Kur'ân-ı Kerîm'e Göre Bedir Seferinin Gayesi
Bedir Seferinin Gayesini Açıklamamanın Sebebi
Bedir Savaşında Sözkonusu Olan Kervan
Kureyş Müşriklerinin Acele Hazırlanmaları
Addas'ın Utbe ve Şeybe'yi Peygamberimiz Aleyhisselamla
Çarpışmaktan Vazgeçirmeye Çalışması
Utbe ve Şeybe'nin Geri Dönmeye Meyletmeleri
Cüheym b. Salt'ın Rüyası ve Ebu Cehil'in İddiası
Ebu Süfyan'ın Mekke'ye Dönmeleri İçin Kureyşîlere Haber
Salışı
Kureyş Müşriklerinden Ayrılıp Geri Dönenler
Müşriklerin Ordusunu Develer Kesip Doyuranlar
Kureyş Müşriklerinin Bedir'deki Karargâhları
Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'den Yola Çıkışı
İslam Mücahidlerinin Buku'da Durdurulup, Yaşları Küçük
Olanların Geri Çevirilişi
Bedir Seferinde Nöbetleşe Binilen Develerle Atlar ve Teçhizat
Mücahidlerin Sayılıp Peygamberimiz Aleyhisselama Tekmil
Verilişi
Bedir Seferine Katılan Ensar Mücahidleri
Peygamberimiz Aleyhisselamın Mücahidler Hakkındaki Duası
Hubeyb b. Yesaf (İsaf)'ın Müslüman Olarak Bedir Seferine
Katılışı
Bedir'e Giderken Uğranılan, Durulan Yerler
Besbes'le Adiyy'in Bedir'e Uğradıklarını Anlayan Ebu
Süfyan'ın Kureyş Ticaret Kervanını
Bedir'den Deniz Sahiline Kaçırışı
Kureyş Müşrikleri Hakkında Süfyan-ı Damrî'den Bilgi Alınışı
Bir Keşif Birliğinin Bedir Suyuna Gönderilişi
Müşriklerin ve Müslümanların Bedir'deki Karargâhları
İslam Karargâhında Peygamberimiz Aleyhisselam İçin Bir
Gölgelik Yapılışı
Müslümanların ve Müşriklerin Sancaktarları
Müslümanların Bedir Savaşında Parolaları
Savaşta Nasıl Çarpışılacağının Belirlenişi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Bedir'de Müşrik Ulularının
Vurulup Düşecekleri Yerleri Birer
Müslümanları Bedir'de Düştükleri Sıkıntılardan Allah'ın
Kurtarışı
Hz. Ömer'in Kureyş Müşriklerine Elçi Olarak Gönderilişi
Müşriklerin İslam Mücahidleri Hakkındaki Keşif ve İntibaları
Hakîm b. Hizam'ın İyiniyetli Teşebbüs ve Temasları
Ebu Cehil ile Âmir b. Hadramî'nin Harbi Kızıştırmaya
Çalışmaları
Peygamberimiz Aleyhisselamın Yardıma Gelen Huzeyfe ile
Babasını Geri Çevirişi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Mücahidleri Saf Nizamına Koyuşu
ve Saydırışı, Sevad'ın
Mücahidleri Şaşırtan Bir Davranışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Ebu Eyyub Halid b. Zeyd'i
Maiyyetine Alışı
Peygamberimiz Aleyhisselamın Kureyş Müşriklerini Görünce
Allah'a Dua ve Münâcatta Bulunuşu
Mücahidlerin Başlarına ve Göğüslerine Alâmet Takmaları
Utbe b. Rebia'nın Son Gayretinin de Boşa Gidişi
Abdullah b. Süheyl'in Müslümanlar Tarafına Kaçması
Bazı Müşriklerin İslâm Havuzundan Su İçmeye Gelmeleri
Esved b. Abdulesed'in Kendisini Havuza Atışı ve Öldürülüşü
İslam Mücahidlerine Emirler Verilişi, Teşvik ve Tebşirlerde
Bulunuluşu
Yüce Allah'ın Mü'minlere Emir ve Tavsiyeleri
Kutbe b. Âmir'in, Yere Attığı Taş Kaçmadıkça Savaştan
Kaçmayacağını Söylemesi
Müşriklerin Müslümanlar Karşısında Saf Bağlayıp Kılıçlarını
Sıyırmaları
Müşriklerin Mekke'de ve Bedir'deki Duaları
Mücahidlere Meleklerin Yardıma Geldiklerinin Müjdelenişi
Meleklerin İslam Mücahidlerine Nasıl Yardım Ettikleri
Peygamberimiz Aleyhisselamın Müşrikler Arasında Bulunan Bazı
Kişilerin Öldürülmemesini
Harp Ateşini İlk Önce Âmir b. Hadramî'nin Tutuşturuşu
Utbe b. Rebia, Şeybe b. Rebia ve Velid b. Utbe b. Rebia'nın
Meydana Çıkıp Çarpışmak İçin Er
Ebu Cehil'in Müşrikleri Müslümanlarla Çarpışmaya Kışkırtışı
Hz. Ebu Bekir'in Müşrikler Tarafından Çarpışmaya Çıkan Oğluna
Kızıp Çarpışmaya Çıkmaktan
Müşriklerin Üzerine Kum Saçılıp Mücahidlerin Hücuma
Kaldırılışı
Tarafların Çarpışmaya İsteklenmeleri
Peygamberimiz Aleyhisselamın Cesaret ve Metaneti
Ashabın Bedir'de Gösterdikleri Kahramanlıklardan Örnekler ve
Ebu Cehil'in Öldürülüşü
Ümeyye b. Halef'in Esir Edilişi ve Öldürülüşü
Peygamberimiz Aleyhisselamın Kureyş Müşriklerinin Bozulup
Kaçacakları Hakkındaki Âyeti
Müşriklerin Öldürülmeyip Esir Edilmelerinden Sa'd b. Muaz'ın
Hoşnutsuzluk Göstermesi
Bedir Savaşında Öldürülen ve Esir Edilen Müşriklerin Sayısı
Müşrik Ölülerinden Yirmidördünün Bedir'deki Pis Bir Kuyuya
Atılışı
Babasının Cesedi Kuyuya Atılırken Ebu Huzeyfe'nin Üzüntü
Duyuşu ve Üzülmesinin Sebebi
Peygamberimiz Aleyhisselamın Bedir Kuyusuna Cesetleri Atılan
Müşriklere Hitabı
Toplanan Ganimetler Hakkında Mücahidler Arasında Çıkan
Anlaşmazlığın Giderilişi
Cebrail Aleyhisselamın Peygamberimiz Aleyhisselamdan Müsaade
Alıp Bedir'den Ayrılışı
Bedir'den Ayrılıp Üseyl Vadisinde Gecelenişi ve Zekvan'ın
Gece Bekçiliği Edişi
Seyer'de Durulup Ganimet Mallarının Mücahidlere
Bölüştürülmesi
Nadr b. Hâris'in Boynunun Vuruluşu
Ukbe b. Ebi Muayt'ın Boynunun Vuruluşu
Ebu Hind'in Peygamberimiz Aleyhisselama Yemek Getirişi
Abdullah b. Revâha ile Zeyd b. Hârise'nin Medine'ye Müjdeci
Olarak Gönderilişi
Bedir Savaşında Bulunmayan Bazı Müslümanların Peygamberimiz
Aleyhisselamı Karşılayıp Zafer
Süheyl b. Amr'ın Kaçmaya Teşebbüs Edişi ve Yakalanışı
Şukran'ın Esirler Üzerine Çavuş Tayin Edilişi ve Esirleri
Medine'ye Getirişi
Bedir Savaşında Müslümanlar Tarafından Esir Edilenler
Süheyl b. Amr'ın Ön Dişlerinden İkisinin Çekilmesi Hakkındaki
Teklifin Peygamberimiz
Aleyhisselam Tarafından Kabul Edilmeyip, Kendisinin İleride
Hoşa Gidebilecek Bir Konuşma da
Yapabileceğinin Haber Verilişi
Esir Edilen Müşrikler Hakkında Ne Yapılacağının Konuşulması
Esirlerden Kurtulmalık Akçesi Alınmaya Başlanması
Bedir Hezimeti Haberinin Mekke'ye Ulaşması
Alınan Kurtulmalık Akçeleri Hakkında Âyetler İnişi
Bedir Savaşına Katılan Müslümanların Üstünlüğü
Bedir Zaferinin Medineli Müşrikleri, Münafıkları ve
Yahudileri Sindirişi
Hz. Zeyneb'in Medine'ye Getirilişi
Velid b. Velid'in Mekke'de Tutuklu Bulunan Ayyâş b. Ebi Rebia
İle Seleme b. Hişam'ı Kurtarıp
Mekke
ile Medine arasında bulunan[1] Bedir
hakkında çeşitli rivayetler olup, bir su kuyusunun veya onu kazanın ismi olduğu
bildirilmektedir.[2]
Kureyş
müşrikleriyle yapılan ilk savaşın yeri olan Bedir'in Medine'ye uzaklığı;
Medine'den
Zâtülceyş'e kadar bir berid,
Zâtülceyş'ten
Abud'a kadar bir berid,
Abud'dan
Merg'a kadar bir berid,
Merg'dan
Munsarafa kadar bir berid,
Mun
sarartan Zâti Eczal'e kadar bir berid,
Zâti
Eczal'den Ma'lâfa kadar bir berid,
Ma'lât'tan
Üseyl'e kadar da bir berid olmak üzere, 7[3]
beridliktir.[4]
Kur'ân-ı
Kerîm'e göre; Bedir seferinin gayesi, müşriklerle çarpışıp onların İslâmiyete
karşı olan mukavemetlerini kırmak, İslâmiyetin tutunmasını ve yayılmasını
sağlamak, müşrikliği ortadan kaldırmaktı.
Nitekim,
bu gerçek, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle açıklanır:
"Hani,
Allah, size iki taifeden birinin muhakkak sizin olacağını va'd etmişti. Siz
ise, kuvveti ve silahı bulunmayanın (ticaret kervanının) size nasip olmasını
arzu ediyordunuz. Halbuki Allah, emirleriyle, hakkı açığa vurmayı, kâfirlerin
kökünü kesmeyi, hakkı yerleştirmeyi, bâtılı ortadan kaldırmayı
istiyordu-mücrimler hoşlanmasa da!"[5]
Bedir'de
yapılacak çarpışmada müşriklerin bozulup kaçacakları da, Peygamberimiz
Aleyhisselam daha Mekke'de iken, Yüce Allah tarafından:
"Yakında
o cemaat bozulacak, arkalarını dönüp kaçacaklar!"[6]
buyurularak haber verilmiş bulunuyordu.
Hz.
Ömer der ki:
"Bu
âyet nazil olduğu zaman, kendi kendime:
'Acaba
hangi cemaat bozguna uğratılacak ve kimlere galebe çalınacak?!' demiştim.
Bedir
günü gelip de Resûlullah'ın zırhını giyinmiş olduğu halde bu âyeti okuduğunu
görünce, anladım ki, Yüce Allah meğer Kureyş müşriklerini bozguna
uğratacakmış!"[7]
Kureyş
müşrikleriyle Bedir'de savaşılacağı Müslümanlara Peygamberimiz Aleyhisselam
tarafından önceden açıkça ve kesin olarak haber verilmiş olsaydı, muhakkak,
anlaşmazlığa düşülecekti.
Bu
gerçeğe de, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle değinilir
"O
vakit, siz vadinin yakın bir kenarında idiniz.
Onlar
(Kureyş müşrikleri de, aynı yerin) uzak bir kıyısında,
Kervan
ise (sizden) daha aşağıda(ki sahil tarafında) idiler.
Eğer
böyle muayyen bir yerde buluşmak hususunda sözleşmiş olsaydınız, muhakkak ki
ihtilafa düşerdiniz.
Fakat,
işlenmesi gerekli olan emri yerine getirmek için (Allah böyle yaptı); tâ ki
helak olan apaçık bir delilden (gözü ile gördükten) sonra helak olsun, diri
kalan da apaçık bir delilden (gözü ile gördükten) sonra hayatta kalsın!
Şüphe
yok ki, Allah herşeyi işiten, herşeyi bilendir."[8]
Nitekim,
Müslümanlardan, hakikat belli olduktan; Bedir'de Kureyş müşriki eriyle
çarpışılacağı açıklandıktan sonra bile, çarpışmaya ölüme sürüklenir gibi
isteksiz gidenler olduğu gibi,[9]
kervan üzerine gidildiğini sanarak daha Medine'de iken ağırdan alan, hatta
seferden geri kalanlar da vardı.[10]
Bilakis,
müşriklerle çarpışıp şehit olmak için Bedir seferine katılmaya can atanlar ve
bu yolda babalarıyla kur'a çekişenler de vardı. Nitekim, Sa'd b. Hayseme,
babasına:
"Eğer
bu seferin mükâfatı Cennetten başka birşey olsaydı, senden geri kalırdım! Ben
burada bana şehitlik nasip olmasını umuyorum!" demişti. Babası Hayseme
ise:
"Sen
benden geri kal da, hamile kadınının yanında bulun!" dediği zaman Sa'd
kabul etmemiş, Hayseme:
"İkimizden
birisinin herhalde burada kalması lazım!" deyince de, aralarında kur'a
çekmişler, kur'a Sa'd'a çıkmış, Bedir savaşına katılarak muradına ermiştir![11]
Allah ondan razı olsun!
Ebu
Ümâme b. Sa'lebe de hasta bulunan annesini bırakarak Bedir seferine katılmak
istediği zaman, dayısı Ebu Bürde b. Niyar:
"Sen
ananın yanında otur da, onunla ilgilen!" demiş, o da:
"Kızkardeşinin
yanında sen otur da, onunla ilgilen!" diyerek karşılık vermiş; durum
Peygamberimiz Aleyhisselama duyurulunca, Peygamberimiz Aleyhisselam Ebu
Ümâme'ye annesinin yanında kalmasını emretmişti.
Peygamberimiz
Aleyhisselam Bedir savaşından döndüğü sırada Ebu Ümâme'nin annesi ölmüş ve
cenaze namazı Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından kıldırılmıştır.[12]
Henüz
Müslüman olmamış bulunan Hubeyb b. Yesaf da, Kureyş müşriki eriyle
çarpışılacağım anlayıp, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Kavmim
benim savaşta ne derece başarılı olduğumu ve düşmanın bağrında yaralar açan bir
kahraman olduğumu bilir.
Ben,
Müslüman olmaksızın, ganimet maksadıyla senin yanında çarpışayım?"
demişti.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Hayır!
Sen önce Müslüman ol! Sonra da, çarpış!" buyurdu.[13]
Bedir'de
Kureyş müşrikleriyle çarpışılacağım, yalnız erkeklerden değil, kadınlardan da
bilenler vardı.
Ümmü
Varaka Hatun bunlar arasında idi.
Ümmü
Varaka Hatun, Bedir seferine çıkılırken, Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Bana
izin ver de, seninle birlikte ben de çıkayım.
Yaralarınızı
tedavi eder, hastalananlarınıza bakarım.
Olur
ki, Allah beni şehitliğe erdirir!" demişti.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Sen
evinde Kur'ân oku! Muhakkak ki, Allah sana şehitlik nasip eder!" buyurdu;
ve onu Şehide diye anardı.[14]
Allah
ondan razı olsun![15]
Hicretin
2. yılında Kureyş kabilelerinden kadın erkek herkesin sermaye veya mal koyarak
katıldığı 50.000 dinar kadar sermayeli, 1000 develik mal yüklü büyük ticaret
kervanı, Şam'ın Gazze pazarına gönderilmişti.
Kervandaki
malın en çok kısmı Ebu Uhayha Saîd b. Âs ailesine aitti. Kervana yüklenen
malların ya bütünü onlarındı, ya da onlar malların kazancına Kureyş kavmiyle
yan yarıya ortaktılar.
Mahzum
oğulları, kervana 5000 veya 4000 miskal altın ve 200 deve ile,
Haris
b. Âmir b. Nevfel, 1000 miskal altınla,
Ümeyye
b. Halef, 2000 miskal altunla,
Abdi
Menaf oğulları 10.000 miskal altınla katı İm ıslardı.[16]
Kervanda
Ebu Süfyan Sahr b. Harb,[17]
Muhammed b. Nevfel ve Amr b. Âs... gibi, Kureyş müşriklerinden 30,[18] veya
40,[19] ya
da 70 kişi bulunuyor;[20] kervan Ebu Süfyan tarafından yönetiliyordu.[21]
Kureyş
müşrikleri, Müslümanların hac yapmalarına engel oldukları için, onların da Şam
ticaret yollarını kesmek isteyeceklerini biliyorlardı.
Nitekim,
Sa'd b. Muaz dostu Ümeyye b. Halefin yanında Kabe'yi tavaf ederken üzerlerine
gelen Ebu Cehil'in:
"Vallahi,
sen şimdi Ebu Salvan'ın yanında olmasaydın, buradan evine sağ dönemezdin!"
tehdidine, onun:
"Eğer
sen beni tavaftan men edersen, ben de vallahi sana daha ağırını yapar, senin
Medine'deki Şam ticaret yolunu keserim!" diyerek bağırışını Ebu Cehil
henüz unutmamış bulunuyordu.[22]
Bunun
için, Mekkeli müşrikler ticaret kervanları hakkında onlardan korkup duruyorlar,
uyanık ve tedbirli olmaya çalışıyorlardı.
Mahreme
b. Nevfel'in bildirdiğine göre; Şam'dan, korku içinde yola çıktılar.[23]
Ebu
Süfyan, kervanda bulunan Zamzam (Damdam) b. Amr'ı,[24] 20
miskal altın (Belâzurî'ye göre 20 dinar)[25]
ücretle kiralayıp,[26]
Tebük'ten acele Mekke'ye gönderdi.[27]
Kureyşîlere,
Peygamberimiz ve ashabının önlerine çıktığını, kervandaki mallarını
korumalarını haber vermesini emretti.[28]
Peygamberimiz
Aleyhisselamın halası Hz. Atike binti Abdulmuttalib, Damdam'ın Mekke'ye gelişinden
üç gece önce bir rüya gördü ve ondan korktu.
Kardeşi
Hz. Abbas'a haber gönderip, onu yanına çağırdı ve:
"Kardeşim!
Vallahi, geceleyin gördüğüm rüya beni çok sarstı. Kavminin başına bir felaket
ve musibet gelmesinden korkuyorum!
Sana
anlatacağım bu rüyayı gizli tut, kimseye söyleme!" dedi.
Hz.
Abbas:
"Ne
gördün, anlat" dedi.
Hz.
Âtike:
"Gördüm
ki; deveye binmiş bir adam gelip Ebtahta [Muhassab ile Mekke arasında]
durduktan sonra, yüksek sesle:
'Ey
vefasız cemaat! Üç güne kadar, muharebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere
yetişiniz!1 diyerek üç kere bağırdı!
Onu
gören halk, onun başına toplandılar.
Sonra
o adam Mescid-i Haram'a girdi.
Halk
da kendisini takip ediyordu.
Halk
etrafını sarmış olduğu halde, devesi Kabe'nin arkasında durunca, o yine aynı
şekilde yüksek sesle:
'Ey
vefasız cemaat! Üç güne kadar, muharebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere
yetişiniz!1 diyerek üç kere bağırdı.
Sonra,
devesi Ebu Kubeys dağının başında durup, orada da aynı şekilde yüksek sesle:
'Ey
vefasız cemaat! Üç güne kadar, muharebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere
yetişiniz!1 diyerek üç kere bağırdı.
Sonra
da, bir kaya tutup yuvarladı.
Kaya
yukarıdan aşağıya doğru yuvarlanarak, dağın dibinde parçalandı.
Mekke
evlerinden, o parçaların girip isabet etmediği ne bir ev, ne bir mahal
kaldı!" dedi.
Hz.
Abbas:
"Vallahi,
bu çok mühim bir rüyadır! Sen onu gizli tut, hiç kimseye anlatma!" dedi.
Hz.
Abbas, Hz.Âtike'nin yanından ayrılınca, dostu Velid b. Utbe ile karşılaştı.
Ona
rüyayı anlatıp, gizli tutmasını söyledi.
Velid
de, babası Utbeye nakletti.
Bu
rüya, Mekke'de yayıldı. Kuneyşîlerin toplantılarında konuşulmaya başlandı.
Hz.
Abbas der ki:
"Ertesi
gün, Kabe'yi tavaf ediyorken, Ebu Cehil b. Hişam Kureyşîlerden bir cemaatla
oturup, Âtike'nin rüyasını konuşuyorlardı.
Ebu
Cehil, beni görünce:
'Ey
Ebu'l-Fadl! Tavafını bitirince yanımıza gel!' dedi.
Tavafı
bitirince, varıp yanlarına oturdum.
Ebu
Cehil, bana:
'Ey
Abdulmuttalib oğulları! Sizin şu kadın peygamberiniz de ne zaman türedi?!'
dedi.
Ona:
'Nedir
bu?' dedim.
'Âtike'nin
gördüğü şu rüya meselesi!' dedi.
'O
ne görmüş de?' dedim.
Ebu
Cehil:
'Siz,
erkeklerinizin peygamberliklerine kanaat etmediniz de, kadınlarınız da mı peygamberliğe
kalkıştı?! Güya Âtike, birinin 'Üç güne kadar, vurulup düşeceğiniz yerlere
yetişiniz!' dediğini rüyasında gördüğünü söylüyormuş! Bu üç gün içinde, sizi
bekleyeceğiz.
Eğer
söylemiş olduğu söz doğru ise, elbette birşey zuhur edecektir. Eğer üç gün dolarda
birşey zuhur etmezse, hakkınızda yazacağımız bir yazıda, Araplar arasında sizin
kadınlarınızdan daha yalancı kadın bulunmadığını yayacağız' dedi.
Vallahi,
benim için, bunu inkâr etmemden daha ağır birşey olmamıştır.
Onun
herhangi birşey görmüş olduğunu inkâr ettim.[29]
Bundan
sonra, birbirimizden ayrıldık.
Akşamleyin,
Abdulmuttalib oğulları kadınlarından yanıma gelmedik hiçbir kadın kalmadı.
Onlar:
'Demek,
siz şu fâsık, pis herifin erkeklerinize dil uzatmasını hoş gördünüz!
Sonra
da, sen onun kadınlarınıza da dil uzattığını işittiğin halde, işittiğin
şeylerden seni gayrete getirecek birşey bulamadın ha?!' dediler.
Onlara:
'Vallahi,
öyle yaptım. Benim için bundan daha ağır birşey olmamıştır. Allah'a andolsun
ki, o sözünü tekrarlayacak olursa ona saldıracağım ve sizin hesabınıza onun
hakkından geleceğim' dedim.
Âtike'nin
rüyasının üçüncü günü sabaha çıkınca, kaçırdığım fırsatı elde etmek arzusu ile
çok kızgın ve hiddetli bir halde Mescid-i Haram'a girdim.
Onu
görünce, vallahi, ona doğru yürüdüm.
Evvelce
söylediklerinden bazılarını tekrarlayıp kendisine saldıracaktım.
Ebu
Cehil zayıf yapılı, asık suratlı, acı dilli, sert bakışlı bir adamdı.
O
Mescid-i Haram'ın Sehm oğulları kapısına doğru fırlayıp çıkınca, kendi kendime
'Allah'ın lanetine uğrayasıca, benim kendisine hakaret edeceğimden korktu da,
benden uzaklaşıyor' dedim.
Halbuki,
benim Damdam b. Amr"ın işitmemiş olduğum sesini, o işitmiş bulunuyormuş!
Damdam;
devesinin burnunu kesmiş! Semerini tersine çevirmiş! Gömleğinin önünü, arkasını
yırtmış! Mekke vadisinin ortasında, deve üzerinde, avazının çıktığı kadar
bağırıyor
'Ey
Kureyş cemaatı! Muhammed ve ashabı, ticaret kervanınızın, Ebu Süfyan'ın
yanındaki mallarınızın önüne gerildiler! Ona erişebileceğinizi sanmıyorum!
İmdad! İmdad!' diyerek haykırıyordu. Başa gelen iş, beni de, onu da
birbirimizle uğraşmaktan alıkoydu."[30]
Halk,
acele hazırlandı ve:
"Muhammed
ve ashabı, bunun da Hadramî'nin kafilesi gibi olacağını mı sanıyor?!
Hayır!
Vallahi, bunun ondan başka türlü olduğunu öğrenecektir!" diyorlardı.
Sefere
bütün Kureyş erkekleri katıldılar, katılamayanlar da, yerlerine adam tutup
gönderdiler.
Kureyş
eşrafından, Ebu Leheb'den başka hiç kimse geri kalmadı.
O
da, iflas etimiş tüccarlardan Âs b. Hişam'ı 4000 dirhem alacağına karşılık
kiralayarak, yerine bedel gönderdi.
Hasta
olduğu için, kendisi Mekke'de kaldı.
Ümeyye
b. Halef ise, oturduğu yerden kalkamaz, yaşlı, ağır gövdeli bir kimse
olduğundan, seferden geri kalmak istemişti.
Mescid-i
Haram'da, kavminin ortasında otururken, Ukbe b. Ebi Muayt, içinde ateş ve öd
ağacı bulunan bir buhurdanlığı götürüp onun önüne koydu ve:
"Ey
Ali'nin babası! Sen artık kadınlardan sayılırsın! Buhur yak!" deyince,
Ümeyye b. Halef kızdı ve:
"Allah,
senin de belanı versin; senin getirdiğin şeyin de belasını versin!" dedi.[31]
Bedir'e
çıkış gününde Ebu Cehil halka "Develerinize bininiz!" dediği zaman,
Ümeyye b. Halef Mekke'den çıkmak, ayrılmak istememişti.
Ebu
Cehil geldi ve, onu kandırıncaya kadar, Ümeyye'nin yanından ayrılmadı.[32]
Ümeyye
b. Halef de hemen hazırlanıp halk ile birlikte sefere çıktı. Kureyş müşrikleri
hazıriıkl arını iki veya üç günde bitirdiler. Silahlarını ortaya çıkardılar.
Silahsızlar için silah satın aldılar. Zenginler, zayıflara ellerinden gelen
yardımı yaptılar.
Kureyş'in
ileri gelenlerinden Süheyl b. Amr:
"Ey
Kureyş topluluğu! Muhammed ve gençlerinizden dinlerini bırakıp onun dinine
girmiş ve yanına gitmiş olanlar, Yesriblilerle (Medinelilerle) birlikte sizin
kervanınızın, Kureyşîlerin ticaret kervanının önüne gerildiler! Deve isteyene,
işte deve! Yiyecek isteyene, işte yiyecek!" dedi.
Zem'a
b. Esved:
"Lât
ve Uzzâ'ya andolsun ki, sizin başınıza, Muhammed ve Yesriblilerin ticaret
kervanınıza ve onda bulunan geçimliklerinize, hazinelerinize tamah ederek önüne
gerilmeleri kadar büyük bir iş gelmemiştir!
Hepiniz
çarpışmaya çıkınız! Sizden hiç kimse geri kalmasın!
Yiyeceği
olmayana, işte yiyecek!
Vallahi,
Muhammed ticaret kervanınızı ele geçirecek olursa, muhakkak, onunla üzerinize
yürür, Mekke'ye de girer!" dedi.
Tuayme
b. Adiyy de:
"Ey
Kureyş cemaatı! Vallahi, başınıza bundan; içinde servetiniz, geçimliğiniz
bulunan ticaret kervanınızın mubah sayılmasından, yağmalanmasından daha ağır
bir iş gelmemiştir.
Vallahi
ben, Abdi Menaf oğullarından bu kervana bir neşş (20 dirhem) ile olsun
katılmamış ne bir erkek, ne de bir kadın kaldığını bilmiyorum.
Kimin
yiyeceği yoksa, bizim yanımızda yiyecek var.
Onu
bindirelim ve güçlendirelim" dedi.
Onlardan
yirmi kişiyi yirmi deveye bindirip güçlendirdi.
Onların
geride bıraktıkları ev halklarına da yardımda bulundu.
Yalnız
Hanzale b. Ebi Süfyan ile Amr b. Ebi Süfyan:
"Vallahi,
bizim şahsımıza ait malımız yoktur. Bu mallar Ebu Süfyan'a aittir!"
diyerek, ne para verdiler, ne de binit!
Nevfel
b. Muaviye, Kureyşlilerin varlıklı olanlarının yanlarına varıp, binitleri ve
yiyecekleri bulunmadığı için sefere çıkamayanlara bağışta bulunulması hususunu
konuştu.
Abdullah
b. Ebi Rebia ortaya 500 dinar (altın) koydu.
Huvaytıb
b. Abduluzzâ'dan da 200 veya 300 dinar aldı.
Utbe
b. Rebia ile Şeybe b. Rebia zırh gömleklerini çıkarıp onları ve savaş
âletlerini onarmaya başladıkları zaman, köleleri Addas, onlara:
"Ne
yapıyorsunuz?" diye sordu.
"Taif'teki
üzüm bağımızda kendisine üzüm gönderdiğimiz zâtı bilmiyor musun?" dediler.
Addas:
"Evet!
Biliyorum!" dedi.
"İşte,
biz gidip onunla çarpışacağız!" dediler.
Addas:
"Gitmeyiniz!
Vallahi, o muhakkak peygamberdir!" dedi.
Fakat,
Utbe ve Şeybe dinlemediler, gittiler.[33]
Müşriklerden
çarpışmaya gidenlerin sayısı 950 idi.[34]
700
develeri,[35]
100[36] veya
200[37]
atları vardı.[38]
Atlılar
zırh gömlekli idi.
Kureyş
müşrikleri, Amr b. Hâşim'in azadlı cariyesi Sâreyi,
Esved
b. Muttalib'in azadlı cariyesi Azze'yi,
Ümeyye
b. Halefin azadlı şarkıcı cariyelerini de yanlarına aldılar.[39]
Defler
çaldırarak,[40] Müslümanları yeren
şiirler okutarak yola çıktılar.[41]
Hakîm
b. Hizam der ki:
"Beyzâ
akabesine (yokuşuna) eriştiğimiz sırada, Addas'ın orada oturduğunu ve Utbe b.
Rebia ile Şeybe b. Rebiayı görünce, sıçrayıp onların ayaklarına sarılarak:
'Babam,
anam sizlere feda olsun!
Vallahi,
o Resûlullah'tır!
Siz
ancak vurulup düşeceğiniz yerlere gidiyorsunuz!1 diyerek ağladığını
ve gözyaşlarının yanaklarına döküldüğünü gördüm."
Addas'ın
yanına Âs b. Münebbih b. Haccac uğradı. Ona:
"Sen
ne için ağlıyorsun?" diye sordu.
Addas:
"Mekke
vadilerinin efendileri olan efendilerime ağlıyorum!
Onlar,
vurulup düşecekleri yerlere gidiyorlar! Resûlullah ile çarpışacaklar!"
dedi.
Önce
Müslüman olmuş ve fakat kendisini şüphelerden kurtaramam iş gençlerden bulunan
Âs b. Münebbih, ona:
"Muhammed
gerçekten Resûlullah mıdır dersin?" deyince, Addas'ı bir titreme ve
ürperti tuttu, tüyleri diken diken oldu. Sonra da, ağlamaya başladı.
"Vallahi,
o, bütün insanlara gönderilen peygamberdir!" dedi.
Addas
oradan geri döndü. Bedir savaşında bulunmadı.[42]
Allah
ondan razı olsun![43]
Mekke'den
ayrıldıkları sırada, Utbe b. Rebia ve Şeybe b. Rebia, Hz. Atike'nin rüyasını
konuşuyorlar; biri öbürüne:
"Âtike
binti Abdulmuttalib'in rüyasını bilmiyor musun? Andolsun ki, ben o rüyadan
korkuyorum!" diyordu.
O
sırada, Ebu Cehil onlara erişti ve:
"Ne
konuşuyorsunuz?" diye sordu.
"Âtike'nin
rüyasını anıyoruz!" dediler.
Ebu
Cehil:
"Ne
acayip şey! Abdulmuttalib oğullarının erkekleri bize peygamberlik taslamalarına
kanaat getirmediler de, kadınları da mı bize peygamberlik taslayacaklar?!
Vallahi,
Mekke'ye dönecek olursak, biz onlara yapacağımızı biliyoruz!" dedi.
Utbe:
"Onlarla
aradaki hısımlık, akrabalık nerede kalacak?!" dedikten sonra, biri
öbürüne:
"Dönecek
misin?" diye sordu.
Ebu
Cehil:
"Siz
yola çıktıktan sonra geri dönüp de kavminizi rezil mi edeceksiniz?
Bari
öcünüzün alındığını gözlerinizle gördükben sonra kavminizden ayrılın!
Siz
Muhammed'in ve ashabının sizinle karşılaşabileceğini mi sanıyorsunuz?
Hayır!
Vallahi, benim yanımda, kavmimden ve ailemden 180 kişi var ki, onlar benim
indiğim yerde inerler, bindiğim yerde binerler!
Siz
isterseniz dönün!" dedi.
Utbe
ve Şeybe, ona:
"Vallahi
sen kavmini helâka sürüklüyorsun!" dediler.
Ebu
Cehil çıkıp gidince, Utbe, kardeşi Şeybe'ye:
"Bu,
uğursuz bir adamdır!
Onun
Muhammed ile yakın bir akrabalığı yoktur.
Fakat
bizim Muhammed ile akrabalığımız vardır.
Hem
de, oğlum onun yanındadır.
Sen
onun lafını bırak! Hadi, biz dönelim?" dedi.
Şeybe:
"Ey
Velid'in babası! Biz, hareket ettikten sonra geri dönecek olursak, vallahi
âlemi kendimize sövdürürüz!" dedi.
Cuhfeye
kadar gittiler.[44]
Kureyş
müşrikleri Cuhfe'de konakladıkları zaman, Cüheym b. Salt, b. Mahreme, b.
Muttalib, b. Abdi Menaf, bir rüya gördü ve:
"Ben,
uyuyan bir kimsenin gördüğü gibisini gördüm: Uyku ile uyanıklık arasında idim.
Bir adam gördüm ki, at üzerinde gelip durdu, yanında da bir devesi vardı. Sonra
da:
'Utbe
b. Rebia,
Şeybe
b. Rebia,
Ebu'l-Hakem
b. Hişam,
Ümeyye
b. Halef,
Filan
filan... öldürüldü!1 diyerek, Bedir gününde Kureyş eşrafından
öldürülen kimselerin isimlerini birer birer saydı.
Sonra,
gördüm ki, o adam, devesinin göğsüne vurduktan sonra, onu ordunun içine saldı.
Çadırlardan,
onun kanından bulaşmadık hiçbir çadır kalmadı!" dedi.
Bu
haber Ebu Cehil'e erişince:
"Al
sana! Bir başka peygamber de Muttalib oğullarından!
Biz
yarın sabah karşılaşırsak, kimlerin öldürüleceği görülecektir!" dedi.[45]
Bazı
müşrikler de, Cüheym'e:
"Şeytan
uykunda seninle oynamış!
Sen
yarın sabah rüyada gördüğün şeyin ancak aksini, Muhammed'in ashabının en
şereflilerinin öldürüldüklerini ve esir edildiklerini göreceksin!"
dediler.
Utbe
b. Rebia, ortalıktenhalaşınca, kardeşi Şeybe'ye:
"Sen
geri dönmek hususunda ne dersin?
Bu
rüya da Âtike'nin rüyasına benziyor!
Addas'ın
sözüne benziyor!
Vallahi,
Addas bize yalan söylemez!
Vallahi,
eğer Muhammed davasında yalancı ise, Araplar içinde bizim adımıza onun
hakkından bir gelen bulunur.
Eğer
davasında sadıksa, biz, onun akrabası olduğumuz için, onun sayesinde Arapların
en mutlusu oluruz!" dedi.
Şeybe'nin:
"Peki!
Askerler arasından ne diyerek geri dönelim?" dediği sırada, Ebu Cehil
üzerlerine çıkageldi ve:
"Ne
yapmak istiyorsunuz?" diye sordu.
"Geri
dönmek istiyoruz! Sen Âtike'nin rüyasını ve Cüheym b. S altın rüyasını ve
bunlarla birlikte Addas'ın bize söylediği sözü bilmiyor musun?!" dediler.
Ebu
Cehil:
"Vallahi,
siz geri dönecek olursanız, kavminizle ilginizi kesmiş, onları rezil etmiş
olursunuz!" dedi.
Utbe
ve Şeybe de:
"Vallahi,
sen de helak olacak ve kavmini de helak edeceksin!" dediler ve yollarına
devam ettiler.[46]
Ebu
Süfyan, ticaret kervanını koruyup kurtardığı zaman, Kureyş ordusuna adam gönderdi
ve: "Siz ancak kervanınızı, adamlarınızı ve mallarınızı korumak için yola
çıkmıştınız. İşte, Allah onları kurtarmış bulunuyor. Artık geri dönünüz!"
dedi. Ebu Cehil:
"Vallahi,
Bedir'e varmadan geri dönmeyeceğiz! Biz orada üç gün oturacağız.
Develer
keseceğiz, yiyeceğiz, içeceğiz. Oyuncu kadınlar oynayacaklar, şarkılar
söyleyecekler. Çevredeki Araplar bizi işitecekler, bundan sonra hep bizden
korkup duracaklar! Yürüyünüz!" dedi.[47]
Kureyş
ordusunun Ebu Cehil'e uyarak geri dönmeyip Bedir'e gittiklerini elçi Hedde'de
yetişip Ebu Süfyan'a haber verdiği zaman, Ebu Süfyan:
"Vâh
kavmime! Bu Amr b. Hişam'ın [Ebu Cehil] işidir!
Kendisinin
geri dönmek istememesi, halka baş olmak içindir! Azgınlıktır!
Azgınlık
ise, eksikliktir ve uğursuzluktur!" dedi.[48]
Zühre
oğullarının müttefiki erin den Ahnes b. Şerik, Kureyş cemaatının Cuhfie'cie
bulundukları sırada:
"EyZühre
oğulları! Allah sizin mallarınızı kurtardı.
Adamınız
Mahreme b. Nevfel'i de kurtardı.
Siz
onu ve malınızı korumak için yola çıkmıştınız.
Siz
korkaklığı bana yükleyiniz, geri dönünüz!
İhtiyaç
olmadıkça, sefere çıkmanızın size bir gerekliliği yoktur.
Siz
onun [Ebu Cehil'in] sözüne bakmayınız!" dedi.
Bunun
üzerine, Zühre oğulları, Ahnes b. Şerikle birlikte döndüler. Zühre oğullarından
hiçbir kimse Bedir'de bulunmadı.
Çünkü,
Ahnes b. Şerik, onların arasında sözü dinlenir bir kişi idi.[49]
Diğer
rivayete göre; Ahnes b. Şerik, Zühre oğullarına:
"Muhammed
sizdendir, kızkardeşinizin oğludur.
Eğer
o gerçekten peygamberse, siz onunla saadete erersiniz!
Eğer
yalancı ise, onun hesabını sizden başkaları görsün!
Siz
geri dönünüz!" demişti.
Zühre
oğulları:
"Geri
dönmek için nasıl yapalım?" diye sordular.
Ahnes
b. Şerik:
"Biz
Kureyş ile birlikte çıkarız, akşam olunca ben deveden düşerim. Size 'Haydi,
hareket ediniz!1 dedikleri zaman, 'Ahnes'i yılan soktu! Biz onun
yaşayacağını veya öleceğini öğrenmeden, ölürse kendisini gömmeden, adamımızdan
ayrılamayız!1 dersiniz. Onlar hareket ettikleri zaman, geri
döneriz" dedi.
Zühre
oğulları böyle yaptılar.[50]
Dönenlerin
sayısı 100'dü veya 100'den biraz eksikti.
Adiyy
b. Ka'b oğulları da, Left seniyesinden, Merruz-Zahran'dan geri dönmüşlerdir.
Adiyy
b. Ka'b oğulları Mekke'ye dönünce, Ebu Süfyan onların yanına vardı ve:
"Siz,
kervanda da, seferde de bulunmadığınıza göre, nasıl geri döndünüz?" diye
sordu.
