İşkence ile Dinlerinden Döndürülenler Hakkında
İlahî Af Çıkışı ve Hişam b. Âs'ın Medine'ye Gelişi
Cündeb b. Damrâ'nın Medine'ye Hicret Ederken
Ten'im'de Vefat Edişi
Münafıkların Teşhir ve Mescidden Tard Edilişi
Ebu Âfek'in Kimliği, Öldürülüş Sebebi ve Tarihi
Asma' binti Mervan'ın Öldürülüşü
Asma'ın Kimliği, Öldürülüş Sebebi ve Tarihi
Fıtır Sadakası ve Bayram Namazları
Karkaratü'l-küdr Gazası: Seferin Tarihi, Mevkii,
Niçin ve Nasıl Yapıldığı
Kaynuka Oğulları Yahudileri Medine'den Niçin ve
Nasıl Sürüldüler?
Osman b. Maz'un'un Vefat Edişi
Hz. Fâtıma'nın Hz. Ali ile Nikâhlanışı ve Evlenişi
Hz. Fâtıma'nın Çeyizi ve Ev Eşyası
Peygamberimiz Aleyhisselamın Nikâhta Hutbe İrad
Edişi ve Nikâh Kıyışı
Peygamberimiz Aleyhisselama Ev Halkı İçinde En
Sevgili Olanları
Yeni Evlilerin Altı Ay Sabah Namazlarına
Kaldırılışı
Ziynet Eşyası Hususunda Hz. Fâtıma'nın Uyarılışı
Zekat ve Sadakanın Anlam ve Hikmetleri
Zekatın Daha Önceki Peygamberlerin Şeriatlarında
da Yer Alışı
Ticaret Malları, Hububat ve Meyve Zekatı
Zenginliğin ve Fakirliğin Ölçüsü
Zenginin ve Güçlü Kuvvetli Olan Fakirin Zekat
Almasının Doğru Olmadığı
Zekatı Verilen veya Verilmeyen Mallar Hakkında İki
Meleğin Duaları
Miskin Sözünün Anlamı ve Miskinin Durumu
Zekatı Geciktirilen Zinet Eşyasından Dolayı Azaba
Uğranılacağı
Malının Zekatını Vermekten Kaçınan Sa'lebe'nin
Akıbeti
Ka'b b. Eşref'in Öldürülmesine Karar Verilmesi
Gatafan Gazâsı: Tarihi, İsimleri ve Sebebi
Du'sur'un Peygamberimiz Aleyhisselama Suikastı
Ebu Râfi'in Öldürülüşünün Sebepleri
Ebu Râfi' Ne Zaman, Kimler Taratmdan ve Nasıl Öldürüldü?
Hassan b. Sabit’in Mücahidieri Övüşü
İbn Süneyne (Sübeyne)'nin Öldürülüşü
Hz. Hafsa ve Hz. Ümmü Külsûm'un Evlenmeleri
Gazânın Tarihi, Mevkii ve Sebebi
Zeyd b. Hârise'nin Karde Seferi
Seferin Tarihi, ilffevkii ve Sebebi
Hz. Hasan'ın Ümmü'l-Fadl Hatun Tarafından
Emzirilişi
Hz. Hasan'a Akîka Kurbanı Kesilişi ve İsim
Takılışı
Hz. Hasan ve Hz. Fâtıma'nın Peygamberimiz
Aleyhisselama Benzerlikleri
Peygamberimiz Aleyhisselamın Hz. Hasan ve Hz.
Hüseyin'e Sevgisi
Zekat ve Sadaka Yemenin Peygamberimiz Aleyhisselam
ile Ehl-i Beytine Helâl Olmayışı
Hz.
Ömer der ki:
"Fitneye
uğratılarak dinlerinden döndürülenler hakkında:
'Allah
artık bu kavmin ne fidyelerini, ne de tevbesini kabul eder.
Çünkü,
bunlar, Allah'ı öğrendikten sonra, uğradıkları işkence üzerine küfre döndüler'
derdik.
Onlar
da, kendileri hakkında tıpkı böyle söylerler, İslâmiyete bir daha kabul
olunmayacaklarını sanırlardı.
Resûlullah
Aleyhisselam Medine'ye gelince, Yüce Allah'ın bu hususta gerek bizim
söylediğimiz ve gerek onların kendileri hakkında söyledikleri söz üzerine
indirdiği şu:
'(Tarafımdan)
de ki: Ey nefislerine karşı hadden aşırı davranan kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz! Çünkü Allah bütün günahları yarlıgar!
Şüphesiz ki O çok yarlıgayıcıdır, çok esirgeyicidir.
Size
azab gelip çatmadan, Rabbinize dönün, O'na teslim olun; sonra, yardıma mazhar
olamazsınız!
Rabbinizden
size indirilenin en güzeline-kendiniz farkında olmayarak ansızın başınıza azab
gelme-den-tâbi olunuz!' (Zümer: 53-55) âyetlerini kendi elimle bir sahifeye
yazıp Hişam b. Âs'a gönderdim."
Hişam
b. Âs da der ki:
"Mektup
bana geldiği zaman, onu Zîtuvâ'da okuyup anlamaya çalışıyor, çabalıyor, fakat
bir türlü anlayamıyordum. Nihayet 'Allah'ım! Bundakini, bana anlat!' dedim.
Yüce
Allah bunun ancak bizim hakkımızda indiğini; gerek bizim kendimiz hakkında
söylediklerimiz, gerek bizim hakkımızda söylenenler hakkında olduğunu kalbime
düşürdü, doğdurdu.
Hemen
devemin yanına döndüm, üzerine oturdum, Medine yolunu tutup Resûlullah
Aleyhisselama kavuştum ."[1]
Allah
ondan razı olsun!
Peygamberimiz
Aleyhisselamın azadlısı Sevban da:
"Resûlullah
Aleyhisselamdan işittim: 'Bana dünyadan ve dünyadakilerden daha sevgilisi, şu
'Ey nefislerine karşı hadden aşın davranan kullarım! Allah'ın rahmetinden
ümidinizi kesmeyiniz! Çünkü Allah bütün günahları yarlıgar! Şüphe yok ki, Allah
çok yarlıgayıcı ve çok esirgeyicidir âyetidir buyurdu" demiştir.[2]
Cündeb
b. Damrâ, Mekke'de otururdu. Hasta[3] ve
çok yaşlı idi.[4] Kendisinin dört oğlu
vardı.[5]
Peygamberimiz
Aleyhisselam Medine'ye hicret etmiş,[6]
Mekke'de kalan Müslümanların da Medine'ye hicret etmelerini emir buyurmuştu.[7]
Cündeb
b. Damrâ ise hicrette gecikmişti.[8]
Nisa
sûresinin 97. âyeti nazil olunca:
"Ey
Allah'ım! Sen, mazeret sebep ve delillerini tebliğ ettin.[9]
Mekke'deki
yerimde bulunduğum müddetçe,[10]
benim için ne bir mazeret sebebi var, ne de mazeret delili![11]
Allah'ım!
Beni müşriklerin yurdundan çıkarıp hicret yurduna, Muhacirlerle Ensar'ın
yurduna kavuştur da, Peygamber Aleyhisselamın yanında bulunayım ve ona yardım
edeyim" diyerek yalvardı. [12]
Oğullarına
da:[13]
"Beni
buradan,[14] Mekke'den[15]
çıkarın![16] Belki biraz rahatlık
bulurum!" dedi.[17]
Oğullan:
"Seni
nereye götürelim?[18]
Hangi tarafa götürmemizi istersin?" diye sordular.
"Ten'im'e
doğru!" dedi[19] ve
Medine'ye doğru eliyle işaret ederek:[20]
"Beni
hicret yurduna taşıyın! Ben Peygamber Aleyhisselamın yanında bulunayım"
dedi.[21]
Oğullan,
onu Ten'im'e kadar götürdüler. Cündeb b. Damrâ, oraya ulaşınca:
"Allah'ım!
Ben Sana hicret ediyorum!" dedikten sonra[22] sağ
elini sol elinin üzerine koydu ve:
"Allah'ım!
Şu Senin, şu da Resûlünün elidir. Resûlün Sana nasıl bey'at etti ise, ben de
Sana öyle bey'at ediyorum!" diyerek, orada vefat etti.
Allah
ondan razı olsun!
Ashab,
onun halini haber alınca:
"Medine'ye
kavuşup vefat etmiş olsaydı, ecri tastamam olurdu!" dediler.[23]
Bunun
üzerine, inen âyette[24]
şöyle buyuru I m ustur:
"...
Her kim, Allah'a ve Peygamber'e hicret niyetiyle evinden çıkar da sonra
kendisine ölüm yetişirse, muhakkak ki, onun ecri Allah'a düşer.
Allah
çokyariıgayıcı ve çok esirgeyicidir!"[25]
Münafıklar,
bir gün toplanıp, İslâmiyet ve Müslümanlar aleyhinde konuşmuşlardı.[26]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Mescidde irad buyurduğu hutbesinde, Allah'a hamd ü senada bulunduktan
sonra,[27]
münafıklara hitaben:
"Sizlerden
bazı kimseler toplandılar, şöyle şöyle söylediler!
Kalkın!
Allahtan yarlıganmanızı dileyin! Ben de sizin için yarlıganmanızı
dileyeyim" buyurdu.
Hiçbiri
yerlerinden kımıldamadılar, ayağa kalkmadılar.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Siz
niçin kalkmıyorsunuz? Kalkın ve Allah'tan yariıganmanızı dileyin! Ben de sizin
için Allah'tan mağfiret dileyeyim" buyurdu ve sözünü üç kere tekrarlayıp
"Siz
ya kendiliğinizden kalkarsınız, ya da ben sizi isimlerinizi anarak
kaldıracağım!" buyurduktan sonra:[28]
Münafıklardan,
ismini andığım ayağa kalksın!
Kalk
ey filan!
Kalk
ey filan!
Kalk
ey filan!
buyurarak
36 kişinin ismini andı.[29]
İsimleri
anılanlar, hor ve hakîr bir halde, ayağa kalktılar.[30]
Peygamberimiz
Aleyhisselam onlara:
"Allah'tan
korkunuz!" buyurdu.[31]
Yine
bir gün, münafıklardan bazıları Mescidde toplanmışlardı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam onların birbirlerine apışmış bir halde fısıldaştıklarını görünce,
Mescidden dışarı çıkarılmalarını emir buyurdu.
Onlar
Mescidden itilerek, sürüklenerek dışarı çıkarıldılar.
Ebu
Eyyûb Halid b. Zeyd el-Ensarî kalkıp Ganm b. Neccar oğullarından, Cahiliye
devrinde onların putlarının bakıcısı olan Amr b. Kays'a doğru vardı.
Onu
ayağından tutup sürükleyerek Mescidden dışarı çıkardı. Çıkarılırken, o, Ebu
Eyyûb'a:
"Ey
Ebu Eyyûb! Beni Salebe oğullarının hurma kurutma yerinden mi
çıkarıyorsun?" diyordu.
Bundan
sonra, Neccar oğullarından bir kimse olan Râfi1 b. Vediaya doğru
vardı, onu boynundan ridasıyla tutup şiddetli bir şekilde çektikten ve yüzüne
bir şamar indirdikten sonra, Mescidden dışarı çıkardı. Dışarı çıkarırken de,
ona:
"Ey
habîs münafık! Yuh sana! Ey münafık! Resûlullah Aleyhisselamın Mescidinden,
geldiğin yoldan geri dön!" diyordu.
Umâre
b. Hazm kalkıp Zeyd b. Amr'a doğru vardı. Zeyd, uzun sakallı bir adamdı. Umâre
onu sakalından tutup şiddetle çekti, mescidden dışarı çıkardıktan sonra, iki
avucunu birleştirip göğsüne hızlıca bir yumruk indirdi.
Zeyd
b. Amr, yere serildiği zaman:
"Ey
Umâre! Beni çok hırpaladın!" dedi.
Umâre
de, ona:
"Ey
Zeyd! Allah seni rahmetinden uzak kılsın! Allah'ın senin için hazırladığı azab
bundan daha şiddetlidir! Sen bir daha sakın Resûlullah Aleyhisselamın
Mescidine yaklaşma!" dedi.
Neccar
oğullarından Ebu Mes'ud b. Evs kalkıp Kays b. Amr b. Sehl'e doğru vardı.
Kays
genç biriydi, ondan başka genç münafık yoktu.
Ebu
Mes'ud kafasını sürterek onu Mescidden dışarı çıkardı.
Belhadre
b. Hazreclerden Ebu Saîd el-Hudrînin kavminden Abdullah b. Haris kalkıp Haris
b. Amr'a doğru vardı ki, Haris perçemli bir adamdı, onu perçeminden hızlıca
tutup çekti. Yerden sürükleyerek Mescidden dışarı çıkardı.
Haris
b. Amr, çıkarılırken, Abdullah b. Hâris'e:
"Ey
Hâris'in oğlu! Andolsun ki, sen bana çok katı davrandın!" diyordu.
Abdullah
b. Haris ise ona:
"Sen
buna lâyıksın! Ey Allah düşmanı! Allah senin hakkında 'Resûlullah
Aleyhisselamın Mescidine asla yaklaşma!' diye âyet indirdi. Çünkü sen necissin,
pissin!" dedi.
Amr
b. Avf oğullarından bir adam kalktı, kardeşi Züveyy b. Hâris'e doğru vardı. Onu
şiddetli bir şekilde Mescidden dışarı çıkardı, ve: "Yuh sana! Şeytan ve
şeytanın işi sana hâkim olmuş!" dedi.
İşte
bunlar, o gün Mescidde bulunan ve dışarı çıkarılmaları Peygamber Aleyhisselam
tarafından emirbuyurulan münafıklardandı.[32]
Kureyş
müşrikleri Bedir savaşında hezimete uğrayıp Mekke'ye döndükten sonra, Ebu
Süfyan Sahr b. Harb;
Peygamberimiz
Aleyhisselamla bir çarpışma yapıncaya,[33]
Bedir'de Kureyş kavminden öldürülenlerin öcü[34]
Peygamberimiz Aleyhisselam ile ashabından alınıncaya,[35]
Medinelilerin hurmalık ve ekinliklerini ateşe verip yakıncaya kadar[36]
başına su değdimnenneyi, yıkanmamayı,[37]
başına yağ sürün-memeyi,[38]
ailesine yaklaşmamayı[39]
adamış,[40]
bütün bunları kendisine yasaklamıştı .[41]
Ebu
Süfyan, bu yeminini yerine getirmek üzere, Kureyşlilerden 200 kişilik bir
süvari birliğiyle[42]
Mekke'den korka korka yola çıktı .[43]
Necdiye'yi
tuttu. Medine'ye bir beridlik veya buna yakın bir yerde konakladı. Gece
karanlığından yararlanarak Benî Nadîr Yahudilerinin yurtlarına kadar ileriedi.[44]
Peygamberimiz
Aleyhisselam ile ashabının haberlerini almak için,[45]
Huyey b. Ahtab'ın kapısını çaldı.
Huyey
b. Ahtab, Ebu Süfyan'a kapısını açmaktan çekindi ve korktu.
Ebu
Süfyan oradan ayrılıp Sellam b. Mişkem'in kapısına vardı.
Sellam
b. Mişkem, o zaman, Benî Nadîr Yahudilerinin lideri ve hazine bakanı idi.
Ebu
Süfyan, yanına girmek için, ondan izin istedi.
Sellam
b. Mişkem izin verip Ebu Süfyan'ı evine aldı .yedirip iç irip ağırladı.
Kendisine Müslümanların bazı gizli hususları hakkında bilgiler verdi.
Ebu
Süfyan, geceleyin Sellam b. Mişkem'in yanından ayrılıp arkadaşlarının yanına
geldi. Onlardan bir kısmını Medine'nin Urayz[46]
mevkiine saldı.[47] Rivayete göre; kendisi
de, birlikte gitti.[48]
Urayz'daki
hurmalığı yaktılar. Orada buldukları iki Müslümanı da şehit ettiler.[49]
Ebu
Süfyan bununla kendisini yeminini yerine getirmiş sayarak ve takip edilmekten
de korkarak hemen geri döndü.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, hadiseyi haber alınca, ashabını savaşa çağırdı.[50] Ebu
Lübabe Beşir b. Münzirl Medine'de yerine vekil bırakarak,[51] 200
kişilik bir askerî birlikle[52] Ebu
Süfyan'ı takibe çıktı. Karkaratü'l-küdr'e ulaşıldığı zaman, Ebu Süfyan ve
arkadaşlarının, yüklerini hafifletmek, sür'atle kaçıp kurtulmak için yiyecekleri
olan kavutlarını azık dağarcıklarıyla birlikte ekinler arasına atarak kaçıp
gittikleri anlaşıldı.
Müslümanlar,
bırakılan pek çok sevık dağarcıklarını almaya koşuştuklarından, bu gazaya Sevık
Gazası adı verildi.[53]
Sevık
gazasına Zilhicce ayından 5 gece geçtikten sonra çıkılmış, 5 gün sürmüştür.[54]
Peygamberimiz
Aleyhisselam Müslümanlarla birlikte geri döndükleri zaman, Müslümanlar:
"Yâ
Rasûlallah! Bizim için bir gazvenin olmasını umuyor musun?" diye
sormuşlardı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Evet"
buyurdu.[55]
Ebu
Âfek, Amr b. Avf oğullarından olup,[56] 120
yaşındaydı[57] ve Yahudi idi .[58]
Peygamberimiz
Aleyhisselam Medine'ye geldiği zaman,[59]
şiirler söyler,[60] halkı Peygamberimiz
Aleyhisselama karşı[61]
düşmanlığa[62] tahrik ve teşvik eder,[63]
Peygamberimiz Aleyhisselamı incitir dururdu.[64]
Peygamberimiz
Aleyhisselam Bedir savaşına çıktığı ve Yüce Allah'ın ihsan buyurduğu zaferle
Medine'ye döndüğü zaman, Ebu Âfek kıskançlık ve azgınlığını[65]
söylediği bir şiirde şöyle açığa vurdu:
"Ben,
uzun bir zamandan beri, yüzyıldan fazla yaşamış bulunuyorum.
İnsanlardan,
fert ve cemaat olarak, çağrıldıkları zaman, akidleştikleri kimselere Kayle
oğullarından [Evs ve Hazreclerden] daha sadık ve daha vefalı ne bir ev halkı,
ne de bir cemaat gördüm!
Onların
içinde dağlan devirenler, hiç kimseye boyun eğmeyenler vardır!
Onlara
deve üstünde bir kimse geldi, onları darmadağın etti! Kendisiyle birlikte türlü
helâller ve haramlar da geldi.
Siz
izzet veya saltanatı benimser, doğrular olsaydınız [Yemen hükümdarlarından]
Tübba'a tâbi olur, ona boyun eğerdiniz!" dedi.[66]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Benim
için, şu pis adamın hakkından kim gelir?" buyurdu.
Bunun
üzerine, Amr b. Avf oğullarının kardeşi[67]
Salim b. Umeyr.
"Andım
olsun ki; ben ya Ebu Âfiek'i ya öldüreceğim, ya da onun yanında öleceğim!"
diyerek adakta bulundu[68] ve
Şevval ayında[69] fırsat kollamaya başladı.
Salim
b. Umeyr, Ebu Âfek'in bir yaz gecesinde Amr b. Avf oğulları mahallesindeki
evinin önünde uyuduğu sırada,[70]
yavaşça yanına vardı, göğsünün üzerine kılıcını koyup üstüne bastırdı. Kılıç
ciğerini kesti, döşeğe işledi.
Ebu
Âfek acı bir çığlık kopardı.[71]
Salim
b. Umeyr hemen oradan uzaklaşıp kayboldu.[72]
Ebu
Âfek'in çığlığını işitenler koşup yanına geldiler.
"Acaba
kim öldürdü bunu? Vallahi bunu kimin öldürdüğünü bilseydik, biz de muhakkak onu
öldürürdük!" dediler.[73]
Onu
kimin öldürdüğünü bilemediler.[74]
Ebu
Âfek'in ölüsü evinin içine alındı ve gömüldü.[75]
Salim
b. Umeyr böylece adağını yerine getirmiş, Peygamberimiz Aleyhisselamı Ebu
Âfek'in dilinden kurtarmış oldu.
Allah
ondan razı olsun![76]
Asma'
binti Mervan, Ümeyye b. Zeyd oğullarından Yezid b. Zeyd'in karısı idi.[77]
Bu
Yahudi kadın,[78] söylediği şiirlerle
İslâmiyeti,[79] Müslümanları[80]
ayıplar,[81] Peygamberimiz
Aleyhisselam aleyhinde kışkırtmalarda bulunmaktan geri durmaz.[82]
hatta Peygamberimiz Aleyhisselamı öldürmeye de teşvik eder,[83] onu
incitir, üzer dururdu.[84]
Ebu
Âfek öldürüldüğü zaman, Asma1 içini ve içinde taşıdığı niyeti şöyle
açığa vurdu:[85]
"Düşman
üzerine seğirterek birbirinizle yarışırcasına yürüyünüz Malik, Nebit, Avf
oğulları! Düşman üzerine seğirterek birbirinizle yarışırcasına yürüyünüz Hazrec
oğulları! Sizler, sizden olmayan, yanınıza gelen bir kimseye itaat ettiniz,
boyun eğdiniz ki, o ne Mudar'dandır, ne de Mezhic'dendir! Başlan kestikten sonra,
hâlâ ondan pişmiş çorba umulduğu gibi umuyorsunuz! Ondan birşey uman aldanır,
umudundan kesilir" dedi.[86]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Asma'ın bu sözlerini haber alınca:
"Benim
için Mervan'ın kızının hakkından gelecek bir kimse yok mu?" buyurdu.
Hatma
oğullarından olup onlardan ilk önce Müslüman olmuş bulunan Umeyr b. Adiyy,
Peygamberimiz Aleyhisselamın bu sözünü işitti ve:
"Nezrim
olsun ki, o kadını öldüreceğim!" diyerek adakta bulundu.[87]
Peygamberimiz
Aleyhisselamın Bedir savaşından dönüşünden sonra,[88] geceleyin
Asma'ın evine girip yatağında onu öldürdü.
Sabahleyin
Medine'ye gelip sabah namazını Peygamberimiz Aleyhisselamla kıldı.[89]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, namazdan sonra ona bakıp:[90]
"Mervan'ın
kızını öldürdün mü?" diye sordu.
Umeyr
b. Adiyy:
"Evet[91] yâ Rasûlallah!
Anam babam sana feda olsun,[92] o
kadını öldürdüm" dedi.[93]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Allah'a
ve Resûlullaha yardım ettin!" buyurdu.[94]
Umeyr
b. Adiyy, Asmâ'ı öldürmekte Resûlullaha karşı bir kusur işlemiş olmaktan
korkuyordu.
"Yâ
Rasûlallah! Bana bunda birşey, bir sorumluluk var mı?" diye sordu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Onun
hakkında sana iki dişi keçi bile lâzım gelmez![95]
[Yani, bu hususta sana ne bir itirazda bulunulabilir, ne de birşey
sorulabilir.] Çünkü onun kanı heder kılınmıştır" buyurdu.[96]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, çevresindekilere dönüp:
"Allah'a
ve Resûlullaha gizlice yardım eden bir adama bakmak istediğiniz zaman, Umeyr b.
Adiyy'e bakınız!" buyurdu.[97]
Umeyr
b. Adiyy'in gözleri zayıftı.[98]
Hz.
Ömer:
"Allah'a
ibadet ve tâatta bulunan şu âmâya bakınız hele!" deyince, Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ona
âmâ deme![99] O basîrdir, çok iyi
görüşlüdür!" buyurdu.[100]
Umeyr
b. Adiyy, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanından ayrılıp Hatma oğulları yurduna
döndüğü zaman, oğullarıyla birlikte bir topluluk, Asmâ'ı gömmekte idiler.
Onlar,
Umeyrl görünce:
"Bunu
sen mi öldürdün?" dediler.
U
m eyr:
"Evet!
Ben öldürdüm![101] Ey Hatma oğulları!
Mervan'ın kızını ben öldürdüm![102]
Bana istediğinizi yapınız! Haydi, beni bekletmeyiniz![103]
Varlığım
Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; 'Bunu sen mi öldürdün?' sözünü
bütününüz söylüyor olsanız da, ya kendim ölünceye kadar, ya da sizin tümünüzü
öldürünceye kadar şu kılıcımı size vuracağım!" dedi.[104]
İşte
o gün, İslâmiyet Hatma oğulları yurdunda açıklığa kavuştu, yaygınlaştı.
Halbuki,
Müslüman oldukları halde, kavim ve kabilelerinden korkarak Müslümanlıklarını
gizleyenler vardı ki, onlarda o gün ortaya çıkabildiler.[105]
Umeyr
b. Adiyy, Hatma oğulları içinde Müslümanlığı kabul edenlerin ilki idi.[106]
Ondan başka, Abdullah b. Evs ile Huzeyme b. Sabit de Müslüman olmuşlardı.[107]
Umeyr
b. Adiyy, Huzeyme b. Sabitle birlikte Hatma oğullarının putlarını kırmışlardır.[108]
Umeyr b. Adiyy, Kâri' diye anılır.[109]
Hatma oğullarına imamlık eder, namaz kıldırırdı.[110]
Allah ondan razı olsun!
Mervan'ın
kızının öldürüldüğü gün, artık, İslâmiyetin güçlendiğini gördükleri için, Hatma
oğulların-dan bazı kimseler daha Müslüman olmuşlardır.[111]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; mal zekatı farz kılınmadan önce.[112]
Ramazan Bayramına bir-iki gün kala irad buyurduğu huttıesinde:[113]
"Küçük-büyük,
hür-köle,[114] erkek-kadın,[115]
zengin-fakir[116] her Müslüman için.[117]
bayram namazına çıkmadan önce.[118]
yoksullara[119] kuru hurmadan bir sa1
(1040 dirhem),
Veya
arpadan bir sa',[120]
Veya
buğdaydan iki müdd (yanm sa'),[121]
Veya
kuru üzümden bir sa',[122]
fitir
sadakası verilmesini teşri ve vacib kıldı .[123]
"Onları
bu günde aç dolaşmaktan müstağni kılınız!" buyurdu.[124]
Fitir
sadakasının; küçük veya büyük,
Erkek
veya kadın,
Hür
veya köle,
Şehirde
veya çölde oturan her Müslümanın üzerine düşen bir hak ve vacib (borç) olduğunu
ilan da ettirdi.[125]
Yoksulların
yiyeceğini sağlayan, oruçluyu söylediği boş sözlerden, işlediği çirkin işlerden
arıtan fitir sadakasının bayram namazından önce verilirse makbul bir sadaka
olacağı, namazdan sonra verilirse fitir sadakası dışındaki sadakalardan bir
sadaka sayılacağı da açıklandı.[126]
Enes
b. Malik'in bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam Medine'ye geldiği
zaman, Medinelilerin Cahiliye devrinden iki günleri vardık, onlar o günlerde
oyun oynarlardı.[127]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ne
yaparsınız bu iki günde?" diye sordu.
Onlarda:
"Cahiliye
devrinde bu iki günde oyun oynardık!" dediler.[128]
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Yüce
Allah, size, iki bayramınıza bedel, onlardan daha iyilerini, hayırlılarını;
Fitir [Ramazan] ve Kurban Bayramı günlerini tahsis kıldı" buyurdu.[129]
Şevval
ayının hilali zevalden sonra görülürse oruç açılır, fakat bayram namazının
ertesi gün sabahleyin güneş doğduktan sonra kılınması gerekir.[130]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Necran'da vazifeli bulunan Amr b. H azm'a gönderdiği yazıda:
"Kurban
Bayramı namazını acele edip hemen kıldır.
