PEYGAMBERİMİZ (A.S.)IN
KUBA GÜNLERİ
Kuba'da Sa'd b. Hayseme'nin Evinin Sohbet Evi Olarak
Kullanışı
Kuba'da İlk Mescidlerin Yapılışı ve İlk Cuma Namazının
Kılınışı
İslâm'da İlk Olarak Kılınan Cuma Namazları
Cuma Gününün Fazileti ve Cuma Namazına Ait Bazı Bilgiler
Peygamberimiz (a.s.)ın Kuba'da Kalış Süresi ve Kuba
Mescidinin Yapılışı
Hz. Ali'nin Halinden Şüphelendiği Bir Kadını Sorguya Çekişi
Kabilelerinin Putlarını Kıranlardan Bazıları
Suheyb b. Sinan'ın Kuba'ya Gelişi
Benî Nadîr Yahudilerinin Başkanı Huyey İle Kardeşinin
Peygamberimiz (a.s.)ı Görmek
Kuba Münafıkları ve Ebu Âmir'in Peygamberimiz (a.s.)la
Tartışması ve Âkıbeti
Neccar Oğullarının Peygamberimiz (a.s.)ı Kuba'dan Medine'ye
Götürmeleri
Peygamberimiz
(a.s.), Kuba'da bulunduğu sırada, Külsûm b. Hidm'in evinden çıktıkça Sa'd b.
Hayseme'nin evine gider, orada Müslümanlarla oturur, konuşurdu. Sa'd b. Hayseme
bekârdı.
Muhacir
Müslümanların bekârları, onun evinde kalırlardı. Bunun için, Sa'd b.
Hayseme'nin evine "Bekârlar Evi" denirdi.[1]
Peygamberimiz
(a.s.) Kuba'ya geldiği zaman, Evs ile Haznec kabileleri arasında düşmanlık
vandı.
Hazrecîler
Evsîlerin evine, Evsîler de Hazrecîlerin evine girmekten korkarlardı.
Peygamberimiz (a.s.):
"Es'ad
b. Zürâre nerededir?" diye sordu.
Sa'd
b. Hayseme ile Mübeşşir b. Abdulmünzir ve Rifâa b. Abdulmünzir:
"Yâ
Rasûlallah! O, Buas günü bizden bir zâtı öldürmüştü!" dediler.
Çarşamba
günü gece olunca, Es'ad b. Zürâre, başını örtmüş ve sarmış olduğu halde,
akşamla yatsı arasında Peygamberimiz (a.s.)ın yanına geldi.
Peygamberimiz
(a.s.), onu görünce:
"Ey
Ebu Ümâme! Evinden, şuracığa hemen nasıl gelebildin?!
Seninle
şu kavim arasında geçmiş ne var?" buyurdu.
Ebu
Ümâme:
"Seni
hak din ve kitabla gönderen Allah'a yemin ederim ki, birşey yok" dedi.
O
gece, Peygamberimiz (a.s.)ın yanında kaldı.
Ertesi
günü, sabaha çıkınca, Peygamberimiz (a.s.) Sa'd b. Hayseme ile Rifâa b.
Abdulmünzir ve Mübeşşir b. Abdulmünzir'e, Es'ad b. Zürâre hakkında:
"Onu
himayenize alınız, koruyunuz!" buyurdu.
"Yâ
Rasûlallah! Onu sen himayene al! Senin himayendeki, bizim himayemizde
demektir!" dediler.
Peygamberimiz
(a.s.):
"Bazınız
onu himaye ediyordur" buyurdu.
Bunun
üzerine, Sa'd b. Hayseme; "O, benim himayemdedir" dedikten sonra,
Es'ad b. Zürâre'nin evine gitti.
Birbirlerinin
koruyucusu ve yardımcısı olduklarını anlatmak için, onunla elele tutuşup, Amr
b. Avf oğullarının mahallelerine kadar yürüdüler.
Bunun
üzerine, Evsîler:
"Yâ
Rasûlallah! Hepimiz onun himayecisiyiz!" dediler.
Bundan
sonra, Es'ad b. Zürâre, Peygamberimiz (a.s.)ın yanına sabah akşam gitmeye
başladı. [2]
Peygamberimiz
(a.s.); Küba'da, Amr b. Avf oğulları nezdinde bulunduğu sırada, cenazelerde
bulunur, hastalan ziyaret eder, davetlere giderdi.[3]
Başta
Ebu Seleme b. Abdulesed olmak üzere, Medine'ye hicret edenler, Küba'ya
indikleri zaman, orada içinde namaz kılacakları bir mescid yapmışlardı.
Peygamberimiz
(a.s.) da, Küba'ya geldiği zaman, bu mescidde namaz kılmıştır.
Peygamberimiz
(a.s.) gelinceye kadar, Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Salim, içlerinde Hz. Ömer de
bulunduğu halde, bu mescidde bütün Muhacirlere imam olup namazlarını
kıldırmıştı.[4]
Ammar
b. Yâsir'in de "Resûlullah için, istediği zaman gölgesinde yatıp
dinleneceği, gölgeleneceği ve içinde namaz kılacağı bir yer yapsak olmaz
mı?" dediği ve taş toplayarak Küba'da bir mescid yaptığı rivayet edilir.[5]
Peygamberimiz
(a.s.) Küba'da daha önce hiç görmediği birşeyi,[6] Ensar'ın
mallarını,[7] hurma
bahçelerini[8] sakladıklarını ve
esirgediklerini görünce:[9]
"Keşke
bayramınız [Cuma gününüz] gelseydi! Durup, söyleyeceklerimi dinlerdiniz.[10]
Sizinle konuşurdum!" [11]
buyurdu.
