Ebu Talib'in Hastalanışı ve Müşriklerin Onunla Konuşmaya
Gelişi
Ebu Talib'in Peygamberimiz (a.s.)a Önemli Bir Tavsiyesi
Müşriklerin Peygamberimiz (a.s.)a Yaptıkları Düşmanlık ve
Kötülüklerden Bazıları
Peygamberimiz (a.s.)ın Taif Eşrafını İmana Davet Etmeye,
Kendisine Yardımcı Olmalarını
İstemeye Gidişi ve Oradan Mekke'ye Dönüşü
Hıristiyan Köle Addas'ın Müslüman Oluşu
Peygamberimiz (a.s.)ın Üstün Rahmet ve Şefkati
Peygamberimiz (a.s.)dan Kur'an Dinleyen Cinlerin İman
Etmeleri
Peygamberimiz (a.s.)ın Mekke'ye Girmek İçin Bazı Müşriklerden
Himaye Talebinde Bulunuşu
Tufeyl b. Amr'ın Müslüman Oluşu
Müşriklerin Peygamberimiz (a.s.) Yüzünden Birbirleriyle
Tartışmaları
Âs b. Vâil'in Peygamberimiz (a.s.) Aleyhindeki Konuşmaları
Peygamberimiz (a.s.)ın Arap Kabilelerine Başvuruşu
Peygamberimiz (a.s.)ın Hz. Sevde ile Evlenişi
Kureyş Müşriklerinin Peygamberimiz (a.s.)dan Safâ Tepeciğini
Altına Çevirmesini İstemeleri
Peygamberimiz (a.s.)la Alay Eden Müşrikler ve Akıbetleri
Ebu Cehil'in Peygamberimiz (a.s.)ın Secdede Boynunu Çiğnemeye
Yemin Edişi
Peygamberimiz (a.s.)ın Ebu Cehil'e, İraş'a Olan Borcunu
Ödettirişi
Âs b. Vâil'in Habbab'a Olan Borcunu Ahirette Ödeyeceğini Söylemesi
Peygamberimiz (a.s.)ın Süveyd b. Sâmit'le Görüşüp Kendisini
İslamiyete Davet Edişi
Kureyş Müşrikleriyle İttifak Kurmaya Gelen Medinelilerin
İslamiyete Davet Edilişi
Peygamberimiz (a.s.)ın Akabe'de Medineli Altı Hazrecî ile
Buluşup Görüşmesi
Zekvan b. Abdi Kays'ın Müslüman Oluşu
Ebu Talib nübüvvetin onuncu yılında,[1]
Şı'b'dan çıktıktan sonra[2]
hastalanıp[3] ölüm
döşeğine düşünce,[4] günden güne ağırlaştığını
haber alan Kureyş müşrikleri, birbirlerine:
"Hamza, Ömer, Müslüman oldu.
Muhammed'in işi bütün Kureyş
kabileleri arasında yayıldı.
Vallahi, onun işimizi elimizden zorla
almayacağından emin değiliz!
Ebu Talib'e gidelim. O, bizim için, kardeşinin
oğlundan bir söz alsın! Bizden de, ona bir söz versin!" dediler ve:
1- Utbe b. Rebia,
2-
Şeybe b. Rebia,
3-
Ebu Cehil Amr b. Hişam,
4-
Ümeyye b. Halef,
5- Ebu Süfyan Sahr b. Harb ve Kureyş
eşrafından daha bazı adamlarla gidip Ebu Talib'le konuştular.
"Ey Ebu Talib! Biliyorsun ki, sen
bizdensin!
Gördüğün gibi, ölüm döşeğine de düşmüş,
ölüme yaklaşmış bulunuyorsun! Biz senin ansızın ölüvereceğinden korkuyoruz!
Bizim aramızla kardeşinin oğlu arasındaki durumu pekâlâ biliyorsun. Kendisini
çağır!
Bizden onun için alacağın sözü al; ondan
da bizim için alacağın sözü al da, o artık bizimle uğraşmaktan vazgeçsin! Biz
de onunla uğraşmaktan vazgeçelim!
O, bizimle ve dinimizle uğraşmayı
bıraksın! Biz de, onunla ve onun dini ile uğraşmayı bırakalım!" dediler.
Bunun üzerine, Ebu Talib, Peygamberimiz (a.s.)a
haber saldı. Gelince:
"Ey kardeşimin oğlu! Bunlar senin
kavminin eşrafıdırlar!
Sana söz vermek ve senden de söz almak
için toplanıp gelmişlerdir" dedi.[5]
"Ey kardeşimin oğlu! Senin kavminden
istediğin nedir?" diye sordu.[6]
Peygamberimiz (a.s.):
"Ey amcam![7] Ben
onların bir tek kelimeyi söylemelerini istiyorum ki, onlar onunla bütün
Araplara hakim olurlar, Arap olmayanlar da kendilerine cizye [vergi]
öderler!" buyurdu.[8]
Müşrikler, o kelimeden korktular.[9]
"Evet! Nedir o kelime?!
Babam sana feda olsun. Sen onu bize söyle
de, biz onu bir tek yerine on defa söyleyelim!" dediler. [10]
Ebu Cehil de aynı sözleri tekrarladı.[11]
Ebu Talib:
"Ey kardeşimin oğlu! Hangi kelimedir
o?" diye sordu.[12]
Peygamberimiz (a.s.):
"'Lâ ilahe illallah=Allah'tan başka
ilah yoktur" derseniz; Allah'tan başka tapmakta olduğunuz şeyleri de söker
atarsanız!" buyurunca,[13]
müşrikler hemen kalkıp[14]
ellerini,[15] elbiselerini[16]
çırptılar.[17]
"Ey Muhammedi Sen bunca ilahları bir
tek ilah mı yapmak istiyorsun? Senin işin şaşılacak şey doğrusu!" dediler.
Birbirlerine de:
"Vallahi, bu adam istediğiniz
şeylerden size birşey verici değildir! Gidiniz! Allah sizinle onun arasında
hükmünü verinceye kadar atalarınızın dini üzerinde sebat ediniz!" diyerek
dağıldılar. [18]
Ebu Talib, Peygamberimiz (a.s.)a:
"Vallahi, ey kardeşimin oğlu! Ben
senin hiç de haktan uzak birşey istediğini görmedim" dedi.[19]
Peygamberimiz (a.s.), Ebu Talib'in bu
sözünden, kendisinin Müslüman olacağını umdu.[20]
Ebu Talib'in yanına vardığı zaman, Ebu
Cehil ile Abdullah b. Ebi Ümeyye orada bulunuyordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ey amca! 'Lâ ilahe illallah = Al I
a h 'ta n başka hiçbir ilah yoktur' kelime-i tevhidini söyle de, ben Allah
katında senin imanına bununla şehadet edebilirim" buyurdu.
Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebi Ümeyye:
"Ey Ebu Talib! Sen Abdulmuttalib'in
milletinden (dininden) yüz mü çevireceksin?" dediler.
Peygamberimiz (a.s.) kelime-i tevhidi Ebu
Talib'e teklife devam ettiği müddetçe, Ebu Cehil ile Abdullah b. Ebi Ümeyye,
sözlerini tekrarlayıp durdular.
Ebu Talib'in onlara son sözü:
"Ben, Abdulmuttalib'in milleti
(dini) üzereyim" demek oldu.[21]
Peygamberimiz (a.s.):
"Ey amca! Sen o kelime-i tevhidi
söyle ki, Kıyamet gününde, sana onunla şefaat etmek helalleşir" buy urdu.[22]
Ebu Talib:
"Vallahi, ey kardeşimin oğlu! Benden
sonra, sana ve senin atanın oğullarına sövülmesi ve Kureyşîlerin bunu benim
ölümden korkarak söylediğimi sanmaları korkusu olmasaydı, senin gözünü aydın
etmek için, söylerdim!" dedi.[23]
Peygamberimiz (a.s.):
"Vallahi, ben de, Yüce Allah tarafından
men olununcaya kadar, senin için muhakkak istiğfarda bulunmaya, yarlıganmanı
dilemeye devam edeceğim" buyurdu.[24]Bunun
üzerine, inen âyette şöyle buyuruldu:
"Gerçekten, sen her istediğini
hidayete erdiremezsin.
Fakat, Allahtır ki, kimi dilerse, ona
hidayet verir ve O, hidayete erecekleri daha iyi bilendir."[25]
Ebu Talib, öleceği sırada, Peygamberimiz (a.s.)ı
yanına çağırdı ve:
"Ey kardeşimin oğlu! Ben öldüğüm
zaman, sen Neccar oğullarından olan dayılarının yanına git!
Çünkü, onlar evlerinde, yurtlarında
bulunanı koruma gücüne, insanların en çok malik olanlarıdırlar"
Dedi.[26]
Ebu Talib, nübüvvetin onuncu yılında,[27]
Şı'b'dan çıktıktan 5onra,[28]
Peygamberimiz (a.s.)in Medine'ye hicretinden üç yıl ünce,[29]
Şevval ayının ortasında vefat etti .[30]
Vefat ettiği zaman, kendisinin yaşı
sekseni aşmış;[31] seksenyediyi,[32]
doksanı bulmuştu.[33]
Hz. Ali derki:
"Babam vefat ettiği zaman,
Resûlullah (a.s.)ın yanına gidip: 'Amcan,[34]
dalâlet içindeki ihtiyar amcan[35]
müşrik olarak öldü!1 dedim.[36]
Resûlullah (a.s.) ağladı .[37]
'Git! Onu yıka! Kefenle ve göm![38]
Allah onu yarlıgasın! Ona rahmet etsin!' buyurdu.[39]
'Onu kim gömecek?' diye tekrar sordum .[40]
Peygamberimiz (a.s.):
'Sen git, babanı göm! Dönüp yanıma
gelinceye kadar da, hiçbir şey yapma!' buyurdu.[41]
Dediğini yaptım.[42]
Babamı gömüp gelince emretti, yıkandım;
bana dua etti.[43]
Resûlullah (a.s.) günlerce evinden dışan
çıkmadı, onun yariıganmasını diledi durdu.
'Allah sana rahmet etsin! Seni
yarlıgasın!
Allah beni men edinceye kadar, senin için
mağfiret dilemeye devam edeceğim' buyurdu."[44]
Peygamberimiz (a.s.)ın zevcesi Hz. Hatice
de; nübüvvetin onuncu yilında,[45]
Peygamberimiz (a.s.)ın Medine'ye hicretinden üç yıl önce,[46]
Şı'b'dan çıktıktan sonra,[47] Ramazan
ayında vefat etti.[48]
Ebu Talib'in vefatından üç gün sonra
vefat ettiği de rivayet edilir.[49] Hz.
Hatice, vefat ettiği zaman altmış beş yaşında idi.[50]
Mekke'nin Hacun kabristanına götürülüp
gömüldü.[51] Hz. Hatice gömülürken,
Peygamberimiz (a.s.) onun kabrinin içine indi.[52] O
zaman, cenaze namazı teşri kılınmamıştı.[53]
Hz. Hatice İslâm dâvasında Peygamberimiz (a.s.)
için sadık bir müşavir ve dert ortağı, sükunet kaynağı idi.
Ebu Talib de, Peygamberimiz (a.s.)ın
kolu, kanadı, sığınağı, müşriklere karşı savunucusu ve yardımcısı idi.[54]
İki musibetin böyle birbiri ardınca gelip
Peygamberimiz (a.s.)ın üzerinde toplanması,[55]
Peygamberimiz (a.s.)a:
"Şu ümmet üzerinde şu günlerde
toplanan iki musibetten hangisine en çok yanacağımı bilemiyorum"
dedirtecek kadar[56] ağır geldi.[57]
Peygamberimiz (a.s.), bu yıla "Hüzün
Yılı" adını taktı.[58]
Peygamberimiz (a.s.), amcası Ebu Talib'in
vefatından sonra, günlerce evinden dışarı çıkmadı.[59] Hep
evinde oturdu. Pek az dışarı çıktı.[60]
Dışarı çıktığı zaman da, Kureyş müşrikleri,[61] Ebu
Talib'in sağlığında[62]
yapmak isteyip de yapamadıkları hakaret ve işkenceleri,[63]
istediklerini yapmaya başladılar.[64]
Nitekim, Kureyş müşriklerinin beyinsizlerinden
bir beyinsiz Peygamberimiz (a.s.)ın önünü kesip başına toprak saçmış,
Peygamberimiz (a.s.) başı toza toprağa bulanmış olarak evine girmişti.
Kızlarından birisi hemen kalkıp
Peygamberimiz (a.s.)ın başındaki tozu toprağı ağlaya ağlaya giderirken, Peygamberimiz
(a.s.):
"Kızcağızım! Ağlama! Muhakkak ki,
Allah senin babanı koruyacak, savunacaktır!" demişti.
Peygamberimiz (a.s.)ın kendi kendine de:
"Ebu Talib ölünceye kadar,
Kureyşlilerden, böyle birşey başıma gelmemişti![65] Ey
amca! Senin yokluğunda, imdadıma senden daha çabuk koşanı bulamadım"
buyurduğunu işittiği; ve müşriklerin Peygamberimiz (a.s.)ı himayesiz bularak
işkenceye uğratmaya kalktıklarını gördüğü zaman, Ebu Leheb Peygamberimiz (a.s.)ın
yanına geldi ve:
"Ey Muhammedi Git! Ne istiyorsan,
Ebu Talib'in sağlığında ne yapıyor idiysen, yine yap! Lâfa andol-sun ki, ben
ölünceye kadar sana hiç kimse dokunamayacaktır!" dedi.
Bir gün, Gaytala'nın oğlu Peygamberimiz (a.s.)a
sövüp sayarken, Ebu Leheb çıkageldi. Onu yüzünün üzerine düşürdü.
Gaytala'nın oğlu:
"Ey Kureyş cemaatı! Ebu Utbe
dininden çıkmış!" diyerek bağırmaya ve yaygaraya başladı.
Kureyş müşrikleri gelip Ebu Leheb'in
üzerine dikildiler.
Ebu Leheb onlara:
"Ben Abdulmuttalib'in dininden
ayrılmış değilim.
Fakat, ben kardeşimin oğlunu yapmak istediği
şeyi yapıncaya kadar koruyorum" dedi.
Müşrikler:
"Güzel ve iyi etmişsin!"
dediler.
Peygamberimiz (a.s.), böylece, bir
müddet, Ebu Leheb'in korkusundan hiç kimse sataşmaz olduğu halde, gider gelir
oldu.
Bir gün; Ukbe b. Ebi Muayt ile Ebu Cehil
Amr b. Hişam Ebu Leheb'in yanına giderek, ona:
"Kardeşinin oğlu sana babanın nereye
girdiğini haber verdi mi?" diye sordular.
Bunun üzerine, Ebu Leheb:
"Ey Muhammedi Abdulmuttalib'in
girdiği yer neresidir?" diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"O, kavmi ile birliktedir!"
buyurdu.
Ebu Leheb, Ukbe b. Ebi Muayt ile Ebu
Cehil'e:
"Ona babamın girdiği yeri sordum.
'Kavmi ile birliktedir1 diye
cevap verdi" dedi.
Ukbe ile Ebu Cehil:
"'O ateş (Cehennem) içindedir!'
demek istemiştir" dediler.
Ebu Leheb tekrar Peygamberimiz (a.s.)ın
yanına varıp:
"Ey Muhammedi Abdulmuttalib, ateşe
(Cehenneme) mi girdi?" diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"Evet! Abdulmuttalib de, putlara
tapa tapa onun gibi ölüp gitmiş olan herkes de, ateşe (Cehenneme)
girmiştir" buyurdu.
Bunun üzerine, Ebu Leheb:
"Vallahi, artık sana işkenceden
nefes aldırmayacak, temelli düşmanlık edeceğim! Sen Abdulmuttalib'in Cehennemde
olduğunu söylersin ha?!" dedi.
Ebu Leheb de, başka müşrikler de,
Peygamberimiz (a.s.)a düşmanlıklarını ve zulümlerini şiddetlendirdiler.[66]
1) Übeyy b. Halefle Ukbe b. Ebi Muayt,
birbirlerinin sıkı dostu idiler.
Ukbe b. Ebi Muayt'ın, bazan Peygamberimiz
(a.s.)ın yanına gelip, konuştuklarını dinlediği olurdu. Ukbe'nin bu hareketi
Übeyy b. Halefe anlatılınca, Übeyy b. Halef Ukbe'ye:
"İşittim ki; sen Muhammed'le birlikte oturup,
konuşmasını dinliyormuşsunl?
Bir daha onunla oturur, söylediklerini
dinlersen; gidip onun yüzüne tükürmezsen, yüzüm senin yüzüne haram olsun! Seninle
hiç konuşmayacağım da!" dedi ve ağır yemin etti.
Bunun üzerine, Ukbe b. Ebi Muayt,
Peygamberimiz (a.s.)ın yanına vanp Übeyy b. Halefin istediğini yerine getirdi.[67]
Ukbe b. Ebi Muayt'ın o gün attığı murdar
tükrük ve salyası yüzünden Peygamberimiz (a.s.)ın nâzik yanakları kavrulmuş, ve
onun izleri hayatının sonuna kadar kaybolmamıştır.[68]
Yüce Allah, bu hususta indirdiği
âyetlerde şöyle buyurdu:
"O gün (Kıyamet günü), (her) zâlim,
(nedametle) iki elini ısırarak:
'Ne olurdu, diyecek, 'ben o peygamberin
yanında (bulunup, Allah'a) bir yol edineydim!
Ne yazık bana! Keşke filanı dost
tutmayaydım!
Andolsun ki, beni zikirden-o bana
geldikten sonra-saptıran odur.1
Şeytan, insanı-başına bir bela
gelince-yapayalnız ve yardımsız bırakandır."[69]
2) Hz. Osman'ın gözlerinden yaşlar akarak
anlattığına göre; Peygamberimiz (a.s.), bir gün,Kabe'yi tavaf ediyor, o sırada
Kabe'nin Hicr mevkiinde de, Ukbe b. Ebi Muayt, Ebu Cehil Amr b. Hişam
ve Ümeyye b. Halef oturuyordu.
Peygamberimiz (a.s.) onların hizasından
geçerken, Peygamberimize, hoşlanmayacağı bazı laflar attılar.
Bu laflardan Peygamberimiz (a.s.)ın
hoşlanmadığı, yüzünden belli olmakta idi.
Hz. Osman Peygamberimiz (a.s.)ın yanına
vardı.
Peygamberimiz (a.s.) ı, Hz. Ebu Bekir'le,
aralarına aldılar.
Peygamberimiz (a.s.) parmağını onun
parmakları arasına geçirdi.
Bütün tavafları böylece, el tutuşarak
yaptılar.
Ebu Cehil ve arkadaşlarının hizasına
geldikleri zaman, Ebu Cehil, Peygamberimiz (a.s.)a:
"Vallahi, deniz bir kıl parçasını
ıslatacak suya malik bulundukça, sen atalarımızın tapageldikleri tanrılara
tapmaktan men ettiğin müddetçe, seninle barışmayacağız!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.) da:
"Ben de öyle!" buyurdu.
Sonra, tavafın üçüncü bölümünü de öylece
yapıp dördüncü bölümünü yapmaya geldiği zaman, Ebu Cehil yerinden sıçradı ve
Peygamberimiz (a.s.)ın yakasını tutmak istedi. Bu işe kalkışınca, itilip
kıçının üzerine düşürüldü.
Hz. Ebu Bekir Ümeyye b Halefi,
Peygamberimiz (a.s.) da Ukbe b. Ebi Muayt'ı defetti.
Onlar Peygamberimiz (a.s.)ın başından
dağılınca, Peygamberimiz (a.s.) ayakta durarak, onlara:
"Vallahi, size âcil azab mubah
oluncaya kadar siz bundan vazgeçmeyeceksiniz! Sizler, Peygamberiniz için, ne
kötü kavimsiniz!" buyurduktan sonra, evine döndü.
Hz. Ebu Bekir'le Hz. Osman da, kendisini
evine kadar takip ettiler, arkasından gittiler.
Peygamberimiz (a.s.), kapısının önünde
durarak, onlara yönelip:
"Sevinin ki, hiç şüphesiz, Yüce
Allah dinini açıklayacak, üstün kılacak; Peygamberine yardım edecektir.
Şu gördüğünüz kişiler, Yüce Allah'ın
sizin ellerinizle tez vakitte boğazlayacağı kimselerdendir!" buyurdu.
Hz. Osman:
"Vallahi, ben onları Yüce Allah'ın
bizim ellerimizle boğazladığını gördüm!" demiştir.[70]
3) Peygamberimiz (a.s.) bir gün bazı
müşrikler tarafından dövülüp kana boyandığı, üzgünbir halde oturduğu sırada,
Cebrail (a.s.) geldi ve:
"Sana ne oldu?" diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.): "Bana şu müşrikler yapacaklarını yaptılar"
buyurdu. Cebrail (a.s.):
"Sana bir mucize göstermemi ister
misin?" diye sordu. Peygamberimiz (a.s.): "Evet! Göster!"
buyurdu.
Cebrail (a.s.), vadinin gerisindeki ağaca
bakarak: "O ağacı çağır!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.) çağırınca, ağaç
yürüyerek Peygamberimiz (a.s.)ın önüne kadar gelip durdu.
Cebrail (a.s.):
"Ona söyle, geri dönsün!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.) geri dönmesini
söyleyince, ağaç eski yerine varıncaya kadar geri gitti.
Peygamberimiz (a.s.):
"Yeter!" buyurdu.[71]
4) Mahzum oğullarından Ebu Cehil
ile Velid b. Mugîre ve üçüncü bir arkadaşları,[72]
Peygamberimiz(a.s.)ı öldürmeyi aralarında tasarladılar.[73] Ebu
Cehil; Peygamberimiz (a.s.)ı namaz kılarken görürse, Peygamberimiz (a.s.)ın
başını taşla ezeceğine yemin etti:[74]
"Muhammed'i görecek olursam, şöyle
şöyle yapacağım" dedi.[75]
Bir gün, Peygamberimiz (a.s.)ın Kabe'de
namaz kıldığı bir sırada, Ebu Cehil'e:
"İşte, Muhammed orada!"
dediler.
Ebu Cehil ise:
"Nerede o?" diye sorup durdu.
Peygamberimiz (a.s.)ı göremedi.[76]
Peygamberimiz (a.s.) Kabe'de namaz
kılmaya durup kıraatına başladığı ve Mahzum oğullarının da Peygamberimiz (a.s.)ın
kıraatim işittikleri,[77] Ebu
Cehil'in de eli boşa çıktığı sıra-da;[78]
Peygamberimiz (a.s.)ı öldürmesi için, Velid b. Mugîre'yi gönderdiler.
Velid Peygamberimiz (a.s.)ın namaz
kıldığı yere kadar ilerledi.
O da, Peygamberimiz (a.s.)ın kıraatini
işitiyor, fakat kendisini göremiyordu!
Arkadaşlarının yanına dönüp, bunu onlara
bildirdi:[79]
"Vallahi, sesini duyduğum halde,
kendisini göremiyordum!" dedi.
Bunun üzerine, arkadaşlarından üçüncüsü:
"Vallahi, gidip onun başını ben
ezeceğim!" dedi, eline bir taş alıp gitti.
İzi sıra geri döndü ve kafasının üzerine,
baygın halde düştü.
Kendisine:
"Sana ne hal oldu?!" diye
sordular.
"Benim başımda büyük bir hal var.
Bir adam gördüm. Onun yanına yaklaşınca birpuğur deve ile karşılaştım ki,
kulaklarını sallıyordu!
Ben, bu ana kadar, ondan daha iri bir
puğur görmemi simdir!
O Muhammed'le benim arama gerilmiş,
duruyordu!
Lât ve Uzzâya yemin ederim ki; eğer ona
biraz daha yaklaşsa idim, o beni muhakkak yerdi!" dedi.[80]
Bunun üzerine, Mahzum oğulları,
Peygamberimiz (a.s.)ın namaz kıldığı ve kıraatini işittikleri yere kadar hep
birlikte ilerlediler.
Sese yaklaştıkları zaman, ses arkadan
gelmeye başladı!
Arkadan geldiğini işittikleri yere doğru
gidince de, bu sefer, ses arkalarından gelmeye başladı!
Döndüler, Peygamberimiz (a.s.)a yapmak
istedikleri için bir yol bulamadılar![81]
"İşte, Biz, onların önlerinden bir
set, arkalarından da bir set çektik. Böylece, onlar görmezler!" mealindeki
âyetin,[82] Ebu
Cehil ve arkadaşlarınca Peygamberimiz (a.s.)a karşı girişilen bu suikast
üzerine nazil olduğu rivayet edilir.[83]
5)Kureyş müşriklerinin ileri gelenlerinden
bir cemaat, Kabe'nin Hicrinde toplanıp:
"Muhammed'i görür görmez, hep birden, tek bir adamın kalkışı gibi
kalkacak, onun üzerine yürüyeceğiz; öldürmedikçe de kendisinden
ayrılmayacağız!" diyerek Lât ve Uzzâ, Menât, İsaf ve Naile putları
üzerine antlaşülar.
Hz. Fâtıma ağlayarak Peygamberimiz (a.s.)ın
yanına geldi ve:
"Şu Kureyşlilerin ileri gelenleri
senin aleyhinde antlaştılar: Seni görünce, üzerine yürüyüp seni
öldürecekler!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ey kızcağızım! Bana abdest suyu
getir!" buyurdu.
Abdest aldı. Sonra da, Mescid-i Haram'a,
onların yanına vardı.
Müşrikler Peygamberimiz (a.s.)ı görünce:
"İşte, o orada!" dediler.