Ramazan
Bayramı namazını ise, biraz geciktirip halka vaz ve nasihatta bulun!"
buyurmuştur.[131]
Bunun
için, Kurban Bayramı namazı güneş bir mızrak boyu yükselince, Ramazan Bayramı
namazı ise güneş iki mızrak boyu yükselince kılınır. [132]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Ramazan Bayramında birşey yemeden namaza çıkmaz, Kurban
Bayramında ise namazı kılmadıkça birşey yemezdi.[133]
Namazı kıldırıp eve dönünce de, kurbanın etinden yerdi.[134]
Peygamberimiz
Aleyhisselamın Ramazan Bayramında namazgaha çıkmadan önce yediği de, tek sayıda
birkaç hurmadan ibaretti.[135]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Ramazan ve Kurban Bayramı için, namazdan önce guslederdi.[136]
Hz.
Ali de böyle yapar[137] ve:
"Biz
ancak Muhammed Aleyhisselamdan yaptığını gördüğümüz şeyi yaparız!" derdi.[138]
Peygamberimiz
Aleyhisselam bayram namazını daima Kesîr b. Sait'in evinin yanındaki Musalla
(namazgâh)'da kıldırırdı.[139]
Yalnız,
bir defa, bayram günü yağmur yağdığı için, bayram namazını Mescidde
kıldırmıştır.[140]
Namazgaha
gidilirken, Peygamberimiz Aleyhisselamın önünde bir mızrak taşınır,[141]
namazgahta sütre olarak önüne dikilir, Peygamberimiz Aleyhisselam bayram
namazını ona doğru yönelerek kıldınrdı.[142]
Mızrağı
taşıma vazifesi Bilal-i Habeşî tarafından yerine getirilirdi .[143]
Peygamberimiz
Aleyhisselam bayram namazlarını bayramın birinci gününde iki rekat olarak
kıldırır, bu iki rekattan ne önce, ne de sonra hiçbir namaz kılmazdı.[144]
Hz.
Ali'nin bildirdiğine göre; bayram namazları için namazgaha yürüyerek gitmek
sünnettendir.[145] Peygamberimiz
Aleyhisselam; Ramazan ve Kurban Bayramı namazlarına bir yoldan gider, başka bir
yoldan dönerdi.[146]
Cabir
b. Semûre de:
"Ben
Resûlullah Aleyhisselamla birlikte bayram namazlarını, bir değil, iki değil,
birçok defalar, ezan-sız ve ikametsiz olarak kiImısırrıdır" buyurur.[147]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Ramazan ve Kurban Bayramı namazlarının birinci rekatında 7, ikinci
rekatında ise 5 defa: "Allahuekber!" diyerek tekbir alırdı.[148]
7
tekbiri kıraattan önce, 5 tekbiri ise kıraattan sonra alırdı.[149]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; bayram namazının birinci rekatında Fâtiha'dan sonra Kaf sûresini,
İkinci
rekâtında Fâtiha'dan sonra Kamer sûresini okurdu.[150]
Peygamberimiz
Aleyhisselamın bayram namazının birinci rekatında Fâtiha'dan sonra A'lâ
sûresini,
İkinci
rekatında Fâtiha'dan sonra Ğaşiye sûresini okuduğu da olurdu.[151]
E
bu Saîd el-Hudrî der ki:
"Resûlullah
Aleyhisselam, Ramazan ve Kurban Bayramı gününde namazgaha çıkar, ilk başladığı
şey namaz kıldırmak olurdu.
Sonra,
namazdan çıkıp, cemaat oldukları yerde saflarında otururlarken kendisi ayakta
onlara dönüp vaz eder, tavsiyelerde bulunur, ne emredecekse emrederdi.
Hatta,
o sırada kimleri nereye gönderecek olursa gönderir, yahut başka birşeyin
yapılmasını emredecek olursa emreder, bundan sonra namazgahtan döner, evine
giderdi."[152]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Zilhicce ayının onuncu günü, namazgaha gitti.
Ezansız
ve ikametsiz olarak iki rekat Kurban Bayramı namazını kıldırdıktan sonra irad
buyurduğu hutbede kurban kesmelerini Müslümanlara emretti.[153]
Bu,
Peygamberimiz Aleyhisselamın kıldırdığı ilk Kurban Bayramı namazı,[154] o
gün kestiği kurban da ilk kurbandı.[155]
O
gün, Selime oğulları mahallesinde kesilen kurbanların sayısı 17 idi.[156]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Medine'de on yıl her Kurban Bayramında kurban kesti.[157]
Peygamberimiz
Aleyhisselam kestiği kurbanları çift çift keser, birisini kesemeyen ümmeti
için, diğerini de hem kendisi, hem ev halkı için keserdi.[158]
Hz.
Ali de, kendisinin Peygamberimiz Aleyhisselamdan sonra iki koçu birden kurban
ettiğini gören ve "Nedir bu?" diye soran Haneş'e:
"Resûlullah
Aleyhisselam, vefatından sonra, kendisi için de kurban kesmemi bana vasiyet
buyurmuştu.
İşte,
ben onun vasiyetini yerine getirmek üzere kesiyorum![159]
Daima da keseceğim!" demiştir.[160]
Kurban
Bayramının arefe sabah namazından bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar,
23 vakitte, yalnız başına veya cemaat]e kılınan farzların arkasından birer defa
"Allahuekber! Allahuekber! La ilâhe
illallâhu vallahu ekber! Allahuekber ve lillâhilhamd!" diyerek tekbir
getirmek, erkek kadın, imam cemaat, mukim misafir... her Müslümana vacibdir.
Buna,
teşrik tekbirleri denir.[161]
1- Peygamberimiz Aleyhisselam malî durumu
elverişli olan[162] her
Müslüman ev halkının her yıl Kurban Bayramında kurban kesmelerini emretmiştir.[163]
2- Kurban; bayramın birinci, ikinci ve
üçüncü günleri kesilir.[164]
Kurbanı, bayramın birinci günü kesmek daha faziletli ve sevaplıdır.[165]
3- Kurban, bayram namazı kılınmadan önce,
kesilmez. Kesilecek olursa, onun yerine, bir kurban daha kesilmesi gerekir.[166]
4- Kurban, ancak deveden, sığırdan
ve davardan olur.[167]
Kurbanlık hayvanların yaş ve diş cihetinden kurban olabilecek yaşta bulunmaları
şarttır. [168]
5- Devenin beş yaşını, sığırın iki
yaşını, davarın da bir yaşını tamamlamış bulunmaları gerekir.[169]
Ancak, davarın bir yaşını tamamlayanını bulmak kolay olmazsa, gösterişli 6-7
aylık toklusu da kurban
edilebilir.[170]
6- Deve ve sığır, yedi kişiye kadar
ortaklaşa kurban edilebilir.[171]
7- Ebu Eyyûb Halid b. Zeyd el-Ensarî; bir
Müslümanın kurban olmak üzere keseceği bir koyunun hem kendisi, hem ev halkı
için yeterli olduğunu söylem iştir.[172]
8- Körlüğü açıkça belli olan
tekgözlü,Hastalığı açıkça belli olan hasta, Topallığı açıkça belli olan topal,
İlikleri
kurumuş, zayıf, cılız hayvanların kurban edilmeleri caiz değildir.[173]
Kurbanlık
hayvanların kulaklarının ön ve arka taraflarının kesik ve kesiklerin yarıdan
fazla olup
olmadıklarına,
kulaklarının uzunlamasına ve enlemesine delinmiş olup olmadıklarına da dikkat
edilme-
lidir.[174]
9- Peygamberimiz Aleyhisselam; kurbanın,
keskin, bilenmiş bıçakla, zahmet vermeksizin kesilmesini emir buyurmuştur.[175]
10- Kurban kesilirken "Bismillâhi
vallâhu ekber!" denilmesi gerekir.[176]
11- Kurbanın eti hem yenir, yedirilir, hem
de fakirlere dağıt lir. Azıklık olmak üzere, evde de bir miktar bırakılabilir.[177]
12- Kurbanın ne eti, ne de derisi satılmaz.
Ancak derisi evde kullanılabilir.[178]
13- Peygamberimiz Aleyhisselam bir hadis-i
şeriflerinde:
"Âdemoğlu,
Kurban Bayramı gününde, Allah katında, Allah için kurban kesip kan akıtmaktan
daha sevgili bir amel işlememiştir.
Muhakkak
ki, o kurban, Kıyamet günü, boynuzları, tüyleri, tımakları ve herşeyiyle
dirilip Mahşere gelir! Kesilen kurbanın kanı, daha yere düşmeden, Yüce Allah'ın
kabul ve rıza dergâhına düşer!
O
halde kurbanınızı Yüce Allah'ın kabul buyurup sevabını bol bol vereceği bilinci
ve inancıyla, gönüllü olarak, gönlünüzden kopa kopa kesiniz!"
buyurmuşlardır. [179]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Bedir savaşından döndükten yedi gece kadar sonra idi ki,[180]
Süleym ile Gatafanların Medine'ye 8 beridlik mesafedeki Karkaratü'l-küdr
mevkiinde toplandıklarını haber alınca, Abdullah b. Ümmi Mektum'u Medine'de
yerine vekil bırakarak 200 kişilik bir kuvvetle Medine'den yola çıktı.
Beyaz
sancağını Hz. Ali'ye taşıttı.
Küdr
suyunun başına geldikleri zaman, hiç kimseyi bulamadılar. Fakat birçok hayvan
izleri gördüler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ashabından bazılarını keşifle görevlendirip vadinin yukarı
kısmına gönderdi. Kendisi de vadinin içine doğru ilerledi. Orada Yesar adında
genç bir çobana rastladı. Ona halkın nerede olduklarını sordu.
Yesar:
"Benim
onların nerede bulundukları hakkında bir bilgim yok! Ben ancak beş günlüğüne,
develeri suya bırakmamak üzere buraya inmiş bulunuyorum. Bugün, dördüncü
gündür. Halk su başlarına doğru çıkıp gitmişlerdi. Biz bekârlar, hayvanları
görüp gözetmekle görevliyiz!" dedi.[181]
Gatafanlarla
Süleymler, Peygamberimiz Aleyhisselamın hareketini haber alır almaz,
dağılmışlardı.[182]
Onlarla
hiçbir çarpışma olmadı.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, orada üç gece kaldı.[183]
Süleymler
ile Gatafanların orada bulunan develeri iğtinam edilerek oradan dönüldü.
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Medine'ye 3 mil uzaklıktaki Sirer mevkiine geldiği zaman,
develerin beşte birini ayırdıktan sonra, kalan beşte dördünü mücahidler
arasında bölüştürdü.[184]
Mücahidlerden her birine 2'şer deve düştü.[185]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; develerin esir edilen çobanı Yesar'ın Müslümanlarla namaz
kıldığını görünce, kendisini azad etti, serbest bıraktı.[186]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, kısa bir müddet sonra, Galib b. Abdullah el-Leysî'nin kumandası
altındaki bir askerî birliği de, Süleym oğulları ile Gatafanlar üzerine
gönderdi.
Mücahidler
yaptıklan çarpışmada onlardan bazılarını öldürdüler. Müslümanlardan da, üç kişi
şehit oldu.
İğtinam
ettikleri bir miktar deve, sığır ve davarla Medine'ye döndüler.[187]
Medineli
olmayan ve Ensardan birisiyle evli bulunan,[188]
Araplardan bir kadın; Kaynuka oğulları Yahudilerinin çarşısına gelip satacağı
malı satmış,[189] ziynet eşyasını
yaptırmak için de[190] bir
kuyumcu Yahudinin dükkanına oturmuştu.[191]
Yahudiler
kadının yüzünü açmasını istediler. Kadın ise yüzünü açmaktan kaçındı.[192] Kuyumcu[193]
veya Kaynuka oğulları Yahudilerinden bir adam, kadının haberi olmadan, arka
tarafına oturup kadının eteğini bir dikenle sırtına iliştirdi.[194]
Kadıncağız ayağa kalkıp edeb yeri açılınca, Yahudiler gülüşmeye başladılar.
Kadının
feryadı üzerine, Müslümanlardan bir zât sıçrayıp[195]
kuyumcunun ardına düştü[196] ve
onu öldürdü. Yahudiler de, toplanıp o Müslümanı şehit ettiler.[197]
Müslümanlar da, Yahudilere karşı, Müslümanları imdada çağırdılar.
Böylece,
Müslümanlarla Kaynuka oğulları Yahudilerinin araları bozuldu.[198]
Kaynuka
oğulları Yahudileri, Yahudilerin en cesaretlileri idiler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Medine'ye hicret edip geldiği zaman, onlarla da anlaşma yap-mışü.[199]
Yüce
Allah'ın Peygamberimiz Aleyhisselama Bedir'de ihsan buyurduğu fetih ve zafer
onların kıskançlıklarını ve taşkınlıklarını açığa vurdurdu.
Aradaki
anlaşmayı bozdular.[200]
Kaynuka
oğulları Yahudileri, Bedir'le Uhud arasında andlaşma bozan ve Peygamberimiz
Aleyhisselamla çarpışmaya kalkan Yahudilerin ilki idi.[201]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, bunu haber alınca,[202]
onları Kaynuka çarşısında topladı ve:
"Ey
Yahudi topluluğu! Allah'ın Kureyş'e indirdiği ukubet ve musibet gibi bir ukubet
ve musibetin sizin başınıza da gelebileceğinden sakınınız ve Müslüman olunuz!
Çünkü,
siz benim gönderilen peygamber olduğumu biliyor ve bunu Kitabınızda ve Allah'ın
size gönderdiği Ahd'de bulmuş bulunuyorsunuz" buyurdu.
Kaynuka
oğulları Yahudileri:
"Ey
Muhammedi Sen bizi kendi kavmin mi zannediyorsun?!
Kendilerinde
harp ilmi olmayan bir kavimle karşılaşman seni mağrur etmesin, aldatmasın!
Sen
onlardan bir fırsata nail oldun (onları yenmiş bulundun).
Vallahi,
biz eğer seninle harp edersek, muhakkak, bizim nasıl insanlar olduğumuzu o
zaman öğrenirsin!" diyerek Peygamberimiz Aleyhisselama meydan okudular.
Bunun
üzerine, inen âyet]erde[203]
şöyle buyuruldu:
"O
küfreden (Yahudi)lere de ki: Yakında, siz de mağlup olacaksınız ve (toptan)
Cehenneme sürüleceksiniz! O ne kötü yataktır!
(Bedir'de)
karşılaşan iki cemiyet hakkında sizin için muhakkak bir ibret vardır.
Onlardan
bir cemiyet Allah yolunda dövüşüyordu. Diğeri ise kâfirdi.
Onlar,
öbürlerini (Müslümanları) dış gözleriyle kendilerinin iki katı olarak
görüyorlardı.
Allah,
kimi dilerse, onu yardımı ile destekler.
Şüphe
yok ki, bunda kalb gözleri açık olanlar için kesin bir ibret vardır."[204]
Kaynuka
oğulları Yahudilerinin ne arazileri, ne ziraatları,[205] ne
de hurmalıkları vardı.[206]
Hepsi kuyumcu[207] ve tüccar idiler.[208]
Kaynuka
oğulları Yahudileri hakkında ne yapılacağı da, bu hususta nazil olan âyette[209]
şöyle açıklandı:
"Muahede
eden bir kavmin hainliğini (anlar), kesin olarak endişeye düşersen, önce hak ve
adalet üzere keyfiyeti kendilerine bildir ve ahitlerini at! Çünkü Allah
hainleri sevmez!"[210]
Kaynuka
oğulları Yahudilerinin 700 savaş erleri vardı.[211]
Bunların 300'ü zırhlı, 400'ü zırhsızdı.[212]
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ben,
Kaynuka oğulları Yahudilerinden korkuyorum!" buyurdu.[213]
Şevval
ayının ortasında, Cumartesi günü,[214] Ebu
Lübabe b. Abdulmünzir'i Medine'de yerine vekil bıraktı.[215]
Beyaz
sancağını Hz. Hamza'nın eline verip,[216]
Kaynuka oğulları Yahudilerinin üzerine yürüdü. Yahudiler kalelerine çekildiler.
Ne ok attılar, ne de çıkıp çarpıştılar.[217]
Kalelerine
çekilip sığınmalarını Kaynuka oğullarına Abdullah b. Übeyy b. Selûl emretmiş ve
kendilerinin de onlarla birlikte kaleye gireceklerini söylemişse de,
girmemişlerdir.[218]
Peygamberimiz
Aleyhisselam onları on beş gece sıkı bir muhasara altında tuttu.[219]
Yüce
Allah onların kalblerine korku düşürdü.[220]
Peygamberimiz Aleyhisselamın emir ve hükmüne boyun eğerek kalelerinden inip
teslim oldular.
Peygamberimiz
Aleyhisselam onların bağlanmalarını emretti ve Münzir b. Kudâme'yi bununla
görevlendirdi. Hepsinin elleri arkalarına çekilip bağlandı.[221]
Kaynuka oğulları Yahudileri Abdullah b. Übeyy b. Selûl'ün andlaşmalısı idiler.[222]
Abdullah
b. Übeyy, Münzir b. Kudâme'ye bağlanmış Kaynuka Yahudilerinin yanında
rastlayınca:
"Çözün
bağlarını ve serbest bırakın onlan!" dedi.
Münzir
b. Kudâme:
"Resûlullah
Aleyhisselamın bağlattığı bir kavmi mi çözdüreceksin?! Vallahi, onlardan hiçbir
adam, boynu vurulmadıkça çözülemez!" dedi.
Bunun
üzerine, Abdullah b. Übeyy b. Selûl fırlayıp Peygamberimiz Aleyhisselamın
yanına vardı, arkasından, elini zırh gömleğinin cebine soktu.[223]
Peygamberimiz Aleyhisselama:
"Ey
Muhammedi Andlaşmalarım hakkında ihsanda bulun (affet onları)!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam kızdı, yüzünü ondan çevirdi. Yüzünün rengi değişti. Ona:
"Yazıklar
olsun sana! Bırak beni!" buyurdu.
Abdullah
b. Übeyy:
"Hayır!
Vallahi,[224] beni Hadâikve Buas günü[225]
aklara ve karalara karşı savunmuş olan 300 [veya 400] zırh gömlekli, 400 [veya
300] zırh gömleksiz andlaşmalılarım hakkında ihsanda bulunmadıkça, seni
bırakmam![226]
Sen
onları bir tek sabahta öldüreceksin,[227]
öldürmek istiyorsun![228]
Ey
Muhammedi Sen devrin aleyhimize dönmesinden, başa musibetler gelmesinden
korkmaz mısın?[229]
Vallahi,
ben devrin aleyhimize dönmesinden ve başımıza musibetler gelmesinden korkan bir
kimseyim.[230] Ben devrin aleyhimize
dönmeyeceğinden, başımıza musibetler gelmeyeceğinden emin değilim!" dedi.[231]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Abdullah b. Übeyy'in onları affettirmek için direnip durduğunu
görünce:[232]
"Çözün
onların bağlarını! Allah onlara lanet etsin ve onlarla birlikte olanlara da
lanet etsin!" diyerek, Medine'den sürülüp çıkarılmalarını emir buyurdu.[233]
Abdullah
b. Übeyy b. Selûl Kaynuka oğulları Yahudilerini öldürülmekten böylece
kurtardıktan sonra, onları Medine'den sürülmekten de affettirip yerlerinde
bıraktırmak için, Yahudilerle birlikte Peygamberimiz Aleyhisselamla konuşmak
istedi.
Kapıda
Uveym b. Sâideyi buldu.
İçeri
girmek isteyince, Uveym b. Sâide, onu geriye itip:
"Resûlullah
Aleyhisselam sana izin vermedikçe içeri giremezsin!" dedi.
Abdullah
b. Übeyy içeri girmek için Uveym'i itti.
Uveym
de kızıp onu itince, Abdullah b. Übeyy'in duvara çarpan yüzünden kan akmaya
başladı.
Yahudi
andlaşmalılarından, yanında bulunanlar, bağırarak:
"Ey
Ebu Hubab! Biz senin yüzünü bu musibete uğratan bir yurtta hiçbir zaman
oturmayız ve durumu değiştirmeye de gücümüz yetmez!" dediler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam Kaynuka oğulları Yahudilerinin mallarını teslim almaya Ubâde b.
Sâmit'i memur etti.[234]
Ubâde b. Sâmit de, Abdullah b. Übeyy b. Selûl gibi, Kaynuka oğulları
Yahudilerinin andlaşmalısı idi.
Kaynuka
oğulları Yahudileri Peygamberimiz Aleyhisselamla andlaşmalarım bozup savaşmaya
kalkıştıkları zaman, Abdullah b. Übeyy onların işleriyle ilgilenmiş, onların
yanında yer almış; Ubâde b. Sâmit ise Peygamberimiz Aleyhisselama gelip:
"Yâ
Rasûlallah! Ben Allah'ı ve Allah'ın Resûlünü ve mü'minleri dost edindim!
Kaynuka oğulları kâfirlerinin andlaşmalısı olmaktan ve onların dostluklarından
kendimi uzak kıldım!" demiştir.
Bunun
üzerine inen âyetlerde[235]
şöyle buyurulmustur:
"Ey
iman edenler! Yahudileri de, Nasranîieri de kendinize yârve dost edinmeyiniz!
Onlar ancak bir birlerinin yaranıdırlar. İçinizden kim onları dost edinirse, o
da onlardandır! Şüphesiz ki, Allah o zalimler güruhuna muvaffakiyet vermez.
İşte,
kainlerinde bir maraz bulunan kimselerin 'Musibetin aleyhimize dönmesinden
korkuyoruz!1 diyerek onların arasında koşuştuklarını görürsün.
Belki Allah fetih veya kendi katından bir emir getirecek de, onlar yüreklerinde
gizledikleri şeye karşı pişman olacaklardır.
İman
edenler de, diyecekler ki: 'Her halde, sizinle beraber olduklarına dair
yeminlerini te'kide çalışarak Allah'a and içenler, bunlar mı? Onların bütün
yaptıkları boşa gitmiş, bu suretle onlar en büyük zarara uğrayan kimseler
olmuşlardır!1
Ey
iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, Allah mü'minlere karşı
alçakgönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu, Kendisinin onları seveceği,
onların da Kendisini seveceği bir kavim getirir ki, onlar Allah yolunda
savaşırlar ve hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmezler.
Bu,
Allah'ın lütuf ve inayetidir ki, onu, kime dilerse ona verir. Allah ihsanı bol
olan, en çok bilendir.
Sizin
yârınız ancak Allah'tır, onun Resûlüdür, Allah'ın emirlerine boyun eğici olarak
namazı dosdoğru kılan, zekatı veren o mü'minlerdir. Kim Allah'tan,
Peygamberinden ve iman edenlerden yüz çevirirse, hiç şüphe yok ki, galebeyi
kazanacak olanlar, Allah'ın yardımcılarının ta kendisidirler."[236]
Kaynuka
oğulları Yahudileri, Ubâde b. Sâmit'e:
"Ey
Velid'in babası! Biz senin andlaşmalın idik. Sen bize ne diye böyle
yaptın?!" dediler.
Ubâde
b. Sâmit, onlara:
"Siz
Resûlullah Aleyhisselama savaş açtığınız zaman, ben Resûlullah Aleyhisselama
gidip:
'Yâ
Resûlullah! Ben onlardan ve onlarla yapmış olduğum andlaşmadan uzağım!'
dedim" dedi.
Abdullah
b. Übeyy de,
"Sen
andlaşmalılarından uzaklaşün ha?! Onların bu hususta sende tutuştuğu eli
vardı!?" dedi.
Ubâde
b. Sâmit:
"Ey
Hubab'ın babası; kalbler değişti. İslâmiyet ahidleri yok etti!" dedi.
Kaynuka
oğulları Yahudileri ne üç gün içinde Medine'yi terketm eleri emredildi.
Verilen
üç günlük mühlet bitince, Kaynuka oğulları Yahudileri Şam'a doğru yola
çıktılar.
Ubâde
b. Sâmit onlarla birlikte Zübab'ın arkasına kadar gidip oradan geri döndü.
Kadınlar
ve çocuklar develere bindirilmişlerdi. Erkekler yaya yürümekte idiler.
Vadi'I-kura'ya
varınca, orada bir ay oturdular.
Vâdi'l-kurâ
Yahudileri onların yayalarına binek, kendilerine de yiyecek verdiler.
Kaynuka
oğulları Yahudileri Ezriat'a kadar gidip orada yerleştiler.[237]
Orada yaşamları da pek az sürdü.[238] Yok
olup gittiler.[239]
Kaynuka
oğulları Yahudilerinin kalelerinde pek çok silah ve kuyumculuk âlet ve edevatı
bulunuyordu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam; kendisi için: Ketum, Revha', Beyzâ diye anılan 3 yay ile,
adet
zırh gömlek,
adet
kılıç,
3
adet de mızrak aldı.
Muhammed
b. Mesleme ile Sa'd b. Muaz'a da birer zırh gömlek hediye etti.
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Kaynuka oğulları Yahudilerinin bıraktıkları mallarından başkumandanlık
hakkı olarak beğendiği yay, kılıç ve zırh gömlekler ve mızraklarla beşte birini
ayırdıktan sonra, kalan beşte dördünü Müslümanlar arasında bölüştürdü.[240]
Sağdıye
diye anılan zırh gömlek, Davud Aleyhisselamın Calut'la çarpışmaya çıktığı zaman
üzerinde bulunan zırh gömlekti.[241]
Ensar
kadınlarından Ümmül-A'lâ'nın bildirdiğine göre; Mekkeli Muhacirler Medine'ye
hicret edip geldikleri zaman, Ensar (Medineli Müslümanlar) onları evlerine
indirip ağırlamak için paylaşamadılar, nihayet kur'a çekiştiler.
Kur'ada
Osman b. Maz'un kendilerine düştü.[242]
Osman
b. Maz'un, onların yanlarında iken hastalanıp,[243]
Bedir savaşından sonra,[244]
Hicretin 30. ayında, Şaban ayının başlarında[245]
vefat etti.[246]
Vefat
ettiği zaman, Peygamberimiz Aleyhisselam onun yanına girdi.[247] İki
gözünün arasından[248]
öptü.[249] Ağladı.[250]
Gözlerinden akan yaşlar onun yanağına damladı .[251]
Osman
b. Maz'un yıkandı, giydiği elbisesi ile de kefenlendi.[252]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, onun üzerine dört tekbirle namaz kıldı.[253]
Ümmü'l-A'lâ,
Osman b. Maz'un'a:
"Ey
Ebu Sâib! Allah seni rahmetine kavuşturdu! Allah'ın sana ikramda bulunduğuna
ben şehadet ederim!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Allah'ın
ona ikramda bulunduğunu sen nereden biliyorsun?" diye sordu.
Ümmü'l-A'lâ:
"Bilmiyorum!
Babam, anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Allah ona ikram etmez de, kime
eder?" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ona
Rabbinden ölüm gelmiş, şimdi o ölmüş bulunuyor.
Vallahi,
ben onun hakkında ancak hayır dilerim.
Ben,
Allah'ın Resûlü olduğum halde, bana ne yapılacağını ben bilmem!" buyurdu.[254]
Osman
b. Maz'un'un zevcesi de:
"Osman
b. Maz'un! Cennet sana kutlu olsun!" demişti.
Peygamberimiz
Aleyhisselam ona hiddetli bir bakışla bakıp:
"Sen
bunu nereden biliyorsun?!" diye sordu.
Kadın:
"Yâ
Rasûlallah! O senin süvarin ve sahabin ya!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Vallahi,
ben onun iyiliğinden başka birşey bilmiyorum!
Ben
Resûlullah olduğum halde, bana ne yapılacağını ben bilmem![255]
Onun
hakkında, 'O Allah'ı ve Resûlünü severdi' demen yetişir!" buyurdu.[256]
Ümmü
Hârice de Osman b. Maz'un'un vefatında onun mutluluğa erdiğini tebrik ve tebşir
edince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Kim
bu konuşan?" diye sordu.
