Kusayy b. Kilab da bulunsun!
Çünkü, o, doğru sözlü bir şeyh, bir ulu
kişi idi.
Senin söylediğin şeyler hak ve gerçek mi,
yoksa bâtıl mı? Ona soralım!
O seni tasdik ederse, sen de
istediklerimizi yaparsan, seni tasdik eder, doğrularız!
Hem bunlarla senin Allah katındaki
mevkiini ve dediğin gibi Allah'ın seni peygamber olarak gönderdiğini öğrenmiş
oluruz!" dediler.
Resûlullah (a.s.) onlara:
"Ben size bunlarla gönderilmedim.
Allah beni ne ile gönderdi ise, ben ancak
Allah tarafından size onu getirdim, size onu tebliğ ettim.
Eğer getirip tebliğ ettiğim şeyleri kabul
ederseniz, o, dünyada ve âhirette sizin nasip ve azığınız olur.
Onu kabul etmez, reddederseniz, Yüce
Allah benimle sizin aranızda hükmünü verinceye kadar bana düşen, Allah'ın
emrini yerine getirmek üzere, her güçlüğe göğüs gerip katlanmaktır!"
buyurdu. Kureyş müşrikleri:
"Sen bizim için bunları yapmazsan,
kendin için Rabbinden birşeyler edin:
Söylediğin şeylerde seni tasdik edecek,
doğrulayacak, bizi senin üzerinden geri çevirecek bir meleği seninle birlikte
göndermesini Rabbinden iste!
Yine, Rabbinden iste de:
Sana bahçeler, köşkler, altın, gümüş
hazineleri versin de, senin geçimini aradığını gördüğümüz çabalardan, bunlarla
seni müstağni kılsın!
Çünkü, bizim gibi, sen de çarşılarda
dolaşıp duruyor; bizim gibi, sen de geçimini arıyorsun!
Eğer sen dediğin gibi gerçekten bir peygambersen
(kavuşacağın bu nimetlerle) Rabbinin katındaki mevkiini öğrenmiş oluruz!"
dediler.
Resûlullah (a.s.) onlara:
"Ben bunları yapmam!
Ben bunları Rabbinden isteyecek bir insan
da değilim!
Zaten ben size bunlarla gönderilmedim.
Fakat, Allah beni (getirdiklerimi kabul
edenleriniz için Cennetle) bir müjdeleyici ve (kabul etmeyip reddedenleriniz
için de Cehennemle) bir korkutup uyarıcı olarak gönderdi.
Eğer size getirdiğim şeyleri kabul
ederseniz, o, dünyada ve âhirette sizin nasip ve azığınız olur.
Onu kabul etmez, reddederseniz, Yüce
Allah benimle sizin aranızda hükmünü verinceye kadar bana düşen, Allah'ın
emrini yerine getirmek üzere, her güçlüğe göğüs gerip katlanmaktır!"
buyurdu. Kureyş müşrikleri:
"Öyle ise haydi, Rabbin 'isterse
muhakkak yapar dediğin gibi; göğü parçalar halinde üstümüze düşür bakalım?!
Sen bunu yapmadıkça, biz sana
inanmayız!" dediler.
Resûlullah (a.s.):
"Bu iş Allah'a aittir.
O size bunu yapmak isterse yapar!"
buyurdu. Kureyş müşrikleri:
"Ey Muhammedi Bizim seninle
oturacağımızı, kendisinden sormuş olduğumuz şeyleri senden soracağımızı ve
kendisinden istediğimiz şeyleri senden isteyeceğimizi Rabbin bilmiyor muydu?
Ne diye, bize vereceğin cevaplan daha
önceden sana öğretmedi? Getirip bize tebliğ ettiğin şeyleri kabul etmediğimiz takdirde
kendisinin bize ne yapacağını sana ne diye haber vermedi?!
İşittiğimize göre, bunları sana Yemâme'de
Rahman diye anılan bir adam öğretiyormuş![123]
Biz vallahi hiçbir zaman Rahmân'a
inanmayız!
Ey Muhammedi Artık sana karşı bir
sorumluluğumuz ve kınanacağımız yoktur! Biz, vallahi, senin yakanı
bırakmayacağız!
Ya biz seni yok edeceğiz, ya da sen bizi
yok edeceksin!" dediler.
Müşriklerden birisi:
"Biz meleklere taparız! Melekler
Allah'ın kızlarıdır!" dedi.
Başka birisi de:
"Allah'ı ve melekleri (sözlerinin
doğruluğuna) kefil (tanık) olarak getirmedikçe, sana inanmayız" dedi.
Kureyş müşrikleri bunları söyleyince,
Resûlullah (a.s.) onların yanından ayrıldı.
Abdullah b. Ebi Ümeyye ki, bu kişi,
Peygamberimiz (a.s.)ın halası Âtike Hatunun oğlu idi-Peygamberimiz (a.s.)la
birlikte kalkıp giderlerken:
"Yâ Muhammedi Kavmin sana bazı
tekliflerde bulundu.
Sen onların tekliflerinden hiçbirini
kabul etmedin!
Sonra, Allah katındaki mevkiini, dediğin
gibi, peygamberliğini öğrenmek, seni doğrulamak ve sana uymak üzere senden
kendileri için birşeyler istediler.
Sen yine yapmadın!
Sonra,yine, kendilerini korkuttuğun
azaplardan bir kısmının kendileri için acele getirilmesini senden istediler,
yapmadın!
Artık vallahi sen gözümün önünde göğe
merdiven kurarak çıkıp gitmedikçe ve oradan[124]
dediğin gibi peygamber olduğuna şehadet edecek dört de melek yanında
getirmedikçe, sana hiçbir zaman inanmam!
Vallahi, bunu yapacak olsan bile seni
doğrulayacağımı sanmıyorum!" dedikten sonra, o Resûlullah (a.s.)dan,
Resûlullah (a.s.) da ondan ayrıldı.
Resûlullah (a.s.) kavminin kendisine
yaklaşacak yerde böyle büsbütün uzaklaştığını görünce, kendisini çağırdıkları
sıradaki ümidini yitirmiş olmanın üzüntüsü içinde ailesinin yanına döndü.[125]
"Onlara, Rallilerinin âyetlerinden
herhangi bir âyet gelmez ki, onlar muhakkak ondan yüz çevirmiş olmasınlar.
İşte, onlar, hak (Kur'ân) kendilerine
gelince de onu yalanlamışlardır.
Fakat, yakında onlara ne ile alay etmekte
olduklarının (dehşetli) haberi gelecektir!
Görmediler mi ki, Biz kendilerinden önce
nice nesiller helak ettik?
Biz onlara, yeryüzünde, size
vermediklerimizi vermiştik ve üzerlerine gökyüzünü (yağmuru) bol bol salmıştık.
Altlarından ırmaklar akıtmıştık.
Öyle iken, onları günahları yüzünden
helak edip arkalarından yeni bir nesil olarak başkalarını var ettik.
Sana; kâğıt üzerinde yazılı bir kitap
indirmiş olsaydık, kendileri de elleriyle onu tutmuş bulunsalardı, yine, o
küfür edenler muhakkak:
'Bu, apaçık bir sihirden başka birşey değildir
derlerdi. Bir de:
'Onun üzerine, bir melek indirilseydi
yal' dediler.
Eğer biz öyle bir melek indirseydik,
muhakkak iş bitirilmiş olurdu: Kendilerine bir an bile göz açtırılın azdı!
Eğer Biz onu (peygamberi) bir melek
yapsaydık, yine, o meleği de bir adam suretinde gösterir ve herhalde, onları
yine düşmekte oldukları şüpheye düşürürdük.
Andolsun ki: Senden önceki peygamberlerle
de alay edildi de, eğlenmekte oldukları şey, içlerinden o maskaralık edenleri
çepeçevre kuşaüverdi!
De ki: Yeryüzünde gezip dolaşınız! Sonra
da bakınız ki, peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl olmuştur?"[126]
"Bir Kur'ân ki, dağlar onunla yürütülseydi, veya yer onunla parçalansaydı,
yahut ölüler onunla konuşturul s aydı, (o kâfirler yine iman etmezlerdi).
Ne var ki, bütün iş Allah'ındır!
İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki,
Allah dileseydi elbette hepsine birden hidayet ederdi.
O kâfirier(e gelince), Allah'ın va'di
erişinceye kadar, kendi sun' ve taksirleri, küfürleri, kötü amelleri yüzünden,
ya ansızın başlarına büyük bir belâ çatıp duracak, ya da (o belâ) yurtlarının
yakınına konacaktır!
Şüphesiz ki, Allah va'dinden dönmez!
Andolsun ki, senden önceki peygamberlerle
de alay edildi.
Ben, o küfür edenlere bir müddet için
meydan verdim. Sonra da, tutup onları azaba uğrattım!
Uğratıldıkları azap nasıl da dehşetli
idi!"[127]
"Onlar: 'Bu peygambere ne oluyor?
Yemek yiyor. Çarşılarda pazarlarda gezip yürüyor. Ona bir melek indirilse de,
yanında azapla bir korkutucu; yahut, ona (gökten) bir hazine bırakılsa ya!
Yahut onun güzel bir bahçesi olsa da ondan yese ya!' dediler.
Hem o zalimler (mü'minlere de):
'Siz,' dediler, 'büyülenmiş bir adamdan
başkasına tâbi olmuyorsunuz.'
Bak! Onlar senin hakkında ne kötü
misaller (kıyaslar) getirip saptılar. Artık onlar hidayete hiçbir yol
bulamazlar.
(Allah) Öyle yüce bir Allahtır ki,
dilerse sana bu (dediklerinden) daha hayırlısını (verir), altından ırmaklar
akan Cennetler verir, saraylar da yapar!"[128]
"Biz, senden önce de, peygamberleri
bundan başka şekilde göndermedik.
Şüphe yok ki, onlar (o peygamberler) de,
hem yemek yerler, hem çarşılarda pazarlarda yürür gezerlerdi.
Sizin bir kısmınızı diğer bir kısım için
bir ibtilâ (veya imtihan konusu) yaptık ki, sabredecek misiniz (bilinsin) diye.
(Bununla birlikte) Senin Rabbin herşeyi
hakkıyla Görendir!
Bize kavuşmayı ummayanlar: 'Bizim
üzerimize de melekler indirilse ya? Yahut biz de Rabbimizi görsek ya?' dediler.
Andolsun ki, onlar nefislerinde
kibirlendiler, büyük bir azgınlıkla haddi aştılar.1"![129]
"Biz sana kat'iyyen inanmayız! Meğer
ki, bizim için şu yerden bir pınar akıtasın!
Yahut senin hurmalıklardan, üzümlüklerden
bir bahçen olsun da, aralarından şırıl şırıl ırmaklar akıtasın!
Yahut, dediğin gibi, gökyüzünü üstümüze
parça parça düşüresin!
Yahut Allah'ı ve melekleri kefil (tanık)
getiresin!
Yahut senin altından bir evin olsun!
Yahut semaya çıkasın!
Bize oradan okuyacağımız bir Kitab
indirmedikçe, göğe çıktığına da asla inanmayız!' dediler.
De ki: 'Rabbimin şanı yücedir! Ben
Allah'ın Resûlü bir beşerden başkası mıyım?'
Kendilerine hidayet (rehberi) geldiği zaman
insanların iman etmelerine, ancak 'Allah bir beşeri mi peygamber gönderdi?'
demeleri engel olmuştur.
(Tarafımdan) söyle onlara: 'Eğer
yeryüzünde insanlar gibi sakin sakin yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara
gökten melek bir peygamber gönderirdik!'
De ki: 'Sizinle benim aramda, şahit
olarak, Allah yeter!'
Çünkü, O, kullarının yaptıklarından
hakkıyla haberdardır, her yaptıklarını hakkıyla Görendir!
Allah kime hidayet nasip ederse, işte o
doğru yolu tutar.
Kimi de şaşkınlıkta bırakırsa, artık
onlar için Allah'tan başka asla yardımcılar bulamazsın!
Biz onları Kıyamet günü körler,
dilsizler, sağırlar olarak, yüzükoyun hasrederiz!
Onların varacağı yer Cehennemdir ki,
ateşi yavaşladıkça Biz onun alevini arttırırız!"[130]
"Biz senden önce nasıl peygamberler
gönderdikse, seni de öylece, kendilerinden önce nice ümmetler gelip geçmiş olan
bir ümmete sana vahyettiğimiz Kur'ân'ı onlara okuman için gönderdik.
Onlar Rahmân'ı tanımazlar. Sen, de ki:
'O, benim Rabbimdir! O'ndan başka, hiçbir
ilah yoktur!
Ben ancak O'na dayanırım!
Benim tevbem de, dönüşüm de yalnız
O'nadır!'"[131]
". . . Biz, eğer dilersek, onları yere
geçiririz!
Yahut gökten üstlerine parçalar
düşürürüz!"[132]
"Şimdi, onlar çarçabuk azabımızı mı
istiyorlar?!
Fakat, bu onların bölgesine çökünce,
(gelecek tehlikelerle) korkutulan onların sabahı ne kötü olacaktır!"![133]
"Birde, onlar Allah'a kızlar isnad
ederler.
Hâşâ! O'nun sânı bundan tamamıyla
münezzehtir!"[134]
"Onlar, ondan (peygamberden) yüz
çevirdiler de, ona kimi 'Bir öğretilmiş!', kimisi de 'Bir mecnun!'
dediler."[135]
"Sen, Rabbinin nimeti sayesinde, bir
mecnun değilsin!"[136]
"Sen, hemen öğütlemekte devam et!
Sen, Rabbinin nimeti sayesinde, ne
kâhinsin, ne de mecnunsun!"[137]
"Hiç şüphesiz, sen büyük bir ahlâk
üzerindesin!
Sen yakında göreceksin, onlar da
görecekler ki, delilik hanginizde imiş?"[138]
Onlardan öncekilere de herhangi bir
peygamber gelmedi ki, onun hakkında da mutlaka böylece sihirbaz yahut mecnun
demişlerdir.
Hepsi de, bunu birbirine tavsiye mi
ettiler?!
Hayır! Onlar, umumiyetle, azgınlar
güruhunun ta kendisidirler!"[139]
"'İnsanları, korkut! İman edenlere,
Rableri katında, kendileri için muhakkak birkadem-i sıdk (şefaat ve ecir)
olduğunu müjdele!' diye içlerinden bir Erte yaptığımız vahiy insanlar için
şaşılacak birşey mi oldu ki, o kâfirler 'Bu, seksiz şüphesiz, apaçık bir
sihirbazdır!' dediler."[140]
"O kâfirler, içlerinden, başlarına
gelecek tehlikeleri bildiren bir peygamber geldiğine şaştılar da 'Bu, bir
büyücü, bir yalancıdır!' dediler."[141]
"Onlar seni dinlerken, nasıl
dinlediklerini ve fısıldaştıklarını ve o zalimlerin (mü'minlere) 'Siz ancak
büyülenmiş bir adama tâbi oluyorsunuz' dediklerini de Biz çok iyi
biliyoruz!"[142]
"Fakat, o kâfirler hâlâ Kur'ân'ı
yalanlama içindeler. Halbuki, o şanlı bir Kur'ân'dır ve onun aslı Levh-ı
Mahfuzdadır."[143]
Kureyş müşrikleri Nadr b. Haris ile Ukbe
b. Ebi Muaytı Medine Yahudilerinin bilginlerine gönderdiler ve:
"Onlara, Muhammed'in sıfatlarını ve
sözlerini anlatınız, kendisini onlardan sorunuz! Çünkü, Yahudiler kendilerine
ilk Kitab inen millettir. Peygamberlere ait bilgilerden, bizde bulunmayan
bilgi, onlarda bulunur" dediler.
Bunun üzerine, Nadr b. Haris ile Ukbe b.
Ebi Muayt, Mekke'den yola çıkıp Medine'ye vardılar.
Medine Yahudilerinin bilginlerine,
Peygamberimiz (a.s.)ın işini anlattılar ve bazı sözlerini naklettiler ve:
"Sizler bu sahibimizin dinî durumunu
bize haber veresiniz diye size geldik!" diyerek, Peygamberimiz (a.s.)ı
onlara sordular.
Yahudi bilginleri:
"Size emredeceğimiz üç şeyi ona
sorunuz! Eğer onları size haber verirse, kendisi Allah tarafından gönderilmiş
bir peygamberdir. Eğer bunu yapamaz (sorularınızı cevaplayamaz) ise, yalan
uydurucu bir adam demektir. Artık, kendisi hakkında istediğinizi yapınız.
1-
İlk zamanlarda gelmiş
geçmiş bulunan gençlerin maceralarının ne olduğunu ona sorunuz. Çünkü,
onların çok şaşılacak hadiseleri vardır.
2-
Yeryüzünü, doğularına ve
batılarına varıncaya kadar gezip dolaşan adamın haberinin de ne
olduğunu sorunuz ona.
3-
Bir de, kendisine,
ruhtan, 'Nedir o?' diye sorunuz bakalım.
Size bunları haber verdiği zaman
kendisine uyunuz; çünkü o bir peygamberdir!
Eğer yapamaz (sorularınızı cevaplayamaz)
ise, o yalan uydurucu bir adam demektir. Kendisine, istediğinizi yapınız!"
dediler.
Nadr b. Haris ile Ukbe b. Ebi Muayt,
dönüp Mekke'ye, Kureyşlilerin yanına geldiler ve:
"Ey Kureyş cemaatı!" dediler,
"sizin aranızla Muhammed'in arasını kesip aralayacak şeyi bulup getirdik
size. Yahudi bilginleri; ona sormamızı emrettikleri şeyleri bize haber verdiler
'Eğer size onu haber verebilirse, kendisi bir peygamberdir. Eğer yapamaz
(sorularınızı cevaplayamaz) ise, kendisi yalan uydurucu, lafçı bir adamdır.
Kendisine, istediğinizi yapınız!1 dediler." Bunun üzerine,
Kureyş müşrikleri Peygamberimiz (a.s.)ın yanına gelip:
"Ey Muhammed!
1-
İlk zamanlarda gelip
geçmiş ve şaşılacak kıssaları bulunan gençlerden,
2- Yeryüzünü, doğularına ve
batılarına varıncaya kadar dolaşan adamdan, bize haber ver bakalım.
Birde:
3-
Ruhtan haber ver ki,
nedir o?" dediler.
Peygamberimiz (a.s.), onlara:
"Sorduğunuz şeyleri yarın size haber
vereyim" buyurup, bir istisnada bulunmamış, yani "İnşâal-lah=Allah
dilerse" dememişti.
Vahyin gelmesi gecikince, müşrikler;
"Muhammed Yarın haber vereyim' diye
bize söz verdiği halde, kendisine sorduğumuz şeylerden hiçbiri hakkında bize
bir haber vermiyor!" diyerek yaygaraya başlamışlardı.
Peygamberimiz (a.s.)ın vahyin gecikmesine
ve müşriklerin yaygaralarına üzülüp durduğu sırada, Cebrail (a.s.), Yüce Allah
tarafından Kehf sûresini getirdi.[144]
Bu sûrede, Peygamberimiz (a.s.)a, hiçbir
şey hakkında, "İnşâallah=Allah dilerse" demeksizin "Ben bunu
her halde yarın yapıcıyım!" dememesi tavsiye buyuruldu.[145]
Kureyş müşriklerinin Yahudi
bilginlerinden öğrenip Peygamberimiz (a.s.)a sordukları üç sorudan ikisi, Yüce
Allah tarafından indirilen Kehf süresindeki Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn
kıssalarıyla;[146]
Ruh hakkındaki üçüncü sorulan ise,
"Sana Ruh hakkında soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. (Zaten,
onun hakkında) size az bir ilimden başka (birşey) de verilmemiştir" mealli
âyetle cevaplanmıştır.[147]
Kureyş müşrikleri; Peygamberimiz (a.s.)ın
kendilerine tebliğ ettiği şeylerin hak ve gerçek, söylediklerinin doğru
olduğunu Yahudi bilginlerinden öğrenip sordukları-bilinmeyen
şeylerin-cevaplarını vermesiyle onun peygamberlik makamını anladıkları halde,
kıskançlıkları kendilerinin Peygamberimiz (a.s.)a inanmalarına ve
bağlanmalarına engel oldu. Allah'a isyan ve O'nun emrini terketmekte, küfürde
direndiler durdular.
İçlerinden birisi de:
"Şu Kur'ân'ı dinlemeyiniz!
Onu birtakım boş ve asılsız sözler yerine
koyunuz! Eğlenceye alınız!
Belki ona bununla galebe çalarsınız.
Eğer siz bir gün onunla münazaraya,
tartışmaya kalkarsanız, o size galebe çalar" dedi.[148]
Yüce Allah, bunu da, indirdiği âyette
şöyle açıkladı:
"O küfredenler 'Bu Kur'ân'ı
dinlemeyiniz. Onun hakkında yaygaralar koparınız. Belki (böylelikle) galebe
çalarsınız' dediler."[149]
Nadr b. Haris Kureyş müşriklerinin
şeytanlarından, cin fikirlilerinden[150] ve
zındıklarındandı .[151]
Kendisi bir ara Hîre'ye gitmiş, orada
Acem şahlarının hikâyelerini, Rüstem ve İsfendiyar'a ait birtakım hikâye ve
haberleri öğrenmişti.[152]
Acem kitapları okur, Hıristiyanlar ve
Yahudilerle düşer kalkardı.
Peygamberimiz (a.s.)ı yalanlamakta ve
incitmekte Kureyş müşriklerinin en aşırı gidenlerinden ve söz sahiplerindendi.
Hîre'de, bırbıt (ud, kopuz) çalmayı ve
Hîrelilerin şarkılarını öğrenmiş; bunları Mekkelilerden birçok kimselere de
öğretmişti.
Kendisi, şarkıcı iki köle kadın da satın
almıştı.
Halkı, İslâmiyetten alıkoymak için,
bunlarla oyalardı.[153]
Peygamberimiz (a.s.) bir meclise oturup
Allah'ı anar,[154] Allah'a inanmaya davet
eder, Kur'ân-ı Kerîm okur,[155]
kendilerinden önceki milletlerden hangilerinin ne gibi musibetlere uğradıklarını
anlatarak kavmini uyarır; o meclisten kalkar kalkmaz, arkasından Nadr b. Haris
gelir, Peygamberimiz (a.s.)ın yerine geçer ve:
"Ey Kureyş cemaatı! Vallahi, ben
ondan daha güzel söylerim. Siz benim yanıma geliniz! Ben size onun
anlattıklarından daha güzelini anlatırım" dedikten sonra, Acem şahlarının,
Rüstem ve İsfendiyahn hikâyelerini anlatır; [156]
"Muhammed benden ne ile daha güzel
konuşurmuş?[157] Ben size anlattığım
hikâyeleri nasıl başkalarından yazıp aldımsa, o da bunları başkalarından yazıp
almıştır!" der;[158]
"Hangimizin sözü daha güzel? Benimki
mi, yoksa Muhammed'inki mi?" diye sorardı.
Peygamberimiz (a.s.), bir ara, Ebu Uhayha
Saîd b. Âs'ın yanına uğrar, ona İslâmiyeti anlatırdı.
Ebu Uhayha, Peygamberimiz (a.s.) hakkında
"O, semadan konuşuyor!" demeye başlamıştı.
Nadr b. Haris, Ebu Uhayha'nın yanına
gidip:
"İşittiğime göre; sen Muhammed'in
sözlerini güzel buluyor, beğeniyormuşsun. Bu nasıl olur?! O, ilahlara dil
uzatıyor! Baba ve atalarımızın Cehennemde olduklarını söylüyor! Kendisine tâbi
olmayanları azapla tehdid ediyor!" dedi.
Bunun üzerine, Ebu Uhayha, Peygamberimiz (a.s.)a
düşman kesildi. Peygamberimiz (a.s.)ı yermeye ve getirdiklerini ayıplamaya ve
"Doğrusu, biz bunun getirdiklerinin bir benzerini daha işitmedik! Böylesi
ne Yahudilikte, ne de Hıristiyanlıkta var!" demeye başladı.
Ebu Uhayha ilk sözünden döndüğü zaman,
Nadr b. Haris ona teşekkür etmeye gitti.[159]
Halbuki, Nadr b. Haris, bundan önce,
Peygamberimiz (a.s.)ın zikrini ve gönderileceği zamanın yaklaştığını işittiği
zaman:
"Vallahi, bize bir uyarıcı gelecek
olursa, biz milletlerden herhangi birisinden daha çok, doğru yolu tutarız"
demişti.
Yüce Allah, bu münasebetle indirdiği
âyette şöyle buyurdu:
"Onlar; kendilerine azapla korkutucu
(bir peygamber) gelirse, herhalde, (diğer) ümmetlerden herhangi birisinden
daha ziyade doğru yolu tutacaklarına, yeminlerinin bütün hızıyla Allah'a and
etmişlerdi.
Fakat, onlara azapla korkutan (bir
peygamber) gelince, bu onların (haktan) uzaklaşmalarından başka birşey artırmadı.[160]
Nadr b. Haris; Kur'ân-ı Kerîm okunduğu
zaman:
"Bunlar, öncekilerin masallarıdır!
Ben de size, Allah'ın indirdiği gibi, indireceğim!" derdi.
Kur'ân-ı Kerîm'de içinde
"esâtîr" kelimesi geçen sekiz âyet, Nadr b. Haris hakkında nazil
olmuş-tur.[161]
Nadr b. Haris:
"O, getirdiği kitap üzerinde, ancak,
şu Esved b. Muttalib'in kölesi Cebr ile Şeybe veya Utbe b. Rebia'nın kölesi
Addas'ın ve daha başkalarının yardımını görüyor!" diyordu.
Yüce Allah, indirdikleri âyetlerle bu
isnad ve iftirayı da şöyle reddetti:
"Andolsun ki, biz onların 'Bunu
ancak bir beşer öğretiyor!' diyeceklerini biliyoruz.
Haktan sapmak suretiyle kendisine nisbet
edecekleri o (sanığın) dili Acemî'dir, bu Kur'ân'ın dili ise apaçık Arapça bir
dildir."[162]
"O küfredenler, 'Bu (Kur'ân) onun
uydurduğu yalandan başka (birşey) değildir. Bu hususta diğer bir zümre de ona
yardım etmiştir' dediler de, muhakkak bir haksızlık ve tevzir meydana
getirdiler.
'Onun başkasına yazdırıp, kendisine sabah
akşam okunmakta olan eskilere ait masallardır' dediler.
De ki: 'Onu göklerde ve yerdeki bütün gaybı
bilen (Allah) indirdi. Şüphe yok ki, O çok yarlıgayıcı, çok esirgeyicidir!'"[163]
"De ki: 'Andolsun, bütün insanlar ve
cinler şu Kur'ân'ın bir benzerini meydana getirmek üzere bir araya toplansalar ve
birbirlerine yardımcı da olsalar, yine, onun benzerini meydana
getiremezler.'"[164]
Nadr b. Haris bir gün Peygamberimiz (a.s.)a
rastlayıp:
"Sen Kureyşîlerin yakın bir zamanda
vurulup yere düşeceklerini ve bunun sana Allah tarafından vahyedildiğini
söylüyormuşsun, öyle mi?" diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"Evet, ben söyledim! Sen de
onlardansın!" buyurdu.[165]
Yüce Allah, Rasülüne indirdiği ayette
"Yakında o cemaat bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar"
buyurmuş; Peygamberimiz (a.s.) da, Bedir savaşında Kureyş müşriklerinin bozguna
uğrayıp kaçıştıklarını görünce, bu âyeti okum ustu.[166]
Nadr b. Haris Bedir savaşında esir edilen
müşriklerden olup, Hz. Ali tarafından boynu vurulmuştur.[167]
Kur'ân-ı Kerîm'de açıkça bildirildiği
üzere, Peygamberimiz (a.s.) ümmî idi, okuma-yazma bilmezdi.[168]
Arap kavmi de, genellikle ümmî idiler.[169]
Bunu, Peygamberimiz (a.s.) da:
"Biz ümmî bir cemaatız. Ne yazı
yazarız, ne de hesap biliriz!" buyurarak açıklamışlardır.[170]
Peygamberimiz (a.s.), peygamberliğe nail
olduğu gece Cebrail (a.s.) tarafından "İkra'!=Oku!" diyerek okumaya
tekrar tekrar zorlandığı zaman, hep "Mâ ene bi kâriîn=Ben okuma
bilmem" cevabını vermişti.[171]
Peygamberimiz (a.s.)ın okuryazar olmadığı
da, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklanmaktadır:
"Sen, bundan önce, hiçbir kitap okur
değildin. Hâlâ da, elinle yazı yazmazsın. Öyle olsaydı (okur yazar olsaydın)
bâtıl söyleyenler, muhakkak, şüphelenebilirlerdi."[172]
Peygamberimiz (a.s.)ın doğumundan
peygamberliğe erdiği tarihe, kırk yaşına kadar olan hayatı, Kureyş
müşriklerinin gözleri önünde geçmişti. Kendisinin hayatından, onlara gizli,
kapalı kalan bir taraf yoktu.