Ensar:
"Olur
yâ Rasûlallah! Babalarımız, analarımız sana feda olsun!" dediler.
Cuma
günü gelince, Peygamberimiz (a.s.), onlara Cuma namazını kıldırdı.[12]
Ensar,
gözlerini minbere diktiler.
Peygamberimiz
(a.s.), irad buyurduğu hutbesinde; Allah'a hamd ü senada bulunduktan sonra,[13]
onlara:
"Ey
Ensar cemaatı!" diyerek hitap etti.[14]
Ensar:
"Lebbeyk=Buyur,
emrine amadeyiz yâ Rasûlallah!" dediler. [15]
Peygamberimiz
(a.s.):
"Sizler,
Allah'a ibadet etmediğiniz Cahiliye devrinizde bile.[16] en
ağır yükleri taşır.[17]
yetimlere bakar,[18] mallarınızı [19]
meşru olan yerlere harcar.[20]
yolda beride kalanlara iyilik ve yardım eder dururdunuz!
Yüce
Allah size İslâmiyetle ve gönderdiği peygamberi ile ihsanda bulununca,[21] size
İslâmiyeti getirip nasip edince,[22]
mallarınızı,[23] hurma vs. türlü
bahçelerinizi duvarlarla çevirip; muhtaçların, açların onlardan yemelerini
engelliyor,[24] esirgiyor ve
saklıyorsunuz!?
Halbuki,
onlardan Âdemoğulları yer, size ecir ve sevap yazılır.
Kurtlar
kuşlar yer, size ecir ve sevap yazılır!" buyurdu.[25]
Bunun
üzerine, Ensardan hemen gidip de bahçelerinin duvarlarından yıkarak[26] birer
veya ikişer gedik açmayan,[27]
birçok kapılar bırakmayan[28]
kimse kalmadı. [29]
Peygamberimiz
(a.s.)ın Mekke'de Müslümanları Kabe mescidinde biraraya toplayıp Cuma namazı
kılması, kıldırması mümkün olmamıştı.[30]
Mus'ab
b. Umeyr, Medine'ye gönderildiği zaman, Cuma namazı kılmak için Peygamberimiz (a.s.)dan
izin istemiş; Peygamberimiz (a.s.) da, ona gönderdiği yazıda, Cuma günü zeval
vakti çıktıktan sonra cemaatle kılacakları iki rekat namazla Allah'a
yakınlaşmaya çalışmalarını ve bu vesile ile Müslümanlara hitapta bulunmasını
emir buyurmuştu.
Bunun
üzerine Mus'ab b. Umeyr Küba'da Sa'd b. Hayseme'nin evinde on iki kişi
toplayarak bir koyun kesilip yenilmiş ve İslâm tarihinde Cuma namazı için
Müslümanları ilk toplayan kişi o olmuştur.[31]
Es'ad b. Zürâre de; Medine'de, Nakîu'l-H adım âtta (Beyaza oğullarının kara
taşlığı) kırk kişi toplayıp Cuma namazı kılmışlardı. [32]
Peygamberimiz (a.s.) da, Küba'da kaldığı evde, ilk defa olarak iki rekat namazı
kıldırmış ve hutbe irad buyurmuştu.[33]
Medine'nin
içine girerken, Salim b. Avf oğullarının oturdukları Rânuna vadisindeki
mescidde de, ilk defa olarak Cuma namazı kılmış ve hutbe irad buyurmuştur.[34]
Peygamberimiz
(a.s.):
"Üzerine
güneş doğan günlerin en hayırlısı Cuma günüdür!
Âdem
((a.s.)) o gün yaratıldı ve o gün Cennete konuldu. O, yine o gün Cennetten
çıkarıldı.[35]
Kıyamet
de, Cuma'dan başka bir günde kopmayacaktır![36]
İnsanlardan
ve cinlerden başka hiçbir yaratık yoktur ki, Cuma günü, tanyeri ağardıktan güneş
doğuncaya kadar:
Kıyamet
belki bugün kopar!1 korkusuyla kulak kabartmasın!
Bir
de, o günün içinde öyle bir saat vardır ki, Müslüman bir kul namaz kılar ve
Allah'tan bir dilekte bulunurken o saate rastlarsa, Allah istediğini ona
muhakkak verir!"[37]
"Bizler,
(Ehl-i Kitaba nazaran) en sonra gelmiş bulunduğumuz halde, Kıyamet gününde
faziletçe en başa geçecek olanlarız!
Çünkü,
bizden önce onlara, daha sonra bizlere Kitab verildi de; Allah'ın onlara farz
kıldığı gün bu Cuma günü iken, onlar ihtilaf çıkarıp başka günlere saygı
gösterdiler.
Fakat,
o günü ibadet günü edinmek hususunda, Allah bize hidayet verdi. Artık, bu yolda
o halk bizden geri kalmış oldular.