Onlar
da:
"Sen
Kureyş'in geri dönmesi için adam gönderdiğin zaman geri döndük!" dediler.[51]
Müşriklerin
ordusunu, aşağıda isimleri yazılı Kureyş eşrafından her gün birisi, develer
keserek doyurdu:
Hâşim oğullarından:
1- Abbas b. Abdulmuttalib,
Abduşşems oğullarından:
2- Utbe b. Rebia,
Nevfel oğullarından:
3- Haris b. Âmir,
Esed oğullarından:
4- Hakîm b. Hizam,
Abduddar oğullarından:
5- Nadr b. Haris,
Mahzum oğullarından:
6- Ebu Cehil Amr b. Hişam,
Cumah oğullarından:
7- Ümeyye b. Halef,
Sehm oğullarından:
8- Nübeyh b. Haccac, Münebbih b. Haccac,
Âmir oğullarından:
9- Süheyl b. Amr.
Mahzum
oğullarından Ebu Cehil, Merru'z-Zahran'da 10 deve kesti.
Âmir
oğullarından Süheyl b. Amr, Kudeyd'de 10 deve kesti.
Abduşşems
oğullarından Şeybe b. Rebia, deniz sahilinde yollarını şaşınp bir su başında
oturduklarında, 9 deve kesti.
Utbe
b. Rebia, Cuhfe'de 10 deve kesti.
Cumah
oğullarından Kays, Revha'da 9 deve kesti.
Kesenin
ismi ve kestiği yer bilinmeyen bir kimse tarafından 10 deve kesildi.
Nevfel
oğullarından Haris b. Âmir 9 deve kesti.
Ebu'l-Bahterî,
Bedir suyu başında 10 deve kesti.
Esed
oğullarından Nübeyh b. Haccac ile Münebbih b. Haccac'ın kestikleri develerin
sayısı ve kestikleri yerin adı bilinmemektedir.[52]
Kureyş
müşrikleri ilerleyerek Bedir'de kum tepelerinin arkasında bulunan Yelyel
vadisinin en uzak kıyısının içinde konakladılar.
Yelyel
vadisi; Bedir ile kum tepeleri arasında olup, Kureyşflerin kondukları yer kum
tepelerinin arkasında idi.
Bedir'deki
su kuyuları da, Yelyel vadisinin Medine'ye daha yakın kıyısında bulunuyordu.[53]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Ramazan ayından 8 gece[54] veya
12 gece geçtikten sonra,[55]
Cumartesi[56] veya Pazar günü,[57]
Abdullah b. Ümmi Mektum'u Medine'de halka namaz kıldırmak üzere yerine vekil
bırakarak,[58] Muhacir ve Ensar
sahabileriyle birlikte yola çıktı.[59]
Yola
çıkan sahabilerin sayılan-rivayete göre-310 küsur olup, onlardan:
Hz.
Osman, hasta olan zevcesine bakmak üzere, geri bırakıldı.
Ebu
Lübâbe b. Abdulmünzir, Medine yönetimiyle görevlendirildi.
Âsim
b. Adiyy, Medine'nin Âliye kısmında, Küba'da görevlendirildi.
Haris
b. Hâtıb, Amr b. Avf oğulları ile ilgilenmek üzere görevlendirildi.
5-6.
Talha b. Ubeydullah ile Saîd b.Zeyd'e, Kureyş kervanını gözetleme görevi
verildi. 7-8. Haris b.Sımme ile Havvat b. Cübeyr,yolda hayvandan düşüp
sakatlandıkları için geri çevrildiler.[60]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; beyaz sancağını Mus'ab b. Umeyr'e verdi.
İki
siyah bayraktan Ukab adındakini Hz. Ali, öbürünü de Sa'd b. Muaz taşıyordu.[61]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Bedir seferine çıkarken, Medine'den Mekke'ye giden dağ yolunu
takip etti.[62]
Medine'ye
1 mil uzaklıkta bulunan, Medine evlerine bitişik Buyûtu's-Sukyâ'da, Ebu İnebe
kuyusu yanında mücahidleri durdurdu.
Yaşlarını
küçük gördüğü:
1- Abdullah b. Ömer'i,
2- Üsâme b. Zeyd'i,
3- Rafi' b. Hadic'i,
4- Bera' b.Âzib'i,
5- Useyd b. Züheyr'i,
6- Zeyd b. Erkam'ı,
7- Zeyd b. Sâbit'i,
8- Umeyrb. Ebi Vakkas'ı oradan Medine'ye
geri çevirdi.[63]
Sa'd
b. Ebi Vakkas derki:
"Resûlullah
Aleyhisselamın küçüklerimizi geri çevirmesinden biraz önce, kardeşim Umeyr b.
Ebi Vakkas'ı göze görünmemeye çalışırken gördüm:
'Kardeşim!
Sana ne oldu?' dedim.
'Resûlullah
Aleyhisselamın beni küçük görüp geri çevirmesinden korkuyorum! Halbuki, ben
sefiere çıkmayı arzu ediyor, Allah'ın bana şehitlik nasip etmesini umuyorum!'
dedi.
Kendisi
Resûlullah'a arzedilince, küçük görüp, ona:
'Sen
geri dön!' buyurdu.
Umeyr
ağlamaya başladı. Resûlullah Aleyhisselam da, müsaade buyurdu. Umeyr'in kılıcı
uzun, kendisi de boysuz olduğu için, kılıcını bağlayamamış, ben bağlamıştım.
Bedir'de şehit düştüğü zaman, 16 yaşlarında idi."[64]
Allah
ondan razı olsun!
Hallad
b. Amr Buyûtu's-Sukyâ'dan geceleyin ailesi yanına dönünce, babası Amr b. Cemuh:
"Siz
gitmiştiniz, burada ne arıyorsun?!" dedi.
Hallad:
"Buku'da
halk Resûlullah Aleyhisselama arzolunuyor!" deyince, Amrb. Cemuh:
"Ne
güzel! Ne hayırlı fal!
Vallahi,
Kureyş müşriklerine karşı zafere ve ganimete kavuşulacağını umarım!
Vaktiyle
biz de bir gün bu yerimizden Huseyke'ye yürümüştük!" dedi.
Ensardan
Abdullah b. Amr b. Haram da, Müslümanların böyle Buku'da durdurulup gözden
geçirilerek yaşı küçük olanların geri çevrildiğini görünce, Peygamberimiz
Aleyhisselamın yanına vardı:
"Yâ
Rasûlallah! Senin bu yerde konaklamanı, ashabının orada durdurulup sana
arzedilmesini, ben hayra yordum.
Biz
de, vaktiyle bu yere, Selime oğullarına inip adamlarımızı şuracıkta gözden
geçirmiş, silaha dayanabileceklere müsaade etmiş, silah taşımaktan aciz
küçükleri geri çevirmiştik. Sonra da, Huseyke Yahudilerinin üzerine yürümüştük.
O
zaman, onlar bizden daha kuvvetli ve kudretli oldukları halde, onları
öldürmüştük.
Artık,
öteki Yahudiler, nasıl istedikse, bize öylece boyun eğmişlerdi!
Yâ
Rasûlallah! Umarım ki, biz de Kureyşlilerle karşılaşırsak, Allah senin gözünü
aydın edecektir!" dedi.[65]
İslâm
mücahidlerinin Bedir seferinde 70 develeri vardı.[66]
İki
attan biri Mikdad b. Amr'a, diğeri Mersed b. Ebi Mersed'e aitti.
Develere
ikişer, üçer, dörder kişi nöbetle binmekte idiler.[67]
1- Peygamberimiz Aleyhisselam bir deveye
Hz. Ali, Mersed b. Ebi Mersed veya Zeyd b. Harise ile nöbetle bindiler.[68]
Yürüme
sırası Peygamberimiz Aleyhisselama geldiği zaman:
"Yâ
Rasûlallan! Sen bin! Biz senin yerine yürürüz!" derler, Peygamberimiz
Aleyhisselam ise:
"Siz
yürümekte benden daha güçlü değilsiniz!
Ecir
ve mükâfat hususunda da, ben sizden daha müstağni, ihtiyaçsız değilim!"
buyurdu.[69]
2- Hz. Hamza; Zeyd b. Harise ve
Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlılarından Ebu Kebşe ve Enese ile bir deveye,[70]
3- Ubeyde b. Haris, Tufeyl b. Haris ve
Husayn b. Haris bir deveye,
4- Osman b. Maz'un, Kudame b. Maz'un,
Abdullah b. Maz'un ve Sâib b. Osman bir deveye,[71]
5- Mıstarı b. Üsâse Ubeyde b. Hâris'in su
taşıma devesine,
6- Afra1 oğulları Muaz, Avfve
Muavviz ve mevlâlan Ebu'l-Hamra bir deveye,
7- Übeyy b. Ka'b, Umâre b. Hazm, Harise b.
Numan bir deveye,
8- Hıraş b. Sımme, Kutbe b. Âmir, Abdullah
b. Amr b. Haram bir deveye,
9- Utbe b. Gazvan, Tuleyb b. Umeyr, Suveybit
b. Hamnele, Utbe b. Gazvan'ın devesine,
10- Mus'ab b. Umeyr, Suveybit b. Sa'd b.
Hureymile, Mes'ud b. Rebi1, Mus'ab'ın devesine,
11- Ammar b. Yâsir, Abdullah b. Mes'ud bir
deveye,
12- Abdullah b. Ka'b, Ebu Davud, Salît b.
Kays, Abdullah b. Ka'b'ın devesine,
13- Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Abdurrahman b.
Avf bir deveye,
14- Sa'd b. Muaz, kendisine ait su taşıma
devesine, kendisi, kardeşi ve kardeşi Haris b. Evs'in oğlu
ve Haris b. Enes ile nöbetleşe,
15- Sa'd b.Zeyd, kendisine ait su taşıma
devesine Seleme b. Selâme, Abbad b. Bişr, Rafi' b. Yezid,
Haris b. Hazeme ile nöbetleşe binmekte idiler.
Sa'd
b.Zeyd ve arkadaşlarının bir sa1 (1040 dirhem) hurmadan başka
azıkları yoktu.[72]
Mücahidlerden
9 veya 6'sında zırh gömlek vardı.[73]
Sa'd
b. Muaz, zırh gömlek yerine sırbna softan bir cübbe giyinmiş ve müşriklerle
çarpışmaya öyle çıkmıştı.
Ölüm
döşeğine düştüğü zaman, yanına çağırdığı kimselere:
"Beni
bu cübbeye sarıp defnediniz!
Çünkü,
ben Bedir günü müşriklerle karşılaştığım zaman, üzerimdeki bu cübbe idi ve
yalnız ona bürünmüş bulunuyordum" diye vasiyet etmişti.[74]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Ebu İnebe kuyusu yanında, Kays b. Ebi Sa'saa'yı yayalar (piyadeler)
üzerine çavuş tayin etti ve Müslümanların sayılmasını ona emir buyurdu.
O
da onları orada durdurup saydı ve Resûlullah Aleyhisselama tekmil haberi verdi:[75]
Hâşim ve Muttalib
oğullarından:
1- Hz. Muhammed Aleyhisselam,
2- Hz. Hamza b. Abdulmuttalib,
3- Hz. Ali b. Ebi Talib,
4- Peygamber Aleyhisselamın azadlısı ve
evlatlığı Zeyd b. Harise,
5- Peygamber Aleyhisselamının azadlısı
Enese,
6- Peygamberimiz Aleyhisselamın azadlısı Ebu
Kebşe,
7- Ebu Mersed Kennaz b. Husayn,
8- Mersed b. Ebi Mersed,
9- Ubeyde b. Haris,
10- Tufeyl b. Haris,
11- Husayn b. Haris,
12- Mıstarı Avf b. Üsâse.
Abduşşems oğullarından:
13- Hz. Osman b. Affan,
14- Ebu Huzeyfe Mihşem (Müheşşim) b. Utbe,
15- Salim (Ebu Huzeyfe'nin mevlâsı;
azadlısı),
16- Subeyh (Ebu'l-Âs b. Ümeyye'nin
azadlısı).
Abduşşems ve Esed
oğullarının müttefiklerinden:
17- Abdullah b. Cahş,
18- Ükkâşe b. Mıhsan,
19- Süca'b.Vehb,
20- Ukbe b. Vehb,
21- Yezid b. Rukayş,
22- Ebu Sinan b. Mıhsan,
23- Sinan b. Ebi Sinan,
24- Muhriz b. Nadla,
25- Rebia b. Eksem,
Kebir oğullarının
müttefiklerinden:
26- Sakf b. Amr,
27- Malik b. Amr,
28- Müdlic (Midlac) b. Amr,
29- Ebu Mahşiyy Süveyd b. Mahşiyy.
Nevfel oğullarından:
30- Utbe b. Gazvan,
31- Habbab (Utbe b. Gazvan'ın azadlısı)
Esed oğullarından:
32- Zübeyr b. Avvam,
33- Hâtıb b. Ebi Beltea,
34- Sa'd (Hâtib b. Ebi Beltea'nın azadlısı).
Abduddar oğullarından:
35- Mus'ab b. Umeyr,
36- Suveybıt b. Sa'd b. Hureymile.
Zühre oğullarından:
37- Abdurrahman b. Avf,
38- Sa'd b. Ebi Vakkas,
39- Umeyr b. Ebi Vakkas.
Zühre oğullarının
müttefiklerinden:
40- Mikdad b. Amr,
41- Abdullah b. Mes'ud,
42- Mes'ud b. Rebi1,
43- Züşşimaleyn Umeyr,
44- Habbab b. Enet.
Teym oğullarından:
45- Hz. Ebu Bekir, Abdullah b. Atik b. Osman,
46- Bilal b. Rebah (Hz. Ebu Bekir'in
azadlısı),
47- Âmir b. Füheyre (Hz. Ebu Bekir'in
azadlısı),
48- Suheyb b. Sinan (Abdullah b.
Cüd'an'ın azadlısı)
49- Talha b. Ubeydullah.
Mahzum oğullarından:
50- Ebu Seleme Abdullah b. Abdulesed,
51- Şemmas b. Osman,
52- Erkam b. Ebi'l-Erkam,
53- Ammarb. Yâsir,
54- Muattib b. Avf,
Adiyy oğulları ve
müttefiklerinden:
55- Hz. Ömerb. Hattab,
56- Zeydb.Hattab,
57- Mıhca' (Hz. Ömer'in azadlısı),
58- Amr b. Süraka,
59- Abdullah b. Süraka,
60- Vâkıd b. Abdullah,
61- Havlîb. Ebi Havlî,
62- Malik b. Ebi Havlî,
63- Âmir b. Rebia,
64- Âmir b. Bükeyr,
65- Âkil b. Bükeyr,
66- Halid b. Bükeyr,
67- İyas b. Bükeyr,
68- Saîd b. Zeyd (Hz. Ömer'in
eniştesi).
Cumah oğulları ve
müttefiklerinden:
69- Osman b. Maz'un,
70- Kudâme b. Maz'un,
71- Abdullah b. Maz'un,
72- Sâib b. Osman b. Maz'un,
73- Ma'mer b. Haris.
Sehm oğullarından:
74- Huneys b. Huzafe.
Âmir oğullarından:
75- Ebu Sebre b. Ebi Rühm,
76- Abdullah b. Mahreme,
77- Abdullah b. Süheyl,
78- Umeyr b. Avf (Süheyl b. Avf m azadlısı),
79- Sa'd b. Havle.
Haris oğullarından:
80- Ebu Ubeyde Âmir b. Abdullah b. Cerrah,
81- Amr b. Haris,
82- Süheyl b. Vehb (Beyzâ),
83- Safvan b. Vehb (Beyzâ),
84- Amr b. Ebi Şerh,[76]
85- İyaz b.Züheyr,
86- Ma'mer b. Ebi Şerh,
87- Amr b. Ebi Şerh.[77]
Abduleşhel oğullarından:
1- Sa'd b. Muaz,
2- Amr b. Muaz,
3- Haris b. Evs,
4- Haris b. Enes.
Ubeyd b. Ka'b oğulları ve
müttefiklerinden:
5- Sa'd b.Zeyd.
Zeûrâ oğullarından:
6-Seleme b. Selâme,
7- Abbad b. Bişr,
8- Seleme b. Sabit,
9- Rafi'b.Yezid,
10- Haris b. Hazeme,
11- Muhammed b. Mesleme,
12- Seleme b. Eşlem,
13- Ebu'l-Heysem b. Teyyihan,
14- Ubeyd (Atîk) b. Teyyihan,
15- Abdullah b. Sehl.
Zafer (Ka'b) oğullarından:
16- Katâde b. Numan,
17- Ubeyd b. Evs.
Ubeyd b. Rizah oğulları ve
müttefiklerinden:
18- Nasr b. Haris,
19- Muattib b. Ubeyd,
20- Abdullah b. Târik.
Harise oğulları ve
müttefiklerinden:
21- Mes'ud b. Abdi Sa'd,
22- Ebu Abs b. Cebr,
23- Ebu Bürde b. Niyar (Hâni1).
Amr oğullarından:
24- Âsim b. Sabit,
25- Muattib b. Kuşeyr,
26- Ebu Müleyl b. Ez'ar,
27- Amr (Umeyr) b. Ma'bed,
28- Sehl b. Huneyf,
Ümeyye oğullarından:
29- Mübeşşir b. Abdulmünzir,
30- Rifaa b. Abdulmünzir,
31- Uveym b. Sâide,
32- Rafi1 b. Uncede,
33- Ubeyd b. Ebi Ubeyd,
34- Salebe b. Hâtıb,
35- Ebu Lübabe Beşirb. Abdulmünzir,
36- Haris b. Hâtıb,
37- Sa'd b. Ubeyd.
Ubeyd oğulları ve
müttefiklerinden:
38- Üneys b. Katâde,
39- Ma'n b. Adiyy,
40- Sabit b. Aknem (Erkam),
41- Zeyd b. Eşlem,
42- Rib'î b. Râfi1,
43- Âsim b. Adiyy.
Sa'lebe oğullarından:
44- Abdullah b. Cübeyr,
45- Âsim b. Kays,
46- Ebu Dayyah b. Sabit,
47- Ebu Habbe b. Sabit,
48- Salim b. Umeyr,
49- Haris b. Numan,
50- Havvat b. Cübeyr.
Cahcaba oğulları ve
müttefiklerinden:
51- Münzir b. Muhammed,
52- Ebu Akîl b. Abdullah.
Ganm oğullarından:
53- Sa'd b. Hayseme,
54- Münzir b. Kudâme,
55- Malik b. Kudâme,
56- Haris b. Arîece,
57- Temim (Sa'd b. Hayseme'nin azadlısı).
Muaviye oğulları ve
müttefiklerinden:
58- Cebr (Cabir) b. Atîk,
59- Malik b. Sabit b. Nümeyle,
60- Numan b. Asar.[78]
İmriu'l-Kays oğullarından:
1- Hârice b. Zeyd,
2- Sa'd b. Rebi',
3- Abdullah b. Revâha,
4- Hallad b. Süveyd.
Zeyd oğullarından:
5- Beşirb. Sa'd,
6- Simâkb. Sa'd.
Adiyy oğullarından:
7- Sübey'
b. Kays,
8- Abdullah b. Kays,
9- Abbad b. Kays.
A hmer oğullarından:
10- Yezid b. Haris.
Cüşem oğullarından:
11- Hubeybb. İsaf (Yesaf),
12- Abdullah b.Zeyd,
13- Hureyş b. Zeyd,
14- Süfyan b. Beşr (Nesr),
Cidâre oğullarından:
15- Temim b. Yi ar,
16- Abdullah b. Umeyr,
17- Zeyd b. Müzeyyen,
18- Abdullah b. Urfuta.
Hudre oğullarından:
19- Abdullah b. Rebi'.
Avf b. Hazrec (Hublâ)
oğullarından:
20- Abdullah b. Abdullah b. Übeyy b. Selûl,
21- Evs b. Havlî.
Cez' b. Adiyy oğullarından
ve müttefiklerinden:
22- Zeyd b. Vedia,
23- Ukbe b. Vehb,
24- Rifaa b. Amr,
25- Âmir(Amr) b. Seleme,
26- Ebu Humeyde Ma'bed b. Abbad (Ubâde),
27- Âmir b. Bükeyr (Âsim b. Ekber).
Salim oğullarından:
28- Nevfel b. Abdullah b. Kavkal.
Asram oğullarından:
29- Ubâde b. Samit,
30- Evs b. Samit.
Da'd oğullarından:
31- Numan b. Malik.
Kuryuş oğullarından:
32- Sabit b. Hezzal.
Merdaha oğullarından:
33- Malik b. Duhşum.
Levzan oğulları ve
müttefiklerinden:
34- Rebi' b. İyas,
35- Varaka b. İyas,
36- Amr b. İyas,
37- Mücezzir b. Ziyad,
38- Ubâde b. Haşhaş,
39- Nehhab (Bahhas) b. Salebe,
40- Abdullah b. Sa'lebe,
41- Utbe b. Rebia.
Sâide oğullarından:
42- Ebu Dücâne Simâk b. Haneşe,
43- Münzir b. Amr.
Bediyy b. Âmir oğulları ve
müttefiklerinden:
44- Ebu Useyd Malik b. Rebia,
45- Malik b. Mes'ud.
Tarif oğulları ve
müttefiklerinden:
46- Abdi Rabbih b. Hakk,
47- Ka'b b. Hımar (Cemmaz),
48- Damrâ b. Amr(Bişr),
49- Ziyad b. Amr,
50- Besbes b. Amr,
51- Abdullah b.Âmir.
Cüşem oğullarından:
52- Hıraş b. Sımme,
53- Hubab b. Münzir,
54- Umeyr b. Humam,
55- Temim (Hıraş b. Sımme'nin azadlısı),
56- Abdullah b. Amr b. Haram,
57- Muaz b. Amr,
58- Mes'ud b. Amr,
59- Halladb.Amr,
60- Ukbe (Utbe) b.Âmir,
61- Habib b. Esved (bu ailenin azadlılan),
62- Sabit b. Sa'lebe (Ciz1),
63- Umeyr b. Haris.
Ubeyd oğulları ve
müttefiklerinden:
64- Bişrb. Berâ' b. Ma'rur,
65- Tufeyl b. Malik,
66- Tufeyl b. Numan,
67- Sinan b. Sayfı,
68- Abdullah b. Cedd,
69- Utbe b. Abdullah,
70- Cebbar b. Sahr b. Ümeyye,
71- Hârice b. Humeyr,
72- Abdullah b. Humeyr.
Hunas oğullarından:
73- Yezid b. Münzir,
74- Ma'kıl b. Münzir,
75- Abdullah b. Numan,
76- Dahhâk b. Harise,
77- Sevad b. Zurayk (Rizn),
78- Ma'bed b. Kays,
79- Abdullah b. Kays.
Numan oğullarından:
80- Abdullah b. Abdi Menaf,
81- Cabirb. Abdullah,
82- Cüleyde b. Kays,
83- Numan b. Sinan (Yesar) (bu ailenin
azadlılan dır).
Sevad oğullarından:
84- Ebu'l-Münzir Yezid b. Âmir,
85- Süleym b. Amr,
86- Kutbe b.Âmir,
87- Antere (Süleym b. Amr'ın azadlısıdır).
Adiyy b. Nâbi oğullarından:
88- Abs b.Âmir,
89- Sa'lebe b. Ganeme,
90- Ebu'l-Yeser Ka'b b. Amr,
91- Sehl b. Kays,
92- Amr b. Talk,
93- Muaz b. Cebel.
Zurayk oğullarından:
94- Kays b. Mıhsan (Hısn),
95- Ebu Halid Haris b. Kays,
96- Cübeyrb. İyas,
97- Ebu Ubâde Sa'd b. Osman,
98-Ukbe b. Osman,
99- Zekvan b. Abdi Kays,
100- Mes'ud b. Halde.
Halid oğullarından:
101- Abbas b. Kays.
Halde oğullarından:
102- Es'ad b. Yezid,
103- Fâke b. Bişr(Büsrb. Fâke),
104- Muaz b. Mâıs,
105- Âiz b. Mâıs,
106- Mes'udb.Sa'd.
Adan oğullarından:
107- Rifâa b. Râfi1,
108- Hallad b. Râfi1,
109- Ubeydb. Zeyd.
Beyaza oğullarından:
110- Ziyad b. Lebid,
111- Ferve b. Amr,
112- Halidb.Kays,
113- Rüceyle (Ruhayle) b. Salebe,
114- Atıyye b. Nüveyne,
115- Huleyfe (Uleyfe) b. Adiyy.
Habib oğulları ndan:
116- Râfi1 b. Muallâ.
Neccar oğullarından:
117- Ebu Eyyub Halid b.Zeyd.
Üseyre oğullarından:
118- Sabit b. Halid.
Amr oğullarından:
119- Umâre b. Hazm,
120- Sürâka b. Ka'b.
Ubeyd b. Sa'lebe
oğullarından:
121- Harise b. Numan,
122- Süleym b. Kays.
Âiz oğulları ve
müttefiklerinden:
123- Süheyl b. Râfi1,
124- Adiyy b.Zağbâ.
Zeyd oğullarından:
125- Mes'ud b. Evs,
126- Ebu Huzeyme b. Evs,
127- Râfi1 b. Haris.
S evad oğulları ve
müttefiklerinden:
128- Avfb. Haris,
129- Muavviz b. Haris,
130- Muaz b. Haris,
131- Numan (Nuayman) b. Amr,
132- Âmir b. Muhalled,
133- Abdullah b. Kays,
134- Usayma,
135- Vedia b. Amr,
136- Sabit b. Amr,
137- Ebul-Hamra1 (Haris b.
Afrâ'nın veya Rifaa'nın azadlısıdır).
Âmir b. Malik oğullarından:
138- Sa'lebe b. Amr,
139- Seril b.Atîk,
140- Haris b. Sımme (Revhâ'da deveden düşüp
sakatlanmış, geri dönmüştür).
Amr b. Malik oğulları ndan:
141- Übeyyb. Ka'b,
142- Enes b. Muaz.
Adiyy b. Amr oğullarından:
143- Evs b. Sabit,
144- Ebu'ş-Şayh Übeyy b. Sabit,
145- Ebu Talha Zeyd b.Sehl.
A diyy b. Neccar oğulları
ndan:
146- Amr b. Sa'lebe,
147- Salîtb. Kays,
148- Ebu Salît Üseyre b. Amr,
149- Amr Ebu Hârice b. Kays,
150- Sabit b. Hansa,
151- Âmir b. Ümeyye,
152- Muhriz b.Âmir,
153- Sevad b. Gaziyye.
Haram b. Cündüb
oğullarından:
154- Ebu Zeyd Kays b. Seken,
155- Ebu AVer b. Haris (Haris b. Zâlim),
156- Süleym b. Milhan,
157- Haram b. Milhan.
Mazin b. Neccar oğulları ve
müttefikien'nden:
158- Kays b. Ebi Sa'saa,
159- Abdullah b. Ka'b,
160- Usayma.
Hansa b. Mebzul oğulları
ndan:
161- Ebu Davud Umeyr b. Âmir,
162- Sürâka b. Amr.
Sa'lebe b. Mazin oğulları
ndan:
163- Kays b. Muhalled.
Dinar b. Neccar
oğullarından:
164- Numan b. Abdi Amr,
165- Dahhâkb. Abdi Amr,
166- Süleym b. Haris,
167- Cabirb. Halid,
168- Sa'd b. Süheyl.
Kays oğullarından:
169- Ka'b b.Zeyd,
170- Büceyr b. Ebi Büceyr.[79]
Adan oğullarından:
171- Itbanb. Malik,
172- Müleyl b. Vebere,
173- Isma b. Husayn,
Bunlardan
başka, Güşem oğullarından:
174- Hilal b. Muallâ'nın da, Bedir seferine katı
İdi ğı rivayet edilir.[80]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Buyûtu's-Sukyâ'dan ayrıldıkları sırada mücahidlerin haline baktı
da:
"Allah'ım!
Onlar yayadırlar! Sen onları bindir!
Onlar
çıplaktırlar! Sen, onları giyindir!
Allah'ım!
Onlar açtırlar! Sen onları doyur!" diyerek dua etti.
Peygamberimiz
Aleyhisselamin duası, Bedir zaferiyle kabul buyurulmuş oldu.[81]
Peygamberimiz
Aleyhisselam Buyûtu's-Sukyâ'dan kalkıp Akîk vadisine vardı. Orada,
Medinelilerden Hubeyb b. Yesaf (İsaf) ile Kays b. Muharriş gelip Peygamberimiz
Aleyhisselama yetiştiler.
Hubeyb
çok cesaretli, cenkçi bir adamdı.
Her
ikisi de henüz Müslüman olmamışlardı, kendi dinlerinde bulunuyorlardı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hubeyb'i-miğferiyle yüzünü saklamış olmasına rağmen-tanıdı.
Sa'd
b. Muaz'a dönerek:
"Sağında
giden, Hubeyb b. Yesaf (İsaf) değil mi?" diye sordu.
Sa'd
b. Muaz:
"Evet!"
dedi.
Hubeyb
gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın devesinin yularından tuttu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hubeyb ile Kays b. Muharris'e:
"Siz
bizimle mi yola çıktınız?" diye sordu.
Onlar:
"Sen
bizim kızkardeşimizin oğlusun ve komşumuzsun!
Biz,
kavmimizle birlikte, ganimet için çıktık.[82]
Hem
biz, kavmimizin bulunduğu bir savaşta bulunmayışımızdan da utanırız"
dediler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, onlara:
"Siz
Müslüman oldunuz mu?" diye sordu.
Onlar:
"Hayır!"
dediler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Biz,
müşriklere karşı, müşriklerden yardım istemeyiz!" buyurdu.[83]
Hz.
Âişe'nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam Bedir'e doğru yola çıkıp
Harretü'l-Vebere'ye varınca, bir adam (Hubeyb b. Yesaf [İsaf]) gelip yetişti
ki, kendisi güçlülüğü ve cesaretiyle tanınırdı. Ashab, onu gördükleri zaman,
sevindiler.
Hubeyb,
Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Sana
tâbi olmak, senin yanında bulunup elde edilecek ganimetten yararlanmak için
geldim!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Sen
Allah'a ve Resûlüne iman ediyor musun?" diye sordu.
Hubeyb:
"Hayır!"
dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Öyleyse
geri dön! Ben asla bir müşrikten yardım alamam!" buyurdu.
Hubeyb
geri döndü.
Sonra,
bir ağacın yanında, Peygamberimiz Aleyhisselama tekrar gelip yetişti ve ilk
defa söylemiş olduğu sözü söyledi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Sen
Allah'a ve Resûlüne iman ediyor musun?" diye tekrar sordu.
Hubeyb:
"Hayır!"
dedi.
"Öyleyse
geri dön! Ben bir müşrikin bana yardım etmesini istemem!" buyurdu.
Hubeyb
geri döndü.
Peygamberimiz
Aleyhisselam'ın Beyda'da bulunduğu sırada ona tekrar yetişti ve ilk defa
söylemiş olduğu sözünü tekrarladı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam da, yine ona:
"Sen
Allah'a ve Resûlüne iman ediyor musun?" diye sordu.
Hubeyb:
"Evet!"
dedi.
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Öyleyse,
bizimle birlikte yürü, git!" buyurdu.[84]
Allah
ondan razı olsun![85]
1- Peygamberimiz Aleyhisselam; Medine'den
Mekke'ye doğru giden dağ içindeki yolu takip ederek
Akîk'e
vandı.[86]
2- Akîkten İtin Ezher deresine kadar da,
ıssız yollardan gitti.
İbn
Ezher deresinde bir ağacın altına indi.
Hz.
Ebu Bekir, kalkıp taşlarla küçük bir mescid yaptı.
Mescidin
içinde Peygamberimiz Aleyhisselam la birlikte namaz kıldı.
Pazartesi
sabahına kadar orada kaldılar.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, İbn Ezher deresinden kalkıp.[87]
3- Zü'l-huleyfie'ye, Zü'l-huleyfe'den
sonra,
4- Zâtü'l-ceyş'e, Zatü'l-ceyş'ten sonra,
5- Türban'a vardı. Turhan'dan sonra,
6- Melel'e, Melel'den sonra,
7- Merereyn'den olan Gamîsü'l-hamam'a,
Gamîsü'l-hamam'dan sonra,
8- Suhayratü'l-yemam'a,
Suhayratü'l-yemam'dan sonra,
9- Seyyâle'ye, Seyyale'den sonra,
10- Feccü'r-revhâ'ya, Feccü'r-revhâ'dan
sonra,
11- Senûkeye uğradı ki, mutedil yoldur.
Nihayet,
12- Irku'z-zabya'ya vardı. Sonra,
13- Secsec'e indi ki, burası Revhâ
kuyusudur.
Sonra,
Secsec'den ayrıldı.
14- Munsarafa vardı, Munsaraf'a varınca,
15- Mekke yolunu solda bırakarak sağ
taraftan, Naziye üzerinden Bedir'e doğru gitmeye devam etti.
16- Naziye ile Mazîk-ı Safra arasındaki
Ruhkan vadisini geçti.
17- Mazîk'a vardı. Mazîktan sonra
18- Safra yakınına vardı.
Orada
bulunduğu sırada Cühenilerden Besbes ile Adiyy b. Ebi'z-Zağba'yı; Ebu Süfyan b.
Harb ve başkaları hakkında edinecekleri haberleri getirsinler diye Bedir'e
gönderdi.
19- İki dağ arasında bir köy olan Saffa'ya
varınca, Safra'yı solda bırakarak,
20- Sağ taraftan Zefiran vadisine doğru ilerledi.
21- Zefiran vadisini geçtikten sonra,
konakladı.[88]
Besbes
b. Atmr ile Adiyy b. Ebi'z-Zağba Bedir'e gelip develerini suya yakın bir
tepeciğe ıhdındıktan sonra, suyun başına vardılar. Kırbalarına su doldurdular.
O
sırada, Cühenîlerden Mecdi b. Amr da su başında bulunuyordu. Su başına gelen
kadınlardan ikisinin, aralarındaki bir borç ilişkisini konuşurken, borçlu
olanın arkadaşına:
"Yarın
ya da yarından sonra kafile gelir ve ben onlara iş görür, senin alacağın olan
borcumu sana o zaman öderim!" dediğini, Mecdi'nin de bunu "Doğru
söylüyorsun!" diyerek doğruladığını işittiler.[89] İşittiklerini
gelip Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdiler.[90]
Ebu
Süfyan, kervandan önce, suyun başına geldi.[91]
Orada
gördüğü Mecdi b. Amr'a:
"Muhammed'in
gözcülerinden herhangi birini gördün mü?
Vallahi,
Mekke'de yarım ukıyyesi (20 dirhemi) olup da onu bizimle ticarete sürmeyen
kadın erkek hiçbir Kureyşî kalmamıştır.
Eğer
sen düşmanımız hakkında birşey saklayacak olursan, denizler kıl parçasını
ıslatmaya devam ettiği müddetçe, Kureyşilerden hiçbir kimse seninle
barışmaz!" dedi.
Mecdi:
"Vallahi,
seninle Yesrib arasında bir düşman yoktur!
Ben
hoşlanmadığım, şüphelendiğim hiçbir kimse görmedim.
Eğer
seninle Yesrib arasında bir düşman olsaydı, onu sana açıklamak bizi asla
korkutmazdı. Onu senden saklamazdım.[92]
Ben
tanımadığım hiç kimse görmedim. Anca, iki binitli kişi gördüm ki, onlar şu
tepeciğe hayvanlarını ıhdırdıktan sonra, eski su kırbalarıyla gelip su aldılar
ve gittiler" dedi.
Ebu
Süfyan onların develerini ıhdırdıklan yere varıp develerin kığılarından aldı ve
onu ezdi. Bir de bakü ki, onda hurma çekirdeği var!
"Bu
vallahi Medine yemleridir!" dedi.[93]
Hemen
arkadaşlarının yanına dönüp kervanın yönünü Bedir yolundan çevirdi. Bedirl
solunda bırakarak sahile doğru hızla ilerledi.[94]
Kureyş
müşriklerinin kervanlarını korumak üzere gelmekte oldukları haberi alınınca,
Peygamberimiz Aleyhisselam durumu ashabına duyurdu[95] ve
Müslümanları müşriklerle çarpışmaya hazırlamak istedi:[96]
"Yüce
Allah, iki taifeden birisini bana va'd etti: ya kervan, ya Kuneyş ordusu! Kureyş
ordusu Mekke'den çıkmış, size doğru geliyor! Ne dersiniz? Size kervan mı, yoksa
Kureyş ordusu mu daha iyidir?" diye sordu.
"Hayır!
Bize düşmanı karşılamaktan ise, kervanın üzerine düşmek daha iyidir!"
dediler.
Peygamberimiz
Aleyhisselamın yüzünün rengi değişti ve:
"Kureyş
ordusu Mekke'den çıkmış, size doğru geliyor!
Ne
dersiniz? Size kervan mı, yoksa Kuneyş ordusu mu daha iyidir?" diyerek,
sorusunu tekrarladı ve:
"Kervan
deniz sahiline doğru geçti, gitti!
Şu
Ebu Cehil ise, üzerinize geliyor!" buyurdu.
"Yâ
Rasûlallah! Sen kervana bak! Düşmanı bırak!" dediler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam kızdı, ayağa kalktı.[97]
Bunun
üzerine, önce Hz. Ebu Bekir, sonra da Hz. Ömer, kalkıp güzel sözler söylediler.[98]
Sonra,
Mikdad b. Amr kalktı ve:
"Yâ
Rasûlallah! Allah'ın emrettiği şeyi yerine getir! Biz senin yanındayız!
Vallahi,
biz sana, İsrail oğullarının Musa Aleyhisselama dediği gibi, 'Sen ve Rabbin
gidip savaşın! Biz muhakkak burada oturucuyuz!' demeyiz.
Fakat,
'Sen ve Rabbin gidip savaşın! Biz de sizinle birlikte savaşıcılarız!' deriz.
Seni
hak din ve Kitabla peygamber gönderen Allah'a yemin ederiz ki, sen bizi
Birkü'l-gımad'a kadar yürütecek olsan, oraya varıncaya kadar seninle birlikte
gider, senin önünde savaşırız!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Hayra
eresin!" diyerek onun için hayır diledi.[99]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Ensan da konuşturmak isteyerek:
"Ey
insanlar! Siz de bana görüşünüzü açıklayınız!" buyurdu.[100]
Çünkü,
onların sayılan çoktu. Akabe'de Peygamberimiz Aleyhisselamla yaptıkları
bey'atta:
"Yâ
Rasûlallah! Sen bizim diyarımıza gelinceye kadar, biz senin himayenden uzağız.
Bize
gelip kavuştuğun zaman, bizim himayemizdesin. Çocuklarımızı ve kadınlarımızı
koruyup savunduğumuz şeylerden seni de korur ve savunuruz!" diye taahhütte
bulunmuşlardı.
Bunun
için, Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensarın Medine dışında düşmanla savaşmak
istemeyeceklerinden endişe ediyordu.
Çünkü,
onlar Peygamberimiz Aleyhisselamı ancak Medine içinde koruyacaklarına,
savunacaklarına söz vermiş bulunuyorlardı.[101]
Muaz
b. Cebel:
"Yâ
Rasûlallah! Sen galiba bizi konuşturmak istiyorsun gibi?" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Evet!"
buyurdu.
Bunun
üzerine, Sa'd b. Muaz:
"Biz
sana iman etmiş, seni doğrulamış, bize getirdiklerinin hak ve gerçekliğine
şehadet getirmiş, bu yolda dinlemek ve itaat etmek üzere sana kesin sözler de
vermiş bulunuyoruz!
Yâ
Rasûlallah! Sen, istediğini yap! Seni hak peygamber gönderen Allah'a yemin
ederim ki, sen bize şu denizi gösterip dalsan, seninle birlikte biz de dalarız,
içimizden hiç kimse geri kalmaz!
Senin
yarın bizi düşmanımızla karşılaştırmandan da hoşnutsuzluk göstermeyiz.
Savaşta
sabır ve sebat göstermek, düşmanla karşılaşınca da sadakatten ayrılmamak, bizim
şiarımızdır.
Umulur
ki, Allah, sana bizden, gözünü aydın edecek şeyler gösterecektir!
Yürüt
bizi Allah'ın bereketine doğru!" dedi.