Müşriklerin arasında, Peygamberimiz (a.s.)ın
doğumunu, çocukluğunu, gençliğini, peygamberliğe erinceye kadar geçirdiği hayatını
günü gününe bilenler bile vardı; ve onlar Peygamberimiz (a.s.)a karşı olanların
safında bulunuyorlardı.
Peygamberimiz (a.s.)ın aralarında doğup
büyümüş olduğu müşrik hemşehrilerine, akrabalarına karşı, Yüce Allah
tarafından "De ki: 'Ben, ondan (Kur'ân'dan) önce, aranızda bir ömür
durmuş, yaşamı sırrıdır! Siz hâlâ
aklınızı kullanmaz mısınız?'"[173]
buyurularak inkâr ve itiraz damarlarına basıldığı halde, Mekkeli müşrikler
susmuşlar, susmak zorunda kalmışlarsa, bu ancak Peygamberimiz Aleyhiselamın
hayatından kendilerince bilinmeyen bir taraf bulunmadığını gösterir.
Peygamberimiz (a.s.)ın, vahiy gelmeye
başladığı tarihe kadarda, ne Kitabdan, ne de imandan haberi yoktu.
Bu gerçeği de, Yüce Allah, Peygamberimiz (a.s.)
tarafından mü'min, münkir, müşrik herkese okunan şu âyetle açıklamıştır:
"İşte, Biz, sana da böylece
Emrimizden bir Ruhu variyettik. Halbuki, (bundan önce) sen 'Kitab, nedir? İman,
nedir?1 bilmezdin. Fakat, Biz, onu (Kufân'ı) bir nur yaptık.
Bununla, kullarımızdan kimi dilersek, ona hidayet veririz. Şüphesiz ki sen her
halde doğru bir yolun rehberliğini yapıyorsun!"[174]
Peygamberimiz (a.s.), kendisine birşey
sorulduğu zaman, o hususta vahiy nazil olmamışsa "Bilmiyorum!"
buyurur veya vahiy gelinceye kadar susar, kendiliğinden birşey söylemezdi.[175]
Bu gerçek de, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle
açıklanır
"Sahibiniz (doğru yoldan) sapmadı,
bâtıla da inanmadı. O, kendi (rey ve) nevasından söylemez! O (Kur"ân),
kendisine (Allah tarafından) ilka edilegelen vahiyden başka (birşey)
değildir."[176]
"O, âlemlerin Rabbinden indirilmedir! Eğer (Peygamber)
bazı sözleri Bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı, onun sağ elini (kudret
ve kuvvetini) alıverirdik! Sonra da, hiç şüphesiz, kendisinin kalb damarını
koparırdık. O vakit, sizden hiçbiriniz buna engel de olamazdınız!"[177]
Peygamberimiz (a.s.)a kendiliğinden bilemeyeceği birçok
gerçeğin Allah tarafından vahiy ile bildirildiği de Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle
açıklanır:
1- Nûh Tufanı[178]
anlatıldıktan sonra:
"Bunlar gayb haberlerindendir ki,
sana vahyediyoruz.
Onları bundan önce ne sen biliyordun, ne
de kavmin biliyordu.
O halde, sen de (Nûh gibi) katlan!
Akıbet, hiç şüphesiz, takvaya
erenlerindir!"[179]
2- Hz. Meryem'le İsa ve Yahya (a.s.)ların
doğumları[180] anlatıldıktan sonra:
"Bunlar sana vahyetmekte olduğumuz gayb
haberlerindendir.
Meryem'i onlardan hangisi himayesine
alacak, diye kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin. Onlar bu hususta
çekişirlerken de yine yanlarında değildin."[181]
3- Yûsuf (a.s.)ın kıssası[182]
anlatıldıktan sonra:
"Bu (kıssa) sana vahiy ile
bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir.
(Yoksa) onlar hile yaparak işleyecekleri
işi kararlaştırdıkları zaman sen onların yanlarında değildin."[183]
4-
Musa (a.s.)ın kıssası [184]
anlatıldıktan sonra:
"Musa'ya o emri vahyettiğimiz vakit,
sen batı tarafında (bulunuyor) değildin, görenlerden de değildin.
Fakat, Biz daha birçok nesiller yarattık
da, onların (ömürleri) uzadıkça uzadı.
Sen, Medyen ahalisi içinde ikamet edici
olup da, âyetlerimizi onlardan okuyarak öğrenmiş de değilsin!
Ancak (geçmişlerin haberlerini sana)
gönderenler, Biziz!
Musa'ya nida ettiğimiz vakit de, sen
Tûr'un yanında değildin!
Fakat, sen Rabbinden bir rahmet olarak
(gönderildin). Tâ ki, senden önce kendilerine inzar edici (bir peygamber)
gelmemiş olan bir kavmi sen inzar edesin!
Olur ki, onlar iyice düşünüp öğüt kabul
ederier."[185]
Meallerini yazdığımız bu âyetler;
Peygamberimiz (a.s.)ın hiçbir kimseden hiçbir şey öğrenmediğini, bütün
bilgilerinin İlahî Vahye dayandığını açıklamakta ve buna aykırı görüşleri
topyekün reddetmektedir.
Peygamberimiz (a.s.) kendisinden asırlarca
sonra keşfe di I ece k veya keşfine çalışılacak birtakım ilmî, fennî
gerçekleri de vahiy ile bildirmiştir. Meselâ:
Güneş, Ay gibi semavî ecramdan her
birinin birer yörüngede yüzdükleri, döndükleri,[186]
Güneşin kendi karargâhına doğru seyrve
cereyan ettiği,[187]
Göklere muvazene kanununun konulduğu,[188]
Semanın ilk halinin gaz olduğu,[189]
Dünyanın döndüğü,[190]
Her canlı şeyin sudan yaratıldığı, su ile
canlı kılındığı,[191]
Âdem oğullarının zü niyeti eri ne
zerreler halinde iken Yüce Allah tarafından idrak ve şuur veril
erek ilahî rububiyetin ikrar ettirilmiş olduğu,[192]
Bazı ürünlerin ilkah edici, aşılayıcı
rüzgârlar gönderilerek meydana gelmelerinin sağlandığı,[193]
Salanlarında görülen harikulade işlerin
kendilerine Allah tarafından ilham yoluyla yaptırılmakta
olduğu,[194]
Yerde yürüyen, havada uçan hayvanların
da, insanlar gibi, birer topluluk oldukları,[195]
Ruhun mahiyetini kavramaya insan ilminin
yetmeyeceği,[196]
İnsanların bütün tutum ve davranışlarının
istinsah edilmekte (filme alınmakta) olduğu,[197]
Cansız, dilsiz sanılan şeylerin de
insanların kolay kolay anlayamayacakları özel dillerle Allah'ı teşbih
ettikleri, [198]
İki denizin, aralarına konulan perde ile,
sularının birbirlerine karışmamalarının sağlandığı,[199]
Üç bin küsur yıl önce denizde boğulan
Firavunun cansız cesedinin (karada yüksekçe bir yere)
atılıp arkasından geleceklere ibret olmak üzere korunacağı,[200]
Bir sultan'la (aşıp bastırıcı bir araçla)
göklerin sınırlarının (uzayın) aşılabileceği,[201]
Göklerde de, yerdekiler gibi yaratıklar
bulunduğu ve Allah dilediği zaman onların yerdekilerle biraraya getirileceği,[202]
İlim ve fen dünyasınca ancak son
zamanlarda farkına varılabilen; semanın genişletilmekte olduğu (Zâriyât: 47)
gerçeği ve daha birçok gerçekler Yüce Allah tarafından vahiy ile bildirilmemiş
olsaydı, Peygamberimiz (a.s.)ın onları ondört asır önce bilmesi, bildirmesi
mümkün mü idi?[203]
Peygamberimiz (a.s.) bir gün Mescid-i
Haram'a girdiği sırada, Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden[204]
Velid b. Mugîre ve daha birçok kimseler[205] Kabe'nin
Hatîm'inde oturuyorlardı .[206]
Peygamberimiz (a.s.) da, varıp onların
yanına oturmuştu.[207]
Kabe'nin çevresinde, tapılmak üzere
dikilmiş, kurşunla berkitilmiş[208]
üçyüz altmış put bulunuyordu.[209]
O sırada, Nadr b. Haris de gelip
yanlarına oturdu.
Peygamberimiz (a.s.) konuşmaya
başlayınca, Nadrb. Haris itiraz etti.
Peygamberimiz (a.s.), verdiği cevapla onu
susturdu. Sonra da, ona ve oradakilere Enbiyâ sûresinin:
"Siz de, ve Allah'ı bırakıp tapmakta
olduklarınız da, hiç şüphesiz, Cehennem odunusunuz! Siz oraya gireceksiniz!
Onlar (tapmakta olduğunuz yalancı tanrılar) eğermabud olsalardı, oraya girmeyeceklerdi.
Onların hepsi orada temelli olarak kalıcıdırlar! Onların orada (halkları) inim
inim inlemektir! Onlar orada da (sağır olup hiçbir şey) işitmeyeceklerdir!"[210]
mealli âyetlerini okudu.[211]
Sonra da kalkıp gitti.[212]
Putları aleyhinde okunan âyetler Kureyş
müşriklerinin çok ağırına gitti.[213]
O sırada oraya Abdullah b. Zibârâ geldi.[214]
Cemaatin susup durduğunu görünce:
"Neye daldınız?![215]
Sizin neyiniz var?"[216]
diye sordu.
Velid b. Mugîre:
"Biraz önce, Abdulmuttalib'in oğluna
karşı Nadr b. Haris ne kalkabildi, ne oturabildi: Muhammed, bizim taptığımız şu
ilahların Cehennem odunu olacağını söyledi!" deyip[217]
Peygamberimiz (a.s.)ın söylediklerini nakledince,[218]
Abdullah b. Zibârâ:
"Vallahi, onu bulsaydım, kendisiyle
tartışmaya tutuşur ve muhakkak dâvayı ben kazanırdım![219]
Sorunuz Muhammed'e" dedi, "Allah'tan başka, tapılan herşeyle, onlara
tapan herkes Cehennemde midir? Öyle ise, biz meleklere tapıyoruz. Yahudiler
Üzeyr'e tapıyorlar. Hıristiyanlar Meryem oğlu İsa'ya tapıyorlar. Bunlara ne
diyeceksin bakalım?" Velid b. Mugîre ile yanında bulunanlar, Abdullah b.
Zibârâ'nın sözünü, dayanılacak ve dâvayı kazandıracak en sağlam bir delil
saydılar.[220]
Abdullah b. Zibârâ:
"Çağırın onu bana!" dedi.[221]
Peygamberimiz (a.s.)ı hemen çağırdılar.
Abdullah b. Zibârâ:
"Ey Muhammed! Bunu sen mi
söyledin?" diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"Evet!" buyurdu.[222]
Abdullah b. Zibârâ:
"Ey Muhammed! Bu söylediğin şey,
yalnız bizim ilahlarımıza mı mahsus, yoksa Allah'tan başkasına tapan herkese
mi şâmildir?" diye sordu.
Peygamberimiz Aleyhiselam:
"Evet! Allah'tan başkasına tapan
herkese şâmildir!" buyurunca,[223]
Abdullah b. Zibârâ:
"Şu Beyt'in (Kabe'nin) Rabbine
andolsun ki: dâvayı ben kazandım.[224]
Meryem oğlu İsa'nın bir peygamber
olduğunu söyleyen, onu da, anasını da hayırla anan, öven sen değil misin?
Pekâlâ bilirsin ki: Hıristiyanlar bu ikisine tapıyorlar!
Üzeyr'e de, meleklere de tapılıyor![225]
Meleklerin salih kullar olduğunu, İsa'nın
salih bir kul olduğunu söyleyen sensin, değil mi?
Halbuki, şu Benî Müleyhler meleklere
tapıyorlar!
Şu Hıristiyanlar İsa'ya tapıyorlar!
Şu Yahudiler de Üzeyr'e tapıyorlar![226]
Yahudiler Üzeyr'e, Hıristiyanlar Mesih'e,
Benî Müleyhler meleklere tapıyor değiller mi?[227]
Eğer bütün bunlar Cehennemde iseler, biz
de, ilahlarımız da, onlarla birlikte bulunmaya razıyız!" deyince,
müşrikler sevindiler[228]
Güldüler,[229] bağrıştılar.[230]
Peygamberimiz (a.s.):
"Her kim, Allah'tan başka, kendisine
tapılmasını isterse, o, kendisine tapanlarla birliktedir![231]
Çünkü, bunu (onlara tapmayı) onlara şeytanlar emretmişlerdir!" buyurdu.[232]
Bunun üzerine, inen âyetlerde şöyle
buyuruldu:
"Şüphe yok ki, kendileri için Bizden
en güzel (bir saadet) sebketmiş (takdir olunmuş) olanlar, işte bunlardır ki,
oradan (Cehennemden) uzaklaştırılmışlarıdır. Bunlar, gönüllerinin dilediği
(nimetler) içinde temelli yaşar(larken), onun (Cehennemin) gizli sesini bile
duymazlar."[233]
Gerek İsa b. Meryem ve genek Üzeyr (a.s.)lar
ile Yahudi ve Hıristiyan din adamlarından kendilerine tapılmış olanlar, Allah'a
boyun eğen ve O'nun emri üzere yürüyen mübarek kişiler olup, birtakım
sapkınlar sonradan sonraya onları Allah'tan gayrı mâbud edinmişlerdi.
Kureyş müşriklerinin meleklere
taptıklarını söylemeleri ve meleklerin de Allah'ın kızları olduğunu iddia
etmeleri üzerine,[234]
Yüce Allah, indirdiği âyetlerde şöyle buyurdu:
"'O çok Esirgeyici (Allah), bir
evlat edindi' dediler.
O'nun sânı (böyle şeylerden) münezzehtir,
uzaktır.
Hayır! Onlar ('evlat edinildi'
denilenler) ikrama mazhar kılınmış kullardır.
Bunlar (melekler) sözleri ile asla O'nun
(Allah'ın) önüne geçmezler (Allah emretme dikçe, hiçbir şey söylemezler).
Bunlar O'nun (Allah'ın) emriyle hareket
ederler.
Önlerindekini de, arkalarındakini de hep
O bilir.
Bunlar O'nun rızasına ermiş olanlardan
başkasına şefaat edemezler.
Bunlar O'nun (Allah'ın) korkusundan
titreyenlerdir.
Bunlardan kim (şeytanın dediği gibi)
'İlah O değil, benim!' derse, onu derhal Cehennemle cezalandı racağız!"[235]
Abdullah b. Zibârâ'nın Allah yerine İsa
b. Meryem'e de tapı İdi gı nı söylemesi Velid b. Mugîre ile yanında
bulunanların çok hoşlarına gitmiş, bunu, Peygamberimiz (a.s.)la tartşmalarmda
kendilerini kazandırıcı bir delil saymışlardı.[236]
Yüce Allah, bu hususta indirdiği
âyetlerde de, şöyle buyurdu:
"Meryem'in oğlu bir misal olarak
(ileri) sürülünce, kavmin bundan (şımanp kahkahalarla) gülüyorlardı. Dediler
ki:
'Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa
o mu?'
Bunu sana karşı (bâtıl) bir mücadeleden
başka (bir maksatla ortaya) atmadılar.
Doğrusu, onlar çok düşman bir kavimdir.
O (İsa) Bizim kendisine nimet
(peygamberlik) verdiğimiz, İsrail oğullarına (ibret verici, babasız yaratmak
gibi) bir misal yaptığımız bir kuldan başkası değildi.
Eğer Biz dileseydik, size bedel,
yeryüzünde ardınızda kalacak melekler yaratırdık.
Şüphe yok ki, o Saat'in (Kıyametin) ilmi,
kendisiyle bilinenlerdendir.
Artık buna karşı sakın şüpheye
düşmeyiniz!
Onlara de ki:
'Bana tâbi olunuz! (Sizi davet ettiğim)
bu yol, doğru bir yoldur!
Sakın sizi şeytan çevirmesin! Çünkü, o
sizin açık bir düşmanınızdır'
İsa, o apaçık delilleri getirdiği zaman,
İsrail oğullarına şöyle demişti:
'Ben size gerçek Hikmeti getirdim.
Bir de, hakkında ihtilafa düştüğünüz
şeylerden bazısını da size açıklayayım diye (geldim).
Artık, Allah'tan korkun, bana tâbi olun!
Şüphe yok ki, Allah benim de Rabbimdir,
sizin de Rabbinizdir. Haydi, hepiniz O'na kulluk edin! Doğru yol, budur!1
Sonra, aralarından partiler (çıktı da)
ihtilafa düştüler.
Artık, pek acıklı bir günün azabından vay
o zulmedenlere!
Onlar kendileri farkında olmayarak
başlarına gelecek Saatten başkasını mı gözlüyorlar?! Dostlar o gün birbirlerine
düşmandır-takvâ sahipleri müstesna!"[237]
Kureyş müşriklerinden, içlerinde Übeyy b.
Halef, Âs b. Vâil ve Velid b. Mugîre'nin de bulunduğu bir cemaat, öldükten
sonra dirilmenin imkânsızlığını aralarında konuştular.
Übeyy b. Halef onlara:
"Muhammed'in 'Hiç şüphesiz, Allah
ölüleri diri İte çektir1 dediğini görmüyor musunuz?" dedi ve
sonra da:
"Lâtve Uzzâ'ya andolsun ki, onun
yanına vanp tartışacak, kendisine galebe çalacağım!" dedi.[238]
Gerek Übeyy b. Halef ve gerek kardeşi
Ümeyye b. Halef, Peygamberimiz (a.s.)ı yalanla-malarıyla en çok üzen azılı
müşriklerdendi.[239]
Übeyy b. Halef eline aldığı[240]
çürümüş bir kemikle Peygamberimiz (a.s.)in yanına geldi .[241]
"Ey Muhammedi Demek sen, çürüdükten
sonra,[242] şu kemiği[243]
İlahının,[244] Allah'ın dirilteceğini
söylüyorsun ha!?" dedi.[245]
Peygamberimiz (a.s.):
"Evet! Bunu ben söylüyorum!"
buyurdu.
Übeyy b. Halef:
"Demek sen bunu çürüdükten sonra
Allah'ın dirilteceğini sanıyor, mümkün görüyorsun ha!?" dedi.[246] Onu
elinde ufaladı,[247]
tozunu da Peygamberimiz (a.s.)a doğru[248]
havaya[249] üfürdü![250]
"Ey Muhammedi Bunu, çürüdükten
sonra, kim diriltecek?[251]
Biz, öldüğümüz ve şu çürümüş kemik
olduğumuz zaman, iade mi olunacakmışız?!
Biz bunun gibi olunca, kimmiş diriltecek
bizi?!" dedi .[252]
Peygamberimiz (a.s.):
"Evet![253]
Allah seni de öldürecek![254] Onu
da,[255]
böyle olduktan sonra[256]
seni de Allah diriltecek[257]
sonra da, seni Cehenneme sokacaktır!" buyurdu.[258]
Bunun üzerine Yüce Allah tarafından
indirilen âyetlerde şöyle buyuruldu:
"İnsan, kendini bir nutfeden
yarattığımızı görmedi mi ki; o açıktan açığa aşırı bir mücadeleci, kavgacı
kesilmektedir!
O, kendi yaratılışını unutarak, bize bir
misal getirdi:
'Bu çürümüş kemiklere kim can verebilir?!1
dedi.
De ki: 'Onları, ilk defa yaratan,
diriltecek!
O, her yaratmayı hakkıyla bilendir.
O, yemyeşil ağaçtan sizin için bir ateş
çıkarandır.
İşte bakınız: Ateşi ondan çakıp
alıyorsunuz.
Gökleri ve yeri yaratan, kendileri
gibisini yaratmaya kadir değil midir?
Elbette kadirdir!
O, bütün kâinatı yaratandır.
Herşeyi hakkıyla bilendir.
Onun emri, birşeyi dilediği zaman, ona
ancak 'Ol! demesinden ibarettir.
O da, oluverir!
Demek, herşeyin mülk ve tasarrufu kendi
Elinde bulunan Allah'ın şanı ne kadar yücedir, münezze-htir!"[259]
Aynı konuda indirilmiş olan âyetlerden
bazılarında da, şöyle buyurul m aktadır
"Dediler ki: 'Biz bir sürü kemik,
kırıntı ve döküntü (halinde bir toprak) olduğumuz vakit mi hakikaten yeni bir
yaratılışla diriltileceğiz?!1
De ki: 'Gerek bir taş, gerek demir
olunuz! Yahut, göğüslerinizde büyüyen herhangi bir halk olunuz! Muhakkak,
diriltileceksiniz!'
'Öyle ise, bizi kim (dirilterek) geri
çevirebilecek?!' diyeceklerdir.
Sen onlara de ki: 'Sizi ilk defa yaratmış
olan!'
O vakit sana başlarını sallayacaklar da
(alay ederek):
'Ne vakit o?!' diyecekler.
De ki: Yakın olması umulur!'
(Allah'ın) sizi çağıracağı gün, hemen
(kabirlerinizden kalkıp) O'nun emrine icabet edeceksiniz ve sanacaksınız ki
(kabirlerinizde) pek az bir müddet kalmışsınız."[260]
"Kaf! O çok şerefli Kur'ân'a
andolsun ki: (İmandan nasibi olmayanlar, peygambere, peygamberin
bildirdiklerine inanamazlar!)
Doğrusu, o kâfirler, kendilerine
içlerinden âhiretazabıyla korkutucu (peygamber) geldi diye, şaştılar da: 'Bu
çoktuhaf birşeylBiz öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi (tekrar hayata
dönecekmişiz?! Bu (ihtimalden) uzak bir dönüştür!' dediler.
Toprak onlardan neleri (yiyip) eksiltir,
bizce malûmdur!
Nezdimizde (herşeyi) hıfz (ve tesbit)
eden bir Kitab vardır."[261]
1- Mekkeli müşriklerin[262]
inkarcı ve itirazcılarından[263]
olan ve Peygamberimiz (a.s.)la, Kur'ân-ı Kerîm'le alay eden, öldükten sonra
dirilmeye, Kıyamet gününe inanmayan beş kişi-ki, bu beş kişi:
1-
Velid b. Mugîre,
2-
Âs b.Vâil,
3-
Esved b. Muttalib,
4-
Esved b. Abdi Yağus,
5-
Haris b. Hanzale[264]
idi-birgün, Peygamberimiz (a.s.)a Kur'ân-ı Kerîm hakkında birtakım acayip
tekliflerde bulundular.
Bu adamlar; Peygamberimiz (a.s.)ın ümmî
olduğunu[265] hiçbir kitap okumadığını[266] çok
iyi bilmekte, soy ve ahlâkî faziletleri bakımından herkese üstünlüğünü bütün
Kureyşîlerle birlikte itiraf etmekte ve kendisini el-Emîn diye anmakta idiler.[267]
Peygamberimiz Muhammed (a.s.), böylece
kırk yaşına bastıktan sonra, onlara[268]
öyle fesatlı[269] bir Kitab[270]
getirip[271] okumuştu ki, o
herfesahatli kelamı susturuyor, her manzum ve mensur kelama üstün bulunuyordu.
Onun içi, usul ve füru1
ilimleriyle dolu idi.[272]
İlmin en nefislerini, ahkâm ve ahlâk
ilminin en incelerini, geçmiş ümmet ve peygamberlere ait kıssaların en gizli noktalarını,[273]
Allahtan başkasının bilemeyeceği gayb haberlerini bildiriyordu.[274]
Edebleri ve ahlâkî faziletleri[275]
öğreti yordu.[276]
Bütün belagat ve fesahat sahipleri ve
ilim adamları,[277]
Kur'ân-ı Kerîm'in fesahat ve belagatı, derinliği, genişliği karşısında acizlik
ve hayranlık içinde kalıyorlardı.[278]
Bu mübarek Kitabda yer alan ve
putperestliği yeren, putperestlerin Cehenneme atılacaklarını bildiren âyetler,
Kureyş müşriklerini kızdırmaktaydı.[279]
Bunun için, yukarıda adlarını andığımız
kişiler, Peygamberimiz (a.s.)a şu tekliflerde bulundular:
"Eğer bizim sana iman etmemizi
istiyorsan, bize; içinde Lâfa, Uzzâya, Menât'a tapmayı bırak-mak[280] ve
ilahlarımızı yermek., gibi, hoşumuza gitmeyen,[281]
bizi kızdırıyor olan;[282]
öldükten sonra dirilmek, âhiret mükâfat ve cezası., gibi imkânsız saydığımız[283]
şeyler bul unmayan[284]
başka bir Kurbân getir![285]
Eğer Allah sana öyle bir Kur'ân
indirmezse, sen kendinden uydur![286]
Yahut, şu elinde bulunandakinin tehdit
âyetlerini tebşir âyetine, tebşir âyetini tehdit âyetine, haramı helale, helali
harama çevir![287]
Azab âyeti yerine rahmet âyetini koy!
İlahları ve onlara tapmayı yeren âyetleri
onun içinden çıkar![288]
(Öylece) sana inanalım,[289]
sana tâbi olalım!" dediler.[290]
Onların bundan maksatlan, alay etmek,[291]
Peygamberimiz (a.s.)ı susturmaktı.[292]
Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği
âyetlerde şöyle buyurdu:
"Âyetlerimiz onlara apaçık deliller
olarak okunduğu zaman, (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayan onlar:
'Sen ya bize bundan başka bir Kur'ân
getir! Ya da onu değiştir!' dediler.
Sen, de ki:
'Onu kendiliğimden değiştirmek, benim
için, hiç olmayacak şeydir. Ben, bana vahyolunandan başkasına tâbi olamam!
Rabbime isyan edecek olursam, şüphesiz,
büyük bir günün azabından korkarım.'
De ki:
'Allah dileseydi bana bu Kufân'ı
indirmezdi. Ben de onu size okumazdım. Allah onu benim dilimle size bildirmezdi
de! Ben ondan (o Kur'ân'dan) önce, aranızda bir ömür durmuşum (yaşamışım)dır.
Siz hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?!'"[293]
2- Bir gün; Peygamberimiz (a.s.) Kabe'yi
tavaf ederken,[294]
Kureyş müşriklerinden birtakım kimseler,[295]Esved
b. Muttalib, Velid b. Mugîre, Ümeyye b. Halef, Âs b. Vâil[296] ki,
bunlar kavimleri içinde en yaşlı kişilerdi[297]
Peygamberimiz (a.s.)la karşılaştılar[298] ve:
"Biz sana bir haslet teklif edeceğiz
ki, onda hem senin için, hem bizim için iyilik vardır!" dediler.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ne imiş o?" diye sordu.[299] Bu
müşrikler
"Ey Muhammed! Gel, sen bizim
dinimize tâbi ol; biz de senin dinine tâbi olalım ![300]
Sen bizim ilahlarımız olan Lâtve Uzzâ'ya
bir yıl tap; biz de senin İlahına bir yıl tapalım ![301]
Sen bizim ilahlarımıza bir ay tap; biz de
senin İlahına bir ay tapalım ![302]
Sen bizim ilahlarımıza bir gün veya bir
ay veya bir yıl tap; biz de senin İlahına bir gün veya bir ay veya bir yıl
tapalım ![303]
Böylece bizimle senin aramızda barış
meydana gelsin ve aramızdaki düşmanlık gitsin![304]
Ey Muhammed! Eğer senin taptığın bizim
taptığımızdan daha hayırlı,[305]
senin işin bizimkinden daha doğru ise,[306] biz
ondan nasibimizi almış oluruz.[307]
Eğer bizim işimiz daha doğru ise,[308] sen
de ondan nasibini almış olursun!" dediler.[309]
Peygamberimiz (a.s.):
"Ben Allah'a ibadet ederken
başkasını O'na şerik koşmaktan Allah'a sığınırım!" buyurdu.[310]
Zaten, Peygamberimiz (a.s.) bu hususta
Yüce Allah'tan şöyle talimat almış bulunuyordu:
"De ki: 'Gökleri ve yeri yoktan var
eden ki, O yedirip besliyor, Kendisi ise yedirilip beslenmiyor (böyle şeyden
münezzeh bulunuyor)! Ben Allah'tan başkasını mı tanrı edinecekmişim?!'
De ki: 'Bana, hakikaten, Müslüman
olanların birincisi olmaklığım emredildi! 'Sakın Allah'a eş tutanlardan olma!'
(buyuruldu).'"[311]
Müşrikler:
"Öyle ise, bazı ilahlarımıza elini
sür! Biz de seni tasdik edelim. Senin İlahına tapalım" dediler.