Gözlerini önlerine indirdiler, çeneleri göğüslerinin üzerine düştü.
Oturdukları yerlerden ne
ilerleyebildiler, ne gerileyebildiler!
Başlarını kaldırıp Peygamberimiz (a.s.)a
bakamadılar!
İçlerinden hiçbirisi, kalkıp
Peygamberimizin üzerine yürüyemedi!
Peygamberimiz (a.s.) vanp tepelerine
dikildi. Yerden bir avuç toprak aldı ve:
"Yüzleriniz kara olsun!"
diyerek, onların üzerlerine saçtı.
Onlardan hiçbir kimse yoktu ki, bu
topraktan kendisine isabet etsin de, Bedir savaşında kâfir olarak öldürülmemiş
olsun![84]
Peygamberimiz (a.s.); amcası Ebu Talib'in
vefatından sonra[85] nübüvvetin onuncu
yılında, Şaban ayının bitmesine[86] üç
gece kala[87], yanına azadlı kölesi ve
oğulluğu Zeyd b. Hâriseyi alıp,[88]
yürüyerek[89] Taife gitti.[90]
Taif şehrine Mekke'den yaya yürüyüşle bir
günde çıkılır, Taif'ten Mekke'ye de yarım günde inilir.[91]
Peygamberimiz (a.s.)ın Taife gitmekten maksadı, Taif eşraflyla görüşüp
konuşarak, onları:
Bir ve tek olan Allah'a imana,[92]
İslâmiyete davet etmek,[93]
Allah katından getirip tebliğ etmiş
olduğu şeyleri kabul etmelerini istemek,[94]
Kavmi olan Kureyş müşriklerine karşı[95]
kendisini barındırmalarını,[96]
korumalarını,[97] kendisine yardımcı
olmalarını istemek idi.[98]
Peygamberimiz (a.s.), Taife varınca,
orada Sakif kabilesinin ulu kişilerinden ve eşrafından bazı kimselerle buluştu
ki, onlar:
Abdi Yalil b. Amr b. Umeyr,
Mes'ud b. Amr b. Umeyr,
Habib b. Amr b. Umeyr adlarındaki üç
kardeş idiler.[99]
Bunlardan birisi, Cumah oğulları
ailesinden bir kadınla evli bulunuyordu.[100]
Peygamberimiz (a.s.) onlarla oturup
konuştu.[101] Kendisinin Allah tarafından
gönderilen bir peygamber olduğunu bildirdi. Kureyş müşriklerinin uğrattıkları
bela ve musibetlerden şikâyetlendi.[102]
Kendilerini Allah'a imana davet etti. İslâmiyeti yaymasına yardımcı olmalarını
ve kavmi olan Kureyş'ten muhalefet edenlere karşı kendisiyle birlikte hareket
etmelerini istemek üzere yanlarına gelmiş olduğunu söyledi.[103]
Onlardan birisi:
"Eğer Allah seni peygamber gönderdi
ise, Kabe'nin örtüsünü üzerinden çıkartıp atmış olayım![104]
Eğer Allah seni peygamber gönderdi ise,
Kabe'nin örtüsünü çalmış,[105]
yırtıp atmış olayım!" dedi (Beyhakî, c. 2, s. 415).
Onlardan ikincisi de:
"Allah, senden başka, peygamber
gönderecek kimse bulamadı mı?![106]
Allah senden başkasını peygamber göndermekten âciz midir?" dedi.[107]
Üçüncüsü ise:
"Vallahi, ben seninle hiçbir zaman konuşmayacağım.[108]
Çünkü, sen dediğin gibi[109]
Allah tarafından gönderilmişsen, elbette ki, benim sana cevap vermemden
müstağnisin, çok yüksek bir mevkide bulunuyorsun demektir.
Eğer sen Allah'a karşı yalan söylüyorsan,
zaten seninle konuşmam bana yaraşmaz!" dedi.[110]
Taifliler:
"Yurdunun halkı, kavmin seni
istememiş, kabul etmemişler! Sen de kalkmış, bize gelmişsin!?
Biz, vallahi, senin gelişine razı
değiliz. Senden ürküyor, seni reddediyoruz!" dediler.[111]
Taiflilerden, ne barındıracak, ne de
yardım edecek bir kimse görülmedim.[112]
Peygamberimiz (a.s.) Sakif kabilesinden
hayır geleceğinden ümidini kesmiş olarak yanlarından kalkarken,[113]
onlara:
"Bari bana karşı yaptığınız şeyleri
gizli tutun!" buyurdu.[114]
Peygamberimiz (a.s.) kavminin kendisine
karşı cüretlerini arttıracak olan bu Taife geliş haberini duymalarını
istemiyordu.[115]
Taifliler Peygamberimiz (a.s.)ın bu
isteğini de yerine getirmediler.[116]
Halidü'l-Advânî der ki:
"Resûlullah (a.s.)ı, Sakif
kabilesinin yardımını istemek üzere yanlarına geldiği zaman, Taif'in doğusunda,
kavse veya asaya dayanmış olduğu halde gördüm.
Başından sonuna kadar okuduğu Târik
sûresini, ben Cahiliye devrinde, bir müşrik iken dinleyip ezberledim.
Taifliler, beni çağırıp:
'Şu adamdan dinlediğin şey ne idi?' diye
sordular.
Ezberlediğim sûreyi onlara okudum.
Yanlarında bulunan, Kureyşîlerden bir
adam:
'Biz, adamımızı daha iyi biliriz. Onun
dedikleri şeyin hak ve gerçek olduğunu bilseydik, kendisine tâbi olurduk'
dedi."[117] Peygamberimiz (a.s.)
Taif'te on gün kaldı.[118]
Sakif kabilesi eşrafından, yanına varıp
konuşmadığı bir kimse bırakmadı.
Taifliler Peygamberimiz (a.s.)ın
teklifini kabul etmediler. Gençlerinin Müslüman olmalarından korktular.
Peygamberimiz (a.s.)a:
"Sen hemen yurdumuzdan çık, git!
Seni kurtaracak yerlere iltica et!" dediler.[119]
Peygamberimiz (a.s.)ı en çirkin red ile reddettiler.[120]
Peygamberimiz (a.s.)la alay ettiler.[121]
Bununla da kalmayıp, aralarından birtakım
hafif akıllıları, beyinsizleri[122] ve
köleleri[123] kışkırt-tılar.[124]bağırttılar,
Peygamberimiz (a.s.)a sövdürdüler!
Halkı Peygamberimiz (a.s.)ın başına
toplattılar.
Halkın serseri, ayaktakımı güruhunu,[125]
Peygamberimiz (a.s.)ın geçip gideceği yolun iki yanına oturttular.
Peygamberimiz (a.s.) onların aralarından
geçerken, ayaklarını kaldırıp indirdikçe,[126]
attıkları taşlarla yaraladılar, kanattı lan[127]
ayakkabıları kana boyandı![128]
Peygamberimiz (a.s.) ayaklarının acısına
dayanamayarak yere oturdukça, kollarından tutup kaldırdılar!
Yürüdüğü zaman, taşa tuttular,
gülüştüler!
Zeyd b. Harise, atılan taşlara kendi
vücudunu siper ederek, Peygamberimiz (a.s.)ı korumaya çalışmakta idi.
Atılan taşlarla, onun da başı ağır
şekilde yarılmıştı .[129]
Taif eşrafından üç kardeşin birisiyle
evli bulunan Safiyye binti Ma'meru'l-Cumahî[130] ile
karşılaşınca, Peygamberimiz (a.s.) ona:
"Kocan tarafından hısımlarının nedir
bize şu yaptıkları işkenceler?!" diyerek şikâyetiendi.[131]
Taiflilerin beyinsizleri, Peygamberimiz (a.s.)ı,
Utbe ve Şeybe b. Rebia'nın Taif teki bostanına
sığınıncaya kadar takip ettikten ve
taşladıktan sonra, dönüp gittiler.[132]
Onların aralarından ve ellerinden kurtulduğu
zaman, Peygamberimiz (a.s.)ın ayaklarından kanlar akıyordun.[133]
Peygamberimiz (a.s.), sığındığı
bostandaki bir asmanın gölgesi altına oturdu.
Utbe ve Şeybe b. Rebia, Peygamberimiz (a.s.)a
yapılanları seyretmekte idiler.[134]
Peygamberimiz (a.s.), ayaklarından akan
kanlardan[135] çok muztarip bir halde
idi.
Bakınca, bostanın içinde Utbe b. Rebia
ile Şeybe b. Rebia'yı gördü.[136]
Onların Allah'a ve Resûlullaha olan[137]
düşmanlıklarını bildiği için,[138]
bostanlarında bulunmaktan hoşlanmadı.[139]
Yanlarına varmak da istemedi.[140]
Peygamberimiz (a.s.), biraz dinlenip
sükûnet bulduktan[141] ve
iki rekat namaz kıldıktan sonra,[142]
ellerini semaya kaldırdı,[143]
Yüce Allah'a halini şöyle arzetti:
"Ey Allah! Gücümün zayıflığını,
tedbirimin azlığını, halk nazarında hakîr görülüşümü, Sana arz ve şikâyet
ediyorum!
Ey merhametlilerin en merhametlisi!
Sensin, zayıf düşenlerin Rabbi!
Sensin, benim Rabbim!
Sen, beni kime; Senden uzak olan ve beni
gördükçe süratini asan kimselere mi bırakıyorsun? İşimi eline verdiğim düşmana mı bırakıyorsun?
Eğer Sende bana karşı bir azab yoksa, hiç
gam çekmem!
Senin af ve mağfiretin, benim için,
gazabından daha geniştir.
Senin üzerime gazab indirmenden, yahut
gazabının üzerimde yerleşmesinden Senin karanlıkları aydınlatan, dünya ve
âhiret işlerini düzenine koyan Yüzünün (Zâtının) Nuruna sığınırım!
Herşey Senin rızan içindir ve bütün güç,
kuvvet de Sende, Senin Elindedir!"[144]
Utbe ve Şeybe b. Rebia; Peygamberimiz (a.s.)ı
o halde gördükleri zaman, aradaki akrabalık, kendilerini Peygamberimiz (a.s.)a
karşı gayrete getirdi:
Addas adındaki Hıristiyan kölelerini
yanlarına çağırdılar. Ona:
"Şuradan birkaç salkım üzüm al! Şu
tabağın içine koy! Sonra da, onu şu adama götür! Kendisine, ondan yemesini
söyle!" dediler.
Addas da öyle yaptı. Üzümü tabakla
götürüp önüne koyduktan sonra, Peygamberimiz (a.s.)a:
"Buyurye!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Sen hangi beldeler halkındansın?
Dinin nedir?" diye sordu.
Addas:
"Hıristiyanım ve Ninova halkından
bir kimseyim!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Demek, sen salih kişi Yunus b.
Metta'nın köyündensin ha?" buyurdu.[145]
Addas:
"Yunus b. Metta'nın kim olduğunu
sana kim bildirdi?![146]
Vallahi, o Ninova'dan çıkıp gitmiştir.
Ninova'da, Metta'nın ne olduğunu bilen on
kişi bile bulunmaz!
Sen Metta'nın ne olduğunu nereden
biliyorsun?!
Sen ümmîsin ve ümmî ümmet içerisinde
bulunuyorsun!?" dedi.[147]
Peygamberimiz (a.s.):
"Ben Allah'ın Resûlüyüm! Allah bana
Yunus'un haberini haber verdi.[148] O
benim kardeşimdir. Kendisi bir peygamberdi. Ben de bir peygamberim!"
buyurdu.[149]
Addas:
"Yâ Rasûlallah! Bana Yunus b.
Metta'nın haberini ver!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.) ona Yunus b.
Metta'nın hal ve şanı hakkında Yüce Allah tarafından kendisine vahyolunanları
haber verince,[150]
Addas:
"Ben şehadet ederim ki: Sen,
Allah'ın kulu ve resûlüsün!" dedi,[151]
Müslüman oldu.[152]
Yüce Allah ondan razı olsun!
Addas; Peygamberimiz (a.s.)ın üzerine
kapanıp, başını, ellerini, ayaklarını öptü!
Rebia'nın oğullarından biri öbürüne:
"O, sana karşı köleni de bozdu,
yoldan çıkardı!" dedi.
Yanlarına gelince, Addas'a:
"Yazıklar olsun sana ey Addas! Sen
ne için o adamın başını, ellerini ve ayaklarını öptün?!" dediler.
Addas:
"Ey efendim! Bütün yeryüzünde, ondan
daha hayırlısı yoktur![153]
O, muhakkak Resûlullah'tir!" dedi.
Utbe ve Şeybe, gülüştüler:[154]
"Yazıklar olsun sana ey Addas! O,
seni de dili ile sihirlemiş![155]
Sakın, o seni Hıristiyanlığından
döndürmesin!
Çünkü, o aldatır bir kimsedir"
dediler.[156]
Addas:
"O bana öyle birisi haber verdi ki,
onu peygamberden başkası bilemez!" dedi.[157]
Utbe ve Şeybe b. Rebia:
"Yazıklar olsun sana ey Addas! O
seni sakın dininden döndürmesin![158]
Çünkü, senin dinin onun dininden daha hayırlıdır" dediler.[159]
Peygamberimiz (a.s.) Sakif kabilesinden
hayır gelmeyeceğini anlamış,[160] ne
bir erkeğe, ne de bir kadına İslâmiyeti kabul etti nem em iş olmaktan üzgün[161] ve
me'yus1[162] bir halde, Taiften
aynlarak Mekke'ye yönelmişti.[163]
Hz. Âişe, bir gün, Peygamberimiz (a.s.)a:[164]
"Yâ Rasûlallah! Senin başına, Uhud
gününden daha çetin bir gün geldi mi?" diye sormuş, Peygamberimiz (a.s.)
da:
"Senin kavminden neler çektim neler!
H ele onların yüzünden Akabe günü çektiğim ise, çektiklerimin en çetini idi:
(Taife gidip) kendimi Abdi Yal illere arz
ve bana yardımcı olmalarını niyaz ettiğim zaman, isteğimi kabul etmemiş,
reddetmişlerdi.
Ben de, üzgün bir halde Mekke'ye yönelip,
yüzümün doğrusuna gittim durdum.
Ancak Kamu's-Seâlib'de[165]
kendime gelebildim.
Başımı kaldırıp baktığım zaman, bir
bulutun beni gölgelemekte olduğunu gördüm.
Tekrar baktığımda, bir de ne göreyim?
Bulutun içinde Cebrail var! Hemen bana
seslendi:
'Şüphe yok ki, Allah, kavminin sana
söylediklerini ve sana verdikleri red cevaplarını işitti de, onlar hakkında
dilediğini kendisine emredesin diye sana Dağlar Meleğini gönderdi! dedi.
Dağlar Meleği bana seslendi ve selam
verdi. Sonra da:
'Yâ Muhammedi Şüphe yok ki, Allah,
kavminin sana söylediklerini işitti.
Ben Dağlar Meleğiyim!
Rabbin, dilediğini bana emredesin diye
beni sana gönderdi.
Şimdi, ne dilersen, dile!
Eğer onların üzerlerine iki ahşabı (dağı)
kapamamı dilersen dile! (Hemen kap ayı ve reyi m!) dedi.
Ben:
'Hayır! Ben onların helak olmalarını
istemem.
Bilakis, Allah'ın, onların sulblerinden,
yalnız Allah'a ibadet edecek, O'na hiçbir şeyi şerik koşmayacak kimseler
çıkarmasını dilerim1 dedim" buyurmuştur. [166]
Peygamberimiz (a.s.) Taif'ten Mekke'ye
dönerken, Nahle'de[167]
geceleyin kalıp namaz kıldığı sırada, Nasibîn[168]
cinlerinden yedisi oradan geçiyorlardı. Durdular, Peygamberimiz (a.s.)ın
okuduğu Kur'ân'ı dinlediler.[169]
Peygamberimiz (a.s.) namazını bitirince,
cinler iman, ve dinlediklerini kabul ettiler.
Kavimlerinin yanına, inzar edici, uyarıcı
olarak döndüler.[170]
Bu hadise, Kur'ân-ı Kerîm'de de
açıklanmıştır.[171]
Peygamberimiz (a.s.); Nahle'de günlerce
kaldıktan sonra,[172]
Mekke'ye girmek istey-ince,[173]
Zeyd b. Harise:
"Kureyş müşrikleri seni tedirgin
edip Mekke'den çıkardıkları halde, şimdi onların yanına nasıl girebileceksin?"
dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ey Zeyd! Hiç şüphesiz, Allah, senin
göremediğin yerden bir kapı, bir çıkış
yolu açacaktır! Şüphe yok ki, Allah, dininin ve peygamberinin yardı
maşıdır!" buyurdu.[174]
Peygamberimiz (a.s.), Hira dağına varıp
ulaştığı zaman, Huzâa'lardan[175] veya
Mekkelilerden, rastladığı bir adama,[176]
Uraykıt'a: [177]
"Ben, seni, tarafımdan birşeyi
tebliğ etmek üzere göndersem, gider misin?" diye sordu.
Uraykıt:
"Evet! Giderim" deyince,
Peygamberimiz (a.s.):
"Sen, Ahnes b. Şerîk'e git!
Kendisine:[178]
'Muhammed 'Rabbimin bana verdiği
peygamberlik görevini tebliğ edip yerine getirinceye kadar, sen beni himayene
alırmısın?"[179]
diyor de!" buyurdu.
Elçi gitti. Bunu ona söyledi.[180]
Ahnes:
"Halîf, Sarîh'ı[181]
himayeye alamaz!" dedi. [182]
Elçi, Ahnes'in bu sözünü gelip Peygamber (a.s.)
a haber verdi.
Peygamberimiz (a.s.), elçiye:
"Sen, bir kez daha Mekke'ye gidip
elçilik yapar mısın?" diye sordu.
Elçi:
"Evet! Yaparım" dedi.[183]
Peygamberimiz (a.s.):
"Süheyl b. Amr'a git! Kendisine:
'Muhammed 'Rabbimin bana verdiği
peygamberlik görevlerini tebliğ edip yerine getirinceye kadar, sen beni
himayene alır mısın?1 diyor1 de!" buyurdu.
Elçi Süheyl b. Amr'a gitti ve bunu ona
söyledi.[184]
Süheyl b. Amr:
"Âmir b. Lüeyy oğulları, Ka'b
oğullarını himayelerine alamazlar!" dedi.[185]
Elçi dönüp bunu da Peygamberimiz (a.s.)
haber verdi .[186]
Peygamberimiz (a.s.), elçiye:
"Sen Mekke'ye bir daha döner
misin?" diye sordu.
Elçi:
"Evet! Dönerim" dedi.[187]
Peygamberimiz (a.s.):
"Sen Mut'im b. Adiyy'e de git ve
kendisine:
'Muhammed 'Rabbimin bana verdiği
peygamberlik görevlerini tebliğ edip yerine getirinceye kadar, sen beni
himayene alır mısın?' diyor' de!" buyurdu.[188]
Elçi, Mutim b. Adiyy'e gitti ve bunu
kendisine söyledi.[189]
Mut'im b. Adiyy:
"Olur![190]
Kendisine söyle! Gelsin, himayeme girsin!" dedi.
Elçi dönüp bunu da Peygamberimiz (a.s.)a
haber verdi.[191] Peygamberimiz (a.s.)
gelip o gece Mut'im'in evinde yattı .[192]
Mut'im b. Adiyy, sabaha çıkınca,[193]
oğullarını*[194]
kardeşinin oğullarımı[195] ve
kavminil[196] yanına çağırdı.[197]
Onlara:
"Silahlarınızı kuşanınız ve
Beytullahın Rükünleri yanında bulununuz!" dedi.[198]
Öyle yaptılar.[199]
Hepsi, kılıçlarını sıyırmış olarak,
Mescid-i Haram'a girdiler.[200]
Ebu Cehil, onları görünce, Mut'im b.
Adiyy'e:
"Himayeci misin? Yoksa tâbi
misin?" diye sordu.
Mut'im b. Adiyy: "Evet!
Himayeciyim" dedi.
Ebu Cehil: "Senin himayene aldığını,
biz de himayemize aldık!" dedi.[201] O
sırada, Peygamberimiz (a.s.) da,[202]
yanında Zeyd b. Harise bulunduğu halde.[203]
Mescid-i Harama girmişti.[204]
Mut'im b. Adiyy, kavminin üzerinde
doğrulup:
"Ey Kureyş cemaatı! Ben Muhammed'i
himayeme aldım!
Ona sizlerden hiçbiri dokunmasın!"
diyerek seslendi.[205]
Peygamberimiz (a.s.) Kabe'yi tavaf
ettikten,[206] Hacerü'l-Esved'i
istilamdan sonra, iki rekat namaz kılıp evine dönünceye kadar, Mut'im b. Adiyy
ile oğulları, Peygamberimiz (a.s.) m çevresinde dönüp dolaşmaktan geri durmadılar.[207]
Peygamberimiz (a.s.) yıllarca sonra bile
Mut'im b. Adiyy'in bu iyiliğini unutmamış, Bediide esir düşen müşrikler
hakkında, Mut'im b. Adiyy'in oğlu Cübeyr'e:
"Mut'im b. Adiyy sağ olsaydı, şu
kokmuşlar hakkında bana söyleseydi, onları onun hatırı için (kurtulmalık
akçesi alınmaksızın) bağışlar, serbest bırakırdım!" buyurmuştur.[208]
Tufeyl b. Amru'd-Devsî;[209]
şerefli, akıllı, şair.[210]
konuklan çok bulunur hanedan bir zâttı. Kendisinin, Kureyşîlerden, müttefikleri
de vardı .[211]
Peygamberimiz (a.s.); kavminden kendisine
her kötülüğün yapılıp durduğunu görüyor, yine de, onları öğütlemekten, içinde
bulundukları dalâletten kurtuluşa davet etmekten geri durmuyordu.
Yüce Allah Peygamberimiz (a.s.)ı Kureyş
müşriklerinden koruduğu zaman; onlar, Araplardan,[212] hac
veya umre ya da başka bir maksatla[213]
Mekke'ye, yanlarına gelenleri,[214]
Peygamberimiz (a.s.)a delilik, sihir, kehânet., gibi birtakım iftiralarda
bulunmak suretiyle Peygamberimiz (a.s.)dan sakındırmaya çalıştılar.[215]
Tufeyl b. Amr Mekke'ye gelince de,
Kureyşlilerin ileri gelenlerinden birtakım kimseler onun yanına vardılar.[216]
Ona:
"Ey Tufeyl! Sen şair, kavminin
içinde seyyid, sözü dinlenir bir adamsın.[217]
Ey Tufeyl! Sen bizim memleketimize geldin
ama, aramızda çıkan şu adamın işi bizi sıkıntıya soktu. Topluluğumuzu ve
işimizi darmadağın etti.
Kendisinin sözü, sihir gibi, tesir ediyor
İnsanın babasıyla arasını açıyor. İnsanın kardeşiyle arasını açıyor. İnsanın
karısıyla arasını açıyor. Bizim başımıza gelen bu halin, senin ile kavminin başına
da gelmesinden korkarız![218] Sen
sakın onunla hiç konuşma ve kendisinden de hiçbir şey dinleme!" dedil-er.[219]
Tufeyl b. Amr der ki:
"Vallahi, onlar bunu bana o kadar
çok söylediler ki, kendi kendime, ondan birşey dinlememeye ve kendisiyle hiç
konuşmamaya karar verdim.
Hatta, Mescid-i Haram'a vardığım zaman,
onun söylediklerinden birşey erişmesin diye, kulaklarıma pamuk tıkıyor ve onu
dinlemek istemiyordum!
Allah beni onun sözlerinden bazısını
işitmeye elverişli kılmış olmalı ki, çok güzel bir kelam olarak işittim. Kendi
kendime:
'Hay bana, anam ağlasın!
Vallahi, ben akıllı, şair bir adamım.
Bana, sözün güzel olanı da, çirkin olanı
da gizli değildir.
Şu adamın söylediğini dinlememe, benim
için ne sakınca var?
Onun bana getirdiği şey güzel ise, onu
kabul ederim. Çirkin ise, onu bırakırım' dedim.
Orada bekledim.
Nihayet, Resûlullah (a.s.) oradan
ayrıldı.
Ben de, evine girinceye kadar, arkasından
gittim.
Kendisi eve girince, arkasından ben de
içeri girdim, ve:
'Yâ Muhammedi Kavmin bana senin hakkında
şöyle şöyle söylediler.
Vallahi, senin işinden beni o kadar
korkuttular ki, sözünü işitmeyeyim diye, kulaklarıma pamuk bile tıkadım!
Sonra, Allah beni senin gözünü işitmeye
elverişli kılmış olmalı ki, onu çok güzel bir kelam olarak işittim.
Sen şu işini bana bir arzet bakayım!1
dedim.
Resûlullah (a.s.) bana İslâmiyeti arzetti, Kur'ân okudu.
Vallahi, ben hiçbir zaman, ondan
(Kur'ân'dan) daha güzel bir söz, ondan (İslâm'dan) da daha güzel bir iş
işitmemişimdir!
Hemen Müslüman oldum. Cenab-ı Hak'tan
başka hiçbir ilah bulunmadığına şehadet getirdim. Resûlullah (a.s.)a:
'Ey Allah'ın Peygamberi! Ben kavminin
içinde sözü dinlenir bir kimseyim. Onların yanına dönecek ve kendilerini
İslâmiyete davet edeceğim.
Allah'a dua et de, davetimde bana
yardımcı olacak bir âyet, bir keramet yaratsın!' dedim.
Resûlullah (a.s.):
'Ey Allah! Ona bir âyet, bir keramet
ihsan et!' diyerek dua etti.