Ümmü
Hârice:
"Yâ
Rasûlallah! Osman b. Maz'un'durbu!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Evet!
Osman b. Maz'un'dur bu! Onda biz hayırdan başka birşey görmedik!
Bununla
birlikte, Resûlullah olduğum halde, vallahi bana ne yapılacağını ben
bilmem!" buyurdu.[257]
Peygamberimiz
Aleyhisselamın Osman b. Maz'un gibi faziletli bir sahabi hakkında böyle
buyurması ashaba çok ağır geldi, onları kaygılandırdı.[258]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Osman b. Maz'un için:
"Sen
dünyadan hiçbir şeye bürünmeden çıkıp gittin!" buyurdu ve onu Bakiyy
kabristanında hazırlanan kabrine gömdürdü.[259]
"Osman
b. Maz'un; o, bizim ne güzel selefimizdir!"' buyurdu.[260]
Allah
ondan razı olsun!
Osman
b. Maz'un'un kabrinin başında, Peygamberimiz Aleyhisselamla birlikte, Osman b.
Maz'un'un oğlu Sâib, Osman b. Maz'un'un iki kardeşi Abdullah ve Kudâme ile
Hâris'in oğlu Ma'mer de ayakta dik-ildiler.[261]
Bakiyy
kabristanına Muhacir Müslümanlardan ilk gömülen, Osman b. Maz'un oldu.[262]
Peygamberimiz
Aleyhisselam kızı Hz. Rukayyeyi kabre koydururken de:
"Hayırlı
selefimiz Osman b. Maz'un'a katıl!" buyurmuştur.[263]
Ümmü'l-A'lâ
der ki:
"Osman
b. Maz'un'dan dolayı mahzun bir halde uyuduğum zaman, rüyamda ona ait akar bir
su gördüm. Gidip bunu Peygamber Aleyhisselama haberverdim. Peygamber
Aleyhisselam 'Bu, onun amelidir!' buyurdu."[264]
Hz.
Fâtıma'ya ilk önce Hz. Ebu Bekir talip oldu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Ey
Ebu Bekir! Ben onun hakkında ilahî hükmü bekliyorum" buyurdu.
Hz.
Ömer Hz. Ebu Bekir'in yanına gelince, Hz. Ebu Bekir bunu ona haber verdi.
Hz.
Ömer:
"Ey
Ebu Bekir! Resûlullah Aleyhisselam seni reddetmiş!" dedi.
Hz.
Ebu Bekir, Hz. Ömer'e:
"Fâtıma'yı
Peygamber Aleyhisselamdan sen de iste!" dedi.
Hz.
Ömer gidip isteyince, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Ebu Bekir'e söylediği
gibi:
"Ben
onun hakkında ilahî hükmü bekliyorum!" buyurdu.
Hz.
Ömer Hz. Ebu Bekir'e haber verdi.
Hz.
Ebu Bekir ona:
"Ey
Ömer! Resûlullah Aleyhisselam seni reddetmiş!" dedi .[265]
Kureyş
eşrafından daha başka zâtlar da, Hz. Fatma'yı Peygamberimiz Aleyhisselamdan
istediler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, hepsine de, Hz. Ebu Bekir'e verdiği cevap gibi cevaplar verdi.[266]
Hz.
Ali der ki:
"Azadlı
kadın kölem, bana:
'Fâtıma'nın
Resûlullah Aleyhisselamdan istenildiğini biliyor musun?' diye sormuştu. Ona:
'Bilmiyorum!'
dedim.
'Resûlullah
Aleyhisselama gidip Fâtımayı sana nikahlamasını istemekten seni alıkoyan
nedir?' diye sordu.
'Yanımda,
onunla evlenebileceğim birşeyim yok!' dedim.
'Resûlullah
Aleyhisselama gidersen, onu muhakkak sana nikâhlar!' dedi.
Vallahi,
bu hususta bana yalvarmaktan geri durmadı."[267]
Hz.
Ali'ye akrabaları (Hâşim oğulları) da:
"Fâtıma'yı,
Resûlullah Aleyhisselama gidip, bir de sen iste bakalım!" dediler.
Hz.
Ali:
"Ebu
Bekir ve Ömer'den sonra ha!?[268] Ebu
Bekir ve Ömer reddedildikten sonra benim de reddedilmeyeceğimden emin değilim![269]
Resûlullah Aleyhisselam, Fâtıma'yı, isteyen Kureyş eşrafından hiçbirine
nikahlamadı" dedi.[270]
Hz.
Ali'ye, akrabaları, kendisinin Resûlullah Aleyhisselamla olan yakın
akrabalığını ileri sürerek[271] Hz.
Fâtıma'yı ondan istemesi için baskı yaptılar.[272]
Sa'd b. Muaz da, bu hususta Hz. Ali'yi teşvik ve ikna etti.[273]
Hz.
Ali derki:
"Nihayet,
Resûlullah Aleyhisselamın huzuruna girdim. Kendisinin bütün manevî vakar ve
heybeti üzerindeydi.
Önüne
oturdum, susup durdum, konuşmaya kadir olamadım.
Bana:
'Sen
neye geldin, senin bir hacetin mi var?
Herhalde
Fâtıma'yı istemeye geldin! buyurdu.
'Evet!'
diyebildim."[274]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hz. Ali'ye:
"Fâtıma'ya
mehir olarak verebileceğin, yanında birşey var mı?" diye sordu.
Hz.
Ali:
"Atım
ve küçük bir zırh gömleğim var!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Atın
sana lâzımdır. Zırh gömleğini sat!" buyurdu.[275]
Bunun
üzerine, Hz. Ali zırh gömleğini Hz. Osman'a[276] 480
dirheme sattı.[277] Hz.
Osman da, onu hediye olarak Hz. Ali'ye geri verdi.
Hz.
Ali dirhemlerve zırh gömlekle gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam Hz. Osman'a
dua etti.[278]
Hz.
Ali, 480 dirhemi Peygamberimiz Aleyhisselamın önüne koydu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam ondan bir avuç alarak Bilal-i Habeşî'ye verip koku alınmasını ve
Hz. Fâtıma'ya çeyiz hazırlamalarını emir buyurdu.[279]
1- 1 adet kadife yorgan,[280]
Bunu
uzunluğuna örtündükleri zaman sırtları açılır, enine örtündükleri zaman başları
açılırdı.[281]
2- Yüzü deri, içi lif dolu, dayanılacak,
yaslanılacak 1 adet yüz yastığı ,[282]
3- İkisinin içi lif, ikisinin içi de yün
dolu 4 adet yastık,
4- Birinin yüzü keten bezi içi lif,
diğerinin yüzü keten bezi içi ot dolu 2 adet döşek,[283]
5- Tabaklanmamış 1 adet koç postu.[284]
Uyuyacakları
zaman, bu postun yünlü tarafını üstüne çevirip döşek yaparlar, başlarını da
yüzü deriden, içi lif dolu yastığa koyarlardı.[285]
6- Hurma yaprağından bükülü iple örülmüş 1
adet şerir (somya),[286]
7- Gönden dikilmiş 1 adet su kırbası
(tulumu),[287]
8- Topraktan (saksıdan) yapılmış 2 adet
çanak çömlek,
9-
Gönden dikilmiş 1 adet su bardağı ,[288]
10- 1 adet elek,
11- 1 adet silgi bezi.[289]
12- 2 adet el değirmeni.[290]
13- Ensar kadınlarından birisi tarafından
Hz. Fâtıma ile Hz. Ali'ye hediye edilen, eski Yemen işi,
sanatlı, üzerleri gümüşle işlenmiş 2 kat elbise[291]
Enes
b. Malik der ki:
"Günlerce
sonra, PeygamberAleyhisselam, beni yanına çağırıp:
'Ey
Enes! Git, bana Ebu Bekri's-Sıddık'ı, Ömerb. Hattab'ı, Osman b. Affan'ı,
Abdurrahman b. Avf'ı, Sa'd b. Ebi Vakkas'ı, Talhayı, Zübeyr'i ve Ensardan bir
hayli sayıda Ensarı benim yanıma çağır!1 buyurdu.
Ben
de gidip onları çağırdım.
Onlar
Peygamber Aleyhisselamın yanında toplandıkları zaman, Peygamber Aleyhisselam:
'Hamd
olsun Allah'a ki, verdiği nimetlerle övülen O'dur!
Kuvvet
ve kudretinden dolayı kendisine ibadet edilen O'dur!
Mülk
ve saltanatından dolayı kendisine boyun eğilen O'dur!
Azabından
korkulan, yanındaki nimetleri umulan O'dur!
Yerde
ve göklerde hükmünü yürüten O'dur!
Kudretiyle
halkı yaratan, hikmetiyle mümtaz kılan, izzetiyle sağlamlaştırman O'dur!
Gönderdiği
dini ve Peygamberi Muhammed'le halkı şereflendiren O'dur!
Yüce
Allah karşılıklı hısımlıkla nesebleri birbirine katmayı emir buyurmuş, Tarz
kılmış ve bununla günahları ortadan kaldırmıştır.
Yüce
Allah kazanın kadere göre, kaderin de kazaya göre cereyanını emir buyurmuştur.
Her
kaderin eceli, her ecelin de Kitab'da yeri vardır.
Yemhullâhü
mâ yeşâu ve yusbitu ve indehû ummu'l-kitâb [Ra'd: 39= Allah ne dilerse (onu
yapar. Bazısını) imha eder (vücûda getirmez, bazısını da) vücuda getirir. Ana
Kitab (LevM Mahfuz) O'nun nez dindedir].
Yüce
Allah, Hatice'nin kızı Fatma'yı Ebu Talib'in oğlu Ali'ye nikahlamamı bana emir
buyurdu.
Sizler
şahit olunuz: Fâtıma'yı 400 miskal gümüş mehirle Ali'ye nikahladım1
buyurdu.
Sonra
da, bir tabak hurma koruğu, çağlası getirtip önümüze koydurdu ve kapıştırdı.
Fâtıma
ile Ali hakkında da:
'Allah
sizin dağınık işlerinizi toplasın! Nikâhınızı mübarek kılsın! İkinizden güzel
ve pek çok nesil çıkarsın![292]
Allah'ım! Bu evliliği ikisi hakkında da mübarek kıl!' diyerek dua etti."[293]
Peygamberimiz
Aleyhisselamın dadısı Ümmü Eymen Bereke Hatunun anlattığına göre; Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hz. Fâtıma'yı gerdeğe koyacağı zaman, kendisi gelinceye kadar Hz.
Fâtıma'nın yanına girmemesini Hz. Ali'ye emir buyurmuştu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam gelip kapıyı çaldı.
Ümmü
Eymen Hatun karşıladı.
Peygamberimiz
Al eyhisselam selam verdi. İçeri girmek için izin istedi. İzin verilince, içeri
girdi ve:
"Kardeşim
burada mı?" diye sordu.
Ümmü
Eymen Hatun:
"Babam,
anam sana feda olsun yâ Rasûlallah! Senin kardeşin kim?" dedi.
Peygamberimiz
Al eyhisselam:
"Ali
b. Ebi Talib!" buyurunca, Ümmü Eymen Hatun:
"Sen
kızını onunla nikahladığına göre, o senin nasıl kardeşin olur?" dedi.
Peygamberimiz
Al eyhisselam:
"Evet!
Bu, böyledir! [Yâni, o benim dinde kardeşim olur, Fâtıma ile evlenmesinde dinen
sakınca yoktur]" buyurdu.[294]
Sonra
da, bir kapla su getirtti, abdest aldı.[295]
Hz.
Ali'yi çağırdı. Abdest suyundan onun göğsüne ve iki omuzunun arasına serpti.
Sonra
Hz. Fâüma'yı çağırdı.
Ona
da aynısını yaptıktan, göğsüne ve iki omuzunun arasına su serptikten sonra,
kendisini ev halkının en hayırlısına nikahladığını söyledi.[296]
Peygamberimiz
Al eyhisselam, Hz. Fâtıma için, önünden ve ardından:
"Ey
Allah'ım! Fâtıma ve zürriyeti hakkında, kovulmuş şeytandan sana
sığınırım!" diyerek dua etti.
Hz.
Ali için de aynı şekilde dua ettikten sonra, ona:
"Allah'ın
ismi ve bereketiyle gir zevcenin yanına!" buyurdu.[297]
Peygamberimiz
Al eyhisselam, evlenen bir kimseyi tebrik edeceği zaman :
"Allah
bunu senin için mübarek kılsın!
Allah'ın
bereketi senin üzerinde olsun!
Allah
ikinizi hayırda birleştirsin!" diyerek dua ederdi.[298]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Bilal-i Habeşî'ye:
"Ey
Bilal! Ben evlenme sırasında ümmetimin yemek yedirmelerini sünnet edinmelerini
arzu ediyorum[299] Ali
için bir velime ziyafeti gerekir!" buyurunca, Ensardan Sa'd b. Muaz:
"Benden
bir koç var!"
Kimisi
"Benden
şu var!"
Kimisi
de:
"Benden
şu kadar dan var!" dedi.[300]
Hz.
Ali yarım ölçek arpa almak için zırh gömleğini birYahudiye rehin olarak bıraktı
.[301]
Düğün
yemeği hays diye anılan tatlı biryemekti[302] ki,
çekirdeği çıkarılmış hurma, saf yağ ve yoğurt kurusu ile iyice karılıp
karıştırılmak, bazan içine sevık (kavut) da katılmak suretiyle yapılan bir
yemek-ti.[303]
Muhacirler
ile Ensar takım takım gelerek yemek yiyip dağıldılar.[304]
Hz.
Fâtıma'nın Hz. Ali ile evlenişi Hicretin 2. yılında, Bedir savaşından sonra,[305]
Zilhicce ayında idi.[306]
Peygamberimiz
Aleyhisselama, ev halkı içinde kadınlardan en sevgilisi Hz. Fâtıma, erkeklerden
de
Hz.
Ali idi.[307]
Peygamberimiz
Aleyhisselam bir gazadan, bir seferden dönüp Medine'ye geldiği zaman, ilk önce
Mescide gidip iki rekat namaz kılar, sonra Hz. Fâtıma'ya uğrar, daha sonra
zevcelerinin yanına giderdi.[308]
1- Yeni evliler bir müddet sonra Peygamberimiz
Aleyhisselama başvurarak kendilerine bir ev vermesi için Neccar oğullarından
Harise b. Numan'a söylemesini rica ettiler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam onların bu isteğini Hârise'ye duyurmaktan utandı.
Fakat,
Harise b. Numan bunu haber alınca, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldi
ve:
"Yâ
Rasûlallah! Haber aldım ki, F âtım a ayn bir eve taşınmak için sana başvurmuş.
Neccar oğulları evlerinin en yakını olan benim şu evlerim, senindir! Benim
canım ve malım ancak Allah'ın ve Resûlünündür!
Vallahi
yâ Rasûlallah! O mülkü benden alman, bana bırakmandan daha hoş, daha
makbuldür" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam;
"Doğru
söyledin! Allah senin mallarını bereketlendirsin!" buyurdu. Verilen eve
Hz. Fâtıma'yı yerleştirdi.[309]
2- Hz. Ali, bir gün, Hz. Fâtımaya:
"Vallahi,
değirmen taşı dişemek, bilemekten göğsüm rahatsızlaştı, ağnr oldu.
Yüce
Allah babana esir göndermiştir. Gitsen de, esirin bana yardım etmesini babandan
istesen!" dedi.
Hz.
Fâtıma:
"Vallahi,
benim de un öğütmekten ellerim kabardı" dedi ve kalkıp Peygamberimiz
Aleyhisselamın yanına gitti.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hz. Fâtımaya:
"Ey
kızcağızım! Ne için geldin?" diye sordu.
Hz.
Fâtıma:
"Sana
selam vereyim diye geldim!" dedi, isteğini dile getirmekten utanıp geri
döndü.
Hz.
Ali, ona:
"Ne
yaptın?" diye sordu.
Hz.
Fâtıma:
"İsteğimi
dile getirmekten utandım" dedi.
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına ikisi birlikte gittiler.
Hz.
Ali:
"Vallahi
yâ Rasûlallah! Değirmen taşı dişemek, bilemekten göğsüm rahatsızlaştı, ağnr
oldu" dedi.
Hz.
Fâtıma da:
"Ün
öğütmekten ellerim kabardı. Allah'ın sana gönderdiği esiri bize hizmet ettirsen
de, biraz fer-ahlasak, güçlensek!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Vallahi,
onu size hizmet ettirmek için veremem!
Ben
daha Ehl-i Suffayı çağırıp da karınlarına sokacak, kendilerini giyindirecek
birşey bulamadım.
Ben
onu satıp Ehl-i Suffayı geçindireceğim!" buyurdu.
Hz.
Fâtıma ve Hz. Ali, evlerine döndüler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, onların yanlarına vardı ve:
"Ben
size benden istediğiniz şeyden daha hayırlısını haber vereyim mi?" diye
sordu.
"Olur!
Haber ver!" dediler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Döşeğinize
gireceğiniz zaman 33 defa 'Sübhânallah' diyerek teşbih ediniz.
defa
'Elhamdülillah' diyerek Allah'a hamd ediniz.
defa
da 'Allahuekber!1 diyerek Allah'ı tekbir ediniz.[310]
Ey
Fâtıma! Allah'tan kork! Rabbinin emrini yerine getir! Kocanın hizmetini de
gör!" buyurdu.[311]
Bunun
üzerine, Hz. Fâtıma:
"Ben
Allahtan ve Allah'ın Resûlünden razıyım!" dedi[312] ve
bunu iki kere tekrarladı.[313]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; altı ay, sabah namazına çıkarken Hz. Fâtıma'nın kapısının önünde
durup:
"Ey
Muhammed'in ev halkı! Haydi namaza!" buyurmuş ve Ahzab sûresinin
"...Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden günah kirini gidermek, sizi tertemiz
yapmak ister!" mealindeki 33. âyetini okumuştur. [314]
Peygamberimiz
Aleyhisselam bir gün Hz. Fâtıma'nın kapısına geldiği zaman, Hz. Hasan ile Hz.
Hüseyin'in üzerlerine gümüşten birer bilezik dikildiğini görür görmez, içeri
girmeden geri döndü.
Hz.
F âtıma, Peygamberimiz Aleyhisselamın bu bileziklerden dolayı içeri girmediğini
tahmin ederek, onları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'in üzerlerinden söktü.
Hz.
Hasan ve Hz. Hüseyin ağlaşmaya başlayınca, onları aralarında bölüştürdü. Ağıtları
dinlemeden, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardılar.
Peygamberimiz
Aleyhisselam bilezikleri alıp Sevban'a:
"Ey
Sevban! Şunları filan oğullarına götür!
Fâtıma'ya
deniz hayvanı dişlerinden yapılan bir gerdanlıkla fil kemiğinden yapılan iki
bilezik satın al!
Çünkü,
bunlar benim ev halkımdır!
Onların
dünya hayatlarında, dünya metal arının üstünlerinden nasiplenmelerini arzu
etmem!" buyur-du.[315]
Resûlullah
Aleyhisselam bir gün Hz. Fâtıma'ya gelmişti. Kapının işlemeli, süslü perde ile
perdelenmiş olduğunu görünce, içeriye girmeden dönüp geri gitti. Hz. Ali gelip
Hz. Fâtıma'yı üzüntülü görünce: "Sana ne oldu?" diye sordu. Hz.
Fâtıma da:
"Resûlullah
Aleyhisselam bana gelmişti. Fakat içeri girmedi. Buna üzülüyorum! dedi. Hz. Ali
hemen Resûlullah Aleyhisselamın yanına vardı ve:
"Yâ
Rasûlallah! Sen Fâtıma'ya gelmiş, içeriye girmemişsin. Bu onu son derece
üzmüş!" dedi. Resûlullah Aleyhisselam:
"Benim
dünya ile ne işim var? Benim işlemeli perde ile ne işim var?" buyurdu. Hz.
Ali Hz. Fâtıma'ya gelip Resûlullah Aleyhisselamın sözünü haberverdi. Hz.
Fâtıma:
"Resûlullah
Aleyhisselama sor: O perdeyi ne yapmamı emrediyor?" dedi. Resûlullah
Aleyhisselam: "Fâtıma'ya söyle! O perdeyi filan oğullarına
göndersin!" buyurdu..[316]
Zekat;
lugatta, temizlik, nema (artma, çoğalma), medih (övgü) demek olup, Kur'ân-ı
Kerîm'de ve hadis-i şeriflerde bütün bu anlamlarda kullanılmıştır.[317]
Zekata
zekat denilmesi, zekatı verilen malın dünyada halefi ile çoğalıp artmasından,
ahirette de sevaba vesile olmasından dolayıdır.[318]
Nitekim
Kur'ân-ı Kerîm'de:
"...(Hayır
için), ne harcarsanız, O (Allah), bunun ardından (daha iyisini) lutfeder;"[319]
"Onların
mallarından bir sadaka al ki, bununla kendilerinin (günahlardan)
temizlenmelerine ve hasenelerinin çoğalarak muhlisler derecesine yükselmelerine
sebep olur" buyumnuştur.[320]
Mallar
zekatla, bedenler de fitır sadakası ile arınır.[321]
Sadaka
da, zekat gibi, insanın malından bir kısmını Allah'a yakınlık maksadıyla ayırıp
yoksullara verdiği şeye denilmekle birlikte; zekat, genel olarak farzlarda,
sadaka ise nafilelerde kullanılagelmiştir.
Kur'ân-ı
Kerîm'de bazan zekat yerine sadaka sözü de kullanılmıştır.[322]
Kur'ân-ı
Kerîm'de açıklandığına göre; İbrahim, İshak ve Yâkub Aleyhisselamlara da zekat
emredilmiş;[323] İsrail oğullarından da
zekat için kesin söz alınmış,[324]
zekat verenler azaptan kurtulup ilahî rahmete ermişlerdir.[325]
İsmail
Aleyhisselamın da kavmine zekatı emrettiği;[326] İsa
Aleyhisselama da zekatın emmiunduğu görülür.[327]
İslam
Dininin Beş Temelinden Birisi Olan Zekatın Mahiyeti ve Farz Kılınış Tarihi
Zekat
ve sadaka aslında zenginlerin fakirlere bir bağışlan değil, Yüce Allah'ın
zenginlerin mallarına yoksullar için koymuş olduğu bir haktır,[328] İslâm
dininin beş temelinden birisini oluşturan bir zenginlik vergisidir.[329]
Zekat,
zengin Müslümanlara farz olarak emredilmiş,[330]
Kur'ân-ı Kerîm'de 32 defa namazla birlikte anılmıştır.
Zekat,
Hicretin 2. yılında, Ramazan'dan ve fıtır sadakasının vacib kılınmasından sonra
farz kılın-mıştir.[331]
Zekat,
farz ve vacib olmak üzere ikiye ayrılır. Farz olan zekat, mal zekatıdır. Vacib
olan zekat da, fıtır sadakasıdır.[332]
Zekatın
Nelerden ve Ne Kadar Verileceğinin Allah'ın Emriyle Peygamberimiz
Aleyhisselam
Tarafından Bir Yazı ile Tesbit ve Tahsil
Edilişi
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Yüce Allah'tan telakki eylediği emir üzerine,[333]
zekat (in nelerden, kaçta kaç verileceği ve ne kadar malı olana farz kılındığı)
hakkında yazdırdığı yazıyı kılıcına bağladı, vefatına kadar yanında bulundurdu
ve ona göre amel etti.
Peygamberimiz
Aleyhisselamdan sonra Hz. Ebu Bekir, Hz. Ebu Bekir'den sonra Hz. Ömer de ona
göre amel etti.[334]
İmam
Zührî (vefatı: 124 Hicrî) şöyle der
"Bu,
Resûlullah Aleyhisselamın zekat hakkında yazdırdığı yazının bir nüshasıdır ki,
(aslı) Ömer b. Hattab ailesi yanında bulunmaktadır.
Onu
bana Salim b. Abdullah b. Ömer okuttu da, hepsini olduğu gibi ezberledim.
O,
Ömer b. Abdülaziz'in, Abdullah b. Abdullah b. Ömer ile Salim b. Abdullah b.
Ömer'e istinsah ettirdiği nüshadır."[335]
Ömer
b. Abdülaziz; Medine valisi olduğu zaman, buna göre amel etmelerini zekat
memurlarına emretmiş, Halife Velid b. Abdülmelik'e de bu hususta bir yazı
yazmış, o da bu hususta yazılanlara göre amel etmelerini zekat memurlarına
emretmiştir.
En
sonunda, Hişam b. Hâni1, bütün zekat memurlarına bu zekat yazısından
birer nüsha göndererek buna göre amel etmelerini ve bunun dışına çıkmamalarını
onlara emretmiştir.[336]
Hz.
Ali de, Peygamberimiz Aleyhisselamın zekat hakkındaki yazısından yazdığı yazıyı
kılıcına bağlamıştı.[337]
1- Beş devede bir koyun,
2- On devede iki koyun,
3- Onbeş devede üç koyun,
4- Yirmi devede dört koyun verilir.
5- Develerin sayısı yirmibeşe erişince,
otuzbeşe kadar, bir tane bint-i mehad (bir yaşını doldurmuş, iki yaşına basmış
dişi deve),
6- Develerin sayısı otuzaltıya erişince,
kırkbeşe kadar, bir tane bint-i lebun (iki yaşını doldurmuş, üç yaşına basmış
dişi deve),
7- Develerin sayısı kırkaltıya erişince,
altmışa kadar, bir tane hıkka (üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış, puğur
basacak dişi deve),
8- Develerin sayısı altmışbire erişince,
yetimibeşe kadar, bir tane cezea (dört yaşını doldurmuş, beş yaşına basmış dişi
deve),
9- Develerin sayısı yetmişaltıya erişince,
doksana kadar, iki tane bint-i lebun (iki yaşını doldurmuş, üç yaşına basmış
dişi deve),
10- Develerin sayısı doksanbire erişince,
yüzyirmiye kadar, iki tane hıkka (üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi
deve)'yi zekat olarak vermek vaciptir.
11- Develerin sayısı yüzyirm iden fazla
olunca, her kırk devede, zekat olarak bir tane bint-i lebun (iki yaşını
doldurmuş, üç yaşına basmış dişi deve),
12- Her elli devede de, bir tane hıkka (üç
yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi deve)'yi zekat olarak vermek vardır.[338]
13- Sayısı dörtten fazla olmayan develer için
zekat yoktur. Fakat, sahibi kendiliğinden vermek isterse, verir.
14- Bir kimsenin develerinin sayısı zekat
olarak bir tane cezea (dört yaşını doldurmuş, beş yaşına basmış dişi deve)
vermeyi gerektirir de develeri arasında bu yaşta dişi deve bulunmaz ve fakat
hıkka
(üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi deve) bulunursa, zekat olarak
bunu ve bununla birlikte ya
iki tane koyunu ya da yirmi dirhemi daha verir.
15- Bir kimsenin develerinin sayısı
zekat olarak bir tane hıkka (üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi deve)
vermeyi gerektirir de, develeri arasında hıkka bulunmaz, cezea (dört yaşını
doldur
muş, beş yaşına basmış dişi deve) bulunursa-zekat tahsil memuru tarafından
tahsil olunduğuna göre-
memurmal sahibinden cezeayı kabul eder, aradaki fark için mal sahibine ya yirmi
dirhem ya da iki koyun
verir.
16- Bir kimsenin develerinin sayısı
bir tane hıkka (üç yaşını doldurmuş, dört yaşına basmış dişi deve)'yi zekat
olarak vermeyi gerektirir de, develeri arasında böylesi bulunmaz, bint-i lebun
(iki yaşını
doldurmuş, üç yaşına basmış dişi deve) bulunursa, bunu zekat olarak vermekle
birlikte aradaki fark için
de ayrıca ya iki koyun daha ya da yirmi dirhem daha verir.