Peygamberimiz (a.s.), ertesi günü,
Mescid-i Harama vardı. Orada, Kureyş müşriklerinden bir topluluk bulunuyordu.[312]
Peygamberimiz (a.s.), onların başucuna
dikilerek Kâfirûn sûresini okudu.[313]
Yüce Allah, onlar hakkında indirdiği
âyetlerde[314] ve sûrede[315]
şöyle buyurdu:
"De ki: 'Siz, ey câhiller! Bana
Allahtan başkasını mı tapmamı emrediyorsunuz?!'
Andolsun ki: Sana da, senden önceki
(peygamber)lere de şu vahyolunmustur:
'Eğer (Allah'a) şerik tanırsan (bütün)
amel(ler)in boşa gider ve sen, muhakkak, hüsrana düşenlerden olursun!'
Hayır! Sen ancak Allah'a kulluk et!
Şükredenlerden ol!"[316]
"De ki: 'Ey kâfirler! Ben sizin
tapmakta olduklarınıza tapmam!
Benim (Kendisine) ibadet(te devam)
ettiğime de siz ibadet ediciler değilsiniz.
Ben (zaten) sizin taptıklarınıza
(hiçbirzaman)tapmış değilim!
Siz de benim ibadet etmekte olduğuma
(hiçbir vakit) ibadet ediciler değilsiniz!
Sizin dininiz size, benim dinim de
bana!'"[317]
Peygamberimiz (a.s.) sûreyi okuyunca,
Kureyş müşrikleri[318]
Peygamberimiz (a.s.)a sövüp saydılar[319] ve
ümitlerini kestiler.[320]
Peygamberimiz (a.s.)a ve ashabına işkence
yapmaya başladılar.[321]
Bir gün Peygamberimiz (a.s.) Kuneyş
müşriklerinin ulularından, yanında bulunan[322]
Velid b. Mugîre'yi[323]
İslâmiyete davet ettiği[324] ve
"Söylediklerimde bir sakınca görüyor musun?" diye sorduğu, onun da
"Hayır!" dediği[325] ve
Peygamberimiz (a.s.)ın onun Müslüman olmasını umduğu[326] bir
sırada, âmâ İbn Ü mmi Mektum[327]
geldi[328] ve:
"Yâ Rasûlallah! Beni irşad et![329]
Allah'ın sana öğrettiği şeylerden, bana da öğret!" demeye,[330]
kendisine Kur'ân okumasını Peygamberimiz (a.s.)dan isteyip durmaya başladı.[331]
İbn Ümmi Mektum'un böyle araya girip
Peygamberimiz (a.s.)ın sözünü kesmesi,[332]
Peygamberimiz (a.s.)ı sıktı, bunalttı.[333]
Kendisini meşgul ettiği,[334]
Velid b. Mugîre'nin Müslüman olması hakkındaki ümidini boşa giderdiği için,[335] ona
yüzünü ekşitti, ondan yüzünü çevirip ötekine yöneldi.[336]
İbn Ümmi Mektum isteğini çoğaltınca da,
Peygamberimiz (a.s.) yüzünü ekşiterek bırakıp evine gitü .[337]
Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği
Abese sûresinde Peygamberimiz (a.s.)ı şöyle uyardı:
"Yüzünü ekşitip çevirdi, kendisine o
âmâ geldi diye! (Onun halini) sana hangi şey bildirdi?
Belki o (senden öğrenecekleriyle
günahlarından) temizlenecekti. Yahut, öğüt alacaktı da, (senin) bu öğüt(ün)
kendisine fayda verecekti.
(Amma, zengin olduğu için) kendisini
müstağni gören (adam yok mu?) İşte, sen onu karşına alıyor (ona yöneliyor)sun!
Halbuki, temizlenmemesinden (imana
gelmemesinden) sana ne? Amma, sana koşarak gelen kişi, o (Allah'tan) korkar
olduğu halde, sen onu bırakıp da (öteki ile) oyalanırsın.
Sakın (bir daha böyle yapayım deme!)
Çünkü, o (Kur'ân) bir öğüttür! Binaenaleyh, onu dinleyen beller.
O (Allah katında) çok şerefli, kadri
yüce, tertemiz kılınmış sahifelerdedir.
Kıymetli, sevgili, takva sahibi
katiplerin elleriyle (yazı İm ıştır)."[338]
Bundan sonra, Peygamberimiz (a.s.) İbn
Ümmi Mektum'a ikram eder,[339]
kendisiyle konuşur; "Bir hacetin var mı?"[340]"Birşey
ister misin?" diye sorar;[341]
"Merhaba,[342]
Rabbimin bana kendisi yüzünden itab buyurduğu kişi!" diye iltifatta
bulunurdu.[343]
Kureyş müşrikleri; Peygamberimiz (a.s.)a ve
Kureyşîlerden Müslüman olup Peygamberimiz (a.s.)la birlikte bulunanlara karşı
düşmanlıkta daha şiddetli, daha kat davranmaya başladılar.
Aşağılık adamlarını kışkırttılar,
Peygamberimiz (a.s.)a saldırttılar.
Peygamberimiz (a.s.)ı yalanladılar.
Ona şairlik, sihirbazlık, kâhinlik ve
mecnunluk.. gibi, kendilerinin de inanmadıkları türlü isnad ve iftiralarda
bulunarak eziyet ettiler.
Peygamberimiz (a.s.) ise; Allah'ın emrini
açıklamaktan; müşrikleri putlarından ayırmak, küfürlerinden uzaklaştırmak için,
dinlerini yermek gibi, hiç hoşlanmadıkları şeyleri söylemekten geri durmadı.[344]
Yüce Allah; müşriklere karşı
Peygamberimiz (a.s.)ı amcası Ebu Talib ile, Hz. Ebu Bekir'i de kavim ve
kabilesi ile korudu.
Diğer Müslümanlara gelince;
Müşrikler onları yakalıyorlar, çıplak
vücutlarına demir gömlekler giydiriyorlar, kızgın güneşin altına yatırıp
vücutlarının yağlarını eritiyorlardı!
Müşriklerden hiçbiri yoktu ki, yaptıkları
dayanılmaz işkencelerle istediklerini onlara söyletmesin![345]
Ancak, Bilal-i Habeşî'ye söyletemediler.[346]
Kureyşfl erden her kabile; içlerinden
Müslüman olanları,[347]
Peygamberimiz (a.s.) a sahabi olanları;
Hapsetmek,
Dövmek,
Aç ve susuz bırakmak,
Mekke'nin en sıcak saatlerinde, en sıcak yerlerinde
güneş altında tutmak.. gibi[348]
türlü işkencelerle yıldırıp dinlerinden döndürmeye kalkıştılar. [349]
Kimisi karşılaştığı ağır işkencelere
dayanamayıp dininden dönüyor; kimisi de direniyor, dönmüyor, Allah da onu
dininden dönmekten koruyordu.[350]
Ammar b. Yâsir'in babası, annesi ve
kardeşi gibi, dinlerinden dönmeyip işkenceler altında can verenlerde vardı.[351]
Kureyş müşrikleri, adamına ve yerine göre, her hakareti ve işkenceyi
yapıyorlardı.
Ebu Cehil şerefli ve arkalı bir kimsenin
Müslüman olduğunu işitince varıp ona çatıyor, hakaret ediyor
"Sen babanın dinini bıraktın ha! Halbuki,
o senden daha hayırlı idi. Demek sen onun fikrini hiçe saydın, şerefini
düşürdün, öyle mi? Andolsun ki; biz de senin aklını akılsızlık ve ahmaklık
sayacağız! Senin görüşünün yanlışlığını ortaya koyacağız! Şerefini
kaybettireceğiz!" diyerek tehditlerde bulunurdu.
Eğer Müslüman olan zât ticaretle uğraşan
bir kimse ise, ona:
"Vallahi, senin ticaretini
durgunluğa uğratacağız, servetini yok ettireceğiz!" derdi.
Müslüman olan zayıf ve fakir bir kimse
ise, onu döver, aldatıcı sözlerle kandırmaya[352] ve
Müslümanlıktan döndürmeye çalışırdı.[353]
Abdullah b. Abbas'a:
"Resûlullah (a.s.)ın ashabı,
dinlerini bırakmak için mazur sayılacak kadar, müşriklerden işkence görürler
miydi?" diye sorulmuştu.
Abdullah b. Abbas:
"Evet!" dedi. "Vallahi,
müşrikler onlardan yakaladıkları herhangi birisini o kadar döverler,[354] o
kadar aç ve susuz bırakarak döverlerdi ki,[355]
atlan dayağın şiddetinden[356]
oturamaz hale gelir, dininden döndürmek için söylemesini istedikleri herşeyi
söylerdi.[357]
Hatta kendisine 'Allah'tan başka, Lât ve
Uzzâ da tanrı mıdır?' diye sorarlar, o da 'Evet!' derdi.
Yanlarından geçmekte olan cual
(yellengen) böceğini gösterip, 'Şu cual de, Allahtan başka, tanrın mıdır?' diye
sorarlar; o da, kendisine yaptıkları ağır işkenceden kurtulabilmek için 'Evet!'
derdi."[358]
Ayılıp aklı başına geldiği zaman ise,
tevhide dönerdi.[359]
İşte "Kalbi iman üzere sabit ve bununla mutmain ve müsterih olduğu halde
cebr ve ikraha uğratılanlar müstesna olmak üzere, kim imanından sonra Allah'a
inanmaz, küfre göğüs açarsa, işte Allah'ın gazabı o gibilerin başındadır!
Onların hakkı, en büyük bir azabdır!"[360]
mealli âyetteki istisna, böyleleri hakkında inmiştir.[361]
Kureyş müşrikleri birbirlerini
Peygamberimiz (a.s.)in ashabına işkence yapmaya kışkırttıkları zaman, her
kabile kendi aralarında bulunan Müslümanlara işkence etmeye ve onları
dinlerinden döndürmek için zorlamaya başladılar.
Ebu Talib Kureyş müşriklerinin
yaptıklarını görünce, Hâşim ve Muttalib oğullarını toplayıp, onları, kendisinin
yaptığı gibi, Peygamberimiz (a.s.)ı korumaya davet etti.
Bu iki kabile Ebu Talib'in teklifini
hemen kabul ettiler ve onunla birlikte oldular.
Ancak, Allah düşmanı Ebu Leheb, Ebu
Talib'in teklifini, davetini kabul etmedi.[362]
Ebu Talib, bu münasebetle söylediği yedi
beyitlik bir manzumesinde:
Kureyşîler içinde Abdi Menaf oğullarının,
Abdi Menaf oğulları içinde Hâşim
oğullarının,
Hâşim oğulları içinde de Muhammed (a.s.)ın
üstünlüğünü dile getirdi .[363]
1-
Bir gün Kureyş eşrafı
Kâbe'nin Hicr diye anılan yerinde toplanarak Peygamberimiz (a.s.)ı konuşmaya
başladılar:
"Bizim, bu adamın işinde
sabrettiğimiz kadar, hiçbir şeye sabrettiğimizi görmedik!
O, akıllarımızı akılsızlık saydı. Baba ve
atalarımıza dil uzattı. Dinimizi yerdi. Topluluğumuzu bölüp dağıttı.
İlahlarımıza hakaret etti.
Biz onun yapmış olduğu bu kadar ağır
şeylere hep katlandık durduk" dediler.
Onlar böyle konuştukları sırada idi ki,
Peygamberimiz (a.s.) göründü, yürüyerek geldi.
Hacerü'l-Esved'i istilam ettikten sonra,
Kabe'yi tavaf ederken, yanlarından geçti.
Yanlarından geçerken, Peygamberimiz (a.s.)a
laf attılar.
Müşriklerin bu hareketine Peygamberimiz (a.s.)ın
kızdığı, yüzünden belli olmakta idi.
Peygamberimiz (a.s.) Kabe'yi tavafa devam
etti.
İkinci kere, yanlarından geçtiği sırada,
onlar yine aynı şekilde laf attılar.
Onların bu hareketine Peygamberimiz (a.s.)ın
kızdığı, yüzünden belli olmakta idi.
Peygamberimiz (a.s.)ın üçüncü geçişinde,
onlar yine önceki gibi laf attılar.
Bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.) durdu,
sonra da:
"Ey Kureyş cemaatı! İşitiyor
musunuz? Varlığım Kudret Elinde bulunan (Allah)'a yemin ederim ki, hakkınızda
telakki eylediğim helak haberiyle geldim!" buyurunca, onlar tutulakaldılar,
başlarına kuş konmuş gibi başlarını önlerine eğip, kımıldamadılar.
Hatta, bundan önce Peygamberimiz (a.s.)a
karşı onların en şiddetli davrananı (Ebu Cehil) bile, bulabildiği en güzel, en
yumuşak sözleri kullandı da:
"Ey Kasım'ın babası! Geç git, doğru
yolda olduğun halde git! Vallahi, sen cahil bir kişi değilsin!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.)
onların yanından ayrıldı.
Ertesi günü, Kureyş müşrikleri yine
Hicr'de toplandılar. Birbirlerine:
"Onun size yaptıklarını ve hakkında
size anlatılanları anıp duruyorsunuz. Fakat, o karşınıza dikilerek
hoşlanmadığınız şeyleri size tekrarladığı zaman kendisini serbest
bırakıyorsunuz!" dediler.
Onların böyle konuştukları sırada,
Peygamberimiz (a.s.) çıkageldi.
Hemen, oldukları yerden sıçrayıp
Peygamberimiz (a.s.)ın çevresi sardılar. İlahları ve dinleri hakkındaki
sözlerini anarak, Peygamberimiz (a.s.) a:
"Şöyle şöyle söyleyen sen
misin?" dediler.
Peygamberimiz (a.s.):
"Evet! Bunları söyleyen benim"
buyurunca, içlerinden birisi Peygamberimiz (a.s.)ın yakasına yapıştı.
Hz. Ebu Bekir hemen kalkıp Peygamberimiz (a.s.)ın
önünde durdu ve ağlayarak,[364]
"Yazıklar olsun size![365] Siz
bir adamı 'Rabbim Allah1 diyor diye öldürecek misiniz?"
deyince, Peygamberimizin üzerinden ayrıldılar.[366]
Müşrikler, Hz. Ebu Bekir'i de, o gün
başının sık ve uzun saçından ve sakalından çekerek yaraladılar.[367]
2-
Peygamberimiz (a.s.)ın
evi; iki kötü komşusu Ebu Leheb ile Ukbe b. Ebi Muayt'ın evleri arasında idi.
Bunlar; hayvan işkembesini[368]
getirip Peygamberimiz (a.s.)ın kapısının önüne atarlardı.
Peygamberimiz (a.s.) bu iki komşusunun
yaptıklarına üzülür:
"Ey Abdi Menaf oğulları! Bu ne biçim
komşuluk?!" diye sitemlenerek pislikleri kapısının önünden yayı ile
ilerilere doğru iterdi.[369]
Ebu Leheb bir gün getirdiği pisliği
Peygamberimiz (a.s.)ın kapısının önüne dökmek isterken, Hz. Hamza gördü.
Pisliği onun elinden alıp onun başına döktü!
Ebu Leheb pislikleri başından yere
silkerken, Hz. Hamza'ya:
"Ahmak!" diyerek hakaret etti.[370]
Ebu Leheb, yaptığı bu kötülükle de
kalmaz, kendi evinden ve komşusu Adiyy b. Hamrau's-SakafT'nin evinden,
Peygamberimiz (a.s.) a taş atar dururdu.[371]
Ebu Leheb'in karısı Ümmü Cemil[372]ki,
Ebu Süfyan'ın kızkardeşi ve Muaviye b. Ebi Süfyan'ın da halası
idi-Peygamberimiz (a.s.)a düşmanlıkta aşırı gider;[373]
küfründe, inkârında ve inadında kocasına yardımcı olurdu.[374]
Ümmü Cemil her gece[375]
pıtrakları,[376] dikenleri,[377]
dikenli ağaç dallarını[378]
toplayıp[379] büyük demet yapar,
boynuna bağlar,[380]
geceleyin[381] ayağına batsın.[382]
yaralar açsın diye Peygamberimiz (a.s.)ın geçeceği yollara atar, saçardı.[383]
Peygamberimiz (a.s.) ise, onlara kum
yığınına,[384] ipeküzerine[385]
basar gibi basar, geçerdi.[386]
Yüce Allah, gerek Ebu Leheb, gerek karısı
Ümmü Cemil hakkında indirdiği sûrede:
"Yuh oldu iki eli Ebu Leheb'in,
kendisi de yuh oldu!
Ona ne malı yarar verdi, ne de kazandığı!
O da, boğazında kıskıvrak bükülmüş bir
urgan bulunduğu halde odun hammalı olarak karısı da, yaslanacak bir alevli
ateşe!"[387] buyurdu; onların
âhiretteki durumlarını duyurdu.[388]
Ümmü Cemil kendisi ve kocası hakkında
Tebbet sûresinin indiğini işitince.[389]
Peygamberimiz (a.s.)ın Hz. Ebu Bekir ile birlikte[390]
Kabe Mescidinde[391]* oturduğu sırada oraya vardı. Kendisinin
elinde bir taş bulunuyordu.[392]
Hz. Ebu Bekir, onu görünce,[393]
Peygamberimiz (a.s.)a:
"Yâ Rasûlallah! Bu Ümmü Cemil'dir.[394]
Eziyet edici bir kadındır.[395]
Sana doğru[396] geliyor! Onun seni
görmesinden korkuyorum![397]
Keşke bu kadın sana bir zarar vermeden,[398]
eziyet etmeden[399]
kalkıp gitmiş olsaydın,[400] bir
köşeye çekilseydin!" dedi.[401]
Peygamberimiz (a.s.):
"O beni göremez!" buyurdu.[402]
Gerçekten de, Ümmü Cemil Peygamberimiz (a.s.)ı
göremedi! Yüce Allah ona göstermedi.
O ancak Hz. Ebu Bekir'i görebildi. Gelip,
Hz. Ebu Bekir'in başına dikildi.[403]
Ona:
"Ey Ebu Bekir! Arkadaşın
nerede?" diye sordu.[404]
Hz. Ebu Bekir:
"Ne yapacaksın onu?[405] Sen
benim yanımda hiç kimse görmüyor musun?" dedi.
Ümmü Cemil:
"Benimle alay etme! Ben senin
yanında senden başkasını göremiyorum[406].
Bana haber verildi ki, arkadaşın beni hicvetmiş.[407]
O şairse,[408]
vallahi, ben de şair bir kadınım.[409]
Kocam da şairdir.[410]
İşte, ben de onu hicvediyorum:[411]
'Biz o verilmişe isyan ediyoruz.
Onun peygamberlik işinden yüz
çeviriyoruz.
Onun dininden hiç hoşlanmıyoruz.'[412]
Vallahi, onu bulsaydım, sutaşı kendisinin
ağzına vuracaktım!" dedi.[413]
Hz. Ebu Bekir:
"Hayır![414]
Vallahi, arkadaşım şair değildir.[415] O
şiir söylemez de.[416]
Şu Beyt'in (Kabe'nin) Rabbine andolsun
ki, o seni hicvetmiş değildir" dedi.[417]
Ümmü Cemil:
"Muhakkak ki, sen benim katımda doğru
sözlüsündür.
Kureyşîler iyi bilir ki, ben onların ulu
kişilerinin[418] kızıyımdır!"
diyerek dönüp gidince, [419] Hz. Ebu Bekir:
"Yâ Rasûlallah! O seni görmedi
mi?" diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"Beni görmedi! Allah onun gözünü
alıp beni göremez hale getirdi!" buyurdu.[420]
Peygamberimiz (a.s.) dan hoşlanmayan
Kureyş müşrikleri, Peygamberimiz (a.s.)ın 'Övülmüş' mânâsına gelen Muhammed
ismini zıddına çevirerek, Müzemmem (Yerilmiş) derlerdi.[421]
Peygamberimiz (a.s.), bunu şu hadis-i
şerifleriyle açıklamışlardır:
"Yüce Allah'ın Kureyş müşriklerinin
sövmelerini, lanetlemelerini benden nasıl uzaklaştırdığına şaşmaz mısınız?
Onlar 'Müzeminem =Yerilmiş' diye söver ve
'Müzemmem1 diye lanetlerlerdi.
Halbuki ben Muhammed'im
('Övülmüş'üm)."[422]
Peygamberimiz (a.s.)a peygamberlik
gelmeden önce, Peygamberimiz (a.s.)ın kızı Hz. Ümmü Külsûm Ebu Leheb'in oğlu
Uteybe ile, Hz. Rukayye de Ebu Leheb'in diğer oğlu Utbe ile nişanlanmış olup,
henüz evlenmemiş bulunuyorlardı.
Tebbet sûresi nazil olunca, Ebu Leheb'in
kansı Ümmü Cemil oğullarına:
"Rukayye ve Ümmü Külsûm dinden
çıkmışlardır. Onları boşayın, ayrılın onlardan!" dedi.[423]
Ebu Leheb de, oğullarının her ikisine:
"Muhammed'in kızını boşamazsan,
başım başına haram olsun!" diyerek yemin etti.[424]
Bunun üzerine, Uteybe Peygamberimiz (a.s.)ın
yanına gelerek:
"Ben senin dinini tanımıyorum.
Kızından da ayrı İdi m .[425]
Artık ne sen beni sev, ne de ben seni severim.[426] Ne
sen bana gel, ne de ben sana gelirim !"[427]
dedikten sonra, Peygamberimiz (a.s.)ın gömleğini yırttı![428]
Uteybe o sırada ticaret maksadıyla[429] Şam
tarafına[430] gitmek üzere idi.[431]
Ebu Leheb, Uteybe'nin satması için, Şam'a
elbise yüklem işti .[432]
Peygamberimiz (a.s.) Uteybe'nin yapmış
olduğu çılgınlığa karşı:
"Dilerim ki,[433]
Allah köpeklerinden birköpeği[434]
senin üzerine salar!"[435]
"Allah köpeklerinden bir köpeği
senin üzerine salsın!"[436]
"Allah'ım! Köpeklerinden bir köpeği[437]
onun üzerine sal!" diyerek aleyhinde dua etti.[438]
Buna binaen, Ebu Leheb:
"Muhammed'in oğlum aleyhindeki duasından
korkuyorum!" dedi.[439]
Uteybe Kureyşîlerden bir ticaret
kafilesiyle yola çıktı.
Zerka'[440]
diye anılan bir yerde geceleyin konakladılar.
O gece bir arslan gelip çevrelerinde
dolaşmaya başlayınca, Uteybe:
"Vay anam! Vallahi, Muhammed'in
dediği gibi, bu beni yiyecek! Benim katilim İbn Ebi Kebşe'dir. Kendisi
Mekke'de, ben Şam'da olsam da!" dedi.
Arslan o gece çevrelerinde dolaştıktan
sonra dönüp gitti!
Arkadaşları Uteybeyi ortalarına alıp
uyudular.[441]
Arslan geri geldi. Aralarından geçti.[442]
Yavaş yavaş ve koklaya koklaya, Uteybe'nin yanına kadar vardı,[443]
başını yakalayıp öyle bir ısırışla ısırdı ki, işini bitiriverdi![444]
Uteybe, can çekişirken:
"Ben size 'Muhammed insanların en
doğru sözlüsüdür1 demedim mi?" diyerek ölüp gitti.[445]
Oğlunun arslan tarafından öldürüldüğünü
işitince, Ebu Leheb de:
"Ben size 'Muhammed'in oğlum
hakkındaki duasından korkuyorum1 dememiş miydim?" demiştir.[446]
4- Ukbeb. Ebi Muaytda, Peygamberimiz (a.s.)a
düşmanlıkta ve işkence yapmakta müşriklerin en aşırılarındandı.
Peygamberimiz (a.s.), ona:
"Ey Eban'ın babası! Senden
gördüğümüz şeyleri sen daha kısmayacak, azaltmayacak mısın?"diye sorduğu
zaman, Ukbe:
"Hayır! Sen üzerinde durduğun şeyi
[peygamberliği] bırakıncaya kadar, kısmayacağım!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Vallahi, sen ya bu davranışlarından
vazgeçersin, ya da başına ansızın bir belâ gelip çatar!" buyurdu.
Ukbe b. Ebi Muayt bir gün bir zenbile
doldurduğu insan pisliğini Peygamberimiz (a.s.) m kapısının önüne dökmek
isterken, Peygamberimiz (a.s.)ın halası Ervâ Hatunun oğlu Tuleyb b. Umeyr
gördü. Hemen zenbilini elinden alarak, Ukbe'nin başına döktü!
Ukbe, Tuleyb'e yapışıp, onu çeke çeke
annesi Ervâ Hatunun yanına götürdü. Ona:
"Oğlunun Muhammed yüzünden bana şu
yaptığını görmüyor musun?" dedi.
Ervâ Hatun:
"Sen, ondan, bundan daha lâyık bir
davranış mı beklerdin? O, onun dayısının oğlu olur. Mallarımız ve canlarımız
Muhammed'in uğruna feda olsun!" dedi.[447]
5-
Abdullah b. Mes'ud der
ki:
"Peygamber (a.s.), Beytullah'ın
yanında durup[448] namaz kılıyordu.[449]
Kureyşîl erden birtakım kimseler;[450] Ebu
Cehil ve arkadaşları,[451] ki
onlar
1-
Ebu Cehil b. Hişam,
2-
Şeybe b. Rebia,
3-
Utbe b. Rebia,
4-
Ukbe b. Ebi Muayt,
5-
Ümeyye b. Halef[452]
ve daha başka iki kişiden oluşan[453]
yedi kişilik bir topluluk.[454]
Hicr'de,[455] Peygamber (a.s.)ın
çevresinde[456] oturuyorlardı .[457]
Bir gün önce bir dişi deve boğazlanmıştı;[458]
onun dölyatağı[459] ve
işkencesinin pisliği, tersi,[460]
yakın bir yerde bul un uy ordu.[461]
Peygamber (a.s.) secdesini uzattı .[462]
Müşriklerin içlerinden birisi,[463] Ebu
Cehil:[464]
'Görmüyor musunuz şu müraiyi
(gösterişçiyi)?[465]
Hanginiz varıp filan oğullarının[466]
boğazlanan devesinin dölyatağını,[467]
işkembe içindeki tersini,[468]
kanını[469] getirir ve secdeye
vardığı zaman[470] Muhammed'in sırtına,[471] iki
om uzunun arasına koyar? diye sordu.[472]
Oradakilerin en şakîsi, en bedbahtı olan[473]
Ukbe b. Ebi Muayt[474]
'Benyapanm' dedi.[475]
Hemen kalkıp[476] gitti.[477]
Dölyatağını,[478] işkembe içindeki tersini[479]
alıp[480]
getirdi .[481]
Peygamber (a.s.)ın secdeye gitmesini
bekledi.[482]
Secdeye vardığı zaman,[483]
onları Peygamber (a.s.)ın[484] iki
omuzunun arasına[485]
koyunca, gülmeye başladılar.[486]
Katıla katıla gülmekten,[487]
(yere yıkılmamak için) birbirlerinin üzerine eğildiler, dayandılar![488]
Peygamber (a.s.) secdeden ayrılmıyor.[489]
başını kaldırmıyordu,[490]
Ben ise, hiçbir işe yaramıyor,[491]
ayakta dikilip duruyor,[492]
sadece ona bakıyordum.[493]
Konuşmaya bile gücüm yetmiyordu.
Beni koruyacak kavim ve kabilem yoktu.[494]
Ne olurdu, o zaman, koruyacak bir gücüm
ve koruyucum olaydı da, Resûlullah (a.s.)ın sırtından onları hemen kaldırıp
ataydım![495]
Nihayet, bir insan gidip Fâtıma'ya haber
verdi.[496]
Fâtıma o zaman küçük bir kızdı.[497] Koşarak[498]
geldi
Resûlullah (a.s.)ın üzerinden, onları alıp
attı.[499]
Bunu yapanlara ilendi.[500]
Ağır sözler söyledi.[501]
Onlar Fâtıma'ya hiçbir karşılık
vermediler.[502]
Peygamber (a.s.), her zaman olduğu gibi,
secdesini tamamlayıp başını kaldırdığı[503] ve
namazını bitirdiği zaman,[504]
Beytullah'a,[505] Kâbe'ye[506]
yöneldi.[507] Sesini yükseltti.[508]
Kureyşilerden, içlerinde:
Ebu Cehil,
Ümeyye b. Halef,
Utbe b. Rebia,
Şeybe b. Rebia,
Ukbe b. Ebi Muayt'ın da bulunduğu[509]
yedi kişi aleyhinde dua etti.[510]
Resûlullah (a.s.)ın üç kere:
'Ey Allah! Kureyş'i Sana havale ediyorum
I[511]
Ey Allah! Kureyş'i Sana havale ediyorum ![512]
Ey Allah! Kureyş'i Sana havale ediyorum ![513]
Ey Allah! Kureyş'ten şu topluluğu Sana
havale ediyorum ![514]
Ey Allah! Ebu Cehl Amrb. Hişam'ı Sana
havale ediyorum!