Kavmimin yanına dönerken, karanlık bir
gecede, kavmimin oturduğu su başına bakan yokuşta bulunduğum sırada, iki
gözümün arasında kandil gibi bir nur peyda oldu!
'Allah'ım! Bunu yüzümden, başka yere
değiştir!
Çünkü ben, dinlerinden ayrıldığım için,
kabilem halkının onu bende ilahî bir ezanın eseri imiş gibi sanmalarından
korkuyorum' dedim.
Bunun üzerine, nur, yüzümden ayrılıp
değneğimin başına geçti!
Kabilemin kondukları su başına, yokuştan
inmeye başladığım sırada idi ki, orada bulunanlar, değneğimin başındaki, asılı
kandili andıran bu nura bakışıyorlardı.
Yanlarına vardım ve içlerinde sabahladım.
Yurduma indiğim zaman, babam yanıma
geldi. Kendisi çok yaşlı bir ihtiyardı. Ona:
'Babacığım! Sen benden uzak dur! Artık
ben senden değilim. Sen de benden değilsin' dedim.
Babam:
'Oğulcağızım! Ben senden niçin uzak
durayım?' diye sordu.
Ona:
'Ben Müslüman oldum ve Muhammed (a.s.)ın
dinine uydum' dedim.
Babam:
'Ey oğulcağızım! Senin dinin, benim de
dinimdir1 dedi. Ona:
'Öyle ise, git! Hemen guslet ve elbiseni
de temizle! Sonra da, benim yanıma gel! Bana öğretilen şeyi, ben de sana
öğreteyim' dedim.
Babam gidip gusletti ve elbisesini
temizledi.
Gelince, kendisine İslâmiyeti arz ve
teklif ettim. Hemen Müslüman oldu.
Bundan sonra, yanıma zevcem geldi.
Ona da:
'Sen benden uzak dur! Artık ben senden
değilim. Sen de benden değilsin' dedim.
Zevcem:
'Babam, anam sana feda olsun! Ben niçin
senden uzak durayım?!' dedi. Ona:
'İslâmiyet, benimle senin aranı ayırdı.
Ben Müslüman oldum. Muhammed (a.s.)ın dinine tâbi oldum' dedim.
O da:
'Senin dinin, benim de dinimdir' dedi.
Kendisine:
'Öyle ise, git! Züşşerâ putundan
temizlen!' dedim. Zevcem:
'Babam, anam sana feda olsun! Züşşerâ putundan
çocuklara bir zarar geleceğinden korkuyorum' dedi. Kendisine:
'Hiç korkma! Ben ondan hiçbir şey
gelmeyeceğine kefilim' dedim.
Bunun üzerine, zevcem gidip guslettikten
sonra yanıma geldi.
Kendisine İslâmiyeti arz ve teklif ettim,
hemen Müslüman oldu.
Bundan sonra, Devs kabilesini İslâmiyete
davet ettim.
Onlar, davetime icabette, ağırdan
aldılar.
Bunun üzerine, Mekke'ye, Resûlullah (a.s.)ın
yanına varıp:
'Ey Allah'ın Peygamberi! Devs kabilesi
bana galebe çaldılar,[220]
İslâmiyetten kaçındılar, asi oldu-lar.[221]
Onlar aleyhinde Allah'a dua et!' dedim.
Resûlullah (a.s.):
'Ey Allah! Devs'e hidayet et!' diyerek
dua etti. Bana da:
'Kavminin yanına dön, git! Onları
İslâmiyete davete devam et ve kendilerine yumuşak davran!' buyurdu.[222]
Kavmimin yanına döndüm.
Resûlullah (a.s.) Medine'ye hicret
edinceye kadar, Devs toprağından ayrılmaksızın, onları İslâmiyete davet edip
durdum."[223]
Peygamberimiz (a.s.), bir gün, Mescid-i
Haram'a girmişti. O sırada, Kureyş müşrikleri Kabe'nin yanında bulunuyorlardı.
Peygamberimiz (a.s.)ın Mescid-i Haram'a
geldiğini gören Ebu Cehil, Abdi Menaf oğullarına:
"Ey Abdi Menaf oğulları! İşte, bu
sizin peygamberinizdir" diyerek alay etmek isteyince, Utbe b. Rebia:
"Bizden bir peygamber veya bir
hükümdar olmasını, sen ne diye beğenmiyor, çirkin görüyorsun?!" dedi.
Bu konuşmalarya Peygamberimiz (a.s.)a
haber verildi, ya da Peygamberimiz (a.s.) konuşmaları duyup yanlarına vardı ve:
"Ey Utbe b. Rebia! Vallahi, senin
gayretin ne Allah, ne de Allah'ın Resûlü içindir; ancak burun onurun içindir!
Sen de, ey Ebu Cehil Amrb. Hişam!
Vallahi, çok geçmeden başına öyle bir felâket gelecek ki, sen pek az gülecek,
pek çok ağlayacaksın.
Sizler de, ey Kureyş ileri gelenleri!
Vallahi, çok geçmeden, hoşlanmadığınız şeye (İslâmiyete)-istemediğiniz
halde-gireceksiniz!" buyurdu.[224]
Yine, bir gün de, Ebu Cehil ile Ebu
Süfyan oturup konuşuyorlar, Peygamberimiz (a.s.) da onların yanlarından
geçiyordu.
Ebu Cehil, Ebu Süfyan'a:
"Ey Abduşşems oğulları! İşte, sizin
peygamberiniz!" diyerek alay etmek isteyince, Ebu Süfyan kızdı ve:
"Bizden bir peygamber olmasına sen
ne diye şaşıyorsun?! Bizim içimizde bir peygamber bulunur da karşımızdakinde
bulunmazsa; bu, onun bizden daha az ve daha zelil olduğunu ifade eder!" dedi.
Bunun üzerine, Ebu Cehil:
"Yaşlılar dururken, onların
arasından bir gencin peygamber olmasına şaşarım!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.), onların bu
konuşmalarını işitince, yanlarına vardı ve:
"Sen ey Ebu Süfyan! Allah ve O'nun
Resûlü için değil, fakat soy yakınlığı gayretinden dolayı kızdın!
EyHakem'in babası! Sen de pek az gülecek,
pek çok ağlayacaksın!" buyurdu.[225]
Peygamberimiz (a.s.) bir gün Kâbe
Mescidinden çıkarken, Mescidin Benî Sehm kapısı yanında, Kureyş müşriklerinden
Âs b.Vâil ile karşılaştılar ve ayakta biraz konuştular. O sırada, Kureyş
müşriklerinin ulularından bazıları, Mescidde topluca oturmakta idiler.
Yanlarına varınca, Âs b. Vâil'e:
"Kiminle durup konuşuyordun?"
diye sordular.
Âs b.Vâil:
"Şu Ebterle konuşuyordum.[226]
Onun oğulları ölüp gitti, nesli kesildi![227]
Erkek çocuğu yaşamı yor. [228]
Artık onun kendisinin adı sanı anılmaz
olur.[229]
Ondan sonra, siz de rahata erersiniz.[230]
Bırakın onu![231]
Artık o bir ebter kişidir" dedi .[232]
Peygamberimiz (a.s.)ın İslâm devrinde Hz. Hatice'den doğan ve
Abdullah ismi verilen ikinci erkek çocuğu[233] da,
dört yaşında bulunduğu sırada[234]
vefat etmişti.[235]
Araplar; oğulları ve kızları
bulunanlardan, oğulları ölüp kızları kalanlara "Ebter" adını
takarlardı .[236]
Yüce Allah, indirdiği Kevser sûresinde
şöyle buyurdu:
"Şüphe yok ki, Biz sana Kevser'i
verdik!
Sen de, Rabbin için namaz kıl ve kurban
kes!
Sana buğzeden, kin besleyen (yok mu?)
İşte asıl güdük (nesil ve zürriyeti kesik, her hayırdan uzak, adı sanı hayırla
anılmayacak) olan, şüphesiz ki odur![237]
Kevser; Cennette bir nehrin adı olduğu
gibi, Kur'ân, peygamberlik ve pek çok hayır., diye de tefsir edilmiştir.[238]
Peygamberimiz (a.s.) Taiften Mekke'ye
geldikten sonra Kureyş müşrikleri ona karşı büsbütün sert ve katı davranmaya
başlayınca,[239] Yüce Allah Peygamberimiz
(a.s.)a Arap kabilelerine başvurmasını emretti.[240]
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.) her
yıl hac mevsiminde[241]
Ukâz, Mecenne ve Zülmecaz panayırlarına giderdi.[242]
Arapların, Cahiliye devrinde, Mekke
çevresinde kurulan ve:
Ukâz,
Mecenne,
Zülmecaz,
diye anılan üç büyük panayırı vardı.[243]
Bunlardan Ukâz panayırı, Arap panayırlarının en büyüğü idi.[244] Her
yi I Kureyş kabileleri,[245]
Hevazinler,
Gatafanlar,
Eşlemler,
Benî Harisler,
Adaller,
Dişler (Kareler),
Mustalıklar.. hep oraya konariar,[246] her
yerin eşrafı orada hazır bulunur,[247]
Kabileler şairlerini orada bulundururlar,
karşılıklı şiirler okutturur, övünür, dağılırlardı .[248]
Ukâz; Necd'in yukarısında, Arafat yakı
nında.[249] Taife bir, Mekke'ye iki
gecelik bir mesafede idi.[250]
Ukâz panayırı Zilkade hilali doğunca
kurulur, yirmi gün devam ederdi.[251]
Mecenne panayırı; Merruz-Zahran
nahiyesinde, Esfardağı yakınında, Mekke'nin aşağı tarafında olup, Mekke'ye
birberid (oniki mil) uzaklıkta idi.[252]
Mecenne panayırı on gün kurulur, Zilhicce
hilali görününceye kadar devam ederdi. Oradan ayrılarak Zülmecaz panayırına
gidilirdi.[253]
Zülmecaz; Ukâz'ın yakınında,[254]
Arafat'ın arkasında olup,[255]
Arafat'a uzaklığı bir fersah (oniki bin adım) idi.[256]
Zülmecaz panayın[257] Zilhicce'nin
birinci gününden, Ten/iye (Zilhicce'nin sekizinci) gününe kadar,[258]
sekiz gün kurulur; sonra, oradan kalkılıp hac için Minaya doğru gidilir.[259] o
gün Mina'da bulunulurdu.[260]
Peygamberimiz (a.s.), bu panayırlarda
toplanmış bulunan:
1- BenîÂmir b. Sa'saa,
2- Muharib b. Hasafa,
3- Fezâra,
4- Gassan,
5- Mürre,
6- Hanife,
7- Süleym,
8- S.Abs,
9- Benî Nasr,
10- BenîBekkâ',
11- Kinde,
12- Kelb,
13- Hariseb.Ka'b,
14- Uzre,
15- Hudârime...[261]
gibi Arap kabilelerinin konak yerlerine
kadar vanp,[262] onlara kendisini arz ve
takdim eder;[263] onları Allah'a,[264]
Allah'ın birliğini ikrara,[265]
yalnız O'na ibadet etmeye,[266]
İslâmiyete[267] davet eder; kendisinin
onlara Allah tarafından peygamber olarak gönderildiğini haber verir;[268]
kendisini tasdik etmelerini;[269]
Rabbinin elçilik vazifelerini açıklayıncaya ve yerine getirinceye kadar[270]
kendisine yardım etmelerini;[271]
kendisini barındırmalarını[272] ve
korumalarını onlardan isterdi.[273]
Dilediğini yerine getirdikleri takdirde
kendilerine Cennet verileceğini bildirerek:[274]
"Kureyş müşrikleri beni Rabbimin
Kelamını tebliğden men ettiler! Beni alıp kavimlerinin yanına götürecek adam
yok mu?" diye sorarlardı.[275]
Fakat, ne yazık ki, onlardan ne davetini
kabul edecek,[276] ne kendisini
barındıracak,[277] ne de kendisine yardım
edecek bir kimse çıkmaz;[278]
aksine, kimisi Peygamberimiz (a.s.)a suratını asar, kaba ve kat davranır;[279]
kimisi "Onu kendi kavmi daha iyi bilir,"[280]
kimisi de, "İçinde bulunduğun cemaatin, kavmin seni daha iyi bilir! Onlar
sana ne diye tâbi olmuyor?!" der, Peygamberimiz (a.s.)la tartışmaya
kalkardı.
Peygamberimiz (a.s.) da, onlara gereken
cevaplan verir ve kendilerini Allah'a imana davet etmeye devam eder, bir yandan
da:
"Ey Allah! Sen dilemesen, herhalde,
böyle olmazlardı!" diyerek şikâyetlenirdi.[281]
Onlardan kimisi de:
"Bakınız hele! Kavmini bozup
dağıtmış olan bir adam bizi ıslah edecek, düzeltecekmiş ha?!" diyerek laf
atardı.[282]
Yemen'den veya Mudarlardan, panayırlara
gelmek üzere yola çıkacak olan bir kimseye, kavmi veya akrabası gelip:
"Sakın ha! Kureyşîlerin genci seni
dininden döndürmesin!" diye uyarıda bulunurlardı.[283]
Hz. Ali derki:
"Yüce Allah Arap kabilelerine
kendisini arzetmesini Peygamberi (a.s.)a emrettiği zaman, Resûlullah (a.s.)
Minaya gitti.
Ben ve Ebu Bekir de kendisinin yanında
bulunuyorduk.[284]
Dönüp dol aşa dolaşa bir meclise vardık
ki, o mecliste sükûnet ve ağırbaşlılık vardı.
Bakılınca, yaşlılarında usluluk, şekil ve
şemaillerinde güzellik göze çarpıyordu.
Ebu Bekir onların yanlarına varıp selam
verdi[285] ve onlara:
'Siz hangi kavimdensiniz?' diye sordu.
'Biz,' dediler, 'Şeyban b. Salebe
oğullarıyız.'[286]
Ebu Bekir, Resûlûllah (a.s.)a dönüp:
'Babam, anam sana feda olsun!1
dedi ve kavimleri içinde bulunan Mefrûk b. Amr, Hâni' b. Kabîsa, Müsenna b.
Harise, Numan b. Şerik hakkında da:
'Bunlar Şeyban b. Salebe oğullarının
izzet ve şeref sahibi kişileridir' dedi.[287]
Bunlardan, Ebu Bekir'e en yakını da,
Mefrûk b. Amr idi.
Mefrûk; yakışıklılığı, dilinin düzgünlüğü
ve iki yandan göğsüne dökülen örgülü saçlarıyla, diğerlerine karşı üstünlük
arzediyordu.[288]
Ebu Bekir, ona:
'Sizde askerî hazırlık sayısı nasıldır ve
kaçtır?' diye sordu.
Mefrûk:
'Biz binden fazlayız! Bin ise, azlığından
dolayı yenilebilecek bir sayı değildir dedi.
Ebu Bekir
'Size sığınanları koruma geleneği
nasıldır?1 diye sordu.
Mefrûk:
'Korumaya, olanca gücümüzü sarfetmemiz
gerekir. Her kavim için, bir nasip ve saadet vardır' dedi.
Ebu Bekir
'Düşmanlarınızla aranızda savaş
nasıldır?' diye sordu.
Mefrûk:
'Biz, düşmanla karşılaştığımızda, kızgın
olmadıkça, çok sert ve sağlamız. Kızgın iken, düşmanla karşılaşmadıkça da, çok
sert ve sağlamız.
Biz atlan evlatlara, silahları da sütlü
sağmal develere üstün tutarız.
Yardımı da Allah'tan bekleriz!
Allah bazan bize, bazan da karşımızdakine
yardım eder.
Herhalde sen Kureyşli kardeşsin?' dedi.
Ebu Bekir
'Eğer size bir zâtın Resûlullah olarak
kendisini halka arz ve takdim ettiği haberi erişmişse, işte o, şu zâttır!'
diyerek Resûlullahı gösterdi.
Mefrûk:
'Bize bu hususta bazı haberler erişmişti'
dedikten sonra, Resûlullah (a.s.)a dönüp:
'Ey Kureyşî kardeş! Sen insanları nelere
davet ediyorsun?' diye sorunca, Resûlullah (a.s.) gelip yanlarına
oturdu.
Ebu Bekir de, ayağa kalkarak, Resûlullah (a.s.)ı
elbisesiyle gölgeledi.
Resûlullah (a.s.), Mefrûk'a:
'Ben sizi Allah'tan başka hiçbir ilah
olmadığına, Allah'ın şeriksiz bir olduğuna, benim de Allah'ın Resûlü
bulunduğuma şehadet etmeye;
Yüce Allah tarafından bana emrolunan
şeyleri yerine getirinceye kadar beni barındırmaya, korumaya;
Bana yardımcı olmaya., davet ediyorum.
Çünkü, Kureyşliler Allah'ın emrine karşı
koymuş, Allah'ın Resûlünü yalanlamış, bâtılı tutup haktan yüz çevirmiş bulunuyorlar.
Allah ki, herşeyden müstağnî, her türlü
övülmeye lâyık olandır!' buyurdu.
Mefrûk:
'Ey Kuneyşî kardeş! Sen daha nelere davet
ediyorsun?' diye sordu.
Resûlullah (a.s.), En'am sûresinin:
'De ki: 'Gelin! Üzerinize Rabbinizin
neleri haram kıldığını ben okuyayım:
O'na hiçbir şeyi şerik koşmayın!
Babanıza, ananıza iyilikten ayrılmayın!
Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı
öldürmeyin!
Sizin de, onların da rızkını, Biz
vereceğiz.
Kötülüklerin açığına da, gizlisine de
yaklaşmayın!
(Meşru) bir hak terettüp etmedikçe,
Allah'ın haram kıldığı cana kıymayın!
İşte, Allah size, aklınızı başınıza
alasınız diye, bunları emretti.
Yetimin malına, rüşdüne erişinceye kadar,
o en güzel olandan başka bir suretle yaklaşmayın!
Ölçüyü, tartıyı tam ve doğru tartın!
Biz, bir kimseye, gücünün yettiğinden
başkasını teklif etmeyiz.
Söz söylediğiniz zaman (leh ve aleyhinde
söyleyeceğiniz kimse) hısım bile olsa, adaleti gözetin!
Allah'ın ahdini (verdiğiniz sözü) yerine
getirin!
İşte, Allah size, iyice düşünesiniz diye,
bunları emretti.
Şüphe yok ki, (emrettiğim) bu (yol),
benim dosdoğru yol umdur.
O halde, ona uyun!
Başka (aykırı) yollara tâbi olup
gitmeyin!
(Aykırı yollar) sizi O'nun (Allah'ın)
yolundan ayırır.
İşte, Allah size bunları emretti ki,
(kötülüklerden) sakınasınız!" [mealindeki 151-153.] âyetlerini okudu.
Mefrûk:
'Ey Kureyşî kardeş! Sen daha nelere davet
ediyorsun?
Vallahi, bunlar yeryüzü halkının
kelamlarından değildir!
Eğer onların kelamlarından olsaydı, biz
onu çok iyi tanırdık' dedi.
Resûlullah (a.s.), Nahl sûresinin:
'Şüphesiz ki, Allah; adaleti, iyiliği,
akrabaya (muhtaç oldukları şeyleri) vermeyi emreder.
Taşkın kötülüklerden, münkerden (akıl ve
şeriatın kötülüğüne hükmettiği şeylerden), zulüm ve tecebbürden nehyeder.
Size (bu suretle) öğüt verir ki, iyice
dinleyip ve anlayıp tutasınız!' [mealindeki 90.] âyetini okuyunca da, Mefrûk:
'Vallahi, ey Kureyşî kardeş! Sen beni
ahlâkın en üstünlerine ve amellerin en güzellerine davet ettin!
Seni yalanlayan kavim sana iftira etmiş
ve karşı koymuştur!' dedi.
Hâni' b. Kabîsa'nın da kendisinin sözüne
ve görüşüne katılmasını istercesine:
'Buhârîi' b. Kabîsa, bizim büyüğümüz ve
din işleri başkanımızdır1 dedi.
Bunun üzerine, Hâni' b. Kabîsa,
Resûlullah (a.s.)a:
'Ey Kureyşî kardeş! Söylediklerini
dinlemiş ve sözünü doğrulamış bulunuyorum.
Benim görüşüme göre; bizi davet ettiğin
şeyin sonucunu iyice düşünmeden bizim için başı ve sonu olmayan bir mecliste
dinimizi terkedip senin dinine uymamız, görüşte kayma, sürçme, akılda hafiflik,
sonuçta kısa görüşlülük olur!
Görüş kayma ve sürçmesi ise, ancak acele
ile birlikte bulunur.
Bununla beraber, arkamızda bulunan
kavmimizin gıyabında herhangi bir akit yapmayı da uygun bulmuyoruz.
Fakat, şimdi sen de dön git! Biz de dönüp
gidelim.
Biz de iyice düşünelim, sen de iyice
düşün!1 dedi.
Mefrûk, Müsenna b. Hârise'nin de kendi
görüşüne katılmasını istercesine:
'Bu, Müsenna'dır! Bizim büyüğümüz ve
savaş işleri başkanımızdır1 dedi.
Bunun üzerine, Müsenna, Resûlullah (a.s.)a:
'Ey Kureyşî kardeş! Ben de,
söylediklerini dinlemiş ve güzel bulmuşumdur.
Söylediğin şeyler
hoşuma gitmiştir.
Sana tarafımdan verilecek cevap, Hâni1
b. Kabîsa'nın verdiği cevaptır.
Biz iki bulanık su arasında konaklamış
bulunuyoruz ki, onlardan biri Yemame, diğeri de Semâve'dir' dedi.
Resûlullah (a.s.):
'Bu iki su, nelerdir?' diye sordu.
Müsenna:
'Onlardan birisi, karadan Irak'ın
kasabalarına kadar bakan yüksek Arap toprakları, diğeri de Farşların ırmak
ağızları ve Kisra'nın ırmaklarıdır.
Kisra; herhangi bir hadise
çıkarmayacağımıza, bir hadise çıkarıcıyı barındırmayacağımıza dair bizden ahd
almıştır ve orada ancak bu şartla konaklamış bulunuyoruz.
Senin bizi kabule davet ettiğin şu iş
ise, hükümdarların hoşuna gitmeyebilir.
Arap beldeleri yakınında işlenen suçtan
sahibi bağışlanabilir ve özrü kabul edilebilir, ama Fars beldeleri yakınında işlenen
suçta sahibi bağışlanmaz ve özrü kabul edilmez.
Eğer sen Arap beldelerine yakın olan
yerde Araplara karşı sana yardım etmemizi istiyorsan, bunu üzerimize alabiliriz
dedi.
Bunun üzerine, Resûlullah (a.s.):
'Siz fena bir cevap vermediniz. Doğruyu
açıkça dile getirdiniz.
Şüphe yok ki, her tarafından emin olmayan
kimseler, Allah'ın dinine yardım etmeye kalkamazlar!' buyurdu.
Ayağa kalktı. Ebu Bekir'in elinden tutup,
onların yanlarından ayrıldı."[289]
Rebia b. Abbâdü'd-Dilî der ki:
"Peygamber (a.s.)ı Zülmecaz
panayırında görmüştüm.[290] 'Ey
insanlar! 'Lâ ilahe illallah = Al I ah 'ta n başka ilah yok!' deyiniz de,
kurtulunuz!' buyuruyor;[291]
kendisi hangi caddeye girse halk da oraya gidiyor,[292]
onun başına toplanıyor.[293]
birbiri üzerine yığılıyorlardı. Orada, ne bir kimsenin birşey söylediğini, ne
de onun sustuğunu gördüm.[294] O,
hep:
'Ey insanlar! 'Lâ ilahe
illallah=Allah'tan başka ilah yok! deyiniz de, kurtulunuz!' buyurup duruyordu.[295]
Akik (şaşı) gözlü,[296]
güzel,[297] yumru[298]
yüzlü, iki bölük halinde örgülü saçlı bir adam da, o nereye giderse arkasından
gidiyor:[299]
'Ey insanlar![300] Bu,
sizi aldatıp da, dininizden, baba ve atalarınızın dininden vazgeçirmesin![301] Bu,
dinden çıkmış bir yalancıdır!' diyordu.[302]
'Kimdir bu zât?' diye sordum.
'Muhammed b. Abdullah'tır. Kendisi,
peygamber olduğunu söylüyor' dediler.
'Ya onun arkasında giden, onu yalanlayan,
şu akik (şaşı) gözlü adam da kimdir?' diye sordum.
'O da, onun amcası Ebu Leheb'dir!'
dediler."[303]
Rebia b. Abbâd, diğer rivayetinde de,
şöyle der:
"Ben, yeni yetişmiş bir genç iken,
babamla birlikte Mina'da bulunuyordum.
Resûlullah (a.s.) da, Arap kabilelerinin
konak yerlerinde durup:
'Ey filan oğulları! Allah'tan başka,
tapmış olduğunuz şu putları atarak, Allah'a hiçbir şeyi şerik koş-maksızın
ibadet etmenizi; bana inanmanızı; beni doğrulamanızı; Allah tarafından
gönderilmiş olduğum vazifeyi açıklayıp yerine getirinceye kadar beni korumanızı
size emreden Allah'ın Resûlüyüm ben' buyuruyor; arkasında da, akik, şaşı
gözlü, güzel yüzlü, iki bölük halinde örgülü saçlı,
üzerinde Aden işi elbise bulunan bir adam da, Resûlullah (a.s.) sözlerini
bitirince:
'Ey filan oğulları! Bu, sizi, ancak Lât
ve Uzzâ ile müttefikleriniz Malik b. Ukayş oğullarının cinlerini boynunuzdan
soyup atmaya ve kendisinin getirdiği bid'atve dalâletlere sarılmaya davet
ediyor! Sakın hâ! Siz ona itaat etmeyin ve onu dinlemeyin!' diyordu.