Yahudilerin
ibadet günü yarın [Cumartesi günü], Nasranîlerinki de öbür gün [Pazar
günü]'dür."[38]
"Cuma
günü, Allah katında, günlerin en ulusudur!" buyurmuşlardır.[39]
1. Cuma günü, ezan okununca, alışverişlerin bırakılarak namaz
kılmak üzere camiye gidilmesi farzdır, Allah'ın kesin emridir.[40]
2. Cuma namazı; köleler, kadınlar, çocuklar, hastalar,[41]
misafirler[42] dışında, her müslümana
farzdır.[43]
3. Cuma namazı, farz olarak iki rekattır[44] ve
öğle namazı vakti girer girmez, öğle namazı yerine kılınır.[45]
4. Cuma günü, Cuma namazı için gusledilir.[46]
5. Cuma namazına gidileceği zaman-varsa-güzel elbise
giyinilir, dişler misvaklanır, güzel kokular sürünülür.[47]
6. Cuma günü, Peygamberimiz (a.s.)a çokça salât ve selam
getirilir.[48]
Cuma
namazına erkence gitmek çok sevaplıdır:
7. Namaza en erken gelen bir deve, ondan sonra gelen bir
sığır, ondan sonra gelen bir koç., kurban etmiş gibi sevaba nail olur.[49]
8. İmam minbere çıktıktan sonra camiye gelen, sadece namaz
sevabını almak için gelmiş olur.[50]
9. Cuma günü, camide imam minbere çıkmadan önce, dört rekat
sünnet kılınır.[51]
10. İmam minbere çıkıp oturunca, cami içinde Cuma ezanı okunur.
Cami dışında okunan ezan, Medine halkına namaz vaktini bildirmek için ihdas
edilmiştir.[52]
11. İmam, cemaata karşı, ayakta iki hutbe okur ve hutbenin
arasını hafif bir oturuşla ayırır.[53]
12. Hutbede Allah'a hamd u sena ve şehadette ve Peygamberimiz (a.s.)a
şehadet ve salavatta bulunulduktan sonra,[54]
Kur'ân-ı Kerîm'den bazı âyetler okunur, cemaata va'z u nasihatlerde bulunulur.[55]
13. Hutbe okunurken susulup dinlenir.
O
sırada, konuşana "Sus!" bile denmez.[56]
14. Hutbeden sonra, kamet getirilip, cemaatla iki rekat Cuma
namazı kılınır.[57]
15. Bundan sonra, imam ve cemaat, kendi kendilerine dört rekat,
sonra da iki rekat sünnet kılarlar.
Önce iki, sonra dört de kılınabilir.[58]
16. Cuma namazının herhangi bir sebeple kabul olunmamış
bulunması ihtimali gözönünde tutularak, öteden beri, Zuhr-u ahir (en son öğle
namazı) niyetiyle dört rekat bir namaz daha kılınagelmiş ve bunda bir sakınca
görülmemiştir.
17. Meşru bir mazeret veya hastalık yokken, üç Cuma namazını
kılmayan kimsenin kalbinin Yüce Allah tarafından mühürleneceği bildirilmiştir.[59]
18. Böylelerinin, kılmadıkları Cuma namazlarının her biri için,
fakirlere birer altın, bulamazlarsa yarımşar altın keffaret vermeleri gerekir.[60]
Peygamberimiz
(a.s.) Küba'da ondört gece kaldı.[61]
Külsûm
b. Hidm'den, mirbed'ini (hurma serme ve kurutma yerini) alıp Küba Mescidini
yaptı ve içinde namaz kıldı, kıldırdı.[62]
Ensar
kadınlarından Şemus binti Numan'ın bizzat görüp anlattığına göre; Küba Mescidi
yapılırken, Peygamberimiz (a.s.) güçlükle kaldırabildiği ağır bir taşı veya
kaya parçasını alır.[63]
Kureyşlilerden veya Ensar'dan[64]
gelip,[65]
"Babam, anam sana feda olsun[66] yâ
Rasûlallah! Onu bana ver! Senin yerine ben yeteyim, taşıyayım" diyenlere
"Hayır! Sen de git, bunun gibisini al, taşı!" buyururdu.
Peygamberimiz
(a.s.), mescid yapılıncaya kadar, böylece çalışmaktan geri durmamıştır.[67]
Küba
Mescidinin fazileti ve orayı ziyaretin gerekliliği hakkında birçok hadis-i
şerifler ve haberler vardır.
Küba
Mescidinde namaz kılmanın umre yapmak gibi sevaplı olduğu ve kılınacak namazın
bir umre sevabı kazandıracağı, Peygamberimiz (a.s.) tarafından haber
verilmiştir.
Peygamberimiz
(a.s.); her Cumartesi günü yaya veya binitli olarak gidip Küba mescidini
ziyaret ederdi.
Pazartesi
günü gittiği de olurdu.
Hz.
Ömer, Pazartesi ve Perşembe günleri Küba Mescidini ziyareti âdet edinmiş,
"Eğer bu mescid etraf memleketlerden birisinde olsaydı, develere binip
türlü zahmet ve meşakkatlere katlanarak onu ziyarete giderdik!" demiştir.[68]
Emevî
halifelerinden Ömer b. Abdulaziz (ö. 101 Hicrî); Peygamberimiz (a.s.)ın Mescidi
yenilenirken, Küba Mescidini de genişletti, taşla ve kireç harçla yaptırdı.