Ey Allah! Utbe b. Rebiayı Sana havale
ediyorum!
Ey Allah! Şeybe b. Rebiayı Sana havale
ediyorum!
Ey Allah! Ukbe b. Ebi Muayt'ı Sana havale
ediyorum!
Ey Allah! Ümeyye b. Halefi Sana havale
ediyorum!
Ey Allah! Velid b. Utbe'yi Sana havale
ediyorum!
Ey Allah! Umâre b. Velid'i Sana havale
ediyorum!'
diyerek aleyhlerinde dua ettiğini
işittikleri zaman, onların gülmeleri, gülüşmeleri birden kesilip gidiverdi.[515]
Peygamber (a.s.)ın onların aleyhlerinde
dua etmesi çok ağırlarına gitti.
Çünkü, kendileri de, bu beldede yapılacak
duanın muhakkak kabul olunacağı inancında idiler.[516]
Bunun için, Peygamber (a.s.)ın
aleyhlerindeki duasından korktular.[517]
Muhammed (a.s.) a Kitabı indiren,[518]
Muhammed (a.s.)ı hak dinle Peygamber gönderen,[519]
canım Kudret Elinde bulunan[520]
Allah'a yemin ederim ki:[521]
Resûlullah'ın adlarını saymış olduğu[522] bu
kişilerin hemen hepsinin[523]
Bedir Günü öldürüldüklerini,[524]
yerlere serildiklerini,[525]
kuyuya atıldıklarını gördüm.[526] Çok
sıcak bir gündü. Güneş onları değiştirmiş (kokutmuş) idi.[527]
Sonra onlar çukura, Bedir kuyusuna sürüklendiler,[528]
atıldılar!"[529]
Bundan sonra, Resûlullah (a.s.) Mescid-i
Haram'dan[530] çıktı.
Ebu'l-Bahterî'ye rastladı.[531]
Ebu'l-Bahterî'nin elinde bir sopa vardı.[532] Ona
dayanıyordu.[533]
Ebu'l-Bahterî, Peygamber (a.s.)ı görünce,[534]
onun benzi hiç de boşuna gitmedi.[535]
Kendisini tutup:
"Gel![536]
Bana söyle bakayım, sana ne oldu?" dedi.
Peygamber (a.s.):
"Bırak beni gideyim!" buyurdu.
Ebu'l-Bahterî:
"Sen bana ya halini bildireceksin,
ya da, Allah bilir ki, seni bırakmayacağım! Muhakkak senin başına birşeyler
gelmiş!" diyerek,[537]
halini sordu.[538]
Peygamber (a.s.), Ebu'l-Bahterî'nin
söyletmedikçe kendisini bırakmayacağını anlayınca:
"Ebu Cehil benim üzerime pislik
atılmasını emretti"[539]
diyerek, kendisine yapılanı ona haber verdi.[540]
Bunun üzerine, Ebu'l-Bahterî:
"Haydi, gel benimle birlikte
Mescid'e!" dedi.[541]
Peygamber (a.s.) gelmek istemeyince,
Ebu'l-Bahterî tutup onu zorla Mescid'e koydu.[542]
Mescid'e girince, Ebu Cehil'e yönelerek:
"Ey Hakem'in babası! Muhammed'in
üzerine pislik atılmasını sen mi emrettin?" diye sordu. Ebu Cehil:
"Evet!" der demez,[543]
elindeki sopayı kaldırıp Ebu Cehil'in başına vurdu!
Orada bulunan adamlar; Ebu Cehil'in
mensup bulunduğu Mahzum oğullarıyla, Ebu'l-Bahterî'nin mensup bulunduğu Esed b.
Abduluzzâ oğulları, yerlerinden sıçrayıp birbirlerinin üzerine atıldılar. Ebu
Cehil:
"Yazıklar olsun sizlere! Sizin şu
davranışınız kimin için olmuş (kimin işine yaramış) oluyor? Muhammed ancak
aranıza düşmanlık sokup kendisinin ve ashabının kurtulmasını istiyor"
diyerek bağırdı .[544]
Abdullah b. Amr b. Âs'ın bizzat görüp
anlattığına göre; bir gün Peygamberimiz (a.s.) Kâbe'nin Hicr mevkiinde namaz
kılarken, Ukbe b. Ebi Muayt gelmiş, Peygamber (a.s.)ı boğmak için ridasını
boynuna dolayarak şiddetle çekmeye başlamış, Hz. Ebu Bekir yetişerek onu
omuzundan tutup Peygamber (a.s.)ın üzerinden def etmiştir.[545]
Peygamberimiz (a.s.) Kureyş müşriklerinin
ileri gelenlerinden birtakım kişilerin güneş battıktan sonra Kabe'nin arkasında
toplanarak konuşmak bahanesiyle kendisini çağırıp, peygamberlikten
vazgeçirtmek için kendisine türlü hakaret ve yersiz tekliflerde ve ölümle
tehditlerde bulunmaları üzerine, meclislerinden kalkıp derin bir üzüntü içinde
evine gittikten sonra,[546] Ebu
Cehil:
"Ey Kureyş cemaatı! Görüyorsunuz ki,
Muhammed dininizi ayıplamaktan, baba ve atalarınıza dil uzatmaktan,
akıllarınızı akılsızlık saymaktan, ilahlarınıza dil uzatmaktan başka birşey
kabul etmedi![547]
Ben Allah'a söz veriyorum ki, yarın kolay
kolay taşıyamayacağım bir taş alıp oturacak, namazda secdeye kapandığı zaman, o
taşla Muhammed'in başını ezeceğim![548]
Bunun üzerine, siz beni ister koruyunuz,
ister Abdi Menaf oğullarına teslim ediniz. Bundan sonra, Abdi Menaf oğulları
bana istediklerini yapsınlar (razıyım)" dedi. Kureyş müşrikleri:
"Vallahi, biz seni hiçbir zaman
onlara teslim etmeyiz! Git, istediğini yap!" dediler.
Ebu Cehil, sabaha çıkınca, vasıfladığı
gibi, güçlükle taşıyabileceği iri bir taş aldı. Oturup Peygamber (a.s.)ın
gelmesini bekledi.
Peygamberimiz (a.s.); her zaman olduğu
gibi, sabahleyin Kabe'ye geldi. Kendisinin, Mekke'de kıblesi, Şam'a doğru idi.
Bunun için, namaz kılacağı zaman, Yemen
köşesiyle Hacerü'l-Esved arasında kılar, Kabe'yi Şam ile kendi durduğu yer
arasına alırdı.
Peygamberimiz (a.s.) durup namaz kılmaya
başladı.
Kureyş müşrikleri toplantı yerlerine
gelip oturmuşlar, Ebu Cehil'in ne yapacağını bekliyorlardı.
Ebu Cehil taşı yüklendikten sonra
Peygamberimiz (a.s.)a doğru ilerledi.
Peygamberimiz (a.s.)ın yanına yaklaşır
yaklaşmaz, yenilgiye uğramış, benzi sararmış, büyük bir korkuya tutulmuş,
elleri taşı tutamaz olmuş, hatta taş elinden yere düşmüş olarak hemen geri
döndü.
Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri ona
doğru vardılar.
"Ey Hakem'in babası! Sana ne
oldu?!" dediler. Ebu Cehil:
"Dün size söylediğim şeyi ona yapmak
üzere kalkıp ona doğru vardım. Kendisinin yanına yaklaştığım zaman, önüme
develerden bir puğur çıkıverdi! Hayır! Vallahi, o puğurun ne tepesi ve boyun
kökü, ne de dişleri gibisini hiçbir puğurda görmem isimdir. O beni hemen yemek
istemişti!" dedi.[549]
8-9.
Hz. Ebu Bekir ile Talha
b. Ubeydullah'ı[550]
İslâm dininden döndürmek[551] ve
kendilerinin namaz kılmalarına mani olmak için;[552]
"Kureyşîlerin Arslanı" diye anılan Nevfel b. Huveylidü'l-Adevî[553] ile
Talha b. Ubeydullah'ın ağabeyi Osman b. Ubeydullah,[554]
tutup ikisini bir ipe bağlarlardı. Bundan dolayı, Hz. Ebu Bekir'le Talha b.
Ubeydullah'a "Karman," "Karîneyn" denilmiştir.[555]
Hz. Ebu Bekir ile Talha b. Ubeydullah,
kendilerine yapılan bu işkenceye rağmen, yaptırılmak istenileni yapmazlardı .[556]
Hz. Ebu Bekir'in mensup olduğu Teym
oğulları, bunlara işkence yapıldığını gördükleri halde pek aldırış etmezler, onları
pek korum azlardı.[557]
Osman b. Ubeydullah, her ikisinin
bağlarından kurtulmuş oldukları halde namaz kıldıklarını görüp korkuya
düşmedikçe, onlara bu işkenceyi yapmaktan vazgeçmedi .[558]
Mes'ud b. Hıraş der ki:
"Safa ile Merve arasında sa'y
ettiğimiz sırada, birçok insanların elleri boynuna bağlı bir gencin ardına
düştüklerini gördüm.
'Kimdir bu genç? Nedir kendisinin suçu?'
diye sordum.
'Talha b. Ubeydullahtır! Dininden çıkmış,
başka bir dine girmiş' dediler.
'Ya şu kadın da kim?' diye sordum.
'Onun annesidir1
dediler."[559]
10. Zübeyr b. Avvatm'ı amcası bir hasıra
bağlar, yaktığı ateşin dumanını ona doğru tüttürür: "Eski dinine
dön!" diye zorlar, Zübeyr b. Avvam da: "Ben hiçbir zaman küfre
dönmem!" derdi.[560]
11-
Hz. Osman'ı, amcası
Hakem b. Ebi'l-Âs bir ipe bağlayıp:
"Sen atalarının dinini bıraktın da,[561]
sonradan sonraya ortaya çıkarılmış bir dine,[562]
Muhammed'in dinine[563]
girdin hal? Vallahi, sen üzerinde bulunduğun bu dini bırakıncaya kadar seni çözmeyeceğim!"
derdi. Hz. Osman da:
"Vallahi, ben onu hiçbir zaman
bırakmam! Ondan hiçbir zaman ayrılmam" derdi.
Hakem b. Ebi'l-Âs, Hz. Osman'ın dinine
son derece bağlı olduğunu görünce, onu kendi haline bıraktı.[564]
12- Mus'ab b. Umeyr, annesinden ve kavminden
korkarak, Müslümanlığını gizli tutar, Peygamberimiz (a.s.)ın yanına gizlice
giderdi.[565]
Osman b. Talha, Mus'ab b. Umeyrln namaz
kıldığını görüp onu annesine ve kavmine haber verdi.
Onlar da Mus'ab'ı tutup hapsettiler.[566]
Allah yolunda Habeş ülkesine yapılan ilk
hicrete katılıp Mekke'den ayrılıncaya kadar, kendisini serbest bırakmadılar.[567]
13-
Zinnîre Hatun; müşrikler
tarafından kendi dinlerine döndürülmek için[568] en
ağır işkencelere uğratılan kadın köleler arasında idi .[569]
Hz. Ömer'in de Müslüman olmadan önce
yaptığı gibi, kendisinin üzerine yürünüp boğazı sıkılır, elleri yanlarına
düşer, öldü sanılırdı.[570]
Ebu Cehil'in yaptığı işkenceler yüzünden[571]
Zinnîre Hatunun gözleri görmez olmuştu.[572]
Ebu Cehil:
"Gördün mü? Lât ve Uzzâ senin gözünü
de kör etti!" dedi .[573]
Zinnîre Hatun:
"Hayır! Vallahi, bu öyle değildir!
Benim gözümü böyle eden onlar
değillerdir![574]
Lât ve Uzzâ, ne yarar, ne de zarar
vermeye asla kadir olamazlar.[575]
Lât ve Uzzâ, hiçbir şeyi göremezler!
Onlar kendilerine tapanları da,
tapmayanları da bilemezler![576]
Fakat, bu, semavî bir iştir.
Benim Rabbim gözümü geri vermeye, beni
gördürmeye de kadirdir!" dedi.[577]
Diğer Kureyş müşrikleri de:
"Onun gözlerini ancak Lât ve Uzzâ
kör etmiştir!" dediler.[578]
Zinnîre Hatun, bunu işitince:
"Allah'ın Beyt'ine (Kabe'sine) yemin
ederim ki, onlar yalan söylüyorlar!
Lât ve Uzzâ ne zarar verebil ir, ne de
yarar" dedi.[579]
O gece geçip sabaha çıkınca,[580]
Yüce Allah, Zinnîre Hatunun gözünü geri çevirdi, gördürdü. [581]
Kureyş müşrikleri:
"Bu da Muhammed'in
sihirlerindendir!" dediler. [582]
Ebu Cehil, Zinnîre Hatun ve benzeri
Müslümanlar hakkında:
"Muhammed'in izinden giden şu
akılsızlara şaşmaz mısınız?! Eğer Muhammed'in getirdiği şey hayırlı ve gerçek
olsaydı, biz ona uymakta bunlardan daha önce davranır ve kendilerini geçerdik!
Zinnîre'nin doğruyu bulmakta bizi geçeceğini mi sanırsınız?" demişti.[583]
Bunun üzerine inen âyette[584]
şöyle buyuruldu:
"O kâfirler, iman edenler için 'Eğer onda bir hayır
olsaydı, bu hususta onlar bizim önümüze geçemezlerdi, bizden önce ona
kusamazlardı dediler.
Halbuki, onlar onunla (Kur'ân'la)
hidayeti kabul etmedikleri için de 'Bu, eski bir yalandır' diyeceklerdir."[585]
14- Ümmü Ubeys; Zinnîre Hatunun kızı olup,[586] Allah
yolunda işkenceye uğrayanlar arasında idi.[587]
Müslümanlıktan döndürülmek için, ona,
müşriklerden Abdi Yağus işkence yapardı .[588]
15-16- Nehdiye Hatun ile kızı da, Allah yolunda
işkenceye uğratılan Müslüman köle kadınlardandı.[589]
17-
Lübeyne Hatun Müemmel
oğullarının kölesi olup;[590] Hz.
Ömer, Müslüman olmadan önce, onu Müslümanlıktan döndürmek için en ağır
işkencelere uğratırdı.[591]
Hassan b. Sabit der ki:
"Ben umre hacısı olarak Mekke'ye
varmıştım.
Peygamber (a.s.) halkı İslâmiyete davetle
uğraşıyor, ashabı da işkencelere uğratılıyorlardı.
Ömer b. Hattab'ın başucuna dikildim.
Kendisi beline izar (fota) tutunmuştu.
Müemmel oğullarının kölesi olan kadının
boğazını, elleri gevşeyip yanlarına düşünceye kadar sıktı durdu! Ben, kendi
kendime:
'Öldü artık kadıncağız!1
dedim.
Ömer b. Hattab onu bırakıp Zinnîre'nin
üzerine yürüdü, ona da bunun gibi yapti."[592]
Hz. Ömer, Müslüman olmadan önce, yine bir
gün, Müslümanlıktan döndürmek için Lübeyne Hatuna işkence yapıyor, vurup
duruyordu. Dövmekten bıkınca, yorulunca, ona:
"Senden özür dilerim! Ben seni
yorulduğum için bıraktım!" dedi.[593]
Lübeyne Hatun da ona:
"Eğer Müslüman olmazsan,[594]
Allah da sana böyle yapacaktır!" dedi.[595]
18-
Amir b. Füheyne;
Müslümanlıktan döndürülmek için müşrikler tarafından işkenceye uğratılan
kölelerdendi.[596]
Kendisinin bazan Bilal-i H abeşî ile
birlikte bir urgana bağlanarak çocuklar tarafından çekilip işkence yerlerine
götürüldüğü görülür[597]
bazan da ne söylediğini bilemeyecek kadar işkenceye tutulduğu olurdu.[598]
19- Ebu Fükeyhe, Müslümanlıktan döndürülmek
için en ağır işkencelere uğratılan kölelerdendi.[599]
Ebu Fükeyhe'ye, Abduddar oğulları işkence
yaparlardı.[600]
Kendisini elbisesiz olarak[601]
ayağından [602]zincirle[603]
bağlarlar,[604] öğlenin en şiddetli
sıcağında Remda'ya çıkarırlar, göğsünün üzerine kocaman bir taş, kaya parçası
koyarlar,[605] aklı başından gider,[606] ne
söylediğini bilmez olur,[607]
dili ağzından dışarı çıkardı.[608]
"Öldü artık!" denilip
bırakılırdı.
Sonra, ayı lir, kendine gelirdi.[609]
Bir gün, Ümeyye b. Halef de Ebu
Fükeyhe'nin ayağını iplerle bağlattı. Sürükleyip Remda'ya götürmelerini
emretti. Kendisini oraya bıraktırdı.[610]
Ümeyye b. Halef, o sırada yanlarından
yürüyüp geçmekte olan cual (yellengen) böceğini göstererek, Ebu Fükeyhe'ye:
"Senin Rabbin bu değil mi?"
dedi.
Ebu Fükeyhe:
"Benim Rabbim Allah'tır!
Beni de, seni de yaratan O'dur!
Şu cual böceğini de O yarattı!"
deyince, Ümeyye b. Halef kızdı.[611]
Ebu Fükeyhe'nin boğazını boğarcasına
sıktı.
Ümeyye b. Halefin kardeşi Übeyy b. Halef
de:
"Arttır onun azabını, Muhammed gelip
onu kurtarıncaya kadar!" dedi.
O gün, öldüğünü sanıncaya kadar Ebu
Fükeyhe'ye bu şekilde işkence yapıp durdular.[612]
Ebu Fükeyhe Habeş ülkesine yapılan ikinci
hicrete katılıp Mekke'den ayrılıncaya kadar, müşrikler ona işkence yapmaktan
geri durmadılar.[613]
20-21- Bilal-i Habeşî Müslümanlığını gizlemeyip
açıklayan ilk yedi mücahidden birisi olup,[614]
Allah yolunda en ağır işkencelere uğratılan kölelerden,[615]
Müslümanların zayıf ve fakir tabakasındandı.
Dininden döndürülmek için yapılan en ağır
işkencelere katlanırdı.
İşkencelere tutulup:
"Haydi, sen de bizim gibi
söyle!" diye zorlandıkça;
"Dilim onu iyi söyleyemiyor! Ona
dilim dönmüyor! Ehad! Ehad! [Birdir! Birdir!]" demekten geri durmaz,
müşrikler söyletmek istedikleri hiçbir şeyi ona söyletemezlerdi.[616]
Kendisine, Allah yolunda canını feda
etmek, küfür sözünü söylemekten daha kolay gelirdi![617]
Kureyş müşriklerinden Ümeyye b. Halef;
Bilal-i Habeşî'nin ellerini, ayaklarını sıkıca bağlattırır,[618]
öğle vakti kızgın güneşin altında Mekke vadisinde sırtüstü yatırtır, sonra
büyük bir kaya parçasının onun göğsünün üzerine konulmasını emredip koydurur,
Bilal-i Habeşî'ye de:
"Vallahi, ya ölünceye kadar böyle
kalırsın, ya da Muhammedi inkâr eder, Lât ve Uzzâya taparsın!" derdi.
Bilal-i Habeşî ise, bu bela içinde:
"Ehad! Ehad! [Birdir! Birdir!]"
derdi.[619] Kendisinin:
"Vallahi, onları kızdırdığım, bundan
daha ağır bir kelime bilseydim, muhakkak onu söylerdim!" dediği de rivayet
edilir.[620]
Bilâl-i Habeşî'yi bir gün bir gece susuz
bıraktıktan sonra,[621]
kendisine demir gömlek giydirip Remda'nın şiddetli sıcağı altında da tutar,
vücudunun yağını eritirlerdi![622]
Bilal-i Habeşî'nin bu ağır işkenceler
altında bayılıp ayıldığı da olurdu.[623]
Hassan b. Sabit der ki:
"Ben, hacc veya umre yaptığım sırada
görmüştüm:
Bilal ile birlikte Âmir b. Füheyre bir
urgana bağlanmış, çocuklar onları çekip götürüyorlar, Bilal ise 'Ehad! Ehad!
[Birdir! Birdir!] Ben Lâfı, Uzzâyı, Hübel'i, İsafı, Nâile'yi ve Büvâneyi
tanımıyorum1 diyordu."
Ümeyye b. Halef onu Remda'da yere
yatırdı.
İstediği kadar işkence yaptıktan sonra,
boynuna ip taktırdı.[624]
Çocuklara teslim etti. Onlar da Mekke
sokaklarında dolaştırdılar.
Bilal-i Habeşî, o halde, yine;
'Ehad! Ehad! [Birdir! Birdir!]"
demekte idi."[625]
Bilal-i HabeşPnin annesi Hamâme Hatun da,
Allah yolunda işkenceye uğrayan köle kadınlardandı.[626]
22- Müşrik kadınlardan Ümmü Enmar'ın azadlı
kölesi olan Habbab b. Eret,[627] Müslümanlığını
açıklamaktan çekinmeyen,[628]
dininden döndürülmek için Mekke'de en ağır işkencelere uğratılan koruyucusuz
Müslümanlardandı.[629]
Müşrikler onun çıplak vücudunu dikenler
içinde sürürlerdi.[630]
Kendisinin, çıplak vücuduna demir gömlek
giydirilip, en sıcak günde Remda'da güneş altında vücudunun yağı eritilircesine
tutulduğu da olurdu.[631]
Güneşten kızgın hale gelmiş ya da ateşle
kızdırılmış olan taşa çıplak sırtı bastırıldığı halde, söyletmek istedikleri
şeyi, küfür sözünü ona söyletemezlerdi.[632]
Nitekim, müşrikler bir gün onu yakalayıp
soydular. Düz bir yerde yaktıkları ateşin içine, sırtının üzerine yatırdılar.
İçlerinden birisi onun göğsünün üzerine
ayaklarıyla bastı.
Ateş sönünceye ve yer soğuyuncaya kadar,
kendisini öylece tuttular!
Yıllar geçtiği halde bile, Habbab'ın
sırtındaki yanıkların yerleri, alacaları kaybolmadı[633]
Hz. Ömer, halifeliği sırasında, Habbab'a
müşriklerden çektiği işkenceyi sormuştu. Habbab:
"Ey mü'minler emîri! Bak
sırtıma!" dedi.
Hz. Ömer onun sırtına bakınca:[634]
"Doğrusu ben insan sırtının[635]
bugünkü gibisini hiç görmemiştim!" dedi. Habbab:
"Benim için bir ateş yakmışlardı da,[636] ben
onun üzerine sürüklenip atılmıştım.[637] O
ateşi benim sırt etimin yağı söndürmüştü!" dedi.[638]
Habbab demirci idi.[639]
Kılıç yapardı.[640]
Habbab'ın hanımefendisi Ümmü Enmar da, Habbab'ın başını ateşte kızdırdığı
demirle dağlardı!
Habbab, Peygamberimiz (a.s.)a varıp, Ümmü
Enmar'dan şikâyetlendi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ey Allah! Habbab'a yardım et!"
diyerek dua edince, Ümmü Enmar başından bir derde tutulup, köpeklerle birlikte ulur
oldu! Kendisine:
"Başını dağlat!" diye tavsiye
edildi.
Bunun üzerine, Habbab demiri alır, ateşte
kızdırır, Ümmü Enmar'ın başını onunla dağlardı![641]
Habbab'a, müşriklerden Abdi Yağus da
işkence yapardı.[642]
Habbab b. Eret der ki:
"Bizler, müşriklerin en ağır
işkencelerine uğramış bulunuyorduk.[643]
Resûlullah (a.s.), Kabe'nin gölgesinde,
bürdesini, kaftanını yastık edinerek ona dayanmış olduğu bir sırada idi ki,
yanına vardık, halimizi (müşriklerden çektiklerimizi) kendisine arz ve şikâyet
edip:[644]
'Yâ Rasûlallah! Yüce Allah'a bizim için
dua et![645] Bizim için Yüce
Allah'tan yardım dile![646]
Yâ Rasûlallah![647]
Bizi dinimizden döndürmelerinden korktuğumuz şu kavme karşı[648]
bizim için Yüce Allah'tan yardım dilemez misin?[649]
Bizim için, Allah'a dua etmez misin? dedik.[650]
Resûlullah (a.s.)ın hemen yüzünün rengi
değişti.[651] Yüzü al al olduğu halde,[652]
doğrulup oturdu:[653]
'Vallahi,[654]
sizden öncekiler içindeki[655]
mü'minlerden[656] bir kimse yakalanır,[657]
kendisi için yerde bir çukur kazılır,[658] o
kimse o çukura dizlerine kadar gömülür.[659]
sonra bir testere getirilir,[660]
başının üzerine konulup biçilerek ikiye bölünürdü de, bu işkence kendisini
dininden döndüremezdi![661]
Yahut,[662]
onun kemiğinin üzerinden eti ve siniri demir taraklarla taranır, kazınırdı da,
yine, bu işkence kendisini dininden döndüremezdi![663]
Allah'tan korkunuz!
Hiç şüphesiz, Allah sizin için fetih
ihsan edecektir![664]
Vallahi,[665]
Yüce Allah bu işi muhakkak tamamlayacaktır![666]
Bu iş muhakkak tamamlanacaktır![667]
Bu işin hükmü muhakkak yerine
getirilecektir![668]
O kadar ki, hayvanına binmiş bir kimse,
San'a ile Hadramevt arasında,[669]
San'a'dan çıkıp Hadramevte kadar[670]
gidecek de, Yüce Allah'tan başka, hiçbir şeyden korkmayacak; ancak (varsa)
koyunu hakkında kurt saldırmasından kaygı duyacaktır!
Fakat, siz acele ediyorsunuz!1
buyurdu."[671]
23- Mikdad b. Aımr (Esved); Müslümanlığını
açıklamaktan çekinmeyen[672] ve
dininden döndürülmek için müşrikler tarafından demir gömlek giydirilip
Remda'nın şiddetli sıcağı altında tutularak vücudunun yağı eritilecek derecede
ağır işkencelere uğratılan Müslümanlardandı.[673]
24. Kureyş müşriklerinden Abdullah b.
Cüd'an'ın azadlı kölesi olan Suheyb b. Sinan,[674]
Müslümanlığını açıklamaktan çekinmeyen yedi mücahidden birisi idi.[675]
Müslümanlıktan döndürülmek için, en ağır
işkencelere uğratılirdi .[676]
Yapılan işkencenin ağırlığından, ne
söylediğini bilmez hale gelirdi.[677]
Kendisine demir gömlek giydirilip en
sıcak günde Remda'da güneşin altında tutulur, vücudunun yağı eritilirdi.[678]
Suheyb b. Sinan, bir gün, yanında Habbab b. Eretve Ammar b. Yâsir olduğu halde
Kureyş müşriklerinin yanlarından geçerken, müşrikler:
"İşte, Muhammed'in meclisinde
bulundurduğu kişiler şunlar!?" diyerek alay etmeye başlayınca, Suheyb:
"Evet! Biz Allah'ın Peygamberinin
meclisinde bulundurduğu kişileriz!
Ona biz iman ettik; siz ise küfrettiniz!
Onu biz tasdik ettik; siz ise tekzip
ettiniz!
Müslümanlıkla zelillik ve hakirlik,
müşriklik ile de azizlik bir arada bulunmaz!" deyince, müşrikler ona
saldırdılar.[679]
"Demek Allah aramızdan (bula bula)
bunlara lutfunu lâyık görmüş ha!?"[680]
diyerek onu dövdüler.[681]
Müşrikler Mekke'de, böyle kavim ve
kabilesi ve kendilerinin koruyucuları bulunmayanları, dinlerinden döndürmek
için, öğlenin en sıcak saatlerinde Remda'da işkenceye uğratmaktan geri
durmadılar.[682]
25-28. Yâsir b. Amir, Yemen'den gelip Mekke'de
yerleşmiş ve Ebu Huzeyfie'nin kölesi Sümeyye Hatunla da evlenerek ondan Ammar
ve Abdullah adlarında iki oğulları dünyaya gelmişti.[683]
Bu ev halkı topluca Müslüman olmuşlar,[684]
dinlerinden döndürülmek için, Mahzum oğulları tarafından toplu olarak
işkenceden işkenceye uğratılmışiardır.[685]
Mahzum oğulları;
Ammar1!,
Ammar'ın babası Yâsirl,
Yâsirln zevcesi ve Ammar'ın annesi
Sümeyye Hatunu öğlenin en sıcak saatinde güneşin kızdırdığı Mekke kayalığına götürüp
işkence yaparlardı.[686]
Bathâ'da Yâsir'e ve Ammar ile Sümeyye
Hatuna işkence yapıldığı sırada, Peygamberimiz (a.s.) onlara rastlamıştı .[687]
Yâsir:
"Yâ Rasûlallah![688]
Zaman hep böyle, işkenceli mi olacak?" diye sordu. Peygamberimiz (a.s.):
"Sabrediniz!" buyurduktan
sonra:
"Ey Allah! Yâsir ailesini (ev
halkını) yarlığa!" diyerek dua etti.[689]
Peygamberimiz (a.s.), yine, bir gün,
işkenceye uğratıldıkları sırada onlara rastlamıştı:
"Sabrediniz ey Yâsir ailesi (ev
halkı)"[690]
"Sevininiz ey Yâsir ailesi (ev
halkı)!"[691]
"Sevininiz ey Ammar ailesi (ev
halkı)!"[692]
"Hiç şüphesiz, sizin mükâfat yeriniz
Cennettir!" buyurdu.[693]
Yâsir; müşriklerin söyletmek istedikleri
şeyi söylemedi. İslâm'ın şerefi için ölmeyi göze aldı![694]
Müşriklerin işkenceleri altında can verdi.[695]
İslâm'da ilk erkek şehit o oldu.[696]
Abdullah b. Yâsir de okla vurulup yere
düşürüldü![697]
Yüce Allah onlardan razı olsun!