'Babacığım! Şu zâtı takip eden kimdir?'
diye sordum.
Babam: 'Bu. onun amcası Ebu Leheb
Abduluzzâ b. Abdulmuttalib'dir' dedi."[304]
Tank b. Abdullahi'l-Muharibî de, bu
husustaki bir müşahedesini şöyle anlatır:
"Resûlullah (a.s.)ı Zülmecaz
panayırında görmüştüm:
Kendisinin üzerinde kırmızı bir cübbe
bulunuyor, en yüksek sesiyle:
'Ey insanlar! 'Lâ ilahe illallah=Allah'tan
başka hiçbir ilah yok!' deyiniz de, kurtulunuz!' buyurarak sesleniyordu.
Bir adam da, elindeki taşla, onu takip
ediyor ve:
'Ey insanlar! Sakın ona itaat etmeyiniz!
Çünkü, o yalancıdır!' diyerek bağırıyordu.
Attığı taşlarla, Resûlullah (a.s.)ın ayak
bileklerini kanatmıştı.
Oradakilere, Resûlullah (a.s.) hakkında:
'Kimdir bu zât?1 diye sordum.
'Bu, Abdulmuttalib oğullarından bir
gençtir!' dediler.
'Ya onun ardına düşen ve ona taş atan da
kimdir?' diye sordum.
'O da, onun amcası Ebu Leheb
Abduluzzâ'dır!' dediler."[305]
Peygamberimiz (a.s.), Zülmecaz
panayırında:
"Ey insanlar! 'Lâ ilahe illallah=Allah'tan
başka hiçbir ilah yok!1 deyiniz de, kurtulunuz!" buyurarak
seslendiği sırada bir adamın da Peygamberimiz (a.s.)ın üzerine toprak saçtığı,
ve bakılınca, onun Ebu Cehil olduğu görüldü ki, o da;
"Ey insanlar! Sakın, bu sizi dininiz
hakkında aldatmasın!
O, muhakkak, sizin Lât ve Uzzâ'ya tapmayı
bırakmanızı istiyordur" diyordu.[306]
Peygamberimiz (a.s.) her hakarete, her
işkenceye katlanarak, vazifesini yerine getirmeye çalışmaktan geri durmuyordu.
Müdriku'l-Ezdî der ki:
"Babamla birlikte hac yapıyordum. Mina'ya
gelip konaklayınca, bir toplulukla karşılaştım.
Babama:
'Bu cemaat ne için toplanmış?1
diye sordum.
Babam:
'Şu, kavminin dinini terketmiş olan kişi
için' dedi.[307]
Bakınca, Resûlullah (a.s.)ı gördüm:
'Ey insanlar! Lâ ilahe illallah=Allah'tan
başka hiçbir ilah yoktur!' deyiniz de, kurtulunuz!' buyuruyor-du.
İnsanlardan kimisi onun yüzüne tükürüyor;
Kimisi başına toprak saçıyor;
Kimisi de ona sövüp sayıyordu![308]
Gün yarılanıncaya kadar, bu hal devam
etti.
O sırada, göğsü açılmış bir kız, içinde su bulunan bir kapla geldi.[309]
Ağlıyordu.[310]
Resûlullah (a.s.), su kabını alıp sudan
içti.
Elini, yüzünü yıkadı. Başını kaldırıp:
'Kızcağızım![311]
Göğsünü başörtünle ört!
Baban hakkında, tuzağa düşürülüp
öldürülecek, zillete uğrayacak diye korkma!' buyurdu.[312]
'Kimdir bu kız?' diye sorduk.
'Kendisinin kızı, Zeyneb'dir!' dediler.[313]
Peygamberimiz (a.s.), Kinde'lerin[314]
Ukâz panayırındaki[315]
konak yerlerine gitti.
Onların seyyid ve ulu kişileri olan
Müleyh de, o sırada, onların içlerinde bulunuyordu.[316]
Peygamberimiz (a.s.), onlara:
"Sizler, hangi kavimdensiniz?"
diye sordu.
"Ben îAmr b. Muaviye'lerden"
dediler.[317]
Arap kabileleri içinde, Kinde'lerden daha
mülayimi yoktu.
Peygamberimiz (a.s.), onları yumuşak
bulunca, oturup kendileriyle konuştu.[318]
Kendisini onlara, Allah tarafından
gönderilen bir peygamber olarak arz ve takdim; kendilerini Allah'a imana davet
etti.[319]
"Sizi, bir olan, şeriki olmayan
Allah'a imana;
Kendinizi koruduğunuz şeylerden, beni de
korumaya davet ediyorum!
Muvaffak olursam, o zaman, siz bana
yardıma devam edip etmemekte serbestsiniz!" buyurdu.
Onların hemen hepsi:
"Bundan daha güzel söz olmaz! Amma,
biz atalarımızın tapageldiklerine tapmaya devam edeceğiz!" dediler.
Kinde'lerin en küçük yaşlısı:
"Ey kavmim! Şu zâtın davetini kabule
başkaları koşmadan önce, siz koşun! Vallahi, Kitab ehli olanlar (Yahudiler ve
Hıristiyanlar), 'Harem'den bir peygamber çıkacaktır! Onun çıkacağı zamanın
gölgesi de, düşmüştür!' diyorlar" dedi.
Kinde'lerin içinde, bir gözü kör bir adam
da bulunuyordu.
"Geri durun da, bir de ben
konuşayım:
Kavim ve kabilesi onu yurtlarından
çıkarmış iken, siz onu barındıracaksınız ki, bu, bütün Araplarla savaşmayı
üzerinize almak demektir!
Hayır! Hayır! Olamaz!" dedi.[320]
Peygamberimiz (a.s.)ın teklifini kabulden
kaçındılar.[321]
Peygamberimiz (a.s.), onların yanından da
üzgün olarak ayrıldı.
Kinde'ler, yurtlarına dönünce, durumu
kavimlerine haber verdiler.
Yahudilerden bir adam, onlara:
"Vallahi, siz nasibinizi elde
etmekte yanılmışsınız!
Eğer o zâta tâbi olmaya koşsaydınız,
Araplara üstün olurdunuz!
Biz, onun sıfatını Kitabımızda yazılı
bulmuşuzdur!" dedi ve sıfatlarını anlatmaya başladı.
O anlattıkça, Peygamberimiz (a.s.)ı
görmüş olanlar, onun anlattıklarını doğruladılar.
Bundan sonra, Yahudi:
"Biz, onun çıkacağı yerin Mekke, ve
hicret edeceği yerin Yesrib (Medine) olacağını da Kitabımızda yazılı
bulduk!" dedi.
Kinde'ler, gelecek hac mevsiminde
Peygamberimiz (a.s.)la buluşmaya, aralarında karar verdiler. Fakat, o yıl
seyyid ve ulu kişileri onları alıkoyduğu için, hiçbirisi, gidip Peygamberimiz (a.s.)la
buluşamadı.
Yahudi de, öldü. Ölürken, kendisinin
Peygamberimiz (a.s.)ı tasdik ve ona iman ettiği, ağzından işitildi.[322]
Yüce Allah, ondan razı olsun!
Peygamberimiz (a.s.); Kelb kabilesinin
konak yerlerine uğrayıp, orada, onlardan bir oymak olan Benî Abdullah'ların
yanına vardı. Kendisini onlara, Allah tarafından gönderilen peygamber olarak
arz ve takdim, kendilerini Yüce Allah'a imana davet etti:
"Ey Abdullah oğulları! Bakınız: Yüce
Allah, babanıza da pek güzel isim vermiş!" buyurdu.[323] Fakat,
Benî Abdullah'lar, Peygamberimiz (a.s.)ın yaptığı tekliflerden hiçbirini kabul
etmediler.[324]
İçlerinden bir şeyh ise:
"Şu olgun genç, ne güzel şeye davet
ediyor!
Ne yazık ki, kavmi onu uzaklaştırın iş
bulunuyor!
O keşke kavmi ile anlaşsaydı! Bütün
Araplar kendisine tâbi olurdu" demişti.[325]
Peygamberimiz (a.s.) Benî Hanife
kabilesinin konak yerlerine gitti. Kendisini onlara, Allah tarafından
gönderilen peygamber olarak arz ve takdim, kendilerini Yüce Allah'a imana davet
etti.
Ne yazık ki, Peygamberimiz (a.s.)ı,
Araplar içinde, Benî Hanife kabilesi kadar çirkin birred ile reddeden
olmamıştır.[326]
Peygamberimiz (a.s.), Benî Âmir b.
Sa'saa'ların,[327] Ukâz panayırındaki konak
yerlerine vardı. Onlara:
"Siz hangi kavimdensiniz?" diye
sordu.
"Benî Âmir b. Sa'saa'lardan"
dediler.
Peygamberimiz (a.s.):
"BenîÂmirlerin hangi
ailesindensiniz?" diye sordu.
"Benî Ka'b b. Rebia'lardan"
dediler.[328]
Peygamberimiz (a.s.), onlara kendisini
Allah tarafından gönderilen peygamber olarak arz ve takdim, kendilerini Yüce
Allah'a imana davet etti.[329]
"Sizde, mün'a [sığınan kimseleri koruma]
nasıldır?" diye sordu.
"Bizim tarafımıza ne laf atılabilir,
ne de habersiz ateşimizle ısınılabilir!" dediler.
Peygamberimiz (a.s.):
"O halde, ben Allah'ın Resûlüyüm!
Sizin yanınıza geldiğimde, Rabbimin elçilik vazifelerini halka ulaştırıncaya,
yerine getirinceye kadar beni korur musunuz? İçinizde hiçbir kimseyi
zorlamayacağım!" buyurdu.
"Sen, Kureyşlilerden
kimlerdensin?" diye sordular.
Peygamberimiz (a.s.):
"Abdulmuttalib oğullarından!"
buyurdu.
"Sen Abdi Menaf oğullarından
olduğuna göre, onlar neredeler? (Seni ne diye korumuyorlar?!)" dediler.
Peygamberimiz (a.s.):
"Onlar beni yalanlayan ve
tardedenlerin ilki oldular!" buyurdu.
Benî Ka'b b. Rebia'l ar:
"Biz, seni ne tard, ne de sana iman
ederiz! Şu kadar ki, Rabbinin elçiliğini insanlara ulaştırıncaya, yerine
getirinceye kadar seni koruruz!" dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.),
onların yanına indi. O sırada, Benî Ka'b b. Rebia halkı, pazarda alışverişle
uğraşıyorlardı.[330]
Onlardan bir adam ,[331]
Beyhara b. Firas[332]
çıkageldi:
"Kimdir şu yanınızda gördüğüm ve
tanıyamadığım kişi?" diye sordu.
"Muhammed b.
Abdullahi'l-Kureyşî'dir!" dediler,
Beyhara:
"Sizin onunla ne işiniz var?"
diye sordu.
"O bize kendisinin Resûlullah
olduğunu söylüyor ve Rabbinin elçilik vazifesini tebliğ edinceye kadar,
kendisini korumamızı bizden istiyor" dediler.
Beyhara:
"Ona ne cevap verdiniz?" diye
sordu.
"Kendisine 'Hoş geldin! Seni
yurdumuza götüreceğiz. Kendimizi nelerden korursak, seni de onlardan
koruyacağız' dedik," dediler.[333]
Beyhara, kendi kendine:
"Vallahi, şu adamı Kureyşîlerden
alabilsem, onun sayesinde bütün Arapları yerdim (sömürürdüm!)" diye
mırıldandıktan sonra, Peygamberimiz (a.s.)a:
"Eğer biz sana işin hakkında bey'at
edersek, Allah da seni muhaliflerine galip kılarsa, senden sonra işin bizim
olur, bize kalır mı?" diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"İş Allah'a aittir! Allah onu dilediğine
verir!" buyurdu.
Beyhara:
"Demek, göğüslerim senin önünde
bütün Arapların okuna hedef olacak, Allah seni muzaffer kıldığı zaman iş bizden
başkasına geçecek ha?! Senin işin bize gerekmez!" dedikten sonra,[334]
kavmine dönüp:
"Şu panayır halkından, yurtlarına
birşeyle dönerlerken, sizinkinden daha kötü birşeyle dönen bir kimse
bilemiyorum.
Demek, siz bütün halkla savaşmaya
başlayacak, kendinizi bütün Arapların tek yaydan oklarına tutturacaksınız ha?!
Onu kendi kavmi sizden daha iyi bilir.
Eğer kavmi onda bir hayır, bir iyilik
görmüş olsalardı, onunla herkesten çok mutlu olurlardı.
Siz, kendi kavminin içlerinden sürüp
çıkardığı, yalanladığı bir kimseye yakınlık gösteriyor, yardım etmeye,
kendisini barındırmaya kalkıyorsunuz.
Ne kötü görüştür sizin görüşünüz!"
dedikten sonra, Peygamberimiz (a.s.)a dönüp:
"Hemen kalk, kavminin yanına git!
Vallahi, sen şimdi kavmimin yanında
olmasaydın, muhakkak senin boynunu vururdum!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.) kalkıp devesinin
üzerine oturunca,[335]
kötü adam Beyhara, devenin böğrünü ansızın dürttü. Deve, sıçrayıp kalkarken,
Peygamberimiz (a.s.)ı yere düşürdü!
Mekke'de Müslüman olan kadınlardan Dubâa
binti Âmirb. Kurt da, o gün, Benî Âmirlerden olan amcalarının oğullarını
ziyaret için gelmişti ve o sırada Benî Âmirlerin yanında bulunuyordu.
Dubâa Hatun Peygamberimiz (a.s.)a yapılan
hakareti görür görmez:
"Ey Âmir hanedanı! Gözünüzün önünde
şu Allah'ın Resûlüne yapılanı görüp de, içinizden benim için onu koruyacak
hiçbir kimse yok mu?!" dedi.
Amcalarının oğullarından üç kişi, hemen
kalkıp Beyhara'nın üzerine yürüdüler.[336]
Hazn b. Abdullah ile Muaviye b. Ubâde de, Beyhara'ya yardım etti.[337]
Âmir oğullarından her biri, Beyhara ve
yardımcılarından birini tutup yere yıktılar. Göğüslerinin üzerine oturup,
yüzlerini tokatladılar.
Allah onlardan razı olsun!
Peygamberimiz (a.s.), kendisini
kayıranlar hakkında:
"Ey Allah! Şunlara bereketini ihsan
et!"[338]
Beyhara ve yardımcıları aleyhinde de:
"Ey Allah! Onları da rahmetinden uzaklaştır!"
diyerek dua etti.
Peygamberimiz (a.s.)ı kayıran üç kişiden
ikisi Sehl'in oğulları Gıtrîf (Gatîf)ve Gatafan, birisi de Urve (Uzne) b.
Abdullah olup,[339]
bunlar sonradan Müslüman oldular ve Allah yolunda şehit olarak öldüler.[340]
Ötekiler ise küfür ve şirk üzere ölüp gittiler.[341]
Benî Âmirlerin, çok yaşlı olması
dolayısıyla hac mevsimlerine katılamayan ihtiyar bir adamları vardı.
Benî Âmirler, yurtlarına döndükçe, olan
bitenleri ona anlatırlardı.
Bu yıl da, hac mevsiminden dönüp
yurtlarına geldikleri zaman, ihtiyar adam onlara yine mevsimde olan bitenleri
sormuştu.
Benî Âmirler de:
"Kureyşîlerden, Abdulmuttalib
oğullarından, yanımıza bir genç gelmişti. Kendisinin peygamber olduğunu
söylüyor, işinin üzerinde kendisiyle birlikte durmaya, kendisini korumaya, yurdumuza
getirmeye bizi davet ediyordu" dediler.
İhtiyar, hemen ellerini başının üzerine
koydu.[342] Sonra da:
"Ey Âmir oğulları! Kaçırılan bu
fırsat telâfi edilebilecek mi?!
Ağdan kurtulan, yakalanmaya çalışılan av yakalanabilecek mi?!
Filanın varlığı Kudret Elinde bulunan
Allah'a andolsun ki; İsmail oğullarından hiçbirisi şimdiye kadar yalan yere
peygamber olduğunu söylememiştir!
Elbette ki, onun söylediği hak ve
gerçekti ![343]
Sizin o isabetli görüşünüz o sırada
nerede idi?![344]
Siz, herhalde, o sıradaki görüşünüzde
hazır bulunmamışsınızdır!" diyerek onları kınadı.[345]
Peygamberimiz (a.s.) Benî Muharib b.
Hasafa'ların bulundukları yere kadar gitti.
Onların içinde bulunan yüzyirmi yaşındaki
bir şeyhle konuştu.
Onu İslâmiyete, ve Rabbinin elçilik
vazifesini tebliğ edinceye, yerine getirinceye kadar da kendisini korumaya
davet etti.
Benî Muharib'lerin şeyhi:
"Ey adam! Senin haberini kendi
kavmin daha iyi bilir![346]
Vallahi, seni alıp yurduna götüren bir
kimse, şu mevsim halkının götürmediği kötülüğü götürmüş olur!
Sen kendini bizden uzak tut!" dedi.[347]
O sırada Ebu Leheb gelmiş, ihtiyar
Muhariblinin söylediklerini dinlemişti.
Onun başına dikilerek:
"Eğer şu mevsim halkının hepsi senin
gibi cevap verseydi, o, üzerinde durduğu dini bırakırdı.
Kendisi, dinini bırakmış bir yalancıdır!"
dedi.
İhtiyar da:
"Sen, vallahi, onu daha iyi
bilirsin:
O senin kardeşinin oğludur ve senin
etindendir.
Ey Ebu Uttıe! Belki de onda bir delilik
vardır. Bizim yanımızda, bu hastalığı tedavi eden bir adam var!" dedi.
Ebu Leheb ihtiyarın bu sözüne bir cevap
vermedi.
Ebu Leheb, Peygamberimiz (a.s.)ı
kabilelerden hangi kabilenin yanında görse, hemen orada durup:
"Bu, dinini terketmiş bir yalancıdır!"
diyerek bağırmakta idi.
Peygamberimiz (a.s.)ı, yanlarından
ayrılırken arkasından taşlamayan bir kabile kalmadı ![348]
Abdullah b. Vâbısatu'l-Absî'nin
babasından, babasının da dedesinden rivayetine göre, dedesi demiştir ki:
"Mina'daki konak yerlerimizde
bulunduğumuz sırada, Resûlullah (a.s.) bize geldi.
Biz, o sırada, Hayf mescidinin yanındaki
Cemretü'l-ûlâ'da konaklamış bulunuyorduk.
Resûlullah (a.s.) devesinin üzerinde,
Zeyd b. Harise de terkisinde idi.
Bizi İslâmiyete davet etti, ama vallahi
biz onun davetini kabul etmedik!
Davetini kabul etmeyişimiz, bizim için,
hiç de hayırlı olmadı.
Halbuki, kendisinin peygamber olarak
ortaya çıktığını ve hac mevsimlerinde halkı İslâmiyete davet ettiğini de
işitmiş bulunuyorduk.
Başımıza dikilip bizi Müslümanlığa davet
edince, kabul etmedik!
O sırada yanımızda bulunan Meysere b.
Mesrûku'l-Absî:
'Vallahi, şu zâtı tasdik etmiş, kendisini
bindirip yurdumuzun ortasına götürmüş olsak, muhakkak ki, yerinde bir görüş
olur.
Vallahi, onun işi muvaffak olacak, ve
hatta, her ulaşılacak yere ulaşacaktır!' dedi.
Abs kavmi, ona:
'Bırak, bizi üstesinden gelemeyeceğimiz
birşeyle karşılaştırma!' dediler.
Resûlullah (a.s.), Meysere hakkında ümide
düşüp kendisiyle konuştu.
Meysere:
'Senin sözünden daha güzeli, daha nurlusu
yoktur.
Fakat, ne yapayım ki, kavmim bana
muhalefet ediyorlar.
Kişi ise, kavmiyle birlikte hareket etmek
zorundadır.
Kavmi ona destek ve yardımcı olursa,
düşmanlar ondan daha uzak durur, ona hiç yanaşmazlar!' dedi.
Bunun üzerine, Resûlullah (a.s.) oradan
ayrıldı.
Abs kavmi de, yurtlarına dönmek üzere,
konak yerlerinden ayrıldılar.
Meysere, onlara:
'Bizi götürürken, Fedek'e yönelin! Orada
Yahudiler vardır.
Onlara bu zâtı bir soralım bakalım?'
dedi.
Yahudilerin yurduna yönelip yanlarına
vardılar.
Yahudiler, Benî Abs'lere bir Kitab
çıkartıp ortaya koydular. Onda, Resûlullah Al eyhisselamın anıldığı yeri
okudular:
'O Peygamber, ümmîdir ve Arabdır. Deveye,
merkebe biner, ekmek kırıntılarını yemekle yetinir. Ne uzun, ne de kısa
boyludur. Ne kıvırcık, ne de düz saçlıdır. Kendisinin gözlerinde hafif
kırmızılık vardır. Teni pembedir.1
[Kitab'dan bunu okuduktan sonra,
Yahudiler]:
'Eğer o sizi getirdiği dine davet ederse,
onun davetini kabul edin ve onun dinine girin!
Bizler ise, onu kıskanırız ve ona tâbi
olmayız.
Onun eliyle, bize, birtakım savaşlarda
büyük belalar gelecektir.
Araplardan da, ona tâbi olmayan, onunla
çarpışmayan hiç kimse kalmayacaktır!
Siz, ona tâbi olanlardan olun!1
dediler.
Bunun üzerine, Meysere, Benî Abs'lere:
'Ey kavmim! İşte, iş apaçık meydana
çıktı!' dedi.
Benî Abs'ler:
'Önümüzdeki yıl, hac mevsiminde döner,
onunla buluşuruz' dediler, yurtlarına döndüler.
Fakat, Benî Abslerin ileri gelenleri hac
mevsiminde buna razı olmadıkları için, onlardan hiçbirisi Resûlullah (a.s.)a
tâbi olamadı.
Resûlullah (a.s.), Medine'ye hicret
ettikten sonra, Mekke'ye gelerek Veda Haccını yaptığı zaman, Meysere Resûlullah
(a.s.)la karşılaştı ve hemen onu tanıdı:
'Yâ Rasûlallah! Vallahi, senin bize
geldiğin günden beri, sana tâbi olmayı özlemekten geri durmadım.
Bildiğin gibi, Allah, Müslümanlığımı
geciktirmemden başkasına razı olmadı.
O gün benim yanımda bulunmuş olan
kimselerin hepsi ölüp gitmiş bulunuyorlar.
Ey Allah'ın Peygamberi! Onların
girdikleri yer neresidir?' diye sordu.
Resûlullah (a.s.):
'Her kim İslâmiyetten başka din üzerinde
ölmüş ise, o, ateş (Cehennem) içindedir!' buyurdu.[349]
Meysere:
'Hamdolsun o Allah'a ki, beni[350]
senin sayende ateşten (Cehennemden)[351]
kurtardı' deyip hemen Müslüman oldu. Ve iyi birMüslüman oldu."[352]
Allah ondan razı olsun![353]
Nübüvvetin onuncu yılı, Ramazan ayında,[354]
Osman b. Maz'un'un zevcesi Havle Hatun, Peygamberimiz (a.s.)ın evine gelip:[355]
"Yâ Rasûlallan! Evine girince, sanki
Hatice'nin yokluğunu görür gibi oldum!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Evet, öyledir. O, çocukların anası,
evin sahibesi, görüp gözeticisi idi" buyurdu.[356]
Havle Hatun:
"Yâ Rasûl ali ah! Evlenmez
misin?" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Kiminle?" diye sordu.
Havle Hatun:
"Kız istersen kızla, dul istersen
dulla!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Dul olan, kimdir?" diye sordu.
Havle Hatun:
"Zem'a'nın kızı Sevde'dir! Sana iman
etmiş, söylediklerine tâbi olmuştur" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Haydi, git! Benim için dünürlük
et!" buyurdu.
Havle Hatun, Hz. Sevde'nin yanına vardı.
Ona:
"Yüce Allah, senin üzerine, hayır ve
bereketten neyi indirdi, biliyor musun? dedi.
Hz. Şevde:
"Nedir o hayr ve bereket?" diye
sordu.
Havle Hatun:
"Resûlullah (a.s.), seni kendisine
istemek üzere, beni gönderdi" dedi.
Hz. Şevde:
"Sen, bunun olmasını istiyorsan,
babamın yanına git! Bunu ona söyle!" dedi.
Zem'a; çok yaşlı ve yaşlılığı sebebiyle
hacdan geri kalmış bir ihtiyardı.
Havle Hatun, onun yanına girip, kendisini
Cahiliye devri selamıyla selamladı.
Zem'a:
"Kim bu?" diye sordu.
Havle Hatun:
"Hakîm'in kızı Havle!" dedi.
Zem'a:
"Başında ne hal var?" diye
sordu.
Havle Hatun:
"Muhammed b. Abdullah, kendisine
Sevde'yi istemek üzere, beni gönderdi" dedi.
Zem'a:
"Doğrusu, çok şerefli bir eşittir!
Arkadaşın (Şevde), buna ne diyor?" dedi.
Havle Hatun:
"Bunu senin arzuna bıraktı"
dedi.
Zem'a:
"Öyle ise, onu benim yanıma
çağır!" dedi.
Havle Hatun, Hz. Sevde'yi çağırdı.
Zem'a:
"Kızcağızım! Bu Havle, Muhammed b.
Abdullah b. Abdulmuttalib'in, kendisini, seni kendisine istemek üzere
gönderdiğini söylüyor. O, gerçekten, şerefli bir eşittir. Seni ona nikahlamamı
istiyor musun?" diye sordu.