Mescidin
içine taştan direkler diktirdi ve onları demirle berkiştirtti, nakışlattı ve
ona bir minare de yaptırdı.
Mescidi
sac ağacı ile tavanl attı ve ona kemerler yaptırdı.
Mescidin
ortasındaki meydanlığın üzerini açık bıraktırdı.
Küba
Mescidi; daha sonra, Hicretin 555, 671, 733, 840, 877 ve 881. yıllarında da
vezirler, hükümdarlar tarafından tamir ve tecdit ettirildi.[69]
Hicretin
950. yılında Kanunî Sultan Süleyman, Küba Mescidinin hem minaresini, hem
tavanını yıktırıp yeniden yaptırdı. Ona hatipler, imamlar ve müezzinler tayin
ettirdi. Mescidin içine ve dışına İstanbul'dan kandiller gönderdi.
Hicretin
1111. yılında Sultan Mustafa tarafından Küba Mescidinin hem duvarları, hem de
minaresi yıktırılarak yeniden yaptırıldı.
Küba
Mescidi Hicretin 1244. yılında Sultan Mahmud tarafından da yıktırılıp yeniden
yaptırıldı.
Mihrab,
kubbe, tak ve kuyu üzerindeki yazılar da o zaman yazdırıldı .[70]
Peygamberimiz
(a.s.); Kureyş müşriklerini n-saklamak üzere-kendisine bırakmış oldukları
emanetleri sahiplerine iade edinceye kadar Mekke'de kalmasını, Hz. Ali'ye
emretmişti.
O
da, bu iş için Mekke'de üç gün üç gece oturdu.[71]
Mekke
vadisinde dikilerek:
"Resûlullah'ın
yanında kimin bir emaneti varsa gelsin, ona emanetini teslim edeceğim!"
diye seslendikten ve emanetleri sahiplerine dağıttıktan sonra.[72]
Medine yolunu tuttu.[73]
Geceleri
yürüdü, gündüzleri gizlendi.[74]
Rebiülevvel'in ortalarına doğru Küba'ya geldi.[75]
Küba'ya
geldiği zaman, ayaklarının altı kabarmış, şişmiş, yarılmıştı; kanıyordu.
Peygamberimiz
(a.s.) Hz. Ali'nin geldiğini işitince:
"Ali'yi
bana çağırınız!" buyurdu.
"Yâ
Rasûlallah! Yürümeye takati yok!" dediler.
Peygamberimiz
(a.s.) hemen kalkıp onun yanına vardı.
Halini
görünce rahmet ve şefkatinden ağladı, kucakladı.
Ayaklarının
altını eliyle sığadı, iyileşmesi için Allah'a dua etti. Böylece, Hz. Ali'nin
hiçbir ıztırabı kalmadı.[76]
Hz.
Ali derki:
"Küba'da
gece yansında bir adamın gelip kocasız Müslüman bir kadının kapısını çaldığını,
dışarı çıktığı zaman ona birşeyler verdiğini sezince, bu işten şüphelenerek:
'Ey
Allah'ın kulu kadın! Kimdir bu adam ki, her gece gelip senin kapını çalıyor?!
Sen onun yanına çıkınca o sana-ne olduğunu anlayamadığım-birşeyler veriyor.
Halbuki sen kocasız Müslüman bir kadınsın1 dedim.
Kadın,
bana:
'O,
Sehl b. Huneyftir. Benim kimsesiz bir kadın olduğumu bildiği için; gece olunca
kavmine ait putlara musallat olur, onlardan birisini kırar da, yakayım diye
odununu bana getirir!' dedi."[77]
Müslüman
oldukları zaman:
1. Es'ad b. Zürâre,
2. Umâre b. Hazm,
3. Avf b. Afra
Malik
b. Neccar oğullarının putlarını kırdılar.
4. S al it b. Kays,
5. Ebu Sırma
Adiyy
b. Neccar oğullarının putlarını kırdılar.
6. Salebe b. Ganeme,
7. Muaz b. Cebel,
8. Abdullah b. Üneys
Seleme
oğullarının putlarını kırdılar.
9. Ziyad b. Lebid,
10. Ferve b. Amr
Beyaza
oğullarının putlarını kırdılar.
11. Sa'd b. Muaz,
12. Useyd b. Hudayr
Abduleşhel oğullarının putlarını kırdılar.[78]
Allah yolunda işkencelere uğratılan kimsesiz
Müslümanlardan Suheyb b. Sinan, Hz. Ali'den sonra, Medine'ye hicret etmek
maksadı ile Mekke'den yola çıkınca, Mekkelilerden bazıları arkasından yetiştiler
ve:
"Sen buraya fakir, hakîr olarak geldin.
Yanımızda erişemeyeceğin kadar bol servete eriştin!
Sonunda da kendinle birlikte servetini de alıp
gitmek istiyorsun ha?
Vallahi işte bu olmaz!" dediler.
Suheyb hemen hayvanından yere indi. Ok çantasındaki
okları çıkardı ve:
"Ey Kureyş cemaatı! İyi bilirsiniz ki; ben
sizin en iyi ok atanlarınızdan birisiyim.