17- Bir kimsenin develerinin sayısı zekat
olarak (1) tane bint-i lebun (İki yaşını doldurmuş üç yaşına basmış dişi
deveyi vermeyi gerektirirde, develere arasında hıkka (üç yaşını doldurmuş dört
yaşına
basmış dişi deve) bulunursa-zekatın zekat memuru tarafından tahsil olunduğuna
göre-bu hıkka kabul
olunur, aradaki fark için de mal sahibine ya yirmi dirhem ya da iki koyun
verilir.
18- Bir kimsenin develerinin sayısı zekat
olarak bir tane bint-i lebun (iki yaşını doldurmuş, üç yaşına basmış dişi
deve) vermeyi gerektirir, develeri arasında böylesi bulunmaz da bint-i mehad
(bir yaşını
doldurmuş, iki yaşına basmış dişi deve) bulunursa, mal sahibi zekat olarak onu
ve aradaki fark için de
ya yirmi dirhem ya da iki koyunu daha verir.[339]
19-Bir kimsenin develerinin sayısı
zekat olarak bir tane bint-i mehad (bir yaşını doldurmuş, iki yaşı
na basmış dişi deve) vemneyi gerektirir de, yanında böylesi bulunmaz, ibn lebun
(iki yaşını doldumnuş,
üç yaşına basmış erkek deve) bulunursa, zekat olarak o verilir, onunla birlikte
başka birşey verilmez.[340]
1- Her otuz sığırda zekat olarak bir tane
tebi1 veya tebia (bir yaşını doldurmuş erkek ve dişi buzağı),
2- Sığırların sayısı kırka erişince; bir
tane müsinne (üç yaşına girmiş dişi düve),[341]
3- Sığırların sayısı altmışa erişince; iki
tane tebi1 veya tebia (biryaşını
bitirmiş erkekveya dişi buzağı).
4- Sığırların sayısı yetmişe erişince; bir
tane tebi1 (bir yaşını doldurmuş erkek buzağı) ile bir tane müsinne
(üç yaşına girmiş dişi düve),
5- Sığırların sayısı seksene erişince; iki
tane müsinne (üç yaşına girmiş dişi düve),
6- Sığırların sayısı doksana erişince; üç
tane tebi' (bir yaşını bitirmiş buzağı),
7- Sığırların sayısı yüze erişince; iki tane
tebi1 (bir yaşını bitirmiş erkek buzağı) ile birtane müsinne
(üç yaşına girmiş dişi düve),
8- Sığırların sayısı yüzona erişince; iki
tane tebi1 (bir yaşını bitirmiş erkek buzağı) ile bir tane müsinne
(üç yaşına girmiş dişi düve),
9- Sığırların sayısı yüzyirmiye erişince; üç
tane müsinne (üç yaşına girmiş dişi düve) verilir.
10- Mandaların zekatları da böyle hesaplanır.[342]
Koyun
zekatı; kırk koyundan yüzyimni koyuna kadar, bir tane koyundur.
Yüzyimni
koyundan ikiyüz koyuna kadar, iki tane koyundur.
İkiyüz
koyundan üçyüz koyuna kadar, üç tane koyundur.
Üçyüz
koyundan sonra, her yüz koyunda bir tane koyundur.
Üçyüz
koyundan sonra, her yüzden eksik olan miktar yüze doluncaya kadar birşeyvermek
lazım gelmez.[343]
Bir
kimsenin otlakta yayılan koyunları kırktan bir tane eksik olursa, zekat vermek
gerekmez.[344]
Fakat,
kendiliğinden vermek isterse, verir.[345]
Yaşlı,
kör, ağır derecede kusurlu hayvanlar, zekat olarak verilmez.[346]
Zekata
tâbi malların zekatları, sahibinin yanında bir yıl bulunduktan sonra, verilir.[347]
Zekatlık
hayvanların ne en iyisi, ne de en kötüsü verilmeyip, orta hallisi verilir.[348]
İkiyüz
dirhem güm üsten-kırkta bir hesabıyla-beş dirhem zekat olarak verilmesi
gerekir.
İkiyüz
dirhemden az olanından birşey verilmesi gerekmezse de, sahibi kendiliğinden
vermek isterse, verir.[349]
İkiyüz
dirhemden ziyadesinin zekatı da kırkta bir esasına göre hesaplanır.[350]
Her
kırk dinar altında bir dinar,[351]
Her
yirmi dinar altında da zekat olarak yarım dinar (altın) verilmesi gerekir.[352]
Yirmi
dinar (altın)
dan,[353]
yirmi miskalden[354] az
olanından zekat vermek gerekmez.[355]
Kırk
dinardan fazlasının zekatı ise, kırkta bir esasına göre hesaplanır.[356]
Mücevherat,[357] yakut, parlak inci,
zeberced gibi madenierden-ticaret maksadıyla olmadıkça-zekat vermek gerekmez.[358]
Boncuklar da böyledir.[359]
Bakara
sünesinin:
"Ey
iman edenler! İnfakı, kazandıklarınızın en güzellerinden ve sizin için yerden
çıkardıklarımızdan yapın! Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız pek adi,
bayağı şeylerden vermeye yeltenmeyin! İyi bilin ki, hiç şüphesiz, Allah
herşeyden müstağnîdir, asıl hamde, övülmeye lâyık olan O'dur!" mealli 267.
âyeti ile;[360]
En'am
sûresinin:
"O
çardaklı ve çardaksız, Cennet gibi (üzüm) bağlarını, o meyveleri ve tatları
çeşitli hurmaları, mezruatı, zeytinleri, narları, birbirine hem benzer, hem
benzemez bir halde yaratıp yetiştiren O'dur (Allahtır). Her biri mahsul verdiği
zaman, mahsulünden yiyin! Onlar devşirildiği, toplandığı gün de, hakkını
(sadakasını, zekatını) verin! İsraf etmeyin! Çünkü, O (Allah), israf edenleri
sevmez!" mealli 141. âyeti, ticaret mallan, hububat ve meyve zekatları
hakkında nazil olmuştur.[361]
Semüre
b. Cündüb'ün bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam da, "satmak
için hazırladıkları şeylerin zekatını vermelerini sahabilerine
emrederdi."[362]
1- Her çeşit ticaret malının üzerlerinden
bir yıl geçince, altın veya gümüş nisabından-fukaranın lehinde olanına
göre-zekatlan hesaplanarak verilir.[363]
2- Zekata tâbi hububat ve meyvelerden
başlıcaları; buğday, arpa, kuru üzüm, kuru hurma...dır.[364]
3- Peygamberimiz Aleyhisselam, Mekke valisi[365]
Attâb b. Esîd'e[366]
Taif halkının[367] üzüm asmalarındaki yaş
üzümlerin zekatı hakkında:
"Yaş
hurmayı ağacında tahmin ettiğin gibi, yaş üzümü de tahmin et! Sonra da,
ağacından tahmin-lenen yaş hurmanın kuru hurma olarak zekatını aldığın gibi,
yaş üzümün zekatını da kuru üzüm olarak al!" buyurdu.[368]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; asmalardaki yaş üzümlerden tahmin edilirken, üçte birinin, hiç
olmazsa dörtte birinin tahmin dışında bırakılmasını da emretti.[369]
4- Peygamberimiz Aleyhisselam, Muaz b.
Cebel'e de, vazife mahallinde; buğdaydan, arpadan, kuru üzümden, kuru hurmadan
zekat almasını emir buyurdu:[370]
a-Yağmurun, pınar (ırmak gibi akar
sular)'ın ya kökünü ya da ince damarlarını suladığı ağaçlar ve ekinlerde vacib
olan zekatın uşr (onda bir),
b- Dolapla sulananlarda ise yarım uşr
(yirmide bir) olduğunu bildirdi.[371]
Zekatın
nerelere harcanacağı hakkında da, Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle Duyurulur
"Sadaka (zekat)lar, Allah'tan, bir farz olarak, ancak:
Fakirlere,
Miskinlere,
Zekat,
sadaka tahsil memurlarına,
Kalbleri
İslâmiyete ısındırılmak istenilenlere,
Kölelere,
Esirlere,
Borçlulara
(borç içinde boğulup kalmış olanlara),
Allah
yolunda harcamalara ve yolda kalmış yolculara mahsustur. Allah, herşeyi bilen
ve heryap-
tığını, yerli yerince yapandır."[372]
Elli
dirhem gümüşü veya bunun değerinde altını bulunan kimseler, zekat vermekle
mükellef olmasalar bile, dinen zengin sayılırlar.
"Yâ
Rasûlallan! Zenginliğin ölçüsü nedir?" sorusuna, Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Elli
dirhem gümüş veya bunun değerinde altın!"[373]
"Kırk
dirhem gümüş veya bunun değerinde altın!"
"Elli
dirhem gümüşü veya bunun değerinde altını olana, sadaka, zekat almak helal
olmaz!" buyurdu.[374]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Zengine,
ve güçlü kuvvetli ve sağlam vücutlu olana, zekat almak helal olmaz!"
buyurmuştur.[375]
Enes
b. Malik'in bildirdiğine göre; Ensardan bir adam Peygamberimiz Aleyhisselamdan
birşeyler istemeye gelince, Peygamberimiz Aleyhisselam ona:
"Evinde
hiçbir şeyin yok mu?" diye sordu.
Adam:
"Hayır!
Ancak bir çul var ki, onun bir kısmını örtünüyor, bir kısmını da altımıza
seriyoruz. Bir de, su içtiğimiz bir bardak var!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Onları
bana getir!" buyurdu.
Adam
onları getirince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bunları
kim satın alır?" diye sordu.
Bir
adam:
"Ben
bunlan bir dirheme alırım!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, iki ve üç kere:
"Bunlara
kim bir dirhemden fazla verir?" diye sordu.
Bir
başka adam:
"Onları
ben iki dirheme alırım!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam onları o adama verip ondan iki dirhemi aldı, Ensarîye verdi ve
kendisine:
"Dirhemin
biri ile yiyecek satın al da ailene götür, ver; diğer dirhemle de bir keser
satın alıp bana getir!" buyurdu.
Ensarî
keseri getirince, Peygamberimiz Aleyhisselam kesere bir sap taktı ve Ensarîye:
"Git,
odun topla ve sat! Seni, onbeş güne kadar, görmeyeyim!" buyurdu.
Adam
gitti. Odun toplayıp satmaya başladı. On dirhem biriktirmiş olarak geldi. Onun
bir kısmıyla elbise, bir kısmı ile de yiyecek satın aldı.
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Bu,
senin için, Kıyamet gününde yüzünde dilencilik lekesiyle gelmenden hayırlıdır.
Dilencilik ancak şu üç kişi için:
1- Şiddetli fakirlik çeken,
2- Çok ağır bir borç altında bulunan,
3- Can yakıcı kan diyeti ödemeyi yüklenen
kişi için caiz olabilir!" buyurdu.[376]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Kulların
sabahladıkları hiçbir gün yoktur ki, iki melek inerek,[377]
birisi:
'Allah'ım!
Malını infak edene halef ver,'
Diğeri
de:
'Allah'ım!
Malını vermeyene telef ver' demesin!" buyurmuştur.[378]
Miskin;
geçimlikten hiçbir şeyi bulunmayan kimseye cienir.[379]
Yüce
Allah, bunlar hakkında indirdiği âyette şöyle buyurur:
"Sadakalar
(zekatlar), Allah yoluna kendilerini vakfetmiş yoksullar içindir. Onlar
yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler.
Bilmeyen;
iffet ve istiğnalarından dolayı, onları zengin sanır. Sen onları simalarından
tanırsın. Onlar yüzsüzlük edip de insanlardan birşey istemezler.
Siz
ne mal harcarsanız, şüphesiz ki, Allah onu hakkıyla bilicidir."[380]
Peygamberimiz
Aleyhisselam da:
"Miskin,
bir-iki hurma veya bir-iki lokma ile geri çevrilen dilenci değildir. Miskin,
insanlardan birşey istemeyen, onlar tarafından hali bilinmediği için kendisine
birşey verilmeyen kimsedir" buyumnuştur.[381]
Hz.
Aişe der ki:
"Bir
gün, Resûlullah Aleyhisselam yanıma geldi. Ellerim(in parmaklarındaki büyük
gümüş yüzükleri gördü ve:
'Nedir
bu yâ Âişe?1 diye sordu.
Ben
de:
'Yâ
Rasûlallah! Onlan senin için süsleneyim diye yaptım!' dedim
Resûlullah
Aleyhisselam:
'Onların
zekatını veriyor musun?' diye sordu.
Ben:
'Hayır!'
dedim veya buna benzer, Allah'ın söylememi dilediği birşey söyledim.
Bunun
üzerine, Resûlullah Aleyhisselam:
'Bu,
ateşten (nasiplenmen için) sana yeter!1 buyurdu."[382]
Medineli
Müslümanlardan Salebe b. Hâtıb,[383]
Peygamberimiz Aleyhisselama gelip:[384]
"Yâ
Rasûlallah![385] Bana mal vermesi için,
Allah'a dua et!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Yazıklar
olsun sana ey Salebe! Şükrünü yerine getirdiğin az, şükrünü yerine
getiremeyeceğin çoktan hayırlı dir.[386] Ey
Salebe! Hakkını ödeyeceğin az, hakkını ödemeye güç yetiremeyeceğin çoktan
hayırlıdır!" buyurdu.[387]
Salebe,
dönüp gittikten sonra, geri geldi.[388]
"Yâ
Rasûlallah! Bana mal vermesi için, Allah'a dua et!" diyerek[389]
dileğini tekrarladı. Bunun üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen
Allah'ın Peygamberi gibi davranışlı olmaya razı değil misin?[390] Ben
sana en güzel ömek değil miyim?[391]
Varlığım
Kudret Elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; dağların altın ve gümüş olarak
benimle birlikte yürümüş olmalarını istemiş olsaydım, muhakkak
yürürlerdi!" buyurdu.[392]
Salebe:
"Yâ
Rasûlallah! Sen, bana mal vermesi için, Allah'a dua et![393]
Seni hak ile peygamber gönderen Allah'a andolsun ki;[394] sen
bana dua edecek olursan,[395]
Allah da bana mal verecek olursa.[396] her
hak sahibine hakkını vereceğim!" dedi.[397]
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Ey
Allah'ım! Salebeye mal ver!" diyerek dua etti.
Salebe
bir koyun edindi.
Koyun
bereketlendi.
Küçük
böceklerin, kurtların üreyip çoğaldıkları gibi, çoğaldığı zaman, Medine ona dar
geldi. Medine'den uzaklaşmak zorunda kaldı. Medine vadilerinden bir vadiye
gidip kondu.
Öğle
ve ikindi namazlarını cemaatle kılıp diğerlerini terketmeye başladı.
Koyunlar
daha da arttıkları zaman, Salebe Medine'den büsbütün uzaklaştı.
Cuma
namazları dışında bütün namazları bıraktı.
Koyunlar
küçük böceklerin, kurtların üreyip çoğaldıkları gibi çoğalınca, Salebe Cuma
namazını da bıraktı.
Cuma
günü, oradan geçen yolculardan, Medineliler hakkında haberler sormakla yetinir
oldu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ashaba:
"Salebe
ne yapıyor?" diye sordu.
Ashab:
"Salebe
bir koyun edinmişti. Koyun üreyip çoğalınca, Medine ona dar geldi. O da
Medine'den uzaklaşmak, Medine vadilerinden birine gidip konmak zorunda
kaldı..." diyerek, Sa'lebe'nin işini haber verdiler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Vâh
Salebeye! Vâh Salebe'ye! Vâh Salebe'ye!" buyurdu.[398]
Yüce
Allah:
"Onların
mallarından bir sadaka (zekat) al ki, bununla kendilerini (günahlarından)
temizlemiş, bununla onlan(n mallarını, hasenelerini) bereketlendirmiş
olasın!.." mealindeki âyeti indirdi.[399]
Bu
sadaka ve zekat âyeti inince, Peygamberimiz Aleyhisselam; biri Cüheyne, diğeri
de Süleyım kabilesinden iki kişiyi zekat tahsildarı olarak çevredeki mal
sahiplerine gönderdi.
Müslümanların
mallarından zekat ve sadakalarını ne kadar alacakları hakkında bir yazı
yazdırıp onlara:
"Sa'lebeye
ve Süleym oğullarından da filan zâta uğrayınız! Onlardan, zekat ve
sadakalarını, buna göre alınız!" buyurdu.
Tahsildarlar
gittiler, Salebeye vardılar. Ona Resûlullah Aleyhisselamın yazısını okuyup,
kendisinden mallarının
sadaka
ve zekatını istediler.
Salebe:
"Bu
da ne?! Bu ancak bir cizyedir! Onun kızkardeşidir! Bu da ne? Bu, cizyeden başka
birşey değil! Ben bilmiyorum bu nedir? Hele siz şimdi gidin! İşinizi
bitirdikten sonra yanıma dönün!" dedi.
Tahsildarlar,
Sa'lebe'nin yanından ayrılıp, Sülemî'nin yanına vardılar.
Sülemî,
sadaka ve zekat hakkındaki yazıyı dinledikten sonra, develerinin en iyisine
baktı ve onu sadaka ve zekat olarak ayırıp teslim etmek üzere tahsildarları
karşıladı.
Tahsildarlar
zekat için ayrılan deveyi gördükleri zaman:
"Senin
bunu vermen gerekmez! Biz bunu senden almayı istemiyoruz!" dediler.
Sülemî:
"Hayır!
Alınız bunu! Ben bunu gönül hoşluğuyla (gönlümden koparak) veriyorum. O da
benimdir (Allah'ın emriyle verildiği için, benim demektir)," dedi.
Bunun
üzerine, tahsildarlar Sülemî'nin ayırdığı zekat ve sadakasını aldılar.
Zekat
toplama işini bitirince, dönüp Sa'lebe'ye tekrar uğradılar.
Salebe:
"Yazınızı
bana gösterin!" dedi.
Yazının
içine baktı:
"Nedir
bu?! Ancak cizyedir!
Nedir
bu? Ancak cizyenin kızkardeşi!
Siz,
hele şimdi birdönüp gidin! Ben birdüşüneyim bakayım!" dedi.
Tahsildarlar,
Sa'lebe'nin yanından ayrılıp, Peygamberimiz Aleyhisselam in yanına geldiler.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, daha onlar konuşmadan:
"Vâh
Salebeye![400] Vâh Sa'lebe'ye!"
buyurdu.[401]
Sülemî
için de, bereket duası yaptı.
Tahsildarlar
Sa'lebe'nin yaptığını da, Sülemî'nin yaptığını da, Peygamberimiz Aleyhisselam a
haber verdiler.
Bunun
üzerine, Yüce Allah, indirdiği âyetlerde meal olarak şöyle buyurdu:
"İçlerinden
kimi de, Allah'a şöyle ahdetmişti:
'Bize
lütuf ve kereminden ihsan ederse, andolsun, zekatını vereceğiz! Muhakkak,
salihlerden olacağız!'
Allah,
kendilerine fazi ve inayetinden verince de, onunla cimrilik edip arka
çevirdiler. Onlar öyle dönektirler."
"Nihayet,
Allah'a karşı va'd ettiklerini tutmadıkları, yalan söylemekte oldukları için, O
da (bu fiillerinin) akıbetini kalblerinde, Kendisinin huzuruna çıkarılacakları
güne kadar sürecek bir nifak yaptı." (Tevbe: 75-77)
Sa'lebe'nin
akrabalarından olup Resûlullah Aleyhisselamın yanında bulunan bir zât, bunu
işitince, Sa'lebe'nin yanına vardı ve:
"Yazıklar
olsun sana ey Salebe! Allah senin hakkında şöyle şöyle âyetler indirdi!"
dedi.
Salebe,
hemen kalkıp Peygamberimiz Aleyhisselama geldi. Zekatını kabul buyurmasını
istedi.
Peygamber
Aleyhisselam:
"Allah
senin zekatını kabul etmekten beni men etti!" buyurdu.
Salebe
başına toprak saçınca, Resûlullah Aleyhisselam:
"Bunu
sen kendin yaptın. Ben sana emretmiştim, beni dinlemedin!" buyurdu, onun
zekatını almaya yanaşmadı, vefatına kadar da ondan hiçbir şey kabul etmedi.
Hz.
Ebu Bekir halife olunca, Salebe onun yanına geldi:
"Sen
benim Resûlullah Aleyhisselamın yanındaki mevkiimi, Ensar içindeki yerimi
biliyorsun, zekatımı kabul et!" dedi.
Hz.
Ebu Bekir:
"Resûlullah
Aleyhisselamın kabul etmediğini ben kabul edeceğim ha!" dedi ve vefatına
kadar onun zekatını kabul etmedi.
Hz.
Ömer, halife olunca, Salebe ona geldi ve:
"Ey
mü'minler emîri! Zekatımı kabul et!" dedi.
Hz.
Ömer:
"Resûlullah
Aleyhisselam senin zekatını kabul etmemiş, Ebu Bekir de etmemiş! Ben kabul edeceğim
ha! Ben senin zekatını kabul edemem!" dedi ve vefatına kadar da, onun
zekatını kabul etmedi.
Hz.
Osman halife olunca, Sa'lebe onun yanına geldi ve zekatını kabul etmesini
istedi.
Hz.
Osman:
"Resûlullah
Aleyhisselamın da, Ebu Bekir'in de, Ömer'in de kabul etmedikleri zekatı, ben de
senden kabul edemem!" dedi ve kabul etmedi.
Sa'lebe,
Hz. Osman'ın halifeliği devrinde ölüp gitti.[402]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Münafıkın
alâmetleri üçtür
Söz
söylerken, yalan söyler,
Va'd
ettiği zaman, sözünde durmaz,
Kendisine
birşey emniyet edildiği zaman, hıyanet eder!" buyurmuslardır.[403]
Ka'b
b. Eşrefin öldürülmesi hükmüne, şu sebepler yol açmıştı:
1- Ka'b b. Eşref, Benî Nadîr Yahudilerinden
ve yöneticilerinden olup,[404]
Yahudi şeytanlarındandı. "Onlar iman edenlerle karşılaştıkları zaman, 'Biz
de iman ettik!1 derler, ayrılıp şeytanlarıyla başbaşa
kaldıklarında
ise 'Biz gerçekten sizinleyiz! Biz ancak alay ediyoruz!1
derler" âyetindeki (Bakara: 14) şeytanlardan maksat:
a- Ka'b b. Eşref,
b- Huyey b. Ahtab,
c- Ebu Bürdetü'l-Eslemî,
d- İbnü's-Sevdâ,
e- Abduddar b. Hudayb idi.[405]
2- Ka'b b. Eşref şairdi. Söylediği hiciv
şiirleriyle Peygamberimiz Aleyhisselamı ve Ashabı yererek incitir, müşrikleri
Peygamberimiz ve Ashabı aleyhine kışkırtır dururdu.[406]
3- Ka'b b. Eşref, Yahudilerden bir cemaata
yemek hazırlatmış, öldürtmek için, Peygamberimiz Aleyhisselamı davet
ettirmişti.
Cebrail
Al eyhisselam onların maksatlarını haber verince, Peygamberimiz Aleyhisselam
onların yanlarından hemen ayrılmıştı.[407]
4- Ka'b b. Eşref, Bedir zaferini öğrenince:
"Vallahi,
eğer Muhammed bu ulu kişileri öldürmüş ise,[408]
bugün[409] yerin altı üstünden daha hayırlıdır!"
diyerek[410] Mekke'ye çekip gitti.
Bedir'de öldürülmüş olan müşrikler üzerine söylediği mersiyelerle ağladı ve
Mekkelileri ağlattı.
Peygamberimiz
Aleyhisselama karşı ayaklandırmaya çalıştı[411]
Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmalarını onlara emretti ve:
"Biz
de, sizin yanınızda, onunla çarpışırız!" dedi.
Kureyş
müşrikleri:
"Siz
Kitablısınız, o da Kitab sahibidir. Bu sözünüzün bize karşı bir hileniz
olmayacağından emin değiliz! Bizim seninle birlikte gitmemizi istiyorsan, şu
iki puta secde ve onlara iman et!" dediler.
Ka'b
b. Eşref, onların istediklerini yaptı.[412]
5- Ka'b b. Eşref, Mekkeli müşrikleri
Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmaya kararverdirmedikçe Mekke'den ayrılmadı.
Medine'ye gelince de, düşmanlığını açığa vurmaktan,[413]
Müslüman kadınlarını hicvederek incitmekten geri durmadı.[414]
6- Ka'b b. Eşref, bütün bu kötü tutum ve
davranışlarıyla; aradaki anlaşmayı bozmak, çiğnemek ile, öldürülmeyi
haketmişti.[415]
Kendisinin
bu cezayı çarptırılması, Yahudilerin kutsal kitapları Tevrat'ın hükmüne de
uygun bulunuyordu.[416]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Allah'ım!
Beni, dilediğin şekilde, Eşrefin oğlundan kurtar! Çünkü o kötülüğünü
şiirleriyle ilan ve neşr etmektedir" diyerek Allah'a dua etti.[417]
"Benim
için,[418] Ka'b b. Eşrefin
hakkından gelecek kim var? Çünkü o Allah'ı ve Resûlünü incit-miştir.[419]
Bizim için, kim Eşrefin oğlunun hakkından gelir? Çünkü o bize karşı
düşmanlığını ve hicivlerini açığa vurmuş, Kureyş müşriklerine gidip onları
bizimle çarpışmaya hazırlamış bulunmaktadır. Bunu, Yüce Allah bana haber
verdi" buyurdu.[420]
Abduleşhel
oğullarının kardeşi Muhammed b. Mesleme:
"Yâ
Rasûlallah! Senin için, onun hakkından gelecek, ben varım![421] Onu
öldürmemi istiyorsan,[422] onu
ben öldürürüm" dedi.[423]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Buna
gücün yeterse,[424]
evet,[425] yap!" buyurdu.[426]
Muhammed
b. Mesleme, evine döndü. Üç gün bekledi. Birşey yemedi, içmedi. Kendi kendine
düşündü durdu.
Bu
durum Peygamberimiz Aleyhisselama anılınca, Peygamberimiz Aleyhisselam onu
çağırdı ve kendisine:
"Sen
ne için yemeyi içmeyi bıraktın?" diye sordu.
Muhammed
b. Mesleme:
"Yâ
Rasûlallah! Sana bir söz söylemiştim. Onu yerine getirebilecek miyim, yoksa
getiremeyecek miyim; bilemiyorum" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Sana
ancak gücünün yetebileceğini yapmak düşer![427]
Sen
onun işini Sa'd b. Muaz'la bir istişare et!" buyurdu.[428]
Muhammed
b. Mesleme:
"Yâ
Rasûlallah! Her halde, Ka'b'a, senin aleyhinde birşeyler de söylememiz
gerekecek!?" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"İstediğinizi
söyleyiniz! Siz bu hususta serbestsiniz!" buyurdu.[429]
Muhammed
b. Mesleme Sa'd b. Muaz'a gidip durumu anlatınca, Sa'd b. Muaz:
"Allah'ın
bereketiyle git!
Kardeşimin
oğlu Haris b. Evs b. Muaz ile Abbâd b. Bişr, Ebu Abs b. Cebr ve Ebu Naile b.
Silkân'ı da yanına al!" dedi.[430]
Bunun
üzerine;
Muhammed
b. Mesleme,
Ebu
Naile Silkân b. Selâme (Ka'b'ın sütkardeşi idi),
Abbâd
b. Bişr,
Haris
b. Evs b. Muaz,
Ebu
Abs b. Cebr toplanarak Ka'b b. Eşrefi öldürme işini konuşup kararlaştırdılar.[431]
Muhammed
b. Mesleme, Ka'b'ın yanına vardı. Ona (Peygamberimizi kasdederek):
"Şu
kişi, bizden sadaka istedi ve bize ağır vergi teklif etti. Ben de, ödünç birşey
almak için sana geldim!" dedi.
Ka'b
b. Eşref de, Muhammed b. Mesleme'nin dediği gibi söylendi ve:
"Muhakkak,
o, sizin usancınızı daha da arttıracaktır!" dedi.