Hz. Şevde:
"Evet!" dedi.[357]
Fakat, Hz. Şevde, vefat eden kocasından
beş-altı küçük çocuğu bulunduğu için, Peygamberimiz (a.s.)la evlenmeye cesaret
edemiyordu.
Peygamberimiz (a.s.), onun tereddüt
ettiğini görünce:
"Senin benimle evlenmene engel olan
nedir?" diye sordu.
Hz. Şevde:
"Vallahi, ey Allah'ın Peygamberi!
Yaratılmışlardan, bana, senden daha sevgilisi olamazken, benim seninle
evlenmeme ne engel olabilir?
Fakat, şu küçük çocukların, sabah akşam
senin başında bağırıp çağırmaları olmasa; ben bu işi seni memnun ve mesrur
etmek için seve seve yaparım" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Senin benimle evlenmene, bundan
başka, engel olan birşey var mı?" diye sordu.
Hz. Şevde:
"Yoktur vallahi!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Allah sana rahmet etsin![358]
Develere binen Arap kadınlarının
hayıriısı[359] Kureyş kadınlarının
yararlısı olup,[360]
onlar küçük çocuğuna karşı en çok şefkat gösterir, kocasına da elindeki işi hususunda en çok riayet eder"
buyur-du.[361]
Hz. Şevde:
"Yâ Rasûl ali ah! Ne yapmamı bana
emir buyurursun?" diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"Seni bana nikahlaması için,
kavminden bir adama emret!" buyurdu.
Hz. Şevde de, Hâtıb b. Amr'a emretti.
Hz. Şevde, Hz. Hatice'den sonra,
Peygamberimiz (a.s.)ın ilk evlendiği hatundu.
Bu evlilik, nübüvvetin onuncu yılı
Ramazan ayının içinde vuku buldu.[362]
Kureyş müşrikleri, bir gün, Peygamberimiz
(a.s.)dan bir mucize getirmesini istediler.
Peygamberimiz (a.s.), onlara:
"Size hangi şeyi getirmemi
istiyorsunuz?" diye sordu.
Müşrikler:
"Safa tepeciğini bizim için altın
yap!" dediler.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ben bunu yaparsam, beni tasdik
eder, doğrular mısınız?" diye sordu.
Müşrikler:
"Evet! Tasdik ederiz! Vallahi, sen
bunu yaparsan, muhakkak, topyekün sana tâbi oluruz![363]
Eğer senin söylediklerin hak ve gerçekse
ve bizim iman etmemiz seni sevindirecekse, haydi, Safa tepeciğini bizim için
altına çevir![364]
Safa tepeciğini bize altın yapması için
Rabbine dua et! Biz de sana iman edelim!" dediler.
Peygamberimiz (a.s.), onlara:
"Dediğinizi yapar mısınız?"
diye sordu.
Kureyş müşrikleri:
"Evet! Yaparız!" dediler.[365]
Yemin de ettiler.[366]
Bunu isteyenler, Kureyş müşriklerinden:
Nadr b. Haris,
Ümeyye b. Halef,
Ebu Cehil Amr b. Hişam idi .[367]
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.) Yüce
Allah'a dua etti.[368]
Cebrail (a.s.) gelip:[369]
"Yâ Muhammed![370] Yüce
Rabbin sana selam ediyor ve:
'İstersen, onlar için, Safa tepeciğini
altın yapayım.
Fakat, bundan sonra onlardan kim küfre
kalkışırsa, işte o zaman, Ben onları muhakkak ki âlemlerden hiçbirisini
azaplandırmadığım bir azapla azaba uğratırım![371]
İstersen, istediklerini yerine
getirmeyeyim de,[372]
kendilerine tevbe ve rahmet kapısını açık tutayım?1 buyuruyor"
dedi.[373]
Rahmetenli'l-âlemîn olan Peygamberimiz (a.s.):
"Hayır! Safâyı altın yapıp da,
onları azaba çarpma![374]
Bilakis, onlara tevbe ve rahmet kapısını
açıktut![375] Tevbekâr oluncaya kadar,
onları bırak!" diyerek dua etti.[376]
Süheylî'nin İbn İshak'tan nakline göre;
müşrikler de, korkarak, bu yoldaki isteklerinden vazgeçtil-er.[377]
Peygamberimiz (a.s.)dan istemiş oldukları
şey için, "İstemiyoruz!" dediler.[378]
İşte:
"Bizi, (Kureyşflere) âyetler
(mucizeler) göndermemizden alıkoyan, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olduklarıdır.
Biz, Semûd'a, gözleri göre göre o dişi
deveyi verdik de, (onu öldürdüler ve) bu yüzden kendilerine yazık ettiler!
Halbuki, Biz âyetleri (azab ve helak
etmek için değil), ancak (âhiret azabından) korkutmak için göndeririz"
(İsrâ: 59) mealindeki âyetin bunun üzerine nazil olduğu rivayet edildiği gibi;[379]
"Allah'a, yeminlerinin bütün hızıyla
and ettiler ki, eğer kendilerine bir âyet (bir mucize) gelirse, her halde iman
edecekler! De ki: 'Âyetler, ancak Allah'ın nezdindedir.' O geldiği zaman da,
onların, muhakkak, yine iman etmeyeceklerinin farkında değil misiniz?"
(En'am: 109) mealindeki âyetin de bunun üzerine nazil olduğu rivayet edilir.[380]
Peygamberimiz (a.s.), bir gün, Kureyş
müşriklerinden
Velid b. Mugîreye,
Ümeyye b. Halef'e,
Ebu Cehil Amr b. Hişam'a rastlamıştı.
Bunlar; kaşlarını göllerini oynatarak,
Peygamberimiz (a.s.)la alay ettiler.[381]
Başlarıyla Peygamberimiz (a.s.)a işaret
ederek:
"Bu da, kendisinin peygamber
olduğunu ve yanında Cebrail bulunduğunu sanıyor!?" dediler.[382]
Onların bu tutum ve davranışları
Peygamberimiz (a.s.)ın çok ağırına gitti.
Bunun üzerine, Yüce Allah, indirdiği
âyetlerde mealen şöyle buyurdu:
"Andolsun ki, senden önceki
peygamberlerle de alay edildi de, eğlenmekte oldukları şey, içlerinden o
maskaralık edenleri, çepeçevre kuşatıverdi!
De ki: 'Yeryüzünde gezip dolaşın! Sonra
da, bakın ki, (peygamberleri) yalanlayanların sonu nice olmuştur!'"[383]
Peygamberimiz (a.s.); karşılaştığı her
türlü eza, cefa, istihza ve yalanlamaya katlanarak ve âhirette sevabını umarak,
Yüce Allah'ın emriyle, kavmine öğüt vermeye devam etti.[384]
Peygamberimiz (a.s.)la alay eden müşrik
ulularından:
Esved b. Muttalib,
Esved b. Abdi Yağus,
Velid b. Mugîre,
Âsb.Vâil,
Haris b. Tulaytıla
kötülüklerini sürdürdükleri ve
Peygamberimiz (a.s.)la alaylarını çoğalttıkları zaman, Yüce Allah,
Peygamberimiz (a.s.)a âyetler indirdi[385] ve
indirdiği âyetlerde meal olarak şöyle buyurdu:
geliriz!)
Onlar, yakında (uğrayacakları akıbetleri)
bileceklerdir!
Andolsun; biliyoruz ki, onların söyleyip
durduklarından göğsün daralıyor!" (Hicr: 95-97)
Cebrail (a.s.), bir gün, gelip, Kabe'de
Peygamberimiz (a.s.)ın yanına dikilmişti.
Kureyş müşriklerinin Peygamberimiz (a.s.)la
alay edenlerinden:
Esved b. Muttalib,
Esved b. Abdi Yağus,
Velid b. Mugîre,
Âs b. Vâil,
Haris b. Tulaytıla, o sırada, Kabe'yi
tavaf ediyorlardı.[386]
Esved b. Abdi Yağus, Peygamberimiz (a.s.)ın
yanına gelince, Cebrail (a.s.):
"Sen bunu nasıl buldun?" diye
sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"Benim dayım olmakla beraber,
Allah'ın kötü bir kuludur!" buyurdu.
Cebrail (a.s.):
"Biz, senin için onun hakkından
geliriz!" dedi.
Ondan sonra, Peygamberimiz (a.s.)ın
yanına, Âs b. Vâil geldi.
Cebrail (a.s.):
"Bunu nasıl buldun?" diye
sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"Bu da Allah'ın kötü bir
kuludur!" buyurdu.
Cebrail (a.s.):
"Biz, senin için onun hakkından
geliriz!" dedi.
Ondan sonra, Peygamberimiz (a.s.)ın
yanına, Velid b. Mugîre geldi.
Cebrail (a.s.):
"Bunu nasıl buldun?" diye
sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"Bu da Allah'ın kötü bir
kuludur!" buyurdu.
Cebrail (a.s.):
"Biz, senin için onun hakkından
geliriz!" dedi.
Sonra, Esved b. Muttalib geldi.
Cebrail (a.s.):
"Bunu nasıl buldun?" diye
sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"Bu da Allah'ın kötü bir
kuludur!" buyurdu.
Cebrail (a.s.):
"Biz, senin için onun hakkından da
geliriz!" dedi.[387]
Bunların hepsi de, birer musibete
uğrayarak, Bedir savaşından önce ölüp gittiler.[388]
Ebu Cehil,[389] bir
gün, Kureyş azgınlarından bir topluluğun içinde:[390]
"Vallahi,[391]
Muhammed'i[392] Kabe'nin yanında[393]
namaz kılarken görecek olursam, muhakkak, onun boynunu çiğnerim!" demişti.[394]
Peygamberimiz (a.s.):
"Eğer o bunu yapmaya kalkacak
olursa, [395] muhakkak, zebanilerden,
başları gökte, ayakları yerde oniki melek
iner[396],
açıktan[397] kendisini
yakalayıverirler!" buyurdu.[398]
Peygamberimiz (a.s.) namaz kıldığı
sırada,[399] Ebu Cehil haber alıp
acele[400] geldi.[401]
"Yâ Muhammed![402] Ben
seni[403]
bundan[404] men etmedim mi?[405]
Ben seni bundan men etmedim mi?
Ben seni bundan men etmedim mi?"
dedi.[406]
Peygamberimiz (a.s.), namazdan dönünce,[407] onu
azarladı.[408]
Ebu Cehil:
"Yâ Muhammed![409] Sen
beni nasıl azariarsın?[410]
Sen de bilirsin ki,[411] şu
vadide benim meclisimden daha kalabalık bir meclis yoktur![412]
Vallahi, istersem, şu vadiyi sana karşı
süvariler ve piyadelerle doldururum!" dedi.[413]
Ebu Cehil, Kureyş müşriklerinden bir
topluluğa:
"Muhammed sizin aranızda hâlâ yüzünü
toprağa sürüyor mu?!" diye sormuştu.
"Evet! Sürüyor!" denilince, Ebu
Cehil:
"Lâtve Uzzâ'ya andolsun ki; ben onu
böyle yaparken görürsem, ya onun boynuna basarım, ya da yüzünü toprağa
sürerim!" dedi.[414]
Namaz kıldığı sırada, Peygamberimiz (a.s.)ın
yanına vardı.
Kendisinin birdenbire Peygamberimiz (a.s.)ı
bırakıp geri döndüğü ve elleriyle korunduğu görüldü! Kendisine:
"Sana ne oldu?" diye sorulunca:
"Onunla benim aramda ateşten bir
hendek! Korkunç birşeyler, birtakım kanatlar!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.) da:
"Eğer bana yaklaşmış olsaydı,
melekler kendisinin uzuvlarını birer birer koparırlardı!" buyurdu.[415]
Hz. Abbas da, bu husustaki bir
müşahedesini şöyle anlatmıştır "Bir gün Mescid-i Haram'da idim. Oraya Ebu
Cehil geldi: 'Andolsun ki; secdede görürsem, Muhammed'in boynuna basacağım!'
dedi. O sırada, Resûlullah (a.s.) geldi. Ebu Cehil'in söylediği sözü kendisine
haber verdim.
Son derecede kızdı, ve Mescid-i Haram'a
kapısından girmeyi beklemeyerek, hemen duvarından aşarak girdi.
Kendi kendime:
'Bu, kötü ve uğursuz bir gündür!1
dedim. Hemen, izarımı toplayıp, ben de arkasından gittim.
Resûlullah (a.s.), Alak sûresini başından
sonuna kadar okudu ve secde etti.
Ebu Cehil'e:
'Ey Ebu'l-Hakem! İşte, Muhammed secdede!'
dediler.
Ebu Cehil:
'Siz benim gördüğümü görmüyor musunuz?!
Vallahi, gök ufku gerilip önümü kapattı!1
dedi."[416]
İraş b. Amr diye anılan[417] bir
adam devesine binip Mekke'ye gelmiş, Ebu Cehil de ondan devesini satın
almıştı.
Fakat, ona devesinin bedelini ödemeyi
geciktirmiş, uzatmış durmuştu.
Adamcağız, Kureyşîlerin toplandıkları
yere vardığı sırada, Peygamberimiz (a.s.), Mescid-i Haram'ın bir köşesinde
oturuyordu.
İraş b. Amr:
"Ey Kureyş cemaatı! Ben garib, yolcu
bir adamım!
Ebu'l-Hakem Amr b. Hişam'daki hakkımı
almak için, bana kim yardım eder?" diye sordu.
Orada oturanlar, Ebu Cehil'in
Peygamberimiz (a.s.)a olan düşmanlığını bile bile, alay için, Peygamberimiz (a.s.)ı
göstererek:
"Şu oturan adamı görüyor musun?
Sen ona git! O, senin ondaki hakkını
almakta sana yardım eder!" dediler.
Adamcağız, varıp Peygamberimiz (a.s.)ın
başucuna dikildi:
"Ey Allah'ın kulu! Ebu'l-Hakem Amrb.
Hişam, bana hakkımı ödememekte baskın çıktı.
Ben garib ve yolcu bir adamım!
Şu cemaattan, ondaki hakkımı almakta bana
yardım edecek bir adam sormuştum.
Onlarda, bana seni gösterdiler.
Sen ondan benim hakkımı alıver! Allah
seni rahmetiyle esirgesin!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.), hemen kalkıp,
onunla birlikte Ebu Cehil'e gitti.
Kureyş cemaatı Peygamberimiz (a.s.)ın
kalkıp adamla birlikte gittiğini görünce, yanlarındaki adamlardan birine:
"Onu takip et; bak, gör ne
yapacak?!" dediler.
Peygamberimiz (a.s.) Ebu Cehil'in evine
kadar gitti, kapısını çaldı. Ebu
Cehil, içeriden:
"Kim o?" diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ben Muhammed'im! Hemen yanıma
çık!" buyurdu.
Ebu Cehil Peygamberimiz (a.s.)ın yanına
çıktı. Kendisinin yüzü sararmış, benzi değişmişti.
Peygamberimiz (a.s.), ona:
"Ver şu adamın hakkını!"
buyurdu.
Ebu Cehil:
"Olur!" dedi. Hemen içeri
girdi. Hiç güçlük çıkarmadan, adamcağızın hakkını getirip kendisine verdi.
Peygamberimiz (a.s.), İraş'a:
"Git artık işinin başına!"
buyurdu. Kendisi de oradan ayrıldı.
Kureyş cemaatının gönderdikleri adam
yanlarına gelince, ona:
"Ne gördün?" diye sordular.
Adam:
"Şaşılacak şeylerden şaşılacak şey
gördüm!
Vallahi, o Ebu'l-Hakem'in kapısını çalar
çalmaz, Ebu'l-Hakem hemen onun yanına çıktı ve benzi sarardı. Ebu'l-Hakem'e:
'Ver şu adamın hakkını!' dedi.
Ebu'l-Hakem de:
'Olur!1 dedi. Hemen içeri
girdi. Hiç güçlük çıkarmadan, adamın hakkını getirip ödedi" dedi.
İraş da, Kureyşîlerin meclislerine gelip:
"Allah o zât hayırla
mükâfatlandırsın!
Vallahi, o benim hakkımı Ebu'l-Hakem'den
alıverdi!" dedi.[418]
Çok geçmeden, oraya Ebu Cehil de geldi.
Mecliste bulunanlar, ona:
"Ne oldu sana? Vallahi, biz, şimdiye
kadar, senin yaptığın şeyin bir benzeri daha görmedik!" dediler. Ebu
Cehil:
"Vallahi, o kapımı çalar çalmaz,
onun sesini duyar duymaz, içime bir korku doldu!
Kendisinin yanına çıktığım zaman, başının
üzerinde, develerden öyle bir puğur gördüm ki, şimdiye kadar ben onun gibi
büyük başlısını, boyunlusunu ve
dişlisini hiç görmemişimdir!
Vallahi, adamın hakkını ödemekten
kaçınsaydım, muhakkak o puğur beni yiyiverir, yutuverirdi![419]
Hemen adamın hakkını verdim!" dedi.
Orada bulunan cemaat:
"Bu da onun sihirlerinden
biridir!" dediler.[420]
Ashabdan Habbab b. Eret, Cahiliye
devrinde,[421] Mekke'de demirci idi.[422]
Kılıç yapandı.
Yaptığı ve sattığı kılıçlardan,[423] Âs
b. Vâil'in üzerinde toplanmış bir hayli dirhem[424]
alacağı vardı.
Alacağını istemek üzere, onun yanına
gitti.[425]
Âs b. Vâil:
"Sen Muhammed'i inkâr etmedikçe,
sana birşey ödemem!" dedi.
Habbab b. Eret:
"Vallahi, sen ölünceye ve öldükten
sonra dirilinceye kadar, ben onu inkâr etmem!" dedi.[426]
Âsb.Vâil:
"Ben öldükten sonra dirilecek
miyim?" diye sordu.
Habbab b. Eret:
"Evet! Dirileceksin!" dedi.[427]
Âs b. Vâil:
"Siz, Cennette gümüş, altın, ipek ve
her çeşit meyveler bulunduğunu söylüyorsunuz, değil mi?" diye sordu.
Habbab b. Eret:
"Evet!" dedi.[428]
Âs b. Vâil:
"Ey Habbab! Dinine tâbi olduğunuz
sahibiniz şu Muhammed de, Cennetliklerin Cennette altından, gümüşten,
giyileceklerden ve hizmetçilerden istediklerini hazır bulacaklarını söylemiyor
mu?" diye sordu.
Habbab b. Eret:
"Evet!" dedi.
Âsb.Vâil:
"O halde, ey Habbab! Sen bana
Kıyamet gününe kadar mühlet ver! Ben Cennet yurduna döneceğime,[429]
bana o zaman mal ve evlat verilecek olduğuna,[430] mal
ve evladıma döneceğime göre,[431]
bendeki hakkını da sana o zaman orada öderim!"[432]
diyerek, Kufâm Kerîm'in Cennette mü'minlere verilecek nimetler hakkındaki
âyetleriyle alay etmek istedi.[433]
"Vallahi, ey Habbab! Ne sen, ne de
sahibin ve sahiplerin, Allah katında benden daha iyi ve bu hususta daha nasipli
olamazsınız![434]
Vallahi, senin söylediğin gerçekleşecek
olsaydı, orada ben muhakkak senden daha üstün olurdum!" dedi.[435]
Yüce Allah, Âs b. Vâil hakkında âyetler
indirdi.[436] İndirdiği âyetlerde,
meal olarak şöyle buyurdu:
"Şu âyetlerimizi tanımayan ve 'Bana
elbette mal ve evlat verilecek!' diyen adamı gördün mü?
O gayba mı vâkıf olmuş?
Yoksa, çok Esirgeyen (Allah) katından,
bir ahid mi almış?
Hayır! Öyle değil!
Biz, onun söylemekte olduğu (sözü) yazar,
azabını da uzattıkça uzatırız!
Onun söyleyegeldiğine, Biz mirasçı
olacağız ve o, Bize tek başına gelecektir!"[437]
Medineli Evs kabilesinden Amr b. Avf
oğullarının kardeşi Süveyd b. Sâmit, hac veya umre için, Mekke'ye gelmişti.[438]
Kendisine, kabilesi içinde, cesareti,
şiirleri, yaşlılığı,[439]
soyu ve şerefliliği ile,[440]
"Kâmil" ismi verilmişti.
Peygamberimiz (a.s.), Süveyd'in Mekke'ye
geldiğini işitince, gidip[441] onu
Yüce Allah'a imana,[442]
Kur'ârvı Kerîm okuyup-kendisini İslâmiyete davet etti.[443]
Süveyd İslâmiyeti ne kabul etti,[444] ne
de ondan uzaklaştı.[445]
Kur'ân-ı Kerîm hakkında da:
"Hiç şüphesiz, bu, güzel bir sözdür![446]
Belki de, sende olan, benim yanımdakinin
benzeridir!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Senin yanındaki nedir?" diye
sordu.
Süveyd:
"İçinde Lokman'ın hikmetli sözleri yazılı
Mecelle (Mecmua)!" dedi.[447]
Peygamberimiz (a.s.):
"Onu bana okusana?" buyurdu.
Süveyd onu Peygamberimiz (a.s.)a okudu.[448]
Peygamberimiz (a.s.):
"Şüphesiz ki, bu, güzel bir sözdür.
Fakat, benim yanımdaki, Allah'ın bana
indirdiği.[449] Allah'ın Kelamı olan[450]
Kur'ân[451] bundan daha güzel,[452]
daha üstündür!
O, hidayet ve nurdur!" buyurdu.[453]
Süveyd, dönüp Medine'ye, kavminin yanına
gitti.
Çok geçmeden de, Hazrecîler tarafından
öldürüldü.[454]
Kabilesi halkından bazı kimseler:
"Biz onun Müslüman olduğu halde
öldürüldüğünü gördük!" demişlerdir.[455]
Böyle ise, Allah ona rahmet etsin![456]
Ebu'l-Hayser Enes b. Rafi', kavmi olan
Abduleşhel oğullarından, içlerinde İyas b. Muaz'ın da bulunduğu bazı gençlerle
Mekke'ye gelmişti.
Maksatları; Hazrecîlere karşı,
Kureyşîlerle bir ittifak antlaşması yapma çareleri aramakü.
Peygamberimiz (a.s.), onların geldiğini
işitince, gidip yanlarına oturdu ve onlara:
"Sabahlamak üzere geldiğiniz şeyden,
sizin için daha hayırlısı yok mudur?" diye sordu.
"Nedir o daha hayırlı olan
şey?" dediler.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ben Allah'ın Resûlüyüm! Allah beni,
hiçbir şeyi şerik koşmaksızın Allah'a ibadet etmeye davet edeyim diye kullara
gönderdi ve bana Kitab da indirdi" buyurduktan sonra, onlara İslâmiyeti
anlattı ve Kur'ân-ı Kerîm okudu.
Henüz pek genç yaşta olan İyas b. Muaz:
"Ey kavmim! Bu, vallahi, sağlamaya
geldiğiniz şeyden daha hayırlıdır!" dedi.
Ebu'l-Hayser Enes b. Râfi1,
hemen yerden bir avuç toprak alıp İyas b. Muaz'ın yüzüne atıp, onu:
"Sen bizi kendi halimize bırak!
Hayatım üzerine yemin ederim, biz buraya ondan başkası için gelmiş
bulunuyoruz!" diyerek[457]
azarlayınca,[458] İyas b. Muaz sustu.[459]
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.), kalkıp onların yanlarından ayrıldı.[460]
Ebu'l-Hayser ve arkadaşları da, Medine'ye
döndüler.[461]
İyas b. Muaz, çok geçmeden vefat etti.
Vefat ederken yanında bulunanlar, onun
ruhunu teslim edinceye kadar Yüce Allah'ı tevhid, tekbir ve O'na hamd edip
durduğunu işitmişler, Müslüman olarak öldüğünde şüphe etmemişlerdir.[462]
Yüce Allah ona rahmet eylesin!
Ebu'l-Hayser Enes b. Rafi1 ve
arkadaşları Mekke'den Medine'ye döndükten sonra, Kays b. Hâtım da Mekke'ye
geldi.
Peygamberimiz (a.s.) onu da İslâmiyete
davet etti.
Kays:
"Sen beni bu yıl bırak da, işimin
üzerinde bir düşüneyim, sonra senin yanına yine gelirim!" dedi.
Fakat, gelecek yıldan önce öldü,
gelemedi.[463]
Peygamberimiz Aleyhisselaım, nübüvvetin
onbirinci yılında,[464] hac
mevsiminde Akabe'de bulunduğu sırada idi ki, Yüce Allah'ın kendilerine hayır
murad ettiği Medineli Hazrecîlerden küçük bir toplulukla karşılaştı .[465]
Başka bir deyişle; Yüce Allah, İslâmiyeüe
şereflendirmek istediği Medinelilerden, başlarını kazıtıp ihramdan çıkmış bazı
kişilere, Peygamberimiz (a.s.)ı sevketti.[466] Ki,
onlar:
Es'ad b. Zürâre,
Avf b. Haris,
Râfi1 b. Malik,
Kutbe b. Âmir,
Ukbe b.Âmir, Câbirb. Abdullah idi.[467]
Peygamberimiz (a.s.), onlara:
"Siz, kimlersiniz?" diye sordu.
Onlar:
"Hazrec kabilesinden bazı
kişileriz!" dediler.
Peygamberimiz (a.s.):
"Yahudilerin dost ve müttefikleri
olan Hazrecîlerden misiniz?" diye sordu.
Onlar:
"Evet!" dediler.
Peygamberimiz (a.s.):
"Oturmaz mısınız? Sizinle biraz
konuşayım" buyurdu.