Vallahi, yanımda bulunan ok çantamdaki okların
hepsini size atar, sonra da kılıcımı çalarım. Bunlardan birisi elimde
bulundukça bana yaklaşamazsınız. Ancak onlar elimden çıktıktan sonra bana
istediğinizi yapabilirsiniz.
Size şimdi servetimin yerini gösterir, onu size
bırakırsam; yolumu açar, beni serbest bırakır mısınız?" dedi.
Müşrikler:
"Evet!" dediler.
Suheyb servetini onlara bırakarak yoluna devam
etti. Rebiülevvel ayının ortalarında Küba'ya gelip Peygamberimiz (a.s.)a
kavuştu.
O sırada, Peygamberimiz (a.s.)ın yanında Hz. Ebu
Bekir ile Hz. Ömer bulunuyordu.
Önlerinde de Külsûm b. Hidm'in getirdiği, Ümmü
Cirzan diye anılan hurma cinsinden, üzerinde yaş ve olgun hurmaları bulunan
taze yapraklı salkım halinde hurma vardı.
Suheyb b. Sinan'ın yolda gözleri ağrımış, kamı da
son derecede acıkmıştı. Hemen kendini hur-m al ara attı.
Hz. Ömer:
"Yâ Rasûlallah! Suheyb'i görmüyor musun? Hem
gözü ağrıyor, hem yaş hurma yiyor!?" dedi.
Peygamberimiz (a.s.) Suheyb'e:
"Hem gözün ağrıyor, hem de yaş hurma yiyorsun
ha?!" buyurunca, Suheyb:
"Ben, onu gözümün ağrımayan tarafıyla
yiyorum!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.) gülümsedi.
Suheyb, Hz. Ebu Bekir'e:
"Sen bana yoldaş olacağını vaad etmiştin. Beni
bırakıp yola çıktın, değil mi?
Yâ Rasûlallah! Sen beni Mekke'de bırakıp yola çıktığın
zaman, Kureyş müşrikleri beni yakaladılar, hapsettiler.
Ben de servetimi vererek kendimi ve ailemi satın
aldım!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Suheyb kazandı!
Suheyb kazandı!
Ebu Yahya! Satış kârlı çıktı!
Satış kârlı çıktı!" buyurdu.[79]
Suheyb b. Sinan der ki:
"Resûlullah (a.s.), beni görünce:
'Ebu Yahya! Satış kârlı çıktı!
Ebu Yahya! Satış kârlı çıktı!
Ebu Yahya! Satış kârlı çıktı!' buyurdu.
'Yâ Rasûlallah! Senin yanına gelmekte beni kimse
geçmemişti.
Herhalde, bunu sana Cebrail (a.s.)dan başkası haber
vermemiştir! dedim."[80]
Benî Nadîr Yahudilerinin başkanı Huyey b. Ahtab'ın
kızı ve Peygamberimiz (a.s.)ın zevcesi Hz. Safiyye der ki:
"Ben, babama, çocuklarının en sevgilisi idim.
Amcam Ebu Yâsir de beni çok severdi.
Rasûlullah Medine'ye gelip Küba'da Amr b. Avf
oğullarının evine inince, babam Huyey b. Ahtab ile amcam Ebu Yâsir b. Ahtab,
ertesi günü, sabahleyin erkenden Resûlullah'ı görmeye gittiler. Güneş
batın-caya kadar oradan dönmediler. Kendilerinin yorgun argın, isteksiz, düşkün
ve perişan bir halde yürüyerek geldiklerini görünce-her zaman yaptığım
gibi-onları sevinç ve neşe ile karşıladım. Vallahi, hiçbiri bana iltifat
etmedi. Kendilerini derin bir gam ve keder bürümüştü.
Onlar
konuşurlarken işittim.
Ebu Yâsir, babam Huyey b. Ahtab'a:
'O, o mudur?' diye sordu.
Babam:
'Evet! Vallahi odur!1 dedi.
Amcam:
'Onu iyice tanıdın mı? Aranan vasıflar kendisinde iyice gözüküyor mu?1
diye sordu.
Babam:
'Evet! Vallahi!'dedi.
Bunun üzerine, amcam:
'Peki! Ona karşı kalbinde ne var?' diye sordu.
Babam:
'Vallahi, sağ olduğum müddetçe ona düşmanlık
edeceğim!' dedi."[81]
Peygamberimiz (a.s.) Medine'ye gelince, Ebu Yâsir
gidip Peygamberimiz (a.s.)in huzurunda oturup onu dinleyerek kavminin yanına
döndüğü zaman:
"Ey kavmim! Bana itaat ediniz! Hiç şüphesiz,
sizin gelmesini beklediğiniz peygamber gelmiştir. Ona tâbi olunuz ve sakın
muhalefet etmeyiniz" demişti.
Kardeşi Huyey b. Ahtab da gitmiş, oturup
Peygamberimiz (a.s.)ı dinledikten sonra kavminin yanına dönünce, onlara:
"Ben öyle bir adamın yanından geliyorum ki,
vallahi hiçbir zaman ona düşmanlıktan geri durmayacağım!" demişti.