Muhammed
b. Mesleme:
"Ne
yapalım ki, bir kez ona uymuş bulunduk!
Kendisini
derhal bırakmak istemiyoruz.
Bakacağız:
Onun hali ne olur? Sonuna kadar bekleyeceğiz!
Şimdi,
biz senin bir vesk veya iki vesk[432]
ödünç hurma vermeni istiyoruz!" dedi.
Ka'b
b. Eşref:
"Peki!
Siz bana bu hususta rehin veriniz!" dedi.
Muhammed
b. Mesleme ile arkadaşlan:
"Rehin
olarak ne istersin?" diye sordular.
Ka'b
b. Eşref:
"Kadınlarınızı!"
dedi.
Muhammed
b. Mesleme ve arkadaşları:
"Kadınlarımızı
sana nasıl rehin verebiliriz?! Sen bugün Arabın en yakışıklı simasısın!"
dediler.
Ka'b
b. Eşref:
"Öyle
ise, oğullarınızı rehin ol arak veriniz!" dedi.
Muhammed
b. Mesleme ve arkadaşları:
"Oğullarımızı
nasıl rehin olarak verebiliriz?! Sonradan, bunlardan herhangi biri 'Bir-iki
deve yükü hurmaya rehin olundu!' diye yerilir ki, bu, bizim için temelli bir
ayıp olur.
Fakat,
biz sana silahlarımızı, zırhlarımızı terhin edelim[433]
Silahta, borcu ödemede yeterlilik vardır" dediler.
Ka'b
b. Eşref de:
"Silahta,
borç ödeme yeterliliği var!" dedi.[434]
Kendisine
gelmeleri için bir zaman da tayin etti.
Muhammed
b. Mesleme, belirlenen gece, Ka'b b. Eşrefe geldi, kale dışarısından seslendi.
Yanında
Ka'b'ın sütkardeşi Ebu Naile de vardı.
Ka'b,
onlan kale içine davet etti ve karşılamak için de yanlarına indi.
Ka'b'ın
karısı, Ka'b'a:
"Sen
bu saatte nereye çıkıyorsun?!" diye itiraz etti ise de, Ka'b:
"Bu
seslenen, Muhammed b. Mesleme ile sütkardeşim Ebu Nâile'dir!" diye
karşılık verdi.
Kadın:
"Emin
ol; ben bir ses işittim ki, ondan kan damlıyor!" dedi.
Ka'b:
"O,
benim kardeşim Muhammed b. Mesleme ile sütkardeşim Ebu Nâile'dir!
Hem,
kerim olan genç, geceleyin kılıç darbesine çağrılsa bile, o çağrıya muhakkak
icabet eder!" dedi.
Muhammed
b. Mesleme, kendisiyle birlikte Ebu Abs b. CEbii, Haris b. Evs'i ve Abbâd b.
Bişr'i de kaleye soktu.
Muhammed
b. Mesleme bu arkadaşlarına önceden şöyle direktif vermişti:
"Ka'b
gelince, ben onun başını tutup saçını koklarım. Siz, Ka'b'ın başını benim
sıkıca yakaladığımı görünce, hemen kılıçlarınızı sıyırıp Ka'b'a vurun!"
Ka'b
b. Eşref; üstün giyimli, kuşamlı, hamâilli (kayışlı) olarak, etrafına güzel
kokular saçarak misafirlerin yanına inince, Muhammed b. Mesleme:
"Bugünkü
gibi güzel koku duymadım!" diyerek ona yaklaştı.
Ka'b
b. Eşref:
"Sen
ne sanıyordun? Arabın en güzel kokulu kadınlan benim göğsümde yaşıyor!"
dedi.
Muhammed
b. Mesleme:
"Senin
başını, saçını koklamama müsaade eder misin?" diye sordu.
Ka'b
b. Eşref:
"Evet!
Ederim" dedi.
Muhammed
b. Mesleme, onun saçını kokladı.
Arkadaşlarına
da koklattıktan sonra, Ka'b b. Eşrefe:
"Senin
saçını bir kez daha koklamama müsaade eder misin?" diye sordu.
Ka'b
b. Eşref:
"Evet!
Ederim" dedi.
Muhammed
b. Mesleme, Ka'b'ın başını sımsıkı yakalar yakalamaz, arkadaşlarına:
"Vurun!"
dedi.
Vurup
öldürdüler.[435]
Ka'b
vurulup yere düştüğü zaman öyle bir çığlık kopardı ki, çevredeki kalelerden,
çıralarını yakmayan kalmadı.
Fedailer
hemen oradan uzaklaştılar.
Haris
b. Evs b. Muaz, Ka'b'a vurulan kılıçlardan birisinin dokunmasıyla yaralanmıştı.
Arkadaşlarına yetişmekte güçlük çekiyor, gittikçe geride kalıyordu.
İslâm
mücahidleri; Benî Ümeyye b. Zeyd mahallesi üzerinden, Benî Kurayzalara doğru
gittiler, Buas mevkii üzerinden, Urays namesine yükseldiler.
Gerilerinde
kalan Haris b. Evs'i orada biraz beklediler.
Onu
taşıyarak gecenin sonuna doğru Medine'ye eriştiler.[436]
Yahudiler
kaleden inip mücahidleri takipte başka bir yola saptıklarından, onları
yakalamaya muvaffak olamadılar.[437]
Mücahidler,
Allah düşmanı Ka'b'ı öldürdüklerini Peygamberimiz Aleyhisselama haber verdiler.
Ka'b
b. Eşrefin öldürülüşü, Yahudileri korkuttu.[438]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, sahabilerine:
"Yahudi
ricalinden, öldürmeye fırsat bulabildiklerinizi öldürün!" buyurdu.[439]
Çünkü,
onlar Peygamberimiz Aleyhisselam ve ashabıyla yapmış olduklan anlaşmayı bozmuş,
Allah ve Resûlullahla çarpışma yolunu tutmuşlardı.[440]
Ka'b'ın
öldürülüşü, yalnız Yahudileri değil,[441]
aynı zamanda, onlarla işbirliği yapan müşrikleri de[442]
korkuttu.[443]
Ka'b
b. Eşrefin öldürüldüğü gecenin sabahı olunca, Yahudilerden bir topluluk,
Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına geldiler[444] ve:
"Büyüklerimizden
birisi olan adamımız geceleyin[445] hiç
sebepsiz ve suçsuz olarak öldürüldü!?" dediler.[446]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Ka'b b. Eşrefin yaptıklarını,[447]
Kureyş müşriklerini Müslümanlarla çarpışmaya kışkırtıp hazırladığını,
Müslümanlan rahatsız etmekten geri durmadığını hatırlattı[448] ve:
"O,
kendinden olan diğer kimseler gibi yerinde ve kabında durmuş olsaydı,
öldürülmezdi. Fakat, o bizi hep rahatsız eder, şiirle yerer dururdu. Sizden her
kim böyle yaparsa, cezası kılıçtır!" buyurdu[449] ve
onlan Müslümanlarla aralarında bir musalaha yazısı yazmaya davet etti.[450]
Bunun
üzerine, Remle binti Hâris'in evinde, hurma ağacının altında bir musalaha
yazısı yazıldı.[451]
Bu
yazı, Hz. Ali'nin yanında bulunduruldu.[452]
Ka'b
b. Eşref, Hicretin 25. ayında,[453]
Rebiülevvel ayından 14 gece geçtikten sonra öldürülmüştür.[454]
Peygamberimiz
Aleyhisselamın bu sefere çıkışı, Hicretin 3. yılındaydı.[455]
Bu
gaza; kaynaklarda Gatafan, Enmar, Zu Emerr, Necid gibi türlü isimlerle anılmış
ve bazısı ayrı seferler sanılmıştır.
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Gatafan kabilesinden Salebe oğulları ile Muhariblerin Necid bölgesindeki
Zu Emerr'de toplanıp Medine çevresini vurmaya, yağmalamaya hazırlandıkların
haber aldı.
Bu
baskını düzenleyen de, Du'sur (Gavres) b. Haris b. Muharib idi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, durumu Müslümanlarla görüşüp konuştuktan sonra, Hz. Osman'ı
Medine'de yerine vekil bırakarak, aralarında atlılar da bulunan 450 kişilik bir
kuvvetle yola çıktı .[456]
Münakka'yı
ve Hubeyt boğazını geçtikten sonra Zülkassa'ya vardı.[457]
Zülkassa'da, Benî Sa'lebelerden Cebbar adında bir adama rastladılar.[458]
Ona:
"Sen
nereye gitmek istiyorsun?" diye sordular.
Cebbar
"Yesrib'e
(Medine'ye) gitmek istiyorum" dedi.
Ona:
"Sen
Yesrib'e gidip de ne yapmak istiyorsun?" diye sordular.
Cebbar
"Kendime
bir elbise çaresine bakacağım" dedi.
Ona:
"Sen
bir topluluğa rastladın mı?" diye sordular.
Cebbar
"Hayır!
Ancak, Du'sur b. Hâris'in kavminden birtakım kişilerle ayrılıp gittiklerini
haber aldım" dedi.[459]
Bunun
üzerine, Cebbar'ı Peygamberimiz Aleyhisselamın huzuruna çıkardılar.[460]
Cebbar,
Gatafanların haberlerini Peygamberimiz Aleyhisselama da verdi[461] ve:
"Yâ
Muhammedi Onlar senin geldiğini işitirlerse,
seninle karşılaşamazlar, korkarlar, dağ başlarına kaçarlar!
Ben
seninle birlikte gidip onların gizlendikleri yerleri sana göstereyim mi?"
dedi.[462]
Peygamberimiz
Aleyhisselam Cebbar'ı İslâmiyete davet etti.
O
da hemen Müslüman oldu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam Bilal-i Habeşî'yi Cebbar'a İslâmiyeti öğretmekle görevlendirdi.[463]
İslâm
mücahidleri, Cebbardın kılavuzluğu ile, Muhariblerin üzerlerine kadar uzanan
kum tepeleri yolunu tuttular.
Muharibler,
daha önce, bütün hayvanlarını dağ kuytularına gizlemişler, çoluk çocuklarını da
dağ başlarına yerleştirmişlerdi.[464]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, orada, onlardan hiçbir kimseye rastlamadı. Ancak, onların dağ
başlarında bulunduklarını gördü.[465]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Zu Emerr'de konakladı, karargâhını kurdu.[466]
Orada, şiddetli bir yağmura tutuldular ve ıslandılar.[467]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, kazâ-yı hacet için, vadinin içerilerine kadar gitti. Islak
elbisesini, kurutmak için, bir ağacın üzerine gerdi. Kendisi de, ağacın altına
uzandı.[468]
Dağ
başlarındaki çöl Arapları, Peygamberimiz Aleyhisselamın bütün yaptıklarını
görüyor, seyrediyorlardı.
Seyyidleri
ve en cesaretlileri olan Du'sur'a:
"İşte,
Muhammed'i öldürme fırsatı eline geçti: O, ashabının yanından ayrılıp yalnız
başına kaldı. Ashabı kurtarmaya gelip yetişinceye kadar, sen onu
öldürürsün!" dediler.[469]
Du'sur,
Muhariblerin kılıçlarından en keskinini seçip kuşandı.
Yavaş
yavaş ilerleyerek Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına kadar vardı. Kılıcını
sıyırıp,[470] üzerine dikildi.[471]
"Yâ
Muhammedi Bugün[472]
seni benden savunacak kim var?" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Allah!"
buyurunca, Gavres'in (Du'sur'un) kılıcı elinden yere düştü![473]
Peygamberimiz
Aleyhisselam yere düşen kılıcı hemen eline alıp Gavres'in üzerine dikildi[474] ve:
"Bugün,[475]
seni benden savunacak kim var?" buyurdu.[476]
Gavres:
"Hiçbir
kimse![477] Sen kılıç tutucunun
hayırlısı ol!" dedi.[478]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Sen
Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim de Resûlullah olduğuma şehadet ediyor
musun?" diye sordu.
Du'sur
"Hayır!
Fakat, hiçbir zaman seninle çarpışmamak ve seninle çarpışan toplulukların
yanlarında da bulunmamak üzere, sana söz veriyorum!" dedi.
Bunun
üzerine, Peygamberimiz Aleyhisselam onu serbest bıraktı.[479]
Du'sur
"Vallahi,
sen benden daha hayırlısın!" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Elbette,
ben, böyle olmaya senden daha layı ki m!" buyurdu.[480]
Du'sur,
kavminin yanına varırken de:
"Ben,
sizin yanınıza, insanların en hayırlısının yanından geliyorum!" dedi.[481]
Du'sur'un
Müslüman olduğu ve kavmini İslâmiyete davet ettiği de rivayet edilir.[482]
Gatafen seferi 11 gece sürmüş ve hiçbir çarpışma olmadan Medine'ye dönülmüştür.[483]
Bu
Du'sur'un her ne kadar Gavres olduğu ve bu hadisenin Zâtü'r-Rika' gazasında
vuku bulduğu da rivayet edilmekte ise de,[484]
Gavres'in Müslüman olduğuna dair bir kayda rastlanmamakta; bu husustaki zan,
kesinlik kazanmam aktadır.[485]
Ebu
Râfi' Sellam b. Ebi'l-Hukayk; Benî Nadîr Yahudilerinin din adamlarından olup,[486]
Hayber'de kendisine mahsus kalede otururdu.[487]
Hicaz'ın baş faizcisi idi.[488]
1- Ebu Râfi'; Peygamberimiz Aleyhisselam
ile ashabına düşmanlıktan, oyalamak için birtakım soru
lar sormaktan, İslâmiyeti önlemek ve söndürmek için çalışmaktan geri durmayan
kötü kişilerdendi.[489]
2- Peygamberimiz Aleyhisselamı üzer, incitir
ve,
3- Peygamberimiz aleyhindeki her harekete
malî yardımda bulunurdu.[490]
4- Ka'b b. Eşref gibi, bu da, düşmanlık,
münkirlik ve yaramazlıktan geri durmazdı.[491]
5- Gatafanlaria çevredeki Arap müşriklerini
Peygamberimiz Aleyhisselamla çarpışmak üzere toplam işti.[492]
Evs
kabilesinden olan sahabiler Uhud savaşından önce Ka'b b. Eşrefi Resûlullah
Aleyhisselama olan düşmanlıkları[493] ve
müşrikleri onunla çarpışmaya kıskırtmaları[494]
yüzünden öldürdükleri zaman, Hazrec
kabilesine
mensup sahabiler, kendi kendilerine:
"Acaba
hangi adam, Resûlullah Aleyhisselama, Ka'b b. Eşref gibi düşmandır?"
dediler ve böyle bir adamın ancak Hayber'de oturan İbn Ebu'l-Hukayk olacağını
hatırladılar, onu öldürmek için Peygamberimiz Aleyhisselamdan izin istediler,
Peygamberimiz
Aleyhisselam da, onların onu öldürmelerine izin verdi.[495]
Hicretin
üçüncü yılında Cumâde'l-âhire ayının ortasında,[496]
Abdullah
b. Atîk,
Mes'ud
b. Sinan,
Abdullah
b. Üneys,
Ebu
Katâde Haris b. Rib'î,
Ve
müttefikleri olan Huzâî b. Esved'den oluşan beş kişilik bir birlik, Abdullah b.
Atîk'in kumandası
altında Hayber'e gitti.[497] Bu
harekette, küçük çocuklarla kadınların öldürülmesinden sakınılması da
emir buyuruldu.[498]
Abdullah
b. Atîk ile arkadaşları Hayber'e yaklaştıklarında güneş batmış, Hayber halkı da
yaylım yerinden yaylım hayvanlarıyla birlikte dönmüşlerdi.
Abdullah
b. Atîk, arkadaşlarına:
"Siz
yerinizde durunuz da, ben Ebu Râfi'in kalesine gideyim ve kale kapıcılarına
nezakette bulunayım. Bu suretle kaleye girebileceğimi umuyorum" dedi.
Kale
kapısına doğru yürüdü ve kalenin kapısına yaklaşt. Kendisini belirsiz etmek
için maşlahına büründü, sanki hacetini gideriyordu!
Halk,
tamamıyla kaleye girmişti.
Bu
sırada, kale kapıcısı:
"Ey
Allah'ın kulu! Sen kaleye girmek istiyorsan, hemen gir! Ben kalenin kapısını
kapamak istiyorum" dedi.
Abdullah
b. Atîk hemen içeri girdi ve merkep ahırına gizlendi.
Halk
kaleye girince, kapıcı kalenin kapısını kilitleyip anahtarları bir direğe astı.
Abdullah
b. Atîk, kalkıp anahtarları alarak kapıyı açtı.
Ebu
Râfi'in yanında, akşamdan sonra, gece sohbeti yapılırdı.
Bu
sohbet, kalenin üst katlarında yapılırdı.
Bu
gece sohbeti sona erip dostları Ebu Râfi'in yanından ayrılınca, Abdullah b.
Atîk hemen onun yanına çıktı.
Ebu
Râfi'in adamlarının kendisinin onun yanına girdiğini anlarlarsa onu öldürmesine
fırsat vermeyeceklerini, engel olacaklarını düşünerek, her kapıyı açtıkça,
içeriden sürgüledi.
Abdullah
b. Atîk, böylece, Ebu Râfi'in yattığı odaya kadar vardı.
Ebu
Râfi', karanlık bir oda içinde, ailesinin arasında uykuya yatmış bulunuyordu.
Abdullah
b. Atîk; Ebu Râfi'in odanın neresinde olduğunu kestiremediğinden, anlamak için:
"Ebu
Râfi'!" diyerek seslendi.
Ebu
Râfi':
"Kim
o?" dedi.
Abdullah
b. Atîk, ses gelen tarafa yaklaşıp ona kılıçla ilk darbeyi indirdi. Fakat, bir
iş görememiş olmanın heyecanı ve dehşeti içinde kaldı.
Ebu
Râfi' çığlık koparınca, Abdullah b. Atîk, hemen dışarı çıktı.
Kısa
bir müddet sonra, tekrar içeri girip sesini değiştirerek:
"Nedir
bu feryad ey Ebu Râfi'?" dedi.
Ebu
Râfi':
"Anan
Cehenneme! Sen seslenmeden önce, birisi bana oda içinde kılıçla vurdu!"
dedi.
Abdullah
b. Atîk, ona kılıçla bir darbe daha indirip iyice yaraladı. Fakat, yine
öldüremedi.
Sonra,
kılıcın keskin ucunu kamına basınca, Ebu Râfi' arkasına devrildi.
Abdullah
b. Atîk, onu öldürdüğünü anlayıp hemen kapıları birer birer açmaya ve kaçmaya
başladı.
Kale
merdivenlerinin son basamağına eriştiğini sanarak ayağını atınca merdivenden
düşüp bacağı kırıldı.
Kınlan
bacağını bir sargı ile sarıp kapıya kadar vardı. Orada oturdu.
Kendi
kendine:
"Şu
adamı öldürüp öldürmediğimi iyice anlayıncaya kadar, bu gece kaleden
çıkmam!" dedi.
Horoz
ötmeye başlayınca, ölü Hancısı, kale surunun üzerine durup:
"Hicaz
ahalisinin taciri Ebu Râfi'in ölümünü bildiririm!" diyerek ilanatta bulundu.
Abdullah
b. Atîk de, hemen arkadaşlarının yanına gitti ve:
"Artık
halâs! Allah Ebu Râfi'i öldürdü! Haydi, yürüyün!" dedi.[499]
Kalede
hemen ışıklaryandı. Yahudiler her tarafı aradılar. Umutlan kesilince, dönüp
kalelerine girdiler.
Mücahidler
de, Medine'ye gelip Allah düşmanı Ebu Râfi'i öldürdüklerini Peygamberimiz
Aleyhisselama müjdelediler.[500]
Şair
Hassan b. Sabit de, Ebu Râfi' ile Ka'b b. Eşref hakkında söylediği bir şiirde;
İslâm mücahid-lerinin Peygamberimiz Aleyhisselama yardım için herşeyi göze
alarak zağlı kılıçlarla orman arslanlan gibi gidip kendilerine ölüm şerbetini
içirdiklerini dile getirmiştir.[501]
İbn
Süneyne Ka'b b. Yehuza, Yahudi tüccarlarındandı.[502]
Ensardan
Muhayyısa b. Mes'ud, Peygamberimiz Aleyhiselamin:
"Yahudilerin
ileri gelen adamlarından, öldürmektirsatını bulduğunuzu öldürünüz!"
buyurduğunu işitince,[503] İbn
Süneyne'yi öldürdü.
Muhayyısa'nın
henüz Müslüman olmayan ağabeyi Huvayyısa b. Mes'ud ona vurmaya başladı ve:
"Ey
Allah düşmanı! Onu öldürdün ha?! Vallahi, senin kamında onun malından pek çok
içyağı vardır!" dedi.
Muhayyısa:
"Vallahi,
onun öldürülmesini bana öyle birzât emretti ki, eğer o seni öldürmemi de bana
emretsey-di, muhakkak senin boynunu da vururdum!" dedi.
Huvayyısa'nın
İslâmiyete girmesine ilk sebep, bu cevap oldu.
Huvayyısa:
"Şaşılacak
şey! Eğer Muhammed öldürülmemi sana emretse, gerçekten beni öldürür
müsün?" dedi.
Muhayyısa:
"Evet!
Vallahi, o senin boynunu vurmayı bana emretseydi, muhakkak, senin de boynunu
vururdum!" dedi.
Huvayyısa:
"Vallahi,
seni bu duruma getiren bir din, hayrete şayandır!" dedi ve Müslüman oldu.[504]
Allah
ondan da, kardeşinden de razı olsun![505]
Hz.
Ömer'in kızı Hz. Hafsa; ashabdan Huneyş b. Huzafe ile evli iken onun Bedir
savaşında yaralanarak Medine'de vefat etmesi üzerine, dul kalmıştı. Hz. Ömer;
Hz. Osman'ın zevcesi Hz. Rukayye'nin vefatından dolayı son derecede üzüldüğünü
görünce,[506] ona:
"İstersen,
Ömer'in kızı Hafsayı sana nikahlayayım?" dedi.
Hz.
Osman:
"Ben
bu işi bir düşüneyim" diyerek cevap verdi.
Hz.
Osman, aradan birkaç gün geçtikten sonra, karşılaştıklarında, Hz. Ömer'e:
"Ben,
şu günümde evlenmemin doğru olmadığını anladım" dedi.
Hz.
Ömer, Hz. Ebu Bekir'e rastladığı zaman, ona da:
"İstersen,
Ömer'in kızı Hafsayı sana nikahlayayım?" dedi.
Hz.
Ebu Bekir susup hiç cevap vermeyince, ona, Hz. Osman'a kızdığından daha çok
kızdı.
Çünkü,
Hz. Osman hiç olmazsa cevap vermiş, özür dilemişti.
Hz.
Ebu Bekir, bundan sonra, Hz. Ömer'e rastlayınca:
"Ey
Ömer! Hani sen Hafsa'yı bana teklif etmiştin de, sana cevap vermediğime
darılmıştın sanırım, öyle mi?" dedi.
Hz.
Ömer:
"Doğrudur!"
dedi.
Hz.
Ebu Bekir:
"Senin
teklifine cevap vermekten beni birşey men edemezdi. Ancak, şu var ki, ben
Resûlullah Aleyhisselamın Hafsa'yı almak istediğini bana söylediğini biliyordum
da, Resûlullah Aleyhisselamın sırrını duyurmak istememiştim.
Eğer
Resûlullah Aleyhisselam Hafsa hakkındaki düşüncesini bırakmış olsaydı, onu
muhakkak ben kabul ederdim" dedi.[507]
Hz.
Ömer, Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına vardığı zaman:
"Yâ
Rasûlallah! Ben Osman'a şaşıyorum. Hafsa'yı kendisine teklif ettim de, kaçındı,
yanaşmadı!?" dedi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ben
sana Osman'dan daha hayırlı bir damat, Osman'a da senden daha hayırlı bir
kayınpeder salık vereyim mi?" buyurdu.
Hz.
Ömer:
"Salık
veryâ Rasûlallah!" deyince, Peygamberimiz Aleyhisselam:
"Sen
kızın Hafsa'yı bana nikâhlarsın, ben de kızım Ümmü Külsûm'u Osman'a nikâhlarım.
Çünkü,
Allah Osman'ı senin kızından daha hayırlısına, senin kızını da Osman'dan daha
hayırlısına nikahladı!" buyurdu.
Zâten,
Hz. Osman da Peygamberimiz Aleyhisselamın kızı Hz. Ümmü Külsûm'la evlenmeyi
umduğu için Hz. Ömer'in teklifini kabul etmekten kaçınmıştı.[508]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hz. Hafsa ile, Uhud savaşından önce evlendi.[509]
Peygamberimiz
Aleyhisselamın kızı Hz. Ümmü Külsûm, Hz. Fâtıma'nın büyüğü idi.[510]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, bir gün, Hz. Osman'a:
"Ben
seni son derece üzgün görüyorum!?" buyurdu.
Hz.
Osman:
"Yâ
Rasûlallah! Bana olan, hiç kimseye olmadı. Resûlullah Aleyhisselamın yanımdaki
kızının vefatıyla aramızdaki hısımlık, akrabalık ilişkisi kesilmiş oldu!"
dedi.[511]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Ey
Osman! Şu Cebrail; Rukayye'nin kızkardeşi Ümmü Külsûm'u da aynı miktarda
mehirle sana nikahlamamı, Yüce Allah tarafından, bana emretti" buyurdu[512] ve
Hz. Ümmü Külsûm'u Hicretin 3. yılında Hz. Osman'a nikahladı.[513]
Buhran
gazasına Hicretin 3. yılında,[514]
Hicretin 27. ayının başlarında Cumâde'l-ûlâ ayının[515]
6'sında çıkılmıştır.[516]
Buhran;
Hicaz'ın Füru1 nahiyelerinden olup.[517]
Medine'ye uzaklığı 8 beridlik (konaklık)tır.[518]
Büyûtu's-sukyâ'nın
solunda ve Mekke yolu üzerindedir.
İsmail
Aleyhisselamla annesi Hz. Hacer'in Mekke'ye giderken uğramış oldukları
ilkyerdir.[519]
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Süleym oğullarının Buhran'da büyük bir toplantı yaptıklarını
haber alınca,[520] hemen hazırlandı.
Medine'de yerine İbn Ümmi Mektum'u vekil bırakarak, ashabından 300 kişilik bir
kuvvetle yola çıktı.[521]
Peygamberimiz Aleyhisselam bu gazada Kureyş müşrikleriyle de karşılaşmayı
istiyordu.[522]
Buhran'a
doğru hızla ilerlediler.[523]
Buhran yakınlarında, bir gece, Süleym oğullarından bir adama rastladılar.
Kendisinden, Süleym oğulları ve toplantılarının sebebi hakkında bilgi
istediler.
Adam;
Süleym oğullarının bir gün önce dağıldıklarını ve sularının başlarına
döndüklerini haber verdi.[524]
Buhran'a
ulaştıkları zaman, gerçekten de, Süleym oğullarını oradan su başlarına dağılmış
buldular.[525]
Hiçbir
karşılaşma ve çarpışma olmaksızın oradan Medine'ye döndüler.[526]
Buhran seferi on gece sürdü.[527]
Karde
(Karade) seferi, Hicretin 28. ayının başında Cumâde'l-âhire ayında[528] ve
kış mevsiminde idi.[529]
Karde
(Karade) Necid sularından bir sudur[530] ve
Rebeze ile Zât-i Irk'ın nahiyesi Gamer arasın-dadır.[531]
Kureyş
müşrikleri Bedir hezimetinin öcünü almak üzere yapılacak savaşa Ebu Süfyan'ın
Bedir'den kaçırıp kurtardığı ticaret kervanındaki mallarıyla yardımcı olmaya
hazırlanmışlardı[532] ve
yapacakları her ticaret seferiyle savaş güçlerini arttırmaya yönelmiş
bulunuyorlardı.