Onlar:
"Olur" dediler, oturdular.
Peygamberimiz (a.s.) onları Yüce Allah'a
imana davet ve kendilerine İslâmiyeti arz ve teklif etti, Kur'ân-ı Kerîm okudu.
Yüce Allah, Medinelilere İslâmiyetle
yapacağı ihsanı yaptı.
Yahudiler, Kitab ve ilim sahibi idiler.
Medine'nin yerlisi olan Evs ve Hazrecîler ise putperest idiler. Bunlar, kendi
yurtlarında Yahudilerle çarpışır dururlardı.
Aralarında birşey çıktıkça, Yahudiler
bunlara:
"Bir peygamber gönderilmek üzeredir.
Onun geleceği zamanın gölgesi düşmüştür. O Peygamber gelince, biz ona tâbi
olacağız. Onunla birlik olup, Âd ve İrem kavminin öldürüldükleri gibi, biz de
sizi öldüreceğiz!" derlerdi.
Peygamberimiz (a.s.), Medineli
Hazrecîlerle konuşup kendilerini Allah'a imana davet edince, birbirlerine:
"Ey kavmimiz! Biliniz ki: Vallahi
bu, Yahudilerin bizi kendisiyle korkuttuğu peygamber olsa gerek! Sakın,
Yahudiler ona inanmak ve tâbi olmakta sizi geçmesinler" diyerek,
Peygamberimiz (a.s.) m kendilerini davet ettiği şeye icabet ve İslâmiyetten
kendilerine teklif edilen şeyleri hemen kabul ve tasdik ettiler.
"Biz, kavmimizi, hem birbirlerine
karşı, hem de kavmimizden olmayan bir kavme (Yahudilere) karşı, aralarında düşmanlık
ve kötülük olduğu halde gerimizde bırakmış bulunuyoruz.
Umulur ki, Allah onları senin sayende
biraraya toplar.
Biz, hemen yanlarına vanp, onları da
senin işine, İslâmiyete davet edecek; bizim bu dinden kabul ettiğimiz şeyleri
onlara da arz ve teklif edeceğiz.
Eğer Allah onları bu din üzerinde
birleştirirse, senden daha aziz ve daha şerefli bir kimse olamaz!"
dediler.[468]
Peygamberimiz (a.s.), onlara:
"Siz, Rabbimin elçilik vazifesini
halka tebliğ edinceye, yerine getirinceye kadar beni koruyacak, bana yardımcı
olacak mısınız?" diye sordu[469] ve
kendileriyle birlikte Medine'ye gitmek istedi.[470]
Onlar:
"Sen de biliyorsun ki, Evs ve Hazrec
kabileleri arasında kanlar dökülmüştür. Allah'ın onları senin İslâmiyet işinle
doğru yola çıkaracağını çok umuyoruz.[471]
Yâ Rasûlallah![472]
Biz, Allah ve Resûlü için son derecede gayret göstereceğiz! Fakat, biz, bugün
birbirlerine karşı kızgın,[473]
birbirlerinden uzaklaşmış,[474]
önceki yıl Buasta birbirlerimizle çarpışmış bulunuyoruz.
Biz bu durumda iken, eğer sen bugün
yanımıza gelirsen, bizim için senin üzerinde toplanma, birleşme hâsıl olmaz![475]
Biz sana görüşümüzü sunuyoruz.
Sen, Allah'ın ismiyle, biraz bekle![476]
Bu yıl bizi serbest bırak![477]
Biz kavim ve kabilemizin yanına dönelim.[478]
Onlara senin işini haber verelim.
Kendilerini Allah'a ve Allah'ın Resûlüne,[479]
senin davet ettiğin şeylere[480]
davet edelim.
Belki Allah aramızı düzeltir,[481]
işimizi birleştirir.[482]
Allah'ın bizleri senin üzerinde
birleştirmesi umulur.[483]
Eğer onlar senin üzerinde sözbirliği
eder, sana tâbi olurlarsa,[484]
senden daha aziz bir kimse olmaz ![485]
Biz, sana, gelecek yıl hac mevsiminde
gelmeye söz veriyoruz!" dediler.[486]
Peygamberimiz (a.s.) da kabul etti.[487]
Onlar; gerçekten, inanmış, Peygamberimiz (a.s.)ı
ve getirdiklerini doğrulamış olarak yurtlarına dönmek üzere, Peygamberimiz (a.s.)ın
yanından ayrı İdi lar.[488]
Medine'ye, kavimlerinin yanına vardıkları
zaman, Peygamberimiz (a.s.)ı anlatmaya ve onları İslâmiyete davet etmeye
koyuldular.[489]
Ensar evlerinden, içinde Peygamberimiz (a.s.)ın
anılmadığı,[490] İslâmiyetin
açıklan-madığı[491] ev
kalmadı.[492]
Allah onlardan razı olsun![493]
Zekvan b. Abdi Kays da, Es'ad b. Zürâre
ile Medine'den Mekke'ye gelerek Peygamberimiz (a.s.)la buluşmuş, Peygamberimiz (a.s.)
İslâmiyeti arz ve teklif edip Kur'ân-ı Kerîm okuyunca, Müslüman olmuştur.[494]
Yüce Allah ondan razı olsun![495]
[1] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 236, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 90, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 130.
[2] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 236, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 129.
[3] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 58, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 227, İbn Seyyid, Uyun, c.
1 , s. 130, Ebu'l-Fidâ,el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 123.
[4] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 58.
[5] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 58-59, İbn Seyyid, c. 1 , s. 130, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 123.
[6] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 345.
[7] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 362, Taberî, Târih, c. 2, s. 219, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 345.
[8] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 362, Taberî, c. 2, s. 219, Beyhakî, c. 2, s. 346, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,
c. 1, s. 130-131 .
[9] Taberî, Târih, c. 2, s.
21 9.
[10] Ahm ed b. Hanbel,
Müsned, c. 1 , s. 362.
[11] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 59.
[12] Taberî, Târîh.c. 2, s.
220.
[13] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 59, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 362.
[14] Ahm ed b. Hanbel,
Müsned, c. 1 , s. 362.
[15] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 59.
[16] Ahm ed b. Hanbel,
Müsned, c. 1 , s. 362.
[17] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 59, Ahmed b. Hanbel, c. 1,s.362.
[18] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 59, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 130-131, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 123.
[19] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 59, Taberî, c. 2, s. 219, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 31,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 123.
[20] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 59, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 131, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 123.
[21] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 122, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 233, Buhârî,
Sahîh, c. 2, s. 98, Müslim , Sahîh, c. 1, s. 54, Neseî, Sünen, c. 4, s. 90-91,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 342-343, Vâhidî, E sbâbü'n-nüzûl, s. 228,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 131-132, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 230,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 124.
[22] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 59, Beyhakî, c. 2, s. 346, İbn Seyyid, c. 1, s. 131, Zehebî, s.
236, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.123.
[23] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 59, İbn Sa'd, c. 1, s. 122-123, Beyhakî, c. 2, s. 346, İbn Seyyid, 11, s.
131, Zehebî, s. 236,Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 123.
[24] Buhârî, Sahîh, c. 6, s.
18, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 54, Vâhidî, E sbâbü'n-nüzûl, s. 228, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 132.
[25] Kasas: 56.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/119-122.
[26] İbn Sa'd. Tabakât. c. 3.
s. 543. Zehebı. Târıhu'l-islâm. s. 233.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/122-123.
[27] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 236, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 90, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 130.
[28] Belâzurî, c. 1,5.236,
İbn Seyyid, c. 1, s. 129.
[29] İbn İshak, İbn Hisam ,
Sîre, c. 2, s. 57, İbn Esîr, c. 2, s. 90, İbn Seyyid, c. 1, s. 130, İbn Haldun,
Târih, c. 2, ks. 2, s. 10, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 71.
[30] Belâzuıî, Ensâb, c. 1,
s. 236, İbn Esîr, c. 2, s. 90.
[31] Belâzuıî, c. 1, s. 236,
İbn Esîr, c. 2, s. 90. Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 299.
[32] Kastalâni, Mevahib,c.1,
s. 71, Diyarbekrî, c. l.s.299.
[33] Yâkubî, Târih, c. 2, s.
35.
[34] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 124, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 349,
Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 47.
[35] İ bn Sa'd, Tabakât, c.
1, s. 1 24, Ebu Davud, Sünen, c. 3, s. 214, Neseî, Sünen, c. 4, s. 79, Beyhakî,
c. 2, s. 349, Ebu'l-Ferecİbn Ceraf, el-Vefa, c. 1, s. 208, Zehebî,
Târıhu'l-islâm, s. 234, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 125,
Halebî, c. 2, s. 47.
[36] Beyhakî, c. 2, s. 349, İbn
Seyyid, c. 1, s. 132, Zehebî, s. 234, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 125.
[37] İbn Sa'd, c. 1, s. 123,
Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 208, Diyarbekn, c. 1.S.301 .Halebî, c. 2, s. 47.
[38] İbn Sa'd, c. 1, s. 123,
Beyhakî, c. 2, s. 349, E bu'l-Ferec, c. 1, s. 208, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 32,
Zehebî, s.234, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 125, Halebî, c. 2, s. 47.
[39] İbn Sa'd, Tabakât, c.
1,s.123.
[40] Neseî, Sünen, c. 4, s.79
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 125.
[41] İbn Sa'd, c. 1, s. 124,
Ebu Davud, Sünen, c. 3, s. 214, Nesâî, Sünen, c. 4, s. 79, Beyhakî, c. 2, s.
349, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 125.
[42] İbn Sa'd, c. 1, s. 123,
Beyhakî, c. 2, s. 349, E bu'l-Ferec, c. 1 , s. 208, Zehebî, s. 234, Ebu'l-Fidâ,
c. 3, s. 125.
[43] İbn Sa'd, c. 1, s. 124,
Ebu Davud, c. 3, s. 214, Nesâî, c. 4, s. 79, Beyhakî, c. 2, s. 349, E bu'l-Ferec,
c. 1, s. 208, Zehebî,s.234, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 125.
[44] İbn Sa'd. Tabakât. c. 1.
s. 123-124.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/123-124.
[45] İbn Sa'd, Tabak
âtü'l-kübrâ, c. 8, s. 18, Belâzuri, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 236, İbn Seyyid,
Uyünu'l-eser, c. 1, s. 130, İbnHacer, el-İsâbe, c. 4, s. 283, Kastalâni,
Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1 , s. 73, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 301.
[46] İbn İshak.İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 57, İbn Sa'd, c. 8, s. 18, Belâzurî, c. 1, s. 406, Yâkubî,
Tâıîh, c. 2, s. 35, Taberî, Târih,c.2, s. 229,Hâkim,Müstedrek, c. 3, s. 182,
İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1 825, İbn Seyyid, c. 1, s. 129-130, Zehebî,
Târîhu'l-islâm ,s. 237, İbn Hacer, c. 4, s. 1825, İbn Seyyid, c. 1, s. 129-130,
Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 237, İbn Hacer, c. 4, s. 283, Diyarbekrî, c. 1 ,s.
301.
[47] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 18, Belâzurî, c. 1, s. 236, İbn Esir, Kâmil, c. 2 s. 90, Zehebî, s. 236,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 3,s. 127, İbn Hacer, c. 4, s. 283.
[48] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 1 8, Belâzurî, c. 1, s. 406, Yâkubî, c. 2, s. 35, İbn Abdilberr, c. 4, s.
1825, Zehebî, s. 237, İbnHacer, c. 4, s. 283, Kastalâni, c. 1 , s. 73,
Diyarbekrî, c. 1, s. 301.
[49] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s. 182, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1825, Beyhakî, c. 2, s. 352-353, İbn Esîr, c.
2, s. 90, İbn Seyyid, c.1, s. 1 30, Zehebî, s. 237, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 127,
Kastalâni, c. 1, s. 73.
[50] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 57, İbn Sa'd, c. 8, s. 18, Belâzurî, c. 1, s. 406, Yâkubî, c. 2, s. 35,
Taberi, c. 2, s. 229, Hâkim ,c. 3, s. 182, İbn Abdilberr c. 4, s. 1825, İbn
Seyyid, c. 1 , s. 129-130, Zehebî, s. 237, Diyarbekrî, c. 1 , s. 301.
[51] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 18, Belâzurî, c. 1, s. 237, 406, Hâkim, c. 3, s. 182, İbn Abdilberr, c. 4,
s. 1825, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 85, Zehebî, s. 237, İbn Hacer, c. 4,
s. 283, Diyarbekrî, c. 1, s. 301 , Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 40, Zürkânî,
Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 294.
[52] İbn Sa'd, c. 8, s. 18,
Hâkim, c. 3, s. 182, İbn Hacer, c. 4, s. 283, Diyarbekrî, c. 1, s. 301,
Zürkânî, c. 1,s.294.
[53] İbn Sa'd, c. 8, s. 18,
Belâzurî, c. 1, s. 237, 406, İbn Hacer, c. 4, s. 283, Diyarbekrî, c. 1, s. 301,
Halebî, c. 2, s. 40, Zürkânî,c. 1, s. 294.
[54] İbn İshak, İbn Hişam, c.
57, İbn Seyyid, c. 1, s. 130, Zehebî, s. 237, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 122,
Zürkânî, c. 1, s. 293.
[55] İbn Sa'd, c.1, s. 211,
Taberî, c. 2, s. 229, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 91, İbn Seyyid, c. 1, s. 130,
Zehebî, s. 237, Ebu'l-Fidâ,c. 3, s. 122, Diyarbekrî, c. 1, s. 302.
[56] Yâkubî, Târih, c. 2, s.
35.
[57] Taberî, Târih, c.2, s:.
229, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 91, İbn Haldun, Târih, c. 2, s. ks.2, s. 10.
[58] Kastalâni,
Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 73, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 301.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/124-125.
[59] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 123, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 208.
[60] İbn Sa'd, c. 1, s. 211,
Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 210, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 134,
Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s.302.
[61] İbn İshak, İbn Hişam ,
Sîre, c. 2, s. 57, İbn Sa'd, c. 1 , s. 211, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 210, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 134.
[62] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 58, Taberî, Târih, c. 2, s. 229, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 91, İbn
Seyyid, c. 1, s. 130,1 34, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 50.
[63] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 57-58, İbn Sa'd, c. 1, s. 211, Taberî, c. 2, s. 229.
[64] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 134, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks.2, s. 10.
[65] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 58, Taberî, c. 2, s. 229, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 350, İbn
Seyyid, c. 1, s. 130,Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 234, Halebî, c. 2, s. 50.
[66] İ bn S a'd, Tabak âtü'l
-k übrâ, c. 1, s. 211, E bu'l-F ere c İbn C evzî, e I-Vefa, c. 1, s. 210-211,
Ebu'l-Fidâ, el-Bi dâye ve'n-ni hâye,c. 3, s.
134, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 302, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 50-51.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/125-127.
[67] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre.c.1, s. 387.
[68] Kurtubî, Tefsir, c. 13,
s. 26, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 292, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 508.
[69] Furkan: 27-29, İbn
İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 387.
[70] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî,
el-Vefâ, c. 1, s. 188-189, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 103-104, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 472.
[71] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 11 3, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 26, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1336,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 154, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s.
301.
[72] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve,0.2,5.197, Kurtubî, Tefsir, c. 15, s. 7, Hâzin, Tefsir, c. 4,
s. 3, Suyûtî, Dürru'l-mensür, c. 5, s.258.
[73] Beyhakî, Delâil, c. 2,
s. 1 97, Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 5, s. 258.
[74] Zemahşerî, Keşşaf, c. 3,
s. 316, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 3, Kurtubî, Tefsîr, c. 15, s. 7, Hâzin,
Tefsir, c. 3, s.3.
[75] Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c.
3, s. 564, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 258.
[76] Taberî, Tefsîr, c. 22,
s. 152, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 564, Suyûtî, c. 5, s. 258.
[77] Beyhakî, Delâil, c. 2,
s. 1 97, Suyûtî, c. 5, s. 258.
[78] Kurtubî, Tefsîr, c. 15,
s. 7, Hâzin, c. 3, s. 3.
[79] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 197, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 258.
[80] Kurtubî, Tefsîr, c. 15,
s. 7.
[81] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 197, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 258.
[82] Yâsin: 9.
[83] Taberî, Tefsir, c.2 2,
s. 152, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 197, Zemahşerî, Keşşaf, c. 3, s. 316, Nesefî,
Medârik, c. 3, s. 3, Kurtubî,Tefsir, c. 15, s. Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s.
564, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 5, s. 258.
[84] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 303, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 163, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c.
1, s. 192-193,Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c. 6, s. 240, Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 228.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/128-133.
[85] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 60.
[86] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 211 , Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 237,
Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 211 ,İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s. 134, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 73, Diyarbekrî, Hamis, c. 1,
s. 302.
[87] Belâzurî,
Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 73, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 302.
[88] İbn Sa'd, Tabakât, c .1
, s. 211, Belâzurî c. 1, s. 237, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 211, İbn Esir, Kâmil, c.
2, s. 91 , İbn Kayyım ,Zâdü'l-mead, c. 2, s. 52, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s.
134, Kastalâni, c. 1, s. 73, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.2, s. 51.
[89] Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 35, Kastalâni, c. 1, s. 75.
[90] İ bn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 60, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s.211, Belâzurî, c. 1, s. 237,
Taberî, Târih, c . 2, s. 229, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 211, İbn Kayyım, c. 2, s.
52, İbn Seyyid, Uyun, c. 1 , s. 134, Zehebî, Târîhu'l-islâm , s. 282,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.135, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2,
s. 10, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 35, Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s.
73,Diyarbekrî, c. 1 , s. 302, Halebî, c. 2, s. 52.
[91] Yakut, Mu'cemu'l-büldân,
c. 4, s. 8.
[92] İbn Kayyım, Zâd, c. 2,
s. 52, Kastalâni, c. 1, s. 73, Diyarbekrî, c. 1, s. 302.
[93] İbn Haldun, c. 2, ks. 2,
s. 10, Halebî, c. 2, s. 51.
[94] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 60, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 134, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135.
[95] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 60, Taberî, c. 2, s. 229, İbn Kayyım, c. 2, s. 52, İbn Seyyid, c. 1, s. 1
34, Ebu'l-Fidâ,c. 3, s.135, Halebî, c. 2, s. 52.
[96] Ebu Muaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 295, İbn Kayyım, c. 2, s. 52, Zehebî, s. 282.
[97] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 60, Taberî, c. 2, s. 229, İbn Kayyım, c. 2, s. 52, İbn Seyyid, c. 1, s. 1
34, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.135.
[98] İbn İshak, İbn Hisam, c.
2, s. 60, Taberî, c. 2, s. 229, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 91 , İbn Kayyım, c.
2, s. 52, İbn Seyyid, c. 1 ,s. 134, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135.
[99] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s 60, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 36, Taberî, Târîh, c. 2, s. 229-230,
Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve , c. 1, s. 295, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 415,
Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 212, İbn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 91 ,
İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 134, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 282,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 135, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks.2, s. 1 0, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s.
302, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 52.
[100] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 60, Taberî, c. 2, s. 230, İbn Seyyid, Uyun, c. 1 ,s.134, Ebu'l-Fidâ, c.
3, s. 135, Diyarbekrî,c. 1,5.302.
[101] İbn İ shak, İbn Hişam,
c. 2, s. 60, Taberî, c. 2, s. 230, İbn Esîr, c. 2, s. 91, İbn Kayyım, c. 2, s.
52, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135, Diyarbekrî, c. 1 , s. 302.
[102] Yâkubî, Târîh, c. 2, s.
36, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 295, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 416, Zehebî, s.
282, Bedrüddin Aynî,Umdetu'l-Kârî, c. 1 5, s. 142, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c.
6, s. 224.
[103] İbn İshak, İbn Hişam ,
c. 2, s. 60-61, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 212, İbn Seyyid, c.
1, s. 134, Ebu'l-Fidâ, c.3, s.
1 35, Diyarbekrî, c. 1, s. 302, Halebî, c. 2, s. 52.
[104] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 212. İbn Esîr, c. 2, s.
91, İbn Seyyid, c. 1, s.1234, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135, Diyarbekrî, c. 1, s.
302, Halebî, c. 2, s. 52.
[105] Ebu Nuaym, c. 1, s. 295,
Zehebî, s. 283.
[106] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 415, Ebu'l-Ferec, c.
1, s. 212. İbn Esîr, c. 2,s. 91, İbn Seyyid, c. 1, s. 134, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.
135, Diyarbekrî, c. 1, s. 302, Halebî, c. 2, s. 52.
[107] Yâkubî, Târîh, c. 2, s.
36, Ebu Nuaym, c.1, s. 295, Zehebî, s. 283.
[108] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 61, Yâkubî, c. 2, s. 36, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu Nuaym, c. 1, s. 295,
Beyhakî, Delâil, c. 2,s. 415, Zehebî, s. 283, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 415.
[109] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 61, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 36, Taberî, Târîh, c. 2, s. 230,
Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ,c. 1, s. 21 2, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s. 134, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 135.
[110] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 61, Yâkubî, c. 2, s. 36, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 295,Beyhakî, Delâil, c .2, s. 415, Ebu'l-Ferec, c.
1, s. 21 2, İbn Seyyid, c. 1, s. 134, Zehebî, s. 283, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135.
[111] Belâzurî, E
nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 237.
[112] İbn Kayyım ,
Zâdü'l-mead, c. 2, s. 52.
[113] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 212, İbn Esîr, c. 2, s.
91, İbn Seyyid, c. 1, s.134, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135, Diyarbekrî, Hamis, c. 2,
s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, İbn Esîr, c. 2, s. 91, İbn Seyyid, c.1, s. 134,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135, Diyarbekrî, c. 1 , s. 302, Halebî, c. 2, s. 52.
[114] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, İbn Esîr, c. 2, s. 91, İbn Seyyid, c.1 , s. 1
34, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135,Diyarbekrî, c. 1 , s. 302, Halebî, c. 2, s. 52.
[115] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 61, Taberî, c. 22, s. 230, İbn Esîr, c. 2, s. 91, İbn Seyyid, c.1 ,s.
134, Diyarbekrî, c. 1, s.302, Halebî, c. 2, s. 52.
[116] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, İbn Esîr, c. 2, s. 91, İbn Seyyid, c.1 , s. 1
34, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135,İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 10, Diyarbekrî,
c. 1, s. 302.
[117] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 4, s. 235, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 91-92, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s.136-137.
[118] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 212, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 212,
İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 52,İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 4, s. 275,
Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 74, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 302.
[119] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,
s. 21 2, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 212, İbn Kayyım, c. 2, s. 52, Diyarbekrî, c.
1,s.3O2.
[120] Bedrüddin Aynî,
Umdetu'l-Kârî, c. 15, s. 142, İbn Hacer, Fethu'l-Bârî, c. 6, s. 224.
[121] Yâkubî, Târîh, c. 2, s.
36, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c.1, s. 295, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 415,
Zehebî, Târîhu'l-islâm ,s. 283.
[122] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 61, İbn Sa'd, c.1, s. 21 2, Taberî, Târîh, c. 2, s. 230,
Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 212, İbn Esîr,Kâmil, c. 2, s. 91, İbn Kayyım, c. 2, s.
52, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c . 1, s. 134, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135, İbn
Haldun, Târîh, c. 2, ks.2, s. 1 0, Kastalâni, M evâhib, c. 1, s. 73,
Diyarbekrî, c. 1, s. 302, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 52.
[123] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 212, İbn Seyyid, c. 1, s.
134, Ebu'l-Fidâ, c. 3,s. 135, Kastalâni, c. 1, s. 73, Diyarbekrî, c. 1 , s.
302, Halebî, c. 2, s. 52.
[124] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 61, İbn Sa'd, c. 1 , s. 212, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu'l-Ferec, c. 1, s.
212, İbn Esîr, c. 2, s. 91 ,İbn Kayyım, c. 2, s. 52, İbn Seyyid, c.1, s. 134,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135, Kastalâni, c. 1, s. 73, Diyarbekrî, c. 1, s. 302,
Halebî, c. 2,s. 52.
[125] İbn İshak, İbn Hişam ,
c. 2, s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, E bu'l-Ferec, c. 1, s. 212, Ebu'l-Fidâ, c.
3, s. 135, Diyarbekrî, c. 1, s.302.
[126] Yâkubî, Târîh, c. 2, s.
36, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1 ,s. 295, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 416,
İbn Seyyid, c.1, s.134, Zehebî, s. 283, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 136.
[127] Yâkubî, c. 2, s. 36, Ebu
Nuaym, c. 1,s. 295, Ebu'l-Ferec, c. 1,s. 282, İbn Kayyım, c. 2, s. 52, İbn
Seyyid, c. 1, s. 134, Zehebî, s. 283, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 136, Kastalâni, c.
1, s. 73, Diyarbekrî, c. 1,s.3O2.
[128] Süheylî, Ravdu'l-ünüf,
c. 4, s. 46, Kastalâni, c. 1, s. 73, Diyarbekrî, c. 1, s. 302, Halebî, c. 2, s.
52.
[129] Süheylî, Ravdu'l-ünüf,
c. 4, s. 46, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 134, Kastalâni,
Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 73,Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 302, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 52.
[130] Zürkânî,
Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 297.
[131] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 61, Taberî, Târih, c. 2, s. 230, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 136.
[132] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 61, Taberî, Târih, c. 2, s. 230, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, e
I-Vefa, c. 1, s. 213, İbn Esîr,Kâm il, c. 2, s. 91 , Zehebî, Târîhu'l-islâm, s.
283, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 136, Halebî, c. 2, s. 53.
[133] Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 295, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 415, İbn Seyyid, c.
1, s. 134, Zehebî, s. 283, Halebî,c.2,s.52.