Kardeşi Ebu Yâsir "Ey anamın oğlu! Şu işte
beni dinle, kendini helak etme de, sonradan, istediğin şeyde bana karşı
koy!" diyerek öğüt vermiş ise de, Huyey b. Ahtab:
"Hayır! Vallahi seni hiçbir zaman
dinlemeyeceğim!" demiş, kavmi de ona uymuştur.[82]
Nihayet Huyey b. Ahtab da, kardeşi Ebu Yâsir de,
Yahudilerin Araplara karşı kıskançlıkta en katısı kesilip; halkın İslâmiyet'e
girmelerini önlemek için olanca gayretlerini sarfetmekten geri durmamışlardır.[83]
Küba'da oturan oniki münafık vardı.[84]
Onlar Ebu Âmir Fâsık ile gizli gizli görüşür,
konuşur, Peygamberimiz (a.s.) ile ashabını Medine'den çıkarmayı tasarlarlardı.[85]
Ebu Âmir; Dubay'a oğullarından olup, Rahip diye
anılırdı.[86]
Allah adamlığına, ruhbanlığa özenir, kıldan
ruhbanlık elbisesini giyerdi.
Kendisi; baş münafık Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün
de halasının oğlu idi.
Peygamber (a.s.) peygamber olarak gönderil ince,
Ebu Âmirin kıskançlığı tuttu.[87]
Peygamberimiz (a.s.)a gelerek:
"Senin şu getirmiş olduğun din nedir?"
diye sordu.
Peygamberimiz (a.s.):
"İbrahim ((a.s.))ın dini olan hanîfliği
getirdim" buyurdu.
Ebu Âmir
"Onun üzerinde olan, benim!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Sen onun üzerinde değilsin!" buyurdu.
Ebu Âmir
"Hayır, ey Muhammedi Sen, hanîfliğe, ondan
olmayan şeyleri soktun!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Ben öyle birşey yapmadım. Fakat, onu saf ve
tertemiz olarak getirdim" buyurdu.
Ebu Âmir
"Yalancıyı Allah kovulmuş, garip ve yapayalnız
bir halde öldürsün!" dedi.
Peygamberimiz (a.s.):
"Evet! Yalancı kimseyi Yüce Allah böyle
yapsın! [Kovulmuş, garip ve yapayalnız bir halde öldürsün!]" buyurdu.[88]
Ebu Âmir; kendisine tâbi olan 50 genci yanına
alarak Mekke'ye gitti .[89]
Bedir savaşında müşriklerin yanında yer alıp
çarpıştı .[90]
Müşrikleri Uhud[91]
ve Hendek savaşı için de ayaklandıranlar ve Peygamberimiz (a.s.)la çarpışanlar
arasında idi.[92]
Peygamberimiz (a.s.) Mekke'yi fethedince Ebu Âmir
Taife, Taifliler Müslüman olunca da Şam'a kaçtı.[93]
Orada, Hıristiyanlığı kabul etti.[94]
Şam'da kovulmuş, garip, yapayalnız olarak ölüp
gitti![95]
Küba'da, Amr b. Avf oğullarının bazı akılsızları
ile münafıkları, geceleyin Peygamberimiz (a.s.)ın yatıp kalktığı evi taşlamaya
başladılar. Peygamberimiz (a.s.), bunu görünce: "Himaye ve komşuluk bu
mu?!" diye yakınarak Küba'dan ayrıldı.[96]
Peygamberimiz Aleyhisselatn, Küba'dan Medine'ye
hareket edeceği zaman, (dedesi Abdulmuttalib'in dayıları olan) Neccar
oğullarının eşrafına haber saldı.
Onlar da, silahlanıp geldiler.[97]
Peygamberimiz (a.s.)la Hz. Ebubekir’e selam
verdiler ve:
“Güvenliğiniz sağlanmış ve sizlere boyun eğilmiş
olarak develerinize bininiz!” dediler.
Cuma günü güneş yükselince Peygamberimiz (a.s.)
devesi Kasva’ya bindi.
Hz. Ebubekir arkasında, Neccaroğullarının eşrafı
Müslümanlarda sağında, solunda ve çevresinde oldukları halde Medine'ye hareket
etti.[98]
Amr b. Avf oğulları toplanarak:
"Yâ Rasûlallah! Bizden usandığın için mi,
yoksa bizim evimizden daha hayırlı bir yere gitmek için mi buradan çıkıp
gidiyorsun?" dediler.
Peygamberimiz (a.s.):
"Te'külü'l-Kurâ karyesine [Medine'ye] gitmekliğim
bana emir buyuruldu.
Devenin yolunu açınız! Nereye gideceği, ona
emrolunmuştur!" buyurdu.[99]
Peygamberimiz (a.s.) Küba'dan çıkıp Ensar evlerinin
önlerinden geçerken, onlar devenin önüne geriliyorlar ve
"Yâ Nebiyyallah! Yâ Rasûlallah! Bizde kuvvet,
cemaat ve servet var! Bize buyur, bize!" diyerek yardım ve himaye vaadinde
bulunuyorlar; Peygamberimiz (a.s.) da gülümsüyor, "Allah onları size
hayırlı ve mübarek kılsın!" diyerek dua ediyor ve:
"Devenin yolunu açınız! Nereye çökeceği, ona
emrolunmuştur!" buyuruyordu.[100]
[1] İbn İshak.İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 1 38, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1.S.233.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/13.
[2] Semhûdi, Vefâu'l-vefâ,
c. 1, s. 249, 250.
[3] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 2, s. 99.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/13-14.
[4] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 264.