Fakat,
Bedir'de uğradıkları hezimetten sonra, korkarak, Şam'a gidemez, ticaret yapamaz
olmuşlardı.[533]
Bir
gün, Safvan b. Ümeyye:
"Muhammed
ile ashabı ticaretimizi felce uğrattı. Onlara karşı ne yapacağımızı, nasıl
hareket edeceğimizi bilmiyoruz.
Onun
adamları sahil yollarını tutmuşlar, hiç bırakmıyorlar. Sahil boyu halkı da
anlaşıp onlarla birlik olmuşlar, birlikte hareket ediyorlar. Nereye
gideceğimizi bilmiyoruz! Yurdumuzda oturup duracak olursak, şu sermayelerimizi
yiyip tüketeceğiz.
Halbuki,
biz bu sermayeleri yazın Şam, kışın da Habeşistan ticaretinde işletirdik!"
diyerek şikâyetlendi.
Esved
b. Muttalib:
"Sahil
yolu tehlikeli ise, sen de Irak yolunu tut, ticaretine o yolla devam et!"
dedi.
Safvan:
"Ben
o yolu biliyor değilim ki!" dedi.
Esved
b. Muttalib:
"Ben
sana bir kılavuz salık vereyim mi ki, o seni gözü yumulu olarak oraya hiç
şaşmadan götürü versin?" dedi.
Safvan
b. Ümeyye:
"Kimmiş
o?" diye sordu.
Esved
b. Muttalib:
"Furat
b. Hayyânü'l-İclî'dir!" dedi.
Safvan
b. Ümeyye:
"Öyle
ise, sen şimdi onu bana gönder!" dedi.
Furat
gelince de, ona:
"Ben
Şam'a gitmek istiyorum. Muhammed bizim Şam ticaretimizi felce uğrattı. Ticaret
kervanımızın oraya gidecek yolunu kapattı. Şimdi ben oraya Irak yoluyla gitmek istiyorum"
dedi.
Furat:
"Ben
seni öyle bir Irak yoluyla götüreyim ki, oraya Muhammed'in ashabından hiçbiri
inmeyi göze alamaz. Çünkü orası Necid arazisidir, susuz çöllerdir!" dedi.
Safvan,
çölü kışın geçeceklerini ve suya pek az ihtiyaçları olacağını gözönünde tutarak
hemen hazırlandı.
Hazırlanan
ticaret kervanına Esved b. Muttalib 300 miskal altın ve ayrıca gümüş
külçeleriyle,
Safvan
b. Ümeyye 30.000 dirhem tutarında pek çok mal, gümüş külçeleri ve kaplarla,
Öteki
Kureyşliler de çeşitli ticaret mallarıyla katılmış bulunuyorlardı.[534]
Ebu
Süfyan da bu kervana külliyetli miktarda gümüşle katılmıştı. Zaten, Kureyş
müşriklerinin ticaretlerinin büyük bir kısmını gümüş ticareti teşkil ediyordu.[535]
Kureyş
müşriklerinden Salvan b. Ümeyye,
Abdullah
b. Ebi Rebia,
Huvaytıb
b. Abduluzzâ,[536]
Ebu
Süfyan b. Harb de, kervanla birlikte gidenler
arasında idi.[537]
Kureyş
müşriklerinin ticaret kervanı, kiraladıkları Furat b. Hayyân'ın kılavuzluğumla
Irak yol unu tutup gitti.[538]
O
zaman müşrik olan Nuaym b. Mes'ud el-Eşcâî Medine'ye gelmiş, Nadîr oğulları
Yahudilerinden Kinane b. Ebi'l-Hukayk'ın evine inmişti.
Nuaym
b. Mes'ud ev sahibiyle içki içmiş, Müslümanlardan S al ît b. Numan da içki
meclisinde bulun-m ustu.
Nuaym
b. Mes'ud, konuşma sırasında, Safvan b. Ümeyye'nin ticaret kervanıyla yola
çıktığını, yanında pek çok ticaret malı bulunduğunu ağzından kaçırmıştı.
Salit
b. Numan, hemen gelip bunu Peygamberimiz Aleyhisselama haberverdi.[539]
Peygamberimiz Aleyhisselam da Zeyd b. Hârise'nin kumandası altında 100 kişilik
bir askerî birliği yola çıkardı.[540]
Zeyd
b. Harise Kureyş müşriklerinin ticaret kervanını Necid sularından Karde'de
yakaladı.
Kervandaki
adamlar kaçtılar, yakalanamadılar.[541]
Yalnızca
kılavuz Furat b. Hayyân, yakalanıp esir edildi. Medine'ye getirildi.
Peygamberimiz
Aleyhisselam, ona:
"Müslüman
olursan, seni öldürmeyelim" buyurdu.
O
da Müslüman oldu.[542]
El
konulan ticaret kervanındaki malın beşte biri 20.000 dirhem tutmuştu.
Kalan
beşte dördü de, askerî birliğe katlan mücahidler arasında bölüştürüldü.[543]
Hz.
Hasan, Hz. Ali ile Hz. Fâtıma'nın oğlu olup,[544]
Hicretin 3. yılında, Şaban ayının ortasında doğmuştur.[545]
Peygamberimiz
Aleyhisselamın amcası Hz. Abbas'ın zevcesi Ümmü'l-Fadl Hatun, önce Hz. Hasan'ı,
sonra da Hz. Hüseyin'i, oğlu Kuşem ile bir müddet emzirdi.[546]
Doğan
erkek ve kız çocukları için, doğumlarının 7. gününde kurban kesilir ve buna
akîka kurbanı denir, çocuğun saçı kesilir ve ismi takılır.
Kesilecek
kurban, erkek çocuklar için iki, kız çocuklar için bir koyundur.[547]
Abdullah
b. Ömer'e göre; erkek veya kız çocukları için akîka kurbanı birer koyun
kesilir.[548]
Akîka
kurbanı doğumun 14. ve 21. günü de kesilebilir.
Kurban
kesilirken, "Bismillâhi vallâhu ekber! Allah'ım! Bu, senin rızan için
kesilen, ...nın akîka kurbanıdır" denir.
Peygamberimiz
Aleyhisselam; Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in akîka kurbanlarından bir but gönderilmesini,
kalanının da kemikleri kırılmaksızın yenilmesini ve başkalarına da
yedirilmesini tavsiye buyurmuştur.
Akîka
kurbanı pişirilerek konuya komşuya hediye edilebilir.[549]
Hz.
Ali derki:
"Ben
harbi darbı sever bir adamdım.[550]
Hasan
doğduğu zaman, ona Hart ismini koydum.
Resûlullah
Aleyhisselam geldi ve:
'Oğlumu
gösteriniz banal' buyurup, 'Ne isim koydunuz ona?' diye sordu.
Ben:
'Harb
ismini koydum' dedim.
Resûlullah
Aleyhisselam:
'Hayır!
O, Hasan'dır1 buyurdu."[551]
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Koyacağınız
isimleri, peygamberlerin isimlerinden koyunuz!
İsimlerin
Allah'a en sevimli olanı Abdullah ve Abdurrahman'dır.
İsimlerin
güzeli, Haris ve Hemmam'dır.
Çirkini
de, Harb ve Mürre'dir."[552]
"Muhakkak
ki, siz, Kıyamet günü, kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleri ile
çağrılacaksınız!
Öyle
ise, isimlerinizi güzel koyunuz!" buyurmuştur.[553]
Hz.
Fâtıma:
"Yâ
Rasûlallah! Oğlum için, akîka kurbanı olarak bir deve veya iki koç kesmeyeyim
mi?" diye sormuştu.
Peygamberimiz
Aleyhisselam:
"Hayır!
Sen onun saçını kes! Saçının ağırlığında gümüşü, yoksullara sadaka olarak
dağıt!" buyur-du.[554]
Hz.
Hasan'ın kesilen saçının ağırlığınca gümüş, sadaka olarak dağıtıldı.[555]
Dağıtılan
gümüş, bir dirhem veya bir dirhemin bir kısmı kadardı.[556]
Hz.
Hasan'ın doğumunun 7. günü de iki koç kesildi.[557]
Hz.
Hasan, aynı zamanda sünnet de ettirildi.[558]
Çünkü,
erkekler için sünnet, sünnettir[559] ve
fıtrat hasletlerindendir.[560]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hz. Hasan'ın kulaklarına ezan okudu.[561]
Hz.
Fâtıma ile Hz. Hasan kadar Peygamberimiz Aleyhisselama benzeyen hiç kimse yoktu[562] Hz.
Hasan, Peygamberimiz Aleyhisselama çok benzerdi. Hiç kimse, Peygamberimiz
Aleyhisselama onun kadar benzer değildi.[563]
Hz.
Ebu Bekir, bir gün, Peygamberimiz Aleyhisselamın Mescidinde ikindi namazını
kıldırdıktan sonra, çıkıp Hz. Ali ile birlikte biraz yürümüşler, Hz. Hasan'ın
çocuklarla oynadığını görünce, Hz. Ebu Bekir onu tutup omuzuna almış ve:
"Babam
feda olsun buna ki, bu, Peygamber'e benzer, Ali'ye değil!" demiş; Hz. Ali
de, onlara bakarak gülümsemiştir.[564]
Hz.
Fâtıma da, Hz. Hasan'a:
"Peygamber'e
benzeyen, Ali'ye benzemeyen yavru!" derdi.[565]
Hz.
Ali'nin bildirdiğine göre; Hz. "Hasan'ın Resûlullah Aleyhisselama
benzerliği başında göğsüne kadar olan kısmında, Hüseyin'in benzerliği ise
bundan aşağı kısmında idi."[566]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında:
"Bunlar,
benim oğullarım ve kızımın oğullarıdır."[567]
"Allah'ım!
Ben onları seviyorum, onlan Sen de sev!"[568]
"Onları
seveni de sev!"[569]
"Onlar
benim dünyada öpüp kokladığım iki reyhanımdır!"[570]
"Hasan
ve Hüseyin'i seven beni sevmiş, onlara kin besleyen de bana kin beslemiş
olur!"[571]
"Hasan
ve Hüseyin, Cennetlik gençlerin iki seyyididir!" buyurmuştur.[572]
Sa'd
b. Ebi Vakkas'ın bildirdiğine göre; Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Ali'yi, Hz.
Fâtımayı, Hz. Hasan'ı ve Hz. Hüseyin'i yanına çağırıp:
"Ey
Allah'ım! Bunlar, benim Ehl-i Beytim, ev halkımdır!" buyurmuştur.[573]
Hz.
Âişe de der ki:
"Peygamber
Aleyhisselam; üzerinde siyah yünden dokunmuş nakışlı bir örtü olduğu halde,
sabahleyin evden çıktı.
Derken,
Hasan b. Ali geldi.
Peygamber
Aleyhisselam, onu örtünün içine aldı.
Sonra
Hüseyin geldi.
O
da Hasan'ın yanına girdi.
Sonra
Fâtıma geldi.
Peygamber
Aleyhisselam, onu da örtünün içine aldı.
Sonra
Ali geldi.
Peygamber
Aleyhisselam, onu da örtünün içine aldıktan sonra, Ahzâb sûresinin 33.
ayetinden:
'Ey
Ehl-i Beyt! Allah, sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister!'
[mealli] bölümünü okudu."[574]
Yüce
Allah, hepsinden razı olsun![575]
Peygamberimiz
Aleyhisselam, bir gün, Hz. Hasan'ın Beytülmâl'e aitzekat, sadaka hurmasından
bir tane alıp ağzına götürdüğünü görünce:[576]
"Kaka!
Kaka! Kaka!" diyerek ağzından dışarı çıkarttırdı ve:
"Zekat,
sadaka bize;[577] ne Muhammed'e, ne de
Muhammed hanedanına helâl değildir![578] Sen
bizim zekat, sadaka yemediğimizi bilmiyor musun?" buyurdu.[579]
Hz.
Hasan da, bu husustaki hatırasını şöyle anlatır:
"Zekat,
sadaka hurmasından bir tane hurma alıp ağzımda çiğnerken, Resûlullah
Aleyhisselam hemen onu ağzımdan ıslak ıslak çıkardı, hurma kümesinin içine
attı.
'Yâ
Rasûlallah! Şu yavrucuğun aldığı şu birtek hurmadan sana ne sorumluluk olacak?!1
denildi.
Resûlullah
Aleyhisselam:
'Biz
Muhammed hanedanıyız! Bize zekat, sadaka helâl değildir!' buyurdu.[580]
[1] İbn İshak, İbn Hişam,
Sıre, c. 2, s. 119-120, Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 15, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 462, Vâhidi, Esbâbu'n-nüzûl, s. 249, Ebu'l-Fidâ,
Tefsîr, c. 4, s. 60.
[2] Ahmed b. Han bel,
Müsned, c. 5, s. 275, Taberî, Tefsîr, c. 24, s. 16, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c. 4,
s. 58, Suyûtî, Câmiu's-sağir, c. 2, s. 141-142.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/17-18.
[3] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
73, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 265.
[4] İbn Adilberr, İstiâb, c.
1, s. 257, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 360.
[5] İbn Esir, Usdu'l-gâbe, t
1, s. 360.
[6] İbn Hacer, el-İsâbe, c.
1, s. 251.
[7] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 265.
[8] İbn Hacer, el-İsâbe, c.
1, s. 251.
[9] İbn Adilberr, İstiâb, c.
1, s. 257, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 360.
[10] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
73.
[11] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
73, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1 , s. 257, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 360.
[12] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 1.S.359.
[13] BelâZurİ, E nsâbu'l
-eşraf, c. 1, s. 265, İ bn Esîr, Usdu'l -gâb e, c. 1, s. 3 59.
[14] İbn Hacer, el-İsâbe, c.
1, s. 251.
[15] İbn Hacer, el-İsâbe, c.
1, s. 251.
[16] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
73, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 265, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 251 .
[17] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
73.
[18] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 265.
[19] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
73.
[20] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 265.
[21] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 1, s. 359.
[22] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 1.S.359.
[23] Vâkıdî, Esbâbu'n-nüzûl,
s. 119.
[24] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
73, Belâzurî, Ensâ bu'l-eşrâf, c. 1, s. 265, İbn Alodi Iberr, İ stiâ b, c. 1 ,
s. 25 7, Vahidî, Esbâbu'n -nü zûl, s. 119, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 359,
İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 251.
[25] Nisa: 100.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/18-20.
[26] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 176.
[27] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 5, s. 273.
[28] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 176.
[29] Ahm ed b. Hanbel,
Müsned, c. 5, s. 273.
[30] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1 , s. 176.
[31] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 5, s. 273.
[32] İbn İshak. İbnHisam,
Sîre,c.2, s. 175-177.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/20-22.
[33] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 47, Taberî, Târih, c. 2, s. 299, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 39,
İbn Esîr, Uyûnu'l-eser, c. 1 ,s. 296, Zehebî, Megâzî, s. 109-110, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 344.
[34] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
1 81, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 310.
[35] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
1 81, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 30.
[36] Zehebî, Megâzî, s. 109.
[37] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 47, Taberî, Târîh, c. 2, s. 299, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s. 296, Zehebî, Megâzî, s.109.
[38] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
1 81, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 30, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 310,
Zehebî, Megâzî, s. 109.
[39] Zehebî, Megâzî, s. 109.
[40] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 47, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 30, Taberî, Târîh, c. 2, s. 299,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 296, Zehebî, Megâzî, s. 109.
[41] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
1 81, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 30, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 310.
[42] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 47, Taberî, Târîh, c. 2, s. 299, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 139,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1, s.
296, Zehebî, Megâzî, s. 109, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 344.
[43] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 47, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 181, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
30, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s.310, Taberî, Târîh, c. 2, s. 299, İbn Hazm,
Cevâmiu's-Sîre, s. 1 53, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 139, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 296,Zehebî, Megâzî, s. 110, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye,
c. 3, s. 344, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 22.
[44] Zehebî, Megâzî, s. 109.
[45] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 47, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 181, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
30, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf,c. 1, s. 310, Taberî, Târîh, c. 2, s. 399, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 296, Zehebî, Megâzî, s. 110, Ebu'l-Fidâ, c. 3,
s. 344.
[46] Urayz'ın M edine'ye
uzaklığı 3 mildir. (İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 30).
[47] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 47-48, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 181, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ,
c. 2, s. 30, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 310, Taberî, Târih, c. 2, s.
299, İbn Seyyid, UyÜnu'l-eser, c. 1, s. 296-297, Zehebî, Megâzî, s. 110, E
bu'l-Fidâ,el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 344.
[48] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 30, Taberî, Târîh, c. 2, s. 299.
[49] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 47-48, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 181, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ,
c. 2, s. 30, Belâzurî,Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 310, Taberî, Târîh, c. 2, s.
299, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 296-297, Zehebî, Megâzî, s. 110, E
bu'l-Fidâ,el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 344.
[50] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
181, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 30, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 310.
[51] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 48, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 182, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.
1, s. 31 0, Taberî, Târîh, c. 2, s.
300, İbn Hazm , Cevâmiu's-Sîre, s. 153, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 297,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 344.
[52] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 30, Taberî, Târîh, c. 2, s. 300, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 297.
[53] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 48, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 1 81-1 82, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 30, Belâzurî, Ensâb, c.1, s. 310, Taberî, Târîh, c. 2, s. 299-300, İbn Hazm,
Cevâmiu's-Sîre, s. 153, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 140, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c.1, s. 297, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 344,
İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 22.
[54] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
181, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 30, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 297.
[55] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 48, Taberî, Târîh, c. 2, s. 30, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 140,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 297, Zehebî, Megâzî, s. 110, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 344.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/22-25.
[56] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 284, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 174, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ,
c. 2, s. 28, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,
c. 1, s. 293.
[57] Vâkidi, Megâzî, c.1, s.
174, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 28, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 293, Zehebî,
Megâzî, s. 108.
[58] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 28, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 293, Zehebî, Megâzî, s. 108.
[59] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
174, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 28.
[60] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 28, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 293, Zehebî, Megâzî, s. 108.
[61] Vâkıdî, c. 1,s.174, İbn
Sa'd, c. 2, s. 28, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1,s.373, İbn Seyyid, c. 1, s.
293, Zehebî, s. 108.
[62] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
174.
[63] Vâkıdî, c. 1.S.174, İbn
Sa'd, c. 2, s. 28, Belâzurî, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, c. 1, s. 293, Zehebî, s.
108.
[64] Zehebî, Megâzî, s. 108.
[65] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
1 74-1 75.
[66] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 285, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 175.
[67] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 285.
[68] Vâkıdî, c. 1, s. 174,
İbn Sa'd, c. 2, s. 28, İbn Seyyid, c. 1,s.293, Zehebî, s. 108.
[69] Vâkıdî, c. 1, s. 175, İ
bn Sa'd, Taba kât, c. 2, s. 28, Belâzurî, Ensâbu "l-eşrâf, c. 1, s. 373,
İbn Seyyid, U yû nu'l-eser, c.1 , s.293, Zehebî, Megâzî, s. 108.
[70] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
1 75, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 28, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s. 293.
[71] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
175, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 28, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 293.
[72] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c.1, s. 373.
[73] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
175.
[74] Belâzurî,
Ensâbu'1-es.râf, c. 1, s. 373-374.
[75] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
1 75, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 28.
[76] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/25-27.
[77] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 285, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 172, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ,
c. 2, s. 27, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser,
c. 1, s. 293.
[78] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 373.
[79] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 285-286, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 172, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 27, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s. 293, Zehebî, Megâzî, s. 106.
[80] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.4, s. 285.
[81] İbn İshak, İbn Hişam,
Sine, c. 4, s. 285, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 172, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
27, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 293,
Zehebî, Megâzî, s. 106.
[82] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
172, İbn Sa'd.c. 2, s. 27, İbn Seyyid, c.1, s. 293, Zehebî, Megâzî, s. 106.
[83] İbn Abdilberr, İ stiâb,
c. 3, s. 1218.
[84] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 293, Zehebî,
Megâzî, s. 1 06, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1 , s. 114.
[85] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 285-286.
[86] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 286, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 172, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.
1, s. 373.
[87] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 286-287.
[88] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
1 73.
[89] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
173, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 27, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s. 293.
[90] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
173.
[91] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
173, İbn Sa'd, Tabakât ü'l-kübrâ, c. 2, s. 28, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s. 293.
[92] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
173.
[93] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
173, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 28, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 373,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 293.
[94] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 286.
[95] İbn İshak, İbn Hişam, c.
4, s. 286, Vâkıdî, c. 1 , s. 173, İbn Sa'd, c. 2, s. 28, Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 373, İbn Seyyid, c. 1, s. 293, Kastalânî,
Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 114.
[96] Kastalâni,
Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 114.
[97] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
173.
[98] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 3, s. 1218.
[99] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
173.
[100] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
173, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 28.
[101] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
173.
[102] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 287.
[103] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 287, Vâkıdî, Megâzî, c.1 ,s.173.
[104] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
173.
[105] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 287, Vâkıdî, Megâzî, c.1 , s. 173-174.
[106] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 287, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 293.
[107] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 287.
[108] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 4, s. 378, İbn Abdil berr, İstiâb, c. 3, s. 1218.
[109] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 287, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1218.
[110] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 3, s. 1218, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,s.293.
[111] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 4, s. 287.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/27-30.
[112] Abdurrezzak,Musannefı
c.3ıs.322ı lbnSa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 248,
Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 23, c. 6, s. 6, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s.
585, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 49.
[113] Abdurrezzak, Musannef,
c. 3, s. 318, İbn Sa'd, Tabakât, c. 1, s. 248, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5,
s. 432, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 139, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 114, Dârekutnî,
Sünen, c. 2, s. 148, Taberî, Târih, c. 2, s. 266.
[114] Abdurrezzak, c. 3, s.
312, İbn Sa'd, c. 1, s. 248, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 55, Buhârî, c. 2, s.
138, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 677, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 112, İbn Mâce,
Sünen, c. 1, s. 585, Nesâî, c. 5 s. 48, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 329-330.
[115] Abdurrezzak, c. 3, s.
311, İbn Sa'd, c. 1, s. 248, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 63, Buhârî, c. 2, s.
138, Müslim, c. 2, s. 677, Tirmizi, Sünen, c. 3, s. 61, Nesâî, c. 5 s. 48,
Dârimî, c. 1, s. 329.
[116] Abdurrezzak, c. 3, s.
311, Ebu Dâvud, c. 2, s. 114.
[117] Abdurrezzak, c. 3, s.
312, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 63, Müslim, c. 2, s. 677, Ebu Dâvud, c. 2, s.
112, Tirmizî, c. 3, s. 61 , Nesâi, c. 5 s. 48, Dârimî, c. 1, s. 329.
[118] İbn Sa'd, Tabakât, c. 1,
s. 248, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 97, Buhârî, c. 2, s. 138, Müslim, c. 2, s.
679, Ebu Dâvud, c. 2, s. 111, Tirmizî, c. 3, s. 62, İbn Mâce, c. 1, s. 585,
Nesâî, c. 5, s. 54.
[119] İbn Sa'd, c.1, s. 248.
[120] Abdurrezzak, c. 3, s.
311, İbn Sa'd, c. 1, s. 248, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 63, Buhârî, c. 2, s.
138, Müslim, c. 2, s. 677, Ebu Dâvud, c. 2, s. 112, Tirmizî, c. 3, s. 61, İbn
Mâce, c. 1 , s. 584, Dârimî, c.1, s. 329.
[121] Abdurrezzak, c. 3, s.
311 ,318 İbn Sa'd, c.1 , s. 248, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 351, Buhârî, c. 2,
s. 1 39, Müslim, c. 2, s. 677, Ebu Dâvud, c. 2, s. 114, Tirmizî, c. 3, s. 60,
61 , İbn Mâce, c. 1, s. 584, Nesâî, c. 5, s. 52-53.
[122] Abdurrezzak, c. 3, s.
316, İbn Sa'd, c. 1, s. 248, Buhârî, c. 2, s. 138, Müslim, c. 2, s. 678, Ebu
Dâvud, c. 2, s. 113, Tirmizi, c. 3, s. 59, İbn Mâce, c. 1, s. 585, Nesâî, c. 5,
s. 51, Dârimî, c. 1, s. 330.
[123] Abdurrezzak, c. 3, s.
311, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 55, 63, 64, Buhârî, c. 2, s. 138, Müslim, c. 2,
s. 677-678, Ebu Dâvud, f, c. 2, c. 2, s.
112, Tirmizî, c. 3, s. 61, İbn Mâce, c. 1, s. 586, Nesâî, c. 5, s. 48, Dârimî,
c. 1, s. 329.
[124] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 248.
[125] Dârekutnî, Sünen, c. 2,
s. 141.
[126] Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s.
111, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 585, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 138, Hâkim,
Müstedrek, c. 1 , s. 409.
[127] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 103, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 295, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 179,
Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 294, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 70.
[128] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 250, Ebu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 295, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 294,
Begavi, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 70.
[129] Ahmed b. Hanbel, c. 3,
s. 250, Ebu Dâvud, c. 1, s. 295, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 1 79-1 80, Hâkim , c.
1, s. 294, Begavi, c. 1. s. 70.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/30-32.
[130] Ahmed b. Hanbel, c. 5,
s. 57-58, Ebu Dâvud, c. 1, s. 300, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 529, Nesâî, Sünen,
c. 3, s. 180, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 3, s. 316, Begavî, Mesâbîhu's-sünne,
c. 1, s. 70.
[131] Begavi,
Mesâbıhu's-sünne, c. 1, s. 71, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 151.
[132] Kâsâni,
Bedâyiu's-sanâyi', c. 1, s. 276, İbn Hümam, Fethu'l-Kadîr, s. 424.
[133] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 5, s. 352, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 426.
[134] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 5, s. 353, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 314.
[135] İbn Ebî Şeybe, Musannef,
c. 2, s. 160, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 126, Buhârî, Sahih, c. 2, s.
23, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 427.
[136] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 4, s. 78.
[137] Abdurezzak, Musannef, c.
3, s. 309, İbn Ebî Şeybe, Musannef, c. 2, s. 1 81.
[138] Mâlik, Muvatta', c. 1,
s. 145, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 94, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 339,
Nesâî, Sünen, c. 3, s. 117.
[139] İbn Ebi Şeybe, Musannef,
c. 2, s. 170, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 232.
[140] Ebu Dâvud, Sünen, c. 1
s. 301, İbn Mâce, Sünen, c. 1 , s. 416, Begavî, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 71,
İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 1, s. 150.
[141] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 249, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 41 341 4, Taberî,
Târih, c. 2, s. 266.
[142] Abdurrrezzak, Musannef,
c. 3, s. 288, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 8, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 183, İbn Mâce,
Sünen, c. 1, s. 414.
[143] Belâzuri,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 524.
[144] Abdurrezak,c.3, s. 275,
İbn Ebî Şeybe, c. 2, s. 177-178, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 280, Buhârî, c. 2,
s. 13, Müslim, c. 2, s. 606, Ebu Dâvud, c.1, s. 301, Tirmizî, c. 1 , s.
365-366, İbn Mâce, c. 1,5.410, Nesâî, c. 3, s. 193, Dârimî, c. 1.S.315.
[145] Abdurrezzak,c.3, s. 289,
İbn Ebî Şeybe, c. 2, s. 410, Tirmizî, c. 1, s. 410, İbn Mâce, c. 1, s. 411.
[146] Ahmed b. Hanbel, c. 2,
s. 109, E bu Dâvud, c. 1, s. 300, İbn Mâce, c. 1 , s. 412.
[147] İbn Ebi Şeybe, Musannef,
c. 2, s. 161, Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 91, Müslim, Sahîh, c. 2, s. 604, Ebu
Dâvud, c. 1, s. 298, Tirmizî, c. 2, s. 412-413.