[134] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 415, Ebu'l-Ferec,
c.1, s. 213, İbn Esîr, c. 2,s. 91, Zehebî, s. 283, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 136,
Halebî, c. 2, s. 53.
[135] Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 295.
[136] Ebu Nuaym, c. 1,s. 295,
Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 415, İbn Seyyid, c. 1, s. 135, Zehebî, s. 283,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 136,Halebî, c. 2, s. 53.
[137] Ebu Nuaym, c.1, s. 295,
Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 415, İbn Seyyid, c. 1, s. 135, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.
136, Halebî, c. 2, s. 53.
[138] Ebu Nuaym, c. 1, s. 295,
Beyhakî, Delâil, c. 2 , s. 415, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 35, Zehebî, s. 283,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 136,Halebî, c. 2, s. 53.
[139] Beyhakî, Delâil, c. 2,
s. 415, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 35, Zehebî, s. 283, E bu'l-Fidâ,
c. 3, s. 136, Halebî, c. 2,s. 53.
[140] Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 295, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 415.
[141] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 61, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 213, Zehebî, s. 283,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 136, İbnHaldun, Târih, c. 2, ks.2, s. 10.
[142] Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 35, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 73.
[143] İbn Haldun, Târîh, c. 3,
ks.2, s. 10.
[144] İbn İshak, İbn Hişam ,
Sîre, c. 2, s. 61-62, Taberî, Târîh, c. 2, s. 230, E bu'l-Ferec İbn Cevzî,
el-Vefâ, c. 1, s. 213, İbn Esîr,Kâm il, c. 2, s. 91 -92, İbn Kayyım,
Zâdü'l-mead, c. 2, s. 52, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 285, E bu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.136, İbn
Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 10, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 35,
Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 75.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/133-140.
[145] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 62, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 213, İbn Esir, c. 2, s.
92, İbn Seyyid, c. 1, s.1135, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 136, Diyarbekrî, Hamis, c. 1
,s.3O2, Halebî, c. 2, s. 53.
[146] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 62, Taberî, c. 2, s. 230, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 295,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 416, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 56,
Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 213, İbn Esîr.c. 2, s. 92, İbn Seyyid, c. 1, s. 135,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 136, Diyarbekrî, c. 1 , s. 303, Halebî, c. 2, s. 53.
[147] Süheylî, Ravdu'l-ünüf,
c. 4, s. 56, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2,s. 54.
[148] Beyhakî, Delâil, c. 2,
s. 416, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 283, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 54.
[149] İbn İshak, İbn Hişam ,
Sîre, c. 2, s. 62, Taberî, Târîh, c. 2, s. 230, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve,
c. 1, s. 295, Süheylî,Ravd, c. 4, s. 56, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 ,
s. 213, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 92, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 35,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 136. Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s.
303, Halebî, c. 2, s. 54.
[150] Ebu Muaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 295.
[151] İbn Hacer, el-İsâbe, c.
2, s. 466.
[152] Yâkubî, Târîh, c. 2, s.
36, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 74, Diyarbekrî, c. 1, s. 303.
[153] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 62-63, Taberî, c. 2, s. 230-231, Ebu'l-Ferec, c. 1 , s. 213-214, İbn
Esîr, c. 2, s. 92, İbn Seyyid,c. 1, s. 135, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 136,
Diyarbekrî, c. 1, s. 303, Halebî, c. 2, s. 56.
[154] Ebu Muaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 295, Zehebî, s. 223.
[155] Süheylî, Ravdu'l-ünüf,
c. 4, s. 56.
[156] Ebu Nuaym, c. 1, s. 295,
Zehebî, s. 283, Halebî, c. 2, s. 56.
[157] İbn İshak, İbn Hişam ,
c. 2, s. 63, Taberî, Târîh, c. 2, s. 230-231 , Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ,
c. 1 , s. 214, İbn Seyyid,Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 135, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 1 36, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 303, Halebî, İ
nsânu'l-uyûn, c. 2,s. 56.
[158] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 63, Taberî, c. 2, s. 231, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 92, İbn Seyyid, c. 1,
s. 1 35, Halebî, c. 2, s.56.
[159] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 63, Taberî, c. 2, s. 231, İbn Esîr, c. 2, s. 91, İbn Seyyid, c. 1, s.
135, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 136.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/140-142.
[160] İbrı İshak, İbn Hişam,
c. 2, s. 63, Taberî, c. 2, s. 231, İbn Seyyid.c. 1 ,s.136, Diyarbekrî, c. 1, s.
303.
[161] İbn Şa'd,
Tabakatü'l-kübrâ, c. 1, s. 212.
[162] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 63, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 237, Taberî, c. 2, s. 231, İbn
Seyyid.c. 1, s. 136.
[163] İbn İshak, İbn Hişam ,
c. 2, s. 63, İbn Sa'd, c. 1, s. 21 2, Belâzurî, c. 1, s. 237, Taberî, c. 2, s.
231, Diyarbekrî, c. 1, s. 303.
[164] Buhârî, Sahih, c. 4, s.
83, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1420.
[165] Kamu's-Seâlib, Mekke'ye
iki merhalelik veya bir gün bir gecelik bir yerdir (Bedrüddin Aynî,
Umdetu'l-Kârî, c. 15, s.142, İbn Hacer, Fethu'l-bârî, c. 6, s. 224).
[166] Buhârî, Sahîh,c.4, s.
83, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1420-1421, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1 , s.
281-282, Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 417, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.
1, s. 135, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 284, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,
c. 3, s. 137, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 73, Halebî,
İnsânu'luyûn, c. 2, s. 56-58.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/142-143.
[167] Mahle, Mekke'ye bir
geceliktir (Kastalanı, Mevahibu'l-ledünniye, c. 1, s. 74, Diyarbekrı, Hamıs, c.
1, s. 363).
[168] Nasibin (Nusaybin), M
usul'dan Şam'a giden kafile yolu üzerinde, Cezire beldelerinden, bostanları,
suları bol bir belde olup Sencar ilEsîralan dokuz fersah, Musul ile altı
günlüktür. Sur içinde bulunan küçük bir dağdan şehre akreb yayılır (Yakut,
Mu'cemu'l-büldân, c. 5, s. 288).
[169] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 63, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 212,Taberî, Târih, c.
2, s. 231, E bu Nuaym ,Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 363, İbn Esîr, Kâmil, c. 2,
s. 92, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 52. İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s.136, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 137, İbn Haldun, Târîh, c.
2, ks. 2, s. 10, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s.74,Diyarbekrî, Hamis,
c. 1, s. 303, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 60.
[170] İbn İshak, İbn Hisam, c.
2, s. 63, Taberî, c. 2, s. 231, Ebu Nuaym, c. 2, s. 363, İbn Esîr, c. 2, s. 92.
[171] Ahkâf 29-32, Cinn: 1-15,
İbn İshak, İbn Hisam, c. 2, s. 63, İbn Sa'd.c.1, s. 212.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/143-144.
[172] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 212, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 52,
Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 303, Halebî,İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 61.
[173] Halebî, İnsânu'l-uyûn,
c. 2, s. 61.
[174] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,
s. 212, İbn Kayyım, Zad, c. 2, s. 52, Halebî, c. 2, s. 61.
[175] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,
s. 212, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 237, İbn Kayy,m , Zâd, c. 2, s. 52,
Halebî, c. 2, s.52.
[176] Taberî,Târîh,c.2, s.
231.
[177] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 137.
[178] Taberî, Târîh, c. 2, s.
231.
[179] Taberî, Târîh, c. 2, s.
231, E bu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 214.
[180] Taberî,Târîh,c.2, s.
231.
[181] İsmail (a.s.)ın, halis
ve saf soyundan gelen oğullarına Sarfh (İ bn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 26,
İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,c.1, s. 20); Abduddar, Cuman, Manzum, Adiyy, Ka'bveSehm
oğullarına da, Halff'in çoğulu olarak Ahiâf denir (İbn Esîr, Nihâye, o.1, s.
425).
[182] İbn İshak, İbn Hisam,
Sîre, c. 2, s. 20, Taberî, Târih, c . 2, s. 231 , Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 214,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 137.
[183] Taberî, Tarih, c. 2, s.
231.
[184] Taberî, T ârfh, o. 2, s.
231, E bu'l-F erec İ bn C evzî, el-Vefa, c. 1, s. 214.
[185] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 20, Taberî, Târîh, o. 2, s. 231, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 214,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 137.
[186] Taberî, Târîh, c. 2, s.
231, Ebu'l-Ferec, c. 1,5.215.
[187] Taberî, Târîh, c. 2, s.
231.
[188] Taberî, Târîh, c. 2, s.
231, Ebu'l-Ferec, c. 1.S.215.
[189] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 212, Taberî, c. 2, s. 231, Ebu'l-Ferec, c. 1, s.
215, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s.52.
[190] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,
s. 212, Taberî, c. 2, s. 231, Ebu'l-Ferec, c. 1 , s. 21 5, İbn Kayyım, c. 2, s.
52, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.137.
[191] Taberî, c. 2, s. 231, E bu'l-F
erec, c. 1 , s. 215, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 137, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s.
62.
[192] Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.
137, Halebî, c. 2, s. 62.
[193] Taberî, c. 2, s. 231, E
bu'l-F erec, c. 1 , s. 215, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 137, Halebî, c. 2, s. 62.
* Altı veya yedi kişi
idiler (Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 137, Halebî, c. 2, s. 62).
[194] İbn Sa'd, c. 1, s. 212,
Taberî, c. 2, s. 231, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 137, İbn Kayyım, c. 2, s. 52.
[195] Taberî, c. 2, s. 231, E
bu'l-F erec, c. 1 , s. 215.
[196] İbn Sa'd, c. 1, s. 212,
Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 215, İbn Kayyım, c. 2, s. 52.
[197] İbn Sa'd, c. 1, s. 212,
İbn Kayyım, c. 2, s. 52.
[198] İbn Sa'd, Tabakât, 11,
s. 212.
[199] Taberî, c. 2, s. 231, E
bu'l-F erec, c. 1 , s. 215.
[200] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 137.
[201] Taberî, Târîh, c. 2, s.
231, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ,c.1, s. 215, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 93.
[202] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 212, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 215, İbn Kayyım ,
Zâdü'l-mead, o. 2, s. 52.
[203] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,
s. 212, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 52.
[204] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,
s. 212, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 215, İbn Kayyım, c. 2, s. 52.
[205] İbn Sa'd, Tabakât, 11,
s. 212, İbn Kayyım, c. 2, s. 52, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 62.
[206] İbn İshak, İbn Hisam,
Sîre, c. 2, s. 21, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 137.
[207] İbn Sa'd, c. 1, s. 212,
E bu'l-F erec, c. 1, s. 215, İbn Kayyım, Zâd, c. 2, s. 52.
[208] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 4, s.80,Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 20, Ebu Davud, Sünen, c. 2, s. 56,Beyhakî,
Sünenü'l-kübrâ,c. 9, s. 67, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 233, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 136.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/144-147.
[209] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 237, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 759, İbn Esir,
Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 78, İbn Hacer, el-İsâbe,c.2,
s. 225.
[210] İbn İshak.İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 22, İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 237, Ebu Nuaym ,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 238, Etau'l-Ferecİbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 204,
İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 79, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 139,
Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ,c. 1, s. 336, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 69.
[211] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 237, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 139.
[212] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 22, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 238, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 204.
[213] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 98.
[214] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 22, Ebu Nuaym , c. 1, s. 238, Ebu'l-Fenec, c. 1, s. 204.
[215] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 98.
[216] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 22, İbn Sa'd, c. 4, s. 237, Ebu Nuaym, c. 1 , s. 238, İbn Abdilberr,
İstiâb, c. 2, s. 759, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 204, İbn Esîr, c. 3, s. 78-79, İbn
Seyyid, c. 1, s. 139, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 248, Ebu'l-Fidâ,
c. 3, s. 99.
[217] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 2, s. 759, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 248-249.
[218] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 22, İbn Sa'd, c. 4, s. 237, Ebu Nuaym, c. 1 ,s.239, İbn Abdilberr, c. 2,
s. 759, Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 204, İbn Esir, c. 3, s. 79, İbn Seyyid, c. 1, s.
139, Zehebi", c. 1, s. 249, Suyûtî, c. 1, s. 336.
[219] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 22, İbn Sa'd, c. 4, s. 237, Ebu Nuaym, c. 1, s. 239, Ebu'l-Ferec, c. 1,
s. 204, İbn Esîr, c. 3, s. 79, Suyûtî, c. 1, s. 336, Halebî, c. 2, s. 69.
[220] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 22-24, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 237-239, Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 239, İ bn Abdi Iberr, İstiâb, c. 2, s. 760-761, E
bu'l -F erec İ b n C evzî, el- Vefâ, c. 1, s. 204-206, İ bn Esîr, Usdu'l -g
âbe, c. 3, s. 7 9-80, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 139-140, Zehebî,
Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1,s. 249-250, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.
3, s. 99-100, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 336-337, Halebî, İ
nsânu'l-uyûn, c. 2, s. 69-70.
[221] Ahm ed b. Hanbel,
Müsned, c. 2, s. 243, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 123, Müslim, Sahih, c. 4, s.
1957, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 758, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s.
249, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 225.
[222] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 24, İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 239, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s.
259, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 239-240, Ebu'l-Ferec İbn
Cevzî,el-Vefâ,c. 1 ,s. 206, İbn Esîr.Usdu'l-gâbe.c. 3, s.80, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 100, Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 337.
[223] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 239, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 140
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/147-152.
[224] Taberî, Tarih, c. 2, s.
231, İbn Esîr, Kâmil, c . 2, s. 93.
[225] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 284, Ebu'l-Fidâ, el-Bidaye ve'n-nihâye, c. 3, s.
65.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/152-153.
[226] Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl,
s. 306-307, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 32, s. 132, Kurtubî, Tefsir, c. 20, s.
222, Hâzin, Tefsir, c. 4, s.417.
[227] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 133, Ebu'l-Ferecİbn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 655,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 288,Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 5,
s. 307.
[228] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 405.
[229] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 34, Vahidi, Esbâbü'n-nüzûl, s. 307, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 132,
Hâzin, c. 4, s. 417.
[230] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 34, Vahidi, s. 307, Fahru'r-Râzî, c. 32, s. 132.
[231] İbn İshak, İbn Hisam, c.
2, s. 34, Vahidî, s. 307, Hâzin, c. 4, s. 417.
[232] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 34, İbn Sa'd, c. 1, s. 133, Belâzurî, c. 1, s. 405, Vâhidî, s. 307,
Ebu'l-Fenec, c. 2, s. 655, İbn Seyyid, c. 2, s. 288, Hâzin, c. 4, s. 417.
[233] İbn Sa'd, c. 1, s. 133,
İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 50, c. 4, s. 1818-19, İbn Asalar, Târih, c. 1,
s. 293, Ebu'l-Ferec, c. 2, s.655, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1 , s. 23, İbn
Seyyid, c. 2, s. 288,
[234] İbn Hazm,
Cevâmiu's-Sîre, s. 39.
[235] İbn Hazm,
Cevâmiu's-Sîre, s. 39, Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 307.
[236] Kurtubî, Tefsir, c. 20,
s. 222.
[237] Kevser 1-3.
[238] İbn Esîr, Nihâye, c. 4,
s. 208.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/153-154.
[239] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 63, Taberî, Târih, c. 2, s. 231, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 138.
[240] Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 282, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 422,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 3, s. 142.
[241] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 63-64, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 216, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 36,
Taberî, Târîh, c. 2, s. 231.
[242] İbnSa'd, Tabakât, c. 1,
s. 216, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 322, Ebu Nuaym, c. 1, s. 292,
Diyarbekrî, Hamis, c.1,s. 306, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 153.
[243] Zübeyr b.Bekkâr, Cem
hene, c. 1, s. 367-368, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 1 97, c. 3, s. 15.
[244] İbn Habib,
Kitâbu'l-muhabber, s. 267, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 4, s. 142, İbn Hacer,
Fethu'l-Bârî, c. 3, s. 473.
[245] İbn Habib,
Kitâbu'l-muhabber, s. 267, Yakut, Mu'cemu'l-büldân, c. 4, s. 142.
[246] İbn Habib,
Kitâbu'l-muhabber, s. 267.
[247] İbn Hacer, Fethu'l-Bârî,
c. 3, s. 473.
[248] Yakut, Mu'cemu'l-büldân,
c. 4, s. 142.
[249] İbn Habib,
Kitâbu'l-muhabber, s. 267, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 1 0, s. 103.
[250] Yakut, Mu'cemu'l-büldân,
c. 4, s. 142.
[251] Zübeyr b.Bekkâr, Cem
here, c. 1, s. 367, B. Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 10, s. 103, İbn Hacer,
Fethu'l-Bârî, c. 3, s. 473.
[252] Yakut, Mu'cemu'l-büldân,
c. 5, s. 58-59.
[253] Zübeyr b. Bekkâr,
Cemhere, c. 1, s. 368,Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 10, s. 104, İbn Hacer,
Fethu'l-Bârî, c. 3, s. 473.
[254] İbn Habib,
Kitâbu'l-muhabber, s. 267.
[255] Yakut, Mu'cemu'l-büldân,
c. 4, s. 142.
[256] Yakut, Mu'cemu'l-büldân,
c. 5, s. 55.
[257] Zübeyr b. Bekkâr, Cem
here, c. 1, s. 368, İbn Habib, Kitâbu'l-muhabber, s. 267.
[258] İbn Habib,
Kitâbu'l-muhabber, s. 267.
[259] Zübeyr b.Bekkâr,
Cemhere, c. 1, s. 368, B. Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 10, s. 104, İbn Hacer,
Fethu'l-Bârî, c. 3, s. 473.
[260] İbn Habib,
Kitâbu'l-muhabber, s. 267.
[261] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 216-217, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 1 , s.
292, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2,s. 56, E bu'l -F i dâ, el -Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 146, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 306.
[262] İbn Sa'd, c. 1, s. 216,
217, Ebu Nuaym , c. 1, s. 292, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks.2, s. 11,
Diyarbekrî, c. 1,s.3O6.
[263] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 63-64, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,s.216, Yâkubî, Târîh, c. 2, s.
36, Taberî, Târih, c. 2, s.231, Ebu Nuaym , D elâ ilü 'n-n übü we, c. 1, s.
282, Süheylî, Ra vdu'l -ünüf, c. 4, s. 59, E bu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.
1, s. 216, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 93, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1, s.
152-53, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 282, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.3,
s. 138.
[264] İbn İshak, İbn Hişam ,
Sîre, c. 2, s. 63-64, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 216, Taberî, Târih,
c. 2, s. 231, Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 185, İbn Esîr, Kâmil, c. 2,
s. 94, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-Nihâye, c. 3, s. 439.
[265] İbn Sa'd, Tabakât, c.
1,s.1, s. 216, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c . 3, s. 492, Beyhakî, Delâil, c. 2,
s. 186, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 138.
[266] İbn İshak, İbn Hişam ,
c. 2, s. 64, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 492, Taberî, Târîh, c. 2, s. 232,
Ebu'l-F erec İbn Cevzî, el-Vefâ,c.1, s. 21 5, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s. 135, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 138.
[267] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 67, Ahmed b. Hanbel, 3, s. 492, İbn Esîr, c. 2, s. 94, İbn Haldun, Târîh,
c. 2, s. ks.
2, s. 11 .
[268] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 64, Taberî, c. 2, s. 232, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 138, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 154.
[269] İbn İshak, İ bn Hişam,
c. 2, s. 64, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 492, Taberî, c. 2, s. 232, İbn Kayyım,
Zâdü'l-m ead, c. 2, s. 56,Zehebî, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 138, Halebî, c.
2, s. 154.
[270] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 64, İbn Sa'd, c. 1,s. 216, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 492, Taberî, c. 2,
s. 232, İbn Kayyım,c. 2, s. 56, Zehebî, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 138-139,
Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 6, s. 46.
[271] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 322, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 237, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s.
59, E bu'l-Ferec, c. 1 ,s. 216, İbn Kayyım , c. 2, s. 56, Zehebî, s. 285,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 138, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 46, İbn Haldun, c.
2, ks.2, s. 11.
[272] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 322, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 36, Ebu'l-F erec, c. 1, s. 21 6. İbn Kayyım, c.
2, s. 56, Zehebî, s. 285,Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 138, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c.
6, s. 46.
[273] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 64, İbn Sa'd, c. 1, s. 216, Belâzurî, c. 1, s. 237, Yâkubî, c. 2, s. 36,
Taberî, c. 2, s. 232, Ebu'l-Ferec, c. 1 , s. 216, İbn Kayyım, c. 2, s. 56,
Zehebî, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 138.
[274] İbn Sa'd, c. 1, s. 21 6,
Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 322. Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 292,
Beyhakî, Delâil, c. 2,s. 442, İbn Kayyım, c. 2, s. 56, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1
59, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 46.
[275] Ebu Nuaym, Delâil, c.1,
s. 292, E bu'l-Ferec, c. 1.S.216, İbn Seyyid, c. 1, s. 152, Zehebî, s. 282,
Halebî, c. 2, s. 153.
[276] İbn Sa'd, . c1, s. 216, İbn
Kayyım, c. 2, s. 56, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[277] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 322, Beyhakî, c. 2, s. 442, Zehebî, s. 282, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 159,
Heysemî, c. 6, s. 46.
[278] İbn Sa'd, c. 1, s. 216,
Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 322, Beyhakî, c. 2, s. 442, İbn Kayyım, c. 2, s. 56,
Zehebî, s. 282, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 159, Heysemî, c. 6, s. 46, Diyarbekrî, c.
1, s. 306.
[279] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 237.
[280] Yâku bf, Târîh, c. 2, s.
36, Ze hebf, Tâ rfhu 'l-islâm, s. 282, E bu'l -Fi dâ, el-Bi dâye ve'n-nih âye,
c. 3, s. 140, Diyarbekrf, Hamîs, c.1, s. 306.
[281] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1,s.216, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 56.
[282] Zehebî, s. 282,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 40, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 158.
[283] Ahmed b. Hanbel, M
üsned, c. 3, s. 322, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 6624, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 442, Zehebî,s. 298, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 159,
Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c . 6, s.46.
[284] Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1 ,s.282, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 422,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,c. 3, s. 142-1 43, Zürkânî,
Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 309-310.
[285] Ebu Nuaym, c. 1, s. 285,
Beyhakî, c. 2, s. 424, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 143.
[286] Ebu Nuaym, c. 1, s. 285,
Beyhakî, c. 2, s. 424, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,s. 153, Ebu'l-Fidâ, c. 3,
s. 143, Halebî, c.2,s. 156.
[287] Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 285, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 424, İbn
Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 251 ,İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 153, E
bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 143, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s.
156.
[288] Ebu Nuaym, c.1, s. 285,
Beyhakî, c. 2, s. 424, İbn Seyyid, c. 1, s. 153, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.143,
Halebî, c. 2, s. 156.
[289] Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 285-288, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.
424426, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c.5, s. 250-251, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s. 153-155, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 143-144, Halebî, İ
nsânu'l-uyûn,c. 2, s. 156-1 57.
[290] Ahmed b. Hanbel,
Müsned,c. 3, s. 492, Hâkim, Müstedrek, c.1, s. 15, Beyhakî, Delâil,c. 2,s. 185,
Zehebî, Târîhu'l-islâm ,s. 151, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 41,
Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 22.
[291] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 492, Hâkim, c. 1,s. 15, Beyhakî, c. 2, s. 185, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3,
s. 492, Hâkim, c. 1,s.15, Beyhakî, c. 2, s. 185, İbn Abdilberr, İ stiâb, c. 2,
s. 492, Zehebî, s. 151, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 41, Heysem f, c. 6, s. 22.
[292] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 492.
[293] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 492, Hâkim, c. 1, s. 15, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 41, Heysemî, c. 6, s. 22.
[294] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 492, Heysemî, c. 6, s. 22.
[295] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 492, Hâkim, c. 1, s. 15.
[296] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 492, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 15, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2,
s. 185, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 492493, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 285,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 41, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6,
s. 22.
[297] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 492, Hâkim, c. 1, s. 15, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 41, Heysemî, c. 6, s. 22.
[298] Beyhakî, Delâil, c. 2,
s. 185, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 41 .
[299] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 492, Beyhakî, c. 2, s. 185, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 151, Ebu'l-Fidâ, c.
3, s. 41, Heysemî,Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 22.
[300] Be yhak f, D el âil
ü'n-nübüvve, c. 2, s. 185.
[301] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 492, Beyhakî, c. 2, s. 185, Zehebî, s. 151 , Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 41.
[302] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 492, Hâkim, Müstedrek, c. 1 , s. 15, Beyhakî, c. 2, s.1 85, İbn Abdilberr,
c. 2, s. 483, Ebu'l-Fidâ,c. 3, s. 41 , Heysemî, c. 6, s. 22.
[303] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 492, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 41 .
[304] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 64-65, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 492493, Taberî, Târih,
c. 2, s. 231-232,Zehebî, Tâ rihu' l-islâm, s. 285, E bu'l -Fidâ, c. 3, s. 1
38-1 39, Halebî, İ n sânu' l-uyûn, c. 2, s. 15 4.
[305] Dârekutnî, Sünen, c. 3,
s. 44-45, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 182, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 3, s. 71, AJâüddinAli, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 49, Halebî, İnsânu'l-uyûn,
c. 2, s. 153-154.
[306] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 185, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 151, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 41 ,Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 21.
[307] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 5, s. 130, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 21, Alâüddin Ali,
Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 450.
[308] Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 21, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 450.
[309] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 5, s. 130, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 21, Alâüddin Ali,
Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 450.
[310] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 5, s. 130.
[311] Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 21, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 450.
[312] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe.
c. 5, s. 130, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 21, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12,
s. 450.