Sa'd
b. Muaz'ın sözleri Peygamberimiz Aleyhisselamı sevindirdi, neşelendirdi ve:
"Haydi,
yürüyünüz Allah'ın bereketine doğru!
Size
müjdelerim ki; Allah, bana iki taifenin birini va'd buyurdu.
Vallahi,
şu anda, sanki o kavmin vurulup düşecekleri yerlere bakıyor gibiyim!"
buyurdu.[102]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Zefiran'dan ayrılıp,
21- Esâfir diye anılan sarp yokuşlara doğru
ilerledi. Oralardan da,
22- Debbe diye anılan bir beldeye indi.
23- Dağlar gibi büyük kum tepeleri olan
Hannan'ı sağda bırakarak,
24- Bedir'in yakınına indi.
Peygamberimiz
Aleyhisselamla Hz. Ebu Bekir, hayranlarına binerek, çevrede rastladıkları
Süfyan-ı Damrî adındaki bir ihtiyarın yanında durdular.
Ona
Kureyşten, Muhammed ve ashabından, oralarda kendisine gelen haberleri sordular.
İhtiyar
"Sizin
kimlerden olduğunuzu bana haber vermedikçe, sorduğunuz şeyleri size haber
vermeyeceğim" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Sen
bize haber verdiğin zaman, sana haber veririz!" buyurdu.
İhtiyar
"Buna
karşı bu olur mu?" diye sordu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Olur!"
buyurdu.
Bunun
üzerine, ihtiyar:
"Bana
haber geldi ki, Muhammed ve ashabı şu ve şu günde Medine'den çıktılar. Eğer
bana haber veren doğru söylemişse, onlar bugün şu şu yerdedirler" dedi.
(Peygamberimizle ashabının bulundukları yerleri söyledi.)
Bana
şu haber de geldi ki, Kureyş şu şu günde çıktılar. Eğer bana haber veren doğru
söylemişse, onlar bugün şu şu yerdedirler" dedi. (Kureyşflerin bulunduğu
yeri söyledi.)
İhtiyar,
vereceği haberi verdikten sonra:
"Peki,
ya siz kimlerdensiniz?" diye sordu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Biz
sudan [dölsuyundan]ız!" buyurup, onun yanından ayrılarak sahabilerinin
yanlarına döndü.
İhtiyar
"'Sudanız!'
demek, ne demektir? Irak'ın suyundan mı?" diye kendi kendine sordu durdu.[103]
24- Peygamberimiz Aleyhisselam Bedir'in
yakınında bir yere indi.[104]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; akşamleyin,
1- Hz. Ali,
2- Zübeyr b. Avvam,
3- Sa'd b. Ebi Vakkas ve
Ashabdan
daha bazılarını, Kureyş müşrikleri hakkında bilgi edinmeleri için Bedir suyuna
gönderdi.
Onlar,
Kureyşîlere develerle su taşıyanlardan Benî Haccac'ın kölesi Eşlem ile Benî Âs
b. Saîd'in kölesi Arîz Ebu Yesar'ı yakalayıp getirdiler ve onları sorguya
çektiler.
O
sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam namaz kılıyor ve kıyamda bulunuyordu.
Sucu
köleler:
"Biz,
Kureyşîlerin su taşıyıcılarıyız!
Onlar
bizi kendileri için su alalım diye gönderdiler!" dediler.
Ashab,
onların verdikleri haberden hoşlanmadılar; onları, Ebu Süfyan'ın adamlarından
olabileceklerini sanarak, dövdüler.
"Biz,
Ebu Süfyan'ın adamlarıyız!" demek zorunda kalınca, bıraktılar.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, rükû etti, iki secdeyi de yaparak selam verdi ve:
"Size
doğru söyledikleri zaman, onları dövdünüz!
Size
yalan söyledikleri zaman, onları bıraktınız!?
Onlar
doğru söylediler.
Vallahi,
onlar Kureyş ordusunun adamlarıdırlar!" buyurduktan sonra, onlara:
"Bana
Kureyşîlerden haber veriniz?" buyurdu.
Onlar:
"Vallahi,
Kureyşîler işte şu gördüğünüz kum tepesinin arkasındaki vadinin öbür
yakasındadıriar!" dediler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ordunuz
ne kadardır?" diye sordu.
"Çoktur!"
dediler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Sayıları
ne kadardır?" diye sordu.
"Bilmiyoruz!"
dediler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Her
gün, ne kadar deve boğazlıyorlar?" diye sordu.
"Bir
gün 9, bir gün 10!" dediler.
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Demek,
900 ile 1000 arasındadırlar!" buyurduktan sonra:
"Onların
içlerinde, Kureyşîlerin eşrafından kimler var?" diye sordu. Sucular:
1- Utbe b. Rebia,
2- Şeybe b. Rebia,
3- Ebu'1-Bahterî b. Hişam,
4- Hakîm b. Hizam,
5- Nevfel b. Huveylid,
6- Haris b. Âmir b. Nüfeyl,
7- Tuayme b. Adiyy b. Nevfel,
8- Nadr b. Haris,
9- Zenrı'a b. Esved,
10- Ebu Cehil Amrb. Hişam,
11-Ümeyye b. Halef,
12- Nübeyh b. Haccac,
13- Münebbih b. Haccac,
14- Süheyl b. Amr,
15- Amr b. Abdi Vedd vardır" dediler.
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, sahabilerine dönüp:[105]
"Mekke
ciğerparelerini size atmış demektir!" buyurdu.[106]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, suculara:
"Kureyşîlerden,
gelirlerken, yolda onlardan ayrılıp geri dönen kimseler oldu mu?" diye
sordu.
Sucular:
"İbn
Şerîk, BenîZührelerle geri döndü!" dediler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Kendisi
doğru yolda olmadığı halde, BenîZührelere doğru yolu göstermiştir!"
buyurdu ve:
"Onlardan
başka, kimler geri döndü?" diye sordu. Sucular:
"Adiyy
b. Ka'b oğulları!" dediler.[107]
Kureyş
müşrikleri Bedir'e daha önce gelerek bir kum tepesinin arkasındaki Yelyel
vadisinin Medine'ye en uzak olan kıyısında konaklamışlardı.
Su
kuyuları ise, Yelyel vadisinin Medine'ye en yakın olan kıyısında bulunuyordu.[108]
25- Peygamberimiz Aleyhisselam mücahidlerle
birlikte Bedir'e en yakın olun suyun başına gelip ineceği zaman,[109]
konak, karargâh hakkında Ensar ile istişarede bulundu.[110]
Hubab
b. Münzir, bu hususta görüş sahibi olarak tanınırdı.[111]
Kendisi:
"Ben
buraları, buralardaki kuyuları bilirim: Onların tatlı sulu, sulan çekilmez,
kesilmiş olanları da benim mâlûmumdur!"[112]
"Biz
harp ehliyiz[113] Yâ Rasûlallah! Burası,
konak yeri olmaya elverişli değildir. Sen bizi buradan kaldır!
Kureyşîlere
en yakın olan bir suyun başına gidelim ve orada konaklayalım. Başında
konakladığımız suyun gerisindeki bütün kuyuları kapatalım.
Başına
indiğimiz suyun üzerinde bir havuz yapalım ve içini su ile dolduralım.
Kureyşîlerle
savaşırken biz havuzumuzdan içelim, onlar içemesinler (susuz kalsınlar)"
dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hubab'ın görüşünü, önerisini beğendi.
26- Hemen Müslümanlarla birlikte kalkıp
Kureyşîlere en yakın yere indiler. Başına inilen suyun üzerinde bir havuz
yapılarak içi su ile dolduruldu ve su içmek için, havuza kaplar da atıldı.[114]
Sa'd
b. Muaz:
"Ey
Allah'ın Peygamberi! Biz sana[115]
hurma dallarından[116]
içinde duracağın bir gölgelik yapalım.
Bineklerini
de yanında bulunduralım.
Sonra,
biz düşmanımızla karşılaşır, çarpışırız.
Eğer
Allah, onlara karşı güç, kuvvet verir, bizi onlara galip kılarsa-ki, zaten arzu
ettiğimiz şey de budur-ne âlâ!
Başka
türlüsü olursa, sen binitine atlar, geride bıraküğımız ve bizden olan
kimselerin yanına varır, ulaşırsın!
Ey
Allah'ın Peygamberi! Onlar da seni bizim kadar çok severler.
Onlardan
birçok cemaat geride kalmışlardır.
Eğer
onlar senin savaşla karşılaşacağını bilselerdi, senden asla geride kalmazlardı.
Allah
seni onlarla korur.
Onlar
sana candan bağlıdırlar ve senin yanında cihad edicidirler" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz'a senada ve hayırla duada bulundu.[117]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hz. Ebu Bekir ile birlikte bu gölgeliğin içine girip oturdu.[118]
Sa'd
b. Muaz de, kılıcını sıyırıp, gölgeliğin kapısı önünde dikildi.[119]
Muhacirlerin
en büyük sancağı Mus'ab b. Umeyr'de, Hazrecîlerin sancağı Hubab b. Münzir'de,
Evsîlerin sancağı Sa'd b. Muaz'da idi. Müşriklerin sancaktarları ise; Abduddar
oğullarından Nadr b. Haris, Talha b. Ebi Talha, E bu Aziz b. Umeyr idi.[120]
Bedir
savaşında Muhacirlerin parolası "Yâ Benî Abdurrahman!",
Hazrecîlerin
parolası "Yâ Benî Abdullah!",
Evsîlerin
parolası "Yâ Benî Ubeydullah!",[121]
Müslümanların
genel parolaları da "Yâ Mansur! Emit!"[122]
veya "Ehad! Ehad!" idi.[123]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Bedir gecesinde, yanındaki mücahidlene:
"Siz,
nasıl çarpışırsınız?" diye sordu.
Âsim
b. Sabit kalkıp yay ve ok aldı.[124]
"Ey
Allah'ın Resûlü![125]
Kureyş kavmi 200 zira1 [arşın][126]
veya bunayakın[127]
mesafede bulundukları zaman,[128]
yayla[129] ok atışı olur!
Kureyş
kavmi bize ve onlara mızrak erişecek kadar yakınımıza geldikleri zaman,
kırılıncaya kadar, mızraklarla çarpışılır.
Mızraklar
kırılınca, onlan bırakır, kılıçlan alırız!"[130]
dedi. Kılıcı aldı, kuşandı, sıyırarak: [131]
"Çarpışma,
kılıçlarla olur!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"İşte,
çarpışmanın usûlü böyledir!
Çarpışacak
kimse, Âsım'ın çarpışması gibi çarpışsın!" buyurdu.[132]
Hz.
Ömer, Bedir savaşını anlatırken;
"Resûlullah
Aleyhisselam, Bedir'de akşamleyin, müşrik ulularının vurulup düşecekleri yerler
hakkında:
'Şurası,
yarın inşaallah filanın vurulup düşeceği yerdir![133]
Şurası,
yarın inşaallah filanın vurulup düşeceği yerdiril[134]
Şurası,
yarın inşaallah filanın vurulup düşeceği yerdir!1 buyurdu[135] ve
elini de onların vurulup düşecekleri yerlere birer birer koydu.[136]
Onu
hak ile peygamber gönderen,[137]
varlığım Kudret Elinde bulunanı[138] Allah'a yemin ederim ki; onlardan hiçbiri,
Resûlullah Aleyhisselamın elini, avucunu koyduğu yerden öteye
geçmemiştir!" demiştir.[139]
Müslümanların
Bekir'deki karargâhları kumluktu, kolaylıkla yürünemiyor, yürürken ayaklar kuma
gömülüyordu.
Ayrıca,
su sıkıntısı da vardı.
Müslümanlardan
bazıları ihtilam olmuşlardı.
Abdest
ve gusül için bol su bulmakta zorluk çekiyorlardı.
Şeytan
da, gerek bunlarla, gerek müşriklerin çokluğu ve güçlülükleri ile korku verip
duruyordu.
O
sırada, Yüce Allah, gökten yağmur yağdırdı. Vadiden seller aktı. Müslümanlar
kaplarını doldurdular, abdest aldılar, guslettiler. Hayvanlarını suladılar.
Yağan
yağmur, aynı zamanda, yerin tozlarını yatıştırdı ve pekiştirdi.
Yer,
kumlara batmadan üzerinde yürünür hale geldi.
Kureyş
müşrikleri ise, yağan yağmurdan, yerlerinden ayrılmaya güç yetiremediler,
hareketsiz kaldılar.
Yüce
Allah, Müslümanlara sükûnet verici, dinlendirici bir uyuklama da verdi.[140]
Hz.
Ali'nin bildirdiğine göre; Bedir'de geceleyin yağan bir yağmura tutuldular,
kalkanların ve ağaçların altında siperlendiler. Sonra, hepsi de, tatlı bir
uykuya daldılar.
Yalnız
Peygamberimiz Aleyhisselam idi ki, bütün gece namaz kılmak ve Yüce Allah'a dua
etmekle meşgul olmuş:
"Ey
Allah'ım! Şu bir avuç topluluğu helak edecek olursan, artık yeryüzünde Sana
ibadet olunmaz!" demiş; şafak sökünce, tanyeri ağarmaya başlayınca da:
"Ey
Allah'ın kulları! Namaza!" diyerek seslenmiş, sabah namazını kıldırıp
onları savaşmaya teşvik buyurmuştur.[141]
Yüce
Allah, Bedir gecesinde Müslümanlara olan lütfünu Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle
açıklar:
"O
(Allah), size o vakit Kendisinden bir eminlik olmak üzere, hafif bir uyku
buruyordu.
Sizi
tertemiz yapmak, sizden şeytanın murdarlığını gidermek, kalblerinize rabıta
vermek, ayaklarınızı pekiştirmek için de, gökten, üstünüze bir su
indiriyordu."[142]
Peygamberimiz
Aleyhisselam Hz. Ömer'i Kureyşîlere göndererek:
"Geri
dönüp gidiniz!
Sizden
başkasıyla çarpışmak, bana, sizinle çarpışmaktan daha yeğdir!" buyurdu.
Hakîm
b. Hizam:
"Bu,
insaflı bir davranıştır! Onu hemen kabul ediniz!
Vallahi,
bu insaflı davranıştan sonra, sizin hakkınızda insaflı davranılmaz!" dedi.
Ebu
Cehil:
"Allah
bize onlardan öç almak fırsatını verdikten sonra, öcümüzü almadıkça, andolsun
ki, geri dönmeyeceğiz; onlara hadlerini bildireceğiz ki, bundan sonra ne gözcü
çıkanlabilsin, ne de kervanımızın önüne geçilebilsin!" dedi.[143]
Kureyş
müşrikleri, Cumah oğullarından Umeyr b. Vehb'i, Müslümanların sayılarını ve
yanlarında bulunan şeyleri tahmin etmekle göreviendirip[144]
gönderdiler.
"Bizim
için, git! Muhammed'in ashabını tahmin et!" dediler.
O
da, hemen atına atlayıp İslâm karargâhının çevresini dolaştıktan sonra,
müşriklerin yanına döndü ve:
"300
kişidirler!
Bundan
ya biraz fazla, ya da biraz eksiktir!er![145]
70
develeri, 2 de atları vardır.[146]
Yalnız,
siz bana müsaade ediniz de, onların gizlenmiş veya arkalarında yardımcı
olanları da var mı, bir bakayım?" dedi.[147]
Vadinin
en uzak taraflarını gezip dolaştı.
Birşey
göremeyince, müşriklerin yanına döndü:
"Ben
birşey bulamadım[148]
Fakat, ey Kureyş cemaatı! Ben kabirlere ölü indirilen keçeler, çullar,
Yesrib'in [Medine'nin] saka develerinin ölüler taşıdıklarını gördüm (görür gibi
oldum)!
Öyle
bir cemaat gördüm ki; onların yanlarında kılıçlarından başka ne bir
savunacakları, ne de bir sığınacakları var![149]
Onların,
dilsiz gibi, konuşmadıklarını; engerek yılanlarının ağızlarındaki yiyecek
kırıntılarını bulmak için dillerini dolaştırdıklarını görmüyor musunuz?!
Vallahi,
benim gördüğüm şey; bizden bir adam öldürülmedikçe, onlardan bir adam
öldürülmeyecektir![150]
Vallahi,
onlar sizden bir adamı öldürmedikçe, kendilerinden bir adamın öldürüleceğini
sanmıyorum.[151] Onlar sizden sayıları
kadar adam öldürdükten sonra, yaşamakta ne hayır kalır?" dedi.
Kureyş
müşrikleri, Umeyr b. Vehb'den sonra, süvarilerinden Ebu Üsâme el-Cüşemî'yi de
gönderdiler.
Dolaşıp
gelince, ona:
"Ne
gördün?" diye sordular.
Ebu
Üsâme el-Cüşemî:
"Vallahi,
ben ne kısır, iri develer, ne atlar, ne de sayıca çokluk ve hazırlık gördüm!
Fakat,
vallahi öyle bir cemaat gördüm ki, onlar ailelerine dönüp gitmeyi istemeyen,
ölmeyi isteyen bir cemaattırlar!
Kendilerinin
kılıçlarından başka ne bir savunakları, ne de bir sığınakları var!
Onlar,
sanki, kalkanlar altında parıldayan gök gözler!" dedikten sonra,
"Onların gizlenmiş olanları veya yardımcıları da bulunmasından
korkarım!" deyip vadiyi tekrar dolaşarak geldi ve:
"Onların
ne gizlenmiş olanları, ne de yardımcıları var!
Artık,
siz gereğini ona göre düşününüz!" dedi.[152]
Hakîm
b. Hizam; Umeyr b. Vehb'in söylediklerini dinledikten sonra, halkın arasından
geçip Utbe b. Rebia'nın yanına vardı.
Ona:
"Ey
Velid'in babası! Sen Kureyşîlerin büyüğü, seyyidi, içlerinde sözü dinlenirisin!
Sen zamanın sonuna kadar hayırla anılmanı istemez misin?" dedi.
Utbe:
"Ey
Hakîm! Nedir o?" diye sordu.
Hakîm:
"Halkı
seferden geri çevir! Müttefikin Amr b. Hadramî'nin işini (diyetini) üzerine
al!" dedi.
Utbe:
"Yaptım
gitti! Sen bunu bana bırak! Çünkü o benim müttefikim di r. Onun diyetini,
kaybettiği malını ödemek bana düşer.[153]
Yalnız,
sen Hanzaliye'nin oğluna [Ebu Cehil'e] git de, onunla bir görüş, konuş.
Ben
buna ondan başkasının muhalefetinden korkmuyorum!" dedi. Sonra da, kalkıp
bir nutuk irad etti ve nutkunda şöyle dedi:
"Ey
Kureyş cemaatı! Vallahi, siz Muhammed ve ashabıyla karşılaşırsanız, birşey
yapamazsınız!
Vallahi,
onlardan birini öldürecek olan, ya amcasının, ya dayısının oğlunu ya da
kabilesinden bir kimseyi öldürmüş, yüzüne hiç bakmak istemeyeceği bir kimsenin
yüzüne bakmak zorunda kalmış olacaktır.
Siz
geri dönünüz!
Muhammed
ile sair Araplar arasından çekiliniz, onu onlarla başbaşa bırakınız!
Eğer
onlar onu öldürürlerse-ki, zaten sizin de istediğiniz bu idi-istediğiniz olmuş
olur.
Eğer
bunun aksi olur (Muhammed onlara galebe çalar), size gelir kavuşursa, onun
aleyhinde istediğiniz şeyden dolayı, size ondan bir zarar gelmez."
Hakîm
b. Hizam, hemen Ebu Cehil'in yanına vardı.
Ebu
Cehil o sırada zırhını hazırlıyordu.
Ona:
"Utbe,
beni sana şöyle şöyle söyleyeyim diye gönderdi" diyerek, Utbe'nin
söylediklerini nakletti.
Ebu
Cehil:
"Vallahi,
Muhammed'i ve ashabını görünce, Utbe'nin ödü kopmuş!
Hayır!
Vallahi, Allah Muhammed'le bizim aramızda hükmünü verinceye kadar geri
dönmeyeceğiz!
Utbe
bu sözü ancak deve eti yiyici Muhammed ve ashabını görünce korktuğu için
söylemiştir.
Onun
oğlu da onların içindedir.
O
sizleri bundan dolayı korkutuyor!" dedi.[154]
Hakîm
b. Hizam, Mervan'ın sorusu üzerine, bu hadiseyi şöyle anlatır:
"Utbe
b. Rebia'nın yanına gidip, ona:
'Ey
Velid'in babası! Sen, sağ olduğun müddetçe, bugünün bütün şerefini alıp
götürmez misin?' dedim.
Utbe:
'Nedir
o, söyle bakayım?' dedi.
Ona:
'Siz
Muhammed'den ancak Hadramî'nin oğlunun kanını istemiyor musunuz? O senin
müttefikindir. Onun diyetini ödemeyi üzerine al! Halkı geri çevir!1
dedim.
Utbe:
'Ben
onun diyetini ödemeyi üzerime alıyorum. Sen de Hanzaliye'nin oğluna [Ebu
Cehil'e] git! Ona:
'Yanındakilerle
birlikte, amcanın oğlu ile uğraşmaktan vazgeçip, bugün geri dönecek misin?'
diye sor!' dedi. Hemen gittim.
Kendisi,
önünü ardını sarmış bir cemaat içinde oturuyordu.
O
sırada, İbn Hadramî de onun başında dikiliyor ve:
'Ben
Abduşşems oğullarıyla olan antlaşmamı bozdum. Manzum oğullarıyla antlaştım!'
diyordu.
Ebu
Cehil'e:
'Utbe
b. Rebia, sana:
'Sen,
yanındakilerle birlikte, amcanın oğlu ile uğraşmaktan vazgeçip, bugün geri dön!1
diyor1 dedim.
Ebu
Cehil:
'Utbe
senden başka gönderecek elçi bulamadı mı?' dedi.
Ona:
'Hayır!
Bulamadı. Zaten, ben ondan başkasına elçi olmayı kabul edecek değilim!' dedim.
Ebu
Cehil'in yanından ayrılıp, vakit geçirmeden haberi yetiştirmek için, Utbe'nin
yanına vardım.
O
sırada, Utbe, İmâ1 b. Rahasatü'l-Gıfârî'ye dayanmış duruyordu.
İmâ';
Kureyş müşriklerine boğazlanacak 10 deve hediye etmişti.
Ebu
Cehil, yüzünde şer tüter bir halde, Utbe'nin yanına çıkageldi. Utbeye:
'Senin
ciğerin korkudan şişmiş, ödün kopmuş!' dedi.
Utbe:
Kiminkinin
şiştiğini, koptuğunu öğreneceksin!1 diyerek karşılık verince, Ebu
Cehil kılıcını sıyırıp sirtoyla Utbe'nin atının sırtna hızlıca vurdu!
İmâ'
b. Rahasa:
'Bu,
ne kötü fal!1 dedi."[155]
İmâ1,
Utbe'ye:
"Ey
Velid'in babası! Nereye bu gidiş?" diye sordu.
Utbe:
"Bilmiyorum
vallahi!" dedi.
İma':
"Sen,
kavminin ulususun. Halkı geri döndürmekten ve müttefikinin kan bedelini üzerine
almaktan seni alıkoyacak ne var?
Nahle'de
müsadere edilen kervanı tazmin etmeyi üzerine alır, kavmine salma yaparsın.
Vallahi,
Muhammed'den önce, onların istedikleri budur!
Ey
Velid'in babası! Muhammed ve ashabıyla çarpışmayınız. Kendinizle çarpışmış
olursunuz!" dedi.[156]
Ebu
Cehil, Amir b. Hadramî'ye:
"Müttefikin
olan şu Uttıe, kardeşinin öcünün alındığını gözünle görmüş olacağın bir sırada,
halkı geri çevirmek istiyor!
Kalk
da, kardeşinin öldürülmüş olduğunu dile getir, müttefiklerin haklarına riayet
ve ahde vefa etmelerini Kureyşîlerden iste!" dedi.
Bunun
üzerine, Âmir b. Hadramî ortaya çıkıp:
"Vâh
Amr! Vâh Amr!" diyerek bağırmaya başlayınca, sinirler gerildi, harp
kızışmaya başladı.
Halk,
üzerinde bulundukları serde toplandılar.
Utbe'nin
davet ettiği görüş ters anlaşıldı, olumsuz sonuç verdi.
Utbe,
Ebu Cehil'in:
"Vallahi,
ciğeri korkudan şişmiş!" sözüne kızdı ve:
"Kimin
ciğeri korkudan şişmiş? Benim mi, yoksa onun mu, öğrenecektir!" dedi.
Sonra,
başına geçirmek için bir miğfer aradı. Başı büyük olduğu, kimsenin miğferi onun
başına uymadığı için, miğfer yerine, başına bürüdünden sank sardı .[157]
Kureyş
müşrikleri, Huzeyfie el-Yeman'la babası Huseyl veya Hısl'ı Bedir'e giderlerken
yakaladılar ve onlara:
"Herhalde
siz Muhammed'in yanına gitmek istiyorsun uz d ur?" dediler.
Onlar
da:
"Bizim
Medine'ye gitmekten başka bir maksadımız yok!" dediler.
Bunun
üzerine, Medine'ye gitmek, Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte bulunmamak ve
çarpışmaya katılmamak üzere, kendilerinden kesin söz aldılar.
Fakat,
Huzeyfe ile babası, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler.
Başlarından
geçeni Peygamberimiz Aleyhisselama anlattılar.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, onlara:
"Medine'ye
dönünüz! Onlara vermiş olduğunuz sözü yerine getiriniz!
Biz
de, müşriklere karşı, Allah'ın yardımını dileriz!" buyurdu.[158]
Kureyş
müşrikleri kondukları yerlerinden kalkıp Müslümanların karşısında yer almadan
önce, Peygamberimiz Aleyhisselam, elindeki ok çubuğu ile mücahidleri:
"Beri
gel!" "Geri git!" diyerek hizaya getirdikten sonra, saydırdı.[159]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, elindeki ok çubuğu ile safları düzeltirken, saftan ileri çıkmış
bulunan Sevad b. Gaziyye'nin kamına dokunup:
"Ey
Sevad! Hizaya gel!" buyurmuş,[160]
çubuğun izi Sevad'ın kamında iz yapmıştı.[161]
Sevad:
"Yâ
Rasûlallah![162] Canımı acıttın! Allah
seni hakla,[163] adaletle[164] gönderdi.[165] Yâ
Rasûlallah! Kısas!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Kısas
ha?!" buyurdu[166] ve
hemen kamını açtı.[167]
Ensar:
"Ey
Sevad! Allah'ın Resûlüdür o!?" dediler.
Sevad:
"Adalette,
hiçbir beşerin diğer bir beşere karşı üstünlüğü ve farkı yoktur!" dedi.[168]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Haydi,
kısasını benden al!" buyurdu.
Sevad,
boynunu uzatıp Peygamberimiz Aleyhisselamın kamından öptü! Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ey
Sevad! Sen niçin böyle yaptın?"[169] diye sordu.[170]
Sevad:
"Görüyorsun
ki,[171]
savaşmaya hazırlanmış bulunuyoruz!
İstedim
ki; benim en son anım, seninle olan an,[172]
tenimin senin tenine değdiği an,[173]
seni öptüğüm an olsun!" dedi.[174]
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona hayırla dua etti.[175]
Ebu
Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensârî der ki:
"Bedir
günü, saf olduğumuz ve Resûlullah Aleyhisselam bizleri gözden geçirdiği sırada,
beni ön safta görünce:
'Sen,
benim yanımda, benim yanımda bulun!1 buyurdu."[176]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Kureyş müşriklerinin harp meydanına geldiklerini görünce:
"Ey
Allah'ım! İşte Kureyşliler! Olanca kibir ve gururları, kendilerini
beğenmişlikleri ve övünücülük-leriyle gelmişler, Sana düşmanlık etmekte ve
Senin Resûlünü yalanlamaktalar!
Biz,
Senden, onlara karşı bana va'd buyurmuş olduğun yardımını diliyoruz.
Ey
Allah'ım! Sabahleyin onları helak et!" diyerek, Allah'a dua ve münâcatta
bulundu.[177]
Hz.
Ömer der ki:
"Bedir
savaşı olduğu gün, Peygamberimiz Aleyhisselam, ashabına baktı: Onlar 300
küsurdu.
Bir
de, müşriklere baktı: onlar 1000'di ve daha da çoktu.
Kıbleye
döndü. İki elini uzattı (kaldırdı).
Üzerinde
ridası ve izan vardı.
'Allah'ım!
Bana yaptığın va'dini yerine getir!
Allah'ım!
Şu bir avuç İslâm cemaatını helak edersen, artık Sana yeryüzünde ibadet
olunmaz!' diyor, hiç durmadan Rabbinden yardım diliyor ve O'na yalvanyordu.
Ridası
omuzundan kayıp düştü.
Ebu
Bekir gelip onu Resûlullah Aleyhisselamın omuzuna koydu ve arkasından
ayrılmadı.
Nihayet,
Ebu Bekir dayanamadı:
'Ey
Allah'ın Peygamberi! Rabbine niyaz ettiğin yetişir artk!
O,
sana olan va'dini muhakkak yerine getirecektir!' dedi ."[178]
Bunun
üzerine Yüce Allah Peygamberimiz Aleyhisselama indirdiği âyette:
"Hani,
siz Rabbinizden imdad istiyordunuz da, o da, 'Muhakkak ki, ben size meleklerden
birbiri ardınca bin melekle imdad edeceğim!' diyerek duanızı kabul
etmişti" buyurdu.[179]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Müjdeli[180] Ey Ebu Bekir! Sana Allah'ın yardımı geldi!
İşte,
şu Cebrail'dir. Nak' yokuşlarının üzerinde, atının gemini tutmuş,[181]
harp silahı ve zırhı üzerindedir! H ucuma hazır haldedir!" buyurdu.[182]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Melekler
alâmetlidirler. Siz de kendinize birer alâmet yapınız!" buyurdu.
Bunun
üzerine, mücahidler, miğferlerine, takyelerine alâmetler taktılar.[183]
Hz.
Hamza deve kuşu kanadımı[184] goğsüne[185]
taktı.
Hz.
Ali ak yünden alâmet yaptı.
Zübeyr
b. Avvam başına sarı bir bez,
Ebu
Dücâne kırmızı bez,[186]
Ukbe
b. Âmir de miğferinin üzerine yeşil bir bez bağladı.[187]
Hz.
Ali der ki:
"Kureyş
müşrikleri toplandılar ve bize çok yakındılar.
O
sırada, deve üzerinde bir adam, Kureyş müşrikleri arasında dolaşıyordu.
Resûlullah
Aleyhisselam, bana:
'Yâ
Ali! Hamza'yı bana çağır!1 buyurdu.
Hamza,
müşriklerin çok yakınında bulunuyordu.
Ona:
'Şu
kırmızı develi kimdir? Onlara ne söylüyor?' diye sordu.
Sonra
da:
'Eğer
şu cemaat arasında hayn emreden bir tek adam olsaydı, şu kırmızı develi adam
olurdu!' buyurdu.
Hamza,
gelince:
'O,
Utbe b. Rebia'dır. Kureyşîleri çarpışmaktan sakındırıyor ve onlara:
'Ey
kavmim! Ben karşımda ölmeyi arzulayan bir kavim görüyorum!
Onlarla
karşılaşmamanız, onlara yaklaşmamanız, sizin için hayırlıdır! Ey kavmim! Bugün
siz benim başıma toplanınız ve 'Utbe b. Rebia, korktu!1 deyiniz,
(razıyım). Bilirsiniz ki; ben hiç de sizin en korkağınız değilim!' diyor1
dedi.
Ebu
Cehil, Utbe'nin söylediği bu sözleri işitince, ona:
'Vallahi,
senin bu söylediğini senden başkası söyleseydi, onu dişlerimle parçalardım!
Senin ciğerin ve kamın korku dolmuş! dedi.
Utbe:
'Beni
sen mi ayıplıyorsun ey sarı koku sürünen adam? Bugün hangimizin korkak olduğunu
öğreneceksin!' dedi."[188]
Kureyş
müşriklerinin ileri gelenlerinden Süheyl b. Atnr; Müslüman olan oğlu
Abdullah'ı, Habeş ülkesinden Mekke'ye döndüğü zaman yakalayıp dininden
döndürmek için bağlamış, Bedir seferine de kendisiyle birlikte çıkarmıştı.
Müslümanlarla
müşrikler karşılaştıkları ve birbirlerini gördükleri zaman, Abdullah[189]
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına kaçmaya muvaffak oldu.[190]
Süheyl
b. Amr oğlunun bu hareketine son derecede kızdı ve ona ağır sözler söyledi.
Abdullah
ise:
"Yüce
Allah bunu benim hakkımda çok hayırlı kıldı!" diyerek karşılık verdi.
Abdullah
o zaman 27 yaşında idi.[191]
Allah
ondan razı olsun![192]
İçlerinde
Hakîm b. Hizam'in da bulunduğu birtakım müşrikler İslâm havuzundan su içmeye
geldiler. Müslümanlar onlara engel olmak istedikleri zaman, Peygamberimiz
Aleyhisselam: "Bırakınız, içsinler!" buyurdu. İçtiler.
Hakîm
b. Hizam'dan başka, su içenlerin hepsi, Bedir savaşında öldürülmüşlerdir.[193]
Hakîm b. Hizam sonradan Müslüman olmuş ve Müslümanlığını İslâm amelleriyle güzelleştirmiştir.
Yeminine önem vermek istediği zaman:
"Hayır!
Beni Bedir'de öldürülmekten kurtaran Allah'a yemin ederim ki!" derdi.[194]
Allah ondan razı olsun![195]
Ebu
Cehil'in mensup bulunduğu Manzum oğulları kabilesinden Esved b. Abdulesed,
yaramaz ve kötü huylu bir adamdı.
Bedir
günü:
"Ben
Allah'a Ya onların havuzundan su içeceğim, ya onu yıkacağım, ya da onun önünde
öleceğim1 diye and içtim!" diyerek havuza doğru gelirken, Hz.
Hamza havuzun önünde karşılayıp ona kılıçla bir darbe indirdi, ayağını
baldırının yarısıyla birlikte kesti.
Esved
sırtının üzerine düştü, ayağından, arkadaşlarına doğru kan fışkırmaya başladı.
Yeminini
yerine getirmek için, havuza kadar elleri ve dizleri üzerinde sürünerek kendisini
havuza attı.
Hz.
Hamza da, arkasından yetişti. Kılıçla bir darbe daha indirip, onu havuzun
içinde öldürdü.[196]
Ramazan'ın
17. günü, Cuma günü, çok sıcak bir gündü. Güneşin harareti pek fazla idi. İki
taraf, çarpışmak için, birbirlerine yaklaşmışlardı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, emir vermedikçe Kureyş müşriklerine saldırmamalarını mücahidlere
emrederek:[197]
"Eğer
Kureyş kavmi sizi sarar, kuşatırlarsa, onlan oka tutunuzu[198]
Onlar sizi sarıp kuşatmadıkça, kılıçlarınızı sıyırmayınız!" buyurdu.[199]
Mücahidleri
çarpışmaya teşvik etti ve:
"Muhammed'in
varlığı Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; bugün her kim sabır ve
sebat ederek ve ecrini Allah'tan beki ey erek varıp şu müşriklerle çarpışır ve
öldürülürde geri dönemezse, Allah onu muhakkak Cennete koyar![200]
Kalkınız!
Genişliği göklerle yer kadar olan[201] ve
müttakîler [Allah'ın buyruklarını yerine getiren, yasakladıklarından
sakınanlar] için hazırlanmış bulunan[202]
Cennete!"[203]
buyurunca, Umeyr b. Humam:
"Yâ
Rasûlallah! Genişliği göklerle yer kadar olan Cennete hâ!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Evet!"
buyurdu.
Umeyr
b. Humam:
"Bak
hele! Bak hele!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Sana
'Bak hele! Bak hele!' dedirten şey nedir?" diye sordu.
Umeyr
b. Humam:
"Hayır!
Vallahi, yâ Rasûlallah! Cennet ehlinden olmamı ummaktan başka bir maksadım
yok!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Öyleyse,
sen onun ehlindensin!" buyurdu.
Bunun
üzerine, Umeyr b. Humam, azık torbasından birkaç hurma çıkarıp yemeye başladı.
Sonra da, kendi kendine:
"Eğer
ben bu hurmaları yiyinceye kadar yaşayacaksam, bu gerçekten uzun bir
yaşamdır!" diyerek hemen elindeki hurmaları attı, şehit oluncaya kadar
müşriklerle çarpıştı.[204]
Allah
ondan razı olsun![205]
Yüce
Allah, Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle buyurur:
"Ey
iman edenler! Toplu bir halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara
arkalarınızı çevirmeyiniz (kaçmayınız)!
Tekrar
çarpışmak için bir tarafa çekilenin, yahut diğer bir fırkaya ulaşıp mevki
tutanın hali müstesna olmak üzere, kim öyle bir günde onlara arka çevirirse, o
muhakkak ki Allah'ın gazabına uğramıştır. Onun yurdu Cehennemdir. O ne kötü bir
sonuçtur!"[206]
"Ey
iman edenler! Bir düşman topluluğuna çattığınız zaman, sebat ediniz ve Allah'ı
çok anınız ki, umduğunuza kavuşasınız!
Allah'a
ve O'nun resûlüne itaat ediniz!
Birbirinizle
çekişmeyiniz. Sonra, korku ile zaafa düşersiniz, rüzgârınız kesilir, elden
gider.
Bir
de, sabır ve sebat ediniz!
Çünkü,
Allah sabreden, güçlüklere göğüs gerenlerle beraberdir.
Sizler,
yurtlarından çalım satarak, insanlara gösteriş yaparak çıkanlar, halkı Allah'ın
yolundan men edenler gibi olmayınız!
Onlar
ne yaparlarsa, Allah hepsini çepeçevre kuşatıcıdır!"[207]
Kutbe
b. Amir, düşman saflarıyla İslâm safları arasına bir taş atarak: "Şu taş
kaçmadıkça, ben de savaştan kaçmayacağım!" dedi.[208]
Kureyş
müşrikleri, İslâm mücahidlerinin karşısında saf bağlayıp kılıçlarını
sıyırdılar. Ebu Cehil, safta kısrağının üzerinde idi.
Başkumandan
Utbe b. Rebia, kılıcını sıyırıp Ebu Cehil'in atının ayaklarına çarpınca, at
arkasının üzerine çöktü!
Utbe
b. Rebia, Ebu Cehil'e:
"İn!
Bugün, binme günü değildir!
Senin
bütün kavmin atlı değillerdir!" dedi.
Ebu
Cehil atından hemen indi.
Utbe
b. Rebia:
"Sabahleyin
hangimizin kavmi için uğursuz olduğu belli olacak!" dedi.[209]
Kureyş
müşrikleri, Bedir'e çıkıp gelmeden önce, Mekke'de Kabe'nin örtüsüne yapışarak
Allah'tan yandım istemişler
"Ey
Allah! İki ordudan en azîzine, iki cemaattan en kıymetlisine, iki kabileden en
hayırlısına yandım et!" diyenek dua etmişlendi.[210]
Kuneyş
müşriki eni ve Müslümanlan Bedin'de birbirleriyle karşılaştı klanı zaman, Ebu
Cehil de:
"Ey
Allah'ım! Muhammed hısımlık ilişkilenini bize kestindi ve bize bilinmeyen
binşeyle geldi.
Sabahleyin
onu helak et!" dedi.
Kendisi
aleyhinde ilk hüküm venen, kendisi oldu.[211]
İslâm
mücahidlerinin güçlü ve kalabalık düşman karşısında zayıf bir durumda
bulundukları sırada Peygamberimiz Aleyhisselamı bürüyen vahiy hali açılınca,
Peygamberimiz Aleyhisselam, meleklerin yardıma geldiklerini mücahidlere
müjdeledi.[212]
Önce,
benzeri görülmedik bir rüzgâr geldi, sonra geçip gitti.
Arkasından,
ikinci bir rüzgâr geldi. O da geçip gitti.
Daha
sonra, üçüncü bir rüzgâr geldi.
Birinci
rüzgârda, Cebrail Aleyhisselam 1000 melekle gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın
yanında yer aldı.