[148] Ahmed b. Hanbel, c. 6,
s. 70, Ebu Dâvud, c. 1, s. 299, İbn Mâce, c. 1, s. 407, Dârimî, c. 1, s. 315.
[149] Ahmed b. Hanbel, c. 2,
s. 357, Dârimî, c. 1, s. 315.
[150] Mâlik, Muvatta1,
c. 1, s. 180, Abdurrezzak, Musannef, c. 3, s. 298, İbn Ebî Şeybe, Musannef, c.
2, s. 607, E bu Dâvud, Sünen, c. 1, s. 300, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 414, 415,
İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 408, Nesâî, Sünen, c. 3, s. 184.
[151] Abdurrezzak, c. 3, s.
298, İbn Ebî Şeybe, c. 2, s. 176, Tirmizî, c. 2, s. 413, İbn Mâce, c. 1 , s.
408, Dârimî, Sünen, c. 1,s. 315.
[152] Buhârî, Sahîh, c. 2, s.
4.
[153] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 249.
[154] Taberî, Târih, c. 2, s.
298.
[155] Taberî, Târih, c. 2, s.
298, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 138.
[156] Taberî, Târih, c. 2, s.
298.
[157] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ,
c. 1, s. 248, 249, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 92.
[158] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 356, 375, c. 6, s. 78, Müslim , Sahih, c. 3, s. 1557, Ebu Dâvud,
Sünen, c. 3, s. 94-95.
[159] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 107, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 94, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 82.
[160] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1,s.107.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/32-35.
[161] Mâlik, Muvatta', c. 1,
s. 404, Tahâvî, Muhtasar, s. 28.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/35.
[162] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 2, s. 321, İbn M âce, Sünen, c. 2, s. 1 044.
[163] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 4, s. 215, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 93, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 99, İbn M
âce, Sünen, c. 2, s. 1045.
[164] Mâlik, Muvatta1,
c. 2, s. 487, Bedrüddin Aynî, Umdetu'l-Kârî, c. 21, s. 148.
[165] Bedrüddin Aynî,
Umdetu'l-kârî, c. 21, s. 148.
[166] Mâlik, Muvatta1,
c. 2, s. 484, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 11 3, Buhârî, Sahih, c. 6, s.
235, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1555, Nesâî, Sünen, c. 7, s. 214, İbn Mâce, Sünen,
c. 2, s. 1053.
[167] Serahsi, Mebsüt, c. 12,
s. 9.
[168] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 31 2, c. 5, s. 368, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 95, İbn Mâce, Sünen, c.
2, s. 1049, Nesâî, Sünen, c. 7, s. 219.
[169] Serahsi, Mebsüt, c. 12,
s. 9-10.
[170] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 312, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1555, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 95, İbn
Mâce, Sünen, c. 2, s. 1049, Nesâî, Sünen, c. 7, s. 218.
[171] Mâlik, Muvatta1,
c. 2, s. 486, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 335, Müslim, c. 3, s. 1 555, Ebu Dâvud,
c. 3, s. 98, Tirmizî, c. 4, s. 89, İbn Mâce, c. 2, s. 1047, Dârimî, Sünen, c.
2, s. 6.
[172] Mâlik, Muvatta, c. 2, s.
486, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 91.
[173] Mâlik, Muvatta, c. 2, s.
482, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 284, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 97,
Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 85-86, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1050, Nesâî, Sünen,
c. 7, s. 215, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 4.
[174] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 1 08, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 97-98, Tirmizî, Sünen, c. 4, s.
86-87, Nesâî, Sünen, c. 7, s. 21 6-218, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 4-5.
[175] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 4, s. 123, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1548, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 100,
Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 23, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1058, Nesâî, Sünen, c.
7, s. 229-230, Dârimî, Sünen, c. 2,s.9.
[176] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 356, Buhârî, Sahîh, c. 6, s. 237-238, Müslim, Sahîh, c. 3, s. 1057, E
bu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 95, Tirmizî, Sünen, c. 4, s. 84.
[177] Mâlik, Muvatta1,
c. 2, s. 484-485, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 51, Müslim, Sahîh, c. 3, s.
1561 -1562, Nesâi, Sünen, c. 7, s. 235, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 6.
[178] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 4, s. 15, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 186.
[179] Tirmizî, Sünen, c. 4, s.
83, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 1045, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 361,
Münzirî, et-Tergib vet-terhib, c. 2, s. 153-154.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/36-37.
[180] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 46, Taberî, Târîh, c. 2, s. 298, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s.
152, Zehebî, Megâzî, s. 107, Ebu'l-Fidâ.el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 344,
İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 21.
[181] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
182-183, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 31 , İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.
1, s. 297.
[182] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 310.
[183] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 46, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 152, Zehebî, Megâzî, s. 107,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 344, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks.
2, s. 21-22.
[184] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
183, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 31, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 297-298.
[185] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 31, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 298.
[186] Vâkıdi, Megâzî, c.
1,s.183, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 31, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.
1,s.298.
[187] Taberî, Târîh, c. 2, s.
299, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 139, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 22.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/38-39.
[188] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
176, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 309.
[189] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 51, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176.
[190] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
176, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 309.
[191] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 51, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.
1, s. 309.
[192] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 51, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176.
[193] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 51.
[194] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
176, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 309.
[195] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 51, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176-177, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf,
c. 1, s. 309.
[196] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
176, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 309.
[197] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 51, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 177, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c.
1, s. 309.
[198] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
176, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 29, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1,
s. 308, İbn Esîr, Kâmil, c.2,s.137.
[199] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
178, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 29.
[200] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
176, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s:. 29, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 308, İbn E sır,
Kâmil, c. 2, s. 137.
[201] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 51, Zehebî, Megâzî, s. 116.
[202] İbn Esîr, Kâmil, c. 2,
s. 137.
[203] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 50-51, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 176-177, E bu Dâvud, Sünen, c.
3, s. 154-155, Belâzurî, Ensâbu'l -eşraf, c. 1, s. 3 08, Ta berf, Târih, c. 2,
s. 297, Vâhidî, Estbâbu'n-nüzûl, s. 62, Beyhakî, Sünen ü'l-kübrâ, c. 9, s. 183,
İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 137, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 294, Zehebî,
Megâzî, s. 1 76, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 3, İbnHaldun,
Târih, c. 2, ks. 2, s. 23.
[204] Âli-İmran: 12-13.
[205] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
179, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 309, Taberî, Târîh, c. 2, s. 298, İbn
Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 154.
[206] İbn Hazm,
Cevâmiu's-Sîre, s. 154.
[207] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 29, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 309, Taberî, Târîh, c. 2, s. 298, İbn Hazm,
Cevâmiu's-Sîre, s. 154.
[208] İbn Hazm,
Cevâmiu's-Sîre, s. 154.
[209] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
177,180, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 29, Taberî, Târih, c. 2, s. 297,
İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 295, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 23.
[210] Enfâl: 58.
[211] İbn Haldun, Târih, c. 2,
ks. 2, s. 23.
[212] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 52, Vâki df, M egâzf, d, s. 177, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1,
s. 309, Taberî, Târih, c. 2, s. 297, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 138, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 2996, Zehebî, Megâzî, s. 117, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 4, s. 4, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 23.
[213] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 29, Taberî, Târih, c. 2, s. 297, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, 11, s. 295.
[214] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
176, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 28-29.
[215] İbn İshak, İbn Hişam ,
Sîre, c. 3, s. 52, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 29, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s.
309, Taberî, Târih, c. 2, s. 298, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 154, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 295.
[216] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 29, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 295.
[217] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
177, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 29.
[218] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
178.
[219] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 52, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 1 77, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
29, Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 309, Taberî, Târih, c. 2, s. 297, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2, s. 138.
[220] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
177, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 29, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 295,
Zehebî, Megâzî, s. 117-118.
[221] Vâkidi, Megâzi, c. 1, s.
177, İ bn Sa'd, Tabak âtü'l -k übrâ, c. 2, s. 29, Bel azurÎ, E nsâbu'l -eşraf,
c. 1, s. 309, Taberî, T âıih, c. 2, s. 297, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 1 38, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 295, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 23.
[222] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 51, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 177, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 309,
Taberî, Târih, c. 2, s. 297, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 138, Zehebî, Megâzî, s.
117.
[223] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 51-52, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 177, Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s.
309, Taberî, Târih, c. 2, s. 297, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 139, Zehebî,
Megâzî, s. 116-117.
[224] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 52, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 177, Taberî, Târih, c. 2, s. 297.
[225] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
177, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, 11, s. 309.
[226] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 52, Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 177, Taberî, Târih, c. 2, s.
297-298, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 138, Zehebî, Megâzî, s. 117, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 4.
[227] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 52, Taberî, Târih, c. 2, s. 297-298, Zehebî, Megâzî, s. 117.
[228] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
177, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 309.
[229] Belâzurî, E
nsâbu'l-eşraf, c. 1, s. 309.
[230] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 52, Vâkıdî, Megâzî, c. 1 , s. 178, Taberî, Târih, c. 2, s. 298,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 4.
[231] Taberî, Târîh, c. 2, s.
298.
[232] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 29.
[233] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
178, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 29.
[234] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
178.
[235] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 52-53, Taberî, Tefsir, c. 6, s. 275-276, Ebu'l-Fidâ, Tefsir, c.
2, s. 68-69.
[236] Mâide: 51-56.
[237] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
179-180.
[238] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
180, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 296, Zehebî, Megâzî, s. 118.
[239] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 309, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 138.
[240] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
178-179, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 29-30, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s.
309.
[241] İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 318, Zehebî, Târîhu'l-İslâm , s. 513, Semhûdf,
Vefâu'l-vefâ, c. 1, s. 279.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/39-47.
[242] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 396, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436, Buhârî,
Sahih, c. 2, s. 71.
[243] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 6, s. 436, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 71.
[244] İbn Hacer, el-İsâbe, c.
2, s. 464.
[245] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,
s. 396, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1053.
[246] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,
s. 396, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436.
[247] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 6, s. 436, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 71, İbn Abdilbeır, İstiâb, c. 3, s. 1 055, İbn Esîr, Usdu'l- gâbe, c. 3, s. 600.
[248] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 3, s. 1053.
[249] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,
s. 396, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436.
[250] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 6, s. 206, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 315, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s.
1055, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 3, s. 600, İ bn Hacer, el-İsâbe, c. 2, s.
464.
[251] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,
s. 396, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 206.
[252] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 6, s. 436, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 71.
[253] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 397.
[254] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 398, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436, Buhârî,
Sahih, c. 2, s. 71.
[255] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 398, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 237, Hâkim,
Müstedrek, c. 3, s. 190, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1056, İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 3, s. 600.
[256] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 399.
[257] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 6, s. 436.
[258] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,
s. 398, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 335, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 190,
İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3,s.1O56.
[259] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,
s. 397, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 3, s. 1055, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s.
600.
[260] İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 3, s. 1053.
[261] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ,
c. 3, s. 399-400.
[262] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 397, Mus'abu'z-Zübeyrf, Nesebi Kureys, s. 393.
[263] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,
s. 395, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 335.
[264] İbn Sa'd, Tabakât, c. 3,
s. 398, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 436, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 3, s.
601.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/47-50.
[265] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 19.
[266] Muhibbül-Taberî,
Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 240.
[267] İtan İshak, K itâbu' l-m
übtedâ ve'l-m eb'a s, c. 4, s. 230, Beyhak f, D el âil ü'n-nübü vve ,c.3, s. 16
0, İ b n E sTr, Usd u'l-gâbe,, c.7, s. 221, Zehebî, Megâzî, s. 111, E
tau'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 346.
[268] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 19.
[269] Belâzuıî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 402.
[270] Muhibbül-Taberî,
Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 240-241.
[271] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 11 9.
[272] Belâzurî, Ensâb, c. 1 ,
s. 402.
[273] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 20, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 403, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 221.
[274] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 160, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 221, Zehebî,
Megâzî, s. 111, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 346.
[275] Muhibbül-Taberî, Rı
yâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 238, Kastalânî, M evâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 116,
Zürkânf, Mevâhibü'l-ledün-niye Şerhi, c. 2, s. 3.
[276] Zürkânf,
Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 3.
[277] Muhibbüt-Taberî, Rı
yâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 238, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 116,
Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 3.
[278] Zürkânf,
Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 3.
[279] Muhibbül-Taberî,
Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 238, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 116,
Zürkâni, Mevâhib Şerhi, c.2, s. 34.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/50-52.
[280] İ bn Sa'd, Taba kâtü'l
-kübrâ, c. 8, s. 25, Ahm ed b. Hanbel, M üsned, c. 1, s. 84,10 8, Bel âzurî, E
nsâbu'l -eşraf, c. 1, s. 403, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 161, İbn
Esîr, Nihâye, c. 2, s. 23, Zehebî, Megâzî, s. 112, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 3, s. 346, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 117.
[281] İbn Sa'd, Tab akât, c.
8, s. 25, D iyarb ekrf, T ârfhu'l -ha m fs, c. 1, s. 411, Zürkânf, M e vâhibü'
l-ledün niye Şe rhi, c. 2, s. 7.
[282] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 25, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 84, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 403,
Beyhakî, Delâil, c. 3,s. 161, İbn E ar, Nihâye, c. 2, s. 23, Zehebî, Megâzî, s.
112, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 346, Kastalânî,
Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1 , s. 117.
[283] Diyarbekrî,
Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 411, Zürkânf, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 4.
[284] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 23, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 240, Diyarbekrî,
Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 411, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 7.
[285] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 23.
[286] İ bn Sa'd, Tabak ât, c.
8, s. 2 3, Muhibbüt-Taberî, Rıyâdu'n-nadrâ, c. 2, s. 2 38, Kastalânî, Mevâhi
bü'l-Iedünni ye,c.1,s.116, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 4.
[287] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 25, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 84, Belâzurî, Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s.
403, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 161, İbn Esîr, Nihâye, c. 2, s. 23,
Zehebî, Megâzî, s. 112, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 346,
Kastalânî, Mevâhib, c. 1, s. 117.
[288] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 24, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 106.
[289] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 24.
[290] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 25, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 106.
[291] İbn Sa'd.
Tabakâtü'l-kübrâ. c. 8. s. 24.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık:
4/52-54.
[292] Muhibbü 1-Taberî,
Rıyâdun-n adrâ, c. 2, s. 241 -242, Kastalânî, M e vahi bü'l -I edünni ye, c. 1,
s. 116-117, Zü rk ânf, M evâhibü' I-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 5-6.
[293] 1bn E ar, Usdu'l-gâbe,
c. 7, s. 222, Diyarbekrî, Târîhu'l-ham fs, c. 1, s. 411, Zürkânf,
Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 7.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/54-55.
[294] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 24.
[295] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 7, s. 222.
[296] İbn Sa'd, Tabakât, c. 8,
s. 24, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1,
s. 411.
[297] Muhibbül-Taberî,
Rıyâdu'n-nadrâ, c.2, s. 239, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1,s. 116, Diyarbekrî,
Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 411, Zürkânf, Mevâhibü'l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 4.
[298] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 2, s. 381, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 241 , Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 400,
İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 61 4, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 59.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/55-56.
[299] Abdurrezzak, Musannef,
c. 5, s. 487.
[300] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 5, s. 359.
[301] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 23, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 117,
Diyarbekrî, Hamfs, c. 1, s. 411 , Zürkâni, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 7.
[302] Kastalâni,
Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 11 7, Diyarbekrî, Hamfs, c. 1, s. 411, Zürkâni,
Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 7.
[303] Firuzâbâdi,
Kâmûsu'l-muhft, c. 2, s. 217, Zürkânf, Mevâhib Şerhi, c. 2, s. 7.
[304] Abdurrezzak, Musannef,
c. 5, s. 488.
[305] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 22.
[306] Taberi Tarihi c.2. s.
300.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/56-57.
[307] Tirmizî, Sünen, c. 5, s.
698, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 155, İbn Abdi Iberr, İsti âb, c. 4, s. 1897.
[308] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s. 155, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1895.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/57.
[309] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 22-23.
[310] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 25, Ahmed b. Hantael, Müsned.c.1, s. 106-107.
[311] Ebu Dâvud, Sünen, c. 3,
s. 151.
[312] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 153, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 151.
[313] Ahmed b. Hanbel. Müsned.
c. 1. s. 153.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/57-59.
[314] Tirmizî, Sünen, c. 5, s.
52, Taberî, Tefsir, c. 22, s. 6, Hâkim, Müstednek, c. 3, s. 158, İbn Ea"r,
Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 223, Zehebî, Siyeru alâmi'n-nübelâ, c. 2, s. 97.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/59.
[315] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 5, s. 275, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 87.
[316] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 2, s. 21, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 72.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık:
4/60-61.
[317] İbn Esîr, Nihâye, c. 2,
s. 307.
[318] Serahsf, Mebsût, c. 2,
s. 149.
[319] Nisa: 39.
[320] Tevbe: 103.
[321] İbn Esîr, Mevâhib Şerhi,
c. 2, s. 307.
[322] Râgıb,
Müfredâtu'l-Kur'ân, s. 278.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/61.
[323] Enbiyâ: 73.
[324] Bakara: 83.
[325] A'râf 156.
[326] Meryem: 55.
[327] Meryem: 31.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/62.
[328] Zâriyât: 19, Meâric: 25.
[329] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 26, Buhârî, SahıVı, c. 1, s. 8, Müslim, Sahih, c. 1, s. 45, Tirmizî,
Sünen, c. 5, s. 5, Nesaî, Sünen, c. 8, s. 109.
[330] Nur: 56, Müzzemmil: 20,
Hacc: 78, Bakara: 110.
[331] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 1, s. 248, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 585, Nesâî, Sünen, c.
5, s. 49.
[332] Kâsâni,
Bedâyiu's-sanâyi', c. 1, s. 2.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/62.
[333] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 11, Buharı", Sahîh, c. 2, s. 124, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 96,
İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 575, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 18-19, Dârekutnî, Sünen,
c. 2, s. 115, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 390, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 4, s.
86, Begavi, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 86.
[334] Ebu Yûsuf,
Kitâbu'l-haraç, s. 76, Abdurrezzak, Musannef, c. 2, s. 25, İbn Ebî Şeybe,
Musannef, c. 3, s. 131,133, Ahmedb. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 11-14, Ebu Dâvud,
Sünen, c. 2, s. 98, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 17, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 221,
Hâkim,Müstedrek, c. 1, s. 392, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ,, c. 4, s. 88.
[335] Ebu Dâvud, Sünen, c. 2,
s. 98-99, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 116, Hâkim, Müstedrek, c. 1 , s. 393,
Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 4, s. 90.
[336] Dârekutnî, Sünen, c. 2,
s. 116, Hâkim, M üstedrek, c. 1, s. 393, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 4, s.
90-91.
[337] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1,s.100.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/62-63.
[338] Ebu Yûsuf,
Kitâbu'l-harac, s. 76, Abdurrezzak, M usannef, c. 4, s. 5-6, İbn Ebî Şeybe, M
usannef, c. 3, s. 121-122, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 11-12, c. 3, s.
35, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 1 24, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 96, Tirmizî,
Sünen, c. 3, s. 17, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 574, Nesâî, Sünen, c. 5, s.
18-20, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 321, Tahâvı", Muhtasar, s. 43.
[339] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 12, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 124, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 97, İbn
Mâce, Sünen, c. 1, s. 575, Nesâî, Sünen, c. 1, s. 20.
[340] Ebu Yûsuf,
Kitâbu'l-harac, s. 79, Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 24, İbn Ebî Şeybe,
Musannef, c. 3, s. 126.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/63-65.
[341] Ebu Yûsuf,
Kitâbu'l-harac, s. 79, Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 24
[342] Abdurrezzak, Musannef,
c. 4, s. 24.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/65-66.
[343] Ebu Yûsuf,
Kitâbu'l-harac, s. 76, Mâlik, Muvatta1, c. 1, s. 258-259, İbn Ebî Şeybe,
Musannef, c. 3, s. 1 32, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 1 , s. 12, Buhârî, Sahih,
c. 2, s. 1 24, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 97, Tirmizi, Sünen, c. 3, s. 1 7, İbn
Mâce, Sünen,c. 1, s. 577, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 21, Dârimî, Sünen, c. 1 , s.
320.
[344] Ebu Yûsuf,
Kitâbu'l-harac, s. 76, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 1 2, Buhârî, Sahih, c.
2, s. 1 24.
[345] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1,s.12, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 124.
[346] E bu Yûsuf,
Kitâbu'l-harac, s. 78, Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 7, Ahmed b. Hanbel, c.
1, s. 1 2, Buhârî, c. 2, s. 124, Ebu Dâ'vud, Sünen, c. 2, s. 99, Tirmizî,
Sünen, c. 3, s. 19.
[347] Ebu Yûsuf,
Kitâbu'l-harac, s. 78, Mâlik, Muvatta1, c. 1, s. 245, Abdurrezzak,
c. 4, s. 75, Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 148, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 101.
[348] Ebu Yûsuf, s. 77-78,
Abdurrezzak, c. 4, s. 13, Tirmizî, c. 3, s. 19, 21 , c. 4, s. 393, Beyhakî,
Sünenü'l-kübrâ, c. 4, s. 88.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/66-67.
[349] Ahm ed b. Hanbel,
Müsned, c. 1, s. 12, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 1 24, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s.
97, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 23, Dârimî, Sünen, c. 1, s. 322, Dârekutnî, Sünen,
c. 2, s. 114, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 4, s. 85.
[350] Abdurrezzak, Musannef,
c. 4, s. 88, 89, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 92.
[351] Mâlik, Muvatta', c. 1,
s. 246, Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 4, s. 89, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s.
92, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 396, Beyhakî, Sünen, c. 4, s. 92.
[352] Abdurrezzak, Musannef,
c. 4, s. 89, İbn Ebî Şeybe, Musannef, c. 3, s. 119, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s.
100-101 , Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 92.
[353] Mâlik, Muvatta', c. 1,
s. 246, Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 89, İbn Ebî Şeybe, Musannef, c. 3, s.
119, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 92.
[354] İbn Ebi Şeybe, Musannef,
c. 3, s. 11 9, Ebu Ubeyd, Kitâbu'l-emval, s. 606, Tahâvî, Muhtasar, s. 47,
Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 93.
[355] Mâlik, Muvatta, c. 1, s.
246, Abdurrezzak, Musannef, c. 4, s. 89, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 119,
Ebu Ubeyd, Kitâbu'l-emval, s. 606, Ebi Dâvud, Sünen, c. 2, s. 101, Dârekutnî,
Sünen, c. 2, s. 93.
[356] Abdurrezzak, Musannef,
c. 4, s. 89-91 , İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 119, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2,
s. 101, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 93, Beyhakî, Sünen, c. 4, s. 89.
[357] Abdurrezzak, Musannef,
c. 4, s. 84, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 123, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c.
4, s. 146.
[358] Abdurrezzak, Musannef,
c. 4, s. 84, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 144, Beyhakî, Sünen, c. 4, s.
146.
[359] Abdurrezzak, Musannef,
c. 4, s. 85, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 143.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/67-68.
[360] Taberî, Tefsîr, c. 4, s.
80, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 4, s. 1 46.
[361] Abdurrezzak, Musannef,
c. 4, s. 1 45, Taberî, Tefsîr, c. 8, s. 53-54.
[362] Ebu Dâvud, Sünen, c. 2,
s. 95, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 128, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 4, s.
146-147, Begavi, Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 88.
[363] Tahâvi, Muhtasar, s. 50.
[364] Abdurrezzak, Musannef,
c. 4, s. 1 35, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 1 40.
[365] Abdurrezzak, Musannef,
c. 4, s. 1 27.
[366] Abdurrezzak, Musannef,
c. 4, s. 127, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 195, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s.
110, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 109, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 132, Beyhakî,
Sünenü'l-kübrâ, c. 4, s. 1 22.
[367] Dârekutnî, Sünen, c. 2,
s. 132.
[368] Abdurrezzak, Musannef,
c. 4, s. 127, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 195, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s.
110, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 109, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 132-133, Beyhakî,
Sünenü'l-kübrâ, c. 4, s. 1122.
[369] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 448, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 110, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 35,
Nesâî, Sünen, c. 5, s. 42, Hâkim, Müstedrek, c. 1, s. 402, Beyhakî, Sünen, c.
4, s. 123.
[370] Abdurrezzak, Musannef,
c. 4, s. 119, İbn E bf Şeybe, Musannef, c. 3, s. 144-145, Ahmed b. Hanbel,
Müsned, c. 5, s. 228.
[371] Abdurrezzak, Musannef,
c. 4, s. 134-136, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 3, s. 145-146, Ahmed b. Hanbel,
Müsned, c. 3, s. 341, 353, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 1 33, Müslim, Sahîh, c. 2,
s. 675, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 109-110, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 52,İbn
Mâce, Sünen, c. 1, s. 581, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 41, 42.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/68-69.
[372] Tevbe: 60.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/70.
[373] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 388, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 116, TirmizT, Sünen, c. 3, s. 41,
Nesâî, Sünen, c. 5, s. 97, Dâıimf, Sünen, c. 1, s. 325.
[374] Dârekutnî, Sünen, c. 2,
s. 122.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/70.
[375] İbn Ebi Şeybe, Musannef,
c. 3, s. 207, 208, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 164, Ebu Dâvud, Sünen, c.
2, s. 118, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 42, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 589, Nesâî,
Sünen, c. 5, s. 99, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s. 118-119, Hâkim, Müstedrek, c. 1,
s. 407.
[376] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 114, Ebu Dâvud, Sünen, c. 2, s. 120-121, Tirmizî, Sünen, c. 3, s. 522,
İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 740-741.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/70-72.
[377] Buhârî, Sahih, c. 2, s.
120, Müdim, Sahih, c. 2, s. 700, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 4, s. 187, Begavî,
Mesâbîhu's-sünne, c. 1, s. 90, Deylemf, Firdevs, c. 4, s. 51.
[378] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 5, s. 197, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 120, Müslim, Sahih, c. 2, s. 700, Begavî,
Mesâbıhu's-sünne, c. 1, s. 90.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/72.
[379] İbn Esir, Nihâye, c. 3,
s. 462.
[380] Bakara: 273.
[381] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 384, Buhârî, Sahih, c. 2, s. 132, Müslim, Sahih, c. 2, s. 719, Ebu
Dâvucl, Sünen, c. 2, s. 118, Nesâ f, Sünen, c. 5, s. 85, Dârim f, Sünen, c. 1,
s. 318.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/72.
[382] Ebu Dâ'vud, Sünen, c. 2,
s. 95-96, Hâkim, Müstednek, c. 1, s. 389-390, Dârekutnî, Sünen, c. 2, s.
105-106, Münzirî, et-Tengıb vet^ertııb, c. 1, s. 556.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/73.
[383] Taberi, Tefsîr, c. 10,
s. 189-190, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s. 289-290, Vâhidî,
Esbâbu'n-nüzûl, s. 170-172, Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 203, Fahru'r-Râzî,
Tefsîr, c. 16 s. 1 38-1 39, İbn Esir, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 283-285, Kurtubî,
Tefsîr, c. 8, s. 209, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 136-137, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c.
2, s. 374, Ebussuud, Tefsîr, c. 4, s. 85, Suyûtî, Dürru'l-mensur, c. 3, s. 260.
[384] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s. 290, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 170, İbn Esîr,
Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 284, Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 3, s. 260.
[385] Beyhaki, Delâil, c. 5,
s. 290, Vahi df, E sbâbu 'n-n üzül, s. 170, Zemahşeri, Keş sâ
f,c.2,s.203,Fahru'r-R âzf, Tefsîr, c. 16, s. 138, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1,
s. 284, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 137, Ebussuud, Tefsîr, c. 4, s.85, Suyûtî,
Dürru'l-mensûr, c. 3, s. 260.
[386] Taberi, Tef sfr, c. 10,
s. 189, B eyhaki, D el âil, c. 5, s. 290, Vahi df, E sbâb, s. 1 70, Zem ahşerf,
Keşşaf, c. 2, s. 203, F ahru'r-Râzi, c. 16, s. 138, İbn Esîr, Usd, c. 1, s.