[5] Hâkim, Müsiedrek, c. 3,
s. 385, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 133
[6] Hâkim, Müstedrek, c. 4,
s. 133, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 99.
[7] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 2, s. 99.
[8] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s:. 133.
[9] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s:. 133, İbn Esîr, Us:du'l-gâbe, c. 2, s:. 99.
[10] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s:. 133.
[11] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 2, s. 99.
[12] Hâkim, Müstedrek, c. 4,
s. 133.
[13] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 2, s. 99.
[14] Hâkim, c. 3, s. 133, İbn
E ar, Usdu'l-gâbe, t 2, s. 99, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6, s:. 387.
[15] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s:. 133.
[16] Hâkim, c. 3, s. 133,
Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6, s. 387.
[17] Hâkim, c. 3, s. 133, İbn
Esîr, c. 2, s. 99, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6, s. 387.
[18] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe.,
c. 2, s. 99-100.
[19] Hâkim, c. 4,s:.133,
Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6, s:. 387.
[20] Hâkim, c. 4, s:. 133,
İbn Esîr, c. 2, s. 100, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, t 6, s. 387.
[21] Hâkim, c. 4, s. 133,
Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6, s. 387
[22] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 2, s. 100.
[23] Hâkim, c. 4, s. 133, İbn
Esîr, c. 2, s. 100, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6, s. 387.
[24] Hâkim, c. 4, s. 133-134.
[25] Hâkim, c. 4, s. 134, İbn
Esîr, c. 2, s. 100, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, t 6, s. 387.
[26] Hâkim, c. 4, s. 134, İbn
Esîr, c. 2, s. 100.
[27] İbn Esîr, c. 2, s. 100.
[28] Hâkim, c. 4, s. 134.
[29] Hâkim, c. 4, s. 134, İbn
Esîr, c. 2, s. 100.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/15-16.
[30] Süheylî, Ravdu'l-ünüf,
c. 4, s. 101-102.
[31] İbn Sa'd, Taba kâtü'l
-kübrâ, c. 3, s. 118, Süheylî, Ravdu'l-ünüf, c. 4, s. 101 -102.
[32] İbn İshak.İbnHişam,
Sîre,c.2, s. 77,İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 343-344.
[33] Hâkim, Müstedrek, c. 4,
s. 133, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 99, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 6,
s. 387.
[34] İbn İshak, İbn Hişam,
Sine, c. 2, s. 146-147, Taberî, Târih, c. 2, s. 255-256, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 524-525, Kurtubî, Tefar, c. 18, s. 98-99,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 213-214.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/16-17.
[35] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 2, s. 401, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 585, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 359, Nesâî,
Sünen, c. 3, s. 90, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 278.
[36] Ahmed b. Hanbel, M
üsned, c. 2, s. 504, Müslim, c. 1, s. 585, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1 , s. 274,
Tirmizî, c. 2, s. 359, Hâkim , c. 1,5.277.
[37] Mâlik, Muvatta, c. 1, s.
108-109, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 486, Ebu Dâvud, c. 1 s. 274-275.
[38] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 2, s. 243, 249-250, Buharı, Sahih, c. 1, s. 211-212, Müslim , Sahîh, c. 1,
s. 585-586, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 114-115.
[39] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 30, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 430, İbnMâce, Sünen,
c. 1,s.344.
[40] Cum'a: 9.
[41] Buhârî, Târîhu'l-Kebîr,
c. 1, ks. 2, s. 335, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 280, Tahavî, Muhtasar, s. 34,
Serahsî, Mebsût, c. 2, s. 22, Kâsânî, Bedâyiu's-sanâyi, c. 1 , s. 259.
[42] Tahavî, Muhtasar, s. 36,
Serahsî, Mebsût, c. 2, s. 22, Kâsânî, Bedâyiu's-sanâyi, c. 1, s. 25.
[43] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 37, Buhârî, Târıhu'l-Kebîr, c. 1, ks. 2, s. 335, Ebu Dâvud, c. 1, s. 280,
Tahavî, Muhtasar, s. 36, Serahsî, c. 2, s. 22, Kâsnânî, c. 1, s. 259.
[44] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 37, Nesâî, c. 3, s. 116, Tahavî, s. 36, Serahsî, c. 2, s. 22.
[45] Buhârî, Sahîh, c. 1, s.
21 7, Ebu Dâvud, c. 1, s. 284.
[46] Ebu Hanite, Müsned, s.
18, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 212, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 581.
[47] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 30, Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 213-216, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 581, İbn Mâce,
c. 1,s.349.
[48] Ahmed b. Hanbel, c. 4,
s. 8, Nesâî, c. 3, s. 91-92.
[49] Mâlik, Muvatta, c. 1, s.
101, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 239, Buhârî, c.1, s. 213-223, Müslim, c. 1
,s.587, İbn Mâce.c.1 , s. 347.
[50] İbn Mâce.c. 1, s. 347.
[51] Tirmizi, Sünen, c. 2, s.
401.
[52] Buhân, Sahih, c. 1, s.
21 9-220.
[53] Ebu Hanife, Müsned, s.
17, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 87, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 221-223, Ebu
Dâvud, Sünen, c. 1, s. 286, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 351, Nesâî, Sünen, c. 3,
s. 109.
[54] Ebu Dâvud, Sünen, c. 1,
s. 287, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 105.