İkinci
rüzgârda Mikâil Aleyhisselam 1000 melekle gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın
sağında yer aldı.
Üçüncü
rüzgârda İsrafil Aleyhisselam 1000 melekle gelip Peygamberimiz Aleyhisselamın
solunda yer aldı.[213]
Melekler
başlarına beyaz sank sarmışlar, sarıklarının uçlarını arkalarına salmışlardı.
Cebrail
Aleyhisselamın sarığı ise san idi.[214]
Meleklerin
hepsi de kır atlı idiler.
Atlarının
alınlarında, sarkan perçemleri vardı.[215]
Şeytanın
Sürâka b. Cu'şum'un suretinde müşriklere görünüp[216]
Kinane oğullarının da kendilerine yardım için arkalarından gelmekte olduklarını
söylediği[217] ve Müslümanların az ve
zayıf olduklarını da haber verdiği ve "Bugün, halktan, sizi yenebilecek
yok!" diyerek cesaretlendirmeye çalıştığı sırada, melek ordularının
Bedir'e geldiklerini görür görmez, iki ökçesinin üzerinde arkasına dönüp oradan
kaçtığı rivayet edilir.[218]
Bu
hususta Kur'ân-ı Kerîm'de şu açıklama yapılır
"Hani,
(müşriklerle) karşılaştığınız zaman, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de
onların gözünde azaltıyordu.
Çünkü,
Allah, işlenmesi gereken işi yerine getirecekti.
Bütün
işler ancak Allah'a döndürülür."[219]
"Siz
düşmandan (sayı ve teçhizatça) zayıf iken, Allah size Bedir'de kat'î bir zafer
verdi.
Allah'tan
sakınınız ki, şükretmiş olasınız.
O
vakit, sen mü'minlere:
'İndirilen
üç bin melekle Rabbinizin size imdad etmesi yetmez mi size?1
diyordun."[220]
"O
zaman, şeytan da onların yaptıklarını süslüyor; 'Bugün, size insanlardan galebe
edecek hiç kimse yok! Ben de sizin muhakkak ki yardımcınızım!1
diyordu.
Vaktâ
ki, iki ordu (birbirine) göründü, şeytan onlara (müşriklere) 'Ben sizden
uzağım! Gerçekten, ben, sizin göremeyeceğinizi görüyorum! Ben elbette Allahtan
korkanm! Allah ukubetinde çok şiddetlidir!' diyerek iki ökçesi üzerinde
arkasına dönüp kaçtı ."[221]
Bedir
savaşında; leğenlerin içine düşen ufak ve sert taşların çıkardıkları mâdenî
sesler gibi, gökten yere sesler gelmeye başladı!
Bu
sesler, müşriklerin önlerinde ve arkalarında çınlamakta, yüreklerini titretmekte
idi.[222]
Abdullah
b. Abbas'a, Gıfâr oğullarından bir zât şöyle anlatmıştır
"Amcamın
oğlu ile gelip dağa çıkmıştık ki, dağın üzerinden Bedir görünüyordu.
O
zaman, ikimiz de müşriktik.
Çarpışmada
kimin yenileceğini gözetliyor,yenenlerle birlikte biz de yağmalayalım diye
bekliyorduk.
Dağda
bulunduğumuz sırada idi ki, bize yaklaşan bir bulutun içinde atların
kişnemelerini işittik!
Ben,
birisinin:
'Hayzum!
İleri![223] dediğini de işittim.
Amcamın
oğlu, korkudan yüreğinin zarı yırtılıp, olduğu yerde oluverdi!
Ben
de az kalsın ölecektim, kendimi zor tuttum !"[224]
Gıfârî,
Bedir'de bulutun altındaki yere kadar gidip Peygamberimiz Aleyhisselamla
ashabını görmüş, fakat onların yanında buluttan işittiği şeylerden hiçbirini
göremediğini söylemiştir.[225]
Bedir
savaşında bulunanlardan Ebu Useyd Malik b. Rebia da:
"Eğer
bugün Bedir'de olsaydım ve gözüm de yanımda görür halde bulunsaydı, ben size
meleklerin çıkıp geldikleri dağ boğazını muhakkak gösterirdim! Bunda şek ve
şüphe etmiyorum!" demiştir.[226]
İslâm
mücahidlerine yardıma gelen melekleri, kaçan ve esir edilen müşriklerden
görenler ve anlatanlar da vardır.
Huvaytıb
b. Abduluzzâ der ki:
"Ben
Bedir'de müşriklerle birlikte bulunmuş, ibret verici şeyler görmüş, melekleri
görmüştüm ki, onlar gökle yer arasında Kureyşîleri öldürüyor, esir ediyorlardı
.[227]
O
zaman, kendi kendime:
'Bu
adam [Muhammed Aleyhisselam] muhakkak Allah tarafından korunuyor!1
dedim.[228] Gördüğüm şeyleri hiç
kimseye anmadım."[229]
Süheyl
b. Amr da:
"Bedir
günü, gökle yer arasında alaca atlar üzerinde ak benizli ve sarıklı adamlar
gördüm ki, onlar bizleri öldürüyorlar ve esir ediyorlardı!" demiştir.[230]
Hakîm
b. Hizam da; Bedir günü, semadan ufku kaplayan alaca kilim gibi birşeyin vadiye
düştüğünü ve dikkat edince, vadide siyah karınca seli gibi meleklerin aktığını
gördüklerini ve bunun da gökten Muhammed Aleyhisselamın desteklendiğini
gösteren birşey olduğunun kalbine doğduğunu söylemiştir.[231]
Ebu
Davud el-Mâzinf der ki:
"Bedir
gününde, müşriklerden bir adamı, vurup öldüreyim diye takip ettim.
Kılıcım
daha onun başına erişmeden, başının yere düştüğünü gördüm!
Anladım
ki; onu benden başkası öldürdü!"[232]
Sehl
b. Huneyf de:
"Bedir
gününde, herhangi birimiz bir müşrikin başına kılıcımızı vuracağımız zaman,
kılıcımız daha onun başına erişmeden, başının bedeninden yere düştüğünü
görüyorduk!" demiştir.[233]
İbn
Abbas'ın bildirdiğine göre; "O gün (Bedir günü), Müslümanlardan birzât,
önündeki müşriklerden bir adamın arkasından koşarken, onun üzerinde birdenbire
bir kırbaç darbesi işitti ve bir süvarinin de:
'İlerle
ey Hayzum!' diye seslendiğini işitti.
Bir
de önündeki müşrike bakınca, onun boylu boyunca yere serilmiş, bumunun
berelenmiş, yüzünün-kırbacın vurduğu şekilde-yanlmiş olduğunu gördü!
Ensarî
gelip hadiseyi Resûlullah Aleyhisselama anlattı.
Resûlullah
Aleyhisselam:
'Doğru
söyledin! Bu, semadan gelen üçüncü imdaddandır!1 buyurdu."[234]
Sâib
b. Ebi Hubeyş:
"Vallahi,
beni halktan hiç kimse esir etmedi!" deyince, kendisine:
"Öyleyse
seni kim esir etti?" diye sorulmuştu.
Sâib:
"Kureyşîler
bozguna uğrayınca, ben de onlarla bozguna uğradım.
Uzun
boylu, ak benizli, gökle yer arasında, kır at üzerinde bir adam yetişip beni
bağladı.
Abdurrahman
b. Avf gelip beni bağlı bulunca, Müslümanlara:
'Bu,
kimin esiri!' diye seslendi.
Hiç
kimse beni esir ettiğini söylemedi.
Nihayet
beni Resûlullah Aleyhisselama kadar götürdüler.
Resûlullah
Aleyhisselam, bana:
'Ey
Ebu Hubeyş! Seni kim esir etti?' diye sordu.
'Bilmiyorum!'
dedim. Gördüğümü söylemek istemedim.
Resûlullah
Aleyhisselam:
'Seni
meleklerden şerefli bir melek esir etti!
Ey
İbn Avf! Al git esirini!' buyurdu."[235]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Anladım
ki, Hâşim oğullarından ve başkalarından bazı kişiler, Bedir'e zorlanarak
çıkarılmışlardır. Bizim onlarla çarpışmamız gerekmez.
O
halde, sizden her kim Hâşim oğullarından herhangi birisiyle karşılaşırsa, onu
öldürmesin! Kim Ebu'l-Bahterî ile karşılaşırsa, onu öldürmesin! Kim Abbas b.
Abdulmuttalib'le karşılaşırsa, onu öldürmesin! Çünkü, onlar ancak isteksiz
olarak, zorlanarak Bedir'e çıkarılmışlardır" buyurdu. Bunun üzerine, Ebu
Huzeyfe b. Utbe b. Rebia:
"Biz
babalarımızı, oğullarımızı, kardeşlerimizi ve aşiretimizi öldüreceğiz de,
Abbas'ı mı bırakacağız?!
Vallahi,
eğer onunla karşılaşırsam, muhakkak onun yüzüne kılıçla vuracağım!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Ebu Huzeyfe'nin böyle söylediğini işitince, Hz. Ömer'e:
"Ey
Hafsa'nın babası! Resûlullah'ın amcasının yüzüne kılıçla vurulur mu?!"
buyurdu.
Hz.
Ömer:
"Yâ
Rasûlallah! Beni bırak, onun boynunu kılıçla vurayım?
Vallahi
o münafıklık yapmıştır!" dedi.
Ebu
Huzeyfe, ağzından çıkan bu sözünden hayatı boyunca korkmuş durmuş ve:
"Benim
o günde söylemiş bulunduğum o sözden eman içinde değilim!
Ondan
hâlâ korkup duruyorum!
Buna
ancak şehitlik keffaret olabilir!" derdi.
Yemâme
savaşında da şehit olup, muradına erdi.[236]
Allah
ondan razı olsun!
Peygamberimiz
Aleyhisselamın Ebu'l-Bahterî'yi öldürmekten mücahidleri nehy buyurması da,
Ebu'l-Bahterî'nin Mekke'de Peygamberimiz Aleyhisselamı çok savunan bir kişi
olmaşırıdandı.
Kendisi
Peygamberimiz Aleyhisselama hiç eziyet etmezdi. Peygamberimiz, ondan, hoşuna
gitmeyen bir hareket görmemişti.
Ebu'l-Bahterî,
Kureyş müşriklerinin Hâşim ve Muttalib oğulları aleyhinde yazdıkları Sahifeyi
bozmak için ayaklanan kişilerdendi.
İslâm
mücahidlerinden Mücezzer b. Ziyad, savaş meydanında Ebu'l-Bahterî'ye
rastlayınca:
"Resûlullah
Aleyhisselam seni öldürmekten bizi nehy buyurmuştur!" dedi.
Ebu'l-Bahterî'nin
terkisinde Cünâde b. Müleyha adında bir binek arkadaşı bulunuyordu.
Ebu'l-Bahterî:
"Bu
arkadaşım ne olacak?" diye sordu.
Mücezzer:
"Hayır!
Vallahi, biz senin arkadaşını bırakacaklardan değiliz!
Resûlullah
Aleyhisselam bize ancak bir tek senin hakkında emir verdi" dedi.
Ebu'l-Bahterî:
"Hayır!
Vallahi, ölürsek, o ve ben birlikte ölürüz!
Ben
binek arkadaşımı yaşamaya düşkünlüğümden dolayı bıraktığımı Mekke kadınlarına
söyletmem!" dedi.
Mücezzer,
Ebu'l-Bahterî'yi deveden indirip de o çarpışmaktan başkasına yanaşmadığı zaman,
çarpıştılar ve Mücezzer onu vurup öldürdükten sonra Peygamberimiz Aleyhisselama
geldi ve:
"Seni
hak ile peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; onu esir edip sana
getireyim diye çok uğraştım.
O
ise yanaşmadı, ancak benimle çarpıştı. Ben de onunla çarpıştım ve kendisini
öldürdüm!" dedi.[237]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Haris b. Âmirb. Nevfel hakkında da:
"Onu
esir ediniz! Öldürmeyiniz! Çünkü, o Bedir'e gönülsüz olarak çıkarıldı"
buyurmuştu.
Fakat,
Hubeyb b. Yesaf, onu bilmeyerek öldürdü.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, onun öldürüldüğünü haber alınca:
"Eğer
ben onu öldürülmeden önce bulsaydım, kendisini kadınlarına bırakırdım!"
buyurdu.[238]
Hz.
Ali derki:
"Abbas
b. Abdulmuttalib'i Ensardan kısacık boylu bir zât esir edip Resûlullah
Aleyhisselamın yanına getirince, Abbas:
'Yâ
Rasûlallah! Vallahi beni bu adam esir etmedi.
Beni
insanların en güzel yüzlüsü, başının saçı iki yana ayrılmış, kır bir ata
binmiş, şu cemaat arasında göremediğim bir kimse esir etti!' dedi.
Ensârî:
'Yâ
Rasûlallah! Onu ben esir ettim!' diyerek ısrar edince, Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
'Sesini
çıkarma! Allah seni şerefli bir melekle destekledi!' buyurdu."[239]
Hz.
Abbas'ı esir ettiğini söyleyen zât, Ensardan Ebu'l-Yeser Ka'b b. Amr olup,
kendisi çelimsiz, kısa boylu idi.
Hz.
Abbas ise gövdeli, iri yarı idi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Ebu'l-Yeser'e:
"Ey
Ebu'l-Yeser! Abbas'ı sen nasıl esir edebildin!?" diye sordu.
Ebu'l-Yeser:
"Yâ
Rasûlallah! Onu esir edebilmek için, ne bundan önce, ne de bundan sonra hiç
görmediğim bir zât bana yardımda bulundu. Onun şekil ve şemaili şöyle şöyle
idi!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Sen
Abbas'ı esir alırken, Allah sana şerefli bir melekle yardım etmiş!"
buyurdu.[240]
Ebu'l-Yeser
Hz. Abbas'la karşılaştığı zaman, o, ayakta donmuş gibi duruyordu.
Ebu'l-Yeser,
ona:
"Resûlullah
Aleyhisselam seni öldürmekten bizi nehy buyurdu" deyince, Hz. Abbas
"Bu, onun akraba hakkını ilk gözetmesi, onlara ilk iyiliği
değildir!" dedi.[241]
Harp
ateşini müşriklerden ilk önce tutuşturan, Amir b. Hadramî oldu.[242]
Ona, Hz. Ömer'in azadlısı Mihca1 b. Salih karşı çıktı. Âmir b.
Hadramî onu şehit etti.[243]
Mihca'ın,
kimin tarafından atıldığı bilinmeyen bir okla vurulup şehit edildiği de rivayet
edilir.[244] Mihca1,
Muhacir Müslümanların Bedir'de verdikleri ilk şehitti.[245]
Mihca1,
Yemenli,[246] Âk b. Adnânîlerden bir
köle olup,[247] sabah akşam Allah'ın
rızasını ve cemâlini uman ve En'am sûresinin 52. âyetinin nüzulüne sebep olan
Müslümanlar arasında idi.[248]
Allah ondan razı olsun!
Ensardan
ilk şehid de Harise b. Sürâka olup,[249]
havuzdan su içerken[250]
Hibban b. Arika veya bir başkası tarafından[251]
atılan bir okla boğazından vurularak[252]
şehit edildi.[253]
Allah
ondan razı olsun!
Harise
b. Sürâka'nın annesi Ümmü'r-Rebi' Hatun, Peygamberimiz Aleyhisselama gelip:[254]
"Yâ
Rasûlallah! Oğlum Harise Cennette ise,[255]
hayra uğradı ise[256]
sabreder,[257] Allah'ın nzasını
dilerim.[258]
Eğer
onun hakkında bundan başkası olursa, olanca gücümle[259]
Allah'a yalvarır, yakarır,[260]
hüngür hüngür ağlar dururum!" dedi.[261]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ey
Hârise'nin annesi! Şu muhakkak ki, Cennet içinde Cennetler vardır! Senin oğlun
Firdevs-i âlâ'ya ermiştir!" buyurdu.
Firdevs;
Cennetin en üstün, en yüce yeridir.[262]
Bunun
üzerine, Hârise'nin annesi gülerek dönüp giderken, kendi kendine:
"Bak
hele! Bak hele senin şu yüce nasibine ey Harise!" diyordu.[263]
Utbe
b. Rebia çarpışmaya hazırlandığı zaman, Hakîm b. Hizam ona:
"Velid'in
babası! Biraz bekle!
Yoksa,
men ettiğin birşeyi ilk işleyen sen olursun!" dedi.[264]
Fakat,
Utbe ve kardeşi Şeybe ve Utbe'nin oğlu Velid, Hz. Ali'nin dediği gibi, sadece
Cahiliye gururu ve gayretiyle meydana çıktılar ve:
"Bizimle
çarpışacak kim var?" dediler.[265]
Onlara
karşı, Ensar gençlerinden üçü;
Avf,
Muawiz,[266]
Muaz[267] ya
da Abdullah b. Revana meydana çıktı.[268]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Müslümanlarla müşrikler arasındaki bu ilk savaşta, Ensarın müşriklerle
karşılaşmalarını istemiyordu.[269]
Kureyş
müşrikleri, karşılarına çıkan Ensara:
"Siz,
kimlersiniz?" diye sordular.
Ensar
gençleri:
"Ensardanız!"
dediler.
Müşrikler:
"Bizim
sizinle bir işimiz yok!" dediler.
Onlardan
birisi.[270] Utbe b. Rebia:
"Biz
bunlarla çarpışmak istemiyoruz![271]
Ey
Muhammedi Sen kavmimizden, dengimiz olanları karşımıza çıkar![272]
Biz,
Abdulmuttalib oğullarından, amcalarımızın oğullarıyla çarpışacağız!" dedi
.[273]
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, saflarına dönmelerini Ensar gençlerine
emir ve kendilerine dua ettikten sonra:
"Kalkınız
ey Hâşim oğulları! Allah'ın nurunu, bâtıllanyla söndürmek için gelenlere karşı,
hak yolunda çarpışınız-ki, zaten Allah peygamberinizi de bunun için göndermiş
bulunuyor![274]
Kalk
ey Ubeyde b. Haris!
Kalk
ey Hamza!
Kalk
ey Ali!" buyurdu.[275]
Ubeyde
b. Haris, Hz. Hamza ve Hz. Ali hemen kalkıp müşriklerin karşılarına vardıkları
zaman, müşrikler:
"Siz,
kimlersiniz?[276] Konuşunuz ki, sizi
tanıyalım.
Eğer
dengimiz iseniz, sizinle çarpışalım!" dediler.[277]
Ubeyde
b. Haris:
"Ben,
Ubeydeyim!"
Hz.
Hamza:
"Ben,
Hamzayım!"
Hz.
Ali:
"Ben,
Ali'yim!" dedi.
Bunun
üzerine, Utbe b. Rebia:
"Değerli
birer denklersiniz!" dedi.[278]
Kavmin
en yaşlısı olan Ubeyde b. Haris, Utbe b. Rebia ile,
Hz.
Hamza, Şeybe b. Rebia ile,
Hz.
Ali de, Velid b. Utbe ile karşılaştı ve çarpıştı.
Hz.
Hamza, Şeybe b. Rebiayı,
Hz.
Ali de, Velid b. Utbe'yi öldürmekte gecikmedi.
Ubeyde
b. Haris ile Utbe b. Rebia ise, karşılaştılar ve çarpıştılar.
İkisi
de, ayakta duramayacak derecede birbirlerini yaraladılar.
Hz.
Hamza ve Hz. Ali, kılıçlarıyla Utbe'nin üzerine yürüyüp, kendisinin ölümünü
hızlandırdılar.
Ubeyde
b. Hâris'i yüklenip, İslâm karargâhına getirdiler.[279]
Ubeyde'nin
kesilen ayağının bileğinden kan ve ilikleri akmakta idi.[280]
Ubeyde
b. Haris, o halinde yanağını Peygamberimiz Aleyhisselamın ayağının üzerine
koyarak:[281]
"Yâ
Rasûlalları! Ben şehit değil miyim?" diye sordu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Evet!
Şehitsin!" buyurdu.
Ubeyde
b. Haris:
"Vallahi,
Ebu Talib sağ olsaydı, söylediği söze kendisinden ziyade benim lâyık olduğumu
anlardı!" dedi ve Ebu Talib'in:
"Biz
onun çevresinde, bize çoluklarımızı, çocuklarımızı unutturacak derecede
çarpışıp yerlere ser-ilmedikçe, onu size teslim edeceğimizi mi sanıyorsunuz?"
mealli beytini okudu.[282]
Ne
mutlu o kişiye ki
Hayatının
sonucunda
Bulur
Şanlı Peygamberi
Kendisinin
başucunda.
Ubeyde
b. Haris, Bedirden dönülürken,[283]
Safra'da vefat etti ve oraya gömüldü.[284]
Allah
ondan razı olsun!
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Nâziye'de konakladığı ve ashabın:
"Biz,
bir misk kokusu duyuyoruz!?" diyerek hayret ettikleri zaman:
"Duymanıza
ne engel var? İşte, Ebu Muaviye'nin [Ubeyde b. Hâris'in] kabri oradadır!"
buyurmuştur.[285]
Ebu
Cehil; müşrikleri Müslümanlarla çarpışmaya kışkırtıyor ve:
"Sürâka
b. Cu'şum'un ayrılıp yardımını kesmesi sizi aldatmasın!
O,
ancak Muhammed'e ve ashabına vermiş olduğu sözün üzerinde durmuştur.
Kudeyd'e
dönünce, onun kavmine ne yapacağımızı biliyoruz!
Utbe
b. Rebia'nın, Şeybe b. Rebia'nın ve Velid b. Utbe'nin öldürülmeleri de, sizi
korkutmasın!
Onlar
çarpışacakları sırada acele ettiler, böbürlendiler.
Allah'a
yemin ederim ki; bugün, Muhammed ve ashabını tutup urganlara bağlamadıkça
dönmeyeceğiz!
Sizden
her biriniz, onlardan birisini öldürebilirsiniz!
Fakat,
onları öldürmeyiniz, yakalayınız!
Dinlerinden
ayrılmak için yaptıkları şeylerin, atalarının yapageldikleri ibadetlerinden,
Lât ve Uzzâ'dan yüz çevirmelerinin ne demek olduğunu onlara öğreteceğiz!"
diyordu.[286]
Hz.
Ebu Bekir'in oğlu Abdurrahman, Kureyş müşriki eriyle birlikte Bedir'e gelmişti.[287]
Kendisi, müşriklerin en cesaretlilerinden ve keskin ok atıcı lan ndandı.[288]
Abdurrahman,
meydana çıkıp kendisiyle çarpışacak er dileyince, Hz. Ebu Bekir hemen ayağa
kalktı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Biz,
senden yararlanıyoruz!" buyurarak, onun oğlu ile çarpışmasına müsaade
etmedi.[289]
Hz.
Ebu Bekir, oğlu Abdurrahman'a seslenerek:
"Ey
habîs! Bana olan nisbetin nerede kaldı?!" dedi.
Abdurrahman:
"Aramızda;
silahtan, uzun endamlı, hızlı koşan attan ve yolunu sapıtmış ak saçlı
ihtiyarları öldüren keskin kılıçtan başka birşey kalmadı!" dedi.[290]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; eline bir avuç kum alıp[291]
Kureyş müşriklerine yöneldi ve:
"Kara
olsun yüzleri!"[292]
Allah'ım!
Onların kalblerine korku doldur! Ayaklarını, titret (tutmaz et!)"[293]
diyerek elindeki kumu müşriklere doğru saçtı.[294]
Saçılan
kumdan, yüzlerine, gözlerine dolmayan kimse kalmadı![295]
Bundan sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hep
birden müşriklere hamle ediniz!" buyurup, İslâm mücahidlerini hücuma
kaldırdı.[296]
Müşrikler,
bozulmaya başladılar.
Yüce
Allah; Kureyş müşriklerinin ulularından ve eşrafından öldürteceklerini
öldürttü, esir ettireceklerini de esir ettirdi.[297]
Bu
hususta Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:
"Hani,
Rabbin, meleklere:
'Şüphesiz
ki, Ben sizinle beraberim!
Haydi,
iman edenlere sebat ilham ediniz!1 diye vahyediyordu.
'Ben
kâfirlerin yüreklerine korku salacağım.
Hemen
vurunuz boyunlarının üzerine! Vurunuz onların her bir parmağına!1
buyuruyordu.
Bunun
sebebi, şudur: Çünkü, onlar Allah'a ve Allah'ın Resûlüne karşı koydular.
Kim
Allah'a ve Allah'ın Resûlüne karşı koyarsa, Allah'ın cezası, cidden çok
çetindir."[298]
"Onları
siz öldürmediniz! Fakat, Allah öldürdü onlan!
Attığın
zaman da, sen atmadın, ancak Allah attı ve bunu, mü'minleri Kendi tarafından
güzel bir nimet imtihanı ile denemek için yaptı.
Şüphesiz,
Allah herşeyi işiten ve bilendir."[299]
Müslümanlarla
müşrikler karşılaştıkları zaman, Allah tarafından, mü'minler müşrikleri az,
müşrikler de mü'minleri az ve zayıf görmüşler ve iki taraf da çarpışmaya ısınmış
ve isteklenmişlerdi.
Bu
husus, Kur'ârvı Kerîm'de şöyle açıklanır:
"Hani,
karşılaştığınız zaman, Allah onları (müşrikleri) gözlerinizde az gösteriyor,
sizi de onların gözlerinde azaltıyordu.
Çünkü,
Allah, işlenmesi gereken işi yerine getirecekti.
Bütün
işler Allah'a döndürülür."[300]
Hz.
Ali der ki:
"Bedir
günü, savaş şiddetlendiği zaman, Resûlullah Aleyhisselama sığınmıştık. O gün,
insanların en cesaretlisi ve en kahramanı o idi. Müşriklerin saflarına ondan
daha yakın olan kimse yoktu!"[301]
"Bedir
günü, biraz çarpıştıktan sonra;
'Ne
yapıyor bir bakayım?1 diye acele Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına
geldim.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, secdeye kapanmış, durmadan:
'Yâ
H ayy yâ Kayyûm! Yâ Hayy yâ Kayyûm!' diyordu.
Çarpışmak
için, savaş meydanına döndüm.
Resûlullahın
yanına tekrar dönüp geldiğim zaman, o yine secdeye kapanmış, Yâ Hayy yâ
Kayyûm!' diyordu. Sonra, tekrar çarpışmaya gittim. Tekrar dönüp geldiğim zaman,
kendisi yine secdede bunu söylüyordu.
Yüce
Allah, ona fetih ve zaferi ihsan etti."[302]
Ümeyye
b. Halef esir edildiği zaman, Abdurrahman b. Avf'a:
"Sizden,
kendisine deve kuşu kanadıyla alâmetlenmiş olan o adam kimdir?" diye
sormuştu.
Abdurrahman
b. Avf:
"O,
Hamza b. Abdulmuttalib'dir!" deyince, Ümeyye b. Halef:
"İşte,
bize yapılanları, o yaptı!" dedi.[303]
Ebu
Cehil'in mensup bulunduğu Manzum oğulları, birçok kimsenin öldürüldüğünü
görünce:
"Ebu'l-Hakem
b. Hişam'ın yanına yaklaşılamaz! Rebia'nın oğulları acele ettiler ve ölüp
gittiler! Onlan, kabileleri koruyamadılar!" dediler ve Ebu Cehil'in
etrafında deve sürüsü veya orman gibi oldular, onu ortalarına aldılar.
İçlerinden
birisini Ebu Cehil'e benzetmeyi ve onun gibi giydirmeyi kararlaştırdılar.
EbuKays b. Fâke b. Mugîreyi Ebu Cehil'e benzeterek giydirdiler.
Hz.
Hamza, onun üzerine yürüdü ve:
"Al
bunu da, Abdulmuttalib'in oğlundan, benden!" diyerek, Ebu Cehil'in gözleri
önünde vurup öldürdü!
Hz.
Ali de, Ebu Cehil gibi giydirilen Abdullah b. Münzir'in üzerine:
"Al
bunu da, Abdulmuttalib'in oğullarından, benden!" diyerek, Ebu Cehil'in
gözleri önünde öldürdü. Mahzum oğulları, Harmele b. Amfi Ebu Cehil gibi
giydirdiler. Hz. Ali ona doğru vardı. Onun da işini bitirdi.
Bunun
üzerine, Ebu Cehil ve adamları, Halid b. A'lem'i Ebu Cehil gibi giydirmek
istedilerse de, Halid yanaşmadı, kaçındı.[304]
Hz.
Ali'nin anlattığına göre; o gün, gündüz ilerleyince, Müslümanlarla müşriklerin
saflan birbirine karıştı.
Kum
tepesinin üzerinde müşriklerin birisiyle Sa'd b. Hayseme çarpışıyordu. Müşrik,
nihayet Sa'd b. Hayseme'yi şehit etti.
Müşrik
başına miğfer geçirmişti ve atlı idi.
Hemen
attan indi.
Hz.
Ali'yi tanıdı.
Hz.
Ali ise onu tanıyamadı.
Müşrik:
"Ebu
Talib'in oğlu! Çarpışmak için, gel!" dedi.
Hz.
Ali onunla çarpışmaya niyetlenince, müşrik yüksekten aşağı inip Hz. Aliye doğru
geldi.
Hz.
Ali, orta boylu olduğu için, o da müşrikin yaptığı gibi yapmak istedi.
Müşrik:
"Ey
Ebu Talib'in oğlu! Kaçıyor musun?" dedi.
Hz.
Ali:
"Hayır!
Senin yakınında yer alacağım!" dedi ve ayağını pekiştirdikten sonra,
döndü.
Müşrik,
yaklaşıp Hz. Ali'ye kılıçla vurdu.
Hz.
Ali kalkanına siperlendi.
Müşrikin
kılıcı kalkana saplanıp kaldı.
Vurma
sırası Hz. Ali'ye gelince, onu omuzundan göğsüne doğru kılıçla çaldı. Zırhını
enlemesine biçti!
Müşrik,
titredi ve sarsıldı.
Hz.
Ali, kılıcının onu öldürdüğünü sandı.
O
sırada, arkasından bir kılıcın parladığını ve şakıdığını görünce, Hz. Ali
başını eğdi.
Kılıcı
parlatan:
"Al
bunu da, ben Abdulmuttalib'in oğlundan!" derken, müşrikin kellesi miğferiyle
birlikte yere yuvarlandı!
Hz.
Ali, dönüp arkasına baktığı zaman, Hz. Hamzayı gördü.[305]
Nevfel
b. Huveylid, Müslümanlarla karşılaştığı zaman:
"Ey
Kureyş cemaatı! Bugün, ululuk, yücelik günüdür!" diyerek haykırmaya
başlayınca, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Allah'ım!
Nevfel b. Huveylid'e karşı bana yardımcı ol, onun hakkından gel!" diyerek
dua etmişti.
Nevfel
b. Huveylid, Kureyş cemaatının dağılmaya başladığını görünce de; Ensar
mücahidlerine seslendi:
"Kanlarımızı
dökmekten, size ne fayda var? Sizin süte ihtiyacınız yok mu?" dedi.
Cebbar
b. Sahr onu esir etti. Önüne düşürüp götürürken, Nevfel, Hz. Ali'nin kendisine
doğru seğirterek geldiğini gördü ve:
"Ey
Ensârî kardeş! Şu gelen, kimdir? Lât ve Uzzâ'ya and ederim ki; gördüğüm o adam
beni öldürmek istiyor!" dedi.
Cebbar
b. Sahr:
"O,
Ali b. Ebi Talib'dir!" dedi.
Hz.
Ali, yetişip onu kılıçla çaldı. Kılıç onun kalkanına battı.
Kılıcını
kalkandan kurtardıktan sonra, vurup bacaklarını zırhıyla birlikte kesti. Sonra
da, başını gövdesinden ayırdı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Nevfel
b. Huveylid hakkında kimde bilgi var?" diye sorunca, Hz. Ali "Ben onu
öldürdüm!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Allâhu
ekber!" diyerek tekbir getirdi ve:
"Allah,
onun hakkındaki duamı kabul buyurdu" dedi.[306]
Hz.
Ömer der ki:
"Bedir
günü, Âs b. Saîd b.Âs'ı, arslan gibi topraklan yırtıp saçarken gördüm.[307]
Öküzün boynuzu ile kaşındığı, kazındığı gibi kaşınıyor, kazınıyordu. Ben ondan
uzak durdum. Amcasının oğlu[308] Ali
b. Ebi Talib, üzerine yürüyüp[309] onu
öldürdü!"[310]
Hz.
Ali, Bedir'de müşriklerin başlarını vurup vurup düşürüyordu.[311]
Ebu
Cehil; uzun kuyruklu bir at üzerinde bulunuyor,[312]
müşriklerin ordusu içinde, recezler söyleyerek, kendisinden hiçbir savaşta öç
alınamayacağını iddia edip, "Beni anam bu gibi işler için doğurdu!"
diyerek övünüp duruyordu.[313]
Abdurrahman
b. Avf der ki:
"Bedir
günü, sağıma soluma baktım, gördüm ki; Ensar gençlerinden, çok genç ikisinin
arasındayım.
Ben
ise, onlardan daha güçlü olanlar arasında bulunmak isterdim.
Onlardan
biri bana:
'Ey
amca! Sen Ebu Cehil'i tanır mısın?' diye sordu.
Ben
de:
'Evet!
Tanınm! Senin ona ne hacetin var ey kardeşimin oğlu?' dedim.
Genç:
'Haber
aldım ki; o, Resûlullah Aleyhisselama sövermiş!?
Varlığım
Kudret Elinde olan Allah'a yemin ederim ki; ben onu bir görecek olursam,
ikimizden, eceli gelen ölmedikçe, şahsım onun şahsından ayrılmayacaktır!' dedi.
Gencin
bu sözüne şaştım.
Öbür
genç de, berikinin söylediği gibi söyledi.
Çok
geçmeden, Ebu Cehil'i halkın arasında dönüp dururken gördüm ve:
'Görüyor
musunuz? İşte, sorduğunuz adam!' dedim.
Gençler
hemen kılıçlarını sıyırdılar. Ebu Cehil'e doğru seğirtip gittiler ve onu
kılıçtan geçirdiler.
Bu
gençler, Muaz b. Afra' ile Muaz b. Amr b. Cemuh idi."[314]
Ebu
Cehil ile ilk karşılaşan, Muaz b. Amr b. Cemuh oldu.[315]
Muaz
b. Amr b. Cemuh der ki:
"Ben
kavimden işitmiştim.[316]
Onlar:
'Ebu'l-Hakem
[Ebu Cehil] orman içindedir! Hiç kimse ona erişemez! Ona yol bulamaz!' diyorlardı.[317]
O,
orman içinde korunmaya alınmış gibi idi.[318]
Kureyş
müşriklerinin onun hakkında söylediklerini işittiğim zaman,[319] onu
kendime hedef yaptım, ona doğru
vardım.
Fırsat bulunca, ona saldırdım.
Kılıcımla
bir darbe indirip, ayağını baldırının yarısından uçundum!
Vallahi,
düştüğü zaman, onu, yem için hurma çekirdeği ufaltan değirmenin altına giden
hurma çekirdeklerinin o değirmende döğülürken sıçramasına benzettim.
Onun
oğlu İkrime de, bana, omuzumun üzerinden kılıçla vurup kolumu kesti.
Elim,
yanımdan, derime asılı kaldı!
Bunun
üzerine, çarpışmak bana zor ve çetin geldi.
Gün
boyunca, elim arkamda sürünür olduğu halde, savaşmaya devam ettim.
Beni
rahatsız edince de, üzerine ayağımla bastım, onu koparıp attım![320]
Sonra,
her yere sığınmaya çalıştığı sırada İkrimeye rastladım.
Eğer
kolum yanımda (yerinde) olsaydı, o gün, muhakkak onu öldürmeyi arzu
ederdim!"[321]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Acaba
Ebu Cehil ne yapıyor? Kim gidip bir bakar?" buyurdu.[322]
Ebu
Cehil'in ölüler arasında araştırılmasını emretti.[323]
Bunun
üzerine, Abdullah b. Mes'ud onu aramaya gitti ve buldu.
"Â!
Ebu Cehil! Sensin hâ!" dedi ve onun sakalından tuttu.[324]
Abdullah
b. Mes'ud der ki:
"Ben
onu son dakikalarını yaşadığı sırada buldum ve tanıdım, boynuna ayağımla bastım
ve:
'Ey
Allah düşmanı! Allah seni zelil ve hakîr kıldı, değil mi?1 dedim. O,
'Allah beni ne ile zelil ve hakîr kıldı? Kavminin öldürdüğü adamdan, benden
daha üstün kim var? Ey koyun çobancığı! Sen çetin ve erişilmesi çok güç olan
bir yere çıkmışsın! Sen onu bırak da, bana haber ver ki, bugün devran
kimindir?' dedi.
'Allah'ın
ve Resûlullahındır!' dedim.[325]
Kendisine
'Seni öldüreceğim!' dediğim zaman, bana:
'Efendisini
öldüren ilk köle sen değilsin!
Benim
için en ağır gelen şey, beni senin,[326]
çiftçilerin [Medinelilerin] öldürüp[327]
Mutayyibîn'den veya Ah lâftan bir adamın[328]
öldürmüş olmamasıdır!' dedi.[329]
Ebu
Cehil'in yanında iyi bir kılıç vardı.
Benim
yanımdaki kılıç ise, eski ve işe yaramaz bir kılıçtı.
Kendi
kılıcımla onun başını kesemeyince, elime Ebu Cehil'in kılıcını aldım. Kendisini
kendi kılıcıyla öldürdükten sonra, Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardım:
'Ebu
Cehil'i öldürdüm!' dedim.
'Kendisinden
başka ilah olmayan Allah aşkına, doğru mu?' diyerek bana üç kere yemin ettirdi.[330]
Secdeye kapandı.[331]
Allah'a hamd ü sena etti.[332]
'Allâhu ekber!' diyerek tekbir getirdikten sonra:
'Hamdolsun
O Allah'a ki, va'dini doğruladı, kuluna yardım etti. Toplanan toplulukları, tek
başına, hezimete, bozguna uğrattı' dedi.[333]
Ebu
Cehil için de:
'Bu,
bu ümmetin Firavunu idi' buyurdu."[334]
Abdulkays
kabilesinden Ma'bed b. Vehb de, Bedir savaşında, iki elinde iki kılıç
kullanarak çarpışmıştır.[335]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, gerek Ma'bed'i ve gerek Abdulkays kabilesinin öteki yiğitlerini:
"Onlar, Allah'ın yeryüzündeki arslanlarıdır!" diyerek tebrik ve
takdir buyurmuştur.[336]
Abdullah
b. Mes'ud:
"Bedir
günü, çarpışırken, Sa'd b. Ebi Vakkas'ı gördüm.
Piyadeler
arasında atlı gibi çarpışmakta idi!" demiştir.[337]
Zübeyr
b. Avvam derki:
"Bedir
günü, ben, Ubeyde b. Saîd b. Âs'la karşılaştım.
O,
baştan ayağa kadar zırha bürünmüş, gözlerinden başka bir yeri görünmez halde,
at üzerinde bulunuyordu.
Büyük
karınlı olduğu için, kendisine 'Ebu Zâtülkiriş' denilirdi.
'Ben,
Ebu Zâtülkiriş'im! Ben, Ebu Zâtülkiriş'im!' diyerek, herkese meydan okuyordu.
Elimdekimi
mızrağımı, hemen onun gözüne sapladım, yıkılıp öldü! Ayağımı yanağına bastım,
mızrağımı olanca gücümle çekip çıkardım. Fakat, mızrağımın iki tarafı
eğilmişti."[338]
Ükkâşe
b. Mıhsan'ın, Bedir savaşı gününde, elindeki kılıcı kırılmıştı. Peygamberimiz
Aleyhisselam ona ağaç dallarından bir dal verip:
"Ey
Ükkâşe! Çarpış bununla!" buyurdu.