Yâsir b. Âmirin zevcesi ve Ammar ile
Abdullah'ın anneleri olan Sümeyye Hatun ise,[698]
Müslümanlığını açıklamaktan çekinmeyen ilk yedi Müslümandan birisi olup,[699]
dininden döndürülmek için yapılan en ağır işkencelere çok zayıf ve yaşlı
olmasına rağmen katlanır, müşriklerin yaptırmak istediklerini yapmaz,[700]
İslâm'ın şerefi için ölmeyi göze alır, müşriklerin söyletmek istediklerini
söylemezdi.[701]
Kocası Yâsir işkenceler altında can
verdikten sonra, Sümeyye Hatun, işkence için Ebu Cehil'e teslim edilmişti.[702]
Ebu Cehil; akşamleyin, harbesini yanına
alıp, Müslümanlara işkence yapılan yere uğrar,[703]
onlara[704] ve Sümeyye Hatuna söver
sayardı.[705]
Sümeyye Hatun da, Ebu Cehil'e ağır
karşılık verirdi.[706]
Nihayet, Sümeyye Hatunun bir bacağını bir
deveye, öteki bacağını da başka bir deveye bağladılar.[707]
Ebu Cehil, harbesini Sümeyye Hatunun
önüne sapladı ve onu şehit etti.[708]
İslâm'da ilk kadın şehit de Sümeyye Hatun
oldu.[709]
Yüce Allah ondan razı olsun!
Ammar b. Yâsir de, Müslümanlığını
açıklamaktan çekinmeyen yedi mücahidden birisi olup,[710] dinlerinden
döndürülmek için en ağır işkencelere uğratılan Müslümanlardandı .[711]
Kendisi öğlenin en sıcak saatinde Mahzum
oğulları tarafından Remda'ya, Mekke kayalığına götürülür,[712]
demir gömlek giydirilip yakıcı güneş altında tutulur, vücudunun yağı eritilir,[713]
yapılan işkencenin ağırlığından, ne söylediğini bilmez hale gelirdi![714]
Ammar b. Yâsir'e-sırtı ateşle yakılarak
da-işkence yapıldığı olurdu.
Sırtındaki yanıkların izleri, yıllar
geçtiği halde bile kaybolmamış:
"Nedir bunlar?" diye sorulduğu
zaman:
"Bunlar Kureyşîlerin Mekke'de,
Remda'da bana ateşle yaptıkları işkencelerin izleri!" demiştir.[715]
Ammar b. Yâsir, bir gün, Peygamberimiz (a.s.)a
gelip:
"Yâ Rasûlallah! Bize yapılan
işkenceler son derecelerine vardırıldı!" dedi. Peygamberimiz (a.s.):
"Sabrediniz ey Yakzan'ın
babası!" buyurduktan sonra:
"Ey Allah! Ammar ailesinden hiç
kimseye Cehennem azabını tattırma!" diyerek dua etti.[716]
Müşrikler; Ammar b. Yâsir'e gâh güneşin
en yakıcı sıcaklığı altında göğsüne ağır kaya parçası koyarak, gâh boğarcasına
başını suya batırarak da işkence yaparlardı.[717]
Mugîre oğulları onu Meymun kuyusuna
batırırlardı.[718]
Müşriklerin suya batırarak işkence yapmış
olduklan bir sırada Peygamberimiz (a.s.) Ammar b. Yâsir'e rastlamıştı.
Ammar ağlıyordu!
Peygamberimiz (a.s.) elini onun
gözlerinin üzerine sürdü ve:
onların söyletmek istediklerini
söyleyiver, işkenceden kurtul!" buyurdu.[719]
Kureyş müşriklerinden[720]
Mugîre oğulları[721]
Ammar b. Yâsir'i bir gün yakaladılar,[722]
Meymun kuyusunun içine hatırdılar.[723]
"Sen Muhammed'e sövünceye ve 'Lât ve
Uzzâ[724]
Muhammed'in dininden[725]
daha iyidir1 deyinceye kadar seni bırakmayacağız!" dediler.[726]
Peygamberimiz (a.s.)a dil uzattırmadıkça
ve putlarının daha hayırlı olduğunu söyletmedikçe de, onu bırakmadılar.[727]
Peygamberimiz (a.s.)a:
"Yâ Rasûlallah! Ammar kâfir
olmuş!" diye haber verildi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Hayır![728]
Ammar, tepesine kadar,[729]
tepesinden tırnağına kadar[730]
imanla doludur![731]
İman onun etine ve kanına karışmış, işlemiştir!" buyurdu.[732]
O sırada, Ammar b. Yâsir, Peygamberimiz (a.s.)ın
yanına geldi.[733] Ağlıyordu.
Peygamberimiz (a.s.), onun gözlerini
eliyle silerken:
"Sana ne oldu?[734]
Arkanda ne haber var?" diye sordu.
Ammar b. Yâsir:
"Şer var[735] yâ
Rasûlallah![736] Beni sana sövdürmedikçe,[737]
beni senden vazgeçirtmedikçe,[738] Lât
ve Uzzâ[739] putlarının da[740]
senin dininden[741]
daha iyi olduğu bana söylettirilmedikçe bırakılmadım!" dedi.[742]
Peygamberimiz (a.s.):
"Sana bunlar söylettirildiği zaman,
kalbini nasıl bulmuştun? Söylemiş olduğun sözlerden, kalbin ferahlı mı idi;
değil mi idi?"[743]
diye sordu.
Ammar b. Yâsir:
"Hayır! Ferahlı değildi![744]
Kalbimi Allah'a ve Resûlüne imanın
ferahlığı ve rahatlığı içinde[745] ve
dinime bağlılığımı da demirden daha sağlam bulmuşumdur!" dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.):
"Öyle ise, sana bir vebal yok![746]
Ey Ammar![747]
Eğer onlar bir daha bu söylediğini tekrarlatmak için seni zoriarlarsa,
tekrarlayıver!" buy urdu.[748]
"Kalbi iman üzere (sabit ve
müsterih) olduğu halde ikraha (cebre) uğratılanlar müstesna olmak üzere, kim
imandan sonra Allah'ı tanımaz, fakat küfre göğsünü açarsa, işte Allah'ın gazabı
o gibilerin başındadır. Onların hakkı en büyük azabdır!"[749]
mealli âyetteki istisnanın Ammar b. Yâsir hakkında nazil olduğu rivayet edilir.[750]
Ruhsat; Yüce Allah tarafından kullara
teklif olunan hükümlerde,[751] kendilerinin özürleri sebebiyle[752]
gösterilen kolaylık ve genişliktir.[753]
Azimet de; özürlerle ilişkisi bulunmayan
asıl hüküm I erdir. [754]
Meselâ, misafirin Ramazan orucunu tutması
azimet, tutmaması ise ruhsattır.
Misafir azimeti tercih ederek oruç
tuttuğu zaman, ruhsatı terketmiş olur.[755]
Misafirin oruçta böyle yapması, kendisi
için daha hayırlıdır.[756]
Kalbi Allah'a iman ile mutmain bulunan
bir kimseye dayanılmaz işkencelerle söylettirilen küfür sözünden dolayı
birvebal terettüp etmez.[757]
Çünkü, mecbur, mâzurdur.[758]
Mecbura küfür sözünü tecvizde, âlimler
ittifak etmiştir.[759]
Ancak, yapılan işkencenin, ölümle tehdit
olunmak, şiddetle dövülmek,[760]
ateşte yakılmak[761]
gibi dayanılmaz derecelerde bulunması gerekir.[762]
O takdirde mecbur, ya ruhsatla amel eder,
kurtulur; ya da azimeti tercih eder, ölür.[763]
Ammar'ın babası Yâsir ile annesi Sümeyye
Hatun, dinlerinin izzet ve şerefi uğruna, azimet ile hareket edip ölmeyi tercih
etmişler; müşriklerin söyletmek istedikleri küfür sözünü söylememişlerdir.[764]
Ammar b. Yâsir ise ruhsat ile amel etmiş;[765]
kalbi Allah'a ve Resûlüne imanla dopdolu olduğu halde, müşriklerin söylemeye
zorladıkları küfür sözünü dil ucu ile söyleyip işkenceden kurtulmuştur.[766]
Zemahşerî'ye göre:
"'Bu iki işten hangisi, Ammar'ın
yaptığı mı, yoksa baba ve annesinin yaptıkları mı efdaldir?1 diye
sorulacak olursa, 'Ammar'ın ebeveyninin fiili efdaldir' denilir. Çünkü,
bunlarınkinde, İslâmiyeti izaz için, öldürülmeye katlanma vardır."[767]
İbn İshak'ın Urve b. Zübeyr'den
rivayetine göre; Mekke'de Resûlullah (a.s.)dan sonra Kur'ân-ı Kerîm'i yüksek
sesle ilk okuyan kişi Abdullah b. Mes'ud idi:
Bir gün, Resûlullah (a.s.)ın ashabı
toplanıp:
"Kureyşîler şu Kur'ân'ın yüksek
sesle okunduğunu hiç dinlemediler. Kur'ân'ı onlara yüksek sesle okuyup
dinletecek kim var?" dediler.
Abdullah b. Mes'ud:
"Ben varım!" dedi.
Arkadaşları:
"Biz, senin hakkında, Kureyşilerden
korkanı!
Biz öyle bir adam istiyoruz ki,
kendisinin kavim ve kabilesi bulunsun da, Kureyşîler birşey yapmak istedikleri
zaman, onlara karşı onu korusunlar!" dediler.
Abdullah b. Mes'ud:
"Siz beni bırakın, ben gideyim. Yüce
Allah beni korur!" dedi.
Ertesi günü, kuşluk vakti, Kabe'nin
Makam'ına kadar ilerledi.
Kureyşîlerin toplantı yerinde
bulundukları sırada, Makam'da, ayak üzerinde yüksek sesle Besmele çekerek
er-Rahmân sûresini okumaya başladı.
Kureyş müşrikleri ona yönelip:
"Şu Ümmü Abd'in oğlu ne
diyor?!" diyerek mırıldandılar ve sonra da:
"O herhalde Muhammed'in getirdiği
bazı şeyleri okuyor!" dediler, hemen kalkıp üzerine yürüdüler, yüzüne
gözüne vurmaya başladılar.
Abdullah b. Mes'ud ise, okumaya devam
ederek, Yüce Allah'ın sûreyi onun okuyup erişmesini dilediği yere kadar okuyup
erişti!
Fakat dövülmekten yüzü gözü ezik ve bere
içinde olarak arkadaşlarının yanına döndü.
Arkadaşları:
"Zaten, biz senin bu akıbete
uğrayacağından korkmuştuk!" dediler.
Abdullah b. Mes'ud:
"Benim nazarımda şu anda onlardan
daha hafif, zayıf durumda Allah düşmanları yoktur!
İsterseniz ben yarın da gider, onlara bir o kadar daha
Kur'ân dinletebilirim!" dedi.
Arkadaşları:
"Hayır! Onlara, hoşlanmadıkları şeyi
dinletmiş bulunuyorsun. Sana bu kadarı yeter!" dediler.[768]
Peygamberimiz (a.s.)ın ashabından
bazıları, namaz kılacakları zaman Mekke vadilerine gider, namaz kıldıklarını
kavim ve kabilelerinden gizli tutmak isterlerdi.[769]
Nitekim, Sa'd b. Ebi Vakkas'la[770]
bazı sahabiler, Ebu Dübb vadisine kadar gitmişlerdi.
Orada abdest alıp[771]
namaz kılıyorlar,[772]
namaz kıldıklarını kavim ve kabilelerinden hiç kimsenin işitmesini
istemiyorlardı.
Fakat, kendilerini gözetleyen ve izleyen[773]
müşriklerden bazı kimseler;[774] Ebu
Süfyan Sahr b. Harb, Ahnes b. Şerik ve daha başkaları,[775]
üzerlerine çıkageldiler.
Sahabilerin yaptıkları ibadetlerini
ayıplamaya, kötülemeye kalkışınca, dövüştüler.
Sa'd b. EbiVakkas eline geçirdiği bir
deve çene kemiği ile vurup onlardan birinin başını yardı, kanattı .[776]
Bunun üzerine, müşrikler bozguna
uğradılar.
Müslümanlarda, cesaretlenerek onları
vadiden sürüp dışarı çıkardılar.[777]
Bu, İslâm'da bu konuda akıtılan ilk kan
oldu.[778]
[1] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 282,Taberî, c. 2,s.218,İbn Esîr, c.2, s. 663, İbn Seyyid,
c. 1, s. 99, Zehebî, Târihu'l-İslâm ,s. 148, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s.
7-8.
[2] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1 , s. 282-284, Taberî,
c. 2, s. 218, İbn Esîr, c. 2, s. 63, İbn Haldun, Târih, c. 2,ks. 2, s. 8.
[3] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 283-284,
Taberî, Târih, c. 2, s. 218, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser,c. 1, s. 99, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 148, İbn Haldun, Târih, c.
2, ks. 2, s. 8, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 461.
[4] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c. 1, s. 282-283,
Taberî, Târih, c.2, s. 218, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63, İbn Seyyid, Uyun, c.
1, s.99, Zehebî, Târih, s. 148, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 461 .
[5] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 284, Taberî,
Târih, c. 2, s. 218.
[6] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 284, Taberi, c. 2,
s. 218, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63, İbn Seyyid, c. 1, s. 99, Zehebî, Târih,
s.148. İbn Haldun, c. 2. ks. 2. s. 8. Halebî. c. 1. s. 461 .
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/287-288.
[7] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 200-201,
Belâzurî, E nsabu'l-eşrâf, c. 1, s. 123-124.
[8] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 1 24, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 115-116.
[9] İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 111.
[10] Belazurf, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 148, İbn Hazm,
Cemhene, c. 1, s. 11 5-116.
[11] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 115, İbn Hazm,
Cemhere, c. 1, s. 242.
[12] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 154, İbn Hazm,
Cemhere, c. 1, s. 141.
[13] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 156, İbn Hazm,
Cemhere, c. 1, s. 141.
[14] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 153.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/288-289.
[15] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık:
1/290.
[16] İbn Şa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 201,
Belâzurı, Ensâbu'l-eşrâf, t 1, s. 124.
[17] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 4, s. 43, Vâki cif,
Megâzî, c. 2, s. 811, Taberî, Târih, c. 3, s. 11 4.
[18] İbn Sa'd. Tabakât. c. 1.S.201.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/290.
[19] İbn İshak.İbnHişam, Sîre,c.2, s. 50-51, Yâkubî,
Târîh, c. 2, s. 24, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 268, İbn E ar, Kâmil, c. 2, s.
71, 72, 74, 75, İbn Seyyid, Uvûnu'l-eser, c. 1, s. 113.
[20] Bel âzurf, Ensâbu'l -eşraf, c. 1, s. 153,146.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/290.
[21] Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 832, İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 136, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 377, Ezrakî,
Ahbâru Mekke, c. 1, s. 121 -122, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 92, Müslim, Sahih, c.
3, s. 1408, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 333.
[22] Vâkıdî, Megâzî, c.2, s. 870, Ezrakî, Ahbâru Mekke,
c. 1 , s. 123.
[23] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 282, İbn
Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 199, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 116, Yâkubî,
Târîh,c.2, s. 24, Taberî, Târih, c. 2, s. 218, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Veti,
c. 1, s. 181, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 63, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s.
99, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 148, Diyarbekrî, Hamfs, c. 1, s. 288, Halebî,
İnsânu'l-uyün, c. 1, s. 461.
[24] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 199, Belâzurî,
Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 116, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 24, Ebu'l-Ferec İbn
Ceraf, el-Vefâ, c. 1, s. j81, Diyarbekrî, Hamfs, c. 1, s. 228.
[25] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 116.
[26] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.199, Yâkubî, Târih, c.
2, s. 24, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 181.
[27] E bu N uaym, H i lyetü'l-evli yâ, c. 1 , s.
175-176, Tabe rânf'den na ki en H eysem f, M ecm au'z-zevâ id, c. 6, s. 17.
[28] Bakara: 158, Âl-i İmrân: 96, Hacc: 27.
[29] İbn Esîr, Nihâye, c. 1.S.340, c. 2, s. 242.
[30] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 110.
[31] İbn Esîr, Nihâye, c. 242.
[32] İbn Esîr, Nihâye, c. 4, s. 279.
[33] Ffruzâbâdf, Kâmüsu'l-Muhît, c. 1 , s. 343.
[34] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.1, s.1 36-137, İbn
Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 73. Taberî, Târih, c. 2, s. 184.
[35] Kalem: 10-14, AJâk: 15-16.
[36] Ahm ed Ziyâüddi n, R amûzu'l -ehâdis, s. 238.
[37] Hucurat: 13.
[38] Taberî, Tefsir, c. 20, s. 336, Kurtubi, Tefsir, c.
20, s. 235.
[39] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 376,
Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 167, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 87, Suyûtî,
Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 408.
[40] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 337-338,
Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 206-207, İbn Seyyid, UyÜnu'l-eser, c. 1 s. 111-112,
Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 161.
[41] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 497.
[42] İbn İshak, Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 5, s.
191, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 206-207, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
111-112, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 161, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.
3, s. 64-65, İbn Ebf Şeybe'den naklen Alâuddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 14, s.
39-40.
[43] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.1, s. 387.
[44] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 144, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2, s. 73.
[45] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 144.
[46] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 301.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/291-296.
[47] Tabeıf, Tefsir, c. 29,s.156,Hâkim, M üste dre k,
c. 2, s. 506-507, Vâhid f, E sbâbü'n-nüzûl, s. 295, E tau'l -F erec İ bn C e
vzf, e I-Vefâ, c. 1, s. 203, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 154-155, Suyûtî, E sbâbü'n-nüzıûl, s. 230.
[48] Beyhakî,Delâilıc.2ı s. 1 98,
Kurtubi, Tefsir, c. 10, s. 165, Hâzin, Tefsir, c.3, s. 1322, Nesefi, Medârik,
c. 2, s. 297.
[49] Beyhakî,Delâilıc.2ı s. 198.
[50] Kurtubi, Tefsir, c. 10, s. 165, Hâzin, Tefsir, c.
3, s. 1 32, Nesefi, Medârik.c. 2, s. 297.
[51] Beyhakî, Delâil, c.2, s. 1 98, Kurtubi, c. 10, s.
165, Hâzin, c. 3, s. 132, Nesefi, Medârik, c. 2, s. 297.
[52] Taberî, Tefsir, c. 29, s. 156, Ebussuud, Tefsir,
c. 9, s. 57.
[53] Taberî, Tefsir, c. 29, s. 156, Hâkim, Müstedrek,
c.2, s. 507, Beyhakî, c.2, s. 198, Vahidi, E sbâbü'n-nüzül, s. 295,
Etau'l-Ferec İ bn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 203, E bu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s.
443, Suyûtî, Esbâbü'n-nüzûI, s. 230.
[54] Taberî, Tefsir, c. 29, s. 156.
[55] Taberî, Tefsir, c. 29, s. 156, Hâkim, Müstedrek,
c. 2, s. 507, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 198, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s.
295,Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 203, E bu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 443, Suyûtî,
Esbâbü'n-nüzûl, s. 230.
[56] Taberî, Tefsir, c. 29, s. 156.
[57] Taberî, Tefsir, c. 29, s. 156, Hâkim, Müstedrek,
c. 2, s. 507, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 198, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 295,E
bu "I-Fe rec İ bn C evzf, e I-Ve fâ, c. 1, s. 2 03, E bu'l-F idâ, Tefsir,
c. 4, s. 443, Suyûtî, E sbâbü 'n-n üzül, s. 230.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/296-298.
[58] Fahru'r-Râzî, Tefar, c. 29, s. 1 89.
[59] Fahru'r-Râzî, Tefar, c. 29, s. 1 89, Kurtubi,
Tefsir, c. 19, s. 60.
[60] Kurtubi, Tefsir, c. 19, s. 60.
[61] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 288,
Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c.1, s. 1 33, Ebu Nuaym, Delâil ü'n-nübüvve, c. 1, s.
232, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 198, Ebu'l-Ferec, el-Vefa, c. 1, s.
202, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 101, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 155,
E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 61.
[62] Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 133.
[63] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 288, E bu
Nuaym, Delâil, c . 1, s. 232, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 198,
Zehebî,Târîhu'l-İslâm, s. 155, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 61.
[64] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 198.
[65] Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 133, İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 71.
[66] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 288, Ebu
Muaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 232, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c, 2,
s.198, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 202, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,
c. 1, s. 101, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 1 55,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 61.
[67] Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 133, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2,s. 71, Kurtubi, Tefsir, c. 1 9, s. 60-61.
[68] Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 133, Kurtubi,
Tefsir, c. 19, s. 61 .
[69] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 1, s. 288-289, Ebu
Nuaym, Delâil, c. 1, s. 232, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 198, Ebu'l-Ferec, c.1,
s. 202, İbn Seyyid, c. 1, s. 101, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 156, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 61.
[70] Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 133,
Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 29, s. 189, Kurtubi, Tefsir, c. 19, s. 61.
[71] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 289, Ebu
Nuaym , Delâil ü'n-nübüv ve, c. 1, s. 232, Beyhakî, Delâil ü'n-nübüvve, c. 2,
s. 200, E bu'l-Ferec İ bn Cevzî, el -Vefa, c. 1 , s. 202-203, İbn Seyyid, Uyû
nu'l-eser, c. 1, s. 101, Zehebî, Târîhu11-İslâm, s. 156, E tau'l-F
idâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 61.
[72] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 289-290,
Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 133, Taberî, Tefsir, c. 29, s. 156, Hâkim
,Müstedrek, c. 2, s. 507, Beyhakî, Delâil ü'n-nübüvve, c. 2, s. 200-201,
Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 295.
[73] Fahru'r-Râzî, Tefar, c. 29, s. 1 90, Kurtubi,
Tefsir, c. 19, s. 61.
[74] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 289, Ebu
Nuaym , Delâil ü'n-nübüvve, c. 1, s. 232, Beyhakî, Delâil ü'n-nübüv ve, c. 2,
s.200, İbn Seyyid Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 01, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 1 56,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 61.
[75] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 291, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 101.
[76] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 291-299,
Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 162-163, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3,
s.53-57.
[77] İbn İ shak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 257,300, İbn
Atodilberr, İstiâb, c. 4, s. 1820, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 82, İ bn
Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 91, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
24, Halebî, İnşânu'l-uyûn, c. 1, s. 432.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/298-302.
[78] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1 , s. 337-338,
Taberî, Târih, c. 2, s. 21 8-21 9, İbn E ar, Kâmil, c. 2, s. 63-64, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 99, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 160-161 , Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 47, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1. s. 462.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/302-304.
[79] İbnİshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 284, Taberî,
Târih, c. 2, s. 218-219, İbnEsîr, Kâmil, c. 2, s. 63-64, İtan Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 99, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 148, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 47, Halebî, İnşânu'l-uyûn, c. 1, s. 462.
[80] İbn İshak, İtan Hişam , Sîre, c. 1, s. 284, İtan
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 64, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 99, Zehebî,
Târîhu'l-İslâm, s. 148-149, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 47.
[81] İbn İshak, İbn Hişam ,Sîre, c.1 ,s. 284, Belâiurf,
Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 229, Taberî, Târih, 2, s. 220, Ebu'l-FerecİbnCevzî,
el-Vefâ, c. 1, s. 191, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 64, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,
c. 1, s. 99, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 149, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,
c. 3, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 462.
[82] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 284, Taberî,
Târih, c. 2, s. 220, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 191, İbn
Esîr,Kâmil, c. 2, s. 64, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 99-100, Zehebî,
Târih, s. 149, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 48,Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 462.
[83] Belâzuıî, Ensâbu'l -eşraf, c. 1, s. 229.
[84] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 284, Taberî,
Târih, c. 2, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 64, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,
c.1, s. 1 00, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 149, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 462.
[85] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 284, Taberî,
Târih, c. 2, s. 219, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 100, Zehebî,
Târîhu'l-İslâm, s. 149, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 48,
Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 462.
[86] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 284-285,
Taberî, Târih, c. 2, s. 220, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 187, İbn Esîr, Kâmil, c.
2,s. 64, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 100, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s.
149, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 3, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn,c.1, s. 462.
[87] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 284-285,
Taberî, Târih, c. 2, s. 220, Beyhakî, c. 2, s. 187, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s.
100,Zehebî, s. 149, E bu'j-Fidâ, c. 3, s. 48, Halebî, c. 1, s. 462.
[88] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 285, Belâiurf, c. 1
, s. 229-230, Taberî, c. 2, s. 220, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 191, İbn Seyyid, c.1,
s. 1 00, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 149, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 48, Halebî, c.1,
s. 462.
[89] İbn İshak, İbn Hişam, c, 1, s. 285, Taberî, c. 2,
s. 220, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 191, İbn Seyyid, c. 1, s. 100, Zehebî,
Târîhu'l-İslâm, s. 149, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 48, Halebî, c. 1, s. 462.
[90] Belâiurf, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 230.
[91] İbn İshak, c.1 ,s.285, Belâiurf, c. 1, s. 230,
Taberî, c. 2, s. 220, Ebu'l-Ferec, c.1, s. 191, İbn Esîr, Kâmil, c.2, s. 64,
Zehebî, T ârfhu'l-İ slâm, s. 149-150, E bu'l -F idâ, c. 3, s. H al ebf, c. 1,
s. 462.
[92] İ b n İ shak, Kitâ bu'l-m übte dâ ve'l-m eb'as, c.
3, s. 136, Be yhak f, D elâi I, c. 2, s. 187. Ze hebf, T ârfhu'I-İ siâm, s.
150, E bu'l-F idâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 42.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/304-306.
[93] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 285, Taberî,
Târih, c. 2, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 64, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,
c.1, s. 1 00, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 152, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 48.
[94] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 202.
[95] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 285, İbn Sa'd, c.
1, s. 202, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, 1, s. 100, Zehebî, s. 152, Ebu'l-Fidâ,
c.3, s. 48.
[96] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 285, Taberî, c. 2,
s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 64-65, İbn Seyyid, c. 1, s. 100,
Zehebî,Târîhu'l-İslâm, s. 152, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn,
c. 1, s. 463.
[97] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 285, İbn Sa'd, c.
1, s. 202, Belâzurî, c. 1, s. 231 -232, Taberî, c. 2, s. 220, İbn Esîr, c. 2,
s. 65,İbn Seyyid, c. 1, s. 1 00, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 152, Ebu'l-Fidâ, c.
3, s. 48, Halebî, c. 1, s. 463.
[98] İbn Şa'd, Tabakât, c. 1, s. 202, Yâkubî, Târih, c.
2, s. 25.
[99] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 285, İbn Sa'd, c.
1, s. 202, Belâzurî, c. 1, s. 232, Yâkubî, c. 2, s. 25, Taberî, c. 2, s. 220,
İbn Esîr, c. 2, s. 65, Zehebî, s. 152, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 48, Halebî, c. 1 ,
s. 463.
[100] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 285, Taberî, c. 2,
s. 220, İbn Esîr, c.2, s. 65, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 00, Zehebî, s. 152,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 48, Halebî, c. 1, s. 463.
[101] Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 60,
Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 463.
[102] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 231-232.
[103] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 285-286,
Taberî, Târih, c. 2, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 65, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 100, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 153, E bu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 48, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 463.
[104] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 232.
[105] İbn İshak, İbn Hişam, c.1 , s. 286, Taberî, Târih,
c. 2, s. 220, İbn Esîr, c.2, s. 65, İbn Seyyid, c. 1 , s. 1 00, Zehebî, s. 153,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 48, Halebî, c. 1, s. 463.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/306-308.
[106] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 202.
[107] İbn Sa'd, c. 1, s. 202, Belâzurî, c. 1, s. 231.
[108] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 231.
[109] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 202.
[110] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 202,
Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 231.