[313] Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 21, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 12, s. 450.
[314] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 65, Taberî, Târîh, c. 2, s. 232, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve,
c. 1, s. 297, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 93.
[315] E bu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 297.
[316] İbn İshak, İ bn Hişam,
c. 2, s. 65, Taberî, c. 2, s. 232, E bu Nuaym , c. 1, s. 297, İbn Esîr, c. 2,
s. 93, Zehebî, Târîhu'l-islâm , s. 285, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.
3, s. 139.
[317] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 140.
[318] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve,
c. 1, s. 297.
[319] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 65, Taberî, Târîh, c.2,s. 232, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 93,
Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 285, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
139.
[320] Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 297.
[321] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 65, Taberî, c. 2, s. 232, İbn Esîr, c. 2, s. 93, Zehebî, s. 285,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 139.
[322] Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 297.
[323] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 65, Taberî, Târîh, c.2,s. 232, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 93,
Zehebî, Târîhu'l-islâm, s.285, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 139,
Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 154.
[324] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 65, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 238, Taberî, c. 2, s. 232, İbn
Esîr, c. 2, s. 93, Zehebî,s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 139, Halebî, c. 2, s.
154.
[325] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 238.
[326] İbn İshak, İbn Hişam ,c.
2, s. 65-66, Taberî, c. 2, s. 232, İbn Esîr, c. 2, s. 93, Zehebî, s. 285, E
bu'l-Fidâ, c. 3, s. 139, Halebî,c.2,s.155.
[327] İbn İshak, İbn Hişam ,
c. 2, s. 66, Taberî, c. 232, E bu Nuaym, c. 1, s. 289, İbn Esîr, c. 2, s. 93,
Zehebî, s. 285, E bu'l-Fidâ,c.3,s.140.
[328] Ebu Nuaym, Delâil, c.1,
s. 289, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 140.
[329] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 66, Taberî, c. 2, s. 232, İbn Esîr, c. 2, s. 93.
[330] Ebu Nuaym, c.1, s. 297,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 41.
[331] İbn Esîr, Kâmil, c. 2,
s. 93, Zehebî, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 39.
[332] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 66, Taberî, c. 2, s. 232, Zehebî, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 139.
[333] Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 297, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 141.
[334] İ bn İ shak, İ bn H
işam, Sîre, c. 2, s. 66, Taberî, Tâ rıh, c. 2, s. 232, Zeheb f, Tâ rfhu'
l-islâm, s. 285-286, Ebu'l-Fidâ, el-Bi dâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 139-140.
[335] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1,
s. 297, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 141.
[336] Ebu Nuaym, c.1, s. 297,
İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 179, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 141, İbn Hacer,
el-İsâbe, c. 4, s. 353.
[337] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1,
s. 297, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 141.
[338] Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 297, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 179,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye c. 3, s.141, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s.
353.
[339] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1,
s. 297, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 141.
[340] Ebu Nuaym, c.1, s. 297,
İbn Esîr, c. 7, s. 179, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 141, İbn Hacer, c. 4, s. 353.
[341] Ebu Nuaym, c.1, s. 297,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 41.
[342] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 66, Taberî, Târîh, c. 2, s. 232, Ebu Nuaym, c. 1,s.297,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 140.
[343] İbn İshak, İbn Hişam ,
c. 2, s. 66, Taberî, c. 2, s. 232, Ebu Nuaym, c.1 ,s.297, İbn Esîr, Kâmil, c.
2, s. 93, Ebu'l-Fidâ, c.3,s. 1 40, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 154.
[344] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 66, Taberî, c. 2, s. 232, Ebu Nuaym, c. 1, s. 297, İbn Esîr, c.2, s. 93,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.140.
[345] Halebî, İnsânu'l-uyûn,
c. 2, s. 154.
[346] Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 293.
[347] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 237, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 293.
[348] Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 293.
[349] Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 293-294, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3,
s. 145-146.
[350] Ebu Nuaym, Delâil, c.1,
s. 294, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 146.
[351] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 5, s. 285.
[352] Ebu Nuaym, Delâil, c.1,
s. 294, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe. c. 5, s. 285, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 146.
[353] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/154-177.
[354] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 53.
[355] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 57.
[356] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 57, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 282.
[357] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 6, s. 211 , Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 132.
[358] Ahmed b. Hanbel, c.1, s.
318-319, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 132-133, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 4, s. 270.
[359] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c.1 ,s.319, Buhârî, Sahih, c.6, s. 120, Müslim, Sahih, c. 4, s. 1958,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 133, Heysemî, Meanau'z-zevâid, c.
4, s. 270.
[360] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 319, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 120, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 133, Heysemî,
Meanau'z-zevâid,c. 4, s. 270-271.
[361] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 319, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 120, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 1959,
Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 4, s. 271.
[362] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 53.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/177-180.
[363] İbn İshak,
Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 5, s. 255, Taberî, Tefsir, c. 7, s. 312,
Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 150.
[364] Taberî, Tefsir, c. 15,
s. 108, Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 4, s. 190.
[365] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 242, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 314, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 53,Suyûtî, D ürru'l-mensur, c. 4, s. 190.
[366] Taberî, Tefsir, c. 7, s.
312, H ale bf, İ nsânu'l -u yûn, c. 1, s. 497
[367] Belâzurî,
Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 142.
[368] İ bn İ shak,
Kitâbu'l-mübtedâ ve'l-meb'as, c. 5, s. 255, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 242,
Taberî, Tefsir, c. 7, s. 31 2, Hâkim ,Müstedrek, c. 2, s. 314, Vâhidî,
Esbâbü'n-nüzûl, s. 150, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 52, Suyûtî, c. 4, s. 190, Halebî,
c. 1, s. 496.
[369] İbn İshak, c. 5, s. 255,
Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 242, Taberî, c. 7, s. 312, c. 1 5, s. 108, Hâkim, c.
2, s. 314, Vâhidî, s.150, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 272 Ebu'l-Fidâ,
c. 3, s. 52, Suyûtî, c. 4, s. 190.
[370] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 272
[371] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 242, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 314, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 52,Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 7, s. 50, Suyûtî,
Dürru'l-mensûr, c. 4, s. 190, Halebî, İnşânu'l-uyûn, c. 1, s. 497.
[372] Halebî, İ nsânu'l-uyun,
c. 1, s. 497.
[373] Ahmed b. Hanbel, c.1, s.
242, Hâkim, c. 2, s. 314, Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 150, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.272, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 52, Suyûtî, c. 4, s. 190,
Halebî, c. 1, s. 497.
[374] Halebî, İ nsânu'l-uyun,
c. 1, s. 497.
[375] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 242, Hâkim, c. 2, s. 314, Beyhakî, c. 2, s. 272, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 52,
Suyûtî, c. 4, s. 190, Halebî,c.1, s. 497.
[376] İbn İshak, c. 5, s. 255,
Taberî, Tefsir, c. 7, s. 312, Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 150.
[377] Süheylî, Ravdu'l-ünüf,
c. 3, s. 1 53-1 54.
[378] Beyhakî, Delâil, c. 2,
s. 272.
[379] Taberî, Tefsir, c. 15,
s. 108, Hâkim , c. 2, s. 362, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 20, s. 234, Ebu'l-Fidâ,
Tefsir, c.3, s. 47, Hâzin,Tefsir, c. 3, s. 169, Suyûtî, c. 4, s. 190.
[380] Taberî. c. 7. s. 312.
Vâhidî. Esbâbü'n-nüzûl. s. 150.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/180-182.
[381] "Allah'ın yanında
başka bir ilah daha tanıyan o alaycılara karşı, muhakkak, Biz sana yeteriz!
(Onların hakkından, İbn İshak, İtan Hişam, Sîre, c. 2, s. 36.
[382] Şuyuti, Dürru'l-m ensûr,
c. 4, s. 108.
[383] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 36.
[384] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 50.
[385] İbn İshak, İbn Hişam,
c.2, s. 50-51, Taberî, Tefsir, c. 14, s. 69-70 Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvvie,
c. 1, s. 268, Kurtubî,Tefsir, c. 10, s. 62, Meseff, Medârik, c. 2, s. 279,
Beyzâvf, Tefsir, c. 1, s. 547, Ebussuud, Tefsir, c. 5, s. 92.
[386] İbn İshak, İbn Hişam ,
Sîre, c. 2, s. 51, Taberî, Tefsir, c. 14, s. 70, Kurtubî, Tefsir, c. 10, s. 62,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 106.
[387] Taberî, Tefsir, c. 14,
s. 72.
[388] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 51-52, Taberî, c. 14, s. 70-72, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c.
1, s. 268, Beyhakî,D el â il ü'n-nübü we, c. 2, s. 316-318, K urtu bf, Tefsir,
c. 10, s. 62, İ bn Seyyid, U yûnu 'l-eser, c. 1, s. 11 3, Zehebî, T ârfhu'l -i
si âm, s. 224-225, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 105-106.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/182-185.
[389] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 368, Buhârî, Sahih, c. 6, s. 81, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 444, Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 126, Taberî, Tefsir, c. 30, s. 254.
[390] Ebussuud, Tefsir, c. 9,
s. 179.
[391] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 126
[392] Ahmed b. Hanbel, c. 1 ,
s. 368, Buhârî, c. 6, s. 81, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126,
Taberî, Tefsir, c. 30, s. 254.
[393] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 368, Buhârî, c. 6, s. 81, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 529, Hâzin, Tefsir,
c. 4, s. 394
[394] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 248, 368, Buhârî, c. 6, s. 81, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s.
125, Taberî, c. 30, s. 254, Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 124, Hâzin, c. 4, s.
394, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Ebussuud, c. 9, s. 179.
[395] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 248, 368, Buhârî, c. 6, s. 81, 89, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s.
126, Taberî, c. 30, s. 257, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529.
[396] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 126, Bedruddin Ayni, Umdetu’l-Kari c. 19, s. 308, İbn
Hacer, Fethu’l-Bari, c. 8 s. 557.
[397] Ahmed b. Hanbel, c.1, s.
368, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126.
[398] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 248, 368, Buhârî, c. 6, s. 81 , 89, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1,
s. 126, Taberî, c. 30, s. 257, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Bedrüddin Aynî, c. 19,
s. 308, Hâzin, c. 4, s. 1 94.
[399] Tirmizî, c. 5, s. 444,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 1 92, Zehebî, Târîhu'Nslâm, s. 151-152,
Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[400] Belâzuıî,
Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 126.
[401] Tirmizî, c. 5, s. 444,
Belâzurî, c. 1, s. 1 266, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[402] Belâzurî, c. 1, s. 126,
Taberî, c. 30, s. 256, Beyhakî, c. 2, s. 192, Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, t 4,
s. 529.
[403] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 368, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Beyhakî, c. 2, s. 192,
Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[404] Tirmizî, c. 5, s. 444,
Taberî, c. 30, s. 256, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[405] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 368, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Taberî, c. 30, s. 256,
Beyhakî, c. 2, s. 192, Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 44,
s. 394.
[406] Tirmizî, Sünen, c. 5, s.
444.
[407] Tirmizî, c. 5, s. 444,
Hâzin, c. 4, s. 394.
[408] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 368, Tirmizî, c. 5, s. 444, Belâzurî, c. 1, s. 126, Taberî, c. 30, s. 256,
Beyhakî, c. 2, s. 192, Kurtubî, c. 20, s. 127, Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c.
4, s. 259, Hâzin, c. 4, s. 394.
[409] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 256, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 126, Taberî, Tefsir, c. 30, s.
256, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 192, Kurtubî, Tefsir, c. 20, s. 127.
[410] Ahm ed b. Hanbel, c. 1,
s. 256, Belâzurî, c. 1, s. 1 26, Taberî, c. 30, s. 256, Kurtubî, c. 20, s. 127,
Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, t 4, s. 394.
[411] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 256, Tirmizî, c. 5, s. 444, Taberî, c. 30, s. 256, Beyhakî, c. 2, s. 192,
Zehebî, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[412] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 256, Tirmizî, c. 5, s. 444, Taberî, c. 30, s. 256, Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 208, Beyhakî, c. 2, s. 189, Zehebî, s. 151-152,
Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 19, s. 308.
[413] Hâzin, Tefsir, c. 4, s.
394.
[414] Müslim, Sahîh, c. 4, s.
2154, Taberî, Tefsir, c. 30, s. 256, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 208, Beyhakî,
Delâil, c. 2, s.189, Zehebî, s. 151-152, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Bedrüddin
Aynî, c. 19, s. 308.
[415] Müslim, c. 4, s. 2154,
Taberî, c. 30, s. 256, Ebu Nuaym, c. 1, s. 208, Beyhakî, c. 2, s. 189, Süheylî,
Ravdu'l-ünüf, c. 3, s. 154, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 529, Hâzin, c. 4, s. 394.
[416] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 2, s. 191, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 02,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 43, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s.
463464.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/185-187.
[417] İbrı Hazm, Cemhere, c.
2, s. 387, Süheylî, Ravıdu'l-ünüf, c. 3, s. 387.
[418] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 29-30, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 128-129, Ebu Nuaym,
Delâilü'n-Nübüvve, c. 1 , s. 210-212, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.
193-194, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 45, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 1, s. 506-507.
[419] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 30, Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 212, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 1 93-1 94,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 112, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 45.
[420] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 129.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/188-190.
[421] Buhârî,Sahih,c.5ı
s. 238, Müslim, Sahih, c. 4, s. 2153, Kurtubî, Tefsir, c. 11, s. 145.
[422] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 1, s. 383, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 164, Bu hân , Sahih,
c. 5, s. 238, Müslim, Sahih, c. 4, s. 2153, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s.
176, Taberî, Tefsir, c. 16, s. 120, Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 204, Kurtubî,
Tefsir, c. 11, s. 145, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 135.
[423] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.1, s. 383.
[424] Taberî, Tefsir, c. 16,
s. 120, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 135.
[425] İbn İshak, İbn Hişam,
Sire.c.1 ,s. 383, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 164, Buhârî.c. 5, s. 238,Müslim,
c.4,s. 2153, Belâzurî, c. 1, s. 176, Taberî, c. 16, s. 120, Vâhidî, s. 204,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135.
[426] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,
s. 164, Buhârî, c. 5, s. 237-238, Müslim, c. 4, s. 2153, Tirmizî, Sünen, c. 5,
s. 318, Belâzurî, c. 1, s. 177, Taberî, c. 16, s. 120, Vâhidî, s. 204,
Fahm'r-Râzî, Tefsir, c. 22, s. 249, Kurtubî, c. 11, s. 145-146, Ebu'l-Fidâ, c.
3, s. 135, Ebussuud, Tefsir, c. 5, s. 279.
[427] İ bn Sa'd, Tabakât, c.
3, s. 164, Buhârî, c. 5, s. 237, Müslim , c. 4, s. 2153, Tirmizî, c. 5, s. 318,
Belâzurî, c. 1, s. 177, Taberî, c.16, s. 1 21, Fahru'r-Râzî, c. 22, s. 249,
Kurtubî, c. 11, s. 146, Ebussuud, c. 5, s. 279.
[428] Taberî, c. 16, s. 121,
Vâhidî, s. 205, Fahru'r-Râzî, c. 22, s. 249, Kurtubî, c. 11, s. 145-146,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 135.
[429] İbn İshak, İbn Hişam, c.
1, s. 383.
[430] Buhârî, Sahih, c. 5, s.
237, 238, Taberî, Tefsir, c. 16, s. 1 21, Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl, s. 204,
Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 523, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 22, s. 249.
[431] Buhârî, c. 5, s. 238,
Müslim, Sahih, c. 4, s. 2153, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 1 77, Vâhidî,
s. 204, Kurtubî, Tefsir, c. 11, s. 145.
[432] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 1, s. 383, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 164, Buhârî, c. 5, s.
237, Belâzurî, c. 1, s. 177,Vâhidî, s. 204, Kurtubî, c. 11 , s. 145.
[433] Taberî, c. 16, s. 121,
Vâhidî, s. 205, Kurtubî, c. 11, s. 146.
[434] İbn İshak, İbn Hişam, c.
1, s. 383, Kurtubî, c. 11, s. 146.
[435] Vâhidî, Esbâbü'n-nüzûl,
s. 205.
[436] İbn İ shak, İbn Hişam,
c. 1, s. 383, İbn Sa'd, c. 3, s. 164, Buhârî, c. 5, s. 238, Müslim, c. 4, s.
2153, Belâzurî, c. 1, s. 177,Taberî, c. 16, s. 1 21, Vâhidî, s. 204-205,
Kurtubî, c. 11, s. 145, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 136.
[437] Meryem: 77-80.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/190-192.
[438] İbn İshak, İtan Hişam ,
Sîre, c. 2, s. 67, Yâkubî, Tarih, c. 2, s. 37, Taberî, Târih, c. 2, s. 233,
Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c. 2, s. 419, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 69, İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 94, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 155, Zehebî,
Târîhu'l-islâm, s. 287, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 147,
Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 160.
[439] Beyhakî, Delâil, c. 2,
s. 419, Zehebî, s. 287.
[440] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 67, Taberî, c. 2, s. 233, İbn Esîr, c. 2, s. 94, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.
147.
[441] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 67-68, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, İbn Esîr, c. 2, s.
94, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2, s. 160.
[442] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 68, Yâkubî, c. 2, s. 37, Beyhakî, c. 2, s. 419, Zehebî, s. 287,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2, s. 160.
[443] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 69, Belâzurî, c. 1, s. 238, Taberî, t 2, s. 233, Beyhakî, t 2, s. 419,
İbn Esîr, c. 2, s. 94-95, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c.
2, s. 160.
[444] İbn Hazm, Cevâmiu's-are,
s. 69, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 56, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
155,
[445] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 69, Yâkubî, c. 2, s. 37, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, İbn
Esîr, c. 2, s. 95, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c.
2,5.160.
[446] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 69, Yâkubî, c. 2, s. 37, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, İbn
E sır, c. 2, s. 95, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2, s.
160.
[447] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s.68, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, Zehebî, s. 287,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2, s. 160.
[448] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 68, Belâzurî, c. 1, s. 238, Yâkubî, c. 2, s. 37, Taberî, c. 2, s. 233,
Beyhakî, c. 2, s. 419, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2,
s. 160.
[449] İbn İshak, İbn Hişam ,
Sîre, c. 2, s. 68, Belâzurî, E nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 238, Taberî, Târih, c.
2, s. 233, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvE, c. 2, s. 419, Zehebî, Târıhu'l-isJâm, s.
287, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 147, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c.
2, s. 160.
[450] Yâkubî, Târih, c. 2, s.
37.
[451] İbn İshak, İbn Hişam ,
c. 2, s. 68, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, Zehebî, s. 287,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 47, Halebî, c.2,s.160.
[452] Belâzurî, Ensâb, c. 1,
s. 238, Yâkubî, c. 2, s. 37.
[453] İbn İshak, İbn Hişam,
c.2, s.68 Belâzurî, c. 1 , s. 238, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419,
Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c. 2, s. 160.
[454] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 69, Yâkubî, c. 2, s. 37, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 95, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 147, Halebî, c.
2, s. 160.
[455] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 69, Taberî, c. 2, s. 233, Beyhakî, c. 2, s. 419, İbn Esîr, c.2, s. 95,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,s.155, Zehebî, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1
47, Halebî, c. 2, s. 160
[456] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/192-194.
[457] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 69, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 427, Taberî, Târîh, c. 2,
s. 233, Hâkim,
Müstedrek, c. 3, s. 1 81, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 1 86, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 288, Ebu'l- Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 148, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6. s. 36.
[458] İbn Haim,
Cevâmiu's-Sîre, s. 69, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 56, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 155, İbn Haldun,Târîh, c. 2, ks, 2, s. 11, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 161.
[459] İbn İshak, İbn Hisam, c.
2, s. 69, Taberî, c. 2, s. 233, Hâkim, c. 3, s. 181 .Beyhakî, c. 2, s. 420, İbn
Haim, s. 69, İbn Esîr, c. 1, s. 186, İbn Kayyım, c. 2, s. 56, İbn Seyyid, c. 1,
s. 155, Zehebî, s. 288, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 1 48, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s.
11.
[460] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 69, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 427, Taberî, c. 2, s. 233, Hâkim, c.3, s.
181, Beyhakî, c. 2, s. 420, İbn Esîr, c. 1, s. 186, Zehebî, s. 288, Ebu'l-Fidâ,
c. 3, s. 148, Heysemî, c. 6, s. 36, Halebî, c. 2, s. 161.
[461] İbn Hazm, s. 69, İbn
Kayyım, c. 2, s. 56, İbn Seyyid, c.1, s. 155, İbn Haldun, c. 2, ks, 2, s. 11.
[462] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 69, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 427, Taberî, c. 2, s. 233, Hâkim, c.3, s.
181, Beyhakî, c. 2, s. 420, İbn Hazm, s. 69, İbn Esîr, c. 1, s. 186, İbn
Kayyım, c. 2, s. 56, Zehebî, s. 288, İbn Seyyid, c. 1, s. 155, Ebu'l-Fidâ, c.
3, s. 148, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 11, Halebî, c. 2, s. 1 61.
[463] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 238.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 2/194-195.
[464] Ebu'l-Ferec İbn Cevzî,
el-Vefâ, c. 1, s. 216, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs,
c. 1, s. 306.
[465] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 70, Taberî, Târih, c. 2, s. 234, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve,
c. 1, s. 298, Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 433, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 156, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 148,
Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 76.
[466] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 217, Ebu Nuaym , Delâil, c. 1, s. 299.
[467] İbn İshak, İbn Hişam ,
c. 2, s. 71 -72, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1 , s. 219, Taberî, c. 2, s. 234, E bu
Nuaym , c. 1, s. 299, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 433, İbnHaim, Cevâmiu's-Sîre,
s. 69-70, Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 217, İbn Esîr, Kâmil, c. 2,
s. 96, İbn Kayyım, Zâdü1 l-mead, c. 2, s. 56, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 156, Zehebî, Târîhu'l-islâm , s. 290, Ebu'l-Fidâ,c.3,
s.149, İbn Haldun, c. 2, kş. 2, s. 11. Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1,
s. 76, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[468] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 70-73, Taberî, Târih, c. 2, s. 234, Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 298-299,Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.
433434, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 156, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 290,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 148-149, Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye,
c. 1, s. 76, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 306, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s.
159.
[469] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 218, Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 76, Diyarbekrî, c.
1, s. 306.
[470] Yâkubî, Târih, c. 2, s.
38.
[471] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1,
s. 299, Zehebî, Târihu'l-islâm, s. 290, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 40.
[472] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 219.
[473] İbn Sa'd, c. 1 , s. 218,
Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 299, Heysemî, Mecmau'i-ievâid, c. 6, s.
40, Kastalâni,Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 76, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s.
306.
[474] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1,
s. 299, Heysemî, Mecma, c. 6, s. 40.
[475] İbn Sa'd, c. 1, s.
218-219, Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Heysemî, c. 6, s. 40, Kastalâni, c. 1 , s.
76, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[476] Ebu Nuaym, c. 1, s. 299,
Zehebî, Târıhu'l-islâm, s. 290, Heysemî, c. 6, s. 40, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[477] İbn Sa'd, c. 1, s. 219,
Kastalâni, c. 1, s. 76, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[478] İbn Sa'd, c. 1, s. 219,
Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Zehebî, s. 290, Heysemî, c. 6, s. 40.
[479] Ebu Nuaym, c. 1, s. 299,
Zehebî, s. 290, Heysemî, c. 6, s. 40.
[480] İbn Haldun, Târih, c. 2,
ks. 2, s. 11, Kastalâni, c. 1, s. 76, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[481] İbn Sa'd, c. 1 , s. 219,
Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Zehebî, s. 290, Heysemî, c. 6, s. 40. Kastalâni, c. 1,
s. 76, Diyarbekrî, c. 1, s. 306.
[482] Ebu Nuaym, c. 1, s. 299,
Zehebî, s. 290, Heysemî, c. 6, s. 40.
[483] Yâkubî, Târih, c. 2, s.
38.
[484] Kastalâni,
Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 76.
[485] Yâkubî, c. 2, s. 38, İbn
Haldun, c. 2, ks. 2, s. 11.
[486] İbn Sa'd, c. 1 , s. 219,
Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Zehebî, s. 290, Heysemî, c. 6, s. 40, Kastalâni, c.
1,s.76, Diyarbekrî, c. 1, s.
306.
[487] Ebu Nuaym, c. 1, s. 299,
Heysemî, c. 6, s. 40.
[488] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 71 , Taberî, Târih, c. 2, s. 234, Ebu Nuaym, c. 1, s. 299, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.434, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 1 56. E
bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 149.
[489] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 219, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 38, Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 1 , s. 299, Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 435,
Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 217, Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 290,
Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 40.
[490] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,
s. 219, Yâkubî, c. 2, s. 38, Taberî, Târih, c. 2, s. 234-235, Ebu Nuaym, c. 1,
s. 299, Beyhakî, c. 2, s. 435, İbn Hazm , Cevâmiu's-Sîre, s. 71 , İbn Haldun,
Târih, c. 2, ks. 2, s. 12.
[491] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1,
s. 299, İbn Hazm, s. 71, İbn Kayyım, Zâdü'l-mead, c. 2, s. 56.
[492] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,
s. 21 9, Yâkubî, c. 2, s. 38, Ebu Nuaym, c. 1 , s. 299, Beyhakî, c. 2, s. 435,
İbn Hazm, s. 71, İbn Kayyım, c. 2, s. 56, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 12.
[493] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/195-199.
[494] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,
s. 593, Ibn Abdilberr, Istiâb, c. 2, s. 466, Ibn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s.
169, Zehebî, Siyeru A'lâmi'n-nübelâ.c.1. s. 219-220. İbn Hacer. el-İsâbe. c.
1.S.482
[495] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/199.