Ükkâşe
o dalı alıp salladığı zaman, dal, elinde uzun boylu, dayanıklı, parlak bir
kılıç oluverdi! Ükkâşe; Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte bulunduğu bütün
savaşlarda bu kılıcı kullandı. Avn diye anılan bu kılıç, hayatı boyunca,
kendisinin yanında kaldı.[339]
Müşriklerden
Âsim b. Ebi Avf:
"Ey
Kureyş cemaatı! Akrabalık haklarını gözetmeyen, topluluğunuzu dağıtan, bilinmeyen
şeyi size getiren Muhammed'le çarpışınız! O kurtulursa, ben
kurtulmayayım!" diyerek haykırırken, Ebu Dücâne Simâkb. Hareşe ile
karşılaştılar ve çarpıştılar.
Ebu
Dücâne onu bir vuruşta öldürdü.
Üzerindeki
silahını, ötesini berisini almaya durunca, Hz. Ömer üzerlerine geldi:
"Bırak
şimdi onun ötesini berisini! Biz daha düşmanla uğraşıp duruyoruz..." dedi.
O
sırada, müşriklerden Ma'bed b. Vehb[340]
gelerek Ebû Dücâne'ye arkasından kılıçla bir darbe indirdi.
Ebu
Dücâne, deve çöker gibi, yere çöktü!
Hemen
kalkıp, ona kılıç vurmaya başladı. Fakat onu öldüremedi.
Ma'bed,
önünde göremediği bir çukura düşünce, Ebu Dücâne onun üzerine çöktü ve başını
kesti.[341]
Abdurrahman
b. Avf der ki:
"Ümeyye
b. Halef,[342] Mekke'de,[343]
Cahiliye devrinde[344]
dostumdu.
İsmim
de, Abdi Amr idi.[345]
İslâmiyet
geldiği,[346] Müslüman olduğum zaman,
Abdurrahman olarak isimlendim.[347]
Bizim
Mekke'de bulunduğumuz sırada, o bana rastlarve:
'Ey
Abdi Amr! Babanın seni isimlendirdiği bir isimden yüz mü çevirdin?!' der, ben
de kendisine:
'Evet![348]
Allah beni İslâmiyete erdirdi. Abdurrahman olarak isimlendim[349]
derdim.
O
da:
'Ben
Rahman'ı tanımıyorum![350]
Yemâme'deki Müseylime de Rahman adıyla adlanmışür. Ben seni bu adla çağırmam.[351]
Sen
aramızda bundan başka bir isim kullan ki, ben seni onunla çağırayım.
Seni
ilk isminle çağırdığım zaman, bana cevap vermiyorsun. Ben de seni bilmediğim
birşeyle çağıramam!1 derdi.
Gerçekten
de, beni 'Ey Abdi Amr!' diye çağırdığı zaman, ona cevap vermezdim.
Kendisine:
'Ey
Ali'nin babası! Dilediğini yap!' dedim.
Bunun
üzerine, o bana:
'Sen,
Abdulilâh'sın!' dedi.
Ona:
'Evet!'
dedim.
Rastladıkça,
bana 'Ey Abdulilâh!' dediği zaman ona cevap verir ve kendisiyle konuşurdum.
Bedir
gününde, ona rastladım:
Oğlu
Ali b. Ümeyye'nin elinden tutmuş, duruyordu.
Ben
de, savaşta ele geçirdiğim birtakım zırhları yanımda taşıyordum.
Ümeyye
b. Halef, beni görünce:[352]
'Ey
Abdi Amr!' diye seslendi.
Kendisine
cevap vermedim.
Bunun
üzerine, bana:
'Ey
Abdulilâh!1 diye seslendi.
'Evet!'
dedim.[353]
Ümeyye
b. Halef, bana:
'Senin
bende alacak birşeyin yok mudur?
Ben
senin yanındaki zırhlardan daha hayırlı değil miyim?!1 dedi.
Ona:
'Evet!
Öyledir!' dedim.
Ellerimden
zırhları atıp onun ve oğlunun ellerinden tuttum.
Ümeyye
b. Halef:
'Doğrusu,
ben bugünkü gibisini şimdiye kadar hiç görmemişimdir![354]
Sizin süte ihtiyacınız yok mudur?1 dedi.[355]
Ümeyye
b. Halef, bu sözüyle, 'Beni kim esir ederse, ona fidye (kurtulmalık akçesi)
olarak bol sütlü deve veririm' demek istemişti.[356]
Ben;
Ümeyye b. Halef ile onun oğlu arasında, onların ellerinden tutmuş olduğum halde
giderken, Ümeyye b. Halef, bana:
'Ey
Abdulilâh! Sizden[357]
göğsünde deve kuşu kanadıyla alâmetlenmiş olan o adam kimdir?1 diye
sordu.
Ona:
'O,
Hamza b. Abdulmuttalib'dir!1 dedim.
İşte,
bizim başımıza bütün bu işleri getirmiş olan odur!1 dedi.[358]
Vallahi,
ben onlan önlerine düşüp götürüyordum ki, Bilal onu benimle birlikte gördü.
Ümeyye
b. Halef Mekke'de ona İslâm'ı bırakması için işkence yapar, onu Mekke'nin
güneşten kızmış kumluğuna yatırarak büyük bir kaya parçası getirip onun
göğsünün üzerine konulmasını emreder, sonra da:
'Ya
işte böylece devam edersin, ya da Muhammed'in dininden ayrılırsın!' derdi.
Bilal
ise, bu işkencelere karşı:
'Allah
birdir! Allah birdir! [Ehad! Ehad!]1 demekten geri durmazdı.
Bilal,
onu görür görmez:
'Küfrün
başı Ümeyye b. Halef ha!
O
kurtulursa, ben kurtulmam!1 dedi.
Ona:
'Ey
Bilal! O şimdi benim esirimdir!1 dedim.
Bilal:
'O
kurtulursa, ben kurtulmam!' dedi.
Bilal'e:
'Beni
dinlemiyor musun, ey karanın oğlu!1 dedimse de, o:
'Eğer
o kurtulursa, ben kurtulmam!1 dedi ve sesinin çıkabildiği kadar:
'Ey
Allah'ın Ensarı! İşte, küfrün başı Ümeyye b. Halef!
O
kurtulursa, ben kurtulmam!1 diyerek bağırmaya başladı.
Birden,
bizi kuşattılar, bilezik gibi halka içine aldılar.
Ben
ise, onu korumaya ve savunmaya çalışıyordum.
İçlerinden
bir adam, kılıcını sıyırdı.
Ümeyye'nin
oğlunu, ayağından vurup yere düşürdü.
Ümeyye
ise, şimdiye kadar bir benzerini daha işitmediğim bir çığlık kopardı.
Ona:
'Artık
sen kendini kurtar! Senin için kurtuluş yoktur! Vallahi, ben senden hiçbir şeyi
gideremem!1 dedim.
Ümeyye
b. Halef ile oğlunu kılıçtan geçirdiler, işlerini bitirdiler.
Allah
Bilal'e rahmet etsin ki, onun yüzünden hem zırhlarım elimden gitti, hem
esirleri m !"[359]
Abdurrahman
b. Avf'in Ümeyye b. Halefe göstermek istediği vefakârlık, aralarındaki yazılı
bir sözleşmeden ileri geliyordu.
Bu
sözleşmeye göre:
Abdurrahman
b. Avf'm Mekke'deki mallarını ve akrabalarını korumayı Ümeyye b. Halef,
Ümeyye
b. Halefin Medine'deki mallarını ve akrabalarını korumayı da Abdurrahman b. Avf
üzerine almış bulunuyordu.[360]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, zırh gömleğini üzerine giyinmiş olduğu halde çadırından dışarı
çıkarken, Kamer sûresinin:
"Yakında
o cemaat bozguna uğrayacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar!" mealli 45.
âyetini okumuştu. [361]
Bu
âyet Mekke'de nazil olmuştur.[362]
Hz.
Ömer der ki:
"Bu
âyet nazil olduğu zaman, kendi kendime:
'Acaba
hangi cemaat bozguna uğratılacak? Kime galebe çalınacak ola?!1 demiştim.
Bedir
günü gelip de Resûlullah Aleyhisselamın zırhını giyinmiş olduğu halde bu âyeti
okuduğunu görünce, anladım ki, Yüce Allah meğer Kureyş müşriklerini bozguna
uğratacakmış!' dedim.[363]
Bu
âyetin tefsirini o gün öğrendim!"[364]
Müşrikler
bozguna uğradığı zaman, Müslümanlardan bir kısmı müşrikleri takip ve esir
ediyor, bir kısmı da ganimet mallarını topluyordu.[365]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Sa'd b. Muaz'ın yüzünde, halkın yaptıkları şeyden (müşrikleri
öldürmeyip esir etmelerinden) hoşnutsuzluk gösterdiğini gördü.
Ona:
"Vallahi,
ey Sa'd! Halkın yaptığı şeyden hoşlanmıyor gibisin?" buyurdu.
Sa'd
b. Muaz:
"Evet!
Vallahi yâ Rasûlallah! Bu, Allah'ın Kureyş müşriklerinin başına getirdiği ilk
musibetti. Bence onları öldürmek sağ bırakmaktan daha makbuldür!" dedi.[366]
Bedir
savaşında Kuneyş müşriklerinden 70 kişi öldürüldü ve bir o kadar da esir
edildi.[367] Ebu Cehil, öldürülen
müşriklerin altmışdokuzuncusu idi.[368]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Kureyş müşriklerinin ulularından yirmidört kişinin cesetlerinin
birara-da kaldırılmasını emir buyurdu da, onlar Bedir kuyularından pis bir
kuyuya atıldılar. Böylece, pis kuyu yeni pislikleri de içine almış oldu.[369]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Ebu Huzeyfe'nin babası Utbe'nin cesedi sürünüp kuyuya atılırken,
Ebu Huzeyfe'nin üzüldüğünü ve yüzünün renginin değiştiğini görünce:
"Ey
Ebu Huzeyfe! Galiba, babanın durumundan dolayı kalbine birşeyler girdi?"
buyurdu.
Ebu
Huzeyfe:
"Hayır!
Vallahi, yâ Rasûlallah! Bana ne babamdan, ne de onun vurulup düşeceği yerden
dolayı bir şüphe gelmiştir.
Fakat,
ben babamda bulunduğunu bildiğim isabetli görüşlülük, usluluk ve faziletin
kendisini er geç İslâmiyete kılavuz I a maya yeteceğini sanmakta ve ummakta
idim.
Onun
uğradığı musibeti görünce, küfür üzerine ölüp gittiğini düşündüm, bu bana
üzüntü verdi" dedi.
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam Ebu Huzeyfe için hayırla dua etti ve hayır
diledi.[370]
Düşman
bir kavme galip olduğu zaman, oranın açık bir sahasında üç gün kalmak
Peygamberimiz Aleyhisselamın âdeti idi.
Bedir
savaşının üçüncü günü olunca da, Peygamberimiz Aleyhisselam devesinin
getirilmesini emir buyurdu. Yol ağırlığı deveye yüklenip bağlandı. Bundan
sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam, yaya olarak yürümeye başladı.
Ashabı
da, kendisinin ardı sıra yürüdüler ve birbirlerine:
"Herhalde,
Resûlullah Aleyhisselam bir iş için gidiyor, sanırız" dediler.
Nihayet,
Peygamberimiz Aleyhisselam, müşriklerden öldürülenlerin atıldığı kuyunun bir
tarafında durdu ve onlara:
"Ey
filanın oğlu filan! Ey filanın oğlu filan![371]
EyUtbe
b. Rebia!
Ey
Şeybe b. Rebia!
Ey
Ümeyye b. Halef!
Ey
Ebu Cehil b. Hişam!...' diye isimlerini birer birer sayarak seslendi[372] ve:
"Siz
Allah'a ve Resûlullaha itaat etmiş olsaydınız, itaatiniz sizi sevindirir mi
idi? (Elbette sevindirirdi.) [373]
Peygamberine
en kötü davranan peygamber aşireti siz oldunuz:
Siz
beni yalanladınız, başka insanlar ise beni doğruladılar!
Siz
beni yurdumdan çıkardınız, başka insanlar ise beni barındırdılar!
Siz
benimle çarpıştınız, başka insanlar ise bana yardım ettiler![374]
Allah'ın
ve Resûlünün,[375] Rabbinizin[376]
size va'd ettiği şeyi siz hak ve gerçek buldunuz mu?[377]
Bulmuş bulunuyorsunuz, değil mi?[378]
Ben, Rabbimin bana va'd ettiği şeyi hak ve gerçek buldum ![379]
Biz,
Rabbimizin bize va'd ettiği şeyi hak ve gerçek bulduk!" buyurdu.[380]
Hz.
Ömer[381] ve
bazı sahabiler:[382]
"Ya
Rasûlallah! Ölmüş,[383]
ruhsuz cesetlere,[384]
ölmüş.[385] kokmuş bir hale gelmiş[386] bir
topluluğa mı sesleniyorsun?![387]
Onlarla mı konuşuyorsun?!"[388]
dediler.
Hz.
Ömer:
"Yâ
Rasûlallah! Onlar senin sözlerini nasıl işitsinler, sana nasıl cevap versinler
ki, hepsi leş olmuşlar?!" dedi.[389]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Nefsim,[390]
Muhammed'in nefsi[391]
Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki;[392]
benim söylediklerimi, siz onlardan daha iyi işitir değilsiniz![393]
Fakat, onlar cevap vermeye kadir olamazlar![394]
Onlar,
Rablerinin kendilerine va'd ettiği akıbetin hak ve gerçek olduğunu öğrenmiş
bulunuyorlar!" buyurdu.[395]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; mücahidlerin karargâhta topladıkları malların biraraya
getirilmesini emretti.
Mücahidler,
bunun üzerinde anlaşmazlığa düştüler.
O
malları toplayanlar
"Onlar
bizimdir!" dediler.
Düşmanla
savaşanlar, onları kovalayanlar:
"Vallahi,
biz olmasaydık, siz o ganimetleri elde edemezdiniz! Kureyş müşriklerini
oyalayıp sizin onu toplamanıza imkân veren biziz!" dediler.
Müşriklerin
arkadan gelmesinden korkarak Resûlullah Aleyhisselamı koruyanlar da:
"Vallahi,
siz bizden daha fazla hak sahibi değilsiniz! Allah onları bize yendirdiği
zaman, biz de düşman öldürmesini ve o malları koruyan kimse bulunmadığı zaman
onu almasını biliyorduk. Fakat, biz düşmanın Resûlullah Aleyhisselama
saldımnasından korktuk da, onun önünde durduk. O halde, siz o mallara bizden
daha müstahak değilsiniz!" dediler.[396]
Ubâde
b. Sâmit der ki:
"Bedir
ashabı olarak ganimet üzerinde anlaşmazlığa düştüğümüz ve onda ahlâkımızın
kötüleştiği sırada, Enfâl sûresi hakkımızda nazil oldu.
Böylece,
Allah o ganimetleri ellerimizden çıkarttı ve onu Resûlünün eline verdi.
Resûlullah
Aleyhisselam da, onu Müslümanlar arasında eşit olarak bölüştürdü."[397]
Savaşta
büyük yararlılık ve kahramanlık gösterenler, kendilerine, zayıf Müslümanlardan
farklı bir hisse verileceğini sanıyorlardı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam ganimetlerin eşit olarak bölüştürülmesini emir buyurunca, Sa'd b.
Ebi Vakkas:
"Yâ
Rasûlallah! Zayıfların koruyucuları olan süvarilere de, zayıflar gibi mi hisse
vereceksin?!" demişti.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Anan
ağlasın[398] Sa'd'ın anasının oğlu![399]
Sizler, yardıma ve rızka, zayıflarınız yüzünden nail olmuyor musunuz?!"
buyurdu.[400]
Müslümanların
bu hususta Allahtan korkmaları. Allah'a ve Resûlüne itaatleri, aralarını
düzeltti.[401]
Bedir'de
savaş sona erince, Cebrail Aleyhisselaım, kısrak üzerinde, zırhlı, mızraklı
olduğu halde Gubar seniyesinde görünüp:
"Ey
Muhammedi Rabbin olan Yüce Allah beni sana gönderdi.
Sen
razı oluncaya kadar senden ayrılmamamı da, bana emir buyurdu. Razı oldun
mu?" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Evet!
Razı oldum!" buyurunca, Cebrail Aleyhisselam dönüp gitti.[402]
Bedir
savaşında, altısı Muhacirlerden, sekizi de Ensardan olmak üzere 14 şehit verildi.
1-
Ubeyde b. Haris,
2-
Umeyr b. Ebi Vakkas,
3-
Züşşimaleyn b. Abdi Amr,
4-
Âkil b. Bükeyr,
5-
Mihca',
6-
Safvan b. Beyzâ.
1- Sa'd b. Hayseme,
2- Mübeşşir b. Abdulmünzir,
3- Yezid b. Haris,
4- Umeyr b. Humam,
5- Râfib. Mualla,
6- Harise b. Sürâka,
7- Avf b. Haris,
8- Muavviz b. Hâris.[403]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; ganimet mallarının toplanıp taşınmasına Abdullah b. Ka'b'ı memur
edip,[404] kendisine Ashabdan
birisinin de yardımcı olmasını emir buyurdu.[405]
İkindi
namazını Bedir'de kıldıktan sonra hareket edip Üseyl'e varıldı ve orada
kalındı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Geceleyin
bizi koruyacak (bekleyecek) kim var?" diye sordu.
Herkes
sustu.
Hemen,
bir adam ayağa kalktı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Sen,
kimsin?" diye sordu.
O:
"Zekvan
b. Abdi Kays!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Otur!"
buyurdu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Bizi
geceleyin koruyacak (bekleyecek) başka kim var?" diye tekrar sordu.
Bir
adam ayağa kalktı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Sen,
kimsin?" diye sordu.
O:
"İbn
Kays!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona da:
"Otur!"
buyurdu.
Bir
müddet bekledikten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam sorusunu tekrarladı.
Yine,
bir adam ayağa kalktı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Sen,
kimsin?" diye sordu.
Adam:
"Ebû
Sebu1 (Ebû Süba1)!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona da:
"Otur!"
buyurdu.
Bir
müddet sonra, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Üçünüz
de kalkınız!" buyurdu.
Zekvan
b. Abdi Kays yalnız başına ayağa kalkınca, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Öteki
arkadaşların nerededir?" diye sordu.
Zekvan
b. Abdi Kays:
"Yâ
Rasûlalları! Bu gece senin bütün sorularını cevaplayan ben idim!" dedi.
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Allah
da seni korusun!" diye dua buyurdu.
Zekvan
b. Abdi Kays, böylece gece bekçiliği yaptı.[406]
Allah
ondan razı olsun![407]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; ganimet malları ve esirlerle birlikte Medine'ye doğru ilerleyerek
Safra boğazından çıkınca, boğazla Naziye arasındaki Seyerdiye anılan otlak
yerde konakladı.
Allah'ın
müşriklerden Müslümanlara kazandırdığı harp ganimet mallarını orada mücahidlere
bölüştürdü.[408]
Harp
ganimet mallan şunlardı:
1- 150 adet deve,
2- 10 at (Belâzurî'ye göre 30 at),
3- Çok miktarda kırmızı kadife,
4- Çok miktarda harp âlet ve edevatı,
5- Sahtiyan,
6- Ev eşyası,
7- Giysiler...
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ganimet malları arasından Ebu Cehil'in devesini, safiyy (başkumandan
hakkı) olarak aldı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, bu deve üzerinde, Hudeybiye umresine kadar, savaşa çıkardı.
Hudeybiye
umresinde, ona, kurbanlık olmak üzere nişan vurmuştu. Müşrikler o zaman 100
deve verip onu almak istedilerse de, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Eğer
kurbanlık diye ayırmamış, anmamış olsaydık, dileğinizi yerine getirirdim"
buyurmuştur.
Ganimet
malları 317 hisseye ayrıldı.
İzinli
veya vazifeli bulunan 8 kişi ile Bedir'de şehit düşenler de hisseye katıldılar.
Mücahidlerden
kimine bir deve ile birlikte ev eşyası,
Kimine
iki deve,
Kimine
sahtiyan vesaire düştü.[409]
Münebbih
b. Haccac'ın kılıcı Zülfikâr da Peygamberimiz Aleyhisselama düştü.[410]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Bedir savaşına ya Sa'd b. Ubâde'nin hediye ettiği kılıçla, ya da kılıçsız
olarak çıkmıştı.[411]
Kureyş
müşriklerinden esir edilmiş olanlar, Üseyl'de Peygamberimiz Aleyhisselama
arzedilmislerdi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Nadr b. Hâris'i görünce, ona uzun uzun baktı.
Nadr,
yanındaki adama:
"Muhammed
vallahi beni öldürecek! O, bana, öldürecek gibi baktı!" dedi.
Yanındaki
adam:
"Vallahi,
korktuğun için, sana öyle geliyor!" dedi.
Nadr,
Mus'ab b. Umeyr'e:
"Ey
Mus'ab! Sen bana akrabalık yönünden bunlardan daha yakınsın.
Arkadaşlarım
hakkında ne yaparsa, bana da öyle yapması için, sahibine söyle!
Vallahi,
sen benim dediğimi yapmazsan, o beni öldürür!" dedi.
Mus'ab:
"Allah'ın
Kitabında zikredildiği üzere, şöyle şöyle söyleyen; Peygamberine de şöyle şöyle
söyleyen sen değil miydin?" dedi.
Nadr
b. Haris, Mus'ab b. Umeyr'in söylediklerini duymazdan gelerek:
"Bana
arkadaşlarım gibi muamele yapsın!
Onlar
öldürülürse, ben de öldürüleyim.
Onlara
eman verilirse, bana da eman verilsin!" dedi.
Mus'ab
b. Umeyr, ona:
"Sen
onun ashabına da çok işkence yapardın!" dedi.
Nadr
b. Haris:
"İyi
amma, vallahi, sen esir olsaydın, ben sağ oldukça seni hiçbir zaman Kureyş'e
öldürtmezdim!" dedi.
Mus'ab
b. Umeyr
"Senin
bunu doğru söylediğine inanıyorum.
Fakat,
ben senin gibi değilim.
İslâmiyet
aramızdaki akrabalık bağlarını kesmiştir!" dedi.[412]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Safra'da[413]
Nadrb. Hâris'in boynunun vurulmasını Hz. Ali'ye emir buyurunca,[414]
Mikdad:
"O,
benim esirimdir! Ben ondan kurtulmalık akçesi alarak yararlanacağım" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hz. Ali'ye:
"Vur
onun boynunu!" buyurduktan sonra:
"Allah'ım!
Mikdad'ı fazi u kereminle zengin yap!" diyerek, Mikdad hakkında dua
buyurdu.[415]
Ukbe
b. Ebi Muayt; müşriklerin, Peygamberimiz Aleyhisselama Mekke'de secdede iken
yapılmayacak işkenceleri yapan azılılarından olup,[416]
Kabe'de secdede iken Peygamberimiz Aleyhisselamı boğmaya kalkışmış,
Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ebu Bekir tarafından kurtarılmıştı .[417]
Peygamberimiz
Aleyhisselam Mekke'den Medine'ye hicret ettiği zaman da, söylediği iki beyitte:[418]
"Hicret
edip bizden uzaklaştın ey Kasvâ adındaki devenin binicisi!
Göreceksin
pek yakında beni atlı olarak karşında!
Saplayıp
duracağım mızrağımı, sulayacağım onu kanınızla!
Kılıç
da, bırakmayacak sizin hiçbir örtülü yerinizi!" demişti.[419]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, onun bu sözlerini işitince:
"Allah'ım!
Onu boğazlanacak yerinin üzerine yüzükoyun düşür!" diyerek ilenmişti.
Ukbe
b. Ebi Muayt, Kureyş ordusunun bozguna uğradığı sırada, atının başını yenip
kaçamamış; Abdullah b. Selime de onu yakalayarak esir etmişti.[420]
Irkuz-zabya'da
bulunulduğu sırada, Peygamberimiz Aleyhisselam Ukbe b. Ebi Muayt'ın boynunun
vurulmasını emir buyurunca,[421]
Ukbe b. Ebi Muayt:
"Vâh,
yazık bana ey Kureyş cemaat! Şunlar arasında, burada ne diye bir tek ben
öldürülüyorum?!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Allah'a
ve Resûlüne olan düşmanlığından dolayı!" buyurdu. [422]
Ukbe
b. Ebi Muayt:
"Yâ
Muhammedi Kavminden herkese yaptığını, bana da yap!
Onları
öldürürsen, beni de öldür!
Onlara
eman verirsen, bana da eman ver!
Onlardan
kurtulmalık akçesi alırsan, benden de onlar gibi kurtulmalık akçesi al![423]
Yâ
Muhammedi Sen beni öldürürsen, küçük çocuklara kim bakacak?" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ateş![424] Git
ey Âsim b. Sabit! Vur onun boynunu!" buyurdu.
Âsim
b. Sabit, gidip onun boynunu vurdu.[425]
Ukbe
b. Ebi Muayt'ın boynunun Hz. Ali tarafından vurulduğu da rivayet edilir.[426]
Ukbe
b. Ebi Muayt öldürülünce, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Vallahi,
Allah'ı, Resûlünü ve Kitabını inkâr eden, Peygamberini işkenceden işkenceye
uğratan, senin kadar kötü bir adam bilmiyorum! Allah'a hamd ederim ki; O seni
öldürdü! Senin ölümünden dolayı gözümü aydın etti" buyurdu.[427]
Peygamberimiz
Aleyhisselam'ın Irku'z-zabya'da bulunduğu sırada, Ferve b. Amr'ın azadlısı Ebu
Hinci, içinde hays[428]
yemeği dolu bir tulumla Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi.[429]
Ebu
Hinci, Peygamberimiz Aleyhisselamın hacamatçısı idi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, onun hakkında:
"Ebu
Hind, Ensardandır. Ona kız veriniz! Ondan da kız alınız!" buyurmuş[430] ve
Peygamberimiz Aleyhisselamın bu buyruğu yerine getirilmiştir.[431]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Üseyl'den,[432]
Yüce Allah'ın Resûlullah Aleyhisselama ve Müslümanlara ihsan buyurduğu fetih ve
zaferi müjdelemek üzere,[433]
Abdullah b. Revâha'yı Medine'nin Âliye kesimindeki halka, Zeyd b. Hârise'yi de
Medine'nin aşağı kesimindeki halka göndermişti.[434]
Onlar,
Pazar günü kaba kuşluk vaktinde, Akîk mevkiine gelince, Abdullah b. Revana
Medine'nin Âliye tarafına, yani Amr b. Avf oğulları, Hatma, Vâil oğullarının
oturdukları semte ayrıldı. Hayvanının üzerinde:
"Ey
Ensar cemaatı! Müjdelerim size ki; Resûlullah Aleyhisselam selâmettedir!
Müşrikler öldürüldüler ve esir edildiler!
Rebia'nın
oğulları, Haccac'ın oğulları, Ebu Cehil öldürüldü!
Zem'a
b. Esved, Ümeyye b. Halef öldürüldü!
Süheyl
b. Amr esir edildi!
Esirler
içinde birçok dişli kişiler de var!" diyerek seslenmeye başladı.
Âsim
b. Adiyy:
"Ey
Revâha'nın oğlu! Söylediğin gerçek midir?" diye sordu.
Abdullah
b. Revâha:
"Evet!
Vallahi gerçektir! İnşaallah, yarın Resûlullah Aleyhisselam da elleri bağlanmış
bulunan esirlerle birlikte gelir!" dedi.
Abdullah
b. Revâha, Âliye'deki Ümeyye b. Zeyd oğullarına kadar, Ensar mahallelerini ev
ev dolaşıp onlara zaferi müjdeledi.
Çocuklar,
sevinçlerinden koşuyorlar ve:
"Ebu
Cehil fâsık öldürüldü!" diyerek bağırıyorlardı.
Zeyd
b. Harise de, Peygamberimiz Aleyhisselamın devesi Kasvâ'nın üzerinde Medine'ye
girip musallada (namazgahta) durdu.
Etrafını
saran halka:[435]
"Utbeb.Rebia,
Şeybe
b. Rebia,
Ebu
Cehil b. Hişam,
Zem'a
b. Esved,
Ebu'l-Bahterî
b. Âs b. Hişam,
Ümeyye
b. Halef,
Haccac'ın
oğulları Nübeyh ve Münebbih öldürüldüler" diyordu.[436]
Halk
ise, Zeyd b. Hârise'nin söylediklerini pek doğru I ayamı yor; 'Vallahi, bu
ancak kaçarak gelmiştir!" diyorlardı .[437]
Münafıklar
ise, Zeyd'in oğlu Üsâme'ye:
"Sahibiniz
[Muhammed Aleyhisselam demek istiyorlar] ve onunla birlikte bulunanlar
öldürülmüşlerdir!" demişlerdi.
Münafıklardan
birisi de, Medine valisi Ebu Lübabe b. Abdulmünzir'e:
"Adamlarınız
öyle dağıldılar ki, artık onlar bir daha biraraya toplanamazlar!
Ali
ve arkadaşları da öldürüldüler!
Muhammed
ve ashabı öldürüldüler!
Muhammed'in
öldürüldüğünü, bu devesinden anlıyoruz!
Zeyd,
korkusundan ne söylediğini bilmiyor!
Kendisi,
geldi.
Muhammed
de, sağ olsaydı, gelirdi!" dedi.
Ebu
Uübabe, ona:
"Allah
senin sözünü yalanlayacaktır!" dedi.
Yahudiler
de:
"Muhammed
sağ olsaydı, Zeyd gelmezdi" diyorlardı.
Üsâme
b. Zeyd, babasının yanı tenhalaşınca,[438]
ona:
"Babacığım!
Söylediklerin gerçek midir?" diye sordu.
Zeyd:
"Evet!
Vallahi gerçektir yavrucuğum!" dedi .[439]
Üsâme,
münafıkın yanına dönüp:
"Sen
Resûlullah ve Müslümanlar hakkında halkı sarsmak, ıztıraba düşürmek istiyorsun!
Resûlullah
Aleyhisselam gelince, senin boynunu vurduracağım!" dedi.
Münafık:
"Ben
onu konuşurlarken halktan işittim!" dedi.[440]
Zeyd
b. Harise ile Abdullah b. Revâha, müşriklerden Bedir'de öldürülenleri Medine'de
yüksek sesle birer birer ilan edince, Yahudi şairi Ka'b b. Eşref de:
"Bu,
gerçek midir?
Bu
iki adamın, Abdullah b. Revâha ile Zeyd b. Hârise'nin isimlerini andıkları
kimseleri Muhammed'in öldürdüğünü mü sanıyorsunuz?!
Nasıl
olur bu?
Onlar,
Arapların kralları ve halkın ulularıdırlar!
Vallahi,
eğer Muhammed o kavmi musibete uğrattı ise, sizin için, yerin altı üstünden
hayırlıdır!" demiş; ve verilen haberin doğruluğunu anlayınca da kalkıp
Mekke'ye gitmiş, Muttalib b. Ebi Vedâa'nın evine inmiş, Bedir'de öldürülüp
kuyuya atılan müşrik uluları üzerine mersiyeler söyleyerek ağlayıp ağlatmış,
Mekkelileri Peygamberimiz Aleyhisselam aleyhinde ayaklandırmaya çalışmıştır.[441]
Medine'de
kalan Ensardan Useyd b. Hudayr, P eygatm berim iz Aleyhisselaımı karşılayarak:
"Yâ
Rasûl ali ah! Allah'a hamd olsun ki, seni muzaffer ve gözünü aydın kıldı.
Vallahi,
yâ Rasûlallah! Ben senin düşmanla çarpışacağını sanmıyor, kervan üzerine
gideceğini sanıyordum.
Düşmanla
çarpışacağını bilseydim, senden asla geri kalmazdım" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Doğru
söyledin!" buyurarak onu doğruladı.[442]
Abdullah
b. Üneys de, Peygamberimiz Aleyhisselamı Türban'da karşıladı.
"Yâ
Rasûlallah! Selâmetle dönüşün ve zafere erişinden dolayı Allah'a hamd
olsun!" diyerek tebrikte bulundu.[443]
Kureyş
müşriki erinden Süheyl b. Amr, Malik b. Duhşum tarafından esir edilmişti. Sukya
ile Melel arasında bulunan Şenuke'de veya Revha'da[444]
bulunulduğu sırada, Malik b. Duhşum'a:
"Beni
def-i hacet için serbest bırak!" dedi.
Malik
b. Duhşum onu serbest bırakıp başucuna dikilince, Süheyl b. Amr
"Ben
utanıyorum. Yanımdan uzaklaş!" dedi.
Malik
b. Duhşum uzaklaştığı zaman, Süheyl b. Amr yüzünün doğrusuna doğru çekip gitti.
Ellerindeki
ipi de çözüp attı.
Süheyl
b. Amr'ın dönüşü gecikince, Malik b. Duhşum halka seslendi.
Halk
da, Peygamberimiz Aleyhisselam da, onu aramaya başladılar.
Peygamberimiz
Aleyhisselam onu ağaçların arasına gizlenmiş olduğu halde buldu.
Elleri
boynuna bağlandı.
Ceza
olarak Medine'ye kadar da yürütüldü, hayvana bindirilmedi.[445]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; azadlı kölesi Şukran'ı, esirlerin üzerine çavuş tayin etmişti.
Mücahitlerden,
kendilerine esir teslim edilenler de, Şukran'a bahşiş verdiler.[446]
Esirler
Medine'ye gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam onları ashabı arasında dağıttı
ve:
"Esirlere
iyi davranınız!" buyurdu.
Mus'ab
b. Umeyrln kardeşi Ebu Aziz der ki:
"Beni
Bediiden Medine'ye getirdikleri zaman, ben Ensardan bir aile içine düşmüştüm.
Onlar
sabah akşam yemeklerini getirdikleri zaman, ekmeği özellikle bana verirler,
kendileri hurma yerlerdi.
Çünkü,
Resûlullah (Aleyhisselam) bizi onlara tavsiye etmişti.
Onlardan
bir adamın eline bir ekmek kırığı düşmezdi ki, onu ikram olarak bana vermesin!
Ben
ise, utanır, onu onlardan birine verirdim.
O
da, onu hiç dokunmadan bana geri verirdi."[447]
Esirlerden
Ebu'l-Âs b. Rebi1 ve Velid b. Velid de, kendilerine aynı şekilde
yapıldığını söylerler.
Hatta,
Kureyş esirlerinden Yezid'in bildirdiğine göre; Medine'ye gelirken, esirler
hayvanlara binmişler, Müslümanlar yaya olarak yürümüşlerdir.[448]
1- Hz. Abbas,[449]
2- Akîl b. Etli Talib,
3- Nevfel b. Haris,
4- beyde b. Amr,
5- Sâib b. Ubeyd,
6- Ukbe b. Ebi Muayt (yolda boynu
vurulmuştur),
7- Haris b. Ebi Vecze,
8- Amr b. Ebi Süfyan,
9- Ebu'l-Âs b. Rebi1,
10- Ebu'l-Âs b. Nevfel,
11- Ebu Rîşe b. Ebi Amr,
12- Amr b. Ezrak,
13- Ukbe b. Haris,
14- Adiyy b. Hıyar,
15- Osman b. Abdüşşems,
16- Ebu Sevr,
17- Ebu Aziz b. Umeyr,
18- Esved b. Âmir,
19- Sâib b. Ebi Hubeyş,
20- Huveyris b. Abbad,
21- Salim b. Semmah,
22- Halid b. Hişam,
23- Ümeyye b. Ebi Huzeyfe,
24- Velid b.Velid b. Mugîre,
25- Osman b. Abdullah,
26- Sayfi b. Ebi Rifaa,
27- Ebu'l-Münzir b. Ebi Rifaa,
28- Ebu Atâ Abdullah b. Ebi Sâib,
29- Muttalib b. Hantab,
30- Halid b. Alem,
31- Ebu Vedaa b. Dubeyre,
32- Ferve b. Kays,
33- Hanzale b. Kabfsa,
34- Haccac b. Kays,
35- Abdullah b. Übeyy b. Halef,
36- Ebu Azze Amr b. Ubeyd,
37- Fâke (Ümeyye b. Halefin azadlısı),
38- Vehb b. Umeyr,
39- Rebia b. Derrac,
40- Süheyl b. Amr,
41- Abd b.Zem'a,
42- Abdurrahman b. Meşnu1 (Menşu1),
43- Tufeyl b. Ebi Kuney1,
44- Utbe b. Amr,[450]
45- Akîl b. Amr,
46- Temim b. Amr,
47- Temim b. Amfin oğlu,
48- Halid b. Esîd,
49- Ebu'l-Arîz Yesar(Âs b. Ümeyye'nin
azadlısı),
50- Nebhan (Nevfel oğullarının azadlısı),
51- Abdullah b. Humeyd,
52- Akîl,
53- Müsafi1 b. İyaz,
54- Cabir b. Zübeyr,
55- Amr b. Übeyy,
56- Kays b. Sâib,
57- Ebu Rühm b. Abdullah
58- Cumah oğullarının müttefiki (ismi
unutulmuştur),
59- Cumah oğullarının müttefiki (ismi
unutulmuştur),
60- Nastas (Ümeyye b. Halefin azadlısı),
61- Ebu Râfi1 (Ümeyye b. Halefin
azadlısı),
62- Eşlem (Nübeyh b. Haccac'ın azadlısı),
63- Habib b. Cabir,
64- Sâib b. Malik,
65- şâfi1,
66- Şefi,[451]
67- Nadr b. Haris (yolda boynu vurulmuştur),
68- Abdullah b. Osman,
69- Hişam b.Velid,
70- Umeyr b. Avf (Süheyl b. Amr'ın
azadlısı),
71- İbn Cahdem.[452]
Müşriklerden
öldürülenler yetmişten fazla idi, esir edilenlerde yetmişten fazla idi.[453]
Esirler
arasında bulunan Süheyl b. Amr, Kureyşlilerin hatibi idi.[454]
Kendisinin üst dudağı da yarıktı.[455] Hz.
Ömer: "Yâ Rasûlallah![456] Şu
Süheyl b. Amr, Kureyşlilerin hatibidir.[457]
Bırak
beni, onun iki ön dişlerini çekeyim de,[458]
dili dışarı sarksın![459]
Artık hiçbir zaman hiçbir yerde senin aleyhinde hutbe irad edemesin" dedi.[460]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Bırak
onu![461]
Ben, onun uzuvlarına, böyle birşey yaparak bir zarar vermem.
Eğer
bunu yaparsam, peygamber olmama rağmen, Allah da bunu bana yapar.[462]
Belki
o senin yermeyeceğin,[463]
öveceğin bir makamda da bulunur, sen onu översin![464]
Belki
bir gün o seni sevindirir de!" buyurdu.[465]
Süheyl
b. Amr, Peygamberimiz Aleyhisselamın haber verdiği o övülmeye lâyık konuşmasını
da, zamanı gelince yapmıştır.
Peygamberimiz
Aleyhisselamın vefatı üzerine bazı Arap kabileleri temsilcilerinin Medine'ye
gelerek zekât vermeyeceklerini açıkladıkları ve bunda direndikleri;[466]
Yer
yer irtidad hareketlerinin görüldüğü, Mekke'nin çalkalandığı, Mekkelilerden
bazılarının ağızlarının suyunun akmaya başladığı, Mekke halkının da az kalsın
irtidad ed ive re çekleri;[467]
Mekke'nin
genç valisi Attâb b. Esîd'in de korkup gizlendiği[468] bir
sırada idi ki, Süheyl b. Amr halka bir hutbe irad etti.[469]
Kabe'nin
yanında kalkıp irad ettiği hutbesinde:
"Muhammed
Aleyhisselam kimin ilahı idiyse, Muhammed (Aleyhisselam) ölmüş bulunmaktadır.
Allah
ise, Diridir ve hiç ölmez![470]
Ey
Kureyş cemaatı! Sizler, Müslüman olanların en sonuncusu olmuş bulunduğunuz
halde, irtidad edenlerin en öncüsü olmuş olmayınız![471]
Vallahi,
ben iyi biliyorum ki; bu din, güneşle ayın doğuşu ve batışı devam ettikçe,
devam edecek-tir![472]
Şu
kendinizden olan kişi, sakın sizi aldatmasın!
Muhakkak
ki, benim bu iş hakkındaki bildiklerimi o da biliyor.
Fakat,
kendisinin Hâşim oğullarına olan kıskançlığı göğsünü, kalbini kaplamıştır!