[111] Buhârî, Târîhu'l-kebfr, c. 7, s. 51, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 187, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 149, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 42.
[112] Belazuri, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 231.
[113] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 202, Taberî, Târih, c.
2, s. 219.
[114] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 231.
[115] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 202.
[116] Sâd: 5-8.
[117] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 202-203.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/308-310.
[118] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 303, E bu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 192-193, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.2, s.
277-278, Ebu'l-Ferecİbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 186, Heysemî,
Meonau'z-zıevâid, c. 8, s. 228.
[119] İbn Sa'd. Tabakât. t 1. s. 203.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/310-311.
[120] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 315, Taberî,
Tefsir, c. 15, s. 164, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1 , s. 205,
Kurtubi,Tefsir, c. 10, s. 328, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 62, Hâzin, Tefsir,
c. 3, s. 180, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 4, s. 202.
[121] "Üzerimizden vebal kalkıncaya kadar"
(Zürkânf, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 257).
[122] Nadr b. Haris, Ümeyye b. Halef ve E bu Cehil
(Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 142).
[123] Yemâmeli Müseylimetü'l-Kezzab
"Rahmânü'l-Yemâme"diye anılırdı (Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 7, s. 443,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâyeve'n-nihâye, c. 5, s. 50).
[124] Yanı nda açı k lanm ı ş b eyanatı hâvf sahife ler
(E bu'l -Fi dâ, Tefsir, c. 3, s. 1 80, S uyutf, D ürru'l -m ensû r, c. 4, s. 2
03.
[125] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 1, s. 31 5-31 9,
Taberî, Tefsir, c. 15, s. 164-166, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 198-199,
Kurtubi,Tefsir, c. 10, s. 128-130, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c . 3, s. 62-63, H âzi
n, Tefsir, c. 3, s. 180 -181 , Suyûtî, D ürru'l -m e nsür, c. 4, s. 202-203.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/311-316.
[126] En'âm: 4-11 .
[127] Ra'd: 31-32.
[128] Furkan: 7-10.
[129] Furkan: 20-21.
[130] İsrâ: 90-97.
[131] Ra'd: 30.
[132] Sebe: 9.
[133] Saffat: 176-177.
[134] Nahl: 57.
[135] Duhan: 14.
[136] Kalem: 2.
[137] Tûr: 29.
[138] Kalem: 4-6.
[139] Zâriyât: 52-53.
[140] Yûnus 2.
[141] Sâd:,4.
[142] İsrâ: 47.
[143] Buruc: 19,21, 22.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/317-321.
[144] İbnİshak,İbnHişam, Sîre, c. 1, s. 321-322, Taben,
Tefeîr, c. 15, s. 191, 192, Fahru'r-Râzî, Tefefr, c. 21, s. 82, Kurtubi, Tefar,
c. 10, s. 346-347, İbn Se^id, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 108-109, Etau'l-Fidâ,
Tefar, c. 3, s. 71-72, Suyuti Dürm'l-mensûr, c.4, s. 210.
[145] Kehf 23-24.
[146] Kehf 1-26, 83-98.
[147] İsrâ: 85.
[148] İbn İshak.İbnHişam, Sîre.d, s. 334-335.
[149] Fussilet: 26.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/321-323.
[150] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 321,
Bevtıakf, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 202, Zehebî, TârîViu'l-İsJâm, s. 157.
[151] İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 161.
[152] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.d, s. 321, Taberî,
Tefsir, c. 13, s. 182.
[153] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 139-140.
[154] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.l, s. 321, Taberî,
Tefsir, c. 13, s. 182, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 21, s. 82.
[155] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.l, s. 383.
[156] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.l, s. 383-384,
Taberî, Tefsir, c. 13, s. 182. Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 21, s. 82.
[157] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.1, s. 321, Taberî,
Tefsir, c. 13, s. 182.
[158] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 384,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 88.
[159] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 140-141.
[160] Fâtır: 42, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 139.
[161] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.1, s. 321, Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 139-140, Taberî, Tefsir, c. 1 3, s. 182.
[162] Nahl: 103, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 1
40-1 41.
[163] Furkan: 4-7, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s.
141. 16O.İsrâ: 88.
[164] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 140.
[165] Kamer: 45.
[166] Taberî, Târih, c. 2, s. 296.
[167] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 367, Vâkıdî,
Megâzî, c. 1 ,s.149.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/324-327.
[168] A'râf 157-158.
[169] Cum'a: 2.
[170] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 52, Buhârî,
Sahih, c. 2, s. 220, Müslim , Sahih, c. 2, s. 761, E bu Dâvud, Sünen, c. 2,s.
296, Nesai, Sünen, c. 4, s. 1 39.
[171] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 322, Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 6, s. 232-233, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 88, Müslim,Sahih, c.
1, s. 140-141, Taberî, Târih, c. 2, s. 205, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 21 3-21
4, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 6. Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 5-6, Begavf,
Mesâbihu's-sünne, c. 2, s. 174, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 ,s. 162,
İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 48, İbnSeyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 85-86, Zehebî,
Târıhu'l-İslâm , s. 117, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c . 3, s. 3.
[172] Ankebût: 48.
[173] Yûnus 16.
[174] Şûra: 52.
[175] Buhârî, Sahih, c. 8, s. 148.
[176] Mecm: 2-4.
[177] el-Hâkka: 43-47.
[178] Hûd: 36-48.
[179] Hûd: 49.
[180] Ali-iİmrân: 33-43.
[181] Âli-İmrân: 44.
[182] Yûsuf 4-101.
[183] Yûsuf 102.
[184] Kasas: 3-43
[185] Kasas: 44-46.
[186] Yasin: 40.
[187] Yasin: 38.
[188] Enbiyâ: 30.
[189] er-Rahmân: 7.
[190] Fussilet: 11.
[191] Neml: 88.
[192] A'râf 172-173.
[193] Hicr:22.
[194] Nahl:68-69.
[195] En'âm: 38.
[196] İsrâ: 85.
[197] Câsiye: 29.
[198] İsrâ: 44.
[199] Nemi: 61.
[200] Yûnus: 92.
[201] er-Rahmân: 33.
[202] Şûra: 29.
[203] M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık:
1/327-331.
[204] Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 584, Fahru'r-Râzî,
Tefsir, c. 22, s. 223.
[205] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.d , s. 384, Taberî,
Tefsir, c.17, s. 96, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 198.
[206] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 584, Fahru'r-Râzî,
Tefsir, c. 22, s. 223.
[207] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre.d, s. 384, Taberî,
Tefsir, c. 17, s. 96, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 198.
[208] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre.c.4, s. 59, Ezrakî,
Ahbâru Mekke, c. 266, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 92.
[209] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 136, Buhârî,
Sahih, c. 5, s. 92, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 1 20-1 21.
[210] Enbiyâ: 98-100.
[211] . İbn İshak, İbn Hişam, c. 1 , s. 384-385, Taberî,
Tefsir, c . 17, s. 96-9 7, Zemahşerî, Keşşâf, c. 2, s. 28 4, Farıhru'r-R âzfî
Tefsir,c. 22, s. 2 23, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 198-199.
[212] İbn İshak, İbn Hisam, c. 1,s.385, Taberî, Tefsir,
c. 1 7, s. 97, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 199.
[213] Vâhidi, Esbâbü'n-nüiûl, s. 206.
[214] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 385, Taberî,
Tefsir, c. 17, s. 97, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 206, Zemahşeri, c. 2, s.
584,Fahru'r-Râzî, c. 22, s. 222, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 99.
[215] Zemahseri, Keşşaf, c. 2, s. 584, Fahru'r-Râzî,
Tefsir, c. 22, s. 222.
[216] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 206.
[217] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre,c.1, s. 385, Taberî,
Tefsir, c . 1 7, s. 97, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 199. 21 4.
[218] Zemahseri, Keşşaf, c. 2, s. 584, Fahru'r-Râzî,
Tefsir, c. 22, s. 223.
[219] İbn İshak, İbn Hisam, c. 1,s.385, Taberî, c. 17,
s. 97, Zemahşen, c. 2, s. 584. Fahru'r-Râzî, c. 22, s. 223, Ebu'l-Fidâ, c. 3,
s. 199.
[220] İbn İshak, İbn Hisam, c. 1,s.385, Taberî, c. 17,
s. 97, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 199.
[221] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 206.
[222] Zemahşeri, c. 2, s. 584, Fahru'r-Râzî, c. 22, s.
223
[223] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 206.
[224] Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 206, Zemahşeri, c. 2 ,
s. 584, Fahru'r-Râzî, c. 22, s. 225.
[225] Nesefİ, Medârik, c. 4, s. 121 -122.
[226] Vâhidİ, Esbâbü'n-nüzûl, s. 206.
[227] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 584, Fahru'r-Râzî,
Tefsir, c . 22, s. 223.
[228] Nesefi, Medârik, c. ,s.122.
[229] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c .2 , s. 223, Nesefi,
Medârik, c. 4, s. 122.
[230] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 206.
[231] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre,c.1, s. 385, Taberî,
Tefsir, c. 17, s. 97, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 584.
[232] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s.385, Taberî, c. 17,
s. 97, Zemahşeri, c. 2, s. 584. Fahru'r-Râzî, c. 22, s. 223, Ebu'l-Fidâ, c.3,
s. 584.
[233] Enbiyâ: 101-102.
[234] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 385-386, Taberî, c.
17, s. 97, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 199.
[235] Enbiyâ: 26-29.
[236] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.1, s. 386, Taberî,
Tefsir, c. 17, s. 97, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 199.
[237] Zuhruf 57-67.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/331-336.
[238] Zemahşeri, Keşşaf, c. 3, s. 331, Ebussuud, Tefsir,
c. 7, s. 180.
[239] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 1, s. 1 37.
[240] Zemahşeri, c. 3, s. 331, Fahru'r-Râzî, c. 26, s.
107, Meseff, Medârik, c. 3, s. 14, Etau'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 581, Ebussuud,
c.7,s.180.
[241] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 387,
Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 137, Taberî, Tefsir, c. 23, s. 30,
Fahru'r-Râzî, c.26, s. 107, Kurtubi, Tefsir, c. 15, s. 58, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.
581, Hâzin, Tefsir, c. 4,s. 13, Beyzâvî, Tefsir, 2, s. 286, Suyûtî,
Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 270.
[242] İbn İshak, İbn Hişam , c. 1 , s. 387, Belâzurî, c.
1 , s. 1 37, Zemahşeri, c. 3, s. 331, Fahru'r-Râzî, c. 26, s. 107, Nesefi, c.
3,s. 14, Kurtubi, c. 15, s. 58, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 581, Beyzâvî, c. 2, s.
286, Ebussuud, c. 7, s. 180, Suyûtî, c. 5, s. 270.
[243] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 387, Belâzurî, c.
1, s. 137, Zemahşeri, c. 3, s. 331, s. 581, Beyzâvî, c. 2, s. 286, Ebussuud,c.
7, s. 180, Suyûtî, c. 5, s. 270.
[244] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 387, Belâzurî, c.
1, s. 137, Fahru'r-Râzî, c. 26, s. 1 07, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 581 .
[245] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s.387, Fahru'r-Râzî, c.
26, s. 107, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 581.
[246] Zemahşeri, c. 3, s. 331, Nesefi, c. 3, s. 14,
Kurtubi, c. 15, s. 58, Hâzin, c. 4, s. 13. Beyzâvî, c. 2, s. 286 E bussuud, c.
7,s. 180.
[247] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 387, Belâzurî, c.
1, s. 137, Taberî, Tefsir, c. 23, s. 30, Zemahşeri, c. 3, s. 331, Nesefi, c.
3,s. 14, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 581, Hâzin, c. 4, s. 13, Beyzâvî, c. 2, s. 286,
Ebussuud, c. 7, s. 180, Suyûtî, c. 5, s. 270.
[248] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 387.
[249] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 581.
[250] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 387, Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 137, Taberî, Tefsir, c. 23, s. 30, Ebu'l-Fidâ, c. 3,
s. 581 ,Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 5, s. 270.
[251] Taberî, Tefsir, c. 23, s. 30, Suyûtî, c. 5, s.
270.
[252] Suyûtî, D ürru'l-mensûr, c. 5, s. 270.
[253] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 387, Taberî, c. 23,
s. 31, Vahidi, E sbâbü'n-nüzûl, s. 246, Zemahşerî, Keşşaf, c. 3, s. 331
,Kurtubi, Tefsir, c. 15, s. 58, Nesefi, Medârik, c. 3, s. 14, Ebu'l-Fidâ, c. 3,
s. 581.
[254] Taberî, c. 23, s. 31, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s.
248, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 581.
[255] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 387, Taberî, c. 23,
s. 31 .
[256] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 387.
[257] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 387, Taberî, c. 23,
s. 31 , Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 246, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 581 .
[258] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 387, Taberî, c. 23,
s. 31, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 246, Zemahşeri, c. 3, s. 331, Fahru'r-Râzî,
Tefsir, c. 26, s. 107, Kurtubi, c. 15, s. 58, Nesefi, c. 4, s. 1 4, Hâzin,
Tefsir, c. 4, s. 13, Beyzâvî, Tefsir, c. 2, s. 286, Ebussuud,Tefsir, c. 7, s.
180.
[259] Yasin: 36/77-83.
[260] İsrâ: 17/49-52.
[261] Kaf: 50/1-4.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/336-339.
[262] Taberî, Tefsir, c. 11, s. 96, Zemahşeri, Keşşaf,
c. 2, s. 228, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 17, s. 75, Nesefi, Medârik, c. 2, s.
156, Hâzin, Tefsir, c. 2, s. 289, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 410, Beyiâvf,
Tefsir, c. 1, s. 442.
[263] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 410.
[264] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 17, s. 55.
[265] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 229, Hâzin, Tefsir, c.
2, s. 289.
[266] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 17, s. 57, Hâzin, Tefsir,
c. 2, s. 289.
[267] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 194, İbn
Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 121, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1,
s.170, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 30, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 2, s 286-287.
[268] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 229, Fahru'r-Râzî, c.
1 7, s. 57, Hâzin, c. 2, s. 289.
[269] Zemahşeri, c. 2, s. 229, Nesefi, Medârik, c. 2, s.
156, Beyzâvî, Tefsir, c. 1, s. 442.
[270] Zemahşeri, c. 2, s. 229, Fahru'r-Râzî, c. 17, s.
57, Nesefi, c. 2, s. 156, Beyzâvî, c. 1 , s. 442.
[271] Fahru'r-Râzî, c. 17, s. 57, Hâzin, c. 2, s. 289.
[272] Zemahşeri, c. 2, s. 229, Nesefi, c. 2, s. 156-157,
Beyzâvî, c. 1, s. 442.
[273] Fahru'r-Râzî, c. 17, s. 57, Hâzin, c. 2, s. 289.
[274] Zemahşeri, c. 2, s. 229, Nesefi, c. 2, s. 157,
Beyzâvî, c. 1, s. 442.
[275] Hâzin, Tefsir, c. 2, s. 289.
[276] Zemahşeri, c. 2, s. 229, Nesefi, c. 2, s. 157,
Beyzâvî, c. 1, s. 442.
[277] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 17, s. 57.
[278] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 229, Fahru'r-Râzî, c.
1 7, s. 57, Hâzin, Tefsir, c. 2, s. 289.
[279] Zemahşeri, c. 2, s. 229, Nesefi, Medârik, c. 2, s.
156.
[280] Hâzin, Tefsir, c. 2, s. 288.
[281] Hâzin, c. 2, s. 288, Beyzâvî, Tefsir, c. 1, s.
442.
[282] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 228.
[283] Beyzâvî, Tefsir, c. 1, s. 442.
[284] Zemahşeri, c. 2, s. 228, Beyzâvî, c. 1, s. 442.
[285] Zemahşeri, c. 2, s. 228, Fahru'r-Râzî, c. 17, s.
57.
[286] Hâzin, Tefsir, c. 2, s. 288.
[287] Taberî, Tefsir, c. 11, s. 95, Kurtubi, Tefsir, c.
8, s. 319.
[288] Zemahşeri, c. 2, s. 228, Kurtubi, c. 8, s. 319,
Nesefi, Medârik, c. 2, s. 1 56.
[289] Fahru'r-Râzî, c. 17, s. 56, Hâzin, c. 2, s. 288.
[290] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 228.
[291] Fahru'r-Râzî, c. 17, s. 56, Hâzin, c. 2, s. 288.
[292] Beyzâvi, Tefsir, c. 1, s. 442.
[293] Yûnus: 15-16.
[294] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 388.
[295] Taberî, Tefsir, c. 30, s. 330, Zemahşeri, Keşşaf,
c. 4, s. 292, Nesefi, Medârik, c. 4, s. 380, Hâzin, Tefsir, c. 4, s.
417,Beyzâvî, Tefsir, c. 2, s. 579.
[296] İbn İshak, İbn Hişam, c.1, s. 388, Taberî, c. 30,
s. 331, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 144, Kurtubi, Tefsir, c. 20, s.
225,Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 417, S uyut f, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 404.
[297] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 388.
[298] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 388, Taberî, c. 30,
s. 331, Kurtubi, c. 20, s. 225, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 404.
[299] Taberî, c. 30, s. 331, Kurtubi, c. 20, s. 227,
Suyûtî, Dürr, c. 6, s. 404.
[300] Vâhidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 307, Zemahşeri, c. 4,
s. 292, Nesefi, c. 4, s. 380, Hâzin, c. 4, s. 417.
[301] Taberî, Tefsir, c. 30, s. 331, Taberânf,
Mu'cemu's-sağfr, c. 1, s. 265, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 307, Zemahşeri,
Keşşaf,c. 4, s. 292, Kurtubi, Tefsir, c. 20, s. 227-228, Nesefi, Medârik, c. 4,
s. 380, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 417, Beyzâvî, Tefsir, c. 2, s. 579,Suyûtî,
Dürru'l-mensur, c. 6, s. 404.
[302] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 146.
[303] İbn Kuteybe, Te'vflu Müşkili'l-Kur'ân, s. 185.
[304] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 144.
[305] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 388, Taberî,
c. 30, 331, Kurtubi, c. 20, s. 225, Suyûtî, Dürr, c. 6, s. 404.
[306] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 144.
[307] İbn İshak, İbn Hişam , c. 1, s. 388, Taberî, c.
30, s. 331, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 144, Kurtubi, c. 20, s. 225, Suyûtî, Dürr,
c.6,5.404.
[308] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 144.
[309] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 388, Taberî, c. 30,
s. 331, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 144, Kurtubi, c. 20, s. 225, Suyûtî, c. 6,
s.404.
[310] Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 307, Zemahşeri, c. 4,
s. 292, Nesefi, c. 4, s. 385, Hâzin, c. 4, s. 417.
[311] En'âm: 14.
[312] Zemahşeri, c. 4, s. 292, Nesefi, c. 4, s. 380,
Hâzin, c. 4, s. 417, Suyûtî, c. 6, s. 404.
[313] Zemahşeri, c. 4, s. 292, Fahru'r-Râzî, c. 32, s.
144, Nesefi, c. 4, s. 380, Hâzin, c. 4, s. 417, Suyûtî, c. 6, s. 404.
[314] Taberî, Tefsir, c. 30, s. 331, Fahru'r-Râzî,
Tefsir, c. 32, s. 1 44, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 404.
[315] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 388, Taberî,
c. 30, s. 331, Zemahşeri, Keşşaf, c. 4, s. 292, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 144,
Nesefi, Medârik, c. 4, s. 380, Hâzin, 64-66.
[316] Zümer: 64,66.
[317] Kâfirûn: 1-6.
[318] . Zemahşeri, c. 4, s. 292, Fahru'r-Râzî, c. 32, s.
144, Nesefi, c. 4, s. 380, Hâzin, c. 4, s. 417, Suyûtî, c. 6, s. 404.
[319] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 144.
[320] Zemahşeri, c. 4, s. 292, Fahru'r-Râzî, c. 32, s.
144, Nesefi, c. 4, s. 380, Hâzin, c. 4, s. 417.
[321] Hâzin. Tefsir. c.4. s. 417.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/339-344.
[322] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 432, Taberî, Tefsir, c.
30, s. 50, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 514, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 3, s.
328-329, Kurtubi, Tefsir, c. 19, s. 212, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 314.
[323] İbn İshak.İbn Hişam, Sîre.d, s. 389, Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, 11, s. 151, Kurtubi, Tefsir, c.19, s. 212.
[324] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 209, Nesefi,
Medârik, c. 4, s. 332, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 315.
[325] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 432, Taberî, Tefen-, c.
30, s. 50, Hâkim, M üstedrek, c. 2, s. 514, Kurtubi, Tefsiri-, c. 11 , s.
211-212, Suyûtî, Dürr, c. 6, s. 314.
[326] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 389.
[327] İbn Ümmi Mektum, Hz. Hatice'nin dayısı Kays'ın
oğlu idi. (İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 514.)
[328] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 209, Tirmizî, Sünen,
c. 5, s. 432.
[329] Tirm izf, Sünen, c. 5, s. 432, Taberî, Tefsir, c.
30, s. 50, Kurtubi, c. 19, s. 211 -212, E tau'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 470, S
uyut f,Dürr, c, 6. s. 314.
[330] Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 152, Taberî, c. 30, s.
51, Fahru'r-Râzî, c. 31, s. 54, Kurtubi, c. 19, s. 212, Nesefi, c. 19, s. 212.
[331] İbn İshak, İbn Hisam, c. 1, s. 389, Taberî, c. 30,
s. 51 , Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 470.
[332] Fahru'r-Râzî, c. 31, s. 54, Kurtubi, c. 19, s.
212, Nesefi, c. 4, s. 332.
[333] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 389-390.
[334] İbn İshak, İbn Hisam, c. 1, s. 390, Süheylî,
Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 328, Kurtubi, c. 19, s. 21 2, Nesefi, c. 4, s. 332.
[335] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 1, s. 390.
[336] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 209, Tirmizî, c. 5, s.
432, Taberî, c. 30, s. 51.
[337] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 390.
[338] Abese: 1-16.
[339] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 209, Taberî,
Tefefr, c. 30, s. 51, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 31, s. 54, Nesefi, Medârik, c.
4,s. 332, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 470-471.
[340] Taberî, Tefsir, c. 30, s. 51 , Fahru'r-Râzî, c. 31,
s. 54, Kurtubi, Tefsir, c. 19, s. 21 2, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 471.
[341] Taberî, c. 30, s. 51, E bu'l-Fidâ, c. 4, s. 471 .
[342] Fahru'r-Râzî, c. 31, s. 54, Kurtubi, c. 19, s.
212, Nesefi, c. 4, s. 332, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 490.
[343] Taberî, c. 30, s. 51, Fahru'r-Râzî, c. 31, s. 54,
Kurtubi, c. 1 9, s. 213, Nesefi, c. 4, s. 332, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1,
s.490.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/344-346.
[344] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 308-309.
[345] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 3, s. 233, Ahmed
b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 404, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 53,
Belâzurî,Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 158, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 284, Ebu
Nuaym , Hilyetu'l-evliya, c. 1, s. 1 49, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.2, s.
282. İbn Abdilbetr, İstiâb, c. 1, s. 179, Muhibbüt-Taben, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1,
s. 74, Zehebî, Târîhu'l-İsiâm, s. 217, Ebu'l-Fidâ,el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 3,
s. 28.
[346] İbn Sa'd, c. 3, s. 233, Ahmedb. Hanbel, c.
1.S.404, İbn Mâce, c. 1, s. 53, Hâkim, c. 3, s. 284, Ebu Nuaym, c.1 ,s.149,Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 281, İbn Abdilberr, c. 1, s. 179, Muhibbüt-Taberî,
c. 1, s. 74, Zehebî, s. 217, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.28.
[347] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 339, Taberî,
Târih, c. 2, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 66, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,c.
1, s. 100, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 57, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 478.
[348] İbn İshak, İbn Hisam, c. 1,s.339, Taberî, c. 2, s.
220, İbn Esir, c. 2, s. 66, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 57, Halebî, c. 1.S.478.
[349] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 339, Taberî,
Târîh, c. 2, s. 220, İbn Esîr Kâmil, c. 2, s. 66, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,
c.1, s. 1 00, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 57, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 475.
[350] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 339, İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 66, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 57.
[351] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 8, s. 261-265, İbn
Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 112, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s.
160,Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 281-282, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4,
s. 1865, Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 430, Süheylî, Ravdu'lünüf, c. 3, s. 2 20,
İ bn Esîr, K âmil, c. 2, s. 67, Kurtubi, Tefsir, c. 10, s. 180, Zehebî,
Târîhu'l -İ si âm, s. 21 7-21 8, E b u'l-F idâ, el-Bi dâyeve'n-nihâye, c. 3, s.
59, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 648, Halebî, İnşân, c. 1, s. 483.
[352] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s.342, Belâzurî, c.
1,s.198, İbn Esîr, c. 2, s. 70, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 59, Halebî, c. 1, s. 478.
[353] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 478.
[354] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 342-343,
Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 1 97, Zehebî, Târîhu'l-İ slâm, s. 219, E bu'l-Fidâ,
c. 3,s. 59.
[355] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 197, Zehebî,
Târîhu'l-İslâm , s. 219, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 59.
[356] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s.343, Zehebî, s. 219,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 59.
[357] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 343, Belâzurî, c.
1, s. 197, Zehebî, s. 21 9.
[358] İ bn İshak, İ bn Hişam , Sîre, c. 1, s. 343,
Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 197, İbn Kayyı m, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 49,
Zehebî,Târîhu'l-İ slâm, s. 219.
[359] Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 197.
[360] Nahl: 106.
[361] Taberî, Tefsir, c. 14, s. 181, Vahidi,
Esbâbü'n-nüzûl, s. 190, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 59.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/346-349.
[362] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 282, Taberî,
TârıTı, c. 2, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 65, İbn Seyyid,
Uvûnu'l-eser,c.1,s.100.
[363] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.1, s. 287-288,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 49.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/349-350.
[364] İbn İ shak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 309-31 0, fihm ed b. Han bel, Müsned, c. 2, s.
218, Taberî, Târih, c. 2, s. 223, Beyhakî,Delâil, c. 2, s. 275-276, Ebu'l-Ferec
İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 187-188, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 164-165,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâyeve'n-nihâye, c. 3, s. 46, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6,
s. 15-16, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 423.
[365] Taberî, Târih, c. 2, s. 223, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 276.
[366] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1 , s. 310, Ahmed b.
Hanbel, c. 2, s. 218, Taberî, c. 2, s. 223, Beyhakî, c. 2, s. 276,
Ebu'l-Ferec,d ,s.188, Zehebî, s. 165, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 46, Halebî, c. 1, s.
473.
[367] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 310, Zehebî,
Târıhu'l-İslâm, s. 165,
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/350-352.
[368] Hatta insan terslerini ve kokmuş şeyleri (İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 70).
[369] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 201,
Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 1 31, Taberî, Târîh, c. 2, s. 229,
Ebu'l-Ferec İbnCevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 182, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s.
21.
[370] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 70.
[371] Ezrakî. Ahbâru Mekke. c. 2. s. 200. Taberî. Târih.
c. 2. s. 197.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/352.
[372] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s. 380, Belânın,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1,s.12O.
[373] Fahru'r-R âzı, Tefsir, c. 32, s. 171, Hâzin,
Tefsir, c. 4, s. 425, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 564.
[374] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 564.
[375] Kurtubİ, Tefsir, c. 20, s. 240.
[376] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 171, Kurtubi,
Tefsir, c. 20, s. 240, Nesefi, Medârik, c. 4, s. 382, Hâzin, Tefsir, c. 4, s.
425,Beyzâvî, Tefsir, c. 2, s. 581, E bussuud, Tefsir, c. 9, s. 211.
[377] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 1, s. 380, Taberî,
Tefsir, c. 30, s. 338, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 171.
[378] Belâzulî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 122, Taberî,
Tefsir, c. 30, s. 339, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 425.
[379] Taberî, Tefsir, c. 30, s. 338-339.
[380] Zemahşeri, Ke ssâf, c. 4, s. 297, F ahru'r-R â zf,
Tefsir, c. 32, s. 171,1 73, M eseff, M edârik, c. 4, s. 38 2, 383.
[381] Taberî, c. 30, s. 339, Fahru'r-RâzT, c. 32, s. 171
, Kurtubi, c. 20, s. 240, Nesefi, c. 4, s. 382, Hâzin, c. 4, s. 425,
Beyzâvî,c.2,s.581,Ebussuud,c.9,s. 211.
[382] Taberî, Tefsir, c. 30, s. 338.
[383] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 380, Belâzurî,
Ensâb, c. 1, s. 122, Taberî, c. 30, s. 339, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 171,
Kurtubi,c. 20, s. 240, Nesefi, c. 4, s. 382, Beyzâvî, c. 2, s. 581, E bussuud,
c. 9, s. 211 .
[384] Taberî, Tefsir, c. 30, s. 339, Kadı I yaz,
eş-Şifâ, c. 1, s. 291.