284, Kurtubî, Tefsîr, c. 8, s. 209, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 137, Ebu'l-Fidâ,
Tefsîr, c. 2, s. 374.
[387] Ebussuud, Tefsir, c. 4,
s. 85.
[388] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2,
s. 203, Fahru'r-Râzî, c. 16, s. 138, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 284,
Kurtubî, c. 8, s. 209, Nesefi, Medârik, c. 2, s. 137.
[389] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 290, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 284.
[390] Taberî, Tefsîr, c. 10,
s. 189, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 170, Kurtubî, Tefsîr, c. 8, s. 209,
Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 374.
[391] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 1, s. 284.
[392] Taberî, Tefsîr, c. 10,
s. 189, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 170, Beyhakî, D el âil, c. 5, s. 290,
Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 374.
[393] Beyhakî, Delâil, c. 5,
s. 290, Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 203, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 284,
Kurtubî, Tefsîr, c. 8, s. 209.
[394] Taberî, Tefsîr, c. 10,
s. 189, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s. 290, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s.
170, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 284, Kurtubî, Tefsîr, c. 8, s. 209,
Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 374, Ebussuud, Tefsîr, c. 4, s. 85.
[395] Taberî, c. 10, s. 189,
Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 170, Kurtubî, c. 8, s. 209, Ebu'l-Fidâ, c. 2, s.
374, Suyûtî, Dürru'l-menûr, c. 3, s. 260.
[396] Beyhakî, Delâil, c. 5,
s. 290, Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 203, Fahru'r-Râzî, Tefsîr, c. 16, s. 138,
Nesefî, Medârik, c. 2, s.137, Ebussuud, Tefsîr, c. 4, s. 85.
[397] Taberî, Tefsîr, c. 10,
s. 189, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s. 290, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 1
70-1 71, Zemahşeri, Keşşâf, c. 2, s. 203, F ahru'r-Râzî, Tefsîr, c. 16, s. 13
8, İ b n Esîr, U sdu'l-gâbe, c. 1, s. 284, Kurtubî, Tefsîr, c. 8, s. 209,
Nesefi, Medârik, c. 2, s. 137, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 374.
[398] Taberî, c. 10, s. 1 89,
Beyhakî, c. 5, s. 290, Vâhidî, s. 1 71, Zemahşerî, c. 2, s. 203, Fahru'r-Râzî,
c. 16, s. 138, İbn Esîr, c. 1, s. 284, Kurtubî, c. 8, s. 209, Nesefî, M edârik,
c. 2, s. 137, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 374, Ebussuud, Tefsîr, c. 4, s. 85.
[399] Tevbe: 103.
[400] Taberî, Tefsîr, c. 10,
s. 189-190, Vâhidî, Esbâbu'n-nüzûl, s. 171, Zemahşerî, Keşşaf, c. 2, s. 203,
İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 284, Ebu'l-Fidâ, Tefsîr, c. 2, s. 374.
[401] Zemahşeri, Keşşaf, c. 2,
s. 203, Nesefî, Medârik, c. 2, s. 1 37.
[402] Taberî, Tefsîr, c. 10,
s. 190-191, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 5, s. 291-292, Vâhidî,
Esbâbu'n-nüzûl, s. 171-172, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 1, s. 284, Ebu'l-Fidâ,
Tefsîr, c. 2, s. 374.
[403] Ahmed b. Hanbel. Müsned.
c. 2. s. 357. Buhârî. Sahîh. c. 1. s. 14. Müslim. Sahîh. c. 1. s. 78. Nesâî.
Sünen. c. 8. s. 117.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/73-78.
[404] Be yhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 190.
[405] İbn Habıb,
Kitâbu'l-muhabber, s. 390.
[406] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
184, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 32.
[407] Semhûdi, Vefâu'l-vefâ,
c. 1, s. 280, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 413, Halebî, İnsânu'l-uyûn,
c. 148.
[408] İbn İshak, İbn Hişam,
Sine, c. 3, s. 55, Taberî, Târih, c.
3, s. 3, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 298, İbn Haldun, Târih, c.2,s.ks.
2,s.22.
[409] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
185, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 32.
[410] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 55, Vâkıdî, M egâzf, c. 1 , s. 1 85, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
32, Taberî, Târih, c. 3, s. 3, İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 298, E bu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 6, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 22.
[411] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 54-55, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 32, Taberî, Târîh, c. 3, s.
3, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 188, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
298, Zehebî, Megâzî, s. 126, İbn Haldun, c. 2, ks. 2, s. 22.
[412] Taberî, Tefsîr, c. 5, s.
134.
[413] E bu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 4, s. 6.
[414] İbn İshak, İbn Hisam,
c.3, s. 58, Taberî, c. 3, s. 3, İbn Esîr, c. 2, s. 143, İbn Seyyid, c. 1, s.
298, Zehebî, s. 126, Ebu'l-Fidâ, c. 4,5.6-7.
[415] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 193.
[416] Ahd-i atik, Tesniye.Bab: 20, Fıkra: 10-16.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/78-80.
[417] Vâkıdî, c. 1, s. 187,
İbn Sa'd, c. 2, s. 32, Belâzurî, c. 1, s. 374, Beyhakî, c. 3, s. 191.
[418] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 58, Vâkıdî, M egâzî, c. 1 , s. 1 87, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
32, Taberî, Târih, c. 3, s. 3, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 143, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 299, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 7.
[419] Bu hân , Sahih, c. 5, s.
25, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1425, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 434, Beyhakî,
Delâil, c. 3, s. 195, İbn Kayyım, Zâdu'l-mead, c. 2, s. 101, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 5.
[420] Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 191 , İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 298-299.
[421] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 58, Vâkıdî, M egâzî, c. 1 , s. 1 87, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
32, Taberî, Târih, c. 3, s. 3, Hâkim, Müstedrek, s. 435, İbn Esîr, Kâmil, c. 2,
s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 299, Zehebî, Megâzî, s. 128.
[422] Buhârî, Sahîh, c. 5, s.
25, Müslim , Sahih, c. 3, s. 1 425, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 435, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 195, Zehebî, Megâzî, s. 128.
[423] İbn İshak, İbn Hisam ,
Sîre, c. 3, s. 58, Vâkidî, Megâzî, c. 1, s. 187, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
32, Buhârî, Sahih, c.5,s. 25, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1425, Taberî, Târih, c.
3, s. 3, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 191,195, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 143, İbn
Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 299, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4,
s. 7.
[424] İbn İshak, İbn Hişam, c.
3, s. 58, Taberî, c. 3, s. 3, İbn Esîr, c. 2, s. 143, İbn Seyyid, c. 1, s. 299,
Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 7.
[425] Buhârî, Sahih, c. 5, s.
25, Müslim , Sahih, c. 3, s. 1 425, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 191 ,
Zehebî, Megâzî, s. 128.
[426] İbn İshak, İbn Hisam,
Sîre, c. 3, s. 58, Vâkıdî, M egâzf, c. 1 , s. 1 87, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
32, Taberî, Târih, c. 3, s. 3, İbn Esîr 1, c. 2, s. 1 43, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 299, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 7.
[427] İbn İshak, İbn Hişam, c.
3, s. 58, Vâkıdî, c.1, s. 187, Taberî, c. 3, s. 3, İbn Seyyid, c. 1 , s. 299,
Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 7.
[428] Vâkıdî, Megâif, c. 1, s.
187, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 32, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 434.
[429] İbn İshak, İbn Hisam, c.
3, s. 58, Taberî, c. 3, s. 3, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 143, İ bn Seyyid, Uyun,
c. 1, s. 299, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 7.
[430] Hâkim, Müstedrek, c. 3,
s. 435.
[431] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c.3,s.58, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 187, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2,
s. 32, Taberî, Târih, c. 3, s. 4, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 435, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 199, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 143, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 299, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 7.
[432] 1 vesk: 60 sa'dır. 1
sa': 4 müd'dür. 1 müd: 1,5 veya 2 ntl'dır. (Abdurrrezzak, Musannef, c. 4, s.
142-143) 1 nti: 1 2 ukiyyedir. 1 ukiyye: 40 dirhem'dir. (Ffruzâbâdf, Kâmûsu'l-muhft,
c. 3, s. 396).
[433] Buhârî, Sahih, c. 5, s.
25, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1425, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 195-1
96, Zehebî, Megâzî, s. 128, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 5-6.
[434] İbn İshak, İbn Hisam,
Sîre, c. 3, s. 59, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 188, Taberî, Târih, c. 3, s. 4, İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 143, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 299, Zehebî,
Megâzî, s. 131.
[435] Buhârî, Sahih, c. 5, s.
25-26, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1425-1426.
[436] İ bn İ shak, İ bn H i
şam, Sîre, c. 3, s. 60, Vâkıdî, M egâzf, c. 1 , s. 189-191, İ bn Sa'd, Tabak
âtü'l -k übrâ, c. 2, s. 32-33, Taberî, Târih, c. 3, s. 4-5, İbn Hazm,
Cevâmiu's-Sîre, s. 155, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 144, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 300, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 7-8.
[437] Diyarbekrî,
Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 466.
[438] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre.c. 3, s. 60, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 189-191, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
32-33, Taberî, Târih, c. 3, s. 4-5, İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 155, İbn Esîr,
Kâmil, c. 2, s. 144, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 300, Ebu'l-Fidâ, el-
Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 7-8.
[439] İbn İshak, İbn Hisam,
Sîre, c. 3, s. 62, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 191, Taberî, Târih, c. 3, s. 5, İbn
Esîr, Kâmil, c. 2, s. 144, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 301, Zehebî,
Megâzî, s. 131, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 5.
[440] İbn Kayyım, Zâdu'l-mead,
c. 1, s. 1 02.
[441] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
192, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 34, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 154,
Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ.c. 9, s. 183.
[442] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
192.
[443] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
192, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 34, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 154, Beyhakî,
Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 183.
[444] Aynı kaynaklar.
[445] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
192, E bu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 154, Beyhakî, Sünen, c. 3, s. 183.
[446] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s.
192, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 34.
[447] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 34, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 154, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 183.
[448] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 34.
[449] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
192.
[450] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
192, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 34, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 154, Beyhakî,
Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 183.
[451] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
192, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 183.
[452] İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ,
c. 2, s. 34, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 183.
[453] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
3, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 31.
[454] İbn Sa'd. Tabakât. c. 2.
s. 31.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/80-86.
[455] Belâzuıf,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 311, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 142.
[456] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
194, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 34-35, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1
, s. 311, Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 168, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.
1, s. 303, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 118, Diyarbekrî,
Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 415.
[457] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
194.
[458] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
194, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 35.
[459] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
194.
[460] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
194, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 35.
[461] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 35.
[462] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
194.
[463] Vâkidt, Megâzî, c. 1, s.
194, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 35.
[464] Vâkidi, Megâzî, c.1, s.
194-195.
[465] Vâkidi, Megâzî, c. 1, s.
195, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 35.
[466] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
195, Beyhaki, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 1 68.
[467] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/86-88.
[468] Vâkıdî, c. 1,s.195, İbn
Sa'd, c. 2, s. 35, Beyhakî, c. 3,s.168,İbn E ar, t 2,s.16Ü,İbn Seyyid, d, s.
303.
[469] Vâkıdî, c. 1, s. 195,
Beyhakî, c. 3, s. 1 68, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 160, Kastalânî,
Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 118, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 41 5.
[470] Vâkidi, c. 1, s. 195,
İbn Sa'd, c. 2, s. 35.
[471] Vâkidt, Megâzî, c.
1,s.195, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 35, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 3, s. 390,
Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 168, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 160, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 303, Zehebî, Megâzî, s. 202.
[472] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
1195, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 35, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1,
s. 311, Beyhakî,Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 168, İbn E ar, Usdu'l-gâbe, c. 2,
s. Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 80, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 303.
[473] Vâkıdî, c. 1, s. 195,
İbn Sa'd, c. 2, s. 35, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 365, Belâzurî, c. 1,
s. 3111, Beyhakî, c. 3, s.168, Kadı lyaz, c. 1, s. 80, İbn E ar, c. 2, s. 160,
İbn Seyyid, c. 1 , s. 303, Zehebî, Megâzî, s. 202, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye,c.4,s.85.
[474] Vâkıdî, c. 1, s. 195,
İbn Sa'd, c. 2, s. 35, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 365, Belâzurî, c. 1 , s. 311.
[475] Vâkıdî, c. 1, s. 195,
İbn Sa'd, c. 2, s. 35, Belâzurî, c. 1, s. 311.
[476] Vâkıdî, c.1, s. 195, İbn
Sa'd, c. 2, s. 35, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 390, Belâzurî, c. 1 ,s.311,
Beyhakî, c. 3, s. 169, Kadılyaz, c. 1,s.8O, İbn E ar, c. 2, s. 160, İbn Seyyid,
c. 1, s. 304, Zehebî, s. 202, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 85.
[477] Vâkıdî, c. 1 , s. 195,
İbn Sa'd, c. 2, s. 35, Belâzurî, c. 1, s. 311, Beyhakî, c. 3, s. 169, Kadı
lyaz, t 1,s. 80, İbn Esîr, c. 2, s. 160, İbn Seyyid, c. 1, s. 304.
[478] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 365, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 29, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 80,
Zehebî, Megâzî, s.202, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 85,
Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1,s.415.
[479] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 365.
[480] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
1, s. 195, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 169, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c.
2, s. 160.
[481] Ahmed b. Hanbel, M
üsned, c. 3, s. 365, H â kim , M üstedrek, c. 3, s. 29-30, Zehe bf, Megâzi, s.
2 02, Ebu'l-F idâ, el-Bi dâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 85, Diyarbekrî,
Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 415.
[482] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
195-196, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 35, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve,
c. 3, s. 169, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 304.
[483] Vâkıdî, M e gâzf, c. 1,
s. 19 6, İ bn S a'd, Tabak âtü'l-k übrâ, c. 2, s. 3 5, Bel âzu rf, E nsâ
bu'l-eşrâf, c. 1, s. 311, Be yhak f, D el âil, c. 3, s. 169, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 304, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 118.
[484] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,
c. 3, s. 215-21 6, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 61-62, Ahmed b.Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 364-365, 390, Ta ben, Târîh, c. 3, s. 40, İbn Hazm, Cevâmiu's-a^re, s.
183, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 374, 375, 376, İbn EaY, Kâmil, c. 2,
s. 174, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 52, Zehebî, Megâzî, s. 201-202,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 84-85.
[485] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/88-90.
[486] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre,c.2, s. 160-163.
[487] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre.c. 3, s. 286, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 381, Buhârî, Sahih, c. 5, s. 26,
Taberî, Târih, c. 3, s. 6, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 4, s. 37.
[488] Taberî, Târih, c.3, s.
7.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/90.
[489] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 2, s. 160-163.
[490] Buhârî, Sahih, c. 5, s.
26, Beyhakî, Delâil, c. 4, s. 37, Zehebî, Megâzî, s. 285, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 4, s. 138.
[491] İbn Haldun, Târîh, c. 2,
ks. 2, s. 24.
[492] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 91.
[493] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 286, Taberî, Târîh, c. 3, s. 7, İbn Hazm , Cevâmiu's-Sîre, s. 1
98, Beyhakî, Delâil, c. 4, s. 34, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 146, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 137.
[494] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 286, Taberî, Târîh, c. 3, s. 7.
[495] İbn İshak, İbn Hişam, c.
3, s. 286-287, Taberî, c.3, s. 7, İbn Hazm, s. 198, Beyhakî, Delâil, c. 4, s.
34, İbn Esîr, c. 2, s. 146, Zehebî, Megâzî, s. 283, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 4, s. 137.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/90-91.
[496] Taberî, Târîh, c. 3, s.
6.
[497] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 287, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 391, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ,
c. 2, s. 91, Taberî, Târîh,c. 3, s. 7, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 4, s. 34,
İbn Hazm, Cevâmiu's-Sîre, s. 1 98, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 146, Zehebî,
Megâzî, s.283-284, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 137.
[498] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c.3, s. 287, Taberî, Târih, c.3, s. 7.
[499] Buhârî, Sahîh, c. 5, s.
26-28, Taberî, Târîh, c. 3, s. 6-7, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 80,
Delâilü'n-nübüvve, c. 4, s. 37-38, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 147-148, Zehebî,
Megâzî, s. 285-286.
[500] İbn İshak, İbni Hişam,
Sîre, c. 3, s. 288, Vâkıdî, M egâzf, c. 1, s. 393, İ bn S a'd, Tabakâtü'l-kü
brâ, c. 2, s. 91, Taberî, T ârfh, c. 3, s. 8, Beyhakî, Delâilü'n-nübüwe, c. 4,
s. 38, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 148, Zehebî, Megâzî, s. 284, Ebu'l-Fidâ,
el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 137-138.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/91-94.
[501] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 288-289, Taberî, Târîh, c. 3, s. 8, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
ve'n-nihâye, c. 4, s. 138.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/94.
[502] İbn İshak, İbn
Hişam.Sîre, c. 3, s. 62-63, Taberî, Târih, c. 3, s. 5, İbn Abdilberr, İstiâb,
c. 4, s. 1463, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 200, İbn Esîr, Kâmil, c. 2,
s. 1 44, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 301, Zehebî, Megâzî, s. 131.
[503] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 63, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 191, Taberî, Târih, c. 3, s. 5,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvıe,c. 3, s. 200, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1463,
İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 144, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 301,
Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 5.
[504] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 62, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 191-192, Taberî, Târih, c. 3, s. 5,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 200, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1464,
İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 144, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 301, Zehebî,
Megâzî, s. 1 31, E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 5.
[505] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/94-95.
[506] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 82.
[507] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 82, Ahmedb. Hanbel, Müsned.c. 1 , s. 12, Buhârî,
SahîVı, c.5, s. 17, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 423, Nesâî, Sünen, 6, s.
78, Ebu Nuaym, Hilyetü'l-evliya, c. 1, s. 361.
[508] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 82-83, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 423.
[509] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 83.
[510] İbn Esîr, Usdu'l-gâbe,
c. 7, s. 384.
[511] Belâzurî,
Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 402, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 7, s. 384.
[512] İbn Sa'd.
Tabakâtü'l-kübrâ. c. 8. s. 83.
[513] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/95-97.
[514] Belâzurî,
Ensâbu'l-esrâf, c. 1, s. 311, İbn Haim, Cevâmiu's-Sîre, s. 154.
[515] Vâkıdî, c. 1, s. 196,
İbn Sa'd, c. 2, s. 35, İbn Seyyid, c. 1, s. 304.
[516] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
196, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 35, Zehebî, Megâzî, s. 11 5.
[517] İbn İshak, İbn Hişam, c.
3, s. 50, İbn Sa'd, c. 2, s. 35, Belâzurî, c. 1, s. 311.
[518] İbn Sa'd, Tabakât, c. 2,
s. 35.
[519] Yakut, Mu'cemu'l-büldân,
c. 4, s. 252.
[520] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
196, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 35, Belâzurî, Ensâb, c. 1 , s. 311, İbn Esîr,
Kâmil, c. 1, s. 142, İbn Seyyid, Uyun, c. 1 , s. 304..
[521] Vâkıdî, c. 1, s. 196,
197, İbn Sa'd, c. 2, s. 35-36, Belâzurî, c. 1, s. 311, İbn Esîr, c. 2, s. 142,
İbn Seyyid, c. 1, s. 304, Kastalânî, c. 1, s. 119, Diyarbekrî, c. 1, s. 416.
[522] İbn İshak, İbn Hişam, c.
3, s. 50, Taberî, c. 3, s. 2, Beyhakî, c. 3, s. 172.
[523] Vâkıdî, c. 1, s. 196,
İbn Sa'd, c. 2, s. 36, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 304.
[524] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
196.
[525] Vâkıdî, c.1, s. 196, İbn
Sa'd, c. 2, s. 36, Belâzurî, c. 1, s. 311, İbn Esîr, c. 2, s. 142, İbn Seyyid,
c. 1, s. 304, Kastalânî, Mevâhibü'l-ledünniye, c. 1, s. 119, Diyarbekrî, c. 1,
s. 416.
[526] İbn İshak, İbn Hişam ,
c. 3, s. 50, Vâkıdî, c. 1, s. 197, İbn Sa'd, c. 1, s. 36, Belâzurî, c. 1, s.
311, Taberî, c. 3, s. 2, Beyhakî, c. 3, s. 172, İbn Hazm.s. 153-154, İbn Esîr,
c. 2,5.142, İbn Seyyid, c. 1, s. 304, Zehebî, s. 115, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s. 3.
[527] Vâkıdî, c. 1,s.197, İbn
Sa'd, c. 2, s. 36, Belâzurî, c. 1, s. 311, Beyhakî, c. 3, s. 172, İbn Esîr, c.
2, s. 142, İbn Seyyid, c. 1. s. 304. Zehebî. s. 115.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/97-98.
[528] Vâkıdî, c.1, s. 3, İbn
Sa'd, c. 2, s. 36, Beyhakî, c. 3, s. 171, İbn Sey/id, c. 1, s. 305, Zehebî, s.
124, Ebu'l-Fidâ, c. 4, s.5.
[529] Taberî, Târîh, c. 3, s.
6, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 23.
[530] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 53, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 171, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs,
c. 1 , s. 416.
[531] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 36, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 374.
[532] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 64, Vâkıdî, Megâzî, c.1, s. 199-200, İbn Sa'd, Tabak ât, c. 2,
s. 37, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 31 2, Taberî, Târîh, c. 3, s. 9-10, İbn
Seyvid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 2, Zehebî, Megâzî, s. 134-135.
[533] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 53, Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 197, Taberî, Târîh, c. 3, s. 5,
Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 170, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.
304, Zehebî, Megâzî, s. 124, İbn Haldun, Târîh, c. 2, ks. 2, s. 23.
[534] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
197-198, Taberî, Târîh, c. 3, s. 5-6.
[535] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 53, Taberî, Târîh, c. 3, s. 5, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3,
s. 170, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c.1, s. 304.
[536] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
198, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 36, İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1,
s. 305, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 416.
[537] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 53, Taberî, Târîh, c. 3, s. 5, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 170,
İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 304, Zehebî, Megâzî, s. 124, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye
vıe'n-nihâye, c. 4, s. 4, Diyarbekrî, Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 416.
[538] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 53, Taberî, Târîh, c. 3, s. 5.
[539] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
197-198, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 3, s. 1 71.
[540] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
198, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 36, Beyhakî, Delâilü'n-nübüvvıe, c.
3, s. 171.
[541] İbn İshak, İbn Hişam,
Sîre, c. 3, s. 53, Vâkıdî, Megâzf, c. 1 , s. 1 98, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s.
36, Taberî, Târih, c. 3, s. 6, Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 1 71, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 305.
[542] Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s.
198, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 36, Belâzurî, Ensâbu'l-eşrâf, c. 1, s. 376,
Taberî, Târîh, c. 3, s. 6,Beyhakî, Delâil, c. 3, s. 1 71, İbn Seyyid,
Uyûnu'l-eser, c. 1 , s. 305.
[543] Vâkıdî, Megâzî, c.1, s.
198, İbn Sa'd, Tabakât, c. 2, s. 36, Taberî, Târîh, c. 3, s. 6, Beyhakî,
Delâilü'n-nübüvvie, c. 3, s.171, İ bn S eyyid, U yûn u'l-ese r, c. 1, s. 3 05,
E bu'l-F idâ, el-Bi dâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 5, D iyarbek rf, T ârfhu 'l-ham
fs, c. 1, s. 416.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/98-101.
[544] İbn Sa'd,
Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 19.
[545] Zehebî, Siyeru
a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 1 66.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/101.
[546] Ibn Sa'd. Tabakât. c. 8.
s. 278. 279. Ahmed b. Hanbel. Müsned. c. 6. s. 339.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/101.
[547] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 5, s. 12, Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 105-107, İbn Mâce, Sünen, c. 2, s.
1056-1057, Nesâî, Sünen, c. 7, s. 166.
[548] Mâlik, Muvatta', c. 2,
s. 501 .
[549] Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ,
c. 9, s. 302-304.
[550] Zehebî, Siyeru
a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 1 65.
[551] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 98, Buhârî, Edebü'l-müfred, s. 213-214, Hâkim , Müstedrek, c. 3, s. 1
65, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 384, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 10,
Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 165, Hatfb et-Tebrizi,
Mişkâtü'l-mesâbfh,c. 2, s. 440.
[552] Ebu Dâvud, Sünen, c. 4,
s. 288, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 306.
[553] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 5, s. 194, Ebu Dâvud, Sünen, c. 4, s. 287, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 204.
[554] Zehebî, Siyeru
a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 1 66, Hatfb et-Tebrizf, Sünenü'l-kübrâ, c. 2, s. 439.
[555] Mâlik,Muvatta',c.2, s.
501, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 383, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 9,
Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 304.
[556] Tirmizî, Sünen, c. 4, s.
99, Beyhakî, Sünenü'l-kübrâ, c. 9, s. 304.
[557] Nesâî, Sünen, c. 7, s. 1
66, Hâkim, Müstedrek, c. 4, s. 237, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 383, İbn
Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2,s. 9, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 164.
[558] Diyarbekrî,
Târîhu'l-hamîs, c. 1, s. 418.
[559] Abdurrezzak, Musannef,
c. 11, s. 174, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s. 75.
[560] Abdurrezzak, Musannef,
c. 11, s. 174, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 264, Buhârî, Sahîh, c. 7, s.
143, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 107.
[561] Ahmed b. Hanbel. Müsned.
c. 5. s. 9.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/102-103.
[562] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 164.
[563] Abdurrezzak, Musannef.c.
11, s. 453, Ahmed b.Hanbel, Müsned, c. 4, s. 307, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 217,
Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 659.
[564] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 64, 217, Hâkim, Müstedrek,
c. 3, s. 168.
[565] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 6, s. 283.
[566] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 108, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 660, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s.
384, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ. c. 3. s. 167.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/104.
[567] Tirmizî, Sünen, c. 5, s.
657, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s. 167.
[568] Ahmed b. Hanbel,
Müsned.c. 5, s. 369, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 661 , İbn Abdilberr, İsti âb, c.
1, s. 391, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 19, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ,
c. 3, s. 168, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 180.
[569] Ahmed b. Hanbel,
Müsned.c. 2, s. 331, Tirmizî,Sünen, c.5, s.657, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ,
c. 3, s. 168, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 180.
[570] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 2, s. 85, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 217, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 657, İbn
Abdilberr, İstiâb, c. 1 , s. 391, İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 29.
[571] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 2, s. 288, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 51, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 1 71,
İbn Asâkir, Târih, c. 4, s. 205, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 179.
[572] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 3, s. 62, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 656, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 391,
İbn Esîr, Usdu'l-gâbe, c. 2, s. 19, Zehebî, Siyeru a'lâmi'n-nübelâ, c. 3, s.
168, Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 9, s. 184.
[573] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 185, Müslim, Sahih, c. 3, s. 1871, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 225.
[574] Müslim, Sahih, t 3, s.
1883, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 147.
[575] M. Asım Köksal, İslam
Tarihi, Köksal Yayıncılık: 4/104-105.
[576] İbn Ebi Şeybe, Musannef,
c. 3, s. 21 5, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 409, 476, Buhârî, Sahîh, c. 2, s. 1
34.
[577] İbn Ebi Şeybe, c. 3, s.
214, 215, Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 476, Buhârî, c. 2, s. 134, Dârimî, Sünen,
c. 2, s. 325.
[578] Mâlik,Muvatta1,
c. 2, s. 1000, Nesâî, Sünen, c. 5, s. 106.
[579] Ahmed b. Hanbel, c. 2,
s. 409, Buhârî, c. 2, s. 135, c. 4, s. 36, Müslim, c.2,s. 751, Dârimî, c.2,s.
325.
[580] Ahmed b. Hanbel, Müsned,
c. 1, s. 200.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal
Yayıncılık: 4/106.