Ey
insanlar! Ben Kureyşlilerin mal bakımından en varlıklı olanıyım.
Siz
emîrinizi büyük tanıyınız! Ona zekâtlarınızı ödeyiniz!
Eğer
İslâmiyet işi sonuna kadar devam etmezse, ben sizin ödemiş olduğunuz
zekâtlarınızı size geri vermeyi tekeffül ediyorum!" dedi ve ağladı.[473]
Süheyl
b. Amr hutbesini bitirdiği zaman[474]
halk yatıştı.[475] Vali Attâb b. Esîd de
ortaya çıktı.
Kureyşlilerin
İslâmiyette sebatları, Süheyl b. Amr'ın bu konuşmasıyla sağlanmış oldu.[476]
Allah
ondan razı olsun!
Hz.
Ömer, Süheyl b. Amr'ın bu konuşmasını işittiği zaman, Peygamberimiz
Aleyhisselamın vaktiyle onun hakkındaki ihbarını hatırlamış ve:
"Senin
Resûlullah olduğuna bir kez daha şehadet ederim!" demekten kendini
alamamıştır.[477]
Hz.
Ömer'in bildirdiğine göre; Bedir günü Müslümanlar müşriklerle karşılaşınca,
Yüce Allah müşrikleri hezimete, bozguna uğrattı.
Onlardan
70 kişi öldürüldü, 70 kişi de esir edildi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam esirlerin işini Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali ve Hz. Ömer'le istişare
etti.[478]
Hz.
Ebu Bekir:
"Ey
Allah'ın Peygamberi! Bunlar amca oğulları, akraba[479] ve
kardeşlerdir.[480] Ben onlardan fidye
(kurtulmalık akçesi) almanı uygun görürüm.[481]
Onlardan aldıklarımız,[482]
kâfirlere karşı bizim için bir güç, kuvvet olur. Belki de, Allah onlan doğru
yola,[483] İslâmiyete[484]
erdirir[485] de, onlar bizim için
destek olurlar" dedi.[486]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hz. Ömer'e:
"Ey
İbn Hatfab! Senin görüşün nedir?" diye sordu.
Hz.
Ömer:
"Hayır![487]
Vallahi[488] yâ Rasûlallah![489]
Ben, Ebu Bekir'in görüşünde değilim.[490]
Benim
bu husustaki görüşüm ,[491]
onların boyunlarını vurmamıza izin vermendir![492]
Bana
müsaade buyur! (Akrabamdan) filanın boynunu ben vurayım!
Ali'ye
müsaade buyur! (Kardeşi) Akîl'in boynunu o vursun![493]
Hamzaya
müsaade buyur! Kardeşi filanın [Hz. Abbas'ın] boynunu o vursun![494]
Tâ
ki, Allah, kalblerimizde müşriklere karşı bir yumuşaklık ve zaaf bulunmadığını
belli etsin![495]
Bu
esirler müşriklerin eşrafı, önderleri,[496]
küfür elebaşılarıdırlar!" dedi.[497]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hz. Ebu Bekir'in görüşüne meyletti, Hz. Ömer'in görüşüne meyi
etmedi.[498]
Müşriklerden
Bedir"de alınan esirler, Medine'ye getirildikleri ve Peygamberimiz
Aleyhisselam tarafından sahabilerine "Bu esirler hakkında ne
dersiniz?" diye görüşleri sorulduğu zaman, Ensardan Abdullah b. Revâha da:
"Yâ
Rasûlallah! Bak; ağacı çok bir vadi bulup onları oraya soktuktan, ağaçları
tutuşturduktan sonra, ateşin içine at, yak onları!" demişti.
Hz.
Abbas:
"Allah
senin akrabalık bağını kesmiş!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, hiç cevap vermeyip sustuktan sonra, kalkıp kapalı bir yere girdi.
Müslümanlardan
kimisi:
"Resûlullah
Aleyhisselam Hz. Ebu Bekir'in sözünü kabul buyuracak!"
Kimisi:
"Ömer'in
sözünü kabul buyuracak!"
Kimisi
de:
"Abdullah
b. Revâha'nın sözünü kabul buyuracak!" demekte idiler.
Nihayet,
Peygamberimiz Aleyhisselam onların yanlarına çıktı ve:
"Muhakkak
ki, Yüce Allah bazı kimselerin kalblerini sütten daha yumuşak oluncaya kadar
yum uşat-mış, bazılarının kalblerini ise taştan daha sert oluncaya kadar
sertleştirmiştir.
Ey
Ebu Bekir! Senin halin İbrahim Aleyhisselamın haline benzer ki, o, Allah'a:
'Kim
bana uyarsa, o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, şüphe yok ki, Sen çok
yarlıgayıcı ve esirgeyicisin!' [İbrahim: 36] demişti.
Ey
Ebu Bekir! Senin halin İsa Aleyhisselamın haline de benzer ki, o, Allah'a:
'Eğer
onlan azaba uğratırsan, Senin kullarındır. Eğer onlan yarlıgarsan, şüphe yok
ki, kudretiyle herşeye üstün gelen, hikmetiyle her yaptığını yerli yerince
yapan Sensin Sen!' [Mâide: 118] demişti.
Ey
Ömer! Senin halin de, Nuh Aleyhisselamın haline benzer. O, Allah'a:
'Ey
Rabbim! Yeryüzünde kâfirlerden yurt tutan hiç kimse bırakma!' demişti. [Nuh:
26]
Senin
halin Musa Aleyhisselamın haline de benzer. O, Allah'a:
'Sen
onların mallarını mahvet! Rabbimiz! Yüreklerini şiddetle sık ki, onlar,
inletici azabı görünceye kadar iman etmeyeceklerdir!' [Yunus: 88] demişti"
buyurdu.[499]
Cebrail
Aleyhisselam, Peygamberimiz Aleyhisselama gelip şöyle buyurdu:
"Ey
Muhammedi Yüce Allah, senin ashabının esir almalarını hoş görmedi. Allah,
onları şu ikiden birini yapmakta muhayyer bırakmanı sana emrediyor: Ya
ellerindeki esirleri getirirler, sen onların boyunlarını vurursun; ya da,
ileride kendilerinden esirlerin sayısınca adam şehit olmak üzere, fidye
alırlar!"
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam, Müslümanları çağırıp, bunu onlara anlattı:[500]
"Bu
Cebrail, esirler hakkında, onların boyunlarını vurmanız, ya da fidye
(kurtulmalık akçesi) alıp gelecek yıl içinizden onların sayısı kadar kişinin
şehit olması hususunda sizi muhayyer kıldı.[501]
İsterseniz
onları öldürünüz, isterseniz fidyelerini (kurtulmalık akçelerini) alıp onunla
yararlanınız.
Fidye
alırsanız, sizden, onların sayısı kadar kişi şehit olacaktır!" buyurunca,[502]
Müslümanlar
"Yâ
Rasûlallah! Onlar bizim akrabalarımız ve kardeşlerimizdir.[503]
Hayır!
Biz onlardan fidye alalım.[504]
Bununla,
düşmanımıza karşı güçlenelim, bizden de, esirlerin sayısı kadar şehit olacaksa,
olsun!
Bu,
hiç de, hoşlanmayacağımız birşey değildir!" dediler.[505]
1-3- Hz. Abbas; esirler arasında Medine'ye
getirilince, Peygamberimiz Aleyhisselam, ona:
"Ey
Abbasi Kendin ve kardeşinin oğlu Akîl b. Ebi Talib ve Nevfel b. Haris ile
antlaşmalın Utbe b. Amr için fidye (kurtulmalık akçesi) öde![506] Sen
servet sahibisin!" buyurdu.[507] Hz.
Abbas:
"Yâ
Rasûlallah! Ben, Müslümandım.
Kureyş
kavmi beni zorlayarak yola çıkardılar!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Senin
Müslümanlığını Allah bilir, dediğin doğru ise, Allah elbette onun ecrini sana
verir. Amma, senin işin, görünüşte, bizim aleyhimize idi. Sen hele kurtulmalık
akçelerini ödemeye bak!" buyurdu ve onun yanında bulunan 20 ukiyye (800
dirhem) altına da, harp ganimeti olarak elkoydu.
Hz.
Abbas:
"Yâ
Rasûlallah! Bari bunu kurtulmalık akçeme mahsub et!" deyince,
Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Hayır!
O Allah'ın senden bize nasip ettiği birşeydir, ganimettir!" buyurdu.[508]
Hz.
Abbas:
"Yâ
Rasûlallah! Demek, sen beni geri kalan şu ömrüm boyunca halktan dilenmeye terk
ediyorsun?!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ey
Abbas! Zevcen Ümmü Fadl'a verdiğin,[509]
gömmüş olduğun[510] o
mallar,[511] o altınlar[512] nereye
gitti (ne oldu)?" diye sordu.[513]
Hz.
Abbas:
"Hangi
altınlar?" dedi.[514]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Hani,
sen Mekke'den yola çıkacağın gün, yanınızda zevcen Hâris'in kızı Ümmü Fadl ile
ikinizden başka birkimse bulunmadığı sırada, Ümmü Fadl'a:[515]
'Bu
seferimde başıma ne geleceğini bilmiyorum.[516]
Eğer bir musibete uğrarsam,[517] şu
kadarı senin içindir! Şu kadarı Ubeydullah içindir![518] Şu
kadarı Fadl içindir! Şu kadarı Kuşem içindir! Şu kadarı da Abdullah içindir!'
dediğin[519] mallar,[520]
altınlar!" buyurdu.
Hz.
Abbas:
"Bunu
sana kim haberverdi?! Vallahi, bunu benden ve Ümmü Fadl'dan başka, halktan
hiçbir kimse bilmiyordu!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Bunu
bana Allah haberverdi" buyurdu.[521]
Hz.
Abbas:
"Seni
hak ile peygamber gönderen Allah'a yemin ederim ki; bunu benden başka, Ümmü Fadl'dan
başka, insanlardan hiçbir kimse bilmiyordu.
Ben
iyi biliyorum ki; sen, hiç şüphesiz, Allah'ın resûlüsün![522]
Ben
şehadet ederim ki; sen Allah'ın gerçekten resûlüsün ve doğrusun![523] Ben
şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur ve sen de, hiç şüphesiz,
Allah'ın resûlüsün!" dedi.[524]
Ensardan
bazı zâtlar[525] Peygamberimiz
Aleyhisselamdan izin istediler de:[526]
"Yâ
Rasûlallah![527] Bize müsaade buyur da,
kızkardeşimizin oğlu Abbas[528] b.
Abdulmuttalib'in[529]
kurtulmalık akçesini kendisine bırakalım" dediler.[530]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Hayır![531]
Vallahi,[532] bir dirhemini bile
bırakamazsınız!" buyurdu.[533]
Hz.
Abbas, kendisinin ve yeğeni Akîl'in kurtulmalık akçeleri olmak üzere, Medine'ye
80 ukiyye altın veya 1000 dinar gönderdi.
Antlaşmalısınınkini
göndermedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hz. Abbas'ın elçisi Ebu Râfi'i geri çevirdi.
Hz.
Abbas, Ebû Râfi'e:
"Sen,
yine ne demeye geldin?" dedi.
Ebu
Rafi' de, anlaşmalısının kurtulmalık akçesini almaya geldiğini haberverdi. Hz.
Abbas, ister istemez, onun kurtulmalık akçesini de gönderdi.[534]
(iman ve ihlas) varsa, O, size alınandan daha
hayırlısını verir ve sizi yarlıgar da! Allah çok yarlı-gayıcıdır, çok
esirgeyicidir'" (Enfâl: 70) mealli âyet Hz. Abbas hakkında nazil olmuştur.
Hz.
Abbas der ki:
"Allah,
bana, o 20 ukiyye altın yerine, her biri ortaklıktan 20 ukiyye kazandıran 20
köle verdi.[535]
Bana,
ayrıca Zemzem'i (Zemzem'in idaresini) de verdi ki, onun karşılığında da,
Mekkelilerin bütün servetini verseler, istemem![536]
Artık
ben Rabbimden, va'd ettiği yarlı gaması m da diliyor ve bekliyorum ."[537]
Hz.
Abbas Müslümanlığını gizli tutardı .[538]
Mekke'de
bulunduğu müddetçe, müşriklerin tutum ve davranışlarını Peygamberimiz
Aleyhisselama yazar, bildirir, Mekke'deki Müslümanlara güç ve destek de olurdu.
Medine'ye,
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına gelmek istediği zaman, Peygamberimiz
Aleyhisselam ona:[539]
"Senin
Mekke'de bulunman daha hayıriıdır.[540]
Sen, bulunduğun yerde güzel, yararlı cihad etmek-tesin!"[541]
diye yazmış;[542] Mekke'de oturmasını emir
buyurmuştu.[543]
4- Peygamberimiz Aleyhisselam, Nevfiel b.
Hâris'e de:
"Ey
Nevfel! Kurtulmalık akçesi ödeyip kendini esirlikten kurtar!" buyurunca,
Nevfel:
"Yâ
Rasûlallah! Kendimi esirlikten kurtarmak için verecek hiçbir şeyim yok!"
demişti.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Cidde'de
bulunan süngülerini versen ya!" buyurdu.[544]
Nevfel:
"Vallahi,
benim Cidde'de süngülerim bulunduğunu benden ve Allah'tan başka kimse
bilmiyordu![545]
Şehadet
ederim ki; sen, Resûlullahsın!" dedi ve süngüleri verip kendisini
esirlikten kurtardı ki, onlar
1000
tane idi.[546]
5- Sâib b. Ubeyd,
6- Ubeyd b. Amr,
Bu
ikisinin malları olmadığından, hiç kimse de kendileri için kurtulmalık akçesi
göndermediğinden, Peygamberimiz Aleyhisselam tarafından serbest
bırakılmışlardır.
7- Haris b. Ebi Vecze,
Bunun
4000 dirhem kurtulmalık akçesini Velid b. Ukbe getirmiştir.
8- Ebu Rişe; kurtulmalık akçesini Amr b.
Rebi' getirmiştir.
9- Amr b. Ezrak; kurtulmalık akçesinin
gönderileceğine Amr b. Rebi' tarafından söz verilince, serbest bırakılmıştır.
10- Ukbe b. Haris; kurtulmalık akçesini Amr
b. Süfyan getirmiştir.
11- Ebu'l-Âs b. Nevfel; kurtulmalık akçesini
amcasının oğlu getirmiştir.
12- Adiyy b. Hıyar,
13- Osman b. Abdüşşems,
14- Ebu Sevr,
Bu
üçünün kurtulmalık akçelerini Cübeyr b. Mut'im getirmiştir.
15- Ebu Aziz b. Umeyr,
16- Esved b. Âmir,
Bu
ikisinin dört biner dirhemlik kurtulmalık akçeleri, Talha b. Ebi Talha
tarafından ödenmiştir.
17- Sâib b. Ebi Hubeyş,
18- Haris (Huveyris) b. Abbad,
19- Salim b. Şemmah,
Bu
üçünün dört biner dirhemlik kurtulmalık akçelerini Osman b. Ebi Hubeyş
getiriştir.
20- Malik b. Abdullah b. Osman,
Medine'de esir iken ölmüştür.
21- Halid b. Hişam b. Mugîre,
22- Ümeyye b. Ebi Huzeyfe b. Mugîre,
23- Osman b. Abdullah b. Mugîre,
Bu
üçünün kurtulmalık akçelerini Abdullah b. Ebi Rebia göndermiştir.
24- Velid b. Velid b. Mugîre,
Kurtulmalık
akçesini kardeşi Halid b. Velid ile Hişam b. Velid getirmiş, Velid
Zü'l-huleyfe'de bulundukları sırada kaçıp Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına
gelmiş ve Müslüman olmuştur.
25- Kays b. Sabit; 4000 dirhemlik
kurtulmalık akçesi Ferve b. Sabit tarafından gönderilmiştir.
26- Sayfi b. Ebi Rifaa,
Malı
olmadığından, serbest bırakılmıştır.
27- Ebu'l-Münzir b. Ebi Rifaa,
2000
dirhem kurtulmalık akçesi ödemiştir.
28- Ebu Atâ Abdullah b. Ebi Sâib,
1000
dirhem kurtulmalık akçesi ödemiştir.
29- Muttalib b. Hantab b. Haris,
Malı
olmadığından, serbest bırakılmıştır.
30- Halid b. Alem,
Kurtulmalık
akçesi İkrime b. Ebu Cehil tarafından gönderilmiştir.
31- Abdullah b. Übeyy b. Halef,
Kurtulmalık
akçesi babası Übeyy b. Halef tarafından gönderilmiştir.
32- Vehb b. Umeyr b.Vehb.
Kurtulmalık
akçesini babası Umeyr b. Vehb Medine'ye getirmiş, Umeyr Medine'de Müslüman olunca,
oğlu kurtulmalık akçesi alınmaksızın serbest bırakılmıştır.
33- Rebia b. Derrac b. Anbes,
Malı
olmadığından, kendisinden ehemmiyetsiz birşey alınıp, serbest bırakılmıştır.
34- Fâke, Ümeyye b. Halefin azadlısı idi.
35- Ebu Vedâa b. Dubeyre,
4000
dirhemlik kurtulmalık akçesi, oğlu Muttalib tarafından gönderilmiştir.
36- Ferve b. Huneys b. Huzâfe,
4000
dirhem kurtulmalık akçesini Amr b. Kays göndermiştir.
37- Süheyl b. Amr,
4000
dirhem kurtulmalık akçesini Mikrez b. Hafs getirmiştir.[547]
38- Amr b. Ebi Süfyan, Bedir'de Hz. Ali
tarafından esir edilmişti.[548]
Ebu
Süfyan'a:
"Oğlun[549]
Amr'ın[550] kurtulmalık akçesini[551]
ödesene?[552] Ödemeyecek misin?!"[553]
denil-ince:[554]
Benim
üzerimde, kan ve mal musibeti mi birleşecek?! Hanzaleyi öldürdüler![555]
Hanzale öldürüldü.[556] Bir
de, Amr için kurtulmalık akçesi ödeyeyim ha?[557] Ben
bunu yapamam!
Fakat,
onlardan bir adamı elime geçiri nceye kadar bekler, onu oğluma kurtulmalık
yaparı m[558]
Bırakınız,
varsın onlar oğlumu ellerinde istedikleri kadar tutsunlar!" dedi.
İşte,
Amr b. Ebi Süfyan Medine'de Peygamberimiz Aleyhisselamın yanında tutuklu
bulunduğu sıralarda, Amr b. Avf oğullarının kardeşi Muaviye oğullarından
Müslüman ve yaşlı bir zât olan Sa'd b. Numan b. Ekkâl zevcesiyle birlikte umre
yapmak üzere Mekke'ye gitmişti. Mekke'de tutuklanacağını sanmıyordu.[559]
Çünkü,
Kureyşlilerin hac veya umre için gelenlere hiç dokunmayacakları, bilakis iyi
davranacakları hakkında verilmiş sözleri vardı.[560]
Sa'd
b. Numan b. Ekkâl, Münzir b. Amr ile birlikte umrelerini yapıp dönecekleri
sırada, Ebu Süfyan b. Harb arkalarına düştü.
Sa'd
b. Numan'ı yakalayıp esir etti.[561]
Kendisini, oğlu Amr'ın yerine tutukladı.[562]
Söylediği
bir kıt'ada da:
"Ey
Ekkâl oğlunun cemaatı! Siz kır sakallı ulu kişinizi teslim etmeyeceğiniz
hakkında antlaşmıştınız!
Onun
çağrısına icabet ediniz!
Eğer
Amroğulları bağlanmış esirlerinden bağını çözmezlerse, onlar en asâletsiz, en
zelil kişilerdir!" dedi.[563]
Amr
b. Avf oğulları Peygamberimiz Aleyhisselama geldiler, Amr b. Ebu Süfyan[564]'ı
kendilerine vermesini istediler. Onun karşılığında adamlarını serbest
bırakacaklarını bildirdiler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam Amr b Avf oğullarının dileklerini yerine getirdi. Onlar da, Amr b.
Ebu Süfyan'ı babasına gönderdiler. Sa'd b. Numan, böylece, tutukluluktan
kurtarılmış oldu.
39- Bedir esirleri arasında, Peygamberimiz
Aleyhisselamın damadı, yani Hz. Zeyneb'in kocası Ebu'l-Âs b. Rebi' de
bulunuyordu.
Ebu'l-Âs
Mekke'de zenginlikte, eminlikte, ticarette sayılı kişilerdendi.
Ebu'l-Âs'ın
annesi Hâle binti Huveylid, Peygamberimiz Aleyhisselamın zevcesi Hz. Hatice'nin
de kızkardeşi idi.
Hz.
Hatice yeğeni Ebul-Âs'ı kızı Hz. Zeyneb'le evlendirmesini Peygamberimiz
Aleyhisselamdan istemiş, Peygamberimiz Aleyhisselam da buna muhalefet
etmemişti.
Bu
evlenme işi, Peygamberimiz Aleyhisselama peygamberlik ve vahiy gelmeden önce
idi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hz. Zeyneb'i Ebu'l-Âs'la evlendirmişti.
Hz.
Hatice Ebu'l-Âs'ı oğlu yerinde tutardı.
Yüce
Allah Peygamberimiz Aleyhisselamı peygamberlikle şereflendirdiği zaman, Hz.
Hatice ile kızları Peygamberimiz Aleyhisselama iman ve kendisinin Allah'tan
getirip tebliğ ettiği şeyleri tasdik ve ikrar ederek
İslâmiyet
üzere yaşamaya başladıkları halde, Ebu'l-Âs müşriklikte kalmıştı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hz. Zeyneb gibi, kızları Hz. Rukayye ve Hz. Ümmü Külsûm'u da, Ebu
Leheb'in oğullarına nişanlamıştı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam Yüce Allah'ın emirlerini açıklamaya başladığı zaman, Kureyş müşrikleri:
"Siz,
Muhammed'in kızlarını almakla, onu derdinden kurtardınız!
Kızlarını
geri çeviriniz de, o onlarla meşgul olsun, oyalansın!" dediler.
Ebu'l-Âs'a
gittiler ve ona:
"Zevcenden
ayrıl! Biz, Kureyş kadınlarından hangisini istersen, seni onunla
evlendiririz!" deyince, Ebu'l-Âs:
"Hayır!
Vallahi ben zevcemden ayrılmam ve onun yerine Kureyş kadınlarından bir kadının
benim zevcem olmasını istemem!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Ebu'l-Âs'ın hayırlı bir damat olduğundan bahis buyururdu.
Hz.
Zeyneb'in Müslüman olmayan kocası Ebu'l-Âs'la yaşamalarına İslâmiyet mani
olduğu halde, Peygamberimiz Aleyhisselam onları Mekke'de bulundukları müddetçe
birbirlerinden ayırmak imkânını bulamamıştı.[565]
Kureyş
müşrikleri Bedir'de bozguna uğradıkları zaman, Ebu'l-Âs b. Rebi' de esir edilen
müşrikler arasında bulunuyordu.
Mekkeliler
esirleri için kurtulmalık akçeleri göndermeye başladıkları zaman, Hz. Zeyneb
de, Ebu'l-Âs b. Rebi' için biraz mal ile annesi Hz. Hatice'nin kendisine
evlendiği sırada hediye etmiş olduğu gerdanlığı[566]
göndermişti.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, gerdanlığı görür görmez, son derecede rikkate geldi ve:
"Eğer
onun [Hz. Zeyneb'in] esirini serbest bırakmayı ve malını da geri vermeyi uygun
bulursanız, öyle yapınız!" buyurdu.
Müslümanlar
"Olur
yâ Rasûlallah!" diyerek, Ebu'l-Âs'ı serbest bıraktılar.
Gönderilen
mal ile gerdanlığı da, Hz. Zeyneb'e iade ettiler.[567]
Peygamberimiz
Aleyhisselam Hz. Zeyneb'in Medine'ye gelmesine izin vermesi için ya
Ebu'l-Âs'tan söz almış, yahut o kendiliğinden söz vermiş, ya da Ebu'l-Âs
serbest bırakılırken böyle bir şart koşulmuştu.
Fakat,
bu haber ne ondan, ne de Peygamberimiz Aleyhisselamdan çıkmayacak ve ne olduğu
bilin-meyecekti.[568]
Müşriklerin
esirlerinden, malî durumlarına göre, 1000 dirhemden 4000 dirheme kadar
kurtulmalık akçesi alınmış; hiç malları olmayanlar, kurtulmalık akçesi
alınmaksızın serbest bırakılmışlardır.[569]
Ancak,
böylelerinden okur-yazar olanlardan her birinin, Ensarın erkek çocuklarından[570] on
çocuğa yazı yazmayı iyice öğretmesi şart kılınmıştır.[571]
Zeyd
b. Sabit, yazı yazmayı onlardan öğrenmiş olanlar arasında idi.[572]
Kureyş
müşriklerinin Bedir'de uğradıkları hezimeti Mekke'ye ulaşıp ilk haber veren,
Huzâalardan Haysuman b. Abdullah oldu.[573]
Mekkeliler,
ona:
"Arkandakilerden
ne haber var?" diye sordular.
Haysuman:
"Utbe
b. Rebia,
Şeybe
b. Rebia,
Ebu'l-Hakem
b. Hişam [Ebu Cehil],
Ümeyye
b. Halef,
Zem'a
b. Esved,
Haccac'ın
iki oğlu Nübeyh ile Münebbih,
Ebu'l-Bahterî
b. Hişam... öldürüldüler!" diyerek Kureyşflerin eşrafını saymaya
başlayınca, o sırada Hicr'de oturmakta olan Safvan b. Ümeyye:
"Vallahi,
bunun aklı varsa, benim durumumu da ona sorunuz!" dedi.
Onlar
da, Haysuman'a:
"Salvan
b. Ümeyye ne yapıyor?" diye sordular.
Haysuman
da:
"İşte,
o burada, Hicr'de oturmaktadır!
Vallahi,
ben, onun babasını ve kardeşini, öldürdükleri sırada görmüşümdür!" dedi.[574]
Peygamberimiz
Aleyhisselamın azadlısı Ebu Râfi1 der ki:
"Ben
Abbas b. Abdulmuttalib'in kölesi idim.
Bütün
ev halkı Müslüman olduk:
Abbas
Müslüman oldu. Ümmü Fadl da Müslüman oldu.
Ben
de Müslüman oldum.
Abbas
Kureyş kavminden korkarve onlara aykırı davranır görünmek istemez, Müslüman
olduğunu gizlerdi.
Kendisi
çok mal sahibi idi, malları da kavmine veresiye dağılmış bulunuyordu.
Ebu
Leheb Bediiden geri kalmış ve yerine Âs b. Hişam b. Mugîreyi vekil göndermişti.
Çünkü, Kureyşliler savaştan geri kalınca yerlerine adam tutarlardı.
Kureyşlilerden
Bedir seferine katılanların uğradıkları musibetin haberi Ebu Leheb'e gelince,
Allah onu zelil ve hakir kıldı.
Biz
de kendimizde kuvvet ve izzet bulduk.
Ben
zayıf, cılız bir kimse idim.
Oklar
yapar, onları Zemzem'in yanındaki çadırımda yontardım.
Yine,
biraz orada oturup oklarımı yontuyordum.
Yanımda
da Ümmü Fadl oturuyordu.
Gelen
haberin bizi sevindirdiği bir sırada, Ebu Leheb iki ayağını şerle sürüyerek
geldi ve çadırın bir tarafına oturdu.
Kendisinin
sırtı, benim sırtıma karşı idi.
O
sırada, halk:
'İşte,
Ebu Süfyan b. Haris b. Abdulmuttalib geldi!1 dediler.
Ebu
Leheb, ona:
'Yanıma
gel! Hayatıma andolsun ki; haber muhakkak sendedir!' dedi.
Ebu
Süfyan gelip onun yanına oturdu. Halk da ayakta dikildiler.
Ebu
Leheb:
'Ey
kardeşimin oğlu! Bana haber ver: Kureyş halkının işi nasıl oldu?1
diye sordu.
Ebu
Süfyan:
'Vallahi,
biz, karşılaştığımız kavme omuzlarımızı, arkalarımızı teslim ettik: Onlar bizi
nasıl istedilerse öyle öldürdüler! Onlar bizi nasıl istedilerse öyle esir
ettiler!
Vallahi,
bununla birlikte, Kureyş kavmini kınamadım: Gökle yer arasında alaca (kır)
atlar üzerinde, ak benizli adamlarla karşılaştık ki, vallahi onlar hiçbir şeyi
bırakmaz, onlara hiçbir şey de karşı koyamaz!' deyince, çadırımın kenarını
elimle kaldırıp:
'İşte,
vallahi onlar meleklerdir!' dedim.
Ebu
Leheb elini kaldırdı ve yüzüme sert bir şamar indirdi.
Ben
de ona doğru sıçradım.
Zayıf
bir adam olduğum için, beni tutup yere yıktı ve dövmek için üzerime çöktü.
Ümmü
Fadl hemen çadırın direklerinden bir direği alıp ona bir darbe indirdi, başını
fena halde yardı ve:
'Efendisi
burada olmayan bir köleyi zayıf mı buldun?!' diyerek ona çıkıştı.
Ebu
Leheb kalkıp zelil bir halde gerisin geri gitti.
Vallahi,
o ancak yedi gece yaşadı.
Allah,
onu 'adese' denilen taun gibi öldürücü bir yara ile vurdu ve onunla öldürdü.[575]
Oğullan,
iki veya üç gün, onu kabre gömmediler. Babalarının ölüsü, evinde koktu.
Kureyşîler,
karahasba hastalığından, taundan sakındıkları gibi sakınıriardı.
Kureyşîlerden
birisi, Ebu Leheb'in oğullarına:
"Yazıklar
olsun size! Babanızın ölüsü evinde koktuğu halde, onun yanına uğramamaktan
utanmıyor musunuz?!" dedi.
Onlar:
"Biz
onun hastalığından korkuyoruz!" dediler.
Kureyşî:
"Hadi
gelin; ben size yardım edeyim!" dedi.
Birlikte
gittiler. Ebu Leheb'in ölüsünü yıkamadılar ve ona ellerini de sürmediler.
Ancak, uzaktan üzerine su serptiler.
Mekke'nin
yukarı taraflarında bir yere gömdüler, üzerini taşla kapattılar.[576]
Yüce
Allah, esirlerve onlardan alınan kurtulmalık akçeleri hakkında indirdiği
âyetlerde şöyle buyurdu:
"Hiçbir
peygamberin, yeryüzünde ağır basıp zaferler kazanıncaya kadar, esirler alması
vâki olmamıştır.
Siz,
geçici dünya malını arzu ediyorsunuz! Allah ise, sizin için, ahireti ister.
Allah,
kudretiyle herşeye üstün gelen A^îz, her yaptığını yerli yerince yapan Hakîm'dir.
Eğer
Allah'ın bu hususta geçmiş bir yazısı olmasaydı, aldığınız fidyede size her
halde büyük bir azab dokunurdu!
Artık,
elde ettiğiniz ganimetten helal ve temiz olarak yiyiniz! Allahtan korkunuz!
Şüphe
yok ki, Allah çokyariıgayıcıdır, çok esirgeyicidir."[577]
Hz.
Ömer der ki:
"Sabahleyin
Resûlullah Aleyhisselamın yanına geldiğimde, o ve Ebu Bekir, oturmuşlar,
ağlıyorlardı.
'Yâ
Rasûl alları! Seni ve arkadaşını ağlatan nedir? Bana haber ver! Onu ağlanacak
bir hal bulursam, ben de ağlayayım. Ağlanacak bir hal bulmazsam, ikinizin
ağlamasına katılmaya çalışayım?' dedim.
Resûlullah
Aleyhisselam:
'Senin
arkadaşlarının esirlerden aldıkları kurtulmalık akçelerinden dolayı, vay benim
başıma gelene!
Uğrayacağınız
azabın şu yakınındaki ağaçtan daha yakın olduğu bana gösterildi!1
buyundu."[578]
Rifâa
b. Râfi'in Bedir ashabından olan babası Râfi'den rivayetine göre; Cebrail
Aleyhisselam Peygamberimiz Aleyhisselama gelip:
"Bedir
ashabının, aranızdaki mevkii nasıldır?" diye sormuştu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Onlar,
Müslümanların üstün kişilerindendir!" buyurdu.
Cebrail
Aleyhisselam da:
"Meleklerden,
Bedir savaşında bulunanlarda bunun gibidir!" dedi.[579]
Bedir
esirleri elleri boyunlarına bağlı olarak Medine'ye getirildikleri zaman, Yüce
Allah, bununla Medine'deki müşrik, münafık olanlarla Yahudileri zillete
uğrattı.[580]
Bedir
savaşında müşriklerin en azılılarından birçokları öldürülünce, Abdullah b. Übeyy
b. Selûl ile Medineli müşriklerden onunla birlikte hareket edenler "Artık,
bu, zafer ve galebenin ona yöneldiğini açıkça gösteren bir vakıadır!"
demişler, Peygamberimiz Aleyhisselama İslâmiyet üzere bey'at etmek zorunda
kalmışlardır.[581]
Umeyr
b. Vehb, Kureyş müşriklerinin şeytanları ndan[582] ve
kahramanı arı ndandı.[583]
Kendisi
Mekke'de Peygamberimiz Aleyhisselamla ashabına ezâ eder dururdu.[584]
Umeyr'in
oğlu Vehb, Bedir'de esir edilen müşrikler arasında bulunuyordu.[585]
Umeyr
b. Vehb Bedir'de kamından kılıçla yaralanarak ölüler arasına düşmüş, ölmüş
sanılarak bırakılmıştı.
Gecenin
serinliği çökünce ayı İmiş, ölüler arasından çıkıp Mekke'ye dönmüş ve yarası
iyileşmişti.[586]
Umeyrb.
Vehb, Hicr'de Safvan b. Ümeyye ile oturup Bedir'de kuyuya atılanları ve
uğradıkları musibetleri anlatınca,[587]
Safvan b. Ümeyye:
"Vallahi,
onlardan sonra, yaşamakta hayır yoktur![588]
Bedir'de
ölenlerden sonra yaşamanın, Allah belâsını versin!" dedi.[589]
Umeyr
b. Vehb:
"Vallahi
doğru söyledin!
Vallahi
eğer üzerimde olan ve ödeyecek karşılığı da bulunmayan borçla, benden sonra
açlıktan ölmelerinden korktuğum çoluk çocuk olmasaydı, muhakkak gider, Muhammed'i
öldürürdüm![590]
Hem
benim için, onların kabul edecekleri[591] bir
mazeret, bahane de vardır:[592]
Oğlum onların ellerinde
Esirdir.[593] 'Şu
esir olan oğluma geldim' derim.[594]
Haber
aldığıma göre; o çarşılarda da dolaşırmış" dedi.[595]
Umeyr'in
bu sözleri Salvan b. Ümeyye'yi sevindirdi[596] ve
ona:
"Senin
borcun bana aittir. Senin adına, onu ben öderim!
Çoluk
çocuğuna da, kendi çoluk çocuğumla birlikte, sağ oldukları müddetçe bakar,
geçimliklerini en geniş şekilde sağlarım![597]
Mekke'de
çoluk çocuğunu benden daha geniş geçindiren bir kimse bulunmadığını sen de
bilirsin!" dedi.
Umeyr
b. Vehb:
"Ey
Ebu Vehb! Biliyorum bunu![598] Sen
benim işimi de, kendi işini de gizli tut!" dedi.
Safvan
b. Ümeyye:
"Öyle
yapan m!" dedi.
Umeyr,
kılıcının keskinleştirilmesini ve zehirlenmesini emretti.[599]
Safvan
b. Ümeyye, Umeyr'in hayvanını ve yolluğunu hazırlattı.[600]
Umeyr,
Salvan'a:
"Medine'ye
varıncaya kadar, haberimi gizli tut, hiç anma!" dedi.
Umeyr
b. Vehb, Medine'ye gelip, Mescidin kapısında devesini ıh d irdi ve bağladı.
Kılıcını
kuşandı.[601]
Hz.
Ömer, Müslümanlardan bazılarıyla birlikte Bedir gününden bahsediyorlar,
Allah'ın kendilerine olan ikramlarını ve düşmanlarına gösterdiklerini
konuşuyorlardı.
O
sırada, Hz. Ömer Umeyr b. Vehb'i Mescidin kapısı önünde, hayvanını ıhdırmış,
kılıcını kuşanmış görünce:
"Bu
köpek, Allah düşmanı Umeyr b. Vehb'dir!
Vallahi,
ancak şer için gelmiştir!
Aramızı
bozan, Bedir gününde de Kureyşliler için sayımızı tahminleyen o değil
miydi?" dedikten sonra, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına girdi ve:
"Ey
Allah'ın Peygamberi! Şu Allah düşmanı Umeyrb. Vehb, kılıcını kuşanmış olarak
gelmiş!?" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Onu
benim yanıma gönder!" buyurdu.
Hz.
Ömer geri geldi. Onun boynundaki kılıcının kayışını sımsıkı tutup göğsünde
topladı. Ensardan, yanında bulunan zâtlara da:
"Resûlullah
Aleyhisselamın yanına giriniz, yanında oturunuz ve kendisini bu habîsten
koruyunuz!
Çünkü,
o güvenilir bir kimse değildir!" dedikten sonra, onu Peygamberimiz
Aleyhisselamın yanına soktu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam Hz. Ömer'in Umeyr b. Vehb'in kılıcının kayışını sımsıkı tuttuğunu
görünce, ona:
"Ey
Ömer! Onu serbest bırak!
Sen
de ey Umeyr! Bana yaklaş!" buyurdu.
Umeyr
b. Vehb, Peygamberimiz Aleyhisselama yaklaşıp:
"Sabahınız
hayrola!" diyerek Cahiliye devri selamı ile selam verdi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ey
Umeyr! Allah bize senin selamlaşmandan daha hayırlı bir selamlaşmayı,
Cennetliklerin selam-laşmasıyla selamlaşmayı ikram etmiştir!" buyurdu.
U
m eyr:
"Vallahi,
ey Muhammedi Ben bu selamlaşmayı yeni işitiyorum!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Ey
Umeyr! Seni buraya getiren nedir?" diye sordu.
U
m eyr:
"Şu
elinizde bulunan esir oğlum için geldim![602]
Onun hakkında ihsanda bulununuz!" dedi.[603]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Öyle
ise, şu boynunda asılı kılıcın işi ne?!" diye sordu.
U
m eyr:
"Allah
kılıçların belâsını versin! Onlar bize ne sağladı, ne işimize yaradı ki?"
dedi.[604]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Umeyr b. Vehb'e:
"Bana
doğru söyle: Sen buraya ne için geldin?" diye tekrar sordu.
U
m eyr:
"Ben
bundan başka birşey için gelmedim!
Ancak,
esir oğlumun işi için geldim!" dedi.[605]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Senin
Hicr'de Safvan b. Ümeyye'ye koştuğun şart ne idi?" diye sorunca, Umeyr
korktu ve:
"Ben
ona ne şart koşmuşum da?!" dedi.[606]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Evet!
Sen ve Safvan b. Ümeyye Hicr'de oturdunuz! Kureyş'ten, kuyuya atılan ölüleri
andınız. Sonra da, sen:
'Eğer
üzerimde borç olmasa, yanımda da geçindirilecek çoluk çocuk bulunmasa, muhakkak
çıkar gider, Muhammed'i öldürürdüm!' dedin.
Safvan
da, beni öldürmene karşılık, senin borcunu ödemeyi ve çoluk çocuğunu
geçindirmeyi üzerine aldı!
Allah
ise, yapacağın işle senin arana girdi, gerildi!" buyurdu.[607]
U
m eyr:
"Sana
bunu kim haber verdi?!
Vallahi,
yanımızda bir üçüncü kişi bulunmamıştı !?[608]
Bu
söz, senin dediğin gibi, benim aramla Safvan'ın arasında idi.
Buna,
benden ve ondan başka hiç kimse vâkıf değildi.
Buraya
gelinceye kadar geçireceğim geceleri de gizli tutup benden hiç söz etmemesini
de Safvan'a emretmiştim" dedi.[609]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Bunu
bana Cebrail haber verdi!" buyurdu.[610]
Bunun
üzerine, Umeyr b. Vehb:
"Ben
şehadet ederim ki; sen, muhakkak Allah'ın resûlüsün[611] ve
doğrusun![612]
Yâ
Rasûlallah! Biz, göğün haberinden, bize getirmiş olduğun şeylerde ve sana inen
vahiyde seni yalanlardık.