[385] Kurtubi, Tefsir, c. 20, s. 240, Ebussuud, c. 9, s.
211.
[386] Taberî, c. 30, s. 339, Kadı I yaz, eş-Şifâ, c. 1,
s. 291, Kurtubi, c. 20, s. 240. Ebussuud, c. 9, s. 211.
[387] Tebbet: 1-5.
[388] İbn İshak, İbn Hisam, c. 1, s. 380, İbnSa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 200, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.1 ,s. 281,
Buhârî,Sahih, c. 6, s. 17, Müslim , Sahih, c. 1,s.194, Belâzurî, Ensâb, c.
1.S.120,121, Taberî, Târih, c. 2, s. 216, Beyhakî, Delâil, c. 2, s.183, Begavf,
Mesâbfhu's-sünne, c. 2, s. 175, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 184,
İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 60-61.
[390] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 381, Ezrakî, Ahbâru
Mekke, c. 1, s. 316, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 1 23, Beyhakî,D el âil
ü'n-nübüvve, c. 2, s. 195, Kadı Iyaz,eş-Şifâ,c.1, s. 291 , F ahru 'r-R âzf,
Tefsir, c. 32, s. 17 3, M uhi bbüt-Ta berf, R ı yâdu 'n-n adrâ,c. 1, s. 81, K
urt ubf, Tefsir, c. 20, s. 234, İ bn Seyyi d, U yun u'l-eser, c. 1, s. 102,
Zeheb f, T ârfh u'l-İ si âm, s. 147, E bu'l -Fi dâ, Tefsir, c. 4,s. 565,
Diyarbekrî, Hamfs, c. 1, s. 288.
[391] İbn İshak, İbn Hişam, c.1 , s. 381, Belâzurî,
Ensâb, c. 1, s. 123, Beyhakî, c. 2, s. 195, Kadı lyaz, c. 1, s. 291 ,
Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 172, Muhibbü't-Taberî, c. 1, s. 81, Kurtubi, c. 20, s.
234, Zehebı, s. 147, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 565.
* Hicr'de (Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316).
[392] İbn İshak, İbn Hişam, t 1, s. 381-382, Ezrakî,
Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316, Beyhakî, c. 2, s. 195, Fahru'r-Râzî, c.32, s.17,
Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 81, Kurtubi, Tefsir, c. 20, s. 234, Zehebî, Târih, s.
147, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 565, Diyarbekrî, Hamfs, c.1,s. 288.
[393] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316, Beyhakî, c. 2,
s. 195, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 80, 81, İbn Seyyid, Uyun, c. 1 , s.
103,Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 565.
[394] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316.
[395] Ebu Nuaym, D el âil ü'n-nübüvve, c. 1, s. 193, İbn
Seyyid, Uyun, c. 1, s. 103, Kastalani, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 62.
[396] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 172.
[397] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 195, Fahru'r-Râzî, c.
32, s. 1 72, Muhibbü't-Taberî, c. 1, s. 81, Zehebî, s. 147, Ebu'l-Fidâ, c. 4,
s.565.
[398] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316.
[399] Ebu Nuaym, c. 1, s. 193, İ bn Seyyid, c. 1 , s.
103, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 565.
[400] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 103.
[401] E b u N uaym .Delâil ü'n-nübüvve, c. 1, s. 193, E
bu 'I-Fi dâ, Tefsir, c. 4, s. 565, K asta lânf, M evâ hibu'l -ledün niye, c. 1,
s. 6 2.
[402] Ezrakî, c. 1 , s. 316, Ebu Nuaym, c. 1, s. 193,
Beyhakî, c. 2, s. 195, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 172, Muhibbüt-Taberî, c. 1,s.81,
İbn Seyyid, c. 1, s. 103, 147, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 565.
[403] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 381, Ezrakî,
c. 1, s. 316, Belâzurî, c. 1, s. 81, Kurtubi, c. 20, s. 234, Ebu'l-Fidâ, c.
4,s. 565.
[404] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s. 381, Ezrakî,
Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 123, Kadı lyaz,
eş-Şifâ, c.1, s. 291.
[405] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 123.
[406] Diyarbekrî, Târıhu'l-hamıs, c. 1, s. 288.
[407] İbn İshak, İbn Hişam, c.1, s. 381, Ezrakî, c. 1,
s. 316, Belâzurî, c. 1, s. 123, Beyhakî, c. 2, s. 195, Kadı lyaz, c.1, s. 291
,Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 172, Muhibbüt-Taberî, R ı yâdu 'n-n adrâ, c.
1, s. 81, Kurtubi, Tefsir, c. 20, s. 234, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s.
103, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 147, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 565, Kastalani,
Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 62, Diyarbekrî,Hamfs, c.1, s. 288.
[408] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 123.
[409] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 381, Ezrakî, c. 1,
s. 316, Kurtubi, c. 20, s. 234.
[410] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 316.
[411] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 122, Zehebî,
Târîhu'l-İslâm, s. 147.
[412] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 381-382, Belâzurî,
c. 1, s. 122, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 172, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s.
80,Kurtubi, t 20, s. 234, Zehebî, s. 147, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 565, Kastalani,
İrşâdü's-sârf, c. 6, s. 25, Diyarbekrî, c. 1,s.288.
[413] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s. 381, Belâzurî, c. 1,
s. 123, Kadı Iyaz c.1, s. 291, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 81, Kurtubi, c.20, s.
234.
[414] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 195,
Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 172, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 81, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 103, Zehebî, s. 147, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 565.
[415] Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 81, Kastalani,
Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 62.
[416] Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 194, İbn Seyyid, c.
1, s. 103, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 565, Kastalani, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s.
62.
[417] Beyhaki, D el âil ü'n-nübüvve, c. 2, s. 195, F
ahru'r-Râ zf, c. 32, s. 172, M u hibbü't-Taberî, c. 1, s. 81, Ze hebi, T
ârıhu'l -İslâm, s. 147.
[418] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 193, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 103, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 565.
[419] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 382, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 195, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 172,
Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 81, Kurtubi, Tefsir, c. 20, s.
234-235, Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 1 47.
[420] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 234-235, Zehebî,
Târıhu'l-İslâm, s. 147.
[421] Bedrüddin Aynf, Umdetu'l-kârf, c. 16, s. 97.
[422] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 382, Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 2, s. 244, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 162, Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 194, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 81, Bedrüddin Aynf,
Umdetu'l-kârf, c. 16, s. 97, Kastalani, İrşâdü's-sârf, c. 25.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/352-356.
[423] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 384, Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 490.
[424] İ bn Sa'd, Tabakâtü'l-kü brâ, c. 8, s. 3 6-3 7, Be
yhak f, D el âil, c. 2, s. 338-339, İ bn Esîr, U sdu "l-gâbe, c. 7, s. 38
4, H ey sem f, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18.
[425] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 339, Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18.
[426] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 339.
[427] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18.
[428] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 339, Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 18.
[429] Belâzurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 131, Heysemî, Mecmau'z-zevâid,
c. 6, s. 19.
[430] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 339, Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[431] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 131, Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 1 9.
[432] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 339.
[433] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 339, Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[434] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 131, Beyhakî, Delâil, c.
1, s. 339.
[435] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[436] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 131.
[437] Heysemî Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[438] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 339.
[439] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 339.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/356-358.
[440] Zerka', Havran'dadır. (Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, t
1, s. 131)
[441] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 339, Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[442] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[443] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 131.
[444] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 131, Beyhakî, Delâil, c.
2, s. 339, Heysemî, Meanau'z-zevâid, c. 6, s. 19.
[445] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 131.
[446] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 338.
[447] İbn Sa'd'dan naklen Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.
1, s. 147.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/358-359.
[448] Buhârî, Sahih, c. 1, s. 65,131, Müslim,Sahih, c.
3, s. 141 8, Nesai, Sünen, c. 1, s. 162. Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2,s.
279, Zehebî, Târihu'l-İslâm , s. 216, Kastalani, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s.
62.
[449] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 417, Buhârî,
Sahih, c. 1, s. 65,131, Müslim, Sahih, c. 3, s. 141 8, Belâiurî, Ensâb, c.1, s.
125, Beyhakî, Delâil.c. 2, s. 279, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1 ,s. 190,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 103, Zehebî,Târihu'l-İslâm, s. 216,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 44, Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 6,
s. 17, Kastalani, Mevâhib, c.1, s. 62.
[450] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417,Buhârî, c. 1, s.
131, Müslim, c. 3, s. 1419, Nesai, Sünen, c. 1, s. 162, Beyhakî, c. 2, s.279,
Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 1 90, Zehebî, s. 216, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44,
Diyarbekrî, Hamfs, c. 1, s. 292.
[451] Buhârî, c. 1, s. 65, Müslim, c. 3, s. 1418, Beyhakî,
c. 2, s. 279.
[452] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 397, Ebu Nuaym ,
Delâil, c. 1, s. 266-267, Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 1, s. 17.
[453] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 267, Heysemî,
Mecmau'i-zevâid, c. 6, s. 17.
[454] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 397, Ebu Nuaym, Delâil,
c. 1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 17.
[455] Belâiurf, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym,
c. 1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 17.
[456] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 397, Müslim, Sahih, c.
3, s. 1419, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 279, Zehebî, Târîhu'l-İslâm,
s. 216.
[457] Ahmed b. Hanbel, c. 1,s.417, Buhârî, Sahih, c. 1 ,
.65, 131, Müslim, c. 3, s. 1418, Nesai, Sünen, c. 1,s.162, Beyhakî,c. 2, s.
279, Zehebî, s. 216, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44, Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 6,
s. 17, Diyarbekrî, Hamfs, c. 1, s. 292.
[458] Müslim, c. 3, s. 1418, Beyhakî, c. 2, s. 279, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 103, Zehebî, s. 216.
[459] Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 286.
[460] Nesai, Sünen, c. 1 , s. 162, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 103.
[461] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Ebu'l-Ferec İbn
Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 190, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44, Diyarbekrî, c. 1, s.
292.
[462] Belâzuri, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 125, Heysemî,
Mecmau'i-zevâid, c. 6, s. 17.
[463] Buhârî, Sahih, c. 1, s. 1 31, Kastalani,
Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 62, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 469.
[464] Müslim, c. 3,5.141 8,Belâzurî,c. 1,s. 125, Ebu
Nuaym,c.1,s. 267, Beyhakî, c. 2, s. 279, İbn Seyyid, c.1, s. 104, Zehebî,s.
216, Halebî, c. 1, s. 469.
[465] Buhârî, c. 1, s. 131, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c.
9, s. 7, Kastalani, c. 1 , s. 62, Halebî, c. 1, s. 469.
[466] Buhârî, c. 1 , s. 131, Müslim, c. 3, s. 1418,
Belâiurf, c. 1, s. 1 25, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Beyhakî, Sünen, c. 9, s.
7,Heysemî, c. 6, s. 17, Kastalani, c. 1, s. 62, Halebî, c. 1, s. 469.
[467] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Buhârî, c. 1, s.
65, Müslim, c. 3, s. 1418, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 1
,s. 190, Zehebî, s. 21 6, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44, Kastalani, c. 1 ,s.62.
[468] Buhârî, c. 1, s. 131 , Belâiurf, c. 1, s. 125, Ebu
Nuaym, c. 1, s. 267, Nesai, Sünen, c. 1 , s. 1 62, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ,c.
9, s. 7, Heysemî, c. 6, s. 18, Kastalani, c. 1, s. 62, Halebî, c. 1, s. 469.
[469] Buhârî, c. 1, s. 131, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 7,
Kastalani, c. 1, s. 62, Halebî, c. 1.S.469.
[470] Buhârî, c.1, s. 131 .Müslim, c. 3, s. 1 418,
Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 279, Zehebî, s. 216. Kastalani, c. 1, s. 62, Halebî,
c.1,s. 469.
[471] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Buhârî, c. 1, s.
65, Ebu Nuaym, c. 1 , s. 267, Beyhakî, c. 2, s. 279, Ebu'l-Ferec, c. 1, s.190,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44, Diyarbekrî, c. 1, s. 292.
[472] Buhârî, Sahih, c. 1, s. 131 , Müslim , Sahih, c.
3, s. 1418, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 279, Zehebî, Târihu'l-İslâm
,s. 216, Kastalani, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 62, Halebî, İnsânu'l-uyûn,
c. 1, s. 469.
[473] Buhârî, c. 1, s. 65, 131, Müslim, c. 3, s. 141 8,
E bu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 1 , s. 267, Nesai, Sünen, c. 1, s.
162,Beyhakî, Delâil, c.2,s. 279, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.1 03,
Zehebî, s. 216,Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 6, s. 18, Kastalani,c.1, s. 62,
Halebî, s. 469.
[474] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 417, Buhârî, c.
1, s. 65,131, Müslim ,c.3, s. 141 8 Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Nesai, Sünen, c.
1, s. 162, Beyhakî, c. 2, s. 279, E bu'l-Ferec, c. 1, s. 190, İbn Seyyid, c. 1,
s. 103, Zehebî, s. 216, Heysemî, c. 6, s. 18,Kastalani, s. 62, Halebî, s. 469.
[475] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 41 7, Ebu'l-Ferec İbn
Cevif, el-Vefâ, c. 1, s. 190, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
44,Diyarbekrî, c. 1 , s. 292.
[476] Buhârî, c. 1, s. 65, Müslim, c. 3, s. 1418, İbn Seyyid,
c.1 ,s.1O3, Zehebî, s. 21 6.
[477] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 125, Nesai,
Sünen, c. 1, s. 162, E bu Nuaym, c. 1, s. 267, Beyhakî, c. 2, s. 279, Heysemi
,c. 6, s. 18.
[478] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Buhârî, c. 1, s.
65, Müslim, c. 3, s. 1 418, Beyhakî, c. 2, s. 279, Ebu'l-Ferec, c. 1.S.190,
Zehebî, s. 216, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 44.
[479] Buhârî, c. 1,3.131, Belâiurf, c. 1, s. 125, Nesai,
c. 1, s. 62, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 6, s. 18, Halebî,c.1,
s. 469.
[480] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Müslim, c. 3, s.
1418, Nesai, c. 1, s. 1 62, Beyhakî, c. 2, s. 279, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 190,
Zehebî, s. 216, E bu'l-F idâ, c. 3, s. 44, Kastal ânf, c. 1, s. 62, Diyarbekrî,
c. 1, s. 292.
[481] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 393, Belâiurf, c.
1,s.125, Nesai, c. 1,s.162, Ebu Nuaym, c. 1,s.267, Beyhakî, c. 2, s. 279,
Heysemî, c. 6, s. 18, Kastalani, c. 1, s. 62, Halebî, c. 1, s. 469.
[482] Buhârî, Sahih, c. 1, s. 65,132.
[483] Buhârî, c. 1, s. 65,132, Müslim, c. 3, s. 1418,
Belâiurf, c. 1, s. 1 25, Nesai, c. 1, s. 162, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Beyhakî,
c. 2, s. 279.
[484] Ahmed b. Hanbel, c.1, s. 417, Buhârî, c. 1, s. 65,
Nesai, c. 1, s. 162, Ebu'l-Ferec, c. 1,s.19O, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44.
[485] Buhârî, c. 1, s. 132, Müslim, c. 3, s. 1 418,
Belâiurf, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Beyhakî, c. 2, s. 279, Zehebî,
s. 216, Heysemî, c. 6, s. 18, Kastalani, c. 1, s. 62, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.
1 , s. 469.
[486] Buhârî, c. 1, s. 132, Müslim, c. 3, s. 1418,
Beyhakî, c. 2, s. 279, Zehebî, s. 216.
[487] Buhârî, c. 1, s. 132, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 7,
Halebî, c. 1,s.469.
[488] Buhârî, c. 1, s. 132, Müslim, c. 3, s. 1418,
Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 7, Delâil, c. 2, s. 279, Zehebî, s. 216, Kastalani, c.
1 ,s. 62, Halebî, c. 1,5.469.
[489] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Buhârî, c. 1, s.
65, Müslim , c. 3, s. 1418, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 7, Ebu'l-Ferec, c. 1 ,
s.190,Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44, Kastalani, c. 1, s. 62, Diyarbekrî, c. 1, s.
292.
[490] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 393, Buhârî, c. 1, s.
65, Müslim, c. 3, s. 1418, Beyhakî, c. 2, s. 279, Zehebî, s. 216.
[491] Buhârî, Sahih, c.1, s. 65.
[492] Müslim, Sahih, c. 3, s. 141 8, Ebu Nuaym, c. 1, s.
267, Beyhakî, c. 2, s. 279, Zehebî, s. 21 6, Heysemî, Mecmau'i-zevâid,c. 6, s.
18.
[493] Müslim, c. 3, s. 1418, Beyhakî, c. 2, s. 279,
Zehebî, s. 216, Halebî, c. 1 , s. 469.
[494] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 267,
Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 6, s. 18.
[495] Müslim, Sahih,c. 3, s. 1418,
Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve.c. 2,s. 279, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 217, Heysemî,
Mecmau'i-levâid, c. 6, s. 18, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 469.
[496] Buhârî, Sahih, c.1, s. 132, Müslim, Sahih, c. 3,
s. 1418, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 279, Kastalani, Mevâhibu'l-ledünniye, c.1,
s. 62, Halebî, c.1, s. 469.
[497] Buhârî, c. 1 ,s. 1 32, Müslim, c. 3, s. 1418,
Nesai, Sünen, c. 1, s. 162, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 7, Delâil, c. 2,
s.279, Zehebî, Târihu'l-İslâm, s. 216, Kastalani, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1 ,
s. 62.
[498] Buhârî, c. 1, s. 132, Nesai, c. 1, s. 162,
Kastalani, c. 1, s. 62.
[499] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 417, Buhârî, c.
1 , s. 132, Müslim, c. 3, s. 1418, Belâiurf, c. 1, s. 125, Nesai, c. 1 ,s.162,
Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Beyhakî, c. 2, s. 279, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 1 90,
Zehebî, s. 216, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44, Heysemî, c. 6,s. 18, Kastalani, c. 1,
s. 62, Diyarbekrî, Hamfs, s. 1,s.293, Halebî, c. 1,s.469.
[500] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 393, Müslim, c. 3, s.
1419, Beyhakî, c. 2, s. 279.
[501] Buhârî, c. 1 , s. 132, Müslim, c. 3, s. 1419, Ebu
Nuaym, c. 1, s. 267, Beyhakî, c. 2, s. 279, Zehebî, s. 21 6, Heysemî, c. 6,s.
18, Kastalani, c. 1, s. 62.
[502] Belâiurf, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym,
c. 1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 18.
[503] Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 6. s. 18.
[504] Buhârî, c.1, s. 132, Müslim, c. 3, s. 1 418, Nesai
c. 1,s.162, Ebu Nuaym, c.1, s. 267, Beyhakî, c. 2, s. 279, Zehebî, s.217,
Heysemî, c. 6, s. 18, Kastalani, c. 1, s. 62, Halebî, c. 1, s. 470.
[505] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 23, Müslim ,
c. 3, s. 1420, Beyhakî, c. 2, s. 279.
[506] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 397.
[507] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 23, Ahmed b. Hanbel, c.
1, s. 397, Müslim, c. 3, s. 1420.
[508] Müslim, c. 3, s. 1418, Beyhakî, c. 2, s. 279,
Zehebî, s. 216.
[509] Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 217.
[510] İbn Sa'd, c. 2, s. 23, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s.
397, Nesai, c. 1, s. 162, Beyhakî, c. 2, s. 280, Zehebî, s. 21 6, Heysemî,c 6,
s. 18, Halebî, c. 1, s. 470.
[511] Buhârî, c. 1, s. 65, Müslim, c. 3, s. 1418, Nesai,
c. 1, s. 1 62, Beyhakî, c. 2, s. 280, Zehebî, s. 216, Heysemî, c. 6, s.
18,Halebî, c.1, s. 470.
[512] Buhârî, c. 1 , s. 132, Müslim, c. 3, s. 1 418,
Belâiurf, c. 1, s. 125, Nesai, c. 1, s. 162, E bu Nuaym, c. 1, s. 267,
Beyhakî,c. 2, s. 280, Zehebî, s. 217, Heysemî, c. 6, s. 18, Kastalani, c.
1,s.62, Halebî, c. 1,s.47O.
[513] Buhârî, Sahih, c. 1, s. 132, Müslim, Sahih, c. 3,
s. 1418-1419, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 267,
Zehebî,Târihu'l-İslâm, s. 217, Heysemî, Mecmau'i-zevâid, c. 6, s. 18, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 470.
[514] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 393, 417, Müslim
, c. 3, s. 1419, Zehebî, s. 217, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.3, s. 44,
Diyarbekrî, Hamfs, c. 1, s. 293.
[515] Müslim, c. 3, s. 1 418, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 280, Zehebî, s. 217, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 44, 45,
Halebî, c. 1,s.470.
[516] Buhârî, Sahih, c.1, s. 65.
[517] Müslim, c. 3, s. 1419, Beyhakî, c. 2, s. 280,
Zehebî, s. 217, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 44, 45, Halebî, c. 1, s. 470.
[518] Nesai, Sünen, c. 1.S.162.
[519] Müslim, c. 3, s. 1419, Beyhakî, c. 2, s. 280.
[520] Buhârî, Sahih, c.1, s. 65.
[521] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 23, Ahmed b.
Hanbel, c. 1, s. 397.
[522] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 280.
[523] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Buhârî, c. 1, s.
65, Diyarbekrî, c. 1, s. 293.
[524] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417, Müslim, c. 3, s.
1419, Diyarbekrî, c. 1, s. 293.
[525] İbn Sa'd, c. 2, s. 23, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s.
397, Buhârî, c. 1, s. 132, Müslim , c. 3, s. 1419, Nesai, c. 1, s. 162,
Ebu'l-Ferec İbn Cevif, el-Vefâ, c. 1, s. 191, Zehebî, s. 216, Kastalani,
Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 62, Halebî, c. 1, s. 470.
[526] Müslim, Sahih, c. 3, s. 1419, Beyhakî, Delâil, c.
2, s. 280.
[527] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 23, Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 1, s. 397, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1 420, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 280.
[528] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 417,puhârî, Sahih, c. 1,
s. 132, Müslim, c. 3, s. 1419. Ebu'l-Ferec İbn Cevif, el-Vefâ, c.1 ,s.191,Zehebî,
Târihu'l-İslâm, s. 217, Kastalani, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1 , s. 62, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 470.
[529] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 393, Müslim, c. 3, s.
1419.
[530] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 267, Heysemî,
Mecmau'i-zevâid, c. 6, s. 18.
[531] Belâiurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym,
c. 1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 18.
[532] Belâiurî, Ensâb, c. 1 , s. 125, Ebu Nuaym, c. 1,
s. 267.
[533] Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 18.
[534] Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 6, s. 18.
[535] Belâiurî, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym, c. 1, s. 267,
Heysemî, c. 6, s. 18.
[536] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 267.
[537] Ebu Nuaym, c.1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 18.
[538] Belâiurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 125.
[539] Ebu Nuaym, c.1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 18.
[540] Belâiurî, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym, c.1, s. 267,
Heysemî, c. 6, s. 18.
[541] Ebu Nuaym, c.1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 18.
[542] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 267.
[543] Ebu Nuaym, c. 1, s. 267, Heysemî, c. 6, s. 18.
[544] Belâiurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 125, Ebu Nuaym,
Delâil, c. 1, s. 267, Heysemî, Mecmau'i-zevâid, c. 6, s. 18.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/359-366.
[545] İbnEbi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 297, Ahmed b.
Hanbel.Müsned.c. 2, s. 204. Buhârî, Sahîh.c. 6, s. 34-35, E bu Nuaym ,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 209, Beyhakî, Delâil, c. 2 , s. 274, Ebu'l-Ferec
İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 190, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 215, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 46, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 16.
[546] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 31 5, 319,
Taberî, Tefsir, c. 15, s. 164-166, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 198-199,
Kurtubi,Tefsir, c. 10, s. 128 -130, E bu 'I-Fi dâ, Tefsir, c. 3, s. 62-63, H
âlin, Tefsir, c. 3, s. 180-181, Suy utf, D ürru'l-m ensûr, c. 4, s. 202, 203.
[547] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 319, Taberî,
Tefsir, c. 15, s. 166, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1 , s. 205, 206, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 190, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 153-154.
[548] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 319, Ebu
Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 205-206, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2,
s. 1 90, Zehebî, Tâıfhu'l-İslâm, s. 153-154.
[549] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 319-320, Ebu
Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 206, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.
190, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 108, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 1 53-1
54, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 4243.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/366-368.
[550] Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 166-167, İbn
Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 86, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 410
[551] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 167, İbn Esir,
Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 86.
[552] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 167, İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 86, İbn Hacer, c. 3, s. 41 0.
[553] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 215, Hâkim ,
Müstedrek, c. 3, s. 369, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 166-167, İbn Esîr, Usd,c. 3,
s. 86, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 336, Zehebî, Târîhu'l-İslâm,
s. 140, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.29.
[554] İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, c. 101, Beyhakî,
Delâil, c. 2, s. 167, İbn Esîr, Usd, c. 3, s. 86, İbn Hacer, c. 3, s. 410.
[555] İbn Sa'd, c. 3, s. 215, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s.
369, Beyhakî, c. 2, s. 167, İbn Esîr, c. 3, s. 86, Muhibbüt-Taberî, c. 2,s.
336, Zehebî, s. 140, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 29, İbn Hacer, c. 3, s. 410.
[556] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 86.
[557] İbn Sa'd, c. 3, s. 215, Hâkim, c. 3, s.369,
Beyhakî,c. 2, s. 167, İbn Esîr, c. 3, s. 86, Muhibbüt-Taberî, c. 2, s. 336,
Zehebî, s. 140, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 29.
[558] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 167, İbn Esîr, Usd. c.
3, s. 86.
[559] Buhârî'nin Târîh'inden naklen İ bn Hacer,
el-İsâbe, c. 3, s. 410.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/368-369.
[560] Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 360. E bu Nuaym,
Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 89, Muhibbül-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 353, İ
bn H acer, c. 1, s. 545, Ta berâ nfden nakl en H eyse m T, M ecm au'i-zevâid,
c. 9, s. 151 .
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/369.
[561] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 55, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 446.
[562] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 55.
[563] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 446.
[564] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 55, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 446.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/369-370.
[565] İbn Sa'd, c. 3, s. 116, (tan .Abdilbeır,
lstiâb.c.4, s. 1474, IbnEsîr, Usd, c. 5, s. 181, IbnHacer, el-lsâbe, c. 3, s.
421.
[566] İbn Sa'd, c. 3, s. 116, İbn Esir, c. 5, s. 181,
İtan Hacer, c. 3, s. 421.
[567] İbn Sa'd, c. 3, s. 116-117, İbn Aicdilberr,
İstiâb, c. 4, s. 1473, İbn E ar, Usd, c. 5, s. 181 .
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/370.
[568] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 156.
[569] İbn İshak, İtan Hişam, Sîre, c.1, s. 339-340,
Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 196-197, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1849.
[570] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 195.
[571] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 196, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2, s. 69.
[572] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 340, Belâzurî, c.
1, s. 196, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 218, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 385.
[573] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 196, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2, s. 69, Usd,c.7, s. 123, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 482.
[574] Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 1 28, Kastalani,
Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 66.
[575] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 482.
[576] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 196, İbn Esîr, Kâmil, c.
2, s. 69, Usd, c. 7, s. 123.
[577] Belâzurî, c. 1, s. 196; İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s.
69, Usd, c. 7, s. 123, Halebî, c. 1, s. 482.
[578] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 340, Beyhakî,
Delâil, c. 2, s. 283, İbn Abdilberr, İstiâb, c.1, s. 849, İbn Esîr, Usd, c.
7,s. 123, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 117, Zehebî, s. 218, Hâzin,
Tefsir, c. 4, s. 385, Kastalani, c. 1, s. 66.
[579] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s. 340,
Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 117, Hâzin, c. 4, s. 385, İbn Hacer, c. 4, s. 312.
[580] Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 196, İbn Esîr, Kâmil,
c. 2, s. 69, Usd, c. 7, s. 123, Halebî, c. l.s.482.
[581] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s.34O, Belâzurî, c.
1,s.196, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 283, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 69, Usd, c.7,
s. 123, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 117, Zehebî, s. 218, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 59,
İbn Hacer, c. 4, s. 312, Hâzin, c. 4, s. 385, Kastalani,c.1, s. 66. Halebî,
c.1, s. 482.
[582] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 196, İbn Esîr, c. 2, s.
69, Usd, c. 7, s. 123, Halebî, c. 1, s. 482.
[583] Belâzurî, c. 1, s. 196 Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c.
1, s. 269-270.
[584] Kurtubi, Tefsir, c. 16, s. 189, Suyûtî,
Esbâbü'n-nüzül, s. 1 96.
[585] Ahkâf 11.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/370-372.
[586] Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 482.