[55] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 5, s. 87, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 589, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1 , s. 286.
[56] Mâlik, Muvatta, c.
1,s.1O3, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 272, Buhârî, c. 1,s.224, Müslim, c. 2, s.
583.
[57] Tahavî, Muhtasar, s. 34.
[58] Ahmed b. Hanbel, c.2,s.
499, Müslim, c. 2, s. 600, Ebu Dâvud, c. 1, s. 295, Tirmizî, Sünen, c. 2, s.
400-401, Nesâî, c. 3, s. 113, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 307.
[59] Ahmed b. Hanbel, c. 5,
s. 8, Ebu Dâvud, c. 1, s. 277, İbn Mâce.c.1, s. 358, Nesâî, c. 3, s. 89.
[60] Ahmed b. Hanbel, c. 5,
s. 8, Ebu Dâvud, c. 1, s. 277, İbn Mâce.c.1, s. 358, Nesâî, c. 3, s. 89.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/17-20.
[61] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 235-236, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 212,
Buhârî, Sahîh, c. 1, s. 111, Müslim, Sahih, c. 1, s. 373, Ebu Dâvud, Sünen, c.
1, s. 123, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 1 98, Semhûdî,
Vefau'l-vefa, c. 1, s. 247-248.
[62] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ,
c. 1, s. 250, c. 3, s. 809.
[63] İbn Esir, c. 7, s. 1 66,
İbn Hacer, c. 4, s. 343, Semhûdî, c. 1 , s. 252-253.
[64] İbn Hacer, el-İsâbe, c.
4, s. 343.
[65] İbn Hacer, el-İsâbe, c.
4, s. 343, Semhûdî, c. 1, s. 253.
[66] Semhûdî, c.1, s. 253.
[67] İbn Hacer. c. 4. s. 343.
Semhûdî. c. 1. s. 253.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık:
3/20-21.
[68] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 244-246.
[69] Semhûdî, Vefâu'l-vefâ,
c. 3, s. 809-810.
[70] Eyvub Sabri Paşa,
Mir'at-ı Meçime, s. 911-924.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık:
3/21-22.
[71] İbn İshak, İbn Hişam,
Sıre, c. 2, s. 138, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 22, Mesûdî,
Murûcu'z-Zeheb, c. 2, 285, Muhibbul-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 211
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 197.
[72] Ahmed Zeynî Dahlan,
Sîre, c. 1, s. 169.
[73] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,
s. 22.
[74] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 4, s. 96.
[75] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 22.
[76] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 4, s. 96, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 233.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık:
3/22-23.
[77] İbn İshak,İbn Hişamı
Sîre, c. 2,s. 138-139, Taberî, Târih, c. 2, s. 249, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,
c. 1, s. 192-193, Etau'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 197-198, Halebî,
İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 233.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/23.
[78] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, t 3, s. 486, 512, 580, 583, 598, 421.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık:
3/23-24.
[79] İbn Sa’d,
Tabakatu’l-Kübra, c. 3, s. 227-229, Belazuri, Ensabu’l-Eşraf, c. 1, s. 182-183,
Zehebi, Siyeri A’lamu’n-Nübela, c. 2, s. 13-14.
[80] Hâkim.
Müstedrek. c. 3. s. 400.
M.
Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/24-25.
[81] İbn İshak, İbn
Hişam, Sîre, c. 2, s. 165-166, Musa b. Ukbe'den naklen Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 212.
[82] Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 212.
[83] İbn İshak, İbn
Hişam, Sîre, c. 2, s. 197.
M.
Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/26-27.
[84] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.4, s. 174,
Vâkıdî, Megâzî, c. 3, s. 1017, Taberî, Târih, c. 3, s. 147-148.
[85] Taberî, Tefsir,
c. 11, s. 24, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 3, s. 12.
[86] İbn İshak, İbn
Hişam, Sîre,c.3, s. 71.
[87] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 540-541.
[88] İbn İshak, İbn
Hişam, Sîre,c.2, s. 235.
[89] İbn İshak, İbn
Hişam, c. 3, s. 71, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 37,40.
[90] İbn Sa'd,
Tabakât, c. 3, s. 541.
[91] İbn İshak, İbn
Hişam, Sîre, c. 3, s. 71.
[92] Vâkıdı, Megâzî,
c.2, s. 441.
[93] İbn İshak, İbn
Hişam, c. 2, s. 235, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 80-81, İbn Kayyım,
Zâdu'l-mead, c. 3, s. 12.
[94] Semhûdî,
Vefâu'l-vefâ, c. 3, s. 81 5.
[95] İbn İshak, İbn
Hişam, Sîre, c.2, s. 235.
[96] Yâkubî, Târih,
c. 2, s. 41.
M.
Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/27-29.
[97] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 235, Buhari, Sahih, c. 4, 266, İbn Esir,
Camiu’l-Usul, c. 11, s. 157, Zehebi, Tarihu’l-İslam, s. 334, Semhûdî, Vefâu'l-vefa,
c. 1, s. 254.
[98] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 236, Semhûdî, Vefâu'l-vefa, c. 1, s. 256.
[99] Semhûdî,
Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 256, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs,
c. 1, s. 339, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 240.
M.
Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/29-30.
[100] İbn Sa'd,
Tabakât, c. 1, s. 236, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 266, Semhûdî,
Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 256.
M.
Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/30.