Bu
işte, benden ve Safvan'dan başka kimse yoktu.
Vallahi,
bu haberi sana ancak Allah getirmiştir!
Beni
İslâmiyete hidayet eden ve işte şu yere sevkeden Allah'a hamd olsun!"
dedikben sonra, hak şehadetiyle şehadet getirdi:[613]
"Ben
şehadet ederim ki; Allah'tan başka ilah yoktur![614]
Ve
yine şehadet ederim ki; Muhammed, Allah'ın kulu ve resûlüdür!" dedi.[615]
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kardeşinize,
dinini iyice öğretiniz![616]
Kendisine
Kur'ân da okuyunuz,[617]
öğretiniz![618]
Onun
esirini de serbest bırakınız!" buyurdu.
Buyruğu
yerine getirildi.
Umeyr
b. Vehb:
"Yâ
Rasûlallah! Ben, Allah'ın nurunu söndürmeye çalışan ve dinindeki kimselere
şiddetle işkence yapan birisi idim.
Ben
şimdi istiyorum ki; bana izin veresin de, Mekke'ye gidip Mekkeli müşrikleri
Allah'a, Resûlullaha ve İslâmiyete davet edeyim! Umulur ki, Allah onlara
hidayet eder. Hidayet nasip olmayanlara da, daha önce senin ashabına dinleri
hususunda yaptığım gibi işkence yapayım" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam da, ona izin verdi.
Umeyr
b. Vehb, Medine'ye doğru yola çıktığı zaman, Safvan b. Ümeyye Mekkeli
müşriklere:
"Birkaç
gün içinde, gelecek olan haberle müjdeleneceksiniz. O, size, Bedir vak'asının
acısını unutturacaktır!" der, gelen kafilelerden haber sorar dururdu.
Nihayet,
gelen bir süvari, ona Umeyr'in Müslüman olduğunu haber verdi!
Safvan
da, Umeyr ile hiç konuşmamaya ve kendisine hiçbir iyilik ve yardımda
bulunmamaya yemin etti.
Umeyr
ise, Mekke'ye gelince, halkı İslâmiyete davet etmeye koyuldu.
Kendisine
karşı koyanlara şiddetle işkence yaptı.
Umeyr'in
sayesinde birçok insan Müslüman oldu.[619]
Allah
ondan razı olsun!
Umeyr
b. Vehb, bir gün Kabe'nin yanında Salvan b. Ümeyye ile karşılaşıp, ona:
"Sen
büyüklerimizden birisin! Bizim taşlara taptığımızı ve onlar için kurbanlar
kestiğimizi görmüyor musun?! Din mi bu?!
Ben
şehadet ederim ki; Allahtan başka ilah yoktur! Muhammed de, Allah'ın kulu ve
resûlüdür!" dedi.
Safvan
ona bir kelime ile bile cevap vermedi, sustu.[620]
Bedir
esirlerinden Ebu'l-As, serbest bırakılıp Mekke'ye ulaşınca, Hz. Zeyneb'in
yolunu açtı.
Bedir
savaşından bir ay veya biraya yakın bir müddet sonra, Peygamberimiz
Aleyhisselam Zeyd b. Harise ile Ensardan bir zâtı göndererek, onlara:
"Zeyneb
yanınıza gelinceye kadar, siz Ye'cec vadisinde bulununuz.
Zeyneb
size orada rastlayacaktır, siz onu bana getirirsiniz" buyurdu.
Görevliler,
Ye'cec vadisine gittiler.
Ebu'l-Âs,
Hz. Zeyneb'e, babasının yanına gitmesini emretti.
O
da hazırlığını görüp yola çıkacağı zaman, Ebu'l-Âs'ın kardeşi Kinane b. Rebi1,
Hz. Zeyneb'in bineceği deveyi getirdi.
Hz.
Zeyneb devenin üzerindeki hevdecin içine girdi.
Kinane;
yayını ve ok çantasını aldıktan sonra, güpegündüz devenin yularını çekerek
Mekke'den yola çıktı.
Bu
hadise Kureyş müşrikleri arasında konuşulmaya başlayınca, birtakım kimseler,
Hz. Zeyneb'i geri çevirmek için acele yola çıktılar. Zftuvâ mevkiinde ona
yetiştiler.
İlk
yetişen de, Hebbar b. Esved ile Nâfi1 b. Abdi Kays idi.
Hebbar,
hevdec içinde bulunan Hz. Zeyneb'i mızrağı ile korkuttu.
Hz.
Zeyneb, o zaman hamile idi.
Korkusundan,
kamındaki çocuğu düştü.
Kinane
yere çöküp ok çantasını açtı.
"Vallahi,
bana hiçbir adam yaklaşmasın! Yoksa, ona bir ok saplarım!" deyince,
gelenler dönüp takip etmekten vazgeçtiler.
Ebu
Süfyan b. Harb, Kureyş müşriklerinin büyüklerinden bazılarıyla birlikte, oraya
kadar geldi. Kinaneye:
"Ey
adam! Bize ok atmaktan vazgeç. Seninle konuşacağız!" dedi.
Kinane
ok atmayı bıraktı.
Ebu
Süfyan, Kinane'nin yanına gelip üzerine dikildi ve:
"Sen
doğru yapmadın!
Bir
kadını halkın gözü önünde apaşikâryola çıkardın.
Halbuki,
sen zahmet ve meşakkatlerimizi ve Muhammed'den başımıza gelenleri biliyorsun!
Onun
kızını halkın gözü önünde böyle açıktan açığa aramızdan çıkarıp ona götürdüğün
zaman, halk bunu uğradığımız musibetten ileri gelen bir zillet eseri,
zaafımızın ve güçsüzlüğümüzün bir neticesi sanacaktır.
Hayatıma
yemin ederim ki; Zeyneb'in babası yanına gönderilmeyip Mekke'de tutulmasına
bizim için hiçbir hacet ve zaruret yoktur.
Bunda,
bizim için, bir öç alma da sözkonusu değildir.
Sen
beni dinle de, kadını şimdi geri çevir!
Söylentiler,
sesler kesildikten, bizim onu geri çevirdiğimiz halk arasında konuşulmaya
başladıktan sonra, gizlice Mekke'den çıkar, babasına kavuştur!" dedi.
Kinane
de böyle yaptı.
Birkaç
gece Mekke'de oturduktan ve itiraz seslerinin ardı arkası kesildikten sonra,
bir gece, Hz. Zeyneb'le birlikte yola çıktı.
Onu,
Ye'cec'de bulunan Zeyd b. Harise ile arkadaşına teslim etti. Onlar da, Hz.
Zeyneb'i Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına getirdiler.[621]
Bedir
esirleri arasında bulunup kurtulmalık akçesi ödendikten sonra, kardeşleri
tarafından Mekke'ye götürülürken Cuhfe'den Medine'ye kaçarak Müslüman olan
Velid b. Velid b. Mugîre'ye, Peygamberimiz Aleyhisselam Ayyaş b. Ebi Rebia ile
Seleme b. Hişam'ın durumunu sormuştu.[622]
O
da:
"Ben
onları birinin ayağı diğerinin ayağına bağlanmış oldukları halde[623]
bırakmıştım!" dedi.[624]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Benim
için, Ayyaş b. Ebi Rebia ile Seleme b. Hişam'a kim gider?" diye sordu.
Velid
b. Velid:
"Senin
için, onlara ben giderim yâ Rasûlallah!" dedi.[625]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ey
Velid![626] Sen Mekke'ye kadar[627]
git!
Demirci
filanın evine in!
O,
Müslüman olmuştur. Onun evinde gizlen![628]
Ayyaş
ve Seleme ile buluşmaya çalış![629]
Onlara,
senin benim elçim olduğunu ve kendilerine benim yanıma gelmelerini emrettiğimi,
Allah'ın hiç şüphesiz bu yolda onlara yardım ve kolaylık ihsan buyuracağını
haber ver!" buyurdu.[630]
Velid
b. Velid, Mekke'ye gitmek üzere, hemen yola çıktı.
Gizlice,
Mekke'ye vardı.
Mekke'de
rastladığı, yemek taşıyan bir kadına:
"Sen,
nereye gitmek istiyorsun?" diye sordu.
Kadın
da:
Ayyaş
ve Seleme'yi kastederek:
"Şu
iki tutukluya gidiyorum!" dedi.
Velid
b. Velid, kadının ardından gitti ve onların yerlerini öğrendi. Ayyaş b. Ebi
Rebia ile Seleme b. Hişam, tavansız bir odanın içinde hapsedilmiş idiler.
Velid
b. Velid, akşam olunca, onların yanlarına indi.
Aldığı
taşı ayaklarının altına koyup kılıçla ayak bağlarını kestikten sonra, onları
devesinin üzerine bindirerek Medine yolunu tuttu.[631]
Kureyş
müşriklerine onların kaçtıkları haberi gelince, Halid b. Velid, kavminden bazı
kişilerle birlikte hemen aramaya çıktı. Usfan'a kadar gittilerse de, ne
izlerine rastladılar, ne de kendileri hakkında bir haber alabildiler.
Velid
b. Velid ve arkadaşları, deniz yolunu tutarak Emec'in üzerine ulaştılar ki, bu,
Peygamberimiz Aleyhisselamın Medine'ye hicret ederken tutmuş olduğu yoldu.
Müşrikler
tarafından yakalanmak ve dinlerinden döndürülmek korkusu ile, hiç durmadan
dinlenmeden yola devam ettiler.[632]
Velid
b. Velid, hep yaya olarak yürüdüğü için, ayaklan yarıldı.[633]
Medine'nin
Harre mevkii arkasına gelip kavuştukları zaman,[634]
Velid b. Velid'in ayağı sürçtü (kaydı), parmağı yarıldı, kanamaya başladı.
Velid
b. Velid:
"Sen
ancak kanayan bir parmak değil misin?
Başına
gelen ise, Allah yolunda olan birşeydir!" dedi.[635]
Medine'ye
bir mil uzaklıktaki Ebu İnebe kuyusu yanında vefat etti.[636]
Yüce
Allah ondan razı olsun!
Peygamberimiz
Aleyhisselamın zevcesi Hz. Ümmü Seleme, akrabası olan Velid b. Velid hakkındaki
mersiyesinde şöyle demiştir:
"Ey
göz, ağla Velid b. Velid b. Mugîre'ye ki, onun gibi bir zât kavim ve kabileye
yeter!"[637]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ey
Ümmü Seleme! Böyle söyleme! Fakat, 'Bir gün bakarsın ki, ölüm baygınlığı gerçek
olarak gelmiş, İşte bu, senin kaçıp durduğun şeydir (denilmiştir)' [Kaf: 50/19]
de!" buyurdu.[638]
[1] Taberî, Tefsîr, c. 4, s.
75, Râgıb, Müfredâtü'l-Kur'ân, s. 38, Yakût, M u'cem u'l -buldan, c. 1, s. 3
58.
[2] Taberî, Tefsîr, c. 4, s.
75.
[3] Belâzurî'ye göre
(Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 288).
[4] Yâkût, Mu'cemu'l-büldân,
c. 1, s. 358.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/265.
[5] Enfâl: 7-8.
[6] Kamer 45.
[7] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 25, Taberî, Tefsir, c. 27, s. 108, Ebu'l-Fidâ,
Tefsir, c. 4, s. 266, Beydâvî, Tefsir, c. 2, s. 439, Ebussuud.Tefsîr, c. 8, s.
174.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/265-266.
[8] Enfâl: 42.
[9] Enfâl: 5-6.
[10] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 288.
[11] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,
s. 482, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 20, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 189, İbn Abdilberr,
İstiâb, c. 2, s. 588, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 346.
[12] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 4, s. 1601-1602, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, t 6, s. 17.
[13] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
47, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 588.
[14] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 457, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 405, Ebu
Dâvud, Sünen, c. 1, s. 161, İbn Abdilberr, İstiâb, t 4, s. 1965, İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 408.
[15] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/266-268.
[16] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
27,28.
[17] İbn İshak, İbn Hişam,
Sire, c. 2, s. 257, Belâzurî, E nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 288, Taberî, Târîh, c.
2, s. 267, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 107, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 116, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 241, Zehebî, Megâzî, s. 31, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 256.
[18] İbn İshak, İbn Hişam, c.
257, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 28,İbnHazm, s. 107, İbn Esîr, Kâmil, c.2, s. 116,
İbn Seyyid.c.1 , s. 241, Zehebî s. 31, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 256, İbn Haldun,
Târîh, c. 2,ks. 2, s. 19.
[19] İbn İshak, İbn Hişam,
c.2, s. 257, İbn Hazm.s. 107, İbn Esîr, c.2, s. 116, İbn Seyyid, c. 1, s. 241,
Zehebî, Megâzî, s. 31 .
[20] Taberî, Târîh, c.2, s.
267, İbn Hazm,s.1O7, İbn Esîr, c. 2, s. 11 6, İbn Seyyid, c. 1, s. 241.
[21] İbn Hazm,
Cevâmiu's-Sîre, s. 107, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 19.
[22] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
35, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 400, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 184-185, c.
5, s. 2, 3, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 203, E bu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 258-259.
[23] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
28, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 290.
[24] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre.c.2, s. 258, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 28, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1,
s. 290.
[25] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
28, Belâzurî, E nsâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 290.
[26] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 258, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 28, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1,
s. 290.
[27] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
28, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 290.
[28] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 258, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 242, Zehebî, Megâzî, s.
31, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 257.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/268-270.
[29] İbn İshak, İbn Hişam ,
Sîre, c. 2, s. 258-260, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 29-30, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-Kübrâ,
c. 8, s. 43-44, Taberî, Târîh,c.2,s.270,271,Hâkim,Müstedrek,c.3, s. 19, İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 116-117, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 242-243,
Zehebî, Megâzî, s. 53-54, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 257.
[30] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/270-273.
[31] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c.2,s. 260-261, Taberî, Târih, c. 2, s. 271-272, İbn Esîr, Kâmil, c. 2,
s. 117-118, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 243-244, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 257-258.
[32] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 400, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 1 84-1 85, c. 5, s. 3, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ,
c. 1, s. 203, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 258-259.
[33] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
31-33.
[34] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
39, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 290, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3,
s. 32, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 118, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3,
s. 260.
[35] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
39, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 290, İbn Esîr, c. 2, s. 118, Ebu'l-Fidâ,
c. 3, s. 260.
[36] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
39, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 290, İbn Esîr, c. 1, s. 118.
[37] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 32, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
260.
[38] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
39, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 290, İbn Esîr, c. 2, s. 118, Ebu'l-Fidâ,
c. 3, s. 260.
[39] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
39, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 290.
[40] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
39, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 290, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3,
s. 32.
[41] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 32, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
260.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/273-275.
[42] Vâkıdî, Megâzî.c.1, s. 35,İbn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s. 467.
[43] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/276.
[44] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
41, 42, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 291.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/276-277.
[45] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 270, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 42, Belâzuıf, Ensâbu'l-eşrâf, c.
1, s. 292, Taberî, Târîh, c. 2, s. 275-276, İ bn Esîr, Kâ m il, c. 2, s. 121, İ
bn Seyyid, U yûnu 'l-ese r, c. 1 , s. 2 50, E bu 'I-F idâ, eI-Bid âye ve'n-nih
âye, c. 3, s. 265 -266.
[46] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
42-43.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/278-279.
[47] İbn İshak.İbn Hişam, Sîre.c.2, s. 270, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
43, 44, Taben, Târih, c. 2, s. 276.
[48] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
43.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/279-280.
[49] İbn İsfıak.İbnHişam, Sîre.c.2, s. 271, Vâkıdî, c. 1,s.44,İbn Sa'd, c. 2, s. 14.
[50] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
4 4-45, İ bn Sa'd, Taba kâtül-kübrâ, c. 2, s. 14.
[51] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
45, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 14.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/280-281.
[52] Vâkidr, Megâzî, c. 1, s.
1 44-1 45, İbn Habto, Kitâbu'l-muhabber, s. 161,162, İbn Seyyid, Uvûnu'l-eser,
c. 1, s. 249, 250.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/281-282.
[53] İbrı İshak.İbnHişam,
Sîre,c.2, s. 271, Taberî, Târih, c. 2, s. 276, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 266.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/282.
[54] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 263.
[55] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
23, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 12, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 288.
[56] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 12, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1,s.288.
[57] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 12.
[58] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 263.
[59] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 12.
[60] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 12, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 289, Ta ben, TârfVı, c. 2, s. 296,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 245,246.
[61] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 263, İbn Seyvid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 246, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 260.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/283.
[62] İbn İshak.İbnHişam, Sîre,c.2, s. 264.
[63] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
21, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 288.
[64] Vâkidf, Megâzî, c.1, s.
21, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 149-150, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 36.
[65] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
22-23.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/284-285.
[66] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 264, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 26, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c.
2, s. 12, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 289.
[67] Vâkidi, Megâzi, c. 1, s.
2 6, İ bn Sa'd, Tab akât, c. 2, s. 12, Bel âzurf, E nsâbu'l-eşrâ f, c. 1, s. 28
9.
[68] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 264, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s. 24, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
12, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 289.
[69] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 21, Ahmed b.Hanbel, Müsned.c.1, s. 422.
[70] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,
c. 2, s. 264, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 24, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s.
289.
[71] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
24-27, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 289.
[72] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
24.
[73] Diyarbekrî,
Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 371.
[74] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 2, s. 610.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/285-287.
[75] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 333-341 , Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s. 153-156, İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 6-408, İbn Haim, Cevâmiu's-Sîre, s. 114-123, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 272-274.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/287.
[76] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 341-342, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 157, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s.
409-418.
[77] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
157, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 41 741 8.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/287-291.
[78] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/291-293.
[79] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 342-362, Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 156-172, İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 419-601.
[80] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 263.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/293-301.
[81] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
26, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 20, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 79,
Bevtıakf, Sünenü'l-kübrâ, c.9,s.57.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/301.
[82] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
47.
[83] Zehebî, Siyeru
a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 534-535, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 418.
[84] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s.535, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 6, s. 149,Müslim,
Sahih, c. 3, s. 1449-1450, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 359.
[85] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/301-303.
[86] İbn İshak.İbnHişam,
Sîre,c.2, s. 264.
[87] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
26.
[88] İbn İshak.İbnHişam,
Sîre,c.2, s. 264-266.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/303-304.
[89] İ bn İ shak, İ bn H
işam, S ine, c. 2, s. 2 69, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 41 , Tabe rf, T â rıh, c.
2, s. 275, Bey hakf, D e lâi lü'n-nübü v ve, c. 3, s. 33, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 250, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 265.
[90] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 269, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 40
[91] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 269.
[92] Vâkıdi, Megâzî, c. 1, s.
41.
[93] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 269-270, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 41, Taberî, Târih, c. 2, s.
275, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 33, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s. 250, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 265, İbn Haldun, TânTı, c.
2, ks. 2, s. 19-20.
[94] İbn İshak, İbn Hişam ,
Sîre, c. 2, s. 270, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 41, Taberî, c. 2, s. 275, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüwe, c. 3, s. 33, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 250,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 265.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/304-305.
[95] İ bn İ shak, İ bn H
işam, Sîre, c. 2, s. 2 66, Vâk ıdf, Megâzî, c. 1, s. 48, Tabe rf, T ârfh, c. 2,
s. 273, Bey hakf, D e lâl lü'n-nübü v ve, c. 3, s. 33-34, İbn Esîr, Kâmil, c.
2, s. 120, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 247.
[96] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 293.
[97] Zemahşerf, Keşşaf, c. 2,
s. 143, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c. 15, s. 126, Neseff, Medârik, c. 2, s. 94, 95,
Hâzin, TefsTr, c. 2, s. 385, Ebussuud, Tefsîr, c. 4, s. 5.
[98] İ bn İ shak, İ bn H
işam, Sîre, c. 2, s. 2 66, Vâk ıdf, Megâzî, c. 1, s. 48, Tabe ıf, T ârfh, c. 2,
s. 273, Bey hakf, D e lâi lü'n-nübü v ve, c. 3, s. 34, İbn Esîr, Kâm il, c. 2,
s. 120, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 247, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 262.
[99] İbn İshak.İbnHişam,
Sîre.c.2, s. 266, Vâki d f, Megâzî, c. 1, s. 48, Taberî, Târih, c. 2, s. 273,
274, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliyâ, c. 1, s. 173, Beyhakî, Delâilü'n-nübüwe, c.
3, s. 34, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 120, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
247, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 262.
[100] İ bn İ shak, İ bn H
işam, Sîre, c. 2, s. 2 67, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 48, Tabe rf, T ârfh, c. 2,
s. 274, Beyhakî, D e lâi lü'n-nübü v ve,c. 3, s. 34, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s.
120, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 247, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,
c. 3, s. 262.
[101] İbn İshak, İbn Hişam ,
c. 2, s. 267, Taberî, c. 2, s. 274, Beyhakî, c. 3, s. 34, İbn Esîr, c. 2, s. 1
20, İbn Seyyid, c. 1, s. 247,Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 262.
[102] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 267, Vâkıdî, c. 1, s. 4849, Taberî, c. 2, s. 274, Beyhakî, c. 3, s. 34,
İbn Esîr, c. 2, s. 120, İbn Seyyid, c. 1, s. 247, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 262.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/306-308.
[103] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 267-268, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 50-51 , Taberî, Târih, c. 2,
s. 274-275, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 248-249, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 264.
[104] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/308-309.
[105] İbn İshak, İbnHişam,
Sîre, c. 2, s. 268-269, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 52-53, Taben, Târih, c. 2, s.
275, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvE.c. 3, s. 43, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 119-120,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 249, Zehebî, Megâzî, s. 32-33,
Ebu'l-Fidâ,el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 265.
[106] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 269, Vâkıdî, c. 1, s. 53, Taberî, c. 2, s. 275, İbn Esîr, c. 2, s.
119-120, İbn Seyyid, c. 1 , s. 249, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 265.
[107] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
53.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/309-311.
[108] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 271, Taberî, c. 2, s. 276, Beyhakî, c. 3, s. 34-35, İbn Esîr, c. 2, s.
121, İbn Seyyid.c.1, s. 251, Zehebî, s. 33, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 266.
[109] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 272, Taberî, c. 2, s. 276, Beyhakî, c.3, s. 34-35, İbn Seyyid, c. 1, s.
251.
[110] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 567, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, t 1, s. 293.
[111] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 293.
[112] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
53, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 15.
[113] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 567.
[114] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/312.
[115] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 272, Taberî, Târîh, c. 2, s. 277, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
3, s. 35, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 122, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
251, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 292.
[116] Vâkidt, Megâzî, c.1, s.
55, İbn Sa'd.Tabakât, c. 2, s. 15.
[117] İbn İsfıak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 272-273, Vâki dî, Megâzî, c. 1, s. 49, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 1 5, Ta ben, Târih, c. 2, s. 277, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 44,
İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 122, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 252,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 268.
[118] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
55, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 15, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3,
s. 44, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 255
[119] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
5, İ bn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 15.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/313.
[120] Vâkıdî, c. 1, s. 58, İbn
Sa'd, c. 2, s. 14-15, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 293.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/313-314.
[121] Vâkıdî, c. 1, s. 71-72,
İbn Sa'd, t 2, s. 14, Beyhakî, c. 3, s. 70, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,
c. 3, s. 274.
[122] Vâkıdî, c. 1. s. 71-72,
İbn Sa'd, c. 2, s. 14, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1 , s. 378.
[123] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 287, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 274, Diyarbekrî, c. 1, s. 378.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/314.
[124] İbn Hacer, el-İsâbe, c.
2, s. 244, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 10, s. 403.
[125] Alâüddin Ali,
Kenzu'l-ummâl, c. 10, s. 403.
[126] İbn Hacer, el-İsâbe, c.
2, s. 245, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 10, s. 403.
[127] Alâüddin Ali,
Kenzu'l-ummâl, c. 10, s. 403.
[128] İbn Hacer, el-İsâbe, c.
2, s. 245, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 10, s. 403.
[129] Alâüddin Ali, Kenzu'l-um
mâl, c. 10, s. 403.
[130] İbn Hacer, el-İsâbe, c.
2, s. 245, Alâüddin Ali, Kenzu'l-ummâl, c. 10, s. 403.
[131] Alâüddin Ali,
Kenzu'l-ummâl, c. 10, s. 403404.
[132] İbn Hacer. el-İsâbe. c.
2. s. 245. Alâüddin Ali. Kenzu'l-ummâl. c. 10. s. 404.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/314-315.
[133] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 26, Müslim, Sahîh, c. 4, s. 2203, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 58, Nesâî,
Sünen, c. 4, s. 109, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 48.
[134] Ahmedb. Hanbel, Müsned,
c. 1,s.26, c. 3, s. 219, Ebu Dâvud, c. 3, s. 58, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 48.
[135] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 219, Müslim, c. 3, s. 1404, Ebu Da\ud, c. 3, s. 58.
[136] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 219, Müslim, c. 3, s. 1404, Ebu Da\ud, c. 3, s. 58.
[137] Müslim, c. 4, s. 2203,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 48.
[138] Ebu Dâvud, Sünen, c.3,s.
58.
[139] Ahmed b. Hanbel, M
üsned, c. 3, s. 219, Müslim, c. 3, s. 1 404, Ebu Dâvud, c. 3, s. 58, Beyhakî,
c. 3, s. 48.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/315.
[140] Taberî, Tefsîr, c. 9, s.
194,197, Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 147, Fahru'r-Râzî, Tefsir, c.15, s. 1 33,
Nesâî, Medârik, c. 2,s. 97, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 291 , 292, Beyzâvî,
Tefsir, c. 1, s. 387, Ebussuud, Tefsir, c. 4, s. 9.
[141] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 117-138, Taberî, Târîh, c. 2, s. 269, Tefsir, c. 9, s. 194-195,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 278, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c.
6, s. 75.
[142] Enfâl: 11.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/316-317.
[143] Vâkıdı,Megâzî,c.1,s. 61.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/317.
[144] Belâzuırî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 292.
[145] İbn İshak, İbn Hişam,
Sire, c. 2, s. 274, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 62, Taberî, Târîh, c. 2, s. 277,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvıe,
c. 3, s. 64, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 123, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
253, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 269.
[146] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
62.
[147] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 274, Taberî, Târih, c. 2, s. 278, İbn Seyyid, Uyunu'l-eser, c.
1,s. 253, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 269.
[148] İbn İshak, İbn Hişam.c.
2, s. 274, Ta beri, c. 2, s. 278, Beyhakî, c. 3, s. 64, İbn Seyyid, c. 1, s.
253, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 269.
[149] İbn İshak, İbn Hişam.c.
2, s. 274, Vâkıdî, c. 1, s. 62, Taberî, c. 2, s. 278, Beyhakî, c. 3, s. 64, 65,
İbn Esîr, c. 2, s. 123, İbn Seyyid, c. 1, s. 253, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 269.
[150] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
62.
[151] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre c . 2, s. 274, Taberî, Târîh, c. 2, s. 278, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
3, s. 65, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 123, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 253,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 269.
[152] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
62.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/317-319.
[153] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 274, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 63, Taberî, Târîh, c. 2, s. 278,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 65, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 123-124, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 253, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
270.
[154] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 274, Taberî, Târih, c. 2, s. 278, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.3,s.
65-66, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 124, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
253-254, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 270.
[155] Zübeyr B. Bekkâr,
Cemheretu Nesebi Kureyş, c. 1, s. 359-360, Taberî, Târîh, c. 2, s. 278,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3,5.270-271 .
[156] Vâkıdî, Megâzî, c. 1,s.
60.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/319-322.
[157] İbn İshak, İbn Hişam,
Sire, c. 2, s. 275-276, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 64-65, Taberî, Târîh, c. 2, s.
279, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 65-66, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1
24, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, t 1, s. 253-254, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3. s. 270.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/322-323.
[158] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 5, s. 395, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1414, Zehebî, Siyeru a'lâm i'n-nübelâ, c.
2, s. 262.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/323.
[159] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 15.
[160] İbn İshak, İbn Hişam ,
Sîre, c. 2, s. 278, Vâkidî, Megâzî, c. 1, s. 56, Taberî, Târih, c. 2, s. 280,
İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 484, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3,
s. 271 .
[161] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 516.
[162] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 278, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 484, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 271 .
[163] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 278, Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 57, Taberî, Târih, c. 2, s. 280, İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 484, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 271.
[164] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 278, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 271, Diysrbekrf, Târîhu'l-hamîs, c. 1 , s. 379.
[165] İbn İshak, İbn Hisam, c.
2, s. 278, Vâkıdî, c.1 , s. 57, Taberî, c. 2, s. 280, İbn Esîr, c. 2, s. 484,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 271.
[166] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 516.
[167] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 278, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 57, İbn Sa'd, Tabakât, c. 3, s.
516, Taberî, Târih, c. 2, s. 280, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 484,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye-ve'n-nihâve, c. 3, s. 271 .
[168] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 516.
[169] İbn İshak, İbn Hisam, c.
2, s. 278, Vâkıdî, c.1 , s. 57, Taberî, c. 2, s. 280, İbn Esîr, c. 2, s. 484,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 271.
[170] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 278, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe., c. 2, s. 484 Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 271.
[171] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 278, Vâkıdî, c.1 , s. 57, İbn Esîr, c. 2, s. 484, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.
271.
[172] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 278, Vâkıdî, c.1 , s. 57, Taberî, c. 2, s. 280, İbn Esîr, c. 2, s. 484,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 271.
[173] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 278, Taberî, c. 2, s. 280, İbn Esîr, c. 2, s. 484, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.
271.
[174] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
57.
[175] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 2, s. 484, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 271.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/323-325.
[176] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 278, Taberî, c. 2, s. 280.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/325.
[177] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 273, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 59, Taberî, Târih, c. 2, s. 277,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.3,s.35,İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 122-123, Zehebî, Megâzî, s. 80, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 268.
[178] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 30, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 601-602, Müslim, Sahih, c. 3,
s. 1383-1384, Tirmizi, Sünen, c. 5, s. 269, Taberî, Târih, c. 2, s. 280,
Beyhâki, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 51.
[179] Enfâl: 9.
[180] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 279, Beyhakî, Delâilü'n-nübüwe, c. 3, s. 54, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 255, Zehebî, Megâzî, s. 37, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
vıe'n-nihâye, c. 3, s. 276.
[181] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 279, Vâkıdî, c. 1, s. 81 , Taberî, c. 2, s. 281, Beyhakî, c. 3, s. 54,
İbn Esîr, c. 2, s. 125-126, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 255, Zehebî,
Megâzî, s. 37, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 276.
[182] Buhârî, Sahih, c. 5, s.
1 4, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 54, İbn Seyyid, c. 1, s. 256.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/325-326.
[183] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
75,76, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 16.
[184] Vâkidi, 11, s. 76, İbn
Sa'd, Tabakât, c. 3, s. 23,1 03.
[185] Taberî, Târih, c. 2, s.
283, Zehebî, Megâzî, s. 39.
[186] Vâkidi, c. 1, s. 76, İbn
Sa'd, c. 3, s. 23, 103.
[187] İbn Sa'd. Tabakât. c. 3.
s. 568.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/327.
[188] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 117, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 278, Heysemî,
Meanau'z-zevâid, c. 6, s. 75-76.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/327-328.
[189] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 406.
[190] İbn İshak.İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 341.
[191] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,
s. 406.
[192] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/328.
[193] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 273, 274, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 61 , Taberî, Târih, c. 2, s.
277, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 123, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, t 1, s. 252,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 268.
[194] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 274, Taberî, Târîh, c. 2, s. 277, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 123,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 252, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 268.
[195] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/328-329.
[196] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 276, 277, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 68, Taberî, Târih, c. 2, s.
276, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 124, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 254, Zehebî,
Megâzî, s. 36, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 273.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık:
3/329.
[197] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 278, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 67, Taberî, Târîh, c. 2, s. 280,
İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 125.
[198] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 278, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 498, Buhârî, Sahih, c. 3, s. 227,
Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 155, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 25, Zehebî,
Megâzî, s. 66.
[199] Ebu Dâvud, Sünen, c. 3,
s. 52, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 155.
[200] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 279, Taberî, Târîh, c. 2, s. 281, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s.
1214, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 26, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1 , s. 257,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 278.
[201] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 565, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 1 36-137,
Müslim, Sahih, c. 3, s. 1510, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 426
[202] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 565.
[203] Hadid: 21.
[204] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,
s. 565, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.3,s. 137, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1510,
Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 426, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 43, Zehebî,
Megâzî, s. 66.
[205] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/330-331.
[206] Enfal: 15-16.
[207] Enfal: 45-47.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/331.
[208] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ,
c. 3, s. 578, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1282, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c.
4, s. 406.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/332.
[209] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s.
66- 67.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/332.
[210] Taberî, Tefsîr, c. 9, s.
208, Etau'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 296.
[211] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 280, Vâkıdî, Megâzî, c.1 , s. 70, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5,
s. 431, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 129, Taberî, Târîh, c. 2, s. 281,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvıe, c. 3, s. 74, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
257, Zehebî, Megâzî, s. 68, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 282.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/332-333.
[212] Vâkıdî, Megâzî, d, s.
70.
[213] Vâkıdî, Megâzî, c. 1 ,
s. 57, İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 2, s. 16, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
3, s. 55, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 256, Zehebî, s. 62.
[214] İbn İshak.İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 286, Taberî, Târih, c. 2, s. 284, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.
1,s.26O.
[215] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
76, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 16
[216] Musa b.Ukbe'nin M egâzîsinden
naklen Zehebî, Megâzî, s. 80, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 71.
[217] Musa b. Ukbe'nin Megâzîsinden
naklen Zehebî, Megâzî, s. 80.
[218] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
70-71, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 283.
[219] Enfâl: 44.
[220] Âli-İmran: 123-124.
[221] Enfâl: 48.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/333-334.
[222] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
95, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 80, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,
c. 3, s. 283-284.
[223] Hayzum; Cebrail
Aleyhisselamın atı nın adıdır (E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
281).
[224] İbn İshak. İbn Hişam. Sîre,
c. 2, s. 285, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 76, 77, Taberî, Târih, c. 2, s. 283, İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 129, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 259-260, Zehebî,
Megâzî, s. 39, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 279-280.
[225] Vâkıdî, Megâzî, c. 1,s.
77.
[226] İbn İshak, İbn Hişam,
Sire, t 2, s. 28 6, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 76, Taberî, Tefsir, c. 4, s. 77,
Beyhakî, D e lâi lü'n-nübüv ve, c. 3, s. 81, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
260, Zehebî, Megâzî, s. 40, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 280.
[227] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s. 492, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 400, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s.
76.
[228] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s. 492.
[229] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s. 492, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 400, İbn Esid, Usdu'l-gâbe, c. 2, s.
76.
[230] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
76, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 57, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,
c. 3, s. 281.
[231] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
80, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 61 , Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, C. 3, S. 281.
[232] İbn İshak, İbn Hisam,
Sîre, c. 2, s. 286, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 450, Taberî, Târih, c. 2,
s. 283, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4,s.1644, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 95,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 260.
[233] Taberî, Târih, c. 2, s.
283-284. Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 409, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 129.
[234] Müslim, Sahîh, c. 3, s.
1384-1385.
[235] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
79, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 281.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/334-337.
[236] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 281, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 10-11, Taberî, Târîh, c. 2,
s. 282, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 140-1 41, İbn Esîr, Kâmil, c. 2,
s. 1 28-1 29, Zehebî, Megâzî, s. 90-91.
[237] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2,s. 281-282, Taberî, Târih, c. 2, s. 282, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1459-1460, İbn
Esîr,Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 64-65, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
285.
[238] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
81.
[239] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 117, Zehebî, Megâzî, s. 65, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3,
s. 278, Heysemî,Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 76.
[240] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 12, Ahmedb. Hanbel, Müsned,c. 1 ,s. 353, Taberî,
Târih,c. 2, s. 288,289, Ebu Nuaym ,Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 471-472.
[241] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 12.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/337-341.
[242] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 16.
[243] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
65, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 16, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 296, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1,5.257.
[244] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 279, Taberî, Târih, c. 2, s. 281, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4,
s. 1486, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 280.
[245] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 219, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 16.
[246] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 4, s. 1486, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 280.
[247] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 4, s. 1486.
[248] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 5, s. 280.
[249] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 279, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 65, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c.
2, s. 17, Taberî, Târih,c. 2, s. 281, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 308, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2, s. 1 26, İbn Seyvid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 257, Zehebî, Megâzi,
s.37, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 304.
[250] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 279, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 65, Taberî, Târih, c. 2, s. 281,
İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1 , s. 308, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1 , s. 425, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 257.
[251] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
65, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 17, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 425, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 257.
[252] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 279, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 65, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
17, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 308, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 425,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 274.
[253] İbn İshak İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 279, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 65, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
17, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf,c. 1, s. 296, Taberî, Târih, c. 2, s. 281 , İbn
Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 308, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 425, İbn
Seyyid, Uyunu'l-eser,c. 1, s. 257, Zehebî, Megâzî, s. 37, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 274.
[254] Ahmed b. Hanbel, M
üsned, c. 3, s. 260, Buhâri, Sahih, c. 3, s. 206, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 327,
Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c.9,s.167.
[255] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 215, Buhârî, Sahih, c. 3, s. 206, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s.
167, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 308, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 425.
[256] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 210, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 327.
[257] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 215, Buhârî, Sahih, c. 3, s. 206, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 327, İbn
Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 308, İbn Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 327.
[258] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 215, Buhâri, Sahih, c. 5, s. 9, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 327, İbn
Abdilberr, İstiâb, c. 1 , s. 308.
[259] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 260, Buhâri, Sahih, c. 3, s. 206, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s.
167.
[260] Tirmizî, Sünen, c. 5, s.
327.
[261] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 260, Buhâri, Sahih, c. 3, s. 206, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s.
167.
[262] Ahmed b. Hanbel, M
üsned, c. 3, s. 260, Buhâri, Sahih, c. 3, s. 206, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 327,
Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c.9,s.167.
[263] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 1, s. 426.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/341-342.
[264] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
67.
[265] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 117, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 71 Zehebî, Megâzî, s. 65,
Ebu'l-Fidâ, el- Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 278, Heysemî, Meanau'i-ievâid, c.
6, s. 76.
[266] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 277, Vâkıdî, Megâzî, c.1 , s. 68, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
17, Taberî, Târih, c. 2, s.279, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 72, İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 125, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 54, Zehebî,
Megâzî, s. 36.
[267] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
68, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 17, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
273.
[268] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 277, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.68, Taberî, Târîh, c. 2, s. 279,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve,c. 3, s. 72, İbn Esîr, Kamil, c. 2, s. 125, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 254, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
273.
[269] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
68, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 17.
[270] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 277, Taberî, Târîh, c. 2, s. 279, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
3, s. 72, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 254, Zehebî, Megâzî, s. 36,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 273.
[271] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 117, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 71, Zehebî, Megâzî, s. 65.
[272] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 277, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 68, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c.
2, s. 17, Taberî, Târih, c. 2, s. 279, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 72,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 254, Zehebî, Megâzî, s. 36.
[273] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 117, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 72, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 278.
[274] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
68, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 17.
[275] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 277, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 117 Taberî, Târîh, c. 2,
s. 279, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 71-72, İbn Esîr, Kâmil, c.2,s.
125, İbn Seyyid, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 254, Zehebî, Megâzî, s. 37,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 278.
[276] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 277, Taberî, Târîh, c. 2, s. 279, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
3, s. 71-72, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 125, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
254, Zehebî, Megâzî, s. 37, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 273.
[277] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
68, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 17, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,
c. 3, s. 273.
[278] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 277, Taberî, Târîh, c. 2, s. 279, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.
1, s. 255, Zehebî, Megâzî, s. 37, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
277.
[279] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 277, Taberî, Târih, c. 2, s. 279, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 125,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 255, Zehebî, Megâzî, s. 37, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 277.
[280] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
69, Taberî, Târih, c. 2, s. 279.
[281] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 274.