[587] Mus'abu'z-Zübeyyrf, Nesebi Kureyş.s. 147, İbn
Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 77, İbn Abdilberr, İstiâb, c.4,s. 1946, Süheylî,
Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 222.
[588] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 196, İbn Esîr,
Kâmil, c . 2,s. 70, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 475.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/372.
[589] İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 77.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/372.
[590] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 195, İbn Hacer,
el-İsâbe, c. 4, s. 399.
[591] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 341,
Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 195, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 55, İbn E ar,
Kâmil, c.2, s. 69, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 117, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 3, s. 58.
[592] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 195.
[593] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1 , s. 341,
Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 195, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 69, Muhibbüt-Taberî,
Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 117-118, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1 , s. 482.
[594] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 195, İbn Esîr, c. 2, s.
69, Halebî, c. 1.S.482.
[595] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 341, Belâzurî, c.
1, s. 1 95, İbn Esîr, c. 2,s. 69, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 11 8, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 58, Halebî, c. 1 , s. 482.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/372-373.
[596] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 230, 231,
Belâzurî, c. 1 ,s. 1 94, İbn Esîr, c. 2, s. 68, Usd, c. 3, s. 136,1 37, İbn
Hacer, el-İsâtae, c. 2, s. 256.
[597] Belâzuıî, Ensâb, c. 1, s. 185, İbn Haim,
Cevâmiu's-sfne, s. 54.
[598] Halebî, İnsânu'l-uvûn, c. 1, s. 481 .
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/373.
[599] İbn Sa'd, c. 4, s. 123, Belâzurî, c. 1, s. 195,
İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1730, İbn E ar, Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 248,
İbnHacer, c. 4, s. 156, Halebî, c. 1 , s. 481.
[600] İbn Sa'd, c. 4, s. 123, Belâzurî, c. 1, s. 195,
İbn Abdilberr, c. 4, s. İbn E ar, Usd, c. 6, s. 248.
[601] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1730.
[602] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6, s. 248.
[603] İbn Sa'd, c. 4, s. 123, İbn Abdilberr, c. 4, s.
1730.
[604] İbn Sa'd, c. 4, s. 123, Belâzurî, c. 1 ,s. 195,
İbn Abdilberr, c. 1, s. 1 730.
[605] İbn Sa'd, c. 4, s. 123, Belâzurî, c. 1 ,s.1 95,
İbn Abdilberr, c. 4, s. 1730, İbn E ar, Usd, c. 6, s. 248.
[606] İbn Sa'd, c. 4, s. 123, İbn Abdilberr, c. 4, s.
1730, İbn Esîr, Usd, c. 6, s. 248.
[607] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 123,
Belâzurî, Ensâbu'l-eş râf ,c. 1, s.158, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 4, s. 132.
[608] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 134.
[609] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 195.
[610] Belâzurî, c. 1, s. 195, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c.
6, s. 248, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 156, Halebî, İnsânu'l-uvûn, c. 1, s.
481-482.
[611] Belâzurî, c. 1, s. 195, İbn Esir, Usd, c. 6, s.
248, Halebî, c, 1. s. 482.
[612] Belâzurî, c. 1, s. 195, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s.
69, Usd, c. 6, s. 248, Halebî, c. 1, s. 482.
[613] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 123, İbn Abdilberr,
İstiâb, c. 4, s. 1730, Halebî, c. 1,s.482.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/374-375.
[614] İbn Sa'd, c. 3, s. 233, Ahm ed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 404, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 53, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliya,c. 1,
s. 149, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 281 , İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1,
s. 178-179, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 245,Muhibbüt-Taberî,
Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 74, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 251.
[615] İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 48.
[616] İbn Sa'd, c. 3, s. 232, Belâzurî, c. 1, s.
185-186.
[617] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 3, s. 233, Ahmed
b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 404, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 53, Hâkim,
Müstedrek, c. 3, s. 284, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 179, Muhibbüt-Taberî,
Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 74, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 49, Zehebî,
TânTiu'l-İslâm, s. 1 41-1 42, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye vıe'n-nihâye, c. 3, s. 28.
[618] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 186.
[619] İbnİshak,İbn
Hişam, Sîre, c. 1, s. 339-340, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 186, Ebu Nuaym,
Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 148, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 66, Muhibbüt-Taberî,
Rıyâd, c, 1 , s. 117, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 57-58.
[620] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 588.
[621] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 186.
[622] İbnSa'd,Tabakât,c.3,s.233, Ahmedb.Hanbel, c. 1,
s.404, İbn Mâce c.1 ,s. 53, Hâkim, c. 3, 284, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1
, s. 149, İbn Abdilberr, c. 1, s. 179, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 74, Zehebî,
Târih, s. 217. Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 58.
[623] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 185.
[624] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 185, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre,
s. 54.
[625] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 404, İbn Mâce, c, 1. s,
53, Hâkim , c. 3, s. 284, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-e'vliyâ, c. 1, s. 149, İbn
Abdilberr, c. 1, s. 179, İbn Hazm, s. 54, Muhibbüt-Taberî, c. 1, s. 74, Zehebî,
Târih, s. 217-218, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 58.
[626] İbn Abdilberr, c. 4, s. 181 3, İbn Hazm, s. 55,
İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 69, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.111, İbn
Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 274, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 481.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/375-377.
[627] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 175.
[628] İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 3, s. 233,
Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 156, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliya, c. 1 , s. 1 40,
Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 20, s. 121 , İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 11 4,
Kurtubi, Tefsir, c. 10, s. 181 , Hâzin, Tefsir, c. 3, s. 136.
[629] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 165.
[630] Suyûtî, Düıru'l-m ensûr, c. 4, s. 132.
[631] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 233, Belâzurî, Ensâb,
c.1, s. 158, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 140, İbn Esîr, Usd, c.
2,s.114.
[632] Taberî, Tefar, c. 14, s. 182, İbn Esîr, Kâmil, c.
2, s. 68.
[633] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 165, Belâzurî, Ensâb,
c.1, s. 178, Alâuddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 13, s. 375.
[634] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 144, İbn
Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 439, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 115.
[635] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 115.
[636] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 144, İbn
Abdilberr, c. 2, s. 439, Fahru'r-Râzî, c. 20, s. 121, İbn Esîr, Usd, c. 2, s.
115, Hâzin, c. 3, s. 136.
[637] İbn Abdilberr, c. 2, s. 439, İbn Esîr, Usd, c, 2,
s. 11 5.
[638] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 144, İbn
Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 439, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 20, s. 121, İbn
Esîr,Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 11 5, Hâzin, Tefsir, c. 3, s. 136.
[639] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 1 , s. 383, İbn
Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 164, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 237,
Belâzurî,Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 176, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 438, İbn
Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 115, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 2,s. 235.
[640] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 383, İbn Abdilberr,
c. 2, s. 438, İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 115, İbn Hacer, el-İsâbe, 11, s.
416,Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 511.
[641] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 178-179, İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 115.
[642] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 179.
[643] Buhârî, Sahîh, c.4, s.238-239,Beyhakî, Delâil,
c.2, s.283,Zehebî,Târîhu'l-İslâm,s. 218-219, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,
c. 3, s. 59.
[644] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 110, Buhârî,
Sahîh, c. 8, s. 56, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 47, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ,
c. 1 , s. 144, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 283, İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 115.
[645] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 109, Yâkubî,
Târih, c. 2, s. 28.
[646] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 109.
[647] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 110, Hâkim , Müstedrek,
c. 3, s. 383, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 283.
[648] Hâkim, Müstedrek,, c. 3, s. 383.
[649] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 110, Buhârî, c. 8, s.
56, Ebu Dâvud, c. 3, s. 47, Ebu Nuaym , Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 1,s.144, İbn
Esîr, Usd, c. 2, s. 115.
[650] Buhârî, c. 8, s. 56, Ebu Dâvud, c. 3, s. 47,
Hâkim, c. 3, s. 383, Ebu Nuaym, c.1, s. 1 44, Beyhakî, c. 2, s. 283.
[651] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 109.
[652] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 110, Buhârî, c. 4, s.
239, E bu Dâvud, c. 3, s. 47, Ebu Nuaym, c. 1, s. 144 Beyhakî, c.2, s. 283, İbn
Esîr, Usd, c. 2, s. 115, Zehebî, s. 219, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 59.
[653] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 110, Ebu Dâvud, c. 3, s.
47, Ebu Nuaym, c. 1, s. 144, İbn Esîr, c. 2, s. 115, Zehebî, s. 219.
[654] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 110, Hâkim,
Müstedrek, c. 3, s. 383, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 1 44.
[655] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 111, Buhârî,
Sahîh, c. 8, s. 56, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 47, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.
1, s. 176, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 383, Ebu Nuaym , Hilyetü'l-evliyâ, c. 1,
s. 144, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 283,İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2,
s. 11 5, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 219, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.
3, s. 59.
[656] Hakim, Müstedrek, c. 3, s. 383.
[657] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 111, Buhârî, c. 8, s.
56, Ebu Dâvud, c. 3, s. 47, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c.1, s. 144, İbn Esîr,
c.2, s. 115.
[658] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 11, Buhârî, c. 8, s. 56,
E bu Dâvud, c. 3, s. 47, İbn Esîr, c. 2, s. 115.
[659] Buhârî, Sahîh, c. 8, s. 56.
[660] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 11, Buhârî, c. 8, s. 56.
[661] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 11, Buhârî, c. 8, s. 56,
Ebu Dâvud, c. 3, s. 47, Hâkim, c. 3, s. 383, Beyhakî, c. 2, s. 283, İbn Esîr,
c. 2, s. 115, Zehebî, s. 21 9, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 59-60.
[662] Ebu Nuaym, c. 1, s. 144.
[663] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 11, Buhârî, c. 8, s. 56,
Ebu Dâvud, c. 3, s. 47, Belâzurî, c. 1,s.176, Ebu Nuaym, c. 1,s.144, Beyhakî,
c.2, s. 283, İbn Esîr, c.2, s. 115, Zehebî, s. 219, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 57.
[664] Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 383.
[665] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 11, Buhârî, c. 8, s. Ebu
Dâvud, c. 3, s. 47, Belâzurî, c.1 , s. 176, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 28.
[666] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 109, Buhârî, c. 4, s.
239, Ebu Dâvud, c. 3, s. 47, Yâkubî, c. 2, s. 28, Ebu Nuaym , c. 1, s. 144,
Beyhakî, Delâil, c.2, s. 283, İbn Esîr, c. 2, s. 115, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 60.
[667] Buhârî, Sahîh, c. 8, s. 56, Zehebî,
Târîhu'l-İslâm, s. 219.
[668] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 176.
[669] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 109, E bu Dâvud, Sünen,
c . 3, s. 47.
[670] Buhârî, c. 8, s. 56, Belâzurî, c. 1, s. 176, Ebu
Nuaym, c. 1,s.144, Beyhakî, c. 2, s. 283, İbn Esîr, c.2, s. 115, Zehebî, s.219,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 60.
[671] Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 109, Buhârî, c. 8, s.
56, Belâzurî, c. 1, s. 176, Yâkubî, c. 2,s. 28, Ebu Nuaym, c. 1, s. 144, Beyhakî,
c.2, s. 283, İbn Esîr, c.2, s. 115, Zehebî, s. 219, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 60.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/377-380.
[672] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 404, İtan Mâce,
Sünen, c. 1, s. 58, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 349, Ebu Nuaym,
Hilyetü'l-e'vliyâ, c. 1 , s. 172, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1481 ,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 281, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 253,
Zehebî, Siyeru a'lami'n-nübelâ, c. 1, s. 293, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 58, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 454.
[673] Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 404, İbn M âce, Sünen,
c. 1, s. 53, E bu Nuaym, c. 1, s. 172, Zehebî, Siyer, c. 1, s.
293, Ebu'l-Fidâ. c. 3. s. 58.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/380-381.
[674] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 226, Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 1 81, İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 114,
Hâkim,Müstedrek, c. 3, s. 397, İbn Abdilberr, c. 2, s. 727, İbn E ar, Usd, c,
3, s. 36, Zehebî, Siyer, c. 2, s. 10,12,İbnHacer, c. 2, s. 195.
[675] İbn Sa'd, c. 3, s. 233, Ahmed b. Hanbel, c. 1 , s.
404, İbn Mâce, c. 1, s. 53. Belâzurî, c. 1, s. 158, Ebu Nuaym, c. 1, s.
172,Hâkim, c. 3, s. 349, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 281, İbn Abdilberr, c. 4, s.
1481, İbn Ear, Usd, c. 2, s. 38, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1 , s. 74,
Kurtubi, Tefsir, c. 10, s. 182, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 12, Ebu'l-Fidâ, t 3, s.
58.
[676] İbn Sa'd, c. 3, s. 227, Belâzurî, c. 1, s. 181,
İbn Esîr, Usd, c. 3, s. 37, Zehebî, Siyer, c. 2, s. 1 2,13, İbn Hacer, c. 2, s.
195.
[677] İbn Sa'd, c. 3, s. 248, Suyûtî, Dürru'l-mensur, c.
4, s. 132.
[678] İbn Sa'd, c. 3, s. 233, Ahmed b. Hanbel, c. 1 , s.
404, İbn Mâce, c. 1, s. 53, Belâzun, c. 1, s. 158, Ebu Nuaym, c. 1, s. 140,İbn
Ear, Usd, c. 3, s. 38, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 21 7.
[679] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 184.
[680] En'âm: 53.
[681] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 184.
[682] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 248,
Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 156.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/381-382.
[683] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 136, Belâzurî, Ensâb,
c. 1, s. 157, İbn Kuteybe, Kitâbu'l-maârif, s. 111, İtan Abdilberr, İstiâb,
c.4, s. 1 863, Zehebî, Si yem a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 292.
[684] İbn Sa'd, c. 3, s. 246, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c.
5, s. 467.
[685] İbn Sa'd, t 3, s. 248, 249, Belâzuıî, c. 1,s.16O,
İbn Abdilberr, c. 4, s. 1589, İbn Esîr, Usd, c, 4, s. 131, Zehebî, Siyer, c.1,
s. 293.
[686] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 32,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 58.
[687] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 342, İbn Sa'd, c.
3, s. 249, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 62, Belâzurî, c. 1, s. 161,
İbnAbdilberr, c. 4, s. 1589, Zehebî, Siyer, c . 1, s. 294, Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 293.
[688] Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 293.
[689] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Ahmed b. Hanbel,
c. 1, s. 62, Belâzurî, c. 1, s. 161, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1589, Zehebî,
Siyer, c. 1, s. 294, Heysemî, c. 9, s. 293, Alâuddin Ali, Kenzu'l-umm âl, c.
13, s. 528.
[690] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s.342, Belâzurî, c. 1 ,
s. 160, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 383, EbuNuaym, Hilyetü'l-evliya, c.1, s.
140, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67, Zehebî, Siyer, c .1, s. 393, Heysemî, c. 9,
s. 293, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 648.
[691] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 342, Beyhakî,
Delâil, c. 2, s. 282, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 388-389, Zehebî, Târîhu'l-İslâm
,s. 218, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 59, Heysemî, c. 9, s. 293.
[692] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Beyhakî, c. 2, s.
282, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1589, Heysemî, c. 9, s. 293.
[693] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 1, s. 342, İbn
Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 249, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 383,
EbuNuaym, Hilyetü'l-eviiyâ, c. 1, s. 140, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s.
282, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1589, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 468,
Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 21 8, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
59, Heysem f, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s.293, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 648,
Alâuddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 11, s. 728.
[694] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 430, Nesefi, Medârik,
c. 2, s. 301.
[695] "Bir daha kâfirler seni yakalayıp suya
batırırlar ve sana 'Şöyle şöyle söyle!' derler ve bu işkenceyi tekrarlarlarsa,
Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 160, Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 430, İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s.67, Kurtubi, Tefsir, c. 10, s.180, İbn Hacer, el-İsâbe, c.
3, s. 648, Halebî, İ nsânu'l-uyün, c. 1, s. 483.
[696] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 430, Fahru'r-Râzî,
Tefsir, c. 20, s. 121, Kurtubi, Tefsir, c. 1 0, s. 1 80, Beyzâvî, Tefsir, c. 1,
s.571, Ebussuud, Tefsir, c. 5, s. 143.
[697] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 160, İbn Hacer,
el-İsâbe, c. 3, s. 148.
[698] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 136, Belâzurî, c. 1,
s. 157, İbn Kuteybe, Maârif, s. 111, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1863, Zehebî,
Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 292.
[699] İbn Sa'd, c. 3, s. 233, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s.
404, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 53, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 349, EbuNuaym,
Hilye, c. 1, s. 1 40, Beyhakî, c. 2, s. 281, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1864, İbn
Esîr, Usd, c. 7, s. 152, Zehebî, Târîh, s. 21 8, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 58.
[700] İbn Sa'd, Tab akât, c. 8, s. 264, Zürk ânf, M evâ
hibu'l -ledünn iye Şerhi, c. 1, s. 2 66.
[701] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 430, Nesefi, Medârik,
c. 2, s. 301.
[702] Halebî, İnsânu'l-uyün, c. 1, s. 483, Zürkânf,
Mevâhibu'l-ledün niye Şerhi, c. 1, s. 266.
[703] Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1,s.14O, İbn
Abdilberr, c. 4, s. 1865, Kurtubi, Tefsir, c. 10, s. 181.
[704] Ebu Nuaym, Hilye, c.1, s. 140, Fahru'r-Râzî,
Tefsir, c. 20, s. 121, Kurtubi, Tefsir, c. 10, s. 181.
[705] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1865, Kurtubi,
Tefsir, c. 10, s. 181.
[706] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 160, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2, s. 67.
[707] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 430, Fahru'r-Râzî,
Tefsir, c. 20, s. 121, Kurtubi, Tefsir, c. 10, s. 180, Hâzin, Tefsir, c. 3, s.
136,Beyzâvî, Tefsir, c. 1, s. 571.
[708] İ bn Sa "d, Tab akâtü' l-kübrâ, c. 8, s.
264-265, Bel âzu rf, E nsâb u'l-eşrâf, c. 1, s. 160, Be yhak f, D elâ ilü 'n-n
übüwe, c. 2, s. 82,İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 54, İbn Abdilberr, İstiâb, c.
4, s. 1965, Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 430, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s.
67,Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 21 8, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
59, Halebî, İnsânu'l-uyün, c. 1, s. 483.
[709] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 264-265, Belâzurî, E
nsâb, c. 1, s. 160, İbn Kuteybe, M aârif, s. 112, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve,c.
2, s. 282, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1865, Zemahşeri, c. 2, s. 430, Süheylî,
Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 220, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67,F ahru'r-R âzf,
Tefsir, c. 20, s. 1 21, Ku rtub f, Tefsir, c. 10, s. 180, Zehebî, s.218, E
bu'l-F idâ, c. 3, s. 59, H ale bf, c. 1, s. 483.
[710] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 233, Ahmed b. Hanbel,
c. 1, s. 404, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 53, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s.349, Ebu
Nuaym, c. 1,s.14O, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 282, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1864,
İbn Esîr, Usd, c. 4, s. 130, Zehebî, Târîh, s.217, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 58.
[711] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 248.
[712] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s.342, Ebu'l-Fidâ, c.
3, s. 58.
[713] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 233, Ahmed b. Hanbel,
c. 1, s. 404, İbn Mâce.c. 1,s.53, Belâzurî, c. 1, s. 158, Ebu Nuaym, Hilye, c.
1, s. 140, Zehebî, Târîh, s. 53, Belâzurî, c. 1, s. 1 58, Ebu Nuaym, Hilye, c.
1, s. 140, Zehebî, Târîh, s. 217.
[714] İbn Sa'd, c. 3, s. 248, Belâzurî, c. 1, s. 1 58,
Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 293, Suyûtî, Dürru'l-m ensür, c. 4,
s.132.
[715] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 248, Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 1 58.
[716] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1864, Süheylî,
Ravtiu'l-ünüf, c. 3, s. 220, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 483-484.
[717] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67.
[718] Taberî, Tefsir, c. 14, s. 1 81, Hâzin, Tefsir, c.
3, s. 136, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 4, s. 132.
[719] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 249,
Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 159, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1 ,
s. 294.
[720] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, c.
1,s.159, Taberî, Tefsir, c. 14, s. 182.
[721] Taberî, Tefsir, c. 14, s. 181, Hâzin, Tefsir, c.
3, s. 136, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 4, s. 132.
[722] İbn Sa'd, c. 3, s. 249, Belâzurî, c. 1, s. 159,
Taberî, c. 1 4, s. 181-182, E bu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 140, Zehebî,
c. 1, s. 294, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 587, Suyûtî, Dürr, c. 4, s. 132.
[723] Taberî, c. 14, s. 181, Hâzin, c. 3, s. 136.
[724] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 159, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2, s. 67.
[725] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 159.
[726] Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 159, İbn E ar, Kâmil, c.
2, s. 67.
[727] İbn Sa'd, c. 3, s. 249, Belâzurî, c. 1, s. 159,
Ebu Nuaym, c. 1, s. 140, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67, Usdu'l-gâbe, c. 4, s.
130-131.
[728] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 430, Fahru'r-Râzî,
Tefsir, c. 20, s. 121, Nesefi, Medârik, c. 2, s. 301, Hâzin, c. 3, s. 136,
Beyzâvî, Tefsir, c. 1, s. 571, Ebussuud, Tefsir, c. 5, s. 143.
[729] Tirmizî, Sünen, c. 1, s. 52, Hâkim, Müstedrek, c.
3, s. 392, Ebu Nuaym, c. 1, s. 139, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 296, Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 295.
[730] Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 139-140, Zemahşeri, c.
2, s. 430, Fahru'r-Râzî, c. 20, s. 121, Nesefi, Medârik, c. 2, s. 301, Hâzin,
c. 2, s. 136, Beyzâvî, c. 1, s. 571, E bussuud, c. 5, s. 143, Alâuddin Ali,
Kenzu'l-umm âl, c. 11, s. 724.
[731] Tirmizî, c. 1, s. 52, Zemahşeri,c. 2, s. 430,
Fahru'r-Râzî,c. 20, s. 121, Hâzin, c. 3, s. 136,Beyzâvî, c.1 ,s. 571, Ebussuud,
c. 5, s. 143, Heysemî, c. 9, s. 295.
[732] Zemahşeri, c. 2, s. 430, Fahru'r-Râzî, c. 20, s.
121, Nesefi, c. 2, s. 301, Hâzin, c. 3, s. 136, Beyzâvî, c. 1, s. 571
,Ebussuud, c. 5, s. 143.
[733] İbn Sa'd, c. 3, s. 249, Belâzurî, c. 1, s. 159,
Taberî, c. 14, s. 182, Ebu Nuaym, c. 1 ,s. 140, Zemahşeri, c. 2, s. 430,
Fahru'r-Râzî, c. 20, s. 121, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67, Nesefi, c. 2, s.
301, Hâzin, c. 3, s. 136, Beyzâvî, c. 1, s. 571. Ebussuud, c. 5, s. 143.
[734] Zemahşeri, c. 2, s. 430, Fahru'r-Râzî, c. 20, s.
121, Nesefi, c. 2, s. 301, Hâzin, c. 3, s. 136, Beyzâvî, c. 1, s. 571 ,
Ebussuud, c. 5, s. 143.
[735] İbn Sa'd, c. 3, s. 249, Belâzurî, c. 1, s. 1 59,
Ebu Nuaym, c. 1, s. 140, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67, Zehebî, Siyeru
a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 294.
[736] İbn Sa'd, Tab akâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 249, E bu
Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 140, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 67, Zehebî,
Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 294.
[737] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 588.
[738] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 159, Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 140, Zehebî, Siyer, c.
1 , s. 294.
[739] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 159.
[740] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, E nsâb,
c. 1, s. 159, E bu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 140, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 294,
Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2,s. 588.
[741] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 159.
[742] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, E nsâb,
c. 1, s. 159, E bu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 140, Zehebî, Siyer, c. 1, s.
294,Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 588.
[743] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, Ensâb,
c,1, s. 159, Taberî, Tefsir, c. 14, s. 182, Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 140, İbn
Esîr, Kâm il, c. 2, s. 67, Zehebî, Siyer, c. 1 , s. 294, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c.
2, s. 588.
[744] Suyûtî, Dürru'l-m ensûr, c. 4, s. 132.
[745] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, Ensâb,
c.1, s. 159, Taberî, Tefsir, c. 14, s. 182, Ebu Nuaym, Hilye, c. 1, s. 140, İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67, Zehebî, Siyer, c. 1 , s. 294, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c.
2, s. 588.
[746] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 160.
[747] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67.
[748] İbn Sa'd, c. 3, s.249,Belâzurî, c. 1, s. 160,
Taberî,c. 14, s. 182, EbuNuaym, c.1, s.1 40, Zemahşeri, c. 2, s.430,Fahru'r-Râzî,
c. 2, s. 121 , İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 67, Kurtubi, Tefsir, c. 10, s. 180,
Nesefi, c. 2, s. 301, Hâzin, c. 3, s. 136, Zehebî, Siyer, c. 1, s. 294,
Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 588, Beyzâvî, Tefsir, c. 1, s. 571, Ebussuud, c.
5, s. 143.
[749] Nahl:106.
[750] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, c. 1,
s. 159-160, Taberî, c. 14, s. 182, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 190, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2, s. 67, Kurtubi, c. 10, s. 180, Zehebî, Siyer, c. 1,s.295,
Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 588.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/382-388.
[751] Firuzâbâdi, Kâmüsu'l-Muhît, c. 2, s. 316.
[752] Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 74-75.
[753] Kâmûsu'l-muhit, c. 2, s. 316, Seyyid Şerif,
Ta'rifât, s. 74-75.
[754] Seyyid Şerif, Ta'rifât, s. 100.
[755] Kâsâni, Bedâyiu's-sanâyi, c. 2, s. 84.
[756] Bakara: 1 84.
[757] Taberî, Tefsir, c. 14, s. 182, Kurtubi, Tefsir, c.
10, s. 181 -182.
[758] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 587, Ebussuud,
Tefsir, c. 5, s. 143.
[759] Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 20, s. 121, Ebu'l-Fidâ,
Tefsir, c. 2, s. 588.
[760] Fahru'r-Râif, Tefsir, c. 20, s. 121, Hâzin,
Tefsir, c. 3, s. 136.
[761] Hâzin, Tefsir, c. 3, s. 136.
[762] Fahru'r-R âzf, Tefsir, c. 20, s. 121, Hâzin,
Tefsir, c. 3, s. 136.
[763] Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 587, Ebussuud,
Tefsir, c. 5, s. 143.
[764] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 430, Nesefi, Medârik,
c. 2, s. 301.
[765] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 232, Ahmed b. Hanbel,
Müsned, c. 1, s. 404, İbn M âce, Sünen, c. 1 , s. 53, Belâzurî, Ensâb, c.1, s.
185-186, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 284, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 179,
Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 1, s. 74, İbnKayyı m, Zâdu'l-m ead, c. 2,
s. 49, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 217, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.
3, s. 28.
[766] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 249, Belâzurî, c. 1 ,
s. 159, E bu Muaym, c. 1, s. 140, Zehebî, Siyer, c. 1 , s. 294, Ebu'l-Fidâ,
Tefsir, c. 2, s. 588.
[767] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2, s. 430.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/388-390.
[768] İbn İshak, İbn Hişam , Sı re, c. 1, s. 336,
Taberı, Târih, c. 224-225, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 385-386, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 476.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/390-391.
[769] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 281, Taberî,
Târih, c. 2, s. 216, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 367, Zehebî,
Târîhu'l-İslâm, s. 147-148, Hajebf, İnşânu'l-uvûn, c. 1, s. 456.
[770] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 281-282,
Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1 , s. 116, Usd, c. 2, s. 367, İbn Hacer,
el-İsâbe, c. 2, s. 33, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 456.
[771] Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 116, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2, s. 60.
[772] İbn İshak, İbn Hişam,c.1,
s. 282, Be lâzurî, c.1, s. 116, Taberî, Târih, c. 2, s. 216, İbn Hazm,s.51, İbn
Esîr, Usd, c. 2, s. 367, İbn Hacer, c. 2, s. 33, Halebî, c. 1, s. 456.
[773] Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 116.
[774] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 282, Belâzurî, c.
1, s. 116, Taberî, c. 2, s. 216, İbn Hazm,s.51 , İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 367,
İbn Hacer, c. 2, s. 33, Halebî, c. 1, s. 456.
[775] Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s. 116, İbn Esîr,
Kâmil, t 2, s. 68.
[776] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1,s.282, Belâzurî, c. 1,
s. 116, Taberî, c. 2, s. 216, İbn Hazm,s.51 , İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 367, İbn
Hacer, c. 2, s. 33, Halebî, c. 1, s. 456.
[777] Belâzurî, Ensâbu'l-eşraf, c. 1, s.1 16.
[778] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 282, Belâzurî, c.
1, s. 116, Taberî, c. 2, s. 216, İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 367, İbn Hacer, c. 2,
s. 33, Halebî, c. 1,5.456.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 1/391-392.