[282] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
69-70, Taberî, Târih, c. 2, s. 279, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 188, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2, s. 125, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 274,
Diyarbekri, Târîhu'l-hamîs, c.1, s. 278.
[283] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s. 188, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1021, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s.
557.
[284] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 50, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 188, İbn Abdilberr,
İstiâb, c. 3, s. 1021, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 554.
[285] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 3, s. 1021, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 554.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/343-346.
[286] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
71, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 283.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/346-347.
[287] Halebî, İnsânu'l-uyûn,
c. 2, s. 414.
[288] İbn Abdilberr, jstiâb,
c. 2, s. 825, Halebî, İnsanu'l-uyûn, c. 2, s. 414.
[289] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 2, s. 824, Halebî, İnsânu'l-uyûn, c. 2, s. 414.
[290] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 291, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 291-292.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/347.
[291] İbn İshak, İbn Hişam ,
Sîre, c. 2, s. 280, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 81, İbn Esîr, Kâmil,
c. 2, s. 126, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,
c. 1, s. 257, Zehebî, Megâzî, s. 37, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3,
s. 281.
[292] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s.281, Vâkıdî, Megâzî,c. 1, s. 81, Beyhakî, Delâilü'n-nübüwe, c. 3,
s. 81, İbn Esîr, Kâmil, c .2, s. 126, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 257,
Zehebî, Megâzî, s. 37, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 281.
[293] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
81.
[294] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s.280, Vâkıdî, Megâzî,c. 1, s. 81, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
3, s. 81, İbn Esîr, Kâmil,c. 2, s. 126, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 2,
7, Zehebî, Megâzî, s. 37, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 284.
[295] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.81,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 257,Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.3,
s. 284, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 84.
[296] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 280, Taberî, Târîh, c. 2, s. 281, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
3, s. 81, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 126, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
257, Zehebî, Megâzî, s. 37, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 284.
[297] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 280, Taberî, Târîh, c. 2, s. 281, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
3, s. 81, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 126, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
257, Zehebî, Megâzî, s. 37, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 281
[298] Entâl: 12-13.
[299] Entâl: 17.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/347-348.
[300] Entâl: 44.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/349.
[301] İbrı Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 23, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 126.
[302] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 26, c. 1, s. 223, Bevtıakf, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 49, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihale, c. 3, s. 275-276.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/349.
[303] İbn İshak, İbn Hisam,
Sîre, c. 2, s. 284, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 83, Taberî, Târîh, c. 2, s. 283,
İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 127, Zehebî, Megâzî, s. 37, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 286.
[304] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
86-87.
[305] Vâkıdı, Megâzı, c. 1, s.
92-93.
[306] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
91 -92.
[307] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 2, s. 622.
[308] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 288.
[309] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 2, s. 622.
[310] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 288, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 622.
[311] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 4, s:. 97.
[312] İbn EsPr, Usdu'l-gâbe,
c. 5, s:. 203.
[313] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 286-287.
[314] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1 , s. 1 93, Buhârî, Sahih, c. 4, s:. 22, c. 5, s:. 11, Müslim, Sahih, c. 3,
s. 1372, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3,5.1413.
[315] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 287, Taberî, Târih, c. 2, s. 284.
[316] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 287, Taberî, Târih, c. 2, s:. 284, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve,
c. 3, s:. 84, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1410, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c.
5, s. 202, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 260, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3,s:. 287.
[317] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s:. 287, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s:.87, Taberî, Târih, c. 2, s:. 284,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s:. 84, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1410,
İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 202, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 260,
Zehebî, Megâzî, s:. 40, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 287.
[318] Vâkıdî, Megâzî, c. 1,s.
87.
[319] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 287, Taberî, Târih, c. 2, s:. 284, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve,
c. 3, s:. 84, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 141 0, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c.
5, s:. 202, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s:. 260, Zehebî, Megâzî, s. 40,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 2, s. 287.
[320] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 287, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.87, Taberî, Târih, c. 2, s:. 284,
Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve,s:. 3, s. 84-85, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 141
0, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 27, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 260-261,
Zehebî, Megâzî, s. 40, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 287.
[321] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
87.
[322] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 11 5, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 6, 20, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3,
s. 86, Zehebî, Megâzî, s. 70, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 288.
[323] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 115, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 6, 20.
[324] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c.3, s. 115, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 6, Zehebî, Megâzî, s. 70, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 288.
[325] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 288-289, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 89-90, Taberî, Târîh, c. 2, s.
284, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 85-86, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 127,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 261 , Zehebî, Megâzî, s. 41, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 288.
[326] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
90, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 299, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 127.
[327] Buhârî, Sahih, c. 5, s.
20.
[328] M. Âam Koksal, İslâm
Târihi, c. 1,18, Mekke Devri, c. 1 , s. 87-90'da Mutayyibfn ve Ahlâf hakkında
izahat vardır.
[329] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
90, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 299, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 127.
[330] Ahmed b. H anbel, M
üsned, c. 1, s. 444, Zehebî, Megâzî, s. 70-71, E bul -F id â, el -B idâye
ve'n-nihâ ve, c. 3, s. 288-289.
[331] İbn Esîr, Kâmil, c. 2,
s. 1 27, Zehebî, Megâzî, s. 71, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
289.
[332] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c.2,s. 289, Taberî, Târih, c.2,s. 284, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3,
s. 86, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 261.
[333] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 444, Zehebî, Megâzî, s. 71, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.3, s.
289, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 88.
[334] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 444, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 88, Zehebî, Megâzî, s. 71,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 289.
[335] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 2, s. 1428, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 223.
[336] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 5, s. 223, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 441
[337] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 141, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 1, s. 67.
[338] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
85, 86, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 14, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
290.
[339] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 290, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s. 93, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ,
c. 1, s. 188, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 98, İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 3, s. 1080, İbn Hazm, Cevâmiu's-are, s. 113, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s. 262, Zehebî, Megâzî, s. 74, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
290.
[340] Beni Kelb b. Avf b. Ka'b
b. Amr b. Leylerden olup Benf Âmir b. Lüeyierin müttefiki, antlaşmalıa idi (İbn
İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 2,5.372).
[341] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
86.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/349-358.
[342] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 283, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 82, Taberî, Târih, c. 2, s. 282,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvıe, c. 3, s. 91, Zehebî, Megâzî, s. 39, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 286.
[343] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 283, Taberî, c. 2, s. 282, Beyhakî, c. 3, s. 91, Zehebî s. 39,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 286.
[344] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
82.
[345] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 283, Vâkıdî, c. 1 , s. 82, Taberî, c. 2, s. 282, Beyhakî, c. 3, s. 91,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 286.
[346] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
82.
[347] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 283, Vâkıdî, c. 1 , s. 82, Taberî, c. 2, s. 282, Beyhakî, c. 3, s. 91,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 286.
[348] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 283, Taberî, c. 2, s. 282, Beyhakî, c. 3, s. 91, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s..
286.
[349] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 91.
[350] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 283, Taberî, c. 2, s. 282, Beyhakî, c. 3, s. 91, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.
286.
[351] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
82.
[352] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 283, Taberî, Târîh, c. 2, s. 282, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
3, s. 91 , Ebu'l-Fidâ, el- Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 286.
[353] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 283-284, Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 83, Taberî, c. 2, s. 283, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 91, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 286.
[354] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 284, Taberî, c. 2, s. 283, Beyhakî, c. 3, s. 91, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 259, Zehebî, Megâzî, s. 39, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 286.
[355] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 284, Vâkıdî, c. 1, s. 83, Taberî, c. 2, s. 283, Beyhakî, c. 3, s. 91, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 259, Zehebî, s. 39, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 286.
[356] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 284, Zehebî, s. 39.
[357] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 284, Taberî, c. 2, s. 283, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 286.
[358] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre.c. 2, s. 284, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 83, İbn Esîr, Kâmil, t 2, s. 127,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 259, Zehebî, Megâzî, s. 39, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 286.
[359] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,
c. 2, s. 284, Taberî, Târih, c. 2, s. 283, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s.
91, 92, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 259, Zehebî, Megâzî, s. 39,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 286.
[360] Buhârî. Sahih. c. 3. s.
60.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/358-362.
[361] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 329, Buhârî, Sahih, c. 3, s. 230, Taberî, Târih, c. 2, s. 280-281 ,
Tefsir, c. 27, s. 108- 109, Beyhakî, Delâilü'n-nübüwe, c. 3, s. 50, Zehebî,
Megâzî, s. 60, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 276.
[362] Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 276.
[363] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 25, Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 1 08, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr,
c. 4, s. 266, Beyzâvî, Tefsir, c. 2, s. 439, Ebussuud.Tefar, c. 8, s. 174.
[364] Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c.
4, s. 266, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 276.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/362.
[365] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
98, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 301.
[366] İbn İshak, İbnHişam,
Sîre, c. 2, s. 280-281, Taberî, Târih, c. 2,s.281,İbn
Esir, Kâmil, c. 2, s. 126, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 258, E bu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 284.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/362-363.
[367] İbnİshak,İbnHişam, Sîre,
c. 2, s. 374, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.144,İbn
Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 2, s. 17-18, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1384-1385,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvıe, c. 3, s. 1 24, Zehebî, Megâzî, s. 37, E bu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 300.
[368] E bu'l-Fidâ, Tefsir, c.
2, s. 293.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/363.
[369] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 29, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 8, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s.
92, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 283.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/363.
[370] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 294, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 111,112, TaberP, Târîh, c. 2, s.
285.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/363-364.
[371] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 145, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 8, Müslim , Sahih, c. 3, s. 2203,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.3, s.92,İbnEsîr, Kâm il, c. 2, s. 129, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1, s. 263, Ebu'l-Fidâ.el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
293, Heysem f, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 91.
[372] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 292, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 112,Taberî,Târih, c. 2, s. 285,
Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 92, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 129, Zehebî,
Megâzî, s. 41, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 292.
[373] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 145, c. 4, s. 29, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 8, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 92, Zehebî, Megâzî, s. 72, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 293.
[374] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 293, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 112, Taberî, c. 2, s. 285, Zehebî, Megâzî,
s. 42, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 292.
[375] Müslim, Sahih, c. 3, s.
2203, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 263.
[376] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 292, Vâkıdî, c. 1, s. 11 2, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 29. Buhârî,
c. 5, s. 8, Müslim , c. 3, s. 2203, Taberî, c. 2, s. 285, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve., c. 3, s. 92, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 129, Zehebî, Megâzî,
s. 41, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 293.
[377] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 292, Vâkıdî, c. 1, s. 112, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 145, Buhârî, c. 5,
s. 8, Müslim, c.3, s. 2203, Taberî, c. 2, s. 285, Beyhakî, c. 3, s. 92, İ bn
Esîr, c. 2, s. 129, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 263, Zehebî, s. 41, E
bu'l-Fidâ,c.3, s. 293.
[378] Müslim, Sahih, c. 3, s.
2203.
[379] İbn İshak, İbn Hişam,
Şfre, c. 2, s. 292, Vâkıdî, Megâzî, c.1 , s. 112, Müslim, Sahih, c.3, s. 2203,
Taberî, Târih, c. 2, s.285, İ bn Esîr, Kâm il, c. 2, s. 129, İ bn Se yyid, U
yûnu'l -e ser, c.1 , s. 393, Zeh ebf, M eg âzf, s. 41, E b u'l-F idâ, el-Bi
dâye ve' n-ni hây e, c. 3, s. 292.
[380] Ahm ed b. Hanbel,
Müsned, c. 4, s. 29, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 8, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
3, s. 92, Zehebî, Megâzî, s. 72, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
293.
[381] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 145, c. 4, s. 29, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 8, Müslim, Sahîh, c. 3, s.
2203, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s 92, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s. 263, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 293.
[382] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 292, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 112, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 170,
Taberî, Târîh, c. 2, s. 285, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 129, Zehebî, Megâzî, s.
41, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 292.
[383] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 292, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s. 112, İbn Esîr, Kâmil, c.2,s. 129,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.3, s. 292.
[384] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 145, c. 4, s. 29, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 8, Müslim, Sahîh, c. 3, s.
2203, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 92.
[385] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 292, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 112.
[386] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 292, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 1 70, Zehebî, Megâzî, s.
41.
[387] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 292, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 112, Taberî, Târîh, c. 2, s. 285,
Zehebî, Megâzî, s. 41 ,Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 3, s. 292.
[388] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 292, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 145, c. 4, s. 29, Buhârî,
Sahih, c. 5, s. 8,Müslim, Sahîh, c. 3, s. 2203, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
3, s. 92, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 263, Zehebî, Megâzî, s.
59,Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 293.
[389] Müslim, Sahîh, c. 3, s.
2203.
[390] Müslim, Sahîh, c. 3, s.
2203, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 92, Zehebî, Megâzî, s. 59,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 294.
[391] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 145, c. 4, s. 29, Buhârî, Sahîh, c. 5, s. 8, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s.293.
[392] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 145, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 8, Müslim , Sahîh, c. 3, s. 2203,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 92, Zehebî, Megâzî, s. 59, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 294.
[393] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 292, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c.3,s. 145, Buhârî, Sahih, c. 5,
s.8-9, Müslim, Sahih,c. 3, s. 2203, Taberî, Târîh, c. 2, s. 285, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve,
c. 3, s. 92, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 263, Zehebî, Megâzî, s. 59,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye, c. 3, s. 293.
[394] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre.c. 2, s. 292, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 2203, Taberî, Târîh, c. 2, s. 285,
İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 129, İbn Seyyid, Uyûn.c. 1, s. 263, Zehebî, Megâzî,
s. 59, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 294.
[395] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 292, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 112.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/364-367.
[396] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 295, Taberî, Târîh, c. 2, s. 285, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 130,
İbn Seyyid, Uyünu'l-eser, c. 1, s. 264, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.
3, s. 301, 302.
[397] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 296, Taberî, Târih, c. 2, s. 286, Zehebî, Megâzî, s. 42,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 302.
[398] Vâkidi, Megâzî, c.1, s.
99, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 173.
[399] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1,s.173.
[400] Vâkıdı, Megâzî, c. 1, s.
99, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 173, Buhârî, Sahîh, c. 3, s. 225.
[401] Taberî, Târîh, c. 2, s.
286.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/367-368.
[402] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
113, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 26, 27,Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
3, s.
131, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c.
3, s. 304.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/368.
[403] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre.c.2, s. 364, 365, Vâkıdî, Megâzî.d, s. 145-147, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 17-18.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/368-369.
[404] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
112, Taberî, Târih, c. 2, s. 286.
[405] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
112.
[406] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
113.
[407] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/369-370.
[408] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 297, Taberî, Târih, c. 2, s. 286.
[409] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
100-103.
[410] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
103, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 486, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 31 6.
[411] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
103.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/371-372.
[412] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
106-107.
[413] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 298, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 265, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.305.
[414] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 298, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 107, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.
1 , s. 265, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye vE'n-nihâye, c. 3, s. 305.
[415] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
107.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/372-373.
[416] Ahmed b.Hanbel.Müsned,
c. 1, s. 417, Buhârî, Sahih, 11, s. 65,131, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1418, Nesâî,
Sünen, c. 1 , s. 162, Belâzurî, E nsâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 125, Zehebî,
Târihu'l-İslâm, s. 215, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 44, Heysem
f, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 16.
[417] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 2, s. 204, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 240, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.
274, Zehebî, Târîhu'l-İslâm, s. 215.
[418] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
82, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 94.
[419] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
82.
[420] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
82, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 94.
[421] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
114, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 64, 65, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 305.
[422] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
114, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 64, 65, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 305.
[423] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
114, Beyhakî, Sünen ü'l-kübrâ, c. 9, s. 64, 65.
[424] İbn İshak, İbn Hisam,
Sîre, c. 2, s. 298, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 11 6, Beyhakî, Sünen ü'l-kübrâ, c.
9, s. 65, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 131, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
265, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 305.
[425] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 298, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 114, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 65.
[426] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 298, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 306.
[427] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
114, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 65.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/373-375.
[428] Çekirdeği çıkarıl mı ş
hurma, tereyağı, yoğurt kurusu ve kavurulmuş unla iyice karıştırılarak yapılan
yemektir (Ebu'l-Fidâ, eI-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 306, Fîruzâbâdî,
Kâmûsu'l-muhft, c. 2, s. 21 7).
[429] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 298, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 11 6, Taberî, Târih, c. 2, s. 286,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 306.
[430] İbn İshak, İbn Hisam,
Sîre, c. 2, s. 298-299, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 114-116, Taberî, Târih, c. 2,
s. 286-287, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1772, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 6,
s. 322, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 306.
[431] İbn İshak, İbn Hisam,
Sîre, c. 2, s. 299, Taberî, Târih, c.2,s. 287.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/375.
[432] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
114, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 131, E bu'l-Fidâ el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 304.
[433] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 296, Taberî, Târih, c. 2, s. 287.
[434] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 296, Taberî, Târih, c. 2, s. 88, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvıe, c.
3, s. 1 87, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 130, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
265.
[435] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
114, 115.
[436] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 296-297, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 ,s.114.
[437] Zührî, Megâzî, s. 65.
[438] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
115.
[439] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 297, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 115, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvıe,
c. 3, s. 187.
[440] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
115.
[441] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 54-55, Taberî, Târih, c. 3, s. 3, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
3, s. 188, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 298, Zehebî, Megâzî, s. 1 26.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/375-378.
[442] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s.
116-117, İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ, c. 3, s. 605.
[443] Vâkıdî Megâzîıc.1,s. 117.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/378.
[444] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s.
105,117.
[445] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s.
105,117.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/379.
[446] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
105, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 49, 50.
[447] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 299-300, Taberî, Târîh, c. 2, s. 287, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 306-307.
[448] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
119.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/379-380.
[449] İbn Şa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 10, 14, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 117,
Taberî, Târih, c. 2, s. 288-289.
[450] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre.c.3, s. 3-7,Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 138-144.
[451] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 7, 8.
[452] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
138,143.
[453] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
144, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 348, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s.
305.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/380-382.
[454] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf,
c. 1, s. 303, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 669, İbnEsîr, Usdu'l-gâbe, c. 2,
s. 480.
[455] İbn İshak, İbn Hişam ,
Sîre, c. 2, s. 304, Mus'abu'z-Zübeyrf, Nesebi Kureyş, s. 418, İbn Abdilberr,
İstiâb, c. 2, s. 670, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 480, E bu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 300.
[456] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 289, İbn Abdilberr, c. 12, s. 669, İbn Esîr, c. 2, s. 480, Zehebî,
Megâzî, s. 45, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 310.
[457] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 303.
[458] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 303.
[459] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 304, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 107, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.
1, s. 303, Mus'abu'z-Zübeyrf, Nesebi Kureyş, s. 418, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 310.
[460] İbn İshak, İbn Hişam,
c.2, s. 304, Vâkıdî, c. 1 , s. 1 07, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.1, s. 303,
Taberî, Târih, c. 2, s. 289,Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 282, Zehebî, Megâzî, s.
46, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 310.
[461] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 303, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 282.
[462] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 304, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 107, Taberî, Târîh, c. 2, s. 289,
Zehebî, Megâzî, s. 46, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 310.
[463] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 304, Vâkıdî, c.1 , s. 107, Taberî, c. 2, s. 289, Zehebî, s. 46,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 310.
[464] M us'abu'z-Zübeyrf,
Nesebi Kureyş, s. 418, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 303, İbn AbdiIberr,
İstiâb, c. 2, s. 670. İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 480.
[465] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s. 282.
[466] Taberî, Târih, c. 3, s.
223.
[467] Mus'abu'z-Zübeyrf,
Nesebi Kureyş, s. 418, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 670, İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 480.
[468] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 2, s. 480.
[469] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s. 282, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 670, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s.
480.
[470] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s. 282.
[471] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 2, s. 480.
[472] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 2, s. 670, İ bn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 480.
[473] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c.1, s. 304.
[474] Mus'abu'z-Zübeyrf,
Nesebi Kureyş, s. 418, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 480.
[475] Mus'abu'z-Zübeyrf,
Nesebi Kureyş, s. 418, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 304, İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 480.
[476] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 2, s. 480.
[477] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
107.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık:
3/382-385.
[478] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 30, Taberî, Târih, c. 2, s. 294, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2,
s. 475, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 137, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 297.
[479] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 30, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1385, Taberî, Târih, c. 2, s. 294,
EbuNuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 475, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s.
68, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 297.
[480] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 30, Taberî, c. 2, s. 294, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 68, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s.
297.
[481] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 30, Müslim, c. 3, s. 1385, Taberî, c. 2, s. 294, Ebu Nuaym, c. 2, s. 475,
Beyhakî, c. 3, s. 137, Zehebî, s. 87, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 297.
[482] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c.1, s. 30, Taberî, Târih, c.2, s. 294, Zehebî, Megâzî, s. 87, E bu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 287.
[483] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 30, 31, Taberî, Târih, c. 2, s. 294, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c.
2, s. 475, Ebu'l- Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 297.
[484] Müslim, Sahih, c. 3, s.
1385, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 475, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c.
9, s. 68, Zehebî, Megâzî, s. 87.
[485] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 31 .Müslim, Sahih, c. 3, s. 1385, Taberî, Târih, c. 2, s. 294,
EbuNuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 475, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 68, Zehebî,
Megâzî, s. 87, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 297.
[486] Ahm ed b. Hanbel,
Müsned, c. 1, s. 31 , Taberî, Târîh, c. 2, s. 294, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 68,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 297.
[487] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 31 , Müslim, Sahih, c. 3, s. 1385, Taberî, Târîh, c. 2, s. 294,
EbuNuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 475, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 68, Zehebî,
Megâzî, s. 68, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 297.
[488] Müslim, Sahih, c. 3, s.
1385, Taberî, Târih, c.2, s. 294, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 475,
Zehebî, Megâif, s.87.
[489] Ahmed b. Hanbel, M
üsned, c. 1, s. 31, Müslim , Sahih, c. 3, s. 1385, Taberî, c. 2, s. 294, Ebu
Nuaym, c. 2, s. 475, Zehebî, s. 87, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 297.
[490] Müslim, Sahih, c. 3, s.
1385, Zehebî, Megâzî, s. 87.
[491] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 31, Müslim, c. 3, s. 1385, Taberî, c. 2, s. 294, Ebu Nuaym, c.2, s. 475,
Beyhakî, c. 9, s. 68, Zehebî, s. 87, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 297.
[492] Ahmed b. Hanbel, c.1, s.
31 , Müslim, c. 3, s. 1385, Taberî, c. 2, s. 294, Beyhakî, c. 9, s. 68, Zehebî,
s. 87, Ebu'l-Fidâ, c.3, s. 297.
[493] Müslim, c. 3, s. 1385,
Ebu Nuaym, c. 2, s. 475, Zehebî, s. 87.
[494] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 31, Müslim, c. 3, s. 1385, Taberî, c. 2, s. 294-295, Ebu Nuaym , c. 2, s.
475.
[495] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 31, Müslim, c. 3, s. 1385, Tataerf, c. 2, s. 295, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 297.
[496] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 31, Taberî, c. 2, s. 295, E bu'l-Fidâ, c. 3, s. 297.
[497] Ahmed b. Hanbel, c. 1,
s. 31, Müslim, c. 3, s. 1385, Taberî, c. 2, s. 295, Ebu Nuaym, c.2, s. 475,
Beyhakî, c. 9, s. 68, Zehebî, Megâif, s. 87, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,
c. 3, s. 287.
[498] Müslim, Sahih, c. 3, s.
1385, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 475, Beyhakî, Sünen, c. 9, s. 68,
Zehebî, Megâif,s. 87.
[499] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 383, Taberî, Târih, c. 2, s. 295, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 21-22,
Zehebî, Megâzî, s. 87-88, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 297,
Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 86-87.
[500] Taberî, Tefsîr, c. 4, s.
166, Ebu'l-Fidâ, Tefefr, c. 1, s. 425.
[501] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
107.
[502] İbn
Sa'd,Tabakâtü'l-kübrâ,c. 2, s. 22, Taberî, Tefsîr, c. 4, s. 166, Beyhakî,
Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 68, Kurtubf, Tefsîr, c.4, s. 265, İbn Seyyid, Uyünu'l-eser,
c. 1 , s. 287.
[503] Taberî, Tefsir, c. 4, s.
166, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 1, s. 425.
[504] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
107, Taberî, Tefsîr, c. 4, s. 1 66, E bu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 1, s. 425.
[505] Taberî, Tefsir, c. 4, s.
166, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 1, s. 425.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/385-389.
[506] Denilir ki; "Ey
Peygamber! Ellerinizdeki esirlere de ki: 'Eğer, Allah'ın ezelî ilmine göre,
yüreklerinizde bir hayır İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 13,14, Ahmed b.
Hanbel, Müsned, c. 1, s. 353, Taberî, Târih, c. 2, s. 290, Hâkim,Müstedrek, c.
3, s. 324, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 476, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 142, E bu'l-Fidâ, Tefsîr, c.2, s. 327, Heysem f,
Mecmau'i-ievâid, c. 6, s. 85, 86.
[507] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 14 Taberî, Târih, c. 2, s. 20, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvvie, c. 2, s. 476.
[508] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 13-1 4, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 353, Ta beri", Târih, c. 2,
s. 290, E bu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 476, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve,
c. 3, s. 142-143, Zehebî, Megâzî, s. 89, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 2, s. 327,
Heysemî,Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 85-86.
[509] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 156, Ebu Nuaym , Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 476.
[510] Beyhaki, D el âil
ü'n-nübüvve, c. 3, s. E bu'l-F idâ, Tefsir, c. 2, s. 327.
[511] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 353, Taberî, Târih, c. 2, s. 290, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2,
s. 476, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 142, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s.
133, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 327, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 86.
[512] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 15.
[513] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 15, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 353, Taberî, Târih, c. 2, s. 290, Ebu
Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 476, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s.
142, İbn Esîr, c. 2, s. 133, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s. 327, Heysemî,
Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 86.
[514] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 15.
[515] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 353, Taberî, Târih, c. 2, s. 290, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2,
s. 476.
[516] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ,
c. 4, s. 15.
[517] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 353, Taberî, Târih, c. 2, s. 290, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 324, Ebu
Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 476, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s.
142, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 86.
[518] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 15.
[519] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 15, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 353, Taberî, Târih, c. 2, s. 290, Ebu
Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 476, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3,
s.142, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 6, s. 86.
[520] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 353, Taberî, Târih, c. 2, s. 290, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2,
s. 476, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 142, Heysemî, M ecmau'z-zevâid, c.
6, s. 86.
[521] İbn Sa'd, Tab akâtü
'l-kübrâ, c. 4, s. 15, Vahi df, E sbâbu 'n-n üzül, s. 162.
[522] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 353, Taberî, Târih, c. 2, s. 290, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2,
s. 476, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 142-143, Heysemî, M
ecmau'z-zevâid, c. 6, s. 86, E bu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 327.
[523] İ bn Sa'd, Tab akâtü
'l-kübrâ, c. 4, s. 15, Vahi df, E sbâbu 'n-n üzül, s. 162.
[524] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 15.
[525] İbn Sa'd, Tabakât, c. 5,
s. 14, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 30, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 22, Zehebî,
Megâzî, s. 91, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 299.
[526] Buhârî, Sahih, c. 4, s.
30, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 22, Zehebî, Megâzî, s. 91, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 29.
[527] Buhâri, Sahih, c. 4, s.
30, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 22.
[528] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 14, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 30, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 22, Zehebî,
Megâzî, s. 91, Ebu'l-Fidâ,el-Bidâye ye'n-nihâye, c. 3, s. 299.
[529] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 14.
[530] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 14, Buhâri, Sahih, c. 4, s. 30, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 22, Zehebî,
Megâzî, s. 91, E bu'l-Fidâ,el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 299.
[531] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 14, Zehebî, Megâzî, s. 91, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 299.
[532] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s. 22, Zehebî, Megâzî, s. 91, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 299.
[533] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 14, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 30, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 22, Zehebî,
Megâzî, s. 91 E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 299.
[534] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 14.
[535] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 15, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 324, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 1 43, Zehebî, Megâzî, s. 89, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c.
2, s. 327.
[536] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 15, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 390.
[537] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s.1 5, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 324, Vâhidf, Esbâbu'n-nüzûl, s. 162,
Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 143, Zehebî, Megâzî, s. 89, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr,
c. 2, s. 327.
[538] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 2, s. 812, İ bn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 165.
[539] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 31, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 812, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s.
165.
[540] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 2, s. 812, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 165.
[541] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 31.
[542] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 31, İbn Abdilberr, c. 2, s. 812, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 165.
[543] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 31.
[544] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 46, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1 512, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s.
268.
[545] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 4, s. 1512, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 269, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3,
s. 577.
[546] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 46, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1 512,13, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5,
s. 269, İbn Hacer,el-İsâbe, c. 3, s. 577.
[547] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
138,14 3, Be lâzuri, E nsâbu'l -e şrâf, c. 1, s. 301 -305.
[548] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 30 5, Vâkıdî, M eg âzf, c. 1, s. 139, M us'ab u'z-Zübeyrf, N
esebi Kureyş, s. 126, B elâzurf, E nsâbu'l -eşraf, c. 1, s. 301.
[549] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 305, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 378.
[550] İ b n İ shak, İ bn H i
şam, Sîre, c. 2, s. 305, Mus'abu'z-Zübe yrf, N e sebi K ure yş, s. 1 26,
Taberî, Tâ rih, c. 2, s. 290, İ bn Ab dil berr, İstiâb, c. 2, s. 606, İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 378.
[551] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 305, Mus'abu'z-Zübeyrf, Nesebi Kureyş, s. 126, Taberî, Târih, c. 2, s.
290, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 606, İbn Esîr, Usd, c. 2, s. 378.
[552] İbn İshak, İbn Hisam, c.
2, s. 305, Taberî, c. 2, s. 290, İbn Esîr, c. 3, s. 378.
[553] Mus'abu'z-Zübeyrf,
Nesebi Kureyş, s. 1 26, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 606.
[554] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 305, Mus'abu'z-Zübeyrf, Nesebi Kureyş, s. 126, Taberî, Târih, c. 2, s.
290, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 606, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 378.
[555] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 305, Taberî, Târih, c. 2, s. 290, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2,
s. 378.
[556] Mus'abu'z-Zübeyrf,
Nesebi Kureyş, s. 1 26, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 606.
[557] İbn İshak, İbn Hişam,
c.2, s. 305, Mus'abu'z-Zübeyrf, Nesebi Kureyş, s. 126, Taberî, c. 2, s. 290,
İbn Abdilberr, c.2, s. 606, İbn Esîr, c. 2, s. 378.
[558] Mus'abu'z-Zübeyrf,
Nesebi Kureyş, s. 1 26.
[559] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 305, Taberî, c. 2, s. 290, İbn Esîr, c. 2, s. 378.
[560] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 305, Taberî, c. 2, s. 290.
[561] Mus'abu'z-Zübeyrf, Nesebi
Kureyş, s. 1 26, İbn Abdilberr, c. 2, s. 606.
[562] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 305, 306, Taberî, c. 2, s. 290, İbn Esîr, c. 2, s. 378.
[563] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 305, 306, Mus'abu'z-Zübeyri, Nesebi Kureyş, s. 126, 127, Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s.301, Taberî, c. 2, s. 290, İbn Abdilberr, c. 2, s. 606,
İbn Esîr, c. 2, s. 378.
[564] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c.2, s. 306, Taberî, Târih, c.2, s. 290, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s.
378.
[565] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 306, 307, Taberî, Târih, c. 2, s. 290, 291, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 311 ,312.
[566] Gerdanlık, Yemen işi
gözboncuğundandı (İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 31).
[567] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c.2, s. 308, Vâk ıdf, Megâzî, c. 1, s. 130,131 , İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 31, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 276, Taberî,
Târih, c. 2, s. 291 , Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 6, s. 322, Delâilü'n-nübüvve,
c. 3, s. 154, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 134, Zehebî, Megâzî, s. 46, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 312.
[568] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 308, Taberî, Târih, c. 2, s. 291.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/389-398.
[569] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre.c.2, s. 316, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 ,s.129.
[570] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 22, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 247.
[571] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 22, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 247, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s. 287, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1,
s. 395.
[572] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 22, Diyarfcıekrf, Târîhu'l-hamîs,
c. 1, s. 395.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/399.
[573] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 300, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 120, İbn Sa'd, Tabak âtü'l-kübrâ,
c. 2, s. 19, Taberî, Târih, c. 2, s. 287, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 79, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 266, Zehebî, Megâzî, s. 44, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 308.
[574] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 300, Taberî, Târih, c. 2, s. 287, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.
1, s. 266, Zehebî, Megâzî, s. 44, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 308.
[575] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 301-302, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 73-74, Taberî,
Târih, c. 2, s. 287-288,Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 321-322, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 1 45-1 46, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s
266-267, Zehebî,Megâzî, s. 4445, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
308-309.
[576] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 74, Taberî, Târih, c. 2, s. 288.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/399-402.
[577] Enfal: 67-69.
[578] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 31, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1385, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2,
s. 475, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 137, Zehebî, Megâzî, s. 87, E
bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 297.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/402-403.
[579] Buhâri, Sahih ,c.5, s.
13-14, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2,s.226,İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 287.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/403.
[580] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s.
121.
[581] Buhârî, Sahîh.c.S, s.
172, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 10, Kurtubf, Tefsir, c. 2, s. 72-73,
Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c.1 , s. 435-436.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/403.
[582] İbn İshak.İbn Hişam,
Sîre.c. 2, s. 316, Taberî, Târîh, c. 2, s. 293, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve,
c. 2, s. 479, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve,
c. 3, s. 149, İbn Abdilbeır, İstiâb, c. 3, s. 1221, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s.
135, Zehebî, Megâzî, s. 49, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 313.
[583] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 3, s. 1221, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 300.
[584] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 316, Taberî, Târih, c. 2, s. 293, Ebu Muaym, Delâilü'n-nübüvve,
c. 2, s. 479, Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 149, İbn Abcliltoerr, İstiâb,
c. 3, s. 1221, İbn Esir, Kâmil, c. 2, s. 135, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c.3, s. 313.
[585] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 316, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 199, Taberî, Târîh, c. 2, s. 293, Ebu
Muaym, c. 2, s. 479, Beyhakî, c. 3, s. 149, İbn Abdilberr, c. 3, s. 1221, İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 135, Zehebî, Megâzî, s. 49, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 313.
[586] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 200.
[587] İbn İshak, İbn Hişam,
c.2,s. 316, Taberî, c. 2, s. 293, Ebu Nuaym, c. 2, s. 479, Zehebî, Megâzî, s.
49, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 313.
[588] İbn İshak, İbn Hişam ,
c. 2, s. 316, Taberî, c. 2, s. 293, E bu Nuaym, c. 2, s. 479-480, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2, s. 135, Zehebî, Megâzî, s. 49, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 313.
[589] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
125, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 1 47, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s.
36.
[590] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 316, Taberî, c. 2, s. 293, Ebu Nuaym, c. 2, s. 480, İbn Esîr, c. 2, s.
135, Zehebî, s. 49, Ebu'l-Fidâ, c. 3,5.313.
[591] İbn İshak.İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 316, Taberî, Târîh, c. 2, s. 293, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c.
2, s. 480.
[592] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 316, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 125, Taberî, Târîh, c. 2, s. 293,
Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve , c. 2, s. 480, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2,
s. 1 47, Zehebî, Megâzî, s. 49, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
313.
[593] İbn İshak.İbn Hişam, c.
2, s. 316, Taberî, c. 2, s. 293, Ebu Nuaym, c. 2, s. 480, Zehebî, s. 49,
Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 313.
[594] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
125, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 1 47, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s.
36.
[595] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
125, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 304.
[596] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s
125, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 147, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s.
36.
[597] İbn İshak, İbn Hişam ,
Sîre, c. 2, s. 316, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 1 256, Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 480, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s.
313.
[598] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
125.
[599] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 316, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 125, Taberî, c. 2, s. 293, Ebu Nuaym,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 480, Zehebî, Megâzî, s. 49, E bu'l-Fidâ, c. 3, s.
31 3.
[600] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 147, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s. 36.
[601] Vâkıdî, Megâzî, c 1, s.
125, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 147, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 3, s.
36.
[602] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 317, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 126, Taberî, Târîh, c. 2, s. 293,
Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve , c. 2, s. 480, Beyhakî, D elâilü'n-nübüvve, c. 3,
s. 1 47, 148, İbn Seyyid, U yûnu'l -eser, c. 1, s. 270, Zehebî, M e gâzf, s.
49,Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 313.
[603] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 31 7, Taberî, Târîh, c. 2, s. 294, Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve,
c. 2, s. 481, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 313.
[604] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 317, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 126, Taberî, Târîh, c. 2, s. 294,
Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 481, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
270, Zehebî, Megâzî, s. 49, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 313.
[605] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 317, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 126, Taberî, Târîh, c. 2, s. 294,
Ebu Nuaym, Delâilü'n-übüvve, c. 2, s. 481, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s.
148, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 135, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
270,Zehebî, Megâzî, s. 49, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 313.
[606] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
126, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 200, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c.
3, s. 148.
[607] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 317, Vâkıdî, c. 1, s. 126, Taberî, c. 2, s. 294, Ebu Nuaym, c. 2, s. 481,
Beyhakî, c. 3, s. 148, İbn Seyyid, c. 1, s. 270, Zehebî, s. 49, Ebu'l-Fidâ, c.
3, s. 313.
[608] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 201.
[609] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
127.
[610] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 201.
[611] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 317, Vâkıdî, c. 1, s. 126, İbn Sa'd, c. 4, s. 201, Taberî, c. 2, s. 294,
Ebu Nuaym, c. 2, s. 481 ,Beyhakî, c. 3, s. 148, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 136,
İbn Seyyid, c. 1 , s. 270, Zehebî, s. 49, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 313.
[612] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
126.
[613] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 317-318, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 126-127, Taberî, Târîh, c. 2,
s. 294, Ebu Nuaym,Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 481, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve,
c. 3, s. 149, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 270,Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâyeve'n-nihâye, c. 3, s. 314.
[614] Vâkıdî, Megâzî, c. 1 ,
s. 126, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 201, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve,
c. 3, s. 148, Zehebî, Megâzî, s. 49.
[615] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 201.
[616] İbn İshak, İbn Hişam, c.
2, s. 318, Taberî, c. 2, s. 294, Ebu Nuaym, c. 2, s. 481, Beyhakî, c. 3, s.
149, İbn Esîr, c.2, s. 136, Zehebî, s. 50, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 314.
[617] İbn İshak.İbn Hişam, c.
2, s. 317, Taberî, c. 2, s. 294, Ebu Nuaym, c.2, s. 481, Beyhakî, c. 3, s. 149,
Zehebî s. 50.
[618] Vâkıdî, c. 1, s. 127,
Taberî, c. 2, s. 294, Beyhakî, c. 3, s. 149, İbn Esîr, c. 2, s. 136, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 270, Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 314.
[619] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 318, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 127, Taberî, Târîh, c. 2, s. 294,
Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 481, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3,
s. 149, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 136, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
270,Zehebî, Megâzî, s. 50 Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 314.
[620] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
127-128, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1 , s. 305.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/404-410.
[621] . İbn İshak, İbn Hişam ,
Sîre, c. 2, s. 308-310, Taberî, Târih, c. 2, s. 291 -292, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 154-156, Zehebî, Megâzî, s. 46-47, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 330.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/410-412.
[622] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 132, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 21 0.
[623] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 132.
[624] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 132, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 210.
[625] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 120.
[626] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 210.
[627] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 132.
[628] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 132, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 210.
[629] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 132.
[630] Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf,
c. 1, s. 210.
[631] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2,s. 120.
[632] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 133.
[633] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 4, s. 1559, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 455.
[634] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 133.
[635] İbn İshak, İbn Hişam,
Sıre, c. 2, s. 120, İbn Sa'd, Tabakât, c. 4, s. 132, İbn Atodiltaerr, İstiâb,
c. 4, s. 1559, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 4, s. 455.
[636] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 4, s. 1559, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 5, s. 455.
[637] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 133-134, Mus'abu'z-Zübeyn, Nesebi Kureyş, s. 329, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf,
c. 1, s. 210, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1559, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c.
5, s. 455.
[638] İbn Sa'd, Tabakât, c. 4,
s. 133, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 211.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 3/412-414.